ِالرحِيم َّ ِبِسْ ِم اللَّهِ الرَّحْمَن ِح َذرُ اْلآَخِرَةَ وَيَرْجُو رَ ْحمَ َة رَبِّه ْ َأمْ مَنْ ُه َو قَاِنتٌ آَنَا َء اللَّيْلِ سَا ِجدًا َوقَائِمًا َي َِالذِي َن لَا َيعَْلمُونَ إَِّنمَا يََتذَكَّرُ أُولُو الَْألْبَاب َّ قُلْ هَلْ َيسَْتوِي َّالذِينَ َيعَْلمُونَ و Muhterem Müminler. Alemlerin Rabbi olan Hz.ALLAH ( c.c.) Zümer Suresinde (9) : “Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkarcı gibi) midir? (Resulüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” Buyuruyor. Hz.Pir Efendimiz diyor ki!.. Bugün İslam’ı ve imanı bilmediği halde yaşayan muasır milletlerin “ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ ALLAH vardır” diyeceği günü sabırsızlıkla ve ümitle bekliyoruz. Medeni milletlerde islamın yaşandığını ve imana dönüştüğünü görmek imanlı kitlelerin imanlarının özlemle beklediği tecelliyat-ı ilahinin zuhuru olacak, inşallah. “Hiç, bilenle bilmeyen bir olur mu?!” hitabının manası zuhur edecek. İslamın ve imanın, yasaklanmışların ötesinde, ALLAH’ın rahmeti ile yarattığı, “hikmet mü’minin kayıp malıdır, nerde bulur ise alsın” hitabı ile cemi güzellikleri, Hazret-i ALLAH’ın mü’min kullarına layık kılıp yarattığı güzellikleri muasır ve medeni yaşayan, teknolojinin zirvesine tırmanan toplumlar bilmeden İslam’ın bu yönünden yükselirken, gerçekten uzaklaşan bizler yani Muhammediler en mütekamil şeriata sahip olmamızın idrakinden uzak, yalnız mananın lafzı ile iktifa edip, yaratılışımızın anlamı ve manasının zamana göre tanzim edilmesi luzumlu iken, dini içtihatları ve manayı, ademlikten terakkiyatla insanlığın hazzına erme yolunda samimiyetle çabalayan ve yaşantısından tatmin olan ALLAH’ın kullarının duyarak, görerek yaşadıkları metafizık gerçekleri zahir ulemasının ilim adına tahrif etmelerine gerçek mana noksanlığından ehl-i tasavvuf olduklarını iddia edenler de bilmeden yardımcı oldular. Metafiziği dışladık. Metafizik yoksunu dindarlara hakikatlerin önünü kapatmakla tevhit dininde istismara müsait kapılar ihdas ettik ve ferahca geçilmesini kolaylaştırdık. Gerçeği dışladık. Bu kararsızlığımızla dindar yaşadığımızı zannederek, imanı ALLAH’ın emrine göre değil de, nefsimizin hazzına uydurmaya çalıştık. Evvelki kavimlerin bilmeden düştükleri uçurumu bizler de farkedemedik, göremedik. Tefekkürsüz, arzdaki ayetlerden habersiz, metafizik yoksunlarına vahşi yolu “ehli yol” diye gösterdik. “Yardımcı oluyoruz” zannı ile küfür bataklığına, “din adına yardım ediyoruz” zannı ile hemcinsimizi itekledik. Kendimiz de beraber düştük. Hazret-i Kur’ân’ın birinci ayeti olan Rabbımızın açık uyarısını daha hala anlayamadığımızı, ALLAH’ın kullarını “gavur, kafir, gayr-i müslim” görmeye çalışmamız bu ayet-i kerimeyi kabullenemediğimizi göstermiyor mu?!.. “El-Hamdü lillahi Rabbi’lalemin”in anlamını anlayamadık. “Hazret-i ALLAH yalnız ve yalnız bizim Rabbimizdir” dedik. Haşa, Hazret-i ALLAH’ı tekelimize almışız gibi, edep harici fikir ve iman gösterilerine kalkıştık. Gururumuza yediremiyoruz, amma yanlış aldığımız dini tedrisatın gerçeğine yönelme zamanı geçmeden samimiyetle tövbe, istiğfar edelim. Her zaman mevcut olan gerçeği yaşamayı ALLAH’tan lisanen, kalben, halen isteyelim. 13.11.2015 M1