iv DÜNYADA ARTAN KORUMACILIK VE TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARET POLİTİKASI (Yüksek Lisans Tezi) Yusuf İNTEPE GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Haziran 2015 ÖZET İktisat Bilimi tarihsel bir süreç içeresinde incelendiğinde korumacılık ve serbest dış ticaret politikaları iki ana kutup olarak kabul edilmekte ve dünya ticaretine yönelik izlenen ülke ekonomi politikaları bu iki kutup çevresinde şekillenmektedir. Bu doğrultuda dünya ekonomisinin genişlemesi ve büyümesi için serbest dış ticaretin gerekliliğini savunanlara karşı korumacı politikaları savunanlar özellikle ekonomik bunalımlar sonrası çıkış noktasının korumacılıktan geçtiğini yüksek sesle dile getirmektedir. Son olarak 1980 sonrası hız kazanan ve 2007 yılına kadar süren serbest dış ticaret uygulamalarında kesinti yine bir dünya krizi ile olmuş ve korumacılık uygulamalarının popülaritesini arttırmıştır. Bu çerçevede 2008 sonrası küresel bir boyut kazanan kriz, pragmatik bir çözüm olarak korumacılık politikalarının yeniden gündeme gelmesi ile birlikte küresel ticarete yön veren başlıca etmen olmuştur. Küresel Krizin getirdiği olumsuzluklara çözüm olarak ülkelerin başta tarife dışı engeller olmak üzere farklı yöntemlerle iç pazarlarını ve ulusal sanayilerini korumaya yönelmesi, bu dönemde ülkelerin izlediği başlıca yöntemler arasındadır. Bu doğrultuda bakıldığında ABD, Fransa gibi gelişmiş ülkelerin yanında Brezilya, Çin gibi gelişmekte olan ülkelerin bu dönemde korumacı politikalar izlediği kaydedilmiştir. Aynı dönemde Türkiye ise dış ticarette serbestliğin dünya ekonomisinin büyümesi için gerekliliğini savunurken ulusal ihracat rakamlarında yaşanan düşüşün önüne geçen korumacılık uygulamalarının kaldırılmasını istemiştir. Diğer yandan ülke iç pazarını rekabetçi olmayan ürünlerin ithalatından korumak adına ve 2008 krizi ile dünyada artan sübvansiyonlu/dampingli ticarete karşı DTÖ Anlaşmaları çerçevesinde yasal mevzuatı oluşturulan ticari savunma araçlarının kullanımını arttırmıştır. Bilim Kodu Anahtar Kelimeler Sayfa Adedi Tez Danışmanı : : Korumacılık, dış ticaret politikası, ihracat/ithalat miktarı, GSMH : 116 : Doç. Dr. Fetullah AKIN v INCREASING PROTECTIONISM POLICIES IN THE WORLD AND FOREIGN TRADE POLICY OF TURKEY (M.Sc. Thesis) Yusuf İNTEPE GAZİ UNIVERSITY GRADUATE SCHOOL OF EDUCATIONAL SCIENCES June 2015 ABSTRACT Detail examination of the Economics within a historical process, it is accepted that free international trade and protectionism are the two main polar and the economy policies of countries for the foreign trade are formed in the framework of these polar. In this context against the free international trade believer, the people voiced that the protectionist practices are the only way in foreign trade policies especially after the great depression periods. In that sense since 1980 expansion of the world economy, depending on the free international trade policies of the neo-liberal thoughts, was interrupted by the 2008 Global Crises and its protectionist practices brought back by countries. Global economic crisis which started in USA in 2007 negatively affected world economy following USA and European countries. 2008 crisis which turned into a global one is the major factor that shapes global trade together with protectionist policies that has come into the agenda again as a pragmatic solution. The post-crisis protectionist policies that are applied without distinguishing developed or developing countries and USA, Franca Brazil, China have all fallowed protectionist practices. On the other hand Turkey continues to defend the free trade on international area even after the post-crises period. However Turkey also increases the usa of the trade defense instruments against the import of the dumped or subsidized goods in order to protect internal market. Bilim Kodu Anahtar Kelimeler Sayfa Adedi Tez Danışmanı : : Protectianism, foreign trade policies export-import rate,GDP : 116 : Assoc. Prof. Dr. Fetullah AKIN vi TEŞEKKÜR Bu tezin fikir olarak ortaya çıkmasından tamamlanmasına kadar geçen süreçte, yoğun çalışma temposuna rağmen benden katkılarını, desteğini, bilgisini esirgemeyen Danışmanım Doç Dr. Sayın Fetullah AKIN ve Hacettepe Üniversitesi İşletme Bölümü değerli hocası Doç Dr. Kazım Barış ATICI’ya; manevi desteklerini her zaman yanımda hissettiğim tez süreci boyunca sabır ve sevgiyle bana hep yardımcı olan sevgili eşim Seda İNTEPE’ye ve sevgili kızım Atiye Zeynep İNTEPE’ye sonsuz minnet ve teşekkürlerimi sunarım. vii İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET .............................................................................................................................. iv ABSTRACT .................................................................................................................... v TEŞEKKÜR .................................................................................................................... vi İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... vii ÇİZELGELERİN LİSTESİ ............................................................................................. x ŞEKİLLERİN LİSTESİ .................................................................................................. xi KISALTMALAR ............................................................................................................ xii 1. GİRİŞ ........................................................................................................................ 1 2. DÜNYADA ARTAN KORUMACILIK ......................................................... 3 2.1. Uluslararası Ticaretin Tarihsel Gelişimi İçinde Korumacılık ............................. 3 2.1.1. Merkantilizm ve korumacılık politikaları .................................................... 3 2.1.2. Klasik liberalizm ......................................................................................... 5 2.1.3. 1929 büyük bunalımı ................................................................................... 7 2.1.4. İkinci dünya savaşı öncesi uluslararası ticaret............................................. 8 2.1.5. Klasik anlamda korumacılığın tanımı ve kapsamı ...................................... 10 2.1.6. Klasik korumacılık araçları ......................................................................... 14 2.1.7. İkinci Dünya Savaşı sonrası çok taraflı dünya ticaret sistemi ..................... 16 2.1.8. GATT’ın kuruluşu ....................................................................................... 17 2.1.9. GATT’dan DTÖ’ye geçiş sürecinde dünyadaki iktisadi gelişmeler ........... 21 2.1.10. 1980 sonrası dünya ekonomisinde değişim ............................................... 22 2.2. DTÖ’nün Kuruluşu Sonrası Yeni Korumacılık Politikaları ve 2008 Krizi Sonrası Artan Uygulamalar ................................................................................. 23 2.2.1. Uruguay turu ve DTÖ’nün kuruluşu ........................................................... 23 2.2.2. DTÖ’nün yapısı ........................................................................................... 24 2.2.3. DTÖ’nün işlevleri........................................................................................ 25 viii Sayfa 2.2.4. GATT ile DTÖ arasındaki farklar ............................................................... 25 2.2.5. DTÖ Anlaşmaları ........................................................................................ 26 2.2.6. Doha kalkınma turu ..................................................................................... 36 2.2.7. 1980 sonrası Neo-liberal akımlar çerçevesinde şekillenen yeni korumacılık ................................................................................................ 39 2.2.8. Yeni korumacılığın araçları ......................................................................... 40 2.2.9. 2000’li yıllarda uluslararası ticaret .............................................................. 44 2.2.10. 2008 Küresel Krizi ve dünya ekonomisinde yaşanan değişim .................. 46 2.2.11. 2008 küresel krizi sonrası dünyada artan korumacılık uygulamaları ........ 48 3. TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARET POLİTİKASI ............................................. 61 3.1. Cumhuriyetin Kuruluşundan Gümrük Birliği ve DTÖ Üyeliği’ne Giden Yolda Türkiye Ekonomisi ve Dış Ticareti ..................................................................... 61 3.1.1. Yeni Türkiye Cumhuriyetindeki ekonomik yapı ......................................... 61 3.1.2. 1929 Büyük Bunalım’ın Türkiye ekonomisinde yarattığı değişim ............. 62 3.1.3. II. Dünya Savaşı sonrası Türkiye’nin ekonomi politikası ........................... 64 3.1.4. 1960 sonrası ithal ikameci dış ticaret politikası ve korumacılık ................. 65 3.1.5. Türkiye-Avrupa Ekonomik Topluluğu ilişkileri ......................................... 67 3.1.6. 24 Ocak Kararları çerçevesinde 1980 sonrası Türkiye’nin dış ticaretinde serbestleşme ................................................................................................. 70 3.1.7. 1994 Ekonomik Krizi ve 5 Nisan Kararları çerçevesinde Türk dış ticareti 74 3.1.8. Gümrük Birliği ve DTÖ üyeliği sonrası iç pazarın korunmasına yönelik ithalat politikaları ......................................................................................... 76 3.2. 2008 Küresel Kriz Sonrası Türkiye’nin Dış Ticaret Politikası ve Korumacılığa Karşı Takip Edilen Politikalar............................................................................. 84 3.2.1. Anti-Damping-/Sübvansiyon soruşturmaları.............................................. 88 3.2.2. İzleme ve önlemlerin etkisiz kılınması ........................................................ 89 3.2.3. Korunma önlemleri ...................................................................................... 89 3.2.4. AB’nin 2008 Küresel Krizi sonrası ticaret politikasının Gümrük Birliği kapsamında Türk dış ticaretine etkileri ........................................................ 90 ix Sayfa 4. SONUÇ .................................................................................................................... 101 KAYNAKLAR ............................................................................................................... 109 ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................... 116 x ÇİZELGELERİN LİSTESİ Çizelge Sayfa Çizelge 2.1. Sanayi Üretim İndeksi (1928-1935) ........................................................... 8 Çizelge 2.2. GATT Çerçevesi Altında Gerçekleştirilen Müzakere Turları .................... 20 Çizelge 2.3. Sanayi Ürünlerinde Ortalama Tarife İndirimleri (Petrol hariç) .................. 28 Çizelge 2.4. Dünya Mal ve Hizmet Ticaretinde Yaşanan Değişim (2008-2009) ........... 47 Çizelge 2.5. Büyüme Oranı ve İhracatta Değişim Oranı (2008 Son Çeyrek) ................. 48 Çizelge 2.6. Kriz Sonrası G-20 Ülkeleri Tarafından Alınan Ticareti Kısıtlayıcı Önlemler (2009 Nisan-2011 Mayıs) .......................................................... 50 Çizelge 2.7. G-20 Korumacı Önlemlerinden Etkilenen Mal ve Hizmet İthalatının Oranı (2008 Ekim-2011 Nisan) ................................................................. 52 Çizelge 3.1. Türkiye’nin Makroekonomik Göstergeleri (1923-1939) ............................ 64 Çizelge 3.2. Türkiye-AET-6 Ülkeleri İhracat-İthalat Miktarı İle Toplam İthalat-İhracat Miktarı (1969-1973).......................................................... 68 Çizelge 3.3. Türkiye’nin Toplam İhracat Miktarı ve Bir Önceki Yıla Göre İhracatta Yaşanan Değişim Oranı (1980-1987) ......................................... 72 Çizelge 3.4. Türkiye’nin Toplam İhracat Miktarı ve Bir Önceki Yıla Göre İhracatta Yaşanan Değişim Oranı (1980-1987) ........................................................ 74 Çizelge 3.5. Türkiye Dış Ticaret Verileri (1993-1998) .................................................. 75 Çizelge 3.6. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (2001-2014) ............................................ 85 Çizelge 3.7. Sektörler Temelinde AB’ye Yapılan İhracat Miktarı (1996-2005) ............ 92 Çizelge 3.8. Türkiye’nin Toplam ve AB Üye Ülkelerine Gerçekleştirdiği İthalat ve İhracat Rakamları (1995-2014).................................................. 92 xi ŞEKİLLERİN LİSTESİ Şekil Sayfa Şekil 2.1. On Yıllık Periyotlarda Uluslararası Ticaret, GSMH, Enflasyon Büyüme Oranı (1980-2007) .......................................................................................... 45 Şekil 2.2. Dünya GSMH’da Yaşanan Değişim (2008-2013) .......................................... 47 Şekil 2.3. Başlatılan ve Uygulamaya Konan Ticarette Toplam Teknik Engel Sayısı (2008-2013) .................................................................................................... 51 Şekil 2.4. Dünya Toplam GSMH’sindeki Değişim Oranı ile Dünya Toplam Ticaret Hacmindeki ve Uygulamaya Konan Ticarette Teknik Engel Sayısındaki Değişimin Karşılaştırılması (2008-2012) ....................................................... 52 Şekil 2.5. Gelişmekte Olan ÜlkelerToplam İhracat Miktarı Gerçekleşen/Beklenen (2000-2013) .................................................................................................... 53 Şekil 3.1. Türkiye’nin Toplam ve AB’ye Yaptığı İthalat- İhracat Miktarı (1996-2001) ....................................................................................... 91 xii KISALTMALAR Bu çalışmada kullanılmış kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur. Kısaltmalar Açıklamalar AAET : Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu AB : Avrupa Birliği ABA : Avrupa Birliği Antlaşması ABAD : Avrupa Birliği Adalet Divanı ABD : Amerika Birleşik Devletleri ABİHA : Avrupa Birliğinin İşleyişi Hakkında Antlaşma ACD : Association Council Decision AEA : Avrupa Ekonomik Alanı AET : Avrupa Ekonomik Topluluğu AETA : Avrupa Ekonomik Topluluğu Antlaşması age :Adı geçen eser AiB : Akdeniz için Birlik AKÇT : Avrupa Kömür Çelik Topluluğu AT : Avrupa Topluluğu ATA : Avrupa Topluluğu Antlaşması ATS : Avrupa Tek Senedi Bkz./bkz. : Bakınız BM : Birleşmiş Milletler BRIC : Brezilya Rusya, Hindistan ve Çin’den oluşan dört en hızlı büyüyen ekonomi DİR : Dâhilde İşleme Rejimi DPT : Devlet Planlama Teşkilatı DTM : Dış Ticaret Müsteşarlığı DTÖ : Dünya Ticaret Örgütü EAGÜ : En Az Gelişmiş Ülkeler EEA : Avrupa Ekonomik Alanı EFTA : Avrupa Serbest Ticaret Birliği FMH : Fikri Mülkiyet Hakları G-20 : Dünyanın En Büyük 20 Ekonomisinin Oluşturduğu Ülke Grubu GATT : Tarife ve Ticaret Genel Anlaşması GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla xiii Kısaltmalar Açıklamalar GTİP : Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonun GTS : Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi GTS+ : Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi Artı GÜ : Gelişmiş Ülkeler GYÜ : Gelişme Yolundaki Ülkeler IMF : Uluslararası Para Fonu İKV : İktisadi Kalkınma Vakfı KOB : Katılım Ortaklığı Belgesine LA : Lizbon Antlaşması md. : madde MDAÜ : Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri MERCOSUR :Orta ve Güney Amerika Ortak Pazarı MFN : En çok Kayırılan Ülke NAFTA : Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi OAPEC : Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri OECD : Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü OGT : Ortak Gümrük Tarifesi OJ : Avrupa Birliği Resmi Gazetesi OKK : Ortaklık Konseyi Kararı OTP : Ortak Ticaret Politikası p. : page (sayfa) s. : sayfa(lar) SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği STA : Serbest Ticaret Anlaşmaları TARIC : Avrupa Toplulukları Birleşik Gümrük Tarifesi TBT : Ticarette Teknik Engeller Anlaşması TRIPS : Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları TTIP : Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu UNCTAD : Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı vb. : ve benzeri WTO : Dünya Ticaret Örgütü 1 1. GİRİŞ Dünya iktisat tarihinin miladı, Merkantilizm akımı ve bu akımın ortaya koyduğu korumacı politikalar olduğu kabul edilmektedir. Bu dönemin sonrasında ise Fizyokrat ile başlayan klasik liberalizm ile devam eden ve korumacı politikalar karşısında serbest uluslararası ticaret savunulan bir dönem yaşanmaya başlamıştır. Liberalizmin ortaya koyduğu uluslararası ticarette serbestleşme, 18’inci ve 19’uncu yüzyıl boyunca devam ederken, 20’inci yüzyılın ilk yarısında arka arkaya yaşanan iki dünya savaşı ve 1929 Büyük Bunalımı, bu süreçte kesinti yaratmıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında ise dış ticarete yönelik işleyişi için arayışlar başlamış ve Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) imzalanmıştır. 1990’lı yıllara kadar serbest dış ticarete yönelik arayışlar ve müzakere turları devam ederken 1994 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) kurulması ile mal ve hizmet piyasaları ile birlikte sermaye piyasalarında da uluslararası düzeyde serbestleşme sağlanmıştır. Yaşanan tüm bu değişim 2008 Küresel Krizi’ne kadar geçen süreçte uluslararası ticarette serbestleşmenin temel noktaları olurken Kriz sonrası dönemde durum tersine dönmüş ve korumacı politikalar yeniden gündeme gelmiştir. Bu arka plan dahilinde hazırlanan tezin konusu, 2008 Küresel Krizi sonrası dünyada artan korumacılık uygulamalarının ortaya konması ve yaşanan değişimler çerçevesinde Türkiye’nin dış ticaretindeki gelişmelerin incelenmesidir. Bu doğrultuda 2008 yılı öncesinde dünya ekonomisindeki büyüme rakamları, uluslararası ticaret hacmindeki gelişmeler ele alınacaktır. Devamında 2008 Küresel Krizi ile birlikte söz konusu rakamlarda yaşanan değişimler ve korumacılığın bu rakamlar üzerindeki etkileri değerlendirilecek, korumacılık uygulamalarındaki sayısal artışlar ortaya konmaya çalışılacak ve korumacılık uygulamalarına ilişkin ülke örnekleri paylaşılacaktır. Bu doğrultuda korumacılık politika ve uygulamalarında artış olduğu gösterilmeye çalışılırken mevcut dünya ticaretindeki daralmaya etkileri, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlarının sayısal verileri ile gösterilmeye çalışılacaktır. Devamında ise Türkiye’nin 2008 öncesindeki dış ticaretindeki gelişmeler ve büyüme rakamları irdelenirken, 2008 sonrası dış ticaretindeki politikalar ve uygulamalar sıralanacaktır. Bu çerçevede Avrupa Birliği (AB) ile kurulan Gümrük Birliği çerçevesinde 2 AB’nin ortak ticaret politikasının (OTP) üstlenilmesi yükümlüğünün Türkiye’nin dış ticaret üzerindeki etkilerine yer verilecektir. Bu çerçevede hazırlanan çalışma iki ana bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünü takiben ikinci bölümünde ilk olarak, korumacılık politikalarının tarihsel arka planı ve II. Dünya Savaşı öncesine kadar kullanılan Klasik Korumacılık yöntemleri ile nedenleri ele alınacaktır. İkinci olarak, II. Dünya Savaşı sonrası dünyada kurulan yeni ekonomik düzen içerisinde GATT’ın oluşumu ve bu süreçte yaşanan gelişmeler ele alınacaktır. Üçüncü olarak ise 1980 sonrası dünya ticaretinde yaşanan gelişmeler paralelinde Washington Uzlaşısı ve DTÖ’nün kurulması ile başlayan serbestleşme arayışları değerlendirilecektir. Bu bölümde son olarak ise yaşanan tüm serbestleşme hareketlerine karşın 2008 Küresel Kriz sonrası gelişmiş veya gelişmekte olan ülke ayrımı olmaksızın dünyada artan korumacılık politikalarına örnekler ile yer verilecektir. Çalışmanın ikinci ana bölümünde ise ilk olarak Türkiye’nin kuruluşundan 1960’lı yıllara kadar geçen süreçte devlet destekli ulusal sanayinin yaratılması çalışmaları ve çok partili dönem sonrası dış ticaretteki değişimler incelenmiştir. Devamında 1960-1980 yılları arasında, 20 yıllık dönemde, izlenen ithal ikameci politikalar ve bu kapsamda dış ticaretin korumacı uygulamalar çerçevesinde kısıtlanması anlatılacak ve 1980 yılında alınan kararlar ile yaşanan değişim detaylandırılmaya çalışılacaktır. Üçüncü kısımda ise 1996 yılında Türkiye ile AB arasında tesis edilen Gümrük Birliği’nin Türkiye dış ticaretindeki etkilerine değinilerek, yaşanan ulusal ekonomik bunalımlar sonrası 2000 yılından itibaren Türkiye’nin dış ticaretinde gerçekleşen yapısal değişimlere yer verilecektir. Son kısımda Küresel Kriz karşısında Türkiye’nin takip ettiği politikalar ve ticari savunma araçlarının kullanımı değerlendirildikten sonra Gümrük Birliği kapsamında AB’nin üçüncü ülkelere yönelik tercihli ticaret rejiminin Türkiye tarafından üstlenilmesi çerçevesinde, Küresel Kriz sonrası AB tarafından izlenen dış ticaret politikalarının Türkiye için doğurduğu sonuçlar kısaca ele alınacaktır. 3 2. DÜNYADA ARTAN KORUMACILIK 2.1. Uluslararası Ticaretin Tarihsel Gelişimi İçinde Korumacılık Dünya iktisat tarihi uluslararası ticarette yaşanan iki karşıt politika ve bunların uygulamaları üzerinde şekillenmiştir. Bu çerçevede bir yanda iktisat tarihinin başlangıcı olarak kabul edilen Merkantilist dönem ve beraberinde gelen korumacı politikalar, diğer yanda ise Merkantilizm sonrası ilk temsilcilerinin Fizyokratlar olduğu Klasik Liberalizm öğretisi ve getirdiği serbest dış ticaret anlayışı, dünya ticaretinin temel unsurları olarak ortaya çıkmıştır. Bu iki farklı politika yıllar içinde değişimler geçirse de devletlerin ve milletlerin ekonomi politikalarını ve dış ticaret uygulamalarını belirleyen temel iktisadi unsurlar olmuştur.1 Tarihsel açıdan bakıldığında dünya ekonomisine yön veren ekonomik eğilimler beş farklı dönemde ele alınmaktadır. Bunlar, Keşifler Çağı (1450-1700), Avrupa'nın Merkantilist İmparatorlukları (1700-1815), Serbest Ticaret Emperyalizmi (1815-1870), Yeni Emperyalizm ve Karteller (1870-1914) ile Uluslararası Şirketler (1914-…) olarak sıralanmaktadır.2 Tarihsel olarak yapılan bu ayrımlarda ekonomik faaliyetlerin hangi dönemde niceliğin yanında nitelik kazandığı ve toplumsal faaliyetten devlet politikalarına dönüştüğü hususu oldukça önemlidir. Bu çerçevede iktisat politikasının tarihsel gelişimi incelendiğinde ekonomik olayların bir bütün olarak ele alındığı ilk dönemin merkantilizmle başladığı ve bu dönemde korumacılık politika ve uygulamalarının ilk örnekleri ile karşılaşıldığı birçok iktisat bilimcisi tarafından kabul edilmektedir. 2.1.1. Merkantilizm ve korumacılık politikaları Merkantilizm, feodal sistemin yıkıldığı ve yerine ulus devletlerin kurulduğu siyasi bir dönem olarak kabul edilmiştir. Merkantilist düşünce akımının, kendinden önceki dönemin görüşlerinden tamamen uzaklaşarak daha gerçekçi kurallar üzerinde şekillendiği görülmüştür. Söz konusu anlayış ve kurallar çerçevesinde ortaya çıkan prensipler, Birdsall, N. ve Fukuyama, F. (2011), New İdeas in Development After the Financial Crisis, John Hopkins University Press, Baltimore- Maryland. 2 Bilecik Üniversitesi, (2014). Ekonomik Coğrafya Tarihi. Bilecik Üniversitesi, Bilecik, 2. 1 4 merkantilizmin gerçek ekonomik politiğin kurucusu sayılan Fizyokratların öncüleri olarak kabul edilmelerine sebebiyet vermiştir.3 Bu döneme Ulusların Zenginliği adlı eserinde merkantilizm ismini veren kişi ise Adam Smith’tir. Uluslararası ticaretin ilk kez bilimsel bir yöntemle incelenmesi Adam Smith'in 1776'da yayımlanan "Ulusların Zenginliği" adlı eseri ile başlamıştır.4 Söz konusu çalışmada korumacılık politikası ve uygulamaları iktisat tarihinin doğuşuna yani merkantilizme dayandırılmaktadır. Bu çerçevede feodal devletlerle başlayan devamında ulus devletlerin oluşmaya başladığı 15-17’inci yüzyıl dönemi, sömürgecilik faaliyetlerinin giderek arttığı ve batı uygarlıklarının zenginleştiği bir süreç olmuş, beraberinde de merkantilist korumacılık politikalarının yaygın olarak kullanıldığı bir çağ yaratmıştır. Merkantilist düşünce akımı incelendiğinde arz yönüne ağırlık verilen, hazinenin altın ve gümüş mevcutlarını çoğaltmak için ihracatın arttırılmasına çalışıldığı, ithalatın ise azaltılmasına yönelik dış ticaret politikası izlenilen müdahaleci bir düşünce akımı olduğu görülmektedir.5 Merkantilist düşünce akımı üç ana unsur etrafında şekillenmekte ve ilk olarak milli ve güçlü devlet varlığı hususu kabul edilmektedir. İkinci olarak ise güçlü devletin gücünü gösteren altın başta olmak üzere kıymetli madenlere sahip olunması, son olarak ise dış ticarette korumacılığın takibi ile dış ticaret fazlası verilmesi ve değerli madenlerin arttırılması çerçevesinde oluşturulmuştur. Bu üç temel unsurun ana gerekliliği ise kuvvetli bir ordu ve donanma ile güçlü ve büyük bir ticaret filosu olarak belirlenmiştir.6 Söz konusu unsurları yerine getirerek güçlü devlet temelinde yapılanan ülkeler, başta deniz ticareti olmak üzere ticaret yollarını ellerinde tutacaklar ve yeni kolonilere sahip olarak rakiplerine karşı ekonomik ve askeri üstünlük ellerinde bulundurabileceklerdir. Merkantilist dönemde güçlü olmanın başlıca kriteri altın bolluğu ve hazinenin büyüklüğüdür. Bu noktada hazinedeki kıymetli madenlerin niceliklerinde artış yaratılması yolunda başlıca politika dış ticaret fazlası verilmesi olarak kabul edilmiştir. Altın ve gümüş 3 Mokyr, J. (2003). Mercantilism, the Enlightenment, and the Industrial Revolution, Northwestern University Departments of Economics and History, Chicago,2. 4 Smith, A. (1904). The Wealth of Nations, (5th edition), Methuen & Co., Ltd., London, Editor Edwin Cannan, ed.28. 5 Savaş, V. (1986). Keneysen İktisat Yıkılırken. İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım AŞ, İkinci Baskı, 5. 6 Tekelioğlu, M. (1993). İktisadi Düşünceler Tarihi. Adana: Çukurova Üniversitesi Basımevi, 8-9. 5 gibi madenlerin savaşların finansmanı ile ekonomik ve siyasal gücün kaynağını oluşturması, hazinede değerli maden stoklarının arttırılmasına temel dayanak noktasıdır. Diğer yandan ulusal devlet otoritesi dış ticarette fazla verme politikasının ana destekleyici unsuru olarak kabul edilmiştir. Bunun nedeni güçlü devlet otoritesi ile iç ve dış ekonomik faaliyetlerde aşırı devlet müdahaleciliğinin merkantilizmin temel öngörülerinden birisi olmasıdır.7 İlaveten Merkantilizm döneminde feodal yapılar ithalatta kısıtlamalar getirmiş yerli üretimin desteklenmesi yönünde politikalar izlemiştir. Sonuç olarak, tüm bu tarihsel süreçte Merkantilizm, feodal yapıdan ulus devlete geçiş sürecinde uygulanan ve korumacılığın ilk örneklerini yansıtan bir ekonomik dönem olarak kabul edilmektedir. 2.1.2. Klasik liberalizm 18. yüzyıl, merkantilizm ile izlenen ekonomi politikalarına eleştirilerin arttığı bir dönem olmuştur. Söz konusu eleştiriler, ekonomi ve dış ticaret politikalarında devlet müdahalesi ile korumacılığa karşı çıkan bunun yerine serbestleşmeyi savunan fizyokratlar tarafından yapılmıştır. Yapılan eleştiriler birçok kesim tarafından desteklenmiş ve fizyokratların savunduğu ekonomi politikaları 18.yy’nin ana akım ekonomi politikaları haline gelmiştir. Fizyokratlar temelde dış müdahaleden uzak doğal ekonomik düzene ve dış ticaretin serbest olmasına inanmışlardır. Her ne kadar gerçek zenginliğin sanayiden değil topraktan elde edileceğini savunsalar da uluslararası ticarette korumacılıktan vazgeçilmesini savunduklarından Klasik Liberalizmin temelini oluşturmuşlardır. Adam Smith’in eleştirileri ile başlayan söz konusu süreç, korumacılık politikalarından vazgeçilerek ulusların liberalizm anlayışını kabul etmesiyle devam etmiştir. Merkantilizme göre dış ticarette fazla verilmesinde güdülen amaç dünya servetinin sabit kabul edilerek bir ülkenin dış ticarette fazla vermesinin, diğer ülkenin dış ticaretten zararlı çıkacağını ve böylece diğer ülkelerin ekonomik zayıflık içerisinde askeri güçlerini de yitirecekleri yönündeydi. Ancak dış ticaret ile iki ülkenin de kâr elde etmesinin mümkün olmaması anlayışı liberalizmin ilk savunucularından Adam Smith tarafından eleştirilmiştir. Smith’in “Mutlak Üstünlük Teorisi”nde dış ticarette ülkelerin uzmanlaşmasının, dünya kaynaklarının optimal seviyede kullanılmasını sağlayacağı ve ticarete katılan bütün 7 Salvatore, D. (1990). International Economics. New York: Macmaillian Publishing Company,15. 6 tarafların yararına olduğu gösterilmiştir.8 Bu çerçevede korumacı politikaların dünya ve ülke refahını optimal seviyeden uzaklaştırdığı, bu nedenle iki ülkeli ve iki mallı uluslararası ticaretin daha uygulanabilir olduğu klasik liberalizm tarafından savunulmuştur. Fransa’da tarımı başlıca sektör sayan fizyokratların tersine liberalizm savunucuları İngiltere’de sanayi devriminin de etkisiyle sanayi sektörünü başat sektör olarak kabul etmişlerdir. İngiltere’de yaşayan Liberalizmin ilk dönem savunucularından David Ricardo’nun “Karşılaştırmalı Üstünlükler” teorisine göre, karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olunan sanayi sektöründe üretilen ürünler dış ticaret yoluyla başka ülkelere satılmalı ve karşılığında rekabetçi üstünlüğün olmadığı tarım ürünleri ithal edilmelidir. Böylece buğday ve benzeri tarım ürünlerin ithalatı serbest bırakılarak İngiltere toprak sahiplerinin elde ettiği rant düşürülecek ve sanayide sermaye birikimi sağlanabilecektir. Bu noktada Ricardo devletin yaptığı korumacılık politikalarına karşı çıkmakta ve serbest ticaretin dünya servetini arttırmak ve neticesinde her iki ülke açısından da refah getirebilecek bir ekonomik etkileşim olarak kabul etmektedir. 9 18. yüzyılda ulus devletler tarafından kabul gören serbest dış ticarete dayalı ekonomi politikaları 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yavaş yavaş terk edilmeye başlanmıştır. 20. yüzyılın başlarında ise birçok Batı Avrupa ulus devletlerinde dış ticarette korumacılığın yeniden gündeme geldiği görülmüştür. 1873 yılında tarım ürünlerinin ticaretinde yaşanan kriz ve sanayileşmenin geç kaldığı ülkelerde yerli sanayinin korunması yönünde oluşan görüşler, Almanya ve İtalya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin tarifeleri yükseltmesine sebebiyet vermiştir.10 İlaveten Birinci Dünya Savaşına yönelik kamplaşmaların artması ile ülkelerin ekonomik açıdan savaşa hazır bir duruma gelmek istemeleri bu dönemde serbest dış ticaret teorileri karşısında korumacılık politikalarının yeniden yükselişinin başlıca sebebi olmuştur. Avrupa ülkelerinde yerli sanayinin korunması ve güçlendirilmesi yönünde politikalar izlenmesi ve paralel olarak yeni sömürgeler ele geçirilmesi yarışı I. Dünya Savaşı’nın 8 Crean, S. (2009). Protectionism and The Global Economic Crisis-The Role Of Trade in The Response. Geneva, The Collapse Of Global Trade, Murky Protectionism, and the Crisis: Recommendations for The G20, The Graduate Institute, 13-14. 9 Seymen D. (2010). Klasik ve Neo Kklasik Dış Ticaret Teorileri, Dokuz Eylül Üniversitesi, Uluslararası İktisat Bölümü Yayınları, 2. 10 Ongun, T. (1991). Sanayileşme ve Uluslararası Ekonomik İlişkiler. Ankara: Gazi Kitabevi, 21. 7 patlak vermesi ile neticelenmiştir. Savaşın yarattığı yıkımlarla mücadele eden devletlerin 1929 yılında Büyük Bunalımın belirlemesiyle daha büyük sorunlarla karşı karşıya kaldığı görülmektedir. 2.1.3. 1929 büyük bunalımı 1929 Büyük Bunalımı, birçok açıdan olumsuzluklara yol açmış olmakla birlikte ekonomi üzerindeki etkiler ile özellikle ABD için 20. yüzyılda benzeri olmayan bir felaket olarak kabul edilmektedir.11 Korumacılık açısından ise dünya ticaretinde 1929 Bunalımı büyük bir kırılma noktası oluşturmaktadır. 1929 Büyük Bunalımı ABD borsasında 3 Ekim 1929 günü yaşanan düşüşler ile başlamıştır. Bunun üzerine, hisse senetlerinin daha fazla düşmesinden endişe eden yatırımcılar senetleri ellerinden acele bir şekilde çıkarmaya başlamışlardır. Borsada yaşanan satış baskısının getirdiği düşüşler, sonuçta "Kara Perşembe" olarak anılan 24 Ekim 1929 tarihinde borsanın çökmesine ve yaşanan süreçte birçok ABD bankasının iflası ile birlikte ekonomik bunalımı kaçınılmaz kılmıştır.12 ABD’de başlayan bu sarsıntı diğer sanayileşmiş ülkelere de sıçramış başta Almanya, Fransa ve İngiltere olmak üzere gelişmiş ülkelerde sanayide önemli gerilemeler görülmüştür. Kimi ülkelerde sanayi üretimindeki düşüşün 1929 Bunalımı’nı takip eden ilk yıllarda yaşandığı görülürken, kimi ülkelerde düşüş için belli bir süre geçmesi gerektiği görülmektedir(Bkz. Çizelge 2.1.). Söz konusu Bunalımın kısa sürdüğü savunulmuş ve birçok gelişmiş ülkenin 1935 yılı ile birlikte toparlanmaya geçtiği görülmüştür. Ancak ABD, Kanada ve Fransa’da sanayi üretiminde yaşanan gerilemenin 1935 yılı sonrasında da devam ettiği kaydedilmiştir. 11 Bordo, Goldin and White, (1998). The Defining Moment: The Great Depression and the American Economy in the Twentieth Century, Chicago: The University of Chicago Press 7. 12 Eğilmez, M. (2009). Küresel Finans Krizi. İstanbul: Remzi Kitabevi, 50-57. 8 Çizelge 2.1. Sanayi Üretim İndeksi (1928-1935) Ülke 1928 1929 1930 1931 1932 1933 1934 1935 İngiltere 94 100 94 86 89 95 105 114 Kanada 94 100 91 78 68 69 82 90 Fransa 94 100 99 85 74 83 79 77 100 100 86 72 59 68 83 96 Almanya 94 100 109 101 90 90 93 95 Hollanda 99 100 93 84 77 83 85 99 İtalya 88 100 102 97 89 93 111 125 İsveç 90 100 83 69 55 63 69 79 ABD Kaynak: Eğilmez, M. (2009). Küresel Finans Krizi. İstanbul: Remzi Kitabevi, 59. Not: (1929 = 100) Büyük Bunalımın sanayi üretimi üzerinde yarattığı bu olumsuz durum ülkelerin dış ticaret politikası üzerinde de sonuçlar doğurmuş ve korumacılık politikalarının tüm ülkelerin başlıca dış ticaret politikası haline geldiği gözlemlenmiştir. Bu kapsamda dış ticarete yönelik devlet müdahalesi artmış, milli gelirlerin düşmesi ve artan işsizliğe paralel olarak izlenen bu müdahaleci yaklaşımda ithalatta miktar kısıtlamaları, tarife kontrolleri, gibi korumacılık politikalarının çok sıkı bir şekilde uygulandığı kaydedilmiştir.13 Büyük Bunalım sonrası ülkelerin, iç pazarlarını korumak ve ulusal üretimi desteklemek adına takip ettikleri korumacı politikalar ve dış ticarette koydukları engeller, ülkeleri tekrar içe kapalı hale getirmiş ve 1929-1932 arasında dünya ticaretinin %60 düzeyinde gerilediği görülmüştür.14 Sonuç olarak klasik liberalizmin ortaya koyduğu, dünya refahının arttırılması için serbest dış ticaret sistemi prensibi Büyük Bunalım sonrası artan korumacılık uygulamaları ile terk edilmiş ve yeni bir uluslararası ticaret düzenine girildiği gözlemlenmiştir. 