TC EGE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ GAZETECİLİK ANABİLİM DALI POPÜLER KADIN DERGİLERİNDE TOPLUMSAL CİNSİYET AYRIMININ TEMSİLİ: COSMOPOLİTAN VE BİZİM AİLE DERGİLERİ (YÜKSEK LİSANS TEZİ) HAZIRLAYAN Gülçin Özdemir DANIŞMAN Yrd. Doç. Dr. Ayşe Çatalcalı SOYER İZMİR-2009 I II III Tutanak(1) .................................................................................................................. I Tutanak(2) .................................................................................................................. II ÖNSÖZ ....................................................................................................................... III İÇİNDEKİLER .......................................................................................................... IV GİRİŞ .......................................................................................................................... IX I. BÖLÜM: TOPLUMSAL YAPI VE TOPLUMSAL CİNSİYET AYRIMINDA KADIN................................................................................................ 1 A. TOPLUMSAL YAPI VE KADIN ....................................................................... 1 B. TOPLUMSAL YAPI VE KİMLİK ETKİLEŞİMİNDE KADIN KİMLİĞİ .......... 10 1. Geleneksel Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği .................................................. 17 2. Geçiş Süreci Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği................................................ 26 3. Modern Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği....................................................... 30 4. Postmodern Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği ................................................ 37 II. BÖLÜM: TOPLUMSAL CİNSİYET AYRIMINDA KADIN KİMLİKLERİ... 46 A. TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMINA TEORİK YAKLAŞIMLAR ............. 49 1. Yapısal Fonksiyonalist Yaklaşım ..................................................................... 49 2. Çatışma Yaklaşımı ........................................................................................... 51 3. Sembolik Etkileşimci Yaklaşım ....................................................................... 52 4. Feminist Yaklaşım ........................................................................................... 54 a. Radikal Feminizm ....................................................................................... 56 b. Liberal Feminizm....................................................................................... 59 c. Marksist-Sosyalist Feminizm ..................................................................... 62 d. Kültürel Feminizm ..................................................................................... 64 B. KİTLE İLETİŞİM SÜRECİNDE KADIN VE ERKEK TEMSİLLERİ ............... 66 1. Kitle İletişim Sürecinde Kadın Kimliği ........................................................... 66 2. Dergi İçeriklerinde Kadın ve Erkek Kimliği ................................................... 69 III. BÖLÜM: ARAŞTIRMANIN GENEL ÇERÇEVESİ ......................................... 73 A. ARAŞTIRMANIN TEMEL SORUNSALI ......................................................... 75 B. ARAŞTIRMANIN ÖRNEKLEMİ...................................................................... 79 C. ARAŞTIRMANIN ANALİZ YÖNERGESİ ....................................................... 80 1. BİZİM AİLE DERGİSİNDE AYLARA GÖRE KAPAK SAYFASINDA ÖN PLANA ÇIKARILAN KADIN TEMSİLLERİ ........................................ 82 2. BİZİM AİLE DERGİSİNDE OKUYUCU MEKTUPLARI SAYFASI ANALİZİ .................................................................................................... 96 2.1. Okuyucu Mektupları Sayfasında Yer Alan Konuların İçerik Analiz Yönergesine Göre Değerlendirilmesi ............................................................ 96 A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili........................................ 96 1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri.......................................................................................... 96 2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri ...... 98 3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri.......................................................................................... 98 B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele Alınışı ........................................................................ 98 1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili................................ 98 1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda)Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı .......................................................................................... 98 IV 1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı .......................................................................................... 98 1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili .. 100 2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili ......... 100 2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı .......................................................................................... 100 2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı .................................................................................... 100 3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri ....................................... 100 3.a. Tüketen Kadın Kimliği........................................................... 100 3.b. Süper Kadın Kimliği .............................................................. 101 C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri ..................... 101 1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili .............................................................................................. 101 2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası ....................................... 101 3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri ............ 101 3. BİZİM AİLE DERGİSİNDE EDİTÖR SAYFASI ANALİZİ ................... 102 3.1. Editör Sayfasında Yer Alan Konuların İçerik Analiz Yönergesine Göre Değerlendirilmesi ......................................................................................... 105 A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili........................................ 105 1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri.......................................................................................... 105 2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri ...... 107 3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri.......................................................................................... 107 B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele Alınışı ........................................................................ 107 1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili................................ 107 1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda)Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı .......................................................................................... 107 1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı .......................................................................................... 107 1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili .. 107 2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili ......... 107 2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı .......................................................................................... 107 2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı .................................................................................... 108 3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri ....................................... 108 3.a. Tüketen Kadın Kimliği........................................................... 108 3.b. Süper Kadın Kimliği .............................................................. 108 C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri ..................... 108 1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili .............................................................................................. 108 2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası ....................................... 108 3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri ............ 108 V 4. BİZİM AİLE DERGİSİNDE YER ALAN KADINLA İLGİLİ HABERLERİN ANALİZİ ............................................................................ 109 A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili .............................................. 109 1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri................................................................................................. 109 2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri ............. 111 3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri................................................................................................. 111 B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele Alınışı .................................................................................................... 111 1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili ...................................... 111 1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda)Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı ...... 112 1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı . 114 1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili ......... 117 2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili ................ 117 2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı ................................................................................................. 117 2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı ................................................................................................. 117 3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri .............................................. 117 3.a. Tüketen Kadın Kimliği ................................................................. 117 3.b. Süper Kadın Kimliği ..................................................................... 117 C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri ............................ 117 1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili..................................................................................................... 117 2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası .............................................. 117 3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri ................... 118 5. COSMOPOLİTAN DERGİSİNDE AYLARA GÖRE KAPAK SAYFASINDA ÖN PLANA ÇIKARILAN KADIN HABERLERİ ............ 122 6. COSMOPOLİTAN DERGİSİNDE OKUYUCU MEKTUPLARI SAYFASI ANALİZİ ..................................................................................... 137 6.1. Okuyucu Mektupları Sayfasında Yer Alan Konuların İçerik Analiz Yönergesine Göre Değerlendirilmesi.......................................................... 137 A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili ..................................... 137 1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri ....................................................................................... 137 2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri .... 137 3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri ....................................................................................... 137 B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele Alınışı...................................................................... 138 1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili ............................. 138 1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda)Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı........................................................................................ 138 1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı ........................................................................................ 138 1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili 138 2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili ....... 138 VI 2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı........................................................................................ 139 2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı .................................................................................. 139 3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri ..................................... 139 3.a. Tüketen Kadın Kimliği ........................................................ 139 3.b. Süper Kadın Kimliği............................................................ 140 C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri ................... 140 1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili ....................................................................... 140 2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası ..................................... 141 3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri .......... 141 7. COSMOPOLİTAN DERGİSİNDE EDİTÖR SAYFASI ANALİZİ ....... 142 7.1. Editör Sayfasında Yer Alan Konuların İçerik Analiz Yönergesine Göre Değerlendirilmesi ....................................................................................... 142 A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili ..................................... 142 1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri ....................................................................................... 142 2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri .... 142 3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri ....................................................................................... 142 B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele Alınışı...................................................................... 142 1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili ............................. 142 1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda)Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı........................................................................................ 142 1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı ........................................................................................ 143 1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili . 143 2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili ....... 143 2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı........................................................................................ 143 2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı .................................................................................. 144 3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri ..................................... 144 3.a. Tüketen Kadın Kimliği ........................................................ 144 3.b. Süper Kadın Kimliği............................................................ 145 C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri ................... 146 1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili ....................................................................... 146 2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası ..................................... 146 3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri .......... 147 8. COSMOPOLİTAN DERGİSİNDE YER ALAN KADINLA İLGİLİ HABERLERİN ANALİZİ ............................................................................ 148 A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili ............................................ 148 1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri .............................................................................................. 148 2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri........... 150 VII 3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri .............................................................................................. 150 B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele Alınışı .................................................................................................. 153 1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili .................................... 153 1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda)Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı ... 154 1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı 156 1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili ....... 156 2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili .............. 156 2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı .............................................................................................. 157 2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı ............................................................................................... 157 3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri............................................ 157 3.a. Tüketen Kadın Kimliği ............................................................... 157 3.b. Süper Kadın Kimliği .................................................................. 159 C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri .......................... 159 1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili .................................................................................................. 159 2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası ............................................ 164 3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri................. 170 SONUÇ ....................................................................................................................... 172 KAYNAKÇA .............................................................................................................. 180 EKLER LİSTESİ TABLO LİSTESİ VIII GİRİŞ Toplumsal değişim sürecinde toplumlar, geleneksel yapılardan modern yapılara doğru devinim içinde bulunmaktadır. Toplumun bütün kesiminde gerçekleşen bir süreç olarak değerlendirilen toplumsal değişme süreci, o toplumun içinde bulunan her kurum ve her bireyi yakından etkilemektedir. Toplumsal değişmeyle birlikte aile yapısında, kadın ve erkek kimliklerinde de büyük değişimler gözlenmektedir. Bu bağlamda kadın ve erkek kimliklerinin farklı şekillerde konumlandırılışı, toplum yapılarına göre farklılık göstermektedir. “Toplumsal cinsiyet ayrımı” olarak tanımlanan kadın-erkek arasındaki farklılıklar düzeyi ve kadın ve erkeğin farklı konumlandırılışı, toplumun kendi yapısı içerisinde şekillenmektedir. Tarih boyunca kadın ve erkek birbirinin karşıtı bir alanda konumlandırılmakta ve birbirine göre hiyerarşilendirilmektedir. Kadın ve erkeğin endüstriyel alanda aynı ya da benzer çalışma rollerindeki, konumlarının sayıca artışına rağmen, kadının konumu eşitsizliğini sürdürmektedir. Toplumsal yaşamda erkek ve kadınlar, birbirini tamamlayan bir şekilde değil erkeğin kadına üstünlüğü ile belirlenen bir yapıda yer almaktadır. Bu ayrım, kişilerin özel ve kamusal yaşantılarında, belirleyici halde bulunmaktadır. Toplumsal cinsiyet ayrımı sürecinde, medya da önemli bir konumda yer almakta ve medyanın hegemonik bir araç olduğu kabul edilmektedir. Medya (Gazeteler, dergiler, televizyon, radyo vb) yer verdiği kültürel içeriklerle toplumsal hegemonyayı yeniden üretmektedir. Özellikle medya içeriklerinin, toplumsal cinsiyet ayrımını ortaya koyan ve pekiştiren yanı olduğu anlaşılmaktadır. Bireylerin toplumu algılamalarında, büyük etkiye sahip araçlar olarak tanımlanan kitle iletişim araçları sayesinde bireyler, gördükleriyle kendi zihninde oluşan sembolleri birleştirerek özdeşleşmekte ve medya bu şekilde topluma ait yeni değerler ve erkek kadın kimliklerini inşa etmektedir. Kitle iletişim araçlarında, toplumsal değişme sürecinde kadının geleneksel rollerinde bir farklılaşma olup olmadığı, kadının toplumdaki konumunun ne şekilde etkilendiği ve toplumsallaşmanın aracı kurumlarından biri olan basının kadını nasıl konumlandırdığını açıkça belirginleşmektedir. Yazılı basının kadını nasıl konumlandırdığı, basında yansıtılan kadın imajının geleneksel, geçiş, modern, postmodern ya da tüketen kalıplarının hangisine uygun olduğu haber dili ve kullanılan fotoğraflarda kendini göstermektedir. Kitle iletişim araçlarının iletileriyle bireylerin dünya görüşü üzerinde etkide bulunulmakta ve "ideal" kadın, anne, IX erkek, aile gibi kalıplar yaratılmaktadır. Erkek egemenliğin ön plana çıkarıldığı erkeğin “güçlü, kuvvetli, egemen” kavramlarıyla temsili söz konusu iken, kadın “fedakar anne, sadık eş,” gibi özellikleriyle konumlandırılmaktadır. Kitle iletişim araçlarında kadınlar sözkonusu kalıpların yanı sıra cinsellikleriyle de ön planda yer almakta ama erkek egemen söylemlerce tanımlanmış cinsel kimlikleriyle var oldukları görülmektedir. Medyada kurulan kadın kimlikleri giderek artan bir biçimde erkek egemen söylemlerce tanımlanan bir cinsellikle örtüşür hale gelmektedir. Bu söylem ana hatlarıyla kadını pasif kolayca el konulabilir, hükmedilebilir bir cinsel haz nesnesine dönüştürmektedir1. Kapitalist üretim anlayışından etkilenen kitle iletişim araçları, toplumsal değer yargılarına uygun kadın-erkek imgesine göre üretim yaparken, var olan feodal değerleri olduğu gibi kabul etmekte, sorgulamadan yeniden üreterek, erkek egemen ideolojinin toplumsal yaşamda sürmesine katkıda bulunmaktadır. Kitle iletişim araçları ile dayatılan kadın imajı, toplumda kadına yüklenen rollerle uyum göstermekte ve bu rol ya “güzel, hoş iyi eş, iyi anne, iyi ev kadını” ya da cinsel obje olarak iyi-kötü olarak tanımlanmaktadır. Kitle iletişim araçları ayrıca kendi yayın politikalarına göre, kadın kimliğini maniple etmektedir. Yazılı basının ikinci büyük grubunu oluşturan dergiler de yayın politikalarına uygun olarak kadını konumlandırırken muhafazakâr çizgide yer alan dergiler kadını, aile içinde tanımlayan egemen görüşünden yola çıkarak, onu ev içi alana hapsetmekte ve “iyi bir eş ve fedakâr sadık bir anne” olması yönünde inşa etmektedirler. Kadını öne çıkaran modern ve postmodern kadın kimliğinin ön plana çıkarıldığı dergiler de ise, kadın ve erkek ilişkilerinde “seks, flört, cinsellik, diyet, sağlık, spor, alışveriş, moda, vb.” konularda kadın kimliği konumlandırılmakta ve kadın “meta”laştırılmaktadır. Çalışmanın temel konusunu oluşturan “Popüler Kadın Dergilerinde Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Temsili: Cosmopolitan ve Bizim Aile Dergileri” başlıklı tezde, toplumsal cinsiyet ayrımı temelinde kadının ve erkek temsilinin farklı yayın politikalarına sahip dergilerde farklı biçimlerde sunulduğunun ortaya konulmasıdır. Bu çalışmanın birinci bölümde, “Toplumsal Yapı ve Toplumsal Cinsiyet Ayrımında Kadın” başlığı altında toplumsal yapı ve farklı toplum yapılarındaki kadın kimliklerine değinilmektedir. İşbölümü ve uzmanlaşmanın gelişmediği, nüfusun az, toplumsal kontrol 1 Ayşe Saktanber, Türkiye'de Medya'da Kadın: Serbest Müsait Kadın veya İyi Eş Fedekar Anne, Der; Şirin Tekeli, 1980'ler Türkiye'sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar, İstanbul: İletişim,1995.s.213. X mekanizması görevini geleneklerin üstlendiği, üyeler arası sıkı ve yakın ilişkilerin egemen olduğu ve “biz” duygusunun ön planda olduğu geleneksel toplum yapılarında “geniş aile” kavramına değinilmekte ve kadın “anne, fedakâr eş, çocuk doğurmakla görevli, ev içi alanla sınırlı birey” olarak tanımlanmaktadır. Kentleşme olgusuyla beraber kırdan kente göç edenlerin hızlandığı, kentlerde geleneksel ve modern toplum yapısının özelliklerinin bir arada görüldüğü, geçiş toplumlarında kadın kimliği ise, yine erkek hegemonyası altında fakat üretim sürecinden tümüyle koparak “gündelikçilik, temizlikçilik” diye tanımlanan ev işlerini düşük ücret karşılığı ve çoğunluğu sosyal güvenceden yoksun olarak sürdürmektedir. Sanayileşmeyle birlikte tarıma dayalı geleneksel toplumun yerini sanayi toplumlarının ve geniş ailenin yerini çekirdek ailenin almasıyla modern toplum yapıları oluşmaktadır. Modern toplum yapılarında kadın klasik ev içi rollerinin dışına çıkmakta ve büyük kentlerde yaygınlaşan kreşler, anaokulları sayesinde kadının çocuk yetiştirme işlevi hafiflemektedir. Bu kurumlar sayesinde artık kadın daha özgür hale dönüşmektedir. Modernlikten tamamıyla kopuş olarak ifade edilen Postmodern anlayışta ise, kadın tüketim odaklı, tek tipleşen, imaj ve görüntüsüne önem veren kimliğiyle ön plana çıkmaktadır. Çalışmanın ikinci bölümde, “Toplumsal Cinsiyet Kavramına Teorik Yaklaşımlar” başlığı altında çeşitli teorik yaklaşımlara göre toplumsal cinsiyet konusu ele alınmaktadır. Bu teorik yaklaşımlar, Yapısal Fonksiyonalist Yaklaşım, Çatışma Yaklaşımı, Sembolik Etkileşimci Yaklaşım, Feminist Yaklaşım, (Radikal Feminizm, Liberal Feminizm, Marksist-Sosyalist Feminizm, Kültürel Feminizm) ile incelenmektedir. Ayrıca yine ikinci bölümde “Kitle iletişim Sürecinde Kadın ve Erkek Temsilleri” başlığı altında kadın kimliğinin yeniden inşası ve özellikle dergi içeriklerinde kadın kimliğinin yeniden inşası konusuna değinilmektedir. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise araştırma bölümü yer almaktadır. Araştırma Cosmopolitan ve Bizim Aile (aylık kadın ve aile dergisi) adlı iki dergi üzerinde ele alınmaktadır. Derginin kapak ve içeriklerinde (haber içerikleri, haber başlıkları, fotoğraflar, illüstrasyonlar) modernleşme ve feminist kuramlar ışığında, toplumsal cinsiyet ayrımcılığına yönelik veriler ortaya çıkarılmakta ve değerlendirmeye gidilmektedir. Araştırmada nitel veriler ışığında içerik analizi uygulanmaktadır. XI I. BÖLÜM: TOPLUMSAL YAPI VE TOPLUMSAL CİNSİYET AYRIMINDA KADIN A. TOPLUMSAL YAPI VE KADIN Toplumsal yapı, toplumu oluşturan öğelerin birbirleri arasındaki etkileşim biçimleri olarak tanımlanmaktadır. Bu öğelerin başında gelen ve toplumsal yapının bütünleyici parçalarını oluşturan “statü ve rol” bireylerin birbirleri ile ilişkilerini düzenlemede önemli rol oynamaktadır. Toplumsal yapı içerisinde, hangi statülerin yer alacağı, statülerin sıralanışı ve o statülere ilişkin rollerin uygulanış biçimi de o toplumsal yapının niteliğini belirlemektedir. Toplumsal yapı kavramı birçok araştırmacı tarafından farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Parsons’a göre1 “toplumsal yapı, aktörlerin toplumsal ilişkilerinin kalıplaşmış sistemidir”. Ona göre, yapı, aktörlerin toplumsal ilişkileri nasıl kurdukları ile ilişkilidir ve bireyler belli roller üstlenmişlerdir. Toplumsal bir pozisyon ve rol sahibi olan kişiye “aktör” diyen Parsons, bu aktörü “toplum içinde yaşayan ve toplumdan etkilenen birey” olarak tanımlamaktadır. Söz konusu, bu aktörlerin, belli bir rolü ve statüsü olmasından dolayı davranışları ve eğilimleri toplumsal rolün gerekleri içinde yönlenmektedir. Parsons’un vurguladığı, aktörlerin toplumsal ilişkileri olarak ifade ettiği şey, Linton’un rol kavramı tanımına denk düşmektedir. Linton tarafından ortaya atılan ‘rol kavramı’ toplumsal olarak belirlenen ve bireylerin statülerine ilişkin, yerine getirdiği eylemi ifade etmektedir. Linton’a göre2 toplumların fonksiyonlarını yerine getirmesi bireylerin ya da grupların karşılıklı davranış kalıplarına sahip olmalarına bağlıdır. Bu kalıpların içinde en önemli yeri statüler tutmaktadır. Ona göre, statü soyut olarak belli bir kalıba sahip bir pozisyon demektir ve birey çeşitli statülere sahiptir. Statü böylece, bireyin toplum içindeki yerini belirlemektedir. Linton’a göre rol ise, statünün dinamik tarafıdır. Birey, statüsünün hak ve görevlerini yerine getirmeye başladığı zaman bir rolü yerine getirmektedir ve rol ile statü birbirinden ayrılamaz. Bireyin toplumda yerine getirmesi gereken tutum ve davranışlarını ise bu statü ve rol karışımı belirlemektedir. Radcliffe 1 Emre Kongar, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, İstanbul: Remzi, 1995, s.156. Ralph Linton, The Study of Man, Appleton Century Crofts, New York, 1936, ss. 113-115, Aktaran: Emre Kongar, a.g.e., s.154. 2 1 Brown3 da toplumsal yapıyı, kişiler ve aktörler arasındaki ilişkilerin bütünü olarak tanımlamaktadır. Yani bireyin tutum ve davranışlarını örgütleyici statü ve roller kurulan iletişim modelleriyle diğer bireylerle olan etkileşim sürecinde belirleyici olmaktadır. Bu roller çerçevesinde farklı kişilerle kurulan ilişki etkileşimlerinin sistematik bütünlüğü toplumsal yapıyı oluşturmaktadır. Birey çok sayıdaki statülerine ve bu statülerin tanımladığı rollerine göre kazandığı kimlikleriyle özdeşleşerek, hem bu rollerini yerine getirebilmekte hem de bu rolleri kimliğine bağlamaktadır. Bunlar toplumun örgütlülüğü açısından da işlevsel öneme sahip olmaktadır. Rol ve statü kavramı, toplumsal yapıyı ve onu oluşturan birimler arasındaki ilişki biçimlerini çözümlemede oldukça açıklayıcı bir kavramsal çerçeve sunmaktadır. Rol kavramı, toplumsal yaşam içinde bireylerin belli konumları işgal ettikleri ve sahip oldukları bu konuma uygun olarak kendilerinden beklenen belli davranış kalıpları olarak vurgulanmaktadır. Bu bağlamda statü ve rol kavramlarını birbirinden ayırmak güçtür ve statüsüz bir rol, rolsüz bir statü düşünülememektedir. Toplumsal yapının ve kültürel yapının önemli öğesi olan statü ve roller, aktörün (bireyin) toplum içindeki ilişki sürecini belirleyen bir unsurdur. Toplumsal yapının asıl öğesi olan aktörlerin (bireylerin) ilişkilerinin değişmesi, toplumsal ilişkilerinde farklılaşmasına sebep olmaktadır. Sözü edilen toplumsal yapının bütünlüğü içerisinde gerçekleşmekte olan bu değişim, beraberinde toplumsal değişimini de getirmektedir. Toplumsal değişim süreci birçok araştırmacı tarafından∗ farklı bakış açılarıyla ele alınmaktadır. Araştırmacı İbrahim Yasa4, bir bütün olarak ele aldığımız toplumsal ilişkilerdeki değişmeyi, bir ya da birden çok öğenin birlikte ya da ayrı ayrı etkileri ile ortaya çıktığını ve değişme olgusunun toplumsal yapının bütünü üzerinde etkili olduğunu vurgulamaktadır. Toplumsal değişmeyi toplumun bütün kesimlerinde gerçekleşen bir 3 Önal Sayın, Sosyolojiye Giriş, İzmir: Erdem, 1985, s.25. Aktaran: Ayşe Çatalcalı, ‘1990-1998 Yılları Arasında Yazılı Basının Kadın Olgusuna Yaklaşımı’, İzmir: Ege, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2000, s. 10. ∗ Ferdinand Tönnies, ilişkilerin duygusal ya da akılcı oluşu temel değişkeni ile “Gemeinschaft” (Cemaat) ve Gesellschaft”(Cemiyet), Durkheim, dayanışma ile “mekanik ve organik dayanışma”, Marx, Üretim ve mülkiyet ilişkileri ile “Feodal Toplum , Kapitalist toplum-Sosyal Toplum” Cooley, Grup içi ilişkiler ile ‘Birincil ve İkincil Gruplara Dayalı Toplum”, Parsons, Rol davranışlarının kalıp değişkenleri ile “Topluluk ve Toplum”, Lerner, Empati ve fikir düzeyi ile “Geleneksel Toplum ve Modern Toplum” ve Levy, Yapısal farlılaşma ile ‘‘Geleneksel Toplum ve Modern Toplum” ayrımına gitmektedir. Bkz. Emre Kongar, a.g.e, s.241. 4 İbrahim Yasa, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları, Ankara: TODAİE, 1970, s.28. 2 süreç olarak belirleyen Yasa, değişimin toplumun her kesiminde eş zamanlı olmadığını ve değişmenin gerek hızının gerek kapsamının toplumun tüm yönleri için değişik olabileceğini ileri sürmektedir. Bu perspektifle, Ülgen Oskay5 da “toplumsal değişme” kavramını “toplumsal yapıda ve dolayısıyla toplumsal ilişkiler düzeninin biçiminde, özünde ve onu oluşturan öğeler arasındaki dengede veya toplumsal kurumların kendilerinde ve aralarındaki ilişkilerde meydana gelen niceliksel ve niteliksel farklılaşmalar, başkalaşmalardır” şeklinde tanımlamaktadır. Oskay, toplumsal değişim sürecini, toplumsal yapı ve ilişkiler düzeninde, toplumsal kurumların birbirleriyle olan ilişkilerinde ararken araştırmacı Barlas Tolan ise, söz konusu Ülgen Oskay’ın toplum içindeki değişim sürecini bireye indirgemektedir. Barlas Tolan6, birey değer tutum ve davranışlarındaki değişmeleri, diğer kişilerle olan ilişkilerine yansıtacağını ifade etmektedir. Böylece oluşan bir etkileşim içerisinde, yenilik ve değişme yaratıcı kültürel kalıplar, çevreye yayılmaya başlamaktadır. Bu süreç, üyesi olunan grup ya da sınıfın değer norm ve davranışlarına da yansımakta, bu grup veya sınıfın toplumdaki yerine ve etkinliğine göreli bir biçim ve ölçüde toplumun bütününü değişmeye zorlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında, toplumsal ilişkiler bütünü içinde toplumların değişme hızı ve yoğunlukları aynı olmasa da toplum içindeki her öğenin yani tüm toplumların sürekli bir oluşum içinde olduğu görülmektedir. Toplumsal değişme kavramını açıklayan araştırmacılar, Durkheim, Tönnies, Cooley, Marks, Merton, Parsons, Lerner, Levy ve Kıray’ın yaklaşımlarına dikkat çekmekte fayda bulunmaktadır. Durkheim7, toplumsal değişim süreci içinde ilkel topluluktan (mekanik dayanışma) endüstriyel topluma (organik dayanışma) doğru bir geçiş olduğunu belirtmektedir. Ona göre, toplumsal değişimin özünü oluşturan temel öğe, işbölümüne dayalı toplumsal farklılaşmadır. Başka bir deyişle, gelişen teknoloji sonucu 5 Ülgen Oskay, Geçiş Dönemi Tipi Olarak Kömür Havzası Maden İşçisi, İzmir: Ege, 1983, s.11. İbrahim Yasa, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları, a.g.e., s.28. 7 Ülgen Oskay, Sosyolojik Düşünce Tarihi, İzmir: Ege, 1990, s.105. 6 3 işbölümünün artması, toplumsal yapının örgütlenişini etkilemekte ve insan ilişkileriyle beraber toplumsal yapıyı farklılaştırmakta yani değiştirmektedir. İşbölümünün nüfus artışı ile doğru orantılı olduğunu belirten Durkheim, toplumsal işbölümü geliştikçe bireyler arasındaki farklılaşmanın da çoğaldığını vurgulamaktadır. Bu farklılaşmaya yol açan, görev ve meslek açısından yaşanan özelleşmedir. Ancak Durkheim’a göre, toplumsal işbölümü teknik, mesleki ya da ekonomik işbölümünden farklıdır. Mesleklerin farklılaşması, üretici çalışmaların çoğalması toplumsal farklılaşmanın veya toplumsal işbölümünün bir belirtisi, bir sonucudur. Ülgen Oskay, Durkheim’ın görüşlerini şu şekilde açıklamaktadır8: “Toplumsal işbölümü toplumsal bir olgudur. Bu olgunun nedenini başka bir toplumsal olguda aramak gerekir ki, bu da nüfusun hacmi ve sıklığı veya yoğunluğudur. Nüfus sıklaştıkça yaşam mücadelesi artar. Nüfus sıklığı artan bir toplumda herkes aynı iş görseydi örneğin hepsi ayakkabıcı olsaydı bu topluluğu oluşturan bireylerin bir arada yaşamaları çok güçleşirdi. Bu durumun etkilerini ortadan kaldırmak veya azaltmak için bireylerin oluşturdukları toplumsal farklılaşma ile aynı uğraşı dallarındaki olumsuz rekabet önlenmiş olur. Farklı uğraşı ve meslekler seçen bireyler, toplum içinde farklı görevler alarak hem birlikte yaşama, hem de kendi katkılarıyla canlı bir organizma olan toplumdaki fonksiyonlarını yerine getirerek toplumun idamesini sağlama olanağı bulur”. Durkheim burada işbölümünün, nüfus artışının zorunlu sonucu olduğunu vurgulamaktadır. Ancak Durkheim’a göre, toplumsal işbölümü sadece nüfus artışıyla değil teknolojik gelişme sonucunda da belirginleşmekte ve işbölümünün toplumsal dönüşüme katkısı olmaktadır. O’na göre, “Teknolojik gelişimin gittikçe etkinliğini arttırması ile toplumlar ilerledikçe bu farklılaşma daha da önem kazanır ve organik dayanışma mekanik dayanışma üstüne egemenlik kurar. işbölümünün, çeşitli gereksinimleri Böylece Durkheim toplumsal karşılamada insanlar arasında sağladığı dayanışmadan ötürü, toplumda bütünleştirici ve denge sağlayıcı 8 Ülgen Oskay, Sosyolojik Düşünce Tarihi, a.g.e. s.105. 4 bir rolü olduğunu savunur. Çünkü işbölümü insanlar arasında onları devamlı olarak birbirlerine bağlayan karşılıklı dayanışma sağlayan bir hak ve görevler sistemi yaratır” 9. Durkheim’ın tanımladığı mekanik dayanışma üzerine kurulan toplumlar, nüfusun az, işbölümünün olmadığı toplumlarda hâkim olmaktadır. Bu toplum yapısı günümüzde ise, kırsal ve geleneksel toplum yapılarını yansıtmakta ve bireyler ortak inanç ve değerleri paylaştıkları için henüz farklılaşmamış ve birbirlerine benzemektedir. Mekanik dayanışmaya dayanan toplum yapılarında “biz bilinci” en önemli özelliği oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra işbölümünün artmasıyla bireyler arası farklılık başlamakta ve toplumlar mekanik dayanışma üzerine kurulan geleneksel toplumdan organik dayanışma üzerine kurulan sanayi topluma dönüşmektedir. Benzerliğe dayalı mekanik dayanışmanın karşıtı olan, farklılaşmanın sonucu olarak beliren organik dayanışma, daha çağdaş bir oluşum olma özelliği taşımaktadır. Organik dayanışmayla birlikte toplumsal işbölümü, ekonomi, hukuk, din, siyasal düzen gibi tüm toplumsal olgu ve oluşumlar, “biz bilincinin” zayıflamasına sebep olmaktadır. Toplumsal farklılaşma veya işbölümünün gelişmesi, bireylerde başkalarından farklı oldukları bilincini oluşturmakta, bireysel bilincin toplumsal bilinci giderek daha fazla etkilemekte ve zayıflatmaktadır. Durkheim10 belirtilen bireysel bilincin daha fazla etkili olduğuna, bireyleri bütünleştirmekte toplumun yetersiz kaldığına ve toplumda ya da grupta meydana gelen göreli bir kuralsızlığın varlığına işaret etmektedir. Bu durumu da “anomi”∗ kavramıyla açıklamaktadır. “Anomi” kavramını Durkheim’den sonra Merton ele alarak geliştirmiştir. Toplumsal değişim sürecini Durkheim’ın “anomi” kavramıyla açıklayan Merton11, “anomi” kültürel norm ve amaçlar ile bireyleri bunlara uygun ve uyumlu davranışlarda bulunmaya zorlayan toplumsal yapı arasındaki kopma hali olarak 9 Ülgen Oskay, Sosyolojik Düşünce Tarihi, a.g.e.,s.105. Emre Kongar, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, a.g.e., s.162. ∗ ‘Anomi’, özellikle kültürel norm ve amaçlar ile grup üyelerinin bu norm ve amaçlara uygun davranışlar yapmalarını sağlayan ve toplumsal yapı tarafından saptanan kapasiteleri arasında kopma olduğu zaman ortaya çıkan kültürel yapının yıkılması durumu olarak tanımlanmaktadır. Robert K. Metron, Social Theory and Social Structure, The Free Pres, GlencoeIII, 1964, s. 162. Aktaran: Emre Kongar, a.g.e. s.154. 11 Barlas Tolan, Toplumbilimlerine Giriş, Ankara: Savaş,1983, s.66. 10 5 tanımlanmaktadır. Söz konusu kopmalar, nicel ve nitel yönden önem kazandığı oranda, kültürel yapı (değer, norm ve amaçlar vb) yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Araştırmacı Merton12, bu tanımdan hareketle bireyin çevresini, “kültürel ve toplumsal yapı” olarak ikiye ayırmaktadır. Toplumsal yapı, bireylerin birbirleri ile olan ilişkileri, kültürel yapı ise, toplumu oluşturan bireyler tarafından kabul edilmiş ortak norm ve değerler sistemidir. Toplumsal yapı ile kültürel çevre arasında uyumsuzluk olduğu zaman gerilimler meydana gelmektedir. Söz konusu gerilimler bireyin, toplumsal çevresinin, kültürel normlara uygun eylemde bulunmasını sağlamakta ve bu da değişmenin itici gücü ve değişme aracını ortaya çıkarmaktadır. Araştırmacı Tönnies de toplumsal değişimi, Durkheim gibi ikili toplum modeliyle açıklamaktadır. Durkheim’ın mekanik dayanışmanın egemen olduğu toplumlara Tönnies, “cemaat (Gemeinschaft-topluluk)”, organik dayanışmanın egemen olduğu toplumlara ise cemiyet (Gesellschaft-toplum)” adını vermektedir. Ona göre, toplumlar cemaat tipi toplumlardan cemiyet tipi toplumlara dönüşmektedir. Emre Kongar13, Tönnies ve Durkheim’ın toplum modellerinin ortak noktalarına dikkat çekerek, mekanik dayanışmanın egemen olduğu topluma karşılık gelen cemaatin, kan hısımlığı, komşuluk ve ortak bir zihniyet ile belirlendiğini ifade etmektedir. Kongar’a göre, söz konusu bu toplumlarda değişme zordur. Organik dayanışmaya karşılık olan cemiyet toplumlarında ise, bireyler arası ilişkiler çıkarlara dayanmakta, örgütsel yapıda değişiklikler olabilmekte ve bireylerin gelişime açık olduğu gözlenmektedir. Toplumsal değişmeyi grup içi ilişkiler bağlamında ele alan Cooley de, “birincil ve ikincil gruplara dayalı topluluk” ayrımını yapmaktadır. Cooley’in ifade ettiği birincil grup; Tönnies’in cemaat, Durkheim’in mekanik dayanışmalı toplumuna, Cooley’in ifade ettiği ikincil grup da; Tönnies’in cemiyet, Durkheim’ın organik dayanışmalı toplum modeline karşılık gelmektedir. 12 Emre Kongar, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği a.g.e. s.163. Ferdinand Toennies, ‘Community and Society’, Çev., Charles P. Loomis, Michigan: Michigan State University Pres, East Lansing, 1957, Aktaran: Emre Kongar, a.g.e., s.105. 13 6 Cooley’in14 birincil gruplara dayalı toplumların üyeleri nisbeten sabit, üyeleri arasındaki ilişkiler duygusal nitelikte, belli amaçlara yönelmiş, yaygın ve kendi hatırları için desteklenen ilişkilere sahip, üyelerinin yüz yüze temasının sağlandığı gruptur. Aile ve arkadaşlık grubu buna örnektir. İkincil grup ise, üyeleri değişen, üyeleri arasındaki ilişki belli alanları kapsayan, duygusal olmayan, ilişkileri yazılı kurallarla belirlenen, belli amaçlara yönelen grup olarak tanımlanmaktadır. Bürokratik örgütler de bu grup içine örnek verilmektedir. Birincil grupta üyeler arası fiziksel ve duygusal yakınlık, grubun küçük olması gibi koşullar dikkati çekerken, ikincil grupta ise, bu özelliklerin yerini akılcılık ve resmiyet almaktadır. Toplumu15 ve toplumsal değişmeyi bireyle açıklayan bir diğer araştırmacı Weber de bireylerin toplumsal eylemleri ve bu eylemlerin içerdiği “anlam” üzerinde durmaktadır. Weber, toplumsal gerçeği, bireysel davranışlara ve onların anlamlarına indirgeyerek toplumu bireyler arası ilişkilerin bir bütünü olarak yorumlamaktadır. O’na göre, bir eylemin toplumsal bir nitelik alabilmesi için bireyin bu eylemine bağladığı anlamın mutlaka diğer bireylerin geçmişteki şimdiki veya gelecekteki davranışları ile ilişkili olması, hatta onları içermesi veya onlar tarafından içerilmesi gerekmektedir. Geçmişteki bir saldırının öcünü alma, beliren bir saldırıya karşı koyma veya gelecekteki bir saldırıya karşı önlem alma, toplumsal eyleme örnek gösterilebilmektedir. Toplumsal gerçeğin ilk ve temel düzeyini, bireylerin toplumsal eylemleri oluşturmaktadır. İkinci bir düzeyini de karşılıklı toplumsal ilişkileri doğuran bu eylemlerin birbirleri ile ilintilenmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu sürecin devam etmesiyle, üçüncü bir düzeyde toplumsal oluşumlarla karşılaşılmakta ve böylece belirli bir toplumsal düzene ulaşılmaktadır. Weber’e göre, bireyler arasında oluşan toplumsal ilişkiler ağı, toplumun iskeletini meydana getirmektedir. Birçok düşünürden farklı olarak Marks da alt yapı- üst yapı ayrımını gözetmekte ve genel olarak toplumdaki üretim ve mülkiyet ilişkilerini kapsayan alt yapı kavramına ağırlık vermekte, toplumu ve toplumsal yapıyı çözümlemeye çalışmaktadır. Marks, 14 T. B Bottomore, Toplumbilim, Ankara: Doğan, 1977, Aktaran; Engin Önen, ‘Germiyan Köylüleri ile Bu Köyden İzmir’e Göçenlerin Yaşam Biçimlerinim Aile boyutunda Karşılaştırılması’, İzmir: Ege, Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1987, ss.10-11. 15 Barlas Tolan, Toplumbilimlerine Giriş, a.g.e.,s.44. 7 toplumun yapısını büyük ölçüde ekonomik ilişkilerin, bir başka deyişle, alt yapının etkilediğini savunmaktadır. Marks,16 toplumsal değişmeyi, toplumun kendi içinden, üretim biçimi ve güçlerine bağlı olarak meydana gelen bir kaynağa (çatışmaya) bağlamaktadır. İnsanlık kaçınılmaz bir şekilde üretim ilişkilerine bağlı kalarak, sınıf çatışmalarının belirlediği belli devrelerden geçmek zorundadır. Bu devreler∗ , ilkel komünal, köleci, feodal, kapitalist (anamalcı), sosyalist ve komünist toplumdan oluşmaktadır. Marks’ın bahsettiği “alt yapı ve üst yapı∗ ” arasındaki karşılıklı ilişki ve etkileşimler, toplumsal yapının bütünlüğünde değişmeler yaratmaktadır. Sürekli bir hareket içerisinde bulunan, toplumsal yapı, sürekli olarak yenilenen, kendi bünyesinde bulunan, farklı özellik ve etkinliklere sahip olan toplumsal öğeler tarafından değişmeye zorlanmaktadır. Ekonomideki nicel ve nitel gelişmelerin teknolojideki ilerlemelerin ve demografik oluşumların birer sonucu olarak ortaya çıkan bu öğeler, değişimi sağlayan unsurlardır. Toplumsal yapı ilişkilerinde ekonomik öğenin önemine dikkati çeken Marks, üretim araçlarına sahip olanların, yani üretim sürecini kontrol eden toplumsal grupların, kendi çıkarlarını korumak amacıyla çoğu kez değişmeye karşı direnç gösterdiklerini de belirtmektedir. Söz konusu toplumsal değişim, kaçınılmaz ve bir bakıma evrensel bir süreç olup, zorunlu olarak bir ilerleme yaratmasa da bir hareket, bir dönüşüm getirmektedir. Bu açıdan toplumlar hiçbir zaman durağan kabul edilmemektedir. Görülüyor ki birçok araştırmacı toplumsal değişmenin nedenleri ve niteliği hakkında farklı modeller 16 Barlas Tolan, a.g.e.,ss.276-277. İlkel toplum; üretim biçimi kollektiftir. Özel mülkiyet yoktur. Köleci Toplum: Üretim ana karakter olarak köleler üstündeki özel mülkiyetle biçimlenir. Feodal Toplum; üretim ana karakter olarak toprak üstündeki özel mülkiyet ile biçimlenir. Anamalcı Toplum; Üretim ana karakter olarak üretim araçları üstündeki özel mülkiyet ile biçimlenir. Toplumcu Toplum: Üretim, üretim araçlarının kolektifleştirilmesiyle biçimlenmiştir. Erişim adresi: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=45546 , Marks Nerede Yanıldı?, Felsefe, 09.06.2007, Erişim tarihi: 16 Nisan 2009. ∗ Alt yapı ve üst yapı kavramına biraz açıklık getirmekte fayda bulunmaktadır. Üst yapı, genellikle devlet, aile yapısı ya da toplumda var olan ideoloji türleri gibi kurumları içine alan bir tortu kategoridir. Alt yapı ise ekonomidir. (…) Alt yapının (temel) niteliği değiştikçe, üst yapının da niteliği değişir. Örneğin, feodal bir siyasal yapının kapitalist bir siyasal yapıdan farklı olması normadır, çünkü bu iki ekonomi türü açıkça farklı temellere oturmaktadır. (…) Alt yapı ve üst yapı modeli, onsekizinci yüzyıl romanın yorumundan tutun da, çağdaş toplumda aile yapısının çözümlenmesine kadar uzanan çeşitli incelemelere ilham kaynağı olmuştur. Bu tür incelemeler genellikle sınıf kavramını temel alır. Yani, temeldeki (altyapıdaki) üretim ilişkileri, öreğin toplumsal sınıflar arasındaki; işçilerle kapitalistler arasındaki ilişkiler şeklinde ele alınır. Bu da altyapı üstyapıyı belirler anlamına gelir ki, üst yapının karakteri büyük ölçüde hakim toplumsal, sınıfın ekonomik çıkarları tarafından belirlenmiştir. Erişim adresi: http://ansar.de/sosyalbilimler/a/017.htm, (yazar adı ve kaynakça yoktur), Erişim tarihi: 16 Nisan 2009. ∗ 8 kullanmakta ve birbirlerinden farklı yaklaşımlarla değişmenin grupsal, bireysel, toplumsal yönünü ön plana çıkarmaktadırlar. Bunun sonucunda toplumların sürekli bir devinim içinde olduğunu, durağan olmadığını, toplumun oluş nedeni olarak değişmenin kaçınılmaz olduğunu vurgulamaktadırlar. Toplumsal yapıyı ve değişim sürecini, Durkheim, Tönnies, Cooley, Marks, Merton vb. çeşitli ayrımlarla sınıflandırmaya çalışmakta ve araştırmacıların çoğu toplumun geleneksel toplumdan, modern topluma doğru dönüşüm geçirdiğini belirtmektedir. Bu toplum yapıları kendi içlerinde farklı özelliklere sahip olmakta ve her toplum yapısındaki değişim toplumsal yapının en küçük birimi olan aileyi ve buna bağlı olarak bireyi etkilemektedir. Buradan hareketle, toplumları “geleneksel”, “modern” ve “geçiş süreci toplum” ve “postmodern toplum” olarak yakından inceleyip bu toplum yapıları içerisinde oluşan aile tipleri, toplumsal cinsiyet ayrımı ve kadın kimliğine yönelik yaklaşımların aktarılması gereklidir. 9 B. TOPLUMSAL YAPI VE KİMLİK ETKİLEŞİMİ DOĞRULTUSUNDA KADIN KİMLİĞİ Toplum yapıları içinde yer alan bireyler, sözkonusu yapılar içinde kimlik kazanmaktadır. Kimlik, kendimiz hakkında sahip olduğumuz çeşitli temsiller (görüşler, imajlar, bilgiler vb) ve insanın kendini kavrayışının bir ifadesi olarak ele alınmaktadır. Nuri Bilgin17, kimlik oluşum sürecinde, bireyin kendisinin (kavrayışını) bilincine varması durumunu, belirli bir andan aniden ortaya çıkan veya miras alınan değişmez bir kavrayış değil, insanın gelişim süreci boyunca diğerleriyle etkileşim içinde öğrenilen, geliştirilen bir kavrayış olarak belirtmektedir. Kimlik kavramı birçok araştırmacıya göre değişik şekillerde tanımlanmaktadır. Ericson’a göre18, kimlik, bir bilinç (belirli konularda farklılığı ifade eder) ve bir süreç (değişik koşullarda aynılığı ifade eder) olarak kabul edilmektedir. Ericson, bilinç olarak ifade ettiği kimlik kavramını, bireyin kendi spesifikliği hakkındaki duygusu olarak vurgulamakta, süreç olarak ise, bireyin yaşantılarının sürekliliğini sağlama yönündeki bilinç dışı çabasını ve bir grubun idealleriyle dayanışmasını içerdiğini ifade etmektedir. Nuri Bilgin, kimliğin yatay ve dikey yapısına vurgu yapmaktadır. Ona göre19 yatay kimlik; “(….) ‘Okulda öğrencilerimin önünde “hoca” veya profesör kimliğime, evimde baba veya eş kimliğime bürünüyorum, bunların dışında başka kimliklerim de var, bunlar bulunduğum ortamlara göre değişen kimliklerim. Bir sarımsak yapısını andırırlar. Sarımsağın “dişleri” gibi birbirleriyle çelişmeden yan yana bulunurlar, zamana ve mekâna göre biri veya diğeri öne çıkar, ancak tüm bu durumlarda ben hep aynı kişi olduğum ölçüde bir birlik söz konusudur’ cümleleriyle tanımlanmaktadır. Nuri Bilgin kimliğin dikey yapısını da şöyle aktarmaktadır: 17 Nuri Bilgin, Kimlik İnşası, İzmir: Turmaks, 2007, ss.78-79. Nuri Bilgin, a.g.e, s.229. 19 Nuri Bilgin, ‘Demokrasi Kültürü ve Globalleşme’ ‘Ahlak Politika ve Kültür’ , ‘Politik Kültür ve Cumhuriyetçi Demokrasi’ konulu bildiri, İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV), Birinci Ulusal Kültür Kongresi, 1997, Aktaran: Ayşe Çatalcalı, ‘1990-1998 Yılları Arasında Yazılı Basının Kadın Olgusuna Yaklaşımı’ Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir: Ege Ünv, Sosyal Bilimler Ens. Gazetecilik Anabilim Dalı, 2000, s. 14. 18 10 “Bir soğan yapısına benzetilebilir. Burada hiyerarşik bir yapılanma söz konusudur ve kimliklerinden biri diğerinden daha başattır, üsttedir. Cumhuriyetçi demokrasi anlayışında yurttaşlık, tabiri caizse, soğanın en geniş tabakasını, dış kabuğunu oluşturur. Kimliğini yatay yapısına karışmayan bu anlayışı, dikey yapı söz konusu olunca belirli bir renk taşıyan cemaat veya topluluk kimliklerini altta, nispeten renksiz olan yurttaşlığı ise üste koyar. Bu farklı kimliklerini, kültürlerini ve geleneklerini bir arada yaşatmanın, mevcut dünya koşullarındaki en uygun yoludur”. Nuri Bilgin’in “yatay ve dikey” olarak açıklamaya çalıştığı kimlik kavramı, çocukluk yıllarından itibaren gelişen kimlik oluşum sürecinde sürekli ve aşamalı bir şekilde değişiklik göstermektedir. Kimlik oluşum sürecinin ilk basamağında öncelikle çocuk bireyin ‘özdeşleşme süreci’ içinde yer aldığı bilinmektedir. Çocuk, özdeşleşme modellerini ailede ve yakın çevresinden almaktadır. Özdeşleşme mekanizmaları çocuk bireyin belirli bir modelin basit tepkilerinden ziyade davranış tarzını, özel bir koşullanma veya öğrenme olmaksızın kendiliğinden taklit ederek kendine örnek alması süreci olarak tanımlanmaktadır. Özdeşleşme mekanizmalarının, sadece çocuk bireyin etrafındaki birtakım modelleri pasifçe alması şeklinde ve tek yönlü olarak işlemediğini savunan Lipiansky20 çocuk bireyin çevresinin de onu kendi değer sistemlerine ve kültürel konumlarına göre belirli bir modelle özdeşleştirmeye çalıştığını ileri sürmektedir. Ona göre, özdeşleşme, bireye “isim” verilmesiyle başlamakta, birey sosyal olarak bir yerde konumlandırılmakta, bazı hallerde birtakım “lakaplar” verilmekte, kişisel yetenekleri, erdemleri, becerileri, zevkleri konusunda değerlendirilmekte ve ana-babasının mesleği, fakir veya zengin oluşu, köylü-kentli, yerli-yabancı, sosyal konumunun alçak veya yüksek, azınlık veya çoğunluk grubunun üyesi olup olmayışı, milliyeti, dini ve mezhebi öğretilmektedir. Çocuk birey, böylece yavaş yavaş aidiyet gruplarını, yani katıldığı grupları içselleştirmekte ve yıllar geçtikçe çocuğun özdeşleşme alanı, aileden okula arkadaş çevresine ve diğer aidiyet gruplarına ve referans gruplarına doğru genişlemektedir. 20 Nuri Bilgin, Kimlik İnşası, a.g.e. ss.78-79. 