Untitled - Gazi Üniversitesi Açık Arşiv

advertisement
iv
DÜNYADA ARTAN KORUMACILIK VE TÜRKİYE’NİN
DIŞ TİCARET POLİTİKASI
(Yüksek Lisans Tezi)
Yusuf İNTEPE
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Haziran 2015
ÖZET
İktisat Bilimi tarihsel bir süreç içeresinde incelendiğinde korumacılık ve serbest dış ticaret
politikaları iki ana kutup olarak kabul edilmekte ve dünya ticaretine yönelik izlenen ülke
ekonomi politikaları bu iki kutup çevresinde şekillenmektedir. Bu doğrultuda dünya
ekonomisinin genişlemesi ve büyümesi için serbest dış ticaretin gerekliliğini savunanlara
karşı korumacı politikaları savunanlar özellikle ekonomik bunalımlar sonrası çıkış
noktasının korumacılıktan geçtiğini yüksek sesle dile getirmektedir. Son olarak 1980
sonrası hız kazanan ve 2007 yılına kadar süren serbest dış ticaret uygulamalarında kesinti
yine bir dünya krizi ile olmuş ve korumacılık uygulamalarının popülaritesini arttırmıştır.
Bu çerçevede 2008 sonrası küresel bir boyut kazanan kriz, pragmatik bir çözüm olarak
korumacılık politikalarının yeniden gündeme gelmesi ile birlikte küresel ticarete yön veren
başlıca etmen olmuştur. Küresel Krizin getirdiği olumsuzluklara çözüm olarak ülkelerin
başta tarife dışı engeller olmak üzere farklı yöntemlerle iç pazarlarını ve ulusal sanayilerini
korumaya yönelmesi, bu dönemde ülkelerin izlediği başlıca yöntemler arasındadır. Bu
doğrultuda bakıldığında ABD, Fransa gibi gelişmiş ülkelerin yanında Brezilya, Çin gibi
gelişmekte olan ülkelerin bu dönemde korumacı politikalar izlediği kaydedilmiştir. Aynı
dönemde Türkiye ise dış ticarette serbestliğin dünya ekonomisinin büyümesi için
gerekliliğini savunurken ulusal ihracat rakamlarında yaşanan düşüşün önüne geçen
korumacılık uygulamalarının kaldırılmasını istemiştir. Diğer yandan ülke iç pazarını
rekabetçi olmayan ürünlerin ithalatından korumak adına ve 2008 krizi ile dünyada artan
sübvansiyonlu/dampingli ticarete karşı DTÖ Anlaşmaları çerçevesinde yasal mevzuatı
oluşturulan ticari savunma araçlarının kullanımını arttırmıştır.
Bilim Kodu
Anahtar Kelimeler
Sayfa Adedi
Tez Danışmanı
:
: Korumacılık, dış ticaret politikası, ihracat/ithalat miktarı, GSMH
: 116
: Doç. Dr. Fetullah AKIN
v
INCREASING PROTECTIONISM POLICIES
IN THE WORLD AND FOREIGN TRADE POLICY OF TURKEY
(M.Sc. Thesis)
Yusuf İNTEPE
GAZİ UNIVERSITY
GRADUATE SCHOOL OF EDUCATIONAL SCIENCES
June 2015
ABSTRACT
Detail examination of the Economics within a historical process, it is accepted that free
international trade and protectionism are the two main polar and the economy policies of
countries for the foreign trade are formed in the framework of these polar. In this context
against the free international trade believer, the people voiced that the protectionist
practices are the only way in foreign trade policies especially after the great depression
periods. In that sense since 1980 expansion of the world economy, depending on the free
international trade policies of the neo-liberal thoughts, was interrupted by the 2008 Global
Crises and its protectionist practices brought back by countries. Global economic crisis
which started in USA in 2007 negatively affected world economy following USA and
European countries. 2008 crisis which turned into a global one is the major factor that
shapes global trade together with protectionist policies that has come into the agenda again
as a pragmatic solution. The post-crisis protectionist policies that are applied without
distinguishing developed or developing countries and USA, Franca Brazil, China have all
fallowed protectionist practices. On the other hand Turkey continues to defend the free
trade on international area even after the post-crises period. However Turkey also increases
the usa of the trade defense instruments against the import of the dumped or subsidized
goods in order to protect internal market.
Bilim Kodu
Anahtar Kelimeler
Sayfa Adedi
Tez Danışmanı
:
: Protectianism, foreign trade policies export-import rate,GDP
: 116
: Assoc. Prof. Dr. Fetullah AKIN
vi
TEŞEKKÜR
Bu tezin fikir olarak ortaya çıkmasından tamamlanmasına kadar geçen süreçte, yoğun
çalışma temposuna rağmen benden katkılarını, desteğini, bilgisini esirgemeyen
Danışmanım Doç Dr. Sayın Fetullah AKIN ve Hacettepe Üniversitesi İşletme Bölümü
değerli hocası Doç Dr. Kazım Barış ATICI’ya; manevi desteklerini her zaman yanımda
hissettiğim tez süreci boyunca sabır ve sevgiyle bana hep yardımcı olan sevgili eşim Seda
İNTEPE’ye ve sevgili kızım Atiye Zeynep İNTEPE’ye sonsuz minnet ve teşekkürlerimi
sunarım.
vii
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖZET ..............................................................................................................................
iv
ABSTRACT ....................................................................................................................
v
TEŞEKKÜR ....................................................................................................................
vi
İÇİNDEKİLER ...............................................................................................................
vii
ÇİZELGELERİN LİSTESİ .............................................................................................
x
ŞEKİLLERİN LİSTESİ ..................................................................................................
xi
KISALTMALAR ............................................................................................................
xii
1. GİRİŞ ........................................................................................................................
1
2. DÜNYADA ARTAN KORUMACILIK .........................................................
3
2.1. Uluslararası Ticaretin Tarihsel Gelişimi İçinde Korumacılık .............................
3
2.1.1. Merkantilizm ve korumacılık politikaları ....................................................
3
2.1.2. Klasik liberalizm .........................................................................................
5
2.1.3. 1929 büyük bunalımı ...................................................................................
7
2.1.4. İkinci dünya savaşı öncesi uluslararası ticaret.............................................
8
2.1.5. Klasik anlamda korumacılığın tanımı ve kapsamı ......................................
10
2.1.6. Klasik korumacılık araçları .........................................................................
14
2.1.7. İkinci Dünya Savaşı sonrası çok taraflı dünya ticaret sistemi .....................
16
2.1.8. GATT’ın kuruluşu .......................................................................................
17
2.1.9. GATT’dan DTÖ’ye geçiş sürecinde dünyadaki iktisadi gelişmeler ...........
21
2.1.10. 1980 sonrası dünya ekonomisinde değişim ...............................................
22
2.2. DTÖ’nün Kuruluşu Sonrası Yeni Korumacılık Politikaları ve 2008 Krizi
Sonrası Artan Uygulamalar .................................................................................
23
2.2.1. Uruguay turu ve DTÖ’nün kuruluşu ...........................................................
23
2.2.2. DTÖ’nün yapısı ...........................................................................................
24
2.2.3. DTÖ’nün işlevleri........................................................................................
25
viii
Sayfa
2.2.4. GATT ile DTÖ arasındaki farklar ...............................................................
25
2.2.5. DTÖ Anlaşmaları ........................................................................................
26
2.2.6. Doha kalkınma turu .....................................................................................
36
2.2.7. 1980 sonrası Neo-liberal akımlar çerçevesinde şekillenen yeni
korumacılık ................................................................................................
39
2.2.8. Yeni korumacılığın araçları .........................................................................
40
2.2.9. 2000’li yıllarda uluslararası ticaret ..............................................................
44
2.2.10. 2008 Küresel Krizi ve dünya ekonomisinde yaşanan değişim ..................
46
2.2.11. 2008 küresel krizi sonrası dünyada artan korumacılık uygulamaları ........
48
3. TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARET POLİTİKASI .............................................
61
3.1. Cumhuriyetin Kuruluşundan Gümrük Birliği ve DTÖ Üyeliği’ne Giden Yolda
Türkiye Ekonomisi ve Dış Ticareti .....................................................................
61
3.1.1. Yeni Türkiye Cumhuriyetindeki ekonomik yapı .........................................
61
3.1.2. 1929 Büyük Bunalım’ın Türkiye ekonomisinde yarattığı değişim .............
62
3.1.3. II. Dünya Savaşı sonrası Türkiye’nin ekonomi politikası ...........................
64
3.1.4. 1960 sonrası ithal ikameci dış ticaret politikası ve korumacılık .................
65
3.1.5. Türkiye-Avrupa Ekonomik Topluluğu ilişkileri .........................................
67
3.1.6. 24 Ocak Kararları çerçevesinde 1980 sonrası Türkiye’nin dış ticaretinde
serbestleşme .................................................................................................
70
3.1.7. 1994 Ekonomik Krizi ve 5 Nisan Kararları çerçevesinde Türk dış ticareti
74
3.1.8. Gümrük Birliği ve DTÖ üyeliği sonrası iç pazarın korunmasına yönelik
ithalat politikaları .........................................................................................
76
3.2. 2008 Küresel Kriz Sonrası Türkiye’nin Dış Ticaret Politikası ve Korumacılığa
Karşı Takip Edilen Politikalar.............................................................................
84
3.2.1. Anti-Damping-/Sübvansiyon soruşturmaları..............................................
88
3.2.2. İzleme ve önlemlerin etkisiz kılınması ........................................................
89
3.2.3. Korunma önlemleri ......................................................................................
89
3.2.4. AB’nin 2008 Küresel Krizi sonrası ticaret politikasının Gümrük Birliği
kapsamında Türk dış ticaretine etkileri ........................................................
90
ix
Sayfa
4. SONUÇ .................................................................................................................... 101
KAYNAKLAR ............................................................................................................... 109
ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................... 116
x
ÇİZELGELERİN LİSTESİ
Çizelge
Sayfa
Çizelge 2.1. Sanayi Üretim İndeksi (1928-1935) ...........................................................
8
Çizelge 2.2. GATT Çerçevesi Altında Gerçekleştirilen Müzakere Turları ....................
20
Çizelge 2.3. Sanayi Ürünlerinde Ortalama Tarife İndirimleri (Petrol hariç) ..................
28
Çizelge 2.4. Dünya Mal ve Hizmet Ticaretinde Yaşanan Değişim (2008-2009) ...........
47
Çizelge 2.5. Büyüme Oranı ve İhracatta Değişim Oranı (2008 Son Çeyrek) .................
48
Çizelge 2.6. Kriz Sonrası G-20 Ülkeleri Tarafından Alınan Ticareti Kısıtlayıcı
Önlemler (2009 Nisan-2011 Mayıs) ..........................................................
50
Çizelge 2.7. G-20 Korumacı Önlemlerinden Etkilenen Mal ve Hizmet İthalatının
Oranı (2008 Ekim-2011 Nisan) .................................................................
52
Çizelge 3.1. Türkiye’nin Makroekonomik Göstergeleri (1923-1939) ............................
64
Çizelge 3.2. Türkiye-AET-6 Ülkeleri İhracat-İthalat Miktarı İle Toplam
İthalat-İhracat Miktarı (1969-1973)..........................................................
68
Çizelge 3.3. Türkiye’nin Toplam İhracat Miktarı ve Bir Önceki Yıla Göre
İhracatta Yaşanan Değişim Oranı (1980-1987) .........................................
72
Çizelge 3.4. Türkiye’nin Toplam İhracat Miktarı ve Bir Önceki Yıla Göre İhracatta
Yaşanan Değişim Oranı (1980-1987) ........................................................
74
Çizelge 3.5. Türkiye Dış Ticaret Verileri (1993-1998) ..................................................
75
Çizelge 3.6. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (2001-2014) ............................................
85
Çizelge 3.7. Sektörler Temelinde AB’ye Yapılan İhracat Miktarı (1996-2005) ............
92
Çizelge 3.8. Türkiye’nin Toplam ve AB Üye Ülkelerine Gerçekleştirdiği
İthalat ve İhracat Rakamları (1995-2014)..................................................
92
xi
ŞEKİLLERİN LİSTESİ
Şekil
Sayfa
Şekil 2.1. On Yıllık Periyotlarda Uluslararası Ticaret, GSMH, Enflasyon Büyüme
Oranı (1980-2007) ..........................................................................................
45
Şekil 2.2. Dünya GSMH’da Yaşanan Değişim (2008-2013) ..........................................
47
Şekil 2.3. Başlatılan ve Uygulamaya Konan Ticarette Toplam Teknik Engel Sayısı
(2008-2013) ....................................................................................................
51
Şekil 2.4. Dünya Toplam GSMH’sindeki Değişim Oranı ile Dünya Toplam Ticaret
Hacmindeki ve Uygulamaya Konan Ticarette Teknik Engel Sayısındaki
Değişimin Karşılaştırılması (2008-2012) .......................................................
52
Şekil 2.5. Gelişmekte Olan ÜlkelerToplam İhracat Miktarı Gerçekleşen/Beklenen
(2000-2013) ....................................................................................................
53
Şekil 3.1. Türkiye’nin Toplam ve AB’ye Yaptığı İthalat- İhracat
Miktarı (1996-2001) .......................................................................................
91
xii
KISALTMALAR
Bu çalışmada kullanılmış kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur.
Kısaltmalar
Açıklamalar
AAET
: Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu
AB
: Avrupa Birliği
ABA
: Avrupa Birliği Antlaşması
ABAD
: Avrupa Birliği Adalet Divanı
ABD
: Amerika Birleşik Devletleri
ABİHA
: Avrupa Birliğinin İşleyişi Hakkında Antlaşma
ACD
: Association Council Decision
AEA
: Avrupa Ekonomik Alanı
AET
: Avrupa Ekonomik Topluluğu
AETA
: Avrupa Ekonomik Topluluğu Antlaşması
age
:Adı geçen eser
AiB
: Akdeniz için Birlik
AKÇT
: Avrupa Kömür Çelik Topluluğu
AT
: Avrupa Topluluğu
ATA
: Avrupa Topluluğu Antlaşması
ATS
: Avrupa Tek Senedi
Bkz./bkz.
: Bakınız
BM
: Birleşmiş Milletler
BRIC
: Brezilya Rusya, Hindistan ve Çin’den oluşan dört en hızlı
büyüyen ekonomi
DİR
: Dâhilde İşleme Rejimi
DPT
: Devlet Planlama Teşkilatı
DTM
: Dış Ticaret Müsteşarlığı
DTÖ
: Dünya Ticaret Örgütü
EAGÜ
: En Az Gelişmiş Ülkeler
EEA
: Avrupa Ekonomik Alanı
EFTA
: Avrupa Serbest Ticaret Birliği
FMH
: Fikri Mülkiyet Hakları
G-20
: Dünyanın En Büyük 20 Ekonomisinin Oluşturduğu Ülke Grubu
GATT
: Tarife ve Ticaret Genel Anlaşması
GSMH
: Gayri Safi Milli Hasıla
xiii
Kısaltmalar
Açıklamalar
GTİP
: Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonun
GTS
: Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi
GTS+
: Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi Artı
GÜ
: Gelişmiş Ülkeler
GYÜ
: Gelişme Yolundaki Ülkeler
IMF
: Uluslararası Para Fonu
İKV
: İktisadi Kalkınma Vakfı
KOB
: Katılım Ortaklığı Belgesine
LA
: Lizbon Antlaşması
md.
: madde
MDAÜ
: Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri
MERCOSUR
:Orta ve Güney Amerika Ortak Pazarı
MFN
: En çok Kayırılan Ülke
NAFTA
: Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi
OAPEC
: Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri
OECD
: Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü
OGT
: Ortak Gümrük Tarifesi
OJ
: Avrupa Birliği Resmi Gazetesi
OKK
: Ortaklık Konseyi Kararı
OTP
: Ortak Ticaret Politikası
p.
: page (sayfa)
s.
: sayfa(lar)
SSCB
: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
STA
: Serbest Ticaret Anlaşmaları
TARIC
: Avrupa Toplulukları Birleşik Gümrük Tarifesi
TBT
: Ticarette Teknik Engeller Anlaşması
TRIPS
: Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları
TTIP
: Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı
TÜİK
: Türkiye İstatistik Kurumu
UNCTAD
: Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı
vb.
: ve benzeri
WTO
: Dünya Ticaret Örgütü
1
1. GİRİŞ
Dünya iktisat tarihinin miladı, Merkantilizm akımı ve bu akımın ortaya koyduğu korumacı
politikalar olduğu kabul edilmektedir. Bu dönemin sonrasında ise Fizyokrat ile başlayan
klasik liberalizm ile devam eden ve korumacı politikalar karşısında serbest uluslararası
ticaret savunulan bir dönem yaşanmaya başlamıştır.
Liberalizmin ortaya koyduğu uluslararası ticarette serbestleşme, 18’inci ve 19’uncu yüzyıl
boyunca devam ederken, 20’inci yüzyılın ilk yarısında arka arkaya yaşanan iki dünya
savaşı ve 1929 Büyük Bunalımı, bu süreçte kesinti yaratmıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında
ise dış ticarete yönelik işleyişi için arayışlar başlamış ve Gümrük Tarifeleri ve Ticaret
Genel Anlaşması (GATT) imzalanmıştır. 1990’lı yıllara kadar serbest dış ticarete yönelik
arayışlar ve müzakere turları devam ederken 1994 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün
(DTÖ) kurulması ile mal ve hizmet piyasaları ile birlikte sermaye piyasalarında da
uluslararası düzeyde serbestleşme sağlanmıştır. Yaşanan tüm bu değişim 2008 Küresel
Krizi’ne kadar geçen süreçte uluslararası ticarette serbestleşmenin temel noktaları olurken
Kriz sonrası dönemde durum tersine dönmüş ve korumacı politikalar yeniden gündeme
gelmiştir.
Bu arka plan dahilinde hazırlanan tezin konusu, 2008 Küresel Krizi sonrası dünyada artan
korumacılık uygulamalarının ortaya konması ve yaşanan değişimler çerçevesinde
Türkiye’nin dış ticaretindeki gelişmelerin incelenmesidir.
Bu doğrultuda 2008 yılı
öncesinde dünya ekonomisindeki büyüme rakamları, uluslararası ticaret hacmindeki
gelişmeler ele alınacaktır. Devamında 2008 Küresel Krizi ile birlikte söz konusu
rakamlarda yaşanan değişimler ve korumacılığın bu rakamlar üzerindeki etkileri
değerlendirilecek, korumacılık uygulamalarındaki sayısal artışlar ortaya konmaya
çalışılacak ve korumacılık uygulamalarına ilişkin ülke örnekleri paylaşılacaktır. Bu
doğrultuda korumacılık politika ve uygulamalarında artış olduğu gösterilmeye çalışılırken
mevcut dünya ticaretindeki daralmaya etkileri, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve Dünya
Bankası gibi uluslararası kuruluşlarının sayısal verileri ile gösterilmeye çalışılacaktır.
Devamında ise Türkiye’nin 2008 öncesindeki dış ticaretindeki gelişmeler ve büyüme
rakamları irdelenirken, 2008 sonrası dış ticaretindeki politikalar ve uygulamalar
sıralanacaktır. Bu çerçevede Avrupa Birliği (AB) ile kurulan Gümrük Birliği çerçevesinde
2
AB’nin ortak ticaret politikasının (OTP) üstlenilmesi yükümlüğünün Türkiye’nin dış
ticaret üzerindeki etkilerine yer verilecektir.
Bu çerçevede hazırlanan çalışma iki ana bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünü takiben
ikinci bölümünde ilk olarak, korumacılık politikalarının tarihsel arka planı ve II. Dünya
Savaşı öncesine kadar kullanılan Klasik Korumacılık yöntemleri ile nedenleri ele
alınacaktır. İkinci olarak, II. Dünya Savaşı sonrası dünyada kurulan yeni ekonomik düzen
içerisinde GATT’ın oluşumu ve bu süreçte yaşanan gelişmeler ele alınacaktır. Üçüncü
olarak ise 1980 sonrası dünya ticaretinde yaşanan gelişmeler paralelinde Washington
Uzlaşısı ve DTÖ’nün kurulması ile başlayan serbestleşme arayışları değerlendirilecektir.
Bu bölümde son olarak ise yaşanan tüm serbestleşme hareketlerine karşın 2008 Küresel
Kriz sonrası gelişmiş veya gelişmekte olan ülke ayrımı olmaksızın dünyada artan
korumacılık politikalarına örnekler ile yer verilecektir.
Çalışmanın ikinci ana bölümünde ise ilk olarak Türkiye’nin kuruluşundan 1960’lı yıllara
kadar geçen süreçte devlet destekli ulusal sanayinin yaratılması çalışmaları ve çok partili
dönem sonrası dış ticaretteki değişimler incelenmiştir. Devamında 1960-1980 yılları
arasında, 20 yıllık dönemde, izlenen ithal ikameci politikalar ve bu kapsamda dış ticaretin
korumacı uygulamalar çerçevesinde kısıtlanması anlatılacak ve 1980 yılında alınan
kararlar ile yaşanan değişim detaylandırılmaya çalışılacaktır. Üçüncü kısımda ise 1996
yılında Türkiye ile AB arasında tesis edilen Gümrük Birliği’nin Türkiye dış ticaretindeki
etkilerine değinilerek, yaşanan ulusal ekonomik bunalımlar sonrası 2000 yılından itibaren
Türkiye’nin dış ticaretinde gerçekleşen yapısal değişimlere yer verilecektir. Son kısımda
Küresel Kriz karşısında Türkiye’nin takip ettiği politikalar ve ticari savunma araçlarının
kullanımı değerlendirildikten sonra Gümrük Birliği kapsamında AB’nin üçüncü ülkelere
yönelik tercihli ticaret rejiminin Türkiye tarafından üstlenilmesi çerçevesinde, Küresel Kriz
sonrası AB tarafından izlenen dış ticaret politikalarının Türkiye için doğurduğu sonuçlar
kısaca ele alınacaktır.
3
2. DÜNYADA ARTAN KORUMACILIK
2.1. Uluslararası Ticaretin Tarihsel Gelişimi İçinde Korumacılık
Dünya iktisat tarihi uluslararası ticarette yaşanan iki karşıt politika ve bunların
uygulamaları üzerinde şekillenmiştir. Bu çerçevede bir yanda iktisat tarihinin başlangıcı
olarak kabul edilen Merkantilist dönem ve beraberinde gelen korumacı politikalar, diğer
yanda ise Merkantilizm sonrası ilk temsilcilerinin Fizyokratlar olduğu Klasik Liberalizm
öğretisi ve getirdiği serbest dış ticaret anlayışı, dünya ticaretinin temel unsurları olarak
ortaya çıkmıştır. Bu iki farklı politika yıllar içinde değişimler geçirse de devletlerin ve
milletlerin ekonomi politikalarını ve dış ticaret uygulamalarını belirleyen temel iktisadi
unsurlar olmuştur.1
Tarihsel açıdan bakıldığında dünya ekonomisine yön veren ekonomik eğilimler beş farklı
dönemde ele alınmaktadır. Bunlar, Keşifler Çağı (1450-1700), Avrupa'nın Merkantilist
İmparatorlukları
(1700-1815),
Serbest
Ticaret
Emperyalizmi
(1815-1870),
Yeni
Emperyalizm ve Karteller (1870-1914) ile Uluslararası Şirketler (1914-…) olarak
sıralanmaktadır.2
Tarihsel olarak yapılan bu ayrımlarda ekonomik faaliyetlerin hangi dönemde niceliğin
yanında nitelik kazandığı ve toplumsal faaliyetten devlet politikalarına dönüştüğü hususu
oldukça önemlidir. Bu çerçevede iktisat politikasının tarihsel gelişimi incelendiğinde
ekonomik olayların bir bütün olarak ele alındığı ilk dönemin merkantilizmle başladığı ve
bu dönemde korumacılık politika ve uygulamalarının ilk örnekleri ile karşılaşıldığı birçok
iktisat bilimcisi tarafından kabul edilmektedir.
2.1.1. Merkantilizm ve korumacılık politikaları
Merkantilizm, feodal sistemin yıkıldığı ve yerine ulus devletlerin kurulduğu siyasi bir
dönem olarak kabul edilmiştir. Merkantilist düşünce akımının, kendinden önceki dönemin
görüşlerinden tamamen uzaklaşarak daha gerçekçi kurallar üzerinde şekillendiği
görülmüştür. Söz konusu anlayış ve kurallar çerçevesinde ortaya çıkan prensipler,
Birdsall, N. ve Fukuyama, F. (2011), New İdeas in Development After the Financial Crisis, John Hopkins
University Press, Baltimore- Maryland.
2
Bilecik Üniversitesi, (2014). Ekonomik Coğrafya Tarihi. Bilecik Üniversitesi, Bilecik, 2.
1
4
merkantilizmin gerçek ekonomik politiğin kurucusu sayılan Fizyokratların öncüleri olarak
kabul edilmelerine sebebiyet vermiştir.3
Bu döneme Ulusların Zenginliği adlı eserinde merkantilizm ismini veren kişi ise Adam
Smith’tir. Uluslararası ticaretin ilk kez bilimsel bir yöntemle incelenmesi Adam Smith'in
1776'da yayımlanan "Ulusların Zenginliği" adlı eseri ile başlamıştır.4 Söz konusu
çalışmada korumacılık politikası ve uygulamaları iktisat tarihinin doğuşuna yani
merkantilizme dayandırılmaktadır. Bu çerçevede feodal devletlerle başlayan devamında
ulus devletlerin oluşmaya başladığı 15-17’inci yüzyıl dönemi, sömürgecilik faaliyetlerinin
giderek arttığı ve batı uygarlıklarının zenginleştiği bir süreç olmuş, beraberinde de
merkantilist korumacılık politikalarının yaygın olarak kullanıldığı bir çağ yaratmıştır.
Merkantilist düşünce akımı incelendiğinde arz yönüne ağırlık verilen, hazinenin altın ve
gümüş mevcutlarını çoğaltmak için ihracatın arttırılmasına çalışıldığı, ithalatın ise
azaltılmasına yönelik dış ticaret politikası izlenilen müdahaleci bir düşünce akımı olduğu
görülmektedir.5
Merkantilist düşünce akımı üç ana unsur etrafında şekillenmekte ve ilk olarak milli ve
güçlü devlet varlığı hususu kabul edilmektedir. İkinci olarak ise güçlü devletin gücünü
gösteren altın başta olmak üzere kıymetli madenlere sahip olunması, son olarak ise dış
ticarette korumacılığın takibi ile dış ticaret fazlası verilmesi ve değerli madenlerin
arttırılması çerçevesinde oluşturulmuştur. Bu üç temel unsurun ana gerekliliği ise kuvvetli
bir ordu ve donanma ile güçlü ve büyük bir ticaret filosu olarak belirlenmiştir.6 Söz konusu
unsurları yerine getirerek güçlü devlet temelinde yapılanan ülkeler, başta deniz ticareti
olmak üzere ticaret yollarını ellerinde tutacaklar ve yeni kolonilere sahip olarak rakiplerine
karşı ekonomik ve askeri üstünlük ellerinde bulundurabileceklerdir.
Merkantilist dönemde güçlü olmanın başlıca kriteri altın bolluğu ve hazinenin
büyüklüğüdür. Bu noktada hazinedeki kıymetli madenlerin niceliklerinde artış yaratılması
yolunda başlıca politika dış ticaret fazlası verilmesi olarak kabul edilmiştir. Altın ve gümüş
3
Mokyr, J. (2003). Mercantilism, the Enlightenment, and the Industrial Revolution, Northwestern University
Departments of Economics and History, Chicago,2.
4
Smith, A. (1904). The Wealth of Nations, (5th edition), Methuen & Co., Ltd., London, Editor Edwin
Cannan, ed.28.
5
Savaş, V. (1986). Keneysen İktisat Yıkılırken. İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım AŞ, İkinci Baskı, 5.
6
Tekelioğlu, M. (1993). İktisadi Düşünceler Tarihi. Adana: Çukurova Üniversitesi Basımevi, 8-9.
5
gibi madenlerin savaşların finansmanı ile ekonomik ve siyasal gücün kaynağını
oluşturması, hazinede değerli maden stoklarının arttırılmasına temel dayanak noktasıdır.
Diğer yandan ulusal devlet otoritesi dış ticarette fazla verme politikasının ana destekleyici
unsuru olarak kabul edilmiştir. Bunun nedeni güçlü devlet otoritesi ile iç ve dış ekonomik
faaliyetlerde aşırı devlet müdahaleciliğinin merkantilizmin temel öngörülerinden birisi
olmasıdır.7 İlaveten Merkantilizm döneminde feodal yapılar ithalatta kısıtlamalar getirmiş
yerli üretimin desteklenmesi yönünde politikalar izlemiştir. Sonuç olarak, tüm bu tarihsel
süreçte Merkantilizm, feodal yapıdan ulus devlete geçiş sürecinde uygulanan ve
korumacılığın ilk örneklerini yansıtan bir ekonomik dönem olarak kabul edilmektedir.
2.1.2. Klasik liberalizm
18. yüzyıl, merkantilizm ile izlenen ekonomi politikalarına eleştirilerin arttığı bir dönem
olmuştur. Söz konusu eleştiriler, ekonomi ve dış ticaret politikalarında devlet müdahalesi
ile korumacılığa karşı çıkan bunun yerine serbestleşmeyi savunan fizyokratlar tarafından
yapılmıştır. Yapılan eleştiriler birçok kesim tarafından desteklenmiş ve fizyokratların
savunduğu ekonomi politikaları 18.yy’nin ana akım ekonomi politikaları haline gelmiştir.
Fizyokratlar temelde dış müdahaleden uzak doğal ekonomik düzene ve dış ticaretin serbest
olmasına inanmışlardır. Her ne kadar gerçek zenginliğin sanayiden değil topraktan elde
edileceğini
savunsalar
da
uluslararası
ticarette
korumacılıktan
vazgeçilmesini
savunduklarından Klasik Liberalizmin temelini oluşturmuşlardır.
Adam Smith’in eleştirileri ile başlayan söz konusu süreç, korumacılık politikalarından
vazgeçilerek ulusların liberalizm anlayışını kabul etmesiyle devam etmiştir. Merkantilizme
göre dış ticarette fazla verilmesinde güdülen amaç dünya servetinin sabit kabul edilerek bir
ülkenin dış ticarette fazla vermesinin, diğer ülkenin dış ticaretten zararlı çıkacağını ve
böylece diğer ülkelerin ekonomik zayıflık içerisinde askeri güçlerini de yitirecekleri
yönündeydi. Ancak dış ticaret ile iki ülkenin de kâr elde etmesinin mümkün olmaması
anlayışı liberalizmin ilk savunucularından Adam Smith tarafından eleştirilmiştir. Smith’in
“Mutlak
Üstünlük
Teorisi”nde
dış
ticarette
ülkelerin
uzmanlaşmasının,
dünya
kaynaklarının optimal seviyede kullanılmasını sağlayacağı ve ticarete katılan bütün
7
Salvatore, D. (1990). International Economics. New York: Macmaillian Publishing Company,15.
6
tarafların yararına olduğu gösterilmiştir.8 Bu çerçevede korumacı politikaların dünya ve
ülke refahını optimal seviyeden uzaklaştırdığı, bu nedenle iki ülkeli ve iki mallı
uluslararası ticaretin daha uygulanabilir olduğu klasik liberalizm tarafından savunulmuştur.
Fransa’da tarımı başlıca sektör sayan fizyokratların tersine liberalizm savunucuları
İngiltere’de sanayi devriminin de etkisiyle sanayi sektörünü başat sektör olarak kabul
etmişlerdir. İngiltere’de yaşayan Liberalizmin ilk dönem savunucularından David
Ricardo’nun “Karşılaştırmalı Üstünlükler” teorisine göre, karşılaştırmalı üstünlüğe sahip
olunan sanayi sektöründe üretilen ürünler dış ticaret yoluyla başka ülkelere satılmalı ve
karşılığında rekabetçi üstünlüğün olmadığı tarım ürünleri ithal edilmelidir.
Böylece buğday ve benzeri tarım ürünlerin ithalatı serbest bırakılarak İngiltere toprak
sahiplerinin elde ettiği rant düşürülecek ve sanayide sermaye birikimi sağlanabilecektir.
Bu noktada Ricardo devletin yaptığı korumacılık politikalarına karşı çıkmakta ve serbest
ticaretin dünya servetini arttırmak ve neticesinde her iki ülke açısından da refah
getirebilecek bir ekonomik etkileşim olarak kabul etmektedir. 9
18. yüzyılda ulus devletler tarafından kabul gören serbest dış ticarete dayalı ekonomi
politikaları 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yavaş yavaş terk edilmeye başlanmıştır.
20. yüzyılın başlarında ise birçok Batı Avrupa ulus devletlerinde dış ticarette korumacılığın
yeniden gündeme geldiği görülmüştür. 1873 yılında tarım ürünlerinin ticaretinde yaşanan
kriz ve sanayileşmenin geç kaldığı ülkelerde yerli sanayinin korunması yönünde oluşan
görüşler, Almanya ve İtalya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin tarifeleri
yükseltmesine
sebebiyet
vermiştir.10
İlaveten
Birinci
Dünya
Savaşına
yönelik
kamplaşmaların artması ile ülkelerin ekonomik açıdan savaşa hazır bir duruma gelmek
istemeleri bu dönemde serbest dış ticaret teorileri karşısında korumacılık politikalarının
yeniden yükselişinin başlıca sebebi olmuştur.
Avrupa ülkelerinde yerli sanayinin korunması ve güçlendirilmesi yönünde politikalar
izlenmesi ve paralel olarak yeni sömürgeler ele geçirilmesi yarışı I. Dünya Savaşı’nın
8
Crean, S. (2009). Protectionism and The Global Economic Crisis-The Role Of Trade in The Response.
Geneva, The Collapse Of Global Trade, Murky Protectionism, and the Crisis: Recommendations for The G20, The Graduate Institute, 13-14.
9
Seymen D. (2010). Klasik ve Neo Kklasik Dış Ticaret Teorileri, Dokuz Eylül Üniversitesi, Uluslararası
İktisat Bölümü Yayınları, 2.
10
Ongun, T. (1991). Sanayileşme ve Uluslararası Ekonomik İlişkiler. Ankara: Gazi Kitabevi, 21.
7
patlak vermesi ile neticelenmiştir. Savaşın yarattığı yıkımlarla mücadele eden devletlerin
1929 yılında Büyük Bunalımın belirlemesiyle daha büyük sorunlarla karşı karşıya kaldığı
görülmektedir.
2.1.3. 1929 büyük bunalımı
1929 Büyük Bunalımı, birçok açıdan olumsuzluklara yol açmış olmakla birlikte ekonomi
üzerindeki etkiler ile özellikle ABD için 20. yüzyılda benzeri olmayan bir felaket olarak
kabul edilmektedir.11 Korumacılık açısından ise dünya ticaretinde 1929 Bunalımı büyük
bir kırılma noktası oluşturmaktadır.