2.1.4. İkinci dünya savaşı öncesi uluslararası ticaret Genelde dünya ekonomisini, özelde ise gelişmiş ülke ekonomilerini derinden sarsan 1929 Bunalımı, ekonomi politikalarında büyük değişimlere neden olmuştur. Bu dönemde başta ABD olmak üzere birçok ülkenin ekonomi politikasında Keynesyen düşünceler ve bu düşüncenin ortaya koyduğu prensipler hakim olmuştur. Buluş, A. ve Kabaklarli, E. (2010). 1929 Ekonomik Buhranı İle Son Dönem Global Krizin Karşılaştırılması. Selçuk Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Konya, 2. 14 Flora, P. (1978). State, Economy and Society in Western Europe 1815-1975: A Data Handbook in Two Volumes. Frankfurt: Campus Verlag, 461. 13 9 Büyük Bunalımın çıkış noktası ve yarattığı etkilerin büyük ölçekte hissedildiği ülke olan ABD, aynı zamanda Keynesyen ekonomik politikalarının uygulamaya geçtiği ilk ülke olmuştur. Yaşanan olumsuzluğun düzeltilmesi noktasında “New Deal” olarak bilinen Keynesyen düşüncelerin hakim olduğu ekonomi politikaları, Büyük Bunalım sonrası hayata geçirilmeye başlamıştır. Bu doğrultuda Keynesyen anlayış “… piyasada rol alan yatırımcıların, tüketiciler ve diğerlerinin daha fazla harcama yapmayı planlamaları halinde piyasada dinamizm artacağını ve nihayetinde firmaların üretim seviyelerini yükselteceklerini başka bir ifadeyle, talebin arzı yaratacağını bu nedenle hükümetlerin genişletici maliye politikası yürütmesi gerektiğini…”15 savunmaktadır. Söz konusu politikalar ile krizin yarattığı olumsuz göstergelerin yeniden pozitife döndürülmesi ve geleceğe yönelik kalıcı bir gelişmenin sağlanması için devletin piyasaya müdahalesinin kaçınılmaz olduğu vurgulanmıştır.16 Devletin ekonomiye müdahale etmesi başta ABD olmak üzere birçok batı ülkesinde kabul görmüş ve bu durum ekonomik ve siyasi milliyetçiliğin dünya ekonomisine hakim olmasına neden olmuştur. Bu kapsamda ülkeler ihracatlarını arttırmak ve uluslararası piyasada rekabetçi olabilmek adına korumacı politikalar izlerken aynı zamanda devalüasyonlar gerçekleştirerek yerel paralarını yabancı paralar karşısında değersizleştirerek ihracat artışı yakalamayı ve dış ticarette pozitif seyir izleme uğraşı içerisine girmişlerdir. Sonuç olarak söz konusu dönem dış ticaret açısından korumacılık politikalarının yoğun yaşandığı dönem olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde uygulanan ithalatın kısıtlanarak dış ticarette pozitif seyir izlemesine yönelik politikalar klasik anlamda korumacılık politikalarını ortaya koymaktadır. Klasik anlamda korumacılığın en ileri uygulamalarının II. Dünya Savaşı öncesi Almanya ve İtalya başta olmak üzere birçok ülkede ilk dünya savaşında yaşanan yıkımın üstesinden gelinmesi adına yapıldığı görülmüştür. Bu doğrultuda klasik anlamda korumacılığın hangi unsurları içerdiği, korumacılığın nedenleri ile klasik korumacılık uygulamaları aşağıda incelenecektir. Ünsal, E. (2011). Makro İktisat. Ankara: İmaj Yayıncılık, 23-30. Arslan, M. (2010). 1929 Büyük Buhranı Ve 2007-2008 Küresel Krizi-Keynesyenizm Açısından Bir Karşılaştırma, Yüksek Lisans Tezi (yayımlanmış), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Ana Bilim Dalı, Ankara, 23. 15 16 10 2.1.5. Klasik anlamda korumacılığın tanımı ve kapsamı “Bir ülkedeki kamu kuruluşları, özel kişiler veya kuruluşların diğer ülkelerle yaptıkları mal ve hizmet alım ve satımları dış ticaret... ”17olarak adlandırılmaktadır. Söz konusu tanım çerçevesinde dış ticaret, ülkeleri birbirine bağlayan ekonomik araçlardan bir tanesi hatta en önemlisi olduğu kabul edilmektedir. Devletler, ithalatında kısıtlamalar getirerek dış ticaretinde pozitif bir seyir izlemek için temelde benzer ancak uygulamada farklılık içerebilen politikalar uygulayabilmektedir. Temelde benzer olan bu politikaların uygulamalarının farklılaşmasının nedeni, ülkelerin kendi iç dinamiklerini yani sanayi üretim kapasite ve çeşitliliğini dikkate alarak korumacı uygulamalarda bulunmasıdır. Tüm bu unsurlar çerçevesinde bakıldığında, temelde korumacılık, “… bir ülkenin yerli üreticilerini her türlü yıkıcı nitelikteki dış rekabet karşısında korunmasını savunan görüşlere dayanan dış ticaret politikasıdır….”18 Başka bir deyişle, “… coğrafi olarak belirlenmiş siyasi egemenlik sınırları içinde yer alan ulusun mensuplarına dış dünyaya karşı bazı ayrıcalıklar tanıyan ekonomik önlemelerin oluşturulmasını…”19 ifade etmektedir. Ekonomi biliminde korumacılığın tersini ifade eden kavram ise serbest dış ticarettir. Ancak serbest dış ticaret karşısında varlığının gerekliliğine inanan korumacı politikaların savunucuları söz konusu politika ve uygulamalarını çeşitli nedenlere dayandırmaktır. Bu kapsamda korumacılık politikasının temel nedenleri olan ulusal güvenlik, bebek endüstriler tezi, adil ticaret, stratejik ticaret politikası ve diğer iktisadi sebepler bu bölümde sırasıyla açıklanacaktır. İskit, T. (2001). Dış Politika ve Dış Ekonomik İlişkilerin Yönetimi. Uluslararası Ekonomik Sorunlar Dergisi, 3, 3-4. 18 Akman, S. (2008). Hokey Sopaları, Küreselleşme ve Dünya Ticaret Sisteminin Geleceği: Deardorff’u Tamamlayıcı Notlar. Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları Dergisi, TEPAV Yayınları, İstanbul, 25. 19 Türkkan, E. (1996). Ekonomi ve Demokrasi. Ekonomik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2, 41. 17 11 Ulusal güvenlik Dış ticarette korumacılığı savunanlar genel olarak dış ticarette pozitif bir seyir yakalamanın temel nedenini güçlü bir devlet yaratma olgusuna bağlamaktadır. Bu kapsamda ulusal güvenlik, korumacı politikaları savunanların en yaygın argümanlardan biridir. Buna göre, ülkeler ithalatı serbest bıraktıklarında ilaç eczacılık ürünleri gibi stratejik öneme sahip belli ürünlerde dışa bağımlı hale gelebilir. Bu durumda ülkenin karşı karşıya kalması muhtemel olağanüstü durumlarda (savaş, ekonomik kriz) iktisadi ve siyasal bağımsızlığını sürdürebilmesi için bu tür ürünlerde ulusal üretim sanayine sahip olunması ve bu olağanüstü durumlarda kendi kendine yeterliliğin sağlanabilmesi oldukça önemli olarak görülmektedir.20 Sonuç olarak ülkeler stratejik öneme sahip sanayileri, korumacılık politikaları ile dış rekabete karşı korunması ve gözetilmesi gerektiğine inanılmaktadır. Bebek (genç) endüstriler tezi Üretim kapasitesi açısından henüz erken dönemde olduğu kabul edilen bu nedenle dış rekabette karşılaştırmalı üstünlüğe henüz sahip olamamış ulusal sanayinin olgunluk çağına kadar korunması gerektiği görüşü, korumacılığı savunanların diğer bir argümanı durumundadır.21 Bu çerçevede söz konusu sanayi dalı erken dönemlerinde korunmalı ve belli bir üretim kapasitesi ve pazar payına ulaşıncaya kadar dış rekabetin yıkıcı etkilerinden arındırılmalıdır. Aksi bir durumda bu sektörlerin hiç bir zaman gelişme ve rekabetçi olma fırsatını yakalayamayacakları savunulmaktadır. Bebek Endüstriler tezine göre, “… yeni bir endüstrinin gelişmesi sürecinde dışsal ekonomileri kapsayan bir öğrenme sürecinin olduğu varsayılır ve yeni endüstriler bu öğrenme süreci sonucunda optimum üretim hacmine yaklaştıkça da pozitif içsel ekonomilerden faydalanarak yabancı şirketler ile rekabet edecek düzeye ulaşırlar.” 22 Bu nedenle bu endüstrilerin korunması gerekmektedir. Ancak bu noktada litaretürde görüşler farklılaşmaktadır. Söz konusu tezi savunan bir grup, sektörün sonuna kadar korunmasından Acar, M. (2004). İktisadın Ezeli Sorunsalı: Serbest Ticaret Mi? Korumacılık Mı?. Kırıkkale Üniversitesi Yayınları, Kırıkkale, 2-3. 21 Ünsal, E.(2005), Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve Açık Ekonomi Makro İktisadı. Ankara: İmaj Yayınevi, 35-36. 22 Baldwin, R. (2009). The Case Against Infant-Industry Tariff Protection, Political Economy Series 77, 297. 20 12 yana bir düşünceyi savunurken diğer bir grup sektöre yönelik korumanın, üretim maliyetlerini karşılayabilecek düzeye ulaşıncaya kadar olması gerektiğini aksi bir durumda sektörün atıl üretim kapasitesi ve sistemi ile rekabetçi seviyesini kaybedeceğini iddia etmektedir. Adil ticaret Korumacılık politikalarını savunan iktisat bilimcilerine göre, dış ticarette öncelikli olan ticaretin serbest olması değil, herkes için eşit şartlarda olmasının sağlanmasıdır. Ulusal firmaların yurtdışında rekabet ettiği rakipleri ile arasında birçok farklı nedenden dolayı üretim ve maliyet farklılıkları yaşanmakta bu durumda da üretilen aynı ürün için farklı fiyatlar ortaya çıkmaktadır. Yurt içindeki üreticinin bu nedenden dolayı fiyatlarının diğer rakiplerine oranla yüksek olması durumunda devlet ek gümrük vergisi, ulusal üretimin teşviklerle maliyetlerinin düşürülmesi veya diğer korumacı uygulamalar ile bu eşitliği sağlama yoluna gitmelidir.23 Bu nedenle üretim imkanları daha iyi ve ucuz işçi maliyetlerine sahip üçüncü ülke firmalarına karşı yerli firmalar çeşitli destek veya sübvansiyonlar gibi araçlarla desteklenmeli ve bazı istisnalar sağlanarak herkes için adil bir ticaret ortamı yaratılmalıdır. Stratejik ticaret politikası Dış ticarette korumacılığı savunanların bir başka argümanı stratejik ticaret politikası kapsamında devletler, ulusal şirketlerinin bir ürünü ilk üreten veya üretimde teknolojik üstünlüğü elinde tutan firmalar olması için belirli endüstrileri ve bu endüstride başat olmasını istedikleri şirketlerini korumak adına bazı ürünlerin ithalatında korumacı uygulamalar takip edebilirler.24 Bu kapsamda ülkeler başta bilişim ve iletişim teknolojileri gibi dünyada sınırlı sayıdaki ülkeler tarafında üretimi olan anahtar sektörler için korumacı politikalar izleyebilmektedir. Söz konusu sektörlerin AR-GE desteği, sübvansiyonlar, vergi muafiyeti, ucuz finansman desteği doğrudan veya dolaylı desteklerle karşılaştırmalı üstünlük elde etmelerine yardımcı Manisalı, E. (2001). Yirmi birinci Yüzyıl'da Küresel Kıskaç: Küreselleşme, Ulus Devlet ve Türkiye. İstanbul: Otopsi Yayınları,21-30. 24 Corden, M. (1990). Strategic Trade Policy: How New? How Sensible? World Bank Policy Research Working Paper No: 396, Washington DC, 17-20. 23 13 olunması ve uluslararası ticarette başat firmalar olunmasının sağlanması bu noktada temel hedefler olarak ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak teknolojik liderliği elinde bulunduran ulusal firmalar rakiplerine göre üstünlük sağlayıp yüksek kâr elde edebilecekler ve ülkeyi lider bir ülke konumuna taşıyabileceklerdir. İşsizliğin önlenmesi Ülke içinde sanayi üretim kapasitesinin geliştirilmesi ve yeni istihdam ortamının yaratılarak işsizliğin önlenmesi için korumacılık politikalarının gerekliliği diğer bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Buna göre dış ticarette serbestleşme beraberinde ithalat artışını getirirken buna bağlı yurtiçi ürüne yönelik talepte daralma yaşanacaktır. Yerli ürüne yönelik azalan talebe paralel olarak üretim de düşüş yaşanırken, sanayici üretim maliyetlerini kısmak adına işçi çıkarmaya başlayacak ve işsizlik gündeme gelecektir. Ancak özellikle yurtiçi üretimi olan ürünlerin ithalatının kısılması veya önlenmesi durumunda yurt içinde üretilen emsal üretime yönelik talep artacak talep artışını karşılamak için daha fazla üretim ve işgücüne ihtiyaç olacaktır. Bu görüş doğrultusunda işsizliği azaltmak isteyen devletler ithalatın kısılması yolunda yapacakları korumacı uygulamalar ile yerli üretimi arttırma ve yeni istihdam yaratma yolunu kullanabileceklerdir.25 Ödemeler bilançosu dengesi Ülkelerin dış ticaret açıklarını düşürerek ödemeler bilançosundaki açıklarını azaltmaya çalışması korumacılık politikalarını savunanların diğer bir argümanındır. Dış ticaretin açık vermesi cari işlemler bilançosunun açık vermesine neden olmakta, bu açığın kapatılması için de merkez bankası rezervleri kullanılmaktadır. Bu çerçevede ithalatın korumacı politikalar ile kısıtlanarak oranının azaltılması yurtdışı döviz çıkışında azalmayı sağlayacak ve ülke içi makro-ekonomik dengesizliğin giderilmesi hedefine ulaşılacaktır.26 Sonuç olarak ödemeler bilançosunda dengesizliklere yol açan dış ticaret açıklarının kapatılması ve ithalatta kaybedilen ulusal para ve rezervlerin azaltılması için dış ticarete kısıtlama getirilmeli, ithalat harcamaları kısılmalı ve bu yolla döviz giderleri azaltılmalıdır. 25 Acar, age, 3. Eğilmez, M. (2014). Kendime Yazılar/Kur Savaşları, http://www.mahfiegilmez.com/2014/02/kursavaslar.html adresinden 13 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. 26 14 2.1.6. Klasik korumacılık araçları Korumacılık, farklı araç ve yöntemlerle uygulanan önemli bir dış ticaret politikasıdır. Birçok ülke tarafından farklı araçlar ile kullanılan korumacılık politikaları, zaman içinde değişime uğramış ve çeşitlilik kazanmıştır. Bu kapsamda korumacılık politikasını yöntemleri itibari ile “Klasik Korumacılık” ve “Yeni Korumacılık” olarak ikiye ayırmak mümkündür. Özellikle II. Dünya Savaşı öncesi kutuplaşma yaşayan ülkeler klasik korumacılık yöntemlerini ileri bir şekilde kullanmışlardır. Sayı itibari ile fazla olmamakla birlikte, söz konusu uygulamalar gümrük tarifeleri, ithalat kotası, ithalat yasakları, dış ticaretin devletleştirilmesinden oluşmaktadır. Söz konusu araçlar bu başlık altında yöntem ve içerikleri açısından açıklanmaya çalışılacaktır. Gümrük tarifeleri Devletlerin dış ticarette korumacı uygulamalarında ilk başvurdukları yöntemlerden birisi gümrük tarifelerinde artışlar yaparak ithalatın engellenmesi şeklinde olmaktadır. Gümrük tarifeleri, ad-valorem, spesifik ve karma olmak üzere üç farklı çeşitte sıralanmaktadır. Ad-valorem gümrük tarifeleri bir ürünün ithalat değerinin belirli bir yüzdesinden alınan vergilerdir. Ad-valorem tarifelerin bu şekilde hesaplanması ithal ürünlerin kalite bakımından ayırt edilmesine imkan tanımaktadır. Spesifik gümrük tarifeleri ise, birim ve ağırlık gibi ürünlerin fiziki ölçüleri üzerinden alınmaktadır. Bu tür vergiler, ürünlerin kaliteleri yönünden kategorize edilmesini engellemektedir. Son olarak karma gümrük tarifeleri ülkeler tarafından uygulanabilmektedir. Bu yöntemde ithal ürüne yönelik hem spesifik hem de ad-valorem gümrük tarifesi uygulanmaktadır. Verginin spesifik kısmı ürünün hammaddesi için hesaplanırken, ad-valorem kısmı hammaddesi vergilendirildikten sonra ürünün kendi değeri üzerine uygulanır.27 Ancak bu noktada temel nokta çok özel ürünler için karma gümrük tarife yöntemi uygulanmaktadır. Gümrük tarifelerinin, korumacı dış ticaret politikasında tercih edilmesinin önemli nedenleri vardır. Bunlardan ilki gümrük tarifelerinin ithal ürünlerin maliyetlerinde artış yaratarak söz konusu ürünlere muadil üretim yapan yerli üreticilere rekabetçi pazar imkanı sağlamasıdır. İlaveten gümrük tarifeleri kapsamında elde edilen gelirler, ek gelir kalemi olarak bilançoya Çelik, K.(2002). Gümrük Tarifeleri, http://www.kenancelik.com/documents/uls4ornekbolum.pdf adresinden 07 Haziran 2014 tarihinde alınmıştır. 27 15 işlenerek, ödemeler dengesi açığının kapatılmasında pozitif etki yaratmaktadır. Tüm bu nedenlerle birlikte özellikle II. Dünya Savaşı öncesi dönemde ülkelerin klasik korumacılık politikası kapsamında ilk olarak gümrük tarifelerini arttırma yolu izlediği gözlemlenmektedir. İthalat kotası İthalat kotası, uluslararası ticarette devletlerin ithalatın miktarını belli bir seviyede tutulması yönünde uyguladığı kısıtlama yöntemidir.28 Bir ürüne ilişkin ithalat kotasının uygulaması ile o malın yurtiçi fiyatında yükselme olmaktadır. Bunun nedeni söz konusu malın arzında yaşanan düşüştür. Diğer yandan söz konusu ürünün yurtiçine girişi engellenerek yurt içinde üretilen benzer ürün için fiyat ve pazar avantajı yaratılmakta ve ulusal sanayi desteklenmektedir. Sonuç olarak ithalat kotaları, başta yerli sanayi korumak ve ödemeler dengesini sağlamak üzere birçok nedenle korumacılık uygulaması olarak kullanılabilmektedir. Diğer yandan gümrük tarifesi ile benzer etkiler yaratsa da, gelir elde etme noktasında tarife kotaları farklılaşmaktadır. Kotalar ile ithalatın kısılması, gümrük tarifelerinin aksine vergi gelirlerinde bir gerileme yaratmaktadır. Bunun nedeni devletin ithalat miktarında kısıtlamaya giderek nicelik olarak söz konusu ürüne ilişkin gümrük vergisi gelirlerini de dolaylı yoldan kısıtlamaktadır. Ancak bu noktada temel hedef gümrük gelirleri değil söz konusu ürünün yurt içine girişinin belirli düzeyde sınırlandırılmasıdır. İthalat yasakları İthalat yasakları, ithalat kotalarının daha ileri uygulama şekli olarak ortaya çıkmakta, söz konusu ürünün ithalatının tamamen yasaklanması anlamına gelmektedir. Klasik anlamada korumacılık politikalarının en ileri uygulama örneği olarak kabul edilebilecek uygulamada, söz konusu ürüne ilişkin ithalat miktarı sıfırlanmakta ve yurtiçinde ürünün satışları tamamen durdurulmaktadır. İthalat yasakları ile yerli sanayinin dış rekabetten tamamen arındırıldığı ve yurtiçi piyasanın yerli sanayiye bırakılarak özellikle gelişme yolundaki yeni sanayi dallarının korunduğu kabul edilmektedir. 28 Alkın, E. (1990). Uluslararası Ekonomik İlişkiler. İstanbul: Filiz Kitabevi, 136. 16 Diğer yandan, ithalata dayalı dış açıklarda düşüş yaşanması ve halk sağlığı açısından tehdit oluşturabilecek bazı maddelerin kullanımının engellenmesi de varsayılan diğer hedefler arasında kabul edilmektedir.29 Bu noktada gümrük vergisi gelirleri açısından ithalat yasakları, ithalat kotası ile benzerlik göstermekte ve gümrük vergisi gelirlerinin düşmesine hatta sıfırlanmasına neden olmaktadır. Dış ticaretin devletleştirilmesi Klasik korumacılığın diğer ileri uygulaması ise dış ticaretin devletleştirilmesidir. Devlet tarafından kontrol edilen dış ticaret, ithalat ve ihracat için kurulmuş özel merkezler aracılığı ile yürütülmektedir.30 Bu kapsamda özel girişimin başta ithalat olmak üzere dış ticaretle ilgili işlemler yürütmesi yasaklanarak her türlü işlem devlet kontrolünde ve devletin izin verdiği ölçülerde yürütülmektedir. Bu kapsamda devlet dış ticaret çerçevesinde yapılan ticaretin kontrolünü elinde bulundurmakta yurt içine girecek ürünlerin ve yurt dışına çıkması istenilen döviz rezervlerini kendisi belirlemektedir. Hangi ülkeden ithalat gerçekleştirileceği, hangi kanalların kullanılacağı bizzat devlet tarafından belirlenmekte, böylece korumacılık rahatlıkla uygulanmaktadır. 2.1.7. İkinci Dünya Savaşı sonrası çok taraflı dünya ticaret sistemi İlk bölümde bahsedildiği üzere 1929 Bunalımı sonrası ve aynı dönemdeki yeni dünya savaşı hazırlıkları neticesinde korumacılık uygulamalarında büyük bir artış olduğu gözlemlenmiştir. II. Dünya Savaşı’nın tamamlanması ve dünyada yeni bir düzen kurulmasına kadar geçen bu süreçte dünya ekonomileri sadece savaşın değil korumacı politikaların getirdiği yıkımlarla da uğraşmak ve bir daha böylesi olumsuzluğun yaşanmaması adına yeni önlemler almak için arayışa girmişlerdir. Bu kapsamda BM çerçevesinde oluşturulan yeni siyasi dünya düzenine uygun bir ekonomik düzen yaratılması adına Bretton Woods kasabasında yapılan toplantılar 29 30 Tuncer, age, 248. Acar, M. age, 2-3. 17 neticesinde Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın da kurulduğu Bretton Woods sistemi kabul edilmiştir. Söz konusu sistem temelde dünya piyasasında ABD dolarını rezerv para olarak kabul edilmesine dayanmış, 1 ons altın karşılığı 35 dolar, uluslararası sistemde temel parite olarak kabul edilmiştir. Bunun sonucunda ABD Doları rezerv para, müdahale aracı ve değer standardı gibi işlevler kazanmıştır.31 Diğer yandan sistemin işlemesine yönelik olarak Uluslararası Para Fonu (IMF) kurulmuştur. IMF’nin temel görevi, dış açıkların kapatılmasına yönelik gelişmekte olan ülkelere fon verilmesi şeklindedir. Ancak bu fonların serbest bırakılması için söz konusu ülkelerin belli mali ve idari düzenlemelere gitmesi şart koşulmuştur. Sistemin diğer ayağı olan Dünya Bankası (DB) ise az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere çok uzun vadeli krediler verilmesi ve bu kredilerin ülkelerin alt yapı ve diğer büyük projelerin finansmanında kullanılması amacıyla kurulmuştur. Söz konusu alt yapı projeleri özellikle az gelişmiş ülkelerin geri kalmışlık seviyelerinin azaltılması yönünde sistemin getirdiği bir yenilik olarak sunulmuştur. Sistemin son ayağı ise uluslararası ticaretin düzenlenmesi ve ülkelerin ürettikleri ürünleri rahat satılması için gümrük tarifelerinin indirilmesine yönelik olarak Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması’nın (GATT) kabul edilmesi olmuştur. 2.1.8. GATT’ın kuruluşu Sistem kapsamında uluslararası ticaretin yönetilmesi ihtiyacı doğmuş, bu ihtiyacın karşılanması yönünde de 1947 yılında GATT imzalanmıştır. Bu noktada ABD öncülüğünde ortaya konan politikalar temelindeki genel çerçeve dış ticaretin serbestleşmesi ile ülkelerin refah seviyelerinin artacağı ve böylece ABD gibi gelişmiş ülke seviyesine çıkılabileceği şeklindedir. Bu kapsamda uluslararası ticaretin serbestleşmesi yönünde sistemin üçüncü ayağını oluşturan GATT’ın üstlendiği görev, küresel ticaretin serbestleştirilmesi olmuştur. Bu çerçevede gümrük tarifeleri ve kotalarının kaldırılarak uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi başlıca gündem maddesi olmuş ve bu yönde çalışmalara yoğunlaşılmıştır. Ancak uluslararası ticaretin serbestleşmesi yönünde bir kurumsal Şişman, M. (2008). İkinci Bretton Woods Çökerken Dünya Ekonomisi ve Gelişmekte Olan Ülkeler Üzerine Değerlendirmeler, Marmara Üniversitesi İİBF Dergisi, 1, 67. 31 18 yapılanmaya gidilmesi başarılamamıştır. Bunun yerine belirli mallar üzerinde tarife indirimlerinde bulunmak ve bu indirimleri uygulamaya koymak amacıyla 1947 yılında 23 ülke Cenevre'de GATT’ı (1947) imzalamıştır. Bu doğrultuda uluslararası ticarette çok taraflı olarak uzlaşmaya varılmış bir kurallar bütünü kabul edilmiştir. Bu kapsamda uluslararası ticareti serbestleştirmeye ve daha istikrarlı hale getirmeye yönelik bir uluslararası ticaret forumu olması ve üye ülkeler arasındaki uyuşmazlıkların çözümlenebileceği bir uluslararası divan konumunda yer alması GATT’ın başlıca fonksiyonları olarak kabul edilmiştir. 32 GATT’ın Genel Anlaşma kısmı başlangıçta üç bölüm olarak imzalanmıştır. Birinci bölüm, Anlaşmaya taraf ülkelerin yerine getirmeye zorunlu oldukları yükümlülükleri içermekte bu bölümün birinci maddesi de en çok kayrılan ülke kuralını kapsamaktadır. Aynı bölümün ikinci maddesinde ise GATT çerçevesinde yapılacak tarife indirimlerine ilişkin hükümler yer almaktadır. GATT’ın ikinci bölümü ise, 3-23’üncü maddelerden oluşmakta ve üye ülkeler arasında adil bir ticaretin sağlanmasına yönelik kuralları belirlemektedir. 24-35’inci maddelerden oluşan üçüncü bölümde ise, detaylandırılmaktadır. 33 en çok kayrılan ülke kurallarına getirilen istisnalar Genel Anlaşma, 1948 yılında yürürlüğe girmiş olmakla birlikte müzakere turlarında gözden geçirilmiş ve 1965 yılında yapılan değişiklikle son bölüm olan 4’üncü bölüm Anlaşmaya eklenmiştir. GATT (1947)’ın temel ilkeleri GATT (1947) Anlaşması’nın amaçları, genel ve özel olarak ikiyi ayrılırken Anlaşmada yer alan genel amaçlara ulaşmak için özel amaçlar belirlenmiş ve bu amaçlar tarife artışlarının önlenmesi ve uluslararası ticarette ülkeler tarafından uygulanan diğer kısıtlayıcı engelleri azaltmak olarak belirlenmiştir. Anlaşmada genel amaçlar ise “… Üye ülkelerdeki hayat standartlarını yükseltmek, reel gelir ve efektif talepte istikrarlı bir büyüme ile dünya kaynaklarında tam kullanımı sağlamak, üretimin ve uluslararası ticaretin geliştirilmesine 32 World Trade Organization, (2014). The GATT years: from Havana to Marrakesh, Geneva: Understanding The WTO. 33 World Trade Organization, (1986). The General Agreement On Tarıffs And Trade(1947), Geneva: WTO, 6-52. 19 yardımcı olmaktır.…”34 şeklinde ifade edilmiştir. Sonuç olarak belirlenen ana amaç esasında GATT, En Çok Kayrılan Ülke Kuralı, Ulusal Muamele Kuralı, Gümrük Tarifelerinin İndirilerek Konsolide Edilmesi ve Tarifeler Yoluyla Ticari Korunma olmak üzere dört temel prensip etrafında şekillenmiştir. En Çok Kayrılan Ülke Kuralı, “… üye bir ülkenin üçüncü ülkeler ile yürüttüğü ticarette ayrım gözetmemesi herhangi birisi için verilen avantajın tümü için geçerli olmasını…” 35 ifade etmektedir. Bu kuralın istisnaları da belirlenmiş ve bölgesel ticaret anlaşmaları, gümrük birlikleri, serbest ticaret anlaşmaları, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkeler lehine gümrük vergilerinde indirime gittikleri genelleştirilmiş tercihler sistemi (GTS) şeklinde sıralanmıştır. Ulusal Muamele Kuralı ise üye ülkenin kendi ulusal ürünlerine yönelik yaptığı düzenleme ve uygulamaların ithal ürünler için de geçerli olması yani ayrım gözetilmemesini ifade etmektedir. Söz konusu kural ithal ürünün yurtiçinde serbest dolaşıma girmesinden sonra geçerli olmasından dolayı, ithal mal üzerinden gümrük vergisi alınması ulusal muamele ilkesi ile çelişmemektedir. Tarifeler Yoluyla Ticari Korunma Kuralı ise GATT (1947) kapsamında kabul edilen diğer bir kuraldır. Bu karalın temel dayanağı GATT (1947) ile temel olarak uluslararası ticarette tarifelerin indirilmesine yoğunlaşılmasıdır. Bu kapsamda taraf ülkeler Anlaşma ile taahhüt ettikleri gümrük tarife oranlarının üstünde bir uygulama yapamamaktadır. Bağlı oran olarak adlandırılan söz konusu gümrük tarifesi oranları Anlaşma ile sabitlenmiş olmaktadır. Gümrük Tarifelerinin İndirilerek Konsolide Edilmesi, GATT (1947) çerçevesinde kabul edilen dördüncü ve son prensiptir. Buna göre taraflar Anlaşma ile tarifelerin giderek azaltılmasını kabul ederken tarife dışı engellerin kaldırılması yolunda çaba göstereceklerini taahhüt emişlerdir. Bu kapsamda tarife dışı engellerin azaltılması için ticarette şeffaflığın sağlanmasının en etkin yol olduğu kabul edilmiştir. Karaca, N. (2001). GATT’tan Dünya Ticaret Örgütü’ne. Sakarya Üniversitesi Yayınları, Sakarya, 85-86. Pakhuy, Ö. (2005). Küreselleşen Dünyada Güçlü Devletlerin Müdahale Aracı Olarak Dünya Ticaret Örgütü, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Yayınları, Bolu, 20. 34 35 20 GATT kapsamında gerçekleştirilen müzakere turları GATT (1947)’nin imzalanmasını takip eden 47 yıl boyunca 8 müzakere turu gerçekleştirilmiştir(Bkz. Çizelge 2.2.). Genel olarak bakıldığında ilk beş turda sanayi ürünlerine ilişkin gümrük tarifelerinde yapılacak indirimlere yoğunlaşılmış ancak tarım ürünlerine ilişkin tarife indirimleri konusu bu oranda tartışmaya açılamamıştır. 1964 yılında başlayan ve altıncı müzakere turu olan Kennedy Turu’nda ise Anti-Damping Kodu üzerinde anlaşmaya varılmıştır.36 1973 yılında başlayan ve sekiz yıl devam eden Tokyo Turu’nda ise gerçekleştirilen indirimler ile dünyanın başlıca dokuz ekonomisinde sanayi ürünlerin ortalama tarife oranı % 7 den % 4,7’ye düşürülmüştür.37 GATT çerçevesinde tamamlanan en çok katılımlı ve en büyük ilerlemelerin kaydedildiği son müzakere tur Uruguay Turu’dur. Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulduğu söz konusu tur önemine binaen aşağıda detaylandırılacaktır. Çizelge 2.2. GATT Çerçevesi Altında Gerçekleştirilen Müzakere Turları Tarih Görüşme Adı Katılımcı Ülke Sayısı Gündem Konusu 1947 Cenevre Konferansı 23 Tarifeler 13 Tarifeler 38 Tarifeler 26 Tarifeler 26 Tarifeler 62 Tarifeler ve anti-damping önlemleri 1949 1951 1956 1960-61 1964-67 Annecy Konferansı Turquay Konferansı Cenevre Konferansı Dillon Turu Keneddy Turu Tarifeler, tarife dışı önlemler ve çerçeve anlaşmalar Tarifeler, Tarife dışı önlemler, kurallar, hizmetler, fikri mülkiyet Uruguay Turu 123 1986-94 hakları, anlaşmazlıkların çözümü, tekstil, tarım, DTÖ’nün kurulması Kaynak: World Trade Organization, (2014). The Tokyo Round: A First Try To Reform The System, Geneva: The GATT years: from Havana to Marrakesh, 2014. 1973-79 36 Tokyo Turu 102 World Trade Organization, (2014). The GATT years: from Havana to Marrakesh, Geneva: World Trade Organization. 37 World Trade Organization, (2014). The Tokyo Round: A First Try To Reform The System, Geneva: The GATT years: from Havana to Marrakesh, 21 2.1.9. GATT’dan DTÖ’ye geçiş sürecinde dünyadaki iktisadi gelişmeler GATT’dan DTÖ’nün kurulmasına kadar geçen yaklaşık 50 yıllık süreç birçok açıdan tartışmaların yaşandığı sorunlu bir dönem olarak kabul edilmektedir. Genel olarak bakıldığında sorunun temel nedenlerinde biri az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ürettiği tarım ürünlerine yönelik ortak bir tarife indiriminin GATT altındaki müzakere turları ile sağlanmamış olmasıdır. Ancak bu noktada GATT’a yapılan eleştirilerde mevcuttur. Bunun nedeni, söz konusu dönemde dünya ticaretine hakim olan ABD ve Kıta Avrupası ülkelerin 1960’lı yıllarda uluslararası ticaretteki payları yaklaşık %60’lar civarında olması 38 ve GATT altında sanayi ürünlerinin tarifelerinin indirilmesi yönünde belirlenen kuralların aslında söz konusu ülkelerin kendi aralarındaki ticareti düzenlerken, düşük üretim kapasitesine sahip az gelişmiş ülkeleri açık bir pazar haline getirdiğinin savunulmasıdır. İlaveten aynı dönemde düşük sanayi üretimi kapasitesine sahip az gelişmiş ülkeler genellikle tekstil gibi emek yoğun ürünlerin üretiminde ilerleme kaydetmelerine rağmen gelişmiş ülkeler bu tür ürünlerde tarifelerin indirilmesini kabul etmekle birlikte ithalat kotaları ile bu ürünlerin ticaretinin kısıtlamaya çalışmışlar ve bu durum yoğun eleştirilere sebep olmuştur. Sonuç olarak az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler GATT’da bir ilerleme kaydedilememesi, diğer yandan üye ülkelerin yapmış olduğu ihlallere karşı GATT altındaki çözüm mekanizmasının işlevsiz ve yetersiz olması sisteme yönelik sorgulamaların artmasına neden olurken aynı dönemde diğer bazı çarpıcı gelişmeler de yaşanmıştır. Bu çerçevede 1970’li yılların başında dünya ekonomisinde petrol krizleri ile başlayan süreçte büyük iktisadi sarsılmalar olmuş, ABD dolarına olan güven azalmış ve sistem sürdürülebilirliğini yitirmiştir. Bu doğrultuda uluslararası piyasalarda var olan doların mevcut altın rezervini karşılayabilecek hacimde olmadığının görülmesi ile başlamıştır. Bu durum dolara olan güvenin sarsılması ve insanların altına yönelmesi ile zirve yapmıştır. Yaşanan bu gelişmeler karşısında ABD hükümeti doları uluslararası piyasada iki kere devalüe etmesine rağmen altına yönelim daha da artmış ve nihayetinde 16 Mart 1973 38 Özer, M. (2004).Türkiye Ekonomisi. Anadolu Üniversitesi Yayını, Eskişehir, 168. 22 tarihinde Bretton Woods sistemi fiili olarak çökmüştür.39 Bu durum ABD’ye olan ekonomik güvenin yanında siyasi güvenin de sarsılmasına neden olmuş ve dünya ekonomisini geleceğine ilişkin soru işaretleri doğuran bir olay olarak dünyayı sarsmıştır. 15 Ekim 1973 tarihinde ise diğer bir sarsıcı gelişme yaşanmış, Arap-İsrail savaşında ABD’nin İsrail’e destek vermesine tepki olarak Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri (OAPEC)40 petrol ambargosu başlatmışlardır. Bu kapsamda OAPEC tarafından petrol fiyatlarına periyodik olarak her altı ayda bir yapılan zamlarla birlikte gelişmiş ülke sanayilerinde maliyetler artmış, artan işsizlik ve küçülmeler bu döneme damgasını vurmuştur. Bu duruma benzer diğer bir petrol krizi ise 1979-1980 yıllarında da yaşanmış ve petrol fiyatlarında artışlar meydana gelerek ülkelerin üretim maliyetlerini olumsuz yönde etkilemiştir. Tüm bu çerçeveden bakıldığında Bretton Woods sisteminin çöküşü, 1973 ve 1979’da yaşanan petrol krizleri ile buna bağlı uluslararası ticaretteki daralmalar, ülkeleri dış ticarette korumacı politikalara itmiş ve yeni korumacılık önlemleri başta gelişmiş ülkeler olmak üzere dünyada yaygın olarak kullanılır hale gelmiştir. Söz konusu on yıllık dönemde yaşanan ekonomik olaylar ülke ekonomilerinde küçülme, işsizliğin artması gibi olumsuz sonuçlar doğurmuş, yeni korumacılık ile başlayan uluslararası ticaret hacminde yaşanan düşüş ise liberalizmin ortaya koyduğu dünya refahının artmasına yönelik serbest dış ticaret görüşlerinde bir kırılma yaratmıştır. 2.1.10. 1980 sonrası dünya ekonomisinde değişim 1980 yılına gelindiğinde ABD ve İngiltere’de siyasi değişimler yaşanmış ve ABD’de Ronald Reagan, İngiltere’de Margaret Thatcher iktidara gelerek ekonomi politikalarının değiştirilmesi yönünde girişimlerde bulunmuşlardır. Bunun başlıca nedenlerinden birisi ise söz konusu dönemde ABD ve İngiltere başta olmak üzere Keynesyen politikalardan kaynaklı iç borç yükünün ve kamu açıklarının ekonomik sürdürülebilirlik açısından kabul edilebilir olmamasıdır. İnternet: Altın Para Sistemi, (2014). http://www.uluslararasiticaret.org/notlar/para_sermaye.pdf adresinden 13 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. 40 OAPEC: OPEC üyesi Arap Ülkeleri ile Mısır ve Suriye’den oluşmaktadır. 39 23 1950’li yıllarla birlikte uygulamaya konan Keynesyen politikalar çerçevesinde kamu harcamalarının arttırılması ve enflasyonun kendiliğinden düşeceği ilkeleri geçerliliğini yitirmiş ve bu ülkeler yeni-liberal (neo-liberal) siyasi ve iktisat öğretileri çerçevesinde yeni prensipler kabul etmiştir. Ulusal düzeyde kabul edilen bu uygulamalar uluslararası ticarete yönelik temel prensipleri ise 1980’lerin başında yaşanan Uluslararası Borç Krizi sonunda kabul edilen ve krizin çözüm yolu olarak sunulan Washington Uzlaşısı ile belirlenmiştir. Washington Uzlaşısı çerçevesinde uluslararası ticarete yönelik kabul edilen temel prensip, uluslararası ticaretin liberalizasyonudur. 