11 Çocuğun aidiyet duygusunu ilk hissettiği kurum olarak kabul edilen, toplumun en küçük birimi ‘ailenin’, kimlik sürecinin gelişiminde büyük öneme sahip olduğu savunulmaktadır. Aile içindeki etkileşimler çerçevesinde oluşan kimlik sürecinde, ‘kendi’ ve ‘ben’ kavramları, önce anne, baba ve sonra diğerlerinin beklentilerine uygun biçimde benliğin bir parçası olarak ortaya çıkmaktadır. Aile içinde anne ya da babayı örnek alarak taklit eden çocuk, daha sonra kendi kişiliğine ‘kendim’ tanımlamasıyla gönderme yapmakta ve roller bu evrede anne baba tarafından belirleniyorsa da sosyal biri olma yoluna girilmektedir. Son aşamada ise, dili kullanma yeteneği artan çocuğun iletişim olanakları genişlemektedir. Bu doğrultuda, nasıl statü ve rol ayrılmaz bir bütün olma özelliği gösteriyorsa ‘kimlik’ ve ‘benlik’ kavramı da iç içe geçmiş kavramlar olarak göze çarpmaktadır. Harter’e göre, benlik ve kimlik kavramlarına yönelik ilk tanımı William James21 yapmaktadır. James’e göre, benlik hem özne-ben (I) hem de nesne–ben (me) durumundadır. Bir başka deyişle, benlik yaşantıları, düşünceleri olan, bilgi yapılandıran, aktif olarak düşünen, kendini betimleyebilen, değerlendiren, diğerlerinin ve kendisinin kendi hakkındaki betimlemelerinden etkilenen bir özellik topluluğu yani nesnedir. Bilgin22, benlik kavramını “bir kişinin kendi hakkındaki temsillerinin bir bütünü” veya “bir kişinin, onu diğerleriyle benzer veya farklı kılan bireysel özelliklerinin bütünü” olarak tanımlamaktadır. Araştırmacı George Herbert Mead ise, benlik kavramını toplumsal bir veri olarak tanımlamaktadır. Mead’e göre23, davranışlar yoluyla belli roller oynanmakta; yani başkalarının bizden bekledikleri davranış türüne göre hareket edilmektedir hatta daha doğru bir deyişle, bizden beklenilen biçimde davranılmaktadır. Bu nedenle birey için benlik, toplumsal bir veri olmaktadır. Tajfel24 de benlik kavramını tanımlayıp benlik kavramına farklı bir boyut getirerek her kişinin benlik imajının en azından iki önemli parçayı kapsadığını ifade 21 S. Harter, “The Construction and conservation of the self : James and Cooley revisited”, Self, Ego and Identity, (Der). D.K. Lapsley ve F.C. Power, NY: Springer Verlag, 1988, Aktaran: Gülgün Meşe, Sosyal Kimlik ve Yaşam Stilleri, İzmir: Ege Ünv. Sosyal Bilimler Ens. Psikoloji Anabilim Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, 1999, s.12. 22 Nuri Bilgin, Sosyal Psikoloji, İzmir: Ege Ünv. Edebiyat Fakültesi, 2008, s.211. 23 Barlas Tolan, Toplum Bilimlerine Giriş a.g.e., s. 48. 24 H. Tajfel, “Interindividual behaviour and intergroup behaviour”, (Der) H. Tajfel, Differentation Between Social Groups: Studies in the Social Psychology of Intergroup Relations, London: Academic Press, ss.27-60, Aktaran: Gülgün Meşe, Sosyal Kimlik ve Yaşam Stilleri, a.g.e., s.14. 12 etmektedir. Tajfel’e göre, bunlar “kişisel kimlik” ve “sosyal kimlik”tir. Turner∗ da Tajfel gibi, benlik kavramının “bireysel ve sosyal kimlik” olmak üzere iki büyük alt bölümden oluştuğunu vurgulamaktadır. Söz konusu sosyal kimlik, bireyin çeşitli sosyal gruplara ilişkin bilgi, değerlendirme ve bilişlerini içine alan bir kavram olarak tanımlanmaktadır25. Tajfel’e26 göre, sosyal kimlik bireyin sosyal bir gruba veya gruplara aidiyeti temelinde, bu aidiyetlerin taşıdığı değer ve duygusal anlamından çıkarılan benlik kavramının bir bölümüdür. Benliği daha birçok araştırmacı∗ tanımlayıp sınıflandırmaktadır. Nasıl davranılması gerektiğinin öğretilmesi çocuk bireyin doğduğu andan itibaren etkili olmaktadır. Hem günlük yaşam hem de kültürel semboller kadın ve erkek rollerine farklı imgeler yüklemektedir. Küçük yaşlardan itibaren içselleştirilmiş olan değerler, çocuk bireyi bu beklentiler çerçevesinde davranmaya yöneltmektedir. Cooley27, insanın kendisi hakkındaki görüşlerinin, diğer kişilerin ona verdikleri tepkilerin bir yansımasıdır diyerek, bunu ayna-benlik (looking-glass self) olarak tanımlamaktadır. Cooley’in ifade ettiği gibi; Turner’e göre, benlik kavramının işleyişindeki değişikliklerle bireyler arası davranıştan gruplar arası davranışa geçiş gerçekleşmektedir. Ona göre benlik kavramı bireylerin sosyal ortamda kendilerini görme gözleme esasına dayanır. Benlik kavramı bireysel ve sosyal kimliği kapsayıcı niteliktedir. İçinde bulunulan ortamın özelliklerine göre bireysel veya sosyal kimlik ön plana çıkmaktadır. J.C. Turner, “Social Identification and psychological group formation”, (Der) H. Tajfel, European Developments in Social Psychology, London: Cambridge Press, 2, ss.518538, Aktaran: Gülgün Meşe, a.g.e., s.14. 25 H. Tajfel, Experiments in a vacumm. “The Context of Social Psychology: A Critical Assesment” European Monographs in Social Psychology 2, 1972, (Der) H. Tajfel, London: Academic Press, Aktaran: Gülgün Meşe, a.g.e., s.14. 26 H. Tajfel, “Interindividual behaviour and intergroup behaviour, (Der) H. Tajfel, Differentation Between Social Groups: Studies in the Social Psychology of Intergroup Relations, London: Academic Press, ss.27-60, Aktaran: Gülgün Meşe, a.g.e., s.14. ∗ Çeşitli benlik araştırmalarını değerlendiren Monteil (1993) bunların dayandığı kavramsallaştırmaları şu şekilde sınıflandırmaktadır. a) Bilgi Yapısı Olarak Benlik: Bu anlayış benliği, bilişsel bir yapı olarak anlar ve benliğin deneysel olarak incelenmesini hedefler. Benliğe bilişsel yapı olarak yaklaşmak, onun bir takım karakteristiklere sahip olmasını gerektirir; bu açıdan enformasyon birimlerinin düzenli karşılıklı ilişkiler içinde örgütlenmiş ya da benlik öğelerinin bir bütünde karşılıklı bağlarla bağlanmış olduğu varsayımına dayanılır. b) Bilişsel Prototip Olarak Benlik: Bu model benliği, bireyler belirli bir enformasyonu kendilerini betimlemek amacıyla kullandıklarında harekete geçen bilişsel bir yapı olarak anlar. Bu modele göre, benlik bilişsel bir prototip gibi işler; bu prototip kişinin kendini betimliyor saydığı niteliklerden oluşur; prototipe benzeyen veya uyan enformasyon daha kolaylıkla bütünleştirilir ve hatırlanır. c) Bellek Yapısı Olarak Benlik: Benliği bilişsel yapı metaforuyla ele alan üçüncü bir yaklaşım, benliğin bellekteki rolü üstünde odaklaşır. Bu yaklaşımdakilerin bir kısmı (Kihlstrom, Cantor, vb.) benliği, çağrışım ağı olarak, yani benliğe ilişkin bilgilerin cümlecikler halinde kodlandığı bir bütün olarak anlar. Diğer bir kısmı (Markus, Brewer, Robinson, Swanson vb.) benliğe ilişkin bilgilerin bellekte benlik şemaları halinde örgütlendiği görüşünden yola çıkar. Bu çerçevede özellikle benliğe referans etkisi (self-referent effect) ve otobiyografik bellek üzerinde çalışılır. d) Kültürle İlişkili olarak Benlik¨Bu anlayıştaki psikologlar, benliğin oluşumunda, kültürün rolü üzerinde dururlar; bu çerçevede kültürel değerlerin sosyo-kognitif sonuçları ele alınarak kültürün bireyselci veya kollektivist niteliğine göre benlik imgelerindeki farklılaşmalar incelenir.( Nuri Bilgin, Sosyal Psikoloji ,a.g.e, s.226.) 27 Nuri Bilgin, a.g.e, s.84. ∗ 13 “(…) çoğu durumda, sosyal referans, bizim benliğimizin bir diğer zihin tarafından değerlendirme tarzına ilişkin imajiner bir fikir biçimindedir ve öz-saygımız, bu diğer zihne atfettiğimiz yargıya ilişkin tutumumuz tarafından belirlenir. Bu tipte bir sosyal ben, yansıma-ben veya ayna-ben olarak isimlendirilmektedir. Biz aynada nasıl yüzümüzü, silüetimizi ve elbisemizi görüyorsak, bunlar bize ait olduklarından onlarla ilgileniyorsak ve onların olmasını arzu ettiğimiz gibi olup olmamalarına göre, kendimizi mutlu veya mutsuz hissediyorsak, aynı şekilde bu diğer zihinden hayali olarak, kendi dış görünüşümüz, varolma biçimimiz, amaçlarımız, eylemlerimiz, karakterimiz ve dostlarımız hakkında algılar edinmekte ve bu algılardan az ya da çok etkilenmekteyiz.” Cooley’in belirttiği ayna aşaması kimliğin oluşum sürecinde önemli bir yere sahip olmaktadır. Ayna aşamasına göre, çocuk birey iki yaşına kadar aynadaki imgesini tanımasıyla iki tür duygusal deneyim içindedir. Bunlardan birincisi, kendi vücudunun iç deneyimi (organları, heyecanları, dokunma duyuları) bir diğeri ise, çocuk bireyin dış görünüşünün aynadaki imgesidir. Cooley’in bahsettiği kimlik oluşum süreci de çocuk bireyin bu iki deneyim arasında ilişki kurabildiği anda başladığını belirtilmektedir. Mead28, kimlik oluşumunda bir diğer unsurun da “dil” olduğunu belirtmektedir. “Mind, Me and Society” adlı klasik eserinde Mead, çocuk bireyin birinci aşama olarak doğum anında tepkisel bir sisteme sahip olduğu için tepkisel ‘ben’ aşaması olarak tanımlanmakta, ikinci aşamada ise, çocuğu diğer insanların davranışlarından oluşan sosyal uyaranların düzenli uyarmaları sonucu, sembolleştirme ve imajinasyon kapasitesine ulaştığı için, özne-ben aşamasında olduğunu belirtilmektedir. Nuri Bilgin29 Mead’in görüşlerini şu şekilde ifade etmektedir: “Mead’e göre özne-ben aşamasındaki çocuk, onları bir rol biçiminde kavrar, yani davranışlardaki bir düzenlilik olarak ayırt eder. Diğerlerinin davranışını tanır ve önceden kestirir. Çocuk diğerinin rolünü zihinsel planda kurabildiği, durumu önceden kestirebildiği andan itibaren psikolojik 28 29 olarak tekilleşir. Hem a.g.e, s.80. a.g.e, s.80. 14 diğerinin davranışını önceden kestirebilmesini sağlayacak işaretleri kavrar, hem de kendi ileteceği bir işaretin diğerlerinde uyandıracağı tepkiyi zihinsel olarak kafasında canlandırır. Dil gelişimiyle birlikte göstergeden sembole geçer ve davranışa daha çok hâkim olur. Büyüdükçe diğer insanların davranışına ilişkin şemaları karmaşıklaşıp gelişir ve çocuk, kendisi için bir obje haline gelerek kendini zihinsel olarak tanır. Yaşamın ilk haftalarında çocuk, deneyimlerini genelleştirmeye yeterli bir dile sahip değildir; ana-babasını birer bütün gibi değil parça parça tanır. Serbest oyun (play) aşamasında çocuk, etrafındakilerin rollerini alarak eğlenir, asker, polis, doktor, hırsız, ana, baba rollerini öğrenir. Kendine dıştan bakmaya başlar; diğerlerinin kendine ve birbirlerine gösterdikleri tutumları zihninde örgütler. Kurallı oyun aşamasında, çocuk öğrendiği rolleri bir bütün içine yerleştirir. Bir oyunda pek çok rolü birlikte ilişkilendirir. Örneğin bir futbol oyununda kaleci rolünü alır. Rolleri sembolik olarak kavramıştır ve sadece duruma göre değil, diğerlerinin beklentilerine göre hareket eder. Bu tür bir oyunda “diğeri” çocuğun örgütlediği tutumlar bütünüdür ve ona benliğin birliğini sağlayan örgütlenmiş bir grup gibi düşünebilir. Çocuk, bu aşamada sosyal grubunu, kendi davranışlarını yöneten normların, tutumların amaçların örgütlenmiş bir topluluğu olarak algılar. Grubun tutumları, onun benliğinin bir parçası haline gelir”. Nimet Önür30 de aile içinde kimlik oluşumunun ilk basamağının, Mead’e göre çocukluk olduğunu vurgulamakta ve Mead’in toplumsal yapıya bağlı olarak biçimlenen ailelerde görülen iletişim biçimlerini, 4 temel modelle açıklamasını şu şekilde ifade etmektedir. a) Tekelci İletişim Biçimi: Geleneksel yapıda görülen geniş aile tipinde sıkça karşılaşılan tekelci iletişim biçimi, ailede evin en yaşlı erkeğinde odaklanan ve kararların tek bir odaktan alındığı iletişimi yansıtmaktadır. Aile içinde kararı veren ve tek otorite haline gelen erkeğin haklılığı kesin 30 Nimet Önür, ‘Sembolik Etkileşimci Bir Perspektifle Aile İçi İletişim İlişkilerinin Çözümlenmesi’, Basın Yayın Yüksekokulu Dergisi, Yıl.3, 1989, s.59, Aktaran: Ayşe Çatalcalı, ‘1990-1998 Yılları Arasında Yazılı Basının Kadın Olgusuna Yaklaşımı’ a.g.e.,ss.18-19. 15 olmaktadır. Üst güçten alta doğru akan bir emir zinciri yani iletişim biçimi vardır. Ancak iletişim gerçek olarak algılanabilmesi için gerekli ‘geri dönüşümün’ olmaması, iletilerin sadece gönderilip geri alınamaması bu biçimde iletişimsizliği ortaya koymaktadır. b) Dengesiz Dağılan İletişim Biçimi: Aile bireyleri arasında söz sahibi olan, gücü elinde bulundurandan, daha az güce sahip olana doğru bir yüklenim söz konusudur. Kısacası kimi bireyler diğer bireyler üzerinde daha çok etkileme gücüne sahiptirler. Bu durum, üyeler arasında dengesiz dağılan bir iletişim biçimini oluşturacaktır. Toplumsal süreç içinde odaklaşmayı dağıtmak amacıyla özellikle geçiş ve modern toplumlarda ailede yeni statülerin doğmasına izin verildiği görülmektedir. Bu yol ile dengeli iletişim biçimine doğru gidilmek istenmektedir. c) Eşitlikçi İletişim Biçimi (Equality Pattern): Her birey iletişime aile içi statü ve rolüne bakılmaksızın eşit bir biçimde katılmaktadır. Ancak gerek toplumun alt birimi olarak aile organizasyonu nedeniyle, gerekse bireylerin kişisel özellikleri nedeniyle eşitlikçi iletişim biçimi eşitsizlik sergilemektedir. Benliğin dışa vurumu ile iletişim güçlenmekte, birey diğer bireyin de düşünce ve fikirleri doğrultusunda etkilenerek değişmektedir. d) Dengeli Dağılan İletişim Biçimi: Aile bireyleri belirledikleri alanlarda rollerini yerine getirmekte ve böylelikle ihtiyaçlara yanıt verme yoluna gitmektedir. Tüm bireylerin uzmanlık alanı içinde rollerini uygulamaları iletişimde dengenin ortaya çıkmasını da sağlamaktadır. Geleneksel çekirdek ailedeki rol dağılımı bu iletişim biçimini kadının ev ve çocuk bakımına, erkeğin ise iş konularına, politikaya yönelişi örnekleriyle desteklemektedir. Kadın uzmanlık alanı içinde söz sahibi olurken, erkeğin alanında ise, söz sahibi olamamakta ve onunla iletişime girmek durumunda kalabilmektedir. Aile içinde görülen iletişim biçimlerinin ailenin geleneksel, modern, geçiş ve postmodern olarak tanınmasına olanak vermektedir. Bu doğrultuda, kurulan iletişim 16 biçimleri ile bireylerin özdeşim noktalarını tespiti, deneyim kazanımları vb. her türlü iletişim süreçlerinin etkilendiği görülmektedir. 1. Geleneksel Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği Geleneksel toplum31, işbölümü ve uzmanlaşmanın gelişmediği, sınırlı bir toprak parçası üzerine yerleşmiş, nüfusun az, toplumsal kontrol mekanizmasında görevini geleneklerin üstlendiği, üyeler arası sıkı ve yakın ilişkilerin egemen olduğu ve “biz” duygusunun ön planda olduğu toplum olarak tanımlanmaktadır. Bu tip toplumlarda bireyler arası ilişkiler samimi olup, bireyler akrabalıklarla birbirine kan yoluyla bağlanmakta ve yüz yüze iletişim kurmaktadırlar. Fakat bu ilişkiler dar bir çevrede gerçekleşmekte, işbölümünde de “yaş ve cinsiyet” etkili olmaktadır. Geleneksel toplum yapısı32 Tönnies’in ‘cemaat’, Durkheim’ın ‘mekanik dayanışmalı toplumu’, Redfiel’ın ‘folk toplumu’na karşılık gelmektedir. Cemaat toplumsal düzeni, ilkel bir yapı şekli olup daha çok toplumsal gelişimin ilk dönemlerinde yaygın bir toplum tipi olarak kabul edilmektedir. Bunun yanı sıra cemaat modeli yalnızca söz konusu dönemde yer almamakta, sonraları ve günümüzde de kırsal∗ yerleşim alanlarında rastlanılan toplumsal bir yapı şekli olarak görülmektedir. Bu toplumun üyelerinin hemen hemen hepsi benzer ekonomik faaliyetlerde bulunmakta ve kimi yerlerde hayvancılık, kimi yerlerde tarım vb. ile uğraşmaktadırlar. Böyle toplumlara eklemlenen yeni üyelerin bile (mesleği din adamı, sağlık görevlisi vb.) yer aldıkları yapının işleyiş mekanizmalarına uygun davranış biçimi geliştirdikleri anlaşılmaktadır. Sözkonusu üyelerin, gerek davranış kalıplarına gerekse de çatışma, düşmanlık/mutluluk vb gibi durumlardaki tutumlarının sergileniş biçimlerine, ortak bir 31 Önal Sayın, Aile Sosyolojisi, , İzmir: Ege, 1990, ss.76-77. J. R. Mellar, Urban Sociology in an Urbanized Society, London: Routledge, 1977, ss.169-203. F.Tannies, Community and Society, New York: Harper Row, 1963, ss.179-190. Peter H. Mann, An Introduction to Urban Sociology, London: Routledge, 1965, s.7. Aktaran: Dilek Çiftçi Yeşiltuna, Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Siyasal Değer, Tutum ve Davranışlarına Aile Yapısının Etkisi, İzmir: Ege, Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, 1994, s.22. ∗ Tütengil ‘kır toplum yapısı’nı kent dışı ile eş anlamlı olarak ele almakta, kır’ın köylerle birlikte belli bir nüfus yoğunluğuna ulaşan kasabaları da içerdiğini öne sürmektedir. Köy yerleşim yerlerinin ayırt edilmesinde işlevsel ve yapısal farklılıklardan ziyade genellikle nüfus ölçütünün kullanıldığını da ileri sürmektedir. Orhan Tütengil, 100 Soruda Kırsal Türkiye’nin Yapısı ve Sorunları, İstanbul: Gerçek, 1975, s.8. 32 17 kaderi∗ kabulleniş şeklinde uyum sağladıkları kabul edilmektedir. Öncelikle bireylerin bu kabulleniş ile cemaat toplumlarındaki “biz duygusu”nu (bilincini) pekiştirdikleri söylenebilir. Geleneksel toplum yapılarının ekonomik yapıları, belirtildiği gibi basit niteliktedir ve ekonomik yapısı sıklıkla tarımsal ve hayvancılığa yönelik bir üretim şekline dayanmaktadır. Bunun sonucu olarak da işbölümünün düşük düzeylerde olduğu kabul edilmektedir. Söz konusu iş bölümünün, özellikle yaş ve cinsiyet temeline dayanan toplum yapısı içinde “birincil” olarak ön plana çıkarılan “erkek” cinsiyetidir. Bu yapıda çocuk, baba, ağabey, amca, dayı vb. statüdeki erkekler egemen bir tutum ve söylem içinde hareket edebilmektedirler. Buna karşın kadınların daha çok “ikincil” rollerde yer aldıkları ve yorucu olmayan daha basit etkinliklerde bulundukları anlaşılmaktadır. Ancak, kadının yaşı arttıkça yani anne ve anneanne/babaanne statüsüne geldiklerinde orta yaş erkek grubunun davranış ve tutumları üzerinde söz sahibi oldukları görülmektedir. Geleneksel toplum yapısında akrabalık olgusu da çok önemli işlevleri yerine getirmektedir. Akrabalık, her üyesine toplumsal kişiliğini vermekte ve o kişi akrabalık sistemi içinde işgal ettiği konum gereği geleneksel toplum yapısıyla bütünleşmektedir. Toplum yapıları Levy’e33 göre, “geleneksel ve modern” olarak ikiye ayrılmaktadır. Geleneksel toplumun özellikleri şöyle ifade edilmektedir. 1. Geleneklerin egemen olduğu toplum, 2. İnsan ilişkilerinin duygusal, toplumsal özel standartlara yönelmiş, başka kişileri kendilerine atfedilen özelliklere göre değerlendiren ve yaygın ilgilere yönelen toplum, 3. Emek yoğun üretimin egemen olduğu toplum, ∗ Geleneksel toplum, “cemaat ruhu”nun egemen olduğu toplum biçimidir. Böyle bir toplumda kayıtsız şartsız topluma adanmış bir varlıktır. Tanınma (adam yerine konulma) toplumun mevcut realitesine bireyin ne ölçüde teslim oluşu ile gerçekleşir. Bu nedenle yaşadığı toplumun (grup, cemaat vs) egemen kültürü, genel çıkarları ile çatışmaya girmediği müddetçe birey için bir sorun yoktur. Aslında sorun yalnızca çatışmaya girme de değil, belki bundan daha önemlisi kendini ifade noktasında ortaya çıkar. Kendi sözcülerine (eğitim ayrıcalığına sahip, yönetim erkini elinde bulunduran) sahip toplumun ‘kendin ifade’ adına gelişen olayları kabullenmesi oldukça güçtür. İsmail Doğan, Bilginin Toplumsallığı Sonu, s.35, Erişim adresi: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/40/490/5749.pdf, Erişim tarihi: 16 Nisan 2009. 33 Emre Kongar, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, a.g.e., ss.233-234. 18 4. Örgütlerin ihtisaslaşmadığı, karşılıklı bağımlılıkların bulunmadığı, insan ilişkilerinde geleneklerin, özel ilkelerin, fonksiyonel yaygınlığın hakim olduğu, merkezileşme eğilimlerinin görülmediği, Pazar ve para ekonomisinin ve bürokrasinin gelişmediği, ailenin ve birinci grup ilişkilerin egemen olduğu, nüfusun çoğunun köylerde yaşadığı tarım toplumu, 5. Endüstrileşme ve kentleşmenin görülmediği toplum, Araştırmacılar geleneksel toplum yapısının diğer bir benzetmeyle “cemaat toplum” yapısının var olabilme koşullarını çeşitli şekillerde sıralamaktadır. Freyer,34 bu toplum yapısının gelişmesini aynı mekân içinde devamlı bir birlik durumu yani “komşuluk, kan bağı ve buna bağlı olarak ortak bir köken, ilişkiler ve ortak bir 35 düşünce dünyası” olarak tanımlamaktadır. Amiran Kurtkan , cemaat toplum yapısının var olabilme koşulunu “mekân ve cemaat” duygusu olarak sıralamaktadır. Diğer yandan Shanin36 ise, evrensel olduğunu ileri sürdüğü köy toplum yapısının dört önemli özelliğini vurgulamaktadır. Bunlar; a) geleneksel köy ailesinin temel üretim birimi niteliğine sahip olması, b) ana geçim kaynağını tarımın oluşturması, c) yaşam biçiminin yarattığı kendine özgü geleneksel bir kültürün bulunması ve d) köy ailesinin yetkenin toplumsal kaynaklarından uzak tutulmasıdır. Aile örgütlenmesinin temelini köy toplum yapısının oluşturduğunu ifade eden Nimet Önür37 ise, kır (köy) toplumunun özelliklerini şu şekilde özetlemektedir. 1. Kırsal yerleşim yerleri, toplumsal evrimin başlangıç basamaklarıyla benzerlikler göstermektedir. Böylece basit teknoloji kullanımı farklılaşmamış ekonomik yapı ve güçlü dinsel yaşama dayanmaktadır. 2. Küçük ve orta büyüklükteki araziler üzerinde tarımsal üretim yapılmaktadır. Köy toplumu ürettiği malların bir kısmını ekonomik ve politik bakımdan parçası olduğu toplumların gereksinimine sunmaktadır. 34 Hans Freyer, Sosyolojiye Giriş, Çev: Nermin Abadan, Ankara: Ankara, 1957, ss.75-77. Amiran Kurtkan, Genel Sosyoloji, İstanbul: İstanbul, 1974, s.7. 36 C.Orhan Tütengil, 100 Soruda Kırsal Türkiye’nin Yapısı ve Sorunları, a.g.e. s.85 37 Nimet Önür, ‘Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Kitle İletişim Araçlarına Yönelimine Aile Yapısının Etkisi’(Televizyon- Radyo- Gazete), İzmir: Ege, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 1991, ss.35-36. 35 19 3. Dış dünyadan göreli olarak izole edilmişlerdir. Ancak endüstrileşme ve Pazar ilişkileriyle birlikte ulusal ve evrensel ilişkilere açılmaları söz konusu olabilmektedir. 4. Köy toplumu kendine özgü yaşam biçiminin gereği yerel kültürel değere sahiptir. Bireyler arası mekanik dayanışmanın sürdürülmesi ve yaygınlaştırılmasında din güçlü bir araç olarak işlev görmektedir. Karşılaşılan problemler, geleneksel yollardan çözümlenirken, sözel gelenek işlerliğini korumaktadır. 5. Köy toplumunun temel birimi ailedir. Bireylerin çeşitli gereksinimlerini çok sayıda işlevleriyle gideren aile bir üretim tüketim birimi olarak, doğal kaynaklardan en iyi yararlanabilmede işgücü üretmektedir. Üretimde kullanılan ilkel teknoloji gereği artan işgücü gereksinimi ve zor yaşam koşulları karşısında aile genişlemiştir. Geleneksel geniş aile yapısı içinde, bireyler yaşa ve cinsiyete dayalı geleneksel ailesel rollerini üstlenmişlerdir. 6. Bireylerin birbirlerine göre fazla farklılaşmamış meslekleri, günlük tarımsal aktivitelerin yanı sıra topluluğun gereksinimlerinin karşılanmasına yönelik bazı iş dallarından oluşmaktadır. Yapılan işler yaş ve cinsiyet temelinde farklılaşmaktadır. Usta- çırak ilişkisi içinde babadan oğula geçen mesleklerde ebeveynler çocuklar üzerinde informal meslek eğitimini sürdürmektedir. Meslek ediminde örgün eğitimin işlevi yok denecek kadar azdır. Kırsal alanlarda yaygın olarak görülen geleneksel toplum yapısında, bütün yaşam tarzı (evlenme törenleri, eğlenme biçimleri, yemek ve giyim alışkanlıkları) gelenek ve göreneklere dayanmakta ve bu tip toplumlarda yaygın olarak görülen aile şekli de geleneksel geniş aile olarak görülmektedir. Toplumların sürekliliği içinde aile vazgeçilmez bir unsur olma özelliği taşımaktadır. Toplumun en küçük birimi olan aile kavramı birçok araştırmacı tarafından değişik şekillerde tanımlanmaktadır. Tezcan38 ‘aile∗ kavramını’ biyolojik ilişki sonucu 38 Mahmut Tezcan, Türk Aile Antropolojisi, Ankara: İmge, 2000, s.14. Özer Ozankaya, aile kavramını, evlilik ve kan bağına başka bir deyişle, karı-koca, ana-baba çocuklar vb. arasındaki ilişkilere dayalı olan bir toplum çekirdeği olarak tanımlamaktadır. Özer Ozankaya, Toplumbilim Terimleri Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Kurumu, 1975, s.11. Toplumsal yapı içerisinde, hem üretim hem de tüketim birimi olan aile kavramını farklı açıdan ele alan İrfan Erdoğan ise ‘aile kavramını’‘ ‘hem devrimlerin hem de egemen ideallerin ve ∗ 20 insan türünün sürekliliğini sağlayan, belli kurallarla karşılıklı ilişkilerin belirlendiği, toplumsallaşma sürecinin ilk ortaya çıktığı, o güne dek toplumda maddi manevi zenginlikleri kuşaktan kuşağa aktartan, toplumsal, hukuksal, biyolojik, ekonomik, psikolojik yönleri bulunan toplumsal bir birim olarak tanımlamaktadır. Kıray’39da araştırmacı Tezcan’dan farklı olarak aileyi, ‘tampon kurum’ kavramıyla tanımlamaktadır. O’na göre, ‘aile’ toplumsal değişme sürecinde tampon kurum işlevini görmektedir. Toplumsal değişim sürecinde ortaya çıkan tampon mekanizmalar∗ , makro seviyede toplum için yeni bir bütünleşme ve denge olanağı ortaya koyarken yaptıkları en önemli fonksiyon değişen toplum koşulları içersinde güvenliği sağlamaktır. Kıray, değişen toplumda, değişen her parçanın aynı hızda değişmemesi sonunda oluşan boşluğun bu “tampon mekanizmalar” yoluyla doldurulduğunu belirtmektedir. Kıray toplumda tek tampon mekanizmasının aile olmadığını, gelişme seviyesi ne olursa olsun bir toplumların değişime sürükleyecek mekanizmalara sahip olduğunu ifade etmektedir. Toplumda aktarılması gerekli olan normların, değerlerin vb. uygulanıp uygulanmadığını denetleyen aile kurumunun, toplumsal yapıda oluşan her türlü çözülmeden karşılıklı olarak etkilendiği kabul edilmektedir. Söz konusu denetim ve karşılıklı doğan etkileşim boyutu, “toplumsal mekanizmayı” ortaya çıkarmaktadır. Aile içerisindeki üyeler arasında yetki paylaşımı söz konusudur ve genellikle aile içinde ihtiyaçları karşılayan üyenin yetki gücü daha fazladır. Söz konusu yetki gücü, kültürden ve toplumsal değerlerden etkilenmektedir. Örneğin, geleneksel toplumda erkek egemenliği sözkonusuyken, modern toplumlara dönüşüm sürecinde kadının etkili olmaya başladığı görülmektedir. Kongar40, Türk toplumundaki aile yapılarını, kırsal aile, gecekondu ailesi ve kentsel aile biçimi şeklinde sınıflandırmaktadır. Kongar geleneksel toplumlarda hâkim olan kırsal ailede erkek otoritesinin açıkça görüldüğünü belirtmektedir. Bu tip ailelerde toplumsal denetim güçlü olmaktadır. Kongar ayrıca çıkarların iletildiği, yaşatıldığı bir konum’ olarak tanımlamaktadır. İrfan Erdoğan, İletişim, Egemenlik, Mücadeleye Giriş, Ankara: İmge, 1997, s.235. 39 Emre Kongar, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği a.g.e. ss.175-176. ∗ Kıray değişme sırasında yaratılan tampon kurumlarla birlikte yeni ilişkilerin, değerlerin ve fonksiyonların da ortaya çıktığını belirtmekte ve söz konusu eski ve yeni yapı arasında bir köprü görevi yerine getirmektedir. Toplumun fonksiyonel bütünlüğünü tampon kurumlar aracılığı ile sağlayan bu yeniliklere Kıray ‘tampon mekanizmalar’ adını vermektedir. 40 Emre Kongar, İmparatorluktan Günümüze Türk Toplumsal Yapısı, İstanbul: Cem, 1976, s.402. 21 kırsal aile yapısı içinde doğurganlığı ve eğitiminin düşük olmasını kadının en belirgin özelliğini olarak vurgulamaktadır. Geleneksel aile yapısı, şekli sanayi devrimi öncesi toplumlarda ve kırsal yörelerde yaygın biçimde görülen bir aile türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Ekonomik yapıları, tarıma dayalı olan ve yöresel topluluk ilişkileriyle var olan geleneksel toplumlarda aile kavramı çok önemli bir yer teşkil etmektedir. Bireylerin toplumsal ve psikolojik tüm gereksinimlerini karşılayan, toplum açısından üreme, üretim ailenin ve toplumun yeniden üretilmesini sağlayan tek ve bağımsız bir kurum olmaktadır. Bu niteliği ile aile, birey ile toplum arasındaki ilişkileri düzenleyen, sürdüren ve denetleyen bir kurum olmakta ve bu işlevinden dolayı toplumun vazgeçilmez bir unsuru haline dönüşmektedir. Bu tip toplumlarda akrabalık ilişkileri de babasoylu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir başka deyişle toplum yapısına erkek egemenliği hâkim olmaktadır. Erdoğan’a göre, kapitalist sistem, erkeğin egemenliği üzerine kurulduğu için, işçi sınıfı arasında, ailede ekmek parasını kazanan kadın olsa veya kadın erkekten daha çok para kazansa bile, erkeğin egemenliğini sürdüren kapitalist üretim ilişkileri, kültürel ve ideolojik geleneklerin yeniden üretilmesi nedeniyle, erkek aile içinde egemenliğini devam ettirmektedir41. Geleneksel aile yapısı içinde kadın da önemli bir unsur olmakta ancak gerek aile içindeki gerekse toplum içindeki en önemli işlevi çocuk doğurmak olan kadının aile ve toplum içindeki statüsü, çocuk sayısı ve yaşlılık ile yükselmektedir. Aile içi ilişkilerde yaşlılar gençlere, erkekler kadınlara egemendir. Geleneksel toplum yapısında kadın olgusuna değinen Kıray, kadının aile içinde örgütleyici görevi bulunduğunu belirtmekte ve söz konusu örgütlenme kız ve erkek ile baba arasındaki ilişkileri çoğu kez annenin düzenlediğini ve aile içi ilişkilerde “tampon” rolü üstlendiğini vurgulamaktadır42. Geleneksel toplumda erkek egemenliğini vurgulayan araştırmacı İbrahim Yasa da geleneksel toplumlarda mülkiyet sahibinin baba olduğunu vurgulamaktadır. Ancak Yasa, kırsal toplumlardaki temel birimin ‘aile’ değil hane olduğunu savunmaktadır. Yasa, ‘hane’yi de ‘aynı çatı altında oturanların oluşturduğu birlik’ olarak 41 42 İrfan Erdoğan, İletişim, Egemenlik, Mücadeleye Giriş a.g.e, s.235. Mübeccel Kıray, Toplumbilim Yazıları, İstanbul: A.İ.T.İ.A, 1982, ss.485-487. 22 tanımlamaktadır. O’na göre meslekler, aile içinde babadan oğla geçmektedir. Ayrıca Yasa, geniş ailenin, baba soyuna dayalı olup yaşlıların gençler, erkeklerin kadınlar üzerinde kesin yetkisi olduğu aile tipi olduğunu belirtmektedir43. Geleneksel toplum yapısına hâkim olan geniş ailenin işlevlerini Önal Sayın44, da şu şekilde ifade etmektedir. 1- Ekonomik İşlevleri: Aile aynı zamanda hem üretim hem de tüketim birimidir. Bir köy evi veya eski bir zanaatkâr evini göz önüne alırsak, ailenin bir işletme görünümünü yansıttığını görebiliriz. Aile içinde yaşa ve cinsiyete göre bir işbölümü mevcuttur. Evin reisi aynı zamanda hem baba, hem de patron, çocuk ise hem oğul hem de çıraktır. 2- Saygınlık İşlevi: Birey ait olduğu aile ve akrabalık çerçevesinde bulunduğu konuma göre saygınlık edinir. Kişinin statüsünü bilmek için kimlerdensiniz diye sorulur. 3- Eğitim İşlevi: Çocuk toplumun kültürünü, mesleksel bilgilerini aile içinde edinir. Aile içindeki büyüklerin, küçük çocukların eğitilmesinde büyük payları vardır. Aile bir toplumsallaştırma ajanı ve okul görevi görür. 4- Koruyucu İşlev: Geleneksel toplumlarda insanın güvencesini sağlayan emniyet güçleri genellikle yoktur. Dıştan gelen saldırılara tüm aile üyeleri birlikte karşı koyarlar. Bu nedenle bu ailelerin yaygın olarak görüldüğü geleneksel toplumlarda, kan davası yaygındır. 5- Dinsel İşlev: Geleneksel aileler kendi üyelerine sadece dinsel eğitim vermekle kalmazlar, onun pratiklerini üyelerinin yerine getirip getirmediklerini denetler. 6- Eğlenme ve dinlenme İşlevi: Aile üyeleri birlikte üzülür birlikte eğlenirler. Eğlencelere genellikle tüm aile üyeleri katılır. Düğün, mevlüt, sünnet gibi törenlere ve eğlencelere tüm aile üyeleri katılır. 7- Çocuk Yapma İşlevi: İnsan türünün devamını sağlamak için, çocuk yapma işlevi aileye verilmiştir. Tüm aile türleri için bu işler ortaktır. 43 44 İbrahim Yasa, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları a.g.e., s.147. Önal Sayın, , Aile Sosyolojisi ,a.g.e, s.8. 23 8- Psikolojik Doyum Sağlama İşlevi: Anne, baba ve çocuklar arasındaki duygusal ilişkiler, aile üyelerinin psikolojik doyuma ulaşmalarını sağlar. Geleneksel ailede psikolojik ilişkiler, yoğun değil yaygındır. Kişi, ailesi ve çocuklarıyla olan ilişkileri kadar, anne babası ve kardeşleriyle de psikolojik bağlar içinde bulunur. Önal Sayın’a karşın bu tip ailenin yetersizliklerini vurgulayan Kongar45 bu yetersizlikleri şöyle sıralamaktadır. 1. Aile yaşama yeri aile tarafından belirlenir bu da coğrafi özgürlüğü kısıtlar. 2. Aile kişisel katkıları ne olursa olsun her üyeye eşit haklar saklar. Bu durum bireylerin çalışma arzusunu ve sosyal adaleti önler. Aile içerisinde fakir ve tembel aynı sosyal sigorta sisteminden yararlanır. 3. Çalışan üyeler paralarını aile yararına birleştirir tek elde toplanır. Bunun kişisel özgürlüğü kısıtladığı düşünülür. 4. Aile içerisinde bireyler her türlü kararı ortak alırlar. Bireysel davranışlar hoş karşılanmaz. 5. Aile üyelerinin meslek ve statüleri yine aile tarafından belirlenir ve bu kişisel özgürlüğü kısıtlar. 6. Aileye olan bağlılık her türlü bağlılığın üzerindedir. Bireylerin değer anlayışları yine aile tarafından belirlendiğinden bu değişimi kısıtlar. Toplumsal değişmeyle birlikte geleneksel aile yapısı da değişmektedir. Burada aile yapısını değişime zorlayan birtakım etkenler olduğu görülmektedir. Aile yapısı sanayileşmeyle beraber hızlı bir değişim süreci içine girmekte ve özellikle tarımda makineleşmeyle birlikte geniş aile tipinden çekirdek aile tipine doğru hızlı bir dönüşüm yaşanmaktadır. Kente göçün artması ve kentsel yaşamın getirdiği pazar ekonomisine ait zorluklar sosyal güvenlik olanaklarının toplumda çeşitli alanlara yaygınlaşması, kitle iletişim araçlarının toplumu bireysel, sosyal ve kültürel açıdan etkilemesi, eğitim olanaklarında kız çocuklarının da yoğun olarak faydalanması, kadınların çalışma hayatına girişleriyle aile içi ilişkilerin farklı bir boyut kazanması, evlenme yaşının ve evlenme tarzının değişmesi, aile planlaması yöntemlerinin yaygın olarak kullanılması, 45 Emre Kongar, Türkiye Üzerine Araştırmalar, İstanbul: Remzi, 1986, ss. 26-27. 24 ekonomik bağımsızlık anlayışının artmasıyla aile içerisinde bireyci davranışlarının artması ve geleneksel toplumda yaşlının sahip olduğu saygınlığın eski önemini yitirmesi ailenin toplumsal değişmeyle birlikte değişmesinde etki eden önemli faktörlerdendir46. Geleneksel toplum yapısında görülen geniş aile de mülkiyetin sahibi, otorite yetkisi ve karar verme yetkisi evin en yaşlı erkeği olan baba olmaktadır. Meslekler yaş ve cinsiyet temelinde geleneksel değer ölçütlerine göre ayrımlaşmaktadır. Böylece ne çeşitten ekonomik etkinlikler hangi yaş ve cinsiyet grubunun yapabileceği belirlenmektedir. Buna göre gerek aile içinde gerekse aile dışındaki etkinliklerde erkeklerin ve kadınların yaptıkları işlerle, belirli yaş gruplarının yaptığı işler birbirinden ayrılmaktadır. Söz konusu cinsiyet ve yaş temelindeki ayırımlaşma, bireylerin ailesel rollerinin sürdürülebilmesi niteliği taşımaktadır. Örneğin toplumu ve aileyi ilgilendiren kararların alınmasında erkekler rol alırken kadınlar ev içi hizmetler ve bunların devamı olan kırsal etkinliklerde bulunabilmektedir47. Geleneksel toplumlarda erkek kimliğinin ön planda olduğunu görülmektedir. Geleneksel geniş ailede büyük baba ailenin reisi konumundadır. Bu toplum yapısında kadın kimliğinin ev içi ne sıkıştığını ve kamusal alandan tamamıyla uzak bir kadın kimliği görmekteyiz. Birçok araştırmacının geleneksel kadın kimliğini tanımladığı görülmektedir. Örneğin Cihan Aktaş’a göre48, geleneksel toplum yapılarında kadın imajı, kocası ve çocukları için yaşayan, kendini ev işlerine adamış, edilgen, boyun eğen, bazıları dışarıda çalışan yani üretken, bazıları çalışmayan dolayısıyla asalak, genellikle dinsel inancı olan ama inancının derinliği ve ona eşlik eden bir dünya görüşü olmayan, kocasının sonra da çocuklarının gözüyle dünyaya bakan kadındır. Aktaş’a göre, bu tip kadınların kendine güveni yoktur, çünkü kocasının desteği olmadan var olamamakta ve bilincin yokluğunda kaçış içine girmektedirler. Geleneksel kadın, yaşamını kendine ait somut bir sorumluluk olarak görmek yerine, başkalarının eline teslim etmekte ve kendisinden daha cesaretli birileri aracılığıyla hayatını izlemektedir. 46 Beylü Dikeçligil & Ahmet Çiğdem, Aile Yazıları 2 (Kültürel Değerler ve Sosyal Değişme), Ankara: Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı, 1991, ss.496-497. 47 Eric R. Wolf ‘Peasants and Other’, New Jersey, University of Michigan, 1966, ss.71-72. Aktaran: Nimet Önür, ‘Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Kitle İletişim Araçlarına Yönelimine Aile Yapısının Etkisi’ (TelevizyonRadyo- Gazete), a.g.e., s.33. 48 Cihan Aktaş, Sistem İçinde Kadın, İstanbul: Beyan, 1988, ss.81-103. 25 Kırsal kesimde tarımın makineleşmesiyle değişen ekonomik koşullar nedeniyle kadınların toplumsal statüsü yeni bir tanıma kavuştuğu görülmektedir. Erkeklerin mutlak otorite ilişkisi çözülmekte, evlenme konusunda eş seçimi serbestleşmekte, genç kadınlar arasında kendi kendine belirlenen tüketim kalıpları ile yatırım biçimleri görülmeye başlanmaktadır. Tarımsal üretim alanından çıkarılan kadınlar, kasaba yaşamının davranış biçimlerini taklit etmeye başlamaktadır49. 2. Geçiş Süreci Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği Kırdan kente göç edenlerle hızlanan kentleşme olgusu, kentlerde geleneksel ve modern yaşamın bir arada görülmesine yol açmakta bu da her iki toplum yapısının özelliklerinin bir arada görüldüğü “geçiş toplumunu” oluşturmaktadır. Tütengil’e göre, bir geçiş döneminde bulunan az gelişmiş ülkelerde bir yandan geri kalmış sosyal yapılar süre gelirken bir yandan da çağdaş kurumlar ortaya çıkmaktadır. Bu durum, ikili yapılar olarak tanımlanmaktadır50. Geleneksel toplumdan modern topluma geçiş, toplumsal değişmenin temel ölçütü olarak ele alınmakta gelişmekte olan toplumlar da bu iki toplum tipi arasında yer almaktadırlar. Bu toplumlardaki en belirgin değişme, eski yapıya uyum sağlayamayan yeni değişkenlerin geleneksel toplum yapısının bütünlüğünü bozması ve bu toplumların ekonomik, toplumsal ve kültürel yönden bunalıma düşmesidir. Bu köklü dönüşüm sürecinde yıpranmış ya da geçerliliklerini yitirmiş geleneksel öğeler yeni değişkenlerin etkisiyle belirli ölçütlerde değişikliğe uğramakta ya da işlevsiz kalmaktadır. Geçiş döneminde bulunan toplum yapılarında tarımsal üretime dayalı ancak çözülmekte olan geleneksel yapılarla henüz tam bir biçimde bütünleşmemiş ve endüstriyel üretime dayalı modern yapılar olarak bir arada bulunmaktadır. Bu ikili görünüm veya ikili yapı olgusu, ekonomik olduğu kadar sosyal ve kültürel alanlarda veya toplumsal yaşamın tüm alanlarında farklılıklar şeklinde somutlaşmakta ve bireysel davranışlara da yansımaktadır51. 49 Nermin Abadan Unat, Türk Toplumunda Kadın, İstanbul: Kent, 1982, s.22. Cavit Orhan Tütengil, Az Gelişmenin Sosyolojisi, Ankara: Ülken, 1980, s.146. 51 Ülgen Oskay, , Geçiş Dönemi Tipi Olarak Kömür Havzası Maden İşçisi, a.g.e., 1983, s.8. 50 26 Endüstrileşmekte olan, geleneksel tarım toplumundan sanayi toplumuna, kırsal yapıdan kentsel yapıya doğru bir değişim olarak tanımlanan geçiş toplumlarında, kırsal yapıdan kentsel yapıya dönüşüm sürecinde iç göçler ve kentleşme sonucu ortaya çıkan ‘gecekondular’ en göze çarpan unsur olmaktadır. Gecekondular gösterdikleri özellikler bakımından hem kırdan getirdikleri yaşam biçimini (değerler, adetler, gelenek ve görenekler vb.) devam ettirmek hem de kent yaşam biçimine ayak uydurmaya çalışmaktadır. Söz konusu ‘gecekondular’ hızlı kentleşmeye bağlı olarak ülkemizde kent barınma koşullarında ortaya çıkan nitel ve nicel yetersizlik olarak görülmekte ve bu durum sanayinin merkezileştiği ve hızlı kentleşmenin yaşandığı kentlerin temel gelişme biçimi olmaktadır. İlk örneklerine Türkiye’de 1940’lardan sonra rastlanılan gecekondular, kentleşme sürecinin hızlanmasına koşut olarak, hızlı bir artış göstermekte ve zamanla bazı kentlerde egemen yerleşme biçimi olduğu görülmektedir52. Kıray, geçiş toplum yapısının en önemli unsurunu oluşturan gecekondu topluluklarını “tampon kurum”∗ olarak tanımlamaktadır. Kıray’a göre53 değişme, toplumsal yapının bütün öğelerinde aynı anda ve aynı hızda olmadığından belli bir anda değişmekte olan toplumda, hem eski yapıya hem de yeni yapıya ilişkin olgular bir arada bulunabilmektedir. Bu yeni ve eski öğeler arasında bütünleşmeyi sağlayan kurumlar veya ilişkiler “tampon kurumlar” olarak tanımlanmaktadır. Toplumsal yapıdaki değişimlerden etkilenen aile yapısı geçiş sürecinde hem geleneksel ailenin özelliklerini taşımakta hem de çekirdek aileye uyum sürecini yaşamaktadır. Endüstrileşme ve kentleşmenin etkisiyle, kırdan kente göç sonucunda kentlerde ortaya çıkan gecekondular ve söz konusu gecekondu ailesi, hem geleneksel geniş aile hem de çekirdek aile tipi arasında geçiş tipi özelliği göstermektedir. 52 Yakut Sencer, Türkiye’de Kentleşme, Ankara: Kültür Bakanlığı, 1979, ss. 120-125. (…) eski ve yeni toplumsal formlara ait almayan ama toplumsal yapının -geçici de olsa- bütünlüğünü sağlayan ara mekanizmalardı, tampon kurumlar. Kıray'a göre her toplumda ve her an birbiriyle çatışma durumunda olan öğeler vardır. Bu çatışma aynı zamanda değişmenin de itici gücüdür ve tampon kurumlar bu değişim sürecinde toplumun bütünlüğünü korurlar. Kıray'a göre gecekondulaşma da bir tampon kurum, ara formdu. Yaşar Sökmensüer, Yaşayan Kıray, Erişim adresi: http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=7685645, Erişim tarihi: 19 Nisan 2009. 53 Mübeccel Kıray, Ereğli Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası, Ankara: İletişim, 1964, s.16. ∗ 27 Geçiş dönemi54 ailesine yönelik yapılan araştırmalar, gecekondulu nüfusun, kentle bütünleşmeye çalıştıklarını ve bu süreçte kendilerini kentli olarak gördüklerini, geri dönmeyi istemediklerini ortaya koymaktadır. Gecekondulular, kır kökenleri, kente entegrasyon biçimleri, kentte kümelenmeleri ve işgücü piyasasındaki yerleri açısından hem bir alt kültür oluşturmakta hem de özgün bir sınıfsal konumu göstermektedir. Genel olarak gecekondu ailelerinde geleneksel davranışlar, modern davranışlardan daha fazla görülmektedir. Akraba kümeleşmesi de bu davranış kalıplarının yeniden üretilmesine olanak sağlamaktadır. Bu davranış kalıplarının eğitim kurumlarına katılım ile aşıldığı görülmektedir. Aile içinde geleneksel rol ve beklentiler gecekondu ailesinde yeniden üretilmektedir. Bununla birlikte eğitim kurumlarından yararlanan gençlerin ve özellikle kadınların değişime daha açık oldukları ortaya konmaktadır. Gecekondu aile tipi, çoğunluğu kırdan kente göç eden ailelerin oluşturduğu ve her iki çevreden bazı özellikleri taşıyan geçiş tipi aile özelliği taşımaktadır. Kente uyum ve kentlileşme sırasında gecekondu ailesi geleneksel toplulukların değerleri ve davranışlarını kent çevresine taşımakta bir yandan da kent çevresinin değer ve davranışlarını benimsemeye çalışmaktadır. Bir başka deyişle geçiş toplumu hem geleneksel hem kırsal toplum yapısının kimi özelliklerini hem de modern kentsel yapının özelliklerini yapısında yansıtmaktadır. Gecekondu ailesi, köy ailesine göre kişileri daha az, yararlı gördüğü birtakım köy özelliklerini sürdüren bunun yanı sıra uygun bulduğu kent özelliklerini kabullenmiş toplumsal değer ve alışkanlık bakımından bir ucu köyde, öbür ucu kentte iki aile tipi arasında bir geçiş çizgisindedir. Bu kurumun yapısında ve görevlerinde, köy ailesi özellikleriyle kent ailesi özelliklerinin bir arada bulunması, onu kendine özgü bir tür yapmaktadır55. Gecekondu ailesinin bir geçiş tipi aile olması, onun aile içi etkileşim bakımından da kent ve kır ailesine göre farklılıklaşma olgusunu da beraberinde getirmektedir. 54 Birsen Gökçe, Feride Acar ve Diğerleri, Gecekondularda Aileler arası Geleneksel Dayanışmanın Çağdaş Organizasyonlara Dönüşümü, Ankara: Sosyoloji Derneği Araş., Başbakanlık Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı, 1993, ss.345-347. Aktaran: Nevin S. Demircioğlu, ‘Boşanmanın, Çalışan Kadının Statüsü ve Cinsiyet Rolü Üzerine Etkisi’, İzmir: Ege, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2000, s.33. 55 İbrahim Yasa, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları ,a.g.e. s.154. 28 Geleneksel kırsal toplum yapısından, modern kentsel toplum yapısına doğru değişim yaşayan toplumumuzu geçiş süreci toplum olarak tanımlayabilmekteyiz. Geçiş tipi toplumun özelliklerini Önür56 şu kriterler altında toplamaktadır. 1. Geçiş tipi toplumları toplumsal evrimin iki ucunda yer alan insan ilişki ve etkileşimlerini bir arada yansıtmaktadır. 2. Kentleşme ile birlikte gelişmekte olan ülkelerin kentlerinde, kentin merkezinden en dış yerleşim halkasına ya da dıştan içe doğru farklı alt kültür grupları yer almaktadırlar. 3. Kente göç eden nüfus genel olarak marjinal işlerde ve hizmetler sektöründe istihdam edilmektedir. 4. Geçiş sürecinde bulunan toplumumuzda özellikle kentler birçok yanıyla bu toplum tipiyle benzerlikler göstermektedir. Gecekondu alanları buna örnektir. 5. Değişme salt kentleşen nüfusta değil, yerleşik kentli nüfusta da ortaya çıkmaktadır. 6. Gecekondular salt kırsal alanlardan değil, yerel kent ve kasabalardan göçe katılanlardan ve kent içi yatay hareketlilik gösteren fertlerden oluşmaktadır. 7. Bu süreç içinde aile yapısında da bir takım değişiklikler ortaya çıkmıştır. Ailenin hacmi küçülmekte ailenin kente uyumunu sağlayan işlevlerinin dışındaki işlevlerinde değişmeler olmaktadır. Bütün bunların sonucunda aile içi etkileşim süreci ve bireylerin konumlarında farklılıklar ortaya çıkarken geleneksel aile yapısı ve ilişkilerinde yukarıda belirttiğimiz biçimiyle de bazı değişmeler gözlenmektedir. 8. Örgün eğitimden yararlanma cinsiyete göre farklılıklar gösterirken, her iki cinste de üst eğitim kurumlarına devamı oldukça az rastlanılmaktadır. Eğitim olanaklarından yararlanarak ‘beyaz yakalı’ işlere girme şansı 56 Nimet Önür, Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Kitle İletişim Araçlarına Yönelimine Aile Yapısının Etkisi (Televizyon-Radyo-Gazete), a.g.e, ss.54-55. 29 kızlarda daha yüksektir. Genel olarak bakıldığında eğitimin mesleksel hareketliliğe katkısının az olduğu söylenebilir. Sanayileşme ve kentleşme süreci boyunca şehrin yeni iş ve eğitim imkânları yaratmasıyla birlikte köyden kente doğru bir yatay hareketlilik meydana gelmekte ve bu yatay hareketlilik sonucunda köyden gelen halk, şehirlerin kenar semtlerinde gecekondu denilen aileler meydana getirmektedir57. Gecekondulu kadınlar üzerinde Televizyon, çizgi roman ve kadın dergileri gibi kitle iletişim araçlarının etkisi görülmektedir. Araştırmacı Kandiyoti, popüler medya tarafından aktarılan mesajların kadını, daha fazla tüketime yönelttiği ve evlilik yoluyla sınıf atlamaya özendirildiğini ifade etmektedir. Ona göre, özellikle gecekondulu kadının kent yaşamına katılmasıyla birlikte, tüketime daha hevesli hale dönüşmüştür58. Gecekondulu kadınların büyük çoğunluğu geleneksel toplumda görülen kadına benzer şekilde, erkek egemenliğine bağımlı olmakta, çok az bir kısmı kamusal alanda yer almaktadır. Erkek hegemonyası altındaki çoğu kadın; ev kadınlığı konumunda ve üretim sürecinden tümüyle koparak ya da “gündelikçilik, temizlikçilik” diye tanımlanan ev işlerini düşük ücret karşılığı ve çoğunluğu sosyal güvenceden yoksun olarak sürdürmektedir. Kalifiye işlerde istihdam edilmemelerinin nedeni ise, bu tür işlerin gerektirdiği eğitim ve becerilerden yoksun olmalarıdır. 3. Modern Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği Sanayileşmeyle birlikte tarıma dayalı geleneksel toplumun yerini, sanayi toplumları almaya başlamaktadır. Büyüyen nüfus hareketleriyle oluşan kentleşme süreciyle birlikte ise, eskiden etkin nüfusun büyük bölümü kırsal alanda tarım sektöründe çalışırken, sanayi devriminden sonra kentlerde sanayi sektöründe çalışmaya yönelmektedir. Bu toplumsal değişme sürecinde geleneksel geniş ailenin yerini çekirdek aile almaktadır. Toplumbilimcilerin bir kısmı aile yapısını etkileyen bu değişimleri teknoloji gibi maddi etkenlere bağlarken bir kısmı da tinsel etkenlere bağlamaktadır. Genellikle aile toplumsal gelişmeyi engelleyici bir kurum olarak görülmektedir. Fakat 57 Feridun Merter, ‘1950-1988 Yılları Arasında Meydana Gelen Değişmeler (Malatya Örneği), Ankara: Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Yayını, 1990, ss. 29-30. 58 Deniz Kandiyoti, Cariyeler Bacılar Yurttaşlar, İstanbul: Metis, 1997, ss.38-39. 30 kitle hareketleri güçlendiğinde toplumda yerleşebilmek için aile güçlendirmeye çalışılır. Bu ailenin mevcut kurumsal yapıyı destekleyici niteliğinden kaynaklanır. Bu nitelik ailenin bireyler üzerindeki denetim gücünden doğmaktadır59. Endüstrileşme, teknolojik gelişmeler modern toplum tipini yaratmakta ve büyüyen nüfus hareketleri de kentleşme olgusunu doğurmaktadır. ‘Kentleşme’ olgusunu araştırmacılar değişik şekillerde tanımlamaktadırlar. Keleş60 ‘kentleşme’yi ‘(…) İşleyime ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının artması ve kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplumda artan oranda örgütleşmeye, uzmanlaşmaya ve insanlar arası ilişkilerde kentlere özgü değişiklere yol açan nüfus birikimi süreci şeklinde tanımlarken, ‘kentleşme olgusunu’ araştırmacı Erten61 de; ‘Sanayileşme ve ekonomik gelişmeye bağlı olarak kent sayısının artması ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında, artan oranda örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikim süreci olarak’ tanımlanmaktadır. Sözkonusu kentleşme hareketi zaman içinde değişmeyi de ifade etmektedir. Toplumsal yapıda, demografik ve ekonomik açıdan meydana gelen değişmelerle yakından ilgili olarak kentleşme olgusunun temelinde birçok sorun yattığını vurgulayan Keleş, kentleşme sürecini açıklarken ‘itici güç’ ve ‘çekici güç’∗ kavramını kullanarak, bahsedilen sorunları ‘itici güç’ kategorisinde ele almaktadır. Araştırmacı Kongar da bu kavramlara dayanarak kentleşmeyi açıklamaya çalışmaktadır. Kongar ve Keleş’e göre, 59 Emre Kongar, Türkiye Üzerine Araştırmalar, a.g.e., 1986, s.39. Ruşen Keleş, Kentleşme Politikası, Ankara: İmge, 1990, s. 70. 61 Metin Erten, Nasıl Bir Yerel Yönetim, İstanbul: Anahtar Kitaplar, 1999, s.30. ∗ ‘İtme Faktörü’ insanları içinde yaşadıkları koşulların ya katlanılmaz olarak görülmesi ya da rahatsızlık vermesi olarak tanımlanmaktadır. İtme faktörleri arasında toprağın düşük verimi, düşük ücret, sınırlı iş olanakları, eğitim, sağlık vb. olanaklardan yoksunluk, kıtlık, sınırlı toplumsal devingenlik, toplumsal çatışma ve terör sıralanabilmektedir. Keleş kentleşmenin sebepleri arasında itici sebepleri, ekonomik sebepler olarak isimlendirmekte ve bunları da sanayileşme, makineleşmenin tarıma dayalı insan gücünün, geçimini ziraatçılık ile sağlayan insanların işsiz kalmaları neticesinde kente yöneldiklerini ifade etmektedir. Ruşen Keleş, Yeniden Yönetim ve Siyaset, İstanbul: Cem, 1992, s.22. ‘Çekme Faktör’leri arasında da iş olanakları, ucuz ve verimli toprak, yüksek ücret yükselme olanakları vb. gelir. Kentlerdeki ücret yüksekliği iş olanaklarının eğitim sağlık eğlence gibi hizmetlerin yerine getirilmesinin kırsal alanlara göre daha fazla olması ve kentlerde yüksek eğitim kurumlarının bulunması, kentleri çekici kılmaktadır. Ruşen Keleş, Kentbilim İlkeleri, Ankara: Sosyal Bilimler Derneği, 1976, s.40. 60 31 kır’ın tarımsal açıdan makineleşmesi, tarımdaki gelirlerin düşmesi, toprağın eşitsiz dağılımı kırsal alanlardan dışarı doğru olan göçün sebepleri arasında yer almaktadır. Kent toplum yapısını Önür62 ise şu şekilde sıralamaktadır. 1. Kentsel yerleşim yerleri toplumsal evrimin daha sonraki basamaklarında yer almaktadır. Böylece yoğun tabakalaşmış bir nüfusla sanayi, toplama dağıtma, mali, idari merkezler olarak işlevleri söz konusudur. Etkili bir merkezileşme, örgütlenme, ussal çalışma ve standardizasyon düzeni kurulmuştur. Yaygın nüfus içinde artan sosyal etkilenme gereği, değer norm sistemleri, düşünce tarzları yerellikten kurtulmuştur. Din bütün temel düzeni etkileyen kurum olmaktan çıkmıştır. 2. Çok geniş sosyo-ekonomik değişimlerin yaşandığı merkezler olarak, ulusal ve uluslar arası geniş kapsamlı değişimlerin yaşandığı yerler olarak hizmet etmektedir. 3. Çok geniş yerleşim alanı kaplamasının yanı sıra toplumsal ilişki ve etkileşimlerin sınırlarını etkileşim araçları ve Pazar ilişkileri belirlemektedir. 4. Yerel özellik gösteren ilişki ve etkileşimlerden, evrensel özellik gösteren ilişki ve etkileşimlere kadar, her türlü değişime açık olan toplumlardır. Karmaşık ve heterojen ilişkiler gereği, bireyler farklı yönelimler içinde olabilmektedir. 5. Toplumsal işbölümü içinde organik dayanışma geçerlidir. 6. Aile küçülmüş çekirdek aile yapısına dönüşmüştür. 7. Bireyler örgün eğitimden geçerek toplumsal işbölümü içindeki belirli mesleklere istihdam edilebilmektedir. Sosyal yaşam formal ilişkiler içinde mesleklere göre düzenlenmiştir. Toplumsal tabakalar arası geçişler eğitim yoluyla olmaktadır. Statüler başarılmış olup yaygın değil kısmidir. Günümüz modern kentsel toplumlarını, diğer araştırmacılardan farklı olarak ele alan Baudrillard ise, kentsel toplumları ‘tüketim toplumu’ olarak değerlendirmektedir. Baudrillard, ‘tüketimi’ de bir sistem olarak değerlendirmekte ve şöyle yorumlamaktadır; 62 Nimet Önür, Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Kitle İletişim Araçlarına Yönelimine Aile Yapısının Etkisi’(Televizyon- Radyo- Gazete), a.g.e, ss.42-43. 32 ‘Tüketim, göstergelerin düzenlenmesini ve grubun bütünleşmesini güvence altına alan bir sistemdir. Dolayısıyla tüketim hem bir ahlak (ideolojik değerler sistemi) hem de bir iletişim sistemi, bir değiş tokuş yapısıdır’63. Gelişmiş ülkelerde kentleşmenin, endüstrileşme ile bağlantısı ve ilişkisi, az gelişmiş ülkelerdeki kentleşmenin endüstrileşme ile olan bağlantısına göre daha yoğun görülmektedir. Bu açıdan batı toplumlarındaki kentleşme, endüstrileşmenin bir işlevi, hatta bir türevi olarak düşünülebilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ise, böyle bir bağlantının kurulması oldukça güçtür. Araştırmacı Dilek Çiftçi Yeşiltuna, modern kentsel toplum yapısını uzmanlaşmış toplumsal kurumların yer aldığı “heterojen toplumsal hareketlilik” içinde olan geniş bir nüfus ve bu nüfusu içeren güçlü bir iletişim ağının bulunduğu, işbölümü ve uzmanlaşmanın sürekli arttığı bireylerin sahip oldukları nitelikler temelinde statü kazandığı, değerler sisteminin toplum yapısına uygun olarak akılcı nitelik taşıdığı ve birey olmanın önemli olduğu bir toplum olarak tanımlamaktadır. İkincil ilişkilerin egemenlik kurduğu böylesi bir yaşam biçiminde birincil ilişkiler temelinde varlığını sürdüren belki de tek toplumsal kurum olan ailenin sınırlarının daraldığı görülmektedir. Modern toplum yapısında görülen çekirdek ailesinin temel özelliklerini araştırmacı Yeşiltuna64 şu şekilde sıralamaktadır. 1. Çekirdek aile biriminin üyelerini karı-koca ve evlenmemiş çocuklar oluşturmaktadır. 2. Çekirdek ailede en fazla önem karı-koca ve ebeveyn-çocuk arasındaki ilişkilere verilmektedir. Bu bireylerin dışındaki diğer aile fertleriyle olan ilişkiler ikinci sırada yer almaktadır. 3. Aile üyeleri arasındaki söz konusu ilişkiler üzerinde ne annenin ne babanın ne ebeveyn ailesinin etkisi olmaktadır. Öncenin güçlü yönlendirici aileleri etkisini ve denetim gücünü kaybetmektedir. 63 Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu, Çev. Hazal Deliceçaylı, Ferda Keskin, İstanbul: Ayrıntı, 1997, s.87. Dilek Çiftçi Yeşiltuna, Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Siyasal Değer, Tutum ve Davranışlarına Aile Yapısının Etkisi, a.g.e., s.30. 64 33 4. Etkileşimin öncelikle çekirdek aile içinde gerçekleşmesi nedeniyle, görev ve sorumluluklar ve bunlara bağlı haklar sadece çekirdek aile üyeleri arasında ortaya çıkmaktadır. 