1929 Büyük Bunalımı ABD borsasında 3 Ekim 1929 günü yaşanan düşüşler ile
başlamıştır. Bunun üzerine, hisse senetlerinin daha fazla düşmesinden endişe eden
yatırımcılar senetleri ellerinden acele bir şekilde çıkarmaya başlamışlardır. Borsada
yaşanan satış baskısının getirdiği düşüşler, sonuçta "Kara Perşembe" olarak anılan 24 Ekim
1929 tarihinde borsanın çökmesine ve yaşanan süreçte birçok ABD bankasının iflası ile
birlikte ekonomik bunalımı kaçınılmaz kılmıştır.12
ABD’de başlayan bu sarsıntı diğer sanayileşmiş ülkelere de sıçramış başta Almanya,
Fransa ve İngiltere olmak üzere gelişmiş ülkelerde sanayide önemli gerilemeler
görülmüştür. Kimi ülkelerde sanayi üretimindeki düşüşün 1929 Bunalımı’nı takip eden ilk
yıllarda yaşandığı görülürken, kimi ülkelerde düşüş için belli bir süre geçmesi gerektiği
görülmektedir(Bkz. Çizelge 2.1.). Söz konusu Bunalımın kısa sürdüğü savunulmuş ve
birçok gelişmiş ülkenin 1935 yılı ile birlikte toparlanmaya geçtiği görülmüştür. Ancak
ABD, Kanada ve Fransa’da sanayi üretiminde yaşanan gerilemenin 1935 yılı sonrasında da
devam ettiği kaydedilmiştir.
11
Bordo, Goldin and White, (1998). The Defining Moment: The Great Depression and the American
Economy in the Twentieth Century, Chicago: The University of Chicago Press 7.
12
Eğilmez, M. (2009). Küresel Finans Krizi. İstanbul: Remzi Kitabevi, 50-57.
8
Çizelge 2.1. Sanayi Üretim İndeksi (1928-1935)
Ülke
1928
1929
1930
1931
1932
1933
1934
1935
İngiltere
94
100
94
86
89
95
105
114
Kanada
94
100
91
78
68
69
82
90
Fransa
94
100
99
85
74
83
79
77
100
100
86
72
59
68
83
96
Almanya
94
100
109
101
90
90
93
95
Hollanda
99
100
93
84
77
83
85
99
İtalya
88
100
102
97
89
93
111
125
İsveç
90
100
83
69
55
63
69
79
ABD
Kaynak: Eğilmez, M. (2009). Küresel Finans Krizi. İstanbul: Remzi Kitabevi, 59. Not: (1929 = 100)
Büyük Bunalımın sanayi üretimi üzerinde yarattığı bu olumsuz durum ülkelerin dış ticaret
politikası üzerinde de sonuçlar doğurmuş ve korumacılık politikalarının tüm ülkelerin
başlıca dış ticaret politikası haline geldiği gözlemlenmiştir. Bu kapsamda dış ticarete
yönelik devlet müdahalesi artmış, milli gelirlerin düşmesi ve artan işsizliğe paralel olarak
izlenen bu müdahaleci yaklaşımda ithalatta miktar kısıtlamaları, tarife kontrolleri, gibi
korumacılık politikalarının çok sıkı bir şekilde uygulandığı kaydedilmiştir.13
Büyük Bunalım sonrası ülkelerin, iç pazarlarını korumak ve ulusal üretimi desteklemek
adına takip ettikleri korumacı politikalar ve dış ticarette koydukları engeller, ülkeleri tekrar
içe kapalı hale getirmiş ve 1929-1932 arasında dünya ticaretinin %60 düzeyinde gerilediği
görülmüştür.14 Sonuç olarak klasik liberalizmin ortaya koyduğu, dünya refahının
arttırılması için serbest dış ticaret sistemi prensibi Büyük Bunalım sonrası artan
korumacılık uygulamaları ile terk edilmiş ve yeni bir uluslararası ticaret düzenine girildiği
gözlemlenmiştir.
2.1.4. İkinci dünya savaşı öncesi uluslararası ticaret
Genelde dünya ekonomisini, özelde ise gelişmiş ülke ekonomilerini derinden sarsan 1929
Bunalımı, ekonomi politikalarında büyük değişimlere neden olmuştur. Bu dönemde başta
ABD olmak üzere birçok ülkenin ekonomi politikasında Keynesyen düşünceler ve bu
düşüncenin ortaya koyduğu prensipler hakim olmuştur.
Buluş, A. ve Kabaklarli, E. (2010). 1929 Ekonomik Buhranı İle Son Dönem Global Krizin
Karşılaştırılması. Selçuk Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Konya, 2.
14
Flora, P. (1978). State, Economy and Society in Western Europe 1815-1975: A Data Handbook in Two
Volumes. Frankfurt: Campus Verlag, 461.
13
9
Büyük Bunalımın çıkış noktası ve yarattığı etkilerin büyük ölçekte hissedildiği ülke olan
ABD, aynı zamanda Keynesyen ekonomik politikalarının uygulamaya geçtiği ilk ülke
olmuştur. Yaşanan olumsuzluğun düzeltilmesi noktasında “New Deal” olarak bilinen
Keynesyen düşüncelerin hakim olduğu ekonomi politikaları, Büyük Bunalım sonrası
hayata geçirilmeye başlamıştır. Bu doğrultuda Keynesyen anlayış “… piyasada rol alan
yatırımcıların, tüketiciler ve diğerlerinin daha fazla harcama yapmayı planlamaları halinde
piyasada
dinamizm
artacağını
ve
nihayetinde
firmaların
üretim
seviyelerini
yükselteceklerini başka bir ifadeyle, talebin arzı yaratacağını bu nedenle hükümetlerin
genişletici maliye politikası yürütmesi gerektiğini…”15 savunmaktadır.
Söz konusu politikalar ile krizin yarattığı olumsuz göstergelerin yeniden pozitife
döndürülmesi ve geleceğe yönelik kalıcı bir gelişmenin sağlanması için devletin piyasaya
müdahalesinin kaçınılmaz olduğu vurgulanmıştır.16 Devletin ekonomiye müdahale etmesi
başta ABD olmak üzere birçok batı ülkesinde kabul görmüş ve bu durum ekonomik ve
siyasi milliyetçiliğin dünya ekonomisine hakim olmasına neden olmuştur.
Bu kapsamda ülkeler ihracatlarını arttırmak ve uluslararası piyasada rekabetçi olabilmek
adına korumacı politikalar izlerken aynı zamanda devalüasyonlar gerçekleştirerek yerel
paralarını yabancı paralar karşısında değersizleştirerek ihracat artışı yakalamayı ve dış
ticarette pozitif seyir izleme uğraşı içerisine girmişlerdir.
Sonuç olarak söz konusu dönem dış ticaret açısından korumacılık politikalarının yoğun
yaşandığı dönem olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde uygulanan ithalatın kısıtlanarak
dış ticarette pozitif seyir izlemesine yönelik politikalar klasik anlamda korumacılık
politikalarını ortaya koymaktadır.
Klasik anlamda korumacılığın en ileri uygulamalarının II. Dünya Savaşı öncesi Almanya
ve İtalya başta olmak üzere birçok ülkede ilk dünya savaşında yaşanan yıkımın üstesinden
gelinmesi adına yapıldığı görülmüştür. Bu doğrultuda klasik anlamda korumacılığın hangi
unsurları içerdiği, korumacılığın nedenleri ile klasik korumacılık uygulamaları aşağıda
incelenecektir.
Ünsal, E. (2011). Makro İktisat. Ankara: İmaj Yayıncılık, 23-30.
Arslan, M. (2010). 1929 Büyük Buhranı Ve 2007-2008 Küresel Krizi-Keynesyenizm Açısından Bir
Karşılaştırma, Yüksek Lisans Tezi (yayımlanmış), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye
Ana Bilim Dalı, Ankara, 23.
15
16
10
2.1.5. Klasik anlamda korumacılığın tanımı ve kapsamı
“Bir ülkedeki kamu kuruluşları, özel kişiler veya kuruluşların diğer ülkelerle yaptıkları mal
ve hizmet alım ve satımları dış ticaret... ”17olarak adlandırılmaktadır. Söz konusu tanım
çerçevesinde dış ticaret, ülkeleri birbirine bağlayan ekonomik araçlardan bir tanesi hatta en
önemlisi olduğu kabul edilmektedir.
Devletler, ithalatında kısıtlamalar getirerek dış ticaretinde pozitif bir seyir izlemek için
temelde benzer ancak uygulamada farklılık içerebilen politikalar uygulayabilmektedir.
Temelde benzer olan bu politikaların uygulamalarının farklılaşmasının nedeni, ülkelerin
kendi iç dinamiklerini yani sanayi üretim kapasite ve çeşitliliğini dikkate alarak korumacı
uygulamalarda bulunmasıdır.
Tüm bu unsurlar çerçevesinde bakıldığında, temelde korumacılık, “… bir ülkenin yerli
üreticilerini her türlü yıkıcı nitelikteki dış rekabet karşısında korunmasını savunan
görüşlere dayanan dış ticaret politikasıdır….”18 Başka bir deyişle, “… coğrafi olarak
belirlenmiş siyasi egemenlik sınırları içinde yer alan ulusun mensuplarına dış dünyaya
karşı bazı ayrıcalıklar tanıyan ekonomik önlemelerin oluşturulmasını…”19 ifade
etmektedir.
Ekonomi biliminde korumacılığın tersini ifade eden kavram ise serbest dış ticarettir. Ancak
serbest dış ticaret karşısında varlığının gerekliliğine inanan korumacı politikaların
savunucuları söz konusu politika ve uygulamalarını çeşitli nedenlere dayandırmaktır. Bu
kapsamda korumacılık politikasının temel nedenleri olan ulusal güvenlik, bebek endüstriler
tezi, adil ticaret, stratejik ticaret politikası ve diğer iktisadi sebepler bu bölümde sırasıyla
açıklanacaktır.
İskit, T. (2001). Dış Politika ve Dış Ekonomik İlişkilerin Yönetimi. Uluslararası Ekonomik Sorunlar
Dergisi, 3, 3-4.
18
Akman, S. (2008). Hokey Sopaları, Küreselleşme ve Dünya Ticaret Sisteminin Geleceği: Deardorff’u
Tamamlayıcı Notlar. Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları Dergisi, TEPAV Yayınları, İstanbul,
25.
19
Türkkan, E. (1996). Ekonomi ve Demokrasi. Ekonomik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2, 41.
17
11
Ulusal güvenlik
Dış ticarette korumacılığı savunanlar genel olarak dış ticarette pozitif bir seyir
yakalamanın temel nedenini güçlü bir devlet yaratma olgusuna bağlamaktadır. Bu
kapsamda ulusal güvenlik, korumacı politikaları savunanların en yaygın argümanlardan
biridir. Buna göre, ülkeler ithalatı serbest bıraktıklarında ilaç eczacılık ürünleri gibi
stratejik öneme sahip belli ürünlerde dışa bağımlı hale gelebilir.
Bu durumda ülkenin karşı karşıya kalması muhtemel olağanüstü durumlarda (savaş,
ekonomik kriz) iktisadi ve siyasal bağımsızlığını sürdürebilmesi için bu tür ürünlerde
ulusal üretim sanayine sahip olunması ve bu olağanüstü durumlarda kendi kendine
yeterliliğin sağlanabilmesi oldukça önemli olarak görülmektedir.20 Sonuç olarak ülkeler
stratejik öneme sahip sanayileri, korumacılık politikaları ile dış rekabete karşı korunması
ve gözetilmesi gerektiğine inanılmaktadır.
Bebek (genç) endüstriler tezi
Üretim kapasitesi açısından henüz erken dönemde olduğu kabul edilen bu nedenle dış
rekabette karşılaştırmalı üstünlüğe henüz sahip olamamış ulusal sanayinin olgunluk çağına
kadar korunması gerektiği görüşü, korumacılığı savunanların diğer bir argümanı
durumundadır.21 Bu çerçevede söz konusu sanayi dalı erken dönemlerinde korunmalı ve
belli bir üretim kapasitesi ve pazar payına ulaşıncaya kadar dış rekabetin yıkıcı etkilerinden
arındırılmalıdır. Aksi bir durumda bu sektörlerin hiç bir zaman gelişme ve rekabetçi olma
fırsatını yakalayamayacakları savunulmaktadır.
Bebek Endüstriler tezine göre, “… yeni bir endüstrinin gelişmesi sürecinde dışsal
ekonomileri kapsayan bir öğrenme sürecinin olduğu varsayılır ve yeni endüstriler bu
öğrenme süreci sonucunda optimum üretim hacmine yaklaştıkça da pozitif içsel
ekonomilerden faydalanarak yabancı şirketler ile rekabet edecek düzeye ulaşırlar.”
22
Bu
nedenle bu endüstrilerin korunması gerekmektedir. Ancak bu noktada litaretürde görüşler
farklılaşmaktadır. Söz konusu tezi savunan bir grup, sektörün sonuna kadar korunmasından
Acar, M. (2004). İktisadın Ezeli Sorunsalı: Serbest Ticaret Mi? Korumacılık Mı?. Kırıkkale Üniversitesi
Yayınları, Kırıkkale, 2-3.
21
Ünsal, E.(2005), Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve Açık Ekonomi Makro İktisadı. Ankara: İmaj
Yayınevi, 35-36.
22
Baldwin, R. (2009). The Case Against Infant-Industry Tariff Protection, Political Economy Series 77, 297.
20
12
yana bir düşünceyi savunurken diğer bir grup sektöre yönelik korumanın, üretim
maliyetlerini karşılayabilecek düzeye ulaşıncaya kadar olması gerektiğini aksi bir durumda
sektörün atıl üretim kapasitesi ve sistemi ile rekabetçi seviyesini kaybedeceğini iddia
etmektedir.
Adil ticaret
Korumacılık politikalarını savunan iktisat bilimcilerine göre, dış ticarette öncelikli olan
ticaretin serbest olması değil, herkes için eşit şartlarda olmasının sağlanmasıdır. Ulusal
firmaların yurtdışında rekabet ettiği rakipleri ile arasında birçok farklı nedenden dolayı
üretim ve maliyet farklılıkları yaşanmakta bu durumda da üretilen aynı ürün için farklı
fiyatlar ortaya çıkmaktadır. Yurt içindeki üreticinin bu nedenden dolayı fiyatlarının diğer
rakiplerine oranla yüksek olması durumunda devlet ek gümrük vergisi, ulusal üretimin
teşviklerle maliyetlerinin düşürülmesi veya diğer korumacı uygulamalar ile bu eşitliği
sağlama yoluna gitmelidir.23 Bu nedenle üretim imkanları daha iyi ve ucuz işçi
maliyetlerine sahip üçüncü ülke firmalarına karşı yerli firmalar çeşitli destek veya
sübvansiyonlar gibi araçlarla desteklenmeli ve bazı istisnalar sağlanarak herkes için adil bir
ticaret ortamı yaratılmalıdır.
Stratejik ticaret politikası
Dış ticarette korumacılığı savunanların bir başka argümanı stratejik ticaret politikası
kapsamında devletler, ulusal şirketlerinin bir ürünü ilk üreten veya üretimde teknolojik
üstünlüğü elinde tutan firmalar olması için belirli endüstrileri ve bu endüstride başat
olmasını istedikleri şirketlerini korumak adına bazı ürünlerin ithalatında korumacı
uygulamalar takip edebilirler.24
Bu kapsamda ülkeler başta bilişim ve iletişim teknolojileri gibi dünyada sınırlı sayıdaki
ülkeler tarafında üretimi olan anahtar sektörler için korumacı politikalar izleyebilmektedir.
Söz konusu sektörlerin AR-GE desteği, sübvansiyonlar, vergi muafiyeti, ucuz finansman
desteği doğrudan veya dolaylı desteklerle karşılaştırmalı üstünlük elde etmelerine yardımcı
Manisalı, E. (2001). Yirmi birinci Yüzyıl'da Küresel Kıskaç: Küreselleşme, Ulus Devlet ve Türkiye.
İstanbul: Otopsi Yayınları,21-30.
24
Corden, M. (1990). Strategic Trade Policy: How New? How Sensible? World Bank Policy Research
Working Paper No: 396, Washington DC, 17-20.
23
13
olunması ve uluslararası ticarette başat firmalar olunmasının sağlanması bu noktada temel
hedefler olarak ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak teknolojik liderliği elinde bulunduran
ulusal firmalar rakiplerine göre üstünlük sağlayıp yüksek kâr elde edebilecekler ve ülkeyi
lider bir ülke konumuna taşıyabileceklerdir.
İşsizliğin önlenmesi
Ülke içinde sanayi üretim kapasitesinin geliştirilmesi ve yeni istihdam ortamının
yaratılarak işsizliğin önlenmesi için korumacılık politikalarının gerekliliği diğer bir unsur
olarak ortaya çıkmaktadır. Buna göre dış ticarette serbestleşme beraberinde ithalat artışını
getirirken buna bağlı yurtiçi ürüne yönelik talepte daralma yaşanacaktır. Yerli ürüne
yönelik azalan talebe paralel olarak üretim de düşüş yaşanırken, sanayici üretim
maliyetlerini kısmak adına işçi çıkarmaya başlayacak ve işsizlik gündeme gelecektir.
Ancak özellikle yurtiçi üretimi olan ürünlerin ithalatının kısılması veya önlenmesi
durumunda yurt içinde üretilen emsal üretime yönelik talep artacak talep artışını
karşılamak için daha fazla üretim ve işgücüne ihtiyaç olacaktır. Bu görüş doğrultusunda
işsizliği azaltmak isteyen devletler ithalatın kısılması yolunda yapacakları korumacı
uygulamalar
ile
yerli
üretimi
arttırma
ve
yeni
istihdam
yaratma
yolunu
kullanabileceklerdir.25
Ödemeler bilançosu dengesi
Ülkelerin dış ticaret açıklarını düşürerek ödemeler bilançosundaki açıklarını azaltmaya
çalışması korumacılık politikalarını savunanların diğer bir argümanındır. Dış ticaretin açık
vermesi cari işlemler bilançosunun açık vermesine neden olmakta, bu açığın kapatılması
için de merkez bankası rezervleri kullanılmaktadır. Bu çerçevede ithalatın korumacı
politikalar ile kısıtlanarak oranının azaltılması yurtdışı döviz çıkışında azalmayı sağlayacak
ve ülke içi makro-ekonomik dengesizliğin giderilmesi hedefine ulaşılacaktır.26 Sonuç
olarak ödemeler bilançosunda dengesizliklere yol açan dış ticaret açıklarının kapatılması
ve ithalatta kaybedilen ulusal para ve rezervlerin azaltılması için dış ticarete kısıtlama
getirilmeli, ithalat harcamaları kısılmalı ve bu yolla döviz giderleri azaltılmalıdır.
25
Acar, age, 3.
Eğilmez, M. (2014). Kendime Yazılar/Kur Savaşları, http://www.mahfiegilmez.com/2014/02/kursavaslar.html adresinden 13 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır.
26
14
2.1.6. Klasik korumacılık araçları
Korumacılık, farklı araç ve yöntemlerle uygulanan önemli bir dış ticaret politikasıdır.
Birçok ülke tarafından farklı araçlar ile kullanılan korumacılık politikaları, zaman içinde
değişime uğramış ve çeşitlilik kazanmıştır. Bu kapsamda korumacılık politikasını
yöntemleri itibari ile “Klasik Korumacılık” ve “Yeni Korumacılık” olarak ikiye ayırmak
mümkündür. Özellikle II. Dünya Savaşı öncesi kutuplaşma yaşayan ülkeler klasik
korumacılık yöntemlerini ileri bir şekilde kullanmışlardır. Sayı itibari ile fazla olmamakla
birlikte, söz konusu uygulamalar gümrük tarifeleri, ithalat kotası, ithalat yasakları, dış
ticaretin devletleştirilmesinden oluşmaktadır. Söz konusu araçlar bu başlık altında yöntem
ve içerikleri açısından açıklanmaya çalışılacaktır.
Gümrük tarifeleri
Devletlerin dış ticarette korumacı uygulamalarında ilk başvurdukları yöntemlerden birisi
gümrük tarifelerinde artışlar yaparak ithalatın engellenmesi şeklinde olmaktadır. Gümrük
tarifeleri, ad-valorem, spesifik ve karma olmak üzere üç farklı çeşitte sıralanmaktadır.
Ad-valorem gümrük tarifeleri bir ürünün ithalat değerinin belirli bir yüzdesinden alınan
vergilerdir. Ad-valorem tarifelerin bu şekilde hesaplanması ithal ürünlerin kalite
bakımından ayırt edilmesine imkan tanımaktadır. Spesifik gümrük tarifeleri ise, birim ve
ağırlık gibi ürünlerin fiziki ölçüleri üzerinden alınmaktadır. Bu tür vergiler, ürünlerin
kaliteleri yönünden kategorize edilmesini engellemektedir. Son olarak karma gümrük
tarifeleri ülkeler tarafından uygulanabilmektedir. Bu yöntemde ithal ürüne yönelik hem
spesifik hem de ad-valorem gümrük tarifesi uygulanmaktadır. Verginin spesifik kısmı
ürünün hammaddesi için hesaplanırken, ad-valorem kısmı hammaddesi vergilendirildikten
sonra ürünün kendi değeri üzerine uygulanır.27 Ancak bu noktada temel nokta çok özel
ürünler için karma gümrük tarife yöntemi uygulanmaktadır.
Gümrük tarifelerinin, korumacı dış ticaret politikasında tercih edilmesinin önemli nedenleri
vardır. Bunlardan ilki gümrük tarifelerinin ithal ürünlerin maliyetlerinde artış yaratarak söz
konusu ürünlere muadil üretim yapan yerli üreticilere rekabetçi pazar imkanı sağlamasıdır.
İlaveten gümrük tarifeleri kapsamında elde edilen gelirler, ek gelir kalemi olarak bilançoya
Çelik, K.(2002). Gümrük Tarifeleri, http://www.kenancelik.com/documents/uls4ornekbolum.pdf
adresinden 07 Haziran 2014 tarihinde alınmıştır.
27
15
işlenerek, ödemeler dengesi açığının kapatılmasında pozitif etki yaratmaktadır. Tüm bu
nedenlerle birlikte özellikle II. Dünya Savaşı öncesi dönemde ülkelerin klasik korumacılık
politikası
kapsamında
ilk
olarak
gümrük
tarifelerini
arttırma
yolu
izlediği
gözlemlenmektedir.
İthalat kotası
İthalat kotası, uluslararası ticarette devletlerin ithalatın miktarını belli bir seviyede
tutulması yönünde uyguladığı kısıtlama yöntemidir.28 Bir ürüne ilişkin ithalat kotasının
uygulaması ile o malın yurtiçi fiyatında yükselme olmaktadır. Bunun nedeni söz konusu
malın arzında yaşanan düşüştür. Diğer yandan söz konusu ürünün yurtiçine girişi
engellenerek yurt içinde üretilen benzer ürün için fiyat ve pazar avantajı yaratılmakta ve
ulusal sanayi desteklenmektedir. Sonuç olarak ithalat kotaları, başta yerli sanayi korumak
ve ödemeler dengesini sağlamak üzere birçok nedenle korumacılık uygulaması olarak
kullanılabilmektedir.
Diğer yandan gümrük tarifesi ile benzer etkiler yaratsa da, gelir elde etme noktasında tarife
kotaları farklılaşmaktadır. Kotalar ile ithalatın kısılması, gümrük tarifelerinin aksine vergi
gelirlerinde bir gerileme yaratmaktadır. Bunun nedeni devletin ithalat miktarında
kısıtlamaya giderek nicelik olarak söz konusu ürüne ilişkin gümrük vergisi gelirlerini de
dolaylı yoldan kısıtlamaktadır. Ancak bu noktada temel hedef gümrük gelirleri değil söz
konusu ürünün yurt içine girişinin belirli düzeyde sınırlandırılmasıdır.
İthalat yasakları
İthalat yasakları, ithalat kotalarının daha ileri uygulama şekli olarak ortaya çıkmakta, söz
konusu ürünün ithalatının tamamen yasaklanması anlamına gelmektedir. Klasik anlamada
korumacılık politikalarının en ileri uygulama örneği olarak kabul edilebilecek uygulamada,
söz konusu ürüne ilişkin ithalat miktarı sıfırlanmakta ve yurtiçinde ürünün satışları
tamamen durdurulmaktadır. İthalat yasakları ile yerli sanayinin dış rekabetten tamamen
arındırıldığı ve yurtiçi piyasanın yerli sanayiye bırakılarak özellikle gelişme yolundaki yeni
sanayi dallarının korunduğu kabul edilmektedir.
28
Alkın, E. (1990). Uluslararası Ekonomik İlişkiler. İstanbul: Filiz Kitabevi, 136.
16
Diğer yandan, ithalata dayalı dış açıklarda düşüş yaşanması ve halk sağlığı açısından tehdit
oluşturabilecek bazı maddelerin kullanımının engellenmesi de varsayılan diğer hedefler
arasında kabul edilmektedir.29 Bu noktada gümrük vergisi gelirleri açısından ithalat
yasakları, ithalat kotası ile benzerlik göstermekte ve gümrük vergisi gelirlerinin düşmesine
hatta sıfırlanmasına neden olmaktadır.
Dış ticaretin devletleştirilmesi
Klasik korumacılığın diğer ileri uygulaması ise dış ticaretin devletleştirilmesidir. Devlet
tarafından kontrol edilen dış ticaret, ithalat ve ihracat için kurulmuş özel merkezler
aracılığı ile yürütülmektedir.30 Bu kapsamda özel girişimin başta ithalat olmak üzere dış
ticaretle ilgili işlemler yürütmesi yasaklanarak her türlü işlem devlet kontrolünde ve
devletin izin verdiği ölçülerde yürütülmektedir.
Bu kapsamda devlet dış ticaret çerçevesinde yapılan ticaretin kontrolünü elinde
bulundurmakta yurt içine girecek ürünlerin ve yurt dışına çıkması istenilen döviz
rezervlerini kendisi belirlemektedir. Hangi ülkeden ithalat gerçekleştirileceği, hangi
kanalların kullanılacağı bizzat devlet tarafından belirlenmekte, böylece korumacılık
rahatlıkla uygulanmaktadır.
2.1.7. İkinci Dünya Savaşı sonrası çok taraflı dünya ticaret sistemi
İlk bölümde bahsedildiği üzere 1929 Bunalımı sonrası ve aynı dönemdeki yeni dünya
savaşı hazırlıkları neticesinde korumacılık uygulamalarında büyük bir artış olduğu
gözlemlenmiştir. II. Dünya Savaşı’nın tamamlanması ve dünyada yeni bir düzen
kurulmasına kadar geçen bu süreçte dünya ekonomileri sadece savaşın değil korumacı
politikaların getirdiği yıkımlarla da uğraşmak ve bir daha böylesi olumsuzluğun
yaşanmaması adına yeni önlemler almak için arayışa girmişlerdir.
Bu kapsamda BM çerçevesinde oluşturulan yeni siyasi dünya düzenine uygun bir
ekonomik düzen yaratılması adına Bretton Woods kasabasında yapılan toplantılar
29
30
Tuncer, age, 248.
Acar, M. age, 2-3.
17
neticesinde Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın da kurulduğu Bretton
Woods sistemi kabul edilmiştir. Söz konusu sistem temelde dünya piyasasında ABD
dolarını rezerv para olarak kabul edilmesine dayanmış, 1 ons altın karşılığı 35 dolar,
uluslararası sistemde temel parite olarak kabul edilmiştir. Bunun sonucunda ABD Doları
rezerv para, müdahale aracı ve değer standardı gibi işlevler kazanmıştır.31
Diğer yandan sistemin işlemesine yönelik olarak Uluslararası Para Fonu (IMF)
kurulmuştur. IMF’nin temel görevi, dış açıkların kapatılmasına yönelik gelişmekte olan
ülkelere fon verilmesi şeklindedir. Ancak bu fonların serbest bırakılması için söz konusu
ülkelerin belli mali ve idari düzenlemelere gitmesi şart koşulmuştur. Sistemin diğer ayağı
olan Dünya Bankası (DB) ise az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere çok uzun vadeli
krediler verilmesi ve bu kredilerin ülkelerin alt yapı ve diğer büyük projelerin
finansmanında kullanılması amacıyla kurulmuştur. Söz konusu alt yapı projeleri özellikle
az gelişmiş ülkelerin geri kalmışlık seviyelerinin azaltılması yönünde sistemin getirdiği bir
yenilik olarak sunulmuştur.
Sistemin son ayağı ise uluslararası ticaretin düzenlenmesi ve ülkelerin ürettikleri ürünleri
rahat satılması için gümrük tarifelerinin indirilmesine yönelik olarak Gümrük Tarifeleri ve
Ticaret Genel Anlaşması’nın (GATT) kabul edilmesi olmuştur.
2.1.8. GATT’ın kuruluşu
Sistem kapsamında uluslararası ticaretin yönetilmesi ihtiyacı doğmuş, bu ihtiyacın
karşılanması yönünde de 1947 yılında GATT imzalanmıştır. Bu noktada ABD
öncülüğünde ortaya konan
politikalar
temelindeki
genel
çerçeve
dış
ticaretin
serbestleşmesi ile ülkelerin refah seviyelerinin artacağı ve böylece ABD gibi gelişmiş ülke
seviyesine çıkılabileceği şeklindedir. Bu kapsamda uluslararası ticaretin serbestleşmesi
yönünde sistemin üçüncü ayağını oluşturan GATT’ın üstlendiği görev, küresel ticaretin
serbestleştirilmesi olmuştur.
Bu çerçevede gümrük tarifeleri ve kotalarının kaldırılarak uluslararası ticaretin
serbestleştirilmesi
başlıca
gündem
maddesi
olmuş
ve
bu
yönde
çalışmalara
yoğunlaşılmıştır. Ancak uluslararası ticaretin serbestleşmesi yönünde bir kurumsal
Şişman, M. (2008). İkinci Bretton Woods Çökerken Dünya Ekonomisi ve Gelişmekte Olan Ülkeler
Üzerine Değerlendirmeler, Marmara Üniversitesi İİBF Dergisi, 1, 67.
31
18
yapılanmaya gidilmesi başarılamamıştır. Bunun yerine belirli mallar üzerinde tarife
indirimlerinde bulunmak ve bu indirimleri uygulamaya koymak amacıyla 1947 yılında 23
ülke Cenevre'de GATT’ı (1947) imzalamıştır.
Bu doğrultuda uluslararası ticarette çok taraflı olarak uzlaşmaya varılmış bir kurallar
bütünü kabul edilmiştir. Bu kapsamda uluslararası ticareti serbestleştirmeye ve daha
istikrarlı hale getirmeye yönelik bir uluslararası ticaret forumu olması ve üye ülkeler
arasındaki uyuşmazlıkların çözümlenebileceği bir uluslararası divan konumunda yer alması
GATT’ın başlıca fonksiyonları olarak kabul edilmiştir. 32
GATT’ın Genel Anlaşma kısmı başlangıçta üç bölüm olarak imzalanmıştır. Birinci bölüm,
Anlaşmaya taraf ülkelerin yerine getirmeye zorunlu oldukları yükümlülükleri içermekte bu
bölümün birinci maddesi de en çok kayrılan ülke kuralını kapsamaktadır. Aynı bölümün
ikinci maddesinde ise GATT çerçevesinde yapılacak tarife indirimlerine ilişkin hükümler
yer almaktadır.
GATT’ın ikinci bölümü ise, 3-23’üncü maddelerden oluşmakta ve üye ülkeler arasında adil
bir ticaretin sağlanmasına yönelik kuralları belirlemektedir. 24-35’inci maddelerden oluşan
üçüncü
bölümde
ise,
detaylandırılmaktadır.
33
en
çok
kayrılan
ülke
kurallarına
getirilen
istisnalar
Genel Anlaşma, 1948 yılında yürürlüğe girmiş olmakla birlikte
müzakere turlarında gözden geçirilmiş ve 1965 yılında yapılan değişiklikle son bölüm olan
4’üncü bölüm Anlaşmaya eklenmiştir.
GATT (1947)’ın temel ilkeleri
GATT (1947) Anlaşması’nın amaçları, genel ve özel olarak ikiyi ayrılırken Anlaşmada yer
alan genel amaçlara ulaşmak için özel amaçlar belirlenmiş ve bu amaçlar tarife artışlarının
önlenmesi ve uluslararası ticarette ülkeler tarafından uygulanan diğer kısıtlayıcı engelleri
azaltmak olarak belirlenmiştir. Anlaşmada genel amaçlar ise “… Üye ülkelerdeki hayat
standartlarını yükseltmek, reel gelir ve efektif talepte istikrarlı bir büyüme ile dünya
kaynaklarında tam kullanımı sağlamak, üretimin ve uluslararası ticaretin geliştirilmesine
32
World Trade Organization, (2014). The GATT years: from Havana to Marrakesh, Geneva: Understanding
The WTO.
33
World Trade Organization, (1986). The General Agreement On Tarıffs And Trade(1947), Geneva: WTO,
6-52.
19
yardımcı olmaktır.…”34 şeklinde ifade edilmiştir. Sonuç olarak belirlenen ana amaç
esasında GATT, En Çok Kayrılan Ülke Kuralı, Ulusal Muamele Kuralı, Gümrük
Tarifelerinin İndirilerek Konsolide Edilmesi ve Tarifeler Yoluyla Ticari Korunma olmak
üzere dört temel prensip etrafında şekillenmiştir.
En Çok Kayrılan Ülke Kuralı, “… üye bir ülkenin üçüncü ülkeler ile yürüttüğü ticarette
ayrım gözetmemesi herhangi birisi için verilen avantajın tümü için geçerli olmasını…” 35
ifade etmektedir. Bu kuralın istisnaları da belirlenmiş ve bölgesel ticaret anlaşmaları,
gümrük birlikleri, serbest ticaret anlaşmaları, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan veya az
gelişmiş ülkeler lehine gümrük vergilerinde indirime gittikleri genelleştirilmiş tercihler
sistemi (GTS) şeklinde sıralanmıştır.
Ulusal Muamele Kuralı ise üye ülkenin kendi ulusal ürünlerine yönelik yaptığı düzenleme
ve uygulamaların ithal ürünler için de geçerli olması yani ayrım gözetilmemesini ifade
etmektedir. Söz konusu kural ithal ürünün yurtiçinde serbest dolaşıma girmesinden sonra
geçerli olmasından dolayı, ithal mal üzerinden gümrük vergisi alınması ulusal muamele
ilkesi ile çelişmemektedir.
Tarifeler Yoluyla Ticari Korunma Kuralı ise GATT (1947) kapsamında kabul edilen diğer
bir kuraldır. Bu karalın temel dayanağı GATT (1947) ile temel olarak uluslararası ticarette
tarifelerin indirilmesine yoğunlaşılmasıdır. Bu kapsamda taraf ülkeler Anlaşma ile taahhüt
ettikleri gümrük tarife oranlarının üstünde bir uygulama yapamamaktadır.
Bağlı oran
olarak adlandırılan söz konusu gümrük tarifesi oranları Anlaşma ile sabitlenmiş
olmaktadır.
Gümrük Tarifelerinin İndirilerek Konsolide Edilmesi, GATT (1947) çerçevesinde kabul
edilen dördüncü ve son prensiptir. Buna göre taraflar Anlaşma ile tarifelerin giderek
azaltılmasını kabul ederken tarife dışı engellerin kaldırılması yolunda çaba göstereceklerini
taahhüt emişlerdir. Bu kapsamda tarife dışı engellerin azaltılması için ticarette şeffaflığın
sağlanmasının en etkin yol olduğu kabul edilmiştir.