1990’lı yılların “Yeni Ekonomi” olarak adlandırılmasının nedeni, Washington Uzlaşısı ile ortaya konan yapısal ve finansal düzenlemeler ile mal ve hizmet piyasalarının yanı sıra, sermaye piyasalarının da küreselleşme sürecine girmesiyle uluslararası sermaye piyasalarının serbestleşmesinin de mümkün oluşudur.41 Diğer yandan 1994 yılında sonlanan ve DTÖ’yü kuran anlaşmayı da kapsayan Uruguay Turu görüşmeleri ile dünya mal ve hizmet ticaretinde yeni bir dönem yaşanmaya başlanmıştır.42 2.2. DTÖ’nün Kuruluşu Sonrası Yeni Korumacılık Politikaları ve 2008 Krizi Sonrası Artan Uygulamalar 2.2.1. Uruguay turu ve DTÖ’nün kuruluşu GATT’ın imzalanmasının ardından yedi müzakere turu gerçekleştirilmiş ve bu süreçte ortaya çıkan sorunlara ve uluslararası ticarette yaşanan yapısal değişimlere ilişkin yeni uzlaşılar ortaya konmaya çalışılmıştır. Daha önceki kısımda da bahsedildiği üzere söz konusu yedi turda daha çok sanayi mallarının ticaretinde gümrük tarifelerinde indirimler üzerine yoğunlaşılmış tarım ürünleri ve ticaretle bağlantılı diğer konularda istenilen düzeyde bir ilerleme kaydedilememiştir. Bu nedenlere bağlı olarak 1980’lerden sonra GATT çerçevesinde kabul edilen kurallar uluslararası ticarette kullanışsız bir hal almış ve mevcut sistemin geleceği hakkında soru işaretleri oluşmaya başlamıştır. Diğer yandan 1970’li yılların getirdiği krizlerin yeni 41 Williamson, J. (2000). What Should the World Bank Think About the Washington Consensus?. World Bank Policy Research Working Paper, Washington, 251. 42 Duman, E. (2011). Krizlerin Anatomisi: 1929 Ekonomik Buhranı Ve 2008 Küresel Krizi’nin Karşılaştırılması. Karaman: T.C. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Yayınları, 78-95. 24 korumacılık akımlarını ortaya çıkarması ve ülkelerin birçok farklı korumacı uygulamayı kullanır hale gelmesi GATT (1947)’ın kapsamının genişletilerek o dönemin yeni şartlarına uydurulması için yeni birçok taraflı ticaret turunun başlatılması gerekliliğini ortaya koymuştur.43 Bu ihtiyaçlar doğrultusunda başlatılan Uruguay Turu’nda müzakere edilen başlıca konular hizmet ticareti, tarım ürünlerinde liberalleşme ve iç destekler, sermaye ihracatının kolaylaştırılması, kullanımı hızla artan yeni korumacılık araçlarını kontrol altına alınması ve korumacılık eğilimini tersine çevirmek için kurallar belirlenmesi olmuştur. İlaveten GATT (1947)’ın başlıca sorunu olan anlaşmazlıkların halli mekanizmasına yönelik yeni bir çözüm mekanizması kurulması bu görüşmelerin diğer ana müzakere konusu olmuştur.44 Yedi yıl süren müzakereler neticesinde tarihin en kapsamlı ticaret anlaşması olan Uruguay Turu Nihai Senedi, 121 ülke tarafından 1994’te Fas’ın Marakeş kentinde imzalanmıştır. Bu kapsamda 19 antlaşma, 24 karar, 8 mutabakat zaptı ve 3 deklarasyon imzalanmıştır.45 Bu çerçevede söz konusu Anlaşma ve ekleri ile DTÖ, GATT'ın yerine uluslararası ticarette yön veren yegâne kurum olarak yerini almıştır. 2.2.2. DTÖ’nün yapısı DTÖ Bakanlar Konferansı, Genel Konsey ve Anlaşmazlıkların Halli Organı olmak üzere üç temel bölüm üzerinde şekillenen ve ilgili yapılar içerisinde konuların detaylandırıldığı bir yapı olarak oluşturulmuştur. Bu kapsamda Bakanlar Konferansı temel karar alma organı olarak çalışmakta ve her iki yılda bir toplanması öngörülmektedir. Genel Konsey ise DTÖ’nün günlük işleyişine ilişkin kararı alma yetkisi ile toplanmaktadır. Diğer yandan Anlaşmazlıkların Halli Organı, üye ülkeler arasında uluslararası ticaret yönelik belirlenen kuraların uygulamasında yaşanan sorunların çözümüne ilişkin olarak kurulmuştur. 46 43 Carbaugh, R. (2010). International Economics Trade Regulations and Industrial Policies. Cengage Learning Washington University, Washington, 188. 44 Togan, S. (1994). Uruguay Raound: Dünya Ekonomisinde Öngörülen Gelişmeler Ve Türkiye'ye Sağlayacağı Yararlar. İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Ankara, 9, 95-96. 45 World Trade Organization, (1994). Uruguay Round. Geneva: Understandıng The WTO: Basıcs. 46 World Trade Organization, (2014). WTO Organization Chart. Geneva: Understanding The WTO. 25 2.2.3. DTÖ’nün işlevleri Marakeş Anlaşması’na göre Dünya Ticaret Örgütü’nün yürüttüğü temel işlevler: - Uluslararası ticareti engelleyici uygulamaların kaldırılması veya azaltılması, ticaretin düzenlenmesine ilişkin yeni kuralların belirlenmesi için müzakereler yürütülmesi, - DTÖ kapsamında taraf ülkelerce kabul edilen Mal Ticareti Anlaşması, Hizmetler Anlaşması ve Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması’nın uygulanmasının yönetilmesi ve izlenmesi, - Üyesi ülkelerin ticaret politikaların izlenmesi ve gözden geçirilmesi, aynı zamanda ikili ve bölgesel ticaret anlaşmalarında şeffaflığın sağlanması, - DTÖ Anlaşması’nın yorumlanması ve uygulanmasına ilişkin üye ülkeler arasındaki sorunların çözülmesi, - Uluslararası ticaretle ilgili konularda gelişmekte olan ülkelerin yetkililerinin kapasitelerinin arttırılması, - DTÖ üyesi olamamış ülkelerin katılım sürecine destek verilmesi, - DTÖ’nün amaçları ve eylemlerinin açıklanması ve bu konularda eğitimler verilmesi, olarak ifade edilmiştir. 47 2.2.4. GATT ile DTÖ arasındaki farklar Marakeş’te imzalanan Anlaşma ile kurulan DTÖ’nün GATT’tan bazı temel farklılıkları bulunmaktadır. İlk olarak kurumsal yapılanma açısından bakıldığında, GATT’ın kurumsal yapısı yoktur. GATT geçici olarak kurulmuş ancak daha sonra sürekli anlaşmaya çevrilmek istenmiştir. Ancak DTÖ tamamen kurumsal bir kimlik ile uluslararası bir örgüt olarak kurulmuştur. İkinci olarak, GATT kuralları sadece mal ticaretini yönelik düzenlemeler içerirken, DTÖ kapsamında kabul edilen Anlaşma ile mal ticaretinin yanında, hizmetler ticaretinin serbestleşmesi ve ticaretle ilgili diğer hakların korunmasına yönelik düzenlemelere de yer verilmiştir. GATT Anlaşması çok taraflı bir araç olarak kullanılırken, DTÖ’nün neredeyse tamamı çok taraflı olarak ve taahhütleri üyelerin 47 World Trade Organization, (2014).Overview. Geneva: What is the WTO? 26 tamamını bağlayacak şekilde kurulmuş olması üçüncü önemli farktır. Son olarak, DTÖ ile ortaya konan anlaşmazlıkların halli mekanizması GATT’a göre daha hızlı, daha işler olarak düzenlenmiş ve çözüm odaklı olarak hazırlanmıştır.48 2.2.5. DTÖ Anlaşmaları DTÖ’yü kuran ve Marakeş’te imzalanan Anlaşma çerçevesinde taraf ülkeler 19 antlaşma, 24 karar, 8 mutabakat zaptı ve 3 deklarasyona imza atmışlardır. Söz konusu metinler temelde 4 adet ek ve bu eklerin alt başlıkları olan Anlaşmalardan oluşmaktadır.49 Bu başlık altında ana Anlaşmanın dört temel eki ve alt Anlaşmaları isimleri ile aşağıda sıralanmaktadır. EK-1 A ‘da sayılan ve Mal Ticaretinde Çok Taraflı Anlaşmalar’dan oluşan 13 adet anlaşma ile EK-1 B ve EK-1 C’de yer alan Anlaşmalar, son olarak da Ek-2’ de yer alan Anlaşmazlıkların Halli Kural ve Usulleri Üzerine Mutabakat sırasıyla incelenecektir. Bu noktada unutulmaması gereken husus GATT(1947)’ın, DTÖ şemsiyesi altında imzalanan ve ana Anlaşma’nın Ek-1 A bendinde yer alan mal ticaretine yönelik anlaşmalara temel teşkil etmesi nedeniyle daha önce GATT başlığı altındaki mevcut dört temel ilke söz konusu anlaşmalar için de geçerli sayılmıştır. Ek-1: Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları Ek-1A: Mal Ticaretinde Çok Taraflı Anlaşmalar (13 Anlaşma) - GATT (1994) - Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (1994) VI ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Anlaşma - Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Önlemler Anlaşması - Korunma önlemleri anlaşması - Ticarette teknik engeller anlaşması - Tarım Antlaşması - Sağlık ve bitki sağlığı önlemleri anlaşması - Gümrük kıymeti anlaşması Akman,S. (2010). Dünya Ticaret Örgütü: Yapısı İlkeleri, İşleyişi, Ankara: İKV ve TİM Eğitim Semineri Yayınları, 5-7. 49 World Trade Organization, (2014). Legal Texts: The WTO Agreements, Geneva: Uruguay Round Agreement. 48 27 - Sevk öncesi inceleme anlaşması - Menşe Kuralları Anlaşması - İthalat lisansları anlaşması - Ticaretle bağlantılı yatırım önlemleri anlaşması - Tekstil ve giyim anlaşması Ek-1 B: Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) Ek-1 C: Ticaretle İlgili Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS) Ek-2: Anlaşmazlıkların Halli Kural ve Usulleri Üzerine Mutabakat Ek-3: Ticaret Politikalarını Gözden Geçirme Mekanizması Ek-4: Çoklu Ticaret Anlaşmaları (4 Anlaşma) - Sivil Uçak Ticaret Anlaşması - Devlet Alımları Anlaşması - Uluslararası Süt Ürünleri Anlaşması - Uluslararası Sığır Eti Anlaşması GATT (1994) 1947 yılında imzalanan GATT (1947) Anlaşması Uruguay Turu sonrası revize edilerek, GATT (1994) adı altında mevcudiyetini DTÖ kapsamında korumaya devam etmiştir. Revize edilen Anlaşmada üye ülkeler sanayi ürünlerinde daha önceki tarife indirimlerine ilave olarak belli bir takvim çerçevesinde gümrük tarife oranlarında indirime gitmeyi taahhüt etmişlerdir. Bu kapsamda indirim taahhütlerinin gelişmiş, gelişmekte olan ülkeler ile az gelişmiş ülkeler için farklı oranlarda ve takvimde gerçekleşmesi kararlaştırılmıştır(Bkz. Çizelge 2.3.). Sonuç olarak tüm üye ülkelerce sanayi ürünleri ithalatında uygulanan gümrük tarife oranlarında ortalama %34 değerinde bir indirim sağlanmış ve bu durum uluslararası ticaretin serbestleşmesi noktasında önemli bir adım olarak değerlendirilmiştir. 28 Çizelge 2.3. Sanayi Ürünlerinde Ortalama Tarife İndirimleri (Petrol hariç) ÜLKE GRUBU Ticaretle Ağırlıklandırılmış Ortalama Tarifeler Uruguay Turu Öncesi % Uruguay Turu Sonrası % İndirim Oranı % Tüm Üye Ülkeler 9.9 6.5 34 Gelişmiş Ülkeler 6.2 3.7 40 Gelişme Yolundaki Ülkeler 20.5 14.4 30 Az Gelişmiş Ülkeler 8.6 6.0 30 Kaynak: World Trade Organization. (2014). Understanding the WTO: Developing Countries: An Overview. Geneva Anti-Damping anlaşması (VI. maddenin uygulanmasına ilişkin anlaşma) DTÖ altında kabul edilen mal ticaretine yönelik diğer bir önemli anlaşma GATT VI’ıncı maddesinin uygulanmasına ilişkin olarak ortaya çıkan Anti-Damping Anlaşması’dır. Söz konusu Anlaşma’da temel olarak bir ürünün dampingli olup olmamasının tespiti için izlenmesi gereken yollar ve bu hususta ülkelerin imkanları detaylandırılmaktadır. Bu çerçevede dampingin tespiti için ürünün ithalat fiyatı ile kendi yerel piyasasındaki fiyatı arasında adil bir karşılaştırma yapılması gerekmektedir. İlaveten dampingli ithalatın yerli üretime zarar verip vermediğinin belirlenmesinde dikkate alınacak kriterler önem arz etmektedir. Ürünün dampingli olduğunun tespit edilmesi noktasında ise ülkelere verilen yaptırım imkanları Anlaşmanın diğer bölümlerinde sıralanmaktadır. GATT'ın VI. maddesi, dampingli ithalat edilen ürünlere karşı tedbir alınmasını mümkün kılmaktadır. Bu çerçevede iç pazardaki fiyatı, ihracat fiyatından yüksek olan ve üçüncü ülkeye bu şekilde ithal edilen ve sonuçta ithalatçı ülkenin de ulusal sanayisine zarar veren ürünlere söz konusu tedbirler alınabilmektedir. Anlaşma’nın son kısmında ise anti-damping uygulamalarına ilişkin uyuşmazlıklarda takip edilecek yollar ve sorunun çözümü için kurulacak panellerin görevleri açıklığa kavuşturulmaktadır.50 50 World Trade Organization, (2014). Agreement on Implementation of Article VI of the General Agreement on Tariffs and Trade 1994, Geneva: Uruguay Round Agreement. 29 Sübvansiyonlar ve telafi edici önlemler anlaşması Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Önlemler Anlaşması DTÖ’nün kurulması için kabul edilen diğer bir önemli anlaşmadır. Söz konusu Anlaşma’da genel olarak hangi tür yardımların sübvansiyon kapsamında değerlendirilebileceği, sübvansiyonlardan hangilerinin kesinlikle yasak olduğu, sübvansiyonlardan hangileri için taraf ülkelerce karşı önlem alınabileceği ve son olarak da alınabilecek önlemeler yer verilmiştir. Buna göre Anlaşmada sübvansiyonlar üç kategoriye ayrılmaktadır. Bunlardan ilki tamamen yasaklanan sübvansiyonlardır. Söz konusu sübvansiyonlar ithal ürünlere muadil yerli ürün kullanım şartı getirenler veya ihracat performansına bağlı olarak verilen sübvansiyonlardır. Bir üye ülkenin yapmış olduğu desteğin yasak sübvansiyon kapsamında olduğunun tespiti durumunda hemen durdurulması istenmektedir. Belirtilen süre içeresinde sübvansiyonun geri çekilmesi yapılmazsa şikayetçi olan diğer üye ülke o ülkenin ürünlerine karşı telafi edici önlem alabilmektedir. Anlaşama ile tanımlanan ikinci tür ise karşı tedbir alınabilen sübvansiyonlardır. Söz konusu sübvansiyonlar üye ülkelerden birinin diğeri üye ülke çıkarlarına sübvansiyonlar yoluyla zarar vermesini önlemeyi amaçlayan ve zarar gören tarafın karşı tedbir almasına imkan tanıyan desteklerdir. Bir mala yönelik olarak devlet eliyle yapılan sübvansiyonun miktarının söz konusu malın değerinin % 5'ini geçtiği durumlarda ciddi zarar verildiği kabul edilmekte ve karşı tedbir alınabilen sübvansiyonlar kapsamında değerlendirmektedir. İlaveten herhangi bir sanayi üretim dalının üretim veya faaliyet zararlarının giderilmesi için verilen destekler de ciddi zarar olarak kabul edilmekte ve diğer ülkelerce karşı önlem alınabilmektedir. Son olarak ise karşı tedbir alınamayan sübvansiyonlar Anlaşma ile tanımlanmış ve geri kalmış bölgelerin desteklenmesi, araştırma-geliştirme ve çevre koruma amaçlı sübvansiyonların kabul edilebilir olduğu vurgulanmıştır.51 51 World Trade Organization, (2014). Agreement On Subsidies And Countervailing Measures, Geneva: Uruguay Round Agreement. 30 Korunma önlemleri anlaşması DTÖ kapsamında taraf ülkeler ithalattan kaynaklanan ve ulusal bir sanayi dalına ilişkin ciddi zararın oluştuğunu tespit ederlerse söz konusu ürüne yönelik, korunma tedbirleri alabilmektedirler. Söz konusu Anlaşma kapsamında ithalata bağlı ciddi zarar olduğunu tespitinde bazı kriterler belirlemektedir. Ciddi zarar tespitine ilişkin yürütülen soruşturmalar sonrasında ülkeler korunma tedbiri olarak telafi edici vergi uygulanması veya söz konusu ürünün ithalatında miktar kısıtlamasına gidebilecektir. Diğer yandan söz konusu Anlaşma kapsamında uygulanan korunma önlemleri ya başlatıldıkları tarihten itibaren 4 yıl için düzenlenmekle belirlenmekle birlikte ciddi zararın devam ettiği tespit edilirse en fazla 8 yıla kadar uygulamaya devam edebilmektedir.52 Ticarette teknik engeller anlaşması Ticarette Teknik Engeller Anlaşması’na taraf DTÖ üyesi ülkeler ulusal teknik mevzuatlarını düzenlerken ithalatın önüne engel çıkaracak nitelikte olmayacağını ve üçüncü ülkeler için ayrımcılık yaratmayacağını taahhüt etmektedir. Anlaşma kapsamında uluslararası standartların yetersiz kaldığı durumlarda üye ülkeler, teknik düzenleme yaparken serbest davranabileceklerdir. Bu doğrultuda kamu sağlığı-güvenliği, bitki veya çevre sağlığı-güvenli gibi benzeri konulara ilişkin teknik mevzuatlarını düzenlerlerken bu düzenlemelerin ithalatta teknik engel yaratarak ithalatın gereksiz kısıtlanmasına yol açmamalıdır. Sonuç olarak, teknik düzenlemeler üçüncü ülkeler arasında ayrıcalık yaratmamalı (en çok kayrılan ülke prensibi), yerel bir ürün ile ithal bir ürün arasında yapılacak muamelede farklılık olmamalıdır (ulusal muamele prensibi). Diğer yandan taraf ülkelerce yapılacak teknik mevzuat düzenlemeleri yürürlüğe koyulmadan önce DTÖ’ye taraf ülkelere duyurma zorunluğu Anlaşma ile getirilmektedir.53 52 World Trade Organization, (2014). Agreement on Safeguards, Geneva: Uruguay Round Agreement. World Trade Organization, (2014). Agreement On Technıcal Barrıers To Trade. Geneva: Uruguay Round Agreement. 53 31 Tarım anlaşması Uruguay Turu kapsamında yürütülen müzakerelerde konu başlığı itibariyle belki de en önemli konulardan biri tarım ürünleri ticaretinin liberalleşmesi olmuştur. Genel olarak DTÖ altında kabul edilen Tarım Anlaşması’nın temel hedefi söz konusu piyasada herkes için eşit ve serbest bir ticaretin sağlanması olarak belirlenmiştir. Bu doğrultuda taraf ülkelerin tarım ürünleri ticaretinde gümrük tarifelerinde indirimler yapması ve ulusal pazarlarını ithal ürünlere daha fazla açmalıdır. Tarım Anlaşması’na göre ülkeler; gelişmiş, gelişme yolundaki ve en az gelişmiş ülkeler olmak üzere üç grupta değerlendirilmekte ve farklı gruptaki ülkeler için farklı taahhütler ve süreler belirlenmiştir. Anlaşma kapsamında son olarak tarım sektörüne yaptıkları desteklerde ülkeler ihracata yönelik tarım destek ve sübvansiyonlarını düzenlemekle yükümlü tutulmuştur.54 Sağlık ve bitki sağlığı önlemleri anlaşması DTÖ kapsamında kabul edilen diğer bir önemli anlaşama, Sağlık ve Bitki Sağlığı Anlaşmasıdır. Söz konusu Anlaşma ile ülkelerin gıda güvenliğini sağlamak, hayvanların ve bitkilerin sağlığını korumak adına yapacakları ulusal mevzuatlara ve uygulamaya koyacakları önlemlere ilişkin sınırları belirlemektedir. Bu noktada Anlaşma ile Ticarette Teknik Engeller Anlaşaması’na atıf yapılmakta ve ülkelerin konuya ilişkin uygulamaya koyacakları önlemlerin ithalatta teknik engellere yol açmaması üçüncü ülkeler arasında ayrıma neden olmaması gerektiği belirtilmektedir.55 Gümrük kıymeti anlaşması DTÖ altında mal ticaretine yönelik kabul edilen diğer bir Anlaşma ise Gümrük Kıymeti Anlaşmasıdır. Anlaşma ile ithalata konu ürünlerin kıymetinin taraf ülkelerce belirlenmesi noktasında ülkeler arası ayrımcılığa neden olabilecek veya ticareti engelleyici adil olmayan uygulamaların önüne geçilmek istenmekte, ürünlerin kıymetinin belirlenmesi noktasında adil ve şeffaf bir prosedür uygulanmasını temin etmeyi amaçlamaktadır. Bu kapsamda ithal 54 World Trade Organization, (2014). Agreement on Agriculture. Geneva: Uruguay Round Agreement. World Trade Organization, (2014). Agreement on the Application of Sanitary and Phytosanitary Measures (SPS Agreement). Geneva: Uruguay Round Agreement. 55 32 edilen bir ürünün ithalat fiyatının değerinde tespit edilmesi ve bu doğrultuda gümrük vergilerinin tam olarak tahsil edilmesi için belirlenen uygulamalar ile kriterler sıralanırken, ülkelerin ithalatı engelleyici veya gümrük kaçaklığına yol açabilecek uygulamaları azaltılmaya çalışmıştır.56 Sevk öncesi inceleme anlaşması Sevk Öncesi İnceleme Anlaşması kapsamında temel hedef ithalatta adil ve şeffaf bir ticaret ortamı yaratılması ve ithalata yönelik bir engel olarak kullanılmasının önlenmesidir. Anlaşma ile taraf ülkelerin ithal edilecek malların karşı ülkeden gönderilmesinden önce malların fiyat, miktar ve kalite bakımından kontrol ettirilmesine ilişkin teknik düzenleme ve kuralları içermektedir.57 Özellikle fiziki altyapı veya insan kaynağı yetersizliği nedeniyle bu tür uygulamalara başvuran ülkeler az gelişmiş ülkeler olmakla birlikte ithalatın zorlaştırılması ve engel yaratılması yönünde gelişmiş ülkelerin de bu tür uygulamalar yaptığı görülmüş ve buna yönelik bir düzenleme getirilmek istenmiştir. Menşe kuralları anlaşması DTÖ Menşe Kuralları Anlaşması mal ticaretinde serbestleşme sağlanması ve ticaretin önündeki teknik engellerin kaldırılmasına yönelik ortaya konmuş diğer bir anlaşmadır. Söz konusu Anlaşmaya göre taraf ülkeler arasındaki ticarette bir ürünün menşeinin belirlenmesi için gereken şartların uyumlaştırılması söz konusudur. Bu kapsamda üçüncü ülkelerden ithal edilen ürünlerin menşeinin tespitinde tercihli ya da tercihsiz menşe ilkesi kabul edilmiştir. Bir ürünün o ülke menşeli olup olmadığının tespiti noktasında ise ürünün tamamen bir ülkede elde edilen ürün olup olmadığına veya ülkede elde edilen ürün değil ise söz konusu ülke menşeini kazanacak yeterli işlem ve işçilik yapılıp yapılmadığına bakılmaktadır.58 56 World Trade Organization, (2014). Agreement on Customs Valuation. Geneva: Uruguay Round Agreement. 57 World Trade Organization, (2014). Agreement on Preshipment Inspection. Geneva: Uruguay Round Agreement. 58 World Trade Organization, (2014). Agreement on Rules of Origin. Geneva: Uruguay Round Agreement. 33 Sonuç olarak Anlaşma ile ülkelerdeki menşe kurallarının şeffaf olunması, uluslararası ticaret üzerinde bozucu etkilerde bulunulmaması ve uygulamalarda yeknesaklık yaratılmasının gerektiği vurgulanmaktadır. İthalat lisansları anlaşması İthalat Lisansları Anlaşması tüm DTÖ’ye taraf ülkeler için geçerli olmayıp ithalatta lisanslama yapan ülkelerin uygulamada dikkat etmesi gereken hususlara yer vermektedir. Bu kapsamda söz konusu uygulamaların ülkeler tarafından tarife dışı engel olarak kullanılmaması, ithalatı kısıtlayıcı veya ülkeler arasında ayrımcılığa yol açan uygulamalar olmaması istenmekte ve ülkelerin Anlaşma kapsamında belirtilen kriterleri dikkate alarak uygulamalar yapması istenmektedir.59 Böylece uluslararası ticaretteki tarife dışı engellerin önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Ticaretle bağlantılı yatırım önlemleri anlaşması DTÖ mal ticaretine yönelik olarak EK-1A’da kabul edilen diğer bir anlaşma ise Ticaretle Bağlantılı Yatırım Önlemleri Anlaşmasıdır. Söz konusu Anlaşma mal ticareti kapsamında değerlendirilmekle birlikte uluslararası ticarette yatırımların kolaylaştırılması ve yatırımlara karşı ülkelerin izlediği muhtemele korumacı politikaların önlenmesi temel hedef olarak belirlenmiştir. Böylece mal ticaretinde de mal akımının kolaylaşacağı belirtilmektedir. Bu çerçevede dış yatırımlara yönelik ticareti bozucu etkisi olduğu kabul edilen ulusal uygulamaların engellenmesi, eğer bu yönde uygulama varsa söz konusu uygulamaların da ülkeler arasında ayrıma yol açmaması, uygulamada şeffaflığın yakalanması ve neticede GATT (1994) altında kabul edilen kuralların geliştirilmesi amaçlamaktadır.60 Tekstil ve giyim anlaşması Uruguay Turu müzakereleri neticesinde kabul edilen ve EK-1A’da yer alan son anlaşma Tekstil ve Giyim Anlaşmasıdır. Anlaşma ile GYÜ ve az gelişmiş ülkeler açısından büyük 59 World Trade Organization, (2014). Agreement on Import Licensing Procedures. Geneva: Uruguay Round Agreement. 60 World Trade Organization, (2014). Agreement on Trade-Related Investment Measures. Geneva: Uruguay Round Agreement. 34 önem içeren tekstil ve hazır giyim ticareti DTÖ ile GATT(1994)’e entegre edilmiştir. Anlaşma kapsamında 10 yıllık bir geçiş döneminde tanınmış ve aşamalı olarak, tekstil ve konfeksiyon ürünlerin ticaretinde getirilen miktar kısıtlamalarının 2005 yılında tamamen kaldırılması hedeflenirken ülkelere korunma yöntemi olarak sadece gümrük tarifeleri bırakılmıştır. 61 Diğer yandan ülkeler DTÖ kapsamında taahhüt ettikleri gümrük tarifeleri de düşük oranlarda olduğu için söz konusu ürün grubunda serbestleşme olması amaçlanmıştır. Belirlenen bu hedefe 2005 yılı sonunda ulaşılması ile söz konusu Anlaşma 1 Ocak 2005 tarihi itibariyle sona ermiş ve tekstil/konfeksiyon ürünlerinin uluslararası ticaretinde yeni bir döneme girilmiştir. Hizmet ticareti genel anlaşması DTÖ çerçevesinde taraflarca kabul edilen ve EK-1B’de belirtilen Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS), hizmetlerin ticaretine yönelik bir düzenleme getirmesi ile büyük önem arz etmektedir. Beş bölümden oluşan Anlaşma’da, ilk olarak genel hükümlere yer verilirken, hizmet ticaretine ilişkin terimlerin tanımları bu bölümde detaylandırılmıştır. Bu bölümde dikkat çeken diğer bir husus ise söz konusu hizmetlere ilişkin yapılan sıralanan sektörlerdir. Başta turizm sağlık, inşaat olmak üzere birçok sektöre bu bölümde yer verilmiştir. Anlaşmanın ikinci bölümünde taraf ülkelerin hizmet ticaretindeki genel yükümlülüklerine yer verilmiştir. Üçüncü bölümde ise hizmet ticaretinin düzenlenmesine ilişkin olarak pazara giriş koşulları detaylandırılmış ve ülkelerin uyması gereken prensipler belirtilmiştir. GATS’ın dördüncü bölümünde özel taahhütlere yer verilirken son bölümde taraf ülkeler arasında olası anlaşmazlıklara ilişkin çözüm yoları ve kurumsal yapılar sıralanmıştır.62 Ticaretle bağlantılı fikri mülkiyet hakları anlaşması DTÖ birinci kısımda kabul edilen son anlaşma ise EK-1 C’de yer alan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları(TRIPS) Anlaşmasıdır. anlaşma temelde GATT(1994) ile kabul 61 World Trade Organization, (2014). Agreement on Textiles and Clothing (ATC). Geneva: Uruguay Round Agreement. 62 World Trade Organization, (2014). General Agreement on Trade in Services (GATS). Geneva: Uruguay Round Agreement. 35 edilen en çok kayrılan ülke ve ulusal muamele ilkeleri çerçevesinde fikri ve sınai hakların taraf ülkelerde korunmasına yönelik önlemleri sıralamakta, konuya ilişkin ülkeler arasında farklılıkların azaltılması ile uluslararası ticarette teknik engellere yol açmasının önlenmesi hedeflenmektedir. Fikri ve sınai haklar, TRIPS ile yedi grupta sıralanmıştır. Bunlar, patentler, ticari markalar, coğrafi işaretler, telif hakları, sınai tasarımlar, entegre devrelerin tasarımları ve açıklanmamış bilgilerin korunmasıdır. TRIPS telif hakları ve ticari markalar ile coğrafi işaretler bakımından önemli korunma süreleri öngörürken patent konusunda yeni olmak, yenilik yaratıcı çabayı içermek ve somut anlamda uygulanabilir olmak gibi koşulları sıralamaktadır.63 DTÖ anlaşmazlıkların halli mekanizması DTÖ kapsamında kabul edilen Anlaşmalarda tarafa ülkeler arasındaki olası anlaşmazlıkların çözümüne ilişkin olarak kurulan ve DTÖ Anlaşması ekinde yer verilen Anlaşmazlıkların Halli Kural ve Usulleri Hakkındaki Mutabakat Metni (AHMM), DTÖ’nün işleyişi bakımından büyük önem arz etmektedir. Uruguay Turu sonrası kabul edilen, EK-1’da yer alan ve yukarıda kısaca değinilen Anlaşmalara ilişkin çözüm yolunun söz konusu mekanizma olması nedeniyle bu bölümde kısaca detaylandırılmasının faydalı olacağı düşünülmektedir. Bu çerçeveden bakıldığında GATT(1947)’nin getirdiği çözüm mekanizmasının birçok açıdan işlevsiz olması ve sorunların çözümsüz bırakması söz konusu Mutabakat Metninin hızlı ve kolay çözümler getirecek şekilde dizayn edilmesini kaçınılmaz kılmıştır. Bu doğrultuda yeni mekanizması taraf ülkeler arasında olası sorunlara ilişkin olarak panel ve temyiz organını öngörmektedir. Bu kapsamda söz konusu mekanizma çerçevesinde oluşan bir soruna karşı ilk olarak “Danışma” olarak adlandırılan süreç yaşanır. Taraf ülkeler arasında yaşanan bir soruna ilişkin olarak taraflardan biri danışma talebinde bulunur ve karşı taraf ülkeden 10 gün içinde talebe cevap verilmesi beklenirken, 30 gün içinde de danışmalara başlanması öngörülür. Son olarak ise 60 gün içinde çözüm bulunması öngörülmektedir. Ancak 63 World Trade Organization, (2014). Agreement on Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights (TRIPS), Geneva: Uruguay Round Agreement. 36 danışma talebine 10 gün içinde cevap verilmemesi veya 60 gün içinde danışma sürecine ilişkin bir çözüm bulunulmaması halinde, şikayetçi taraf Anlaşmazlıkların Halli Organından (AHO) panel kurulmasını isteyebilir. Anlaşmazlıkların Halli Organı gerekli zaman kısıtlarının tamamlandığını ancak sorunun çözülmediğini tespit ederse panel kurulmasını kabul etmektedir. DTÖ’ye taraf ülkelerin görevlilerinden oluşan üç veya beş kişilik panellerin söz konusu soruna ilişkin etkilerin ölçülerek en geç 6 ay içinde tamamlanması öngörülmektedir. Bazı durumlarda bu süreye ek olarak üç aylık ek süre talep edilebilmektedir. Panelin tamamlanması sonrası hazırlanan rapor ise taraf ülkelere dağıtılır ve bu rapor 60 gün içinde AHO tarafından onaylanır. Söz konusu rapor iki farklı yolla kabul edilmeyebilir. Bunlardan ilki oybirliği ile raporun kabul edilmemesi durumdur. Bunun nedeni temyiz ve panel kararları oybirliğiyle reddedilmedikçe (negatif konsensus) otomatik olarak kabul edilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır. İkinci yol ise sorun yaşayan iki ülkeden birinin temyize gitmesi durumudur. Temyize gidilmesi durumunda Temyiz Organı 90 gün içinde inceleme yapar ve hazırladığı raporu üye ülkelere dağıtarak 30 gün içinde AHO tarafından rapor kabul edilir. Suçlu bulunan ülke uygulamalarını karara uygun hale getirmekle yükümlüdür. Yükümlülüklerini yerine getirmeyen ülkeler için ise 20 gün içinde tazminat belirlenmesi, tazminat belirlenemese de suçlu bulunan ülkenin uygulanmasının askıya alınması öngörülmektedir.64 2.2.6. Doha kalkınma turu 2000 yılında ilan edilen BM “Binyıl Kalkınma Hedefleri”nin yarattığı atmosfer çerçevesinde uluslararası ticaret sisteminin başlıca aktörü konumundaki DTÖ’nün tarihinde ilk defa bir müzakere turu özellikle gelişme yolundaki ülkeleri yakından ilgilendiren “kalkınma” konusuna adanmış ve bu kapsamda müzakere gündemine ‘Doha Kalkınma Gündemi’ adı verilmiştir. 65 Bu açıdan büyük hedefler ve beklentiler ile ilk defa kalkınma odaklı bir müzakere süreci olarak Doha Turu görüşmelerine 2001 yılında başlanmıştır. 64 World Trade Organization, (2014). Dispute Settlement Mechanism. Geneva: Uruguay Round Agreement. Akman, S. (2008). Dünya Ticaret Örgütü Doha Turu Çok Taraflı Ticaret Müzakereleri ve Türkiye, Ankara: TEPAV Yayınları, 1-16. 65 37 Doha Kalkınma Turu’nun başlıca konularından biri ileri tarım müzakereleridir. Müzakerelerin atfedildiği gibi kalkınma gündemi ile gelişmekte olan ülkeler lehine sonuçlanabilmesi için temel tartışma konu başlığı tarım müzakereleridir. Bu çerçevede tarım konu başlığı altında yapılan görüşmelerde, iç desteklerin düzenlenmesi ve pazara giriş koşullarının kolaylaştırılması temel konu başlıkları olarak belirlenmiştir. Müzakerelere genel olarak başlıca tarım ürünleri ihracatçısı ülkelerden oluşan ve ileri liberalizasyonu savunan ABD-Cairns Grubu ticareti bozucu etkisinin çok yoğun olması nedeniyle ihracat sübvansiyonlarının aşamalı olarak kaldırılması fikrini kabul etmektedir. AB, İzlanda, Kore, İsviçre ve Norveç gibi liberalizasyona daha ihtiyatlı yaklaşan ülkeler ise tarım ürünlerinde tarife indirim oranlarının beklentilerinin çok üstünde olduğu hususunu dile getirmektedir. Diğer yandan Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler ve az gelişmiş ülkeler, geniş bütçe imkanları olan ülkelerce yoğun olarak kullanılan ihracat sübvansiyonlarının kaldırılması yönünde bir pozisyon belirlemişlerdir. Diğer yandan söz konusu ülkeler tarım ürünleri ticaretindeki kotalarında kendi ülkeleri için devam etmesini savunmaktadır. Tarım dışı ürünler ile ilgili konu başlığında ise genel olarak söz konusu ürünlerde gümrük tarifelerindeki indirim taahhütlerinin belirlenmesi, tarife dışı engeller sektörel girişimler olmak üzere üç temel konu üzerinden müzakereler yürütülmektedir.66 Bu alanda tarife dışı engellere yönelik çözüm yollarında bir uzlaşı sağlanamamış olması başlıca tıkanıklık noktası olarak belirmektedir. Diğer yandan gümrük tarifelerinin indirimine ilişkin belirli ilerlemeler sağlanmış durumdadır. 2001 yılında gerçekleştirilen DTÖ IV. Bakanlar Konferansı nihai kararları sonrasında başlatılması kararlaştırılan, Doha Kalkınma Turu Müzakereleri, 13 yılı aşkın süredir devam etmektedir. 2005 yılında tamamlanması amaçlanmakla birlikte, 2006 yılı Temmuz ayında askıya alınan müzakereler, 2007 yılı başında tekrar başlatılmıştır. Bu kapsamda özellikle görüşmelerde tıkanmaya neden olan tarım ve tarım-dışı ürünlerde pazara giriş müzakerelerine ilişkin olarak ülkelerin indirim taahhütleri ortaya konmuştur. 67 66 Ongun, T. (2002). "The WTO and Some lmportant Issues Canceming World Trade in Goods", Journal of Economic Cooperation Among Islamic Countries, Ankara: Gazi Kitapevi, 61-62. 67 World Trade Organization, (2014). The Doha Round In Brief. Geneva: Uruguay Round Agreement. Geneva. 38 Diğer yandan yaşanan gelişmeye rağmen müzakereler 2008 yılı sonu itibariyle yeniden durağan bir süreç izlemeye başlamıştır. Bu durumun başlıca nedeni ise 2008 Küresel Krizi’nin ülkeler üzerinde yarattığı olumsuz etkiler ve bu etkilerin bertaraf edilmesi noktasında tekrar ön plana çıkan korumacı uygulamalardır. Bu noktada müzakerelerin kapsamının çok geniş tutulması, karar alma mekanizmasında oy birliği aranması ve paketin tüm unsurlarının birlikte neticelendirilmesi taahhüdü (Tek Taahhüt ilkesi68) sayılmaktadır.69 29 Nisan 2011 tarihli Ticaret Müzakereleri Komitesi toplantısında gelinen aşamayı özetleyen bir rapor ele alınmıştır. Bu toplantıda ele alınan raporda belirtilen sorunların çözülmesi ve müzakerelerdeki tıkanıklığı aşmak için yeni çözüm yolları bulunması yönünde çabalar hızlandırmıştır. Bu doğrultuda 15-17 Aralık 2011 tarihinde düzenlenen VIII. Bakanlar Konferansında kabul edilen Tek Taahhüt ilkesi uyarınca göreli olarak karar alınmasının kolay olduğu konularda anlaşmaların bir paket halinde sonuçlandırılmasını beklemeksizin müzakerelerin tamamlanması çabasına girilmiştir.70 Bu kapsamda 3-7 Aralık 2013 tarihinde Bali’de düzenlenen DTÖ IX. Bakanlar Konferansında müzakereler başarılı bir şekilde sonuçlanarak Bali Paketi kabul edilmiştir. Söz konusu Kararlar, Doha Kalkınma Turu kapsamında alınan ilk sonuç olması ve DTÖ çatısı altında görüşmelerin yeniden canlanması adına bir dönüm noktası olduğu kabul edilmektedir. “Bali Paketi” olarak adlandırılan mini bir paket dahilinde Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşması, En Az Gelişmiş Ülkeler, Tarım ve Kalkınma başlıklarında Bakanlar Kararı kabul edilmiştir.71 GATT dönemi dahil çok taraflı ticaret müzakerelerinde “nothing is agreed until everything is agreed” olarak da ifade edilen “tek taahhüt” müzakerelerin sonuçlandırılmasında esas alınan prensip, müzakerelerinin hangi çerçevede yürütüleceğine ilişkin temel hukuki belge niteliği taşıyan 14 Aralık 2001 tarihli Doha Bakanlar Deklarasyonunun “Çalışma Programının Düzenlenmesi ve Yürütülmesi/Organization and Management of the Work Programme” başlıklı bölümünde, “… Anlaşmazlıkların Halli Mutabakat Metninin geliştirilmesi ve açıklığa kavuşturulması hariç, müzakerelerin yürütülmesi, sonuçlandırılması ve sonuçlarının yürürlüğe girmesi hususunda tek taahhüt prensibine uyulacağı…” hükme bağlanmıştır. 69 Alp, K. (2012). Doha Kalkınma Gündem’inden Doha Kör Düğümüne, Uluslararası Ekonomik Sorunlar Dergisi, 45, 45-46. 70 World Trade Organization, (2014). Eighth WTO Ministerial Conference. Geneva. 71 World Trade Organization, (2014). Days 3, 4 and 5: Round-the-clock Consultations Produce ‘Bali Package. Geneva. 68 39 2.2.7. 