5. Görevlerin ve hakların derecesi temelinde çekirdek aile ebeveyn ailelerinden herhangi bir yardım vb. talep etmemesine bağlı olarak, kendisi de her konuda kendini bağımsız kılmaktadır. Bu nedenle ailelerin toplumsal ve coğrafik hareketlilik sınırları oldukça geniş tutulmaktadır. 6. Çekirdek ailenin ebeveyn ailelerine olan genel uzaklığı, karı-kocanın her ikisinin de ebeveyn ailesi için eşit derecede gerçekleşmektedir. 7. Karı-kocanın evlilik öncesi, evlilik sonrası evliliğe ilişkin tüm konulardaki hareket serbestliği artmaktadır. 8. Karı-kocanın evlilik yaşamı içinde, toplumsal, ekonomik tüm alanlara ilişkin karar ve uygulamalardaki karşılıklı hoşgörü temelinde özgürlük alanları genişlemektedir. 9. Tamamen sevgi ve bireysel beklentiler temelinde oluşan çekirdek ailenin esas işlevleri üreme ve buna bağlı çocuğun ilk sosyalizasyonu ile aile üyeleri arasında duygusal doyumu sağlama olmaktadır. 10. Çekirdek aile biriminin üyeleri ile toplumsal çevre arasındaki ilişki gevşek bir ağ görünümü sunmaktadır. Sanayi toplumlarında ailenin tüketici konuma gelmesiyle, ailelerin hayat tarzı da değişmekte, sanayileşme öncesi geniş akrabalık ilişkileri içeren geniş aile yapısı, sanayileşmeyle birlikte yerini anne, baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aileye bırakmaktadır ve endüstrileşme süreciyle birlikte aileler değişime uğramakta ve küçülmektedir. Parsons’a65 göre, modern sanayi toplumuna en iyi uyan aile, çekirdek aile yapısıdır. Parsons’un ifade ettiği çekirdek aile yapısı akrabalık grubunun tümünden soyutlanmış ve en yoğun duygusal bağları içselleştirmiştir. Çekirdek ailenin üyelerinden birisi diğerine karşı olan ekonomik rolleri yerine getiremez, sadece koca, ekonomik sistemle bütünleşmiştir. Parsons, geleneksel toplum yapısında görülen geniş aile ile 65 Önal Sayın, Aile Sosyolojisi a.g.e., s. 52. 34 sanayi toplumunda görülen çekirdek ailenin birbirine temelden karşıt olan iki değer sistemi olduğunu vurgulamaktadır. O’na göre, geleneksel aile, akrabalık temeline dayalı ilişkiler, dünyaya gelişle oluşan niteliklere dayanmakta ve elde edilmiş nitelikte değildir. Bu ilişkiler dünyaya gelişe bağlı olduklarından, özel değerler taşımaktadır. Buna karşılık modern sanayi toplumu, evrensel değerlerle yönetilmekte ve herkes toplumsal konumundan ve ırkından bağımsız olarak, ailesel bağları değil, yetkinliğine uygun olarak terfi edebilmektedir. Modernleşmeyle birlikte ailenin işlevlerinde değişimler yaşanmakta aile bazı fonksiyonlarını diğer kurumlara devretmektedir. Modernleşme, geleneksel tarımsal üretim ve küçük çaplı el sanatlarına dayalı durağan bir yapıdan, sanayileşmiş okur-yazar oranının arttığı ulaşım araçlarının geliştiği dinamik bir yapıya geçiş olarak nitelendirilmektedir66. Araştırmacı Işık’a göre, modernleşmede67 hedeflenen kriterler şunlardır. Endüstrileşme ve buna bağlı olarak sosyo-kültürel organizasyonların artışı, eğitim ve eğitim kalitesinin artması, kentleşmeyle birlikte kentli kimliğinin oluşması, geleneksel üretimden modern üretime geçilmesi, bürokrasinin gelişimi, bilim ve tekniğin sosyal hayatı düzenlenmesi, örgütlü toplum yapısına geçilmesi, bireyselleşmenin artması ve uzmanlaşma olarak tanımlanabilir. Farklılaşma modernleşmeyle birlikte kurumların farklı görünümleri olduğu kabul edilmektedir. Teknolojideki artış tarımın ticarileşmesi, fabrika üretimine geçiş ve kentleşmedir. Sanayileşme, nüfusun belli merkezlerde yoğunlaşmasını, iletişimin artmasını ve işbölümünü zorunlu kılmaktadır. İş bölümünün artması beraberinde bireyler arası farklılaşmayı da getirmekte ve böylece insanlar birbirlerini tanımlar hale gelmektedir. Parsons68 kent (modern toplumda) toplumunda ailenin çocukların toplumsallaştırılması ve ailenin sağlam bir denge durumunda devamını sürdürmesi olarak, iki temel işlevi sürdürdüğünü ileri sürmektedir. Ailenin zaman içinde istikrarlı bir sistem oluşturduğu toplumlarda aile içinde bireylerin rollerinin farklılaştığına işaret 66 Aytekin Yılmaz, Modernden Postmoderne Siyasal Arayışlar, Ankara: Vadi, 1996, s.19. Caner Işık, Huzurevinde Yaşlılık İzmir Büyükşehir Belediyesi Zübeyde Hanım Huzurevi Örneğinde, İzmir: Ege, Yayımlanmamış Yüksek lisans Tezi, 2002, s.14. 68 Nimet Önür, , ‘Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Kitle İletişim Araçlarına Yönelimine Aile Yapısının Etkisi’(Televizyon- Radyo- Gazete)a.g.e., ss.39-40. 67 35 etmektedir. Bu anlamda araçsal maddi doyuma ulaştıran roller, baba tarafından yerine getirilmekte, anlamlı (manevi doyuma ulaştıran) roller, anne tarafından yerine getirilebilmektedir. Böylece ev işleri ve çocukların bakımı kadınsı rollerin temel etkinlikleri olurken ailenin geçim işi babanın etkinlikleri arasına girmektedir. Baba bu yolla aile ile bürokratik kurumlar arasında köprü görevi görmektedir. Modernleşme ise temelde endüstrileşme ve kentleşmenin getirdiği ilerlemeler nedeniyle kadına özgürlük ve bağımsızlık kazandıran bir süreç olarak görülmektedir. Bu süreçte, ailenin önemli işlevlerinden biri olan gelecek kuşakların yetiştirilmesinde, örgün eğitim kurumlarının yeri önem kazanmaktadır. Özellikle büyük kentlerde yaygınlaşan kreşler, anaokulları, etüt evleri özel ilgi ve beceri kursları gibi kurumlar artık kadının çocuk yetiştirme işlevini hafifleten unsur özelliği taşımaktadır. Bu kurumlar sayesinde artık kadın daha özgür olmaktadır. Kıray69 büyük kent yaşamında kadına yüklenen rolleri şu şekilde sıralamaktadır. Kırsal ailenin üretim tüketim faaliyetleri bitmiştir. Kadın evde herkes için çevreyi yeniden üretmek, evin içinde tüketimden üyeler arası ilişkilere kadar, her şeyi düzenlemekle yükümlüdür. Kadınlar klasik ev içi rollerinin dışına çıkmaktadır. Endüstrileşmenin getirdiği norm ve değerleri en güzel biçimde kadınların değişen rollerinde görmek mümkündür. Kadınlar toplum içerisinde daha iyi bir yer almaya başlamakta ve teknolojik, ekonomik değişikler kadının rolünü de etkileyip onu değiştirmektedir. Tarih boyunca bütün kadınların çocuk doğurmak, eşlerine bakmak, ev işleriyle uğraşmak ve eşlerine tarlada yardımcı olmak gibi görevleri yerine getirdiği görülmekte ancak modern toplumda erkek egemenliği eski önemini yitirmeye başlamaktadır. Eşler önemli kararları birlikte almakta ve ev yönetiminde kadının daha fazla yetkisi bulunmaktadır. Ancak eğitim ve gelir düzeyi de bu konuda büyük bir etkiye sahip olmaktadır. Bu anlamda kentli kadın kırsal kadına göre daha özgür bir kişiliğe sahip olmaktadır. Eğitim olanaklarının yanında, kentin getirdiği sinema, tiyatro gibi sosyal kültürel olanaklardan faydalanan modern kadın geniş bir sosyal çevre edinmekte bu da onu kendine güvenen ve üretime katılan birey haline getirmektedir. 69 Mübeccel Kıray, ‘Büyük Kent ve Değişen Aile’, Türkiye’de Ailenin Değişimi ve Toplumsal İncelemeler Ankara: Türk Sosyal Bilimler Derneği, 1984, s. 72. 36 Modern toplumda kadının genellikle kitle iletişim araçlarına daha açık olması, onların basın yayın yoluyla tüketim kalemlerine daha çabuk daha kolay ulaşmasını sağlamaktadır. Gelişmiş teknolojinin ürünlerinden yararlanmak kadın için hem gereksinim hem de sosyal statü göstergesi olarak kabul edilmektedir70. Söz konusu Kentleşme belli koşullar altında en yoğun etkisini aile yaşamı üzerinde göstermektedir. Toplumsal çevre ve denetim mekanizmalarının değişen içeriği aile üyelerinin toplumla olan ilişkilerinin genişleyip çoğalması, konut birimlerinin değişen biçimleri, kamu hizmetlerinin türleri ve kentsel yaşamla birlikte gelen yeni haberleşme çeşitleri bütün bunlar hem aile içi hem de aileler arası ilişkileri değiştirmiştir. Erkek-kadın, karı-koca arasındaki arkadaşlık kavramının yerleşmesi bir kısım kentlilerin hala ‘kentli-köylü’ kalmaları kentleşmeye bağlı bir süreçtir. Sanayileşmeyle birlikte kadının rolü değişmekte ve sadece anne ve eş konumundan çıkıp işgücüne katılmaya başlamaktadır Modern kadın kimliği, eğitim olanaklarından daha yüksek oranda yararlanması, çalışma hayatına etkin katılımı, aile içerisindeki konumlandırılışı bakımından kırsal kesim ve gecekondu kesimindeki kadın kimliğinden daha ön planda olduğunu görülmektedir. Modern toplumdaki kadın ekonomik, toplumsal, kültürel olanakları diğer toplum tiplerindeki kadınlardan daha fazla olmakta ve bu durum aynı zamanda kadının aile içindeki rol etkileşimini de olumlu yönde etkilemektedir. Eğitim olanaklarından daha fazla yararlanması, bunun sonucu olarak iş ve çalışma hayatında yer alması, nitelik beceri ve uzmanlık isteyen mesleklerde istihdam edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Kadının üretime katılarak iş yaşamında yer edinmesi, onun ekonomik bağımsızlığı ve ailenin gelir düzeyini yükseltici rol oynamaktadır. 4. Postmodern Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği Modernizme karşı getirilecek radikal bir eleştiri olarak görülen postmodernizm kavramı, teori alanında modernist sanat biçimleri ve uygulamalarından koptuğu iddia 70 Hale (Alçık) Okçay, ‘Çalışmayan Evli Kadınlarda Yaşam Biçimi’, İzmir: Ege Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1985, ss.127-149. 37 edilen mimarlık, felsefe, edebiyat, güzel sanatlar vb. alanlarında yeni bir dizi kültürel çalışmayı tanımlayan kültür biçimlerinin işaretleri olarak başlamaktadır71. Postmodernizm∗ , 1960’lı yıllarda ortaya çıkan bir düşünsel hareket niteliği taşımakta ve öncelikle Fransız düşüncesinde yankı uyandırmaktadır. 1970’li yıllarda ABD’de taraftar bulan akım 1980’liyıllarda tüm Avrupa ülkelerinde yaygınlık kazanmaktadır72. Postmodernizm, kelime kökü olarak ele alındığında, ‘post’ ön takısına bakarak onu,‘modern ötesi’ ya da ‘modern sonrası’ diye nitelendirilmektedir. Kelimenin ilk kullanımı,1947’li yıllara kadar geriye gitmektedir ve kavramı ilk kullanan Arnold Toynbee’dir. Bir tarihçi olan Toynbee, “A Study of History” adlı yapıtının birinci cildinde postmodern terimini kullanmakta ve 1875’ten itibaren Batı uygarlığının iç kapayıcı yeni bir tarih kesitine girdiğini söyleyip ve bu döneme, postmodern adını vermektedir73. 1990’lı yıllardan itibaren de Türkiye’de tartışılmaya başlanan Postmodernizmin hemen her konuyu tartışma alanı içerisine dahil etmesi ve farklı yaklaşımlara sahip düşünürlerin Postmodernizmler ilişkilendirilmesi, onun farklı biçimlerde algılanmasına neden olmaktadır. Kimi düşünürler, onu, anti-modern bir hareket olarak nitelerken, kimisi postmodernizmi∗ modernizmin bir devamı, kimisi, batı uygarlığının toptan reddi, 71 Nedret Çağlar, Postmodernist Anlayışta Siyaset ve Kimlik” Süleyman Demirel Ün. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Erişim tarihi: iibf.sdu.edu.tr/dergi/files/2008-3-19.pdf, Erişim tarihi: 05.06.2009 ∗ Postmodernizm bazıları için bir dönemin adıdır. Söz konusu dönem “postmodern durum” olarak adlandırılmaktadır. Postmodernizm, aynı zamanda yeni bir felsefi bakışın, yeni bir düşüncenin, üslubun, yeni bir usçuluğun (modern usçuluğu asan farklı bir usçuluğun), yeni bir söylemin adıdır. Bu söylem kültürel, düşünsel, maddi nitelikler açısından bir dönemin sona ermesi ve kendi içinden ötesine geçilmesi anlamında ileri sürülen bir kavramlaştırmadır. Bazı yazarlara göre 1943 yılı modernitenin bittiği tarihtir. Genelde, postmodernizm olarak anılan düşünce ve pratiklerin tamamının II.Dünya savası sonrasında ortaya çıktığı görülür. Dolayısıyla dönemi kesin olarak belirlemek ve tarihsel sınırları saptamak mümkün görünmemektedir. Hatta öncülleri bizzat modernizmin içinde yer almakla birlikte, postmodernizm olarak ifade edilen süreci ve düşünceleri, tarihsel zaman dilimi açısından II. Dünya Savası sonrasından itibaren ele almak yerinde olmaktadır. Erişim adresi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Postmodernizm, Erişim tarihi: 04.06.2009 72 Dilek Doltaş, Postmodernizmin Getirdikleri ve Götürdükleri. İstanbul: Çağdaş Düşünce ve Sanat, Der: İpek Aksüğür Duben ve Deniz Şengel.,1991, ss. 173-174. 73 Dilek Doltaş, Postmodernizm, Aporia ve Logos, İstanbul: Toplum ve Bilim, 1988 s.187. ∗ Postmodernizmin bilim felsefesinden yola çıkarak ortaya konulabilecek özellikleri şu şekilde sıralanmaktadır. a) Genel geçerlik iddiası taşıyan önermelerinin reddedilmesi esastır. Gerçeği olabildiğince yorumlamak, belli bir zaman ve mekânın sözcüklerini kullanmak yerine gerçekliği kendi bütünlüğü ve özerkliği içinde anlamaya çalışmak esastır. b) Gerçekler karmaşıktır. c) Gerçeklik bütünlük arz etmez ve uyumlu değildir. d) Bilgi kaynaklarında, bilim topluluklarında, dildeki anlamlarda çoğulculuğun ve parçalanmanın kabul edilmesi esastır. e) Söylem çoğulluğu benimsenir. Farklılığın ve çeşitliliğin vurgulanıp benimsenmesi; gerçeklik, hakikat, doğruluk anlayışlarının tartışılmasına yol açan dilsel dönüşümün yasama geçirilmesi söz konusudur. f) Mutlak değerler anlayışı yerine yoruma açık seçeneklerle karsı karsıya gelmekten çekinmemek, güvensizlik duymamak esastır. g) Tek bir doğru yoktur. Tümel ve mükemmel bilgi yoktur. İnsanı ruh-beden olarak ikiye bölen anlayışlarla hesaplaşmak, tek ve mutlak doğrunun egemenliğine karsı çıkmak esastır. h) Gelecek önceden bilinemez. ı) Her nedenin bir sonucu ortaya 38 kimisi de, kapitalizmin yeni bir aşaması ya da kabuk değiştirmiş bir hali olarak nitelendirmektedir. Postmodernizm∗ , Fransız İhtilalı’nın yarattığı karmaşa ve iki dünya savaşının yarattığı yıkımdan modernizmi sorumlu tutmakta ve bu bağlamda modernliğin yarattığı her şeyi eleştirmektedir74. Postmodernistlerce, insanların dünyaya tarafsızca yaklaşması, onu betimlemesi, anlaması, anlamlandırması ve açıklaması mümkün olmamakta ve bireylerin iddiasına göre gerçekliği nasıl göreceğimizi, kaçınılması imkânsız olan içsel ön yargılarımız belirlemektedir; bu yüzden nesnellik imkansız hale gelmektedir. Postmodernistlerce, gerçeklik algısı, toplumdan topluma değiştiği gibi, aynı toplumda da zaman içerisinde sürekli gelişim ve değişime uğramaktadır. Postmodern süreçte yüz yüze ilişkiler yerini elektronik iletişime bırakmaktadır. Bu bağlamda yeni uzamın bir ayağını bu elektronik ortam oluşturmaktadır. Ancak bu sanal dünya bedenin kendi sınırlarından kurtulduğu bir dünya değil, sanal dünyanın söylemi yine eril cinsiyetçi iktidarın söylemi niteliği taşımaktadır75. koyduğunu ifade eden türden tek yönlü bir nedensellik yoktur; sadece karşılıklı etkileşim vardır. i) Gözlemciyi gözlenenden ayıran bir mesafe yoktur. j) Nesnellik diye bir şey yoktur. Özetlersek, postmodernizm, herkes aynı anda haklıdır demektir. Özlem Doğan, "Evrenselcilik Mitosu ve Sosyal Bilimler", Sempozyum Bildirileri – Sosyal Bilimleri Yeniden Düsünmek, İstanbul: Metis, Aktaran: Nedret Çağlar, a.g.e, s.372, Erişim adresi: www.felsefeekibi.com, Erişim tarihi: 05.06.2009. ∗ Postmodernizmi birçok araştırmacı farklı şekilde tanımlamaktadır. Kendi varlığını modernizmin eleştirileri üzerinde temellendiren postmodernizmin eleştirilerini Nihat Üstün şu başlıklar altında incelemektedir. Kuşkuculuk: Daima toplumun yönlendirildiği konusunda bir düşünce taşımaktadır. En önemli argümanı toplumun kandırıldığı ve yönlendirildiği şeklindedir. Sosyal bilimlerde ve özellikle felsefede oldukça etkili olan postmodernizmin en önemli düşünselliği şimdiye kadar ortaya konan her şeyden şüphe etmektir. Her türlü başkaldırıyı kutsar: Bu anlamda popülizmden etkilenmektedir. Geleneksele olsun moderne olsun yapılan her türlü başkaldırıyı kutsar. Çünkü postmodernizmde aslolan tüm değerlere karşı kuşku duymaktır. Modernin tüm çizgileriyle ortaya koyduğu değerlere yani insan haklarına, birey özgürlüğüne, eşitlik idesine, ulus devlete, tek dünya idesine, ilerlemeci tarih anlayışına, adalette hak temellendirilmesine vs karşı bir söylemi bulunmaktadır. Üstün’e göre postmodernizm popülist bir yön çizerek her türlü başkaldırıyı kutsadığı için, normatif bir çerçeveden, sağlam bir ilkeden yoksun bir eleştiri mantığı bulunmaktadır. Evrenselliğe inanmaz: Evrenselliği ulusal kimliği yok etmek için özellikle yaratıldığını söylemekte Yani yerelliği ve ulusalcılığı savunmaktadır. Küçük parçalardan oluşan çoğulculuğu önemsemektedir.. Marksizm’in oluşturduğu ilerlemeden oluşacak evrenselleşme idesine inanmadığı gibi, liberalizmin ortaya koyduğu ancak akıl yolu ile oluşturulacak tek hukuk ve tek dünya evrenselliğini de reddetmektedir.. Aslen bir sistematiği yoktur, önermesi yoktur, eleştirisi ve metaforları vardır: Postmodernizm önermez ya da önermelerini sistematik haline getirmeden aforizmalar düzeyinde bırakır. Sadece var olanı eleştirir. Üstün, postmodernizmin sistematik yaratmayarak kendini bir ölçüde eleştirilerden korumaya çalışmış olabileceğini, ancak bunda pek başarılı olunamadığını, çünkü bugün en çok eleştirilen akımlardan birinin postmodernizm olduğunu söylemektedir. Nihat Üstün, Felsefe, Modernizm, Liberalizm, İzmir: Ercan, 2003, ss.153-155. 74 Nihat Üstün, , Felsefe, Modernizm, Liberalizm,, a.g.e., s.139. 75 Yaşar Çubuklu, Postmodern Toplumda Kriz ve Siyaset, İstanbul: Kanat, 2004, ss.116-117. 39 Postmodernizmin toplumları yok ettiğini iddia eden Baudrillard’a göre, eğer modernlik kodları endüstri burjuvazisi tarafından belirlenen üretim çağı ise, postmodernlik sibernetik tarafından yönetilen bir enformasyon ve göstergeler çağı olmaktadır. Ona göre postmodern dünyada imaj, simülasyon ve gerçeklik arasında sınır kalmamaktadır. Ayrıca postmodern medya ortamında enformasyon ve eğlence, imaj ve politika arasındaki sınırlar da yok olmaktadır. Baudrillard, kitlelerin devamlı mesaj bombardımanına tutulmalarından sıkılarak sessizleştiklerini söylemektedir. Bu durum toplumları yok etmekte ve toplumların yok olmasıyla birlikte, sınıflar, ideolojiler, kültürler ve bizzat gerçek arasındaki ayrımlar yok olmaktadır. Baudrillard’a göre Postmodern dünya anlamdan yoksundur. Her türlü veri eşit derecede kabul edilebilir veya eşit derecede saçma bulunabileceği gibi anlamında gerçekle bağının kurulması zorunluluğu bulunmamaktadır. Toplumsalın da sonuna gelinmesinden dolayı bu dönem modernlikten tamamıyla kopuşu ifade etmektedir76. Postmodernizmde toplum yaşamında ortaya konulan düşünce, her zaman önceden belirlenmiş katı kuralları uygulamaktan ziyade nasıl hissediliyorsa öyle yasamayı öngörmektedir77. Postmodernistlere göre, ulusal devlet ve toplum yoluyla kurtuluş aranması, başka bir deyişle ekonomik kalkınmayla refahın artırılması, ortak çıkar ve siyasi bütünleşme sağlanması, ekonomik çıkar, sosyal, kültürel değer ve üslupların gelişmesi artık pek mümkün görünmemektedir. Bu durumda insanın bağlılığı ya da ahlaki sorumluluğu soyut bir toplum idealine değil tarihsel olarak bağlı olduğu topluluğa karşı olmaktadır. Lyotard’a göre, toplumu bir arada tutan toplumsal kimliği veren ortak bilinç ya da kurumsal altyapı değil, söylemler arasındaki çapraz bağlar olmaktadır. Böylece postmodernizm iki şeyi birden değiştirmektedir. Birincisi toplumun örgütlenme temeli, ikincisi ise toplumun yerini topluluğun (cemaatin) almasıdır. Postmodern toplum hızlı değişen toplumdur. Teknoloji ve bilgi toplumsal örgütlenmenin temelini oluşturmakta, insanlar arasında dünya genelinde bilgi benzerliği, aynı dili ve yazıyı kullanan bir benzeşme bir birlik doğurmaktadır. Zira iletişim alanındaki gelişmeler sayesinde farklı toplumların insanları aynı kodu kullanmaya başlamaktadır. Ancak bu durum ulusal devletin sınırlarını zorlamakta ve 76 Dogan BIÇKI, “Modernizm Ve Postmodernizm”, Aktaran: Nedret Çağlar, a.g.e, s.373. Erişim adresi: www.felsefeekibi.com, Erişim tarihi: 05.06.2009. 77 Mehmet Küçük, Modernite Versus Modernite, Ankara: Vadi, 1994, s.303 40 insanın kendi yerini, kimliğini bulmasını zorlaştırmaktadır. Örneğin tarihsel olarak bağlı bulunan çeşitli topluluklar arasındaki “kültürel uzaklık” insanları siyasal ve toplumsal olarak saldırganlaştırmaktadır. Aslında bu toplulukların (cemaat) dayanışma temelleri de farklılık göstermektedir 78. Postmodern anlayışta kadının ele alındığında tüketim odaklı, tek tipleşen, imaj ve görüntüsüne önem veren kimliğiyle ön plana çıkmaktadır. 30 yıl önce, C. Wright Mills79 postmodern süreci, ekonomiyi, iş güvencesinden sendikasız işlerin olduğu endüstriye giden bir süreç, servisler ve yeni endüstriyel sektörler olarak tanımlamaktadır. Mills, toplumsal refah sistemini alt üst edecek olan çoklu şirketlerin artacağını öngörüyordu ve insan özgürlüklerinin ve seçimlerini azalacağını söylüyordu. Bu zamanda sözkonusu toplumda ailelerin nasıl bir dünya düzeninde yer alacakları ve sorumluluklarının ne olacağını tartışıyordu. Bu nedenle birçok araştırmacı gibi Mills de postmodern toplum yapısının temel karakteristik özelliğini; şüphe, güvensizlik, tereddüt tanımladı. Tanımlar üzerindeki tüm ortak paydalar, postmodern ailenin yapısının, postmodern süreçte aile çeşitlerini anlamaya çok daha fazla ihtiyaç olduğunu ileri sürmekte ancak tam olarakta tanımlayamamaktadır. Zira Postmodern dünya, demokrasi, dini özgürlükler, tüketim, hareketlilik, çoğulculuk, haber ve eğlencenin artması ile biçimlenmektedir. Postmodern durum ve dünya içinde, inanışların, çoklu gerçekliklerin ve dünyadaki korkunç boyuttaki savurganlığın coşkusu, neye inandıklarını bilmeyen ve gerçeğini kaybetmiş insanlar vb. gibi durumlardan kar elde edenlerce kabul görmektedir. Dolayısıyla Postmodern durumu memnuniyetle karşılayanlarda bulunmaktadır. 1970’li yıllarda ilk kez postmodern aileden bahsedilmeye başlanmıştır. Postmodern ailenin önemli karakteristik özellikleri: aile kimliğine ilgisiz gençler; çift yaşantılarının dengesizliği, boşanma oranlarının fazlaca artması, kadınların özgürleşmesi ile birlikte çekirdek aile yaşantı nosyonunun yıkılmasıdır. Aynı zamanda çocuğun sosyalizasyon sürecindeki değişimlerdir. Burada da çocuk yaştaki gençlerin 78 Andrev Heywood, Siyaset, Ankara: Liberte, 2006, s.178. Mills, C.W. 1959. The Sociological Imagination. New York: Grove Press. Marian F. Zeitlin, Ratna Megawangi, Ellen M. Kramer vd., (1995), Strengthening the family implications for international development, Social change and the family, Tokyo, NewYork Paris: United Nations Univ Press., Erişim adresi: http://www.unu.edu/unupress/unupbooks/uu13se/uu13se03.htm, Erişim Tarihi: 25 Haziran 2009 79 41 anne olması dikkat çekmektedir. Tekli aileler, taşıyıcı annelik ve gay/lezbiyen aileler postmodern ailelerin çeşitleridir. Bu durumun olumsuz yanları sözkonusudur. Bunlar; • Bilimsel kanunların düzenine, evrensellik ve insanın gelişiminin optimistik varsayımına duyulan hayal kırıklığı yüzünden kurallara karşı duyulan bir inançsızlığın meydana gelmesi • Toplumsal mutabakat ile ekonomik güçlerinin bağının çözülmesi; örneğin finansal olarak hayatta kalabilmek ve sınıf atlaması için kadının evlenmeye ihtiyaç duyması veya kaynaklarıyla geçimini sürdürecek bir diğer zenginliğe veya miras kalması, evlilik dışı çocuk doğurmaya ihtiyaç duyulması. • Hem aile boşanmalarını hukuken geçerli kılan hem de yansıtan elektronik medyanın etkilerinin bulunması. Postmodern aileleri tanımlarına bakıldığında araştırmacı Gergen80 bu aile tipini “doymuş aileler” olarak tanımlamaktadır. Ona göre bu aileler, büyük bir meşguliyet içinde oldukları için aynı zamanda dağılmışlardır da. Çok sayıda değer, tutum, seçenek, yaşam biçimi, kişiler koruyucusuz kalarak eritilmekte ve aile üyeleri ilişkilerin çokluluğu içinde erimeye başlamaktadır. Toplumsal doygunluğu sağlayan teknolojiler (örn, arabalar, cep telefonları, televizyonlar, jet uçakları vb) aileleri parçalanma duygusu, kaos ve kopukluluk içinde bırakmaktadırlar. Toplumsal değişim süreci içinde modern, pre-postmodern üzerinden bakıldığında benzerlikler ve farklılıklar üzerinden yapı daha net anlaşılabilmektedir. Pre –Postmodern ve Modern ailelerin birbirleri arasındaki benzerlikler tablo da belirtilmektedir81. 80 Gergen, K.J. 1991. "The Saturated Family." Networker, September/October. Aktaran: Marian F. Zeitlin, Ratna Megawangi, Ellen M. Kramer vd., (1995), Strengthening the family implications for international development, Social change and the family, Tokyo, NewYork Paris: United Nations Univ Press., Erişim adresi: http://www.unu.edu/unupress/unupbooks/uu13se/uu13se03.htm, Erişim Tarihi: 25 Haziran 2009. 81 Marian F. Zeitlin, Ratna Megawangi, Ellen M. Kramer vd., (1995), Strengthening the family implications for international development, Social change and the family, Tokyo, NewYork Paris: United Nations Univ Press., Erişim adresi: http://www.unu.edu/unupress/unupbooks/uu13se/uu13se03.htm, Erişim Tarihi: 25 Haziran 2009 42 Modern aile yaşamı Pre- ve post-modern aile yaşamı Ev ve iş hayatı arasında kesin ayrımlar bulunur Ev ve iş hayatı sıklıkla benzerdir Romantik bir sevgi Sözleşmeye/Rızaya dayalı akitlerle oluşan sevgi Yasal bir bakıcı olarak anne idealleştirilmektedir Paylaşılmış aile, çalışan anneler Korunmuş-olgunlaşmış çocuk Yetişkin aktivitelerinin tam olarak görülmesiyle, erken sosyal olgunlaşma Çocuğun ihtiyaçları üzerine çocuk merkezli odaklaşma Aile-Merkez Aile bakışıyla çocuk yaşamının hedefleri, toplumsal memnuniyet Bireysel kimlik, değer yargıları ve kişisel anlatılarca benzersiz bir şekilde tanımlanır Kimlik, sosyal içerik tarafından akıcı bir şekilde tanımlanır Fırtınalı bir ergenliğe özerlik kurarak ve aileden ayrılarak kimlik bulur Daha barışçıl bir ergenlik, ayırıcı dirençler kurmaya ihtiyaç duyulmaz Tablo: 1- Toplum yapısı ve aile özellikleri (Modern-Pre-Postmodern aile) Modern aile içinde kesin ayrımlar vardır. Romantik sevgi, kadın-erkek cinsleri içinde yaşanmaktadır. Bu ilişkinin devamlılığında çocuk önemli bir unsur olmakta ve evlilik içinde anne yasal bakıcı ve sorumluluk alıcı olarak görülmektedir. Anne ve çocuk ilişkisi önemli hale gelmektedir. Dolayısıyla çocuk korunmakta ve olgunluğunu aile içinde tamamlamaktadır. Bireysel kimliğini edinme süreci ise, fırtınalı(sert) bir süreci içermektedir. Oysa postmodern ailede ev ve iş hayatı sıklıkla benzerdir. Zira iş hayatının ev-ofis (homeoffice) olarak yürütüldüğü ya da iş hayatına ilişkin kararların teknoloji ile merkezsizleştirildiği bir dönem yaşanmaktadır. Evliliklerin anlaşmalı (rızaya ve akite dayalı) evlilikler haline dönüştüğü görülmekte ve sevginin ilerleyen aşamasında meydana gelen çocuklar, ailenin dağınık halde olması nedeniyle kimlik edinimleri barışçıl olmaktadır. Pre Modern ve Postmodern ailelerin birbirleri arasındaki farklılıkları tablo da belirtilmektedir82 82 Marian F. Zeitlin, Ratna Megawangi, Ellen M. Kramer vd., (1995), Strengthening the family implications for international development, Social change and the family, Tokyo, NewYork Paris: United Nations Univ Press., Erişim adresi: http://www.unu.edu/unupress/unupbooks/uu13se/uu13se03.htm, Erişim Tarihi: 25 Haziran 2009 43 Pre-modern Post-modern Geniş ve çok daha bağımlı akrabalık bağları Daha küçük ve dar akrabalık bağları Yaşamının çoğu fiziksel bir düzenleme ile geçer Yaşamının çoğu sembolik düzenlemeler veya elektronik olarak hareket edebileceği şekilde geçer El işçisi, eli (bedeni) çalışır Beyni çalışır Direkt toplumla karşı karşıya gelir Elektronik medya veya sembolik ortamlarda karşılaşır Fiziksel olarak mücadele eder Sembolik olarak mücadele eder Fiziksel ve toplumsal çevre, küçük sayılarda ve durağandır Fiziksel, Sembolik ve Toplumsal çevre atlamalıdır ve geniş sayıdadır Bilgi depolama süreç bilgileri için az bir Özet Bilgi depolama ve özet süreç bilgileri gereklilik vardır için çok yüksek bir gereklilik vardır Komünal bir yaşama tüm görünüşleri Mahremiyetin çok yüksek seviyeleri ve içinde, kişisel seçimler ve mahremiyetler seçimler, komünal yaşamın pek çok hariç, zorunlu bir katılım sözkonusudur. manzarasında seçenekli bir şekilde katılımlıdır. İşlevsel kimlik, önceden hesaplanan Seçimli sosyal roller ve sürekli olmayan kimi toplumsal rollerin küçük bir sayısı kadar bağlayıcılıklar arasında kimlik sınırlıdır farklılaşmaktadır. Otorite figürleri ve kurallar, doğru veya Çoğulculuk, göreliliğe dayalı değerler, her yanlış üzerinden ayırıcıdır; her şeyi harfi şeyi harfi harfine yerine getirme olmayan harfine yerine getirme, temel gerçekler. sembolik yorumlar üzerine kurulu bir gerçek. Tablo:2- Toplum yapısı ve aile özellikleri (Pre-Modern ve Postmodern aile) Pre-modern çağ olarak adlandırılan ulus-devlet öncesi devirlerde, devletin meşruiyetinin kaynağının Tanrı olması, yalnız siyasi alanda değil, başta toplumsal ve kültürel olmak üzere birçok alanda din hâkimiyetini gerekli kılıyordu. Bu itibarla, kendi kendisinin sebebi olan ve egemenliğin kaynağına Tanrı yerine halkı koyan modern çağ düşüncesi, laik devlet anlayışını getirmekle, din baskısının eskisine oranla daha az olduğu bir kültürü de müjdelemekteydi. Örneğin, içinde bulunduğumuz devri modern çağ olarak adlandırmamıza rağmen, hâlâ pre-modern öğelerin hakim olduğu ve egemenliğin Tanrı’ya dayandığı birçok devlet bulunmaktadır. Aynı şekilde, devletler arası sınırların öneminin post-modern bir eğilim olarak azaltılmaya çalışıldığı, Avrupa 44 Birliği gibi, kimi uluslar arası organizasyonlara karşın, yeni yeni millet olma bilincine erişen topluluklar da vardır83. 83 Erişim adresi: http://www.basarmevzuat.com/dergi/99-07/a/kulturzenginlikler.htm , Erişim tarihi: 23 Haziran 2009. 45 II. BÖLÜM: TOPLUMSAL CİNSİYET AYRIMINDA KADIN KİMLİKLERİ Toplumların, toplumsal değişim süreci içinde (geleneksel değerlerden modern değerlere geçiş süreci, kırdan kente göç, işsizlik, toplum yapısında meydana gelen değişmeler vb. ) hareket ettikleri ve söz konusu toplum içindeki bireylerin (erkek-kadın) kaçınılmaz olarak bu değişimden etkilendikleri kabul edilmektedir. Kadının da gerek aile içinde yeri ve konumu (eş, anne, abla, yenge vb), gerekse de kimliği (zayıf, güçlü, çalışan kadın kimliği vb) işlevleri ile birlikte değişmektedir. Sözkonusu değişim süreci içinde, atfedilen rol ve statülerin kadın ve erkek kimliğinin inşasında belli kalıplar oluşturduğu ve yapı içinde farklılaşmaya taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu süreçte, değişen kadın ve erkek kimliğine bağlı olarak, davranış kalıplarının da görece biçimlendiği kabul edilmektedir. Kadın ve erkeğin üstlendiği rollerine ilişkin yaratılan ayrımları ele alan kavram, “toplumsal cinsiyet” kavramıdır. Araştırmacı, Ecevit 84, ‘toplumsal cinsiyet’(gender) kavramını, kadın ve erkekler için toplumsal olarak oluşturulmuş roller ve öğrenilmiş davranış beklentilerine işaret etmek için kullanılan bir kavram olarak tanımlanmaktadır. O’na göre, kadınlar özellikle aile reisliği, toprak sahipliği, mülkleri yönetme, iş kurma ve yürütme gibi konularda erkeklerle eşit olmamaktadır. Ecevit, toplumsal cinsiyet rolleri açısından üretim ve yeniden üretim ayrıma gitmektedir. Üretim ile ilgili rollerde, erkek parasal karşılığı olan piyasa içi roller de görev alırken, kadın parasal karşılığı olmayan ev hane içi üretimde rol almaktadır. Yeniden üretimle ilgili rollerde, kadının çocuk doğurma ve yetiştirme gibi biyolojik temeli olan yeniden üretimin yanı sıra hanenin günlük işleri ve hane üyelerini ertesi günün üretim sürecine hazırlamak ve bununla beraber çocukları toplumsal rolleri için hazırlamak gibi günlük ve ideolojik yeniden üretimle ilgili rolleri bulunmaktadır. Kavramın açıklamaları içinde toplumsal cinsiyet ayrımına yönelik bir eşitsizlikten bahsedilmektedir. Söz konusu eşitsizliğin, toplumun tüm sosyal alanlarında görüldüğü vurgulanmaktadır. Kadın ve erkeğin doğuştan gelen biyolojik özelliklerinden kaynaklanan cinsiyetlerinin, toplumsal değişim sürecine bağlı olarak, kimlikleri de 84 Erişim adresi: www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale s. 83, Erişim tarihi: 16 Nisan 2009. 46 değişime uğrattığı ve zaman içinde belirli davranış kalıplarının oluşturulduğu belirtilmektedir∗ . Kadın ve erkeğin toplumda varoluş biçimi bireyin yaşamını şekillendirmektedir. Bebeğin içinde doğduğu toplum, onu, kadın ve erkeğe uygun gördüğü davranış kalıpları uyarınca şekillendirmekte buna göre çocukların beslenme tarzlarından, giysilerine, oyuncaklarına, kitaplarına, çizgi filmlere, bilgisayar oyunlarına, ders kitaplarına kadar her iki cinse uygun olduğu varsayılan imgelerle yüklenmektedir. Bu süreç çocukların, “edilgen ve zayıf kadın”, “etken ve güçlü erkek” olarak toplumsallaştırıldığı bir süreçtir. Araştırmacı Agacinski, Simone de Beauvoir’ın ‘Kadın olarak doğulmaz, kadın olunur’ sözlerinin, erkekler içinde geçerli olduğunu belirtmekte ve “(…)Çünkü toplum kadın ve erkek kimliklerini kurgulamaktadır. Bireyler kendilerine sunulan kimliklere uygun roller üstlenmekte ve böylece erkeğin sahip olduğu kimliği kamusal alanda, kadınınkini ise ev içi alandaki yapıp ettikleri oluşturmaktadır. Toplumsallaşma sürecinde ise, bireylerin toplumdan edindikleri iletiler aracılığıyla kadın ve erkek rollerinin neler olduğu ve bu özelliklerin her iki cinsin doğası olduğu bireylere benimsetilmektedir” 85 demektedir. Bireyin doğum ile kazanmış olduğu cinsiyet kimliği daha sonra toplumsal yaşantısı sonucu kazandığı özelliklerle bütünleşmekte ve böylece bireyler çok küçük yaşlardan itibaren kadın ya da erkek olarak önceden belirlenmiş olan bu kurallara bağlı olarak büyümekte ve bu davranış kalıpları ile inşa edilmektedirler. Toplumun bir grup olarak kadınlardan ve bir grup olarak erkeklerden beklediği bazı davranışlar ve özellikler vardır. Bunlara ‘cinsiyet kalıpyargıları’ denmektedir. Kadınların ve erkeklerin sahip oldukları düşünülen kişilik özellikleri genel olarak kadınsı ve erkeksi özellikler olarak bilinir. Kadınsılık ev içinde bakım verici, ilgi gösterici olmayla ilgili özellikleri; erkeksilik ise, iş dünyasında yarışmacı ve başarılı yönelimli olmayla ilgili özellikleri içermektedir. Ayrıca genellikle, kadınların duyarlı, ilgili, sıcak gibi özelliklere sahip oldukları, erkeklerin de güçlü baskın, bağımsız gibi özelliklere sahip oldukları düşünülür. Kadın ve erkeğin toplumdaki anlamları budur, bu özelliklerle ve davranışlarla tanınırlar ve dahası genellikle kadın ve erkek birbirlerine göre karşı cinsi ifade ettikleri için de karşı cinsin sahip olduğu özelliklerin zıddı özelliklerle tanımlanırlar. Örneğin kadın cesur olmayandır, kaba saba konuşmayan ve davranmayandır; erkek de duygulu olmayandır, cici bici narin nazik davranmayandır. Zehra Yaşın Dökmen, Toplumsal Cinsiyet(Sosyal Psikolojik Açıklamalar), İstanbul: Sistem, 2004, s.107. 85 Sylviane Agacinski, Cinsiyetler Siyaseti, Çev: İsmail Yerguz, Ankara, Dost Kitabevi, 1998, s.36. Aktaran: Özge Kaçar, ‘Toplumsal Cinsiyet ve Kadının Konumu’ (Türkiye’de Yakın Zamanlardaki Değişimi Anlamak), Afyon Kocatepe Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Bölümü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2007, s. 17. ∗ 47 Özellikle, cinsiyete bağlı ailesel roller üzerinde duran Parsons86, erkeksi ve kadınsı rollerin uzmanlaşmasının amacının, ailesel alt sistemin ayakta kalması ve çocuğun toplumsallaşmasına bir temel sağlaması olduğuna dikkat çekmektedir. Babanın ve annenin rollerinin ayırt edilmesini gerektiğini belirten Parsons, toplumla bağ kurma rolünün (araçsal rol) babaya, en başta da ailenin maddi gereksinmelerini karşılamak, kadına ise aile içinde ‘anlamlı rol’ düştüğünü ifade etmektedir. Ona göre, babanın ‘araçsal rolü’ her şeyden önce ailenin de statüsünü belirleyen mesleğidir. Geleneksel toplumlarda, erkeğin en önemli rolünün, ailenin ekonomik devamlılığının sağlanmasıdır. Bu nedenle koca, ev içi alanda asgari düzeyde görev almaktadır. Ev işleri ve çocuklara bakmak kadına yüklenilen sorumluluklardır. Buna karşılık çocuklara babadan daha yakın olan kadın, ailenin duygusal yaşamını en iyi şekilde dile getirendir. Cinsiyete uygun olarak rollerin bu iki kutupsal yapısı, Parsons’a göre, çocuğun kişiliğinin biçimlenmesinde belirleyici bir rol oynamaktadır. Bunun sonucunda erkek çocuğu, babaya bağlanmakta ve onunla özdeşleşmekte kız çocuk ise anneye bağlanmakta ve onunla içsel anlamlı işlerde öncelikli bir rolü oynamaktadır. Anneye ve babaya bağlanış biçimi, çocuk bireyin ileriki yaşamında seçeceği mesleklerine yönelik tercihlerini de biçimlendirmektedir. Seçilen mesleklerin kadınlık ve erkeklik üzerinden bölümlendiği toplum yapılarında, kalıpyargılar doğrultusunda bir iş yaşamı ve bu yaşama katılım gözlenmektedir. Kadına ve Erkeğe uygun görülen meslekler doğrultusunda, toplumsal cinsiyet ayrımının pekiştirildiği kabul edilmektedir. İş hayatında yüksek mevkilerin erkek, düşük mevkilerin kadın; zihinsel, teknik, yetenek ve beceri talep eden işlerin erkek, sekreterlik öğretmenlik hemşirelik, terzilik, temizlik gibi işlerin kadınlar için daha uygun görüldüğü bir toplumsal cinsiyet ayrımı söz konusu olmaktadır. Böylelikle kadınlar kamusal alandan uzaklaşmakta ev içi rollerinde ikincil planda kalmaktadır. Bu durum “yatay meslek ayrışmasını” yaratmaktadır. Kadının ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel açılardan toplumsal cinsiyet ayrımcılığı yaşadığına dair ve kadın kimliğini ele alan teorik yaklaşımlar, çalışmada ele alınmaktadır. 86 T. Parsons, The kinship system of the Contemporary United States, American Antropologist, 1943, s.143. Aktaran: Önal Sayın, Aile Sosyolojisi , a.g.e , 1990, s.54. 48 A. TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMINA TEORİK YAKLAŞIMLAR Doğuştan gelen kadın ve erkek cinsiyeti ile ilgili özellikler zamanla değişen toplum yapısıyla farklılaşmaktadır. Toplumsal cinsiyet bağlamında kadın ve erkeğin konumu, çeşitli yaklaşımlar açısından incelenmektedir. Değişim sürecinde toplumun kadın ve erkekten beklentileri önemli hale dönüşmektedir. Kadın ve erkek arasındaki bu süreci çeşitli teorik çerçeveler altında incelemek gerekmektedir. 1. Yapısal Fonksiyonalist Yaklaşım Yapısal fonksiyonel yaklaşıma göre toplum, birbirine bağımlı işlevsel öğelerden meydana gelmekte yani yapılar var olduğu için belli fonksiyonlar ortaya çıkmaktadır. Bir başka deyişle fonksiyonlar yapılardan önce ortaya çıkmakta ve kendilerini yerine getirecek yapıların yaratılmasına yol açmaktadırlar. Yapısal-fonksiyonel model, toplumun alt sistemlerini incelerken bireye kadar inmektedir. Yapısal fonksiyonel kuramcıları arasında Parsons, Merton, Ogburn ve Mübeccel Kıray gelmektedir. Yapısal-fonksiyonalist kuramın belli başlı özellikleri arasında her toplumun belli öğeler toplamı olduğu, toplumların kendilerini oluşturan öğeleriyle uyumlu bir bütünleşmeye sahip olduğu, toplumdaki her öğenin toplumun fonksiyonlarını yerine getirmesine yardımcı olduğu, her toplum üyelerinin düşünce birliğine dayandığı gibi özellikler kabul edilmektedir87. Yapısal fonksiyonel kuramın en önde gelen düşünürlerinden biri olan Parsons’un en çok kullandığı terimler arasında ‘toplumsal yapı, toplumsal sistem ve aktör’ bulunmaktadır. Toplumsal bir pozisyon ve rol sahibi kişiye “aktör” diyen Parsons, toplumsal sistemi de “aktörler arasındaki etkileşim süreçlerinin sistemi” olarak tanımlamakta ve yapıyı da “aktörlerin toplumsal ilişkilerinin kalıplaşmış sistemi” olarak vurgulamaktadırlar88. Yapısal Fonksiyonalist yaklaşıma göre, aile toplumsal bir alt sistem, toplum için belli işlevleri yerine getiren toplumsal bütünlüğün bir parçası konumundadır. Bu 87 Mahmut Tezcan, Sosyal ve Kültürel Değisme, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1984,Ankara: Ankara Ünv, ss.66-67 Aktaran: Sevim Atila, Toplumsal Değişmenin Aile ve Yaşlılar Üzerine Etkisi, Sakarya Ünv. Sosyal Bilimler Ens. Sosyoloji Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2006, s.24. 88 Emre Kongar, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, a.g.e., s.156 49 yaklaşımda aile üyelerinin belli görevleri yerine getirdiği, bu görevlerin aile içi ilişkileri, rol ve statüleri yaratarak aile yapısını şekillendirdiği ve bu yapının içinde yer aldığı daha geniş sisteme (topluma) fonksiyonel bağlarla bağlı olduğunu görülmektedir. Toplumda göreli süreklilik ve uyum söz konusu olduğundan, kadın ve erkek özne konumları da işlevsel olarak birbirleriyle ilişkilendirilmekte ve görelilik kazandırılmaktadır. Toplumsal cinsiyet rolleri bakımından toplumsal evrim sürecinin başlangıç aşamalarında olan toplumlarda (avcı ve toplayıcı toplumlarda) kadın ve erkek farklı rolleri yerine getirerek toplumun sürekliliği açısından işlevsel bir bütünleşme içindedirler. Çünkü avlanma çok uzun zaman dışarıda kalmayı, kas gücü gereği daha çok evin içinde ve yakınında olma gereği ailesel rollerle yaşamı sınırlandırılmaktadır. Tarımsal aktivitelerde bile ev içi işlerin uzantısı olarak çiftlik işlerinde bile birçok kültürde farklı aktivitelerde konumlandırıldıkları görülmektedir. Böylelikle tarihin başlangıç aşamalarından beri bir toplumsal cinsiyet tabakalaşmasının olduğu söylenebilmektedir89. İşlevselci yaklaşım içinde iş bölümünü açıklayan kuram, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıkların, kadınlara, annelik, ev kadınlığı; erkeklere ise evin geçimini sağlayan, güç sembolü gibi roller atfettiği görülmektedir. Bu tür bir rol paylaşımının, anlamsal ve araçsal olduğu ve toplumun sürekliliği açısından gerekliliği savunulmaktadır. Modern aile ve işlevleri konusunda Parsons’un açıklamaları önemli yer tutmaktadır. Parsons, anne-baba ve çocuklardan oluşan çekirdek ailenin yapısal olarak modern ailenin özelliklerini taşıdığını ve temel işlevlerinin çocukların sosyalizasyonu ve yetiştirilmesi olduğunu savunmaktadır. Parsons, kadını ailenin duygusal bütünlüğünü sağlayan, erkeği de ekonomik gereksinimleri sağlama sorumluluğunu taşıyan bireyler olarak tanımlamaktadır. İşlevselci bir perspektif içinde Parsons, aileyi, teknolojik olarak ilerleyen sanayileşmiş kent ekonomisinin ihtiyaçlarını karşılayan bir birim şeklinde tanımlamaktadır90. 89 Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı, vd, ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında Medyanın Rolü’, Ege Ünv Bilimsel Araştırma Projesi, 2000, ss.21-22. 90 Faith Robertson Eliot, The Family: Change or Continuity? Mac Millan Educatien Ltd. Hon Kong: 1991, s.35 Aktaran: Nevin. S. Demircioğlu, ‘Boşanmanın, Çalışan Kadının Statüsü ve Cinsiyet Rolü Üzerine Etkisi’ a.g.e , ss.13-14. 50 Yapısal İşlevsel yaklaşım aile kavramını toplum içinde belli işlevlerini yerine getiren, evrensel bir kurum olarak görmekte ve bu nedenle bazı evrensel fonksiyonlarını yerine getirmesi gerektiğini düşünmektedirler. Aile içindeki rol dağılımı (araçsal ve anlamlı roller) işlevsel bir bütünlüğe duyulan gereksinimden doğmaktadır. Söz konusu ailesel roller, toplumsal ilişkilerde bir ayrımlaşmaya sebep olmakta bunun da toplumsal cinsiyet ayrımının sürdürülmesinde önemli olduğu görülmektedir. 2. Çatışma Yaklaşımı Toplumun uyumlu bir bütün olduğu görüşünün tam tersi çatışma modelidir. Çatışma modellerine göre toplum, birbiriyle çatışan öğelerden oluşmakta ve toplumsal bütünlük toplumsal birimler arasındaki çatışmaların meydana getirdiği zıt kuvvetlerin dengelenmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Yapısal fonksiyonalistler, çatışma modellerini toplumsal bir hastalık olarak nitelendirmekte, çatışmacılar ise bunu toplumun doğal bir getirisi olarak görmektedir91. Çatışmacı kuramcılara göre, toplum organik bir bütün değil, bir süreç özelliği göstermektedir. Toplumu sadece organik bir bütün olarak görmek toplumsal yaşamın o akıcı dinamizmini değerlendirme olanağını kısıtlamaktadır. Çatışmacı kurama göre, çatışma ve çelişki toplumda kaçınılmaz bir olgu niteliğinde olmakla beraber toplum bütünlüğü için de işlevsel niteliğe de sahiptir. Söz konusu toplumsal bütünlük de toplumsal öğeler ve birimler arasındaki ahenk ve uyumdan değil, toplumsal birim ve öğeler arasındaki çelişkilerin ortaya koyduğu zıt kuvvetlerin dengelenmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Bir başka deyişle çelişki toplumsal değişmeyi engelleyici bir unsur oluşturmamakta, yapısal işlevselci yaklaşımın ortaya koyduğu gibi toplumsal bir hastalık oluşturmamaktadır. Çatışma kuramının en önemli temsilcileri arasında Marks ve Engels’dir. Marksist gelenek, modern batı ailesini açıklarken, işlevselci gelenek ve benzeri yaklaşımlardan farklı bir açıklama getirmektedir. Marksist yaklaşım da, işlevselci analizler gibi, çekirdek ailenin yapısal olarak soyutlandığını ve çekirdek aile ilişkilerinin yoğunlaştığını savunmaktadır. Marksistler de ailenin diğer kurumsal alanlardan yapısal 91 Emre Kongar, , Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, a.g.e, s.156 51 ayrımından ve işlevlerinin üreme, çocuk yetiştirme ve psikolojik destek sağlama olarak kavranması gerektiğinden söz etmektedir. Teorinin temel varsayımı, çatışmanın doğal ve kaçınılmaz olduğudur. Çatışmanın bozucu ve olumsuz olmaktan ziyade, ilişkiyi güçlendireceği varsayımında bulunmaktadır92. Çatışma kavramına ilişkin olarak Ralf Dahrendorf’da93; “(…) belirli bir otoritenin mevcut olduğu her yerde çatışmanın varlığından söz etmektedir. Belirli bir otoriteye sahip insanlar uyum için insanı zorlayabilmektedirler. Bu zorlama belirli bir direnç ve uyuşmazlıklara yol açmaktadır. Böylece ortaya çıkan çatışmalar toplumun tüm kesimlerine yayılabilmektedir. Ancak bu yaklaşım gruplar arasındaki mücadelenin mutlak ihtilal gibi köktenci biçimde olmasını gerekli görmez. Bu mücadele toplu iş sözleşmeleri, parti politikaları, bütçe tartışmaları gibi biçimlerde olur.” demektedir. Araştırmacı Lewis Coser’da94, çatışmanın özellikle birbiriyle yakın ilişkide bulunan insanlar arasında gelişebileceğini savunmakta ve bu insanların birbiriyle sorumluluk ve güç ağlarıyla bağlı olduklarını belirtmektedir. Ona göre, Bireylerden bir tanesinin diğerlerine göre farklı bir ödül alması yerleşik ilişkileri bozacağı için çatışmalar çıkabilmektedir. Sosyologlar bu nedenle hangi kültür ve örgütte olursa olsun mevcut ilişkilerde kimin kazanç sağladığı kimin ise zarar gördüğüne bakmaktadır. 3. Sembolik Etkileşimci Yaklaşım Sembolik etkileşimci yaklaşım, toplumsal cinsiyet rollerini etkileşimci bir alanda tanımlamaktadır. Cinslerarası etkileşimle olduğu kadar, diğer bireylerle olan etkileşimler de önemlidir. Sembolik etkileşimci yaklaşım, Amerikan sosyolojisi 92 J. Ross Eshleman, The Family, Firth Edition, Massachusetts, Allyn and Bacon, 1988,s.58. Aktaran: Nevin. S. Demircioğlu, a.g.e, s.14. 93 Davranış Bilimleri-sosyolojinin Ortaya çıkışı Ve Kuramsal Yaklaşımlar, Erişim adresi: http://www.dershanemiz.net/davranis-bilimleri-sosyolojinin-ortaya-cikisi-ve-kuramsal-yaklasimlart1107.html?s=5b378b53ef81c7276aef25f3b302548b&, Erişim tarihi: 23 Haziran 2009. 94 Davranış Bilimleri-sosyolojinin Ortaya çıkışı Ve Kuramsal Yaklaşımlar, Erişim adresi: http://www.dershanemiz.net/davranis-bilimleri-sosyolojinin-ortaya-cikisi-ve-kuramsal-yaklasimlart1107.html?s=5b378b53ef81c7276aef25f3b302548b&, Erişim tarihi: 23 Haziran 2009. 52 ekolünde olan bir yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre toplumsal etkileşimler, şu varsayımlar ışığında tanımlanabilmektedir95. 1. Toplum etkileşim halindeki insanların aralarında oluşturdukları birleşik (ortak) eylemler aracılığı ile oluşmaktadır. 2. Her türlü etkileşim sembolik olma özelliği gösterir. Diğer deyişle eylemler toplumsal sembollere bağlandığı için karşılıklı etkileşimler birleşik (ortak) eylemlere dönüşmektedir. Böylece eylemler basit uyaran tepki ilişkisini aşmaktadır. 3. Gerek nesneler gerekse insanlar ve insan ilişkileri kendi iç anlamlarını taşımazlar. Toplumsal etkileşim sürecinde anlam kazanmaktadırlar. 4. Etkileşimler sürecinde insanlar salt kendi dışındaki nesneleri tanımakla kalmaz, aynı zamanda kendilerini de bir nesne olarak görebilmektedir. 5. Bir toplumsal eylem, grup üyeleri tarafından birbirleriyle ilişkilendirilmekte ve birbirleriyle insanlar uyumlu hale gelebilmektedir. Birleşik eylemler olarak bilinen bu eylemler, birbirinden farklı olan eylemlerin birbirine göre toplumsal olarak örgütlenmesinden oluşmaktadır. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere toplumsal ilişki ne etkileşimler, bireylerin varlığından bağımsız ve bireyleri aşan toplumsal sembollere göre anlama ve yorumlama süreçlerinden oluşmaktadır. İletişim kurmak bu sürecin temel basamağını oluşturmaktadır. Toplumsal etkileşim süreci doğrudan gerçekleştirilen bir tepki süreci doğrudan gerçekleştirilen bir tepki süreci değil sembolik anlamlara bağlanarak gerçekleştirilen bir etkileşim sürecidir. Sembolik etkileşimciler toplumsal etkileşimin “sembolik olmayan etkileşim ve sembolik etkileşim” olmak üzere iki düzeyde ele alınabileceğini belirtmektedirler. Sembolik olmayan etkileşimde, birey diğerinin davranış ve jestlerine göre tepkilerini belirlerken, sembolik etkileşimde davranış ve jestler, bireyin verdiği anlam temelinde yorumlanarak değerlendirilmektedir. Bu yaklaşım içinde aile etkileşim içindeki kişilerin 95 Meltze, N. B. Petras, W. J. Sembolic İnteractionsm:Genesis Varreties and Critisizm, Boston, Routledge and Kegan Paul Ltd. 1989,ss.3-42. Blumer, H. Sembolik Etkileşimci Perspektif and Method. N.J. Eglewood Ciffs, New Jersey. Printice Hall Inc. 1972.s,53. Aktaran: Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı, vd., ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında Medyanın Rolü’, a.g.e., ss.25-26. 53 bir birliği olmaktadır. Birey, “bireysel veya kolektif” olarak tanımlanan diğer aile üyelerinin rol ve beklentilerini algılayarak aile içinde belli sayıda rolleri olan konuma sahiptir. Sembolik etkileşimcilik, insanların grup yaşamı ve kişisel davranışlarına ilişkin özel bir inceleme yaklaşımına işaret etmektedir. Sembolik etkileşimcilik, kendini iki esas soruda ifade etmektedir. İlki yani sosyalizasyon, insanın davranış kalıplarını nasıl aldığı ve içselleştirdiği üzerinde durmaktadır. İkinci ise kişilik, tutum, değer ve davranışların organize edilme tarzı üzerinde yoğunlaşmaktadır. Sembolik etkileşimcilik, şu iddialardan hareket etmektedir96. • Evlilik ve aile kendi düzeyleri içinde incelenmelidir. İnsanların etkileşimine müdahale edilemez. • Evlilik aile ve bileşenleri, sosyal çerçeve bağlamında ve içinde var oldukları toplum bağlamında anlaşılabilir. Konuşulan dil, yapılan tanımlar, sosyal bağlam içinde anlamlıdır. • Doğduğunda insan ne sosyal ne de anti-sosyaldir. Fakat asosyaldir. Kabul edilen ve edilmeyen davranışları, diğerleri ile etkileşimi sonucu öğrenir. Sosyal insan bir aktördür. Semboller aracılığı ile iletişime geçer ve anlamları paylaşır. Böylece bireyler, sadece nesnel uyarılara karşı sorumlu olmamakta aynı zamanda uyaranları seçen ve yorumlayan konumunda da olmaktadır. Bu iddialar temelinde sosyal kimlik, referans grubu gibi kavramlar, Sembolik etkileşimci yaklaşımın temel kavramları olmaktadır 4. Feminist Yaklaşım Toplumsal cinsiyet olgusuna karşı oluşturulmuş bir yaklaşım biçimi olan feminizm, kadın ve erkek arasındaki söz konusu iktidar ilişkisini değiştirmeyi amaçlamaktadır. Erkek egemen toplumsal yapılanmanın karşısında olan Feminizm97, kadının toplumdaki ikincil konumunu anlamaya ve dönüştürmeye çalışan bir eylem ve düşünce bütünü olarak tanımlanmaktadır. Çıkış noktasını özgürlük ve eşitlik hareketi oluşturan Feminizm hareketi98, toplumun özgürleşmeye, bireyselleşmeye başladığı, 96 Nevin S Demircioğlu, ‘Boşanmanın, Çalışan Kadının Statüsü ve Cinsiyet Rolü Üzerine Etkisi’, a.g.e, ss.19-20. R. Coward, Kadınlık Arzuları, Çev: A. Türker, İstanbul: Ayrıntı, 1989, s.5. Aktaran: Emre Işık, Beden ve Toplum Kuramı, (Öznenin Sosyolojisinden Bedenin Sosyolojisine), İstanbul, Bağlam, 1998, s.46. 98 Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi, İstanbul: Metis, 1996, s18. 97 54 geleneksel yaşam biçiminden koptuğu, siyasi ekonomik dönüşümlerin yaşandığı 18. yüzyıl sonları ve 19 yüzyıl boyunca ideolojisini belirlemiş ve feminizm∗ kavramıyla kendini ifade etmektedir. Kadın hareketi, kadınların kendilerine yüklenen rol kalıplarına, yaşam tarzına bir başkaldırı olarak ortaya çıkmakta ve 19. yüzyıla damgasını vuran siyasal, ekonomik, ideolojik bazı temel iticiler sayesinde gerçekleşmektedir. Kadın ile erkek arasındaki iktidar ilişkisini değiştirmeyi amaçlayan feminizm hareketi, temelde erkek ve kadınlar arasındaki farklı güç dengesini değiştirmeyi, kız ve erkek çocuklarının toplumsallaşma sürecini, cinsiyete dayalı rol ayrımını, aile içi şiddet gibi cinsiyet ayrıma dayanan sorunlar üzerinde yoğunlaşmakta ve aile olgusuna farklı bir bakış açısı getirmektedir. Feministler99, aile içi şiddet, evli kadınların kocalarına maddi bağımlılığı, çocuk bakımı gibi birçok sorunun ailenin toplumsal örgütlenmesiyle ilişkili olduğu görüşüne sahip olmaktadır. Aileyi birleşik çıkar grubu olarak gören kabul eden görüşe, karşı çıkan feministlerden Hartman, ailenin ‘kaynakların üretim ve yeniden üretimin (biyolojik) gerçekleştiği ve bu süreçte yer alan değişik faaliyet ve çıkarların birbirleriyle çatıştığı bir yer’ olarak tanımlaması gerektiğini ileri sürmektedir. Böylece aile üyeleri ailesel yapıların farklı biçimleri kullanılarak, yalnızca aile üyesi olarak değil aynı zamanda cinsiyet kategorileri olarak ele alınmaktadır. Söz konusu aile üyeleri arasındaki cinsiyete dayalı dağılan işbölümü, feministlere göre, aile ekonomisine katkı konusunda eşitsiz bir durum yaratmakta ve bu da kadının her zaman ezilmesine ve erkeğin aile içi statüsünde daha üst konumda olmasına sebep olmaktadır. Buna bağlı olarak aile içi işbölümü baskı unsuru yaratmakta ve bu baskı da değişik toplumsal kurumlarda, erkeğin gücüne dayalı bir toplumsal kontrol sistemi tarafından şekillendirilmesine neden olmaktadır. Feminizmin birincil hareket noktasını, kapitalizm ya da devlet gibi dışsal noktalar değil, kadın erkek ilişkilerinden başlayarak, gündelik hayatın mahrem sayılan alanları oluşturmakta ve her an her yerde gözlemlenen kadının ikinciliğine karşı çıkışın Feminist’ terimi ise ‘kadınların erkeklerle ilişkili olarak geleneksel değersizleştiriminin gerçekliğinin, bu ilişkinin değiştirilmeye ihtiyacı olduğu varsayımıyla teorik açıdan kabul edilmesini’ ifade etmektedir. Mehmet Küçük, Medya, İktidar, İdeoloji, Ankara: Ark, 1994, s.125. 