Karaca, N. (2001). GATT’tan Dünya Ticaret Örgütü’ne. Sakarya Üniversitesi Yayınları, Sakarya, 85-86.
Pakhuy, Ö. (2005). Küreselleşen Dünyada Güçlü Devletlerin Müdahale Aracı Olarak Dünya Ticaret
Örgütü, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Yayınları, Bolu, 20.
34
35
20
GATT kapsamında gerçekleştirilen müzakere turları
GATT (1947)’nin imzalanmasını takip eden 47 yıl boyunca 8 müzakere turu
gerçekleştirilmiştir(Bkz. Çizelge 2.2.). Genel olarak bakıldığında ilk beş turda sanayi
ürünlerine ilişkin gümrük tarifelerinde yapılacak indirimlere yoğunlaşılmış ancak tarım
ürünlerine ilişkin tarife indirimleri konusu bu oranda tartışmaya açılamamıştır. 1964
yılında başlayan ve altıncı müzakere turu olan Kennedy Turu’nda ise Anti-Damping Kodu
üzerinde anlaşmaya varılmıştır.36 1973 yılında başlayan ve sekiz yıl devam eden Tokyo
Turu’nda ise gerçekleştirilen indirimler ile dünyanın başlıca dokuz ekonomisinde sanayi
ürünlerin ortalama tarife oranı % 7 den % 4,7’ye düşürülmüştür.37 GATT çerçevesinde
tamamlanan en çok katılımlı ve en büyük ilerlemelerin kaydedildiği son müzakere tur
Uruguay Turu’dur. Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulduğu söz konusu tur önemine binaen
aşağıda detaylandırılacaktır.
Çizelge 2.2. GATT Çerçevesi Altında Gerçekleştirilen Müzakere Turları
Tarih
Görüşme Adı
Katılımcı Ülke
Sayısı
Gündem Konusu
1947
Cenevre Konferansı
23
Tarifeler
13
Tarifeler
38
Tarifeler
26
Tarifeler
26
Tarifeler
62
Tarifeler ve anti-damping önlemleri
1949
1951
1956
1960-61
1964-67
Annecy Konferansı
Turquay Konferansı
Cenevre Konferansı
Dillon Turu
Keneddy Turu
Tarifeler, tarife dışı önlemler ve
çerçeve anlaşmalar
Tarifeler, Tarife dışı önlemler,
kurallar, hizmetler, fikri mülkiyet
Uruguay Turu
123
1986-94
hakları, anlaşmazlıkların çözümü,
tekstil, tarım, DTÖ’nün kurulması
Kaynak: World Trade Organization, (2014). The Tokyo Round: A First Try To Reform The System, Geneva:
The GATT years: from Havana to Marrakesh, 2014.
1973-79
36
Tokyo Turu
102
World Trade Organization, (2014). The GATT years: from Havana to Marrakesh, Geneva: World Trade
Organization.
37
World Trade Organization, (2014). The Tokyo Round: A First Try To Reform The System, Geneva: The
GATT years: from Havana to Marrakesh,
21
2.1.9. GATT’dan DTÖ’ye geçiş sürecinde dünyadaki iktisadi gelişmeler
GATT’dan DTÖ’nün kurulmasına kadar geçen yaklaşık 50 yıllık süreç birçok açıdan
tartışmaların yaşandığı sorunlu bir dönem olarak kabul edilmektedir. Genel olarak
bakıldığında sorunun temel nedenlerinde biri az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin
ürettiği tarım ürünlerine yönelik ortak bir tarife indiriminin GATT altındaki müzakere
turları ile sağlanmamış olmasıdır.
Ancak bu noktada GATT’a yapılan eleştirilerde mevcuttur. Bunun nedeni, söz konusu
dönemde dünya ticaretine hakim olan ABD ve Kıta Avrupası ülkelerin 1960’lı yıllarda
uluslararası ticaretteki payları yaklaşık %60’lar civarında olması
38
ve GATT altında
sanayi ürünlerinin tarifelerinin indirilmesi yönünde belirlenen kuralların aslında söz
konusu ülkelerin kendi aralarındaki ticareti düzenlerken, düşük üretim kapasitesine sahip
az gelişmiş ülkeleri açık bir pazar haline getirdiğinin savunulmasıdır. İlaveten aynı
dönemde düşük sanayi üretimi kapasitesine sahip az gelişmiş ülkeler genellikle tekstil gibi
emek yoğun ürünlerin üretiminde ilerleme kaydetmelerine rağmen gelişmiş ülkeler bu tür
ürünlerde tarifelerin indirilmesini kabul etmekle birlikte ithalat kotaları ile bu ürünlerin
ticaretinin kısıtlamaya çalışmışlar ve bu durum yoğun eleştirilere sebep olmuştur.
Sonuç olarak az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler GATT’da bir ilerleme
kaydedilememesi, diğer yandan üye ülkelerin yapmış olduğu ihlallere karşı GATT
altındaki
çözüm
mekanizmasının
işlevsiz
ve
yetersiz
olması
sisteme
yönelik
sorgulamaların artmasına neden olurken aynı dönemde diğer bazı çarpıcı gelişmeler de
yaşanmıştır.
Bu çerçevede 1970’li yılların başında dünya ekonomisinde petrol krizleri ile başlayan
süreçte büyük iktisadi sarsılmalar olmuş, ABD dolarına olan güven azalmış ve sistem
sürdürülebilirliğini yitirmiştir. Bu doğrultuda uluslararası piyasalarda var olan doların
mevcut altın rezervini karşılayabilecek hacimde olmadığının görülmesi ile başlamıştır. Bu
durum dolara olan güvenin sarsılması ve insanların altına yönelmesi ile zirve yapmıştır.
Yaşanan bu gelişmeler karşısında ABD hükümeti doları uluslararası piyasada iki kere
devalüe etmesine rağmen altına yönelim daha da artmış ve nihayetinde 16 Mart 1973
38
Özer, M. (2004).Türkiye Ekonomisi. Anadolu Üniversitesi Yayını, Eskişehir, 168.
22
tarihinde Bretton Woods sistemi fiili olarak çökmüştür.39 Bu durum ABD’ye olan
ekonomik güvenin yanında siyasi güvenin de sarsılmasına neden olmuş ve dünya
ekonomisini geleceğine ilişkin soru işaretleri doğuran bir olay olarak dünyayı sarsmıştır.
15 Ekim 1973 tarihinde ise diğer bir sarsıcı gelişme yaşanmış, Arap-İsrail savaşında
ABD’nin İsrail’e destek vermesine tepki olarak Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri
(OAPEC)40 petrol ambargosu başlatmışlardır. Bu kapsamda OAPEC tarafından petrol
fiyatlarına periyodik olarak her altı ayda bir yapılan zamlarla birlikte gelişmiş ülke
sanayilerinde maliyetler artmış, artan işsizlik ve küçülmeler bu döneme damgasını
vurmuştur. Bu duruma benzer diğer bir petrol krizi ise 1979-1980 yıllarında da yaşanmış
ve petrol fiyatlarında artışlar meydana gelerek ülkelerin üretim maliyetlerini olumsuz
yönde etkilemiştir.
Tüm bu çerçeveden bakıldığında Bretton Woods sisteminin çöküşü, 1973 ve 1979’da
yaşanan petrol krizleri ile buna bağlı uluslararası ticaretteki daralmalar, ülkeleri dış
ticarette korumacı politikalara itmiş ve yeni korumacılık önlemleri başta gelişmiş ülkeler
olmak üzere dünyada yaygın olarak kullanılır hale gelmiştir. Söz konusu on yıllık dönemde
yaşanan ekonomik olaylar ülke ekonomilerinde küçülme, işsizliğin artması gibi olumsuz
sonuçlar doğurmuş, yeni korumacılık ile başlayan uluslararası ticaret hacminde yaşanan
düşüş ise liberalizmin ortaya koyduğu dünya refahının artmasına yönelik serbest dış ticaret
görüşlerinde bir kırılma yaratmıştır.
2.1.10. 1980 sonrası dünya ekonomisinde değişim
1980 yılına gelindiğinde ABD ve İngiltere’de siyasi değişimler yaşanmış ve ABD’de
Ronald Reagan, İngiltere’de Margaret Thatcher iktidara gelerek ekonomi politikalarının
değiştirilmesi yönünde girişimlerde bulunmuşlardır. Bunun başlıca nedenlerinden birisi ise
söz konusu dönemde ABD ve İngiltere başta olmak üzere Keynesyen politikalardan
kaynaklı iç borç yükünün ve kamu açıklarının ekonomik sürdürülebilirlik açısından kabul
edilebilir olmamasıdır.
İnternet: Altın Para Sistemi, (2014).
http://www.uluslararasiticaret.org/notlar/para_sermaye.pdf
adresinden 13 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır.
40
OAPEC: OPEC üyesi Arap Ülkeleri ile Mısır ve Suriye’den oluşmaktadır.
39
23
1950’li yıllarla birlikte uygulamaya konan Keynesyen politikalar çerçevesinde kamu
harcamalarının arttırılması ve enflasyonun kendiliğinden düşeceği ilkeleri geçerliliğini
yitirmiş ve bu ülkeler yeni-liberal (neo-liberal) siyasi ve iktisat öğretileri çerçevesinde yeni
prensipler kabul etmiştir. Ulusal düzeyde kabul edilen bu uygulamalar uluslararası ticarete
yönelik temel prensipleri ise 1980’lerin başında yaşanan Uluslararası Borç Krizi sonunda
kabul edilen ve krizin çözüm yolu olarak sunulan Washington Uzlaşısı ile belirlenmiştir.
Washington Uzlaşısı çerçevesinde uluslararası ticarete yönelik kabul edilen temel prensip,
uluslararası ticaretin liberalizasyonudur.
1990’lı yılların “Yeni Ekonomi” olarak adlandırılmasının nedeni, Washington Uzlaşısı ile
ortaya konan yapısal ve finansal düzenlemeler ile mal ve hizmet piyasalarının yanı sıra,
sermaye piyasalarının da küreselleşme sürecine girmesiyle uluslararası sermaye
piyasalarının serbestleşmesinin de mümkün oluşudur.41 Diğer yandan 1994 yılında
sonlanan ve DTÖ’yü kuran anlaşmayı da kapsayan Uruguay Turu görüşmeleri ile dünya
mal ve hizmet ticaretinde yeni bir dönem yaşanmaya başlanmıştır.42
2.2. DTÖ’nün Kuruluşu Sonrası Yeni Korumacılık Politikaları ve 2008 Krizi Sonrası
Artan Uygulamalar
2.2.1. Uruguay turu ve DTÖ’nün kuruluşu
GATT’ın imzalanmasının ardından yedi müzakere turu gerçekleştirilmiş ve bu süreçte
ortaya çıkan sorunlara ve uluslararası ticarette yaşanan yapısal değişimlere ilişkin yeni
uzlaşılar ortaya konmaya çalışılmıştır. Daha önceki kısımda da bahsedildiği üzere söz
konusu yedi turda daha çok sanayi mallarının ticaretinde gümrük tarifelerinde indirimler
üzerine yoğunlaşılmış tarım ürünleri ve ticaretle bağlantılı diğer konularda istenilen
düzeyde bir ilerleme kaydedilememiştir.
Bu nedenlere bağlı olarak 1980’lerden sonra GATT çerçevesinde kabul edilen kurallar
uluslararası ticarette kullanışsız bir hal almış ve mevcut sistemin geleceği hakkında soru
işaretleri oluşmaya başlamıştır. Diğer yandan 1970’li yılların getirdiği krizlerin yeni
41
Williamson, J. (2000). What Should the World Bank Think About the Washington Consensus?. World Bank
Policy Research Working Paper, Washington, 251.
42
Duman, E. (2011). Krizlerin Anatomisi: 1929 Ekonomik Buhranı Ve 2008 Küresel Krizi’nin
Karşılaştırılması. Karaman: T.C. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Yayınları, 78-95.
24
korumacılık akımlarını ortaya çıkarması ve ülkelerin birçok farklı korumacı uygulamayı
kullanır hale gelmesi GATT (1947)’ın kapsamının genişletilerek o dönemin yeni şartlarına
uydurulması için yeni birçok taraflı ticaret turunun başlatılması gerekliliğini ortaya
koymuştur.43
Bu ihtiyaçlar doğrultusunda başlatılan Uruguay Turu’nda müzakere edilen başlıca konular
hizmet ticareti, tarım ürünlerinde liberalleşme ve iç destekler, sermaye ihracatının
kolaylaştırılması, kullanımı hızla artan yeni korumacılık araçlarını kontrol altına alınması
ve korumacılık eğilimini tersine çevirmek için kurallar belirlenmesi olmuştur. İlaveten
GATT (1947)’ın başlıca sorunu olan anlaşmazlıkların halli mekanizmasına yönelik yeni bir
çözüm mekanizması kurulması bu görüşmelerin diğer ana müzakere konusu olmuştur.44
Yedi yıl süren müzakereler neticesinde tarihin en kapsamlı ticaret anlaşması olan Uruguay
Turu Nihai Senedi, 121 ülke tarafından 1994’te Fas’ın Marakeş kentinde imzalanmıştır. Bu
kapsamda 19 antlaşma, 24 karar, 8 mutabakat zaptı ve 3 deklarasyon imzalanmıştır.45 Bu
çerçevede söz konusu Anlaşma ve ekleri ile DTÖ, GATT'ın yerine uluslararası ticarette
yön veren yegâne kurum olarak yerini almıştır.
2.2.2. DTÖ’nün yapısı
DTÖ Bakanlar Konferansı, Genel Konsey ve Anlaşmazlıkların Halli Organı olmak üzere
üç temel bölüm üzerinde şekillenen ve ilgili yapılar içerisinde konuların detaylandırıldığı
bir yapı olarak oluşturulmuştur. Bu kapsamda Bakanlar Konferansı temel karar alma
organı olarak çalışmakta ve her iki yılda bir toplanması öngörülmektedir. Genel Konsey ise
DTÖ’nün günlük işleyişine ilişkin kararı alma yetkisi ile toplanmaktadır. Diğer yandan
Anlaşmazlıkların Halli Organı, üye ülkeler arasında uluslararası ticaret yönelik belirlenen
kuraların uygulamasında yaşanan sorunların çözümüne ilişkin olarak kurulmuştur. 46
43
Carbaugh, R. (2010). International Economics Trade Regulations and Industrial Policies. Cengage
Learning Washington University, Washington, 188.
44
Togan, S. (1994). Uruguay Raound: Dünya Ekonomisinde Öngörülen Gelişmeler Ve Türkiye'ye
Sağlayacağı Yararlar. İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Ankara, 9, 95-96.
45
World Trade Organization, (1994). Uruguay Round. Geneva: Understandıng The WTO: Basıcs.
46
World Trade Organization, (2014). WTO Organization Chart. Geneva: Understanding The WTO.
25
2.2.3. DTÖ’nün işlevleri
Marakeş Anlaşması’na göre Dünya Ticaret Örgütü’nün yürüttüğü temel işlevler:
-
Uluslararası ticareti engelleyici uygulamaların kaldırılması veya azaltılması, ticaretin
düzenlenmesine ilişkin yeni kuralların belirlenmesi için müzakereler yürütülmesi,
-
DTÖ kapsamında taraf ülkelerce kabul edilen Mal Ticareti Anlaşması, Hizmetler
Anlaşması
ve
Ticaretle
Bağlantılı
Fikri
Mülkiyet
Hakları
Anlaşması’nın
uygulanmasının yönetilmesi ve izlenmesi,
-
Üyesi ülkelerin ticaret politikaların izlenmesi ve gözden geçirilmesi, aynı zamanda
ikili ve bölgesel ticaret anlaşmalarında şeffaflığın sağlanması,
-
DTÖ Anlaşması’nın yorumlanması ve uygulanmasına ilişkin üye ülkeler arasındaki
sorunların çözülmesi,
-
Uluslararası ticaretle ilgili konularda gelişmekte olan ülkelerin yetkililerinin
kapasitelerinin arttırılması,
-
DTÖ üyesi olamamış ülkelerin katılım sürecine destek verilmesi,
-
DTÖ’nün amaçları ve eylemlerinin açıklanması ve bu konularda eğitimler verilmesi,
olarak ifade edilmiştir. 47
2.2.4. GATT ile DTÖ arasındaki farklar
Marakeş’te imzalanan Anlaşma ile kurulan DTÖ’nün GATT’tan bazı temel farklılıkları
bulunmaktadır. İlk olarak kurumsal yapılanma açısından bakıldığında, GATT’ın kurumsal
yapısı yoktur. GATT geçici olarak kurulmuş ancak daha sonra sürekli anlaşmaya
çevrilmek istenmiştir. Ancak DTÖ tamamen kurumsal bir kimlik ile uluslararası bir örgüt
olarak kurulmuştur. İkinci olarak, GATT kuralları sadece mal ticaretini yönelik
düzenlemeler içerirken, DTÖ kapsamında kabul edilen Anlaşma ile mal ticaretinin
yanında, hizmetler ticaretinin serbestleşmesi ve ticaretle ilgili diğer hakların korunmasına
yönelik düzenlemelere de yer verilmiştir. GATT Anlaşması çok taraflı bir araç olarak
kullanılırken, DTÖ’nün neredeyse tamamı çok taraflı olarak ve taahhütleri üyelerin
47
World Trade Organization, (2014).Overview. Geneva: What is the WTO?
26
tamamını bağlayacak şekilde kurulmuş olması üçüncü önemli farktır. Son olarak, DTÖ ile
ortaya konan anlaşmazlıkların halli mekanizması GATT’a göre daha hızlı, daha işler olarak
düzenlenmiş ve çözüm odaklı olarak hazırlanmıştır.48
2.2.5. DTÖ Anlaşmaları
DTÖ’yü kuran ve Marakeş’te imzalanan Anlaşma çerçevesinde taraf ülkeler 19 antlaşma,
24 karar, 8 mutabakat zaptı ve 3 deklarasyona imza atmışlardır. Söz konusu metinler
temelde 4 adet ek ve bu eklerin alt başlıkları olan Anlaşmalardan oluşmaktadır.49
Bu başlık altında ana Anlaşmanın dört temel eki ve alt Anlaşmaları isimleri ile aşağıda
sıralanmaktadır. EK-1 A ‘da sayılan ve Mal Ticaretinde Çok Taraflı Anlaşmalar’dan
oluşan 13 adet anlaşma ile EK-1 B ve EK-1 C’de yer alan Anlaşmalar, son olarak da Ek-2’
de yer alan Anlaşmazlıkların Halli Kural ve Usulleri Üzerine Mutabakat sırasıyla
incelenecektir. Bu noktada unutulmaması gereken husus GATT(1947)’ın, DTÖ şemsiyesi
altında imzalanan ve ana Anlaşma’nın Ek-1 A bendinde yer alan mal ticaretine yönelik
anlaşmalara temel teşkil etmesi nedeniyle daha önce GATT başlığı altındaki mevcut dört
temel ilke söz konusu anlaşmalar için de geçerli sayılmıştır.
Ek-1: Çok Taraflı Ticaret Anlaşmaları
Ek-1A: Mal Ticaretinde Çok Taraflı Anlaşmalar (13 Anlaşma)
-
GATT (1994)
-
Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (1994) VI ncı Maddesinin
Uygulanmasına İlişkin Anlaşma
-
Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Önlemler Anlaşması
-
Korunma önlemleri anlaşması
-
Ticarette teknik engeller anlaşması
-
Tarım Antlaşması
-
Sağlık ve bitki sağlığı önlemleri anlaşması
-
Gümrük kıymeti anlaşması
Akman,S. (2010). Dünya Ticaret Örgütü: Yapısı İlkeleri, İşleyişi, Ankara: İKV ve TİM Eğitim Semineri
Yayınları, 5-7.
49
World Trade Organization, (2014). Legal Texts: The WTO Agreements, Geneva: Uruguay Round
Agreement.
48
27
-
Sevk öncesi inceleme anlaşması
-
Menşe Kuralları Anlaşması
-
İthalat lisansları anlaşması
-
Ticaretle bağlantılı yatırım önlemleri anlaşması
-
Tekstil ve giyim anlaşması
Ek-1 B: Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS)
Ek-1 C: Ticaretle İlgili Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS)
Ek-2: Anlaşmazlıkların Halli Kural ve Usulleri Üzerine Mutabakat
Ek-3: Ticaret Politikalarını Gözden Geçirme Mekanizması
Ek-4: Çoklu Ticaret Anlaşmaları (4 Anlaşma)
-
Sivil Uçak Ticaret Anlaşması
-
Devlet Alımları Anlaşması
-
Uluslararası Süt Ürünleri Anlaşması
-
Uluslararası Sığır Eti Anlaşması
GATT (1994)
1947 yılında imzalanan GATT (1947) Anlaşması Uruguay Turu sonrası revize edilerek,
GATT (1994) adı altında mevcudiyetini DTÖ kapsamında korumaya devam etmiştir.
Revize edilen Anlaşmada üye ülkeler sanayi ürünlerinde daha önceki tarife indirimlerine
ilave olarak belli bir takvim çerçevesinde gümrük tarife oranlarında indirime gitmeyi
taahhüt etmişlerdir. Bu kapsamda indirim taahhütlerinin gelişmiş, gelişmekte olan ülkeler
ile
az
gelişmiş
ülkeler
için
farklı
oranlarda
ve
takvimde
gerçekleşmesi
kararlaştırılmıştır(Bkz. Çizelge 2.3.). Sonuç olarak tüm üye ülkelerce sanayi ürünleri
ithalatında uygulanan gümrük tarife oranlarında ortalama %34 değerinde bir indirim
sağlanmış ve bu durum uluslararası ticaretin serbestleşmesi noktasında önemli bir adım
olarak değerlendirilmiştir.
28
Çizelge 2.3. Sanayi Ürünlerinde Ortalama Tarife İndirimleri (Petrol hariç)
ÜLKE GRUBU
Ticaretle Ağırlıklandırılmış Ortalama Tarifeler
Uruguay Turu
Öncesi %
Uruguay Turu Sonrası
%
İndirim
Oranı %
Tüm Üye Ülkeler
9.9
6.5
34
Gelişmiş Ülkeler
6.2
3.7
40
Gelişme Yolundaki
Ülkeler
20.5
14.4
30
Az Gelişmiş Ülkeler
8.6
6.0
30
Kaynak: World Trade Organization. (2014). Understanding the WTO: Developing Countries: An Overview.
Geneva
Anti-Damping anlaşması (VI. maddenin uygulanmasına ilişkin anlaşma)
DTÖ altında kabul edilen mal ticaretine yönelik diğer bir önemli anlaşma GATT VI’ıncı
maddesinin uygulanmasına ilişkin olarak ortaya çıkan Anti-Damping Anlaşması’dır. Söz
konusu Anlaşma’da temel olarak bir ürünün dampingli olup olmamasının tespiti için
izlenmesi gereken yollar ve bu hususta ülkelerin imkanları detaylandırılmaktadır. Bu
çerçevede dampingin tespiti için ürünün ithalat fiyatı ile kendi yerel piyasasındaki fiyatı
arasında adil bir karşılaştırma yapılması gerekmektedir. İlaveten dampingli ithalatın yerli
üretime zarar verip vermediğinin belirlenmesinde dikkate alınacak kriterler önem arz
etmektedir.
Ürünün dampingli olduğunun tespit edilmesi noktasında ise ülkelere verilen yaptırım
imkanları Anlaşmanın diğer bölümlerinde sıralanmaktadır.
GATT'ın VI. maddesi,
dampingli ithalat edilen ürünlere karşı tedbir alınmasını mümkün kılmaktadır. Bu
çerçevede iç pazardaki fiyatı, ihracat fiyatından yüksek olan ve üçüncü ülkeye bu şekilde
ithal edilen ve sonuçta ithalatçı ülkenin de ulusal sanayisine zarar veren ürünlere söz
konusu tedbirler alınabilmektedir. Anlaşma’nın son kısmında ise anti-damping
uygulamalarına ilişkin uyuşmazlıklarda takip edilecek yollar ve sorunun çözümü için
kurulacak panellerin görevleri açıklığa kavuşturulmaktadır.50
50
World Trade Organization, (2014). Agreement on Implementation of Article VI of the General Agreement
on Tariffs and Trade 1994, Geneva: Uruguay Round Agreement.
29
Sübvansiyonlar ve telafi edici önlemler anlaşması
Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Önlemler Anlaşması DTÖ’nün kurulması için kabul edilen
diğer bir önemli anlaşmadır. Söz konusu Anlaşma’da genel olarak hangi tür yardımların
sübvansiyon kapsamında değerlendirilebileceği, sübvansiyonlardan hangilerinin kesinlikle
yasak olduğu, sübvansiyonlardan hangileri için taraf ülkelerce karşı önlem alınabileceği ve
son olarak da alınabilecek önlemeler yer verilmiştir.
Buna göre Anlaşmada sübvansiyonlar üç kategoriye ayrılmaktadır. Bunlardan ilki
tamamen yasaklanan sübvansiyonlardır. Söz konusu sübvansiyonlar ithal ürünlere muadil
yerli ürün kullanım şartı getirenler veya ihracat performansına bağlı olarak verilen
sübvansiyonlardır. Bir üye ülkenin yapmış olduğu desteğin yasak sübvansiyon kapsamında
olduğunun tespiti durumunda hemen durdurulması istenmektedir. Belirtilen süre içeresinde
sübvansiyonun geri çekilmesi yapılmazsa şikayetçi olan diğer üye ülke o ülkenin
ürünlerine karşı telafi edici önlem alabilmektedir.
Anlaşama ile tanımlanan ikinci tür ise karşı tedbir alınabilen sübvansiyonlardır. Söz
konusu sübvansiyonlar üye ülkelerden birinin diğeri üye ülke çıkarlarına sübvansiyonlar
yoluyla zarar vermesini önlemeyi amaçlayan ve zarar gören tarafın karşı tedbir almasına
imkan tanıyan desteklerdir. Bir mala yönelik olarak devlet eliyle yapılan sübvansiyonun
miktarının söz konusu malın değerinin % 5'ini geçtiği durumlarda ciddi zarar verildiği
kabul edilmekte ve karşı tedbir alınabilen sübvansiyonlar kapsamında değerlendirmektedir.
İlaveten herhangi bir sanayi üretim dalının üretim veya faaliyet zararlarının giderilmesi
için verilen destekler de ciddi zarar olarak kabul edilmekte ve diğer ülkelerce karşı önlem
alınabilmektedir.
Son olarak ise karşı tedbir alınamayan sübvansiyonlar Anlaşma ile tanımlanmış ve geri
kalmış
bölgelerin
desteklenmesi,
araştırma-geliştirme
ve
çevre
koruma
amaçlı
sübvansiyonların kabul edilebilir olduğu vurgulanmıştır.51
51
World Trade Organization, (2014). Agreement On Subsidies And Countervailing Measures, Geneva:
Uruguay Round Agreement.
30
Korunma önlemleri anlaşması
DTÖ kapsamında taraf ülkeler ithalattan kaynaklanan ve ulusal bir sanayi dalına ilişkin
ciddi zararın oluştuğunu tespit ederlerse söz konusu ürüne yönelik, korunma tedbirleri
alabilmektedirler. Söz konusu Anlaşma kapsamında ithalata bağlı ciddi zarar olduğunu
tespitinde bazı kriterler belirlemektedir. Ciddi zarar tespitine ilişkin yürütülen
soruşturmalar sonrasında ülkeler korunma tedbiri olarak telafi edici vergi uygulanması
veya söz konusu ürünün ithalatında miktar kısıtlamasına gidebilecektir.
Diğer yandan söz konusu Anlaşma kapsamında uygulanan korunma önlemleri ya
başlatıldıkları tarihten itibaren 4 yıl için düzenlenmekle belirlenmekle birlikte ciddi zararın
devam ettiği tespit edilirse en fazla 8 yıla kadar uygulamaya devam edebilmektedir.52
Ticarette teknik engeller anlaşması
Ticarette Teknik Engeller Anlaşması’na taraf DTÖ üyesi ülkeler ulusal teknik
mevzuatlarını düzenlerken ithalatın önüne engel çıkaracak nitelikte olmayacağını ve
üçüncü ülkeler için ayrımcılık yaratmayacağını taahhüt etmektedir. Anlaşma kapsamında
uluslararası standartların yetersiz kaldığı durumlarda üye ülkeler, teknik düzenleme
yaparken serbest davranabileceklerdir. Bu doğrultuda kamu sağlığı-güvenliği, bitki veya
çevre sağlığı-güvenli gibi benzeri konulara ilişkin teknik mevzuatlarını düzenlerlerken bu
düzenlemelerin ithalatta teknik engel yaratarak ithalatın gereksiz kısıtlanmasına yol
açmamalıdır.
Sonuç olarak, teknik düzenlemeler üçüncü ülkeler arasında ayrıcalık yaratmamalı (en çok
kayrılan ülke prensibi), yerel bir ürün ile ithal bir ürün arasında yapılacak muamelede
farklılık olmamalıdır (ulusal muamele prensibi). Diğer yandan taraf ülkelerce yapılacak
teknik mevzuat düzenlemeleri yürürlüğe koyulmadan önce DTÖ’ye taraf ülkelere duyurma
zorunluğu Anlaşma ile getirilmektedir.53
52
World Trade Organization, (2014). Agreement on Safeguards, Geneva: Uruguay Round Agreement.
World Trade Organization, (2014). Agreement On Technıcal Barrıers To Trade. Geneva: Uruguay Round
Agreement.
53
31
Tarım anlaşması
Uruguay Turu kapsamında yürütülen müzakerelerde konu başlığı itibariyle belki de en
önemli konulardan biri tarım ürünleri ticaretinin liberalleşmesi olmuştur. Genel olarak
DTÖ altında kabul edilen Tarım Anlaşması’nın temel hedefi söz konusu piyasada herkes
için eşit ve serbest bir ticaretin sağlanması olarak belirlenmiştir. Bu doğrultuda taraf
ülkelerin tarım ürünleri ticaretinde gümrük tarifelerinde indirimler yapması ve ulusal
pazarlarını ithal ürünlere daha fazla açmalıdır.
Tarım Anlaşması’na göre ülkeler; gelişmiş, gelişme yolundaki ve en az gelişmiş ülkeler
olmak üzere üç grupta değerlendirilmekte ve farklı gruptaki ülkeler için farklı taahhütler ve
süreler belirlenmiştir. Anlaşma kapsamında son olarak tarım sektörüne yaptıkları
desteklerde ülkeler ihracata yönelik tarım destek ve sübvansiyonlarını düzenlemekle
yükümlü tutulmuştur.54
Sağlık ve bitki sağlığı önlemleri anlaşması
DTÖ kapsamında kabul edilen diğer bir önemli anlaşama, Sağlık ve Bitki Sağlığı
Anlaşmasıdır. Söz konusu Anlaşma ile ülkelerin gıda güvenliğini sağlamak, hayvanların ve
bitkilerin sağlığını korumak adına yapacakları ulusal mevzuatlara ve uygulamaya
koyacakları önlemlere ilişkin sınırları belirlemektedir. Bu noktada Anlaşma ile Ticarette
Teknik Engeller Anlaşaması’na atıf yapılmakta ve ülkelerin konuya ilişkin uygulamaya
koyacakları önlemlerin ithalatta teknik engellere yol açmaması üçüncü ülkeler arasında
ayrıma neden olmaması gerektiği belirtilmektedir.55
Gümrük kıymeti anlaşması
DTÖ altında mal ticaretine yönelik kabul edilen diğer bir Anlaşma ise Gümrük Kıymeti
Anlaşmasıdır. Anlaşma ile ithalata konu ürünlerin kıymetinin taraf ülkelerce belirlenmesi
noktasında ülkeler arası ayrımcılığa neden olabilecek veya ticareti engelleyici adil olmayan
uygulamaların önüne geçilmek istenmekte, ürünlerin kıymetinin belirlenmesi noktasında
adil ve şeffaf bir prosedür uygulanmasını temin etmeyi amaçlamaktadır. Bu kapsamda ithal
54
World Trade Organization, (2014). Agreement on Agriculture. Geneva: Uruguay Round Agreement.
World Trade Organization, (2014). Agreement on the Application of Sanitary and Phytosanitary Measures
(SPS Agreement). Geneva: Uruguay Round Agreement.
55
32
edilen bir ürünün ithalat fiyatının değerinde tespit edilmesi ve bu doğrultuda gümrük
vergilerinin tam olarak tahsil edilmesi için belirlenen uygulamalar ile kriterler sıralanırken,
ülkelerin ithalatı engelleyici veya gümrük kaçaklığına yol açabilecek uygulamaları
azaltılmaya çalışmıştır.56
Sevk öncesi inceleme anlaşması
Sevk Öncesi İnceleme Anlaşması kapsamında temel hedef ithalatta adil ve şeffaf bir ticaret
ortamı yaratılması ve ithalata yönelik bir engel olarak kullanılmasının önlenmesidir.
Anlaşma ile taraf ülkelerin ithal edilecek malların karşı ülkeden gönderilmesinden önce
malların fiyat, miktar ve kalite bakımından kontrol ettirilmesine ilişkin teknik düzenleme
ve kuralları içermektedir.57
Özellikle fiziki altyapı veya insan kaynağı yetersizliği nedeniyle bu tür uygulamalara
başvuran ülkeler az gelişmiş ülkeler olmakla birlikte ithalatın zorlaştırılması ve engel
yaratılması yönünde gelişmiş ülkelerin de bu tür uygulamalar yaptığı görülmüş ve buna
yönelik bir düzenleme getirilmek istenmiştir.
Menşe kuralları anlaşması
DTÖ Menşe Kuralları Anlaşması mal ticaretinde serbestleşme sağlanması ve ticaretin
önündeki teknik engellerin kaldırılmasına yönelik ortaya konmuş diğer bir anlaşmadır. Söz
konusu Anlaşmaya göre taraf ülkeler arasındaki ticarette bir ürünün menşeinin belirlenmesi
için gereken şartların uyumlaştırılması söz konusudur. Bu kapsamda üçüncü ülkelerden
ithal edilen ürünlerin menşeinin tespitinde tercihli ya da tercihsiz menşe ilkesi kabul
edilmiştir. Bir ürünün o ülke menşeli olup olmadığının tespiti noktasında ise ürünün
tamamen bir ülkede elde edilen ürün olup olmadığına veya ülkede elde edilen ürün değil
ise söz konusu ülke menşeini kazanacak yeterli işlem ve işçilik yapılıp yapılmadığına
bakılmaktadır.58
56
World Trade Organization, (2014). Agreement on Customs Valuation. Geneva: Uruguay Round
Agreement.
57
World Trade Organization, (2014). Agreement on Preshipment Inspection. Geneva: Uruguay Round
Agreement.
58
World Trade Organization, (2014). Agreement on Rules of Origin. Geneva: Uruguay Round Agreement.
33
Sonuç olarak Anlaşma ile ülkelerdeki menşe kurallarının şeffaf olunması, uluslararası
ticaret üzerinde bozucu etkilerde bulunulmaması ve uygulamalarda yeknesaklık
yaratılmasının gerektiği vurgulanmaktadır.
