M. Meclisi B : 56 göre olduğundan, bu kadar çeşitli hizmetleri ba­ şarabilmek takatinin çok üstünde olduğu için, tam mânasiyte hedefe uygun netice almak müm­ kün olamamaktadır. Türkiye'nin ticari alandaki teşebbüs ve in­ tibak devresi 1927 ile 1939 yılı arasındadır. 1939 - 1950 yılı arasında tatbikatta oldukça gelişmeler olmuş, müteşebbis adedi bir miktar artmıştır. 1961 yılından itibaren plânlı devreye girişimizi müteakip, teraküm etmiş sermaye ve hükümetlerin de kredi ve sair politikaları ile bu devreyi sanayie geçiş devremiz olarak kabul etmek gerekir. Bizim görüşümüze göre müteşebbis esas hızı­ nı plânlı devreye girdiğimizden bu yana almış­ tır. 1961 yılından beri kurulmuş olan tesis ve işletmeler bu görüşümüzü teyidetmektedir. Mem­ leketimizin iç ve dış ticarette istediğimiz hedefe ulaşabilmesi her şeyden evvel içerde ve dışarı­ da mahsûl ve mamullerimize rakiplerimizin ya­ nında müşteri bulmakla kaim olup, bu da üs­ tün kaliteli malla ve dünya piyasasını takibeden fiyat politikası ile sağlanabilecektir. Bugü­ ne kadar bu istikamette çalışma yaptığımızı id­ dia edemeyiz. Zira, dış ülkelerde bizi temsil eden ticaret ataşeliklerimizin bir (kısmına ehil ellere bırakılmış, usul yerini bulsun kabilinden, kadro dolsun zihniyeti hâlâ hüküm sürmekte­ dir. Mezkûr bakanlığın ve ona bağlı kuruluşların tatbik ettiği usul ve mevzuat da bundan 40 se­ ne evvelkinden farklı değildir. Halbuki ekono­ mik ve ticari alanda hedefimize ulaşabilmek için dış ülkelerin tatbik ettiği sistemleri ve dünyanın ekonomik akımını dikkate almak su­ retiyle ona göre durumumuzu tesbit etmenin gerekli olduğu inancındayız. İHalen bâzı ticari münasebetlerimizde 1928 ve 1938 yılları anlaşması gibi klâsik kalıplaş­ mış usuller içerisinde kalacak olursak, yurt ekonomisini bu şekilde geliştireceğimize inan­ mak hayal olur. Binaenaleyh, bizi, bugünkü ekonomik zorunluğumuz memleketimizin men­ faatleri açısından hangi istikametlere itiyorsa, klâsik usuller yerine orayı seçmemiz icabeder. Partimizin kuruluşunu takilbeden günlerde açıkça belirttiğimiz gibi, memleketimizin ekono­ mik kalkınması için mutlaka bir dış ticaret ba­ kanlığı kurulması zaruretine inandığımızı tek- 22 . 2 . 1971 O :2 raren ifade etmek isteriz. Yerli ürünlerimizin ve mamullerimizin gelişmesi, onlardan sağlana­ cak kazanca bağlıdır. Kazancın temini de ko­ laylıkla satışın temini ile olur. İBugün Türkiye'­ mizin gerek iç ve gerekse dış ticaret işlerinde «istikrar vardır» diyemeyiz. Dış ticaret açığı­ mız çok fazladır. Aslında dış gelirlerimizde dengeler tamamen aleyhimize dir. Bu itibarla, yukarıda işaret ettiğimiz gibi, dış ülkelerde bi­ zi temsil eden ve edecek olan görevlileri tesbit ve tâyin ederken çok titiz davranmamız yerin­ de olur kanaatindeyiz. Bütün dış ülkelerin fuar ve sergilerinde mahsul ve mamullerimizi temsilen eşantiyonlar bulundurulup, gerekli reklâmları yap:mak,bugünkü ticari işlerde güz önünde tutulacak hususlar­ dır. Bütün dünya devletleri, hattâ siyahi Afri­ ka devletleri dahi bu hususlara büyük ölçüde önem verdikleri halde biz hâlâ bir atalet içe­ risindeyiz. Bakanlığın ve ilgili kuruluşların dışarıdan ithal edilen mallarda sadece kâğıttan ibaret olan bir faturaya itibar etmesi de bizim görü­ şümüze göre sakattır. Zira, memleketimizde fa­ tura oyunları malûmdur. Bir çok mallar yur­ dumuza naylon faturalarla girmektedir. Bu bakımdan, dışarıdaki ateşelerimizin yurdumu­ za giren malların hakiki değerleri hakkında oralardan bilgi alıp bakanlığa birer raporla bil­ dirmesi halinde, bu yolsuz işlemler misbeten azalır kanısındayız. Zira, Almanya'da 70 kuruş olan bir küçük parçanın Türkiye'de 22,5 liradan satıldığı görülmemiş hâdiselerden sayılamaz. Bu, bir vakıadır. Burada ilgili olması bakımından Ticaret ve (Sanayi Odalarına da temas etmeden geçemiyeceğiz. Şöyle ki, ihraç ve ithal talepleri bu (ku­ ruluşlar temsilcileri tarafından memleketimiz­ de muayyen firmalara duyurulur. Eğer işler cazipse hemen kimseye duyurulmadan o firma­ lara bildirilir. Ve o işlerin ithalât ve ihracatını rakipsiz yapmak suretiyle memlekette hem bir nevi inhisarcılık yapar ve hem de karşılarında bir rakip firma olmadığı için uydurma fatura­ larla mallar vatandaşlarımıza fahiş fiyatlarla arz edilir ki, bu hal, memleketimizin ekonomik hayatında ve hem de vatandaşlarımızın yaşantı­ sına darbe olur. Ucuz ihraç, pahalı ithal oyun­ larına, fiyat artışına ve dolayısıyla hayat paha- _ 204 —