1980 sonrası Neo-liberal akımlar çerçevesinde şekillenen yeni korumacılık GATT (1947) ile birlikte sanayi mallarında % 40 düzeyinde olan ortalama gümrük tarife oranları yedi müzakere turu ile birlikte mümkün olduğunca indirilirken, DTÖ’nün kurulması ile birlikte % 6-8 düzeylerine kadar çekilmesi başarılmıştır.72 Söz konusu rakamlara kadar düşen gümrük tarifeleri artık geleneksel koruma aracı olmaktan çıkmış, ülkelerin farklı yollar izlemeye başladığı gözlemlenmiştir. Bu doğrultuda ülkeler tarafından izlenen başlıca korumacı uygulamalar tarife dışı önlemler olmuş ve bu önlemler gümrük tarifelerinden daha tehlikeli olarak değerlendirilmiştir. Bunun nedeni söz konusu uygulamaların korumacılık altında değil teknik düzenleme veya farklı adlarla adlandırılması ancak uluslararası ticareti engelleyici nitelikte olmasıdır. Ortaya çıkan bu uygulamalar literatürde yeni korumacılık yöntemleri olarak adlandırılmaya başlamıştır. Yeni korumacılık önlemlerinin özellikle 90’lı yıllarda artış gösterdiği gözlemlenmiş bunun başlıca sebebi ise küreselleşen dünyada yeni ticaret akımlarının yarattığı olumsuz etkiler ve DTÖ altında kabul edilen serbest ticarete yönelik taahhütler olduğu kaydedilmiştir. Yeni Korumacılık olarak adlandırılan politikalar, klasik korumacılık anlayışından farklılık içermektedir. Klasik anlamda yurtiçi pazarının yabancı ürünlere tamamen kapatılması, yeni korumacılık anlayışında söz konusu değildir. Aksine yurtiçi piyasanın olabildiğince dış ticarete ve diğer ülke ürünlerine açık hale getirilmesi ve bu yapı içeresinde gerekli destek ve görünmez engellerin yerli üreticinin rekabetçi gücünün arttırılması hedeflenmektedir. Görünmez engellerin klasik korumacılık uygulama araçlarından en büyük farkı uygulamada görülmektedir Tarife dışı engeller olarak da adlandırılabilecek söz konusu uygulamalarda yeni olan, korumacılığı arttıran araçların uygulamaya konması değil, korumacılık araçlarının şekil değiştirmesi ve neticesinde ithalatı dolaylı yoldan kısıtlamasıdır.73 Bu çerçevede yeni korumacılık uygulamaları ithalatın kısılmasına yönelik anti-sübvansiyon/damping soruşturmaları, gözetleme ve izleme önlemleri, teknik engeller, ihracat kısıtlamaları ve Ongun, T. (2009). Sanayileşme ve Uluslararası İlişkiler, Ankara: Gazi Kitabevi, 94. Gawande, K.- Hoekman, B. (2011), Determinants of Trade Policy Responses to the 2008 Financial Crisis, World Bank Policy Research Working Paper No.5862 Washington, 29. 72 73 40 döviz kontrolleri ile diğer tarife dışı engellerden oluşmakta ve bu başlık altında kapsam ve yöntemlerine kısaca değinilmektedir. 2.2.8. Yeni korumacılığın araçları Anti- Damping/Sübvansiyon Soruşturmaları Ülkeler ihracat performansları arttırmaya yönelik olarak yerli firmaların üretim kapasitelerini artırıcı veya maliyetleri düşürücü yardımlar yaparak, diğer ülke üreticileri karşısında rekabetçi üstünlük elde etmelerine yardımcı olmaktadır. İlaveten ülkeler söz konusu ürünün ithalatında da ülke iç pazarda belirli sektörleri tehdit edebileceği gerekçesi ile telafi edici vergiler uygulayabilmektedir. Diğer yandan büyük üretim kapasitesine sahip ülkeler ürünlerinin yurt dışında da tutunması ve pazar elde etmesi için yurt içi fiyatlardan daha düşük fiyatlarla ürünlerini ihraç etmekte ve dampinge sebebiyet vermektedir. Söz konusu uygulamaların önüne geçilmesi için ilk olarak GATT Tokyo Turu’nda Sübvansiyona Karşı Telafi Edici Vergi Kodu kabul edilmiştir. Uruguay Turu sonrası ise DTÖ ile Anti- Damping Anlaşması ve Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Önlemler Anlaşması kabul edilerek üye ülkelerin benzer uygulamalara karşı soruşturma başlatması ve gerekirse önlem almasının yasal dayanağı kabul edilmiştir. Ancak söz konusu Anlaşmalar çerçevesinde başlatılan anti- damping/sübvansiyon soruşturmaları ithalatı engelleyici bir unsur olarak kullanılmaya başlamıştır. Bu çerçevede ülkeler DTÖ kapsamında kabul edilen bu yasal haklarını bazı sektörlerin korunması veya o sektörlerde ithalatın kısılması adına amacı dışında kullanabilmektedir. Özellikle rekabet gücüne erişememiş bazı sektörlerin güçlü yabancı rakipleri karşısında korunması veya kriz dönemlerinde ithalatın kısılarak dış ticaret dengesinin yakalanması adına anti- damping/sübvansiyon soruşturmaları ülkeler tarafından keyfi şekilde uygulanabilmektedir. Böyle bir durumda soruşturma sürecinde ülkeye ithal edilen ürünlerden geçici olarak telafi edici vergiler alınabilmektedir. DTÖ Anlaşmaları kapsamında açılan soruşturma tamamlanmadan şikayetin geri çekilmesi durumunda aradan süre geçmeksizin tekrardan şikayette bulunulması ve soruşturma açılması mümkün olmaktadır. Bu nedenle firmalar 41 soruşturma açılması yönünde yaptıkları şikayetleri belli bir süre sonunda geri çekerek kısa bir süre sonra tekrar şikayette bulunabilmektedirler. Soruşturmanın açılması ve firmaların şikayetlerini geri çekmesi arasında geçen süre ise ortalama iki yıl civarındadır. Böyle bir durumda ithal edilen ürüne iki yıl boyunca geçici de olsa telafi edici vergi uygulanmakta ve maliyet artışına paralel pazar kaybı yaşamasına sebebiyet verilmektedir. Sonuç olarak bu uygulamalar da korumacılığın başlıca araçları arasında yerini almaktadır. Gözetleme ve izleme önlemleri Gözetleme ve izleme önlemlerinin yeni korumacı politikalar çerçevesinde kullanımı antidamping/sübvansiyon soruşturmalarına benzer nitelikler içermektedir. Bu kapsamında iki farklı uygulama yöntemi ile ithalatın önünde engel yaratılmaktadır. İlk yöntem ithal edilen malların ülke gümrük bölgesinden geçişi sırasında bu malların ithal mevzuatına uygun olup olmadığına ilişkin araştırmalar için başlatılan sürecin yavaşlatılması şeklinde uygulanmaktadır. İkinci yöntem ise gerçekleştirilen ithalatın fiyat ve miktar bakımından detaylıca denetime tabi tutularak ülkeye girişinden önce uzun süre gümrük bölgesinde bekletilmesi ve özellikle tarım ürünlerinde değer ve kalite kaybına neden olarak yurt içinde söz konusu ürünlerin pazar kaybı yaşamasını sağlamak şeklinde uygulanmaktadır. Ülkeler, bürokratik düzenleme ve değerlendirmeler ile dış ticareti sınırlamayı amaçladıklarını beyan etmektedirler. Ancak etkileri bakımından bu tür sonuçların yaşanması muhtemel olduğu da görülmekte ve belirli malların ithalatını engellemek veya ithalat hacmini daraltmak için bu uygulamalar tercih edilebilmektedir. Teknik engeller Yeni korumacılık politikası çerçevesinde kullanılan diğer bir uygulama ise teknik engeller olarak adlandırılan ve dış ticareti sınırlandıran teknik düzenleme veya standardizasyon uygulamalarını içermektedir. DTÖ Ticarette Teknik Engeller Anlaşması ile sanayi ve tarım ürünlerinin ticaretinde ülkelerarası ayrım yapılmaması ve ticarette gereksiz kısıtlamaların kaldırılması hedeflenmekte ise de, anlaşmanın istisnası olan ulusal güvenlik, insan ve bitki sağlığı ile 42 güvenliği, çevrenin korunması ve aldatıcı uygulamaların engellenmesi çerçevesinde ithalatı kısıtlamak için teknik engeller ülkeler tarafından kullanılmaktadır.74 Söz konusu unsurların kullanımı ülkeler arasında farklılık gösterebilmekte ve ülkeler çok sıkı ve gereksiz standardizasyon önlemleri ile ithal edilen ürünler gümrük kapısından geri çevrilmektedir. İlaveten ithal ürünlere yönelik getirilen standartların belirlenmesine yönelik yüksek maliyetli testlerin gerekliliği ithalatçı için ek maliyete ve ürünün fiyatında yükselmeye sebebiyet verirken, ithal edilen ülke için de dolaylı gelir sağlamaktadır. Bu nedenle ülkeler insan ve bitki sağlığı ile güvenliği, çevrenin korunması gibi konuları ön planda tutarak ithalatta gereğinden fazla kontrol ve standartlar belirlemekte ve ithalat dolaylı yoldan engellenmektedir. Sonuç olarak bu uygulamalar yeni korumacılık politikası altında kullanılan bir diğer uygulama olarak kabul edilmektedir. İhracat kısıtlamaları Bir ülkenin kendi sınai ürünlerinin yurtdışına çıkışına kısıtlamalar getirmesi olarak ifade edilen bu uygulamada ülkeler, kendi ülkelerinde kıt olan ürünlerin ihracatını önlemek amacıyla ihracat kısıtlaması uygulamasına gidebilmektedir. Ancak ülkeler başka ülkelerin önemli ihracat ürünlerinin hammaddesini oluşturan ve kendisinden ihraç edilen ürünlerin ihracatını kısabilmekte ve diğer ülkenin üretim hacminde daralmalar sağlayabilmektedir. Ülkeler genellikle kendi ürettikleri ürünlere rakip olarak gördüğü diğer ülke üretimlerini engelleyerek kendi pazarlarını genişletme çabası içerisindedir. Bu tür uygulamalar tersten de olsa dış ticaretin korunması anlamına gelmekte ve yeni korumacılık politikaları arasında sıralanmaktadır. İlaveten ülkeler, ithalatçı ülkelerin bazı uygulamalarından kaçınmak için de bu tür uygulamaları tercih edebilmektedirler. Döviz kontrolleri Döviz kontrolleri genel olarak, dövizle ilgili işlemler üzerine hükümetlerin koymuş olduğu kısıtlamalar, diğer bir deyişle döviz piyasasına yapılan hükümet müdahaleleridir.75 Bu noktada, hükümetler yurtdışına döviz çıkışlarına engellemeye yönelik önlemler alırken Ekonomi Bakanlığı. (2011). Uluslararası Ticarette Teknik Düzenlemeler Ve Teknik Engeller. Ankara, Ekonomi Bakanlığı, 7-30. 75 İnternet: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (Ağustos 2014), www.tcmb.gov.tr adresinden 11.Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. 74 43 çoklu kur sistemi ile de yurtdışına çıkan dövize farklı, yurda giren dövize farklı kur uygulaması yapmaktadır. Ancak döviz üzerinde yapılan bu tür uygulamalar ithalat üzerinde kısıtlayıcı etkilere neden olmaktadır. Ülkeler bütçe dengeleri açısından bu tür uygulamaları tercih ettiklerini beyan etseler de dolaylı yoldan ithalat kontrol altına alınarak ihracatın arttırılması teşvik edilmektedir. Diğer yandan ülkeler belli ürünlerin ithalatında döviz kontrolü uygulamasına giderek doğrudan söz konusu ürünün ithalatını engellemeye yönelmektedir. Ülkeler belli ürünlerin ithalatında ödenecek döviz tutarının karşılığı ulusal para değerini yüksek tutarak ürünün daha pahalı hale gelmesini ve ürünün iç piyasada tercih edilmesini engellemeye çalışmaktadır. Böylece ithalatta düşüş yaşanacak ve piyasa korunacaktır. Bu nedenle söz konusu uygulama yeni korumacılık politikaları arasında yer almaktadır. Diğer tarife dışı engeller Yeni korumacılık politikası altında kullanılan birçok uygulama aslında tarife dışı engel olarak nitelenmektedir. Bunun nedeni ithalatın kısıtlanması yönünde teknik veya fiziki nitelikli alınan her türlü karar ve uygulamaların tarife dışı engeller olarak nitelendirilmesindendir. Bu nedenle yukarıda sıralanan uygulamalara ek olarak bazı farklı ve ülkeler özelinde olan uygulamalar da mevcuttur. Bu uygulamalar genel olarak ayırımcı kamu alımı politikaları, diğer firmaları kısıtlayan dağıtım anlaşmaları, vergilendirme farklılıkları, patent veya telif haklarının çıkarılmasında prosedürlerin ithalatçılar için zorluklar içermesi gibi araç ve uygulamalar ile karşımıza çıkmaktadır.76 Söz konusu uygulamalar yeni korumacılık politikalarının özellikle 2000’li yıllarda ortaya çıkan ve kullanımı sıklaşan uygulamalarıdır. Söz konusu uygulamaların, tespit edilmeleri oldukça güçtür. Ülkeler kamu alım ihalelerinde veya bazı ürünlerin dağıtım anlaşmalarında yerel firmaların kazanabileceği niteliklerde ihaleler düzenleyerek yabancı şirketlerin dolaylı yoldan başarısız olmasını ve ulusal sermayenin korunmasını amaçlamaktadır. Bu nedenle de yeni korumacılık politikası uygulamaları altında kabul edilmektedir. DTÖ tarafından 800 farklı tip tarife dışı engel sınıflandırması yapıldığı rapor edilmiştir.77 76 77 İktisadi Kalkınma Vakfı. (2014). İKV Kriz Sözlüğü-100 Soruda Avrupa’nın Ekonomik Krizi. İstanbul, 8. World Trade Organization, (2014). Technical Information on Safeguard Measures. Geneva: WTO. 44 2.2.9. 2000’li yıllarda uluslararası ticaret 1980 sonrası neo-liberal düşünce akımı ile şekillenen dünya ekonomilerindeki yapısal değişimler genişlemeyi de beraberinde getirmiştir. Washington Uzlaşısı ve DTÖ’nün kurulması ile bu durum bir adım daha ileriye taşınarak dış ticarette liberalleşme hareketleri zirve yapmıştır. Ancak 2000’lerin başlarında durağan bir dönem yaşanması kaçınılmaz olmuştur. Bunu başlıca nedeni ise 11 Eylül 2001’de ABD’deki Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin yıkılmasına neden olan saldırılardır. 11 Eylül Saldırıları olarak adlandırılan söz konusu olaylar, dünya ticaretinde olumlu havanın devam etmesinin bir süreliğine durmasına yol açmıştır. Yaşanan söz konusu olay sonrası ise 2002 yılı ile birlikte tekrar bir yükseliş trendi yakalanmış ve dünyada 2008 yılına kadar geçen süreçte tarihte görülmemiş bir biçimde, ekonomik büyümede, küreselleşmede ve refahta çok hızlı bir artış ortaya çıkmıştır. Özellikle 2002 yılından itibaren yaklaşık beş yıllık dönemde küresel ekonomide, Goldilocks Ekonomisi78 yaşanmıştır. Ekonomik büyüme, uluslararası ticaret ve yabancı sermaye yatırımlarında büyük artışlar gözlemlenmiş, mal ticaretinin yanında finansal küreselleşmenin de yayılmaya başladığı kaydedilmiştir. Bu çerçevede 2002-2007 yılları arasında dünya ekonomisinde çarpıcı bir canlanma ve genişlemeye kaydedilmiş,11 Eylül Saldırıları sonrası %2 olan dünya ticaretinin büyüme oranı, 2006 yılında % 5 civarına ulaşmıştır.79 1980 sonrası dünya ekonomisinde yaşanan değişimleri kriz öncesi döneme kadar onar yıllık periyotlar halinde incelediğimizde 2000’li yıllarda nasıl bir büyüme trendi yakalandığı görülmektedir (Bkz. Şekil 2.1.). Goldilocks ekonomisi (Goldilocks economy), piyasa yanlısı para politikalarına izin veren düşük enflasyon ve sürdürülebilir makul ekonomik büyümeyi amaçlayan ekonomidir. Bu ekonominin adı çocuklar için yazılmış Üç Ayı (The Three Bears) adlı kitaptan gelmektedir. Bu ifade ilk kez 1992 yılında David Shulman tarafından “The Goldilocks Economy: Keeping the Bears at Bay” adlı kitabında kullanılmıştır. 79 Ongun, T. (2012). 1980’lerden Küresel Krize Dünya Ekonomisi. Ekonomik Yaklaşım Dergisi. Özel Sayı, 39-76. 78 45 9 6,75 Uluslararası Ticaret Büyüme Oranı GSMH Büyüme Oranı 4,5 Enflasyon Artış Oranı 2,25 0 1980-1989 1990-1999 2000-2007 2003-2007 Şekil 2.1. On Yıllık Periyotlarda Uluslararası Ticaret, GSMH, Enflasyon Büyüme Oranı (1980-2007) Kaynak: World Bank, (2009). World Development Indicators 2009, http://data.worldbank.org/datacatalog/world-development-indicators adresinden Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. Bu dönemde yaşanan büyüme ve genişlemenin ana nedenleri arasında büyük ekonomilerin iç piyasalarında yaşadıkları durgunluğun aşılması adına izledikleri genişleyici para politikaları yer almaktadır. Dünya ekonomisinin baş aktörlerinden olan ABD ekonomik durgunluğun aşabilmesi ve mal alım satım döngüsünün hız kaybetmeden devam etmesi için faiz oranlarını olabildiğince düşürmüş, parasal genişleme ve harcama teşvik edilerek üretim kapasitesinin de dolaylı yoldan artması hedeflenmiştir. 1980 sonrası kamu açıklarının azaltılması yönünde izlenen mali yönetim esasları 2000’li yılların başında sürdürebilirliğini yitirmiş ve gelişmiş ülkelerin iç piyasanın canlanması adına parasal genişlemeye gitmesine neden olmuştur. Bu doğrultuda ABD, Japonya gibi birçok gelişmiş ülke parasal genişleme yönünde politikalar takip ederken söz konusu paralar gelişmekte olan piyasalara kanalize edilmiş ve bu ülkelerde yatırma ve sıcak para hareketlerine dönüşmüştür. Yabancı sermeye girişi artan gelişmekte olan ülkeler de üretim ve dış ticaret kapasitelerini arttırarak dünyada büyümenin temel aktörleri konumunda yer almışlardır. 46 2.2.10. 2008 Küresel Krizi ve dünya ekonomisinde yaşanan değişim 2000’li yıllarda izlenen genişleyici para politikaları gelişmiş ülkelerde bazı sektörlerin gereğinden fazla büyümesine neden olmuştur. Nitekim ABD’de emlak sektörü de benzer hedefler doğrultusunda genişlemiş artan talep nedeniyle ev fiyatları normal değerinin çok üstünde olmaya başlamıştır. Evlere yönelik artan talebin nedeni ise ipotekli konut kredilerinin (mortage) yaygınlaşması ve borç ödeme gücü zayıf kişilere de mortage verilmesi olmuştur. İlaveten konut sahibi olmasına rağmen ucuz kredi imkanları ile insanlar yeni konutlar almaya yönelmiş emlak sektöründe bir balon oluşmasına sebebiyet vermiştir. Sonuç olarak ekonomide yaşanan bu dengesizlikler ve emlak balonu 2007’nin ikinci yarısından sonra piyasanın çökmesi ile sonuçlanmıştır.80 Yaşanan bu büyük çöküş birkaç hafta içinde Avrupa ve Asya finans piyasalarını etkilemiştir. 2008 yılının eylül ayında ise Lehman Brothers isimli ABD katılım bankasının iflas ettiğini duyurması ABD gibi güçlü bir ekonomik aktörde krizin etkilerini gözler önüne sermiştir. Bu olumsuzlukların finans piyasasından mal piyasasına sıçraması ise uzun sürmemiş ve 2008 yılında söz konusu bunalım küresel bir krize dönüşerek başta AB ülkeleri olmak üzere birçok gelişmiş ülkeyi derinden etkilemeye başlamıştır. Bu kapsamda yaşanan ekonomik bunalımın dünya GSMH üzerinde de etkisi kaçınılmaz olmuştur. Kriz sonrası ilk yılda dünya GSMH’si büyük oranda gerilemiş ve 2009 yılında ancak 59.560 trilyon dolara ulaşabilmiştir(Bkz. Şekil 2.2.). Krizin henüz başladığı 2008 yılında ise bu rakam 62.878 trilyon dolardır. 2010 yılında ise küresel krizin yarattığı bunalımdan çıkılması yönünde gelişmeler yaşanmış ve toparlanmanın ilk sinyalleri GSMH rakamları üzerinde de etkisini göstermiştir. Ancak 2011 yılında krzin derin etkileri yeniden gün yüzüne çıkmış ve GSMH artış trendi yavaş bir seyir izlemiş 2013 yılına kadar geçen süreçte bu trend, kriz öncesi dönemdeki kadar kuvvetli olamamıştır. 80 Durmuş, M. (2011). Kapitalizmin Krizi. Ankara: Tan Kitabevi, 111. 47 80.000 75.000 70.000 Dünya Toplam GSMH Miktarı (Milyar $) 65.000 60.000 55.000 50.000 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Şekil 2.2. Dünya GSMH’da Yaşanan Değişim (2008-2013) Kaynak: World Bank, (2014). The World Bank Data http://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD adresinden alınmıştır. GDP Ağustos Current US$, 2014 tarihinde Diğer yandan GSMH’deki gerilemenin başlıca nedenlerinden birisi olarak dünya ticaretindeki daralma görülmektedir. Bu kapsamda gelişmiş ülkelerin kriz sonrası ithalatlarını kısması, gelişmekte olan ülkelerin de krizin etki alanına girmesine neden olmuştur. Sonuç olarak 2009 yılında bir önceki yıla oranla dünya ticaret hacminin % 10,9 oranında gerilediği gözlemlenmiştir (Bkz. Çizelge 2.4.). Bu durum yaşanan küresel krizin sadece gelişmiş ülke finans sistemlerine değil, uluslararası mal ve hizmet ticaretine de büyük bir darbe vurduğunun göstergesidir.81 Çizelge 2.4. Dünya Mal ve Hizmet Ticaretinde Yaşanan Değişim (2008-2009) YIL Dünya Ticaret Hacminde Yaşanan Değişim (%) Gelişmiş Ülkelerin Mal ve Hizmet İhracatında Yaşanan Değişim (%) Gelişmekte Olan Ülkelerin Mal ve Hizmet İhracatında Yaşanan Değişim (%) 2008 % 2,7 % 1,9 %4 2009 % -10,9 % -12,2 % -7,5 Kaynak: IMF, (2010). IMF World Economic Outlook Rebalancing Growth 2010, Washington, D.C., 8. Finans piyasalarında başlayan bunalım mal piyasasını da etkisi altına alarak Küresel Krize dönüşmüşken, üretimdeki daralmalar emek piyasalarını da doğrudan etkilemiştir. Bu 81 Kee, H. L. and Neagu, C. (2010). Is Protectionism on the Rise? Assessing National Trade Policies during the Crisis of 2008, World Bank Policy Research Working Paper5274, 12. 48 dönemde uluslararası ticaret hacminin daralmasına paralel olarak, artan maliyetlere bağlı işçi çıkarmaları ve işsizlik oranlarında artışlar görülmüştür. Bu çerçevede krizin ilk olarak ortaya çıktığı 2008 yılının son çeyreğinde gelişmiş ülkelerin büyüme rakamları ve bir önceki yılda ve aynı dönemdeki ihracatlarının karşılaştırılmasına bakıldığında, durum net bir şekilde ortaya çıkmaktadır (Bkz. Çizelge 2.5.). Çizelge 2.5. Büyüme Oranı ve İhracatta Değişim Oranı (2008 Son Çeyrek) ÜLKELER 2008 Yılı Son Çeyrek Büyüme Rakamları (%) 2008 Yılı Son Çeyrek İhracatında 2007 Son Çeyreğe Göre Değişim Oranı (%) % -0.7 % -13 KANADA % -0.8 % -4 ABD % -1.1 % -16 FRANSA % -1.7 % -14 ALMANYA % -2.0 % -20 İNGİLTERE % -2.9 % -16 İTALYA % -4.3 % -12 JAPONYA Kaynak: The Economist, (2007). http://www.economist.com/node/10259125 adresinden 15 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. OECD,(2008). http://stats.oecd.org/Index.aspx?DatasetCode=SNA_TABLE1 adresinden 15 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. 2.2.11. 2008 küresel krizi sonrası dünyada artan korumacılık uygulamaları Kriz ortamının yarattığı enflasyon, işsizlik, yoksulluk ve ödemeler bilançosundaki açıklar gelişmiş ülkeler başta olmak üzere tüm dünyada yeni ekonomi politikaları üretmeyi kaçınılmaz kılmıştır. Ancak yaşanan tüm bu olumsuzluklar eski bir alışkanlık olarak ülkelerin dış ticarette önlemler almasına sebep olmuştur. Eskiden farklı olan şey ise tarifeler yoluyla yapılan klasik korumacılık uygulamaları yerine tarife dışı önlemlerin uygulandığı yeni korumacılık politikalarının kullanılmasıdır. 2008 Küresel Krizi sonrası artan korumacılığa karşı serbest dış ticareti savunanlara göre korumacı politikalar kısa vadede iyi sonuçlar veriyor gibi gözükse de uzun dönemde rekabeti bozmakta, büyümeyi düşürmekte, istihdamı ve reel geliri azaltmakta, sonuç olarak da krize karşı da bir “yanıt” değil sadece konulmuş bir “yanlış ad” olduğu ifade edilmektedir.82 Bunun nedeni bir ülkede uygulanan korumacılık politikası sonrası yaşanan ithalat daralması, o ülkeye ithalat yapan ülkelerde gelir kaybına yol açmakta ve ithalatçı 82 Freund, C. (2009), The Trade Response to Global Crisis: Historical Evidence, World Bank Working Paper, 12. 49 ülkelerin de ithalatta önlem almasına neden olmaktadır. Sonuçta bu durum uluslararası ticarette küçülmeyi ve refah kaybını beraberinde getirmektedir. Bu çerçevede serbest dış ticaret politikalarının kriz sonrası devam etmesini savunan G-2083 ülke liderleri, 2008 krizinin küresel boyut kazanmasını takiben 15 Kasım 2008 tarihinde bir araya gelerek, korumacı politikalar ve uygulamalarının kabul edilemeyeceğini ve buna karşı önlemler alınacağını beyan etmişlerdir.84 İlaveten Şubat 2009’da bir araya gelen G–7 ülkeleri Maliye Bakanları ise krizin etkilerinin daha fazla derinleşmesine neden olacak korumacı önlemlerden kaçınacaklarını bildirmişlerdir.85 Tüm bu iktisadi görüşler ve uluslararası platformlarda verilen mesajlara rağmen devletlerin ekonomi yönetimleri ulusal çevrelerinden gelen korumacı çağrılara tepkisiz kalamamış ve krize karşı korumacı uygulamalar izlemişlerdir. Bu doğrultuda 2009 Mart ayında Dünya Bankası tarafından ülkelerin uyguladığı korumacı politikalara ilişkin bir rapor yayımlanmıştır. Söz konusu raporda gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerin yanında G–20 ülkeleri içerisindeki 17 gelişmiş ve üst düzey gelişmekte olan ülkenin de dış ticareti sınırlayıcı 47 farklı önlem aldığı ve bu önlemlerin diğer ülkelerin ticaretinde zarara yol açtığı belirtilmiştir.86 G-20 ülkeleri tarafından ithalat ve ihracatta kriz sonrası dönemde uygulanan kısıtlayıcı önlemlerin sayısının 2009 yılından itibaren artan oranda olduğu gözlemlenmiştir. Bu durum, 2008 sonunda başlayan finansal krizin mal ve hizmet ticareti üzerindeki etkisinin ilerleyen dönemlerde ortaya çıktığını göstermektedir (Bkz. Çizelge 2.6.). G-20: Gelişmiş 8 ülkenin oluşturduğu G-8’e büyük gelişmekte olan ülkelerin eklenmesiyle 1999 yılında oluşturulan G-20 19 ülke maliye bakanı ve merkez bankası yöneticileri ile AB Merkez Bankası Başkanı’ndan oluşmaktadır. 84 Evenett, j. S. (2009).Crisis-Era Protectionism One Year After the Washington G-20 Meeting, University of St. Gallen and CEPR, 38. 85 G-8 İtalia, (2009).G-7 Finance Ministers' and Central Bank Governors' Meeting, Italy: G-8. 86 European Commission. (2014). Tenth Report On Potentıally Trade Restrıctıve Measures Identıfıed In The Context Of The Fınancıal And Economıc Crisis. Brussels: European Commıssıon -Trade, 2-8. 83 50 Çizelge 2.6. Kriz Sonrası G-20 Ülkeleri Tarafından Alınan Ticareti Kısıtlayıcı Önlemler (2009 Nisan-2011 Mayıs) Önlemin Türü 2009 NisanAğustos 2009 Eylül 2010 Şubat 2010 Mart Mayıs Ort. 2010 Mayıs Ort. - Ekim Ort. 2010 Ekim Ort. - 2011 Nisan 2011 Mayıs – Ekim Ort. Telafi Edici Önlem 50 52 24 33 53 44 Sınır Önlemi 21 29 22 14 52 36 İhracat Tedbiri 9 7 5 4 11 19 Diğer 0 7 5 3 6 9 Toplam 80 95 56 54 102 108 Kaynak: World Trade Organization. (2011). II. Trade and Trade-Related Policy Developments. WTO Report On G-20 Trade Measures 2011.Geneva, 4. Diğer yandan 2008 Küresel Krizi sonrası sadece G-20 ülkeleri değil tüm dünyada artan oranda korumacılık uygulamaları yapılmaya başlandığı DTÖ tarafında sayısal verileri ile ortaya konmuştur. Bu kapsamda 2008-2013 yılları arasında ticarette teknik engel kapsamında başlatılan önlemlerin sayısı toplam 8007’ye ulaşırken uygulamaya konan engel sayısı 445 olmuştur. Bu kapsamda uygulamaya geçen önlem sayısında küresel krizin etkilerinin en derin hissedildiği 2009’da büyük bir sıçrama yaşandığı ve 2008 yılında 1239 olan rakamın 2009 yılında 1349’a ulaştığı görülmektedir. Uygulamaya konan önlem sayısında ise durum daha çarpıcı olmuştur. 2008 yılında uygulamaya konan önlem sayısı 49 iken, 2009 yılında bu rakam 252’ye ulaşmıştır (Bkz. Şekil 2.3.). 51 1600 1400 1200 Başlatılan Önlem Sayısı 1000 Uygulamaya Geçirilen Önlem Sayısı 800 600 400 200 0 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Şekil 2.3. Başlatılan ve Uygulamaya Konan Ticarette Toplam Teknik Engel Sayısı (20082013) Kaynak: World Trade Organization. (2013). All WTO Member Countrıes: Number Of Measures 2013. http://i-tip.wto.org/goods/Forms/GraphView.aspx?period=y&scale=lg adrersinden Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. 2008 Krizi sonrası uluslararası ticarette yaşanan düşüşün hızlı ve sert olması ülkelerde uygulanan korumacı politikalar neticesinde ithalatta yaşanan küçülmelere bağlamak kabul edilebilir bir görüştür.87 Bu çerçevede, korumacılık politikalarının dünya mal ve hizmet ithalatına etkileri incelendiğinde, özellikle kendi ithalatlarını kısma eğilimli olan G-20 ülkelerinin 2008 sonrası uyguladıkları korumacı politikalarda yaşanan artışın beraberinde dünya mal ve hizmet ticaretinde önemli küçülmelere sebebiyet verdiği görülmüştür (Bkz. Çizelge 2.7.). İthalatı düşürmeye yönelik uygulanan korumacı politikaların başlıca hedef sektörleri ise motorlu araçlar, elektrikli aletler ile makina ve ilgili aksamlarıdır.88 Erikxon, F.; Sally, R. (2010). Trade, Globalisatıon and Emerging Protectionism Sınce The Crisis,ECIPE Working Paper,Brussels, 4. 88 World Trade Organization. (2011). DTÖ G-20 Ülkeleri Ticaret Önlemleri Raporu 2011. Geneva: WTO Report On G-20 Trade Measures 2011. 87 52 Çizelge 2.7. G-20 Korumacı Önlemlerinden Etkilenen Mal ve Hizmet İthalatının Oranı (2008 Ekim-2011 Nisan) Ekim 2008-Ekim 2009 Kasım 2009–Mayıs 2010 Mayıs 2010–Nisan 2011 Toplam Dünya İthalatında % 0,8 % 0,4 % 0,5 Korumacı Önlemlerin Payı (%) G-2O Ülkeleri İthalatında % 1,0 % 0,5 % 0,6 Korumacı Önlemlerin Payı (%) Kaynak: World Trade Organization. (2011). II. Trade and Trade-Related Policy Developments. WTO Report On G-20 Trade Measures 2011.Geneva, 5. 2008 Küresel Krizi sonrası dünyada yaşanan büyüme rakamları, dünya mal ve hizmet ticareti rakamlarında yaşanan değişim ile dünya ticaretinde başlatılan ticarette teknik engel sayısı birlikte incelendiğinde, dünya ticaret hacminde ve dünya GSMH’sinde 2008 yılından sonra yaşanan büyük düşüşe ters olarak ticaretteki teknik engel sayısının arttığı gözlemlenmiştir. 2010 yılı sonrasında ise dünya ticaretinde uygulamaya konan korumacı uygulamalar belli oranda sabit kalmış ancak dünya toplam GSMH’sı ve toplam ticaret hacmi rakamlarında belli oranda toparlanmalar gözlemlenmiştir. 2011 yılı sonrası ise ticarette teknik engeller ile dünya GSMH’si ters simetrik bir seyir izlemektedir (Bkz. Şekil 2.4.). Bu durum korumacı uygulamaların dünya GSMS’si üzerindeki etkisinin anlaşılması noktasında önemlidir. 40 35 30 Dünya Ticaret Hacmi (Trilyon $) 25 20 Uygulamaya Geçirilen Teknik Engel Sayısı (x10) 15 Dünya Toplam GSMH Değişim Oranı (%) 10 5 0 -5 2008 2009 2010 2011 2012 Şekil 2.4. Dünya Toplam GSMH’sindeki Değişim Oranı ile Dünya Toplam Ticaret Hacmindeki ve Uygulamaya Konan Ticarette Teknik Engel Sayısındaki Değişimin Karşılaştırılması (2008-2012) Kaynak: World Bank. (2014). World Bank Data GDP growth (annual %)- World Trade Volume (trillion $)/ Number Of Measures (00) http://data.worldbank.org/topic/trade?display=graph adresinden Haziran 2014 tarihinde alınmıştır. 53 2008 krizinin yarattığı ekonomik sarsıntı ve beraberinde gelen korumacı politikaların dünya mal ihracatına yönelik etkileri de oldukça fazla olmuştur. Bu kapsamda devletler tarafından uygulamaya konan önlemler en çok gelişmekte olan ülkelerin ihracatlarında gerilemeye neden olmuştur. 2008 yılına kadar devam eden ihracat büyümesi baz alınarak hesaplanan veriler doğrultusunda 2009 ve sonrasında beklenen ihracat artış miktarı ile gerçekleşen miktar arasında büyük bir farklılık olduğu gözlemlenmektedir(Bkz. Şekil 2.5.). 300 250 200 150 100 50 Gelişmekte Olan Ülkeler Toplam İhracat Rakamı (milyar$) 2008 Sonrası Gelişmekte Olan Ülkeleri Toplam İhracatında Beklenti (milyar $) 0 00 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 Şekil 2.5. Gelişmekte Olan ÜlkelerToplam İhracat Miktarı Gerçekleşen/Beklenen (20002013) Kaynak: Evenet J. S. (2015), How G-20 Policies Discriminate Against LDC Exports, University of St. Gallen, Swistzerland, 12. Sonuç olarak yukarıda belirtildiği gibi birçok ülke kriz sonrası korumacılık politikaları izlemiştir. Ancak söz konusu süreçte klasik anlamdaki korumacılık politikası kapsamında iç pazarın korunmasının yanında yeni korumacılık politikaları olarak ifade edilen tarife dışı önlemlerin sıklıkla uygulandığı görülmüştür. Bunun nedeni, DTÖ’ye yapılan taahhütlere istinaden gümrük vergi belli bir seviyenin üstüne yükseltmenin mümkün olamamasıdır. Bu kapsamda ülkeler tarife dışı sınırlamalar ile dış ticareti sınırlarken, ulusal pazarlarını korumak için ihracatın çeşitli şekillerde desteklenmesi yönünde önlemler almışlardır. Diğer yandan gelişmiş olan ülkelerin korumacılık çerçevesinde ulusal firmalarının desteklenmesi ve rekabetçi yapıların olabildiğince korunması şeklinde iç destekler verdikleri görülmüş ve bu noktada gelişmekte olan ülkelerden ayrıştıkları kaydedilmiştir. Bu kapsamda endüstrileşmiş gelişmiş ülkeler, yerli endüstrilerini korumak adına ulusal firmalarına mali destek sağlama eğiliminde hareket ederken, yeterli sermaye birikimi olmadığı için gelişmekte olan ülkeler anti-damping/sübvansiyon soruşturmalarını arttırma, standardizasyonlar gibi tarife dışı etmenlerle iç pazarlarını koruma eğiliminde uygulamalar 54 yapmışlardır.89 Gelişmekte olan ülkeler ise daha çok iç pazarın korunması yönünde damping ve sübvansiyon soruşturmalarına ağırlık vermiş ve DTÖ Anlaşmaları dahilindeki bu tür soruşturmaları korumacılık kapsamında kullanmışlardır. Bu çerçevede kriz sonrası dönemde ABD, Fransa ve AB gibi gelişmiş, Çin Halk Cumhuriyeti, Brezilya ve Rusya gibi gelişmekte olan ülkelerdeki korumacılık önlemleri ayrışan noktaları ile bu bölümde kısaca incelenmektedir. Amerika Birleşik Devletleri Amerika Birleşik Devletleri ulusal ekonomisinin büyüklüğü ve uluslararası ticaret hacmindeki pazar payı ile çok taraflı ticaret sistemine yön veren başlıca ülkelerden biridir. ABD tarafından uluslararası ticarete yönelik liberal politikalar ve serbest dış ticareti savunan uygulamalar takip edilmektedir. Ancak uluslararası ticarette liberal düşünceyi savunmakla birlikte 2007 yılında iç piyasasında başlayan ve 2008 yılında küresel bir hale gelen kriz sonrası bazı korumacı politikaları takip etmekten de kaçınamamıştır. Özellikle ülkede yaşanan işsizlik ile bankacılık ve otomotiv gibi bazı sektörlerin ülke ekonomisine kattığı değerleri kaybetmeme çabası ABD’nin söz konusu dönemde iç pazarı koruyan dış ticaret politikaları izlemesine neden olmuştur. Bu kapsamda ilk etapta hükümetinin ulusal pazarda emek yoğun sanayi dallarına yönelik yeni teşvikler içeren bir takım önlemler ile söz konusu sektörlerde işten çıkarmaların önüne geçmek ve yeni istihdam olanakları yaratmaya çalıştığı görülmüştür. Bu çerçevede 2009 yılında ülkede başlıca sektörlerden biri olan ve otomotiv başta olmak üzere birçok diğer sektörün hammaddesini oluşturan demir çeliğe yönelik olarak Federal Amerikan Kurtarma ve Yeniden Yatırım Yasası kabul edilmiştir. Buna göre belli sektördeki üreticilerin hammadde olarak sadece ABD’de üretilen demir ve çeliğin satın alınması kısıtlaması uygulanmaya başlamıştır. 90 Diğer yandan iç pazarını haksız rekabetten korumak adına ithalat rekabetine duyarlı sektörlere yönelik önlemler aldığı kaydedilmiştir. Söz konusu önlemler genel olarak DTÖ taahhütleri çerçevesinde özellikle uzak doğudan gelen ve karşılaştırmalı üstünlüğe sahip İnternet: Carnegie Endowment, Resurgent Protectionism: Risks and Possible Remedies. http://carnegieendowment.org/2009/03/10/resurgent-protectionism-risks-and-possible-remedies/1xay adresinden 27 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. 90 US Department of Energy. (2011). American Recovery and Reinvestment Act. Washington: US Department of Energy. 