İthalat lisansları anlaşması
İthalat Lisansları Anlaşması tüm DTÖ’ye taraf ülkeler için geçerli olmayıp ithalatta
lisanslama yapan ülkelerin uygulamada dikkat etmesi gereken hususlara yer vermektedir.
Bu kapsamda söz konusu uygulamaların ülkeler tarafından tarife dışı engel olarak
kullanılmaması, ithalatı kısıtlayıcı veya ülkeler arasında ayrımcılığa yol açan uygulamalar
olmaması istenmekte ve ülkelerin Anlaşma kapsamında belirtilen kriterleri dikkate alarak
uygulamalar yapması istenmektedir.59 Böylece uluslararası ticaretteki tarife dışı engellerin
önüne geçilmeye çalışılmaktadır.
Ticaretle bağlantılı yatırım önlemleri anlaşması
DTÖ mal ticaretine yönelik olarak EK-1A’da kabul edilen diğer bir anlaşma ise Ticaretle
Bağlantılı Yatırım Önlemleri Anlaşmasıdır. Söz konusu Anlaşma mal ticareti kapsamında
değerlendirilmekle
birlikte
uluslararası
ticarette
yatırımların
kolaylaştırılması
ve
yatırımlara karşı ülkelerin izlediği muhtemele korumacı politikaların önlenmesi temel
hedef olarak belirlenmiştir. Böylece mal ticaretinde de mal akımının kolaylaşacağı
belirtilmektedir.
Bu çerçevede dış yatırımlara yönelik ticareti bozucu etkisi olduğu kabul edilen ulusal
uygulamaların engellenmesi, eğer bu yönde uygulama varsa söz konusu uygulamaların da
ülkeler arasında ayrıma yol açmaması, uygulamada şeffaflığın yakalanması ve neticede
GATT (1994) altında kabul edilen kuralların geliştirilmesi amaçlamaktadır.60
Tekstil ve giyim anlaşması
Uruguay Turu müzakereleri neticesinde kabul edilen ve EK-1A’da yer alan son anlaşma
Tekstil ve Giyim Anlaşmasıdır. Anlaşma ile GYÜ ve az gelişmiş ülkeler açısından büyük
59
World Trade Organization, (2014). Agreement on Import Licensing Procedures. Geneva: Uruguay Round
Agreement.
60
World Trade Organization, (2014). Agreement on Trade-Related Investment Measures. Geneva: Uruguay
Round Agreement.
34
önem içeren tekstil ve hazır giyim ticareti DTÖ ile GATT(1994)’e entegre edilmiştir.
Anlaşma kapsamında 10 yıllık bir geçiş döneminde tanınmış ve aşamalı olarak, tekstil ve
konfeksiyon ürünlerin ticaretinde getirilen miktar kısıtlamalarının 2005 yılında tamamen
kaldırılması hedeflenirken ülkelere korunma yöntemi olarak sadece gümrük tarifeleri
bırakılmıştır. 61
Diğer yandan ülkeler DTÖ kapsamında taahhüt ettikleri gümrük tarifeleri de düşük
oranlarda olduğu için söz konusu ürün grubunda serbestleşme olması amaçlanmıştır.
Belirlenen bu hedefe 2005 yılı sonunda ulaşılması ile söz konusu Anlaşma 1 Ocak 2005
tarihi itibariyle sona ermiş ve tekstil/konfeksiyon ürünlerinin uluslararası ticaretinde yeni
bir döneme girilmiştir.
Hizmet ticareti genel anlaşması
DTÖ çerçevesinde taraflarca kabul edilen ve EK-1B’de belirtilen Hizmet Ticareti Genel
Anlaşması (GATS), hizmetlerin ticaretine yönelik bir düzenleme getirmesi ile büyük önem
arz etmektedir. Beş bölümden oluşan Anlaşma’da, ilk olarak genel hükümlere yer
verilirken, hizmet ticaretine ilişkin terimlerin tanımları bu bölümde detaylandırılmıştır. Bu
bölümde dikkat çeken diğer bir husus ise söz konusu hizmetlere ilişkin yapılan sıralanan
sektörlerdir. Başta turizm sağlık, inşaat olmak üzere birçok sektöre bu bölümde yer
verilmiştir.
Anlaşmanın ikinci bölümünde taraf ülkelerin hizmet ticaretindeki genel yükümlülüklerine
yer verilmiştir. Üçüncü bölümde ise hizmet ticaretinin düzenlenmesine ilişkin olarak
pazara giriş koşulları detaylandırılmış ve ülkelerin uyması gereken prensipler belirtilmiştir.
GATS’ın dördüncü bölümünde özel taahhütlere yer verilirken son bölümde taraf ülkeler
arasında olası anlaşmazlıklara ilişkin çözüm yoları ve kurumsal yapılar sıralanmıştır.62
Ticaretle bağlantılı fikri mülkiyet hakları anlaşması
DTÖ birinci kısımda kabul edilen son anlaşma ise EK-1 C’de yer alan Ticaretle Bağlantılı
Fikri Mülkiyet Hakları(TRIPS) Anlaşmasıdır. anlaşma temelde GATT(1994) ile kabul
61
World Trade Organization, (2014). Agreement on Textiles and Clothing (ATC). Geneva: Uruguay Round
Agreement.
62
World Trade Organization, (2014). General Agreement on Trade in Services (GATS). Geneva: Uruguay
Round Agreement.
35
edilen en çok kayrılan ülke ve ulusal muamele ilkeleri çerçevesinde fikri ve sınai hakların
taraf ülkelerde korunmasına yönelik önlemleri sıralamakta, konuya ilişkin ülkeler arasında
farklılıkların azaltılması ile uluslararası ticarette teknik engellere yol açmasının önlenmesi
hedeflenmektedir.
Fikri ve sınai haklar, TRIPS ile yedi grupta sıralanmıştır. Bunlar, patentler, ticari markalar,
coğrafi işaretler, telif hakları, sınai tasarımlar, entegre devrelerin tasarımları ve
açıklanmamış bilgilerin korunmasıdır. TRIPS telif hakları ve ticari markalar ile coğrafi
işaretler bakımından önemli korunma süreleri öngörürken patent konusunda yeni olmak,
yenilik yaratıcı çabayı içermek ve somut anlamda uygulanabilir olmak gibi koşulları
sıralamaktadır.63
DTÖ anlaşmazlıkların halli mekanizması
DTÖ
kapsamında
kabul
edilen
Anlaşmalarda
tarafa
ülkeler
arasındaki
olası
anlaşmazlıkların çözümüne ilişkin olarak kurulan ve DTÖ Anlaşması ekinde yer verilen
Anlaşmazlıkların Halli Kural ve Usulleri Hakkındaki Mutabakat Metni (AHMM),
DTÖ’nün işleyişi bakımından büyük önem arz etmektedir. Uruguay Turu sonrası kabul
edilen, EK-1’da yer alan ve yukarıda kısaca değinilen Anlaşmalara ilişkin çözüm yolunun
söz konusu mekanizma olması nedeniyle bu bölümde kısaca detaylandırılmasının faydalı
olacağı düşünülmektedir.
Bu çerçeveden bakıldığında GATT(1947)’nin getirdiği çözüm mekanizmasının birçok
açıdan işlevsiz olması ve sorunların çözümsüz bırakması söz konusu Mutabakat Metninin
hızlı ve kolay çözümler getirecek şekilde dizayn edilmesini kaçınılmaz kılmıştır. Bu
doğrultuda yeni mekanizması taraf ülkeler arasında olası sorunlara ilişkin olarak panel ve
temyiz organını öngörmektedir.
Bu kapsamda söz konusu mekanizma çerçevesinde oluşan bir soruna karşı ilk olarak
“Danışma” olarak adlandırılan süreç yaşanır. Taraf ülkeler arasında yaşanan bir soruna
ilişkin olarak taraflardan biri danışma talebinde bulunur ve karşı taraf ülkeden 10 gün
içinde talebe cevap verilmesi beklenirken,
30 gün içinde de danışmalara başlanması
öngörülür. Son olarak ise 60 gün içinde çözüm bulunması öngörülmektedir. Ancak
63
World Trade Organization, (2014). Agreement on Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights
(TRIPS), Geneva: Uruguay Round Agreement.
36
danışma talebine 10 gün içinde cevap verilmemesi veya 60 gün içinde danışma sürecine
ilişkin bir çözüm bulunulmaması halinde, şikayetçi taraf Anlaşmazlıkların Halli
Organından (AHO) panel kurulmasını isteyebilir.
Anlaşmazlıkların Halli Organı gerekli zaman kısıtlarının tamamlandığını ancak sorunun
çözülmediğini tespit ederse panel kurulmasını kabul etmektedir. DTÖ’ye taraf ülkelerin
görevlilerinden oluşan üç veya beş kişilik panellerin söz konusu soruna ilişkin etkilerin
ölçülerek en geç 6 ay içinde tamamlanması öngörülmektedir. Bazı durumlarda bu süreye
ek olarak üç aylık ek süre talep edilebilmektedir.
Panelin tamamlanması sonrası hazırlanan rapor ise taraf ülkelere dağıtılır ve bu rapor 60
gün içinde AHO tarafından onaylanır. Söz konusu rapor iki farklı yolla kabul
edilmeyebilir. Bunlardan ilki oybirliği ile raporun kabul edilmemesi durumdur. Bunun
nedeni temyiz ve panel kararları oybirliğiyle reddedilmedikçe (negatif konsensus) otomatik
olarak kabul edilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.
İkinci yol ise sorun yaşayan iki ülkeden birinin temyize gitmesi durumudur. Temyize
gidilmesi durumunda Temyiz Organı 90 gün içinde inceleme yapar ve hazırladığı raporu
üye ülkelere dağıtarak 30 gün içinde AHO tarafından rapor kabul edilir. Suçlu bulunan
ülke uygulamalarını karara uygun hale getirmekle yükümlüdür. Yükümlülüklerini yerine
getirmeyen ülkeler için ise 20 gün içinde tazminat belirlenmesi, tazminat belirlenemese de
suçlu bulunan ülkenin uygulanmasının askıya alınması öngörülmektedir.64
2.2.6. Doha kalkınma turu
2000 yılında ilan edilen BM “Binyıl Kalkınma Hedefleri”nin yarattığı atmosfer
çerçevesinde uluslararası ticaret sisteminin başlıca aktörü konumundaki DTÖ’nün
tarihinde ilk defa bir müzakere turu özellikle gelişme yolundaki ülkeleri yakından
ilgilendiren “kalkınma” konusuna adanmış ve bu kapsamda müzakere gündemine ‘Doha
Kalkınma Gündemi’ adı verilmiştir. 65 Bu açıdan büyük hedefler ve beklentiler ile ilk defa
kalkınma odaklı bir müzakere süreci olarak Doha Turu görüşmelerine 2001 yılında
başlanmıştır.
64
World Trade Organization, (2014). Dispute Settlement Mechanism. Geneva: Uruguay Round Agreement.
Akman, S. (2008). Dünya Ticaret Örgütü Doha Turu Çok Taraflı Ticaret Müzakereleri ve Türkiye,
Ankara: TEPAV Yayınları, 1-16.
65
37
Doha Kalkınma Turu’nun başlıca konularından biri ileri tarım müzakereleridir.
Müzakerelerin atfedildiği gibi kalkınma gündemi ile gelişmekte olan ülkeler lehine
sonuçlanabilmesi için temel tartışma konu başlığı tarım müzakereleridir. Bu çerçevede
tarım konu başlığı altında yapılan görüşmelerde, iç desteklerin düzenlenmesi ve pazara
giriş
koşullarının
kolaylaştırılması
temel
konu
başlıkları
olarak
belirlenmiştir.
Müzakerelere genel olarak başlıca tarım ürünleri ihracatçısı ülkelerden oluşan ve ileri
liberalizasyonu savunan ABD-Cairns Grubu ticareti bozucu etkisinin çok yoğun olması
nedeniyle ihracat sübvansiyonlarının aşamalı olarak kaldırılması fikrini kabul etmektedir.
AB, İzlanda, Kore, İsviçre ve Norveç gibi liberalizasyona daha ihtiyatlı yaklaşan ülkeler
ise tarım ürünlerinde tarife indirim oranlarının beklentilerinin çok üstünde olduğu
hususunu dile getirmektedir. Diğer yandan Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte
olan ülkeler ve az gelişmiş ülkeler, geniş bütçe imkanları olan ülkelerce yoğun olarak
kullanılan ihracat sübvansiyonlarının kaldırılması yönünde bir pozisyon belirlemişlerdir.
Diğer yandan söz konusu ülkeler tarım ürünleri ticaretindeki kotalarında kendi ülkeleri için
devam etmesini savunmaktadır.
Tarım dışı ürünler ile ilgili konu başlığında ise genel olarak söz konusu ürünlerde gümrük
tarifelerindeki indirim taahhütlerinin belirlenmesi, tarife dışı engeller sektörel girişimler
olmak üzere üç temel konu üzerinden müzakereler yürütülmektedir.66 Bu alanda tarife dışı
engellere yönelik çözüm yollarında bir uzlaşı sağlanamamış olması başlıca tıkanıklık
noktası olarak belirmektedir. Diğer yandan gümrük tarifelerinin indirimine ilişkin belirli
ilerlemeler sağlanmış durumdadır.
2001 yılında gerçekleştirilen DTÖ IV. Bakanlar Konferansı nihai kararları sonrasında
başlatılması kararlaştırılan, Doha Kalkınma Turu Müzakereleri, 13 yılı aşkın süredir devam
etmektedir. 2005 yılında tamamlanması amaçlanmakla birlikte, 2006 yılı Temmuz ayında
askıya alınan müzakereler, 2007 yılı başında tekrar başlatılmıştır. Bu kapsamda özellikle
görüşmelerde tıkanmaya neden olan tarım ve tarım-dışı ürünlerde pazara giriş
müzakerelerine ilişkin olarak ülkelerin indirim taahhütleri ortaya konmuştur. 67
66
Ongun, T. (2002). "The WTO and Some lmportant Issues Canceming World Trade in Goods", Journal of
Economic Cooperation Among Islamic Countries, Ankara: Gazi Kitapevi, 61-62.
67
World Trade Organization, (2014). The Doha Round In Brief. Geneva: Uruguay Round Agreement.
Geneva.
38
Diğer yandan yaşanan gelişmeye rağmen müzakereler 2008 yılı sonu itibariyle yeniden
durağan bir süreç izlemeye başlamıştır. Bu durumun başlıca nedeni ise 2008 Küresel
Krizi’nin ülkeler üzerinde yarattığı olumsuz etkiler ve bu etkilerin bertaraf edilmesi
noktasında tekrar ön plana çıkan korumacı uygulamalardır. Bu noktada müzakerelerin
kapsamının çok geniş tutulması, karar alma mekanizmasında oy birliği aranması ve paketin
tüm
unsurlarının
birlikte
neticelendirilmesi
taahhüdü
(Tek
Taahhüt
ilkesi68)
sayılmaktadır.69
29 Nisan 2011 tarihli Ticaret Müzakereleri Komitesi toplantısında gelinen aşamayı
özetleyen bir rapor ele alınmıştır. Bu toplantıda ele alınan raporda belirtilen sorunların
çözülmesi ve müzakerelerdeki tıkanıklığı aşmak için yeni çözüm yolları bulunması
yönünde çabalar hızlandırmıştır. Bu doğrultuda 15-17 Aralık 2011 tarihinde düzenlenen
VIII. Bakanlar Konferansında kabul edilen Tek Taahhüt ilkesi uyarınca göreli olarak karar
alınmasının kolay olduğu konularda anlaşmaların bir paket halinde sonuçlandırılmasını
beklemeksizin müzakerelerin tamamlanması çabasına girilmiştir.70
Bu kapsamda 3-7 Aralık 2013 tarihinde Bali’de düzenlenen DTÖ IX. Bakanlar
Konferansında müzakereler başarılı bir şekilde sonuçlanarak Bali Paketi kabul edilmiştir.
Söz konusu Kararlar, Doha Kalkınma Turu kapsamında alınan ilk sonuç olması ve DTÖ
çatısı altında görüşmelerin yeniden canlanması adına bir dönüm noktası olduğu kabul
edilmektedir. “Bali Paketi” olarak adlandırılan mini bir paket dahilinde Ticaretin
Kolaylaştırılması Anlaşması, En Az Gelişmiş Ülkeler, Tarım ve Kalkınma başlıklarında
Bakanlar Kararı kabul edilmiştir.71
GATT dönemi dahil çok taraflı ticaret müzakerelerinde “nothing is agreed until everything is agreed”
olarak da ifade edilen “tek taahhüt” müzakerelerin sonuçlandırılmasında esas alınan prensip, müzakerelerinin
hangi çerçevede yürütüleceğine ilişkin temel hukuki belge niteliği taşıyan 14 Aralık 2001 tarihli Doha
Bakanlar Deklarasyonunun “Çalışma Programının Düzenlenmesi ve Yürütülmesi/Organization and
Management of the Work Programme” başlıklı bölümünde, “… Anlaşmazlıkların Halli Mutabakat Metninin
geliştirilmesi ve açıklığa kavuşturulması hariç, müzakerelerin yürütülmesi, sonuçlandırılması ve sonuçlarının
yürürlüğe girmesi hususunda tek taahhüt prensibine uyulacağı…” hükme bağlanmıştır.
69
Alp, K. (2012). Doha Kalkınma Gündem’inden Doha Kör Düğümüne, Uluslararası Ekonomik Sorunlar
Dergisi, 45, 45-46.
70
World Trade Organization, (2014). Eighth WTO Ministerial Conference. Geneva.
71
World Trade Organization, (2014). Days 3, 4 and 5: Round-the-clock Consultations Produce ‘Bali
Package. Geneva.
68
39
2.2.7. 1980 sonrası Neo-liberal akımlar çerçevesinde şekillenen yeni korumacılık
GATT (1947) ile birlikte sanayi mallarında % 40 düzeyinde olan ortalama gümrük tarife
oranları yedi müzakere turu ile birlikte mümkün olduğunca indirilirken, DTÖ’nün
kurulması ile birlikte % 6-8 düzeylerine kadar çekilmesi başarılmıştır.72 Söz konusu
rakamlara kadar düşen gümrük tarifeleri artık geleneksel koruma aracı olmaktan çıkmış,
ülkelerin farklı yollar izlemeye başladığı gözlemlenmiştir. Bu doğrultuda ülkeler tarafından
izlenen başlıca korumacı uygulamalar tarife dışı önlemler olmuş ve bu önlemler gümrük
tarifelerinden daha tehlikeli olarak değerlendirilmiştir. Bunun nedeni söz konusu
uygulamaların korumacılık altında değil teknik düzenleme veya farklı adlarla
adlandırılması ancak uluslararası ticareti engelleyici nitelikte olmasıdır.
Ortaya
çıkan
bu
uygulamalar
literatürde
yeni
korumacılık
yöntemleri
olarak
adlandırılmaya başlamıştır. Yeni korumacılık önlemlerinin özellikle 90’lı yıllarda artış
gösterdiği gözlemlenmiş bunun başlıca sebebi ise küreselleşen dünyada yeni ticaret
akımlarının yarattığı olumsuz etkiler ve DTÖ altında kabul edilen serbest ticarete yönelik
taahhütler olduğu kaydedilmiştir.
Yeni Korumacılık olarak adlandırılan politikalar, klasik korumacılık anlayışından farklılık
içermektedir. Klasik anlamda yurtiçi pazarının yabancı ürünlere tamamen kapatılması, yeni
korumacılık anlayışında söz konusu değildir. Aksine yurtiçi piyasanın olabildiğince dış
ticarete ve diğer ülke ürünlerine açık hale getirilmesi ve bu yapı içeresinde gerekli destek
ve görünmez engellerin yerli üreticinin rekabetçi gücünün arttırılması hedeflenmektedir.
Görünmez engellerin klasik korumacılık uygulama araçlarından en büyük farkı
uygulamada görülmektedir
Tarife dışı engeller olarak da adlandırılabilecek söz konusu uygulamalarda yeni olan,
korumacılığı arttıran araçların uygulamaya konması değil, korumacılık araçlarının şekil
değiştirmesi ve neticesinde ithalatı dolaylı yoldan kısıtlamasıdır.73 Bu çerçevede yeni
korumacılık
uygulamaları
ithalatın
kısılmasına
yönelik
anti-sübvansiyon/damping
soruşturmaları, gözetleme ve izleme önlemleri, teknik engeller, ihracat kısıtlamaları ve
Ongun, T. (2009). Sanayileşme ve Uluslararası İlişkiler, Ankara: Gazi Kitabevi, 94.
Gawande, K.- Hoekman, B. (2011), Determinants of Trade Policy Responses to the 2008 Financial Crisis,
World Bank Policy Research Working Paper No.5862 Washington, 29.
72
73
40
döviz kontrolleri ile diğer tarife dışı engellerden oluşmakta ve bu başlık altında kapsam ve
yöntemlerine kısaca değinilmektedir.
2.2.8. Yeni korumacılığın araçları
Anti- Damping/Sübvansiyon Soruşturmaları
Ülkeler ihracat performansları arttırmaya yönelik olarak yerli firmaların üretim
kapasitelerini artırıcı veya maliyetleri düşürücü yardımlar yaparak, diğer ülke üreticileri
karşısında rekabetçi üstünlük elde etmelerine yardımcı olmaktadır. İlaveten ülkeler söz
konusu ürünün ithalatında da ülke iç pazarda belirli sektörleri tehdit edebileceği gerekçesi
ile telafi edici vergiler uygulayabilmektedir. Diğer yandan büyük üretim kapasitesine sahip
ülkeler ürünlerinin yurt dışında da tutunması ve pazar elde etmesi için yurt içi fiyatlardan
daha düşük fiyatlarla ürünlerini ihraç etmekte ve dampinge sebebiyet vermektedir.
Söz konusu uygulamaların önüne geçilmesi için ilk olarak GATT Tokyo Turu’nda
Sübvansiyona Karşı Telafi Edici Vergi Kodu kabul edilmiştir. Uruguay Turu sonrası ise
DTÖ ile Anti- Damping Anlaşması ve Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Önlemler Anlaşması
kabul edilerek üye ülkelerin benzer uygulamalara karşı soruşturma başlatması ve gerekirse
önlem almasının yasal dayanağı kabul edilmiştir. Ancak söz konusu Anlaşmalar
çerçevesinde başlatılan anti- damping/sübvansiyon soruşturmaları ithalatı engelleyici bir
unsur olarak kullanılmaya başlamıştır.
Bu çerçevede ülkeler DTÖ kapsamında kabul edilen bu yasal haklarını bazı sektörlerin
korunması veya o sektörlerde ithalatın kısılması adına amacı dışında kullanabilmektedir.
Özellikle rekabet gücüne erişememiş bazı sektörlerin güçlü yabancı rakipleri karşısında
korunması veya kriz dönemlerinde ithalatın kısılarak dış ticaret dengesinin yakalanması
adına anti- damping/sübvansiyon soruşturmaları ülkeler tarafından keyfi şekilde
uygulanabilmektedir.
Böyle bir durumda soruşturma sürecinde ülkeye ithal edilen ürünlerden geçici olarak telafi
edici vergiler alınabilmektedir. DTÖ Anlaşmaları kapsamında açılan soruşturma
tamamlanmadan şikayetin geri çekilmesi durumunda aradan süre geçmeksizin tekrardan
şikayette bulunulması ve soruşturma açılması mümkün olmaktadır. Bu nedenle firmalar
41
soruşturma açılması yönünde yaptıkları şikayetleri belli bir süre sonunda geri çekerek kısa
bir süre sonra tekrar şikayette bulunabilmektedirler. Soruşturmanın açılması ve firmaların
şikayetlerini geri çekmesi arasında geçen süre ise ortalama iki yıl civarındadır. Böyle bir
durumda ithal edilen ürüne iki yıl boyunca geçici de olsa telafi edici vergi uygulanmakta
ve maliyet artışına paralel pazar kaybı yaşamasına sebebiyet verilmektedir. Sonuç olarak
bu uygulamalar da korumacılığın başlıca araçları arasında yerini almaktadır.
Gözetleme ve izleme önlemleri
Gözetleme ve izleme önlemlerinin yeni korumacı politikalar çerçevesinde kullanımı antidamping/sübvansiyon soruşturmalarına benzer nitelikler içermektedir. Bu kapsamında iki
farklı uygulama yöntemi ile ithalatın önünde engel yaratılmaktadır. İlk yöntem ithal edilen
malların ülke gümrük bölgesinden geçişi sırasında bu malların ithal mevzuatına uygun
olup olmadığına ilişkin araştırmalar için başlatılan sürecin yavaşlatılması şeklinde
uygulanmaktadır.
İkinci yöntem ise gerçekleştirilen ithalatın fiyat ve miktar bakımından detaylıca denetime
tabi tutularak ülkeye girişinden önce uzun süre gümrük bölgesinde bekletilmesi ve
özellikle tarım ürünlerinde değer ve kalite kaybına neden olarak yurt içinde söz konusu
ürünlerin pazar kaybı yaşamasını sağlamak şeklinde uygulanmaktadır. Ülkeler, bürokratik
düzenleme ve değerlendirmeler ile dış ticareti sınırlamayı amaçladıklarını beyan
etmektedirler. Ancak etkileri bakımından bu tür sonuçların yaşanması muhtemel olduğu da
görülmekte ve belirli malların ithalatını engellemek veya ithalat hacmini daraltmak için bu
uygulamalar tercih edilebilmektedir.
Teknik engeller
Yeni korumacılık politikası çerçevesinde kullanılan diğer bir uygulama ise teknik engeller
olarak adlandırılan ve dış ticareti sınırlandıran teknik düzenleme veya standardizasyon
uygulamalarını içermektedir.
DTÖ Ticarette Teknik Engeller Anlaşması ile sanayi ve tarım ürünlerinin ticaretinde
ülkelerarası ayrım yapılmaması ve ticarette gereksiz kısıtlamaların kaldırılması
hedeflenmekte ise de, anlaşmanın istisnası olan ulusal güvenlik, insan ve bitki sağlığı ile
42
güvenliği, çevrenin korunması ve aldatıcı uygulamaların engellenmesi çerçevesinde ithalatı
kısıtlamak için teknik engeller ülkeler tarafından kullanılmaktadır.74
Söz konusu unsurların kullanımı ülkeler arasında farklılık gösterebilmekte ve ülkeler çok
sıkı ve gereksiz standardizasyon önlemleri ile ithal edilen ürünler gümrük kapısından geri
çevrilmektedir. İlaveten ithal ürünlere yönelik getirilen standartların belirlenmesine
yönelik yüksek maliyetli testlerin gerekliliği ithalatçı için ek maliyete ve ürünün fiyatında
yükselmeye sebebiyet verirken, ithal edilen ülke için de dolaylı gelir sağlamaktadır. Bu
nedenle ülkeler insan ve bitki sağlığı ile güvenliği, çevrenin korunması gibi konuları ön
planda tutarak ithalatta gereğinden fazla kontrol ve standartlar belirlemekte ve ithalat
dolaylı yoldan engellenmektedir. Sonuç olarak bu uygulamalar yeni korumacılık politikası
altında kullanılan bir diğer uygulama olarak kabul edilmektedir.
İhracat kısıtlamaları
Bir ülkenin kendi sınai ürünlerinin yurtdışına çıkışına kısıtlamalar getirmesi olarak ifade
edilen bu uygulamada ülkeler, kendi ülkelerinde kıt olan ürünlerin ihracatını önlemek
amacıyla ihracat kısıtlaması uygulamasına gidebilmektedir. Ancak ülkeler başka ülkelerin
önemli ihracat ürünlerinin hammaddesini oluşturan ve kendisinden ihraç edilen ürünlerin
ihracatını kısabilmekte ve diğer ülkenin üretim hacminde daralmalar sağlayabilmektedir.
Ülkeler genellikle kendi ürettikleri ürünlere rakip olarak gördüğü diğer ülke üretimlerini
engelleyerek kendi pazarlarını genişletme çabası içerisindedir. Bu tür uygulamalar tersten
de olsa dış ticaretin korunması anlamına gelmekte ve yeni korumacılık politikaları arasında
sıralanmaktadır. İlaveten ülkeler, ithalatçı ülkelerin bazı uygulamalarından kaçınmak için
de bu tür uygulamaları tercih edebilmektedirler.
Döviz kontrolleri
Döviz kontrolleri genel olarak, dövizle ilgili işlemler üzerine hükümetlerin koymuş olduğu
kısıtlamalar, diğer bir deyişle döviz piyasasına yapılan hükümet müdahaleleridir.75 Bu
noktada, hükümetler yurtdışına döviz çıkışlarına engellemeye yönelik önlemler alırken
Ekonomi Bakanlığı. (2011). Uluslararası Ticarette Teknik Düzenlemeler Ve Teknik Engeller. Ankara,
Ekonomi Bakanlığı, 7-30.
75
İnternet: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (Ağustos 2014), www.tcmb.gov.tr adresinden 11.Ağustos
2014 tarihinde alınmıştır.
74
43
çoklu kur sistemi ile de yurtdışına çıkan dövize farklı, yurda giren dövize farklı kur
uygulaması yapmaktadır. Ancak döviz üzerinde yapılan bu tür uygulamalar ithalat
üzerinde kısıtlayıcı etkilere neden olmaktadır. Ülkeler bütçe dengeleri açısından bu tür
uygulamaları tercih ettiklerini beyan etseler de dolaylı yoldan ithalat kontrol altına alınarak
ihracatın arttırılması teşvik edilmektedir.
Diğer yandan ülkeler belli ürünlerin ithalatında döviz kontrolü uygulamasına giderek
doğrudan söz konusu ürünün ithalatını engellemeye yönelmektedir. Ülkeler belli ürünlerin
ithalatında ödenecek döviz tutarının karşılığı ulusal para değerini yüksek tutarak ürünün
daha pahalı hale gelmesini ve ürünün iç piyasada tercih edilmesini engellemeye
çalışmaktadır. Böylece ithalatta düşüş yaşanacak ve piyasa korunacaktır. Bu nedenle söz
konusu uygulama yeni korumacılık politikaları arasında yer almaktadır.
Diğer tarife dışı engeller
Yeni korumacılık politikası altında kullanılan birçok uygulama aslında tarife dışı engel
olarak nitelenmektedir. Bunun nedeni ithalatın kısıtlanması yönünde teknik veya fiziki
nitelikli alınan her türlü karar ve uygulamaların tarife dışı engeller olarak
nitelendirilmesindendir. Bu nedenle yukarıda sıralanan uygulamalara ek olarak bazı farklı
ve ülkeler özelinde olan uygulamalar da mevcuttur. Bu uygulamalar genel olarak ayırımcı
kamu alımı politikaları, diğer firmaları kısıtlayan dağıtım anlaşmaları, vergilendirme
farklılıkları, patent veya telif haklarının çıkarılmasında prosedürlerin ithalatçılar için
zorluklar içermesi gibi araç ve uygulamalar ile karşımıza çıkmaktadır.76
Söz konusu uygulamalar yeni korumacılık politikalarının özellikle 2000’li yıllarda ortaya
çıkan ve kullanımı sıklaşan uygulamalarıdır. Söz konusu uygulamaların, tespit edilmeleri
oldukça güçtür. Ülkeler kamu alım ihalelerinde veya bazı ürünlerin dağıtım anlaşmalarında
yerel firmaların kazanabileceği niteliklerde ihaleler düzenleyerek yabancı şirketlerin
dolaylı yoldan başarısız olmasını ve ulusal sermayenin korunmasını amaçlamaktadır. Bu
nedenle de yeni korumacılık politikası uygulamaları altında kabul edilmektedir. DTÖ
tarafından 800 farklı tip tarife dışı engel sınıflandırması yapıldığı rapor edilmiştir.77
76
77
İktisadi Kalkınma Vakfı. (2014). İKV Kriz Sözlüğü-100 Soruda Avrupa’nın Ekonomik Krizi. İstanbul, 8.
World Trade Organization, (2014). Technical Information on Safeguard Measures. Geneva: WTO.
44
2.2.9. 2000’li yıllarda uluslararası ticaret
1980 sonrası neo-liberal düşünce akımı ile şekillenen dünya ekonomilerindeki yapısal
değişimler genişlemeyi de beraberinde getirmiştir. Washington Uzlaşısı ve DTÖ’nün
kurulması ile bu durum bir adım daha ileriye taşınarak dış ticarette liberalleşme hareketleri
zirve yapmıştır. Ancak 2000’lerin başlarında durağan bir dönem yaşanması kaçınılmaz
olmuştur. Bunu başlıca nedeni ise 11 Eylül 2001’de ABD’deki Dünya Ticaret Merkezi
kulelerinin yıkılmasına neden olan saldırılardır. 11 Eylül Saldırıları olarak adlandırılan söz
konusu olaylar, dünya ticaretinde olumlu havanın devam etmesinin bir süreliğine
durmasına yol açmıştır.
Yaşanan söz konusu olay sonrası ise 2002 yılı ile birlikte tekrar bir yükseliş trendi
yakalanmış ve dünyada 2008 yılına kadar geçen süreçte tarihte görülmemiş bir biçimde,
ekonomik büyümede, küreselleşmede ve refahta çok hızlı bir artış ortaya çıkmıştır.
Özellikle 2002 yılından itibaren yaklaşık beş yıllık dönemde küresel ekonomide,
Goldilocks Ekonomisi78 yaşanmıştır. Ekonomik büyüme, uluslararası ticaret ve yabancı
sermaye yatırımlarında büyük artışlar gözlemlenmiş, mal ticaretinin yanında finansal
küreselleşmenin de yayılmaya başladığı kaydedilmiştir. Bu çerçevede 2002-2007 yılları
arasında dünya ekonomisinde çarpıcı bir canlanma ve genişlemeye kaydedilmiş,11 Eylül
Saldırıları sonrası %2 olan dünya ticaretinin büyüme oranı, 2006 yılında % 5 civarına
ulaşmıştır.79 1980 sonrası dünya ekonomisinde yaşanan değişimleri kriz öncesi döneme
kadar onar yıllık periyotlar halinde incelediğimizde 2000’li yıllarda nasıl bir büyüme trendi
yakalandığı görülmektedir (Bkz. Şekil 2.1.).
Goldilocks ekonomisi (Goldilocks economy), piyasa yanlısı para politikalarına izin veren düşük enflasyon
ve sürdürülebilir makul ekonomik büyümeyi amaçlayan ekonomidir. Bu ekonominin adı çocuklar için
yazılmış Üç Ayı (The Three Bears) adlı kitaptan gelmektedir. Bu ifade ilk kez 1992 yılında David Shulman
tarafından “The Goldilocks Economy: Keeping the Bears at Bay” adlı kitabında kullanılmıştır.
79
Ongun, T. (2012). 1980’lerden Küresel Krize Dünya Ekonomisi. Ekonomik Yaklaşım Dergisi. Özel Sayı,
39-76.
78
45
9
6,75
Uluslararası Ticaret
Büyüme Oranı
GSMH Büyüme Oranı
4,5
Enflasyon Artış Oranı
2,25
0
1980-1989
1990-1999
2000-2007
2003-2007
Şekil 2.1. On Yıllık Periyotlarda Uluslararası Ticaret, GSMH, Enflasyon Büyüme Oranı
(1980-2007)
Kaynak: World Bank, (2009). World Development Indicators 2009, http://data.worldbank.org/datacatalog/world-development-indicators adresinden Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır.