99 Erişim adresi: www.pamukkale.edu.tr/makale/sayı1, Erişim tarihi: 10.06.2009. ∗ 55 başlangıç noktası kutsal bekâret ve kadının güçsüzlüğünü vurgulayan bazı tabuların, önyargıların yıkılması oluşturmaktadır. Tabuların yıkılması ve kadın haklarının kazanılması son iki yüzyılda hızlanarak ivme kazanmaktadır. Feminizmin sosyal bir hareket olarak güçlendiği dönem ise 1960’tan günümüze uzanan zaman dilimini oluşturmaktadır. Bu dönemin en önemli sembolünü ‘kişisel olan politiktir’ sloganıdır. Bu sloganın çatısı altında bir araya gelen kadınlar sorunlarının birbirine benzer olduğunun farkına varmaya başlamakta ve kutsal aile, kadının cinsel yaşamı ve mahrem sayılan aile hayatı bu dönemde yoğun biçimde tartışmaya başlanmaktadır100. Feminist hareketin başlangıç noktasını oluşturan toplumsal cinsiyetle kavramı ile cinsler arasında erkeksilik ve kadınsılık yaratılmakta ve biyolojik olarak cinsiyetin hem gerçek hem de imaj olarak abartılarak davranışsal olarak kutuplaştırılması sağlanmış olmaktadır. Süreç; erkek ve kadın olarak toplumsal cinsiyet rollerinin tutum ve davranışsal boyutlarda ikiye ayrılmasını benimsemiş bireyler yaratmaktadır. Toplumsal cinsiyet rollerinin kadın ve erkek olarak yapılandırılması, onların benlik bilincinde ve psikolojik özelliklerinde olduğu kadar ailesel, mesleksel, politik rollerinde her iki cins için ayrımlaştırıldığı görülmektedir101. Kadınların toplumdaki evrensel değersizleştiriminin kökenlerini ve süre giden doğasını anlamayı amaçlamayan feministler, feminist teorik perspektifleri, seslendikleri sorunun biyolojistik, bireyselci, sosyal psikolojik ya da sosyokültürel ve ekonomik olarak tanımlanıp tanımlanmadığına bağlı olarak dört geniş kategoriye ayırmaktadırlar. Bu perspektifler, biyolojik manipülasyonları ve siyasal ayrılıkçılığı (radikal feminizm), bireysel davranışı (liberal feminizm), sosyal psikolojik koşulları ve bireyleri etkileyecek devrimci sosyo-kültürel ve ekonomik olayları (Marksist ve sosyalist feminizm biçimleri) içerecek olan bir değişme ihtiyacını varsaymalarına göre de ayrılabilir102. 4.a. Radikal Feminizm Radikal feministler, erkek hegemonyasının varolduğunu kabul etmekte ve kadınların baskı altına alınışının, ekonomide değil biyolojide olduğunu ileri 100 M. .Mies, Patriarchy and Accumulation, Zet Boks Lt. London: 1986, s.75. Aktaran: Emre Işık, Beden ve Toplum Kuramı, (Öznenin Sosyolojisinden Bedenin Sosyolojisine), a.g.e, s.42. 101 Blumen, J.L, Gender Roles and Power, Inc New Jersey:Prentice Hall, s.2 Aktaran: Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı, vd., ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında Medyanın Rolü’, a.g.e., ss.32-33. 102 Mehmet Küçük, Medya, İktidar, İdeoloji, a.g.e. s.125. 56 sürmektedir. Radikal feministlerin amaçları arasında, kadınların kadınsı değerlerine ve kadın işine yeniden anlam yüklemesi, kadınların dayanışma ve bağlılık içersinde davranmaları gerektiği bulunmaktadır. Ataerkilliğin ve cinsiyet ayrımcılığının üzerine kurduğu cinsiyete dayalı iş bölümü de kadının sadece üretme işlevinin varmış gibi göstermektedir. Radikal feministler söz konusu baskının temelini de ataerkil yapıdan kaynaklanan cinsiyet rollerinde yatmakta olduğunu savunmaktadırlar. Radikal açıklamaktan feminizm, ziyade genellikle radikal kadınların alternatiflerin değersizleştiriminin betimlenmesi ve kökenlerini geliştirilmesiyle ilgilenmektedir. Radikal feministler arasında, farklılıklar olsa da hepsi de kadınların baskı altında tutulmasının yaygın olduğu ve sorunun sınıfsal reform ya da toplumsal değişme yoluyla ortadan kaldırılamayacak denli köklü olduğu konusunda hem fikirdir103. Bu kuram 1960’lardan başlayarak 1970’li yıllar boyunca ‘yeni sol’ hareketin toplumdaki çeşitli ayrımcılıklarla karşı geliştirdikleri söylemlerin içinden yaratılan bir tanım alanıyla ortaya çıkmaktadır. Radikal feminizm düşüncesini ortaya koyan ilk düşünür ‘Roxanne Revolution’un’ ‘Toplumsal Devrimin Temeli Olarak Dişil Devrim’ isimli çalışmasında, bağımsız bir kadın hareketi oluşturmaya yönelimini başlatmaktadır. Bu kuram yeni solun kuramlarına önerilen örgütlenme yapılarına ve kişisel üsluplarına karşı direniş içinde şekillenmektedir. Bu görüşü savunanlar, toplumsal adalet ve barış sorunları, eşit bir öneme meşrutiyete sahip olduğu fikrini benimsediler. Toplumdaki bütün sorunların birbirleriyle ilintili olduğunu, erkek egemenliğinin ve kadınlara hükmetmenin toplumdaki baskının kökü ve modeli olduğunu ve gerçekten devrimci olan değişimin temelinin feminizm olduğunu öne sürmektedirler. Kadını ve üremeyi kullanan her türlü toplumsal kurallara da karşı çıkmaktadırlar104. Erkek egemenliğini, kadının sömürüsünün başlıca nedeni ve kaynağı olarak gören radikal feministlere göre, sömürünün kalkması için yapısal değişiklikler değil, sırf 103 H. Leslie Steeves, ‘Feminist Teoriler ve Medya Çalışmaları’ Medya, İktidar, İdeoloji, Der: Mehmet Küçük, Ankara: Ark , 1994, ss.108-109, Aktaran: Banu Terkan, ‘Kadının Toplumsallaşmasında Yazılı Basının Rolü ve Yazılı Basında Kadın İmajı’ Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Ens. Gazetecilik Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya: 1999, s.144. 104 Donovan, J., Feminist Teori, Çev: Bora Aksu, Meltem Agduk Gevrek, Fevziye Sayılan, İstanbul:İletişim,1982, ss.268-269. Aktaran: Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı, vd., ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında Medyanın Rolü’, a.g.e., ss.32-33. 57 kadınlar tarafından yaratılan yeni bir kültür ve kurumlar gerekli olmaktadır. Onlara göre, kadınlara yeni bir yaşam biçimi sağlanması gerekmekte ve bu nedenle, aile ve evliliğin toplumsal kaynağı ve tarihsel gelişimine fazla önem vermeyen Radikal feministler, hem evliliğe hem de evliliğin sonucu oluşan çekirdek ailenin kalkması gerektiğini belirtmektedirler. Tüm toplumlarda var olan baskıyı anlamamız, toplumdaki diğer baskı türlerinin kavramsal yapısının anlaşılmasına olanak sağlamaktadır. Cinsiyet eşitsizliğini açıklamaktaki konusunda Shulamith Firestone105, cinsiyet eşitsizliğinin, ataerkilliğin temelinde biyolojik farklılığın yattığını iddia etmektedir. Firestone’a göre en temel sınıfsal ayrım, kadın ve erkek arasındaki ayrım olmakta ve bu sınıfsal ayrımda kadınlar ataerkil yapıdan dolayı baskı altındaki sınıfı oluşturmaktadırlar. Kadın ve erkek, ataerkil toplumlarda, biyolojik farkla ayrılmaktadırlar. Radikal feministlerin sorun olarak gördüğü, kadının baskı altında olmasının kaynağının biyolojik olması nedeniyle çözümünü de biyolojik devrimde görmektedirler. Onlara göre, cinsel farklılıkların olmayacağı bir topluma ulaşmak için, kadının üretim araçlarının kontrolünü eline alması gerekmektedir. Erkek, toplumun geri kalan kısmından bağımsız bir bütün olarak kendisini görmekte ama yinede eve geldiğinde kadının yemeği hazırlamasını beklemektedir. Bazı yazarlara göre, Firestone, kadının konumunu ortaya koyuş tarzıyla önemli bir kapıyı aralamakta ama ev işlerinin sosyalleşmesinden, doğumla ilgili teknikleri de içine alan, kadının yeniden üretim sürecinde, teknoloji vasıtasıyla, özgürleşmesi sonucu gerçekleşecek olan ataerkillikkarşıtı yapıyı feminist bilim kurgusu veya ütopyası olarak değerlendirenler de bulunmaktadır. Radikal feminizm’in kökenleri sıklıkla da Beauvoir106 erkeği ‘Özne’ ve kadını ‘Öteki’ olarak betimleyişinde bulunmaktadır. En tanınmış radikal feminizm okulu, erkeklerin ve kadınların farklı doğalarla doğduklarını varsayar ve bu gruptaki birçok kimse ‘patriyarki’ terimini erkeklerin kadınlar üzerinde doğuştan ve evrensel olarak tahakküm kurmalarının tüm yollarını kapsayacak şekilde kullanmaktadırlar. Radikal 105 F. Shulamith, The Dialectic of Sex: The Case for Feminist Revolution, Bantam Boks, New York, 1970, s.1 Aktaran; : Emre Işık, Beden ve Toplum Kuramı, Öznenin Sosyolojisinden Bedenin Sosyolojisine, a.g.e, s.47. 106 Simon De Beauvoir, The second Sex, New York: Alfred A. Knopf (1952), Aktaran: Mehmet Küçük, Medya, İktidar, İdeoloji, a.g.e. s.131. 58 feminizm, kadınların yeniden üretim süreçleri üzerinde denetimlerinin patriyarkiyi ayakta tutmanın başlıca vasıtası olduğunu savunur. Kimi radikal feministler bu sorunun tek çözümü olarak biyolojik bir devrim önerisinde bulunmakta ve bu şekilde önerilen bir devrimin doğası yazarlar arasında epey farklılık göstermektedir. Örneğin, Daly107 ve Bunch108 kadınların lezbiyen olmalarının ve kendilerini baskıdan tamamen özgürleştirebilmek için erkeklerden bütün bütüne ayrı yaşamalarının zorunluluğunu vurgulamaktadır. Frestone109 sperm bankalarının ve tüp bebek fabrikalarının kurulmasını önermekte ve Piercy110 ise, erkeklerin bebek emzirebilecek şekilde hormonal işlemden geçirildikleri kurmaca bir ütopya tasavvur etmektedir. Radikal feministler tarafından kadının özgürleşmesinde başka bir adım da annelikle ilişkili değer yargılarının yıkılmasıdır. Bu kuramın başarıyla gerçekleşmesi ve kadının özgürleşmesi için yeni teknolojilerin doğurganlık anlamında kolaylıklar sunmasına bağlanmaktadır. Bu sayede kadın yerine erkek doğurganlık niteliğine sahip olacak ve bu durumda toplumdaki cinsiyet temelindeki ayrımı sonlandıracaktır. Bu kurama göre kadına uygulanan erkek şiddeti tarihin her döneminde bulunmakta ataerkil, cins-cinsiyet sistemini kadının baskı altında tutuluşunun temelinde görmektedir. Bu ataerkil yapıyı, cinsel bir güç politikası olarak ele almaktadır Bu yaklaşımda, erkek ve kadın arasındaki ilişkiler, tüm toplumsal ilişkilerin temeline oturtulmaktadır. Bu yapıyı bozmak için de kamusal ve özel alanın tek hakimi olan erkekten kontrolün alınması ve bu yolla ataerkil yapının yıkılması, kadının özgürleşmesi için başka bir strateji olarak ortaya atılması gerekmektedir. Bu cinsiyetsiz bir kişiliğin ortaya çıkarılması demektir ve böylece bu yeni oluşacak yapıda, kadın ve erkek rolleri ortadan kalkmış olmaktadır. 4.b. Liberal Feminizm Kadın hakları ya da erkeğin karşısında kadının eşit konuma yükselmesi anlamındaki Liberal feminizm, erkek karşısında kadınına eşit düzeyde fırsat eşitliği, 107 Daly, M., Gyn/Ecology: The Metaethics of Radical Feminizm, Boston: Beacon Pres, 1979, Aktaran: Mehmet Küçük, a.g.e. s.131. 108 Bunch, C., ‘Lesbians in Revolt’, N. Myron and C. Bunch Der: Lesbianism and the Women’s Movement. Baltimore: Diana Pres, 1975, Aktaran: Mehmet Küçük, a.g.e. s.131. 109 Frestone, S. The Dialectic of Sex, The Case for Feminist Revolution, New York, William Morrow, 1970, Aktaran: Mehmet Küçük, a.g.e. s.131. 110 Piercy, M, Woman on the Edge of Time, New York, Fawcett., 1978, Aktaran: Mehmet Küçük, a.g.e. s.131. 59 hakları hukuksal konuma getirilmesi gerekmektedir. Çünkü endüstriyalizm ve kapitalizmin başat ilişkileri ve değerleri insan yaşamının kişisel olduğu varsayılan bütün alanlarına bile öyle sunmaktadır ki, adeta cinsler arası farklılaşmanın doğal bir süreç olduğunun ispatıdır. Oysa kadınlar ve erkekler arasındaki özel ve kamusal alanda ortaya çıkan karşıtlık, kapitalizmin kurduğu çalışma düzeninin arkasında yatan üretimin örgütlenmesinden kaynaklanmaktadır. ve değerler Bu süreç sistemini kontrol aslında, endüstri eden kapitalist öncesi, ideolojiden dönemin cinsleri konumlandırışının bir devamıdır (devamı niteliği taşımaktadır.) Ancak eşitsizliğin niteliği değişmiştir. Çünkü günümüzdeki kadın erkek eşitsizliği bu görünürdeki haliyle bile tarihin ürünüdür. Kadın erkek eşitsizliği değişmeye açıktır. Değişme sürecinin kontrol edilmesi sosyal ve siyasal açıdan kadının konumunu değiştirebilecektir111. Liberal feministler kadınların ezilmelerinin sebeplerini, kadınların kamusal alana girmelerini engelleyen geleneksel ve yasal sınırlamalar ile kadınların kapasitelerine ilişkin kişiler ve ön yargılarda (cinsiyetsizlik) göstermektedirler. Bu yaklaşım kadınların çalışma ve ev yaşamına ilişkin ve cinsiyet rolleri ile ayrımcılığın farklı boyutları hakkında fikirler üretse de cinsiyete dayalı ezilmenin bütün sistemi etkileyen köklü yapısını değerlendirmekte başarısız olması nedeniyle eleştirilmektedir112. Liberalizme göre birey en önemli unsuru oluşturmakta ve bireye toplumdan daha fazla anlam yüklenmektedir. Bu yüzden liberal teori113, rasyonel zihinsel gelişimin en yüksek insan ideali olduğunu ve devletin bu amacı ve bununla ilintili amaçları izleme konusunda herkese eşit fırsat yaratılmasını güvence altına alacak şekilde edimde bulunması gerektiğini varsaymaktadır. Bundan dolayı liberal feministlerin çoğu çabalarını kadınların entelektüel gelişim ve mesleki başarı fırsatlarını geliştirecek yasaları yaratmaya ve değiştirmeye hasretmektedir. Liberal feminizm toplumsal cinsiyet farklılıklarının psikolojik kökenlerine eğilmez. 111 Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı, vd., ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında Medyanın Rolü’, a.g.e., ss.32-33. 112 Deniz Kandiyoti, ‘Çağdaş Feminist Çalışmalar ve Ortadoğu Araştırmaları’ Çev: N. Cangöz, Kadın Araştırmalarında Yöntem, 1995, Haz: S. Çakır, N. Akgökçe, İstanbul: Sel, Aktaran: Banu Terkan, Kadının Toplumsallaşmasında Yazılı Basının Rolü ve Yazılı Basında Kadın İmajı, Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Ens. Gazetecilik Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya: 1999, s.143. 113 Mehmet Küçük, Medya, İktidar, İdeoloji, a.g.e. s.137. 60 Liberal feministler, liberalizmin belli başlı niteliklerinden yola çıkarak belirli taleplerde bulunmaktadırlar. İlk olarak, eşitliğin kadın ve erkek boyutunda ele alınmasını ve toplumsal yapıda bu ikilemin ortadan kaldırılmasını talep ederler. Onlara göre, kamu-özel alan ayrımı kadınların, erkekle eşitliğini imkansız hale getirmektedir. Liberal toplum yapısı içinde bu ayrımın yeniden şekillenmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Bu durumun, hukuksal, siyasal ve sosyal olarak düzeltilmesinin temelinde, kamu-özel alan ikiliğinin giderilmesini çözüm olarak düşünmektedirler. Aydınlanma felsefesini benimseyen liberal feministler bazı kriterlerin de geçerliliğini benimsemektedirler. Bunlar arasında, akla duyulan inanç, (gerçek yerleşik kurum ve geleneklerle değil, bireysel vicdanla değerlendirilmesi gerekmektedir) kadın ve erkeğin ruhlarıyla akılcı yeteneklerinin aynı olduğu inancı, toplumsal değişme ve toplumun dönüşümüne etki eden en iyi yolun eğitim özellikle eleştirel düşünebilmek için eğitilmek olduğuna inanç yer almaktadır. Sonuç olarak aydınlanmanın kuramcıları doğal haklar doktrinine bağlı kalmaktadırlar. Böylelikle liberal feministler, erkek ve kadının benzer duyum ve ruh halinin gelişmesinde eğitimin önemi üzerinde durmakta ve kadınlar özel alanlarda hapsolmayıp ve kamusal hayatta ‘büyük girişim dünyası’ içinde yerlerini alabilmektedirler114. Aydınlanmacı liberal feminist gelenek daha sonra kültürel feminizm olarak da devam etmiştir. Bu, kadın erkek eşitliği yaratan yerleşik kurumlar, din, evlilik kurum vb. yerine yenilerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Kadın hakları daha geniş toplumsal reformlar için gerekli olduğu görülmektedir. 19.yüzyıldan başlayarak günümüze kadar gelen ataerkil değerlerin anaerkil bakışı ve dişil ideolojiyi getirmeye çalışmaktadır. Kadınların entelektüel gelişimleri ve mesleki başarıları fırsatları yaratacak yasalar kadını erkek karşısında eşit duruma getirmelidir. Dolayısıyla kendi doğal yasalarıyla işleyen sosyo-ekonomik sistem hiçbir zaman kadını erkek karşısında eşit konuma getirmelidir. Toplumu yeniden yapılanmasına gerek yoktur. Erkeğin yer aldığı her türlü toplumsal rollerde kadının da yer alabilmesine ilişkin düzenlemeler yapılmalıdır115. 114 Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı, vd., ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında Medyanın Rolü’, a.g.e., ss.32-33. 115 a.g.e, ss.29-30. 61 Temelde, liberalizme bağlı kalan feministler, amaç olarak liberal toplumun argümanlarıyla yenilenmiş bir toplumsal düzeni yaşama geçirmeyi hedeflemektedirler. Özellikle kamusal alanın kadın ve erkeği içine eşit bir biçimde alacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiği yönündeki savlarıyla kamusal alanda kadınların yaşadıkları güçlüklere dikkat çekmektedirler. 4.c. Marksist -Sosyalist Feminizm Kadının konumunu Marksist görüşle açıklamaya çalışan yaklaşım olan hem Marksist feministler∗ hem de sosyalist feministler kadınlar üzerindeki baskının temel sebebinin kapitalizm koşulları altındaki sınıfsal baskının olduğuna inanmaktadırlar. Ortodoks Marksistler de sınıfsal baskıyı sorunun başlıca kaynağı olarak görürken, sosyalist feministler patriyarkinin (erkeklerin kadınlar üzerinde doğuştan ve evrensel olarak tahakküm kurmaları) de sınıfsal baskıya eşit derecede önem taşıyan bir etken olduğuna inanmaktadırlar. Bir çok sosyalist feminist de baskı unsurlarına ek olarak ırk, cinsel tercih ve kültürel ard yöre gibi etkenlerinde hesaba katılması gerektiğini vurgulamaktadır. Marksist feminist düşünürler, bir kadın sorununun olamayacağı noktasından yola çıkmakta ve kadın sorunundan söz etmek onlara göre kadını bir inceleme nesnesi haline indirgemektedir. Onlara göre sorun ancak üretim süreci içinde anlaşılabilmekte, dolayısıyla böyle bir çözümleme ekonomik, politik ve ideolojik düzeyde yürütülmelidir. Kadınlar bu bakış açısına göre, temel üretici ama ikincil tüketici konumunda bulunmaktadır. Kadınların üretimden sorumlu oldukları alan onlara göre ev içi alanını oluşturmakta ve kadının özgürleşmesi de ev işlerinin sosyalleştirilmesinden geçmektedir. Bu şekilde toplumda ücretsiz işçi olan kadının sömürülmesi anlaşılmadan, toplumdaki sömürüyü anlamak mümkün olmamaktadır. Geleneksel anlamda gerçekten ekonomik belirlenimci olarak görülebilecek herhangi bir Marksist feminist yoktur. Bundan dolayı Marksizm’den etkilenen tüm feministler aslında sosyalist feminist olarak adlandırılabilmektedir. Ancak geleneksel Marksizme göreceli bağlılıkları bakımından sosyalist feministler arasında büyük değişiklikler bulunmaktadır. Zillah Einsenstein, Barrett ve öbür sosyalist feministlerin çoğu sınıf baskısına ve toplumsal cinsiyet baskısına eşit derece de ağırlık vermektedir. Bunun tersine Vogel kapitalizm koşulları altında sınıf baskısının kadınların öncelikli sorunu olduğunu savunmaktadır. Öbür uçta birçok Fransız feministi kendilerini Marks ya da Althusser’den etkilenmiş saysalar bile toplumsal cinsiyetin asıl mesele olduğunu varsaymaktadırlar. Buna ek olarak, yakın dönemde Amerikan radikal feminizminde, toplumsal cinsiyetin hala toplumdaki temel bölünme olduğunu savunurken sınıf ve ırkı da göz önünde bulundurma yönünde çabalar bulunmaktadır. Mehmet Küçük, a.g.e, s.125. ∗ 62 Marksist feministler kadının ücretli işçi haline getirilmesi, başka bir deyişle ev işlerinin ücrete tabi olması tezini ortaya atmakta ve böylece kadın, sınıfsız topluma doğru yapılan kapitalizme karşı mücadeleye işçi sınıfının bir parçası olarak katılmakta ve kadının özgürleşmesi bu sayede sağlanıp gelecekteki sınıfsız toplum içinde oluşacak yeni toplumsal örgütlenmede kadın konumlandırılmaktadır. Sosyalist Feministler ve Marksist feministlerin diğer feminist yaklaşımlarla ortak noktaları bulunmaktadır. Radikal feministlerle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin önemi konusunda hemfikir içerisinde olan Sosyalist feministler, radikallerin ‘patriyarki’ terimini tüm toplumsal cinsiyet baskısını betimleyecek şekilde belirsiz ve aşırı kullanmalarını eleştirmektedirler. Marksist-Sosyalist feministler, kapitalist üretim tarzının ve buna bağlı olarak sınıfsal yapının tarihsel bir şekilde kavranmasının önemli olduğunu da düşünmektedirler. Marksist feminist görüştekiler, toplumun ataerkil yapısına fazlaca önem atfetmezken, radikal feminizm, kadının toplumdaki kadın erkek eşitsizliğini bu ataerkil yapının içindeki güç ilişkilerine bakarak anlamayı ve dönüştürmeyi hedeflemektedir. Engels, kadınların erkeklere tabi kılınmasının kapitalizmden, özel mülkiyetten ve tek eşli aile biçimlerinden önce varolmadığını iddia ettiği ‘The Origin of the Family, Private Property and the State (Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni) (18841985) başlıklı eserinde Marksist feminist argümanları başlatmış olmaktadır. Engel, üretim haneden uzaklaştıkça ve sınıfsal bölünmeler yaratıldıkça ilkel akrabalık gruplarının nasıl karışıklık içine girdiğini göstermek için antropolojik verileri kullanmıştır. Engels’e göre, bu değişmelerin başlıca sonucu, ücret karşılığında çalışan erkeklerin çekirdek ailelere sermaye sağlaması ve denetlemesi eğilimindeydi116. Sosyalist feministler, söz konusu kadının kapitalizmin baskısı altında olmasının çözümünün sadece kapitalizmin yıkılması yolu ile bu baskının ortadan kalkmasının mümkün olmadığını iddia etmektedir. Kapitalizmde kadına karşı bir baskı türü olduğunu savunan Sosyalist feministler, hem sınıf hem de cinsiyet sisteminin ortadan kalkmasını hedeflemektedir. Kadın ücretli 116 Mehmet Küçük, a.g.e, s.126. 63 iş gücünün cinsiyet üzerine kurulu bir yapı olması nedeniyle özel bir yabancılaşma yaşamakta ve kadın sadece işçi olması nedeniyle değil, aynı zamanda onu belli giysilere, diyete zorlayan yapı içinde kendi bedenine de yabancılaşmaktadır. Marksist sosyalist feminizm kadının sosyal yaşama ilişkin bilincini ve kadın kategorisinin doğallığının eş zamanlı olarak günümüzün teknolojileriyle bozulduğunu ileri sürmektedir. Toplumun sınıfsal gerçekliğiyle ilişkili olan ücret gelirleri kadının yaşadığı topluma sistematik bir yabancılaşma nedenidir. Bu süreç kapitalist sistemin epistemolojik alanını da yansıtmaktadır. Bilgi alanındaki soyutlamalar ve ilizyonist (hayali) kurallar dominant kurallar olarak kadın erkek ayrımını ortaya çıkarmaktadır. Kapitalist toplumda kadın erkek kültüründe kendi kendini algılamamakta, olaylara yorum getirmekte cinsiyet kimliğini toplumsal ilişkileri süresince inşa etmektedir117. 4.d. Kültürel Feminizm Kültürel feminizm aydınlanma geleneğinin üzerine kurulmuş bir yaklaşımdır. Aydınlanma çağının güçlü filozofu J.J.Rousseau “Emile” isimli eserinde, kadınlar için “Biz onlarsız yaşayabiliriz, onlarsa bunu yapamazlar” derken, erkek-egemen söyleminin belki de farkında değildi. Feminist düşünce İngiliz bir çiftçi ailesinin kızı olan Mary Wollstonecraft tarafından ileri sürülen fikirlerle yeşermeye başlamaktadır. Araştırmacı Donovan’a göre, liberal feminizmin kamusal alanla ilgili çözümlemeleri her ne kadar çağdaş da olsa, liberal feministlerin özel alanla ilgili sorunlarda oldukça eksik kaldıkları bir gerçek. Oy kullanma hakkı ya da eşit işe eşit ücret üzerine yoğunlaşan liberal feministler “ev yaşamı ve aile kurumu üzerinde” yetersiz sayılabilecek taleplerde bulunmuşlardır. Harekete, yalnızca birtakım hakları talep etme olarak bakmayan “kültürel feministler” ise, öncelikle, erkeklerden farklı ruhsal ve fizyolojik yapıya sahip olduklarını kabul etmekte ve liberal isteklere katılmaktadır. Ancak “kadın olma”nın farklılığı ve zaman zaman da daha ayrıcalıklı olduğunu savunmaktadırlar. Kültürel feministler erkelerden farklı olduklarının kabulünü istemekte fakat onlarla her şekilde eşit oldukları üzerinde de vurgu yapmaktadırlar118. 117 Haraway, D., A., Manifesto To Cyborgs: Science, Techonology, And Socialist Feminizm in The 1990’s Feminism Postmodernism. Ed: Nicholson L, J. New York Routledge 1990, ss.197-198. Aktaran: Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı, vd., ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında Medyanın Rolü’, a.g.e., s.32. 118 Erişim adresi: www.universite-toplum.org, Erişim tarihi: 10.06.2009. 64 Anaerkil bakış açısını yansıtan kültürel feminizm Margaret Fuller’ın “Women in The Nineteenth” adlı eseriyle kültürel feminist gelenek başlamaktadır. Bu gelenek Avrupa’daki ekonomik akımın bir ürünüdür. Aydınlanmacı feminist geleneğin katı ve mekanik bakışının tamamen farklı bir biçimde bilginin duygusal sezgisel yönü üzerine vurgu yapmakta ve organik dünya görüşünü savunmaktadır119. 119 J. Donovan, Feminist Teori, Çev: Bora Aksu, Meltem Agduk Gevrek, Fevziye Sayılan, İstanbul: İletişim, 1982, ss.268-269. Aktaran: Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı, vd., ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında Medyanın Rolü’, a.g.e., s.35. 65 B. KİTLE İLETİŞİM SÜRECİNDE KADIN VE ERKEK TEMSİLLERİ 1. Kitle İletişim Sürecinde Kadın Kimliği Kitle iletişim araçları sahip oldukları güç ve etki doğrultusunda bireylerin tutum ve davranışlarını etkileyebilme yönlendirme ve değiştirebilme konusunda en etkin unsur olma niteliği taşımakta ve yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmektedir. Toplumda ortak değer yargıların, düşünce ve davranış biçimlerinin öğrenilmesinde, yani toplumsallaşma sürecinde kitle iletişim araçları önemli roller üstlenmektedir. Günümüzde büyük bir güce sahip olan kitle iletişim araçları, toplum ve birey üzerindeki etkileri kitle iletişim araştırmalarının en temel konusunu oluşturmaktadır. Ancak bu alanda yapılan çalışmalarda etki konusu sürekli olarak tartışılmış ve etkinin derecesine yönelik farklı yaklaşımlar geliştirilmektedir. UNESCO Komisyonu'nca hazırlanan MACBRİDE Raporu'nda kitle iletişim araçlarının temel fonksiyonları, haber ve bilgi sağlama, toplumsallaştırma, güdüleme, tartışma ortamı hazırlama, eğitim, kültürün gelişmesine katkı sağlama, eğlendirme ve bütünleştirme olarak sekiz başlık altında toplanmaktadır120. Orhan Gökçe121, kitle iletişim araçlarının ana fonksiyonunun sosyalizasyon olduğunu belirtmektedir. Ona göre doğuştan hiçbir kültürü olmayan birey, haberleşme yoluyla yeni bilgiler edinmekte ve edindiği bilgileri işlevsel hale getirmektedir. Haberleşme bu açıdan toplumsallaşmayı kolaylaştırırken, toplumsallaşmanın bir ürünü olarak da karşımıza çıkmaktadır. Haberleşme122 bu özelliği ile bireyin yaşam biçimini tanımlarken, benimseyeceği ya da uyum göstereceği kültürel sistemle ilgili bilgileri edinmesinde de rol oynamaktadır. Bireylerin tutum ve davranışları üzerinde etkili olan kitle iletişim araçları, mesajlarıyla toplumdaki bireylerin düşüncelerini etkileyebilmekte ve ortak bir davranış biçimi kazandırabilmektedir. Kitle iletişim araçları etkileri ile medya kültürünü oluşturmakta ve geleneksel, geçiş ve modern toplum yapılarında da etkili olmaktadır. Kullandığı öğeleri yani bireyleri kendi yayın politikasına uygun olarak sunmakta birey olarak kadın kimliğinin inşası kitle iletişim aracının bakış açısına göre şekillenmektedir. 120 A.R. Kaya, Kitle İletişim Sistemleri, Ankara: Teori, 1985, ss.15-16. Orhan Gökçe, İletişim Bilimine Giriş, Ankara: Turhan, 1993, s.87. 122 Oya Tokgöz, Televizyon Reklamlarının Anne Çocuk İlişkisine Etkileri, Ankara. AÜSBF Yayını, 1982, ss.3-4. 121 66 Kitle iletişim araçlarında, toplumsal değişme sürecinde kadının geleneksel rollerinde bir farklılaşma olup olmadığı, toplumsallaşma kalıplarının kadının toplumdaki konumunu ne şekilde etkilediği ve toplumsallaşmanın aracı kurumlarından biri olan basının kadını nasıl konumlandırdığını görmek mümkündür. Basının kadını ne şekilde konumlandırdığı, kadının bu araçlarda ne şekilde yer aldığı, basında yansıtılan kadın imajının geleneksel, geçiş ya da modern, postmodern ya da tüketen kalıplarının hangisine uygun olduğu haberin dili, kullandığı fotoğraflarda ya da haberin başlığında kendini göstermektedir. Haberde dil ve fotoğrafta ortaya çıkarılan mesajlar, kimi zaman kadını geleneksel, geçiş, modern, toplum yapılarındaki cinsel kimliği ile ve kimi zamanda tüketici kimlikleri içinde ön plana çıkarmaktadır. Kadının geleneksel cinsel kimliğinin belirtilmesi için ana mesaj, ataerkilliğin desteklenmesi yönündedir. Ataerkil değerlerin ön plana çıkarıldığı haberlerle, medyanın ataerkilliği pekiştirip pekiştirmediği doğrultusunda kararlar alınabilmektedir123. Ataerkil toplumda kabul gören, beğenilen kadın örnekleriyle bilincimizi sürekli bombardımana tuttuğu üzerinde görüşlerin medya ile ilgili olarak Navaro, “Medya bizleri bombardımana tutar. Sorun yaratabilecek arzu edilmeyen örnekleriyse olumsuz ve küçültücü yorumlarla sergiler. Romanlar öyküler, TV dizileri ve filmler hangi kadınların beğenildiği, kazançlı çıktığı, hangilerinin ise beğenilmediği ve kaybettiği konusunda bilincimizi sürekli şekillendirir”124 demektedir. Günlük yaşamda gözlemlediğimiz kimi kaba davranışların, şiddetin ve öğelerin gibi TV, film ve basın haberlerinde de gösterimi kaba gücün kullanımı açık ve dolaylı olarak onayını arttırmaktadır. Bu davranışların sıkça gösterilmesi onları aslında “yüceltmek” demektir. Kaba gücün kullanım örnekleri, özellikle ve öncelikle erkelere mahsus sunulduğundan ve böyle kabul gördüğünden kaynaklanarak, erkek çocukların güç sahibi erkek örneklerle özdeşleşmeleri doğal kabul edilmektedir125. 123 Ayşe Çatalcalı, ‘1990-1998 Yılları Arasında Yazılı Basının Kadın Olgusuna Yaklaşımı’, a.g.e., s. 74. Leyla Navaro, Bir Cadı Masalı, Kızgınlık, Güç ve Cinsel Roller Üzerine, İstanbul: Remzi 1999, s.97 Aktaran: Ayşe Çatalcalı, a.g.e s. 74. 125 a.g.e s. 74. 124 67 Bu nedenle kitle iletişim araçları bireylerin toplumları algılamalarında büyük etkiye sahip olduğu görülmektedir. Birey gördükleriyle kendi zihninde oluşan sembolleri birleştirerek özdeşleşme yapmakta ve medya bu şekilde topluma ait yeni değerler ve erkek kadın kimlikleri inşa etmektedir. Kitle iletişim araçlarının iletileriyle bireylerin dünya görüşü üzerinde etkide bulunularak "ideal" kadın, anne, erkek, aile gibi kalıpları yaratılmaktadır. Erkek egemenliğin ön plana çıkarıldığı erkeğin “güç, kuvvet” kavramlarıyla sunumu yapılırken, kadın “fedakar anne, sadık eş,” gibi özellikleriyle konumlandırılmaktadır. Araştırmacı Ayşe Saktanber126 de medyada kadının sunumunu iki farklı açıdan ele almaktadır ve bu ayrımı “Cinselliği çağrıştıran unsurların açık bir biçimde söz konusu edilmediği kadınlara özgü alanlarla, cinselliğin yoğunlukla kullanıldığı kadınlara özgü ve ille de kadınlara özgü olması gerekmeyen alanlar mevcut” şeklinde vurgulayarak şöyle devam etmektedir. “(….) ‘serbest’, ‘özgür’, nitelemeleri bir erkeğin koruması altında bulunmadıklarına veya yasal olarak vesayeti altında bulundukları erkeklerin otoritesini ihlal ettiklerine işaret ediyor. Bu bağlamda koruma altındaki kadınların cinsellikleri imaların, üstü kapalı gözetlemelerin dışında söz konusu edilmezken, ‘serbest’, ‘rahat’ kadınların cinsellikleri her tür seyre ve kullanıma açık görülüyor. Dolayısıyla Türk toplumunda kadınlar, bu çerçevede oturtuldukları konumlara göre, en azından temsili düzeyde, cinselliklerinden neredeyse tümüyle arındırılmış olanlarla, cinselliklerinin dışında herhangi bir kimliği bulunmayanlar olarak adeta ikiye ayrılıyorlar. Kadının toplumdaki rolü kitle iletişim araçlarında yansıyan yönüyle sadece eş ve anne kimliğiyle sınırlı olmamakta ve kadınların bu kimlikleri dışında toplumda üstlendikleri pek çok rolleri bulunmaktadır. Kadınları127 sadece bir moda ve süsleme perspektifi içinde ele almak ya da anne ve sadık eş kimliğiyle ön plana çıkarmak gibi 126 Ayşe Saktanber, Türkiye'de Medya'da Kadın: Serbest Müsait Kadın veya İyi Eş Fedekar Anne, Der; Şirin Tekeli, 1980'ler Türkiye'sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar, İstanbul: İletişim,1995, ss.215-216, Aktaran: Ayşe Çatalcalı, a.g.e, s. 76. 127 Barlas Tolan, Toplumbilimlerine Giriş, a.g.e, s.312. 68 sunumlarla medya yeni bir kültür yaratmakta ve yarattığı bu kültür karşısında, tüketim toplumunda bireyler çoğunlukla tüketim aracı niteliğine dönüşmekte ve kaçınılmaz olarak toplumda her şey tüketim boyutunda algılanmaktadır. Bu süreçte pek çok şey gibi cinsellikte metalaşıp tüketilmektedir. Medyada128 yansıtılmaya çalışılan kadın kimliklerinin, giderek artan bir şekilde erkek egemen söylemlerce tanımlanan bir cinsellikle örtüşür hale geldiği bir gerçektir. Basında kadının cinselliği ile ön plana çıkması, yazılı basın sayfalarında dikkat çekmek ve ilgi uyandırmak için bir malzeme olarak kullanılması ya da ev içi alanla sınırlandırılması dergi ya da gazetenin misyon ve vizyonuyla da ilintili olmaktadır. Kitle iletişim araçlarında yazılı basının bir kolunu oluşturan dergilerde kadının konumlandırılışına değinmek gerekmektedir. 2. Dergi İçeriklerinde Kadın Kimliği Dergiler misyon, vizyon ve ilkelere bağlı olarak hedef kitlelerine yönelik yayın yapan ve sözkonusu yayınlarını belli periyotlar içinde ve ayrıntılı olarak ele alan kitle iletişim araçlarından biridir. Gazetelerde gerektiği gibi incelenmeyen, atlanan bilgilerin dergilerde∗ daha yoğun bir şekilde işlenmesi söz konusu olmaktadır. Yazılı basının ikinci büyük grubunu oluşturan dergiler yayın politikalarına uygun olarak kadını konumlandırırken muhafazakâr çizgide yer alan dergiler kadını aile içinde tanımlayan egemen görüşünden yola çıkarak, onu ev içi alana hapsetmekte ve “iyi bir eş ve fedakâr sadık bir anne” olması yönünde maniple etmektedirler. Kadını öne çıkaran modern görünüm altında postmodern kadın kimliğinin ön plana çıkarıldığı dergiler de 128 Ayşe Saktanber, a.g.e., s.213. Dergiler feminist hareketin etkili olduğu dönemde de çok önemli işlevlere sahip olmaktadır. Şirin Tekeli feminizm hareketine kadın dergilerinin katkılarını dile getirmekte ve Tekeli Türkiye’de feminizmin etkili olduğu dönemleri üç evrede incelemektedir. Bu evrelerden birincisini ikinci meşrutiyet döneminde oluşan, orta sınıf Osmanlı kadınlarının günlük yaşam deneyimlerinden beslenen aile içinde zevcelik ve annelik rolleriyle sınırlanmayı eleştiren etkili bir kadın hareketi oluşturmaktadır. Şirin Tekeli, Kadın Bakış Açısından Kadınlar, İstanbul: İletişim, Erişim adresi: acikarsiv.ankara.edu.tr/fulltext/2603.pdf, Erişim tarihi: 03. 06. 2009. Bu dönemdeki hareketin bu kadar güçlü olmasına sebep olan oluşumları, kadınların taleplerini dile getirmekte kullandıkları araçlar ve mücadelelerini yürütmekte kullandıkları alanlar diye niteleyebileceğimiz unsurlar kadın dergileri ve dernekler oluşturmaktaydı. Kadınların ilk kez kendilerini ifade etmeleri basın aracılığı ile gerçekleşmektedir. Özellikle kadın dergilerinin pek çok kesimden kadının yazma konusundaki ürkekliğinin kalkmasında, taleplerini dile getirmesinde kısaca kendini ifade etmesinde önemli bir rolü bulunmaktaydı. Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi, İstanbul: Metis, 1996, Erişim adresi: acikarsiv.ankara.edu.tr/fulltext/2603.pdf. Erişim tarihi: 03.06. 2009. ∗ 69 ise, kadın ve erkek ilişkilerinde seks, flört, cinsellik, diyet, sağlık, spor, alışveriş, moda, vb. konularda kadın kimliği konumlandırılmakta ve kadın “meta”laştırılmaktadır. Çoğu zaman dergilerde haberi desteklemeyen fotoğraflar bile yer alabilmekte kadın bedeni bir araç olarak kullanılmakta, ilgi ve tirajı arttırmada cinsellik öğesi ön plana çıkarılmaktadır. Gerek gazetelerde gerekse dergilerde özellikle şarkıcılar, mankenler sürekli olarak habere konu olmakta, kadın magazin haberleri içinde geniş bir yer almakta, diğer alanlarda adeta yok sayılmaktadır. Birçok düşünür kadının tüketim toplumun parçası haline geldiği konusuna değinmekte Örneğin Smith Roger' a130 göre kadınlar hem cinsellikleriyle hem de tüketim toplumunu simgeleyen büyüleyici rol modelleri olarak, her türlü tüketimi teşvik etmek amacıyla kullanılmaktadır. Her ne kadar cinsellik kişiye özgü bir mesele gibi görünse de sürekli olarak kamusal alanda gündeme getirilen bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Medya131 kültürü her şeyi metalaştırırken, kamusal ve özel alan arasındaki sınırları da adeta kaldırarak pek çok popüler kişinin yaşamını kamuya ait görüşünden hareket ederek, sürekli yaşantımıza sokmakta ve sonuçta kitle iletişim araçlarının yarattığı dünya görünüşte kamusal olmaktadır. Tüketimin bu derece hissedildiği bir ortamda piyasa şartlarında rekabet ve tiraj adına her şeyin istenildiği gibi kullanılabileceği şeklindeki bir inanış ise adeta kanıksanmış görünmektedir. Bu süreçte cinsellik öğesi de en fazla istismar edilen konulardan biri olarak karşımıza çıkmakta ve toplum tarafından kadına yüklenen rollerin kitle iletişim araçlarından topluma ve toplumdan kitle iletişim araçlarına yansıması bu araçların toplumsallaşma sürecinde ne derece etkili olabileceklerini göstermektedir. Bireyin toplumsallaşmasında aracı kurumlardan biri olan kitle iletişim araçları, bu işlevleriyle kişilerin toplumdaki rollerine ilişkin ipuçları da vermektedir Kapitalist üretim anlayışı içinde kitle iletişim araçları, toplumsal değer yargılarına uygun kadın-erkek imgesine göre üretim yapmakta bu bağlamda, kitle iletişim araçları, varolan feodal değerleri olduğu gibi kabul ederek, sorgulamadan yeniden üreterek, 130 Roger Smith, İmgeler ve Eşitlik: Kadınlar ve Ulusal Basın, Der: Süleyman İrvan, Medya. Kültür, Siyaset, Ankara: Ark Yayınları, 1997 ss.357-358. 131 .Antony Giddens, Mahremiyetin Dönüşümü, İdris Şahin, Çev: İstanbul: Ayrıntı, s.7. 70 erkek egemen ideolojinin toplumsal yaşamda sürmesine katkıda bulunmaktadır. Kitle iletişim araçları ile dayatılan kadın imajı, toplumda kadına yüklenen rollerle uyum göstermekte ve bu rol ya güzel, hoş iyi eş, iyi anne, iyi ev kadını ya da şiddet mağduru, cinsel obje olarak iyi-kötü olarak tanımlanmaktadır. Kitle iletişim araçlarının bireyler ve toplum üzerinde yaptığı etki düşünüldüğünde, bu araçların yayınlarının da toplumsal sorumluk anlayışı ile bağdaşır nitelikte olması gerekmektedir. Eggins ve Ledema’nın kadın dergileri NW ve SHE üzerinde yaptıkları araştırmaya göre, dergilerin birbiri üzerinden benzer bir söylem kurdukları anlaşılmıştır132. Söz konusu söylem, araştırmada, “a) Kadın görünüşünün tüketimi destekleyen yönü, b) Heteroseksüel sorumluluk c) De-sosyalizasyon (Desocialization); toplumsal, sınıfsal, ekonomik ve eğitimsel background, etniklik açık olarak vurgulanmaz ancak sezdirilir, d) Kişilik kazandırma, e)Çoklu-model benzerliği (Multi-model similarities); her dergide benzer özellikler kullanılır, örneğin, aynı renk ve biçimde kullanılan font kullanımları gibi.” başlıkları doğrultusunda ayrımlanmaktadır. Bignell’e göre de, kadın dergilerinde özellikle kapaklarda, kadın okuyucular “ikon” olarak sunulan bir diğer güzel kadına (star) bakarak özdeşim kurmakta133 ve erkek okuyucular ise, karşı cinsin fotoğraflarına bakarak kadını arzu ve tüketim nesnesi kılmaktadır134. Her iki çalışmada da dergi türlerinin benzer söylemlerinin ve göstergelerin olduğuna işaret edilmesinden yola çıkarak, dergilerin tüketimi artırmak için belli duyguları maniple etmesi gerekmektedir. Büyük kitlelere hitap edilmesi amaçlandığından dolayı özellikle, aşk, sevgi ve dostluk duyguları, ticari pazarın tüketilen duyguları haline dönüştürülmektedir. Her üç duygu öncelikle kadın bedeninin tüketimi üzerinden incelenen haberler ile 132 Suzanne Eggins and Rick Ledama, Difference without diversity: Semantic orientation and ideology in competing women’s magazines, (Der) Ruth Wodak, Gender and Discourse, Sage Pub (London, Thousand Oaks, New York, Delhi), 2000, ss.165-196. 133 Jonathan Bignel, Media Semiotics and introduction, Manchester: Manchester University Pres, 1997, s.69 Aktaran: Sian Davies, Semiotic Analysis of Teenage Magazine Front Covers, Ocak, 2002, s.33. 134 Torben Vestergaard& Kim Schroder, The Language of Advertising, Oxford, Blackwell Publisher, 1992, s.81, Aktaran: Sian Davies, Semiotic Analysis of Teenage Magazine Front Covers, Ocak, 2002, s.34. 71 şekillenmektedir. Haber içerikleri, sıklıkla fotoğraf ve illüstrasyon, renk, tipografi gibi tasarımsal öğelerle de desteklenmektedir. 72 III. BÖLÜM: ARAŞTIRMANIN GENEL ÇERÇEVESİ Bilimsel bir çalışmanın geçerli kabul edilebilmesi için araştırma konusunun (amaç ve hipotez) açıkça belirtilmiş örnekleminin amaca yönelik ve literatürü ile uyumlu uygulanmış olması gerekmektedir. Bundan dolayı yapılacak olan araştırma konusunun örnekleminin ve yönteminin belirtilmesinde fayda bulunmaktadır. Araştırmada, Bizim Aile ve Cosmopolitan dergileri nitel araştırma yöntemi ile incelenmekte ve toplumsal cinsiyet ayrımının nasıl inşa edildiği vurgulanmaktadır. Nitel araştırma, nitel veri toplama yöntemlerinin kullanılarak, kuramı temel alan anlayışla sosyal olguları ele almaktadır. Başka bir deyişle, sosyal olguların bağlı bulundukları kültür, ekonomi, politik ve sosyal ardalanları ile incelenmesine olanak tanımaktadır. Söz konusu ardalanlar ile incelenen konunun çerçevesi çizilebilmekte ve araştırma belli bir modelleme içine alınabilmektedir. Nitel araştırma yöntemi, toplanan verileri yeniden biçimlendirerek tümevarıma ulaşılmasını sağlamaktadır. Araştırmada, temel kuramsal çerçeve oluşturularak, elde edilen verilen belirli kategoriler içerisinde incelenmektedir. Böylelikle bir nitel analiz yönergesinin de belirlenmesi beklenmektedir. Yönergeyle bağlantılı olarak, araştırmanın evreni ve örneklemi belirlenerek, anlam ön plana çıkarılmaktadır. Yapılan yorumlamalar doğrultusunda, bilgiler sistematik ve açık bir şekilde sunulmakta ve sonuca varılmaktadır. Araştırma, kitle iletişim araçlarından biri olan dergilerin (Cosmopolitan ve Bizim Aile) haber içeriklerinde, dergi kapaklarında, okuyucu köşelerinde, editör sayfalarında vb. toplumsal cinsiyet açısından kadın kimliğinin geleneksel, geçiş, modern ve postmodern değerler çerçevesinde nasıl inşa edildiğine odaklanmaktadır. Medya (gazeteler, dergiler, televizyon, radyo vb), toplumsal hegemonyayı yeniden üretmekte, kültür endüstrisi yoluyla toplumsal cinsiyet ayrımını ortaya koymakta ve pekiştirmektedir. Medyanın ürettiği içerikler yoluyla bireyler, gerek derginin yayın politikaları (dayandığı ideolojiler) gerekse de içeriklerde yer alan açık/gizli(örtük) toplumsal cinsiyet ayrımına yönelik mesajlar doğrultusunda manipüle edilmektedir. Kapitalizmin ve endüstriyalizmin dinamiklerinden etkilenen medya kuruluşları, gerek hangi olayın haber niteliği taşıdığını gerekse hangi haber içeriklerinden oluşmakta 73 olduğunu, geleneksel ve modern yapı bağlamında belirlemekte ve dolaşıma katılmaktadır. Ancak haberi tüketen bireylerin psikolojik özelliklerinin de haberin ilgi çekiciliği ve önemi konusunda dikkate değer bir bileşen olduğu bilinmektedir. Araştırmacılar Jahan Galtung ve Mari Ruge’un135 öne sürdüğü psikolojik algı teorisine göre, haberin 8 evrensel değer ölçütü, medya içeriklerinin hazırlanmasında ve değerlendirilmesinde rol oynayan eşik bekçilerinin (yazı işleri sorumlusu, editörler, gazeteci vb.) “haberi gündeme taşımaları aşamasında” etkili olmaktadır. Bu etkilenim Galtung ve Ruge’un belirlediği aşağıdaki kriterlerden oluşmaktadır. a. Haberin Sıklık Derecesi: Olayın meydana geliş aralığı basın organının aralığına ne kadar uygunsa, haber olasılığı o denli yüksektir b. Eşik Değeri (Bolluk): Bir olayın yoğunluğu yükseldikçe haber olma olasılığı o denli artacaktır. c. Kuşkusuzluk (Açıklık): Olayın anlamı belirsizlik içermiyorsa haber olma olasılığı artmaktadır. d. Anlamlılık: Olay kültürel yakınlık ve ilgililik barındırıyorsa, haber olma olasılığı yüksektir. e. Uyumluluk: Olay yayın organlarının isteklerine ve beklentilerine uygunsa haber olma olasılığı artmaktadır. f. Beklenmediklik: Anında meydana gelen olay tahmin edilmeyen beklenmedik olaylar daha kolay haber olmaktadır. g. Devamlılık: Meydana gelen olay bir kez haber yapılmışsa, onu izleyen olayların da haber olma olasılığı yüksektir. h. Çeşitleme: Haberin çeşitlenmesi amacına dönük kimi konular denge sağlanması bakımından daha kolaylıkla haber olarak düzenlenmektedir. Ayrıca bölgesel değerdeki ölçütler üzerinde de çalışan Galtung ve Meri 4 temel ölçüt kabul etmektedir. Bu ölçütler ise şöyledir: 135 Johan Galtung ve Mari Ruge “Structuring and Selecting News” Cohen, Londra Constarbo, 1971, Aktaran: A. Rıdvan Bülbül, Haberin Anotomisi ve Temel Yaklaşımlar, Ankara: Nobel, 2001, ss. 113-114, Aktaran: Ayşe Çatalcalı, “National Georaphic Türkiye ve Atlas Dergilerinde Küresel ve Yerel’in Temsili, a.g.e., ss. 129-130. 74 a. Haberin seçkin uluslarla ilgililiği: Olay ne kadar seçkin ulusu ilgilendiriyorsa, haber konusu olma olasılığı o denli fazladır. Haber değeri fazla olan kişiler, kurumlar, mekânlar ve uluslar vardır. b. Seçkin kişilerle ilgililik: Olay ne kadar seçkin insanlarla ilgiliyse, haber konusu olma olasılığı o denli fazladır. c. Kişiselleştirme: Belli bireylerle özdeşleştirilerek olaya ne denli kişisel plandan yaklaşıla biliniyorsa haber olma olasılığı o denli güçlüdür. d. Olumsuz bağlantı: Bir olay sonuçları ne denli olumsuzsa, haber olma olasılığı o denli yüksektir. Eşik bekçilerince haberin medyada yer almasını belirleyici bu kriterler, araştırmada ele alınan Cosmopolitan ve Bizim Aile dergilerinde de haberleri şekillendirdiği görülmektedir. Zira haberin ele alınan sayıları içinde misyonu “aylık Kadın-Aile” dergisi olarak belirlenen Bizim Aile’nin, Ocak sayısında, kadının ev içi alanda kalması gerektiğini vurgulayan haberleri sıkça işlediği görülmektedir. Örneğin, “Çocuk da Yaparım Kariyer de136” başlıklı haberde, geleneksel ve muhafazakâr kadın kimliğinin etkilenimleriyle ilişkili olarak, “haberin sıklık derecesi ve eşik değeri, uyumluluk, devamlılık” özellikleri ile inşa edildiği görülmektedir. Cosmopolitan dergisinde ise, modern ve postmodern kadın kimliği “haberin sıklık derecesi, uyumluluk, devamlılık, seçkin kişilerle ilgililik” özellikleri ile inşa edildiği anlaşılmaktadır. Sonuç olarak araştırmanın genel çerçevesi, dergilerin kadın kimliğini, geleneksel, modern ve postmodern haber içerikleriyle nasıl inşa ettikleri, modern ve postmodern kadın kimliğini inşa eden Cosmopolitan ve geleneksel kadın kimliğinin temsilini sunan Bizim Aile dergilerinde toplumsal cinsiyet ayrımının vurgulanışı üzerinedir. A. ARAŞTIRMANIN TEMEL SORUNSALI Kapitalist ideolojinin en etkili araçlarından biri medyanın (gazeteler, dergiler, televizyon, radyo vb.) bir kolu olan “yazılı ve görsel” basın, bireylere ulaşmakta ve yer verdiği kültürel içeriklerle toplumsal hegemonyayı yeniden üretmektedir. Ticarileşen ve uluslar arası boyutta işlerlik gösteren medyanın bireylere ulaşırken kendi ideolojisini 136 Bizim Aile Dergisi kapak, “Çocuk da yaparım kariyer de”, Ocak, 2007. 75 yansıtmaya çalıştıkları, sözkonusu ideolojiye uygun bireyler inşa etmeyi amaçladıkları görülmektedir. Özellikle medya içeriklerinin, toplumsal cinsiyet ayrımını ortaya koyan ve pekiştiren yanı olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda geleneksel ve muhafazakâr yayın politikasına sahip dergilerin geleneksel ve muhafazakâr kadın kimliği oluşturmaya çalışması, modern ve postmodern bakış açısına sahip dergilerin postmodern kadın kimliğini sunmaları araştırmanın sorunsalını oluşturmaktadır. Tüketici kitlelere kadın kimliklerinin, kadın yaşam tarzının bilgisini taşıyan ve kılavuzluk eden birer medya olarak alınabilecek kadın dergilerinin, gerçekte süreçten ne yönlerden etkilendiği ve nasıl bir içerik kazandığı çalışmada araştırma konusudur. Kültür endüstrisi aracılığıyla küresel değerleri taşıyan kapitalist ideoloji gerek dergi haber içeriklerinde ve gerek fotoğraflarıyla yeniden üretilerek devamlılık göstermektedir. Dergiler türlerine ve misyon/vizyonlarına bağlı olarak kapak ve içeriklerde de kadının, geleneksel kadın kimliği, modern kadın kimliği, modayı takip eden, tüketen, evinin kadını, anne, bilinçli ve çalışan, güzelliğine önem veren vb. sunumlarla yeniden üretildiği görülmektedir. Araştırmada özellikle medyada temsil edilen kadının kapitalist işleyişi ve tüketiminin, medyanın kapitalist ideolojiyi sürdüren, destekleyen toplumsal cinsiyet ayrımlaşmasına hizmet ettiği anlaşılmaktadır. Toplumsal cinsiyet ayrımı temelinde kadının ve erkeğin temsili farklı biçimlerde sunulmaktadır. Kadın, bir yandan ev içi alanda “anne”, bir yandan da “modern kadın, süper kadın” vb. olarak görüntülenmektedir. Bu nedenle özellikle medyada kadının hem anne hem de çalışan kadın görüntülerinin özellikle kapitalist işleyişi ve tüketimi destekleyen bilgilerle donatılmış içeriklerle desteklendiği kabul edilmektedir. Haber içeriklerinde, kadın kimliklerinin temsil ediliş biçimi, toplumsal cinsiyet bağlamında ele alınışları, haberin sunum tarzı, fotoğraflar ve haber başlıklarının okuyucuyu maniple ettiği kabul edilmektedir. Geleneksel değerlere sahip yayınlarda sunulan haberlerde, kültüre ilişkin giyim tarzları, sunulan kadın kimlikleri, kişiler arası iletişim sembolleri, bunun yanında modern –postmodern bakış açısına sahip yayınların tüketim metası, kişiler arası iletişim sembolleri modern kadın kimliğinin temsili gibi alanlarda karşılaştırmalı olarak ele alınmaktadır. 76 Buradan hareketle kadın dergilerinin haberler üzerinden kadın kimliklerini yeniden yapılandırdığı söylenebilmektedir. Bir yandan kadının temsili tarafsız bakış açısıyla yansıtılmaya çalışılırken diğer yandan dergi vizyon/misyonuna uygun kadın kimliğine gönderme yapılarak bireyler ikna edilmeye çalışılmaktadır. Medya bu hareketlendirmeyi, haber içeriklerinde, farklılık vurgusunu kullanarak ve geleneksel ve modern değerler üzerinden, bireyler üstünde güçlü etkiler uyandırarak, merak duygusu ve ilgi alanı oluşturarak gerçekleştirmektedir. 1. Araştırmanın Amacı Bu araştırmanın amacı, medyada temsil edilen kadın kimliklerinden beklenen roller ve bu kimliklerin temsil ediliş biçimlerinin araştırılmasıdır. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı odak noktası alınarak medya şirketlerinin ticari birer kurum ve haberlerin birer endüstri ürün olması dikkate alındığında, farklı misyon/vizyonlara sahip dergi içeriklerinde kadın temsilinin yeniden konumlandırılışının ortaya çıkarılmasıdır. 2. Araştırmanın Hipotezi Farklı yayın politikalarına sahip dergiler, çeşitli fotoğraf, haber ve diğer yazı içeriklerinde toplumsal cinsiyet ayrımını pekiştiren kadın imajını, geleneksel ve muhafazakar kimliğine gönderme yaparak ya da modern kadın kimliğinden postmodern yapıya doğru farklı konumlarda yansıtmaktadır. Böylelikle muhafazakar yayın politikalarına sahip dergilerde geleneksel kadın kimliği belirginleşirken, modernleşmeyi yayın politikası olarak benimseyen dergiler de, modern ya da postmodern kadın temsillerini öne çıkarmaktadırlar. 2.a. Alt Hipotez 1: Dergilerin yayın politikaları kapak, editör sayfaları, okuyucu sayfaları, haber metinleri, fotoğraf ve illüstrasyon kullanımlarına yansımaktadır. Dergiler yayın politikaları doğrultusunda, kadının içinde bulunduğu geleneksel, geçiş, modern ve postmodern yapının izlerini taşıyan mesajlar ulaştırmaktadırlar. 2.b. Alt Hipotez 2: Dergilerin yayın politikaları haber ve yazıların anlam ve içeriklerine de yansımaktadır. Farklı bakış açılarına göre toplumsal cinsiyet ayrımı temelinde kadın kimliğinin sunumu ve işlenişi muhafazakâr yayın politikalarından modern yayın 77 politikalarına sahip olduğu bilinen dergilere göre değişmektedir. Buna göre kadın geleneksel rol performansını tanımlamasından (bir yandan ev içi alanda sınırlı kalmakta bir yandan “anne”, ve “iyi bir eş”) modern rol performansına, diğer yandan “modern kadın, süper kadın” vb olarak görüntülenmektedir. Araştırmada temel varsayımlar (sayıltılar) saptanmış ve bu varsayımlar üzerinden oluşturulan hipotez çerçevesinde haber metinleri, fotoğraflar ve illüstrasyonlar, nitel analiz yöntemiyle incelenmeye çalışılmaktadır. Ancak fotoğraflar, ayrıca göstergebilimsel analize tabi tutulmamakta ve metinle bağlantıları doğrultusunda araştırmada yer almaktadır. Temel Varsayım (1) Araştırmaya konu olan toplumsal cinsiyet açısından kadın kimliği, farklı ideolojik yayın organına sahip dergilerin haber ve fotoğraflarında farklı içerikler kazandırılarak sunulmakta, dergilerin yayın politikalarına göre kadın kimliği inşa edilmeye çalışılmaktadır. Temel Varsayım (2) Araştırmaya konu olan toplumsal cinsiyet açısından kadın kimliği, haber ve fotoğraflarla farklı içerikler kazandırılarak sunulmaktadır. Temel Varsayım (3) Haberler, içeriğinde yer alan (haberler ve fotoğraflarında sunulan mesajlar doğrultusunda) anlatımlarla kitlelere ulaşmakta ve dergilerin yayın politikalarına bağlı olarak, kadın kimlikleri inşa edilmektedir. İçeriklerde, geleneksel kadını “ev içi” alanda “anne” olarak konumlandırmakta, modern kadın ise “çalışan kadın ve süper kadın”, postmodern yapı içinde de kadın, “modayı takip eden, tüketen birey” olarak inşa edilmektedir. Temel Varsayım (4) Dergi haber içeriklerinde ve fotoğraflarda yer alan kadın ve erkek kimlik kullanımları yeni erkek ve kadın stereotipleri inşa etmektedir. Temel Varsayım (5) Dergi haber içerikleri ve fotoğraflar da modern toplumun inşa sürecinde modern kültürün değerlerini toplumda yaygınlaştırmakta ve şehirli kadını “modern sunumlar” biçiminde yeniden üretmektedir. 3. Araştırmanın Evreni Araştırmada, geleneksel kadın kimliğinin temsili “Bizim Aile” (kadın–aile dergisi) ve modern kadın temsili “Cosmopolitan” dergisinin 2007 yılına ait periyotları dikkate alınarak örneklem oluşturulmaktadır. Örneklemde, aylık yayımlanan iki 78 derginin de, 12 ayı ele alınmaktadır. Böylelikle Bizim Aile dergisi 12, Cosmopolitan dergisi 12 ay olmak üzere toplam 24 ay incelenmektedir. Araştırmada kadın kimliğine ilişkin haberler, haber başlıkları, haber metinleri kategorize edilerek vurgulanmakta ve haber metnine bağlı fotoğraflar ise söz konusu bağlantısı içinde yorumlanmaktadır. Araştırmada nitel analiz yöntemi kullanılmakta ve rastgele seçilen haber metinleri bir örneklem çerçevesinde ön plana çıkarılmaktadır. Bu aylar içinde dergilerde yer alan haberler, hipotezimiz ve temel varsayımlarımız ışığında daha çok toplumsal cinsiyet ayrımına vurgu yapan ve geleneksel/modern ve postmodern değerlere ait özellikler dikkate alınarak, kadın kimliğine ilişkin Bizim Aile ve Cosmopolitan137 dergilerinin toplam 24 kapak, 24 editör köşesi, 24 okuyucu köşesi ve içerik yönergesine uygun olarak seçilen 150 haber olmak üzere incelenmeye alınmaktadır. B. ARAŞTIRMANIN ÖRNEKLEMİ Toplumsal cinsiyet ayrımı ışığında, modern ve Postmodern kadının temsilini yapan Cosmopolitan dergisi ve geleneksel kadın kimliğini ön plana çıkaran Bizim Aile138 dergisi içeriklerinde, geleneksel/geçiş ve modern/postmodern kimlikler, ele alınan haberler çerçevesinde analiz edilmektedir. Araştırmaya konu alan örneklem alanı; dergi kapakları, haber ana metni, haber başlıkları, fotoğraflar, illüstrasyonlar, editör ve okuyucu köşeleridir. 