89 55 ürünlere yönelik başlatılan anti-damping/sübvansiyon soruşturmaları şeklinde olmuştur. Bu doğrultuda ABD, Çin hükümetinin demir çelik sektöründe ihracata yönelik verdiği adil olmayan desteği nedeniyle, DTÖ'ye şikâyet edeceğini duyurmuş ve Çin’den gelen bazı demir-çelik ürünlerinin gümrük vergilerini artırmıştır.91 Öte yandan, Çin hükümetinin ulusal para Yuan’ı manipüle ederek ABD doları karşısında değerini görece düşürdüğü ve böylece karşılıklı ticarette kendi lehine ticaret fazlası oluşturduğu ABD tarafından iddia edilmiş ve DTÖ kuralları çerçevesinde yasal olarak ceza tarifeleri koyulması planlanmıştır. Ancak karşılıklı anlaşmaya giden taraflar ceza tarifesi uygulamaktan vazgeçmiştir.92 Çin Halk Cumhuriyeti Çin Halk Cumhuriyeti ekonomisi, oldukça yüksek üretim, ihracat kapasitesi ve büyük miktarlardaki dış ticaret fazlası ile bir sanayileşmiş ülke örneği oluştururken, kişi başı milli gelir oranları ve ülke içi gelişmişlik oranları ile gelişmekte olan ülkelerden biri konumundadır. Çin Halk Cumhuriyeti ekonomisi iki trilyon doları aşan döviz rezervlerine ve dünyanın en büyük üretim kapasitesine sahip bir ülke olarak uluslararası ticarete yön veren diğer bir başlıca ülke olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu büyüklükte bir ekonomi bile 2008 yılında yaşanan küresel krize karşı korumacı politikalar takip etmekten kaçınmamıştır. Bunun nedeni Çin hükümetinin ihracata yönelik serbest ticaret ortamını yaratırken, ithalat ve döviz işlemlerinde daha korumacı ve müdahaleci davranmasından kaynaklandığı kabul edilmektedir. Bu çerçevede kriz sonrası Çin hükümeti beklendiği gibi ilk olarak ithalatı kısıtlayan önlemlerini sıkılaştırmıştır. Bu kapsamda Ekim 2008- Şubat 2009 arasındaki dönemde ticareti sınırlandırmak üzere toplam 78 adet yeni işlem ve soruşturma başlatıldığı ve bunlardan 26 tanesinin tarifelerin yükseltilmesi yönünde olduğu kaydedilmiştir. 93 Bu noktada dikkat çeken husus Çin devletinin DTÖ üyesi olmasına rağmen böyle bir uygulamaya gitmesidir. Çin özellikle hammadde ihtiyacının düşük maliyetler ile 91 Office of the US Trade Represantative. (2014). The United States Challenges China's Non-Compliance In WTO Steel Dispute, Washington: Office of the US Trade Represantative. 92 İnternet: American Manifacturing, (2010). China and Currency Manipulation. http://americanmanufacturing.org/category/issues/china/china-and-currency-manipulation adresinden 14 Eylül 2014 tarihinden alınmıştır. 93 Paladini, S. (2010). Dealıng With The Global Crisis: China Among, Protectıonism and Contaınment, England: The University of Nottingham China Policy Institute Discussion Paper, 63. 56 sağlanması için birçok üründe ithalat tarife oranlarını DTÖ taahhütlerinin altında tutmuştur. Ancak kriz sonrası bu durum değişmiş ve tarife oranları kısıtlayıcı bir unsur olarak kullanılmaya başlanmıştır. Diğer yandan Çin hükümeti 2008 krizinde ulusal firmalara destekler içeren bazı önlemler de almıştır. Bunun nedeni ülkenin ihracata dayalı bir ekonomi olması ve ihracat pazarında kriz sonrası yaşanan daralmaya paralel olarak ulusal firmaların ekonomik sıkıntıya girmesidir. Bu doğrultuda Çin dış talebin yetersizliğini iç talebin arttırılması ile çözmeye çalışmış ve iç ekonomiyi canlandırmak için 600 milyar dolarlık bir destek paketi ilan etmiştir.94 İlaveten hükümet ulusal para birimi Yuan’ın değerini dolar karşısında belli oranda arttırarak vatandaşlarının alım gücünü canlandırmak ve iç pazarı diğer bir unsur ile hareketlendirmek istemiştir. Söz konusu uygulamanın diğer bir nedeni ise ABD’nin Çin ürünlerine karşı izlediği ceza tarifeleri uygulamasının önüne geçilmesi düşüncesidir. ABD hükümeti Çin hükümeti tarafından Yuan’ın değerinin ihracat artışı sağlamak adına düşük tutulduğunu ve bu nedenle Çin menşeli ürünlere ilave ceza tarifesi uygulayacağını duyurması, Çin tarafından söz konusu uygulamanın hayata geçirilmesine neden olmuştur. Avrupa Birliği 2008 yılında yaşanan Küresel Kriz sonrası Birlik içine ithal edilen ve iç pazarda haksız rekabete yol açan dampingli veya sübvansiyonlu ürünlere karşı AB’nin söz konusu önlemlerin kullanımını daha fazla sıkılaştırdığı görülmektedir. Bu doğrultuda krizin etkilerinin esas itibariyle hissedildiği 2009 yılında açılan soruşturma sayısı 34 adet olurken, 2010 yılında bu rakam 31’e düşmüş 2012 yılında ise 37’ye ulaşmıştır. 2013 yılında ise açılan yeni soruşturma sayısı 45 adet ile en üst seviyeye ulaşmıştır. 95 İnternet: Credit Writedowns, (2009). China’s $600 Billion Stimulus Package Will Yield Results. http://www.creditwritedowns.com/2009/04/chinas-600-billion-stimulus-package-will-yield-results.html adresinden 17 Eylül 2014 tarihinde alınmıştır. 95 European Commission. (2014). Anti-Dumping Anti-Subsidy Safeguard Statistics Covering The Full-Year 2014, Brussels: European Commission External Trade, 1-9. 94 57 Soruşturma açılan ve telafi edici önlem alınan ülkeler arasında ilk sırada Çin, ikinci sırada ise Hindistan yer aldığı görülmektedir.96 Koruma önlemleri kapsamında Çin ve Hindistan’ın en çok soruşturma açılan ülkeler olması ve bu ülkelerin AB ile olan ticarette açık verilen ülkeler arasında yer alması, bu tür uygulamaların kriz sonrası olumsuz göstergelerin bir nevi düzeltilmesi adına yapıldığı yorumlarını kuvvetlendirir niteliktedir. AB 2012 yılı sonunda Çin’den yapılan ithalatta 145,8 milyar avro, Hindistan’dan yapılan ithalatta ise 1,1 milyar avro dış ticaret açığı vermiştir. Diğer yandan AB tarafından ticari savunma araçları doğrultusunda en çok soruşturma açılan sektörler ise demir-çelik ve kimyasal ürünlerdir. Demir-çelik sektörünün AB tarafından en çok korunan sektörler arasında olması ise söz konusu sektörün stratejik konumu ile açıklanmaktadır. Avrupa çelik sektörü ekonomik krizden oldukça etkilenmiş, bunun sonucu olarak da 2009’da üretimde büyük bir düşüş yaşanmıştır. İlerleyen yıllarda yaşanan toparlanma 2011’in ikinci yarısında yerini tekrar ciddi bir düşüşe bırakmıştır.97 AB Komisyonu tarafından yapılan açıklamalarda ise bu rakamların diğer ülke ve ülke grupları ile kıyaslandığında çok yüksek rakamlar olmadığı, hatta söz konusu ticaret önlemlerinin, Birliğin ithalatının sadece %5’ni etkilediği belirtilmektedir.98 Fransa Fransa, ABD ve Çin kadar büyük bir üretim kapasitesine sahip olmamakla birlikte başta otomotiv olmak üzere önemli sektörlerde dünyada kabul edilmiş ulusal markaları ve gelişmiş finansal sistemi ile başlıca gelişmiş ülkelerden biridir. Bu doğrultuda Fransa hükümeti ulusal markaların kriz sonrası dönemde de varlıklarını güçlü bir şekilde sürdürmesi için ilk olarak iç pazarın korunması yönünde önlemler almıştır. Bu doğrultuda ilk olarak otomotiv sektöründeki mevcut Peugeot, Citroën ve Renault şirketlerine ayrı ayrı üç milyar avroluk yardım paketi verilmesi kabul edilmiştir. 99 Ancak şirketlerin söz konusu yardımları kullanabilmesi için bazı zorunluklar öngörülmüştür. 96 European Commission. (2014). Anti-Dumping Anti-Subsidy Safeguard Statistics Covering The Full-Year. Brussels: European Commission External Trade, 2. 97 European Commission. (2012). 3190th Council meeting Competitiveness (Internal Market, Industry, Research and Space), Luxembourg: European Commission Internal Market. 98 European Commission. (2014). Tenth Report On Potentially Trade Restrictive Measures Identified In The Context Of The Financial and Economic Crisis 1 May 2012 – 31 May 2014. Brussels: European Commission External Trade, 5. 99 OECD. (2011). The Automobile Industry In And Beyond The Crisis, Geneva: OECD- The Economic Outlook, 12. 58 Bunlardan bazıları Fransa’da üretim yapmaya devam edilmesi ve mevcut fabrikaların kapatılarak ucuz işçilerin olduğu gelişmekte olan ülkelere taşınmaması, mevcut fabrikalardaki işçilerin ekonomik kriz nedeniyle işten çıkartılmaması, üretilen araçlarda kullanılan yan sanayi ürünlerinin %70’lik kısmının sadece Fransız üreticilerden sağlamak şeklinde sıralanmıştır. Söz konusu şartlar incelendiğinde hükümetin sadece markaların korunması yönünde değil ülkede olası işsizliğin önüne geçilmesi ve otomotiv sektörüne yan sanayi sağlayan diğer sektörlerinde devamlılığını sağlanması yönünde olduğu görülmektedir.100 Diğer yandan Fransa hükümeti iç pazarını haksız rekabetten koruma için ilave bir önlem almamıştır. Bunun nedeni ise AB üyeliği doğrultusunda Maastricht Anlaşması sonrası Üye Ülkelerin dış ticarete yönelik politikalarının ülkeler adına Komisyon tarafından yürütülmesini kabul etmesidir. Bu noktada Fransa hükümetinin Komisyon’a antidamping/sübvansiyona soruşturması başlatması için şikayette bulunma hakkı mevcuttur. Kriz sonrası bu şikayetlerin özellikle Çin’den gelen ürünler için arttığı gözlemlenmiştir. Rusya Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile açık bir ekonomi modelini kabul eden Rusya, uluslararası ticarette liberalleşme yolunda politikalar izlemiştir. Ancak 2008 krizi Rusya’nın diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında radikal önlemler olarak kabul edilen uygulamaları yürürlüğe koyduğu gözlemlenmiştir. Bu noktada en dikkat çekici unsur ülkenin o dönemde henüz DTÖ üyesi olmaması nedeniyle101 başta tarife oranları olmak üzere birçok konuda taahhüt altına girmemesi ve kısıtlayıcı önlemler alırken daha esnek davranmasıdır. Bu doğrultuda Rusya 2008 Küresel Krizine tepki veren ilk ülke olmuş ve tarife oranlarında ortalama % 5 ila % 15 değerinde artış yapmıştır. 102Bu durum doğrundan ithalatın kısılması ve dış ticarette dengenin sağlanması yönündeki çabaların bir sonucu olarak değerlendirilmiştir. Bu noktada söz konusu önlemlerin iç pazarda benzer üretim dallarının korunması yönünde olmadığı görülmektedir. Bunun nedeni tarife oranlarında artış yapılan Dışişleri Bakanlığı. (2012). Fransız Ekonomisindeki Gelişmeler Hakkında Güncel Bilgiler. Paris: Türkiye Cumhuriyeti Paris Büyükelçiliği Bilgi Notları. 101 Rusya Federasyonu 2012 yılında DTÖ Üyesi olmuştur. 102 İnternet: UNCTAD, (2010). International Trade Aft er the Economic Crisis: Challenges and New Opportunities. http://unctad.org/en/Docs/ditctab20102_en.pdf adresinden 23 Haziran 2014 tarihinde alınmıştır. 100 59 ürün grupluların tarım makineleri, gıda maddeleri gibi Rusya’nın gelişmiş bir üretim kapasitesinin olmadığı ürünler olmasıdır. Diğer yandan otomotiv gibi ülkede nispeten kuvvetli üretim kapasitesinin olduğu ürünlerde de Rusya bazı önlemler alarak ulusal üreticileri koruma yoluna gitmiştir. Bu kapsamda Rusya, ikinci el arabada gümrük vergilerini artırırken iç pazarda araba üreten firmalarına bazı destekler sağlamıştır. Bu noktada ithalat kısıtlanarak ulusal firmaların önü açılmak istenmiş ve ithal ikameci bir politika izlenmiştir. Bunun nedeni kısa dönemde ithal ikameci politikalar uygulanmasının krizden çıkış için başlıca politika aracı olarak görülmesidir.103 Tarifelerin yükseltilmesinin yanında yeni korumacılık kapsamında tarife dışı engeller ile de ithalat kısıtlanmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda taşımacılık yapan yabancı kamyonlara, sürücülerine ve taşıdıkları ürüne yönelik işlemlerde bürokratik engeller çıkarıldığı kaydedilmiştir. Brezilya Brezilya, 1985 yılından itibaren liberal iktisat öğretisinin getirdiği görüşler çerçevesinde serbest dış ticareti savunan politikaları takip etmiştir. 1990 yılı ile birlikte ise ticarette serbestleşme çabalarının yanında sanayi ve altyapı modernizasyonuna ilişkin yürütülen özelleştirme girişimleri artmış, doğrudan yabancı yatırımlar seviyesinde önemli bir artış yaşanması sağlanmıştır. Diğer yandan hükümet enflasyonun kontrolü, dış ticaret dengesi ve ekonomik kalkınmanın desteklenmesi şeklindeki hedeflerden de sapılmaması için bazı önlemleri uygulamıştır.104 2008 krizinin gelişmekte olan ülkeler için getirdiği olumsuzluklar hükümet tarafından erken safhada öngörülmüş ve önlemler bir an önce uygulamaya konmuştur. Bu noktada hükümet 2008 yılının ekim ayında iç pazarın desteklenmesi ve ulusal firmaların İnternet: EECON, (2010). Rusya'nın Serbest Piyasa Anlayışı ve Küresel Kriz. http://www.eecon.info/papers/134.pdf adresinden 29 Eylül 2014 tarihinde alınmıştır. 104 Ekonomi Bakanlığı. (2013). Brezilya Ülke Raporu. Ankara: Ekonomi Bakanlığı İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi, 9-12. 103 60 problemlerinin giderilmesine yönelik destek paketlerini açıklamıştır. Böylece daralan uluslararası ticaret hacmine karşı iç pazarın canlı tutulması hedeflendiği görülmektedir.105 Diğer yandan iç pazarda rekabeti bozucu ürün ithalatının da kısıtlandığı ve ulusal üreticilerin rekabetçi avantajlarını devem ettirmesi yönünde çabaların takip edildiği görülmüştür. Bu doğrultuda Brezilya hükümeti ulusal pazarda mobilya ve tekstil gibi istihdam yoğun üretim kapasitesine sahip sektörlere yönelik ürünlerin ithalatında DTÖ yükümlülükleri çerçevesinde yüksek ithalat vergileri uygulamaya başlamıştır. İlaveten şarap gibi dünya piyasasında rekabetçi olunması yönünde çaba gösterilen gelişmekte olan sektörde de yurt dışı benzer ürün ithalatı belli oranlardaki tarife artışları ile kısıtlanmaya çalışılmıştır. İnternet: UNCTAD. (2010). International Trade Aft er the Economic Crisis: Challenges and New Opportunities. http://unctad.org/en/Docs/ditctab20102_en.pdf adresinden 23 Haziran 2014 tarihinde alınmıştır. 105 61 3. TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARET POLİTİKASI 3.1. Cumhuriyetin Kuruluşundan Gümrük Birliği ve DTÖ Üyeliği’ne Giden Yolda Türkiye Ekonomisi ve Dış Ticareti 3.1.1. Yeni Türkiye Cumhuriyetindeki ekonomik yapı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ekonomik açıdan birçok olumsuzluğun yaşandığı bir dönemde olmuştur. Dünya ekonomilerinde 1929 Büyük Bunalımının öncü dalgalanmaları görülürken, ulusal düzeyde geri bir iktisadi yapı ile birlikte savaş yıkımlarının getirdiği olumsuzluklar göze çarpmıştır. Bu nedenle dünyada ve ülkede yaşanan olumsuzlukların üstesinden gelmek adına 1923 tarihinde İzmir İktisat Kongresi düzenlenmiştir. Söz konusu kongrede temel amaç ülkede gelişmiş bir üretim kapasitesinin kurulması ve yeni devletin ekonomi politikasının belirlenmesi olmuştur. İzmir İktisat kongresi öncesi iki farklı ekonomi okulu kongrede alınacak kararlarda etkili olabilmek için çalışmıştır. Bu kapsamda bir tarafta serbest dış ticaret ile birlikte piyasalara devletin müdahale etmediği ana akım görüşler yer alırken, diğer tarafta ise Milli İktisat okulunun görüşleri yer almıştır. Milli iktisat okuluna göre ülkenin kalkındırılarak diğer gelişmiş ülkeler seviyesine çıkartılması için sanayileşme hareketinin devlet desteğiyle yapılması, serbest dış ticaret yerine ise korumacı politikalar ile yurtiçi sanayinin rekabetçi seviyeye çıkartılması gerektiği savunulmuştur.106 Söz konusu okulların savunduğu politikalar çerçevesinde İzmir İktisat Kongresinde alınan kararlar incelenmelidir. Bu kapsamda söz konusu Kongrede alınan kararlar dört ana temel konu üzerinde toplanmaktadır. Bunlardan ilki “… piyasa ekonomisinin geliştirilmesi ve özel girişimciliğin teşviki; ikinci olarak millîleştirme ve korumacı politikaların uygulanması kapsamında, yurtiçinde ihtiyaca karşılayacak düzeyde üretilen mal ve hammaddelerin ithaline ağır gümrük vergileriyle sınırlama getirilmesi; üçüncü olarak ise çalışanlara 106 yeni sosyal hakların tanınması; son olarak ise Sabir, H. (2003). Atatürk’ün İktisat Zihniyeti. Dış Ticaret Dergisi, İstanbul: 8,77-93. vergi sisteminin 62 modernleştirilmesi ve vergilerin azaltılması kapsamında aşar vergisinin kaldırılması; temettü vergisinin gelir vergisine dönüştürülmesi…”107 şeklindedir. Bu çerçeveden İzmir İktisat Kongresi’nde yeni ekonomik düzene ilişkin hedefler belirlenirken daha çok serbest girişimi savunan okulun görüşlerinin dikkate alındığı görülmekle birlikte Milli İktisat okulunun dış ticaretin ulusal sanayi rekabetçiliği için belli oranda kısıtlanması gerektiği görüşü de kabul edilmiştir. Sonuç olarak Kongrede alınan kararlar doğrultusunda 1923- 1929 yıları arasında daha liberal bir ekonominin kurgulandığı ve dış ticaretin ise belli oranda sınırlandığı bir politika uygulamaları gözlemlenmiştir. 3.1.2. 1929 Büyük Bunalım’ın Türkiye ekonomisinde yarattığı değişim İzmir İktisat Kongresi sonrası alınan kararların uygulamaya geçirilmesi ile birlikte ilk eylem ulusal sanayinin yaratılması için yeni teşvik paketleri oluşturulması olmuştur. Bu kapsamda 1913 tarihli Teşvik-i Sanayi Kanunu yeniden düzenlenerek, 1927 yılında yürürlüğe konulmuştur. Ancak verilen teşviklere rağmen ülke içinde yeterli sermaye birikimi oluşturulamamıştır. Bunun nedeni 1929 Bunalımının etkilerinin tüm dünyada hissedilmeye başlanmasıdır. 1929 yılında Türkiye’nin yurtiçi serbest piyasa ekonomisi olarak adlandırılabilecek bir sanayi alt yapısını henüz oluşturulamamış olması ve yurt dışından gelen doğrudan yabancı yatırımların dış ticarette açıklar verilmesine sebebiyet vermesi ülkenin ekonomik açıdan istediği atılımları başaramadığını göstermiştir. 1929 yılında Türkiye, 74.800 dolar ihracat yaparken, 123.500 dolar ithalat gerçekleştirmiş ve 48.700 dolar dış ticaret açığı vermiştir.108 Sonuç olarak İzmir İktisat Kongresi’nde alınan ve ulusal sermaye yaratılması için serbest girişimi öngören kararların istenilen sonuca ulaşmaması, Milli İktisat Okulu’nun devlet eliyle ulusal sermaye yaratma görüşünü kabul edilebilir olmasını sağlamıştır. Bu kapsamda Karataş, M. (1998), Türkiye Cumhuriyeti Ekonomisinin Temellerinin Atılmasında İzmir İktisat Kongresinin Yeri ve Önemi. Yeni Türkiye Dergisi. İstanbul: Cumhuriyet Özel Sayısı, 3317-3324. 108 Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Türkiye Dış Ticaret Verileri, Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu. 107 63 uygulanacak olan devletçi ekonomik politikalar Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı ile düzenlenmiş ve 1934 yılında hayata geçirilmiştir. Söz konusu planın temel hedefi ülke üretim sanayinin gelişmesi ve kalkınması yolunda hızlı bir sanayileşme stratejisine bu stratejinin getirdiği politika uygulamalarına öncelik verilmesi olarak belirlenmiştir. Bu çerçevede hammaddesi ülke içinden sağlanacak sınaî yatırım projelerine öncelik verilmesi kararlaştırılmış ve Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı kapsamında kurulması öngörülen sanayi dalları beş ana grupta toplanmış; dokuma sektörü, maden sektörü, kâğıt sektörü, kimya sektörü, taş-toprak sektörü olarak belirlenmiştir.109 Bu kapsamda tekstil üretiminin baştan sona desteklenmesi için Sümerbank, enerji ve madencilik alanında Etibank ve esnaf ve sanatkârın kredi ihtiyacı için de Halk Bankası kurulmuştur. Söz konusu kuruluşların ihtiyacı olan sermayenin ise genel olarak tüketim malları üzerine konulan vergiler ile karşılandığı ve ülkede iç ve dış borç yükü arttırılmadığı gözlemlenmiştir.110 Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında milli gelirde hızlı bir büyüme sağlanmış ancak Büyük Bunalım ile birlikte milli gelir oldukça düşmüş, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın sonuçlarının görüldüğü 1933-1939 yılları arasında ise tekrardan ivme kazanmıştır. Sanayide büyüme hızının ise ilk dönemlerde düşük kaldığı görülmekte ancak uygulamaya geçen devletçilik politikası ile önemli bir büyüme hızı yakalandığı görülmektedir. 111 İlaveten milli gelirde ithalatın payının 1930’lardan sonra oldukça düşmesi dikkate alınması gereken diğer önemli bir husus olmuştur. Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nın getirdiği yenilikler ve sonuçları olumlu karşılanmış ve 1936’dan sonra İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlıklarına başlanmıştır. Ancak söz konusu taslak Plan, II. Dünya Savaşı nedeniyle uygulamaya konulamamıştır. İkinci Beş Yıllık Plan uygulamaya geçmemekle birlikte II. Dünya Savaşı’nın patlak verdiği 1939 yılına kadar geçen süreçte Birinci Beş Yıllık Plan’ın olumlu sonuçlarını Türkiye ekonomisinde görmek mümkün olmuştur (Bkz. Çizelge 3.1.). Sevgi, C. (1994). Sanayileşme Sürecinde Türkiye ve Sanayi Kuruluşlarının Alansal Dağılımı. İstanbul: Beta Basım Yayın Dağıtım,71. 110 Parasız, İ. (1998). Türkiye Ekonomisi, 1923’den Günümüze İktisat ve İstikrar Politikaları. Bursa: Ezgi Kitabevi Yayınları, 50. 111 Kepenek, Y. ve Yentürk, N. (2001). Türkiye Ekonomisi. İstanbul: Remzi Kitabevi, 68. 109 64 Çizelge 3.1. Türkiye’nin Makroekonomik Göstergeleri (1923-1939) Göstergeler (%) 1923-1929 1930-1932 10,9 1,5 Milli Gelir Büyüme Hızı 8,5 14,8 Sanayi Büyüme Hızı 11,4 13,6 Milli Gelirde Sanayi Payı 9,1 9,7 Milli Gelirde Yatırım Payı 14,5 8,9 Milli Gelirde İthalat Payı Kaynak: BORATAV, K. (2006). Türkiye’de Devletçilik. Ankara: İmge Kitabevi, 8. 1933-1939 9,1 10,2 16,9 10,7 6,6 3.1.3. II. Dünya Savaşı sonrası Türkiye’nin ekonomi politikası Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı sonrası ikinci bir plan hazırlıkları yapılmasına rağmen II. Dünya Savaşı’nın ekonomileri sarsması, Türkiye için de sonuçlar doğurmuş ve yaşananların 1946 yılına kadar etkileri hissedilmiştir. Türkiye, II. Dünya savaşının en son döneminde savaşa girmiş olmakla birlikte savaş ekonomisinin koşullarını tüm ağırlığıyla yaşamıştır. Bu dönemde Türkiye’nin her an savaşa girebileceği endişesiyle uygulanan seferberlik ekonomik yönden daralmalar yaşanmasına neden olmuştur.112 1950 yılı ile birlikte ise Türkiye siyasi açıdan büyük bir değişime girmiş tek parti dönemi sona ererken yapılan demokratik seçimler neticesinde Demokrat Parti iktidara gelmiştir. Söz konusu siyasi değişim ekonomik değişimi de beraberinde getirerek korumacı, dışa kapalı ekonominin gevşetildiği, yurt dışı rekabete açık hale getirildiği bir on yıllık dönemin başlangıcını yaratmıştır. Bu dönemde vurgulanması gereken diğer bir husus ise IMF ve Dünya Bankası’na üye olunması ve Marshall Yardımları ile Truman Doktrini çerçevesinde Türkiye’nin ABD’den parasal ve teknik yardım almaya başlamasıdır. 1960 yılına kadar geçen on yıllık süreçte Türkiye daha önceki korumacı politikalardan belli oranda vazgeçmiş ve gümrük tarifeleri dışındaki korunma önlemlerinden vazgeçildiği dış ticaret politikası izlemeye başlamıştır. Serbestliğin getirdiği olumlu sonuç büyüme üzerinde olmuştur. 1952-1957 döneminde sanayi yıllık ortalama %12,5 oranında büyüdüğü kaydedilmiştir.113 Ancak ithalatta yaşanan serbestleşme belki de ülkenin temel sorunu haline gelecek olan ithalat artışlarına bağlı dış ticaret açığı yaşanmasına neden olmuştur. Özellikle 1955 yılı sonrası sanayideki büyüme yavaşlarken, dış ticaret açığı artmış ve ülke 112 113 Boratav, K. (2005). Türkiye İktisat Tarihi 1908-2002. Ankara: İmge Kitabevi, 43. Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Türkiye Dış Ticaret Verileri, Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu. 65 bilançosundaki dengesizlik milli gelirde düşüş yaşanmasına neden olarak ekonomide bunalımlı bir döneme doğru ilerleyiş başlamıştır. 1957 yılı ise Türkiye ekonomisinde olumsuzlukların derinden hissedilmeye başlandığı bir dönemin başlangıcı olmuş ve ekonomik bir kriz yavaş yavaş yaşanmaya başlamıştır. Cari bilanço dengesizlikleri beraberinde fiyat artışlarını getirmesi karşı önlem alınması ihtiyacını doğurmuştur. Bu kapsamda hükümet tarafından yatırım miktarlarının ve kredi oranlarının azaltılması ile enflasyon sorunun çözülmesi hedefi beraberinde yurt içi işlem hacminde daralmaya neden olmuş ve sanayi üretiminde küçülmeler yaşanmıştır.114Tüm bu olumsuzlukların aşılması için 1958 yılında “4 Ağustos İstikrar Kararları” alınmıştır. Söz konusu Kararlar çerçevesinde Türk Lirası (TL) yabancı para birimleri karşısında devalüe edilerek ihracat artışı ve buna bağlı sanayide üretim artışı yaratılması amaçlanmıştır. Diğer yandan belli oranda serbestleşme yaşanan ithalatta yeniden düzenlemeye gidilmiş ve tarife oranları yükseltilirken ithalat kısılmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak 1946 sonrası on yıllık dönemde ithalatta yaşanan serbestleşme başta olumlu sonuçlar sağlasa da 1955 yılı sonrası olumsuzlukların arttığı ve neticesinde ekonomik bunalımın yaşandığı bir dönem olmuştur. Nitekim son dış ticaret fazlasını 95.691 dolar ile 1946 yılında veren Türkiye’nin, ithalatta liberalleşmeye paralel olarak, 1950-1960 yılları arasında toplam 1,253 milyar dolar dış ticaret açığı verdiği gözlemlenmiştir. Bu nedenle korumacı dış politikadan vazgeçilmesi yönünde serbestleşme için atılan adımların başarılı olmadığı kabul edilmiştir. 3.1.4. 1960 sonrası ithal ikameci dış ticaret politikası ve korumacılık 1958 yılında alınan “4 Ağustos İstikrar Kararları” çerçevesinde yaşanan ekonomik değişim 1960 yılında siyasi otoritenin el değiştirmesi ile daha ileri boyutlara taşınmıştır. 1958 yılındaki kararlar çerçevesinde ithalat uygulamalarında ve tarife oranlarında sıkılaşmaya giden Türkiye Cumhuriyeti, 1960 yılındaki siyasi değişim ile dış ticaret politikasında korumacılığın bir adım ilerisi olan ithal ikameci sanayileşme politikaları izlenmeye başlamıştır. Kazgan, G.(1999). Tanzimat’tan XXI. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi Birinci Küreselleşmeden İkinci Küreselleşmeye, İstanbul: Altın Kitaplar, 106. 114 66 Diğer yandan Türkiye’de ithal ikameci politikaların hangi tarihte başladığına ilişkin farklı değerlendirmelerde bulunmaktadır. Türkiye’ye ilişkin yapılan ekonomik modelleme çalışmasında Türkiye’nin aslında 1950-1980 yılları arasında farklı özellikler içeren ithal ikameci politikalar izlediği savunulmaktadır. Bu dönemde temelde ithalatın korumacı yöntemlerle kısıtlandığı ancak ulusal sanayinin güçlendirilmesi noktasında farklılar yaşandığı bu nedenle ithalatın kısıtlandığı 1950’li yıllarında aslında ithal ikameci politikalara geçildiği vurgulanmaktadır.115 İthal ikameci sanayileşme politikasının en temel iki unsuru ithalatın mümkün olabildiğince kısıtlanması yönünde gerekli ticari önlemlerin alınması ile ithal ürüne ikame ürünlerin yurt içinde üretilmesine ilişkin ulusal sanayinin farklı teşvik ve desteklerle güçlendirilmesidir. Bu doğrultuda ithal ikameci sanayi politikası iki ana aşamada farklı uygulamalar ile bütünleşmektedir. İlk aşama, ithalatın kısılması ve yurtiçindeki üretim için pazar yaratılması çerçevesinde şekillenir. Buna göre korumacılığın başlıca araçları arasında olması nedeniyle, ithalatın kısılması yönündeki temel araçlar gümrük vergileri ve ithalat kotaları/kısıtlamaları olarak Türkiye hükümeti tarafından izlendiği görülmüştür. Bu kapsamda söz konusu ürünün yurtiçine girişi olabildiğince önlenecek ve yurtiçinde ikame edilen ürün için gereken pazar yaratılmış olacaktır. Yaşanan bu süreçte yurtiçi üretim kapasitesinde hızlı büyüme sağlanarak sanayileşme sağlanacaktır. İkinci aşamada ise yeterli sermaye birikimine erişmiş yerli sanayinin güçlendirilmesi ve gerekli teknolojik alt yapının oluşturması için gerekli olan teknoloji transferlerini gerçekleştirebilmesine yönelik gümrük işlemlerinde kolaylıklar ve ithalatta özel vergi indirimi gibi teşviklerde bulunmaktadır. Böylece işletmelerin uluslararası piyasalarda rekabet edebilir seviyeye yükseltilmesi amaçlanmaktadır. Ancak bu aşamada yerli sanayi hammadden çok ara mamule ihtiyaç duymakta ve bu ürünlerin ithalatında artış yaşanmaktadır. Bu doğrultuda söz konusu ara mamullere yönelik ithal ikameci bir politika izlenerek yerli muadiller ile üretim amacı güdülmekte ve ithalat artışı önlenmeye çalışılmaktadır. Bu çerçevede 1963 yılında hazırlanan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967) ile özel sektörün dış rekabetten korunması, ucuz kredi ve yatırım teşvikleri verilmesi 115 Akat, A. S. (1983). Alternatif Büyüme Stratejisi, İstanbul: İletişim Yayınları, 43-44. 67 hedeflenmiştir. 1970’lerin başına kadar geçen süreçte tüketim mallarında ithalat kısıtlanırken yerli sanayi geliştirilmeye çalışılmış, 1970 sonrası dönemde ise teknoloji transferleri ve yatırım mallarının ithalinde belli oranda izinler verilmiştir. Ancak bu ithalatların yüksek döviz çıkışına sebebiyet vermesinden dolayı ileri teknolojik ürünlerin yurt içinde üretimi amacıyla yerli sanayi ayrıca desteklenmiş ve ikinci aşama yaşanmıştır.116 Yaşanan bu süreçlerde İkinci Üçüncü ve Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planları da uygulamaya konmuştur. Sonuç olarak 1980 yılına kadar geçen yirmi yıllık dönem, ithalata devletin müdahale ettiği, ithal ikamesi ile yerli sanayinin korunduğu ve bu doğrultuda sanayi üretim kapasitesinin arttırılmaya çalışıldığı bir süreç olarak kayda geçmiştir.117 3.1.5. Türkiye-Avrupa Ekonomik Topluluğu ilişkileri Türkiye 1960’larda başlayan ithal ikameci sanayi politikalarına geçişte ekonomik düzenlemeler yaparken, ülke ekonomisini ve siyasi hayatını yakından ilgilendiren gelişmeler yaşanmıştır. Türkiye 1959 yılında Ortaklık Anlaşması yapmak amacıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) başvuruda bulunmuştur. Türkiye bu kapsamda AET’ye üye olarak toplam ihracatının yaklaşık %35’ini gerçekleştirdiği Topluluk ülkeleri ile dış ticaretini geliştirmek istemiştir. Türkiye, SSCB’nin yükselen yayılmacı etkisi karşısında kendini Batı ülkelerindeki demokratik düzen ile uyumlaştırmak ve Batı bloğundaki yerini almak adına bu dönemde OECD ve NATO’ya da üye olmuş ve zincirin ekonomik açıdan önemli bir halkası olarak gördüğü AET’ye üyelik başvurusunu bu kapsamda yapmıştır.118 Sonuç olarak başvuru sonrası taraflar arasında yürütülen müzakereler ile 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara Anlaşması imzalanmıştır. Ankara Anlaşması’nın amacı ise ikinci maddesinde “… Türkiye ekonomisinin hızlı kalkınmasını ve Türk halkının istihdam düzeyinin ve yaşam koşullarının yükseltilmesini TMMOB,(2007), Ülke Örnekleri İle Kalkınma ve Sanayileşme Modelleri, Ankara: 2007Sanayi Kongresi Oda Raporu, 7. 117 Boratav, age, s.45-50. 118 Tecer, M. (2007). Avrupa Birliği ve Türkiye Sorular-Yanıtlar. Ankara: Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Bizim Büro Basımevi, 163-164. 116 68 sağlama gereğini göz önünde bulundurarak, taraflar arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi özendirmektir ….”119 şeklinde belirtilmektedir. Söz konusu Anlaşma çerçevesinde ortaklık ilişkisi üç dönem olarak belirlenmiş, Hazırlık, Geçiş ve Son Dönem olarak adlandırılmıştır. Hazırlık Dönemi, Türk ekonomisinin AET’nin tek taraflı Türkiye’ye vereceği yardımlar ile ülkenin kalkındırılmasının hedeflendiği bir dönemdir. Bu kapsamda taraflar arasında imzalanan I. Mali Protokol doğrultusunda kullanılmak üzere, Türkiye’ye 175 milyon ECU120 tutarında kredi sağlanmıştır. Başlangıçta beş yıl olarak öngörülen hazırlık dönemi, 1973 yılına kadar uzatılmıştır. Hazırlık dönemi Türkiye’nin dış ticaret dengesi üzerinde yaptığı etkiye bakıldığında 19691973 döneminde toplam ihracata paralel olarak söz konusu ülke grubuna ihracatımızın arttığı görülmektedir (Bkz. Çizelge 3.2.). Söz konusu artış nedenlerinden en önemlisi Hazırlık Döneminde Türkiye’nin geleneksel ürün ihracatında artış olmasıdır. Diğer yandan aynı dönemde ithalat miktarında da düzenli bir atış yaşandığı görülmektedir. Ancak ihracat artış hızının ithalat artış hızından az olması nedeniyle dış ticaret dengesindeki açıkların arttığı görülmektedir. Çizelge 3.2. Türkiye-AET-6 Ülkeleri İhracat-İthalat Miktarı İle Toplam İthalat-İhracat Miktarı (1969-1973) AET-6 Ülkelerine Toplam İhracat AET-6 Ülkelerine Toplam İthalat İhracat Miktarı ($) Miktarı ($) İthalat Miktarı ($) Miktarı ($) 214.857.005 536.833.567 284.462.117 801.236.328 1969 239.081.409 588.476.256 325.238.509 947.604.418 1970 266.560.260 676.601.589 455.660.424 1.170.840.475 1971 347.016.639 884.969.100 652.519.220 1.562.549.821 1972 493.577.588 1.317.083.403 910.942.800 2.086.215.921 1973 Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara. YIL Hazırlık Döneminin 1972 yılında bitmesi 23 Aralık 1970 tarihinde imzalanan ve 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol ile olmuş ve Geçiş Dönemi hukuken başlamıştır. Bu dönemde taraflar karşılıklı olarak yükümlülükler üstlenmekle birlikte temel ekonomik hedef taraflar arasında bir Gümrük Birliği kurulması belirlenmiştir. Avrupa Birliği Bakanlığı. (2014). Ankara Anlaşması, Ankara: Avrupa Birliği Bakanlığı. ECU: AET üye ülkelerin ortak olarak kullandıkları para birimidir. 1 ECU'nun değeri 9 AET ülkesi paralarının sabit tutarlarının toplamıdır. 119 120 69 Bu kapsamda ilk olarak karşılıklı gümrük indirimleri düzenlenerek tarafların mevcut gümrük tarifelerine ek gümrük vergisi koymaması, Türkiye’nin AET menşeli sanayi ürünlerine uyguladığı gümrük vergilerini birinci liberasyon listelerinde yer alan ürünler için 12 yıl sonunda ve ikinci liberasyon listesinde yer alan ürünler için 22 yıl sonunda (1995 tarihine kadar) sıfırlaması öngörülmüştür. Birinci grupta yer alan ürünler genel olarak kısa zamanda rekabet gücü kazanabilecek veya Türkiye’de kurulması düşünülmeyen sanayi dalları ürünlerinden oluşmaktadır. İkinci grupta ise uzun sürede rekabet gücüne sahip olabilecek sanayi ürünler bulunmaktadır. AET tarafı ise Türkiye’den ithal ettiği sanayi ürünlerine uyguladığı gümrük vergilerini ve miktar kısıtlamalarını Katma Protokol’ün yürürlüğe girmesi ile sıfırlayarak bu kapsamdaki yükümlülüğünü yerine getirmiştir. Türkiye ise 1980’li yıllara kadar izlediği ithal ikameci politikalar nedeniyle gümrük vergilerindeki indirim taahhütlerini tam olarak yerine getirmemiştir. 1987 yılında Topluluğa tam üyelik başvurusu yapılması sırasında söz konusu indirimler büyük oranda sağlanmış son olarak ise 1996 yılında taraflar arasında kurulan Gümrük Birliği ile nihayete ermiştir. Katma protokol ile düzenlenen diğer bir alan ise Topluluğun Ortak Gümrük Tarifesine (OGT) Türkiye’nin uyumu hakkındadır. Bu çerçevede Topluluk tarafından üçüncü ülkelere uygulanan gümrük tarifesine, Türkiye tarafından 12 ve 22 yıllık geçiş süreçleri neticesinde uyum sağlanması öngörülmüştür. Katma Protokol’ün imzalandığı yıllarda OGT kapsamında üçüncü ülkelere yönelik gümrük tarifesi ortalama %7 iken, Türkiye’nin gümrük tarifesi ortalama %45 civarlarında olması söz konusu taahhüttün gerçekleştirilme olasılığını olumsuz etkilemiş ancak 22 yılın sonunda bu uyum istenen düzeye çekilebilmiştir.121 Sonuç olarak Türkiye’nin 1980’li yıllara kadar geçirdiği ekonomik değişimde çok fazla olmamakla birlikte AET’ye yapılan üyelik başvurusu ve neticesinde imzalanan Ankara Anlaşması ve Katma Protokol önemli bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Söz konusu başvurunun getirdikleri ve Katma Protokol’ün imzalanması neticesinde Gümrük Birliği’nin kurulması ile sonuçlanacak sürecin başlangıcı olarak kabul edilmesi noktasında önemli olduğu düşünülmekle birlikte söz konusu gelişmeler 1980 sonrası serbest piyasa 121 Tecer, age, s.169-170. 70 ekonomisine geçerek dış ticarette korumacılık uygulamalarından vazgeçmeye çalışan Türkiye ekonomisinde daha önemli etkiler doğurmuştur. 