Bu dönemde yaşanan büyüme ve genişlemenin ana nedenleri arasında büyük ekonomilerin
iç piyasalarında yaşadıkları durgunluğun aşılması adına izledikleri genişleyici para
politikaları yer almaktadır. Dünya ekonomisinin baş aktörlerinden olan ABD ekonomik
durgunluğun aşabilmesi ve mal alım satım döngüsünün hız kaybetmeden devam etmesi
için faiz oranlarını olabildiğince düşürmüş, parasal genişleme ve harcama teşvik edilerek
üretim kapasitesinin de dolaylı yoldan artması hedeflenmiştir.
1980 sonrası kamu açıklarının azaltılması yönünde izlenen mali yönetim esasları 2000’li
yılların başında sürdürebilirliğini yitirmiş ve gelişmiş ülkelerin iç piyasanın canlanması
adına parasal genişlemeye gitmesine neden olmuştur. Bu doğrultuda ABD, Japonya gibi
birçok gelişmiş ülke parasal genişleme yönünde politikalar takip ederken söz konusu
paralar gelişmekte olan piyasalara kanalize edilmiş ve bu ülkelerde yatırma ve sıcak para
hareketlerine dönüşmüştür. Yabancı sermeye girişi artan gelişmekte olan ülkeler de üretim
ve dış ticaret kapasitelerini arttırarak dünyada büyümenin temel aktörleri konumunda yer
almışlardır.
46
2.2.10. 2008 Küresel Krizi ve dünya ekonomisinde yaşanan değişim
2000’li yıllarda izlenen genişleyici para politikaları gelişmiş ülkelerde bazı sektörlerin
gereğinden fazla büyümesine neden olmuştur. Nitekim ABD’de emlak sektörü de benzer
hedefler doğrultusunda genişlemiş artan talep nedeniyle ev fiyatları normal değerinin çok
üstünde olmaya başlamıştır. Evlere yönelik artan talebin nedeni ise ipotekli konut
kredilerinin
(mortage) yaygınlaşması ve borç ödeme gücü zayıf kişilere de mortage
verilmesi olmuştur.
İlaveten konut sahibi olmasına rağmen ucuz kredi imkanları ile
insanlar yeni konutlar almaya yönelmiş emlak sektöründe bir balon oluşmasına sebebiyet
vermiştir. Sonuç olarak ekonomide yaşanan bu dengesizlikler ve emlak balonu 2007’nin
ikinci yarısından sonra piyasanın çökmesi ile sonuçlanmıştır.80
Yaşanan bu büyük çöküş birkaç hafta içinde Avrupa ve Asya finans piyasalarını
etkilemiştir. 2008 yılının eylül ayında ise Lehman Brothers isimli ABD katılım bankasının
iflas ettiğini duyurması ABD gibi güçlü bir ekonomik aktörde krizin etkilerini gözler
önüne sermiştir. Bu olumsuzlukların finans piyasasından mal piyasasına sıçraması ise uzun
sürmemiş ve 2008 yılında söz konusu bunalım küresel bir krize dönüşerek başta AB
ülkeleri olmak üzere birçok gelişmiş ülkeyi derinden etkilemeye başlamıştır.
Bu kapsamda yaşanan ekonomik bunalımın dünya GSMH üzerinde de etkisi kaçınılmaz
olmuştur. Kriz sonrası ilk yılda dünya GSMH’si büyük oranda gerilemiş ve 2009 yılında
ancak 59.560 trilyon dolara ulaşabilmiştir(Bkz. Şekil 2.2.). Krizin henüz başladığı 2008
yılında ise bu rakam 62.878 trilyon dolardır. 2010 yılında ise küresel krizin yarattığı
bunalımdan çıkılması yönünde gelişmeler yaşanmış ve toparlanmanın ilk sinyalleri GSMH
rakamları üzerinde de etkisini göstermiştir. Ancak 2011 yılında krzin derin etkileri yeniden
gün yüzüne çıkmış ve GSMH artış trendi yavaş bir seyir izlemiş 2013 yılına kadar geçen
süreçte bu trend, kriz öncesi dönemdeki kadar kuvvetli olamamıştır.
80
Durmuş, M. (2011). Kapitalizmin Krizi. Ankara: Tan Kitabevi, 111.
47
80.000
75.000
70.000
Dünya Toplam GSMH
Miktarı (Milyar $)
65.000
60.000
55.000
50.000
2008
2009
2010
2011
2012
2013
Şekil 2.2. Dünya GSMH’da Yaşanan Değişim (2008-2013)
Kaynak:
World
Bank,
(2014).
The
World
Bank
Data
http://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD adresinden
alınmıştır.
GDP
Ağustos
Current
US$,
2014 tarihinde
Diğer yandan GSMH’deki gerilemenin başlıca nedenlerinden birisi olarak dünya
ticaretindeki daralma görülmektedir. Bu kapsamda gelişmiş ülkelerin kriz sonrası
ithalatlarını kısması, gelişmekte olan ülkelerin de krizin etki alanına girmesine neden
olmuştur. Sonuç olarak 2009 yılında bir önceki yıla oranla dünya ticaret hacminin % 10,9
oranında gerilediği gözlemlenmiştir (Bkz. Çizelge 2.4.). Bu durum yaşanan küresel krizin
sadece gelişmiş ülke finans sistemlerine değil, uluslararası mal ve hizmet ticaretine de
büyük bir darbe vurduğunun göstergesidir.81
Çizelge 2.4. Dünya Mal ve Hizmet Ticaretinde Yaşanan Değişim (2008-2009)
YIL
Dünya Ticaret
Hacminde Yaşanan
Değişim (%)
Gelişmiş Ülkelerin Mal
ve Hizmet İhracatında
Yaşanan Değişim (%)
Gelişmekte Olan Ülkelerin Mal
ve Hizmet İhracatında Yaşanan
Değişim (%)
2008
% 2,7
% 1,9
%4
2009
% -10,9
% -12,2
% -7,5
Kaynak: IMF, (2010). IMF World Economic Outlook Rebalancing Growth 2010, Washington, D.C., 8.
Finans piyasalarında başlayan bunalım mal piyasasını da etkisi altına alarak Küresel Krize
dönüşmüşken, üretimdeki daralmalar emek piyasalarını da doğrudan etkilemiştir. Bu
81
Kee, H. L. and Neagu, C. (2010). Is Protectionism on the Rise? Assessing National Trade Policies during
the Crisis of 2008, World Bank Policy Research Working Paper5274, 12.
48
dönemde uluslararası ticaret hacminin daralmasına paralel olarak, artan maliyetlere bağlı
işçi çıkarmaları ve işsizlik oranlarında artışlar görülmüştür. Bu çerçevede krizin ilk olarak
ortaya çıktığı 2008 yılının son çeyreğinde gelişmiş ülkelerin büyüme rakamları ve bir
önceki yılda ve aynı dönemdeki ihracatlarının karşılaştırılmasına bakıldığında, durum net
bir şekilde ortaya çıkmaktadır (Bkz. Çizelge 2.5.).
Çizelge 2.5. Büyüme Oranı ve İhracatta Değişim Oranı (2008 Son Çeyrek)
ÜLKELER
2008 Yılı Son Çeyrek Büyüme
Rakamları (%)
2008 Yılı Son Çeyrek İhracatında 2007
Son Çeyreğe Göre Değişim Oranı (%)
% -0.7
% -13
KANADA
% -0.8
% -4
ABD
% -1.1
% -16
FRANSA
% -1.7
% -14
ALMANYA
% -2.0
% -20
İNGİLTERE
% -2.9
% -16
İTALYA
% -4.3
% -12
JAPONYA
Kaynak: The Economist, (2007). http://www.economist.com/node/10259125 adresinden 15 Ağustos 2014
tarihinde alınmıştır. OECD,(2008). http://stats.oecd.org/Index.aspx?DatasetCode=SNA_TABLE1
adresinden 15 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır.
2.2.11. 2008 küresel krizi sonrası dünyada artan korumacılık uygulamaları
Kriz ortamının yarattığı enflasyon, işsizlik, yoksulluk ve ödemeler bilançosundaki açıklar
gelişmiş ülkeler başta olmak üzere tüm dünyada yeni ekonomi politikaları üretmeyi
kaçınılmaz kılmıştır. Ancak yaşanan tüm bu olumsuzluklar eski bir alışkanlık olarak
ülkelerin dış ticarette önlemler almasına sebep olmuştur. Eskiden farklı olan şey ise
tarifeler yoluyla yapılan klasik korumacılık uygulamaları yerine tarife dışı önlemlerin
uygulandığı yeni korumacılık politikalarının kullanılmasıdır.
2008 Küresel Krizi sonrası artan korumacılığa karşı serbest dış ticareti savunanlara göre
korumacı politikalar kısa vadede iyi sonuçlar veriyor gibi gözükse de uzun dönemde
rekabeti bozmakta, büyümeyi düşürmekte, istihdamı ve reel geliri azaltmakta,
sonuç
olarak da krize karşı da bir “yanıt” değil sadece konulmuş bir “yanlış ad” olduğu ifade
edilmektedir.82 Bunun nedeni bir ülkede uygulanan korumacılık politikası sonrası yaşanan
ithalat daralması, o ülkeye ithalat yapan ülkelerde gelir kaybına yol açmakta ve ithalatçı
82
Freund, C. (2009), The Trade Response to Global Crisis: Historical Evidence, World Bank Working
Paper, 12.
49
ülkelerin de ithalatta önlem almasına neden olmaktadır. Sonuçta bu durum uluslararası
ticarette küçülmeyi ve refah kaybını beraberinde getirmektedir.
Bu çerçevede serbest dış ticaret politikalarının kriz sonrası devam etmesini savunan G-2083
ülke liderleri, 2008 krizinin küresel boyut kazanmasını takiben 15 Kasım 2008 tarihinde
bir araya gelerek, korumacı politikalar ve uygulamalarının kabul edilemeyeceğini ve buna
karşı önlemler alınacağını beyan etmişlerdir.84 İlaveten Şubat 2009’da bir araya gelen G–7
ülkeleri Maliye Bakanları ise krizin etkilerinin daha fazla derinleşmesine neden olacak
korumacı önlemlerden kaçınacaklarını bildirmişlerdir.85 Tüm bu iktisadi görüşler ve
uluslararası platformlarda verilen mesajlara rağmen devletlerin ekonomi yönetimleri ulusal
çevrelerinden gelen korumacı çağrılara tepkisiz kalamamış ve krize karşı korumacı
uygulamalar izlemişlerdir.
Bu doğrultuda 2009 Mart ayında Dünya Bankası tarafından ülkelerin uyguladığı korumacı
politikalara ilişkin bir rapor yayımlanmıştır. Söz konusu raporda gelişmekte olan veya az
gelişmiş ülkelerin yanında G–20 ülkeleri içerisindeki 17 gelişmiş ve üst düzey gelişmekte
olan ülkenin de dış ticareti sınırlayıcı 47 farklı önlem aldığı ve bu önlemlerin diğer
ülkelerin ticaretinde zarara yol açtığı belirtilmiştir.86
G-20 ülkeleri tarafından ithalat ve ihracatta kriz sonrası dönemde uygulanan kısıtlayıcı
önlemlerin sayısının 2009 yılından itibaren artan oranda olduğu gözlemlenmiştir. Bu
durum, 2008 sonunda başlayan finansal krizin mal ve hizmet ticareti üzerindeki etkisinin
ilerleyen dönemlerde ortaya çıktığını göstermektedir (Bkz. Çizelge 2.6.).
G-20: Gelişmiş 8 ülkenin oluşturduğu G-8’e büyük gelişmekte olan ülkelerin eklenmesiyle 1999 yılında
oluşturulan G-20 19 ülke maliye bakanı ve merkez bankası yöneticileri ile AB Merkez Bankası Başkanı’ndan
oluşmaktadır.
84
Evenett, j. S. (2009).Crisis-Era Protectionism One Year After the Washington G-20 Meeting, University of
St. Gallen and CEPR, 38.
85
G-8 İtalia, (2009).G-7 Finance Ministers' and Central Bank Governors' Meeting, Italy: G-8.
86
European Commission. (2014). Tenth Report On Potentıally Trade Restrıctıve Measures Identıfıed In The
Context Of The Fınancıal And Economıc Crisis. Brussels: European Commıssıon -Trade, 2-8.
83
50
Çizelge 2.6. Kriz Sonrası G-20 Ülkeleri Tarafından Alınan Ticareti Kısıtlayıcı Önlemler
(2009 Nisan-2011 Mayıs)
Önlemin
Türü
2009 NisanAğustos
2009 Eylül 2010 Şubat
2010 Mart Mayıs Ort.
2010 Mayıs
Ort. - Ekim
Ort.
2010 Ekim
Ort. - 2011
Nisan
2011
Mayıs –
Ekim
Ort.
Telafi Edici
Önlem
50
52
24
33
53
44
Sınır
Önlemi
21
29
22
14
52
36
İhracat
Tedbiri
9
7
5
4
11
19
Diğer
0
7
5
3
6
9
Toplam
80
95
56
54
102
108
Kaynak: World Trade Organization. (2011). II.
Trade and Trade-Related Policy Developments. WTO
Report On G-20 Trade Measures 2011.Geneva, 4.
Diğer yandan 2008 Küresel Krizi sonrası sadece G-20 ülkeleri değil tüm dünyada artan
oranda korumacılık uygulamaları yapılmaya başlandığı DTÖ tarafında sayısal verileri ile
ortaya konmuştur. Bu kapsamda 2008-2013 yılları arasında ticarette teknik engel
kapsamında başlatılan önlemlerin sayısı toplam 8007’ye ulaşırken uygulamaya konan
engel sayısı 445 olmuştur. Bu kapsamda uygulamaya geçen önlem sayısında küresel krizin
etkilerinin en derin hissedildiği 2009’da büyük bir sıçrama yaşandığı ve 2008 yılında 1239
olan rakamın 2009 yılında 1349’a ulaştığı görülmektedir. Uygulamaya konan önlem
sayısında ise durum daha çarpıcı olmuştur. 2008 yılında uygulamaya konan önlem sayısı
49 iken, 2009 yılında bu rakam 252’ye ulaşmıştır (Bkz. Şekil 2.3.).
51
1600
1400
1200
Başlatılan Önlem Sayısı
1000
Uygulamaya Geçirilen Önlem
Sayısı
800
600
400
200
0
2008
2009
2010
2011 2012
2013
Şekil 2.3. Başlatılan ve Uygulamaya Konan Ticarette Toplam Teknik Engel Sayısı (20082013)
Kaynak: World Trade Organization. (2013). All WTO Member Countrıes: Number Of Measures 2013.
http://i-tip.wto.org/goods/Forms/GraphView.aspx?period=y&scale=lg adrersinden Ağustos 2014
tarihinde alınmıştır.
2008 Krizi sonrası uluslararası ticarette yaşanan düşüşün hızlı ve sert olması ülkelerde
uygulanan korumacı politikalar neticesinde ithalatta yaşanan küçülmelere bağlamak kabul
edilebilir bir görüştür.87 Bu çerçevede, korumacılık politikalarının dünya mal ve hizmet
ithalatına etkileri incelendiğinde, özellikle kendi ithalatlarını kısma eğilimli olan G-20
ülkelerinin 2008 sonrası uyguladıkları korumacı politikalarda yaşanan artışın beraberinde
dünya mal ve hizmet ticaretinde önemli küçülmelere sebebiyet verdiği görülmüştür (Bkz.
Çizelge 2.7.). İthalatı düşürmeye yönelik uygulanan korumacı politikaların başlıca hedef
sektörleri ise motorlu araçlar, elektrikli aletler ile makina ve ilgili aksamlarıdır.88
Erikxon, F.; Sally, R. (2010). Trade, Globalisatıon and Emerging Protectionism Sınce The Crisis,ECIPE
Working Paper,Brussels, 4.
88
World Trade Organization. (2011). DTÖ G-20 Ülkeleri Ticaret Önlemleri Raporu 2011. Geneva: WTO
Report On G-20 Trade Measures 2011.
87
52
Çizelge 2.7. G-20 Korumacı Önlemlerinden Etkilenen Mal ve Hizmet İthalatının Oranı
(2008 Ekim-2011 Nisan)
Ekim 2008-Ekim
2009
Kasım 2009–Mayıs
2010
Mayıs 2010–Nisan
2011
Toplam Dünya İthalatında
% 0,8
% 0,4
% 0,5
Korumacı Önlemlerin Payı
(%)
G-2O Ülkeleri İthalatında
% 1,0
% 0,5
% 0,6
Korumacı Önlemlerin Payı
(%)
Kaynak: World Trade Organization. (2011). II.
Trade and Trade-Related Policy Developments. WTO
Report On G-20 Trade Measures 2011.Geneva, 5.
2008 Küresel Krizi sonrası dünyada yaşanan büyüme rakamları, dünya mal ve hizmet
ticareti rakamlarında yaşanan değişim ile dünya ticaretinde başlatılan ticarette teknik engel
sayısı birlikte incelendiğinde, dünya ticaret hacminde ve dünya GSMH’sinde 2008
yılından sonra yaşanan büyük düşüşe ters olarak ticaretteki teknik engel sayısının arttığı
gözlemlenmiştir. 2010 yılı sonrasında ise dünya ticaretinde uygulamaya konan korumacı
uygulamalar belli oranda sabit kalmış ancak dünya toplam GSMH’sı ve toplam ticaret
hacmi rakamlarında belli oranda toparlanmalar gözlemlenmiştir. 2011 yılı sonrası ise
ticarette teknik engeller ile dünya GSMH’si ters simetrik bir seyir izlemektedir (Bkz. Şekil
2.4.). Bu durum korumacı uygulamaların dünya GSMS’si üzerindeki etkisinin anlaşılması
noktasında önemlidir.
40
35
30
Dünya Ticaret Hacmi
(Trilyon $)
25
20
Uygulamaya Geçirilen
Teknik Engel Sayısı (x10)
15
Dünya Toplam GSMH
Değişim Oranı (%)
10
5
0
-5
2008
2009
2010
2011
2012
Şekil 2.4. Dünya Toplam GSMH’sindeki Değişim Oranı ile Dünya Toplam Ticaret
Hacmindeki ve Uygulamaya Konan Ticarette Teknik Engel Sayısındaki
Değişimin Karşılaştırılması (2008-2012)
Kaynak: World Bank. (2014). World Bank Data GDP growth (annual %)- World Trade Volume (trillion $)/
Number Of Measures (00) http://data.worldbank.org/topic/trade?display=graph adresinden Haziran
2014 tarihinde alınmıştır.
53
2008 krizinin yarattığı ekonomik sarsıntı ve beraberinde gelen korumacı politikaların
dünya mal ihracatına yönelik etkileri de oldukça fazla olmuştur. Bu kapsamda devletler
tarafından uygulamaya konan önlemler en çok gelişmekte olan ülkelerin ihracatlarında
gerilemeye neden olmuştur. 2008 yılına kadar devam eden ihracat büyümesi baz alınarak
hesaplanan veriler doğrultusunda 2009 ve sonrasında beklenen ihracat artış miktarı ile
gerçekleşen miktar arasında büyük bir farklılık olduğu gözlemlenmektedir(Bkz. Şekil 2.5.).
300
250
200
150
100
50
Gelişmekte Olan Ülkeler Toplam
İhracat Rakamı (milyar$)
2008 Sonrası Gelişmekte Olan
Ülkeleri Toplam İhracatında
Beklenti (milyar $)
0
00 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13
20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20
Şekil 2.5. Gelişmekte Olan ÜlkelerToplam İhracat Miktarı Gerçekleşen/Beklenen (20002013)
Kaynak: Evenet J. S. (2015), How G-20 Policies Discriminate Against LDC Exports, University of St.
Gallen, Swistzerland, 12.
Sonuç olarak yukarıda belirtildiği gibi birçok ülke kriz sonrası korumacılık politikaları
izlemiştir. Ancak söz konusu süreçte klasik anlamdaki korumacılık politikası kapsamında
iç pazarın korunmasının yanında yeni korumacılık politikaları olarak ifade edilen tarife dışı
önlemlerin sıklıkla uygulandığı görülmüştür. Bunun nedeni, DTÖ’ye yapılan taahhütlere
istinaden gümrük vergi belli bir seviyenin üstüne yükseltmenin mümkün olamamasıdır. Bu
kapsamda ülkeler tarife dışı sınırlamalar ile dış ticareti sınırlarken, ulusal pazarlarını
korumak için ihracatın çeşitli şekillerde desteklenmesi yönünde önlemler almışlardır.
Diğer yandan gelişmiş olan ülkelerin korumacılık çerçevesinde ulusal firmalarının
desteklenmesi ve rekabetçi yapıların olabildiğince korunması şeklinde iç destekler
verdikleri görülmüş ve bu noktada gelişmekte olan ülkelerden ayrıştıkları kaydedilmiştir.
Bu kapsamda endüstrileşmiş gelişmiş ülkeler, yerli endüstrilerini korumak adına ulusal
firmalarına mali destek sağlama eğiliminde hareket ederken, yeterli sermaye birikimi
olmadığı için gelişmekte olan ülkeler anti-damping/sübvansiyon soruşturmalarını arttırma,
standardizasyonlar gibi tarife dışı etmenlerle iç pazarlarını koruma eğiliminde uygulamalar
54
yapmışlardır.89 Gelişmekte olan ülkeler ise daha çok iç pazarın korunması yönünde
damping ve sübvansiyon soruşturmalarına ağırlık vermiş ve DTÖ Anlaşmaları dahilindeki
bu tür soruşturmaları korumacılık kapsamında kullanmışlardır. Bu çerçevede kriz sonrası
dönemde ABD, Fransa ve AB gibi gelişmiş, Çin Halk Cumhuriyeti, Brezilya ve Rusya gibi
gelişmekte olan ülkelerdeki korumacılık önlemleri ayrışan noktaları ile bu bölümde kısaca
incelenmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri
Amerika Birleşik Devletleri ulusal ekonomisinin büyüklüğü ve uluslararası ticaret
hacmindeki pazar payı ile çok taraflı ticaret sistemine yön veren başlıca ülkelerden biridir.
ABD tarafından uluslararası ticarete yönelik liberal politikalar ve serbest dış ticareti
savunan uygulamalar takip edilmektedir. Ancak uluslararası ticarette liberal düşünceyi
savunmakla birlikte 2007 yılında iç piyasasında başlayan ve 2008 yılında küresel bir hale
gelen kriz sonrası bazı korumacı politikaları takip etmekten de kaçınamamıştır. Özellikle
ülkede yaşanan işsizlik ile bankacılık ve otomotiv gibi bazı sektörlerin ülke ekonomisine
kattığı değerleri kaybetmeme çabası ABD’nin söz konusu dönemde iç pazarı koruyan dış
ticaret politikaları izlemesine neden olmuştur.
Bu kapsamda ilk etapta hükümetinin ulusal pazarda emek yoğun sanayi dallarına yönelik
yeni teşvikler içeren bir takım önlemler ile söz konusu sektörlerde işten çıkarmaların önüne
geçmek ve yeni istihdam olanakları yaratmaya çalıştığı görülmüştür. Bu çerçevede 2009
yılında ülkede başlıca sektörlerden biri olan ve otomotiv başta olmak üzere birçok diğer
sektörün hammaddesini oluşturan demir çeliğe yönelik olarak Federal Amerikan Kurtarma
ve Yeniden Yatırım Yasası kabul edilmiştir. Buna göre belli sektördeki üreticilerin
hammadde olarak sadece ABD’de üretilen demir ve çeliğin satın alınması kısıtlaması
uygulanmaya başlamıştır. 90
Diğer yandan iç pazarını haksız rekabetten korumak adına ithalat rekabetine duyarlı
sektörlere yönelik önlemler aldığı kaydedilmiştir. Söz konusu önlemler genel olarak DTÖ
taahhütleri çerçevesinde özellikle uzak doğudan gelen ve karşılaştırmalı üstünlüğe sahip
İnternet: Carnegie Endowment, Resurgent Protectionism: Risks and Possible Remedies.
http://carnegieendowment.org/2009/03/10/resurgent-protectionism-risks-and-possible-remedies/1xay
adresinden 27 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır.
90
US Department of Energy. (2011). American Recovery and Reinvestment Act. Washington: US
Department of Energy.
89
55
ürünlere yönelik başlatılan anti-damping/sübvansiyon soruşturmaları şeklinde olmuştur.
Bu doğrultuda ABD, Çin hükümetinin demir çelik sektöründe ihracata yönelik verdiği adil
olmayan desteği nedeniyle, DTÖ'ye şikâyet edeceğini duyurmuş ve Çin’den gelen bazı
demir-çelik ürünlerinin gümrük vergilerini artırmıştır.91
Öte yandan, Çin hükümetinin ulusal para Yuan’ı manipüle ederek ABD doları karşısında
değerini görece düşürdüğü ve böylece karşılıklı ticarette kendi lehine ticaret fazlası
oluşturduğu ABD tarafından iddia edilmiş ve DTÖ kuralları çerçevesinde yasal olarak ceza
tarifeleri koyulması planlanmıştır. Ancak karşılıklı anlaşmaya giden taraflar ceza tarifesi
uygulamaktan vazgeçmiştir.92
Çin Halk Cumhuriyeti
Çin Halk Cumhuriyeti ekonomisi, oldukça yüksek üretim, ihracat kapasitesi ve büyük
miktarlardaki dış ticaret fazlası ile bir sanayileşmiş ülke örneği oluştururken, kişi başı milli
gelir oranları ve ülke içi gelişmişlik oranları ile gelişmekte olan ülkelerden biri
konumundadır. Çin Halk Cumhuriyeti ekonomisi iki trilyon doları aşan döviz rezervlerine
ve dünyanın en büyük üretim kapasitesine sahip bir ülke olarak uluslararası ticarete yön
veren diğer bir başlıca ülke olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu büyüklükte bir
ekonomi bile 2008 yılında yaşanan küresel krize karşı korumacı politikalar takip etmekten
kaçınmamıştır. Bunun nedeni Çin hükümetinin ihracata yönelik serbest ticaret ortamını
yaratırken, ithalat ve döviz işlemlerinde daha korumacı ve müdahaleci davranmasından
kaynaklandığı kabul edilmektedir.
Bu çerçevede kriz sonrası Çin hükümeti beklendiği gibi ilk olarak ithalatı kısıtlayan
önlemlerini sıkılaştırmıştır. Bu kapsamda Ekim 2008- Şubat 2009 arasındaki dönemde
ticareti sınırlandırmak üzere toplam 78 adet yeni işlem ve soruşturma başlatıldığı ve
bunlardan 26 tanesinin tarifelerin yükseltilmesi yönünde olduğu kaydedilmiştir.
93
Bu
noktada dikkat çeken husus Çin devletinin DTÖ üyesi olmasına rağmen böyle bir
uygulamaya gitmesidir. Çin özellikle hammadde ihtiyacının düşük maliyetler ile
91
Office of the US Trade Represantative. (2014). The United States Challenges China's Non-Compliance In
WTO Steel Dispute, Washington: Office of the US Trade Represantative.
92
İnternet: American Manifacturing, (2010). China and Currency Manipulation.
http://americanmanufacturing.org/category/issues/china/china-and-currency-manipulation adresinden 14
Eylül 2014 tarihinden alınmıştır.
93
Paladini, S. (2010). Dealıng With The Global Crisis: China Among, Protectıonism and Contaınment,
England: The University of Nottingham China Policy Institute Discussion Paper, 63.
56
sağlanması için birçok üründe ithalat tarife oranlarını DTÖ taahhütlerinin altında
tutmuştur. Ancak kriz sonrası bu durum değişmiş ve tarife oranları kısıtlayıcı bir unsur
olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Diğer yandan Çin hükümeti 2008 krizinde ulusal firmalara destekler içeren bazı önlemler
de almıştır. Bunun nedeni ülkenin ihracata dayalı bir ekonomi olması ve ihracat pazarında
kriz sonrası yaşanan daralmaya paralel olarak ulusal firmaların ekonomik sıkıntıya
girmesidir. Bu doğrultuda Çin dış talebin yetersizliğini iç talebin arttırılması ile çözmeye
çalışmış ve iç ekonomiyi canlandırmak için 600 milyar dolarlık bir destek paketi ilan
etmiştir.94
İlaveten hükümet ulusal para birimi Yuan’ın değerini dolar karşısında belli oranda
arttırarak vatandaşlarının alım gücünü canlandırmak ve iç pazarı diğer bir unsur ile
hareketlendirmek istemiştir. Söz konusu uygulamanın diğer bir nedeni ise ABD’nin Çin
ürünlerine karşı izlediği ceza tarifeleri uygulamasının önüne geçilmesi düşüncesidir. ABD
hükümeti Çin hükümeti tarafından Yuan’ın değerinin ihracat artışı sağlamak adına düşük
tutulduğunu ve bu nedenle Çin menşeli ürünlere ilave ceza tarifesi uygulayacağını
duyurması, Çin tarafından söz konusu uygulamanın hayata geçirilmesine neden olmuştur.
Avrupa Birliği
2008 yılında yaşanan Küresel Kriz sonrası Birlik içine ithal edilen ve iç pazarda haksız
rekabete yol açan dampingli veya sübvansiyonlu ürünlere karşı AB’nin söz konusu
önlemlerin kullanımını daha fazla sıkılaştırdığı görülmektedir. Bu doğrultuda krizin
etkilerinin esas itibariyle hissedildiği 2009 yılında açılan soruşturma sayısı 34 adet olurken,
2010 yılında bu rakam 31’e düşmüş 2012 yılında ise 37’ye ulaşmıştır. 2013 yılında ise
açılan yeni soruşturma sayısı 45 adet ile en üst seviyeye ulaşmıştır. 95
İnternet: Credit Writedowns, (2009). China’s $600 Billion Stimulus Package Will Yield Results.
http://www.creditwritedowns.com/2009/04/chinas-600-billion-stimulus-package-will-yield-results.html
adresinden 17 Eylül 2014 tarihinde alınmıştır.
95
European Commission. (2014). Anti-Dumping Anti-Subsidy Safeguard Statistics Covering The Full-Year
2014, Brussels: European Commission External Trade, 1-9.
94
57
Soruşturma açılan ve telafi edici önlem alınan ülkeler arasında ilk sırada Çin, ikinci sırada
ise Hindistan yer aldığı görülmektedir.96 Koruma önlemleri kapsamında Çin ve
Hindistan’ın en çok soruşturma açılan ülkeler olması ve bu ülkelerin AB ile olan ticarette
açık verilen ülkeler arasında yer alması, bu tür uygulamaların kriz sonrası olumsuz
göstergelerin bir nevi düzeltilmesi adına yapıldığı yorumlarını kuvvetlendirir niteliktedir.
AB 2012 yılı sonunda Çin’den yapılan ithalatta 145,8 milyar avro, Hindistan’dan yapılan
ithalatta ise 1,1 milyar avro dış ticaret açığı vermiştir.
Diğer yandan AB tarafından ticari savunma araçları doğrultusunda en çok soruşturma
açılan sektörler ise demir-çelik ve kimyasal ürünlerdir. Demir-çelik sektörünün AB
tarafından en çok korunan sektörler arasında olması ise söz konusu sektörün stratejik
konumu ile açıklanmaktadır. Avrupa çelik sektörü ekonomik krizden oldukça etkilenmiş,
bunun sonucu olarak da 2009’da üretimde büyük bir düşüş yaşanmıştır. İlerleyen yıllarda
yaşanan toparlanma 2011’in ikinci yarısında yerini tekrar ciddi bir düşüşe bırakmıştır.97
AB Komisyonu tarafından yapılan açıklamalarda ise bu rakamların diğer ülke ve ülke
grupları ile kıyaslandığında çok yüksek rakamlar olmadığı, hatta söz konusu ticaret
önlemlerinin, Birliğin ithalatının sadece %5’ni etkilediği belirtilmektedir.98
Fransa
Fransa, ABD ve Çin kadar büyük bir üretim kapasitesine sahip olmamakla birlikte başta
otomotiv olmak üzere önemli sektörlerde dünyada kabul edilmiş ulusal markaları ve
gelişmiş finansal sistemi ile başlıca gelişmiş ülkelerden biridir. Bu doğrultuda Fransa
hükümeti ulusal markaların kriz sonrası dönemde de varlıklarını güçlü bir şekilde
sürdürmesi için ilk olarak iç pazarın korunması yönünde önlemler almıştır.
Bu doğrultuda ilk olarak otomotiv sektöründeki mevcut Peugeot, Citroën ve Renault
şirketlerine ayrı ayrı üç milyar avroluk yardım paketi verilmesi kabul edilmiştir. 99 Ancak
şirketlerin söz konusu yardımları kullanabilmesi için bazı zorunluklar öngörülmüştür.
96
European Commission. (2014). Anti-Dumping Anti-Subsidy Safeguard Statistics Covering The Full-Year.
Brussels: European Commission External Trade, 2.
97
European Commission. (2012). 3190th Council meeting Competitiveness (Internal Market, Industry,
Research and Space), Luxembourg: European Commission Internal Market.
98
European Commission. (2014). Tenth Report On Potentially Trade Restrictive Measures Identified In The
Context Of The Financial and Economic Crisis 1 May 2012 – 31 May 2014. Brussels: European Commission
External Trade, 5.
99
OECD. (2011). The Automobile Industry In And Beyond The Crisis, Geneva: OECD- The Economic
Outlook, 12.
58
Bunlardan bazıları Fransa’da üretim yapmaya devam edilmesi ve mevcut fabrikaların
kapatılarak ucuz işçilerin olduğu gelişmekte olan ülkelere taşınmaması, mevcut
fabrikalardaki işçilerin ekonomik kriz nedeniyle işten çıkartılmaması, üretilen araçlarda
kullanılan yan sanayi ürünlerinin %70’lik kısmının sadece Fransız üreticilerden sağlamak
şeklinde sıralanmıştır. Söz konusu şartlar incelendiğinde hükümetin sadece markaların
korunması yönünde değil ülkede olası işsizliğin önüne geçilmesi ve otomotiv sektörüne
yan sanayi sağlayan diğer sektörlerinde devamlılığını sağlanması yönünde olduğu
görülmektedir.100
Diğer yandan Fransa hükümeti iç pazarını haksız rekabetten koruma için ilave bir önlem
almamıştır. Bunun nedeni ise AB üyeliği doğrultusunda Maastricht Anlaşması sonrası Üye
Ülkelerin dış ticarete yönelik politikalarının ülkeler adına Komisyon tarafından
yürütülmesini kabul etmesidir. Bu noktada Fransa hükümetinin Komisyon’a antidamping/sübvansiyona soruşturması başlatması için şikayette bulunma hakkı mevcuttur.
Kriz sonrası bu şikayetlerin özellikle Çin’den gelen ürünler için arttığı gözlemlenmiştir.