137 Cosmopolitan dergisi kadınlara yönelik uluslar arası bir dergidir. İlk sayısı aile dergisi olarak 1886’da Amerika’da yayınlanmıştır. Kadınlara yönelik yayın yapmaya 1960’lı yıllarda başlamıştır. Moda, güzellik, kutlamalar, kendini geliştirme, seks ve ilişkiler üzerine haber içeriklerine sahip dergi, kısa adı Cosmo olarak tanınmaktadır. 100 ülkeden daha fazla ülkeye dağılan ve 58 ülkede uluslar arası düzenlemeler, birleşimler gösteren bir dergidir (edition). Dergi, 1978 yılından itibaren aynı zamanda Cosmopolitan Man olarakta erkek okuyuculara yönelik haberler vermektedir. 1999 yılında ise CosmoGirl yayın hayatına girmiştir. 138 Yeni Asya Türkiye'de günlük yayımlanan ulusal bir gazetedir. Gazete 21 Şubat 1970 tarihinde yayımlanmaya başladı. Gazetenin amblem altı yazısında Said Nursi'nin bir sözü olan 'Asya'nın bahtının miftahı meşveret ve şuradır' ifadesi bulunmaktadır. Yeni Asya kurulduğu günden itibaren anayasal rejimi ve çok partili demokratik sistemi savunmuştur. Türkiye siyaseti için Demokrat Misyon'un en iyi çözüm olacağını düşünen gazete, kurulduğu günden bu yana siyasi konulardaki istikrar çizgisini korumuştur. Gazetenin yayın politikası tamamen 'sivil' nitelikli olup, demokrasi ve insan hak ve özgürlüklerinden kesinlikle taviz verilmemesi gerektiğini ön planda tutmaktadır. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 müdaheleleri sonrasında defalarca toplatılmış, kapatılmış ve yazarları hapse atılmıştır. Gazetenin imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular’dır. Erişim adresi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Yeni_Asya_(gazete), erişim tarihi: 23 Mayıs 2009. 79 Araştırmada yer alan Bizim Aile139 dergisi, muhafazar yayın politikasına sahiptir ve Yeni Asya gazetesinin yayın organıdır. C. ARAŞTIRMANIN İÇERİK ANALİZ YÖNERGESİ Araştırmada ele alınan okuyucu mektupları, editör sayfaları ve haber metinleri, belirlenen içerik analiz yönergesine bağlı olarak incelenmektedir. Öncelikle Bizim Aile dergisinin okuyucu mektupları köşesinde yönergeye bağlı veriler doğrultusunda ön plana çıkarılmakta ve yönergenin maddeleri arasında analiz altına alınmaktadır. Editör ve haber metinleri de bu uygulamaya tabi tutulmaktadırlar. Metinlerin incelemesi sırasında fotoğraf ve illüstrasyon kullanımları da nitel analiz bağlamında yorumlanmaktadır. A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili 1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri 2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri 3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele Alınışı 1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili 1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı 1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı 1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili 2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili 2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı 2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı 3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri 139 Bizim Aile dergisi Yeni Asya grubunun çıkarttığı bir yayın organı. Yayınına 1988 yılında başlamış. Daha çok abone sistemi ile okuyucusuna ulaşıyor. Abonelerinin yüzde 70'i kadın, yüzde 30'u ise erkek. Dergi ailenin tahribe çalışıldığı günümüzde, insanı insan yapan değerlerin ailenin tümüne ulaşmasını hedefliyor. Amaçladıkları aileyi birer irfan yuvası, ilim ocağı haline getirmek. Erişim adresi : http://www.aksiyon.com.tr/detaylar.do?load=detay&link=225 Erişim tarihi; 22 Mayıs 2009. Derginin kadına bakışı; Yasemin Güleçyüz (Bizim Aile Yazı Işleri Md): Kadın hakları saptırılıyor. Kadını tahrip hareketinin büyük boyutlara vardığı günümüzde inanan hanımların vazifeleri büyük. Kadını ilgilendiren sosyal konulara biraz daha fazla eğiliyoruz. Kadın hakları konusunda bugün daha çok saptırılmış noktalar üzerinde duruluyor. Kadının şahsında Islam'a çok büyük hücumlar yapılıyor. Kendimizi çok iyi yetiştirmemiz lazım. Üstad hazretlerinin kadınlar konusunda söylediği şeyler bizim için çok umut verici: "Ahir zamanda hanımlarda iman hakikatleri ziyadesiyle inkişaf edecek, hanımlar Islam'a hizmet edecekler." Erişim adresi: http://www.aksiyon.com.tr/detaylar.do?load=detay&link=225 Erişim tarihi; 22 Mayıs 2009. 80 3.a. Tüketen Kadın Kimliği 3.b. Süper Kadın Kimliği C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri 1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili 2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası 3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri 81 1. BİZİM AİLE DERGİSİNDE AYLARA GÖRE KAPAK SAYFASINDA ÖN PLANA ÇIKARILAN KADIN TEMSİLLERİ Derginin tüketimini cazip kılan ve pazarlamasında önemli bir rol oynayan öğelerinden birinin kapak olduğu kabul edilmektedir. Dergi kapağının hazırlanmasına ilişkin temel prensipler, bir gazetenin birinci sayfasının hazırlanmasına ilişkin prensiplerle oldukça benzerlik göstermektedir. Birinci sayfa nasıl gazetenin vitriniyse, Ek 1: Bizim Aile Dergisinin Kapak Sayfaları kapak da derginin vitrinidir. (Bknz: Ek1) Bizim Aile dergisinin 2007 yılına ait 12 sayısı ele alınmakta ve genel olarak bir değerlendirmeye gidildiğinde, dergi kapaklarının, renk dağılımlarının birbirlerinden farklı oluşturulduğu görülmektedir. Zemine kapak boyunca tamamen kaplanan sözkonusu renkler, logo ile birlikte kullanıldığında, zeminin renkli logonun beyaz olması nedeniyle “dişi zemin” uygulaması oluşturmaktadırlar. Logonun kapakta kullanılan ana renge göre özellikle beyaz, kırmızı ve yeşil renkler ile değişiklik gösterdiği anlaşılmaktadır. Kapaklarda 3 siyah, 1 kahverengi, 3 kırmızının tonları, 3 mavinin tonları, 2 yeşil olmak üzere toplam 7 ana renk tercih edilmektedir. Koyu renkler (siyah-kahverengi), enerjik renkler (Kırmızı-Turuncu-Pembe) ve dinlendirici renkler (Mavi-Yeşil) kategorisindeki söz konusu renkler, haber konusu ve başlığına bağıntılı olarak ve kontrast yaratılarak tasarlanmaktadır. 82 Dergi kapaklarında haber kullanımları, tekli görüntü(imaj) ve çoklu haber yaklaşımına dayanmaktadır. Logo, derginin üst alanında daima yer alırken, kapağın alt alanı, logoya simetri yaratılarak haber bölümüne ayrılmaktadır. Alt alan ayrıca eşit 4 haber alanı oluşturularak tasarlanmakta ve “modüler” grid sistemi kullanılmaktadır. Derginin ön plana çıkarılan ana haberi ise, gerek fotoğraf/illüstrasyon gerekse de haber başlığı ile merkezde toplanmaktadır. Dergi kapağında, ana haber, büyük fotoğraf ve başlık kullanılarak, yan haberler ise, küçük kutucuklar içerisinde küçük fotoğraflar ile desteklenmektedir. Yan haberlerin renk dağılımları ve çerçeve uygulamaları ile sayfanın etki düzeyi artırılmaktadır. Bizim Aile dergisinin Ocak sayısına bakıldığında(Bknz: Ek:2); Logonun dişi zemin içerisinde beyaz renk ile kullanıldığı anlaşılmaktadır. Zemin rengi, turuncudur140. Ana haber kadın ve çocuk ilişkisi üzerine kurulmaktadır. Dolayısıyla kullanılan fotoğraf, zemin içerisinde ön plana çıkarılacak şekilde verilmekte ve merkezde odaklanmaktadır. Kadın-çocuk ilişkisi, kadın eli ve çocuk elinin birleştirildiği bir fotoğrafla güçlendirilmektedir. Kadının anne-abla-teyze vb. olarak toplumsal rolü net belirlenememekle birlikte, haber başlığının çalışan anneler üzerine olması nedeniyle, fotoğraftaki anlam anne-çocuk Ocak, 2007 Ek:2 ilişkisini okuyucuya vermektedir. Kullanılan tipografi, özellikle “Kariyer de?” vurgusu üzerinde punto büyüklüğü olarak ön plana çıkarılmaktadır. Dergi kapak başlığını oluşturan ana haber “Çocuk da yaparım kariyer de?” diğer alt haberleri de “Bu aralar çokça felsefe yapasım var”, “Gergef başında ipekten hayatlar”, “Anaokulunda inatçı çocuklar” gibi haber başlıkları oluşturmaktadır. Ana haber başlığı, habere ilişkin tutum hakkında tam bir fikir vermemekte ancak başlığın sonunda yer alan “?” işareti ile bu konunun tartışılabilir bir yanı olduğuna dikkat çekilmektedir. Bu doğrultuda, her ne kadar nötr bir bakış açısının vurgusu kapakta verilse de haber içeriğinde geleneksel kadına göndermeler yapıldığı açıkça 140 Kullanılan turuncu renk, duygusallık, neşe, dışadönüklük ve canlılık anlamlarını vermektedir. Eylem Bilgiç, Renklerin Hayatıızdaki Etkileri, Erişim adresi: http://www.kigem.com/content.asp?bodyID=2031 , Erişim tarihi: 22 Mayıs 2009. 83 anlaşılmaktadır. Ancak haber içeriğinde derginin tarafsız olduğuna yapılan vurgular da dikkat çekicidir. Örneğin; ‘Farklı kalemlerden çeşitli bakış açıları sunsak da “kadın çalışsın çalışmasın” gibi sert hatlı bir şablonumuz yok dosyamızda. Öyle ya neticede, elinizdeki derginin mutfağında da çalışanların çoğu kadın’141 cümlesi spotta yer almaktadır. Spotlar, haberin başlığını destekleyen ve okuyucuyu haber metninin bütününe taşıyan ara metinlerdir. Okuyucunun derginin habere yaklaşımındaki tarafsızlığa inandırılma çabası spota taşınsa da haber içeriklerinde, kadının geleneksel ev içi rollerinin ön planda olduğu ve din olgusu içinde kadın kimliğinin vurgulandığı görülmektedir. Metin içinde örtülü olarak sunulan söz konusu mesajların, farklı yaklaşımlar ile (modern batı kaynaklı) haber kaynakları olarak desteklendikleri de anlaşılmaktadır. ‘Çocuklarınız hızla büyüyüp, zaman rüzgâr gibi geçerken, onların sevimli hallerinin tekrarını bir daha hiç görme imkânınız yokken, o değerli vakitleri çocuklarınızdan esirgemeye değer mi? sorusuyla aslında “değmez” mesajı verilmekte ve geleneksel kadın kimliğine gönderme yapılarak, kadının geleneksel (islami değerler) değerler çerçevesinde nasıl davranması gerektiği söylenmektedir. Haberin başlığında da yine bu vurgu söz konusu olmaktadır. Ayrıca haber içerikleri yardımcı içeriklerle desteklenmekte ve özellikle modern Batının (İngiltere’nin) konuyla ilgili perspektifi The Guardian gazetesinde yayınlana bir yazı ile desteklenmektedir. Yazı şöyledir: “İngiliz kadınları artık anneleri gibi “Çocuk da yaparım kariyer de” demenin aslında gereksiz yere her şeyi sırtlanmakla eş anlamlı olduğuna karar vermişler ve daha geleneksel aile modellerine dönmeyi arzu ettiklerini belirtmişlerdir. İş ve ev hayatını dengede götürmeye çalışan “süper kadın” değil evde çocuğuyla zaman geçiren “mutlu kadın” olmak istiyorlardı. Aileyi erkek geçindirmeliydi ve her şeye birden sahip olma arzusu stres 141 Bizim Aile Dergisi kapak, “Çocuk da yaparım kariyer de”, Ocak, 2007. 84 kaynağıydı. Araştırmaya katılan her üç kadından ikisi bu fikirdeydi”.(Aktaran: Cumhuriyet 15 mayıs 2005) Erkek egemenliğinin hâkim olduğu geleneksel toplum yapısının izlerini taşıyan haberde, kadının gerek aile içindeki gerekse toplum içindeki en önemli işlevinin “çocuk doğurmak ve bakmak” olduğunu vurgulanmakta, bu şekilde kadınların mutlu olacağı mesajı verilmektedir. Bu söylem modern toplum göstergesi olan batı dünyasından örneklerle de desteklenmektedir. Ocak sayısının ana haberin yanındaki yan haberler de Bizim Aile dergisinin yayın anlayışına uygun bir seçimle yapılmaktadır. İlk konu; din ve ölüm üzerinedir. Bireyleri ölümle yüzleştirerek, dine yönelmelerinin gerekliliğini vurgulayan haber de; “Bugünümüz ve her günümüz bir geri sayım değil mi hayattan? Perde kapanacak ve sahne dekorları inecektir yerlerinden. ‘Zaman’ adlı yönetmen ölümün karşısında bir kez daha ‘duracak’tır ve ibresi ölümü gösterirken zamanın ‘acizliğin’ gerçekliğiyle ‘uyanacak’tır zamanını ölüme kuran ruhlar.” (Bizim Aile, Ocak, 2007, Kapak) denilmektedir. Ocak sayısının ikinci kapak haberini de yine geleneksel kadın kimliğinin ön plana çıkarıldığı “Gergef başında ipekten hayatlar” adlı haber oluşturmaktadır. Haberde kadını özgürleştiren çalışma kavramına değinilmekte ve kadının çalışmasının gerekliliği vurgulanmaktadır. Haber içeriği, kadını ev içi alanla sınırlandırmakta, ev işlerinin de çalışma şekli olarak ön plana çıkarıldığı, aynı zamanda kadının doğurganlık vasfının da söz konusu çalışma şekli içinde ele alınması gerektiği belirtilmektedir. Haber içeriğinde; “Bir kere çalışan kadın nitelemesi modernizmin sınırlarını çizdiği bir kavramdır. Halbuki bunun dışında kalan her kadın hatta her insan zaten çalışır. Özellikle kadının fıtratına doğurganlık vasfı yerleştiren Rabbimiz, onun fiili hayatta da üretken olmasını hikmetine uygun görmüştür. Kısacası yaratılış itibariyle kadın, evde, tarlada, tezgâh başında, fabrikada, okulda var olduğu her yerde bir şeyler üretmekle, çoğalmakla insanlığın faydasına 85 sunmakla meşguldür. Yaptığı işten aldığı zevk ve Rabbinin hoşnutluğunu kazanma düşüncesi, aldığı peşin ücrettir. denilmekte, din ve çalışma ilişkisi ele alınmaktadır. Ocak sayısının son kapak haberi de çocuk konusunu ön plana çıkarmaktadır. “Anaokulunda inatçı çocuklar” başlığıyla sunulan haberde, çocuk gelişimiyle ilgili bilgi verilmekte ve çocuğun gelişim aşamasında nasıl davranılması gerektiği belirtilmektedir. Haber içeriklerinde, Şubat, 2007 Ek:3 kadın ve çocuk ilişkisi ise irdelenmektedir. Şubat sayısının kapak rengi pembedir(Bknz: Ek:3). Logo dişi zemin içinde beyazdır. Dini bir haberin önplana çıkarılması nedeniyle, zeminin pembe olarak kullanılması stratejik bir tasarım planlanması gerektirmektedir. Haberin fotoğrafı merkezde konumlandırılmaktadır. Kalp sembolü aynı zamanda ellerin konumu ile de desteklenmektedir. Ancak “Bülbül dili, gül hali” başlığının okuyucuyu, haber içeriği hakkında tam anlamıyla buluşturan bir özelliği bulunmamaktadır. Haber içeriği ile başlık dolaylı bir bağ kurmaktadır. Ocak ayı ile benzer dergi kapak tasarımı uygulanmakta ve diğer yan haberler modüler grid sistemi ile oluşturulmaktadır. Alt etekte yan haberler ocak ayı ile benzer şekilde 4 haber olarak düzenlenmektedir. Sözkonusu haberler; ana “Bülbül dili, gül hali” ana haber başlığıyla yer alan kapakta diğer haber başlıkları da “Müzik bir ilimdir”, “Muhabbet kâinatın hayatıdır”, “Haydi bir masal anlatalım” şeklinde sıralanmaktadır. İslami değerleri odak noktası alan Bizim Aile dergisinin Şubat sayısı kapağının ana konusu geleneksel toplum yapısında en önemli kurum olan ‘aile kavramı’ üzerinedir. Aile kavramının önemine değinen haberde; “Karşı cinse duyulan muhabbetin en güzeli helal dairede olanı ve bu sevginin neticesinde Allah rızasının kazanılmaya çalışılanıdır.” cümlesi ile bireyleri, evlilik kurumuna özendirmeye çalışılmaktadır. Ayrıca haberde evlilik öncesi “flört-tanışma” ilişkisinin, Allah katında suç olduğu vurgulanarak savunulan düşünce dinle desteklenmektedir. 86 “Örneğin gayrı meşru bir netice verecek sevgi bizi günaha, manevi açıdan sorumlu olabileceğimiz bir suçun içine atabilir. Kısacası Allah rızasının dışında bir sevgi taşımamız ahiretimizi etkileyecek ölçüde zararlı olabilir.” denilmektedir. Şubat sayısının bir diğer kapak haberi “müzik” konusu üzerinedir. “Müzik bir ilimdir” başlığıyla TRT sanatçısı Melihat Gülses aracılığı ile geleneksel kadın modeli yansıtılmakta, “sanatçılığıyla, duruşuyla, hanımefendiliği” ile gibi vasıflar ile geleneksel kadın kimliği pekiştirilmekte ve “Melihat Gürses ve eşiyle sanat yaşamından, evliliğe, aşktan başörtüsü mağduriyetine uzanan sohbetimiz….” cümleleriyle, yaklaşım güçlendirilmektedir. Şubat sayısının diğer kapak haberini “Muhabbet kâinatın hayatıdır” başlığıyla, din konusu tekrar ele alınmaktadır. İslami çizgide yer alan dergi, Allah sevgisinin her şeyin üstünde olması gerektiğini, yayın politikasına bağlı olarak güçlendirmektedir. Şubat sayısının son kapak haberini de yine “çocuk” üzerine yoğunlaştırmaktadır. “Haydi, bir masal anlatalım” adlı haberde, çocuk konusu dini öğelerle desteklenmektedir. Mart, 2007 Ek:4 ‘Ay yüzlüm cennet meleğim, senin cehennem korkusundan, cehalet işlerinden, gaflet sislerinden korunabilmen ve muhafaza edebilmen için, Rabbimizin yar ve yardımcılığı olmaksızın nasıl gerçekleşir’ gibi dini betimlemelerle tanımlamalar yapılmaktadır. Bizim Aile dergisinin Mart sayısının kapağında yer alan ana konu teknolojiye ayrılmakta fakat teknoloji konusu işlenirken de din ile olan bağı korunmaktadır. (Bknz: Ek:4) Haber başlığı “İnternet dünyası nurlanıyor” şeklinde verilmekte ve özellikle “nurlanıyor” kelimesi ile din bağı kurulmaktadır. Haberi destekleyen fotoğraf ise; teknolojiyle olan bağı ifade etmektedir. Dergi rengi, mavi ve gri üzerinedir. Logo rengi turuncu olarak değişim göstermektedir. Tipografi, mavi142 renk ile ön plana çıkarılmakta ve özellikle “nurlanıyor” kelimesi punto büyüklüğü ile diğer kelimelerden 142 Mavi: Sezgilerin rengi, iç dinginliği, sevgi, huzur, sakinlik ve barış duygularını pekiştirir. Eylem Bilgiç, Renklerin Hayatımızdaki Etkileri, Erişim adresi: http://www.kigem.com/content.asp?bodyID=2031, Erişim tarih: 22 Mayıs 2009. 87 ayrılmaktadır. Ocak ayına benzer olarak aynı tasarım modeli Mart ayında da devam ettirilmektedir. Alt etekte 3 yan haber bulunmaktadır. Ana haber, teknolojiyi bize imgeleyen bilgisayar ile verilmekte, bilgisayar ekranı içindeki görüntünün bir arama motorunda; “İslam âlimi kabul edilen Bediüzzam Said Nursi’nin fotoğrafları” yer almaktadır. Haberin içeriğinde de Kuran ve iman hakikatlerinin günümüz dünyasında ve toplum hayatının ana gündemine taşımanın bir yolu olarak internet görülmektedir. Böylece haber başlığı ve teknoloji bağı, pekiştirilmektedir. Mart sayısının diğer kapak haberinde ise, yine İslam âlimi olarak kabul edilen Bediüzzam Said Nursi’nin fotoğrafı kullanılmakta ve haber “Dost kalabilmek” başlığı ile “Risaleti Nur”∗ konusu işlenmektedir. Haberde eski dostlukların önemini yitirmesinden ve bunu tekrar kazanmanın yolunun geçmişin ve köklerin (İslam âleminin ileri gelenlerini tanıyarak) bilinmesiyle mümkün olunacağı, bu kişilerden birinin de Said Nursi olduğu belirtilmektedir. Dergi, haber içeriklerinde, gençlerin bu konudaki yetersizliklerini internet sayesinde çözümleyebilecekleri ifade etmektedir. Mart sayısının bir diğer kapak haberi de yine Bizim Aile dergisinin yayın politikasına uygun olarak din konusudur. Konu evrenselleştirilmekte ve “Bütün dünya Risaleti Nur’a doğru giderken” başlıklı haberde, İngiltere’de yaşayan dindar Müslüman Dr. Amjad Husseyin ve Amerika’dan yine dindar bir Hıristiyan Heidi Hadsel model olarak sunulmaktadır. Mart sayısının son kapak haberi de “Meleklerin sesini duyabilmek” başlığıdır. Bu sayının ana konusu olan din ve teknoloji ilişkisi, yan haberlerde desteklenmektedir. Teknolojinin ilerlemesi ile bireylerin düşüncelerini daha rahat sunma olanağına kavuştukları belirtilirken, ‘Bence şu an internet Müslümanların davalarını anlatabilecekleri en iyi araç’ sözleriyle, sanal ortamlarda da teknolojiyi kullanarak, din ve ifade özgürlüğünün ön plana çıkarılabileceği ifade edilmektedir. Risaleti Nur, Kur'ânın hakikatlarını müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve isbat eden tefsir olarak tanımlanmaktadır. Erişim adresi: www.saidnur.com, Erişim tarihi: 15 Mayıs 2009. ∗ 88 Bizim Aile dergisinin Nisan sayısı kapağı(Bknz: Ek:5), kahverengi ağırlıktadır. Kapakta haber başlığıyla ilişkili olarak bir illüstrasyon kullanılmaktadır. Logo beyaz renktedir. Bu tür kapaklara “Poster kapak” denilmektedir. Derginin bu sayıda ana haberi; “Merhamete dair” ana başlığı ile sevgi üzerinedir. İkincil haberler, yine alt etekte, 3 haberle konumlandırılmaktadır. “Güllerin Sevdası”, “Aile Okulu” ve “Minik Meleğim” başlıklı ikincil haberler de içerik, geleneksel geniş ailelerin çocuğun Nisan, 2007 Ek:5 gelişiminde çok önemli bir görev üstlendikleri ve ‘şefkat ve merhamet’ duygusunun ise çocuğa verilmesi gerekliliği üzerine yoğunlaşmaktadır. Nisan sayısının ikinci kapak haberi “Güllerin sevdası” başlığıyla verilmekte ve din olgusu işlenmektedir. İçerik ve başlık arasında bir bağıntı görülmemektedir. Yani okuyucu başlık ile içeriğe sadece “merak” duygusu yaratılarak yönetilmekte, ilk aşamada din olgusunun işlendiği belirtilmemektedir. Nisan sayısının üçüncü kapak haberi de, geleneksel ailelerin çocuğun eğitiminden sorumlu olduğu savından yola çıkılarak “İnsan hayatında en etkili ve yetkili okul: aile” başlığıyla formal eğitimin (aile) önemine değinilmektedir. Aile ortamında çocuğun eğitim sürecinin anne ve babaya birçok görevler yüklediği ve ebeveynler söz konusu görevleri yerine getirebilirlerse öbür dünyada (ahiret) mekânlarının cennet olacağı vurgulanmaktadır. Aynı zamanda aile içi eğitimde çocuklara maneviyatında öğretilmesi gerektiği belirtilmektedir. Dolayısıyla hem çocuğun eğitim süreci ve sorumluluklar ilişkisi, din olgusu bağlamında değerlendirilmektedir. Nisan sayısının son kapak haberini ise, derginin yayın politikası gereği üzerinde çok kez durduğu “kutsal annelik” konusu ele alınmaktadır. “Minik meleğim” başlığıyla sunulan haberde annenin doğum öncesi aşamaları aktarılmaktadır. Mayıs ayının kapak fotoğrafının ana haberini teknoloji konusu oluşturmakta ve haberin fotoğrafında bilgisayar klavyesi ve klavyenin enter tuşunda da haberin başlığı “Temiz bilgi temiz internet” başlığı ile işlenmektedir(Bknz: Ek:6.) Açık zemin üzerine 89 Mayıs, 2007 Ek:6 kırmızı renk logo kullanılmakta ve kırmızı dengesi merkezde yer alan haber başlığı zemini ile paralellik gösterilmektedir. Alt etekte 3 yan haber tekrarlanmaktadır. İkincil haber başlıkları ise, “Bağımlılığın özü kontrol edememektir”, “Dil yarası: Yalan” ve “Onları ihmal etmeyin” olarak düzenlenmektedir. Mayıs ayının ikinci kapak haberi, “Bağımlılığın özü kontrol edememektir” başlığı altında internet bağımlılığı konu edilmektedir. Gençlere yönelik olarak düzenlenen haber, teknolojinin gelişimiyle birlikte yaygın olarak kullanılan internetin, olumsuz etkilerinden bahsedilmektedir. Mayıs ayının üçüncü kapak haberini “yalan” konusu oluşturmakta ve bu ayki sayının ana başlığını oluşturan gençler, çocuklar ve teknoloji yönelimi belli bir eleştiri alanı yaratılarak, desteklenmektedir. Haber içeriğinde, gençlerin ve çocukların olumsuz etkilenebileceği teknoloji, televizyon, internet vb. medya ve bilişim alanlarının, aileler tarafından denetlenmesi gerekliliği vurgulanmaktadır. Mayıs ayının son kapak haberi ise “onları Haziran, 2007 Ek: 7 ihmal etmeyelim” başlığı ile çiçek bakımına yer verilmektedir. Dolayısıyla bu haberde, ev içi alana yönelik sunulan bilgiler güçlendirilmektedir. Bizim Aile dergisinin haziran ayının kapak rengi mavidir ve logo kırmızıdır(Bknz: Ek:7). Tipografi de zeminle kontrast oluşturacak şekilde mavi tonlarındadır. Alt etekte yine 3 haber yer almaktadır. Derginin ana haberini çevre konusu oluşturmakta “Dünyayı tüketiyor muyuz?” başlığı ile israfın önlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Haziran kapak haberlerinin ikincil haberleri başlıkları da “Yakup Kemal Kalyoncu ‘israf raporu’ üzerine”, “Babalar ve çocukları” ve “Peygamberimizin sünnetinde çocuk eğitimi” başlıklarını taşımaktadır. Haziran ayının ikinci kapak haberi “Yakup Kemal Kalyoncu ‘israf raporu’ üzerine” adlı haber, israfın çözümünün kaynakları verimli kullanmak olduğuna işaret etmekte ve Tüketiciler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Kalyoncu tarafından, israfa ilişkin ayrıntılı bilgiler sunulmaktadır. 90 Haziran sayısının bir diğer kapak haber içeriği, ailenin reisi kabul edilen ‘baba’ üzerinde yoğunlaşmakta ve babanın çocuğun gelişiminde çok önemli bir yere sahip olduğu vurgulanmaktadır. “Babalar ve çocukları” başlıklı haberde, çocuğun sosyal gelişimi aktarılmakta ve çocuğun babayla özdeşimine işaret edilmektedir. Haziran ayının son kapak haberini, yine dini esaslara vurgu yapılarak ve çocuk eğitiminin bu esaslara dayandırılarak yapılması gerektiği anlatılmaktadır. “Peygamberimizin sünnetinde çocuk eğitimi” adlı haberde, çocuk eğitim sürecinde sadece bu dünya hayatında başarılı olması değil, ahirete de hazırlanması gerektiği belirtilmektedir. Temmuz, 2007 Ek:8 Bizim Aile dergisinin Temmuz sayısının ön plana çıkarılan ana haberinin konusu, yaz sezonu ve evlilik sürecine ilişkindir(Bknz: Ek:8). Haberin içeriğinde, yazın gelmesiyle birlikte düğün organizasyonları da başladığı ifade edilmektedir. Kapakta yer alan haberin fotoğrafı, havai fişek görüntüsü ile verilmekte ve haber başlığını destekleyen bir şenlik havası yaratılmaya çalışılmaktadır. Fotoğrafı desteklemesi amacıyla, zemin siyah, logo ise vuruculuğu ortaya çıkarmak için koyu pembe (magenta) olarak tasarlanmaktadır. Ana haberin tipografisi özellikle “düğün, dernek” kelimelerinde büyük punto olarak yer almaktadır. Diğer aylardaki uygulamaya benzer olarak, alt etekte 3 haber kullanılmaktadır. Dergi kapağında yer alan ana haberin içeriğinde, düğünlerin israf boyutuna değinilmektedir. İkincil haberlerin başlıkları ise, “Taner Yüncüoğlu ile sohbet”, “Ateştoprak mukayesesinde milliyetçilik” ve “ mini mini dişler” şeklinde verilmektedir. Temmuz sayısının ikinci haberi “Taner Yüncüoğlu ile sohbet” adlı haberdir. Haberin konusunu müzik oluşturmaktadır. Bizim Aile dergisinin yayın politikasına uygun islami değerlerin ön plana çıkarıldığı bir albüm tanımı söz konusudur. Üçüncü haber ise, milliyetçilik olgusu tartışmaktadır. “Ateş-toprak mukayesesinde milliyetçilik” başlıklı haberde, milliyetçilik unsuru dinle bağlantılandırılarak aktarılmaktadır. Son haber ise, çocuk gelişimine ayrılmaktadır. “Mini mini dişler” adlı haberde, bebeğin diş gelişim aşamaları anlatılmaktadır. 91 Bizim Aile dergisinin Ağustos ayının kapak rengi yeşildir. Kalp şeklindeki yaprak görüntüsü ve “Oku” kelimelerinin merkezde ön plana çıkarıldığı görülmektedir(Bknz: Ek:9). Logo, kırmızı kalp görüntüsüne paralellik göstermesi açısından aynı renktedir. Ana haber başlığı ve 3 yan haber olmak üzere, kapakta 4 haber yer almaktadır. Ana haber başlığı, Müslümanların dini kitabı Kuran-ı Ağustos, 2007 Ek:9 Kerim’in ilk kelimesi olan “oku”, kitap okuma edimiyle bağlantırılandırılarak kapakta vurgulanmaktadır. İçerikte, okumanın hayatın her döneminde gerekliliğinden bahsedilmektedir. Yan kapak haberlerinin; “Müslim Girl dergisi”, “İHH 3. Uluslararası Çocuk Buluşması” ve “Şimdi Banyo Zamanı” başlıklarını taşıdığı görülmektedir. Ağustos ayının ikinci kapak haberini, Amerika’da yayınlanan İslami bir gençlik dergisi oluşturmaktadır. “Müslim Girl dergisi” başlığıyla yer alan haberde Amerikan bayrağı yanında türbanlı siyahi bir bayan kullanılmaktadır. Ağustos ayının diğer kapak haberini “İHH 3. Uluslararası Çocuk Buluşması” başlığıyla, Müslüman çocukların buluşması konu edilmektedir. Haberin fotoğrafında da türbanlı ve fesli çocuk fotoğrafları Müslümanlığı giysi kullanımları üzerinden vurgulamaktadır. Ağustos ayının son kapak haberini de bebek bakım konusu oluşturmaktadır. “Şimdi Banyo Zamanı” başlıklı haberde, banyonun bebek ve anne iletişiminde çok büyük bir etken olduğu vurgulanmaktadır. Bizim Aile dergisinin Eylül sayısı zemin koyu (kahverengi), logo kullanımı ise beyaz olarak uygulanmaktadır(Bknz: Ek:10). Sayfanın merkezine yerleştirilen haber başlığı, gün batımının turuncu rengi ile bir arada yansıtılmakta ve sayfa fotoğraf ile güçlendirilmektedir. Tipografi kullanımında, zemin rengine kontrast olması amacıyla beyaz tercih edilmektedir. Sayfanın alt eteğinde, 3 haber yer almaktadır. 92 Eylül, 2007 Ek:10 Derginin kapak ana haberini, Müslümanların kutsal aylarından biri olan Ramazan ayına bağlantılı olarak “Oruca Tutunmak” başlığı kullanılmaktadır. Diğer kapak haberlerini de “Kutsal topraklarda”, “Ramazan ve Beslenme” ve “Minik Meleğim” haberleri yer almaktadır. Eylül ayının ikinci haberi “Kutsal topraklarda” başlıklı haberdir. Haberin içeriğinde, Müslümanların kutsal mekânı Ekim, 2007 Ek:11 “Mekke” konu edilmektedir. Kâbe’nin güzelliği, kutsal topraklara gidenlerin omuz omuza namaz kılmaları ve söz konusu toprakların bireyleri birleştirici özelliği üzerine vurgu yapılmaktadır. Ramazan ayı içerikleriyle donatılan Eylül sayısı, bu ayda tutulan oruçların birey sağlığına etkileri konusunda da ilgilidir. Bu nedenle, Müslümanların nasıl beslenmesi gerektiği “Ramazan ve Beslenme” başlıklı haberde ele alınmakta, orucun faydaları ve bunun yanı sıra Ramazanda beslenme biçimlerine değinilmektedir. Eylül ayının son kapak haberini Bizim Aile dergisinin sıklıkla ele aldığı çocuk haberleri üzerinedir. “Minik Meleğim” adlı haberde, bebek emzirmenin, bebek ve anne açısından faydaları belirtilmekte ve çocuk sağlığı konusuyla ilgili ayrıntılara girilmektedir. Bizim Aile’nin Ekim sayısının kapak rengi ise, zemin rengi mavi, logo kullanımı ise kırmızı olarak uygulanmaktadır. Film şeritlerinin sayfa tasarımında öğe olarak kullanılması, tasarımda farklı görüntülerin yer almasına olanak tanımaktadır. İki film şeridi arasına, merkeze yerleştirilen haber başlığı görülmektedir. Alt bölümde, 3 yan haber kullanılmaktadır. Ekim sayısının ana konusunu “Tesettür” oluşturmaktadır. “Setredilemeyen tesettür! Ne zaman, nasıl ve neden” başlıklı haberin fotoğrafında da başörtüsünün gelişim aşamaları film şeridi şeklinde görüntülenmektedir(Bknz: Ek:11). Böylelikle tesettüre ilişkin fotoğrafların, konuyla ilgili bir sürecin olduğuna ilişkin fikri desteklediği kabul edilmektedir. Yan haber başlıkları ise “Gazeteci yazar Sibel Eraslan ile Söyleşi”, “Bir saksı çiçek” ve “Akıllı bebekler” olarak düzenlenmiştir. Ekim ayının kapak haberini oluşturan “Gazeteci yazar Sibel Eraslan ile Söyleşi” adlı haberde, tesettür konusuna 93 değinilmekte ancak derginin yayın politikasına uygun tesettürlü bir yazarın tercih edildiği dikkat çekmektedir. Yazar Eraslan, röportajta başörtüsünün gelişim aşamaları ele alınmaktadır. Ekim ayının bir diğer kapak haberinin çiçek yetiştirmekle ailenin ve maneviyatın özdeşleştirildiği “Bir saksı çiçek” adlı haber yer almaktadır. Ekim ayının son kapak haberleri, yine çocuk gelişimine ayrılmakta anne babalara çocuk gelişim süreciyle ilgili pratik bilgiler verilmektedir. “Akıllı bebekler” haber başlığıyla çocukların beden gelişimi Kasım, 2007 Ek:12 yanında beyin gelişiminin de önemine değinilmektedir. Bizim Aile dergisinin Kasım ayının kapak haberinin ana konusunu geçmişle geleceğe köprü kurulan “Kökler ve meyveler” başlıklı haber oluşturmaktadır(Bknz: Ek:12). Haberin fotoğrafında bir dede ve bir bebek (torun) görülmekte, “kökler” kelimesi dede, “meyveler” ise bebeğe ilintilendirilmektedir. Kasım ayının yan haberleri ise “Günde 15 dakika= Yılda 24 kitap”, “Kainat Eczanesi” ve “Geçmiş olsun Meleğim” başlığını taşımaktadır. “Günde 15 dakika= Yılda 24 kitap”, adlı haberde okumanın gerekliliğine değinilmekte ve çok az zaman ayırarak bile birçok sayıda kitap okunabileceğine değinilmektedir. Kasım sayısının kapak haberlerinden birini de cilt bakımı ve beslenme konusu oluşturmaktadır, “Kainat Eczanesi” adlı haberde, doğal maskeler ve doğal diyet listeleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler verilmektedir. Son kapak haberi ise, çocuk ve sağlık konusuna ayrılmakta ve “Geçmiş olsun Meleğim” adlı haberde, çocuklardaki solunumla ilgili rahatsızlıklar ele alınmaktadır. Bizim Aile dergisinin Aralık sayısının kapak ana konusunun başlığına Mevlana’nın sözü biraz değişikliğe uğratılarak “Dön ne olursan ol aslına dön” şeklinde verilmektedir(Bknz: Ek:13). Haberin fotoğrafında da semazenlerin görüntüsü yer almaktadır. Yan haberlerine bakıldığında ise, “Prof Dr. Tuğrul İnançer ile sohbet” , “Çocuğunuzla yağmur keyfi yaşayın”, ve “Bir yolcunun Aralık, 2007 Ek:13 not defterinden” başlıklarına rastlanılmaktadır. Mevlana ve Mevleviliğe değinilen Prof Dr. Tuğrul İnançer ile yapılan sohbette, Mevlana’nın din anlayışına ve İslamiyet’te Mevlana’nın önemine değinilmektedir. 94 Aralık sayısının son haberi yine, çocuk dünyası üzerinedir. Aralık sayısının son kapak haberini ise, din kavramı oluşturmaktadır. 95 2. BİZİM AİLE DERGİSİNDE OKUYUCU MEKTUPLARI SAYFASI ANALİZİ Kitle iletişim araçları, yakın ve uzak çevre üzerindeki bilgileri, yayın politikalarına bağlı olarak iletmek ve toplumsal alanda bu bilgileri dağıtmak görevini üstlenmektedir. Gazeteler, dergiler, televizyon vb etkin kitle iletişim araçları, toplumsal bir uğraş olan iletişim içinde yer almakta143 ve okuyucu kitlesi ile köprü görevini üstlenmektedir. Okuyucu ile kurdukları iletişim, onların kimi fikir ve görüşlerini daha yaygın ve açık bir şekilde ifade etmelerine de olanak tanımaktadır. Kitle iletişim araçlarından biri olan dergilerin okuyucu ile buluştukları önemli sayfalardan biri de “okuyucu mektubu” köşeleridir. Söz konusu köşelerin okuyucu ile köprü oluşturma görevleri dikkat çekicidir. Bunun yanı sıra bu köşeler Mıhçıoğlu’na göre144; “Okuyucuların daha çok nelerle ilgilendiği, basındaki hangi tip haber ve yazıları daha fazla okudukları, dergi okuyucularının hangi yazıları daha büyük bir ilgiyle izledikleri ve hangilerini daha iyi hatırladıkları,” “Halkın kitle haberleşme araçları yolu ile elde ettiği bilgiler ve bunların belirli kaynaklarının neler olduğu” Üzerinde dergi ile okuyucu arasında bağ oluşturmaktadırlar. Okuyucular gerek dergi hakkındaki beğenilerini gerekse de eleştirilerini bu sayfada vurgulayabilmektedirler. 2.1. Okuyucu Mektupları Sayfasında Yer Alan Konuların İçerik Analiz Yönergesine Göre Değerlendirilmesi A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili 1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri İncelenen Bizim Aile dergisinin her sayısında yer alan okuyucu mektupları köşeleri, okuyucuların beğeni ve eleştirilerini yansıttıkları alandır. Gönderilen mektuplar kısa ve açık bir dille sunulmaktadır. Dil yapısının muhafazakar bir anlatım tarzını benimsediği anlaşılmaktadır. Örneğin; “Allah yar ve yardımcınız olsun, Allah’a emanet olun” gibi geleneksel ve dini mesaj içeren söylemler kullanılmaktadır (Bknz: Nisan sayısı s.4). Derginin o sayıdaki ana konusu bir sonraki sayıda, eleştiri ve 143 Oya Tokgöz, Temel Gazetecilik, Ankara: İmge, 1994, s.36. Cemal Mıhçıoğlu, Halkla İlişkilerde Araştırma, ss.98-99, Erişim adresi: ankara.edu.tr/dergi/belgeler/sbf/73.pdf, Erişim tarihi: 20 Mayıs 2009. 144 96 beğeniler doğrultusunda ele alınmakta ve hedef kitlenin sesi söz konusu köşede yer almaktadır. Okuyucuların sıklıkla derginin yayın politikası, ele aldığı konular, İslam dinini ve öğretilerini önemsediğine yönelik beğenileri göze çarpmaktadır. Örneğin derginin Ocak sayısında, dini sembolize eden satırlarla cümle yapılarının düzenlendiği satırlar, okuyucunun “özünü” unutmaması için dergi yayınlarının katkısından övgüyle söz edilmektedir. Gönderilen okuyucu mektubunda, ölüm konusunun ele alındığı yayınla ilgili olarak; “Ölümün konuşan dili, mezarlar ve mezar taşları” Osmanlıya yine hayran kaldım. Zeynep Hanım gibi ifadesi güçlü kalemler bize atalarımızın İslam ahlakıyla yoğrulmuş yaşamlarını hatırlatmaya devam ettikçe, biz özümüzü kaybetmeyeceğiz, inşallah…(Bizim Aile, Ocak, 2007, s. 4 Rumuz: Nazende) denilmekte ve okuyucunun özellikle “İslam ahlakıyla yoğrulmuş yaşamlara” yönelik yaklaşımı, bireylerin unutmaya yüz tuttuğu bu yaşantının dergi aracıyla hatırlatıldığı ve bireyler olarak bu yaşamı sürdürecekleri temennisinde bulunulmaktadır. Yayını hazırlayan “Zeynep” hanımın ön plana çıkarılışı (güçlü kalemi ve değindiği konu açısından) ve okuyucunun ise “nazende” rumuzu ile bir bayan kimliği taşıdığı varsayılmaktadır. Bu doğrultuda, değerlerin taşıyıcıları ve takdir edenlerin bu mektuba bağlı olarak “kadınlar” olduğu söylenebilmektedir. Araştırmada ele alınan metinlere bakıldığında, İslam dininin toplumun her düzeyinde, tüm kurumlar üzerinde yönlendirici ve denetleyici işlevi bulunduğu dinin kadın ve erkeğe farklı açılardan baktığı ifade edilmektedir. Söz konusu İslam dininin kadına bakış açısı ve kadının örtünmesi gerektiği Aralık ayı Bizim Aile dergisinin okuyucu köşesine de yansımaktadır. Kadın bedeni ve örtünme ilişkisinin okuyucu mektubu içinde, ele alınışı şöyledir: “Bir şey ne kadar gizemli ve saklıysa, o derece de dikkat çeker, cezp eder. Güzel olan saklıdır. Bu ahir zaman fitnesi işte tüm Müslümanları evvela açık saçıklıktan yakalıyor. Allah bütün inananları bu fitneden muhafaza etsin. Sayınız ve ele aldığınız konu yine çok ihtiyacımız olan bir konuydu. Bizim Aile ’ye sonsuz teşekkürler.” (Bizim Aile, Aralık, 2007, s. 4 ) 97 Ayrıca yine aynı sayının okuyucu köşesinde “böyle dergilere şu ahir zamanda çok ihtiyaç var” denilerek örtünme kavramına gönderme yapılmakta ve derginin, öteki dünya (ölüm sonrası olduğuna inanılan dünya) için bir rehber niteliği taşıdığı vurgulanmaktadır. (Bizim Aile, Aralık, 2007, s. 4 ) 2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır. 3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır. B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele Alınışı 1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili Muhafazakâr yayın politikasına sahip olan Bizim Aile dergisinin okuyucu mektup köşeleri “sizden gelenler” başlığı altında ele alınmaktadır. Derginin birçok sayında kadın ev içi alanda yansıtılmaktadır. Buna bağlı olarak okuyucu mektuplarının yaklaşımlarının da bu yayın politikasını benimser biçimde aktarıldığı anlaşılmaktadır. Derginin Mart sayısında, kadının ev içi alanda konumlandırıldığı ve “anne, iyi bir eş, çocuğunun bakımını üstlenen kadın” rollerinin atfedildiği görülmektedir. Bizim Aile dergisinin Ağustos sayısında, Geleneksel toplumun kadına atfettiği alan, ev içi alandır. Bu alanda kadın, çocuk bakımı ile görevlendirilmektedir. Okuyucu mektuplarında ailelerin, çocukların iyi yaşam şartları sağlamayı amaçlarken, kimi zaman çocuklarına zarar verdikleri belirtilmekte ve “Bu sayınızda işlediğiniz konu gerçekten muhteşem. Neden mi? Ben de aynı sorunlarla karşı karşıya kaldım. Aileler çocuklarım iyi yaşasın derken onları öyle bir sıkıntı içine atıyor ki, kendileri bile belli bir zaman sonra pişman oluyorlar.” (Bizim Aile, Ağustos, 2007) sözleriyle derginin konuyu ele alış biçimi övülmektedir. 1.a. Özel Alanda (Ev içi Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır. 1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı 98 Bizim Aile dergisinin Mart sayısında da yine kadın, ev içi alanda tutulmakta ve kadın-çocuk ilişkisi açık ve örtülü(gizli) olarak ele alınmaktadır. Haber içeriklerinde, kadının asıl sorumluluğunun ev içi alanda olduğu sıklıkla belirtilirken, aynı zamanda yaşam koşulları dolayısıyla çalışması gerekliliği de açık bir şekilde aktarılmaktadır. “Ya insan annesiyle sınırlı vakit geçirmek istemez ki! Çalışmak gerçekten çok zor bayanlar için, ama bir o kadar da faydalı gibi. Günümüzde ihtiyaçları karşılamak çok zorlaştı. Tek başına baba bu yükün altından kalkamıyor. Rabbim hepimize yardım etsin. Canını evde bırakıp gitmek zorunda olan annelere de sabır versin”(Bizim Aile, Mart, 2007) sözleriyle metin bir yandan, kadın-çocuk ilişkisinin, “sınırlı vakitler” içinde yaşanılmaması gereken bir ilişki olduğu belirtilmekte bir yandan da bu durumun ekonomik nedenler ve belirli koşullar dolayısıyla oluştuğu vurgulanmaktadır. “faydalı gibi” sözüyle, çalışılması gerekliliğine tam destek verilmemekte ve “canını evde bırakmak” vurgusu ile kadın-çocuk ilişkisi duygusal boyuta çekilmektedir. Haber içeriklerine bakıldığında, İslamiyet’in, evin reisi kabul edilen eşin bakımı, ev içi sorumluluklar ve çocuk bakımı vb. üzerinden kadının temel görevlerini oluşturduğu sıklıkla hatırlatılmaktadır. Ayrıca, dini değerleri kuvvetli çocuk bireylerin yetiştirilmesi ve söz konusu bakış açısıyla çocuk bireyin bu alanda yükümlülüklerini yerine getirmesinin, kadın (anne) tarafından üstlenilmesi gerekli bir görevi olduğu da belirtilmektedir. Zira metinler içinde, bu görevi başarıyla tamamlayan annelerin “cennet” ile ödüllendirileceğine dair bilgiler verilmektedir. Derginin Temmuz sayısı okuyucu köşesinde yer alan metin de bunu destekler nitelik taşımaktadır. “Hoş geldin bebek” Öyle cennet ki bebek, anneyi nasıl götürmesin şefaat kapısına? Nasıl vesile olmasın arınmasına! Hayatın onu kirletmesine izin vermeden biz de onun armağan ettiği bu güzelliğin karşılığını vermeliyiz.”(Bizim Aile, Temmuz, 2007, s.4) Ağustos sayısında ise, yine kadının asıl görevinin çocuk bakımı olduğu tekrarlanmakta ve aileler tarafından çocuklarına sağlanan iyileştirilmiş yaşam şartlarının bir yandan da çocuğa zarar verebildiğine değinilmektedir. 99 “Bu sayınızda işlediğiniz konu gerçekten muhteşem. Neden mi? Ben de aynı sorunlarla karşı karşıya kaldım. Aileler çocuklarım iyi yaşasın derken onları öyle bir sıkıntı içine atıyor ki, kendileri bile belli bir zaman sonra pişman oluyorlar.” (Bizim Aile, Ağustos, 2007) denilmekte ve düşüncenin desteklenmesi aynı zamanda özel alanda (ev içi alanda) kadının temsili kategorisine de girmektedir. 2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır. 2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır. 2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı Derginin haber içeriklerine bakıldığında, okuyucu mektuplarında kamusal alanda yer alan kadının, çocuğuyla yeterli vakit geçiremediği ele alınmaktadır. Dergide, araştırmacı Levy’nin de ifade ettiği gibi, geleneksel toplumda, geleneklerin egemen olduğu ve insan ilişkilerinin duygusal temellere dayandığı bir yapı görülmekte ve kadın “anne, sadık eş” kimlikleriyle ön plana çıkarılmaktadır. Sözkonusu toplumlarda kadının kamusal alanda yer alsa bile aslında görevinin çocuğu yetiştirilmesi olduğu vurgulanmaktadır. Bu belirleyici özellik, dergi içeriklerinde de sıklıkla görülmektedir. Örneğin Mayıs sayısında; “Ocak sayınız çok hoştu. İlk bakışta “Neler oluyor, nasıl yani?” diyorsunuz ama okuyunca biraz özeleştiri yapma şansını da yakaladım. Çalışıyorum ama bu durumdan memnun olduğum da söylenemez. Fakat en azından bazı dertlerime derman oldunuz. Teşekkür ederim. (Bizim Aile, Mart, 2007, s.4, Sıla Gündüz-İstanbul)” denilmekte ve “özeleştiri yaptım”, “memnun olduğum da söylenemez” yaklaşımlarında da çalışan kadının memnuniyetsiz duruşu ön plana çıkarılmaktadır. 3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır. 3.a. Tüketen Kadın Kimliği 100 Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır. 3.b. Süper Kadın Kimliği Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır. C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri 1. Biçimlendirilmiş Kadın ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır. 2. Kadın-Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası Derginin haber içeriklerinin okuyucular üzerinde etki boyutu araştırmalara konu olmuştur. Derginin ele aldığı konular okuyucular tarafından alımlanmaktadır. Haberin üretim sürecinde aktif olmayan okurlar, haber metinleriyle karşılaştıklarında, gündelik hayatlarına yardımcı olabilecek bilgileri belirli oranlarda kullanmaktadırlar. Okuyucu mektupları köşelerinde ise, haber içeriklerine yönelik beğeni ve eleştirilerini sunma imkanı oluşturulmaktadır. Ancak söz konusu mektuplar, dergi editörleri tarafından kontrol altında tutulmaktadır. Denetim altında yayınlanan bu mektuplar sıklıkla beğenilerin yer aldığı sayfalar haline dönüşmektedirler. Örneğin, derginin Ocak sayısında; “Aile içi iletişim, kişisel gelişim, çocuk eğitimi, eşler arasındaki diyalog gibi değindiğin konularla adeta girdiğin evlerde psikolojik danışmanlık hizmeti görüyorsun. Seçtiğin konular genelde güncel ve toplumda her kesime hitap ediyor” (Bizim Aile, Ocak, 2007, s.4, Fatma Türkan/İstanbul) denilmekte ve derginin danışmanlık desteği ve herkese ulaşılabilirliği desteklenmektedir. Aynı zamanda haber içerikleriyle okuyucunun kurduğu özdeşim noktaları bulunabilmekte ve okuyucu mektuplarında bu durum okuyucular tarafından beğeni olarak belirtilmektedir. Derginin eylül sayısında; bir erkek okuyucunun “Bana kendimi okutturan yazarlarımıza teşekkür ederim” (Bizim Aile, Eylül, 2007, s.4- Okan yalın- Bodrum) sözleri bu özdeşimi gözler önüne sermektedir. 3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır. 101 3. BİZİM AİLE DERGİSİNDE EDİTÖR SAYFASI ANALİZİ Kitle iletişim araçları belirli yayın politikalarına sahiptirler ve bu doğrultuda içeriklerini düzenlemektedirler. Sözkonusu yayın politikaları doğrultusunda hazırlanan içerikler, medyanın işlevlerini yansıtmalıdır. Araştırmacı Jean Claude Bertrand145 medyanın işlevlerini şöyle belirtmektedir: 1- Çevreyi izlemek: Bugünün toplumunda sadece medya, çevremizde gelişen olaylar hakkında hızla ve eksiksiz rapor verme yetisine sahiptir. Görevi, bilgi toplamak, bilgiyi değerlendirmek, yorumlamak ve sonra dolaşıma çıkarmaktır. Özel olarak medya seçimler arasındaki ara dönemde üç siyasi güç (yasama, yürütme, yargı) üzerinde odaklanmalıdır. 2- Sosyal İletişimi Sağlama: Konsensüse tartışma yoluyla erişildiği demokratik bir toplulukta, medyasız barışçıl bir birliktelik olmayacağı için en düşük düzeyde de olsa bir görüş birliği sağlanmalıdır. Günümüzde tartışmaların çoğu medyada gerçekleşmektedir. 3- Dünya Hakkında bir vizyon sağlamak: Hiç kimsenin bütün gezegen hakkında doğrudan bilgisi bulunmamaktadır. Bir kişinin deneyimlerinin ötesinde, bir insanın bilgisi okullara ya da konuşmalara, fakat temel olarak medyaya bağlıdır. Sıradan vatandaş için medyanın değinmediği bölgeler, insanlar ya da konular yoktur. 4- Kültürü iletmek: Herhangi bir grubun kültürel mirası bir nesilden diğerine devredilmelidir. Dünyanın geçmişinin, bugünün ve geleceğinin belirli bir vizyonu, bir bireye etnik kimlik veren geleneklerin ve değerlerin bir birleşimi. Herkese neyin yapıldığını ve neyin yapılmadığı, neyin öğretilmesi ve neyin öğretilmemesi gerektiği anlatılmalıdır. Bu sosyalleşme sürecinde Batıdaki kiliseler özellikle Avrupa’da, eski rollerini artık oynamamaktadırlar. Geriye, tüm hayatları boyunca, bireyleri etkileyen okullar ve medya kalmıştır. 5- Mutluluğa Katkıda Bulunmak Eğlendirmek: Kitle toplumunda, fiziksel ya da akıl sağlığı ile ilgili hastalıklara sebep olabilecek gerilimi azaltmak için 145 Jean Claude Bertrand, Medya Etiği, Erişim http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/kitaplar/medyaetigi/1-1.htm , Erişim tarihi: 3 Haziran 2009. 102 adresi: eğlence, önceden olduğundan çok daha vazgeçilmez bir hal almıştır. Eğlence genelde medya tarafından temin edilmektedir. Medya izleyicisi, medyadan her şeyden öte eğlence sunmasını beklemektedir. Bu işlev, diğer beş işleve çok iyi bir şekilde birleşmektedir. 6- Satmak: Medya reklamcılığın temel aracıdır. Medya sahiplerinin ana amacı genelde reklamcılara satış için halkı baştan çıkarmaktır. Medya, reklamlar için uygun bir çevre yaratma çabasındadır. Birtakım gözlemciler için reklamlar olumlu bir rol oynamaktadır; fiyatları (medyanınkilerde dahil olmak üzere) düşürmektedir. Eleştirmenler ise tam tersine, reklamcılığı insanları manipüle etmekle, atık ve kirlenmeye yol açmakla suçlamaktadırlar. Belirlenen tüm bu amaçlar doğrultusunda yayın hayatına girecek her derginin bilimsel ve idari yönetimi için mutlak bir editörü olması gerekmektedir. Bir dergi editörü de dergisinde yayınlayacağı her yazıdan sorumlu olup, yayınlayacağı her materyalin kalitesini sağlayacak tüm basamaklarda yer almakla yükümlü bulunmaktadır. Editörlerin çoğu, derginin yönetimi ve gelişimi için kuvvetli bir yönetim kurulu oluşturmakta ayrıca editörler okuyucular, yazarlar, çalışanlar, dergi sahipleri, editörler kurulu üyeleri, reklamcılar ve medya gibi birçok öğe konusunda da karar ve denge unsuru olmaktadırlar146. Dergini yayın aşamasında editörlerin birçok sorumlulukları bulunmaktadır147. a. Editörler okuyucularına karşı sorumlu olmakta ve okuyucularının gereksinim ve beklentilerini öğrenmelidirler, b. Yayınların değerlendirilmesi sonrasındaki kararlar ve bunların uygulanışı ile ilgili olarak bir sistem oluşturmalıdırlar, c. Derginin içeriğinden ve makale çeşitlerinden sorumludurlar. d. Yazarlara bilgi, yayın hazırlama ve gönderim kurallarının belirlenmesini ve okuyuculara duyurulmasını sağlamalıdırlar, 146 Aydemir Yalman, Editör sorunları ve Sorumlulukları, Erişim adresi: ww.ulakbim.gov.tr/cabim/vt/uvt/tip/sempozyum3/019_aydemir.pdf, Erişim tarihi: 24 Mayıs 2009. 147 Yeşim Gökçe Kutsal, Editörün Katkı ve Sorumlulukları, Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık, 2006, www.ulakbim.gov.tr/cabim/vt/uvt/tip/sempozyum4/page67-72.pdf Erişim tarihi: 24 Mayıs 2009. 103 e. Makalelerin gecikmeden değerlendirilmesi ve yayına kabulü veya reddi açısından uygun bir işlem/prosedür geliştirmeli ve bunun sürekliliğini sağlamalıdırlar, f. Makalenin danışmanlarca değerlendirilme sürecinde çalışmanın içeriğinin ve yazarların adlarının gizliliğini sağlamalıdırlar, g. Kararlarının arkasında durmalı, fakat verdikleri kararı gereği halinde yeniden gözden geçirmek konusunda da tereddütlü olmamalıdırlar, h. Sadece makalelerin değil, yapılan araştırmaların kalitesinin artırılması konusunda da çaba harcamalıdırlar, i. Yazarlara makale hazırlama ve gönderimi, danışmanlara ise makale değerlendirimi için kılavuzlar yayınlamalı ve bunları düzenli olarak güncellemelidirler, j. Makalenin değerlendirilmesi ve basımı aşamalarında yapılan hataların düzeltilmesi konusunda hazırlıklı olmalı ve gereği halinde özür yazısı yayınlamalıdırlar, k. Editöriyel değerlendirme sürecinde hiçbir etki altında kalmadan bağımsız olarak karar vermeli ve bu konuda yazarlara da güvence vermelidirler, l. Yayın etiği ihlali veya bilimsel ahlaka aykırı durumlarda konunun aydınlanması için tüm araştırmaları yapmalı, gerekiyorsa sorunu akademik üst makamlara taşıyarak soruşturmayı genişletmeli, konu aydınlanıncaya kadar makaleyi yayınlamamalıdırlar. Sorun makale yayınlandıktan sonra ortaya çıkmış ve yazarın suçu kanıtlanmış ise; editörler bir üst akademik kurumdan gelen yazı ile bu gerçeği açıklamalı, kendi inisiyatiflerini kullanarak, detaylı araştırma yaptırmadan bu tür yazılar yayınlamamalıdırlar. m. Görevlerini ve sorumluluklarını herhangi bir şekilde etkileyecek kişisel, ekonomik veya politik bağlantıları olmamalıdır, n. Dergilerinin geleceğine yönelik planlar yapmalı, gerekirse derginin yayın politikasını tekrar gözden geçirmelidirler, 104 o. Editörler dergi içeriğini belirlemede kesinlikle bağımsız olmalıdırlar; yayınevinin reklamlar vb konularındaki yaklaşımını bilmeli, bilimsel içeriğin reklamlardan tamamen ayrı olması konusunda hiçbir baskı altında olmamalıdırlar. p. Araştırma sonuçları makale dergide yayına kabul edildikten sonra dergi editörünün onayı ile medyaya ve halka sunulabilir. Yayına kabul edilmemiş bir makale prematüre bir çalışmadır ve medyaya yansıtılamaz. q. Editörler dergilerinin yılda kaç sayı çıkacağını, değerlendirme süreçlerinin ne kadar zaman alacağını, dergiye gönderilen makalelerin kabul oranını belirlemeli ve okuyucularını da bilgilendirmelidirler. Bir başka deyişle editörlerin; periyotları düzenlemek, yayınların okunurluluk düzeyi ve kabulünü yapabilmek, reklam dengesini korumak, planlamalar yapmak, okuyucuya karşı sorumluluk duymak, makale ve yazı dengesi, çeşitliliğini sağlamak, kaliteyi sağlamak ve korumak vb. gibi çok çeşitli sorumlulukları vardır. Okuyucuya bu sorumlulukları aktarmayı sağlayan “editör sayfaları” da ayrı bir önem taşımaktadır. 3.1. Editör Sayfasında Yer Alan Konuların Nitel Analiz Yönergesine Göre Değerlendirilmesi A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili 1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri Araştırmada, Bizim Aile dergisinin editör sayfalarının, yayın politikalarına bağlı olarak hazırlandığı anlaşılmaktadır. İçeriklerin dini yaklaşımlarla oluşturulduğu ve bu doğrultuda beslendiği görülmektedir. Örneğin; İslamiyet’in erkek ve kadın ilişkisine bakışı, gerek yaptırımları(cehennem) gerekse de ödüllendirmeleri(cennet) ile ayrıntılı olarak ele alınmakta, Kur’an ve hadislerinin hükümlerine dayanarak toplumsal cinsiyet ayrımı üzerinden, kadın ve erkeğin farklı yaratılışta oldukları ve kadına erkek cinsine göre farklı roller atfedildiği açık ve gizli (örtülü) olarak aktarılmaktadır. Bizim Aile dergisinin Ocak sayısının “Yeni yıla merhaba” başlıklı editör sayfası içeriklerinde, ev dışı çalışma hayatında yer alan kadınlara yönelik içerikler ele alındığı 105 ve gazeteci yazar Meryem Tortuk’un “Çalışmalı mıyım, Çalışmamalı mıyım ?148” başlıklı haberi yer almaktadır. Haberde, ‘kadının önceliği kimliğini tanımlamaya vermesi gerektiği’ sözlerinde, kimliğin önemi vurgulanmakta ancak editör sayfası ve haber içeriği birleştirildiğinde, kadın kimliğinin erkeğin gerisinde yani ikincil konumda vurgulandığı anlaşılmaktadır. Yine ocak sayısında editörün derginin yayın politikasına bağlı olarak din ve bireyler bağını kurmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Örneğin yazıda, “Varoluşa dair soruları sormaya bile vakit bulamayacak şekilde çalış, kazan, harca! Kısır döngüsünde kaybolmak insana dair ne acıklı bir öykü, işte sözümüz onlara!” denilerek, ölüm hatırlatılmakta ve bireylerin içinde bulundukları bu koşulları kısır döngü ve acıklı bir durum olarak pekiştirme yapılmaktadır. Şubat ayının editör sayfasında ise, 14 Şubat sevgililer günü nedeniyle derginin haber izleği seçilen “Sevgililer Günü” kavramına değinilmekte ve sevgililer gününün ticari bir kaygıyla geçirilmesi eleştirilmektedir. Bu nedenle Muhafazakâr bir tutuma sahip olan Bizim Aile dergisinin, sözkonusu Sevgililer günü yaklaşımını, daha çok, Allah’a olan sevgiyle özdeşleştirerek ön plana çıkarıldığı görülmektedir. Konunun yan alanları olarakta, öncelikle geleneksel aile yapısında çok önemli bir yere sahip olan evlilik ve aile kurumlarına gönderme yapılarak “kendimizi, anne- babamızı, gençliğimizi, eşimizi, çocuklarımızı vb. daha pek çok şeyi seviyoruz” denilmektedir. Bu doğrultuda editör sayfalarının bir yandan kapak bir yandan da içerikle köprü görevi kuran yanı, yayın politikalarına bağlı olarak vitrin görevi görmektedir. Okuyucunun içeriklere geçmeden önce, derginin haber içeriklerini hazırlarken hangi noktalara önem verdiğine dair ilk bilgiyi editör sayfalarından almaları, okuyucuyu bir bakıma maniple etmektedir. Bilgi teknolojileri konusuna Mart sayısında değinen dergi, editör sayfasında da, internet aracılığıyla İslami konulara daha rahat ulaşabilmenin mümkün olduğundan söz etmekte ve bilgi teknolojilerinin hızlı-kolay erişebilirliliğinin İslam dininin anlaşılabilirliğini artıracağına vurgu yapılmaktadır. Ancak editör sayfasında, günümüz teknolojileri aktarılırken, “inkişaf” gibi eski Türkçe bir dil yapısını tercih etmeleri dikkat çekicidir. İnkişaf yani gelişme, ilerleme anlamını taşıyan bu sözcük, editörün bir 148 Bizim Aile Dergisi, “Çalışmalı mıyım, Çalışmamalı mıyım ?” haberi, Ocak, 2007. 