3.1.6. 24 Ocak Kararları çerçevesinde 1980 sonrası Türkiye’nin dış ticaretinde serbestleşme Dünya ekonomisinde özellikle II. Dünya Savaşı sonrası dönemde başlayan genişleme, 1970 sonrası yaşanan krizlerle tersine dönmüş ve duraklamalar yaşanmaya başlamıştır. Bu kapsamda yaşanan petrol şokları ve diğer bunalımlara karşı serbest uluslararası ticaretin devamlılığı için ülkeler tarafından bazı önlemler alınmış ve 1980 yılı ile birlikte yeniden yapılanma politikaları kapsamında bazı uygulanmalar yürürlüğe girmiştir.122 Dünya ekonomi politikasında yaşanan değişimin etkileri Türkiye üzerinde de farklı açılardan ancak aynı amaç doğrultusunda olmuştur. Bu amaç olabildiğince devlet müdahalesinin olmadığı piyasa ekonomisinin yaratılması ve serbest uluslararası ticaretin oluşturulmasıdır. Bu doğrultuda Türkiye 24 Ocak Kararları ile 1980 yılına kadar devam ettirdiği ithal ikameci politikadan vazgeçmiştir. Türkiye’de 24 Ocak 1980 tarihinde kamuoyuna duyurulan Kararlar temelde, 1960 yılından bu yana sürdürülen ithal ikameci sanayileşme politikasından vazgeçilerek ekonominin ihracat temelinde büyümesini bu nedenle de olabildiğince uluslararası pazarlara açılmanın gerekliliğini benimsemiş hedefler içeren düzenlemeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer yandan yurt içine dışarıdan sermeye girişlerinin de olabildiğince önünün açılması ve kolaylaştırılması yönünde hedefler belirlenmiştir. Söz konusu programın ana hedefleri; - “İç pazara dönük ithal ikamesi modeli yerine ihracata yönelik sanayileşme modelinin benimsenmesi, - Aşırı değerlenmiş döviz kuru yerine gerçekçi kur politikasının benimsenmesi ve bunu sağlamak için radikal devalüasyonlardan kaçınılması, - Faiz hadlerini devletin değil, piyasadaki fon arz ve talebi ile belirlenmesi, Türkiye Kalkınma Bankası AŞ. (2004). Türkiye Ekonominde Kalkınma Stratejiler Ve Sanayileşme (DünBugün-Yarın), Ankara: Türkiye Kalkınma Bankası AŞ. Araştırma Müdürlüğü, 25-26. 122 71 - Yüksek faizin yanı sıra sınırlı para-kredi politikasının da iç talebi, dolayısıyla enflasyonu denetleyici bir araç olarak kullanılması, - Fiyat denetimlerinin mümkün mertebe kaldırılması ve fiyatların arz-talebe göre piyasada belirlenmesinin sağlanması, - Kamu kesimince üretilen temel mallarda sübvansiyonların kaldırılması ya da azaltılması ve böylece bu mallarda hatırı sayılır zamların çekinmeden yapılması, - Kamu İktisadi Teşebbüsler (KİT) reformu yapılarak bu kuruluşların kârsız istihdam depoları olmaktan kurtarılması, - Bir yandan kamu harcamaları kısılırken, diğer yandan kapsamlı bir vergi reformuyla bütçe denkliğinin sağlanması, - Yabancı sermayeyi özendirmek için yeni önlemler alınması, bu arada devlet tekelindeki kimi üretim alanlarının da yerli ve yabancı özel sermayeye açılması…”123 şeklinde sıralanmaktadır. Söz konusu hedefler en temelde dış ticaretin arttırılmasına yönelik çabaları destekler nitelikte iken, bu doğrultuda Türkiye’nin korumacı ithalat politikasından vazgeçerek serbest dış ticarete yönelik adımlar atması hususunda yöntemler içermektedir. Bu kapsamda dünya ekonomisinin 1980 yıllarda küreselleşme hareketleri doğrultusunda yeniden şekillenmesine paralel Türk dış ticaret politikasının yeniden yapılandırılması, ulusal firmaların yurtdışı rekabetten korunması yerine, rekabetçi yapılara kavuşması için serbest piyasa şartlarının oluşturulması hedeflenmiştir. Bu hedefe ulaşılması için dış ticaretin serbestleşmesi yolunda yeni bir ithalat rejim kararı hazırlanarak ithalat kademeli olarak libere edilmeye çalışılmıştır. Doğrudan yabancı yatırımların teşvik edilmesi için ise mevzuat düzenlenmesine gidilmiş ve uluslararası firmaların kâr transferlerine kolaylık sağlanmıştır. Diğer yandan ihracata yönelik sanayileşme stratejisi ile serbest bölgeler kurulması ve bu bölgelere yatırım yapan sanayicilere belli serbestlikler ve muafiyetler tanınarak ihracatın arttırılması hedeflenmiştir. Bu kapsamda serbest bölge kurma amacıyla yeni Serbest Bölgeler Kanunu yürürlüğe konmuştur. İlaveten mal ihracatının arttırılmasının yanında 123 Ulugay, O. (1984). 24 Ocak Deneyimi Üzerine. İstanbul: Hil Yayınları, 21. 72 yurtdışı hizmet ihracatının da arttırılmasına yönelik olarak yurtdışı müteahhitlik hizmetleri desteklenmiştir. 124 Söz konusu hedefler ve bu doğrultuda alınan kararlar, 1980’li yılların sonlarına kadar Türkiye ekonomisinde müspet yönde etkiler doğurmuştur. İstenildiği gibi ihracat hacminde büyümenin sağlandığı dış ticarette serbestleşmenin ihracat performansında artışlar getirdiği gözlemlenmiştir. Bu kapsamda Türkiye’nin 1981 yılında yaşadığı ihracat artış miktarı %61,6’dır (Bkz. Çizelge 3.3.). Diğer yandan 1980 yılında sadece 2,9 milyar dolar seviyesinde olan ihracat hacmi, 1987 yılında yaklaşık 10,2 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. Aynı dönemde ihracatın ithalatı karşılama oranı %36’dan %72’ye çıkmıştır. İlaveten üretim sanayi işletmelerinde kapasite kullanım oranı, 1980 yılında %55,2 iken, 1987 yılında %78,2 olmuştur. Çizelge 3.3. Türkiye’nin Toplam İhracat Miktarı ve Bir Önceki Yıla Göre İhracatta Yaşanan Değişim Oranı (1980-1987) Bir Önceki Yıla Göre İhracatın İthalatı İhracatta Değişim Oranı Karşılama Oranı (%) (%) 2.910.121 28,6 36 1980 4.702.934 61,6 52 1981 5.745.973 22,1 65 1982 5.727.833 -0,3 62 1983 7.133.603 24,5 66 1984 7.958.009 11,5 70 1985 7.456.725 -6,2 67 1986 10.190.049 36,6 72 1987 Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara. YIL Toplam İhracat Miktarı (000 $) 24 Ocak Kararları ile başlayan ve Türkiye’nin ihracatında yaşanan pozitif seyir 1989 yılına kadar devam etmiştir. Ancak bu noktada Türkiye ekonomisinin ara mamul ihtiyacı ithalat hacminin genişlemesine neden olmuştur. Bunun nedeni ihracat artışlarının temelde sermaye yatırımlarına bağlı teknolojik gelişmeye dayandırılmamış olmasıdır.125 Diğer yandan ithalatın serbestleşmesine bağlı olarak özel tüketimde de artan ithalat oranı, 1989 sonrası dış ticaret açıklarının artmasına ekonomi de kriz çanlarının yavaş yavaş çalmasına sebebiyet vermiştir. Devlet Planlanama Teşkilatı. (1990). 1980’den 1990’a Makro Ekonomik Politikalar, Türkiye Ekonomisindeki Gelişmelerin Analizi ve Bazı Değerlendirmeler, Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara: Devlet Planlanama Teşkilatı, Yayın No:2409, 40-42. 125 Kazgan, age,162. 124 73 Bu noktada bilanço dengesi üzerinde dış ticaret açıklarının yabancı doğrudan yatırımlar ile aşılması yönünde bulunan çözüm yolu çerçevesinde 1989 yılında iktisadi politikalarda yeni değişikliğe gidilerek tüm sermaye hareketleri serbest bırakılmıştır.126 İlaveten aynı yıl yurt içi iktisadi işlemlerin yabancı paralar cinsinden yapılabilmesine için Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar yürürlüğe girmiş böylece TL’nin konvertibilitesi kabul edilerek uluslararası sermaye hareketlerinin tam liberalizayonu gerçekleştirilmiştir. 11 Ağustos 1989 tarihli ve 20249 sayılı Resmi Gazete yayımlanan 32 Sayılı Karar neticesinde ortaya çıkan değişiklikler: - “Türkiye’de yerleşik kişilerin yurt dışından ayni ve nakdi kredi almalarının ve Türk bankalarında döviz kredisi açmalarının serbestleştirilmesi, - Dışarıdaki yerleşik kişilerin borsada kote edilen menkul kıymetlerini, Türkiye’de Sermaye Piyasası Kanunu’na göre faaliyette bulunan bankalar ve aracı kurumlar yoluyla satın almalarının/satmalarının ve söz konusu işlemlere ilişkin bedellerin bankalar ve özel finans kurumlar aracılığıyla dışarı transfer edilmelerinin serbest bırakılması, - İhraç edilen mallara ilişkin döviz gelirlerinin %70’nin fiili ihracat tarihinden itibaren 3 ay içinde yurda getirip yetkili kurumlara satılması, %30’unu ise serbestçe kullanabilme imkânı tanınması, - 5 milyon ABD doları veya buna eşit diğer döviz cinsinden nakdi sermayeyi bankalar ve özel finans kurumları aracılığıyla, aynı miktarda ayni sermayeyi ise gümrük mevzuatı çerçevesinde ihraç etmenin izne tabi olmaksızın serbestleştirilmesi…”, 127 şeklinde sıralanmıştır. Bilanço üzerindeki dış ticaret açığının kapatılması yönünde alınan söz konusu Karalar, Türkiye’ye sıcak para girişleri artmış olmakla birlikte Türkiye’nin temel sorunsalı olan değer kazanan TL ile birlikte artan ithalat oranları ile ekonomik bozulmayı hızlandırmıştır. Bu nedenle, Türkiye ekonomisinde gerçekleştirilen parasal serbestleşme hareketleri ülke Kepenek, Y. ve Yentürk, N. (2001). Türkiye Ekonomisi, İstanbul: Remzi Kitabevi, 211. Türkiye Kalkınma Bankası AŞ. (2004). Türkiye Ekonominde Kalkınma Stratejiler ve Sanayileşme (DünBugün-Yarın). Ankara: Türkiye Kalkınma Bankası AŞ Araştırma Müdürlüğü, 39-43. 126 127 74 ekonomisinin uluslararası kısa vadeli spekülatif sıcak para girişlerine bağımlı bir modele dönüştürmüş ve kırılgan bir yapıya sürüklemiştir.128 Bu kapsamda 1990 yılında ithalat miktarında büyük bir artış gözlemlenmiştir (Bkz. Çizelge 3.4.). Aynı yıl ithalatta bir önceki yıla göre yaşanan değişim %41,2 olmuş ihracatın ithalatı karşılama oranı ise %58,1’ düşmüştür. Bu oran 1993 yılında ise %52,1’e gerilerken,1994 yılına gelinen süreçte Türkiye’nin ihracat performansına bakıldığında ise 1987 yılından itibaren ihracatını ortalama 1 milyar dolar arttırdığı ve 1993 yılında toplam ihracatının 15,3 milyar dolara ulaştığı görülmüştür. Sonuç olarak 24 Ocak Kararları ile birlikte 1987 yılına kadar sağlanan yüksek ihracat artış miktarları, 1989-1994 yıllarında durgun bir seyir izlemiştir. 1991 yılında yaşanan Körfez Krizi ve Türkiye’deki erken genel seçimlerle birleşince Türkiye ekonomisindeki bozulma son noktaya hızlı bir şekilde ulaşmış ve 5 Nisan Kararları’na ile sonuçlanan 1994 Krizi’nin öncü nedenleri arasındaki başlıca yerini almıştır. Çizelge 3.4. Türkiye’nin Toplam İhracat Miktarı ve Bir Önceki Yıla Göre İhracatta Yaşanan Değişim Oranı (1980-1987) İthalatta Bir Önceki Yıla İhracatın İthalat Göre Yaşanan Değişim Miktarını Karşılama (%) Oranı (%) 14.335.397 1,3 81,4 1988 15.792.143 10,2 73,6 1989 22.302.125 41,2 58,1 1990 21.047.014 -5,6 64,6 1991 22.8710.55 8,7 64,3 1992 29.4283.69 28,7 52,1 1993 Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara. YIL Toplam İthalat Miktarı (000 $) 3.1.7. 1994 Ekonomik Krizi ve 5 Nisan Kararları çerçevesinde Türk dış ticareti 1994 Ekonomik Krizi, 1980 yılında açıklanan 24 Ocak Kararları ile ithal ikameci politikalardan vazgeçilmesi ve 1989 yılındaki 32 Sayılı Karar ile de yabancı paranın serbest dolaşımına izin verilmesinin bir yansıması olarak kabul edilmekle birlikte radikal kararların alındığı Türk ekonomisinin diğer bir dönüm noktasıdır. 1994 yılında Türkiye ekonomisi kamu açıkları ve bunların finansman yöntemlerinden kaynaklana bir kriz yaşamış ve neticesinde 5 Nisan Kararları alınmıştır. 128 Kazgan, age, 186-187. 75 Söz konusu krizin yaşanmasının finansal nedenlerinden ilki döviz karşısında aşırı değerlenmiş Türk Lirası iken diğer bir finansal sorun 1993 yılında alınan bir karar doğrultusunda faizlerin düşürülmesine yönelik yapılan çalışmalardır. 1985 yılı sonrası artış göstermeye başlayan kamu açıkları faiz artışlarının ana unsurunu oluşturmuş ve kısa vadede bu açıkların kapanması mümkün olmamışken 1993 yılında cari işlemler açığının 1990’lı yıllarda ulaşılan en yüksek seviyede gerçekleşmesi 1994 Krizini kaçınılmaz kılmıştır.129 Sonuç olarak mevcut sıkıntıların daha da derinleşmesini önlemek adına alınan 5 Nisan Kararları ile Türk Lirası (TL) yabancı paralar karşısında yaklaşık % 40 oranında devalüe edilirmiş ve özellikle dış ticarette yaşanan açıkların ve ithalat artışları engellenmeye çalışılmıştır.130 Türk Lirasının devalüe edilmesinin dış ticaret üzerinde kısa vadede olumlu sonuçlar doğurduğu gözlemlenmiştir (Bkz. Çizelge 3.5.). Söz konusu Karar çerçevesinde yabancı paralar karşısında yaklaşık %40 oranında değer kaybeden TL ile 1994 yılında ihracatta bir önceki yıla göre artış ve ithalatta bir yavaşlama olduğu görülmüştür. Ancak bu etki kısa vadede görülmekle birlikte 1995-1997 yılları arasında ithalatta yaşanan büyük artış ile birlikte dış ticaret açığının da büyüdüğü gözlemlenmiştir. Bu noktada 1996 yılında AB ile Türkiye arasında kurulan Gümrük Birliği’nin de etkili olduğu savunulabilir. Sonuç olarak 5 Nisan Kararları’nın kısa vadede amaçların ulaştığı görülmekle birlikte, orta ve uzun vadede belirlenen hedeflere ulaşıldığını söylemek mümkün olmamış 2001 Krizinin yaşanmasını engelleyememiştir. Çizelge 3.5. Türkiye Dış Ticaret Verileri (1993-1998) İhracat Dış Ticaret İhracatın İthalatı İthalat Miktarı ($) Miktarı ($) Dengesi ($) Karşılama Oranı (%) 15.345.067 29.428.370 -14.083.303 52,1 1993 18.105.872 23.270.019 -5.164.147 77,8 1994 21.637.041 35.709.011 -14.071.970 60,6 1995 23.224.465 43.626.642 -20.402.177 53,2 1996 26.261.072 48.558.721 -22.297.649 54,1 1997 26.973.952 45.921.392 -18.947.440 58,7 1998 Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara. YIL Özatay, F. (1995). 1994 Krizinden Alınacak Dersler: Kamu İç Borç Yönetiminde Yapılan Yanlışlıklar ve Güven Bunalımı. İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Ankara, 17-23. 130 Kinaytürk, Z. (2006). 1990 Yılından Sonra Yaşanan Ekonomik Krizlerin Küçük Ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) Üzerindeki Etkileri, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı, Isparta, 45-46. 129 76 3.1.8. Gümrük Birliği ve DTÖ üyeliği sonrası iç pazarın korunmasına yönelik ithalat politikaları Dünyada bloklar arası yaşanan değişim, ticari bütünleşme ve ayrışmalara paralel olarak Türkiye de 1990 yılı sonrası kendi değişimini yaratmaya çalışmıştır. Bu doğrultuda dış ticaretini ve uluslararası ticarete olan entegrasyon düzeyi gözden geçiren ülke yönetimi, mevcut veya yeni oluşturulan topluluklara katılma ihtiyacı duymuştur. Bu kapsamda 1990’lı yılların ortasından itibaren ve sonraki dönemlerde Türk dış ticaret politikaları iki unsur çerçevesinde şekillenmiştir. Bunlar 1995 yılında kurulan ve kurucu üyesi olunan DTÖ ile 1996 yılında AT ile tesis edilen Gümrük Birliği’dir. 1980 yılından sonra Türkiye’nin yaşadığı değişim ve dışa açıklık izlediği siyasi ve ekonomik politikalar AT ile olan ilişkilere de yansımıştır. Bu kapsamda 1980’de yaşanan askeri müdahale sonrası kopan bağları kuvvetlendirmek adına 14 Nisan 1987 yılında Türkiye, AT’ye tam üyelik başvurusunda bulunmuştur. Ancak başvuru tarihinden iki yıl sonra Avrupa Komisyonu tarafından başvuru kabul edilmemiş ancak Türkiye’nin AT’ye tam üyelik için ehil olduğu kabul edilmiştir. Bu çerçevede Ortaklık Anlaşması neticesinde öngörülen Gümrük Birliği’nin taraflar arasında tamamlanarak yürürlüğe girmesi doğrultusunda çalışılmasının ilişkilerin mahiyeti açısından ana unsur olduğu Komisyon tarafından ifade edilmiştir. Komisyon’un aldığı karar Türkiye tarafından olumlu görülerek, Katma Protokol çerçevesinde AT’den yapılacak ithalatlarda uygulanacak gümrük vergilerinde indirim taahhüdünün yerine getirilmesi ile gümrük tarifelerinde indirimler yapılmıştır. İlaveten OGT’nin üstlenilmesi noktasında da üçüncü ülkelerden yapılacak ithalatlarda uygulanan gümrük vergilerinde de tarife oranları düşürülmüştür. Sonuç olarak 6 Mart 1995’te toplanan Ortaklık Konseyi, Katma Protokol’ de öngörüldüğü üzere 22 yıllık sürenin sonunda Gümrük Birliği’nin taraflar arasında kurulması yönündeki ilkelerin, uyum takviminin ve yöntemlerin yer aldığı 1/95 Sayılı Kararı kabul etmiş ve 1 Ocak 1996 tarihinde Türkiye-AB Gümrük Birliği tesis edilmiştir.131 Gümrük Birliği’nin tesis edilmesinden sonra Türkiye, dış ticaretinde ölçülebilir değişimler yaşamaya başlamıştır. Türkiye dış ticaretinde yaşanan ilk değişim ithalata ilişkin 131 Avrupa Birliği Bakanlığı. (2014). Türkiye-AB İlişkilerinin Tarihçesi, Ankara: Avrupa Birliği Bakanlığı. 77 mevzuatın düzenlenerek İthalat Rejimi Kararı’nın yayımlanmasıdır. Gümrük Birliği kapsamındaki söz konusu İthalat Rejimi Kararı üzerinde diğer hususlar da etkili olmuştur. Bunlar sırasıyla 1995 yılında kurulan ve kurucu üyesi olduğumuz DTÖ kapsamında taahhüt ettiğimiz tarife oranları ve üçüncü ülkelere yönelik yürütülen tercihli ticaret anlaşmaları çerçevesinde tanıdığımız tavizlerdir. Sonuç olarak AT ve EFTA ülkeleri menşeli sanayi ürünlerinin ithalatında tarife oranları sıfırlanmış sadece bazı ürünlerde beş yıllık geçiş süresi tanınmıştır. Diğer yandan üçüncü ülkelerden yapılacak ithalatta AT’nin OGT hadlerine uyum kapsamında %16 sevilerinde olan ortalama gümrük tarife oranları ilk dönemde %9’a kadar indirilmiştir.132 Sonuç olarak DTÖ ile Gümrük Birliği çerçevesinde, Türkiye dış ticaretine ilişkin yaptığı yasal düzenlemelerden çalışma konusu itibari ile ithalata ve korumacılığa ilişkin yapılanlar bu bölümde incelenecektir. İthalat Rejimi Kararı 24 Ocak 1980 sonrası ithalata yönelik alınan başlıca karar "Ekonomik İstikrar Tedbirleri” adlı 1958 yılında yapılan düzenlenmenin revize edilmesi ile olmuştur. Bu kapsamda ithal ikameci sanayileşme politikasından vazgeçilmiş, yüksek gümrük tarifelerinde indirimler yapılmış ithalatta döviz kontrollerinden vazgeçilerek kontrollü ithalat kaldırılmıştır. İlaveten Türkiye 1987 yılında AT’ye yaptığı tam üyelik başvurusu çerçevesinde Katma Protokol’den kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmek adına söz konusu gümrük vergilerinde ilave indirimlere gitmiştir. Diğer yandan tam üyelik başvurusunda istenilen sonuç alınamasa da 22 yıllık geçiş sürecinin tamamlanmasıyla birlikte 1 Ocak 1996 tarihinde Türkiye ile AB arasında tesis edilen Gümrük Birliği çerçevesinde 31.12.1995 tarihli ve 22510 sayılı Resmi Gazete’de(Mükerrer) 1996 Yılı İthalat Rejimi yayımlanmıştır. Söz konusu Karar çerçevesinde AB menşeli sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerine yönelik gümrük tarifelerinin kademeli olarak indirilmesine yönelik Türkiye’nin yükümlülüğü %100 oranında tamamlanmıştır. Diğer yandan AB’nin ortak gümrük tarifesine yükümlülüğümüz kapsamında üçüncü ülke menşeli ürünlere uygulanacak gümrük vergileri 132 Bu oran 2014 yılında yayımlanan son İthalat Rejimi Kararı ile %4,8 seviyesine kadar gerilemiştir. 78 OGT seviyesine çekilmiştir. Ancak ayakkabı, otomobil gibi bazı hassa sektörlerde 5 yıllık geçiş süresi devam etmiştir. İthalat yapmak isteyen kişilerin almaları gereken ithalat belgesi uygulaması ile bankalarca ithalatta düzenlenen “İthalat Müsaadeleri” yürürlükten kaldırılmıştır.133 Sonuç olarak 1996 yılında yayımlanan İthalat Rejimi Kararı ile gümrük vergilerinde yapılan indirimler sonucu AB ve EFTA ülkeleri için sanayi ürünlerinde % 1,3’e üçüncü ülkelere yönelik olarak ise % 4-20 civarlarına indirilmiştir.134 İthalat Rejimi Kararı, ilerleyen yıllarda yeni AB üyesi ülkelere yönelik genişletirken son olarak 31 Aralık 2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan hâlihazırdaki İthalat Rejim Kararı yürürlüğe girmiştir. İthalatta Gözetim ve Koruma Önlemleri İle Kota İdaresi ve Tarife Kontenjanı Kararı Gümrük Birliği’nin kurulmasının yanında 1994 yılında kurulan DTÖ’ye üye olan Türkiye bu kapsamda ithalata yönelik düzenleme yapmıştır. Bu çerçevede ithalata ilişkin yapılan diğer bir düzenleme ise 1995 tarihinde yürürlüğe giren İthalatta Gözetim ve Koruma Önlemleri ile Kota İdaresi ve Tarife Kontenjan Hakkındaki 95/6814 Sayılı Karardır. 135 Söz konusu Karar ile DTÖ Korunma Önlemleri Anlaşması’na uyum kapsamında Türkiye korunma önlemlerini ve ticari savunma araçlarını belirlemiştir. Bu kapsamda ithal ürüne yönelik alınacak alınan gözetim kararı çerçevesinde hedeflenen ürünün ithalatındaki gelişmelerin izlenmesine yönelik olacaktır. Buna göre bir ürünün iç pazarda zarar tehdidi yaratacak oranda veya iç pazardaki rekabetçi yapıya zarar verecek şartlarda ithal edilmesi halinde yapılacak soruşturmaya istinaden korunma önlemlerine başvurulabilecektir. Söz konusu korunma önlemlerine ilaveten bir ürüne yönelik devam eden soruşturmada geçici önlem alınması ve bu kapsamda söz konusu ürünün ithalatından alınan gümrük vergilerine ek gümrük vergisi eklenmesi kabul edilmiştir. Resmi Gazete. (22510 sayılı ve 31.12.1996 tarihli). İthalat Rejimi Kararı, Ankara: Resmi Gazete. Togan, S. ve Yilmaz, A. (1995). Türkiye ve Avrupa Birliği: Türkiye İçin Yeni ve Orta Vadeli İstikrar Programına Doğru. İstanbul: TÜSİAD Yayınları, 152. 135 Resmi Gazete. (22300 sayılı ve 01.06.1995 tarihli-mükerrer). İthalatta Gözetim ve Koruma Önlemleri ile Kota İdaresi ve Tarife Kontenjanı Kararı. Ankara: Resmi Gazete. 133 134 79 Belirli Ülkeler Menşeli Malların İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Karar Türkiye DTÖ Koruma Önlemleri Anlaşması’na uyum kapsamında Belirli Ülkeler Menşeli Malların İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Karar 1995 yılında yayımlanmıştır.136 Söz konusu Karar çerçevesinde belirli ülkeler o dönemde DTÖ üyesi olmayan üçüncü ülkeler olarak tarif edilmiştir. Buna göre bu ülkelerden yapılan ithalata konu ürün miktarında yaşanan artış, iç piyasadaki benzer ürünler üreten ulusal firmalara ciddi zarar veya ciddi zarar tehdidi oluşturduğunun tespiti halinde, söz konusu ürünlerin ithalinde korunma önlemi alınmasına karar verilebilmektedir. Söz konusu Karar’ın hükümlerinin geçerli olacağı o dönemde DTÖ üyesi olmayan üçüncü ülkeler Azerbaycan, Arnavutluk, Çin Halk Cumhuriyeti, Gürcistan, Kuzey Kore, Moğolistan, Moldova, Özbekistan, Beyaz Rusya, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Rusya Federasyonu, Türkmenistan, Ukrayna ve Vietnam olarak sıralanmaktadır. 2004 yılında yayımlanan İthalatta Korunma Önlemleri ve Gözetim Uygulamaları Hakkında 204/7305 sayılı Karar ile Belirli Ülkeler Menşeli Malların İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Karar, revize edilmiştir. Belirli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Gümrük Birliği’ni kuran ve AB Ortak Ticaret Politikası’nın Türkiye tarafından üstlenilmesini öngören 1/95 sayılı OKK’nın 12. Maddesi ile DTÖ Tekstil Anlaşması’nın getirdiği yükümlülüklerin üstlenilmesini teminen Belirli Tekstil İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında 95/6815 sayılı Karar, 01.06.1995 tarihli ve 22300 sayılı Resmi Gazete (mükerrer)’de, Belirli Ülkeler Menşeli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Yönetmelik 26.12.1997 tarihli ve 23212 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Söz konusu mevzuat, “… tekstil ürünlerinin ithalat miktarlarında meydana gelen mutlak ve nisbi artışların benzer veya doğrudan rakip ürünlerin yurtiçi üretimi üzerinde ciddi zarar veya ciddi zarar tehdidi oluşturması halinde uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülükler de dikkate alınarak bu zarar veya zarar tehdidinin ortadan kaldırmak Resmi Gazete. (19.10.1995 tarihli ve 22450 sayılı). Belirli Ülkeler Menşeli Malların İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Karar. Ankara: Resmi Gazete. 136 80 amacıyla yapılacak işlemlere, alınacak önlemlere, gerekli ilke ve uygulama kararlarını verecek bir kurul oluşturulmasına ve bunun görevlendirilmesine ilişkin usul ve esasları …”137 kapsamaktadır. Bu çerçevede Türkiye’nin üçüncü ülkelere uygulayacağı tekstil ve konfeksiyon kotaları iki şekilde belirlenmiştir. İlk olarak AB tarafından kabul edilen kategori düzeninde ihracat yapılan ürünlerde 1992,1993 ve 1994 yılları fiili ihracat ortalaması alınmıştır. İhracat yapılmayan ürün kategorilerinde ise Türkiye’nin AB Üye Ülkelerine oranla ekonomik gücü hesaplanmış ve belirlenen katsayı AB’nin mevcut kotası ile çarpılarak söz konusu ülkenin Türkiye kotası bulunmuştur.138 Belirli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemlerine Dair Yönetmelik’te 2008 yılında değişiklik yapılırken, Belirli Ülkeler Menşeli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Yönetmelik de 2007 yılında revize edilmiş ve son şeklini almıştır. İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi (Anti-Damping ve Anti Sübvansiyon Soruşturmaları) Anti-damping/sübvansiyon soruşturmaları ve soruşturma neticesinde uygulanan telafi edici vergiler ithalatta haksız rekabeti önlemek ve yerli üreticiyi haksız rekabete neden olan ticaretten korumak adına ülkelerin başvurdukları başlıca tedbirlerindendir. Benzer olarak Türkiye de İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Mevzuat çerçevesinde bu tür soruşturmaların yürütülmesi yönünde yasal çerçeveyi oturturmuş ve bunları DTÖ üyeliğinin getirdiği yükümlülükler çerçevesinde “GATT (1994)’ün VI. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Anlaşması (Anti Damping Anlaşması)”nı referans alarak hazırlamıştır. Türkiye anti-damping ile ilgili ilk yasal düzenlemesini 1986 yılı İthalat Rejimi Karar’nın 2’nci maddesi ile yapmıştır. Söz konusu maddede “ithalat rejimi ile amaçlanan madde politikasına aykırı düşecek ve fiyat istikrarını bozacak şekilde, gizli ve açık olarak prim, Resmi Gazete. (22300 sayılı ve 01.06.1995). Belirli Tekstil Ürenleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri. Ankara: Resmi Gazete. 138 Yasar, E. (1995). Gümrük Birliği ve Türk Tekstil-Konfeksiyon Sektörü”, TMMOB Sanayi Kongresi: Gümrük Birliğine Doğru Sanayi Sektörü Sempozyumu. TMMOB Yayın No:184. Ankara, 70. 137 81 damping veya benzeri tedbirlerle teşvik edilen ithal mallar için 1615 sayılı Gümrük Kanunu’nun 21’inci Maddesine göre gerekli tedbirler alınabileceği” ifade edilmiştir.139 Diğer yandan İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında 3577 Sayılı Kanun ise 1 Temmuz 1989 tarihli ve 20212 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Kanun’un ilk maddesinde düzenlemenin amaç ve kapsamında belirtilmektedir. Buna göre “… ithalatta haksız rekabet hallerinden dampinge veya sübvansiyona konu olan ithalatın sebep olduğu zarara karşı bir üretim dalının korunması amacıyla yapılacak işlemlere, alınacak önlemlere, gerekli ilke ve uygulama kararlarını verecek bir Kurul oluşturulmasına ve bunun görevlerine ilişkin usul ve esasları kapsar….” 140 şeklinde ifade edilmiştir. Söz konusu Kanun 1999 yılında yayımlanan 13482 sayılı Karar ile yeniden düzenlenmiş ve 4412 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun 2005 yılında yayımlanarak son şeklini almıştır. Türkiye anti-sübvansiyon uygulamalarına ilişkin düzenlemeleri ise ilk olarak yukarıda da bahsedildiği gibi 1986 yılı İthalat Rejimi Kararı’nın ikinci maddesinde yapmıştır. Daha sonra İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında 3577 Sayılı Kanun 1989 yılında yürürlüğe girmiş, 1999 yılında ise 4412 Sayılı 3577 Sayılı Kanun’da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile son şeklini almıştır. Söz konusu düzenlemede, DTÖ’nün Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Önlemler Anlaşması temel metin olarak alınmış ve ihracata yönelik doğrudan sübvansiyonlar, ithal yerine yerli mal kullanımına bağlı sübvansiyonlar kesinlikle yasak olan sübvansiyonlar olarak belirtilmiştir. Söz konusu sübvansiyon hesaplamalarının usul ve esaslarını belirleyen İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ141 2008 yılında yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu tebliğ hükümleri kapsamında sübvansiyonlu olduğundan şüphelenilen ithal ürüne yönelik yürütülen soruşturmalarda, sübvansiyon miktarının hesaplanmasında kullanılabilecek yöntemler ve izlenecek prosedürler detaylandırılmaktadır. Anti-damping ve anti-sübvansiyon soruşturmalarına ilişkin yasal mevzuat incelendiğinde soruşturmaların açılmasına yönelik prosedürlerin benzerlik içerdiği gözlemlenmektedir. Balkir, C. (1993). İthalatta Haksız Rekabet ve Anti-Damping Uygulamaları. Egevizyon Dergisi, 1-3, İzmir, 7. 140 Ekonomi Bakanlığı. (2014). Ulusal Mevzuat/ Damping ve Sübvansiyon. Ankara: Ekonomi Bakanlığı. 141 Resmi Gazete. (26772 Sayılı, 30.01.2008- Tarihli Mükerrer). İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliği. Ankara: Resmi Gazete. 139 82 Diğer yandan açılacak soruşturma neticesinde dampingli veya sübvansiyonlu olduğu araştırmalar ve deliller ile ispat edilen ve bu nedenle ülke içine yapılan ithalatı ile bir üretim dalında maddi zarara neden olan, maddi zarar tehdidi oluşturan veya da bir üretim dalının kurulmasını ithalat nedeniyle engelleyen ürüne yönelik olarak telafi edici önlemler alınabilmektedir. Bu çerçevede açılması istenen soruşturma, damping veya sübvansiyona konu ithalat ürünün zarara yol açtığını iddia eden veya tüzel kişilerin Ekonomi Bakanlığı İthalat Genel Müdürlüğü’ne yazılı başvurusu ile veya re’sen açılan soruşturma ile yapılmaktadır. Bu doğrultuda, dampingli/sübvansiyonlu ithalattan zarar görüldüğüne dair yapılan başvuruları 45 gün içinde incelemeli, söz konusu başvuruları İthalatta Haksız Rekabeti Değerlendirme Kurulu’na sunmalıdır. Söz konusu Kurul soruşturma açılmasını öngörürse, soruşturmayı yine anılan genel müdürlük yürütmektedir. Bu noktada önemli olan husus başvuru bir üretim dalı adına yapılmışsa o üretim dalında Türkiye üretiminin en az %25’i o başvuru sahibi tarafından yapılıyor olmalıdır. Diğer yandan anti-damping başvurusu bir üretim dalı tarafından yapılıyorsa o başvuruyu destekleyen üreticilerin söz konusu ürünün Türkiye’de en az %50’sini üretiyor olması gerekmektedir. Haksız Rekabeti Değerlendirme Kurulu’nun soruşturma açılmasını uygun bulması halinde Resmi Gazete’de konuya ilişkin Tebliğ yayımlanmakta ve yayım tarihinden itibaren 12 ay içinde soruşturma tamamlanmaktadır. Gerekirse altı aya kadar soruşturma süresi uzatılabilmektedir. Soruşturma kapsamında ilgili firmaya veya ithalatçıya soru formları gönderilmekte 30(+7) gün içerisinde cevaplanması beklenmektedir. İlaveten yurtiçi veya yurt dışında ilgili firmada incelemelerde bulunulabilmektedir. İnceleme ve soruşturma devam ederken ancak soruşturma başlatıldıktan en erken 60 gün sonra, soruşturma sürecinde şikayet konusu olan zararın önlenmesi adına geçici önlem alınabilmektedir. Geçici önlemin süresi ise 9 ay ile sınırlandırılmaktadır. Diğer yanda soruşturma sonucunda alınan kararlar ve uygulanması öngörülen önlemler, Resmi Gazete’de yayımlanarak tüm ilgililere duyurulmaktadır. Soruşturma sonunda belirlenen önlemler dampingli ürünün ithalatında ek gümrük vergisi uygulanması şeklinde iken, sübvansiyonlu olduğu tespit edilen ürünün ithalatında telafi edici gümrük vergisi 83 alınması şeklindedir. Bu noktada en önemli ayrım anti-sübvansiyon önlemlerinden sorumlu taraf ithalatçı firma iken, anti-sübvansiyon önlemlerinden sorumlu taraf ithalatın gerçekleştiği ülkenin kendisidir. Dampinge ve sübvansiyona karşı kesin önlemlerin uygulanma süresi kural olarak beş yıldır. Ancak, süre bitiminden evvel bir nihai gözden geçirme soruşturması açılmasının istenmesi durumunda, mevcut durumu inceleyen bir soruşturma açılır. Söz konusu soruşturmada uygulamadaki önlemin kalkması halinde önlem uygulanan ürünün tekrardan iç pazara zarar verme olasılığı değerlendirilir. Söz konusu tehlikenin varlığı halinde önlemin uygulanmasına devam edebilmektedir. Tüm bu süreçlere ve alınan kararlara ilişkin itiraz mercii Türk mahkemeleri veya DTÖ kapsamında anlaşmazlıkların halli mekanizmasının işletilmesidir.142 İthalatta standardizasyon Görünmez engeller olarak da tanımlanan ve tarife dışı engeller kadar etkili olabilen ithal ürünlerin standardizasyonuna ilişkin düzenlemeler, ülkeler arasındaki ticaretin akışını ve ithalat hacimlerini doğrudan etkileyebilirken, Türkiye bu kapsamdaki ilk düzenlemesini “Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler Standardizasyon Yönetmeliği”143 kapsamında yapmıştır. Diğer yandan 1/95 sayılı Kararın 8’inci Maddesinin 1’inci ve 2’nci fıkralarına istinaden, ticarette teknik engellerin karşılıklı kaldırılmasına ilişkin AT mevzuatı listesinin Türkiye tarafından üstlenilmesi için 2/97 sayılı OKK kabul edilmiştir. Bu doğrultuda "Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun, 2001 yılında Resmi Gazete'de yayımlanarak, 2002 yılında yürürlüğe girmiştir.144 Diğer yandan yine 2002 yılında “Ürünlerin Piyasa Gözetimi ve Denetimine Dair Yönetmelik” ile “Teknik Mevzuatın ve Standartların Türkiye ile Avrupa Birliği Arasında Bildirimine Dair Yönetmelik” 2002 yılında Resmi Gazete’de yayımlanarak uygulamaya Ekonomi Bakanlığı (2014). Ticaret Politikası Savunma Araçları- Damping-Sübvansiyon Soruşturmaları, Ankara: Ekonomi Bakanlığı. 143 Resmi Gazete. (22541 sayılı ve 01.02.1996 tarihli-mükerrer). Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler Standardizasyon Yönetmeliği. Ankara: Resmi Gazete. 144 Resmi Gazete. (2445941 sayılı ve 11.07.2001 tarihli). Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun. Ankara: Resmi Gazete. 142 84 geçmiştir.145 İlaveten 2002 yılında CE Uygunluk İşaretinin Ürüne İliştirilmesine ve Kullanılmasına Dair Yönetmelik kapsamında uygulamaya konan mevzuat 2012 yılında revize edilerek Resmi Gazete’de146 yayımlanmış ve yürürlüğe girmiştir. Sonuç olarak söz konusu teknik mevzuatına uyumları doğrultusunda üçüncü ülkelerden Türkiye’ye ithal edilen ürünlerin arzında tüketicilerin hakları ve çıkarları korunarak ürünlerde standardizasyon sağlanmaya çalışılmıştır. İlaveten yerli sanayinin kalite altyapısının yükseltilmesi ve iç ve dış piyasalarda rekabet gücü arttırılması hedeflenmiştir. 3.2. 2008 Küresel Kriz Sonrası Türkiye’nin Dış Ticaret Politikası ve Korumacılığa Karşı Takip Edilen Politikalar Türkiye 2000’li yıllara ekonomik krizlerle başlamıştır. Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri, Türkiye ekonomisini oldukça derinden etkilemiş ve başta bankacılık sektörü olmak üzere ekonomide önemli yapısal değişimler yaşanmasına neden olmuştur. Ancak bu noktada 1997 yılında Asya Krizi olarak literatüre geçen ve Güneydoğu Asya ülkelerini etkisi altına alan finansal bunalım iç talepte daralmayı yaşanmasına sebep olurken, 1998 yılının sonuna doğru Rusya’da patlak veren kriz dış talebin de düşmesine ve Türkiye’de üretim daralmasının yaşanmasına neden olmuştur. Diğer yandan Krizlerden etkilenen yatırımcı bölgeden uzaklaşarak daha güvenli ekonomilere yatırım yapma eğilimine girmiş ve Türkiye’den hızlı bir sıcak para çıkışı olmuştur. Dışsal sorunlar ile beraber iç siyasi ortam, 1998 yılında alınan erken seçim kararı ve 1999 yılında yaşanan büyük deprem felaketi, Türkiye ekonomisinde dengesizliklerin etkilerini şiddetlendirmiştir. Yaşanan bu olumsuzlukların neticesinde 2000 yılı son çeyreğinde 2001 yılında Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı en son kriz yaşanmıştır. Krize çözüm yolunda alınan önlemler dış ticaret açısından da dalgalanmalar ve değişimler yaşanmasını kaçınılmaz kılmıştır. Bu kapsamda kriz sonrası dönemde iç piyasadaki daralma ve TL’nin yabancı paralar Resmi Gazete. (17 Ocak 2002 tarihli ve 24643 sayılı).Ürünlerin Piyasa Gözetimi ve Denetimine Dair Yönetmelik. Ankara: Resmi Gazete. 146 Resmi Gazete. (23.02.2012 tarihli ve 28213 sayılı). CE İşareti Yönetmeliği” ve Uygunluk Değerlendirme Kuruluşları ve Onaylanmış Kuruluşlar (UDKOK) Yönetmeliği. Ankara: Resmi Gazete. 145 85 karşısında değerinin düşürülmesi sonucu ortaya çıkan göreli kur avantajı, sanayicilerin yurtdışına yönelerek ihracatın artışı sağlanmasına neden olmuştur.147 Söz konusu yılda ihracat bir önceki yıla oranla % 12,8 artarak, 31,3 milyar dolara ulaşmıştır. 2001 yılı ithalatı ise bir önceki yıla oranla % 24 civarında azalarak, 41,3 milyar dolar seviyesine gerilemiştir (Bkz. Çizelge 3.6.). Bu noktada Türkiye’nin dış pazarlarını çeşitlendirme çabası yaşanan ihracat artışının önemli bir sebebi olarak görülmüştür. Bu çerçevede 2001 Krizi sonrası tekrardan toparlanma çabası içine giren Türkiye ekonomisinin lokomotifi yine ihracat olmuştur. 2001 sonrası Türkiye’nin ihracatında yaşanan pozitif seyir 2008 Küresel Krize kadar devam etmiştir. Bu süreçte dikkat çeken diğer bir unsur ise ihracatta paralel olarak ithalatta yaşanan yükseliş ve artan dış ticaret açığıdır. Özellikle ekonomik büyümenin yaşandığı 2002-2008 yılları arasında ithalatın da arttığı ve dış ticaret açığının yükselmesine sebebiyet verdiği gözlemlenmiştir (Bkz. Çizelge13). Çizelge 3.6. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (2001-2014) Toplam İhracat İhracattaki İthalattaki Toplam İthalat Dış Ticaret Miktarı (milyar Değişim Oranı Değişim Miktarı (milyar $) Dengesi $) (%) Oranı (%) 31,3 12,8 41,3 -24,0 -10,06 2001 36,05 15,1 51,5 24,5 -15,4 2002 47,2 31,0 69,3 34,5 -22,08 2003 63,1 33,7 97,5 40,7 -34,3 2004 73,4 16,3 116,7 19,7 -43,2 2005 85,5 16,4 139,5 19,5 -54,04 2006 107,2 25,4 170,06 21,8 -62,7 2007 132,02 23,1 201,9 18,8 -69,9 2008 102,1 -22,6 140,9 -30,2 -38,8 2009 113,8 11,5 185,5 31,7 -71,7 2010 134,9 18,5 240,8 29,8 -105,9 2011 152,4 13,0 236,5 -1,8 -84,1 2012 151,8 -0,4 251,6 6,4 -99,8 2013 157,6 3,8 242,1 -3,8 -84,5 2014 Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara. YIL Bu süreçte yaşanan dış ticaret açıklarının nedenlerinden biri ihracata dayalı büyüme modeli çerçevesinde 1996 yılında uygulanmaya konan Dâhilde İşleme Rejimi (DİR) sistemi olduğu savunulabilir. DİR kapsamında ihraç edilmek üzere gümrük vergisi muafiyeti ile Türkiye’ye hammadde ithalatına izin verilmekte ve ihracat artışına yönelik firmalara Devlet Planlama Teşkilatı. (2007). Türkiye 9. Kalkınma Planı (2007-2014)-Türkiye Dış Ticareti. Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı, 12-13.Türkiye 9. Kalkınma Planı (2007-2014), age, s.14-16. 147 86 dolaylı yoldan destek sağlanmaktadır. Türkiye’nin dış ticaret dinamikleri açısından DİR sistemi oldukça önemli olup ortalama ihracatın %50’si DİR kapsamında gerçekleşmektedir. Söz konusu ihracatın gerçekleşebilmesi için yapılan ithalat ise ihracatın ortalama %60’na tekabül etmektedir.148 Bu nedenle Türkiye’nin ihracatında yaşanacak bir düşüş hammadde ithalatını azaltacak ve dolayısıyla dış ticaret açıklarının azalmasına neden olacaktır. Nitekim 2008 krizi sonrası Türkiye dış ticaretinde yaşananlar bu duruma örnek teşkil etmesi açısından önemlidir. Krizin etkilerinin derinleşerek devam ettiği 2009 yılında Türkiye’nin ihracatı bir önceki yıla göre % 22,6 oranında gerilerken bu duruma paralel olarak ithalat miktarı da %30,2 oranında gerilemiş ve dış ticaret açığı 38 milyar dolar seviyelerine inmiştir (Bkz. Çizelge 3.6.). Kriz döneminde yaşanan ihracat düşüşlerinin başlıca nedeni ise başta AB olmak üzere Türkiye’nin ihracat pazarlarının krizden derin bir şekilde etkilenmesidir. Diğer yandan ithalatta yaşanan düşüş yurtiçi artan döviz fiyatlarına bağlanmakla birlikte ihracatta yaşanan düşüşün ithalat miktarının azalmasında oldukça etkili olduğu kabul edilmektedir. Nitekim devam eden yıllarda ihracat artışları beraberinde ithalat artışlarını tetiklemiştir. 2008 Küresel Krizi sonrası dünyada artan korumacı uygulamalar Türk menşeli ürünlere yönelik de kısıtlamalar getirmiş ve Türkiye’ye yönelik anti-damping/sübvansiyon soruşturmalarında artış yaşandığı gözlemlenirken, tarife dışı engeller ile de ihracat miktarı kısıtlanmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda ihracatımızın yaklaşık % 45’ni gerçekleştirdiğimiz AB ile aramızda 1996 yılında oluşturulan Gümrük Birliği’nin varlığı önemli olmakla birlikte Türkiye’den gerçekleştirilen ithalata konu ürünlere uygulanacak savunma araçlarının kullanımı, Gümrük Birliği’nin varlığına ve ruhuna aykırı olmasına rağmen söz konusu olabilmekte Türk menşeli ürünlere yönelik anti-damping/sübvansiyon soruşturmaları açılabilmektedir. Ancak bu konuya ilişkin detaylı bilgiler “AB’nin 2008 Küresel Kriz Sonrası Ticaret Politikasının Gümrük Birliği Kapsamında Türk Dış Ticaretine Etkileri” başlığı altında incelenecektir. Akdemir, S. (2008). Türkiye’de Dış Ticaret’in Gelişimi (2000-2007). 2. Ulusal İktisat Kongresi Sonuç Raporu, İzmir, 5-7. 148 87 Diğer yandan Türk ürünlerine 2008 sonrası artan oranda soruşturma açılan diğer başlıca ülkeler ise ABD ve Avusturalya olmuştur. Bu çerçevede Türk menşeli inşaat demiri, karbon kaynaklı çelik tüp ve bobin çubuk filmaşin ürünlere yönelik anti-damping soruşturmaları açılmış ve Türkiye’nin rekabetçi olduğu demir-çelik sektörüne yönelik bu soruşturmalar ihracatı kısıtlayıcı etkiler doğurmuştur.149 Sonuç olarak Türk ürünlerine karşı alınan önlemler Türkiye’yi karşı önlem alma noktasında hareke germiştir. Bunun dışında birçok ülkenin ulusal ürünlerini farklı yollar ile destekleyerek yeni nesil korumacı politikalar takip etmesi alınan bu önlemlerde diğer bir ana sebep olarak ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda 2008 Küresel Krizi sonrası uluslararası ticarette ülkelerin ulusal firmalarına dolaylı yoldan verdiği desteklerin artması ilaveten tarife dışı engeller olarak kabul edilen uygulamalar ile kendi iç pazarlarını korumaya çalışmaları birçok gelişmekte olan ülke gibi Türkiye’nin de karşı önlem almasına neden olmuştur. Bu çerçevede 2001 Ulusal Krizi sonrası ihracata dayalı büyüme modeli çerçevesinde devam ettirdiği büyümenin 2008 Küresel Krizi ve neticesinde ülkeler tarafından alınan önlemler çerçevesinde kesintiye uğramasını engellenmek adına politikalar yürütülmüştür. Başta ihracatının yaklaşık %50’sini gerçekleştirildiği AB ülkeleri olmak üzere toplam ihracat miktarının 2009 yılında bir önceki yıla oranla %22,6 oranında düşmesi(Bkz. Çizelge-16), Türkiye’nin kriz sonrası korumacı politikalara karşı çıkmasının başlıca sebebi olarak görülebilir. Bu doğrultuda DTÖ çatısı altında yürütülen müzakerelerde, krizin etkilerinin azaltılması yönünde ülkeler tarafından alınan önlemlerin uluslararası ticareti daha da kısıtlayacağını ve bu durumun krizin etkilerinin derinleşmesine sebebiyet vereceğini savunan Türkiye korumacılığa yönelik çabalara ve uygulamalara karşı çıkmış, kullanılan uygulamaların faydasız olduğunu savunmuştur.150 İlaveten ekonomik bunalımdan kurtulmaya çalışan gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin, kriz dönemlerinin zararlarının azaltılmasında kullandıkları dampingli ve sübvansiyonlu ürün ticaretine karşı Türkiye’nin önlemler alması da kaçınılmaz olmuştur. Bu nedenle Ekonomi Bakanlığı. (2014). Türk İhraç Ürünlerine Yönelik Uygulanan Tpsa Önlemleri. Ankara: Ekonomi Bakanlığı. 150 Ekonomi Bakanlığı. (2014). Çok Taraflı Ticaret Müzakereleri. Ankara: Ekonomi Bakanlığı. 149 88 Türkiye yasal sınırları DTÖ yükümlülükleri çerçevesinde belirlenen ticari savunma araçlarının kullanımına sıklıkla başvurur olmuştur. Ticaret politikası savunma araçları, “… DTÖ’nün ilgili anlaşmalarında ve İthalat Rejimi Kararı’nın 4’üncü maddesinde adı geçen, benzer veya doğrudan rakip mallar üreten yerli üreticilerin ithalattan (ciddi) zarar görmesinin önüne geçmek amacıyla başvurulan dampinge/sübvansiyona karşı önlemler ile korunma ve gözetim önlemlerinin bütününe verilen genel isim…” 151olarak ifade edilmektedir. Bu kapsamda üçüncü ülkeler tarafından Türkiye ihracatçısına karşı yapılan haksız uygulamalar veya dampingli/sübvansiyonlu olarak Türkiye pazarına ithal edilmek istenen ürünlere karşı bu araçlar kullanılmaktadır. Türkiye’nin ticari savunma araçları antidamping/sübvansiyon soruşturmaları, izleme ve önlemlerin etkisiz kılınması ve korunma önlemlerinden oluşmaktadır. Söz konusu uygulamalara ilişkin yasal çerçeve bu bölümün ikinci kısmında anlatıldığından bu kısımda değinilmeyecektir. Bu çerçevede ticari savunma araçlarının hangi doğrultuda uygulandığı kısaca aşağıda açıklanmaktadır. 3.2.1. Anti-Damping-/Sübvansiyon soruşturmaları Türkiye’de anti-damping/sübvansiyon soruşturmalarına yönelik yasal mevzuat ilk olarak 1989 yılına da düzenlenmiş olmakla birlikte DTÖ üyeliği ile son haline ulaşmıştır. Anti damping-sübvansiyon soruşturmalarının kullanımı ise daha çok 2000’li yıllarla başlamıştır. Bunun nedeni AB ile Türkiye arasında kurulan Gümrük Birliği ve bu kapsamda üçüncü ülkelere yönelik gümrük tarifelerinde OGT oranlarının kabul edilmesi olmuştur. İlaveten DTÖ üyeliği sonrası, kambiyo ve miktar kısıtlamaları gibi klasik koruma araçlarının yürürlükten kaldırılması, ulusal firmaların iç piyasada haksız rekabete yol açan dampingli veya sübvansiyonlu ürünlere karşı korunmasına yönelik anti-damping/sübvansiyon uygulamalarının başlıca yasal yöntem olarak önemini arttırmıştır. Bu kapsamda dampinge veya sübvansiyona konu olan ithal ürüne yönelik karşı önlem olarak anti-damping/sübvansiyon tedbirleri veya telafi edici önlem uygulanabilmektedir. Soruşturma sürecine başlanması için gerekli olan hususlara daha önceki kısımda bahsedildiğinden bu kısımda yer verilmemiştir. 151 Ekonomi Bakanlığı. (2014). Ticaret Politikası Savunma Araçları Nedir?. Ankara: Ekonomi Bakanlığı. 89 Türkiye 1989-2014 yılları arasında toplam 360 damping/sübvansiyon soruşturması başlatılmış, bunlardan 275’i önlem ile sonuçlanmıştır. Hâlihazırda ise 120 adet dampinge karşı önlem (22 ülke menşeli 52 ürün grubunda) yürütülürken, 24 adet soruşturma da devam etmektedir. Önlem uygulanan başlıca sektörler ise tekstil, maden ve metal ürünleri ile plastik ve kauçuktur. 152 Bu çerçeveden bakıldığında Türkiye’nin söz konusu soruşturmaları ithalatın düzenlenmesi noktasında sıkça kullandığı zaman zaman da bazı sektörlerin korunması yönünde soruşturmalar açıldığı görülmektedir. 3.2.2. İzleme ve önlemlerin etkisiz kılınması Ticaret politikası savunma araçları çerçevesinde uygulanan önlemlerinden ikincisi olan izleme ve önlemlerin etkisiz kılınması, “… haklı bir neden veya ekonomik gerekçesi bulunmayan bir uygulama sonucunda, Türkiye ile üçüncü bir ülke veya firmalar arasındaki ticarette bir değişikliğin meydana gelmesi ve yürürlükteki önlemin etkisinin azaltıldığının veya bertaraf edildiğinin tespit edilmesi durumunda…” 153 uygulanmaktadır. Türkiye’de hâlihazırda fermuarlar, sentetik filamentten mensucat, demir veya çelikten halat ve kablolar, grafitli kurşun kalemler, menteşeler, çakmaklar ve duvar tipi split klimalar olmak üzere 7 ürün grubunda önlemlerin etkisiz kılınmasına karşı 18 adet önlem yürürlükte bulunmaktadır.154 3.2.3. Korunma önlemleri Korunma önlemleri ise ticari savunma araçları kapsamında kullanılan diğer bir araçtır. “Bir malın ithalatının benzer veya doğrudan rakip mallar üreten yerli üreticiler üzerinde ciddi zarar veya ciddi zarar tehdidi oluşturacak şekilde artması halinde, bu zarar veya zarar tehdidini ortadan kaldırmak üzere, geçici olmak kaydıyla korunma önlemi...”155 uygulanabilmektedir. Söz konusu önlemler neticesinde yapılacak uygulamalar ise söz konusu malın ithalatında uygulanmakta olan gümrük tarife oranlarının arttırılması veya söz konusu ürünün ithalat miktarının sınırlaması şeklinde belirtilmiştir. Hâlihazırda Türkiye Ekonomi Bakanlığı. (2014). Damping ve Sübvansiyon. Ankara: Ekonomi Bakanlığı. Ekonomi Bakanlığı. (2014). İzleme ve Önlemlerin Etkisiz Kılınmasının Önlenmesi, Ankara: Ekonomi Bakanlığı. 154 İnternet: Ekonomi Bakanlığı. (2014). Yürürlükteki Önlemler. http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home/ithalat/ticaretPolitikasiSav/ithalatizlemeveOnlemleri?_afrLoop =572235774264511&_afrWindowMode=0&_afrWindowId=13njmjlaxv_288#!%40%40%3F_afrWindowId %3D13njmjlaxv_288%26_afrLoop%3D572235774264511%26_afrWindowMode%3D0%26_adf.ctrlstate%3D13njmjlaxv_342 sayfasından 23 Haziran 2014 tarihinde alınmıştır. 155 Ekonomi Bakanlığı. (2014). Korunma Önlemleri, Ankara: Ekonomi Bakanlığı. 152 153 90 tereftalik asit, gözlük çerçeveleri ile bavul, çanta ve benzeri mahfazalar olmak üzere üç üründe korunma önlemi soruşturması yürütmektedir. Daha önceki yıllarda ise 41 ürüne ilişkin soruşturma başlatılmıştır. 2014 yılı Kasım ayı itibari ile ise 13 üründe ise korunma önlemleri yürürlüktedir.156 Sonuç olarak Türkiye söz konusu politika araçları kapsamında ulusal pazarını haksız rekabete yol açan destek ve dampinglerden korumak adına söz konusu uygulamaları özellikle 2008 Küresel Krizi sonrası daha sıklıkla kullandığını söylemek mümkündür. Ancak bu noktada en önemli husus Türkiye’nin uygulamaya koyduğu söz konusu uygulamaların DTÖ yükümlülüğüne halel getirmediğidir. İlaveten Türkiye bu uygulamalar ile korumacı politikalar takip etmemekte, sadece haksız ticari uygulamalar karşısında yerel pazar ve üreticilerini korumaktadır. 3.2.4. AB’nin 2008 Küresel Krizi sonrası ticaret politikasının Gümrük Birliği kapsamında Türk dış ticaretine etkileri 1996 yılında kurulan Gümrük Birliği kapsamında Türkiye'nin, genel ithalat hacmi artış gösterme eğilimine girmiştir. Gümrük Birliğinin ilk beş yıllık (1996-2001) döneminde Türkiye'nin toplam ithalatı neredeyse ikiye katlanarak ortalama 45 milyar dolar seviyelerine çıkmıştır. Bu dönemde AB’den yapılan ithal miktarı ise ortalama 25 milyar dolar civarlarında seyretmiştir (Bkz. Şekil 3.1.). İnternet: Ekonomi Bakanlığı. (2014). Yürürlükteki Önlemler. http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home/ithalat/ticaretPolitikasiSav/ithalatizlemeveOnlemleri?_afrLoop =572235774264511&_afrWindowMode=0&_afrWindowId=13njmjlaxv_288#!%40%40%3F_afrWindowId %3D13njmjlaxv_288%26_afrLoop%3D572235774264511%26_afrWindowMode%3D0%26_adf.ctrlstate%3D13njmjlaxv_342 sayfasından 23 Haziran 2014 tarihinde alınmıştır. 156 91 60 50 Toplam İthalat Miktarı (milyar $) 40 AB'den Yapılan İthalat Miktarı (milyar $) Toplam İhracat Miktarı (milyar $) 30 AB'ye Yapılan İhracat Miktarı (milyar $) 20 10 0 1996 1997 1998 1999 2000 2001 Şekil 3.1. Türkiye’nin Toplam ve AB’ye Yaptığı İthalat- İhracat Miktarı (1996-2001) Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara. Gümrük Birliği’nin ilk yıllarında AB’ye yapılan ihracat miktarındaki düşük seviyelerin nedeni Türkiye ekonomisinin AB’ye göre rekabet gücü düşük olmasıdır. Gümrük Birliği’nin ilk yıllarında düşük seyreden ihracat miktarı, Türkiye’nin artan rekabet gücü ve Gümrük Birliği’ne uyum sağlanmasına paralel olarak değişmiştir. Bu çerçevede 1996-2001 yılları arasında Türkiye’nin toplam ihracatı ortalama 26 milyar dolar seviyelerinde iken AB’ye ihracat miktarı ortalama 15 milyar dolar civarında seyretmiştir (Bkz. Şekil 3.1.). Ancak bu durum 2000’li yıllarla birlikte değişmeye başlamıştır. 2001 yılında 17,5 milyar dolar olan Türkiye’nin AB’ye ihracat miktarı, 2005 yılında 41,3 milyar dolara ulaşmıştır. Yaşanan bu artışa paralel olarak ihraç ürünleri bileşimindeki yapısal değişim de dikkat çekicidir. Bu kapsamda AB’ye yapılan ihracatta katma değeri yüksek ürünlerin (otomotiv, beyaz eşya vb.) artan oranda olduğu görülmektedir (Bkz. Çizelge 3.7.). Bu durum Türkiye’nin Gümrük Birliği’nin ilk yıllarında mevcut üretim kapasitesini ve üretim değerini yıllar içinde geliştirdiğini ve son dönemde AB’ye karşı rekabetçi seviyesini önemli ölçüde yükselttiğini göstermektedir.157 Dokuz Eylül Üniversitesi. (2006). Türkiye’nin AB Rotasında Gümrük Birliğinin 10 Yıllık Muhasebesi. Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF Ders Notu, İzmir, 5-7. 157 92 Çizelge 3.7. Sektörler Temelinde AB’ye Yapılan İhracat Miktarı (1996-2005) YIL Tarım Ürünleri Tekstil Ürünleri Demir Çelik Ürünleri Makina Ürünleri Elektronik Ürünler Otomotiv Ürünleri Toplam İhracat Miktarı (Milyon$) 1996 2.118 6.104 439 447 777 397 12.561 1997 2.278 6.486 651 495 912 263 13.434 1998 2.172 7.073 742 624 1.325 299 14.807 1999 2.111 6.771 866 743 1.169 948 15.421 2000 1.726 6.811 963 769 1.346 989 15.664 2001 1.890 7.115 1,079 998 1.433 1.692 17.546 2002 1.899 8.175 1.047 1.245 1.992 2.259 20.415 2003 2.384 10.339 1.637 1.795 2.537 3.708 27.394 2004 3.090 11.911 2.853 2.379 3.482 6.314 36.581 2005 4.055 12.912 2.691 2.961 3.897 7.076 41.359 Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara. Sonuç olarak Gümrük Birliği sonrasında Türk dış ticaretinde yaşanan değişim günümüze kadar devam etmiş AB toplam ticaretimizin ortalama %50’sini gerçekleştirdiğimiz bir ticari ortak haline gelmiştir. 1995 yılında 12,2 milyar dolar civarında seyreden Türkiye’nin AB’ye ihracatı, 2014 yılında ise 68,5 milyar dolara yükselmiştir. Paralel olarak Türkiye’nin AB’den gerçekleştirdiği ithalat miktarında da gözle görülür artışlar yaşanmıştır. 1995 yılında 18,02 milyar dolar olan ithalat miktarı 2014 yılı sonunda ise 88,7 milyar dolara ulaşmıştır (Bkz. Çizelge 3.8.). Çizelge 3.8. Türkiye’nin Toplam ve AB Üye Ülkelerine Gerçekleştirdiği İthalat ve İhracat Rakamları (1995-2014) 1995 2014 Toplam İhracat Miktarı (Milyar$) 21,6 157,6 % 629 Toplam İthalat Miktarı (Milyar$) 43,6 242,1 % % 455 YIL 1995 2014 % YIL AB’ye Yapılan İhracat Miktarı (Milyar$) 12,2 68,5 % 461 AB’den Yapılan İthalat Miktarı (Milyar$) 18,02 88,7 % 392 Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara. Not: Avrupa Birliği ülke grubu 28 ülkeli olarak hesaplanmıştır. 93 Bu çerçevede bakıldığında Gümrük Birliği’nin Türkiye’nin dış ticaretinde ticaret yaratıcı etki mi, yoksa ticaret saptırıcı etki mi oluşturduğu önemlidir. Ticaret yaratıcı etki, Gümrük Birliği dolayısıyla üye ülkeler dışındaki ülkelerle yapılan yüksek maliyetli ticaretin, Birlik içindeki daha verimli ülkeye kaymasıyla ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda üye ülkelerden yapılan ticaret hacminin artması ticaret yaratıcı etkiyi göstermektedir. Ticaret saptırıcı etki ise, gümrük birliğinin kurulmasıyla birlik dışında kalana üreticiler ile olan ticaret kapasitesinin düşmesi ve daha yüksek maliyetten birlik içinden ticaret yapılmasıdır. Bu çerçevede birlik dışında kalan ülkelerle yapılan ticaret hacminin daralması ticaret saptırıcı etkiyi göstermektedir. Söz konusu tanımlar ışığında bakıldığında Gümrük Birliği tesis edilmeden önceki son tarih olan 1995 yılından, 2014 yılı sonuna kadar geçen süreçte Türkiye’den, AB’ye yapılmış olan toplam ihracatta yaşanan artış % 461 toplam ithalatta yaşanan artış % 392 olarak gerçekleşmiştir(Bkz. Çizelge 3.8.). Sonuç olarak söz konusu rakamlar çerçevesinde Gümrük Birliği’nin Türkiye’nin AB’ye yönelik dış ticareti üzerinde ticaret yaratıcı etkileri olduğu gözlemlenmektedir. Diğer yandan Gümrük Birliği’nin Türkiye üzerinde ticaret saptırıcı etkilerine bakıldığında, AB’nin tercihli ticaret rejiminin üstlenilmesi kapsamında Türkiye toplamda 33 adet STA imzalamış ancak bunlardan 11 tanesi, söz konusu ülkelerin AB üyelikleri nedeniyle feshedilmiştir.158 Bu noktada STA’lar kapsamında pazar açılımı sağlanması ve vergi indirimlerinin karşılıklı hale getirilerek yüksek koruma oranlarıyla kendi pazarlarını koruyan ülkelere düşük vergi oranları ile ihracat imkanı yakalanması oldukça önemlidir. STA’ların sağladığı pazara giriş imkânları değerlendirildiğinde, anılan ülkelere ihracat miktarı 2000 yılındaki 2,2 milyar dolar seviyesinde iken, 2012 yılında 14,5 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. Diğer taraftan 2000 yılındaki 2,8 milyar dolar civarında olan anılan ülkelerden Türkiye’nin ithalatı miktarı, 012 yılında 10,7 milyar dolara yükselmiştir. Söz konusu ülkeler ile olan ticaret, 2013 yılı itibariyle ihracatın %9,7’sini, ithalatın ise %9,2’sini teşkil etmektedir.159 Diğer yandan ülkemizin STA imzaladığı üçüncü ülkeler ile ticari ekonomik yanında siyasi ilişkilerinin de gelişerek daha sağlam bir yapıya dönüştüğü bu noktada diğer bir husus olarak dikkat çekmektedir. Sonuç olarak, Gümrük Birliği’nin EFTA, İsrail, Makedonya, Bosna ve Hersek, Filistin, Tunus, Fas, Suriye, Mısır, Arnavutluk, Gürcistan, Karadağ, Sırbistan, Şili, Ürdün, Lübnan, Moritus, Güney Kore, Kosova, Malezya, Moldova Faroe Adaları. 159 Ekonomi Bakanlığı. (2014). Serbest Ticaret Anlaşmaları, Ankara: Ekonomi Bakanlığı. 158 94 üstlenilmesi, Türkiye üzerinde ticaret saptırıcı etkilerin çok fazla hissedilmediğini ortaya koymaktadır. Türkiye’nin dış ticaret politikalarına ve uygulamalarına Gümrük Birliği’nden sonra en önemli etkiyi 1994 yılında kurulan ve Türkiye’nin de kurucu üyesi olduğu DTÖ yapmıştır. Bu kapsamda DTÖ üyeliği ile Türkiye, Uruguay Turu müzakereleri sonucunda oluşturulan Nihai Senet ve içerisinde yer alan Anlaşmaları, Uzlaşmaları, Bakanlar Kararları ve Deklarasyonları kabul etmiştir. Bu çerçevede üye ülkelerce tarife ve tarife dışı engellerin kaldırmasına yönelik olarak pazara giriş müzakereleri çerçevesinde oluşturulan bağlayıcı taahhüt listeleri de Türkiye tarafından benimsenmiştir. Uruguay Turu müzakereleri neticesinde, DTÖ üyesi ülkeler için sanayi ürünlerinde gümrük tarife oranları indirim taahhütlerini yerine getirmeleri için belli bir geçiş süresi tanınmıştır. Ancak bu noktada gümrük tarifelerindeki indirim oranları gelişmiş ve gelişme yolundaki ülkeler için farklı olarak kabul edilmiştir. Bu çerçevede gelişme yolundaki ülke statüsünde bulunan Türkiye sanayi ürünlerinde ortalama %29 oranında tarife indirim taahhüdünde bulunmuş ve bu indirimleri 1999 yılına kadar beş yıllık dönemde eşit oranlarda gerçekleştirmeyi taahhüt etmiştir. Diğer yandan Türkiye AB ile 1995 yılında kurulan Gümrük Birliği kapsamında AB’nin üçüncü ülkelere yönelik uyguladığı ortak gümrük tarifesini uygulamayı taahhüt ettiğinden birçok sanayi ürününde söz konusu taahhütleri daha erken dönemde yakalamıştır. Türkiye’nin dış ticaret politikası tamamen bağımsız belirlenen bir süreç değildir. DTÖ yükümlülüklerimizin yanında Türkiye 1996 yılında AB ile kurulan Gümrük Birliği kapsamında da bazı yükümlülükler üstlenmiştir. Bu nedenle adı geçen ticari savunma araçlarının kullanılmasının yanında Küresel Kriz sonrası değişen AB Ortak Ticaret Politikasının (OTP) Türkiye dış ticaret politikasında etkileri söz konusudur. Bu kapsamda anti-damping/sübvansiyon soruşturmalarına AB tarafından kriz sonrası dönemde ağırlık verilmesi ilk dikkat çeken husustur. Türkiye ile AB arasında ticari korunma araçları ile ilgili düzenlemeler Gümrük Birliği’ni tesis eden 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın (OKK) 44-47’inci maddelerinde 95 düzenlenmiştir. 1/95 sayılı OKK’nın 44’üncü maddesine160 göre taraflar arasında ticari korunma önlemlerinin askıya alınması, Türkiye’nin AB iç pazar mevzuatına denk bir koruma sağlayarak eşit rekabet koşullarını sağlamış olmasına bağlanmaktadır. Buna göre bu denkliğin sağlanması için rekabet, devlet yardımları ve diğer konulardaki AB müktesebatının Türkiye tarafından benimsemiş ve etkin bir şekilde uygulamaya konmuş olması gerekmektedir. Bu koşulların yerine getirildiğinin teyidi ise Ortaklık Konseyi’nin bu yönde karar vermesiyle olmaktadır. Türkiye’nin anti-damping mevzuatı ve uygulamaları AB'nin antidamping tüzüğü ile getirdiği düzenlemelere birebir paralellik arz etmektedir. Özellikle başvuru, inceleme, soruşturma açılması, bilgi toplanması, ihraç fiyatı, normal değer, fiyat karşılaştırılması, damping miktarı ve marjı, zarar gibi kavram ve uygulamalardaki ayniyete yakın benzerlikler dikkat çekicidir. Bu durumun nedeni, her ikisinin de esin kaynaklarının DTÖ Anti-Damping Anlaşması kuralları olmasıdır. Ancak Ortaklık Konseyi’nin bu kapsamda bir karar henüz vermediği için Türkiye AB tarafından üçüncü ülke statüsünde sayılmakta ve Birlik tarafından açılabilecek bir antidamping/sübvansiyon soruşturmasına maruz kalabilmektedir. Gümrük Birliği’nin yaratmış olduğu ticari bütünlüğe ve Türkiye’nin yasal mevzuatta AB ile yakaladığı uyuma rağmen rekabet politikası açısından Türkiye’nin uygulamalarının AB tarafından tanınmaması Türkiye’nin üçüncü ülke statüsünde yer almasına neden olmaktadır.161 AB’nin bu tedbirlerin uygulamamayı kararlaştırdığı tek örnek Avrupa EFTA Ekonomik Alan (AEA)’dır. Bu çerçevede AEA kapsamında rekabet politikası, çevre politikası ve sosyal politika alanları gibi yatay konularda EFTA ülkeleri ile AB’nin tam uyum içinde olduğunu kabul etmiş ve söz konusu ülkelere yönelik anti-damping/sübvansiyon önlemlerini uygulama dışı bırakmıştır. Bu çerçevede başta demir-çelik olmak üzere Türk ürünleri için AB tarafından antidamping/sübvansiyon soruşturması açabilme olasılığı 2008 sonrası artan oranda ortaya Madde 44: Ortaklık Konseyi, Taraflardan herhangi birinin talebi üzerine, Tarafların birbirleri arasındaki ticari ilişkilerinde korunma önlemleri dışında kalan tüm ticari korunma tasarruflarını inceler. Bu inceleme sırasında Ortaklık Konseyi, Türkiye'nin iç pazarla ilgili rekabet, devlet yardımlarının denetimi ve diğer konulardaki Topluluk müktesebatını yürürlüğe koyup etkili biçimde uygulanmasını sağlayarak haksız rekabete karşı iç pazardakine denk bir koruma sağlaması koşuluyla bu tasarrufların askıya alınmasına karar verebilir. 161 İnternet: Avrupa Serbest Ticaret Birliği-EFTA. (Aralık, 2014).Policy Areas, http://www.efta.int/eea/policy-areas adresinden 20 Aralık 2014 tarihinde alınmıştır. 160 96 çıkmaktadır. Demir çelik sektörü Türkiye’nin başlıca ihracat sektörleri arasında yer almakla birlikte AB tarafından çeşitli destekler sağlandığı yönünde eleştiri konusu yapılmaktadır. İlaveten AB iç pazarını haksız rekabete yol açan ürünlere karşı korumak adına kullanımı arttırdığı ticari savunma araçlarına konu başlıca sektör de demir-çelik sektörüdür. Bu iki temel sebep kapsamında 2008 sonrası AB’nin artan antidamping/sübvansiyon soruşturmalarına Türkiye’nin demir-çelik ürünleri kapsamında daha fazla konu olması beklenebilir. Nitekim Türkiye’ye halihazırda çeşitli ülkelerle birlikte beş anti-damping soruşturması açılmış bunların dört tanesi soruşturma tamamlanmadan geri çekilmiştir. Son olarak ise Avrupa Komisyonu tarafından Rusya ve Türkiye’den çelik boru bağlantı parçaları ihracatında bir firma için telafi edici vergi uygulama kararı almıştır. 2012 yılında başlayan inceleme sonrası Türk firması, Rus firmaları ile suçlu bulunmuş ve 29 Ocak 2014 tarihinden bu yana söz konusu firmanın ürünlerine % 2,9 ila % 16,7 arasında değişen oranlarda telafi edici vergi uygulanmaya başlamıştır.162 Sonuç olarak 2008 Küresel Krizi sonrası üçüncü ülkelerden AB’ye ithal edilen ürünler için artan sayılarda anti-damping/sübvansiyon soruşturmalarının açılması ve bu yönde diğer ihracatçılara da göz dağı verilmesi, Türk ihracatçısına yönelik bir tehdidin de varlığını ortaya koymakta, ihracatının yaklaşık %50’sini bu bölgeye gerçekleştiren Türkiye için dikkate alınması gereken bir husus olarak değerlendirilmektedir. Diğer yandan Avrupa Komisyonu tarafından başlatılan ve 10 Nisan 2013 tarihinde AB Parlamentosu’na sunulan “Ticari Savunma Araçlarının Modernizasyonu” çalışması genel olarak, soruşturma sürecinin şeffaflığının, öngörülebilirliğinin yürürlük ve etkinliğinin artırılması ile gözden geçirme uygulamalarının iyileştirilmesine ilişkin birtakım yenilikler ve değişiklikler öngörmektedir. Bu kapsamda, AB tarafından Türkiye’ye karşı sadece beş anti-damping soruşturması açıldığına bakılmaksızın yeni revizyonla bu sayının artması beklenebilir. Bunun nedeni, Komisyonun re’sen soruşturma başlatma yetkisinin genişletilmesi ile soruşturma ve yerinde inceleme sürelerinin uzatılması gibi değişikliklerle soruşturmaların European Commision. (2014). Trade Defence İnvestigations. Brusels: European Commision External Trade. 162 97 daha kapsamlı hale getirilmesidir. Bu noktada Avrupa Komisyonu birebir Üye Ülkeleri Türkiye ile muhatap etmeden kendi inisiyatifi ile soruşturma açılmasını sağlayabilecektir.163 Bu durumda karşı yaptırım olarak Türkiye’nin hedef seçebileceği bir üye ülke olasılığı ortan kaldırılmaya çalışıldığından soruşturmaların sayısında artış beklenmesi muhtemel olacaktır. Avrupa Birliği 2008 Küresel Krizi sonrası Birlik içi ekonomik sorunların aşılması yolunda ihracat performansının arttırması çabasını hedeflemiş bu kapsamda da üçüncü ülkeler ile olan ticari işbirliklerini arttırma ve geliştirme yönünde çalışmalar yürütmüştür. Bu kapsamda OTP araçları arasındaki başlıca yöntem ise serbest ticaret anlaşmaları görülmüş ve birçok ülke ile yeni STA müzakereleri başlatılırken, klasik anlamdaki anlaşmalardan farklı olarak anlaşmaların kapsamı genişletilmiştir. Yaşanan bu gelişmelerin Türkiye üzerinde de etkileri olmuştur. Gümrük Birliği’ni düzenleyen 1/95 sayılı OKK’nın 16’ıncı ve 54’üncü maddesi164 AB’nin Ortak Ticaret Politikası çerçevesinde üçüncü ülkelere yönelik uyguladığı tercihli rejimlerinin Türkiye tarafından üstlenilmesini öngörmekte ve bu çerçevede AB’nin üçüncü ülkelerle akdettiği tercihli ticaret anlaşmalarının ülkemizce de müzakere edilerek üstlenilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Bu kapsamda Türkiye, AB’nin tercihli ticaret anlaşması akdettiği ülkelerle benzer ticaret anlaşmaları imzalamakla yükümlüdür. Ancak Türkiye yapmış olduğu veya ileride yapmayı planladığı STA’lara taraf ülkeleri AB ile uyumlu olarak seçmek zorundadır. OTP çerçevesinde AB’nin üçüncü ülkelere yönelik tercihli ticaret politikasının Türkiye tarafında üstlenilmesi noktasında yaşanan sıkıntılar söz konusudur. Türkiye’nin Gümrük Birliği ile doğrudan ilgili alanlarda AB’nin danışma ve karar alma mekanizmalarına katılım sağlayamaması teknik anlamda önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. 163 European Commission, Initiative On Modernization Of Trade Defence Instruments Questionnaire For The Stakeholders”, Brussels, 2013. 164 Madde 16: “Türkiye, ticaret politikasını Topluluğun Ticaret Politikasına uyumlu hale getirmek amacıyla bu Kararın yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıl içinde Topluluğun tercihli gümrük rejimine aşamalı olarak uyum sağlar. Bu uyum, hem otonom rejimleri hem de üçüncü ülkelerle tercihli anlaşmaları kapsar”. Madde 54: “Gümrük Birliğinin işleyişiyle doğrudan ilgili alanlar ticaret politikası, üçüncü ülkelerle imzalanan ve sanayi ürünleri itibariyle ticari boyutu olan anlaşmalar, sanayi ürünleri ticaretindeki teknik engellerin kaldırılmasına ilişkin mevzuat, rekabet, sınaî ve fikri mülkiyet hukuku ile gümrük mevzuatıdır.” 98 STA’ların üstlenilmesi sürecinde AB’nin Tercihli Rejimine uyum yükümlülüğüne rağmen Türkiye müzakere sürecinde yer alamamaktadır. 165 Diğer önemli bir husus ise Gümrük Birliği kapsamında Türkiye’nin AB Tercihli Rejimi’nin izlemesi gereksinime rağmen, Türkiye ile AB’nin paralel olarak STA akdetmesine imkân verecek bir sistemin oluşturulamamasıdır. Bu durum AB ile STA imzalamasına rağmen, Türkiye’nin söz konusu ülke ile STA müzakereleri başlatamamasına neden olmaktadır. Bu kapsamda Türkiye AB’nin imzaladığı her STA’dan sonra bu ülkelerle ayrı STA’lar imzalama yoluna gitmektedir. Ancak bazı ülkeler, AB ile imzaladıkları anlaşmalar kapsamında Türk pazarına AB üzerinden tarifesiz giriş yapabilme imkânını da elde ettiklerinden dolayı Türkiye ile anlaşma yapma konusunda isteksiz davranabilmektedir. Bu noktada AB ile eş zamanlı olarak STA müzakereleri başlatılamaması bazı sorunları beraberinde getirmektedir. Muhtemel ticaret sapması riski ele alınabilecek ilk husustur. Ticaret sapması sonucu Türkiye söz konusu ülkeler menşeli malları doğrudan ithal etmesi halinde tahsil edeceği gümrük vergisinden vazgeçmek durumunda kalırken, karşılığında hiçbir avantaj elde edememekte, bu ülkelere ihraç ettiği mallarda ise yüksek gümrük vergilerine tabi olmaya devam etmektedir. AB firmaları ile eşit şartlarda pazar erişim şansının ortadan kalkmasına sebebiyet veren bu durum Türk ihracatçı firmaları için potansiyel pazar kayıplarına neden olurken, Türkiye’nin uluslararası piyasalarda rekabet gücünü zayıflatan bir etken olmaktadır.166 İlaveten söz konusu ülkeler ile STA imzalanamamış olması nedeniyle Türk üreticileri, ucuz hammadde erişim olanaklarından faydalanamamakta ve AB üreticileri karşısında üretim maliyetleri açısından dezavantajlı bir konuma gelmektedir. Bahse konu durum, hem Türk ihracatçılarının ucuz girdi erişimini hem de yeni ihracat pazarlarına giriş imkanını AB ihracatçılarına oranla kısıtlamakta olup, Gümrük Birliği çerçevesinde taraflar arasında haksız rekabete yol açmaktadır. Sonuç olarak AB’nin Küresel Kriz sonrası OTP 165 Tecer, age, 83-185. Damlacı, C. (2012). AB’nin Üçüncü Ülkelerle Yaptığı Serbest Ticaret Anlaşmalarının Türkiye-AB Ekonomik İlişkilerine Etkisi. 26. Türkiye-AB KARMA İstişare Komitesi Toplantısı Sunuşu. İstanbul, 1-20. 166 99 kapsamında takip ettiği yeni nesil STA politikasının Türkiye için yarattığı etkiler ve yaşanan sıkıntılar bu açıdan oldukça önemlidir. 