Rusya
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile açık bir ekonomi modelini kabul eden Rusya, uluslararası
ticarette liberalleşme yolunda politikalar izlemiştir. Ancak 2008 krizi Rusya’nın diğer
ülkeler ile karşılaştırıldığında radikal önlemler olarak kabul edilen uygulamaları yürürlüğe
koyduğu gözlemlenmiştir. Bu noktada en dikkat çekici unsur ülkenin o dönemde henüz
DTÖ üyesi olmaması nedeniyle101 başta tarife oranları olmak üzere birçok konuda taahhüt
altına girmemesi ve kısıtlayıcı önlemler alırken daha esnek davranmasıdır.
Bu doğrultuda Rusya 2008 Küresel Krizine tepki veren ilk ülke olmuş ve tarife oranlarında
ortalama % 5 ila % 15 değerinde artış yapmıştır. 102Bu durum doğrundan ithalatın kısılması
ve dış ticarette dengenin sağlanması yönündeki çabaların bir sonucu olarak
değerlendirilmiştir. Bu noktada söz konusu önlemlerin iç pazarda benzer üretim dallarının
korunması yönünde olmadığı görülmektedir. Bunun nedeni tarife oranlarında artış yapılan
Dışişleri Bakanlığı. (2012). Fransız Ekonomisindeki Gelişmeler Hakkında Güncel Bilgiler. Paris: Türkiye
Cumhuriyeti Paris Büyükelçiliği Bilgi Notları.
101
Rusya Federasyonu 2012 yılında DTÖ Üyesi olmuştur.
102
İnternet: UNCTAD, (2010). International Trade Aft er the Economic Crisis: Challenges and New
Opportunities. http://unctad.org/en/Docs/ditctab20102_en.pdf adresinden 23 Haziran 2014 tarihinde
alınmıştır.
100
59
ürün grupluların tarım makineleri, gıda maddeleri gibi Rusya’nın gelişmiş bir üretim
kapasitesinin olmadığı ürünler olmasıdır.
Diğer yandan otomotiv gibi ülkede nispeten kuvvetli üretim kapasitesinin olduğu ürünlerde
de Rusya bazı önlemler alarak ulusal üreticileri koruma yoluna gitmiştir. Bu kapsamda
Rusya, ikinci el arabada gümrük vergilerini artırırken iç pazarda araba üreten firmalarına
bazı destekler sağlamıştır. Bu noktada ithalat kısıtlanarak ulusal firmaların önü açılmak
istenmiş ve ithal ikameci bir politika izlenmiştir. Bunun nedeni kısa dönemde ithal ikameci
politikalar uygulanmasının krizden çıkış için başlıca politika aracı olarak görülmesidir.103
Tarifelerin yükseltilmesinin yanında yeni korumacılık kapsamında tarife dışı engeller ile de
ithalat kısıtlanmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda taşımacılık yapan yabancı kamyonlara,
sürücülerine ve taşıdıkları ürüne yönelik işlemlerde bürokratik engeller çıkarıldığı
kaydedilmiştir.
Brezilya
Brezilya, 1985 yılından itibaren liberal iktisat öğretisinin getirdiği görüşler çerçevesinde
serbest dış ticareti savunan politikaları takip etmiştir. 1990 yılı ile birlikte ise ticarette
serbestleşme çabalarının yanında sanayi ve altyapı modernizasyonuna ilişkin yürütülen
özelleştirme girişimleri artmış, doğrudan yabancı yatırımlar seviyesinde önemli bir artış
yaşanması sağlanmıştır. Diğer yandan hükümet enflasyonun kontrolü, dış ticaret dengesi
ve ekonomik kalkınmanın desteklenmesi şeklindeki hedeflerden de sapılmaması için bazı
önlemleri uygulamıştır.104
2008 krizinin gelişmekte olan ülkeler için getirdiği olumsuzluklar hükümet tarafından
erken safhada öngörülmüş ve önlemler bir an önce uygulamaya konmuştur. Bu noktada
hükümet 2008 yılının ekim ayında iç pazarın desteklenmesi ve ulusal firmaların
İnternet:
EECON,
(2010).
Rusya'nın
Serbest
Piyasa
Anlayışı
ve
Küresel
Kriz.
http://www.eecon.info/papers/134.pdf adresinden 29 Eylül 2014 tarihinde alınmıştır.
104
Ekonomi Bakanlığı. (2013). Brezilya Ülke Raporu. Ankara: Ekonomi Bakanlığı İhracatı Geliştirme Etüt
Merkezi, 9-12.
103
60
problemlerinin giderilmesine yönelik destek paketlerini açıklamıştır. Böylece daralan
uluslararası ticaret hacmine karşı iç pazarın canlı tutulması hedeflendiği görülmektedir.105
Diğer yandan iç pazarda rekabeti bozucu ürün ithalatının da kısıtlandığı ve ulusal
üreticilerin rekabetçi avantajlarını devem ettirmesi yönünde çabaların takip edildiği
görülmüştür. Bu doğrultuda Brezilya hükümeti ulusal pazarda mobilya ve tekstil gibi
istihdam yoğun üretim kapasitesine sahip sektörlere yönelik ürünlerin ithalatında DTÖ
yükümlülükleri çerçevesinde yüksek ithalat vergileri uygulamaya başlamıştır. İlaveten
şarap gibi dünya piyasasında rekabetçi olunması yönünde çaba gösterilen gelişmekte olan
sektörde de yurt dışı benzer ürün ithalatı belli oranlardaki tarife artışları ile kısıtlanmaya
çalışılmıştır.
İnternet: UNCTAD. (2010). International Trade Aft er the Economic Crisis: Challenges and New
Opportunities. http://unctad.org/en/Docs/ditctab20102_en.pdf
adresinden 23 Haziran 2014 tarihinde
alınmıştır.
105
61
3. TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARET POLİTİKASI
3.1. Cumhuriyetin Kuruluşundan Gümrük Birliği ve DTÖ Üyeliği’ne Giden Yolda
Türkiye Ekonomisi ve Dış Ticareti
3.1.1. Yeni Türkiye Cumhuriyetindeki ekonomik yapı
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ekonomik açıdan birçok olumsuzluğun yaşandığı bir
dönemde olmuştur. Dünya ekonomilerinde 1929 Büyük Bunalımının öncü dalgalanmaları
görülürken, ulusal düzeyde geri bir iktisadi yapı ile birlikte savaş yıkımlarının getirdiği
olumsuzluklar göze çarpmıştır. Bu nedenle dünyada ve ülkede yaşanan olumsuzlukların
üstesinden gelmek adına 1923 tarihinde İzmir İktisat Kongresi düzenlenmiştir. Söz konusu
kongrede temel amaç ülkede gelişmiş bir üretim kapasitesinin kurulması ve yeni devletin
ekonomi politikasının belirlenmesi olmuştur.
İzmir İktisat kongresi öncesi iki farklı ekonomi okulu kongrede alınacak kararlarda etkili
olabilmek için çalışmıştır. Bu kapsamda bir tarafta serbest dış ticaret ile birlikte piyasalara
devletin müdahale etmediği ana akım görüşler yer alırken, diğer tarafta ise Milli İktisat
okulunun görüşleri yer almıştır. Milli iktisat okuluna göre ülkenin kalkındırılarak diğer
gelişmiş ülkeler seviyesine çıkartılması için sanayileşme hareketinin devlet desteğiyle
yapılması, serbest dış ticaret yerine ise korumacı politikalar ile yurtiçi sanayinin rekabetçi
seviyeye çıkartılması gerektiği savunulmuştur.106
Söz konusu okulların savunduğu politikalar çerçevesinde İzmir İktisat Kongresinde alınan
kararlar incelenmelidir. Bu kapsamda söz konusu Kongrede alınan kararlar dört ana temel
konu üzerinde toplanmaktadır. Bunlardan ilki “… piyasa ekonomisinin geliştirilmesi ve
özel girişimciliğin teşviki; ikinci olarak millîleştirme ve korumacı politikaların
uygulanması kapsamında, yurtiçinde ihtiyaca karşılayacak düzeyde üretilen mal ve
hammaddelerin ithaline ağır gümrük vergileriyle sınırlama getirilmesi; üçüncü olarak ise
çalışanlara
106
yeni
sosyal
hakların
tanınması;
son
olarak
ise
Sabir, H. (2003). Atatürk’ün İktisat Zihniyeti. Dış Ticaret Dergisi, İstanbul: 8,77-93.
vergi
sisteminin
62
modernleştirilmesi ve vergilerin azaltılması kapsamında aşar vergisinin kaldırılması;
temettü vergisinin gelir vergisine dönüştürülmesi…”107 şeklindedir.
Bu çerçeveden İzmir İktisat Kongresi’nde yeni ekonomik düzene ilişkin hedefler
belirlenirken daha çok serbest girişimi savunan okulun görüşlerinin dikkate alındığı
görülmekle birlikte Milli İktisat okulunun dış ticaretin ulusal sanayi rekabetçiliği için belli
oranda kısıtlanması gerektiği görüşü de kabul edilmiştir.
Sonuç olarak Kongrede alınan kararlar doğrultusunda 1923- 1929 yıları arasında daha
liberal bir ekonominin kurgulandığı ve dış ticaretin ise belli oranda sınırlandığı bir politika
uygulamaları gözlemlenmiştir.
3.1.2. 1929 Büyük Bunalım’ın Türkiye ekonomisinde yarattığı değişim
İzmir İktisat Kongresi sonrası alınan kararların uygulamaya geçirilmesi ile birlikte ilk
eylem ulusal sanayinin yaratılması için yeni teşvik paketleri oluşturulması olmuştur. Bu
kapsamda 1913 tarihli Teşvik-i Sanayi Kanunu yeniden düzenlenerek, 1927 yılında
yürürlüğe konulmuştur. Ancak verilen teşviklere rağmen ülke içinde yeterli sermaye
birikimi oluşturulamamıştır. Bunun nedeni 1929 Bunalımının etkilerinin tüm dünyada
hissedilmeye başlanmasıdır.
1929 yılında Türkiye’nin yurtiçi serbest piyasa ekonomisi olarak adlandırılabilecek bir
sanayi alt yapısını henüz oluşturulamamış olması ve yurt dışından gelen doğrudan yabancı
yatırımların dış ticarette açıklar verilmesine sebebiyet vermesi ülkenin ekonomik açıdan
istediği atılımları başaramadığını göstermiştir. 1929 yılında Türkiye, 74.800 dolar ihracat
yaparken, 123.500 dolar ithalat gerçekleştirmiş ve 48.700 dolar dış ticaret açığı
vermiştir.108
Sonuç olarak İzmir İktisat Kongresi’nde alınan ve ulusal sermaye yaratılması için serbest
girişimi öngören kararların istenilen sonuca ulaşmaması, Milli İktisat Okulu’nun devlet
eliyle ulusal sermaye yaratma görüşünü kabul edilebilir olmasını sağlamıştır. Bu kapsamda
Karataş, M. (1998), Türkiye Cumhuriyeti Ekonomisinin Temellerinin Atılmasında İzmir İktisat
Kongresinin Yeri ve Önemi. Yeni Türkiye Dergisi. İstanbul: Cumhuriyet Özel Sayısı, 3317-3324.
108
Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Türkiye Dış Ticaret Verileri, Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu.
107
63
uygulanacak olan devletçi ekonomik politikalar Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı ile
düzenlenmiş ve 1934 yılında hayata geçirilmiştir.
Söz konusu planın temel hedefi ülke üretim sanayinin gelişmesi ve kalkınması yolunda
hızlı bir sanayileşme stratejisine bu stratejinin getirdiği politika uygulamalarına öncelik
verilmesi olarak belirlenmiştir. Bu çerçevede hammaddesi ülke içinden sağlanacak sınaî
yatırım projelerine öncelik verilmesi kararlaştırılmış ve Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı
kapsamında kurulması öngörülen sanayi dalları beş ana grupta toplanmış; dokuma sektörü,
maden sektörü, kâğıt sektörü, kimya sektörü, taş-toprak sektörü olarak belirlenmiştir.109
Bu kapsamda tekstil üretiminin baştan sona desteklenmesi için Sümerbank, enerji ve
madencilik alanında Etibank ve esnaf ve sanatkârın kredi ihtiyacı için de Halk Bankası
kurulmuştur. Söz konusu kuruluşların ihtiyacı olan sermayenin ise genel olarak tüketim
malları üzerine konulan vergiler ile karşılandığı ve ülkede iç ve dış borç yükü arttırılmadığı
gözlemlenmiştir.110
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında milli gelirde hızlı bir büyüme sağlanmış ancak
Büyük Bunalım ile birlikte milli gelir oldukça düşmüş, Birinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı’nın sonuçlarının görüldüğü 1933-1939 yılları arasında ise tekrardan ivme
kazanmıştır. Sanayide büyüme hızının ise ilk dönemlerde düşük kaldığı görülmekte ancak
uygulamaya geçen devletçilik politikası ile önemli bir büyüme hızı yakalandığı
görülmektedir.
111
İlaveten milli gelirde ithalatın payının 1930’lardan sonra oldukça
düşmesi dikkate alınması gereken diğer önemli bir husus olmuştur.
Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nın getirdiği yenilikler ve sonuçları olumlu karşılanmış ve
1936’dan sonra İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlıklarına başlanmıştır. Ancak söz
konusu taslak Plan, II. Dünya Savaşı nedeniyle uygulamaya konulamamıştır. İkinci Beş
Yıllık Plan uygulamaya geçmemekle birlikte II. Dünya Savaşı’nın patlak verdiği 1939
yılına kadar geçen süreçte Birinci Beş Yıllık Plan’ın olumlu sonuçlarını Türkiye
ekonomisinde görmek mümkün olmuştur (Bkz. Çizelge 3.1.).
Sevgi, C. (1994). Sanayileşme Sürecinde Türkiye ve Sanayi Kuruluşlarının Alansal Dağılımı. İstanbul:
Beta Basım Yayın Dağıtım,71.
110
Parasız, İ. (1998). Türkiye Ekonomisi, 1923’den Günümüze İktisat ve İstikrar Politikaları. Bursa: Ezgi
Kitabevi Yayınları, 50.
111
Kepenek, Y. ve Yentürk, N. (2001). Türkiye Ekonomisi. İstanbul: Remzi Kitabevi, 68.
109
64
Çizelge 3.1. Türkiye’nin Makroekonomik Göstergeleri (1923-1939)
Göstergeler (%)
1923-1929
1930-1932
10,9
1,5
Milli Gelir Büyüme Hızı
8,5
14,8
Sanayi Büyüme Hızı
11,4
13,6
Milli Gelirde Sanayi Payı
9,1
9,7
Milli Gelirde Yatırım Payı
14,5
8,9
Milli Gelirde İthalat Payı
Kaynak: BORATAV, K. (2006). Türkiye’de Devletçilik. Ankara: İmge Kitabevi, 8.
1933-1939
9,1
10,2
16,9
10,7
6,6
3.1.3. II. Dünya Savaşı sonrası Türkiye’nin ekonomi politikası
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı sonrası ikinci bir plan hazırlıkları yapılmasına rağmen
II. Dünya Savaşı’nın ekonomileri sarsması, Türkiye için de sonuçlar doğurmuş ve
yaşananların 1946 yılına kadar etkileri hissedilmiştir. Türkiye, II. Dünya savaşının en son
döneminde savaşa girmiş olmakla birlikte savaş ekonomisinin koşullarını tüm ağırlığıyla
yaşamıştır. Bu dönemde Türkiye’nin her an savaşa girebileceği endişesiyle uygulanan
seferberlik ekonomik yönden daralmalar yaşanmasına neden olmuştur.112
1950 yılı ile birlikte ise Türkiye siyasi açıdan büyük bir değişime girmiş tek parti dönemi
sona ererken yapılan demokratik seçimler neticesinde Demokrat Parti iktidara gelmiştir.
Söz konusu siyasi değişim ekonomik değişimi de beraberinde getirerek korumacı, dışa
kapalı ekonominin gevşetildiği, yurt dışı rekabete açık hale getirildiği bir on yıllık dönemin
başlangıcını yaratmıştır. Bu dönemde vurgulanması gereken diğer bir husus ise IMF ve
Dünya Bankası’na üye olunması ve Marshall Yardımları ile Truman Doktrini çerçevesinde
Türkiye’nin ABD’den parasal ve teknik yardım almaya başlamasıdır.
1960 yılına kadar geçen on yıllık süreçte Türkiye daha önceki korumacı politikalardan belli
oranda vazgeçmiş ve gümrük tarifeleri dışındaki korunma önlemlerinden vazgeçildiği dış
ticaret politikası izlemeye başlamıştır. Serbestliğin getirdiği olumlu sonuç büyüme
üzerinde olmuştur. 1952-1957 döneminde sanayi yıllık ortalama %12,5 oranında büyüdüğü
kaydedilmiştir.113 Ancak ithalatta yaşanan serbestleşme belki de ülkenin temel sorunu
haline gelecek olan ithalat artışlarına bağlı dış ticaret açığı yaşanmasına neden olmuştur.
Özellikle 1955 yılı sonrası sanayideki büyüme yavaşlarken, dış ticaret açığı artmış ve ülke
112
113
Boratav, K. (2005). Türkiye İktisat Tarihi 1908-2002. Ankara: İmge Kitabevi, 43.
Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Türkiye Dış Ticaret Verileri, Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu.
65
bilançosundaki dengesizlik milli gelirde düşüş yaşanmasına neden olarak ekonomide
bunalımlı bir döneme doğru ilerleyiş başlamıştır.
1957 yılı ise Türkiye ekonomisinde olumsuzlukların derinden hissedilmeye başlandığı bir
dönemin başlangıcı olmuş ve ekonomik bir kriz yavaş yavaş yaşanmaya başlamıştır. Cari
bilanço dengesizlikleri beraberinde fiyat artışlarını getirmesi karşı önlem alınması
ihtiyacını doğurmuştur. Bu kapsamda hükümet tarafından yatırım miktarlarının ve kredi
oranlarının azaltılması ile enflasyon sorunun çözülmesi hedefi beraberinde yurt içi işlem
hacminde daralmaya neden olmuş ve sanayi üretiminde küçülmeler yaşanmıştır.114Tüm bu
olumsuzlukların aşılması için 1958 yılında “4 Ağustos İstikrar Kararları” alınmıştır.
Söz konusu Kararlar çerçevesinde Türk Lirası (TL) yabancı para birimleri karşısında
devalüe edilerek ihracat artışı ve buna bağlı sanayide üretim artışı yaratılması
amaçlanmıştır. Diğer yandan belli oranda serbestleşme yaşanan ithalatta yeniden
düzenlemeye gidilmiş ve tarife oranları yükseltilirken ithalat kısılmaya çalışılmıştır.
Sonuç olarak 1946 sonrası on yıllık dönemde ithalatta yaşanan serbestleşme başta olumlu
sonuçlar sağlasa da 1955 yılı sonrası olumsuzlukların arttığı ve neticesinde ekonomik
bunalımın yaşandığı bir dönem olmuştur. Nitekim son dış ticaret fazlasını 95.691 dolar ile
1946 yılında veren Türkiye’nin, ithalatta liberalleşmeye paralel olarak, 1950-1960 yılları
arasında toplam 1,253 milyar dolar dış ticaret açığı verdiği gözlemlenmiştir. Bu nedenle
korumacı dış politikadan vazgeçilmesi yönünde serbestleşme için atılan adımların başarılı
olmadığı kabul edilmiştir.
3.1.4. 1960 sonrası ithal ikameci dış ticaret politikası ve korumacılık
1958 yılında alınan “4 Ağustos İstikrar Kararları” çerçevesinde yaşanan ekonomik değişim
1960 yılında siyasi otoritenin el değiştirmesi ile daha ileri boyutlara taşınmıştır. 1958
yılındaki kararlar çerçevesinde ithalat uygulamalarında ve tarife oranlarında sıkılaşmaya
giden Türkiye Cumhuriyeti, 1960 yılındaki siyasi değişim ile dış ticaret politikasında
korumacılığın bir adım ilerisi olan ithal ikameci sanayileşme politikaları izlenmeye
başlamıştır.
Kazgan, G.(1999). Tanzimat’tan XXI. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi Birinci Küreselleşmeden İkinci
Küreselleşmeye, İstanbul: Altın Kitaplar, 106.
114
66
Diğer yandan Türkiye’de ithal ikameci politikaların hangi tarihte başladığına ilişkin farklı
değerlendirmelerde bulunmaktadır. Türkiye’ye ilişkin yapılan ekonomik modelleme
çalışmasında Türkiye’nin aslında 1950-1980 yılları arasında farklı özellikler içeren ithal
ikameci politikalar izlediği savunulmaktadır. Bu dönemde temelde ithalatın korumacı
yöntemlerle kısıtlandığı ancak ulusal sanayinin güçlendirilmesi noktasında farklılar
yaşandığı bu nedenle ithalatın kısıtlandığı 1950’li yıllarında aslında ithal ikameci
politikalara geçildiği vurgulanmaktadır.115
İthal ikameci sanayileşme politikasının en temel iki unsuru ithalatın mümkün olabildiğince
kısıtlanması yönünde gerekli ticari önlemlerin alınması ile ithal ürüne ikame ürünlerin yurt
içinde üretilmesine ilişkin ulusal sanayinin farklı teşvik ve desteklerle güçlendirilmesidir.
Bu doğrultuda ithal ikameci sanayi politikası iki ana aşamada farklı uygulamalar ile
bütünleşmektedir. İlk aşama, ithalatın kısılması ve yurtiçindeki üretim için pazar
yaratılması çerçevesinde şekillenir. Buna göre korumacılığın başlıca araçları arasında
olması nedeniyle, ithalatın kısılması yönündeki temel araçlar gümrük vergileri ve ithalat
kotaları/kısıtlamaları olarak Türkiye hükümeti tarafından izlendiği görülmüştür. Bu
kapsamda söz konusu ürünün yurtiçine girişi olabildiğince önlenecek ve yurtiçinde ikame
edilen ürün için gereken pazar yaratılmış olacaktır. Yaşanan bu süreçte yurtiçi üretim
kapasitesinde hızlı büyüme sağlanarak sanayileşme sağlanacaktır.
İkinci aşamada ise yeterli sermaye birikimine erişmiş yerli sanayinin güçlendirilmesi ve
gerekli teknolojik alt yapının oluşturması için gerekli olan teknoloji transferlerini
gerçekleştirebilmesine yönelik gümrük işlemlerinde kolaylıklar ve ithalatta özel vergi
indirimi gibi teşviklerde bulunmaktadır. Böylece işletmelerin uluslararası piyasalarda
rekabet edebilir seviyeye yükseltilmesi amaçlanmaktadır. Ancak bu aşamada yerli sanayi
hammadden çok ara mamule ihtiyaç duymakta ve bu ürünlerin ithalatında artış
yaşanmaktadır. Bu doğrultuda söz konusu ara mamullere yönelik ithal ikameci bir politika
izlenerek yerli muadiller ile üretim amacı güdülmekte ve ithalat artışı önlenmeye
çalışılmaktadır.
Bu çerçevede 1963 yılında hazırlanan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967) ile
özel sektörün dış rekabetten korunması, ucuz kredi ve yatırım teşvikleri verilmesi
115
Akat, A. S. (1983). Alternatif Büyüme Stratejisi, İstanbul: İletişim Yayınları, 43-44.
67
hedeflenmiştir. 1970’lerin başına kadar geçen süreçte tüketim mallarında ithalat
kısıtlanırken yerli sanayi geliştirilmeye çalışılmış, 1970 sonrası dönemde ise teknoloji
transferleri ve yatırım mallarının ithalinde belli oranda izinler verilmiştir. Ancak bu
ithalatların yüksek döviz çıkışına sebebiyet vermesinden dolayı ileri teknolojik ürünlerin
yurt içinde üretimi amacıyla yerli sanayi ayrıca desteklenmiş ve ikinci aşama
yaşanmıştır.116 Yaşanan bu süreçlerde İkinci Üçüncü ve Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma
Planları da uygulamaya konmuştur.
Sonuç olarak 1980 yılına kadar geçen yirmi yıllık dönem, ithalata devletin müdahale ettiği,
ithal ikamesi ile yerli sanayinin korunduğu ve bu doğrultuda sanayi üretim kapasitesinin
arttırılmaya çalışıldığı bir süreç olarak kayda geçmiştir.117
3.1.5. Türkiye-Avrupa Ekonomik Topluluğu ilişkileri
Türkiye 1960’larda başlayan ithal ikameci sanayi politikalarına geçişte ekonomik
düzenlemeler yaparken, ülke ekonomisini ve siyasi hayatını yakından ilgilendiren
gelişmeler yaşanmıştır. Türkiye 1959 yılında Ortaklık Anlaşması yapmak amacıyla Avrupa
Ekonomik Topluluğu’na (AET) başvuruda bulunmuştur.
Türkiye bu kapsamda AET’ye üye olarak toplam ihracatının yaklaşık %35’ini
gerçekleştirdiği Topluluk ülkeleri ile dış ticaretini geliştirmek istemiştir. Türkiye,
SSCB’nin yükselen yayılmacı etkisi karşısında kendini Batı ülkelerindeki demokratik
düzen ile uyumlaştırmak ve Batı bloğundaki yerini almak adına bu dönemde OECD ve
NATO’ya da üye olmuş ve zincirin ekonomik açıdan önemli bir halkası olarak gördüğü
AET’ye üyelik başvurusunu bu kapsamda yapmıştır.118 Sonuç olarak başvuru sonrası
taraflar arasında yürütülen müzakereler ile 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara Anlaşması
imzalanmıştır.
Ankara Anlaşması’nın amacı ise ikinci maddesinde “… Türkiye ekonomisinin hızlı
kalkınmasını ve Türk halkının istihdam düzeyinin ve yaşam koşullarının yükseltilmesini
TMMOB,(2007), Ülke Örnekleri İle Kalkınma ve Sanayileşme Modelleri, Ankara: 2007Sanayi Kongresi
Oda Raporu, 7.
117
Boratav, age, s.45-50.
118
Tecer, M. (2007). Avrupa Birliği ve Türkiye Sorular-Yanıtlar. Ankara: Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü, Bizim Büro Basımevi, 163-164.
116
68
sağlama gereğini göz önünde bulundurarak, taraflar arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri
aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi özendirmektir ….”119 şeklinde belirtilmektedir.
Söz konusu Anlaşma çerçevesinde ortaklık ilişkisi üç dönem olarak belirlenmiş, Hazırlık,
Geçiş ve Son Dönem olarak adlandırılmıştır. Hazırlık Dönemi, Türk ekonomisinin
AET’nin tek taraflı Türkiye’ye vereceği yardımlar ile ülkenin kalkındırılmasının
hedeflendiği bir dönemdir. Bu kapsamda taraflar arasında imzalanan I. Mali Protokol
doğrultusunda kullanılmak üzere, Türkiye’ye 175 milyon ECU120 tutarında kredi
sağlanmıştır. Başlangıçta beş yıl olarak öngörülen hazırlık dönemi, 1973 yılına kadar
uzatılmıştır.
Hazırlık dönemi Türkiye’nin dış ticaret dengesi üzerinde yaptığı etkiye bakıldığında 19691973 döneminde toplam ihracata paralel olarak söz konusu ülke grubuna ihracatımızın
arttığı görülmektedir (Bkz. Çizelge 3.2.). Söz konusu artış nedenlerinden en önemlisi
Hazırlık Döneminde Türkiye’nin geleneksel ürün ihracatında artış olmasıdır. Diğer yandan
aynı dönemde ithalat miktarında da düzenli bir atış yaşandığı görülmektedir. Ancak ihracat
artış hızının ithalat artış hızından az olması nedeniyle dış ticaret dengesindeki açıkların
arttığı görülmektedir.
Çizelge 3.2. Türkiye-AET-6 Ülkeleri İhracat-İthalat Miktarı İle Toplam İthalat-İhracat
Miktarı (1969-1973)
AET-6 Ülkelerine
Toplam İhracat
AET-6 Ülkelerine
Toplam İthalat
İhracat Miktarı ($)
Miktarı ($)
İthalat Miktarı ($)
Miktarı ($)
214.857.005
536.833.567
284.462.117
801.236.328
1969
239.081.409
588.476.256
325.238.509
947.604.418
1970
266.560.260
676.601.589
455.660.424
1.170.840.475
1971
347.016.639
884.969.100
652.519.220
1.562.549.821
1972
493.577.588
1.317.083.403
910.942.800
2.086.215.921
1973
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara.
YIL
Hazırlık Döneminin 1972 yılında bitmesi 23 Aralık 1970 tarihinde imzalanan ve 1 Ocak
1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol ile olmuş ve Geçiş Dönemi hukuken
başlamıştır. Bu dönemde taraflar karşılıklı olarak yükümlülükler üstlenmekle birlikte temel
ekonomik hedef taraflar arasında bir Gümrük Birliği kurulması belirlenmiştir.
Avrupa Birliği Bakanlığı. (2014). Ankara Anlaşması, Ankara: Avrupa Birliği Bakanlığı.
ECU: AET üye ülkelerin ortak olarak kullandıkları para birimidir. 1 ECU'nun değeri 9 AET ülkesi
paralarının sabit tutarlarının toplamıdır.
119
120
69
Bu kapsamda ilk olarak karşılıklı gümrük indirimleri düzenlenerek tarafların mevcut
gümrük tarifelerine ek gümrük vergisi koymaması, Türkiye’nin AET menşeli sanayi
ürünlerine uyguladığı gümrük vergilerini birinci liberasyon listelerinde yer alan ürünler
için 12 yıl sonunda ve ikinci liberasyon listesinde yer alan ürünler için 22 yıl sonunda
(1995 tarihine kadar) sıfırlaması öngörülmüştür. Birinci grupta yer alan ürünler genel
olarak
kısa
zamanda
rekabet
gücü
kazanabilecek
veya
Türkiye’de
kurulması
düşünülmeyen sanayi dalları ürünlerinden oluşmaktadır. İkinci grupta ise uzun sürede
rekabet gücüne sahip olabilecek sanayi ürünler bulunmaktadır.
AET tarafı ise Türkiye’den ithal ettiği sanayi ürünlerine uyguladığı gümrük vergilerini ve
miktar kısıtlamalarını Katma Protokol’ün yürürlüğe girmesi ile sıfırlayarak bu kapsamdaki
yükümlülüğünü yerine getirmiştir. Türkiye ise 1980’li yıllara kadar izlediği ithal ikameci
politikalar nedeniyle gümrük vergilerindeki indirim taahhütlerini tam olarak yerine
getirmemiştir. 1987 yılında Topluluğa tam üyelik başvurusu yapılması sırasında söz
konusu indirimler büyük oranda sağlanmış son olarak ise 1996 yılında taraflar arasında
kurulan Gümrük Birliği ile nihayete ermiştir.
Katma protokol ile düzenlenen diğer bir alan ise Topluluğun Ortak Gümrük Tarifesine
(OGT) Türkiye’nin uyumu hakkındadır. Bu çerçevede Topluluk tarafından üçüncü ülkelere
uygulanan gümrük tarifesine, Türkiye tarafından 12 ve 22 yıllık geçiş süreçleri neticesinde
uyum sağlanması öngörülmüştür. Katma Protokol’ün imzalandığı yıllarda OGT
kapsamında üçüncü ülkelere yönelik gümrük tarifesi ortalama %7 iken, Türkiye’nin
gümrük tarifesi ortalama %45 civarlarında olması söz konusu taahhüttün gerçekleştirilme
olasılığını olumsuz etkilemiş ancak 22 yılın sonunda bu uyum istenen düzeye
çekilebilmiştir.121
Sonuç olarak Türkiye’nin 1980’li yıllara kadar geçirdiği ekonomik değişimde çok fazla
olmamakla birlikte AET’ye yapılan üyelik başvurusu ve neticesinde imzalanan Ankara
Anlaşması ve Katma Protokol önemli bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Söz konusu
başvurunun getirdikleri ve Katma Protokol’ün imzalanması neticesinde Gümrük Birliği’nin
kurulması ile sonuçlanacak sürecin başlangıcı olarak kabul edilmesi noktasında önemli
olduğu düşünülmekle birlikte söz konusu gelişmeler 1980 sonrası serbest piyasa
121
Tecer, age, s.169-170.
70
ekonomisine geçerek dış ticarette korumacılık uygulamalarından vazgeçmeye çalışan
Türkiye ekonomisinde daha önemli etkiler doğurmuştur.
3.1.6. 24 Ocak Kararları çerçevesinde 1980 sonrası Türkiye’nin dış ticaretinde
serbestleşme
Dünya ekonomisinde özellikle II. Dünya Savaşı sonrası dönemde başlayan genişleme,
1970 sonrası yaşanan krizlerle tersine dönmüş ve duraklamalar yaşanmaya başlamıştır. Bu
kapsamda yaşanan petrol şokları ve diğer bunalımlara karşı serbest uluslararası ticaretin
devamlılığı için ülkeler tarafından bazı önlemler alınmış ve 1980 yılı ile birlikte yeniden
yapılanma politikaları kapsamında bazı uygulanmalar yürürlüğe girmiştir.122
Dünya ekonomi politikasında yaşanan değişimin etkileri Türkiye üzerinde de farklı
açılardan ancak aynı amaç doğrultusunda olmuştur. Bu amaç olabildiğince devlet
müdahalesinin olmadığı piyasa ekonomisinin yaratılması ve serbest uluslararası ticaretin
oluşturulmasıdır. Bu doğrultuda Türkiye 24 Ocak Kararları ile 1980 yılına kadar devam
ettirdiği ithal ikameci politikadan vazgeçmiştir.
Türkiye’de 24 Ocak 1980 tarihinde kamuoyuna duyurulan Kararlar temelde, 1960 yılından
bu yana sürdürülen ithal ikameci sanayileşme politikasından vazgeçilerek ekonominin
ihracat temelinde büyümesini bu nedenle de olabildiğince uluslararası pazarlara açılmanın
gerekliliğini benimsemiş hedefler içeren düzenlemeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer
yandan yurt içine dışarıdan sermeye girişlerinin de olabildiğince önünün açılması ve
kolaylaştırılması yönünde hedefler belirlenmiştir. Söz konusu programın ana hedefleri;
-
“İç pazara dönük ithal ikamesi modeli yerine ihracata yönelik sanayileşme modelinin
benimsenmesi,
-
Aşırı değerlenmiş döviz kuru yerine gerçekçi kur politikasının benimsenmesi ve bunu
sağlamak için radikal devalüasyonlardan kaçınılması,
-
Faiz hadlerini devletin değil, piyasadaki fon arz ve talebi ile belirlenmesi,
Türkiye Kalkınma Bankası AŞ. (2004). Türkiye Ekonominde Kalkınma Stratejiler Ve Sanayileşme (DünBugün-Yarın), Ankara: Türkiye Kalkınma Bankası AŞ. Araştırma Müdürlüğü, 25-26.
122
71
-
Yüksek faizin yanı sıra sınırlı para-kredi politikasının da iç talebi, dolayısıyla
enflasyonu denetleyici bir araç olarak kullanılması,
-
Fiyat denetimlerinin mümkün mertebe kaldırılması ve fiyatların arz-talebe göre
piyasada belirlenmesinin sağlanması,
-
Kamu kesimince üretilen temel mallarda sübvansiyonların kaldırılması ya da
azaltılması ve böylece bu mallarda hatırı sayılır zamların çekinmeden yapılması,
-
Kamu İktisadi Teşebbüsler (KİT) reformu yapılarak bu kuruluşların kârsız istihdam
depoları olmaktan kurtarılması,
-
Bir yandan kamu harcamaları kısılırken, diğer yandan kapsamlı bir vergi reformuyla
bütçe denkliğinin sağlanması,
-
Yabancı sermayeyi özendirmek için yeni önlemler alınması, bu arada devlet
tekelindeki kimi üretim alanlarının da yerli ve yabancı özel sermayeye açılması…”123
şeklinde sıralanmaktadır.