106 yandan muhafazakâr tutumunu bir yandan da derginin İslami bakış açısı ve değerler anlamında dili de araç olarak kullandıklarını göstermektedir. 2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır 3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele Alınışı 1. Özel Alanda (Ev içi alanda) Kadının Temsili Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır 1.a. Özel Alanda (Ev içi alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır 1.b. Özel Alanda (Ev içi alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı İslamiyet’te evlilik kurumu oldukça önemli yer teşkil eden bir kurum olmakta nisan sayısının editör sayfasında da bu olguya değinilmektedir. Geleneksel toplumda aile kurumunun özellikle annenin çocuğun eğitimini üstlenmesi gerekliliği üzerinde durulmaktadır. Bu eğitimde öncelikle “şefkat” olgusu üzerinde yoğunlaşılması gerekliliği vurgulanmaktadır. Dergi içeriğindeki diğer konularla ilgili de kısa bilgiler içeren nisan sayısının editör sayfasında, diğer konular da “şefkat ve aile” üzerine yoğunlaşmaktadır. 1.c. Kamusal Alanda (Ev dışı alanda) Çalışan Kadının Temsili Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır 2. Kamusal Alanda (Ev dışı alanda) Tüketen Kadının Temsili Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır 2.a. Kamusal Alanda (Ev dışı alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı 107 Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır 2.b. Kamusal Alanda (Ev dışı alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır 3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır 3.a. Tüketen Kadın Kimliği Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır 3.b. Süper Kadın Kimliği Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri 1. Biçimlendirilmiş Kadın ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili Ekim ayı editör sayfasında, Kur’an ve hadislere vurgu yapılarak kadının örtünmesi (tesettür) ele alınmakta ve aynı zamanda editöründe dünya görüşünü ortaya koyan metinde; “Halen uygulanmakta olan son derece katı, inatçı ve insafsız yasak, inanan kadının özgürlük hareketinin bir simgesi durumunu muhafaza etmekte” sözleriyle ön plana çıkarılmaktadır. Sayfa içeriklerinde, İslam’ın idealleştirdiği bir kadın imgesi yaratılmakta ve olması gerekenin “bu” olduğu ileri sürülmektedir. 2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır 3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır 108 4. BİZİM AİLE DERGİSİNDE YER ALAN KADINLA İLGİLİ HABERLERİN ANALİZİ A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili 1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri Geleneksel toplum yapısının vazgeçilmez kurumu olan evlilik, Bizim Aile dergisinin Şubat sayısında “Sevginin dili” başlığı altında ele alınmaktadır. Haber içeriklerinde evlilik kurumuna yönelik özendirici bir tutum izlendiği gözlenmektedir. Ancak sözkonusu yaklaşımın yine İslami değerlere bağlı kalınarak ve geleneksel toplum yapısına uygun bir biçimde ifade edilmektedir. Örneğin, kadın ve erkek ilişkilerinin en doğru şekilde yaşanabileceği yerin “helal daire” (evlilik kurumu) yani nikâhla mümkün olacağı belirtilmektedir. Örneğin; “Karşı cinse duyulan muhabbetin en güzeli helal dairede olanı ve bu sevginin neticesinde Allah rızasının kazanılmaya çalışılanıdır”(Bizim Aile, Şubat, 2007) denilerek haber içeriği güçlendirilmektedir. İkili ilişkilerin temelinde “din” olgusunun vazgeçilmez bir unsur olduğu belirtilerek gayrı meşru ilişkilerin bireyleri günaha sürükleyeceği ve manevi açıdan da suçluluk duyacakları vurgulanmaktadır. Flört ya da nikâhsız beraberliklerin tasvip edilmediği haberde, “Sevgililer Günü”nün de İslami inanca aykırı olduğu ve anlamsız olduğu belirtilmektedir. Haber içeriğinde; “Günümüzde sevgi denilince akla hep cinsellik gelmektedir. Bu sevgi meşru dairede olursa problem yoktur. Ancak özellikle “Sevgililer Günü denilince akla flört ya da nikâhsız beraberlikler gelir. Sevgililer Günü uydurmacasıyla nikâhsız beraberlikler meşru ve gayet doğal gösterilmeye çalışılmaktadır. Hatta 14 Şubat günü "Bugün Sevgililer Günü ve benim bir sevgilim bile yok" kabilinden sözler işitmemiz bugünün acı neticelerinden biridir. Sanki herkesin bir sevgilisi olmalı ve onunla bir şeyler paylaşmalıdır. Oysa karşı cinse duyulan muhabbetin en güzeli helâl dairede olanı ve bu sevginin neticesinde Allah rızasının kazanılmaya çalışılanıdır.” 109 belirtilmektedir. Evlilik kurumunun gerekliliği ve önemine değinen bir diğer şubat sayısı haberi de “Bir soru- Bir cevap” köşesidir. Haber, “Bir kız veya erkeğin karşı cinsinden birisini sevmesi veya âşık olması caiz midir?” başlığı ile ön plana çıkarılmaktadır. Haberin ilk giriş cümlesini “ Evet bu konuda duygularımıza hâkim olmak gibi ahlaki bir görevimizin var olduğunu asla unutmamalıyız” sözleriyle âşık olmanın caiz olmadığı vurgulanmaktadır. Haberin içeriğine baktığımızda “Müslümanlıkta bu aşk, evlilikle başlamalı, eğer aşk-ı mecazi yaşanmak isteniyorsa, bu duygular evlendikten sonraya bırakılmalı ve nikahlı eşine karşı beslenmelidir.” ifadeleri konuya bakış açısını güçlendirmektedir. Geleneksel toplum yapılarında evlilik yaşının küçük olması göze çarpmakta ve Bizim Aile dergisinin muhafazakâr çizgisine de bu anlayış yansımaktadır. Derginin şubat sayısında “ Haydi güzelim, şeker ezelim, bu sene de bekâr gezelim… Anne babalar çocuklarımıza bu türküyü söyletmeyelim!” başlıklı haberi, gençlerin evliliğe özendirilme çabalarında dikkatli olunması gerektiği ve böylesi mesaj içeren müzik eserlerinde bile dikkat edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu yaklaşım derginin, evlilik kurumuna yakınlık duyan/duyabilecek gençleri koruma amaçlı ve muhafazakâr bir bakış açısına sahip olduğunu göstermektedir. Aynı haberde “Son zamanlarda hepimizin dikkatini çeken bir vakıa var, evlenme yaşının büyümesi, daha da kötüsü gençlerin evlenmemesi…” sözleriyle, evlilik yaşının büyümesinin bir sorun olarak ele alındığı anlaşılmaktadır. Haber içeriklerinde, evlilik konusunda gençleri ebeveynlerin teşvik etmesi gerekliliği belirtilmekte ve “Haydi annebabalar, teyze, yenge halalar, dost ve akrabalar iş başına” denilerek içerik desteklenmektedir. Haberin fotoğrafı da haberin içeriğiyle doğrudan bir bağ kurulmakta birinci fotoğraf gelinin simgesi duvak fotoğrafta yer almaktadır∗. (Bknz: Ek-14) Diğer fotoğrafta görücü usulünün ön planda yer aldığı evlilik modeli sergilenmektedir ve yine Tüm dönemlerde kadının en önemli tören giysisi, gelinlik olmakta ve gelinlik için seçilen model, renk, kumaş değişse de amaç hep aynı kalmaktaydı. Özellikle Osmanlı geleneği bağlı olarak simli, pullu, işli giysiler ayıp sayıldığından genç kızlar, genellikle sade elbiseler giymekteydiler. Kadınların süslü giyinebilmelerinin yolu; evlilikle başladığından, ilk gösterişli elbise olan gelinlik, her zaman önemli bir giysi olmakta ve gelinin diğer kadınlardan farklılığını belirtmesi açısından da önemsenmekteydi. Gelini diğer kadınlardan farklı kılan, gelinliğin yanı sıra gelinliği tamamlayıcı gelin başı, duvağı ve aksesuarları oluşturmaktaydı. Sebahat Gül, Osmanlı Dönemi Hareketleri, Erişim adresi: www.kadiniz.com/makale.php?baslik=osmanli-donemi-gelinlikleri&id=1499 – 38, Erişim tarihi: 27 Mayıs 2009. ∗ 110 Ek 14 Ek 15 Ek 16 Ek 17 gelinlik yerine kırmızı yerel kıyafet geleneksel toplum yapısına gönderme yapmaktadır. (Bizim Aile, Şubat, 2007, ss. 48-49, Bknz. Ek -15) Bizim Aile dergisinin sadece haber başlıkları ya da haber içerikleri derginin yayın politikasını yansıtmamakta aynı zamanda haber fotoğrafları da derginin bakış açısını ifade etmektedir. Özellikle derginin Şubat sayısında “ödüllü fotoğraflar” bölümünde tesettürlü kadın imgeleri kullanılmaktadır (Bizim Aile, Şubat, 2007, ss.60-61, Bknz: Ek 16, Ek 17) 2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele Alınışı 1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili Bizim Aile dergisinin Ocak sayısında “Çalışan kadının sağlık faturası” adlı haberde Dr. Ender Saraç ile yapılan röportaj dikkat çekmektedir. “Dr. Ender Saraç kadının sorunlarına farklı bir pencereden bakıyor” alt başlığı ile genişletilen haberde, “farklı bir pencere” sözüne vurgu yapılmaktadır. Saraç’ın toplumsal cinsiyet ayrımına yönelik yaklaşımının, toplumsal rol ve statüye dair bir izleği olduğu şu satırlarda görülmektedir: “Kadın ve erkek eşitliği demek, bence kadının erkekle aynı ağırlıktaki halteri kaldırması, yüz metreyi aynı saniyede koşması demek değil. Kadın ve 111 erkeklerin yaratılışları farklı. Erkek mevcut aile birimini korumaya, lojistik ikmali sağlamaya dönük bir duygu ve anatomi geliştiriyor. Kadınsa daha çok aile yapısının iç organizasyonunu sağlamaya yönelik duygusal yönü kuvvetlendiriyor”(Bizim Aile, Ocak, 2009). Bu yaklaşım, derginin kadının ev içi alanda bulunuşuna dair tutumunu desteklemektedir. Sözkonusu satırlarda kadının ev içi alan, erkeğin ise ev dışı alanda rol paylaşımı onaylanmaktadır. Haberin içeriğinde, kadınların kamusal alanda yer alması durumunda kimi zorluklarla karışlaştıkları bu zorlukların “anne olma” görevinden dolayı kaynaklandığı anlatılmaktadır. İçerikte, iş hayatında karşılaşılan temel sorunların “hamilelik, lohusalık emzirme” gibi dönemler olduğu belirtilmektedir. Bizim Aile dergisinin sıklıkla ailenin önemi ve özellikle de geniş aile yapısına ilişkin bilgileri vurguladığı görülmektedir. Örneğin, derginin Nisan sayısında, “Merhamet ağı ve aile” başlıklı haber içeriği, geleneksel toplum yapısını yansıtmakta ve geniş ailenin işlevlerini aktarmaktadır. İçeriklerde, aile bireylerinin birbirlerine karşı saygılı olması gerektiği vurgulanarak, merhamet ve şefkat duygularının aile tarafından çocuğa ne şekilde aktarılabileceği ve özellikle dini eğitimin ebevynler tarafından öğretilmesi gerekliliğine dikkat çekilmektedir. Aile kavramına değinilirken geniş ailenin (dedenin, anneannenin vb.) çocuğun eğitimi ve toplumsal Ek 18 sosyalizasyonunda ve dini yaklaşımlarında önemli etkiye sahip olduğuna da değinilmektedir. Haberin fotoğrafında da çocuğun oyuncak ayısına şefkat yüklü bakışlarını resmedilmektedir. (Bizim Aile, Nisan, 2007, ss 8-9, Bknz. Ek 18) 1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı Araştırmada, Bizim Aile dergisi Ocak sayısında yer alan “anket” köşesinde de kadının kamusal alanda yer alıp/almaması üzerine verilere rastlanılmaktadır. Dergide yer alan anketin, www.bizimaile.com adlı internet sitesi aracılığı ile de duyurulduğu anlaşılmaktadır. “Evlilik hayatında kadının çalışmasını doğru buluyor musunuz?” başlıklı anket sorusuna verilen cevaplar; %90 evet, %127 hayır, %137 işine göre değişir şeklinde belirlenmekte ve derginin hedef kitlesinin bakış açısı izlenebilmektedir. 112 Anket köşesinde, kadın ve iş hayatı ilişkisi, evlilik ve aile kavramının asıl temelinin kadın üzerine kurulu olduğundan yola çıkılarak, kadının iş hayatına atılması durumunda, evliliğe dair sorumluluklarını yerine getiremeyeceği ve bunun sonucu olarak, evlilik içinde vurgulanmaktadır. birtakım Söz sıkıntılara konusu neden ankette, olabileceği kadının çalışma koşullarının ancak kadına/kadınlığa özgü mesleklere (öğretmen, sekreterlik, doktor) yönelinmesi doğrultusunda mümkün Ek 19 olabileceği ve bu sayede kadının bir yandan dini görevlerini de yerine getirebilmesinin uygun olabileceği aktarılmaktadır. Haber fotoğrafı incelendiğinde, bu mesleklerin öncelikle pekiştirildiği ve illüstrasyon kullanımına gidildiği anlaşılmaktadır. İllüstrasyon çizimde, kadın bir yandan elinde evrak taşıyan bir yandan da diğer elinde mutfak aracı (spatula-kepçe) tutan, eteğinde ise çocuğun çekiştirdiği şekilde görüntülenmektedir. Burada, “çalışan”, “ev kadını” ve bir yandan da “anne” olan kadın kimliği sergilenmektedir(Bknz. Ek 19). Konu, örneğin Ocak sayısında, “Çalışan kadının sağlık faturası” adlı haberde de pekiştirilmekte ve kullanılan illüstrasyonda ise benzer yaklaşım devam ettirilmektedir. İncelenen haber illüstrasyonunda, arka planda bir kum saati görülmekte, altta ve üstte ters konumda yaratılan iki kadın imgesi yerleştirilmektedir. Üstteki kadın imgesi, kucağında bebekle resmedilmekte ve geleneksel, ev içi alanda anne kimliğiyle ön plana çıkarılmakta, alttaki kadın imgesi ise, kucağında lap top (dizüstü bilgisayar) taşıyan çalışan özgür kadını temsil etmektedir. Kum saati de zamanı ifade etmektedir. Kum saatinin üstte annelik temsilinin daha belirgin olması ve altta kalan çalışan kadın imgesinden daha anlaşılır olduğu göze çarpmakta bu da derginin kadın Ek 20 temsilini açıkça vurgulamaktadır. (Bizim Aile, Ocak, 2007, s. 33 Bknz. Ek-20) Bizim Aile dergisinin “Gergef başında ipekten hayatlar” adlı haberinde de kadının iş hayatındaki konumuna ilişkin verilere rastlanılmaktadır. Haber içeriğinde, 113 kadının biyolojik özelliği olan “doğurganlığından” söz edilmekte ve doğurganlık vasfının da bir çeşit çalışma şekli olduğu ifade edilmektedir. Haber içeriği, kadını ev içi alanla sınırlandırmakta, ev işlerinin de çalışma şekli olarak ön plana çıkarıldığı, aynı zamanda kadının doğurganlık vasfının da söz konusu çalışma şekli içinde ele alınması gerektiği belirtilmektedir. Haber içeriğinde; “Bir kere çalışan kadın nitelemesi modernizmin sınırlarını çizdiği bir kavramdır. Halbuki bunun dışında kalan her kadın hatta her insan zaten çalışır. Özellikle kadının fıtratına doğurganlık vasfı yerleştiren Rabbimiz, onun fiili hayatta da üretken olmasını hikmetine uygun görmüştür. Kısacası yaratılış itibariyle kadın, evde, tarlada, tezgâh başında, fabrikada, okulda var olduğu her yerde bir şeyler üretmekle, çoğalmakla insanlığın faydasına sunmakla meşguldür. Yaptığı işten aldığı zevk ve Rabbinin hoşnutluğunu kazanma düşüncesi, aldığı peşin ücrettir” cümleleri bu düşünceyi desteklemektedir. Kadının kamusal alanda yer almasına gerek olmadığı kadının zaten özel alanda da kendini ifade edebildiği Allah tarafından bahşedilen ve cinsiyetinden kaynaklanan üretkenliğin de bir çalışma şekli olduğu vurgulanmaktadır. Haberde, Osmanlı örneklemesiyle “Osmanlı kadını çalışırdı cümleleriyle” haber desteklenmektedir (Bizim Aile, Ocak, 2007, s.43). 1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı Geleneksel toplum yapısı niteliği yansıtan kadının ev içi alanla sınırlanması ve çocuğun eğitiminden sorumlu olması odak noktası alınarak “Sinirliliğin şifası sevgide” başlıklı haber ele alınmaktadır. Haber içeriğinde, dini ifadeler kullanılarak annenin eğiticilik vasıflarına gönderme yapılmaktadır. Örneğin “Evet Cenab-ı Hak anneleri çocuklarını en güzel şekilde eğitebilecek şefkat duygusuyla donatmıştır” sözleriyle düşünce desteklenmektedir (Bizim Aile, Ocak 2007, s.7, Bknz: Ek 21). Ek 21 Haberin fotoğrafına bakıldığında ise, konunun aksine anne-çocuk ilişkisi değil babanın yer aldığı ve gülümseyen/mutlu çocuğun elinin 114 babasının eliyle birleştiği görülmektedir. Bu doğrultuda, haber içeriği ile haberin başlığı arasında dolaylı bir bağ kurulurken, haberin içeriği ile haberin fotoğrafı arasında dolaylı bir bağ kurulamamaktadır. (Bizim Aile, Ocak 2007, s.7, Bknz: Ek 21) Kadının ikincil konumunu vurgulayan Bizim Aile dergisinin Ocak sayısının Çocuk da yaparım kariyer de ? başlıklı haberin başlığında ise, haberin tarafsız olduğuna dair vurgu yapılmakta ancak cümle sonunda yer alan soru işareti dikkat çekmektedir. Bu yaklaşım, çocuk ile iş kariyerinin aynı anda yapılamayacağını düşündürmektedir. Spotta yer alan “Farklı kalemlerden çeşitli bakış açıları sunsak da ‘kadın çalışsın ya da çalışmasın’ gibi sert hatlı bir şablonumuz yok dosyamızda. Öyle ya neticede, elinizdeki derginin mutfağında da çalışanların çoğu kadın…” cümlesinde nötr bir bakış açısı sergilense de haber içeriğinde geleneksel ev içi rollerin din ile harmanlanarak vurgulandığı anlaşılmaktadır. Metin içinde örtülü olarak verilen mesajlar modern toplum yapısına ilişkin yaklaşımlar ile de desteklenmektedir. “İngiliz kadınları artık anneleri gibi “Çocuk da yaparım kariyer de” demenin aslında gereksiz yere her şeyi sırtlanmakla eş anlamlı olduğuna karar vermişler ve daha geleneksel aile modellerine dönmeyi arzu ettiklerini belirtmişlerdir. İş ve ev hayatını dengede götürmeye çalışan “süper kadın” değil evde çocuğuyla zaman geçiren “mutlu kadın” olmak istiyorlardı. Aileyi erkek geçindirmeliydi ve her şeye birden sahip olma arzusu stres kaynağıydı. Araştırmaya katılan her üç kadından ikisi bu fikirdeydi”.(Aktaran: Cumhuriyet 15 Mayıs 2005) Erkek egemenliğinin hâkim olduğu geleneksel toplum yapısının izlerini taşıyan haberde, kadının gerek aile içindeki gerekse toplum içindeki en önemli işlevinin “çocuk doğurmak ve bakmak” olduğu vurgulanmakta, bu şekilde kadınların mutlu olacağı mesajı verilmektedir. Bu söylem modern toplum göstergesi olan batı dünyasından örneklerle de desteklenmektedir. 115 Haberin illüstrasyonuna bakıldığında, arka planın mavi fon üzerine oturtulduğu ve iki ucu yanan mum arasında çalışan özgür kadının resmedildiği anlaşılmaktadır. Ancak bir elinde iş çantası bir elinde ise, çocuğu tarafından çekiştirilen kadın kimliği sunulmaktadır. Hızla akıp geçen zamanı simgeleyen iki ucu yanan mum, üzerindeki annenin de zamanına atıfta Ek 22 bulunmaktadır (Bknz. Ek. 22). Haberin sonunda ise, yine bir soru sorularak okuyucunun kendi kararını verme konusunda özgür olduğu düşündürülmeye çalışılmakta “Şimdi hazırladığımız dosyayı okuyun ve kararı siz verin iç sesiniz versin, Kadın çalışmalı mı?” denilerek, kadının çalışmamalı düşüncesi desteklenmeye çalışılmaktadır. Bizim Aile dergisinin kadının çalışması konusunda aynı haber başlıklarını ve yazım tarzlarını kullanarak yine “Hem iş kadını hem de mutlu bir anne olabilmek mümkün mü? başlığıyla habere başlanmakta ve çalışan kadına tavsiyelerde bulunulurken kadının asıl görevi sayılan anne kimliğine gönderme yapılmakta ve 1. maddeyi; “Çalışma hayatının kendiniz için gerekli olup olmadığına karar verin” cümlesi oluşturmaktadır. Haberin fotoğrafında ise, ön planda yer alan çocuğun fotoğrafı aynı karede bulunmakta arka planda ise flu olarak yansıtılan, ‘çalışan anne’ resmedilmektedir. Fotoğrafın içeriğinde, “çalışan annenin ihmal edilen çocuğu” mesajı Ek 23 vurgulanmaktadır (Bizim Aile, Ocak, 2007, s.25, Bknz Ek -23) Derginin annelik kimliğine gönderme yaparak kadın kimliğini konumlandırdığı bir başka haberde Mayıs sayısında yer almaktadır. “Annem, annem” başlıklı haberinde “Dünyada hiçbir şey ve hiçbir iş anneye evladından daha önemli olamaz ve hiçbir meslek annelik kadar mühim ve kıymetli olamaz; şefkatle süslü ve imanla nurlanmış bir kalple yavrumuzu sarmalı ve kuşatmalı” spotuyla annelik vasfının her şeyin üstünde olduğu kadının da asıl görevinin de zaten annelik olması gerektiği belirtilmektedir. Haberin fotoğrafı da haberin içeriğini destekler nitelik taşımakta ve fotoğrafta başörtüsüyle gelenekselliğin simgelendiği 116 kadın, kucağında mutlu çocuk imgesiyle kullanılmaktadır. (Bizim Aile, Mayıs, 2007, ss.58-59, Bknz. Ek 24) 1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Ek 24 Temsili Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri 3.a. Tüketen Kadın Kimliği Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 3.b. Süper Kadın Kimliği Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri 1. Biçimlendirilmiş Kadın ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili 2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası Geleneksel toplum yapısının vazgeçilmez kurumu olan evlilik kavramına değinen Bizim Aile dergisinin Şubat sayısının “Sevginin dili” başlıklı haberinde kadın ve erkek ilişkileri yeniden inşa edilerek evlilikler meşrulaştırılmaktadır. Haber içerik yönergesinde geleneksel aile ve gelenekçi modern kadın temsilleri kategorisinde de yer almaktadır. Haber bu kategoride aynen yer almaktadır. Kadın ve erkek ilişkilerinin en doğru yaşayacakları yerin “helal daire” (evlilik kurumu) yani nikâhla mümkün olacağı vurgulanan haber 117 “Karşı cinse duyulan muhabbetin en güzeli helal dairede olanı ve bu sevginin neticesinde Allah rızasının kazanılmaya çalışılanıdır” (Bizim Aile, Şubat, 2007 sözleriyle desteklenmektedir. İkili ilişkilerin temelinde “din” olgusunun vazgeçilmez bir unsur olduğu belirtilmekte ve gayrı meşru ilişkilerin bireyi günaha götüreceği manevi açıdan da suç olacağı vurgulanmaktadır. Flört ya da nikâhsız beraberliklerin tasvip edilmediği haberde “Sevgililer günü”nün de inanca aykırı olduğu gerekçesiyle anlamlı bulunmamaktadır. Kadın ve erkek ilişkilerinin yeniden inşa edildiği kadına ve erkeğe farklı roller atfedilen bir diğer haber başlığını da şubat sayısında “Bir soru- Bir cevap” köşesinde yer alan ‘ Bir kız veya erkeğin karşı cinsinden birisini sevmesi veya aşık olması caiz midir? başlıklı haberi oluşturmaktadır. Bu haber içerik yönergesinde geleneksel aile ve gelenekçi modern kadın temsilleri kategorisinde de yer almaktadır. Mutlu evliğin sırlarını, İslami kurallar çerçevesinde açıklayan Bizim Aile dergisinin Kasım sayısının “Mutlu Evliliğin Sırrı” başlıklı haberinde özellikle kadın cinsiyetinin getirdiği biyolojik özelliklere göre davranması gerektiği, kadınlığını bilip erkeğine saygılı olması gerektiği vurgulanmaktadır. Haber içeriğinde; “Evliliğin sırrı Anadolu ahlakı dediğimiz, kadının kadınlığını bildiği, fevri olmadan, kapris yapmadan, erkeğinin neden hoşlanıp hoşlanmadığını anladığı, karşılıklı saygı ve sevgi üzerine kurulmuş bir yuva ise o evlilik su gibi akar. Bu ataerkil Anadolu insanının felsefesinin evlilik kurumu üzerindeki ömürlük sırlarıdır” denilmekte ve iş dünyasının sayılan isimlerinden rahmetli Sakıp Sabancı’nın eşi Türkan Sabancı’nın mutlu evliliğinden örnekler sunularak, haber desteklenmektedir. 3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri Bizim Aile dergisi haber içeriklerinde, Kur’an da kadına ilişkin hükümler, kadının doğumundan ölümüne kadar hatta ölümden sonraki hayatına değin düzenlemeleri açık şekilde kadın kimliği ele alınmaktadır. Ocak sayısının “Kadın ve İslam” bölümünde “Kadının adı Şefika ve Refika” başlıklı ayrı bir haber yer almaktadır. Söz konusu 118 haberde, dinin kadın kimliğini nasıl yeniden idealize ettiği belirtilmektedir. Kadının karşı cinsten sakınması ve dinin yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiği dolayısıyla günah işlememesi doğrultusunda bilgiler sunulmaktadır. Kur’anın kadına ve erkeğe farklı bakış açılarıyla baktığı da “Erkekler için hayat cami, iş ve ev arasında; kadınlar için daha ziyade evleri ile ibadet odaları arasında” sözleriyle dinsel açıdan “kadın ve erkek kimliği” yeniden inşa edilmektedir. Haberin fotoğrafı ile haberin içeriği arasında doğrudan bağ kurularak Müslümanların ibadet yeri olan cami arka fonda tutulmakta, görüntünün ön bölümüne ise tesettürlü bir Ek 25 kadın fotoğrafı yerleştirilmektedir (Bizim Aile, Ocak, 2007, s.27, Bknz: Ek-25). İncelenen Ocak sayısında, kadının çalışıp çalışmamasına ilişkin haberlerden biri de “Kadınların kariyeri evliliği yıkıyor mu?” başlıklı haberdir. Haberde, kadının öncelikli işinin evi, ailesi ve annelik vasfı olduğu ve kariyer sahibi kadınla evlenilmemesi gerektiği vurgulanmaktadır. İçerikte; “Evleneceğiniz kadın ne olursa olsun, kesinlikle kariyer sahibi olmasın. Neden? Çünkü pek çok sosyal bilimci, kariyer sahibi kadınlarla olan evliliklerin sağlam olmayacağı konusunda hemfikir. Aslında her ilişki kendi içinde stres barındırabilir ama son zamanlarda çalışmalar çalışan kadınların boşanmaya daha yatkın oldukları, çocuk doğurmaktan da kaçındıklarını gösteriyor. Ayrıca çocuk doğursalar bile bundan mutsuz olma ihtimalleri çok yüksek Araştırmaların bulunduğu bir yayın olan “Social Forces’ta son zamanlarda çıkan bir araştırmanın sonuçları “ekmek getirmekle” yükümlü olan öncelikli kişinin erkek olduğu evlerde kadınların daha mutlu olduğu yönünde..” cümleleriyle vurgulamaktadır. Yine aynı haberde, İslam dinine göre kadın ve erkek kimlikleri yeniden inşa edilmekte ve “Geleneklere göre erkekler ev dışında çalışarak para kazanır, kadınlar ise ev işlerini yapar ve çocuk büyütür. Her işi yapan kişi bellidir” denilmektedir. 119 Haberin illüstrasyon kullanımında ise, anne, baba ve çocuktan oluşan bir çekirdek aile resmedilmektedir. Anne ve babanın aynı hizada ve omuz omuza resmedildiği içerikte, kariyer sahibi olan her iki cinsiyetin eşit konumluluklarına vurgu yapılmaktadır. Ancak ortada duran çocuğun annesine dönük bakışı da çocuğun bakım sorumluluğun asıl sahibinin anne olması gerektiğine yöneliktir(Bizim Aile, Ocak, 2007, s.32, Bknz. Ek- 26). Ek 26 Bizim Aile dergisi kadını konumlandırırken kadını “aciz, bakıma ve korunmaya muhtaç, anne, evine sadık bir eş” şeklinde sunmaktadır. Örneğin, Nisan ayının “Risaleti Nur’da kadın ve şefkat” başlıklı haberin içeriğinde; “Kadının dünya üzerinde müstesna bir varlık olarak, üzerine başka nazarları toplaması kaçınılmazdır. Burada hakiki bir korunmanın altında mahremiyetin kadın için ne kadar ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Buna paralel olarak kadın, sığınma ihtiyacı ile himaye altına girmeyi talep eder. Fıtraten zayıflığı da buna eklenince hayatının idame ettirmek noktasında bir yardımcıya ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacı, fıtratında bulunan, çocuk okşama ve sevme meyilinden gelen annelik vazifesi ile ziyadeleşir.” denilmekte ve kadının bakıma muhtaç, aciz oluşu ve bu acizliğinin annelik duygusuyla giderilebileceği ifade edilmektedir (Bizim Aile, Nisan, 2007, ss.21-22). İçeriklerde, kadınlık ve erkekliğe dair yapılması gerekenlerin dini değerlerle özdeşleştirilerek okuyucuya sunulduğu görülmektedir. Derginin Nisan sayısında “Gergef” sayfasında “Nasıl bir eş” başlıklı haberde; “Eşlerin vazifelerini en iyi öğrenebilecekleri yegâne kaynak Kuran ve sünnet’tir. Eşler veya eş olmaya hazırlanan gençler bu kaynakları dikkatle okuyarak vazifelerini öğrenip hayatlarına yansıttıkları takdirde hem kendileri rahat ederler, hem de ailenin huzurunu sağlarlar”(Bizim Aile, Nisan, 2007). denilmekte ve içerikte kadın-erkek kimlikleri, Kur’an ve hadisler ışığında yeniden inşa edilmektedir. Dergi kadını Müslüman kadın kimliğiyle konumlandırmakta ve tesettür konusuyla da haberi ele almaktadır. Temmuz sayısının “Kadınların tesettürü 120 üzerine” başlıklı haberinde, kadının kişiliğini kazanmasında Kur’anın rehber olacağı vurgulanarak, kadınlık görevleri hatırlatılmaktadır. Örneğin, “Kuran ahlakı, tüm insanlara olduğu gibi kadınlara da olabilecek en güçlü en sağlam kişiliği kazandırır” cümlesinde düşüncenin pekiştirildiği anlaşılmaktadır. Haberde kadının ırzını namusunu korumak için örtünmesi gerektiği, Kur’an ve hadislerden örnekler sunularak vurgulanmaktadır. Haberde; “Akıllı ve şuurlu olan bir kadın sokağa çıkarken ne kendini ne de bir başkasını günaha sokacak tavır ve davranışlarda bulunmaz. Ayette belirtildiği ölçüde, süslerinin ne olduğunu bilir ve kendini teşhir edecek şekilde giyinmeyi kendine yakıştırmaz” (Bizim Aile, Nisan, 2007). sözleriyle haberin kadın kimliği ve dini değerlerle olan bağı pekiştirilmektedir. Kadının örtünen (İslam’ın gereklerine göre davranan) ve örtünmeyen (İslam’ın gereklerine göre davranmayan)olarak kıyaslandığı metinde ise; “Kendini teşhir eden kadın, teşhir ettiği her ne ise onunla öne çıkar, bu gerek vücudu, gerek kıyafeti, gerekse abartılı sözleri olabileceği gibi basit bir gülüş dahi güzel ahlaktan yoksun olan kadını ele verir. Oysa mümin kadın aklıyla, hali ve tavrıyla, kalitesiyle öne çıkar. Her ortamda saygı uyandırır, herkesin gıpta ile baktığı, örnek aldığı güçlü şahsiyetiyle hafızalara Ek 27 kazınır.” denilmekte ve dini yükümlülükleri yerine getiren kadının ‘akılcı davranan ve güzel ahlakı” olduğu ön plana çıkarılmaktadır. Haberin illüstrasyon kullanımında ise, haberin içeriğiyle uyum görülmektedir (Bizim Aile, Temmuz, 2007, ss.30-31, Bknz: Ek-27). 121 5.COSMOPOLİTAN DERGİSİNDE AYLARA GÖRE KAPAK SAYFASINDA ÖN PLANA ÇIKARILAN KADIN HABERLERİ Araştırmada, Cosmopolitan dergisinin 2007 yılına ait 10 sayısı ele alınmaktadır. Kapak, canlı renkler (pembe∗ , kırmızı, yeşil, mavi) kullanılarak tasarlanmaktadır. Pembe/tonlarının ve Kırmızı/tonlarının sıklıkla tercih edildiği kapakta, logo kullanımında renk dağılımına göre farklılaştığı anlaşılmaktadır. Zemin ve logonun kontrast oluşturacak şekilde kullanımı, aynı zamanda görsel öğenin de yerini ortaya koymaktadır. Aylık dağılımlarına bakıldığında, kapak zeminlerinde 3 kez pembe ve tonlarını, 2 kez beyaz, 1 kez türkuaz, 2 kez sarı ve tonları, 1 kez yeşil ve 1 kez kırmızı Ek 28: Cosmopolitan dergisinin kapak sayfaları olmak üzere toplamda 6 rengin tercih edildiği görülmektedir. Sevgi, canlılık, dinamizm ve enerjinin simgesi (kırmızı), geçiciliğin ve dikkat çekiciliğin rengi (sarı), dinlendirici renkler (mavi ve yeşil), saflığın ve temizliğin simgesi (beyaz rengi) canlandırıcı renk (türkuaz) renklerin, gerek haber başlıkları gerek logo gerekse de merkezde yer alan görsel öğenin ana rengine kontrast oluşturacak şekilde kullanıldığı göze çarpmaktadır. Pembe; Duygunun ve saf sevginin rengi(dir). Hayallerin, korunma duygusunun pekişmesinde etkin. Sarı: Akıl ve zeka rengi. Umut, ilham ve yöneticilik duygularını pekiştirir. KIRMIZI Canlandırıcı etkisi var. Motivasyonu, enerji, coşku ve yaşama sevincini, sıcaklık ve aşk duygularını, kan basıncını ve vücut ısısını harekete geçirir. Mavi; Sezgilerin rengi(dir). İç dinginliği, sevgi, huzur, sakinlik ve barış duygularını pekiştirir. Eylem Bilgiç, Renklerin Hayatımızdaki Etkileri, Erişim adresi: http://www.kigem.com/content.asp?bodyID=2031 , Erişim tarihi: 22 Mayıs 2009. ∗ 122 Söz konusu kullanımın, sayfada birlik, uyum, ritm ve vurgulayıcılığı destekleyen yanı ile tercih edildiği kabul edilmektedir(Bknz: Ek:28) Dergi kapaklarında haber kullanımlarının, Bizim Aile dergisinde olduğu gibi tekli görüntü(imaj) ve çoklu haber uygulamasına paralellik gösterdiği anlaşılmaktadır. Dergi kapağında haber dağılımları yan haber başlıkları ile verilmekte ve kapak fotoğraflarında ise, kadın ve kadın bedeni kullanılmaktadır. Logo derginin üst alanında daima yer alırken, kapağın sağ ve sol yan alanları haber başlıklarına ayrılmaktadır. Yan haber başlıklarının renkleri ise, sayfaya uyumlu ve logonun rengini taşımakta, böylelikle sayfanın etki düzeyi arttırılmaktadır. Cosmopolitan dergisinin Ocak sayısına bakıldığında, (Bknz: Ocak, 2007 Ek 29 Ek:29) kapağın (yeni yılın ve enerjinin simgesi) kırmızı renkle kaplı olduğu ve logonun ise sarı tasarlandığı anlaşılmaktadır. Aynı şekilde kapakta yer alan görsel öğenin (model; Rachel Bilson) üzerinde de yeni yılın geleneksel rengi “kırmızı elbise” kullanılmaktadır. Logonun üzerinde yer alan haberde ise, yeni yılla beraber imajımızı da yenilememiz gerektiği vurgulanarak “imaj yenilemenin püf noktalarını araştırdık”(Ocak, 2007) başlığı tercih edilmektedir. Cosmopolitan dergisinin Ocak sayısı diğer kapak haber başlıklarını “Sekste Utangaç Olmayın”, “Erkeklerin Kafa Karıştıran Davranışları”, Jinekolojik Botox”, “Diyetisyen Ayşegül Bahar’dan Yoyo Sendromu”, “Cosmo’nun Konukları” Kadınlara Sorduk: Neden Aldatırsınız?”, “İç Çamaşırı Özel dosyası”, “Kapak Kızı The O. C Dizisinin Yıldızı Rachel Bilson” ve “Kışa Özel Hastalıklar” adlı haber başlıkları oluşturmaktadır. Haberlerin konu dağılımlarına bakıldığında, cinsellik, erkek kimliği, cinsellik-sağlık, sağlık(2), kadın-erkek ilişkileri, kadın giyim olarak ana başlıklar dikkat çekmektedir. Cosmopolitan dergisinin bakış açısını oluşturan kapak konularının, kadın ve erkek üzerinden kurulan ikili ilişkiler ve ikili ilişkilerde yaşanan cinsellik (başarılı/başarılı olmama vb.) temaları ile biçimlendirildiği gözlenmektedir. “Sekste Utangaç Olmayın”(Ocak, 2007) başlıklı haberde Baudrillard’149ın belirttiği tüketilen 149 Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu, a.g.e s.155. 123 şeyler arasında diğer nesnelerden daha güzel, daha kıymetli, daha eşsiz ve daha fazla yan anlamlarla yüklü şeyin “beden” olduğu vurgusunu görmek mümkündür. Haberde; “Büyük bir özgüvenle etrafta salınan kızlara bir bakın çoğunun vücudu günümüz standartları göz önünde bulundurulduğunda güzel bile değil. Gözlerimizi kamaştırmalarının tek sebebi onların kendi vücutları içinde mutlu olmaları, işte kendi ışıltınızı fark edip onu dışarıda yansıtmanıza yardımcı olacak uygulanabilir tavsiyeler” denilmekte ve kadınların vücutlarıyla barışık olmaları gerektiğine, haberin bütünüyle birleştirildiğinde sözkonusu barışık olma durumunun ise, cinsel yaşamda da utangaçlığı ortadan kaldıracağına işaret edilmektedir. Dergide kadın ve erkek kimliğinin birbirinden tamamen farklı olduğu “sürekli” vurgulanmakta ve pekiştirilmektedir. “Erkeklerin kafa karıştıran davranışları” başlıklı haberde, erkeklerin kadınlardan farklı olan yanları belirtilmekte ve özellikle kadınları şaşırtan yönleri maddeleştirmeye gidilerek ön plana çıkarılmaktadır. Kadınları sürekli “genç, çekici, zayıf, bakımlı” yansıtan ve kadın kimliğini bu şekilde idealize eden Cosmopolitan dergisinin Ocak sayısı kapak haberlerinden birini de “Kadınlara Sorduk Neden Aldatırsınız?” başlıklı haber oluşturmaktadır. Haberde bir anket uygulanmaktadır. Anket sonuçlarına göre düzenlenen haber içeriği, erkeklere oranla kadınların daha fazla aldattığı vurgulanmaktadır. İçerikte; “Nedense erkeklerin sevgililerini aldatmaya daha yatkın olduğu düşünülür. Oysa yapılan araştırmalar günümüzde kadınların aradaki farkı kapattığını ortaya çıkardı, öyle ki kadınların %80’i sevgilisini bir veya birkaç kere aldattığının itiraf ediyor” denilmekte ve yönlendirilen cevaplarla ‘aldatma’ kavramı doğallaştırılmaya, meşrulaştırmaya çalışılmaktadır. Cevaplardan birkaçı da “Varolan ilişkimde el üstünde tutulmamaya başlamıştım ve bunun hakkım olduğunu düşündüm”, bir diğer cevapta “İlişkim rutinleştiği için aldattım” şeklinde ‘aldatma’ kavramı irdelenmektedir. 124 Tüketim kültürü bağlamında kadın kimliğinin ideal kiloda ve zayıf olması gerektiği odak noktası alınarak Cosmopolitan dergisinin Ocak sayısının kapak haberlerinden bir diğerini de, diyet haberi oluşturmaktadır. Diyet ve sağlık ilişkisi, yapılan röportajlar ile de güçlendirilmektedir. Araştırmada Cosmopolitan dergisinin Şubat sayısının kapak zemininin pembe olduğu görülmektedir. Kapağın merkez noktasında görsel öğe bulunmakta ve straples mini elbisesiyle Şubat, 2007 Ek: 30 kapak kızı (model: Jaime King) yer almaktadır. Derginin logosu sarı renkte tasarlanmakta ve yan haber başlıklarının renkleri siyah, sarı ve beyaz rengiyle kontrast oluşturacak şekilde, uyumlu ve dikkat çekici kılınmaktadır. Şubat sayısının kapak haber başlıklarını “En Çok Sorulan 10 Seks Sorusu”, Aşkınızı Test Edin”, “Hormonlarınız Sizi Şişmanlatıyor Mu?”, “Diyetiniz İşe Yaramıyorsa Bu yazıyı Okuyun”, Daha Önce Denemediğiniz 14 Seks Önerisi”, “Ünlülerin Romantik Tanışma Hikâyeleri”, “Sevgilimizi Nasıl Seçiyoruz” haber başlıkları oluşturmaktadır. Konu dağılımına bakıldığında, Cinsellik(2), Sağlık-Diyet, Romantizm, Kadın-Erkek ilişkilerinin ele alındığı görülmektedir(Bknz: Ek:30). “En Çok Sorulan 10 Seks Sorusu” ve “Daha Önce Denemediğiniz 14 Seks Önerisi” başlıklı haberlerde, Cosmopolitan dergisinin yarattığı ‘Cosmo Kızı’nın cinsel hayatı (erkeğini tahrik etmek ve yatakta mutlu etmenin sırları vb) ön plana çıkarılmaktadır. Her iki haber içeriğinde de, kadının cinsel hayatının akışı ve evlilik öncesi cinsel hayatın doğallığı üzerinden bir meşrulaştırılmaya gidildiği gözlenmektedir. Haber içeriklerinde, sözkonusu cinsel hayata ilişkin öneriler rehber niteliği taşıyacak şekilde aktarılmaktadır. Şubat ayının “Sevgililer günü” bağlamında içeriklerle desteklendiği ve “Sevgilimizi Nasıl Seçiyoruz” başlıklı haberde görüldüğü gibi, her iki cins için sevgili seçmenin belirli kriterlerinin bulunduğu, sözkonusu kriterlerin başında “güzellik, zekâ ve zenginliğin(ekonomik)” geldiği ifade edilmektedir. Sevgililer gününe özel bir diğer haber başlığını da “Ünlülerin Romantik Tanışma Hikâyeleri” oluşturmaktadır. İçerikte, popüler simaların eşleriyle tanışma hikâyeleri ele 125 alınmaktadır. Cosmopolitan dergisinin Şubat sayısı diğer kapak haberlerini de sağlık, moda, diyet ve Cosmo konuklarıyla röportajlar oluşturmaktadır. Cosmopolitan dergisinin Mart sayısının kapak zemininin rengi kırmızıdır. Logo sarı rengiyle ve kapakta yer alan görsel öğenin (model: Eva Mendes) kıyafet rengiyle (mavi) sayfada dikkat çekicilik yaratılmaktadır. Bu doğrultuda, haber başlık renklerinin de sarı, mavi, beyaz olarak tasarlandığı görülmektedir(Bknz: Ek:31). Mart sayısının kapağında yer alan haber başlıkları Mart, 2007 Ek 31 “Erkeklerin Seks Korkuları”, “Yaz Modası”, “İlişkiye Başlarken Nelere Dikkat Etmeliyiz”, “Evlenmeden Önce Beraber Olmanız Gereken 9 Erkek Tipi”, “Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar”, “21 Ünlü Kadın Olmayı Anlattı.” ve “Cosmo’nun Konukları” şeklinde sıralanmaktadır. Konu dağılımlarına bakıldığında ise, cinsellik, moda, kadın-erkek ilişkileri(2), sağlık, kadın kimliği üzerinde durulduğu anlaşılmaktadır. Evlilik öncesi flörtün gerekliliğini vurgulayan derginin, “Evlenmeden Önce Beraber Olmanız Gereken 9 Erkek Tipi” başlıklı haberinde, evlilik öncesi 9 farklı erkek tipiyle beraber olunması gerektiğine yapılan öngörü, modern kadın kimliğinin kadınerkek ilişkileri bağlamında “özgür” kadın olarak ele alındığı görülmektedir. Seks ve cinsellik içeren haberlere sıklıkla değinen dergi “Erkeklerin Seks Korkuları” ve “İlişkiye Başlarken Nelere Dikkat Etmeliyiz” başlıklı haberlerde, sadece kadınlara yönelik değil, erkek cinselliği ve erkeğin söz konusu cinsel hayatında nasıl bir yol izlemesi gerektiği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu tutumu ile derginin, kadın erkek ilişkilerinde “modernlik” üzerinden beden tüketimini pekiştiren yanı izlenmektedir. Kadın kimliğini yeniden inşa eden dergi “21 Ünlü Kadın Olmayı Anlattı” başlıklı haberde, özellikle popüler kadınların dilinden, “kadın olmak, kadın kimliği” vb. kimlik vurguları ön plana çıkarılmaktadır. İçerikte, kadın okuyucuya, kadın olmanın onlar için ne ifade ettiği ve ideal kadının nasıl olması gerektiği aktarılmaktadır. Mart sayısının diğer kapak haber başlıklarını da “cinsel yolla bulaşan hastalıklar, Mart ayının 126 gelmesiyle yaz modasının yaklaşması ve yaz modası” başlıklı haberler ve Cosmo’nun konuklarına ilişkin röportajlar oluşturmaktadır. Derginin Nisan sayısının rengi sarı ve tonlarıdır(Bknz: Ek:32). Logo Cosmopolitan dergisinin 15. yaşını kutlamasından dolayı, beyaz ışıltılı ve ışıklı haliyle dikkat çekmektedir. Kapak kızı olarak popüler bir sima olan Paris Hilton kullanılmakta ve beyaz kıyafeti ile logoya uyumlu ve göze çarpıcı kılınmaktadır. Nisan sayısının kapak haberlerini, “Bay Mükemmel Yatakta Bay Vasat Olursa”, “Sıfır Beden Çılgınlığı”, “Başkalarının İlişkisi Nisan, 2007 Ek 32 Hakkında Bilmeniz Gereken 7 Şey”, “İşyerinde Seksi Giyinmenin Ölçüsü Nedir?”, “Sizi Sandığınızdan Çok Mu Seviyor?” “Cosmopolitan Dergisinin 15. Yaş Kutlaması ve Başarı Öyküsü”, Kapak Kızı (Paris Hilton)” ve “Cosmo Konukları” başlıklı haberler oluşturmaktadır. Konu dağılımı ise, erkek kimliği, moda-cinsellik, sevgi, başarı(kurumsal), konuklar olarak düzenlenmektedir. Her şeyin hızla tüketildiği dönem ve modernizmin çöküşü olarak ifade edilen postmodern yapıda ‘evlilik’ ve ‘aile’ kavramlarının da yok olduğu, ilişkilerde özgürlük adına her şeyin tüketildiği vurgulanmaktadır. Derginin “Bay Mükemmel Yatakta Bay Vasat Olursa” haber içeriğinde de, metne örnek oluşturacak ilişkilerin başarılı olup olmama yönünde bir yönlendirme söz konusudur. Haberde flört döneminde cinselliğin rahatlıkla yaşanabileceği ifade edilmekte ve cinselliğin en üst düzeyde yaşanması gerektiği idealize edilerek; “Çoğumuz hayatımızın bir döneminde böyle bir ilişki yaşarız. Hep aşk varsa gerisi kendiliğinden gelir diye düşünürüz. Fakat “Bay Mükemmel” in yatak odasında “Bay Ortalamaya” dönüştüğünü düşünün. O zaman aşk ile seks arasında bir seçim yapmak zorunda kalabilirsiniz” sözleriyle cinselliğin aşkın bile önüne geçebileceği ön plana çıkarılmaktadır. Tüketim kültürü getirdiği diyet, modaya uygun giyinme, egzersiz yapma, süslenme vb. bedene ilişkin tüketimleri, yeni bir kadın kimliği konumlandırmakta “Sıfır Beden Çılgınlığı” başlıklı haberde de bu konu desteklenmektedir. 127 Postmodern dönemde kitle iletişim araçlarıyla yaygınlaşan tüketen kadın figürü ve erkek-kadın ilişkilerinin yeniden inşası, özel hayatın gizliliği kavramını da yok etmektedir. Dergide, “Başkalarının İlişkisi Hakkında Bilmeniz Gereken 7 Şey” başlıklı haberde bu konu edilmekte ve ilişkilerin yapaylaştığı, göstermelik ilişkilerin arttığı, iyi giden ilişkilerin aslında göründüğü gibi olmadığı belirtilmektedir. “İşyerinde Seksi Giyinmenin Ölçüsü Nedir?” ve “Sizi Sandığınızdan Çok Mu Seviyor?” başlıklı haberlerde de Cosmopolitan dergisi hedef kitlesini oluşturan kadınlara, moda, güzellik ve ikili ilişkilerle ilgili tavsiyelerde bulunulmakta ve okuyucu kitlesi yönlendirilmektedir. Cosmo Nisan sayısı kapakta ayrıca “Cosmo konukları” başlıklı haberi ile röportajlar sunulmaktadır. Cosmopolitan dergisinin Mayıs sayısının kapak zemininin rengi mavi ve logosu kımızı renktedir. Yan haber başlıklarının renkleri siyah, sarı ve beyaz rengiyle dikkat çekmektedir. Kapakta yer alan kapak kızının (Jennifer Lopez) cinselliği çağrıştıran pozu Cosmopolitan dergisinin diğer sayılarındaki gelenekselleşmiş kapak fotoğraflarıyla uyum göstermektedir. Mayıs sayısının kapağında yer alan haber başlıkları “Seksi, Fantezileriniz Hakkınızda Ne Söylüyor.”, “Seksle İlgili Bilmediğiniz 99 Gerçek”, “250 Bikini Önerisi”, “Sıra Dışı Doğum Hikayeleri”, “Harika Seksin Formülü”, “Eski Aşkınıza Geri Dönmeli Misiniz?” “ Zor Kadın Mısınız?”ve “Kapak Kızı Jennıfer Lopez” şeklinde sıralanmaktadır. Dergi yayın politikasına uygun olarak sayılarında sıklıkla yer verdiği cinsellikle ilgili haberlere bu sayısında da yer vermektedir. “Seks fantezileriniz Hakkınızda Ne Söylüyor.”, “Seksle İlgili Bilmediğiniz 99 Gerçek”, “Harika Seksin Formülü” başlıklı haberlerde kadın cinsel çekiciliği ile ön planda yer almakta ve eril bakış odak noktası alınarak cinsel söylemlerle cinsellikle ilgili bilgi verilmektedir. “Sıradışı Doğum Hikayeleri”, başlıklı haberde modern ve bilinçli kadın sembolize edilmekte ve “doğumunuzu gerçekten planlayabilir misiniz?” başlığıyla doğum yapmadan önce anne adaylarına bilgi verilmekte ve çocuk sahibi olabilmenin kontrolünün kadında olduğu belirtilmektedir. Dergide “evlilik” ve “aile” kurumlarından çok az bahsedilmekte ve idealize edilen kadın ve erkek kimlikleri evlilik öncesi cinsel deneyimler yaşamaktadır. Mayıs sayısının “Eski Aşkınıza Geri Dönmeli Misiniz?” başlıklı haberinde de bu 128 konuya değinilmekte ve ikili ilişkilerdeki esneklik(eski partnere geri dönme) konu edilmektedir. Dergide hedef kitleye yeni erkek ve kadın kimlikleri empoze edilmeye çalışılmakta ve test yöntemiyle, okuyucu kitle kendinin idealize edilen kimliklere uygunluğunu görmektedir. “Zor Kadın Mısınız?” Başlıklı haberde de derginin tanımladığı zor kadın imajı çizilerek test yöntemi uygulanmaktadır. Böylelikle okuyucu kendini dergide idealize edilen kimlikle Mayıs, 2007 Ek 33 özdeşleştirmektedir. Cosmopolitan dergisinin Mayıs sayısı diğer kapak haberlerini moda ve estetik vb haberler oluşturmaktadır. Derginin Haziran sayısına bakıldığında (Bknz: Ek:34) kapak zemininin yeşil olduğu ve logonun sarı renkte kullanıldığı görülmektedir. Kapakta yer alan görsel öğenin üzerindeki mayo modeli(mayokini) ile yaz modasına ilişkin olarak bilgilerin ele alınacağı kabul edilmektedir. Kapak zeminine uygun mayokininin ve derginin logosunun sarı renkte kullanımı sayfada, uyumu yaratma çabasıdır. Dergi bu sayı ile birlikte Cosmo-Kadın ve Cosmo-Man olarak ikili biçimde düzenlenmektedir. Haziran sayısının kapak haber başlıklarını “75 Seks Önerisi (Erkeklerden Ateşli Tüyolar)”, “Estetik Deneyimler (Bıçak Altına Yatmadan Güzelleşenleri Dinledik)”, “Erken Yaşta Haziran, 2007 Ek 34 Cilt Kanseri Yaşayan Anlatıyor”, “Aynı Anda Orgazma Ulaşmanın Yolları”, Cosmo-Man bölümünde ise, “Ünlülere Sorduk: Babalarından Ne Öğrendiler?”, “Erkeklerin İlişki Korkuları ve Cosmonun Konukları” haber başlıkları yer almaktadır. Dergide erkek gözüyle kadın yeniden konumlandırılmakta “güzel, çekici, çalışan vb”. özellikler atfedilen kadının, cinsel hayatında da erkeğini mutlu etmesi gerekliliği öneriler doğrultusunda maniple edilmektedir. Dergide önerilerin sıklıkla maddeleştirilerek verilmesinin, okuyucu açısından rahat okuma, kolay kavranma ve pratik tasarımı ön plana çıkaracak şekilde bir nedeninin olduğu görülmektedir. 129 Tüketim kültüründe beden, toplumla birey arasında bağlantı kurmak için nesne olarak algılanmakta ve dergi, bu yüzden kadının idealleştirilen beden ölçülerine kavuşmak gerekliliğini haber fotoğraf, içerik ve metinlerinde sıklıkla vurgulanmaktadır. Derginin Haziran sayısının kapak haberlerinden “Estetik Deneyimler (Bıçak Altına Yatmadan Güzelleşenleri Dinledik)” başlıklı haberde de bahsedilen metni destekleyen içerikler yer Temmuz, 2007 Ek 35 almaktadır. Haziran sayısının diğer kapak haberlerini Cosmo Konukları, tatil modası, vb. konular oluşturmaktadır. Cosmopolitan Temmuz sayısında kapak renginin pembenin tonları ile tasarlandığı görülmekte ve kapakta yer alan görsel öğenin (model: Jessica Biel) kıyafetinin kırmızı ve kullanılan pembe logo rengi ile uyumlu hale dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Kapakta yer alan haber başlıkları da söz konusu uyumu devam ettirerek, siyah, sarı ve pembe renklerde ön plana çıkarılmaktadır. Derginin Temmuz sayısının kapağında (Bknz: Ek:35) “Seks Enerjinizi Arttırın (Aşk Hayatınıza Renk Katmak İçin Öneriler)”, “Yaz Sıcaklıkları İçin Çarpıcı Saç Modelleri”, “Cosmo Konukları”, “Aynı Eve Çıkmadan, Nişanlanmadan, Evlenmeden Sormanız Gerekenler”, “Kapak Kızı Jessica Biel”, “Vücut Tipinize Göre Giyinmenin Püf Noktaları” “Ünlülerin Tatil Rotaları” gibi haber başlıkları göze çarpmaktadır. Dergi hedef kitlesine, kadın-erkek ilişkilerinin özgürce yaşanması gerektiğini maniple etmekte ve “Seks Enerjinizi Arttırın (Aşk Hayatınıza Renk Katmak İçin Öneriler)” başlıklı haberde görüldüğü üzere, flört döneminde cinselliğin de “rahatça” yaşanabileceği ifade edilmektedir. “Aynı Eve Çıkmadan, Nişanlanmadan, Evlenmeden Sormanız Gerekenler”, başlıklı haberde de modern-postmodern kadın kimliği doğallaştırılmaktadır. Zira geleneksel kadın kimliğinde, “aynı eve çıkmak” düşüncesinin kabul edilmediği, çiftlerin birbirini tanımadan evliliklere gidildiği hatırlanmalıdır. Oysa modern kadın, evlenmeden önce eşini tanımalıdır. Ancak haber içeriği ile başlık bütünleştirildiğinde anlaşılmaktadır ki, derginin, özellikle evlilik öncesi birlikte yaşamayı doğallaştırma, meşrulaştırma çabası söz konusudur. 130 Dergi okuyucu kitlesini öncelikle moda ve diyet üzerinden tüketime yönlendirmekte ve “Vücut Tipinize Göre Giyinmenin Püf Noktaları” başlıklı haberde markalaşmış ürünlerin reklamı da beraber yansıtılarak, vücut tipine göre uygun kıyafet ve aksesuarların nasıl kullanılması gerektiği okuyucuya sunulmaktadır. Bu noktada derginin ideal kadın vücudu ve ideal giyinme modelleri oluşturduğu görülmekte ve okuyucunun beden ve moda çerçevesinde, zihinsel bilişsel haritalarının yaratıldığı Ağustos, 2007 Ek 36 kabul edilmektedir. Temmuz sayısının diğer haber başlıklarını saç modası ve Cosmo konuklarıyla röportajlar oluşturmaktadır. Cosmopolitan dergisinin Ağustos sayısının kapak zemini türkuaz rengindedir(Bknz: Ek:36). Kapakta yer alan görsel öğenin (model: Nelly Furtado) üzerindeki elbise sarı ve logo ise kapak zemininin rengine uyumlu olacak şekilde mavi renkte tasarlanmaktadır. Kapakta yer alan haber başlıkları beyaz, mavi, siyah ve sarı renkte düzenlenmektedir. Ağustos sayısının kapak haber başlıklarını “Yatakta Unutulmaz Olmanın Yolları”, “Sarılmanın Gücü (Sevgilinize dokunarak Kendinizi Daha İyi Hissedin)”, “Her Zaman Güzel (Sıcak Havaya Rağmen Güzelliğinizi Koruyun)”, “Erkeklere Neler Oluyor (Evlenmeyi Geciktirmelerinin Nedenleri)”, “Kapak Kızı Nelly Furtado”, “Cosmonun Konukları”, “Doğum Kontrol Hapı Kilo Aldırır mı?”, “Ünlü İsimlerden Parti Tüyoları” oluşturmaktadır. Derginin hedef kitlesini oluşturan genç kızların ve erkeklerin büyük bir çoğunluğunun evlilik öncesi cinsel deneyimler yaşadığı kabul edilmektedir. Klasik tek eşli aile yapısının çözülmeye başlaması, her değişimde olduğu gibi toplumda da farklı şekillerde kendini göstermektedir. İkili ilişkilerde dokunarak, cinsel yaklaşımlarla ilişkiyi yaşama anlayışı yaygınlaşmaktadır. Ağustos sayısında yer alan “Yatakta Unutulmaz Olmanın Yolları” ve “Sarılmanın Gücü (Sevgilinize dokunarak Kendinizi Daha İyi Hissedin)” başlıklı haberlerde bu açıklamayı destekleyen birçok mesajı görmek mümkündür. 131 “Erkeklere Neler Oluyor (Evlenmeyi Geciktirmelerinin Nedenleri)”, başlıklı haberde geleneksel toplumda yaygın olarak görülen “evlilik” kavramına, günümüzde erkeklerin soğuk baktıkları ama bunun sebepleri olduğu belirtilmekte ve kadınların sözkonusu süreçte erkeklere sıcak ve anlayışlı tavır sergilemeleri gerektiği vurgulanmaktadır. Haberde erkeklerin bu tavırları karşısında kadınların, mükemmel erkek anlayışından vazgeçmesi, hoşgörü seviyesini arttırması ileri sürülmektedir. Eylül, 2007 Ek 37 Derginin Eylül sayısı kapak zemini beyazdır (Bknz: Ek:37). Kapakta yer alan görsel öğenin (model: Jessıca Alba) elbisesi ve logo kullanımında mor renk ön plana çıkarılmaktadır. Eylül ayında “Erkekler Yatakta Ne İster”, “Bekâr Kalmak Mı, Evlilik Mi?”, “Yeni Sezon Modası”, “Işıltılı Bir Cilt İçin Yapmanız Gerekenler”, “Özgüveninizi Arttırmanızın Yolları”, “Kapak Kızı Jessica Alba ile Çok Özel”, “Cosmo’nun Konukları”, “Hedef Sağlıklı Seks” “En Yeni ve Gözde Mekânlar” gibi kapak haber başlıkları yer almaktadır. Tüketim toplumunda ön plana çıkan kavramlardan birini oluşturan “beden” olgusu “Erkekler Yatakta Ne İster” başlıklı haberine de yansımaktadır. Haberde derginin yeniden inşa ettiği kadın kimliğine gönderme yapılmakta ve “Bir erkeğin mükemmel bir kız arkadaşta ne aradığını biliyor musunuz? Cosmo sizler için erkelerin bir ilişkiden gerçekten ne beklediğini açıklıyor” sözleriyle bu gönderme yapılan kimlik “mükemmel bir kız arkadaş” tanımlamasıyla desteklenmektedir. “Mükemmel kız arkadaş” tanımıyla kadının cinsel yaşamda erkeğini tatmin eden, güzel bakımlı ve cinselliğiyle ön planda yer alması dile getirilmektedir. “Bekar Kalmak Mı, Evlilik Mi?” başlıklı haberde de derginin yayın politikasına uygun bir şekilde evlilik kurumuna yaklaşmaktadır. “Beraber olmak mı bağımsız yaşamak mı kendini teslim etmek mi yoksa özgür olmak mı?. Eğer bekarsanız ve özgürseniz içinde bulunduğunuz bağımsızlık duygusu hoşunuza gidebilir fakat sonrasında bu his yerini yalnız hissetmenize ve biriyle beraber olma isteğinize dönüşebilir. Yeni bir 132 ilişkiye başladığınızda da bağımlı olduğunuzu ve kısıtlandığınız duygusuna yeniden kapılıp yeni bir kısır döngünün içinde bulabilirsiniz kendinizi.” Sözleriyle bekarlık özgürlük kavramıyla özdeşleştirilmekte bekarlıktan sıkılmanın çözümünün evlilik olmadığı da vurgulanmaktadır. Haber başlığında her ne kadar nötr bir ifade yer alsa da “evlilik kurumuna” karşı duruş haber Ekim, 2007 Ek 38 içeriğinde kendini göstermektedir. Eylül sayısının kapak haberlerinin diğer başlıklarını moda, kadın bakım, sağlıklı seks gibi haberler oluşturmaktadır. Cosmopolitan dergisinin Ekim sayısının kapak zemininin sarının tonu (hardal) olduğu ve logoyla uyumlu olduğu göze çarpmaktadır (Bknz: Ek:38). Kapakta derginin yayın politikasına uygun kadın cinselliğini ön plana çıkaran görsel öğe (kapak kızı) yer almaktadır. Ekim sayısının kapak haber başlıkları siyah, beyaz ve sarı rengiyle dikkat çekmektedir. Ekim sayısı haber başlıkları “Cinsel Cazibenin Sırları”, “Kıskançlıktan Kurtulmanın Cosmo’ca Yolları”, “Sonbahar Kış Ayakkabı ve Çanta Modelleri” , “Beyninizin Cinsiyetini Öğrenin”, “Hollywood ve Türkiye’nin En Kaprisli Yıldızları”, Sakin Kalmak İçin Tüyolar, “Kendinize saygı Duymayı Öğrenin”, “Cosmonun Konukları” başlıklı haberler oluşturmaktadır. Tüketim Kültürü ve Postmodern yapı içerisinde cinsiyet, cinsellik söylemleri ve bununla ilişkili olarak idealize edilen bedenler Cosmopolitan dergisinin Ekim sayısı kapak haber başlıklarına yansımaktadır. “Cinsel Cazibenin Sırları” başlıklı haberde “genç, seksi, bakımlı” olmanın gerekliliği ve karşı cinsten etkilenme sürecinin genetiklik taşıdığı, bu konuda yazılan kitap örnekleriyle desteklenerek açıklanmaktadır. Kadın ve erkek kimliklerinin farklılıklarını ela alan derginin Ekim sayısının bir diğer haberini, “Kıskançlıktan kurtulmanın Cosmo’ca Yolları” başlığı oluşturmaktadır. Haberde erkeklerin rahat bırakılması gerektiği, ilişkide ne kadar sıkılırsa o kadar ilişkiden ve karşı cinsten uzaklaşacağı vurgulanmakta ve bununla ilgili tavsiyelerde bulunulmaktadır. 