100 101 4. SONUÇ Merkantilizm ile başlayan klasik korumacılık uygulamaları 17’inci yüzyıldan itibaren ülke ekonomilerine hâkim olmakla birlikte, 19’uncu yüzyılda A. Smith ve D. Ricardo öncülüğünde dünya ekonomisine yön veren klasik Liberalizm akımı ve getirdiği serbest dış ticaret teorisi, Merkantilizm yarattığı kapalı ekonomilerin dünya ticaretiyle entegre olmasını sağlamıştır. Serbest dış ticaret anlayışının getirdiği bu süreç Birinci Dünya Savaşı öncesine kadar bu süreç devam etmiştir. Ancak Birinci ve İkinci Dünya Savaşı, 1929 Bunalımı ile dünya ekonomisi, ülkelerin sömürgecilik yarışları ve artan milliyetçilik akımlarından da etkilenerek tekrardan korumacı politikaların hâkim olduğu bir dönem olarak kaydedilmiştir. Ulus devletler tarafından çeşitli nedenlerle tercih edilen korumacılık politikaları gümrük tarifelerinin yükseltilmesi, ithalat kotalarının arttırılması, ithalatın önlenmesi ve son aşamada dış ticaretin devletleştirilmesi şeklinde farklı yöntemlerle uygulanmıştır. Tercih edilen bu uygulamaların başlıca nedenleri ulusal güvenlik, gelişmekte olan endüstrilerin korunması, adil ticaret şartlarının yaratılması, işsizliğin önlenmesi ve bilanço dengesinin tutturulması şeklinde sıralanmaktadır. II. Dünya Savaşı sonrası ise Birleşmiş Milletler çatısı altında kurulan yeni dünya düzeninde, ekonomik değişim ilk olarak Bretton Woods sisteminin dünya ekonomisinde kabul edilmesi ile olmuştur. Kurulan yeni ekonomik düzenin dış ticarete yönelik temel metni ise GATT olmuştur. Uluslararası ticaretin önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik başlıca belge niteliğindeki söz konusu Anlaşma’da, dört temel ilke kabul edilmiştir. Bunlar, en çok kayrılan ülke kuralı, ulusal muamele kuralı, gümrük tarifelerinin indirilerek konsolide edilmesi ve tarifeler yoluyla ticari korunma şeklinde sıralanmıştır. GATT çerçevesinde şekillenen uluslararası ticarete yönelik düzenlemeler, DTÖ’nün kurulmasına kadar geçen süreçte yedi müzakere turu çerçevesinde revize edilmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda 1980’lerde gelişmiş ülke ekonomilerine hâkim olan neo-liberal iktisadi düşünce tarzı, Washington Uzlaşısı sonrası dünya ülkelerinde tamamen uygulanır hale gelmiştir. Bu anlayış çerçevesinde 1994 yılında Uruguay Turu sonucunda kurulan DTÖ ile 19 antlaşma, 24 karar, 8 mutabakat ve 3 deklarasyon imzalanmıştır. 102 DTÖ kapsamında ülkeler, serbest ticaretin önünde muhafazakâr bir bariyer olarak gördükleri korumacılığın mümkün olduğunca yasaklanması yönünde çalışmıştır. Bu kapsamda DTÖ korumacı politikalara karşı özellikle gelişmekte olan ülkelerin yegane çözüm platformu haline gelmiştir. Bunun nedeni GATT sonrası DTÖ ile kurulan daha etkili ve çözüm odaklı Anlaşmazlıkların Halli Mekanizması’nın ülkeler için işlerliği olan bir platform olarak görülmesi ve korumacı uygulamalara karşı çözüm mekanizmaları sunmasıdır. Sonuç olarak DTÖ ile uluslararası ticarette olabildiğince serbestliğin sağlanması ve korumacılık uygulamalarının engellenerek güvenlik ve istikrar disiplini içinde dünya ticaretinin sürmesine yoğunlaşılmıştır. Diğer yandan söz konusu çabalar her durumda olumlu cevaplarda vermemiştir. Ülkelerin özellikle DTÖ ile taahhüt ettikleri tarife indirimlerini gerçekleştirmelerinin ardından iç pazarlarını koruma adına farklı yollara saptıkları da görülmüştür. Yeni korumacılık olarak adlandırılan söz konusu uygulamalar klasik anlamdaki korumacılıktan farklı olarak ülkenin dış ticarete kapatılmasından ziyade ihracatın olabildiğince arttırılarak yerli firmaların bu konuda desteklenmesi üzerinde temellenmiştir. Bu kapsamda kabul edilen başlıca uygulamalar, sübvansiyonlar, anti-sübvansiyon ve anti-damping soruşturmaları, gözetleme ve izleme önlemleri, teknik engeller ve diğer tarife dışı engeller şeklinde sıralanmaktadır. DTÖ sonrası sınırlı da olsa ülkeler tarafından takip edilen yeni korumacılık politikaları ve uygulamalarına rağmen 2000’li yıllarda dünya ekonomisinde önemli oranlarda büyümeler yaşandığı gözlemlenmiştir. Bu kapsamda ülkeler arası mal ticaretinde büyük oranlarda artışlar yaşandığı görülmüş ve ülkelerin refah düzeylerinde iyileşmeler kaydedilmiştir. Ancak yaşanan bu olumlu hava 2008 Küresel Krizi ile tamamen ortadan kaybolmuş, dünya ekonomisi 1929 Büyük Bunalım sonrası yaşanan karamsarlığın daha kötüsü ile karşı karşıya kalmıştır. Küresel Krizin getirdiği ekonomik yıkım ülkelerin dış ticarete yönelik önlemler almasına neden olmuş ve korumacılık uygulamaları 2009 yılında büyük artışlar göstermiştir. Dünya ekonomisinde 2010 yılı başında krizin etkilerinin azaldığına ve kötü senaryoların geride kaldığına olan inanış ve buna bağlı dünya ekonomisine yönelik iyimser görüntü beraberinde korumacılık uygulamalarında da bir gerileme yaratmıştır. Ancak 2010 yılı Ekim-Aralık ayları ile beraber Küresel Krizin etkilerinin daha derin bir şekilde hissedilmeye başlaması, korumacılık uygulamalarında yeniden yoğun kullanımlar 103 olmasına, hatta söz konusu dönemde alınan önlem türü sayısının 102’ye ulaşarak zirve yapmasına neden olmuştur. Bu süreçteki korumacı politikaların uygulayıcılarına bakıldığında gelişmiş veya gelişmekte olan ülke ayrımına gidilemediği görülmüştür. Bu noktada özellikle korumacılık politikalarına karşı çıkan gelişmiş ülkelerin ulusal tepkilere karşı duramadığını ve iç pazarındaki yerli üreticilerini dış piyasaların olumsuzluklarından korumaya çalıştığı gözlemlenmiştir. Başta ABD, Fransa, AB, Çin, Rusya ve Brezilya olmak üzere birçok ülkenin bu yönde hareketleri gözlemlenmiştir. Sonuç olarak bu süreçte yaşananlar, dünya ticaretinin serbestleşmesi yönünde yapılan birçok çalışmaya rağmen dünyayı sarsan bir kriz sonrası ülkelerin ulusal menfaatleri için korumacı politikalara başvurduğunun bir kanıtı olmuştur. Bu çerçevede uluslararası ticaretin liberalleşmesi adına hareket eden DTÖ’nün konumu oldukça önemlidir. Ancak her ne kadar temel hedefi ticareti liberalleştirmek olan DTÖ’nün ticaret anlaşmalarına daha esnek yaklaşması ve ülkelerin öznel ihtiyaçlarını hoş görmesi gerektiği belirtilmekteyse de, büyük ekonomilere sahip ülkelerin DTÖ nezdinde kendi görüşlerini kabul ettirdiği mevcut durumda yaşanan bir gerçektir. Bu nedenle DTÖ’nün özellikle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler lehine karar alınabilecek bir şekilde reform geçirmesi gerektiği düşünülmektedir. G-20 liderlerinin aynı zamanda DTÖ müzakerelerinde etkin ülkeler olduğu dikkate alınırsa, DTÖ’nün beklentileri karşılayabilecek bir değişimi nasıl gerçekleştireceği ise ayrı bir soru işareti yaratmaktadır. Gelişen ekonomilerin dünya ticaretindeki paylarının giderek artması ve gelişmiş ülkeler ile ticarette belli oranda rekabetçi seviyeyi yakalamaları, diğer yandan gelişmiş ekonomilerin başta nüfus azalması olmak üzere bazı alanlarda yaşadığı yapısal sıkıntılar ve neticesinde rekabetçi üstünlüklerini kaybetmeleri, kriz sonrası dönemde daha da belirginleşmiştir. Bu durumda gelişmiş ülkelerin uzun vadede dünya ticaretinin daralmasına ve yapısal sorunların daha derinleşmesine yol açan başta tarım olmak üzere belli ürün gruplarına yönelik uyguladıkları korumacı politikaları sonlandırmaları ve gelişmekte olan ülkelerin 104 rekabetçi üstünlüğe sahip olduğu bu mal gruplarında ticareti kısıtlamaması gerektiği, düşünülmektedir. Bu noktada gelişmiş ülkelerin kısa vadede belli oranda refah kaybı yaşaması muhtemel gibi gözükse de uluslararası ekonomik ve ticari düzen yeniden şekillenecek ve bu süreçte engeller kaldırılarak tekrardan bir büyüme ivmesi yakalanabilecektir. Bu çerçevede, Doha Kalkınma Turu kapsamında yürütülen müzakerelerde gelişmiş ülkelerin başta tarım ürünleri ticareti olmak üzere bazı tavizlerde bulunması ve müzakerelerin başarıyla tamamlanmasının önünü açması gerektiği düşünülmektedir. Diğer yandan Dünya ekonomisini yakından etkileyen söz konusu gelişmeler özellikle 1980 öncesi Türkiye Ekonomisinde farklı şekillerde değişimler yaratmıştır. 1923 sonrası ulusal sanayisini ve sermaye birikimini yaratmak isteyen Türkiye ilk yıllarda liberal bir dış ticaret politikası izlerken 1929 Bunalımı ile birlikte politika değişikliğine gitmiştir. İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlara paralel olmakla birlikte devlet destekli sanayi politikasının daha gerçekçi olacağı kabul edilmiş ve Birinci Beş Yıllık plan çerçevesinde birçok devlet işletmesi ve fabrika kurulmuştur. Yaşanan bu değişim yaklaşık on yıllık bir süre için olumlu sonuçlar verse de İkinci Dünya Savaşının patlak vermesi bu gelişmelerin sürekli olmasını engellemiştir. 1940’lı yıllarda demokratik çok partili seçim sonrası siyasi iktidarda yaşanan değişim ekonomik açıdan dış ticaretin serbestleşmesi şeklinde olmuştur. Bu serbestleşme dış ticaret dengesinde bozulmalara neden olmuş ancak bu olumsuzluk ABD’den alınan dış yardımlar ile dengelenmeye çalışılmıştır. Söz konusu dış yardımların kesilmesi siyasi bunalımla birleşince ekonomik bozulma kaçınılmaz olmuş ve 1960 yılı ile birlikte Türkiye İthal İkameci Sanayi politikasına geçiş yapmıştır. 1980 yılına kadar geçen bu süreç Türkiye’nin dış ticaretteki korumacı politikaları en yoğun kullandığı dönem olarak görülmüştür. Bu dönemde ithalat olabildiğince kontrollü olarak gerçekleşirken, döviz cinsinden paranın kontörlü de tamamen devlete geçmiştir. 1960 yılında benimsenen bu politika 1970’li yılların başına kadar olumlu sonuçlanmakla birlikte dünyada yaşanan petrol krizleri ve Bretton Woods sisteminin çökmesi Türkiye üzerinde de etkili olmuş ve ekonomik gerileme yaşanmıştır. 1980’li yıllarda dünya ekonomisine hâkim olan yeni iktisadi politikalar karşısında Türkiye ithal ikameci politikayı devam 105 ettiremeyeceğini görmüş ve serbest piyasa ekonomisine geçilmesi için çalışmalar başlatmıştır. Yaşanan değişimin belki de en büyük ayağı 24 Ocak Kararları ve getirdiği serbestleşme hareketleri ile ithalatta engellerin kaldırılması olmuştur. Söz konusu Kararlar kapsamında ekonominin canlandırılması ve bu doğrultuda ihracatın geliştirilmesi yönünde dış ticaret politikası izlenirken yurt içine yabancı sermaye akışının arttırılmasını amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda 1980 sonrasının en önemli diğer politika değişikliği gerçekleşmiş ve döviz cinsinden paranın serbest dolaşımına imkan veren “Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar” yürürlüğe girmiştir. Böylece TL’nin konvertibilitesi kabul edilmiş ve uluslararası sermaye hareketlerinin tam liberalizayonu gerçekleştirilmiştir Türkiye ekonomisinde ve dış ticaretinde korumacılıktan vazgeçilmesi ve serbest dış ticarete yönelimi beraberinde kadim bir sorunun ortaya çıkmasına da neden olmuştur. 24 Ocak Kararları kapsamında ihracat artışları yaşanırken, yaşan serbestleşme dış ticarette açıklar verilmesinin de önünü açan bir unsur olmuştur. Sonuç olarak söz konusu Kararlar çerçevesinde Türkiye 1980’li yılların başında önemli ihracat performansı göstermiş ancak beraberinde gelen ithalat artışları 1990’lı yılların başında Türkiye ekonomisinin temel sorunu haline gelmiş, 1994 yılındaki Kriz ve 5 Nisan Kararları yaşanmıştır. Söz konusu Kararlar çerçevesinde TL yabancı paralar karşısında yaklaşık % 40 oranında devalüe edilirmiş ve özellikle dış ticarette yaşanan açıklar ve ithalat artışları engellenmeye çalışılmıştır. Türkiye’nin dış ticaretinde dramatik bir etki yaratan diğer bir unsur ise 1996 yılında AB ile tesis edilen Gümrük Birliğidir. Ankara Anlaşması’nda öngörüldüğü şekilde gerekli geçiş süreçlerinin ardından 1/95 sayılı OKK ile Gümrük Birliği AB ile Türkiye arasında tesis edilmiş ve sanayi ürünleri ile işlenmiş tarım ürünleri serbest dolaşım kapsamına alınmıştır. Bu çerçevede Türkiye’nin dış ticaretinde AB Üye Ülkelerine yönelim artmış ve ilk beş yıllık dönemde Birlikten önemli miktarda ithalat yapılmıştır. Üye Ülkelere yönelik ihracat miktarı ise aynı dönemde beklenen artışı gösterememiştir. Bunun başlıca nedeni olarak Türkiye’nin sanayi yapısının henüz rekabet edebilir seviyede 106 olmamasıdır. Ancak 2001 yılından sonra ihracatta önemli artışlar yaşanmış sadece miktar değil ürün çeşitliliği ve niteliğinde de değişimler görülmüştür. 1994 yılında DTÖ’ye üyelik ve 1996 yılında Gümrük Birliği’nin kurulması ile Türkiye üçüncü ülkelere yönelik gümrük vergilerinde indirimlere gitmiş ve iç pazarın korunmasına yönelik başlıca politika alanındaki haklarını kaybetmiştir. Bu doğrultuda Türkiye söz konusu üyelik ve ortak pazar yükümlülüklerine halel getirmeyecek bir takım ithalat düzenlemelerini yürürlüğe koymuştur. Gümrük Birliği kapsamında ilk olarak 1996 yılı başında yeni ithalat rejim kararı yayımlanırken, devamında İthalatta Gözetim ve Koruma Önlemleri ile Kota İdaresi ve Tarife Kontenjanı Kararı yayımlanmıştır. DTÖ üyeliği ile birlikte ise 1995 yılında Belirli Ülkeler Menşeli Malların İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Karar ile Belirli Tekstil Ürenleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri ve İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi (Anti-Damping ve Anti Sübvansiyon Soruşturmaları) adına düzenlemeler yapılmıştır. İthalatta Standardizasyon için yapılan yeni mevzuat ise bu konudaki en güncel düzenlemelerden biri olarak görülmektedir. 2000 sonrası dünya ekonomisine paralel olarak Türkiye dış ticaretinde de önemli bir genişleme görülmüştür. İhracatta eşik olarak kabul edilen rakamlar aşılırken, üretim artışlarına bağlı hammadde ve ara mamul ithalatları dış ticaret açıkları verilmesine sebep olmuştur. Bunun sebebi ise ihracatımızın yaklaşık % 50’sinin DİR kapsamında yapılıyor olmasıdır. Bu nedenle ihracatta yaşanan düşüş veya artışlar ihracat üzerinde benzer yönde doğrudan etkiler göstermektedir. Nitekim 2008 Küresel Krizi bu duruma örnek yaşanmasına neden olmuştur. 2008 Küresel Krizi’nin getirdiği korumacılık uygulamalarının dünya ticaretinde yarattığı küçülme, Türkiye’nin ihracat miktarında da düşüler yaşanmasını beraberinde getirirken, aynı dönemde ithalat miktarında da önemli düşüşler yaşanmıştır. Diğer yandan Türkiye dünyada artan korumacılık önlemlerine ilişkin olarak serbest dış ticarete yönelik pozisyonunu korumaya devam etmiştir. Dünya ticaretinde krizden kurtulmak için serbest ticaretin devam etmesi gerektiğini, korumacı politikaların kısa vadede sonuç verse de uzun vadede büyümenin önündeki başlıca engel olduğunu savunmuş ve bu yönde politikalar izlemiştir. 107 Serbest dış ticaretin devam etmesini gerektiğini savunan Türkiye diğer yandan üçüncü ülkelerde korumacılık politikalarına yönelik izlenen ve haksız rekabete yol açan uygulamalara karşı ulusal sanayicisini ve iç pazarını korumaktan geri durmamıştır. Bu kapsamda DTÖ yükümlülüklerine halel getirmeyecek şekilde mevzuatı hazırlanan ve uygulanan ticari savunma araçları Türkiye’nin başlıca politika araçları olmuştur. Üçüncü ülkelerden yapılan ithalatlara karşı anti-damping/sübvansiyon soruşturmaları ve bu ürünlere uygulanan telafi edici vergiler ile korunma önlemleri bu süreçte başlıca araçlar olarak yerini almıştır. Diğer yandan 1/95 çerçevesinde AB’nin tercihli ticaret rejimini üstlenmeyi taahhüt etmesi nedeniyle, AB’nin kriz sonrası OTP araçlarında yaptığı değişim Türkiye için de sonuçlar doğurmuştur. AB’nin kriz sonrası ticari savunma araçlarının kullanımına yönelik olarak takındığı tutum ise Gümrük Birliği’nin ruhuna aykırı olarak Türkiye için üçüncü ülke statüsünde sonuçlar doğurmaktadır. Bu kapsamda AB üçüncü ülkelere yönelik izlediği anti-damping ve antisübvansiyon soruşturmaları, Türk firmaları için de geçerlidir. Nitekim çelik sektörüne yönelik açılan soruşturmalar, önemli bir çelik ihracatçısı olan Türkiye için de söz konusu olmuş ve bu kapsamda beş anti-damping soruşturması açılmıştır. Son olarak açılan soruşturma neticesinde bir Türk firması için anti-damping önlemi alınması kararlaştırılırken, diğer dört soruşturma tamamlanmadan kapanmıştır. Gümrük Birliği çerçevesinde Türkiye’de 1996 yılı ve sonrasında gerçekleştirilen mevzuat uyum çalışmaları neticesinde AB’nin ticarette teknik engellerin kaldırılmasına dair teknik mevzuatına uyum düzeyi yüksek seviyelere çıkartılmıştır. Bu kapsamda Türkiye’nin DTÖ paralelinde hazırladığı yürürlükteki mevzuatının, AB ile uyumlu olduğu, rekabet politikası ve devlet destekleri kapsamında yapılan ilerleme çalışmaları ile yakalanan uyum düzeyinin AB ile kurulan ortak platformlarda dile getirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu kapsamda yeni nesil STA’ların Türkiye tarafından üstlenilmesi Türkiye’nin karşılaştığı başlıca husus olmuş ve olmaya devam etmektedir. AB’nin STA müzakerelerine katılım sağlanamaması veya eş zamanlı benzer bir anlaşmanın Türkiye ile söz konusu ülke arasında yapılamaması nedeniyle doğan sorunlar mevcuttur. Trafik sapmasının getirdiği 108 ticari eşitsizlikler, vergi gelirleri dezavantajları, ithalat artışları bu sorunlar arasında yer almaktadır. Türkiye AB’nin yürüttüğü yeni STA politikasının neden olduğu dezavantajların önüne geçmek adına çabalar yürütmüştür. Birçok platformda yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri Türkiye tarafından AB ile paylaşılmıştır. Türkiye ve AB, GATT’ın XXIV. maddesi prensipleri doğrultusunda Gümrük Birliği ortağı olarak üçüncü ülkelere karşı aynı ticaret rejimini uygulamakla yükümlü olup, bu konuda her iki taraf da ortak sorumluluğa sahiptir. Ancak Avrupa Komisyonu burada temel metin olarak 1/95 sayılı OKK’yı görmekte ve bu doğrultuda asıl sorumluluğun Türkiye’nin üzerinde olduğunu belirtmektedir. Ancak üçüncü ülkeler ile yaşanan sorunlar dikkate alındığında Türkiye’nin yapabilecekleri sınırlı kalmaktadır. Bu nedenle Avrupa Komisyonu’nun Türk yetkililerle konuya ilişkin işbirliği yapması gerektiği değerlendirilmektedir. Sonuç olarak bu çalışmada korumacılık uygulamalarının dünyadaki gelişimi, 2008 Küresel Kriz ile yeniden gündeme gelen korumacılık uygulamalarının dünya ticaretindeki etkileri ve ülke ayrımı olmaksızın uygulama alanları incelenerek, Türkiye’nin bu süreçte izlediği politikalar ve uygulamalar anlatılmaya çalışılmıştır. 109 KAYNAKLAR Acar, M. (2004). İktisadın Ezeli Sorunsalı: Serbest Ticaret Mi? Korumacılık Mı? Kırıkkale Üniversitesi Yayınları. Acar, M. (2010). Serbest Ticaret, Ekonomik Özgürlükler ve Refah. Ahmet Yesevi Üniversitesi Yayınları. Akat, A.S. (1983). Alternatif Büyüme Stratejisi, İstanbul:İletişim Yayınları,43-44. Akdemir, S. (2008). Türkiye’de Dış Ticaret’in Gelişimi (2000-2007). Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları. Akman, S. (2008). Hokey Sopaları, Küreselleşme ve Dünya Ticaret Sisteminin Geleceği: Deardorff’u Tamamlayıcı Notlar. Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları, TEPAV Yayınları. Akman, S. ve. Yaman, Ş. (2008). Dünya Ticaret Örgütü Doha Turu Çok Taraflı Ticaret Müzakereleri Ve Türkiye. TEPAV Yayınları. Alkin, E. (1990). Uluslararası Ekonomik İlişkiler. Filiz Kitabevi. Alp, K. (2012). “Doha Kalkınma Gündem’inden Doha Kör Düğümüne”. Uluslararası Ekonomik Sorunlar Dergisi, 12 (45), 45-46. Arrowsmith, S. (2011). The Revised Agreement on Government Procurement: Changes to the Procedural Rules and Other Transparency Provisions. The Notthingham University-Cambridge. Atakan, M. (2002). “Avrupa Topluluğu Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi Rejimi ve Türkiye’nin Uyumu”. Gümrük Müsteşarlığı Yayınları. Balkır, C. (1993). “İthalatta Haksız Rekabet ve Anti-Damping Uygulamaları”. Egevizyon Dergisi, 1(3), 7. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı. (2011). “AB Yeni Pazara Giriş Stratejisi”, Ankara. Baytar, R. (2011). Küresel Kriz Sürecinde Artan Korumacı Önlemlerin Gelişmekte Olan Ülkelere Yansımaları. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (19), 272-273. Birdsall, N. and Fukuyama, F. (2011). New İdeas in Development After the Financial Crisis, John Hopkins University Press, Baltimore- Maryland. Boratav, K. (2005). Türkiye İktisat Tarihi 1908-2002. İmge Kitabevi. Carbaugh, R. (2010). Bölüm:5, Trade Regulations and Industrial Policies. International Economics. Cengage Learning Washington University. Commission of the European Communıties, (2007). “Global Europe: A Stronger Partnership to Deliver”, Brussels. 110 Çelik, B. (1999). Gümrük Vergisi Hukuku. İmaj Yayıncılık. Dadush, U. (2009). “Resurgent Protectionism: Risks and Possible Remedies”. Carnige Endowment For İnternational Peace. De Ville, F. and Orbie, J. (2011). “The European Union’s Trade Policy Response to the Crisis: Paradigm Lost or Reinforced?”. European Integration Online Papers (EIoP). 15(2), 5-12. Devlet Planlama Teşkilatı, (1990). “1980’den 1990’a Makro Ekonomik Politikalar Türkiye Ekonomisindeki Gelişmelerin Analizi ve Bazı Değerlendirmeler”, Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara. Devlet Planlama Teşkilatı, (2007). “Türkiye 9. Kalkınma Planı (2007-2013)”, Ankara. Dış Ticaret Müsteşarlığı, (2011). “Uluslararası Ticarette Teknik Düzenlemeler Ve Teknik Engeller”, Ankara. Duman, E. (2011). Krizlerin Anatomisi: 1929 Ekonomik Buhranı ve 2008 Küresel Krizi’nin Karşılaştırılması. T.C. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınları. Durmuş, M. (2011). Kapitalizmin Krizi. Tan Kitabevi. Ege, A. (1999). “Avrupa Birliğinin Ortak Ticaret Politikası ve Türkiye”. ODTÜ Gelişme Dergisi, (26), 253-279. Ekonomi Bakanlığı İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi, (2013). Brezilya Ülke Raporu, Ankara. Erikxon, J. and Sally, R. (2010). Trade, Globalisatıon and Emerging Protectionism Sınce The Crisis,ECIPE Working Paper,Brussels, 4. Ertürk, E. (1991). Ekonomik Entegrasyon Teorisi. Ezgi Kitabevi Yayınları. European Commıssıon Dırectorate-İnternal Market, (2012). “3190th Council meeting Competitiveness (Internal Market, Industry, Research and Space)”, Luxembourg. European Commission External Trade, (2006). “Global Europe: Competing in the World, A Contribution to the EU’s Growth and Jobs Strategy”, Brussels. European Commission External Trade, (2007). “Market Access for European Exporters”, Brussels. European Commission External Trade, (2010). “Global Europe Competing in the World, A Contribution to the EU’s Growth and Jobs Strategy”, Brussels. European Commission External Trade, (2010). “South Korea Free Trade Agreement-10 Key Benefits for the European Union”, Brussels. European Commission External Trade, (2013). “Anti-Dumping Anti-Subsidy Safeguard Statistics Covering The First Seven Months Of 2013”, Brussels. 111 European Commission External Trade, (2013). “Common Commercial Policy”, Brussels. European Commission External Trade, (2013). “Tenth Report On Potentıally Trade Restrıctıve Measures Identıfıed In The Context Of The Fınancıal And Economıc Crisis 1 May 2012 – 31 May 2013”, Brussels. European Commission External Trade, (2013). “The EU's Bilateral Trade and İnvestment Agreements – Where Are We?”, Brussels. European Commission- Internal Market, (2010). “Protection of Rights”, Brussels. European Commission, (2010). “Europe 2020: A European Strategy For Smart, Sustainable And İnclusive Growth”, Brussels. European Commission, (2011). “What Did The Lisbon Treaty Change?”, Brussels. European Commission, (2012). “Fiscal Frameworks Across Member States: Commission Services Country Fiches From The 2011 EPC Peer Review”, Brussels. European Commission-Competition, (2011). “What is Competition Policy?”, Brussels. European Parliament, (2000). “Lisbon Strategy for Growth and Jobs 2000-2010”, Brussels. Evenett, J. S. (2009). Crisis-Era Protectionism One Year After the Washington G-20 Meeting, University of St. Gallen and CEPR, 38. Freund, C. (2009). The Trade Response to Global Crisis: Historical Evidence, World Bank Working Paper, 12. Gawande, K. and Hoekman, B. (2011). Determinants of Trade Policy Responses to the 2008 Financial Crisis, World Bank Policy Research Working Paper Washington, (5862), 29. Gelir İdaresi Başkanlığı, (2011). “GATT Bilgilendirme Rehberi”, Ankara. Göçmen, İ. (2011). İç Pazar Dolaşım Serbestileri İle Birlik Vatandaşlarının Dolaşım Serbestisinin Etkileşimi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınları. Güngör, K. (1997). “İktisadın Tarihine Kısa Bir Bakış Ve Merkantilizmden Günümüze İktisadi Düşünceler” Uluslararası Politik Ekonomi, Afyon Kocatepe Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü, Afyon. IMF World Economic Outlook, (2010). Rebalancing Growth. İktisadi Kalkınma Vakfı, (2010). “Dünya Ticaret Örgütü: Yapısı İlkeleri”, İşleyişi, Ankara. İnternet: EFTA, (2014). The European Free Trade Association, http://www.efta.int/about-efta/european-free-trade-association adresinden 29 Eylül 2014 tarihinde alınmıştır 112 İnternet: Eğilmez, M. (2014). Kendime Yazılar/Kur Savaşları, http://www.mahfiegilmez.com/2014/02/kur-savaslar.html adresinden 13 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. İnternet: European Commission External Trade, (2014), Actions Against İmports into the EU, http://ec.europa.eu/trade/policy/accessing-markets/trade-defence/actionsagainst-imports-into-the-eu/ adresinden 13 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. İnternet: Gruber, J. (2014). Welcome To Phase Three Of The Global Financial Crisis, Forbes Magazine , http://www.forbes.com/sites/jamesgruber/2014/01/29/welcometo-phase-three-of-the-global-financial-crisis/ adresinden 19 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. İnternet: Altın Para Sistemi, (2014). http://www.uluslararasiticaret.org/notlar/para_sermaye.pdf adresinden 13 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. İnternet: American Manifacturing, (2014). China and Currency Manipulation. http://americanmanufacturing.org/category/issues/china/china-and-currencymanipulation adresinden 14 Eylül 2014 tarihinden alınmıştır. İnternet: Carnegie Endowment, (2009). Resurgent Protectionism: Risks and Possible Remedies. http://carnegieendowment.org/2009/03/10/resurgent-protectionismrisks-and-possible-remedies/1xay adresinden 27 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. İnternet: Credit Writedowns, (2009). China’s $600 Billion Stimulus Package Will Yield Results, http://www.creditwritedowns.com/2009/04/chinas-600-billion-stimuluspackage-will-yield-results.html adresinden 17 Eylül 2014’de alınmıştır. İnternet: Çelik, K.(2002). Gümrük Tarifeleri, http://www.kenancelik.com/documents/uls4ornekbolum.pdf adresinden 07 Haziran 2014 tarihinde alınmıştır. İnternet: Dışişleri Bakanlığı.(2014) Fransız Ekonomisindeki Gelişmeler Hakkında Güncel Bilgiler. http://paris.be.mfa.gov.tr/ShowInfoNotes.aspx?ID=155365 adresinden 19 Eylül 2014’de alınmıştır. İnternet: EECON,(2012). Rusya'nın Serbest Piyasa Anlayışı ve Küresel Kriz. http://www.eecon.info/papers/134.pdf adresinden 29 Eylül 2014 tarihinde alınmıştır İnternet: European Commission,(2014) Eurostat External Trade Data Database. http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/external_trade/data/database adresinden 19 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. İnternet: OECD, (2014).http://stats.oecd.org/Index.aspx?DatasetCode=SNA_TABLE1 adresinden 15 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. İnternet: The Economist, (2007). http://www.economist.com/node/10259125 adresinden 15 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. İnternet: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, (2010). Döviz www.tcmb.gov.tr adresinden 11.Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. Kontrolleri, 113 İnternet: UNCTAD, (2010). International Trade Aft er the Economic Crisis: Challenges and New Opportunities. http://unctad.org/en/Docs/ditctab20102_en.pdf adresinden 23 Haziran 2014 tarihinde alınmıştır. İnternet: World Bank, (2009). World Development Indicators 2009. http://data.worldbank.org/data-catalog/world-development-indicators adresinden 22 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. İnternet: World Bank, (2014). The World Bank Data GDP Current US$, http://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD adresinden 23 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır. İnternet: World Bank. (2014). World Bank Data GDP growth - World Trade Volume / Number Of Measures) http://data.worldbank.org/topic/trade?display=graph adresinden 18 Haziran 2014 tarihinde alınmıştır. İskit, T. (2001). “Dış Politika ve Dış Ekonomik İlişkilerin Yönetimi”. Uluslararası Ekonomik Sorunlar Dergisi. Kalaycı, İ. (2011). “2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık: Paradigma Kayması mı?”. Maliye Dergisi, (161),79-82. Karaca, N. (2001). “GATT’tan Dünya Ticaret Örgütü’ne”. Sakarya Üniversitesi Yayınları. 85-86. Karataş, M. (1998). “Türkiye Cumhuriyeti Ekonomisinin Temellerinin Atılmasında İzmir İktisat Kongresinin Yeri ve Önemi”. Yeni Türkiye Dergisi, Sayı:23-24, Cumhuriyet Özel Sayısı (V), 3317-3324. Kee, H. and Looi.-Neagu, C. (2010). Is Protectionism on the Rise? Assessing National Trade Policies during the Crisis of 2008, World Bank Policy Research Working Paper (5274), 15. Manisalı, E. (2001). Yirmi birinci Yüzyıl'da Küresel Kıskaç: Küreselleşme, Ulus Devlet ve Türkiye. Otopsi Yayınları. Mokyr, J. (2003). Mercantilism, the Enlightenment, and the Industrial Revolution, Northwestern University Departments of Economics and History, Chicago,2. Narin, M. ve Kutluay, D. (2013). “Değişen Küresel Ekonomik Düzen: BRIC, 3G ve N-11 Ülkeleri”, Ankara Sanayi Odası Yayın Organı, Sayı: Ocak-Şubat, 31-35. Nicolaides, P. (1993). The Trade Policy of the European Community: Legal Basis, Instruments, Commercial Relations. European İnstitute of Public Administration. Ofluoğlu, G. (2002). Mali Anayasanın Temel Faktörleri Olarak Piyasa Ekonomisi ve Finansal Liberalleşmenin Türkiye Ekonomisi Açısından Değerlendirilmesi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Yayınları. Onaner, M. (1996). “Dünya Ticaret Örgütü, Yeni Gündem ve AB Endeksi”. Dış Ticaret Dergisi, (2),76-77. 114 Ongun, T. (2002). “GATT/WTO Sisteminde Sanayi Sübvansiyonları: Giriş Bir Değerlendirme”. Gazi Üniversitesi, Ekonomik Yaklaşım Dergisi, (42-43), 69-70. Ongun, T. (2009). Sanayileşme ve Uluslararası İlişkiler. Gazi Kitabevi Yayınları. Ongun, T. (2012). “1980’lerden Küresel Krize Dünya Ekonomisi”. Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Özel Sayı, 39-76. Özcan, F. (2005). İthalatta Haksız Rekabet: Damping ve Sübvansiyon. Uluslararası Rekabet ve Teknoloji Birliği Yayınları. Özçelik, G. (2010). Lizbon Antlaşması Sonrası Avrupa Birliği Serbest Dolaşım ve Politikalar. Seçkin Yayınevi. Özçelik, Ö. (2011). Atatürk Dönemi Ekonomi Politikaları”. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. Afyonkarahisar, 256-260. Pakhuy, Ö. (2005). Küreselleşen Dünyada Güçlü Devletlerin Müdahale Aracı Olarak Dünya Ticaret Örgütü. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Yayınları. Paladini, S. (2010). Dealing With The Global Crisis: China Among, Protectionism and Containment, China Policy Institute Discussion Paper, The University of Nottingham. Sally, R. (2011). The Crisis and The Global Economy: A Shifting World Order? ECIPE Occasional Paper London School OF Economics. Schwartz, G. ve Clements, B. (1999). Government Subsidies. Journal of Economic Surveys. Sevinç, D. (2007). AB Dış Ticaret Politikası. Seçkin Yayıncılık. Seyidoğlu, H. (1988). Uluslararası İktisat Teori, Politika ve Uygulama. Güzem Can Yayınları. Seyidoğlu, H. (2011). İktisadi Bilimin Temelleri. Güzem Can Yayınları. Smith, A. (1904). The Wealth of Nations, (5th edition), Methuen & Co., Ltd., London, Editor Edwin Cannan, ed.28. Şişman, M. (2008). İkinci Bretton Woods Çökerken Dünya Ekonomisi ve Gelişmekte Olan Ülkeler Üzerine Değerlendirmeler. Marmara Üniversitesi Yayınları. Tarım, Ş. (2011). G-20’nin Kuruluşundan Günümüze Gelişimi. Ekonomi Forum Dergisi. Tecer, M. (2007). Avrupa Birliği ve Türkiye: Sorular-Yanıtlar. TODEİ Yayınları. Togan, S. (1994). Uruguay Round: Dünya Ekonomisinde Öngörülen Gelişmeler Ve Türkiye'ye Sağlayacağı Yararlar. İktisat İşletme ve Finans, Bilgesel Yayıncılık. Tuncer, S. (1994), Korumacılık Teori ve Uygulama. İktisadi Araştırmalar Vakfı Yayınları İstanbul. 115 Türkiye Kalkınma Bankası AŞ, (2004). “Türkiye Ekonominde Kalkınma Stratejiler ve Sanayileşme (Dün-Bugün-Yarın)”, Ankara. Türkkan, E. (1996). Ekonomi ve Demokrasi. Ekonomik Sosyal Araştırmalar-2 Ankara. TÜSİAD-Koç Üniversitesi Ekonomik Araştırma Forumu, (2009). “Kriz ve Korumacılık: Tarih Tekerrür Edecek mi?”, İstanbul. Ulutaş, A. (2006). Avrupa Birliği’nde Damping Uygulaması Ve Türkiye'nin Uyumu. Gümrük Dünyası Dergisi. Ünsal, E. (2005). Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve Açık Ekonomi Makro İktisadı. İmaj Yayınevi. Williamson, J. (2000). What Should the World Bank Think About the Washington Consensus? Dünya Bankası Araştırma Merkezi. World Bank Data (2014). GDP ( Current US$). World Bank Data (2014). GDP Growth (annual %)- World Trade Volume (trillion $)/ World Trade Organization Number Of Measures (00). WTO (2013). All WTO Member Countrıes: Number Of Measures. WTO Report (2011). On G-20 Trade Measures, Geneva. Yıldırım, E. (2007). Gümrük Birliği’nin Türkiye Üzerindeki Etkileri Konusunda Litaratüre Bir Bakış. Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi. (28), 141-177. 116 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, adı : İNTEPE Yusuf Uyruğu : Türkiye Cumhuriyeti Doğum tarihi ve yeri : 26.12.1982/ MUĞLA Medeni hali : Evli Telefon : 0 532 6217451 e-mail : yusufintepe@hotmail.com Eğitim Derece Eğitim Birimi Mezuniyet tarihi Yüksek lisans Gazi Üniversitesi/Uluslararası İktisat Devam Ediyor. Lisans ODTÜ/ Uluslararası İlişkiler 2008 Lise Muğla Anadolu Lisesi 2001 İş Deneyimi Yıl Yer Görev 2009-2010 Gümrük Müsteşarlığı Uzman Yardımcısı 2010- AB Bakanlığı Uzman Yabancı Dil İngilizce Almanca (Başlangıç) Yayınlar AB’nin Serbest Ticaret Anlaşmaları Türkiye’yi Zorluyor (Kriter Dergisi-Mayıs 2011) GAZİ GELECEKTİR...