Söz konusu hedefler en temelde dış ticaretin arttırılmasına yönelik çabaları destekler
nitelikte iken, bu doğrultuda Türkiye’nin korumacı ithalat politikasından vazgeçerek
serbest dış ticarete yönelik adımlar atması hususunda yöntemler içermektedir. Bu
kapsamda dünya ekonomisinin 1980 yıllarda küreselleşme hareketleri doğrultusunda
yeniden şekillenmesine paralel Türk dış ticaret politikasının yeniden yapılandırılması,
ulusal firmaların yurtdışı rekabetten korunması yerine, rekabetçi yapılara kavuşması için
serbest piyasa şartlarının oluşturulması hedeflenmiştir. Bu hedefe ulaşılması için dış
ticaretin serbestleşmesi yolunda yeni bir ithalat rejim kararı hazırlanarak ithalat kademeli
olarak libere edilmeye çalışılmıştır. Doğrudan yabancı yatırımların teşvik edilmesi için ise
mevzuat düzenlenmesine gidilmiş ve uluslararası firmaların kâr transferlerine kolaylık
sağlanmıştır.
Diğer yandan ihracata yönelik sanayileşme stratejisi ile serbest bölgeler kurulması ve bu
bölgelere yatırım yapan sanayicilere belli serbestlikler ve muafiyetler tanınarak ihracatın
arttırılması hedeflenmiştir. Bu kapsamda serbest bölge kurma amacıyla yeni Serbest
Bölgeler Kanunu yürürlüğe konmuştur. İlaveten mal ihracatının arttırılmasının yanında
123
Ulugay, O. (1984). 24 Ocak Deneyimi Üzerine. İstanbul: Hil Yayınları, 21.
72
yurtdışı hizmet ihracatının da arttırılmasına yönelik olarak yurtdışı müteahhitlik hizmetleri
desteklenmiştir. 124
Söz konusu hedefler ve bu doğrultuda alınan kararlar, 1980’li yılların sonlarına kadar
Türkiye ekonomisinde müspet yönde etkiler doğurmuştur. İstenildiği gibi ihracat hacminde
büyümenin sağlandığı dış ticarette serbestleşmenin ihracat performansında artışlar getirdiği
gözlemlenmiştir. Bu kapsamda Türkiye’nin 1981 yılında yaşadığı ihracat artış miktarı
%61,6’dır (Bkz. Çizelge 3.3.).
Diğer yandan 1980 yılında sadece 2,9 milyar dolar
seviyesinde olan ihracat hacmi, 1987 yılında yaklaşık 10,2 milyar dolar seviyesine
yükselmiştir. Aynı dönemde ihracatın ithalatı karşılama oranı %36’dan %72’ye çıkmıştır.
İlaveten üretim sanayi işletmelerinde kapasite kullanım oranı, 1980 yılında %55,2 iken,
1987 yılında %78,2 olmuştur.
Çizelge 3.3. Türkiye’nin Toplam İhracat Miktarı ve Bir Önceki Yıla Göre İhracatta
Yaşanan Değişim Oranı (1980-1987)
Bir Önceki Yıla Göre
İhracatın İthalatı
İhracatta Değişim Oranı
Karşılama Oranı (%)
(%)
2.910.121
28,6
36
1980
4.702.934
61,6
52
1981
5.745.973
22,1
65
1982
5.727.833
-0,3
62
1983
7.133.603
24,5
66
1984
7.958.009
11,5
70
1985
7.456.725
-6,2
67
1986
10.190.049
36,6
72
1987
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara.
YIL
Toplam İhracat Miktarı
(000 $)
24 Ocak Kararları ile başlayan ve Türkiye’nin ihracatında yaşanan pozitif seyir 1989 yılına
kadar devam etmiştir. Ancak bu noktada Türkiye ekonomisinin ara mamul ihtiyacı ithalat
hacminin genişlemesine neden olmuştur. Bunun nedeni ihracat artışlarının temelde
sermaye yatırımlarına bağlı teknolojik gelişmeye dayandırılmamış olmasıdır.125 Diğer
yandan ithalatın serbestleşmesine bağlı olarak özel tüketimde de artan ithalat oranı, 1989
sonrası dış ticaret açıklarının artmasına ekonomi de kriz çanlarının yavaş yavaş çalmasına
sebebiyet vermiştir.
Devlet Planlanama Teşkilatı. (1990). 1980’den 1990’a Makro Ekonomik Politikalar, Türkiye
Ekonomisindeki Gelişmelerin Analizi ve Bazı Değerlendirmeler, Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara:
Devlet Planlanama Teşkilatı, Yayın No:2409, 40-42.
125
Kazgan, age,162.
124
73
Bu noktada bilanço dengesi üzerinde dış ticaret açıklarının yabancı doğrudan yatırımlar ile
aşılması yönünde bulunan çözüm yolu çerçevesinde 1989 yılında iktisadi politikalarda yeni
değişikliğe gidilerek tüm sermaye hareketleri serbest bırakılmıştır.126 İlaveten aynı yıl yurt
içi iktisadi işlemlerin yabancı paralar cinsinden yapılabilmesine için Türk Parası Kıymetini
Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar yürürlüğe girmiş böylece TL’nin konvertibilitesi kabul
edilerek uluslararası sermaye hareketlerinin tam liberalizayonu gerçekleştirilmiştir.
11 Ağustos 1989 tarihli ve 20249 sayılı Resmi Gazete yayımlanan 32 Sayılı Karar
neticesinde ortaya çıkan değişiklikler:
-
“Türkiye’de yerleşik kişilerin yurt dışından ayni ve nakdi kredi almalarının ve Türk
bankalarında döviz kredisi açmalarının serbestleştirilmesi,
-
Dışarıdaki yerleşik kişilerin borsada kote edilen menkul kıymetlerini, Türkiye’de
Sermaye Piyasası Kanunu’na göre faaliyette bulunan bankalar ve aracı kurumlar
yoluyla satın almalarının/satmalarının ve söz konusu işlemlere ilişkin bedellerin
bankalar ve özel finans kurumlar aracılığıyla dışarı transfer edilmelerinin serbest
bırakılması,
-
İhraç edilen mallara ilişkin döviz gelirlerinin %70’nin fiili ihracat tarihinden itibaren 3
ay içinde yurda getirip yetkili kurumlara satılması, %30’unu ise serbestçe
kullanabilme imkânı tanınması,
-
5 milyon ABD doları veya buna eşit diğer döviz cinsinden nakdi sermayeyi bankalar
ve özel finans kurumları aracılığıyla, aynı miktarda ayni sermayeyi ise gümrük
mevzuatı çerçevesinde ihraç etmenin izne tabi olmaksızın serbestleştirilmesi…”, 127
şeklinde sıralanmıştır.
Bilanço üzerindeki dış ticaret açığının kapatılması yönünde alınan söz konusu Karalar,
Türkiye’ye sıcak para girişleri artmış olmakla birlikte Türkiye’nin temel sorunsalı olan
değer kazanan TL ile birlikte artan ithalat oranları ile ekonomik bozulmayı hızlandırmıştır.
Bu nedenle, Türkiye ekonomisinde gerçekleştirilen parasal serbestleşme hareketleri ülke
Kepenek, Y. ve Yentürk, N. (2001). Türkiye Ekonomisi, İstanbul: Remzi Kitabevi, 211.
Türkiye Kalkınma Bankası AŞ. (2004). Türkiye Ekonominde Kalkınma Stratejiler ve Sanayileşme (DünBugün-Yarın). Ankara: Türkiye Kalkınma Bankası AŞ Araştırma Müdürlüğü, 39-43.
126
127
74
ekonomisinin uluslararası kısa vadeli spekülatif sıcak para girişlerine bağımlı bir modele
dönüştürmüş ve kırılgan bir yapıya sürüklemiştir.128
Bu kapsamda 1990 yılında ithalat miktarında büyük bir artış gözlemlenmiştir (Bkz. Çizelge
3.4.). Aynı yıl ithalatta bir önceki yıla göre yaşanan değişim %41,2 olmuş ihracatın ithalatı
karşılama oranı ise %58,1’ düşmüştür. Bu oran 1993 yılında ise %52,1’e gerilerken,1994
yılına gelinen süreçte Türkiye’nin ihracat performansına bakıldığında ise 1987 yılından
itibaren ihracatını ortalama 1 milyar dolar arttırdığı ve 1993 yılında toplam ihracatının 15,3
milyar dolara ulaştığı görülmüştür.
Sonuç olarak 24 Ocak Kararları ile birlikte 1987 yılına kadar sağlanan yüksek ihracat artış
miktarları, 1989-1994 yıllarında durgun bir seyir izlemiştir. 1991 yılında yaşanan Körfez
Krizi ve Türkiye’deki erken genel seçimlerle birleşince Türkiye ekonomisindeki bozulma
son noktaya hızlı bir şekilde ulaşmış ve 5 Nisan Kararları’na ile sonuçlanan 1994 Krizi’nin
öncü nedenleri arasındaki başlıca yerini almıştır.
Çizelge 3.4. Türkiye’nin Toplam İhracat Miktarı ve Bir Önceki Yıla Göre İhracatta
Yaşanan Değişim Oranı (1980-1987)
İthalatta Bir Önceki Yıla
İhracatın İthalat
Göre Yaşanan Değişim
Miktarını Karşılama
(%)
Oranı (%)
14.335.397
1,3
81,4
1988
15.792.143
10,2
73,6
1989
22.302.125
41,2
58,1
1990
21.047.014
-5,6
64,6
1991
22.8710.55
8,7
64,3
1992
29.4283.69
28,7
52,1
1993
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara.
YIL
Toplam İthalat Miktarı
(000 $)
3.1.7. 1994 Ekonomik Krizi ve 5 Nisan Kararları çerçevesinde Türk dış ticareti
1994 Ekonomik Krizi, 1980 yılında açıklanan 24 Ocak Kararları ile ithal ikameci
politikalardan vazgeçilmesi ve 1989 yılındaki 32 Sayılı Karar ile de yabancı paranın
serbest dolaşımına izin verilmesinin bir yansıması olarak kabul edilmekle birlikte radikal
kararların alındığı Türk ekonomisinin diğer bir dönüm noktasıdır. 1994 yılında Türkiye
ekonomisi kamu açıkları ve bunların finansman yöntemlerinden kaynaklana bir kriz
yaşamış ve neticesinde 5 Nisan Kararları alınmıştır.
128
Kazgan, age, 186-187.
75
Söz konusu krizin yaşanmasının finansal nedenlerinden ilki döviz karşısında aşırı
değerlenmiş Türk Lirası iken diğer bir finansal sorun 1993 yılında alınan bir karar
doğrultusunda faizlerin düşürülmesine yönelik yapılan çalışmalardır. 1985 yılı sonrası artış
göstermeye başlayan kamu açıkları faiz artışlarının ana unsurunu oluşturmuş ve kısa
vadede bu açıkların kapanması mümkün olmamışken 1993 yılında cari işlemler açığının
1990’lı yıllarda ulaşılan en yüksek seviyede gerçekleşmesi 1994 Krizini kaçınılmaz
kılmıştır.129 Sonuç olarak mevcut sıkıntıların daha da derinleşmesini önlemek adına alınan
5 Nisan Kararları ile Türk Lirası (TL) yabancı paralar karşısında yaklaşık % 40 oranında
devalüe edilirmiş ve özellikle dış ticarette yaşanan açıkların ve ithalat artışları
engellenmeye çalışılmıştır.130
Türk Lirasının devalüe edilmesinin dış ticaret üzerinde kısa vadede olumlu sonuçlar
doğurduğu gözlemlenmiştir (Bkz. Çizelge 3.5.). Söz konusu Karar çerçevesinde yabancı
paralar karşısında yaklaşık %40 oranında değer kaybeden TL ile 1994 yılında ihracatta bir
önceki yıla göre artış ve ithalatta bir yavaşlama olduğu görülmüştür. Ancak bu etki kısa
vadede görülmekle birlikte 1995-1997 yılları arasında ithalatta yaşanan büyük artış ile
birlikte dış ticaret açığının da büyüdüğü gözlemlenmiştir. Bu noktada 1996 yılında AB ile
Türkiye arasında kurulan Gümrük Birliği’nin de etkili olduğu savunulabilir. Sonuç olarak 5
Nisan Kararları’nın kısa vadede amaçların ulaştığı görülmekle birlikte, orta ve uzun vadede
belirlenen hedeflere ulaşıldığını söylemek mümkün olmamış 2001 Krizinin yaşanmasını
engelleyememiştir.
Çizelge 3.5. Türkiye Dış Ticaret Verileri (1993-1998)
İhracat
Dış Ticaret
İhracatın İthalatı
İthalat Miktarı ($)
Miktarı ($)
Dengesi ($)
Karşılama Oranı (%)
15.345.067
29.428.370
-14.083.303
52,1
1993
18.105.872
23.270.019
-5.164.147
77,8
1994
21.637.041
35.709.011
-14.071.970
60,6
1995
23.224.465
43.626.642
-20.402.177
53,2
1996
26.261.072
48.558.721
-22.297.649
54,1
1997
26.973.952
45.921.392
-18.947.440
58,7
1998
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara.
YIL
Özatay, F. (1995). 1994 Krizinden Alınacak Dersler: Kamu İç Borç Yönetiminde Yapılan Yanlışlıklar ve
Güven Bunalımı. İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Ankara, 17-23.
130
Kinaytürk, Z. (2006). 1990 Yılından Sonra Yaşanan Ekonomik Krizlerin Küçük Ve Orta Büyüklükteki
İşletmeler (KOBİ) Üzerindeki Etkileri, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat
Anabilim Dalı, Isparta, 45-46.
129
76
3.1.8. Gümrük Birliği ve DTÖ üyeliği sonrası iç pazarın korunmasına yönelik ithalat
politikaları
Dünyada bloklar arası yaşanan değişim, ticari bütünleşme ve ayrışmalara paralel olarak
Türkiye de 1990 yılı sonrası kendi değişimini yaratmaya çalışmıştır. Bu doğrultuda dış
ticaretini ve uluslararası ticarete olan entegrasyon düzeyi gözden geçiren ülke yönetimi,
mevcut veya yeni oluşturulan topluluklara katılma ihtiyacı duymuştur.
Bu kapsamda
1990’lı yılların ortasından itibaren ve sonraki dönemlerde Türk dış ticaret politikaları iki
unsur çerçevesinde şekillenmiştir. Bunlar 1995 yılında kurulan ve kurucu üyesi olunan
DTÖ ile 1996 yılında AT ile tesis edilen Gümrük Birliği’dir.
1980 yılından sonra Türkiye’nin yaşadığı değişim ve dışa açıklık izlediği siyasi ve
ekonomik politikalar AT ile olan ilişkilere de yansımıştır. Bu kapsamda 1980’de yaşanan
askeri müdahale sonrası kopan bağları kuvvetlendirmek adına 14 Nisan 1987 yılında
Türkiye, AT’ye tam üyelik başvurusunda bulunmuştur. Ancak başvuru tarihinden iki yıl
sonra Avrupa Komisyonu tarafından başvuru kabul edilmemiş ancak Türkiye’nin AT’ye
tam üyelik için ehil olduğu kabul edilmiştir. Bu çerçevede Ortaklık Anlaşması neticesinde
öngörülen Gümrük Birliği’nin taraflar arasında tamamlanarak yürürlüğe girmesi
doğrultusunda çalışılmasının ilişkilerin mahiyeti açısından ana unsur olduğu Komisyon
tarafından ifade edilmiştir.
Komisyon’un aldığı karar Türkiye tarafından olumlu görülerek, Katma Protokol
çerçevesinde AT’den yapılacak ithalatlarda uygulanacak gümrük vergilerinde indirim
taahhüdünün yerine getirilmesi ile gümrük tarifelerinde indirimler yapılmıştır. İlaveten
OGT’nin üstlenilmesi noktasında da üçüncü ülkelerden yapılacak ithalatlarda uygulanan
gümrük vergilerinde de tarife oranları düşürülmüştür. Sonuç olarak 6 Mart 1995’te
toplanan Ortaklık Konseyi, Katma Protokol’ de öngörüldüğü üzere 22 yıllık sürenin
sonunda Gümrük Birliği’nin taraflar arasında kurulması yönündeki ilkelerin, uyum
takviminin ve yöntemlerin yer aldığı 1/95 Sayılı Kararı kabul etmiş ve 1 Ocak 1996
tarihinde Türkiye-AB Gümrük Birliği tesis edilmiştir.131
Gümrük Birliği’nin tesis edilmesinden sonra Türkiye, dış ticaretinde ölçülebilir değişimler
yaşamaya başlamıştır. Türkiye dış ticaretinde yaşanan ilk değişim ithalata ilişkin
131
Avrupa Birliği Bakanlığı. (2014). Türkiye-AB İlişkilerinin Tarihçesi, Ankara: Avrupa Birliği Bakanlığı.
77
mevzuatın düzenlenerek İthalat Rejimi Kararı’nın yayımlanmasıdır. Gümrük Birliği
kapsamındaki söz konusu İthalat Rejimi Kararı üzerinde diğer hususlar da etkili olmuştur.
Bunlar sırasıyla 1995 yılında kurulan ve kurucu üyesi olduğumuz DTÖ kapsamında
taahhüt ettiğimiz tarife oranları ve üçüncü ülkelere yönelik yürütülen tercihli ticaret
anlaşmaları çerçevesinde tanıdığımız tavizlerdir.
Sonuç olarak AT ve EFTA ülkeleri menşeli sanayi ürünlerinin ithalatında tarife oranları
sıfırlanmış sadece bazı ürünlerde beş yıllık geçiş süresi tanınmıştır. Diğer yandan üçüncü
ülkelerden yapılacak ithalatta AT’nin OGT hadlerine uyum kapsamında %16 sevilerinde
olan ortalama gümrük tarife oranları ilk dönemde %9’a kadar indirilmiştir.132
Sonuç olarak DTÖ ile Gümrük Birliği çerçevesinde, Türkiye dış ticaretine ilişkin yaptığı
yasal düzenlemelerden çalışma konusu itibari ile ithalata ve korumacılığa ilişkin yapılanlar
bu bölümde incelenecektir.
İthalat Rejimi Kararı
24 Ocak 1980 sonrası ithalata yönelik alınan başlıca karar "Ekonomik İstikrar Tedbirleri”
adlı 1958 yılında yapılan düzenlenmenin revize edilmesi ile olmuştur. Bu kapsamda ithal
ikameci sanayileşme politikasından vazgeçilmiş, yüksek gümrük tarifelerinde indirimler
yapılmış ithalatta döviz kontrollerinden vazgeçilerek kontrollü ithalat kaldırılmıştır.
İlaveten Türkiye 1987 yılında AT’ye yaptığı tam üyelik başvurusu çerçevesinde Katma
Protokol’den kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmek adına söz konusu gümrük
vergilerinde ilave indirimlere gitmiştir. Diğer yandan tam üyelik başvurusunda istenilen
sonuç alınamasa da 22 yıllık geçiş sürecinin tamamlanmasıyla birlikte 1 Ocak 1996
tarihinde Türkiye ile AB arasında tesis edilen Gümrük Birliği çerçevesinde 31.12.1995
tarihli ve 22510 sayılı Resmi Gazete’de(Mükerrer) 1996 Yılı İthalat Rejimi
yayımlanmıştır.
Söz konusu Karar çerçevesinde AB menşeli sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerine yönelik
gümrük tarifelerinin kademeli olarak indirilmesine yönelik Türkiye’nin yükümlülüğü
%100 oranında tamamlanmıştır. Diğer yandan AB’nin ortak gümrük tarifesine
yükümlülüğümüz kapsamında üçüncü ülke menşeli ürünlere uygulanacak gümrük vergileri
132
Bu oran 2014 yılında yayımlanan son İthalat Rejimi Kararı ile %4,8 seviyesine kadar gerilemiştir.
78
OGT seviyesine çekilmiştir. Ancak ayakkabı, otomobil gibi bazı hassa sektörlerde 5 yıllık
geçiş süresi devam etmiştir. İthalat yapmak isteyen kişilerin almaları gereken ithalat
belgesi uygulaması ile bankalarca ithalatta düzenlenen “İthalat Müsaadeleri” yürürlükten
kaldırılmıştır.133
Sonuç olarak 1996 yılında yayımlanan İthalat Rejimi Kararı ile gümrük vergilerinde
yapılan indirimler sonucu AB ve EFTA ülkeleri için sanayi ürünlerinde % 1,3’e üçüncü
ülkelere yönelik olarak ise % 4-20 civarlarına indirilmiştir.134 İthalat Rejimi Kararı,
ilerleyen yıllarda yeni AB üyesi ülkelere yönelik genişletirken son olarak 31 Aralık 2014
tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan hâlihazırdaki İthalat Rejim Kararı yürürlüğe
girmiştir.
İthalatta Gözetim ve Koruma Önlemleri İle Kota İdaresi ve Tarife Kontenjanı Kararı
Gümrük Birliği’nin kurulmasının yanında 1994 yılında kurulan DTÖ’ye üye olan Türkiye
bu kapsamda ithalata yönelik düzenleme yapmıştır. Bu çerçevede ithalata ilişkin yapılan
diğer bir düzenleme ise 1995 tarihinde yürürlüğe giren İthalatta Gözetim ve Koruma
Önlemleri ile Kota İdaresi ve Tarife Kontenjan Hakkındaki 95/6814 Sayılı Karardır. 135 Söz
konusu Karar ile DTÖ Korunma Önlemleri Anlaşması’na uyum kapsamında Türkiye
korunma önlemlerini ve ticari savunma araçlarını belirlemiştir.
Bu kapsamda ithal ürüne yönelik alınacak alınan gözetim kararı çerçevesinde hedeflenen
ürünün ithalatındaki gelişmelerin izlenmesine yönelik olacaktır. Buna göre bir ürünün iç
pazarda zarar tehdidi yaratacak oranda veya iç pazardaki rekabetçi yapıya zarar verecek
şartlarda ithal edilmesi halinde yapılacak soruşturmaya istinaden korunma önlemlerine
başvurulabilecektir.
Söz konusu korunma önlemlerine ilaveten bir ürüne yönelik devam eden soruşturmada
geçici önlem alınması ve bu kapsamda söz konusu ürünün ithalatından alınan gümrük
vergilerine ek gümrük vergisi eklenmesi kabul edilmiştir.
Resmi Gazete. (22510 sayılı ve 31.12.1996 tarihli). İthalat Rejimi Kararı, Ankara: Resmi Gazete.
Togan, S. ve Yilmaz, A. (1995). Türkiye ve Avrupa Birliği: Türkiye İçin Yeni ve Orta Vadeli İstikrar
Programına Doğru. İstanbul: TÜSİAD Yayınları, 152.
135
Resmi Gazete. (22300 sayılı ve 01.06.1995 tarihli-mükerrer). İthalatta Gözetim ve Koruma Önlemleri ile
Kota İdaresi ve Tarife Kontenjanı Kararı. Ankara: Resmi Gazete.
133
134
79
Belirli Ülkeler Menşeli Malların İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında
Karar
Türkiye DTÖ Koruma Önlemleri Anlaşması’na uyum kapsamında Belirli Ülkeler Menşeli
Malların İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Karar 1995 yılında
yayımlanmıştır.136 Söz konusu Karar çerçevesinde belirli ülkeler o dönemde DTÖ üyesi
olmayan üçüncü ülkeler olarak tarif edilmiştir. Buna göre bu ülkelerden yapılan ithalata
konu ürün miktarında yaşanan artış, iç piyasadaki benzer ürünler üreten ulusal firmalara
ciddi zarar veya ciddi zarar tehdidi oluşturduğunun tespiti halinde, söz konusu ürünlerin
ithalinde korunma önlemi alınmasına karar verilebilmektedir.
Söz konusu Karar’ın hükümlerinin geçerli olacağı o dönemde DTÖ üyesi olmayan üçüncü
ülkeler Azerbaycan, Arnavutluk, Çin Halk Cumhuriyeti, Gürcistan, Kuzey Kore,
Moğolistan, Moldova, Özbekistan, Beyaz Rusya, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan,
Tacikistan,
Rusya
Federasyonu,
Türkmenistan,
Ukrayna
ve
Vietnam
olarak
sıralanmaktadır. 2004 yılında yayımlanan İthalatta Korunma Önlemleri ve Gözetim
Uygulamaları Hakkında 204/7305 sayılı Karar ile Belirli Ülkeler Menşeli Malların
İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Karar, revize edilmiştir.
Belirli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri
Gümrük Birliği’ni kuran ve AB Ortak Ticaret Politikası’nın Türkiye tarafından
üstlenilmesini öngören 1/95 sayılı OKK’nın 12. Maddesi ile DTÖ Tekstil Anlaşması’nın
getirdiği yükümlülüklerin üstlenilmesini teminen Belirli Tekstil İthalatında Gözetim ve
Korunma Önlemleri Hakkında 95/6815 sayılı Karar, 01.06.1995 tarihli ve 22300 sayılı
Resmi Gazete (mükerrer)’de, Belirli Ülkeler Menşeli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim
ve Korunma Önlemleri Hakkında Yönetmelik 26.12.1997 tarihli ve 23212 sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanmıştır.
Söz konusu mevzuat, “… tekstil ürünlerinin ithalat miktarlarında meydana gelen mutlak ve
nisbi artışların benzer veya doğrudan rakip ürünlerin yurtiçi üretimi üzerinde ciddi zarar
veya ciddi zarar tehdidi oluşturması halinde uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan
yükümlülükler de dikkate alınarak bu zarar veya zarar tehdidinin ortadan kaldırmak
Resmi Gazete. (19.10.1995 tarihli ve 22450 sayılı). Belirli Ülkeler Menşeli Malların İthalatında Gözetim
ve Korunma Önlemleri Hakkında Karar. Ankara: Resmi Gazete.
136
80
amacıyla yapılacak işlemlere, alınacak önlemlere, gerekli ilke ve uygulama kararlarını
verecek bir kurul oluşturulmasına ve bunun görevlendirilmesine ilişkin usul ve esasları
…”137 kapsamaktadır.
Bu çerçevede Türkiye’nin üçüncü ülkelere uygulayacağı tekstil ve konfeksiyon kotaları iki
şekilde belirlenmiştir. İlk olarak AB tarafından kabul edilen kategori düzeninde ihracat
yapılan ürünlerde 1992,1993 ve 1994 yılları fiili ihracat ortalaması alınmıştır. İhracat
yapılmayan ürün kategorilerinde ise Türkiye’nin AB Üye Ülkelerine oranla ekonomik
gücü hesaplanmış ve belirlenen katsayı AB’nin mevcut kotası ile çarpılarak söz konusu
ülkenin Türkiye kotası bulunmuştur.138
Belirli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemlerine Dair Yönetmelik’te
2008 yılında değişiklik yapılırken, Belirli Ülkeler Menşeli Tekstil Ürünleri İthalatında
Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Yönetmelik de 2007 yılında revize edilmiş ve
son şeklini almıştır.
İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi (Anti-Damping ve Anti
Sübvansiyon
Soruşturmaları)
Anti-damping/sübvansiyon soruşturmaları ve soruşturma neticesinde uygulanan telafi edici
vergiler ithalatta haksız rekabeti önlemek ve yerli üreticiyi haksız rekabete neden olan
ticaretten korumak adına ülkelerin başvurdukları başlıca tedbirlerindendir. Benzer olarak
Türkiye de İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Mevzuat çerçevesinde bu tür
soruşturmaların yürütülmesi yönünde yasal çerçeveyi oturturmuş ve bunları DTÖ
üyeliğinin getirdiği yükümlülükler çerçevesinde
“GATT (1994)’ün VI. Maddesinin
Uygulanmasına İlişkin Anlaşması (Anti Damping Anlaşması)”nı referans alarak
hazırlamıştır.
Türkiye anti-damping ile ilgili ilk yasal düzenlemesini 1986 yılı İthalat Rejimi Karar’nın
2’nci maddesi ile yapmıştır. Söz konusu maddede “ithalat rejimi ile amaçlanan madde
politikasına aykırı düşecek ve fiyat istikrarını bozacak şekilde, gizli ve açık olarak prim,
Resmi Gazete. (22300 sayılı ve 01.06.1995). Belirli Tekstil Ürenleri İthalatında Gözetim ve Korunma
Önlemleri. Ankara: Resmi Gazete.
138
Yasar, E. (1995). Gümrük Birliği ve Türk Tekstil-Konfeksiyon Sektörü”, TMMOB Sanayi Kongresi:
Gümrük Birliğine Doğru Sanayi Sektörü Sempozyumu. TMMOB Yayın No:184. Ankara, 70.
137
81
damping veya benzeri tedbirlerle teşvik edilen ithal mallar için 1615 sayılı Gümrük
Kanunu’nun 21’inci Maddesine göre gerekli tedbirler alınabileceği” ifade edilmiştir.139
Diğer yandan İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında 3577 Sayılı Kanun ise 1
Temmuz 1989 tarihli ve 20212 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Söz konusu Kanun’un ilk maddesinde düzenlemenin amaç ve kapsamında belirtilmektedir.
Buna göre “… ithalatta haksız rekabet hallerinden dampinge veya sübvansiyona konu olan
ithalatın sebep olduğu zarara karşı bir üretim dalının korunması amacıyla yapılacak
işlemlere, alınacak önlemlere, gerekli ilke ve uygulama kararlarını verecek bir Kurul
oluşturulmasına ve bunun görevlerine ilişkin usul ve esasları kapsar….” 140 şeklinde ifade
edilmiştir. Söz konusu Kanun 1999 yılında yayımlanan 13482 sayılı Karar ile yeniden
düzenlenmiş ve 4412 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun 2005
yılında yayımlanarak son şeklini almıştır.
Türkiye anti-sübvansiyon uygulamalarına ilişkin düzenlemeleri ise ilk olarak yukarıda da
bahsedildiği gibi 1986 yılı İthalat Rejimi Kararı’nın ikinci maddesinde yapmıştır. Daha
sonra İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında 3577 Sayılı Kanun 1989 yılında
yürürlüğe girmiş, 1999 yılında ise 4412 Sayılı 3577 Sayılı Kanun’da Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun ile son şeklini almıştır. Söz konusu düzenlemede, DTÖ’nün
Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Önlemler Anlaşması temel metin olarak alınmış ve ihracata
yönelik doğrudan sübvansiyonlar, ithal yerine yerli mal kullanımına bağlı sübvansiyonlar
kesinlikle yasak olan sübvansiyonlar olarak belirtilmiştir.
Söz konusu sübvansiyon hesaplamalarının usul ve esaslarını belirleyen İthalatta Haksız
Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ141 2008 yılında yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Söz konusu tebliğ hükümleri kapsamında sübvansiyonlu olduğundan şüphelenilen ithal
ürüne yönelik yürütülen soruşturmalarda, sübvansiyon miktarının hesaplanmasında
kullanılabilecek yöntemler ve izlenecek prosedürler detaylandırılmaktadır.
Anti-damping ve anti-sübvansiyon soruşturmalarına ilişkin yasal mevzuat incelendiğinde
soruşturmaların açılmasına yönelik prosedürlerin benzerlik içerdiği gözlemlenmektedir.
Balkir, C. (1993). İthalatta Haksız Rekabet ve Anti-Damping Uygulamaları. Egevizyon Dergisi, 1-3,
İzmir, 7.
140
Ekonomi Bakanlığı. (2014). Ulusal Mevzuat/ Damping ve Sübvansiyon. Ankara: Ekonomi Bakanlığı.
141
Resmi Gazete. (26772 Sayılı, 30.01.2008- Tarihli Mükerrer). İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine
İlişkin Tebliği. Ankara: Resmi Gazete.
139
82
Diğer yandan açılacak soruşturma neticesinde dampingli veya sübvansiyonlu olduğu
araştırmalar ve deliller ile ispat edilen ve bu nedenle ülke içine yapılan ithalatı ile bir
üretim dalında maddi zarara neden olan, maddi zarar tehdidi oluşturan veya da bir üretim
dalının kurulmasını ithalat nedeniyle engelleyen ürüne yönelik olarak telafi edici önlemler
alınabilmektedir.
Bu çerçevede açılması istenen soruşturma, damping veya sübvansiyona konu ithalat
ürünün zarara yol açtığını iddia eden veya tüzel kişilerin Ekonomi Bakanlığı İthalat Genel
Müdürlüğü’ne yazılı başvurusu ile veya re’sen açılan soruşturma ile yapılmaktadır. Bu
doğrultuda, dampingli/sübvansiyonlu ithalattan zarar görüldüğüne dair yapılan başvuruları
45 gün içinde incelemeli, söz konusu başvuruları İthalatta Haksız Rekabeti Değerlendirme
Kurulu’na sunmalıdır. Söz konusu Kurul soruşturma açılmasını öngörürse, soruşturmayı
yine anılan genel müdürlük yürütmektedir.
Bu noktada önemli olan husus başvuru bir üretim dalı adına yapılmışsa o üretim dalında
Türkiye üretiminin en az %25’i o başvuru sahibi tarafından yapılıyor olmalıdır. Diğer
yandan anti-damping başvurusu bir üretim dalı tarafından yapılıyorsa o başvuruyu
destekleyen üreticilerin söz konusu ürünün Türkiye’de en az %50’sini üretiyor olması
gerekmektedir. Haksız Rekabeti Değerlendirme Kurulu’nun soruşturma açılmasını uygun
bulması halinde Resmi Gazete’de konuya ilişkin Tebliğ yayımlanmakta ve yayım
tarihinden itibaren 12 ay içinde soruşturma tamamlanmaktadır. Gerekirse altı aya kadar
soruşturma süresi uzatılabilmektedir.
Soruşturma kapsamında ilgili firmaya veya ithalatçıya soru formları gönderilmekte 30(+7)
gün içerisinde cevaplanması beklenmektedir. İlaveten yurtiçi veya yurt dışında ilgili
firmada incelemelerde bulunulabilmektedir. İnceleme ve soruşturma devam ederken ancak
soruşturma başlatıldıktan en erken 60 gün sonra, soruşturma sürecinde şikayet konusu olan
zararın önlenmesi adına geçici önlem alınabilmektedir. Geçici önlemin süresi ise 9 ay ile
sınırlandırılmaktadır.
Diğer yanda soruşturma sonucunda alınan kararlar ve uygulanması öngörülen önlemler,
Resmi Gazete’de yayımlanarak tüm ilgililere duyurulmaktadır. Soruşturma sonunda
belirlenen önlemler dampingli ürünün ithalatında ek gümrük vergisi uygulanması şeklinde
iken, sübvansiyonlu olduğu tespit edilen ürünün ithalatında telafi edici gümrük vergisi
83
alınması şeklindedir. Bu noktada en önemli ayrım anti-sübvansiyon önlemlerinden sorumlu
taraf ithalatçı firma iken, anti-sübvansiyon önlemlerinden sorumlu taraf ithalatın
gerçekleştiği ülkenin kendisidir.