133 Toplumsal cinsiyet olgusunun hayatın her alanında etkili olduğu Ekim sayısının bir diğer haber başlığında kendini göstermektedir. “Beyninizin Cinsiyetini Öğrenin”, başlıklı haberde, erkek beyinlerinin “eril” bir nitelik taşıdığı, kadınların ise “dişil” nitelik taşıdığı vurgulanmakta ve bununla ilgili kaynaklar kanıt gösterilerek, haber ön plana çıkarılmaktadır. Ekim sayısının kapak haber başlıklarından bir diğeri “Kendinize saygı Duymayı Öğrenin” dir. Bu içerikte de, özgüvenin önemine değinilmektedir. Diğer haber başlıkları ise, Cosmo konuk ve moda vb. haberlerdir. Derginin Kasım sayısının kapak zemini Kasım, 2007 Ek 39 rengi beyazdır(Bknz: Ek:39). Diğer sayılarda olduğu gibi logo ile görsel öğenin (model: Linsay Lohan) elbisesinin rengi uyumlu ve dikkat çekicidir. Kasım sayısının haber başlıkları arasında “Erkekler Yatakta Ne İstemez”, “Cesur ve Kırmızı Dudaklar Geri Döndü”, “Yıkmanız Gereken 7 Aşk Kuralı” “Sezonun Gözde Palto Modelleri”, “Affetmek Ama Nasıl (Affetmek Büyüklük Değil Özgürlük)” “Kapak Kızı Linsay Lohan ile Zor Günlerin Ardından”, “Başarılı Kadınlar İşe Giderken Ne Giyiyor?” , “Cosmonun Konukları” haber başlıkları yer almaktadır. Derginin hedef kitlesi olarak düşünülen kadın okuyuculara, cinsellik konusunda erkeğini mutlu etme tavsiyelerinin sıkça verildiği haberlerden birini de “Erkekler Yatakta Ne İstemez”, başlıklı haber oluşturmaktadır. İçerikte, okuyucu özellikle cinsel söylemlerle(dil kullanımı) maniple edilmektedir. “Yıkmanız Gereken 7 Aşk Kuralı” başlıklı haberde de benzer bir yaklaşım sergilenmektedir. İçerikte; “Aşağıdaki aşk kuralları geleneksel öğütlere tamamen ters düşüyor ama biz Cosmo kızları kuralları sarsmaktan yanayız. Şimdi sizde bunun nedenini öğrenmek üzeresiniz” başlığıyla haber dikkat çekici kılınmakta ve kadın kimliği geleneksel kimlikten modern/postmodern bir örüntüye “kuralları sarsmaktan yanayız” sözleriyle taşınmaktadır. Kasım sayısının “Başarılı Kadınlar İşe Giderken Ne Giyiyor?” başlıklı haberinde de tanınmış yüzlerin model alındığı (Pırıl Güleşçi Arıkonmaz -Pg Art Gallery’ nin 134 Sahibi, Lara Sayılgan- Fotoğrafçı, Selin Bili- Garanti Bankası Ödeme Sistemleri Marka Yöneticisi, Aslı Gül- Harper’s Bazaar Dergisi Genel Yayın Yönetmeni, Zeynep Ekşioğlu- DKNY Mağazasının Sahibi) fotoğraflar kullanılmakta ve içerikte kadınlar tüketime ve marka kullanımına (Yargıcı, Rolex, DKNY, Levi’s, vb..) teşvik edilmektedir. Kasım sayısının son haberlerini ise, kış sezonunun palto modelleri ve Cosmo konuklarının röportajları oluşturmaktadır. Cosmopolitan dergisinin Aralık sayısının kapak zemininin Aralık, 2007 Ek 40 rengi yeni yıl sembolize edilmek amacıyla kırmızı olup kapak kızının(Beyonce) üzerindeki aynı renk elbiseyle uyum içerisinde yer almaktadır. Aralık sayısının logosunun rengini de kırmızı renkle uyumlu ve beyazdır. Diğer haber başlıklarının renkleri siyah, sarı ve beyaz rengiyle dikkat çekmektedir. Kapakta yer alan kapak kızının(Beyonce) yeni yılı simgeleyen kırmızı elbisesi modelin göğüslerini açıkta bırakmakta ve kapak kızı cinselliği ve vücudu ile konumlandırılmaktadır. Derginin kapak haber başlıkları “Yatakta Sarılmakla Yetinmeyin”, “Tartışmayı Kazanmanın Yolları”, “En Gözde Elbise Modelleri”, “Ruh Haliniz Vücudunuzu Nasıl Etkiliyor”, “Gece Hayatının Tüyoları”, “Kapak Kızı Beyonce” şeklinde sıralanmaktadır. (Bknz: Ek: 40). Dergi, okuyucu kitlesi için cinsel rehber niteliği taşımakta ve “Yatakta Sarılmakla Yetinmeyin” başlıklı haberde bu konuya değinilmektedir. Haber kadın-erkek cinsiyet ilişkilerini “beden”, “seks” üzerinden konumlandırmakta ve cinsellikle ilgili önerilerde bulunulmaktadır. Derginin hedef kitlesini oluşturan kadınlar derginin maniple ettiği kadın temsillerini odak noktası almakta ve dergiyi de yol gösterici nitelikte bulmaktadırlar. Derginin cinsellik yanında giyim, moda, diyet, marka, makyaj ve ikili ilişkiler konularında da rehber niteliği taşıdığı ileri sürülmektedir. “Tartışmayı Kazanmanın Yolları” başlıklı haberlerde idealize edilen kadın ve erkek kimliklerine uygun davranış modelleri ve şekilleri sıralanmakta ve “Ruh Haliniz Vücudunuzu Nasıl Etkiliyor” başlıklı haberde de görselliğin ve imajın her zaman önemli olduğunu savunulmakta ve 135 yansıtılan “güzel kadın” ve “yakışıklı erkek” modellerine uymak için ruh halinin önemine değinilmektedir. “Bekar gezmek” olgusunun “özgürlükle” özdeşleştirildiği derginin “Gece Hayatının Tüyoları”, başlıklı haberinde kadın ve erkek kimliklerinin özgür olmaları gerektiği vurgulanmakta ve “gece hayatının tüyoları” başlığıyla gece gezme olgusu doğallaştırılmakta ayrıca hedef kitle tüketime de yönlendirilmektedir. Cosmopolitan dergisinin Aralık sayısı diğer kapak haberlerini moda ve estetik tarzı haberler almaktadır. 136 6.COSMOPOLİTAN DERGİSİNDE OKUYUCU MEKTUPLARI ANALİZİ 6.1. Okuyucu Mektupları Sayfasında Yer Alan Konuların Nitel Analiz Yönergesine Göre Değerlendirilmesi A. Haber içeriklerinde Aile ideolojisi temsili Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 2. Haber İçeriklerinde Modern Aile Ve Modern Kadın Temsilleri Araştırmada Cosmopolitan dergisinin okuyucu mektupları ele alınmaktadır. Okuyucu mektuplarının dil yapısına bakıldığında “yüz-yüze” konuşma dili izlenimi veren “senlibenli” bir yaklaşımın benimsendiği görülmektedir. İçeriklerin ise, yine kadın kimliğini modern kadın kimliğine taşıyan göz önünde bulundurularak desteklendiği anlaşılmaktadır. Örneğin Haziran sayısının okuyucu mektupları köşesinde, derginin modern kadına atıfta bulunduğu ve çalışan modern kadının ne giymesi, nasıl makyaj yapması gerektiği ile ilgili bilgi verildiği izlenmektedir. Haziran sayısının okuyucu mektubunda; “Geçen ay başlayan buluşmamız senelerce sürecek eminim, çünkü sen bana ne alacağım, ne giyeceğim, nasıl makyaj yapacağım konusunda ve daha birçok şeyde yardımcı oluyorsun. (Nuran Kaya/ İst Cosmopolitan Haziran Sayısı s.86) denilmekte ve okuyucu için derginin kılavuz niteliği taşıdığı gerek okuyucunun dergiyi beğenisinin uzun süreli olduğu “eminim” vurgusundan gerekse de “birçok şeyde yardımcı oluyorsun” sözlerinden anlaşılmaktadır. 3.Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri Bireyler tüketim kültürü içinde alışveriş, moda, güzellik ve beden üzerinden biçimlenmektedir. Modernizmin postmodern yapıya taşındığının işaretlerinin derginin Mart sayısında görülmesi mümkündür. İçerikte; “(…) Bir kadın gibi duyarlı, çekici, zeki, hassas yetenekli ve güzel. Böyle bir dergiyi okudukça kadın olduğum için bir kez daha şükrediyorum. 137 (Cansu Yakut/ İst Cosmopolitan Mart sayısı s.66) ve “29 yaşındayım ve 18 yaşımdan beri sizinleyim. Üniversitede yurtta ‘Cosmo İpek’ derlerdi bana. O zamanlarda çıtı pıtı olan ben boyum kadar dergiyi taşımak için helak olurdum ama cosmo benim imajımdı asla yılmadım. İki ay kadar önce evlendim. Bir de baktım ben sizinle büyümüşüm.” (İpek/Ankara Cosmopolitan Mart sayısı s.66) denilerek, kadınlığını dergi içerikleriyle keşfeden ve dergiye okuyucu olarak bağlı olmaktan mutlu olan bireylerle karşılaşılmaktadır. Okuyucuların, gençlik çağlarını dergi içerikleriyle tamamladıkları ve kadın kimliklerini dergiyle biçimlendirmelerinden duydukları mutluluk aktarılmaktadır. Dergi hedef kitlesini tüketim odaklı yeni bir “cosmo kızı” olarak inşa etmekte ve verdiği mesajlarla okuyucu kitlesi ile dergi arasında özdeşleşme sağlanmaktadır. B.Haber İçeriklerinde Özel Ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele Alınışı 1. Özel Alanda (Ev içi Alanda) Kadının Temsili Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 1.a. Özel Alanda (Ev içi Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 1.b. Özel Alanda (Ev içi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili Cosmopolitan dergisinin kadını konumlandırdığı alan sıklıkla kamusal alandır. Kamusal alan, kadının ev içi alandan çıkıp ev dışı alanda bulunduğu alandır. Kadın çalışma hayatı içinde belirli meslekler doğrultusunda görevler almaktadır. Kamusal alanda nasıl davranması gerektiği ve/veya giyinmesi gerektiği üzerine belirli kalıplar oluşturulmaktadır. Dergi içeriklerinde de sözkonusu kalıplar desteklenmektedir. Örneğin, Kasım sayısında okuyucudan gelen mektupların, giyim tarzlarını nasıl 138 biçimlendirildiği gözler önüne serilmektedir. Okuyucu mektuplarında, çalışan kadının giyim zevkinin dergi tarafından maniple edilişi aktarılmaktadır. İçerikte; “Yeni sezonda modayı takip ederek mükemmel şeyler alıyorum. İş arkadaşlarım çok güzel giyindiğimi söylüyor ve alışverişe birlikte çıkmamız konusunda ısrarcı oluyorlar” denilmekte ve okuyucuların modayı takip ediş tarzlarıyla çevrelerinde beğeni oluşturdukları vurgulanmaktadır. 2.a.Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 3. Postmodern toplumda kadın kimlikleri 3.a. Tüketen Kadın Kimliği Haber içerikleri incelendiğinde, özellikle tüketen kadın kimliğine yönelik mesajların yer aldığı görülmektedir. Derginin okuyuculardan gelen mektuplar okunduğunda, hedef kitleyi nasıl maniple ettiği anlaşılmaktadır. Zira dergi içeriklerinde yer alan marka ürünlerin, okuyucu tarafından beğenilip, kullanılması ve derginin bu konuda verdiği katkı övgüyle sergilenmektedir. Cosmopolitan dergisinin Ocak sayısı içeriklerinde; “Sevgili Cosmo, çok sıkıldığım bir gün okulun kütüphanesinde tanıştık ve 7 yıldır beraberiz. Sağlık, moda, cinsellik gibi pek çok konuda senden çok şey öğrendim ve bütün ihtiyaçlarımı karşıladın. Tüm konularda yeni ve kullanılabilir bilgileri senden öğrendim, küçük köşelerde güzellikle ilgili verdiğin bilgilerle şimdi alımlı, güzel ve bakımlıyım. Her şey için teşekkürler. Clinique’nin ürünleriyle sayende tanıştım kullanmaktan çok mutluyum. Eminim temizleme setini de çok seveceğim. (Çilem Yıldızhan /Osmaniye Cosmopolitan Dergisi Ocak Sayısı Okuyucu Mektupları s.35) denilmekte ve genç kızların genç kadın oluşlarına yönelik süreçte, modern kadın kimliğine destek veren haber içerikleri güçlendirilmektedir. 139 3.b. Süper Kadın Kimliği "Süper kadın” imajı, hem çalışma hayatına atılan ve başarı gösteren hem de eşine, evine ve çocuklara bakmakla ilgili temel görevini unutmayarak başarı ile yerine getiren kadındır. Ayrıca “süper kadın”, teknoloji ile barışık, yeni çıkan teknolojik aletleri ev ve iş yaşantısında kullanabilen, ürün seçiminde “özgür ve modern” bir kadın olarak tanımlanmaktadır. Araştırmanın Kasım sayısının okuyucu mektupları köşesinde de süper kadın imajını destekleyen cümleler yer almaktadır. “Cosmo’nun yeni sayısını yıllardır her ay sabırsızlıkla bekliyorum. Sürekli yoğun tempoda çalışsam bile en büyük zevkim kendime ayırdığım özel zamanlarımda Cosmopolitan okuyarak vakit geçirmek. Tavsiyelerini hayatımın her alanında uyguluyorum. Özellikle yeni çıkan makyaj ürünleri konusunda her sayıda bilgi sahibi oluyorum. Her sezon makyaj yapmanın püf noktalarını öğreniyorum. İyi ki varsın iyi ki hayatımdasın.” Sözkonusu okuyucu mektubunda "yoğun tempoda çalışan kadının" her şekilde kendine zaman ayırması ve bu koşuşturma içinde sunulan tavsiyeleri her alanda uygulaması övülmektedir. C.Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri 1. Biçimlendirilmiş Kadın ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili Cosmopolitan dergisi, “yeni kadın ve erkek bedenlerini” inşa etmekte ve sözkonusu yaratılan beden formlarını doğallaştırmaktadır. Okuyucu mektuplarında sıklıkla derginin giyim, moda, diyet, cinsellik, marka, makyaj vb. konularında rehber niteliği taşıdığı ileri sürülmektedir. Derginin hedef kitlesini oluşturan kadınlar derginin maniple ettiği kadın temsillerini odak noktası almakta ve dergiyi de yol gösterici nitelikte bulmaktadırlar. İçerikte; Seni okuduktan sonra kendimi ve ilişkileri ve tabi güzellik adına olan birçok şeyi daha iyi anlamaya başladım. Her ay sayfalarında tanıttığınız ürünlerle kendimi yenileyerek kendimde bambaşka bir görünüm elde ediyorum. Artık ailemden biri oldun. (Ayşegül Korktan/İst) Cosmopolitan Kasım Sayısı s. 66) 140 denilmekte ve dergi mesajlarının “daha iyi anlamaya başladım”, “yenileyerek kendimde bambaşka bir görünüm elde ediyorum”, “aileden biri oldun” gibi vurgular ile söz konusu manipleyi doğrultmaktadır. 2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası Dergide “biçimlendirilmiş kadın ve erkek bedenlerinin haber içeriklerinde temsili” kategorisinde yer alan haber incelemelerinin bu kategori içinde geçerli olduğu görülmektedir. Dergi kadın ve erkek temsillerini, sıklıkla popüler isimlere, manken ve foto modeller üzerinden kurmaktadır. Kullanılan görsel öğeler doğrultusunda kadının inşası “çalışan, güzel, seksi, bakımlı kadın” üzerinden konumlandırmakta ve erkek kimliği de, “modern, bakımlı, yakışıklı, cazibeli” olarak belirlenmektedir. Dolayısıyla kadın ve erkek ilişkilerinin modern bir çizgi oluşturması beklenmektedir. 3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri Araştırmada Cosmopolitan dergisi haber içerikleri incelendiğinde, kadınların bireysel bakımları için (güzellik, diyet, spor, alışveriş vb) çaba harcayan bireyler olarak yansıtıldığı anlaşılmaktadır. Kadınlar sözkonusu haber içeriklerinde güzellik salonlarında, kuaförlerde bakımlarını önemseyen/önemsemesi gereken ve alışveriş merkezlerinde koşuşturan bireyler olarak ön plana çıkarılmaktadır. Okuyucu mektuplarında derginin bu çabasının yani idealize edilen yeni kadın imajının bireyler tarafından benimsenip benimsenmediğinin izleri taşınmaktadır. Ocak sayısının okuyucu mektupları köşesinde; “Bir harikasın canım cosmom, sende okuduğum hareketleri 1,5 haftadır yapıyorum ve çok daha sıkı bir vücuda sahip olmaya başladım, inanamıyorum sayende selülitlerimde inanılmaz fark oldu artık yok denecek kadar azlar. Yürürken taş gibi duran fazlalıklar artık taş gibi durmaya başladı. Seni seviyorum, İyi ki varsın Cosmo” (Hülya Karayel/ İzmir Cosmopolitan dergisi Ocak sayısı, Okuyucu Mektupları s:35) ön plana çıkarılmakta ve haber içeriklerinde yansıtılan “güzel” kadına ulaşabilme çabalarının okuyucular tarafından benimsendiği vurgulanmaktadır. 141 7. COSMOPOLİTAN DERGİSİ EDİTÖR KÖŞELERİNİN ANALİZİ 7.1.Editör Sayfalarında Yer Alan Konuların İçerik Analiz Yönergesine Göre Değerlendirilmesi İçerik Yönergesi A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 2. Haber İçeriklerinde Modern Aile Ve Modern Kadın Temsilleri İncelenen Cosmopolitan dergisinin Mart sayısı “Dünya Kadınlar Günü 8 Mart” ayrılmaktadır. Dünya Kadınlar günü kadın haklarının kazanılması, iyileştirilmesi için gündeme temsili olarak New York’ta 1857 yılında getirilmişti. 1975 yılında ilk kez Uluslararası Kadınlar Yılı kutlandı. Kadınların hakları ve eşitlik arayışları, dergi içeriklerinde kadın kimliğinin ve kadın olma bilincinin varlığı üzerinden yansıtılmaktadır. Derginin haber içeriklerinde, Cosmo çalışanları tarafından “başarılı ve modern kadın” olma bilincinin aktarılması ve bu sayfaların editör köşesinde övülmesi söz konusudur. Cosmo çalışanlarının kadını tanımlamalarındaki çıkış noktalarının erkek bakış açısı merkezinden kadına yöneliş olduğu görülmektedir. Erkeklerin kadını nasıl biçimlendirdikleri ve kadın-erkek ilişkilerinde kadının konumunun ne şekilde olması gerekliliği vurgulanırken, modern kadın kimliğinin pekiştirildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca editör sayfasında, kadın olma bilincinin tekrarlandığı görülmektedir. (Bu kategoride yer alan metin kamusal alanda (ev dışı alanda) toplumsal cinsiyetçi rol ayrımı başlıklı kategoride ve süper kadın kategorisinde de ele alabiliriz) 3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri 1. Haber İçeriklerinde Özel Ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele Alınışı 1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 142 1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili Editör sayfaları, derginin o ayki içeriği doğrultusunda biçimlenen ve okuyucuya dergi içeriklerini kısa bir şekilde aktaran sayfa özelliği taşımaktadırlar. Bu doğrultuda o sayıda yer alan kimi haber içeriklerinin ön plana çıkarılması mümkün olmaktadır. Ancak hangi haberin ön plana çıkarıldığı hangilerinin geri plana bırakıldığı ekseninden bakıldığında, editörün ve dolayısıyla derginin önemli addettiği konularda tespit edilmiş olmaktadır. Dergi, hedef kitlesi olan kadın okuyucularına moda rehberliği yapmaktadır. Bir yandan markalaşmış ürünleri tanıtıp, bu ürünlerle bağlantılı moda içerikleri sunarken, bir yandan da ürünlerin kullanılacağı kadın bedenlerini yeniden inşa etmektedirler. Böylelikle dergi tarafından “ideal kadın” yaratılmış olmaktadır. Editör sayfalarında ise sözkonusu modern kadına yönelik seslenişler bulunmaktadır. Örneğin derginin Temmuz sayısında tüketicilerin daha iyi bir vücuda sahip olabilmeleri için uygun olan kıyafet önerileri sunulmakta ve bu kıyafetlerle erkeklere daha seksi gelen, kendine güvenen bakımlı kadın imajı yaratılmaya çalışılmakta, kadın tüketime de yönlendirilmektedir.(Bu madde hem tüketen kadın kimliği kategorisinde hem de haber içeriklerinde İdealleştirilen kadın-erkek temsilleri kategorisinde de yer alabilmektedir. 2.a.Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı Kadınlar Gününe Özel Kadın olma hikâyelerine ayrılan Mart Sayısı editör sayfasında modern çalışan ve başarılı kadınların (Cosmo çalışanlarının) ağzından modern kadın kimlikleri yeniden tanımlanmaktadır. Cosmo çalışanlarının kadını tanımlamalarında odak noktası erkek bakışı olmakta, kadın kimliğinin erkek bakışıyla zorlaştığı ancak aslında kadın olmanın kolaylığı dile getirilmektedir. (Bu kategoride yer alan metni kamusal alanda (ev dışı alanda) toplumsal cinsiyetçi rol ayrımı başlıklı kategoride de ele alabiliriz) 143 2.b.Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır. 3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri Modernlik; içinde kesin ve mutlak doğruya ulaşma çabası iken, postmodernlik ise; gerçekliğin (doğruluğun) tartışıldığı bir ortam sunmaktadır. Belirginliklerin yitirildiği alanlar sunan postmodernizm, modernliğin keskin ve zorunluluğunu ortadan kaldırır ve tüketici tercihlerini özgürlükler ve muğlâklaştırılmış alanlar içinde bırakmaktadır. Dolayısıyla dergilerin postmodern içeriklerle donattığı haber içerikleri de yarattığı kadın kimliklerini spordan diyete, siyasetten kültüre, kadın-erkek ilişkilerinden cinselliğe kadar uzanan alanda “yeniden” ancak tüketim temeli üzerinden inşa etmektedir. Postmodern toplumda kadın kimlikleri “güzellik ve cinsellik” üzerine kuruludur. Derginin Ekim sayısı editör sayfasında bu metni örnekler nitelik taşımaktadır. İçerikte; “Kış geldi diye gereksiz bir rahatlık içine girip sporunuzu ihmal etmeyin çünkü moda dünyasının sıfır bedenleri kınadığı falan yok. New York podyumlarında artık sıfır değil, sıfırın altındaki bedene sahip mankenler yürüyüp durdular. Modacıların kilolu mankenleri destekliyoruz, sağlığı önemsiyoruz cümlelerine de çok kanmayın.” Cosmopolitan dergisi, Ekim sayısı, Editör köşesi) sözleri yer almaktadır. Editör, diyet konusunda kadın okuyucuların dikkatini çekmekte ve modacıların “kilolu mankenleri destekliyoruz, sağlığı önemsiyoruz” yaklaşımına karşıda uyarı da bulunmaktadır. Bu doğrultuda Cosmopolitan dergisinin önemli ölçüde kadın bedenini “zayıf ve güzellik” perspektifi ile maniple etmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. 3.a.Tüketen Kadın Kimliği Tüketim kültürü değerleri içinde doğan bireyler tüketici olarak sosyalleşirken bu değerleri içselleştirmekte (enculturation) ve daha da ötesi, bireysel kimliklerin oluşturulması, müzakeresi (negotiation) ve ifade edilmesi ile toplumsal farklılaşma sürecinde tüketim kültürü değerlerini bir araç olarak kullanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında tüketim ürünleri ile ilgili anlam ve göstergelerin, bireylerin hem kimlik 144 oluşturma, ifade etme ve iletme (communication), hem de bireyin toplumla bütünleşme sürecinde ara rol oynadığı (mediator) ifade edilebilmektedir150. Dergi içeriklerinde kullanılan metinler, semboller, göstergeler vb. aracılığıyla bireysel kimliklerin oluşturulması ve tüketim davranışlarının yaratılması sözkonusudur. Tüketim, okuyucunun içinde bulunduğu durum ile ulaşmak istediği veya dergi yayın politikaları doğrultusunda ulaştırılmak istenen mesafedir. Dergi iletilerinin yarattığı manipülasyon, okuyucuyu, üretici yönünden uzaklaştırıp, tüketen ve reklamlar, markalar, maddi ürünler vb. temelinde kodlanmış sembolik bir alana sürüklemektedir. Özellikle Sevgililer gününe yönelik düzenlenen haber içeriklerinde tüketime yönlendirme oranı kimi zaman açık (reklamlar, markalar, alışveriş haberleri vb.) kimi zaman ise örtülü/gizli olarak sürmektedir. Örneğin, derginin Şubat sayısının editör sayfası tüketimi örtülü bir şekilde sunmaktadır. “Sevgililer Günü sadece biz kadınların günü değil ki kutlarken her iki tarafında keyif alması gerekmiyor mu? Sürprizler pahalı hediye, romantik yemek, şıklık yarışı, ilan-ı aşk vs. hepsini birden aynı gün birlikte olduğumuz erkekten beklemeye hakkımız var mı? Belki bir kısmını biz üstlenmeliyiz.” Buradaki editör köşesinde, kadın ve erkeğe düşen paylaşımlar anlatılmaktadır. Ancak örtülü bir şekilde sevgililer gününde yapılması doğal karşılanan “pahallı hediye, romantik yemek, şıklık yarışı” gibi faaliyetler aktarılan cümleler ile vurgulanmakta ve ekonomik yükün kadın-erkek tarafından paylaşılması önerilmektedir. 3.b. Süper Kadın Kimliği Postmodern toplumda modern kadın kimliğinin “süper kadın” kimliği ile dönüştürüldüğü ileri sürülmektedir. Süper kadın, “en iyi eş, en iyi anne, en iyi gelin, en iyi iş kadını vb” tüm rolleri ile “en” olarak birçok rolü başaran kadın olarak kabul edilmektedir. Editör köşelerinde de haberlerin öncelikli aktarımı sırasında kadının biçimlendirilmesi söz konusudur. Bu köşelerde, süper kadın gerek erkek-kadın ilişkileri boyutunda gerek cinsellik gerekse de sağlık-diyet yaklaşımlarında iş hayatını da bu 150 Ayla Özhan Dedeoğlu ve İpek Savaşçı, Tüketim Kültüründe Beden Güzelliği ve Yemek Yeme Arzuları: Kadınların Tüketim Pratiklerine Yansıması, Erişim adresi: http://eab.ege.edu.tr/pdf/5/C5-S1-2-M9.pdf, Erşim tarihi: 24 Haziran 2009. 145 eksende tutarak başarılı kadın yaratılmaktadır. “Yapabilirsiniz ve bu sırları size biz (dergimiz) veriyor” mesajlarının sıklıkla maddeleştirilerek, basit cümle yapıları ve sayfa tasarımlarıyla okuyucuya aktarıldığı anlaşılmaktadır. C.Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri 1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili Postmodern toplum yapısında “yeni(ideal), güzel ve cazip” olabilecek şekilde biçimlendirilen erkek ve kadın bedenlerinin aslında tekleştirici yanı ile eleştirilebilir bir yapısı bulunmaktadır. Tüm kadın ve erkek kimliklerinin güzelliğe, tüketime ve ideal beden ölçülerine kavuşması demek sözkonusu kimliklerin davranışlarını-hareketlerini sınırlandırmak onları metalaştırmaktır. Tüketim yoluyla bireysel bir metalaşma yerine çoklu metalaşmaya yönlendirilen bireyler, kendilerine “bireysel bir kimlik” edinme çabası içinde olduklarına inandırılmaktadır. Dergi içeriklerinde de kadın okuyucular, erkekler tarafından beğenilmenin koşullarını öğrenmekte ve bu kalıplaştırma doğrultusunda maniple edilmektedirler. Dergi Ocak sayısının editör sayfasında yılın en seksi erkeği atfedilen George Clooney’den bahsedilmekte ve yılın en seksi erkeğinin aradığı özellikler belirtilerek kadın bedenleri idealize edilmektedir. Clooney’in komik ve esprili kadınlardan hoşlandığı belirtilmekte bir kadında olması gereken özellikler sıralanmaktadır. Ocak sayısının editör sayfasında dünyanın en büyük çöpçatan sitesi match.com dan da bahsedilmekte ve teknolojinin kadın ve erkek ilişkilerinde bir araç olabileceği, idealleştirilen kadın ve erkek bedenlerinde aranan özellikler belirtilmektedir. Ayrıca bu site sayesinde her yıl 400 bin kişi aradığı özellikte bireyleri bulduğu da belirtilerek, okuyucu kitlesi maniple edilmektedir. (Bu kategoride yer alan editör sayfası köşesi kadın ve erkek cinsiyet ilişkilerinin inşası kategorisinde de yer almaktadır.) 2. Kadın-Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası “Biçimlendirilmiş kadın ve erkek bedenlerinin haber içeriklerinde temsili” kategorisinde bahsedilen yaklaşımların, bu kategoride de geçerli olduğu görülmektedir. Dergi kadın-erkek cinsiyet ilişkilerini “beden”, “seks”, “güzellik”, “cazibe”, 146 “çekicilik”, “başarı” üzerinden konumlandırmakta ve erkek bakış açısı odaklı yeni “ideal” kadın inşa edilmektedir. 3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri Dergi hedef kitlesi olan kadın okuyucularını, bir yandan marka ürünleri kullanarak daha “şık”, “beğenilir” olabilecekleri maniple ederken öte yandan da beden formlarına uygun giysi kullanımı hakkında da bilgi vermektedir. Bu doğrultuda markalar ve beden formları ilişkisi göz önünde bulundurularak tüketim temeli oluşturulmakta ve kapitalist ideoloji sürdürülmektedir. Cosmopolitan dergisinin Temmuz sayısı editör sayfasında, kadınlar “güzel” ve “çekici” kadın imajına sahip olmak için elinden geleni yapan ve ulaşmak istediği imaja ulaşamadığında idealize edilen kadın kimliğine kavuşamadığı vurgulanmakta ve Mart sayısının editör sayfasında da kadınların bu amaçlarına ulaşmak için başvurdukları bir yol olan “diyet” kavramı üzerinde durulmaktadır. Diyet günlüklerinin yer aldığı editör sayfasında zayıflık doğallaştırılarak kadınlar zayıflık konusunda özendirilmekte ideal kadına ulaşılmaya çalışılmaktadır. Cosmopolitan dergisinin okuyucu köşesinde, maddelerini içeren konular bulunmamaktadır. 147 içerik yönergesinin aşağıdaki 8. COSMOPOLİTAN DERGİSİNDE YER ALAN KADINLA İLGİLİ HABERLERİN ANALİZİ Cosmopolitan dergisinin tasarımı erkekler ve kadınlar için iki bölüm halinde hazırlanmaktadır. Birinci kısım “Cosmo-kadın” olarak ayrılmakta ve “Cosmo-Man” bölümü ise, erkek okuyucu kitleye hitap etmektedir. Derginin hemen hemen her sayısında Cosmo Man (Cosmo Erkek) bölümü yer almaktadır. Bu bölümde Cosmopolitan dergisinin, genellikle kadın bedenini “cinsellik sembolü” olarak konumlandırdığı görülmekte ve erkek bedenlerinin bu doğrultuda kullanıldığı anlaşılmaktadır. Okuyucu için erkek idolü (erkek manken ve fotomodeller) yer aldıkları haber fotoğraflarında, “seksi, özgür (cinselliği her zaman tatmin edilmesi gereken) yakışıklı ve bakımlı” halde idealize edilmekte ve erkekler “erillik” özelliği ile ön planda tutulmaktadır. “Cosmo Erkek” bölümünde, erkekler de kadın fotoğraflarında görüldüğü gibi seksi kıyafetlerle, bedenlerinin üst bölümü açık ve erkeksi hatların ortaya çıkarıldığı(kaslı bedenler, tüysüz, bakımlı bedenler vb.) durumlarda sergilenmekte ve iletilen mesajlarda ise; erkek bedeninin seks objesi olarak algılandığı içerikler kullanılmaktadır. “Cosmo Erkek” bölümünde erkekler, kendileri hakkında kadınların bilmesi gerekenleri ileterek, erkek gözüyle kadın kimliklerini yeniden inşa etmektedirler. Kadınların aktarılan bilgiler doğrultusunda erkeklere karşı nasıl davranması gerektiği içeriklerde sıklıkla tanımlanmaktadır. Bu doğrultuda Cosmopolitan dergisindeki haberlerin ve Cosmo Man (Cosmo Erkek) bölümünde yer alan kadınla ilgili haber ve yazıların içerik analiz yönergesine göre değerlendirilmesi gerekmektedir. A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili 1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri Cosmopolitan dergisi her ne kadar modern ve postmodern kadın ve erkek kimliklerini temsil etse de bazı haber başlıklarında geleneksel toplum yapısının ve erkek egemenliğinin izlerini görmek mümkün olmaktadır. Derginin Şubat sayısının “Neresi Sıla Bize Neresi Gurbet…” başlıklı haberinde ve Ekim sayısının “30 Yaşına kadar Evlenmelisin Yoksa” başlıklı haberinde, geleneksel yapının izleri bulunmakta ve erkek 148 egemenliğinin ön planda olduğu gözlenmektedir. Şubat sayısının “Neresi Sıla Bize Neresi Gurbet…” başlıklı haberinde yer alan, “Erkekler bazen gider, bu bilinir. Giden erkek, bekleyen kadın figürleri, modern zamanlarda çehre değiştirse de hala karakteristik çizgilerini koruyorlar. Peki erkekler neyi aramak için giderler?” cümleleri doğrultusunda, erkeklerin ilişkilerinde bunaldıklarında ilişkisinden uzaklaşma haklarının olduğu ve bunun doğal olduğunu, “bilinir” sözleriyle desteklenmektedir. “Erkekler neyi aramak için giderler” cümlesinde başka bir ilişki içine girmek için mi (gündelik, geçici ilişkiler yaşamak) yoksa mekânsal anlamda uzaklaşmak için mi gittikleri haber içeriğinde netleştirilmemektedir. Haberde erkeklerin bu uzaklaşma istekleri, “giden erkek”, “bekleyen kadın figürleri hala karakteristik özelliğini koruyor” sözleriyle meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Haber Gılgamış ve Odysseia destanlarıyla da desteklenmekte; “Tarihin en büyük destanlarının temel motiflerinden biri de erkeklerin gitmesi üzerinedir. Gerçi gitme kisvesi altında evden ayrılıp geri dönmeyen sütü bozuklar da vardır ama eve dönmek erkekler için gelgit gibi bir doğa yasasıdır. (bknz Gılgamış ve Odysseia) Odysseius Truva Savaşından sonra muhtemelen Çanakkale’nin biraz açıklarındaki İthake adasındaki evine, yolu biraz uzatıp bütün Akdeniz’i dolaşarak varmaya çalışırken karısı ne yapıyordu onlarca yıldır? Kocasının bir gün mutlaka döneceğinden emin kendisiyle evlenmek isteyen taliplerini reddederek, örgü örüyordu.” denilmekte ve kadın geleneksel yapıda görüldüğü gibi ev içi alanda faaliyet göstermekte, erkek ise uzaklaşıp tekrar evine gelme koşullarına sahip olmaktadır. Metinde erkeklerin uzaklaşma istekleri “erkekler için bu gelgit doğa yasasıdır” cümleleriyle kanıksanmaktadır. Haberin fotoğrafı da haber içeriği ile bağıntılıdır. Haber fotoğrafında bir çift görüntülenmekte ve kadın iki eliyle erkeğin omzundan tutarak, erkeğinin gitmesini istemediğine gönderme yapılmaktadır(Cosmopolitan, Şubat, 2007, s 82- Bknz. Ek: 41). 149 Şubat, Ek 41 Ekim sayısının “30 Yaşına Kadar Evlenmelisin Yoksa” başlıklı haberinde de geleneksel yapının izleri görülmektedir. Haberde kadınların yaşı ilerledikçe evlilik kurumundan ve çocuk sahibi olmaktan bahsetmeleri gerektiği vurgulanmaktadır. Haberde açık bir şekilde geleneksel yapıdan bahsedilse de “Evlenmek için aradığınız ‘o’ erkeği bulma çabaları içindeyken bu işe kendinizi adayacağınız için hayatın zevklerinden hiçbir tat alamayabilirsiniz” cümleleriyle de örtülü bir biçimde tüketen, anı da yaşaması gereken postmodern kadın kimliğine de gönderme yapılmaktadır. 2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri Erkek ve kadın ilişkilerinin işlendiği Cosmopolitan dergisinde, modern kadın kimliğinin izlerine de rastlanmakta ve artık kentsel yaşamda ana-baba ve küçük çocuklardan oluşan çekirdek aile tipinin birbirlerine daha yakın ilişki içerisinde oldukları gözlenmektedir. Derginin Eylül sayısının “Erkek Arkadaşınız Ailenizle Tanışıyor” başlıklı haberinde evlilik öncesi modern aile bakış açısı yaratılmaktadır. Haberde “Ailenizle tanışmaya istekli bir sevgiliniz varsa gerçekten şanslısınız. Bu sizinle ilgili geleceğe dair planlar kuruyor demektir. Bir an önce vakit kaybetmeden onların tanışmalarını sağlamalısınız.” sözleriyle “evlilik” kavramından bahsedilmekte, evlilik öncesi ikili ilişkilerde aile önemli bir kurum olarak görülmekte ve bu konuyla ilgili yine ailelere başvurulması gerektiği vurgulanarak küçük tüyolar verilmektedir. Haberin fotoğrafında da haber içeriği illüstrasyon ile Eylül, Ek 42 sunulmaktadır. Çekirdek ailenin kızlarının erkek arkadaşıyla yemek yiyen görüntüsü resmedilerek, modern aile kimliği vurgulanmaktadır (Cosmopolitan, Eylül, 2007, s. 224 – Bknz. Ek: 4) 3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri Dergide yer alan haber başlıkları, haber içerikleri ve haber fotoğraflarında kadının cinselliği ve erotizmi bir silah ve erkeği etkilemenin tek yolu olarak kullanıldığı görülmektedir. Postmodern hayatın kadına sunduğu tüketim (beden tüketimi) anlayışı ise, incelenen haber içeriklerinde açıkça gözlenmektedir. Derginin Ocak sayısının “Seks 150 Tanrıçasıyla Tanışın” başlıklı haber fotoğrafı, haberin başlığı ile uyum içerisinde kullanılmakta ve fotoğrafta cinsellik, bikinili kadın imgesi ile vurgulanmaktadır(Cosmopolitan, 2007, Ocak, s.130Bknz. Ek: 43). “Büyük bir özgüvenle etrafta salınan kızlara bir bakın… Çoğunun vücudu bulundurulduğunda günümüz güzel standartları bile değil. göz önünde Gözlerimizi Ocak, Ek 43 kamaştırmalarının tek sebebi onların kendi vücutları içinde mutlu olmaları. İşte kendi ışıltınızı fark edip onu dışarı da yansıtmanıza yardımcı olacak uygulanabilir tavsiyeler” başlığıyla habere girilmekte başlıkta yer alan; “Çoğunun vücudu günümüz standartları göz önünde bulundurulduğunda güzel bile değil” sözleriyle günümüz standardının bir beden ölçüsü olduğu ve sözkonusu standartlara uygun beden ölçüsünde bulunmak gerektiği ifade edilmektedir. “Güzellik, zayıflık, bakım vb.” kavramlar, gerek içerikler ve gerekse fotoğraflar ile meşrulaştırılmaktadır. İçerikte, “Günümüzün büyük yıldızlarına şöyle bir bakın: Shakira, Scarlett Johansson, Nelly Furtado, hemen fark edeceksiniz ki, hiç biri kürdan gibi değil ve hala inanılmaz şekilde çekiciler. Bir model gibi değillerdir ama insanların onları yürüyen tanrıçalar gibi görmelerini sağlayacak bir edayla ortalıkta dolaşırlar.” denilmekte ve özgüvenin önemine vurgu yapılmaktadır. Zayıf olmanın güzellik anlamına gelmediğine ve asıl önemli olanın özgüven olduğuna dikkat çekilmektedir. Ancak sunulan beden örneklerine bakıldığında, örnek verilen isimlerin (hepsi ünlü model ya da şarkıcı) sanki bireylerin gündelik hayatta sıklıkla karşılaşılan sıradan kadın bireylermişcesine sunulması, içerikler ile kadın okuyucu arasında özdeşleşme çabasının olduğuna işarettir. Postmodern yapının anlayışı olan beden güzelliğinin, seksi olmanın her şeyin üstünde önem kazanması ve konumlandırılan kadın kimliğine ulaşmaya çalışma anlayışının pekiştirilmesi derginin birçok sayısında da pekiştirilmektedir. 151 Dergide kadın kimlikleri postmodern yaşamın etkilerini taşımakta, geleneksel toplum yapısında görülen geniş aile ya da modern toplum yapısının simgesi olan çekirdek aile kurumlarına ilişkin haber fotoğraf ve içeriklerinin ele alınmadığı anlaşılmaktadır. Evlilik kurumuna ilişkin mesajların ise, yüzeysel olduğu kabul edilmektedir. Mart sayısının “Bay Doğru’dan Önce Çıkmanız Gereken Erkekler” başlıklı haberi, Temmuz sayısının “Şimdi Ne Olacak” başlıklı haberi ve Eylül sayısının “Bekar Kalmak mı Evlilik Mi?” başlıklı haberleri metne örnek oluşturmaktadır. Mart sayısının “Bay Doğru’dan Önce Çıkmanız Gereken Erkekler” başlıklı haberde “Kadınlar Dikkat! İdeal erkeğinizi bulmadan önce 9 farklı erkek tipini tanımalısınız. Böylece Bay Doğru’yu çok daha kolay bulabilirsiniz. İşte Bay Yanlışlar!” alt başlığı ile kadınlara yol gösterilmekte ve “evlilik” kavramından söz edilmemektedir. Haberde erkekler kategorize Mart, Ek 44 edilmekte “Bekar Erkek, Ateşli erkek, Olgun erkek, Samimi Erkek, Yaralı Erkek, Yapışkan Erkek, Genç Erkek, Kaslı Erkek, Parti Erkeği” gibi tanımlamalar yapılmakta ve yine postmodern yaşam içerisinde beden ön plana çıkarılmaktadır. Haberin fotoğrafı ise, içerikle uyum içersinde yer almakta ve fotoğrafta birbirlerinden farklı erkek kimlikleri resmedilmektedir (Cosmopolitan, Mart, 2007, s. 210 – Bknz. Ek: 44). Temmuz sayısının “Şimdi Ne Olacak” başlıklı haberinde ise, yine “evlilik” kavramından söz edilmemekte, kadınlar “güzel” “çekici” “seksi” olarak konumlandırılmakta ve erkek tarafından sahip olunan “cinsel obje” olarak görülmektedir. Haber içeriğinde; “Erkekler bir kadınla ilişkiye girdiklerinde günün ertesi sabahı garip bir ruh haline bürünebilirler. İşte böyle bir durumla karşı karşıya kaldığınızda yapmanız gerekenler” alt başlığıyla önerilerde bulunulmakta ve kadınlar, erkek arkadaşıyla cinselliği yaşadıktan sonra erkek arkadaşının kendini kötü hissetmemesi için cinsellik sonrası çabuk toparlanıp gitmesi gerektiği belirtilmektedir. “Sadece seks yaptığınız kişinin evinin kadını olmak zorunda değilsiniz” gibi hedef kitleye sunulan mesajlar, örtülü biçimde erkek egemenliğini vurgulamaktadır. 152 Haberde, “Biraz ağır gelebilir ama sadece seks yaptınız diye bu onun tüm günü sizinle yapışık ikiz gibi geçirmeye hazır olduğu anlamına gelmez” denilerek, ilişkilerde olması beklenen kadın ve erkek bireyselliği (ayrı alanlar oluşturma vb.) pekiştirilmektedir Haberin fotoğrafı da metni destekler bir nitelik taşımakta ve Temmuz, Ek 45 erkek-kadın ilişkilerini anlatan göstergelerin, “kadın ve erkeğin bir gece önce birlikte oldukları izlenimi verilen yatak-çıplaklık, erkeğin saatine bakarak kadının gitme saatinin geldiği fikrini doğuran erkek-saat ve bakışlar” olduğu anlaşılmaktadır (Cosmopolitan, Temmuz, 2007, s. 94- Bknz. Ek: 45). Derginin Eylül sayısının “Bekâr Kalmak Mı, Evlilik Mi?” başlıklı haberinde de derginin yayın politikasına uygun bir şekilde evlilik kurumuna yaklaşıldığı izlenmektedir. “Beraber olmak mı bağımsız yaşamak mı kendini teslim etmek mi yoksa özgür olmak mı? Eğer bekârsanız ve özgürseniz içinde bulunduğunuz bağımsızlık duygusu hoşunuza gidebilir fakat sonrasında bu his yerini yalnız hissetmenize ve biriyle beraber olma isteğinize dönüşebilir. Yeni bir ilişkiye başladığınızda da bağımlı olduğunuzu ve kısıtlandığınız duygusuna yeniden kapılıp yeni bir kısır döngünün içinde bulabilirsiniz kendinizi.” denilmekte ve “bekârlık”, “özgürlük” kavramlarına yapılan yönelimin, aslında bekarlıktan sıkılmanın çözümünün evlilik olmadığına, bireylerin yine bekarlığa duydukları özlemle oluşan bir kısır döngünün varlığına işaret edilmektedir. Haber başlığında, her ne kadar nötr bir ifade yer alsa da içerikle birleştirildiğinde, “evlilik kurumuna” karşı bir duruş sergilendiği görülmektedir. B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele Alınışı 1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili Cosmopolitan dergisi içeriklerine bakıldığında, sıklıkla kadının, beden tüketimi üzerinden “erotik, cinselliğin ortaya çıkarıldığı vb” kullanımlarla, eril bakışa sunulması üzerinden ele alındığı anlaşılmaktadır. Ancak dergi, kadın okuyucularının genel karakteristik özelliklerini bir yandan geleneksel bir dokunun örüntüleri içinden 153 oluştuğunu da kabul etmektedir. Sözkonusu bu örüntü içinde, inşa etmeye çalıştığı “yeni kadın” kimliği gözler önüne sergilenmektedir. Örneğin, Kasım sayısının “Orta Yolu Bulmaya Çalışmanın Faydaları” başlıklı haberinde, “Kadınlara ödün vermeleri gerektiğini öğütlemenin biraz gülünç olduğunun farkındayız. Zaten alttan almadan geçirdiğimiz bir gün yok ki! Bütün kadınlar doğuştan ödün vermek için şartlanmışlardır. Hem duygusal ve hem arkadaşlık hem de aile ilişkilerinde.” denilmekte ve geleneksel kadın kimliğine gönderme yapılmaktadır. Geleneksel kadın kimliğinde kadının “fedakâr eş, anne” şeklinde konumlandırıldığı düşünüldüğünde, sözkonusu metinde de “her kadının doğuştan ödün vermek için şartlandırıldığına” dair inancın satırlar arasında sunulduğu görülmektedir. Haberde okuyucu mektuplarına da yer verilmekte ve geleneksel yaşam biçiminin önemli kurumlarından sayılan evlilik, nişan gibi faaliyetlere değinilmektedir. İçerikte; “Murat’la arkadaşlarımız aracılığı ile görüşüyorduk. Zaten görüşmelerimiz hep tesadüfî oluyordu, üstelik bir anda onun eski kız arkadaşlarından biri ortaya çıktı ve hep beraber görüşmeye başladık. Ben de ona ilişkimizin nereye gittiğini sordum. Ben bunu sorgulamaya başladığım zaman o biraz kaçar gibi oldu ama sonrasında bana gelip bu ilişki konusunda ciddi olup olmadığımı sordu. İkimiz de aynı şeyleri hissettiğimiz için altı ay sonra nişanlandık, diye belirtiyor yasemin” denilmekte, okuyucu mektupları sunulmakta ve flört döneminin evlilik öncesi tanışma niteliği taşıdığı görülmektedir. 1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı Bebeğin içinde doğduğu toplumun, onu, kadın ve erkeğe uygun görülen davranış kalıpları uyarınca şekillendirmesi olarak tanımlanan “toplumsal cinsiyet kavramı”, çocukların beslenme tarzlarından, giysilerine, oyuncaklarına, kitaplarına, çizgi filmlere, bilgisayar oyunlarına, ders kitaplarına kadar uzanan ve her iki cinse uygun olduğu varsayılan imgelerle donatmaktadır. Bu doğrultuda, bireyler üzerlerine yüklenen “erkek ve kadın kimlikleriyle” yetiştirilmektedirler. Dolayısıyla toplumun her alanına toplumsal cinsiyet olgusu yansımaktadır. Ele alınan derginin Şubat sayısında, “Erkek Egosu 154 Denen Şey” başlıklı haber bulunmakta ve haber içeriğinde “Erkeklerin bizden farklı düşünmelerine ve davranmalarına neden olan şey ne? Egoları mı?” alt başlığıyla, erkek ve kadın kimliklerinin farklılığı vurgulanmaktadır. Haberin içeriğinde; “Kadın ve erkek birbirimizden o kadar farklıyız ki…Bir elmanın iki yarısı olabilir miyiz acaba? Fiziksel olarak farklılıklarımız zaten ortada. Ya kişilik yapımızdaki farklılıklar. Kadın ve erkeği tanımlayan kelimeleri ya da deyimleşmiş sözleri siz de biliyorsunuz. Kadın duygusaldır, sıcaktır, vericidir affeder… Erkek ise mantıklıdır mesafelidir, gururludur gibi tanımlamaları..” denilmekte ve kadın-erkeğin yaratılışındaki (yani doğumla kazanılmış cinsiyetine uygun rollerine bürünme) farklılıkların gündelik hayattan kelime kullanımlarına dek uzandığı belirtilmektedir. Metinde; “Erkeklerin çocukluktan itibaren “Her işin üstesinden gelebilir, erkek adam dediğin güçlüdür, başarılıdır” durumuna şartlandırılmış olmasının altında belki de bunlar yatıyor.” cümleleri ile söz konusu farklılık pekiştirilmekte ve cinsiyet farklılıklarının çocukluktan itibaren toplum tarafından maniple edilen yanı olduğu ortaya konmaktadır. Bireylerin cinsiyet ile edinmiş oldukları kimlikleri, içinde yaşanılan toplumun onlara uygun gördüğü şekillerde var olmakta yani kişi doğum ile kazanmış olduğu cinsiyet kimliğini daha sonra toplumsal yaşantısı sonucu kazandığı özelliklerle bütünleştirerek, kadın ya da erkek olarak sahip olduğu cinsiyetle ilgili yorumları, içinde bulunduğu toplumun ortak değer ve inanışları ile belirgin hale getirmektedir. Toplumsal cinsiyet olarak tanımlanan bu özellik derginin birçok haber içerik ve fotoğrafına yansımaktadır. Derginin Nisan sayısının “Neden Anlaşamıyoruz Demeyin, Çünkü Erkek Budur” başlıklı haberinde ise, erkeklerin “erkek olduğu düşünülerek” yetiştirilmesinden kaynaklı davranış farklılıkları bulunduğu pekiştirilerek ve kadın bireylerin “anne” rolü ile erkek davranışlarında sorumlu oldukları belirtilmektedir. Metinde; “Erkeklere hiç öğretilmez mi, kadın ruhunun incinmeye gelmediği? Erkeklere öğretilemez mi biraz hassas olmaları? Bu noktada çuvaldızı annelere mi batırmak gerekiyor, hani oğullarını yetiştiren annelere! Peki ya babalar? Babalar oğulları için annelere şunu demez mi? “Kız gibi hassas 155 yetiştirme şu oğlanı erkek adam ağlamaz vb.” Demek ki anneler uğraşırlar oğullarının duyarlı olmaları için. Demek ki babalar annelerin bu uğraşlarını engeller. Böylelikle kaba babaların kaba oğulları olur. Kadınlar da onlara âşık olur.” denilmekte ve erkeklerin kadın ruhundan anlamama sorunu, anne-baba faktörü ile ilişkilendirilmektedir. Derginin erkek hassasiyetine ilişkin yaklaşımı, kadınların sözkonusu kaba erkeklere adeta bir kısır döngü şeklinde âşık olmaları perspektifi ile eleştirilmektedir. Ele alınan Cosmopolitan dergisinin Mart sayısının “Bir İlişkide Yapmanız Gerekenler” başlıklı haberinde ve yine Mart sayısının “Sevgilinizi Rahatlatacak 10 Yöntem” başlıklı haberlerinde, kadın kimliğinin yeniden inşa edildiği ve erkek egemenliğinin örtülü bir şekilde sürdürüldüğü anlaşılmaktadır. Mart sayısının “Bir İlişkide Yapmanız Gerekenler” başlıklı haberinde, kadınların ilişkiye dair yapması gereken kurallar maddeleştirilmekte ve erkekleri mutlu etmek için neler yapılması gerektiği sıralanmaktadır. İçerik olarak yine aynı mesajlar içeren “Sevgilinizi Rahatlatacak 10 Yöntem” başlıklı haberde ise, sevgiliniz (erkek arkadaşınız) yorgunsa, onu rahatlatmak için kadının yapması gerekenler ön plana çıkarılmaktadır. Söz konusu önerilerin; “ayak masajı, rahatlatıcı yemekler, müzik dinletmek, onunla sevişmek, farklı davranın, birlikte duş alın” başlıklarından oluştuğu ve haber fotoğrafında da kadının sevgilisine ayak masajı uyguladığı anlaşılmaktadır. Haber içeriğinin ve fotoğrafının birbiriyle bağıntılı olduğu görülen Mart, Ek 46 haberde, bir yandan modern kadın göstergeleri söz konusu iken öte yandan erkeğini rahat ettirmeyi hedefleyen geleneksel kadının izleri görülmektedir. (Cosmopolitan, Mart, 2007, s. 250- Bknz. Ek: 46). 1.b. Özel Alanda (Ev içi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı Kategoriye ait veriye ulaşılamamıştır. 1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili Kategoriye ait veriye ulaşılamamıştır. 2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili 156 Kategoriye ait veriye ulaşılamamıştır. 2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı Kategoriye ait veriye ulaşılamamıştır. 2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı Kategoriye ait veriye ulaşılamamıştır. 3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri 3.a. Tüketen Kadın Kimliği Tüketim kültürünün öne çıkan en önemli başlıkları arasında “beden kavramı” gelmektedir. Beden üzerinden cinselliğin “mit” haline dönüştürüldüğü ve çiftlerin ilişki (flört- partnerini mutlu etme vb) anlayışı, sıklıkla cinselliğin önemsenmesi ile pekiştirilmektedir. Haber içeriklerinde ve fotoğraflarda cinsel söylemlerin ve erotik fotoğrafların yer aldığı görülmektedir. Ele alınan derginin Şubat sayısının “Sansürsüz Seks” başlıklı haberi de ilişki anlayışının bu “yeni” boyutu ele aldığı anlaşılmaktadır. Haberde “En Özel 10 Yatak Odası Sorusu” başlığı ile verilen mesajın, bireyin cinsellikle ilgili sorulan sorulara yanıtlar verebilmesini sağlamak üzerine kurulu olduğu kabul edilmektedir. İncelenen pek çok haberde ön plana çıkarılan özdeşim noktalarının yeni kadın kimliği (Cosmo kız) ve gündelik modern hayatlar olduğu görülmektedir. Haber metninde; “Bir Cosmo kızı olarak hem kendi vücudunuzun hem sevgilinizin vücudunun zevk haritasını ezberlemişsinizdir. Yine de öğrenmenin yaşı Okurlarımızdan gelen ve sınırı sizin yoktur diyoruz. kafanızdaki Şubat, Ek 47 bilmecelerin çözülmüş olması en büyük hedefimiz” sözleriyle, dergi okuyucu kitlesine, erkek bedeni-cinsel haz ilişkisi üzerinden yaklaşmaktadır. fotoğrafında, Haber içeriğiyle haber fotoğrafı ilişkisi ise bağıntılıdır. Haberin kadın ve erkek yatakta ve mutlu görüntülenmektedir(Cosmopolitan, Şubat, 2007, s. 134- Bknz. Ek: 47). 157 bir biçimde Kadının elinde bulunan kâğıtta büyük harflerle yazılmış olan S harfi kullanımı “sansürsüz seks”in baş harfi ya da seksle ilgili “soru” kelimelerinin baş harfine vurgu yapmaktadır. Yine bu metinlerin ön plana çıkarıldığı bir başka haber başlığı ise, Ekim sayısının “Erkeklerin Gizli Düşlerini Ortaya Çıkarın” başlıklı haberinde görülmektedir. Haberde, cinsellik ve cinsel söylemler dikkat çekicidir. Metinde; “Erkeklerin en sevdiği fantezilerin, seksi bir yabancıyla çılgınca sevişmekten ya da grup seks yapmaktan ibaret olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Sevgiliniz yatakta dominant olmanız için çıldırıyor ve dizginleri elinize geçirmenizi bekliyor” sözleriyle, cinsel hayatta kurulabilecek olan yeni dünyanın “fantezi dünyası” olduğuna işaret edilmekte ancak bu dünyanın dominant karakterinin yine kadın olabileceği vurgulanmaktadır. İçerikte, başarılı bir cinsel yaşamın sorumluluğu da kadına yüklenilmektedir Dergide “sevgi, aşk” gibi olgular tüketim kültürü içerisinde ele alınmakta pırlanta, elmas, altın vb. ürünler “mutluluğun”, “sevginin”, “aşkın” tanımı haline gelmekte ve tüketim odaklı yaşam tarzı hedef kitleye maniple edilmektedir. Derginin Şubat sayısında “Aşkınız Lava ile Alevlensin” başlığıyla “Sevgililer Günü”ne özel olarak ve “aşk”ı sembolize eden elmas yüzüklerin reklamı yapılmakta okuyucu kitlesine “Sevgililer Gününe” özel hediye seçenekleri sunularak hedef kitle etki altına alınmaya çalışılmaktadır. Lava elmas modeli haberde “lav” kelimesi ile özdeşleştirilerek “lava ile alevlensin” benzetmesi kullanılmaktadır. Metinde; “Dünyanın en büyük elmas üreticisi De Beers Şirketler Grubunun pazarlama ve satış kolu DTC’nin Türkiye Ekibi tarafından 2006 yılının son aylarında yaratılan Lava, hem tasarımı hem de ifade ettiği anlam ile büyük ilgi görüyor. Aşklar Lava ile canlanıyor. İş ve ev hayatındaki günlük yoğun tempoda en mutlu çiftler dahi zaman zaman aşk sözcükleri söylemeyi unutabiliyor. İşte Lava sevgi dolu bu beraberliklerdeki aşkın yeniden alevlendirilmesi için harika bir fikir..” 158 denilmekte ve pırlanta sevgiyi sembolize eden bir araç haline dönüştürülerek, okuyucular tüketime yönlendirilmektedir. Haberin fotoğrafı da içeriğiyle uyum içerisinde bulunmaktadır. Bir kadın ve erkeğin öpüşme anları resmedilerek, dudaklarının arasında da reklamı yapılan ürün konumlandırılmaktadır(Cosmopolitan, Şubat, 2007, s. 264, Bknz. Ek:49). 3.b. Süper Kadın Kimliği Her alanda başarılı, tüketen, formunu koruyan, diyet yapan, makyajına önem veren, güzel giyinen, çalışan, iyi bir eş, anne olan vb.. özellikler olarak tanımlanan “süper kadın” imajı, derginin birçok haberinde kendini göstermektedir. Cosmopolitan dergisi Mart sayısını “Kadınlar Günü” nedeniyle “kadın olmaya dair hikayeler” adlı haber başlığıyla sunulan haber, birçok alanda başarılı, modern kadınların hikayelerine ayrılmaktadır. Haberde süper kadın olarak tanımlanan hem evinde (iyi bir anne, iyi bir eş olarak) hem de işinde başarılı 20 kadınla röportaj yapılmaktadır. “Kadın olmak güç, tutku, sevgi, üretkenlik, duygu başarı, sorumluluk ve fark demek. İçindeki gücü keşfeden, kendine güvenen duygularını iyi yöneten bir kadının işle veya özel yaşamla ilgili hiçbir sıkıntısı olamaz. Kadına annelik şefkati ve koruma içgüdüsü daha kromozomların belirlendiği gün geliyor. Doğduğu andan itibaren tüm kadınların içinde bu enerji ve güç var. Önemli olan bu güce inanmak ve farkına varmak.” cümlelerinde, kadınların iş ve özel yaşamda başarıyı kendilerine güven ve inançla sağlayacağı vurgulanmaktadır. C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri 1. Biçimlendirilmiş Kadın ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili Şubat, Ek 49 Dergide erkek ve kadın modellerinin cinselliği çağrıştıran illüstrasyonlarla sıkça karşılaşılmaktadır. Ocak sayısının “Erkek Avcılarını Korkutun” 159 başlıklı haberinde, kadınların erkeklerini (partnerlerini) sahiplenmesi gerektiği yoksa erkek avcısı olan diğer hemcinslerine sevgililerini kaptırabilecekleri vurgulanmaktadır. Haberin illüstrasyonunda, kadın ve erkeğin deniz içerisinde birbirine temas eden bedenleri ile cinsellik vurgulanmaktadır. Deniz içersinde “sevgiliyi kaybetme tehdidini” ifade edilmekte ve öteki kadın kimliğine gönderme yapılmak amacıyla dişi bir köpek balığı Ocak, Ek 50 kullanılmaktadır(köpekbalığının dudaklarına ruj kullanımı ile yapılan vurgu). Özel hayatın korunmasına ilişkin sorumluluk haber içeriğinde, kadına verilmektedir. (Cosmopolitan, Ocak, 2007, s.58- Bknz. Ek:50),Metinde; “Erkeğinizin etrafında dişi köpek balıklarının kaynadığını görürseniz hemen müdahale edin!” denilmekte ve haberde erkeği elinden alan kadınlar için “erkek yiyicileri” tanımı kullanılmaktadır. İçerikte; “Başka bir kadının gözü erkeğinizdeyse, bunu hissetmemeniz mümkün değil. Beraber olmasalar da partneriniz sizi aldatmasa da o kadının gözünün onda olduğunu ve dikkatli davranmazsanız sizinkinin de gözünün o kadına doğru kayabileceğini unutmayın. ‘Erkek yiyicileri dediğimiz kadınlar, erkekleri etkilemeyi çok iyi bilirler ve bunu o kadar belli ederler ki, erkekler bu açık ve cesur tavlanma hareketlerine mutlaka cevap verirler”. sözleriyle, Dona David Lusterman’ın “Infidelity: A Survival Guide” (Aldatma – Hayatta Kalma Rehberi) adlı kitabından alıntı yapılarak haber desteklenmektedir. İçerikte, erkek yiyiciler olarak nitelenen kadınların “aktif” oysa aldatmaya göz yuman erkeklerin ise “pasif” olarak konumlandırıldığı görülmektedir. Cinsellik ve beden olgularının bu kadar göz önüne çıkmasının temelinde kapitalizm yatmaktadır. Küreselleşmenin151 eski adresi olan kapitalizm, tüketim ve gösteriş üzerine kurulu olduğu için bedeni önemsemektedir. Küreselleşme kültürü bedenin haz almasına dayanmakta beden duyarlılığı yüksek ve tavında bir haz aracı 151 Zygmunt Bauman, Parçalanmış Hayat Postmodern Ahlak Denemeleri, Çev: İsmail Türkmen, İstanbul: Ayrıntı, 2001,ss.157-159. 160 olmaktadır. Bu haz, cinsel, midesel ve fiziksel egzersizden alınan hazları içermektedir. Artık tartışmasız özel mülk olan beden, heyecan verici büyüleyici, çıldırtıcı ve mest edicidir. İncelenen derginin Şubat sayısının “Cosmo Erkek” bölümünde ise “Tutkunun Vücut Dili” başlıklı habere rastlanılmaktadır. İçerikte, erkek bedeninin metinde belirtilen haz aracı, tüketim nesnesi olduğu görülmektedir152. Haberde, “Sizden hoşlandığını biliyorsunuz? Acaba onun en edepsiz düşüncelerinin ana karakteri de siz misiniz? Bunu gösteren birtakım işaretler vardır. Bunlar çok masumane görünebilirler ama artlarındaki anlamın “masumluk”la en ufak bir ilgisi yoktur.” sözleriyle, söylemlerin ikili ilişkilerde cinselliği taşıyan arka planlara sahip olduğu belirtilmekte ve kadın okuyucuların bu alt mesajları alımlayabilmesine Şubat, Ek 51 dikkat çekilmektedir. Haberin fotoğrafına bakıldığında ise, fotoğrafta üstü çıplak bir erkek model ve erkek modele bakan, güzel, üst bedenin açıkta bulunduğu, mini elbise giyen kadın model kullanılmaktadır(Cosmopolitan, Şubat, 2007, s.88–Bknz. Ek:48). Haberin devamı niteliği olan diğer sayfanın fotoğrafında da yine erkek bedeninin “obje” olarak sunulduğu ve “tüketilen erkek bedeni”nin pekiştirildiği anlaşılmaktadır153(Cosmopolitan, Şubat, 2007, s.88 –Bknz. Ek:51). Derginin “Cosmo Erkek” bölümünde ise, erkek bedenlerinin kullanıldığı ve erkeklerin doğal yapısı gereği “çapkınlık, aldatmak” gibi özelliklerin bulunduğu vurgulanmaktadır. Temmuz sayısının “Yaramaz Erkek Özelliği Açığa Çıktı” başlıklı haberinde de, erkekler çıplaklığıyla ön planda yer almakta ve “aldatmak, sekse düşkünlük, çapkınlık gibi” kavramlar, “yaramaz” kelimesiyle meşrulaştırılmaktadır. (Cosmopolitan, Temmuz, 2007, ss. 100-101, Bknz. Ek: 52-53-54). Metinde; 152 Bknz. Derginin Nisan sayısının “Bay Mükemmel Yatakta Bay Vasat Olursa”, s. 230 başlıklı haber aynı kategoride yer almakta ve kadın-erkek iletişim modelini örnekleyen mesajlar taşımaktadır. 153 Bknz: Derginin Mart sayısının “Sevgilinizin Bayılacağı Sürpriz Dokunuşlar” s. 66 ve “Erkeklerin Paylaşmaktan Çekindikleri Yatak Odası Korkuları” s.196 ve Haziran sayısının “Cinsel Çekimin Sırları” s.210 başlıklı haberleri bu kategoriye örnek oluşturmaktadır. 161 “Konu seks ve ilişkilere geldiğinde erkeklerin davranışları DNA’larına bağlı olarak önceden tahmin edilebilir. Tipik erkek imajının arkasındaki gerçeği öğrenmek için okumaya devam edin” sözleriyle ve “ Aldatmak için doğmuş olabilir: Bir erkeğin yüzük parmağı işaret parmağından daha uzunsa henüz anne karnındayken bile kendisinde büyük miktarda testosteron olduğunu anlayabilirsiniz. Bunun sonucu olarak seks dürtüsü daha fazla olacaktır. O nedenle yoldan çıkmaya da daha eğilimlidir” denilerek erkeğin aldatmasının doğal olduğu ve bu durumun genlerinden kaynaklandığı vurgulanmaktadır154. Derginin Haziran sayısının “Cosmo Man” bölümünde de yine erkek bakış açısıyla kadın kimlikleri inşa edilmektedir. Haziran sayının “Mükemmel Kız Arkadaşı Olmanın 9 Yolu” başlıklı haberinde kadın okuyucuya seslenilmekte ve derginin idealize ettiği kadın modeline uygun davranmanın ve belirtilen 9 yol ile “mükemmel” olmanın kılavuzluğu üstlenilmektedir. Metinde; “Bir erkek için iyi bir kız arkadaşı olmanın ne anlama geldiğini merak Temmuz, Ek 52 Temmuz, Ek 53 Temmuz, Ek 54 ediyor musunuz? Öyleyse sıkı durun: Men’s Health dergisinin erkek editörleri bu evrensel sorunun cevabını veriyor. Onların kaleminden tüm zamanların bu en ilgi çeken konusunu okuyabilirsiniz.” alt başlığıyla konuya dikkat çekilmeye çalışılmaktadır. Dergide kadınlara “Bizimle ve bize gülün, Dışarıda sevginizi Gösterin, Canımız sıkkınken bizi öpün, Dikkatlice iltifat edin, Arkadaşlarımızı etkileyin, Arkadaşlarımızla 154 Bknz: Derginin Haziran sayısının “Erkeklerden 75 Seks önerisi” s. 92, “Kız Arkadaşınız Yatakta Gerçekten Tatmin Oluyor Mu?” s. 244 ve yine Haziran sayısının “Erkeklerin 10 Cinsel Arzusu” s. 270 başlıklı haberleri aynı kategoride yer almaktadır. 162 zaman geçirmemize izin verin, Ruh halimizi yumuşatın, Ön sevişmeyi keşfedin” gibi önerilerde bulunulmakta ve kadın tarafından erkeğin yüceltilmesine önem vermektedir. Kadın bedeninin arzu edilen nesne olması, yazılı basının kadın imajına da yansımaktadır. Kadın kimliği bu şekilde, kadın bedeni üzerinden kurulmakta ve “beden” erotik bir seyirlik hale dönüştürülmektedir. Derginin Mart sayısının “Seks Molası Cinsel Hayatınızın Kalitesini Arttırır Mı?” başlıklı haberinde kullanılan Ekim, Ek 55 fotoğrafların yine kadın bedenleri üzerinde tercih edildiğini ortaya koymaktadır. Haberde kadın-erkek ilişkilerin inşasının cinsellik üzerinden kurulduğu gözlenmekte ve estetik, güzel, bakımlı bedenler ile özdeşim yaratılmaya çalışılmaktadır. Aynı anlayışla Ekim sayısının “Her Cosmo Kızının Seks Hakkında Bilmesi Gerekenler” başlığı dikkat çekmektedir. Derginin yeniden inşa ettiği kadın kimliğine (özellikle Cosmo kızına) gönderme yapılmakta ve cinsel hayat üzerine bilgiler verilmektedir. Haber içeriğinde ve fotoğraflarında “tamamen çıplak, cinselliği çağrıştıran, genç, güzel, bakımlı kadın bedenleri ve erkek bedenleri” konumlandırılmaktadır(Cosmopolitan, Ekim, 2007, s. 184 – Bknz. Ek:55). Küreselleşmenin inşa ettiği tüketici konumuna indirgenmiş birey, tüketme olgusunu esas almakta ve bu tüketme olgusu içinde Eylül, Ek 56 en önemli öğeyi de beden kavramı oluşturmaktadır. Bu yüzden “beden” çok büyük öneme sahip olmakta ve beden konusu derginin Eylül sayısında, “Erkekler Yatakta Ne İster” başlığ ile ele alınmaktadır. Haberde derginin idealize ettiği kadın konumlandırılmakta ve “Bir erkeğin mükemmel bir kız arkadaşta ne aradığını biliyor musunuz? Cosmo sizler için erkeklerin bir ilişkiden gerçekten ne beklediğini açıklıyor” yaklaşımıyla, gönderme yapılan kimlik “mükemmel bir kız arkadaş” tanımlamasıyla pekiştirilmektedir. “Mükemmel kız arkadaş” tanımıyla, kadının cinsel yaşamda erkeğini tatmin eden, güzel bakımlı ve cinselliğiyle ön planda tutan birey 163 olarak çabalamalıdır ve dergi de bu doğrultuda gerçek bilgileri veren kılavuz görevini üstlenmektedir. Haberin fotoğrafı içerikli ile uyumlu halde düzenlenmektedir. Fotoğrafta, erkeğin üst bedeninin açık(çıplak) kullanıldığı, kadının ise iç çamaşırı ile sevgilisine yaklaştığı hissettirilmektedir. Bu doğrultuda, kadın ve erkek bedenlerinin kullanılarak ikili ilişkilerin cinsellik üzerinden yapılandırıldığı anlaşılmaktadır(Cosmopolitan, Eylül, 2007, s.208- Bknz. Ek:56). Dergi ikili ilişkilerde cinselliği ve cinsel söylemleri ön planda tutmakta, okuyucu kitlesi evlilik öncesi cinsel deneyime özendirilmekte ve ilişkilerin bu şekilde yaşanması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu yaklaşımın postmodern dünya ve postmodern ilişkileri pekiştirecek şekilde olduğu kabul edilmektedir. Eylül sayısının “Her Çiftin Karşılaşacağı 5 Seks Sorunu” başlıklı haberde, “her çiftin karşılaşabileceği” sözleriyle durum genelleştirilmekte ve hedef okuyucu kitlenin sözkonusu genelleştirme içinde sorunları silikleştirilmektedir. Metinde; “20’li 30’lu yaşlardaki pek çok kadın erkek arkadaşlarını yatak odasındaki sorunlarıyla yüzleştiriyor. Cosmo, bunun yerine size en büyük yatak sorunlarının üstesinden gelmeniz için önerilerde bulunuyor.” denilerek, bir yandan başlık desteklenmekte öte yandan da ilişkilerde yaşanması olası sorunlara dikkat çekilmektedir155. 2. Kadın-Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası Postmodern yaşam biçiminde tüm yapıların hızla tüketildiği bilinmekte bu doğrultuda da ikili ilişkileri yaşama tarzının da değiştiği gözlenmektedir. Cosmopolitan dergisinin internet sitesinde yapılan forum köşesini haberleştirdiği Ocak sayısı “Evliliğe Sıcak Bakmıyorsa” başlıklı haberinde de bu düşünce açıkça görülebilmektedir. Dergide gençlerin büyük bir çoğunluğu evlilik öncesi cinsel deneyimler yaşamakta ve haberin başlığından anlaşıldığı üzere evlilik fikrine erkeklerin pek sıcak bakmadığı belirtilmektedir. Forumdan alıntı yapılan haberin içeriğine bakıldığında, erkekler gibi kızların da evlilik fikrini gerekli görmediği de savunulmaktadır. Kadın- 155 Bknz: Cosmopolitan dergisi Ağustos Sayısı “Ortamı Ateşlendirmek İstediğine Dair 4 İşaret” s.68, Ağustos sayısı “Yatakta Unutulmaz Olmanın Yolları” s.124 ve Eylül Sayısı “Onunla Yakınlaşmanın Eğlenceli 50 Yolu” s.230 aynı kategoride değerlendirilmekte yine cinsel söylem ve cinsel içerikli haber fotoğraflarıyla ön plana çıkmaktadır. 164 erkek ilişkilerinde anın yaşanması, önemli olanın ilişkinin iyi gitmesi gerektiği vurgulanmakta ve forumdan birkaç örnek şu şekilde sıralanmaktadır. “Bence önemli olan bir erkeğin evliliğe sıcak bakması değil, önemli olan o erkeğin karşısındaki kişiye davranışları. Bir erkeği sıkmadan düşünmesine izin verip beklemek en güzeli çünkü o zaten sevdiğinden eminse geri gelir.” (Çiğdem, 19, Kocaeli- Cosmopolitan, Ocak, 2007, s.44). Metinde ikili ilişkilerde odak noktası olarak erkek egemenliğinin alındığı gözlenmektedir. Diğer metinde; “Niye onlardan bekliyoruz ki bu teklifi? Belki biz de biz de oyunu onlar gibi oynamalıyız. ‘Asıl ben istemiyorum evlenmek deyip’ anı yaşamalıyız.” (Cerenimo, 27, İzmir, Cosmopolitan, Ocak, 2007, s.44) denilmekte, dergi kadın ve erkek ilişki anlayışının anlık yaşanması gerektiğini vurgulamakta ve beraber olunması gereken kadın ve erkek kimliklerinin de bu özelliklere sahip olması gerektiği ifade edilmektedir. Bir diğer metinde ise; “Birkaç ayı güzel geçirdik diye kesin evlenelim diye bir mantık bence olmamalı. İlişkimizi olması gerektiği gibi sürdürürüm, zaten birbirimiz için yaratıldığımız birbirimiz için yaratıldığımızı fark edersek, bir süre sonra evlenme kararı kendiliğinden alınır. Hem hayatımızda neyin garantisi var ki? Günü güzel geçirmeye bakın derim.” (Bittersweet, 19, İzmir, Cosmopolitan, Ocak, 2007, s.44) gibi örneklerle haberin vurgusunu arttırmaktadır. Cosmopolitan dergisinin Şubat sayısının "Erkeklerin Anında Fark Ettikleri Şeyler” başlıklı haberinde de erkek egemenliği altında konumlandırılan kadın kimlikleri (seksi ve çekici bulunan kadın kimliğinin) tanımlanmakta yine Nisan sayısının “Seks heyecanını kaybetmeyin” başlıklı haberinde de “beden” kavramını ön planda tutarak, idealize edilen kadın kimlikleri sunulmaktadır. Metinde; “Size ilk görüşte vurulmasını mı istiyorsunuz? Erkekleri baştan çıkaran şeyler arasında koku, kıyafet ve kazara yapılan seksi davranışlar var bizden söylemesi…” (Cosmopolitan, Şubat, 2007) 165 alt başlığıyla kadın okuyuculara mesaj verilmekte ve en beğenilen kadın olmak için neler yapılması gerektiği anlatılmaktadır. Beden tüketiminin ön plana çıktığı haberde erkeklerin kadınları çekici bulma kriterleri, “seksi köprücük kemiği, dudaklar, harika kokan saçlar, cesur dekolteler, makyaj, seksi yürüyüş vb.” özellikler olarak sıralanmaktadır. Haberde ayrıca bedenlere ait giysi ve aksesuarların markalaşmış ürünlerle birleştirilerek reklamları sürdürülmektedir. Ele alınan derginin Mart sayısında da, kadın-erkek ilişkilerinde, ilişkiye başlarken dikkat edilmesi gereken hususlara değinilmektedir. “Bir İlişkiye Başlarken Dikkat Etmeniz Gerekenler” başlığıyla sunulan haberde, “Hayatınızın erkeğini bulduğunuzu düşünüyorsunuz doğru insan olduğunu gösteren kriterler” alt başlığı ile sözkonusu hususlar maddeleştirilmektedir. Dergide ikili ilişkiler üzerine sunulan tavsiyelerin, postmodern yaşamın özelliklerini destekleyici nitelik taşıdığı görülmektedir. Derginin Nisan sayısının “Sizi Sandığınızdan Daha Mı Fazla Seviyor?” başlıklı haberinde de, ilişkilerde aldatma anlayışına değinilmektedir. İçerikte; “Sevgilinizin güzel bir kadına bakması sizi sevmediği anlamına gelmez. Siz hiç yakışıklı erkeklere bakmaz mısınız? Eski sevgilisiyle arkadaş kalma konusuna gelince, belki kabul edilmesi zor bir olaydır bu ama sevgilinizin kadın arkadaşları olabileceğini ve bunlardan birinin eskiden yattığı sevgilisi de olabileceğini kabul etmelisiniz. Güvensizlik sevgilinizi sizden uzaklaştıracak olayların başındadır, bunu unutmayın.” sözleriyle, postmodern ilişki biçiminin (özgür, karşılıksız, geleneksel-modern değerlerden uzak, karmaşık vb) pekiştirildiği anlaşılmaktadır. Öyle ki Cosmopolitan dergisi, Temmuz sayısının “Kaç Avcı Bir Koca Eder” başlıklı haberinde ve Kasım sayısının “Modern Zamanların Kadın ve Erkek Savaşları” başlıklı haberinde de erkeklerin çok eşli olması fikrine karşılık, asıl kadınların çok eşli olması gerektiği ya da erkeklerin aldatma fikrine karşılık kadınların da aldatması gerektiği belirtilmektedir. Temmuz sayısının “Kaç Avcı Bir Koca Eder” başlıklı haberinde; “Kendisini çok eşli yaratılmış sayan erkeklerin ve onları böyle sanmaya teşvik eden herkesin yaptığı bence edepsizlikten başka bir şey değil. Eğer 166 kadının çok eşli olduğu bir düzen kurulsaydı her iki taraf da daha çok mutlu olurdu belki de” sözleriyle düşünce bir yandan eleştirilmekte öte yandan ise kadınlara verilmesi gereken özgürlük savunulmaktadır. Söz konusu metnin içeriğinde “belki de” kelimesi dikkat çekicidir. Derginin şu anki yaşamın böylesi bir şekilde sürdürülmediğine kanaati bulunmakta ve “edepsizlikten başka bir şey değil” sözleri ile de metni yazan muhabirin (ya da dergi yayın politikalarının) kimi zaman geleneksel değerlerden kopamadığını da göstermektedir. Haberin fotoğrafında da kadına verilmesi istenen özgürlüğün, içerikle bütünleştirildiği anlaşılmaktadır. Zira fotoğrafta, kadının sağ ve sol yanında iki erkek arkadaşıyla sarılı, mutlu ve erkeklerin ise kadın bedenini sarılı yakınlıkları (el konumları) kullanılmaktadır(Cosmopolitan, Temmuz, 2007, s.62 -Bknz. Ek:57). Kasım sayısının “Modern Zamanların Kadın ve Erkek Savaşları” başlıklı haberinde de teknolojinin erkeklerin aldatma fikrini geliştirdiklerini ve teknolojinin gelişmesiyle ikili ilişkilerin yozlaşmaya uğradığı ama erkeklerin bu tavırlarına karşılık kadınların da onları (savaş niteliğinde) aldatması gerekliliği belirtilmektedir. Metinde; “Aslında erkeklerin bu yüzyılda teknolojinin nimetlerinden daha da faydalanmaları gerekirken tam tersinin olduğunu görüyoruz. Örneğin geçmiş zamanlarda cep telefonu ya da internet yoktu. Ama o dönemin erkekleri mum ışığının yetersiz gölgesinde yazdıkları mektuplarını bin bir zahmetle sevdikleri kadınlara ulaştırmayı ihmal etmiyorlardı. Şimdi ise ellerindeki cep telefonları hayatlarında olan kadını aramak yerine o kadını aldatmaya yarıyor" denilmekte kullanımının ve erkeklerin eski sadakatsizliği dönemlerde yaşanan ile teknolojinin “romantizm Temmuz, Ek 57 ve bağlılığı(sadakat)” yok ettiği ifade edilmektedir. Metnin devam eden içeriğinde de; “Sonuçta kadınlar artık bu savaşta galip gelen taraf olmaya başladılar. Aldatıldıkları kadar aldatıyorlar, acıtıldıkları kadar acıtıyorlar. O âşık olduğu adama bağlı, sevgi ve sonsuz güven dolu kadınların yerini kuşkucu kadınlar aldı. Kuşkudan doğan kavgalar yaşanıyor ve erkekler bu kavgalar 167 sonucunda teknolojinin nimetlerinden yararlanarak başka kadınlarla olmayı deniyorlar. Kadınlar da onlara inat başka erkeklerle olmayı…” cümleleriyle, ilişki anlayışına farklı bir boyut getirilmekte ve ilişkide aldatılma kavramı meşrulaştırılmaktadır. Derginin Haziran sayısının “Cosmo Men” köşesinde “Erkekler Aldatıyorlar Mı?” başlıklı haberinde ise, yine “aldatılma” kavramından yola çıkılarak, erkeklerin kendi ağzından cevapladıkları anketler sunulmakta ve hemen hemen tümünün aldatmayı kabul eden yaklaşımları olduğu görülmektedir. Haberde erkek egemenliğinin izlerine de rastlanılmakta ve cevaplarda sadakatsizlik meşrulaştırılmaktadır. “Bugüne kadar birden çok kızla çıktığın oldu mu? Evet üç kızla..“Hiç yakalandın mı? Hayır, Profesyonel olarak götürüyoruz bu işi …!”, Eğer karşımdaki kız beni çok etkiliyorsa aldatırım..” şeklinde diyaloglarla, aldatma kavramı üzerindeki erkek egemenliği pekiştirilmektedir. Dergide cinsiyetleştirilmiş bedenlere ve cinsiyetle yüklenmiş özneliklere atıfta bulunularak, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ön plana çıkarılmaktadır. Haziran sayısının “Erkek Zihnini Anlamak” başlıklı haberinde de kadın ve erkek kimliklerinin cinsiyet farklılığı üzerinde durulmakta ve farklılıkların ne olduğu üzerine maddeleştirmeye gidilmektedir. Toplumsal cinsiyet bağlamında kadın ve erkek kimliğini farklı şekilde konumlayan dergi, kadın ve erkek ilişkilerinde örtülü olarak her zaman erkek egemenliğinden yana olmakta ve kadını, erkeğini mutlu etmek ve onu cinsel yaşamında tatmin etmek için cinsel obje olarak konumlandırmaktadır. Derginin Ekim sayısında ise, “Erkekleri Âşık Eden Nedir?” başlıklı yer almakta ve kadının erkeğini kendine âşık etme yolları belirtilmektedir. Ayrıca haberde kadın ve erkek kimliklerinin farklılıkları; “Kadınların keskin koku duyusu vardır, erkekler kokuların çok farkında olmaz; kadınlar her türlü detayı hatırlar, erkekler pek hatırlamaz; kadınlar seksi günlük olarak düşünür, erkekler sürekli bunu düşünür; kadınlar ilgi duydukları için aldatır, erkekler heyecan için aldatır; kadınlar ayrılıktan sonra kederlerini belli ederler, erkeler her şey yolundaymış gibi davranırlar” cümleleriyle, kadınların duygusal, zayıf yönü ön plana çıkarılmaya çalışılırken, erkeğin mantıklı, güçlü, cinselliğe düşkünlüğü vb. özelliklerine yer verilmektedir. Haber 168 içeriğinde, “Erkeklerin dinlenmesini sağlamak için 3 ipucu” alt başlığıyla da kadınlara erkekleri ellerinde tutmalarına yönelik ipuçları sunulmaktadır. Örneğin, “Daha az kelime kullanın”, “Duygusallaşmayın”, “Sadede gelin” gibi ifadelerle, kadınların sözkonusu (çok konuşan, fazla detaya giren ve aynı zamanda duygusal yönleri) özellikleri erkek egemen söylemi destekler biçiminde vurgulanmaktadır. İçeriklerde, sıklıkla kadının erkeği nasıl memnun etmesi gerektiği, nasıl kendini beğendirebileceği, nasıl başarılı bir partner olabileceği vb. üzerinden inşa edilen bir süreç görülmektedir, Dergide yer alan haberlerde cinselliğin büyük kısmı görsel olmasına rağmen genelde, cinsel söylemleri içeren bir dil yapısının da tercih edildiği anlaşılmaktadır. (Kadının yarı çıplak vaziyette duruşu, seksi bir kıyafet giymesi, vücudunun üst kısmı gözüken bir erkek bedeni, kadın bedeninin ve cinselliğinin ortaya çıkarılması için vücudunu daha fazla açıkta bırakan giysiler, iç çamaşırı, iç giyim, mayo ve bikiniler giymesi vb.) Derginin Kasım sayısının “Erkeklerin Cosmo’dan Öğrendikleri” başlıklı haberde Cosmopolitan dergisinin hedef kitlesine maniple ettiği kadın kimliklerini artık erkeklerin de tanıdığı belirtilmekte ancak erkeklerin kadınlar hakkında yaptıkları yorumların sadece kadın cinsellikleri üzerinden kurulduğu görülmektedir. Örneğin, haberde yer alan ‘Hakkımızdaki gizli bilgileri artık onlar da biliyor” başlığıyla erkeklerin kadınlar hakkındaki bildikleri kadınlar tarafından da doğrulanarak desteklenmektedir156. Örneğin metinde; “Kadınların aklında da seks var ama erkekler kadar değil” (tolga 22), “Bir sürü insan seks yaparken aileleri tarafından basılmıştır. Yani onların olduğu zamanlarda bunu yapmak çok da doğru değil”. (Kenan 22), “Seksten sonra ona sarılmazsam bunu araştırmalarda kanıtlanmış biyolojik nedeni var (Yavuz 29)”, “Kadınlar bizi üstsüz görmeye bayılıyor. Ama biz de onları öyle görmek istiyoruz.” (Hakan 25), “Kadınlar üstte olmayı seviyorlar galiba aslında bende onların orda olmalarını seviyorum.” (Ahmet 24)” 156 Bknz. Nisan sayısının “Erkekleri canından Bezdiren Davranışlardan biri İğneleme” s. 272, yine Nisan sayısının “Sizden Vazgeçtiğini Gösteren 4 İşaret” s. 120 başlıklı haberleri aynı kategoride yer almakta ve erkeklerle ilgili kadınlara öneri ve pratik bilgiler sunulmaktadır. 169 denilmekte ve yorumların kadın kimliğinin sadece “cinsel obje” olarak kullanılan bölümleri alıntılandırılmaktadır. 3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri Bireyler toplumsal cinsiyet rolleriyle beraber cinselliği, ilişkiye bakış açılarını ve ilişkide kadın ve erkek kimliğinden beklenen rolleri de toplumsallaşma süreci içerisinde öğrenmektedir. Bu bağlamda dergide kalıplaştırılmış(stereotipleştirilmiş) geleneksel kadınlık ve erkeklik anlayışlarının yıkıldığını ikili ilişkiler sergilenmekte ve evlilik öncesi flört, cinsellik vb. durumların yaşanabilirliği ön planda tutulmaktadır. Ocak sayısının “İlişkilerin de Disipline İhtiyacı Var” başlıklı haberinde, ilişkide her iki tarafın ilişkiye kattığı anlamlar olduğu ve ilişkinin sağlıklı yaşanabilmesi için, söz konusu ilişkinin disipline edilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Metinde; “Yaşanan hayal kırıklıkları veya tartışmalar ilişkiyi yıpratır. Böyle bir durumla karşı karşıya kalmamak, daha sağlıklı ve uzun soluklu bir ilişki yaşamak için ilişkilerimizi biraz Nisan, Ek 58 disipline etmeye ihtiyacımız yok mu? başlığı ile ilişkilerin sorgulanması gerektiği belirtilmekte ve idealleştirilen kadın ve erkek kimlikleri hedef kitleye sunulmaktadır. Dergi hedef kitlesine yukarda da bahsedildiği üzere “yeni” erkek ve kadın kimlikleri inşa etmekte ve bunları “Cosmo erkek” ve “Cosmo kız” gibi terimlerle tanımlamaktadır. Nisan sayısının “Cosmo Kızlarının Öğrenmesi Gereken 10 Beceri” başlıklı haberinde dergide inşa edilen kadın kimliğinin (Cosmo kız) nasıl davranması gerektiği ile ilgili önerilerde bulunulmakta ve pratik bilgiler verilmektedir. “Barmenin dikkatini çekmek için yapılması gerekenler, beğenilmenin yolları, makyaj yapmanın detayları vb..” gibi konularda cosmo kızı bilgilendirilmektedir. Haberin fotoğrafı haber içeriğiyle uyum içersinde bulunmakta ve kalabalık bir barda en önde ve güzelliğiyle göz kamaştıran cosmo kızını temsil eden bir bayan görüntülenmektedir(Cosmopolitan, Nisan, 2007, s.248 – Bknz. Ek 58) Dergide kadın güzelliği ile erkek ise beğenen kişi olarak konumlandırıldığı haberlere de rastlanılmaktadır. Derginin Haziran sayısının “Bir Erkeğin Kalp Atışları” başlıklı haberde, kadınların her zaman çekici ve güzel olması gerektiği bunun nedeninin 170 ise, erkeği tarafından sevilmenin ve beğenilmenin bir yolu olduğu vurgulanmaktadır. Metinde; “ Son söyleyeceğimiz sözü en baştan dile getirelim: Erkekler her ne kadar ‘Benim için iç güzellik önemli, fiziki değerlere çok önem vermem” deseler bile mutlaka dış güzelliğe bakarlar. Öncelikle bir erkek âşık olduğunu ilk olarak sizi baştan aşağı süzerek belli eder. Giyiminize, makyajınıza, yüz Haziran, Ek 59 hatlarınıza, kilonuza, el ve ayak bakımınıza, saçlarınıza, kalçanıza, göğüslerinize, gözlerinize. Kısacası onun tarafından baştan sona fiziksel bir sınavdan geçirilirsiniz. Sınav bitiminin ardından “Ne güzel gözlerin var” , “Saçlarını çok beğeniyorum”, “Mini etek sana çok yakışıyor”, gibi iltifatlarla karşılaşmaya başlarsınız. Sözün kısacası, iç güzelliğiniz de olsun ama yine de siz her zaman güzel ve bakımlı olmaya gayret edin. Çünkü bir gün mutlaka bir erkek tarafından iltifat alacaksınız.” sözleriyle kadın güzelliği ile erkek ise beğenen kişi olarak konumlandırılmaktadır157. Haberin fotoğrafında da haber içeriğine uygunluk söz konusudur. Cinselliği ile ön planda yer alan kadın ve onu ödüllendirmek için ağzında gül taşıyan bir erkek resmedilmektedir. (Cosmopolitan, Haziran, 2007, s. 302 -Bknz. Ek:56). 157 Bknz. Derginin Ekim sayısının “Erkekler Estetik Yaptıran Kadınlar Hakkında Ne Düşünüyor” s. 81, Kasım sayısının “Erkekler Alışveriş Bağımlısı Kadınlar Hakkında Ne Düşünüyor” s.292 başlıklı haberlerde ve Ağustos sayısının “Erkekler Makyaj Yapan Kadınlar hakkında Ne düşünüyor” s.64 başlıklı haberlerde, erkek bakışıyla idealize edilen kadın kimlikleri konumlandırılmaktadır. 171 SONUÇ Kapitalist ideolojinin taşıyıcıları olarak işlerlilik kazanan kitle iletişim araçları, küreselleşme ile beraber ticari birer işletme haline dönüşmektedir. Kapitalist üretim anlayışı içinde toplumsal değer yargılarına uygun üretim yapan kitle iletişim araçları, var olan feodal değerleri olduğu gibi kabul etmekte ve kapitalist ideolojinin izlerini, hedef kitlesine ulaştırmaktadır. Kitle iletişim araçları mesajlarıyla toplumdaki bireylerin toplum ile bütünleşmesinde, toplumun bir parçası olmalarında, toplumun kültürel değerlerini alıp yeni değerler üretmelerinde, inanç, tutum ve davranışlarındaki değişmelerde rol oynamaktadır. Kitle iletişim araçları etkileri ile medya kültürünü de oluşturmakta ve geleneksel, geçiş, modern ve postmodern toplum yapılarında da etkili olmaktadır. Gelişen teknolojinin de etkisiyle toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir öğesi haline gelen kitle iletişim araçları, haber içeriklerinde, kendi yayın politikalarına uygun olarak kültürel değerleri, kadın ve erkek kimliklerini yeniden inşa ettiği ve tüketicilere bu yönde maniple ettiği görülmektedir. Söz konusu medyada temsil edilen kadın kimliklerinden beklenen roller ve bu kimliklerin temsil ediliş biçimleri araştırmanın amacını oluşturmaktadır. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı odak noktası alınarak medya şirketlerinin ticari birer kurum ve haberlerin birer endüstri ürün olması dikkate alındığında, farklı misyon/vizyonlara sahip dergi içeriklerinde kadın temsilinin yeniden konumlandırılışı ortaya çıkarılmak istenmektedir. Farklı yayın politikalarına sahip dergiler (geleneksel ve modern), çeşitli fotoğraf, haber ve diğer yazı içeriklerinde toplumsal cinsiyet ayrımını pekiştiren kadın imajını, geleneksel ve muhafazakâr kimliğine gönderme yaparak ya da modern kadın kimliğinden postmodern yapıya doğru farklı konumlarda yansıttığı görülmektedir. Böylelikle muhafazakâr yayın politikalarına sahip dergilerde geleneksel kadın kimliği belirginleşirken, modernleşmeyi yayın politikası olarak benimseyen dergiler de, modern ya da postmodern kadın temsillerini öne çıktığı görülmektedir. Araştırmanın hipotezini oluşturan bu öğelere ilişkin benzerlikler ve farklılıklar içerik analizi(nitel analiz) üzerinden incelenmektedir. 172 Araştırmanın hipotezi doğrulanmaktadır. Araştırmada, geleneksel kadın kimliğini temsil eden Bizim Aile dergisi ve modern kadın kimliğini temsil eden Cosmopolitan dergisinin 2007 yılına ait 12 sayısı dikkate alınarak bir örneklem oluşturulmaktadır. Örneklem için dergi seçimi aylık sürelerden bir örnek çekilerek düzenlenmektedir. “Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık” ayları incelenmeye alınarak toplam 24 ay incelenmektedir. Dergilerin yayın politikaları, hem kapak, editör sayfaları, okuyucu sayfaları, haber metinleri, fotoğraf ve illüstrasyon kullanımlarına yansımakta hem de kadının içinde bulunduğu geleneksel, geçiş, modern ve postmodern yapının izlerini taşıyan mesajlarla okuyucuya ulaştırılmaktadır. Araştırmanın alt hipotezini oluşturan bu öğeler doğrulanmaktadır. Araştırmada farklı yayın politikalarına göre ele alınan “Bizim Aile ve Cosmopolitan” dergilerinde, öncelikle okuyucu mektupları, editör sayfaları ve haber metinleri, belirlenen içerik analiz yönergesine bağlı olarak incelenmekte ve metinlerin incelemesi sırasında fotoğraf ve illüstrasyon kullanımları da nitel analiz bağlamında yorumlanmaktadır. Araştırmada, “Bizim Aile” dergisinin haberlerinde, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı odak noktası alınarak kadın kimliklerinden beklenen roller ve bu kimliklerin temsil ediliş biçimleri ile ilgili şu sonuçlara ulaşılmıştır: Bizim Aile dergisinin kadın okuyucu arasında köprü görevi gören okuyucu mektupları, bir yandan derginin yayın politikasıyla ilgili bilgi vermekte öte yandan da derginin hedef kitlesi hakkında “eleştiri ve beğenilerini” rahatlıkla aktarabilmektedir. Araştırmada, Bizim Aile dergisinin, geleneksel toplum yapısının kadına atfettiği rolleri benimsediği ve içeriklerini öncelikle İslami yaklaşımlarla desteklediği anlaşılmaktadır. “İslami kuralları hayat rehberi” olarak sunan içeriklerde, söz konusu kurallar Kur’anın ayet ve hadisleriyle pekiştirilmekte ve bu doğrultuda yaşamlarını örüntüleyen bireylerin-ailelerin cennetle ödüllendirileceği sıklıkla vurgulanmaktadır. Okuyucu mektupları gönderilerinin, özellikle ev 173 kadınlarının mektuplarından oluştuğu anlaşılmakta ve içeriklerde kadın ev içi alanla sınırlandırılmakta “anne, iyi sadık bir eş” gibi roller atfedilmektedir. Okuyucuların, Bizim Aile dergisi aracılığıyla, dini yönden beslendikleri ve okuyucular için söz konusu yayın içeriklerinin rehber niteliği taşıdığı sıklıkla belirtilmektedir. Okuyucular içeriklerde, sürekli ahir zamanla, ölümle vb. karşı karşıya getirilmekte ve öteki dünya hazırlık için yapılması gerekenler aktarılmaktadır. İçeriklerde, kadının örtünmesi, tesettür altına alınıp dini görevlerini yerine getirmesi, erkeğin yanında ikincil konumda bulunuşu ve ev içi alanda (ev kadını) iyi bir anne olması vb. üzerinde yoğunlaşılmaktadır. Okuyuculardan gelen mektuplar ise, içerikleri beğendiklerine dair bilgilerle donatılmaktadır. Derginin yayın politikasının, misyon, vizyon ve ilkelerinin net olarak görüldüğü editör sayfaları ise, okuyucuyla kurulan buluşma noktalarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bizim Aile dergisinin editör sayfaları incelememizde yayın politikasına uygun olarak dini değerler ve kadın kimliği örüntüsünün paralel bir çizgide ele alındığı görülmektedir. Bizim Aile dergisinin editör sayfaları genelde o ayki sayının haber içeriklerinin özeti şeklinde düzenlenmektedir. İncelenen sayılarda editörün, dergi yayın politikasından ayrılmadığını ve özellikle içerik sayfalarını desteklediği görülmektedir. Editör sayfasının başlıkları da bu doğrultuda, aynı başlığı taşımaktadır. Muhafazakâr (İslami yaşam tarzı) dünya görünüşüne sahip Bizim Aile dergisinde kadına yönelik haber analizleri incelendiğinde, kadının dini değerler çerçevesinde yeniden konumlandırıldığı görülmektedir. Derginin kendi yayın politikasına uygun toplumsal cinsiyet ayrımını inşa ettiği, erkeğin kamusal alanda yer alması gerektiği ve kadının ise, aile içi rollerinin pekiştirildiği, İslami değerlere yaslanan bir kadın kimliği vurgulanmaktadır. Kadın “anne, sadık iyi bir eş” olarak konumlandırılırken, kadın kimliğinin İslami değerler çerçevesinde nasıl inşa edileceği vurgulanmaktadır. Bunlar arasında öncelikli kadının yapması gerekenin örtünmek olduğu, erkeğini mutlu etmenin yollarını arayıp erkeğine hizmet etmesi ve iyi bir anne olup çalışmaması gibi yaklaşımların ön plana çıkarıldığı anlaşılmaktadır. 174 Ele alınan içeriklerde, kadın ve erkeğin dini yükümlülükleri yerine getirmesi ve günah işlenmemesi koşulunda cennetin vaat edildiği ve çocuğun dinsel sosyalizasyonunda ailenin, özellikle geleneksel toplumda görülen geleneksel geniş ailenin çok önemli bir unsur olduğu belirtilmektedir. Kadın sürekli dinsel kimliği ile ön plana çıkarılmakta, haber fotoğraflarında ve haber içeriklerinde de söz konusu yaklaşıma göre, destekleyici fotoğraflar ve illüstrasyonlar yer almaktadır Araştırmada, “Cosmopolitan” dergisinin haberlerinde, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı odak noktası alınarak kadın kimliklerinden beklenen roller ve bu kimliklerin temsil ediliş biçimleri ile ilgili ise şu sonuçlara ulaşılmaktadır: Okuyucuların geribildirim (feedback) alanları olarak kabul edilen okuyucu mektupları köşeleri, derginin yayın politikası doğrultusunda hazırlanan haber içerikleri okuyuculara ulaşmakta ve okuyucular da sözkonusu içeriklere ilişkin görüş, öneri ve beklentilerini geribildirim olarak dergi yönetimine ulaştırabilmektedirler. Dergiler bu köşelerin varlığı ile a) hedef kitlelerinin beğenilerini, b) hedef kitlelerinin eleştirilerini, c) kurumsal kimliklerini oluşturmayı, d) hedef kitle profillerini daha iyi tanımayı öğrenirlerken, okuyucularda; a) Dergi yönetimine ulaşmak, beğenilerini sunmak, b) Eleştirilerini sunmak, c) Dergi kimliği ile bütünleşmek ve seslerini duyurmak gibi avantajları yakalamaktadırlar. Okuyucu mektupları köşeleri, dergi eşik bekçileri (editör, görsel yönetmen, redaktör vb.) tarafından gerek içerikleri gerekse de dilsel yapıları ile kontrollü alanlardır. İncelemeye alınan Cosmopolitan dergisinin hedef kitlesi bu köşelerin içeriklerine bakıldığında, genç kızlar, genç bayanlar olduğu görülmektedir. Özellikle derginin “cosmo kızı” yaratma çabası, okuyucuların da bu çabaya karşılık verdiğini gösterecek şekildedir. Zira okuyucu mektupları içeriklerinde, derginin modern kadını inşa ediş biçimi övülmektedir. Cosmopolitan dergisinin editör sayfalarında ise, derginin içeriğine kısaca değinilmekte ve dergi yayın politikası hakkında da bilgi verilen köşe olma özelliği taşımaktadır. Cosmopolitan dergisi kadınları her zaman “dişilik” özelliği ile ön planda yer almakta ve kadın,“güzel” ve “çekici” kadın olarak idealize etmektedir. 175 Dergide maniple edilen bu düşünceler hedef kitle tarafından da onaylanmakta ve kadın idealize edilen imajına sahip olmak için çaba sarfetmektedir. Bu noktada derginin kadın bedenlerini özellikle fotoğraf kullanımlarında “yücelttiği” görülmekte ve söz konusu kılavuz yaklaşım dolayısıyla da haber içeriklerinin diyet, moda, cinsellik, ilişkiler vb. konularda şekillendirdiği anlaşılmaktadır. Formunu koruyan, diyet yapan, makyajına önem veren, güzel giyinen, çalışan, her alanda başarılı, tüketen, “süper kadın” imajı yaratılmaktadır. Dolayısıyla kadın okuyucuların maniple edildiği kabul edilmektedir. İçeriklerde, “kadının erkeklere nasıl göründüğü, cinsel hayattaki başarısı ve sorumlulukları, beden politikası vb” bilgiler doğrultusunda kadın, erkek görüşünün nesnesi konumunda bırakılmaktadır. Cosmopolitan dergisinde kadına yönelik haber analizleri incelendiğinde, dergi hedef kitlesi olan kadın okuyucularına, bir yandan idealize ettiği beden formlarına kavuşmalarını maniple edilmekte diğer yandan da beden formlarına uygun giysi kullanımı hakkında da bilgi vermektedir. Giyilmesi gereken marka ürünlerin de reklamının yapıldığı haberlerde, giyilmesi gerekenlerin “şık” ve “beğenilir” olmaları gerektiği vurgulanırken, tüketim temelinde kapitalist ideolojinin sürdürüldüğü anlaşılmaktadır. Araştırmada farklı yayın politikalarına göre ele alınan “Bizim Aile ve Cosmopolitan” dergileri karşılaştırmalı değerlendirmesinde ise, geleneksel ve muhafazakâr kadın kimliğine gönderme yapan Bizim Aile dergisinin, erkek egemenliğinin hâkim olduğu geleneksel toplum yapısının izlerini taşıdığı kabul edilmektedir. Dergide, kadının gerek aile içindeki gerekse toplum içindeki en önemli işlevinin “çocuk doğurmak ve bakmak” olduğunu vurgulanmakta, kadın “anne, fedakâr eş” şekliyle konumlandırılmaktadır. İçeriklerde, kadının doğurganlık vasfının sürekli öne çıkarıldığı ve kadının ev içi alanla sınırlandırıldığı görülmektedir. İslam dininin referans noktası alındığı haberlerde dinin, toplumun her düzeyinde, tüm kurumlar üzerinde yönlendirici ve denetleyici işlevi bulunduğu, kadın ve erkeğe farklı açılardan yaklaşıldığı görülmektedir. Söz konusu İslam dininin kadına bakış açısı doğrultusunda, içeriklerin de gerek kadının örtünmesi gerekse de aile sorumluluklarında başarı elde 176 eden kadınların “cennet” ile ödüllendirileceği üzerine bilgilerle donatıldığı anlaşılmaktadır. Bizim Aile dergisinde, Kur’an ve hadislerinin hükümlerine dayanılarak erkek egemen söylem (ataerkillik) pekiştirilmekte ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığı derinleştirilmektedir. Örneğin; kadın ve erkeğin farklı yaratılışta oldukları ve kadına erkek cinsine göre farklı roller atfedildiği açık olarak aktarılmaktadır. Cosmopolitan dergisinde ise kadın kimliği, postmodern dönemde kitle iletişim araçlarıyla yaygınlaşan “tüketen kadın” figürü ile inşa edilmektedir. Kadın bedeni, cinsel hayatının akışı ve evlilik öncesi cinsel hayatın doğallığı üzerinden meşrulaştırılmaktadır. Kadın kimliğinin, modern yapıdan postmodern yapıya taşındığı dergi içeriklerinde okuyucular, tüketim kültürü içinde alışveriş, moda, güzellik, kadınerkek ilişkileri ve beden üzerinden biçimlendirilmektedir. Dergi hedef kitlesindeki kadın okuyucuları, tüketim odaklı yeni bir “Cosmo kızı” inşa etmektedir. Cosmo kızı, rahat, bilgili, özgür, karşı cinsi tanıyan (beden, cinsellik ve ikili ilişkiler açısından), giyimine özen gösteren, modayı takip eden, flört aşamasını benimseyen, evlilikten uzak vb. olarak sunulmaktadır. Ayrıca Cosmopolitan dergisinde, kadın bedeni kalıplaştırılmakta ve idealleştirilen bir kadın bedeni ortaya çıkarılmaktadır. Hem çalışma hayatına atılan ve başarı gösteren hem de eşine, evine ve çocuklara bakmakla ilgili temel görevini unutmayarak başarı ile yerine getiren kadın olarak ifade edilen süper kadın kimliği ise, dergi içeriklerinde ele alınmakta ve süper kadın “özgür ve modern” bir kadın olarak tanımlanmaktadır. Dergide kullanılan görsel öğeler doğrultusunda kadının inşası “çalışan, güzel, seksi, bakımlı kadın” üzerinden konumlandırmakta ve erkek kimliği de, “modern, bakımlı, yakışıklı, cazibeli” olarak belirlenmektedir. Dolayısıyla kadın ve erkek ilişkilerinin modern bir çizgi oluşturması beklenmektedir. Cosmopolitan dergisi haber içerikleri incelendiğinde, kadınların bireysel bakımları için (güzellik, diyet, spor, alışveriş vb) çaba harcayan bireyler olarak yansıtıldığı anlaşılmaktadır. Her iki dergiye bakıldığında haberde dil ve fotoğrafta ortaya çıkarılan mesajlar, kimi zaman kadını geleneksel, geçiş, modern, toplum yapılarındaki cinsel kimliği ile ve 177 kimi zamanda tüketici kimlikleri içinde ön plana çıkarmaktadır. Kadının geleneksel cinsel kimliğinin belirtilmesi için ana mesaj, ataerkilliğin desteklenmesi yönündedir. Yazılı basının ikinci büyük grubunu oluşturan dergiler, yayın politikalarına uygun olarak kadını konumlandırırken, muhafazakâr çizgide yer alan dergiler (Bizim Aile) kadını “anne, fedakâr eş, çocuk doğurmak ve bakmakla yükümlü kadın” şeklinde konumlandırırken, modernizmin postmodern yapıya taşındığının izlerini taşıyan dergiler de (Cosmopolitan) kadını “çalışan, güzel, seksi, bakımlı kadın” şeklinde konumlandırmaktadır. Araştırmaya konu olan toplumsal cinsiyet açısından kadın kimliği, farklı ideolojik yayın organına sahip dergilerin, haber ve fotoğraflarında farklı içerikler kazandırılarak sunulmakta, dergilerin yayın politikalarına göre kadın kimliği inşa edilmeye çalışılmaktadır. Buna göre Temel Varsayım 1 doğrulanmaktadır. Araştırmaya konu olan toplumsal cinsiyet açısından kadın kimliği, haber ve fotoğraflarla farklı içerikler kazandırılarak sunulmaktadır. Buna göre Temel Varsayım 2 doğrulanmaktadır. Haberler, içeriğinde yer alan (haberler ve fotoğraflarında sunulan mesajlar doğrultusunda) anlatımlarla kitlelere ulaşmakta ve dergilerin yayın politikalarına bağlı olarak, kadın kimlikleri inşa edilmektedir. İçeriklerde, geleneksel kadını “ev içi” alanda “anne” olarak konumlandırmakta, modern kadın ise “çalışan kadın ve süper kadın”, postmodern yapı içinde de kadın, “modayı takip eden, tüketen birey” olarak inşa edilmektedir. Buna göre Temel Varsayım 3 doğrulanmaktadır. Dergi haber içeriklerinde ve fotoğraflarda yer alan kadın ve erkek kimlik kullanımları yeni erkek ve kadın stereotipleri inşa etmektedir. Buna göre Temel Varsayım 4 doğrulanmaktadır. Dergi haber içerikleri ve fotoğraflar da modern toplumun inşa sürecinde modern kültürün değerlerini toplumda yaygınlaştırmakta ve şehirli kadını “modern sunumlar” biçiminde yeniden üretmektedir. Buna göre Temel Varsayım 5 de doğrulanmaktadır. 178 Genel olarak her iki dergi değerlendirildiğinde, Cosmopolitan dergisi ve Bizim Aile dergilerinin ayrıldıkları noktanın; geleneksel-modern-postmodern yapı ayrımında içeriklerini birbirlerinden farklı, benzer noktalarının ise; “erkek egemen beğeniyi (erkek egemen söylem) üstün tutan” bir yaklaşım olduğu kabul edilmektedir. Araştırma alanını oluşturan her iki dergininde var olan ataerkil değerleri kabul ettiği, ataerkilliği pekiştirdiği ve söz konusu yaklaşım ile de kapitalist ideolojiyi toplumsal cinsiyet ayrımcılığı üzerinden devam ettirdiği görülmektedir. 179 KAYNAKÇA AKTAŞ, C., (1988). Sistem İçinde Kadın. İstanbul: Beyan. ATİLA, S., (2006). Toplumsal Değişmenin Aile ve Yaşlılar Üzerine Etkisi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi:Sakarya Üniversitesi: Sakarya. BAUDRILLARD, J., (1997). Tüketim Toplumu. Çev: Hazal Deliceçaylı, Ferda Keskin, İstanbul: Ayrıntı. BAUMAN Z., (2001), Parçalanmış Hayat Postmodern Ahlak Denemeleri. Çev: İsmail Türkmen. İstanbul: Ayrıntı. BERTRAND, J. C., Medya Etiği. Erişim adresi: http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/kitaplar/medyaetigi/1-1.htm Erişim tarihi: (3 Haziran 2009). BİLGİÇ, E., Renklerin Hayatımızdaki Etkileri. Erişim adresi: http://www.kigem.com/content.asp?bodyID=2031 Erişim tarihi: (22 Mayıs 2009). BİLGİN, N., (2007). Kimlik İnşası. İzmir: Turmaks. BİLGİN, N., (2008). Sosyal Psikoloji. İzmir: Ege Ünv. Edebiyat Fakültesi. 180 ÇAĞLAR, N., Postmodernist Anlayışta Siyaset ve Kimlik. Erişim adresi: www.felsefeekibi.com. Erişim tarihi: (05.06.2009) ÇAKIR, S,. (1996). Osmanlı Kadın Hareketi. İstanbul: Metis. ÇATALCALI, A., (2000). 1990-1998 Yılları Arasında Yazılı Basının Kadın Olgusuna Yaklaşımı. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, : Ege Ünv: İzmir ÇATALCALI, A., (2006). National Georaphic Türkiye ve Atlas Dergilerinde Küresel ve Yerel’in Temsili. Yayımlanmamış Doktora Tezi, : Ege Ünv: İzmir ÇUBUKLU, Y., (2004). Postmodern Toplumda Kriz ve Siyaset. İstanbul: Kanat. DAVIES, S.,(2002). Semiotic Analysis of Teenage Magazine Front Covers. Davranış Bilimleri-sosyolojinin Ortaya çıkışı Ve Kuramsal Yaklaşımlar. Erişim adresi: http://www.dershanemiz.net/davranis-bilimleri-sosyolojinin-ortaya-cikisi-ve- kuramsal-yaklasimlar- t1107.html?s=5b378b53ef81c7276aef25f3b302548b&amp. Erişim tarihi: (23 Haziran 2009). DEDEOĞLU, A. Ö. & Savaşçı İ., Tüketim Kültüründe Beden Güzelliği ve Yemek Yeme Arzuları: Kadınların Tüketim Pratiklerine Yansıması. Erişim adresi: http://eab.ege.edu.tr/pdf/5/C5-S1-2-M9.pdf. Erişim tarihi: (24 Haziran 2009). 181 DEMİRCİOĞLU, N. S., (2000). Boşanmanın, Çalışan Kadının Statüsü ve Cinsiyet Rolü Üzerine Etkisi. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ege Üniversitesi: İzmir. DİKEÇLİGİL, B. & Ahmet Ç., (1991). Aile Yazıları 2 (Kültürel Değerler ve Sosyal Değişme). Ankara: Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı. DOĞAN, İ., Bilginin Toplumsallığı Sonu. Erişim adresi: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/40/490/5749.pdf. Erişim tarihi: (16 Nisan 2009). DOLTAŞ, D., (1988). Postmodernizm, Aporia ve Logos. İstanbul: Toplum ve Bilim. DOLTAŞ, D., (1991). Postmodernizmin Getirdikleri ve Götürdükleri. İstanbul: Çağdaş Düşünce ve Sanat. (Der). İpek Aksüğür Duben &Deniz Şengel DÖKMEN, Z. Y., (2004).Toplumsal Cinsiyet (Sosyal Psikolojik Açıklamalar). İstanbul: Sistem. EGGINS, S.& RICK L., (2000). Difference without diversity: Semantic orientation and ideology in competing women’s magazines, (Der) Ruth Wodak, Gender and Discourse, Sage Pub London: Thousand Oaks, New York, Delhi. ERDOĞAN, İ., (1997). İletişim, Egemenlik, Mücadeleye Giriş. Ankara: İmge. 182 Erten, M., (1999). Nasıl Bir Yerel Yönetim. İstanbul: Anahtar. FREYER, H., (1957). Sosyolojiye Giriş. Çev: Nermin Abadan Unat. Ankara: AÜSBF. GIDDENS, A., (1996). Mahremiyetin Dönüşümü. Çev: İdris Şahin. İstanbul: Ayrıntı. GÖKÇE, O., (1993). İletişim Bilimine Giriş. Ankara: Turhan. GÜL, S., Osmanlı Dönemi Hareketleri. Erişim www.kadiniz.com/makale.php?baslik=osmanli-donemi-gelinlikleri&id=1499 adresi: – 38 Erişim tarihi: (27 Mayıs 2009). HEYWOOD, A., (2006). Siyaset. Ankara: Libertes. IŞIK, C., (2002). Huzurevinde Yaşlılık İzmir Büyükşehir Belediyesi Zübeyde Hanım Huzurevi Örneğinde. Yayımlanmamış Yüksek lisans Tezi, Ege Ünv: İzmir. IŞIK, E., (1998). Beden ve Toplum Kuramı, Öznenin Sosyolojisinden Bedenin Sosyolojisine. İstanbul: Bağlam. 183 KAÇAR, Ö., (2007). ‘Toplumsal Cinsiyet ve Kadının Konumu’ (Türkiye’de Yakın Zamanlardaki Değişimi Anlamak), Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Ünv.: Afyon. KANDİYOTİ, D., (1997). Cariyeler Bacılar Yurttaşlar. İstanbul: Metis. KAYA, A.R., (1985). Kitle İletişim Sistemleri. Ankara: Teori. KELEŞ, R., (1976). Kentbilim İlkeleri. Ankara: Sosyal Bilimler Derneği. KELEŞ, R., (1990). Kentleşme Politikası. Ankara: İmge. KELEŞ, R., (1992). Yeniden Yönetim ve Siyaset. İstanbul: Cem. KIRAY, M., (1984). Büyük Kent ve Değişen Aile, Türkiye’de Ailenin Değişimi ve Toplumsal İncelemeler. Ankara: Türk Sosyal Bilimler Derneği. KIRAY, M., (1964). Ereğli Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası. İletişim. KIRAY, M., (1982). Toplumbilim Yazıları. İstanbul: A.İ.T.İ.A. 184 Ankara: KONGAR, E., (1976). İmparatorluktan Günümüze Türk Toplumsal Yapısı. İstanbul: Cem. KONGAR, E., (1995). Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği. İstanbul: Remzi. KONGAR, E., (1986). Türkiye Üzerine Araştırmalar. İstanbul: Remzi. KRAMER, E. M. vd., (1995). Strengthening the family implications for international development, Social change and the family, Tokyo, NewYork Paris: United Nations Univ Press: Erişim http://www.unu.edu/unupress/unupbooks/uu13se/uu13se03.htm Erişim adresi: tarihi: (25 Haziran 2009). KURTKAN, A., (1974). Genel Sosyoloji. İstanbul: İstanbul. KUTSAL, Y. G., (2006). Editörün Katkı ve Sorumlulukları. Erişim adresi: www.ulakbim.gov.tr/cabim/vt/uvt/tip/sempozyum4/page67-72.pdf Mayıs 2009). KÜÇÜK, M., (1994). Medya, İktidar, İdeoloji. Ankara: Ark. 185 Erişim tarihi: (24 KÜÇÜK, M., (1994). Modernite Versus Modernite. Ankara: Vadi. MERTER, F., (1990). ‘1950-1988 Yılları Arasında Meydana Gelen Değişmeler (Malatya Örneği). Ankara: Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı. MEŞE, G., (1999). Sosyal Kimlik ve Yaşam Stilleri. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ege Ünv :İzmir. MIHÇIOĞLU, C., Halkla İlişkilerde Araştırma. Erişim adresi: ankara.edu.tr/dergi/belgeler/sbf/73.pdf, Erişim tarihi: (20 Mayıs 2009). MILLS, C.W. (1959). The Sociological Imagination. New York: Grove Press. Marian F. Zeitlin, Ratna Megawangi, Ellen M. Kramer vd., (1995). Strengthening the family implications for international development, Social change and the family, Tokyo, NewYork Paris: United Nations Univ Pres. http://www.unu.edu/unupress/unupbooks/uu13se/uu13se03.htm Erişim Erişim adresi: tarihi:, (25 Haziran 2009) OKÇAY, H. A., (1985). Çalışmayan Evli Kadınlarda Yaşam Biçimi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ege Üniv: , İzmir. OSKAY, Ü., (1983). Geçiş Dönemi Tipi Olarak Kömür Havzası Maden İşçisi. İzmir: Ege. 186 OSKAY, Ü., (1990). Sosyolojik Düşünce Tarihi. İzmir: Ege. ÖNEN, Engin, (1987). Germiyan Köylüleri ile Bu Köyden İzmir’e Göçenlerin Yaşam Biçimlerinim Aile boyutunda Karşılaştırılması. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi: Ege Ünv: İzmir. ÖNÜR, Nimet, (1991). Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Kitle İletişim Araçlarına Yönelimine Aile Yapısının Etkisi (Televizyon- Radyo- Gazete). Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ege Ünv: İzmir: ÖNÜR, Nimet & Çatalcalı, Ayşe, vd., (2005). Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında Medyanın Rolü.Yayımlanmamış Araştırma Projesi. Ege Ünv: İzmir. SAKTANBER, A., Türkiye'de Medya'da Kadın: Serbest Müsait Kadın veya İyi Eş Fedakar Anne, Der; Şirin Tekeli, (1995). 1980'ler Türkiye'sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar, İstanbul: İletişim. SAYIN, Ö., (1990). Aile Sosyolojisi. İzmir: Ege Ünv Edebiyat Fak. SENCER, Y., (1979). Türkiye’de Kentleşme. Ankara: Kültür Bakanlığı. 187 SMITH, R., İmgeler ve Eşitlik: Kadınlar ve Ulusal Basın. Der: Süleyman İrvan, (1997). Medya. Kültür, Siyaset, Ankara: Ark Yayınları. SÖKMENSÜER, Y., Yaşayan Kıray, Erişim adresi: http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=7685645. Erişim tarihi: (19 Nisan 2009) TERKAN, B., (1999). Kadının Toplumsallaşmasında Yazılı Basının Rolü ve Yazılı Basında Kadın İmajı. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Selçuk Üniversitesi: Konya. TEZCAN, M., (2000). Türk Aile Antropolojisi, Ankara: İmge. TOKGÖZ, O., (1982). Televizyon Reklamlarının Anne Çocuk İlişkisine Etkileri. Ankara. AÜSBF Yayını. TOKGÖZ, O., (1994). Temel Gazetecilik. Ankara: İmge. TOLAN, B., (1985). Toplumbilimlerine Giriş. Ankara: Gazi Üniversitesi Yayınları. TÜTENGİL, C. O., (1980). Az Gelişmenin Sosyolojisi. Ankara: Ülken. 188 TÜTENGİL, O., (1975). 100 Soruda Kırsal Türkiye’nin Yapısı ve Sorunları. İstanbul: Gerçek. UNAT, N. A., (1982). Türk Toplumunda Kadın. İstanbul: Kent. ÜSTÜN, N., (2003). Felsefe, Modernizm, Liberalizm. İzmir: Ercan. YALMAN, A., Editör sorunları ve Sorumlulukları. Erişim adresi: ww.ulakbim.gov.tr/cabim/vt/uvt/tip/sempozyum3/019_aydemir.pdf .Erişim tarihi: 24 Mayıs 2009. YASA, İ., (1970). Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları. Ankara: TODAİE. YEŞİLTUNA, D. Ç., (1994). Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Siyasal Değer, Tutum ve Davranışlarına Aile Yapısının Etkisi, Yayımlanmamış Doktora Tezi. : Ege Ünv: İzmir. YILMAZ, A., (1996). Modernden Postmoderne Siyasal Arayışlar. Ankara: Vadi. ZEITLIN, M. F., Ratna M.Ellen M. Kramer vd., (1995). Strengthening the family implications for international development, Social change and the family. Tokyo, NewYork Paris: United Nations 189 Univ Pres. Erişim adresi: http://www.unu.edu/unupress/unupbooks/uu13se/uu13se03.htm. Erişim Tarihi: 25 Haziran 2009 http://www.aksiyon.com.tr/detaylar.do?load=detay&link=225 Erişim tarihi; (22 Mayıs 2009). www.pamukkale.edu.tr/makale/sayı1 Erişim tarihi: (10.06.2009). http://ansar.de/sosyalbilimler/a/017.htm, (yazar adı ve kaynakça yoktur). Erişim tarihi: (16 Nisan 2009). http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=45546 , Marks Nerede Yanıldı?. Erişim tarihi: (16 Nisan 2009). http://tr.wikipedia.org/wiki/Postmodernizm Erişim tarihi: (04.06.2009) http://tr.wikipedia.org/wiki/Yeni_Asya_(gazete) Erişim tarihi: (23 Mayıs 2009). http://www.aksiyon.com.tr/detaylar.do?load=detay&link=225 Erişim tarihi; (22 Mayıs 2009). http://www.basarmevzuat.com/dergi/99-07/a/kulturzenginlikler.htm Erişim tarihi: (23 Haziran 2009). www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale s. 83, Erişim tarihi: (16 Nisan 2009). www.saidnur.com Erişim tarihi: (15 Mayıs 2009). www.universite-toplum.org Erişim tarihi: (10.06.2009). 190 EKLER LİSTESİ Ek 1: Bizim Aile Dergisinin Kapak Sayfaları Ek 2: Ocak, 2007, Bizim Aile Ek 3: Şubat, 2007, Bizim Aile Ek 4: Mart, 2007, Bizim Aile Ek 5: Nisan, 2007, Bizim Aile Ek 6: Mayıs, 2007, Bizim Aile Ek 7: Haziran, 2007, Bizim Aile Ek 8: Temmuz, 2007, Bizim Aile Ek 9: Ağustos, 2007, Bizim Aile Ek 10: Eylül, 2007, Bizim Aile Ek 11: Ekim, 2007, Bizim Aile Ek 12: Kasım, 2007, Bizim Aile Ek 13: Aralık, 2007, Bizim Aile Ek 14: Ek 14, Bizim Aile Ek 15: Şubat, 2007, Bizim Aile Ek 16: Şubat, 2007, Bizim Aile Ek 17: Şubat, 2007, Bizim Aile Ek 18: Nisan, 2007, Bizim Aile Ek 19: Ek 19, Bizim Aile Ek 20: Ocak, 2007, Bizim Aile Ek 21: Ocak, 2007, Bizim Aile Ek 22: Ek 22, Bizim Aile Ek 23: Ocak, 2007, Bizim Aile Ek 24: Mayıs, 2007, Bizim Aile Ek 25: Ocak, 2007, Bizim Aile Ek 26: Ocak, 2007, Bizim Aile Ek 27: Temmuz, 2007, Bizim Aile Ek 28: Cosmopolitan dergisinin kapak sayfaları Ek 29: Ocak, 2007, Cosmopolitan Ek 30: Şubat, 2007, Cosmopolitan Ek 31: Mart, 2007, Cosmopolitan Ek 32: Nisan, 2007, Cosmopolitan Ek 33: Mayıs, 2007, Cosmopolitan Ek 34: Haziran, 2007, Cosmopolitan Ek 35: Temmuz, 2007, Cosmopolitan Ek 36: Ağustos, 2007, Cosmopolitan Ek 37: Eylül, 2007, Cosmopolitan Ek 38: Ekim, 2007, Cosmopolitan Ek 39: Kasım, 2007, Cosmopolitan Ek 40: Aralık, 2007, Cosmopolitan Ek 41: Şubat, 2007, Cosmopolitan Ek 42: Eylül, 2007, Cosmopolitan Ek 43: Ocak, 2007, Cosmopolitan Ek 44: Mart, 2007, Cosmopolitan Ek 45: Temmuz, 2007, Cosmopolitan Ek 46: Mart, 2007, Cosmopolitan Ek 47: Şubat, 2007, Cosmopolitan Ek 48: Şubat, 2007, Cosmopolitan Ek 49: Şubat, 2007, Cosmopolitan Ek 50: Ocak, 2007, Cosmopolitan Ek 51: Şubat, 2007, Cosmopolitan Ek 52: Temmuz, 2007, Cosmopolitan Ek 53: Temmuz, 2007, Cosmopolitan Ek 54: Temmuz, 2007, Cosmopolitan Ek 55: Ekim, 2007, Cosmopolitan Ek 56: Eylül, 2007, Cosmopolitan Ek 57: Temmuz, 2007, Cosmopolitan Ek 58: Nisan, 2007, Cosmopolitan Ek 59: Haziran, 2007, Cosmopolitan TABLO LİSTESİ Tablo: 1- Toplum yapısı ve aile özellikleri (Modern-Pre-Postmodern aile) Tablo:2- Toplum yapısı ve aile özellikleri (Pre-Modern ve Postmodern aile) TÜRKÇE ABSTRAKT (en fazla 250 sözcük): ÖZET Toplumsallaşma sürecinde Kitle iletişim araçları(Medya) önemli roller üstlenmektedir. Medyanın hegemonik bir araç olduğu kabul edilmektedir. Medya (Gazeteler, dergiler, televizyon, radyo vb) yer verdiği kültürel içeriklerle toplumsal hegemonyayı yeniden üretmektedir. Özellikle medya içeriklerinde toplumsal cinsiyet ayrımını ortaya koyan ve pekiştiren yanlar bulunmaktadır. Toplumsal cinsiyet ayrımı temelinde kadının ve erkeğin temsili farklı biçimlerde sunulmaktadır. Bu çalışmada, “Popüler Kadın Dergilerinde Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Temsili: Cosmopolitan ve Bizim Aile Dergileri” başlığını taşımaktadır. Tezin konusu; Kitle iletişim araçlarından biri olan dergilerin, (Cosmopolitan ve Bizim Aile Dergileri), haber içeriklerinde, haber fotoğraflarında, dergi kapaklarında, okuyucu köşelerinde ve editör sayfalarında yer alan mesajlar üzerinden kadın kimliğinin nasıl inşa edildiğidir. Araştırmada, Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının açısından kadın kimliğinin geleneksel, geçiş, modern ve postmodern değerler çerçevesinde temsili üzerinde durulmaktadır. Araştırmada, nitel analiz uygulanmaktadır. İNGİLİZCE ABSTRAKT (en fazla 250 sözcük) : ABSTRACT In the process of socialization, mass communication systems (the media) play important roles. The media is acknowleged as hegemonic means. By the cultural contexts its dispyals the media (Newspapes, magazines, television, radio, etc.) reproduces societal hegemonia. In particular, there are certain aspects in the contexts of the media that show and inculate societal sex dicrimination. Women and men are presented in different forms on the basis of societal sex segragation. This study is entitled “Gender Representation On Popular Woman Magazines: Cosmopolitan And Bizim Aile Magazines” The subject of the thesis: how the female identity is established via the messages in the content and the photographs of the news, the magazine covers, readers’ corners and the editor’s pages in magazines (Cosmopolitan and Bizim Aile magazines). The research puts emphasis on the representation of the female identity in terms of tranditional, passing, modern and postmodern values. In the research, quality analysis is implemented. ÖZGEÇMİŞ 04.02.1980 İzmir doğumluyum. Orta ve Lise eğitimimi Bornova Suphi Koyuncuoğlu Lisesi’nde tamamladım. 1999 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni kazandım. Fakülte yıllarında eğitimim yanı sıra televizyonlarda ve dergilerde çalışmaya başladım. 2000 yılında TV8’de Haber Muhabirliği görevine başladım. Bu kurumdan sonra RASYO EKONOMİ DERGİSİ’nde reklam bölümüne geçtim.2003 yılında ise TATLISES TV ‘de kendi adımı taşıyan “Gülçin’le Seyrü Sefa” adlı belgesel programı sundum ve yönettim. (Belgesel programımla ilgili çalışmalarımın arşivi bulunmaktadır.)