Dampinge ve sübvansiyona karşı kesin önlemlerin uygulanma süresi kural olarak beş
yıldır. Ancak, süre bitiminden evvel bir nihai gözden geçirme soruşturması açılmasının
istenmesi durumunda, mevcut durumu inceleyen bir soruşturma açılır. Söz konusu
soruşturmada uygulamadaki önlemin kalkması halinde önlem uygulanan ürünün tekrardan
iç pazara zarar verme olasılığı değerlendirilir. Söz konusu tehlikenin varlığı halinde
önlemin uygulanmasına devam edebilmektedir. Tüm bu süreçlere ve alınan kararlara
ilişkin itiraz mercii Türk mahkemeleri veya DTÖ kapsamında anlaşmazlıkların halli
mekanizmasının işletilmesidir.142
İthalatta standardizasyon
Görünmez engeller olarak da tanımlanan ve tarife dışı engeller kadar etkili olabilen ithal
ürünlerin standardizasyonuna ilişkin düzenlemeler, ülkeler arasındaki ticaretin akışını ve
ithalat hacimlerini doğrudan etkileyebilirken, Türkiye bu kapsamdaki ilk düzenlemesini
“Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler Standardizasyon Yönetmeliği”143 kapsamında
yapmıştır.
Diğer yandan 1/95 sayılı Kararın 8’inci Maddesinin 1’inci ve 2’nci fıkralarına istinaden,
ticarette teknik engellerin karşılıklı kaldırılmasına ilişkin AT mevzuatı listesinin Türkiye
tarafından üstlenilmesi için 2/97 sayılı OKK kabul edilmiştir. Bu doğrultuda "Ürünlere
İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun, 2001 yılında
Resmi Gazete'de yayımlanarak, 2002 yılında yürürlüğe girmiştir.144
Diğer yandan yine 2002 yılında “Ürünlerin Piyasa Gözetimi ve Denetimine Dair
Yönetmelik” ile “Teknik Mevzuatın ve Standartların Türkiye ile Avrupa Birliği Arasında
Bildirimine Dair Yönetmelik” 2002 yılında Resmi Gazete’de yayımlanarak uygulamaya
Ekonomi Bakanlığı (2014). Ticaret Politikası Savunma Araçları- Damping-Sübvansiyon Soruşturmaları,
Ankara: Ekonomi Bakanlığı.
143
Resmi Gazete. (22541 sayılı ve 01.02.1996 tarihli-mükerrer). Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler
Standardizasyon Yönetmeliği. Ankara: Resmi Gazete.
144
Resmi Gazete. (2445941 sayılı ve 11.07.2001 tarihli). Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve
Uygulanmasına Dair Kanun. Ankara: Resmi Gazete.
142
84
geçmiştir.145 İlaveten 2002 yılında CE Uygunluk İşaretinin Ürüne İliştirilmesine ve
Kullanılmasına Dair Yönetmelik kapsamında uygulamaya konan mevzuat 2012 yılında
revize edilerek Resmi Gazete’de146 yayımlanmış ve yürürlüğe girmiştir.
Sonuç olarak söz konusu teknik mevzuatına uyumları doğrultusunda üçüncü ülkelerden
Türkiye’ye ithal edilen ürünlerin arzında tüketicilerin hakları ve çıkarları korunarak
ürünlerde standardizasyon sağlanmaya çalışılmıştır. İlaveten yerli sanayinin kalite
altyapısının yükseltilmesi ve iç ve dış piyasalarda rekabet gücü arttırılması hedeflenmiştir.
3.2. 2008 Küresel Kriz Sonrası Türkiye’nin Dış Ticaret Politikası ve Korumacılığa
Karşı Takip Edilen Politikalar
Türkiye 2000’li yıllara ekonomik krizlerle başlamıştır. Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri,
Türkiye ekonomisini oldukça derinden etkilemiş ve başta bankacılık sektörü olmak üzere
ekonomide önemli yapısal değişimler yaşanmasına neden olmuştur. Ancak bu noktada
1997 yılında Asya Krizi olarak literatüre geçen ve Güneydoğu Asya ülkelerini etkisi altına
alan finansal bunalım iç talepte daralmayı yaşanmasına sebep olurken, 1998 yılının sonuna
doğru Rusya’da patlak veren kriz dış talebin de düşmesine ve Türkiye’de üretim
daralmasının yaşanmasına neden olmuştur.
Diğer yandan Krizlerden etkilenen yatırımcı bölgeden uzaklaşarak daha güvenli
ekonomilere yatırım yapma eğilimine girmiş ve Türkiye’den hızlı bir sıcak para çıkışı
olmuştur. Dışsal sorunlar ile beraber iç siyasi ortam, 1998 yılında alınan erken seçim kararı
ve 1999 yılında yaşanan büyük deprem felaketi, Türkiye ekonomisinde dengesizliklerin
etkilerini şiddetlendirmiştir.
Yaşanan bu olumsuzlukların neticesinde 2000 yılı son çeyreğinde 2001 yılında Türkiye’nin
karşı karşıya kaldığı en son kriz yaşanmıştır. Krize çözüm yolunda alınan önlemler dış
ticaret açısından da dalgalanmalar ve değişimler yaşanmasını kaçınılmaz kılmıştır. Bu
kapsamda kriz sonrası dönemde iç piyasadaki daralma ve TL’nin yabancı paralar
Resmi Gazete. (17 Ocak 2002 tarihli ve 24643 sayılı).Ürünlerin Piyasa Gözetimi ve Denetimine Dair
Yönetmelik. Ankara: Resmi Gazete.
146
Resmi Gazete. (23.02.2012 tarihli ve 28213 sayılı). CE İşareti Yönetmeliği” ve Uygunluk Değerlendirme
Kuruluşları ve Onaylanmış Kuruluşlar (UDKOK) Yönetmeliği. Ankara: Resmi Gazete.
145
85
karşısında değerinin düşürülmesi sonucu ortaya çıkan göreli kur avantajı, sanayicilerin
yurtdışına yönelerek ihracatın artışı sağlanmasına neden olmuştur.147
Söz konusu yılda ihracat bir önceki yıla oranla % 12,8 artarak, 31,3 milyar dolara
ulaşmıştır. 2001 yılı ithalatı ise bir önceki yıla oranla % 24 civarında azalarak, 41,3 milyar
dolar seviyesine gerilemiştir (Bkz. Çizelge 3.6.). Bu noktada Türkiye’nin dış pazarlarını
çeşitlendirme çabası yaşanan ihracat artışının önemli bir sebebi olarak görülmüştür.
Bu çerçevede 2001 Krizi sonrası tekrardan toparlanma çabası içine giren Türkiye
ekonomisinin lokomotifi yine ihracat olmuştur. 2001 sonrası Türkiye’nin ihracatında
yaşanan pozitif seyir 2008 Küresel Krize kadar devam etmiştir. Bu süreçte dikkat çeken
diğer bir unsur ise ihracatta paralel olarak ithalatta yaşanan yükseliş ve artan dış ticaret
açığıdır. Özellikle ekonomik büyümenin yaşandığı 2002-2008 yılları arasında ithalatın da
arttığı ve dış ticaret açığının yükselmesine sebebiyet verdiği gözlemlenmiştir (Bkz.
Çizelge13).
Çizelge 3.6. Türkiye’nin Dış Ticaret Verileri (2001-2014)
Toplam İhracat
İhracattaki
İthalattaki
Toplam İthalat
Dış Ticaret
Miktarı (milyar
Değişim Oranı
Değişim
Miktarı (milyar $)
Dengesi
$)
(%)
Oranı (%)
31,3
12,8
41,3
-24,0
-10,06
2001
36,05
15,1
51,5
24,5
-15,4
2002
47,2
31,0
69,3
34,5
-22,08
2003
63,1
33,7
97,5
40,7
-34,3
2004
73,4
16,3
116,7
19,7
-43,2
2005
85,5
16,4
139,5
19,5
-54,04
2006
107,2
25,4
170,06
21,8
-62,7
2007
132,02
23,1
201,9
18,8
-69,9
2008
102,1
-22,6
140,9
-30,2
-38,8
2009
113,8
11,5
185,5
31,7
-71,7
2010
134,9
18,5
240,8
29,8
-105,9
2011
152,4
13,0
236,5
-1,8
-84,1
2012
151,8
-0,4
251,6
6,4
-99,8
2013
157,6
3,8
242,1
-3,8
-84,5
2014
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara.
YIL
Bu süreçte yaşanan dış ticaret açıklarının nedenlerinden biri ihracata dayalı büyüme modeli
çerçevesinde 1996 yılında uygulanmaya konan Dâhilde İşleme Rejimi (DİR) sistemi
olduğu savunulabilir. DİR kapsamında ihraç edilmek üzere gümrük vergisi muafiyeti ile
Türkiye’ye hammadde ithalatına izin verilmekte ve ihracat artışına yönelik firmalara
Devlet Planlama Teşkilatı. (2007). Türkiye 9. Kalkınma Planı (2007-2014)-Türkiye Dış Ticareti. Ankara:
Devlet Planlama Teşkilatı, 12-13.Türkiye 9. Kalkınma Planı (2007-2014), age, s.14-16.
147
86
dolaylı yoldan destek sağlanmaktadır. Türkiye’nin dış ticaret dinamikleri açısından DİR
sistemi
oldukça
önemli
olup
ortalama
ihracatın
%50’si
DİR
kapsamında
gerçekleşmektedir. Söz konusu ihracatın gerçekleşebilmesi için yapılan ithalat ise ihracatın
ortalama %60’na tekabül etmektedir.148 Bu nedenle Türkiye’nin ihracatında yaşanacak bir
düşüş hammadde ithalatını azaltacak ve dolayısıyla dış ticaret açıklarının azalmasına neden
olacaktır.
Nitekim 2008 krizi sonrası Türkiye dış ticaretinde yaşananlar bu duruma örnek teşkil
etmesi açısından önemlidir. Krizin etkilerinin derinleşerek devam ettiği 2009 yılında
Türkiye’nin ihracatı bir önceki yıla göre % 22,6 oranında gerilerken bu duruma paralel
olarak ithalat miktarı da %30,2 oranında gerilemiş ve dış ticaret açığı 38 milyar dolar
seviyelerine inmiştir (Bkz. Çizelge 3.6.).
Kriz döneminde yaşanan ihracat düşüşlerinin başlıca nedeni ise başta AB olmak üzere
Türkiye’nin ihracat pazarlarının krizden derin bir şekilde etkilenmesidir. Diğer yandan
ithalatta yaşanan düşüş yurtiçi artan döviz fiyatlarına bağlanmakla birlikte ihracatta
yaşanan düşüşün ithalat miktarının azalmasında oldukça etkili olduğu kabul edilmektedir.
Nitekim devam eden yıllarda ihracat artışları beraberinde ithalat artışlarını tetiklemiştir.
2008 Küresel Krizi sonrası dünyada artan korumacı uygulamalar Türk menşeli ürünlere
yönelik de kısıtlamalar getirmiş ve Türkiye’ye yönelik anti-damping/sübvansiyon
soruşturmalarında artış yaşandığı gözlemlenirken, tarife dışı engeller ile de ihracat miktarı
kısıtlanmaya çalışılmıştır.
Bu kapsamda ihracatımızın yaklaşık % 45’ni gerçekleştirdiğimiz AB ile aramızda 1996
yılında oluşturulan Gümrük Birliği’nin varlığı önemli olmakla birlikte Türkiye’den
gerçekleştirilen ithalata konu ürünlere uygulanacak savunma araçlarının kullanımı,
Gümrük Birliği’nin varlığına ve ruhuna aykırı olmasına rağmen söz konusu olabilmekte
Türk menşeli ürünlere yönelik anti-damping/sübvansiyon soruşturmaları açılabilmektedir.
Ancak bu konuya ilişkin detaylı bilgiler “AB’nin 2008 Küresel Kriz Sonrası Ticaret
Politikasının Gümrük Birliği Kapsamında Türk Dış Ticaretine Etkileri” başlığı altında
incelenecektir.
Akdemir, S. (2008). Türkiye’de Dış Ticaret’in Gelişimi (2000-2007). 2. Ulusal İktisat Kongresi Sonuç
Raporu, İzmir, 5-7.
148
87
Diğer yandan Türk ürünlerine 2008 sonrası artan oranda soruşturma açılan diğer başlıca
ülkeler ise ABD ve Avusturalya olmuştur. Bu çerçevede Türk menşeli inşaat demiri,
karbon kaynaklı çelik tüp ve bobin çubuk filmaşin ürünlere yönelik anti-damping
soruşturmaları açılmış ve Türkiye’nin rekabetçi olduğu demir-çelik sektörüne yönelik bu
soruşturmalar ihracatı kısıtlayıcı etkiler doğurmuştur.149
Sonuç olarak Türk ürünlerine karşı alınan önlemler Türkiye’yi karşı önlem alma
noktasında hareke germiştir. Bunun dışında birçok ülkenin ulusal ürünlerini farklı yollar ile
destekleyerek yeni nesil korumacı politikalar takip etmesi alınan bu önlemlerde diğer bir
ana sebep olarak ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda 2008 Küresel Krizi sonrası uluslararası
ticarette ülkelerin ulusal firmalarına dolaylı yoldan verdiği desteklerin artması ilaveten
tarife dışı engeller olarak kabul edilen uygulamalar ile kendi iç pazarlarını korumaya
çalışmaları birçok gelişmekte olan ülke gibi Türkiye’nin de karşı önlem almasına neden
olmuştur.
Bu çerçevede 2001 Ulusal Krizi sonrası ihracata dayalı büyüme modeli çerçevesinde
devam ettirdiği büyümenin 2008 Küresel Krizi ve neticesinde ülkeler tarafından alınan
önlemler çerçevesinde kesintiye uğramasını engellenmek adına politikalar yürütülmüştür.
Başta ihracatının yaklaşık %50’sini gerçekleştirildiği AB ülkeleri olmak üzere toplam
ihracat miktarının 2009 yılında bir önceki yıla oranla %22,6 oranında düşmesi(Bkz.
Çizelge-16), Türkiye’nin kriz sonrası korumacı politikalara karşı çıkmasının başlıca sebebi
olarak görülebilir.
Bu doğrultuda DTÖ çatısı altında yürütülen müzakerelerde, krizin etkilerinin azaltılması
yönünde ülkeler tarafından alınan önlemlerin uluslararası ticareti daha da kısıtlayacağını ve
bu durumun krizin etkilerinin derinleşmesine sebebiyet vereceğini savunan Türkiye
korumacılığa yönelik çabalara ve uygulamalara karşı çıkmış, kullanılan uygulamaların
faydasız olduğunu savunmuştur.150
İlaveten ekonomik bunalımdan kurtulmaya çalışan gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin,
kriz dönemlerinin zararlarının azaltılmasında kullandıkları dampingli ve sübvansiyonlu
ürün ticaretine karşı Türkiye’nin önlemler alması da kaçınılmaz olmuştur. Bu nedenle
Ekonomi Bakanlığı. (2014). Türk İhraç Ürünlerine Yönelik Uygulanan Tpsa Önlemleri. Ankara: Ekonomi
Bakanlığı.
150
Ekonomi Bakanlığı. (2014). Çok Taraflı Ticaret Müzakereleri. Ankara: Ekonomi Bakanlığı.
149
88
Türkiye yasal sınırları DTÖ yükümlülükleri çerçevesinde belirlenen ticari savunma
araçlarının kullanımına sıklıkla başvurur olmuştur.
Ticaret politikası savunma araçları, “… DTÖ’nün ilgili anlaşmalarında ve İthalat Rejimi
Kararı’nın 4’üncü maddesinde adı geçen, benzer veya doğrudan rakip mallar üreten yerli
üreticilerin ithalattan (ciddi) zarar görmesinin önüne geçmek amacıyla başvurulan
dampinge/sübvansiyona karşı önlemler ile korunma ve gözetim önlemlerinin bütününe
verilen genel isim…” 151olarak ifade edilmektedir.
Bu kapsamda üçüncü ülkeler tarafından Türkiye ihracatçısına karşı yapılan haksız
uygulamalar veya dampingli/sübvansiyonlu olarak Türkiye pazarına ithal edilmek istenen
ürünlere karşı bu araçlar kullanılmaktadır. Türkiye’nin ticari savunma araçları antidamping/sübvansiyon soruşturmaları, izleme ve önlemlerin etkisiz kılınması ve korunma
önlemlerinden oluşmaktadır. Söz konusu uygulamalara ilişkin yasal çerçeve bu bölümün
ikinci kısmında anlatıldığından bu kısımda değinilmeyecektir. Bu çerçevede ticari savunma
araçlarının hangi doğrultuda uygulandığı kısaca aşağıda açıklanmaktadır.
3.2.1. Anti-Damping-/Sübvansiyon soruşturmaları
Türkiye’de anti-damping/sübvansiyon soruşturmalarına yönelik yasal mevzuat ilk olarak
1989 yılına da düzenlenmiş olmakla birlikte DTÖ üyeliği ile son haline ulaşmıştır. Anti
damping-sübvansiyon soruşturmalarının kullanımı ise daha çok 2000’li yıllarla başlamıştır.
Bunun nedeni AB ile Türkiye arasında kurulan Gümrük Birliği ve bu kapsamda üçüncü
ülkelere yönelik gümrük tarifelerinde OGT oranlarının kabul edilmesi olmuştur. İlaveten
DTÖ üyeliği sonrası, kambiyo ve miktar kısıtlamaları gibi klasik koruma araçlarının
yürürlükten kaldırılması, ulusal firmaların iç piyasada haksız rekabete yol açan dampingli
veya sübvansiyonlu ürünlere karşı korunmasına yönelik anti-damping/sübvansiyon
uygulamalarının başlıca yasal yöntem olarak önemini arttırmıştır.
Bu kapsamda dampinge veya sübvansiyona konu olan ithal ürüne yönelik karşı önlem
olarak anti-damping/sübvansiyon tedbirleri veya telafi edici önlem uygulanabilmektedir.
Soruşturma sürecine başlanması için gerekli olan hususlara daha önceki kısımda
bahsedildiğinden bu kısımda yer verilmemiştir.
151
Ekonomi Bakanlığı. (2014). Ticaret Politikası Savunma Araçları Nedir?. Ankara: Ekonomi Bakanlığı.
89
Türkiye 1989-2014 yılları arasında toplam 360 damping/sübvansiyon soruşturması
başlatılmış, bunlardan 275’i önlem ile sonuçlanmıştır. Hâlihazırda ise 120 adet dampinge
karşı önlem (22 ülke menşeli 52 ürün grubunda) yürütülürken, 24 adet soruşturma da
devam etmektedir. Önlem uygulanan başlıca sektörler ise tekstil, maden ve metal ürünleri
ile plastik ve kauçuktur.
152
Bu çerçeveden bakıldığında Türkiye’nin söz konusu
soruşturmaları ithalatın düzenlenmesi noktasında sıkça kullandığı zaman zaman da bazı
sektörlerin korunması yönünde soruşturmalar açıldığı görülmektedir.
3.2.2. İzleme ve önlemlerin etkisiz kılınması
Ticaret politikası savunma araçları çerçevesinde uygulanan önlemlerinden ikincisi olan
izleme ve önlemlerin etkisiz kılınması, “… haklı bir neden veya ekonomik gerekçesi
bulunmayan bir uygulama sonucunda, Türkiye ile üçüncü bir ülke veya firmalar arasındaki
ticarette bir değişikliğin meydana gelmesi ve yürürlükteki önlemin etkisinin azaltıldığının
veya bertaraf edildiğinin tespit edilmesi durumunda…”
153
uygulanmaktadır. Türkiye’de
hâlihazırda fermuarlar, sentetik filamentten mensucat, demir veya çelikten halat ve
kablolar, grafitli kurşun kalemler, menteşeler, çakmaklar ve duvar tipi split klimalar olmak
üzere 7 ürün grubunda önlemlerin etkisiz kılınmasına karşı 18 adet önlem yürürlükte
bulunmaktadır.154
3.2.3. Korunma önlemleri
Korunma önlemleri ise ticari savunma araçları kapsamında kullanılan diğer bir araçtır. “Bir
malın ithalatının benzer veya doğrudan rakip mallar üreten yerli üreticiler üzerinde ciddi
zarar veya ciddi zarar tehdidi oluşturacak şekilde artması halinde, bu zarar veya zarar
tehdidini ortadan kaldırmak üzere, geçici olmak kaydıyla korunma önlemi...”155
uygulanabilmektedir. Söz konusu önlemler neticesinde yapılacak uygulamalar ise söz
konusu malın ithalatında uygulanmakta olan gümrük tarife oranlarının arttırılması veya söz
konusu ürünün ithalat miktarının sınırlaması şeklinde belirtilmiştir. Hâlihazırda Türkiye
Ekonomi Bakanlığı. (2014). Damping ve Sübvansiyon. Ankara: Ekonomi Bakanlığı.
Ekonomi Bakanlığı. (2014). İzleme ve Önlemlerin Etkisiz Kılınmasının Önlenmesi, Ankara: Ekonomi
Bakanlığı.
154
İnternet: Ekonomi Bakanlığı. (2014). Yürürlükteki Önlemler.
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home/ithalat/ticaretPolitikasiSav/ithalatizlemeveOnlemleri?_afrLoop
=572235774264511&_afrWindowMode=0&_afrWindowId=13njmjlaxv_288#!%40%40%3F_afrWindowId
%3D13njmjlaxv_288%26_afrLoop%3D572235774264511%26_afrWindowMode%3D0%26_adf.ctrlstate%3D13njmjlaxv_342 sayfasından 23 Haziran 2014 tarihinde alınmıştır.
155
Ekonomi Bakanlığı. (2014). Korunma Önlemleri, Ankara: Ekonomi Bakanlığı.
152
153
90
tereftalik asit, gözlük çerçeveleri ile bavul, çanta ve benzeri mahfazalar olmak üzere üç
üründe korunma önlemi soruşturması yürütmektedir. Daha önceki yıllarda ise 41 ürüne
ilişkin soruşturma başlatılmıştır. 2014 yılı Kasım ayı itibari ile ise 13 üründe ise korunma
önlemleri yürürlüktedir.156
Sonuç olarak Türkiye söz konusu politika araçları kapsamında ulusal pazarını haksız
rekabete yol açan destek ve dampinglerden korumak adına söz konusu uygulamaları
özellikle 2008 Küresel Krizi sonrası daha sıklıkla kullandığını söylemek mümkündür.
Ancak bu noktada en önemli husus Türkiye’nin uygulamaya koyduğu söz konusu
uygulamaların DTÖ yükümlülüğüne halel getirmediğidir. İlaveten Türkiye bu uygulamalar
ile korumacı politikalar takip etmemekte, sadece haksız ticari uygulamalar karşısında yerel
pazar ve üreticilerini korumaktadır.
3.2.4. AB’nin 2008 Küresel Krizi sonrası ticaret politikasının Gümrük Birliği
kapsamında Türk dış ticaretine etkileri
1996 yılında kurulan Gümrük Birliği kapsamında Türkiye'nin, genel ithalat hacmi artış
gösterme eğilimine girmiştir. Gümrük Birliğinin ilk beş yıllık (1996-2001) döneminde
Türkiye'nin toplam ithalatı neredeyse ikiye katlanarak ortalama 45 milyar dolar
seviyelerine çıkmıştır. Bu dönemde AB’den yapılan ithal miktarı ise ortalama 25 milyar
dolar civarlarında seyretmiştir (Bkz. Şekil 3.1.).
İnternet: Ekonomi Bakanlığı. (2014). Yürürlükteki Önlemler.
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home/ithalat/ticaretPolitikasiSav/ithalatizlemeveOnlemleri?_afrLoop
=572235774264511&_afrWindowMode=0&_afrWindowId=13njmjlaxv_288#!%40%40%3F_afrWindowId
%3D13njmjlaxv_288%26_afrLoop%3D572235774264511%26_afrWindowMode%3D0%26_adf.ctrlstate%3D13njmjlaxv_342 sayfasından 23 Haziran 2014 tarihinde alınmıştır.
156
91
60
50
Toplam İthalat
Miktarı (milyar $)
40
AB'den Yapılan
İthalat Miktarı
(milyar $)
Toplam İhracat
Miktarı (milyar $)
30
AB'ye Yapılan İhracat
Miktarı (milyar $)
20
10
0
1996
1997
1998
1999
2000
2001
Şekil 3.1. Türkiye’nin Toplam ve AB’ye Yaptığı İthalat- İhracat Miktarı (1996-2001)
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara.
Gümrük Birliği’nin ilk yıllarında AB’ye yapılan ihracat miktarındaki düşük seviyelerin
nedeni Türkiye ekonomisinin AB’ye göre rekabet gücü düşük olmasıdır. Gümrük
Birliği’nin ilk yıllarında düşük seyreden ihracat miktarı, Türkiye’nin artan rekabet gücü ve
Gümrük Birliği’ne uyum sağlanmasına paralel olarak değişmiştir. Bu çerçevede 1996-2001
yılları arasında Türkiye’nin toplam ihracatı ortalama 26 milyar dolar seviyelerinde iken
AB’ye ihracat miktarı ortalama 15 milyar dolar civarında seyretmiştir (Bkz. Şekil 3.1.).
Ancak bu durum 2000’li yıllarla birlikte değişmeye başlamıştır. 2001 yılında 17,5 milyar
dolar olan Türkiye’nin AB’ye ihracat miktarı, 2005 yılında 41,3 milyar dolara ulaşmıştır.
Yaşanan bu artışa paralel olarak ihraç ürünleri bileşimindeki yapısal değişim de dikkat
çekicidir. Bu kapsamda AB’ye yapılan ihracatta katma değeri yüksek ürünlerin (otomotiv,
beyaz eşya vb.) artan oranda olduğu görülmektedir (Bkz. Çizelge 3.7.). Bu durum
Türkiye’nin Gümrük Birliği’nin ilk yıllarında mevcut üretim kapasitesini ve üretim
değerini yıllar içinde geliştirdiğini ve son dönemde AB’ye karşı rekabetçi seviyesini
önemli ölçüde yükselttiğini göstermektedir.157
Dokuz Eylül Üniversitesi. (2006). Türkiye’nin AB Rotasında Gümrük Birliğinin 10 Yıllık Muhasebesi.
Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF Ders Notu, İzmir, 5-7.
157
92
Çizelge 3.7. Sektörler Temelinde AB’ye Yapılan İhracat Miktarı (1996-2005)
YIL
Tarım
Ürünleri
Tekstil
Ürünleri
Demir
Çelik
Ürünleri
Makina
Ürünleri
Elektronik
Ürünler
Otomotiv
Ürünleri
Toplam
İhracat
Miktarı
(Milyon$)
1996
2.118
6.104
439
447
777
397
12.561
1997
2.278
6.486
651
495
912
263
13.434
1998
2.172
7.073
742
624
1.325
299
14.807
1999
2.111
6.771
866
743
1.169
948
15.421
2000
1.726
6.811
963
769
1.346
989
15.664
2001
1.890
7.115
1,079
998
1.433
1.692
17.546
2002
1.899
8.175
1.047
1.245
1.992
2.259
20.415
2003
2.384
10.339
1.637
1.795
2.537
3.708
27.394
2004
3.090
11.911
2.853
2.379
3.482
6.314
36.581
2005
4.055
12.912
2.691
2.961
3.897
7.076
41.359
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara.
Sonuç olarak Gümrük Birliği sonrasında Türk dış ticaretinde yaşanan değişim günümüze
kadar devam etmiş AB toplam ticaretimizin ortalama %50’sini gerçekleştirdiğimiz bir
ticari ortak haline gelmiştir. 1995 yılında 12,2 milyar dolar civarında seyreden Türkiye’nin
AB’ye ihracatı, 2014 yılında ise 68,5 milyar dolara yükselmiştir. Paralel olarak
Türkiye’nin AB’den gerçekleştirdiği ithalat miktarında da gözle görülür artışlar
yaşanmıştır. 1995 yılında 18,02 milyar dolar olan ithalat miktarı 2014 yılı sonunda ise 88,7
milyar dolara ulaşmıştır (Bkz. Çizelge 3.8.).
Çizelge 3.8. Türkiye’nin Toplam ve AB Üye Ülkelerine Gerçekleştirdiği İthalat ve İhracat
Rakamları (1995-2014)
1995
2014
Toplam İhracat
Miktarı (Milyar$)
21,6
157,6
% 629
Toplam İthalat
Miktarı (Milyar$)
43,6
242,1
%
% 455
YIL
1995
2014
%
YIL
AB’ye Yapılan
İhracat Miktarı (Milyar$)
12,2
68,5
% 461
AB’den Yapılan
İthalat Miktarı (Milyar$)
18,02
88,7
% 392
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu. (2014). Dış Ticaret Endeksi, Konularına Göre İstatistikler, Ankara.
Not: Avrupa Birliği ülke grubu 28 ülkeli olarak hesaplanmıştır.
93
Bu çerçevede bakıldığında Gümrük Birliği’nin Türkiye’nin dış ticaretinde ticaret yaratıcı
etki mi, yoksa ticaret saptırıcı etki mi oluşturduğu önemlidir. Ticaret yaratıcı etki, Gümrük
Birliği dolayısıyla üye ülkeler dışındaki ülkelerle yapılan yüksek maliyetli ticaretin, Birlik
içindeki daha verimli ülkeye kaymasıyla ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda üye ülkelerden
yapılan ticaret hacminin artması ticaret yaratıcı etkiyi göstermektedir. Ticaret saptırıcı etki
ise, gümrük birliğinin kurulmasıyla birlik dışında kalana üreticiler ile olan ticaret
kapasitesinin düşmesi ve daha yüksek maliyetten birlik içinden ticaret yapılmasıdır. Bu
çerçevede birlik dışında kalan ülkelerle yapılan ticaret hacminin daralması ticaret saptırıcı
etkiyi göstermektedir.
Söz konusu tanımlar ışığında bakıldığında Gümrük Birliği tesis edilmeden önceki son tarih
olan 1995 yılından, 2014 yılı sonuna kadar geçen süreçte Türkiye’den, AB’ye yapılmış
olan toplam ihracatta yaşanan artış % 461 toplam ithalatta yaşanan artış % 392 olarak
gerçekleşmiştir(Bkz. Çizelge 3.8.). Sonuç olarak söz konusu rakamlar çerçevesinde
Gümrük Birliği’nin Türkiye’nin AB’ye yönelik dış ticareti üzerinde ticaret yaratıcı etkileri
olduğu gözlemlenmektedir.
Diğer yandan Gümrük Birliği’nin Türkiye üzerinde ticaret saptırıcı etkilerine bakıldığında,
AB’nin tercihli ticaret rejiminin üstlenilmesi kapsamında Türkiye toplamda 33 adet STA
imzalamış ancak bunlardan 11 tanesi, söz konusu ülkelerin AB üyelikleri nedeniyle
feshedilmiştir.158 Bu noktada STA’lar kapsamında pazar açılımı sağlanması ve vergi
indirimlerinin karşılıklı hale getirilerek yüksek koruma oranlarıyla kendi pazarlarını
koruyan ülkelere düşük vergi oranları ile ihracat imkanı yakalanması oldukça önemlidir.
STA’ların sağladığı pazara giriş imkânları değerlendirildiğinde, anılan ülkelere ihracat
miktarı 2000 yılındaki 2,2 milyar dolar seviyesinde iken, 2012 yılında 14,5 milyar dolar
seviyesine yükselmiştir. Diğer taraftan 2000 yılındaki 2,8 milyar dolar civarında olan
anılan ülkelerden Türkiye’nin ithalatı miktarı, 012 yılında 10,7 milyar dolara yükselmiştir.
Söz konusu ülkeler ile olan ticaret, 2013 yılı itibariyle ihracatın %9,7’sini, ithalatın ise
%9,2’sini teşkil etmektedir.159 Diğer yandan ülkemizin STA imzaladığı üçüncü ülkeler ile
ticari ekonomik yanında siyasi ilişkilerinin de gelişerek daha sağlam bir yapıya dönüştüğü
bu noktada diğer bir husus olarak dikkat çekmektedir. Sonuç olarak, Gümrük Birliği’nin
EFTA, İsrail, Makedonya, Bosna ve Hersek, Filistin, Tunus, Fas, Suriye, Mısır, Arnavutluk, Gürcistan,
Karadağ, Sırbistan, Şili, Ürdün, Lübnan, Moritus, Güney Kore, Kosova, Malezya, Moldova Faroe Adaları.
159
Ekonomi Bakanlığı. (2014). Serbest Ticaret Anlaşmaları, Ankara: Ekonomi Bakanlığı.
158
94
üstlenilmesi, Türkiye üzerinde ticaret saptırıcı etkilerin çok fazla hissedilmediğini ortaya
koymaktadır.
Türkiye’nin dış ticaret politikalarına ve uygulamalarına Gümrük Birliği’nden sonra en
önemli etkiyi 1994 yılında kurulan ve Türkiye’nin de kurucu üyesi olduğu DTÖ yapmıştır.
Bu kapsamda DTÖ üyeliği ile Türkiye, Uruguay Turu müzakereleri sonucunda oluşturulan
Nihai Senet ve içerisinde yer alan Anlaşmaları, Uzlaşmaları, Bakanlar Kararları ve
Deklarasyonları kabul etmiştir. Bu çerçevede üye ülkelerce tarife ve tarife dışı engellerin
kaldırmasına yönelik olarak pazara giriş müzakereleri çerçevesinde oluşturulan bağlayıcı
taahhüt listeleri de Türkiye tarafından benimsenmiştir.
Uruguay Turu müzakereleri neticesinde, DTÖ üyesi ülkeler için sanayi ürünlerinde
gümrük tarife oranları indirim taahhütlerini yerine getirmeleri için belli bir geçiş süresi
tanınmıştır. Ancak bu noktada gümrük tarifelerindeki indirim oranları gelişmiş ve gelişme
yolundaki ülkeler için farklı olarak kabul edilmiştir.
Bu çerçevede gelişme yolundaki ülke statüsünde bulunan Türkiye sanayi ürünlerinde
ortalama %29 oranında tarife indirim taahhüdünde bulunmuş ve bu indirimleri 1999 yılına
kadar beş yıllık dönemde eşit oranlarda gerçekleştirmeyi taahhüt etmiştir. Diğer yandan
Türkiye AB ile 1995 yılında kurulan Gümrük Birliği kapsamında AB’nin üçüncü ülkelere
yönelik uyguladığı ortak gümrük tarifesini uygulamayı taahhüt ettiğinden birçok sanayi
ürününde söz konusu taahhütleri daha erken dönemde yakalamıştır.
Türkiye’nin dış ticaret politikası tamamen bağımsız belirlenen bir süreç değildir. DTÖ
yükümlülüklerimizin yanında Türkiye 1996 yılında AB ile kurulan Gümrük Birliği
kapsamında da bazı yükümlülükler üstlenmiştir. Bu nedenle adı geçen ticari savunma
araçlarının kullanılmasının yanında Küresel Kriz sonrası değişen AB Ortak Ticaret
Politikasının (OTP) Türkiye dış ticaret politikasında etkileri söz konusudur. Bu kapsamda
anti-damping/sübvansiyon soruşturmalarına AB tarafından kriz sonrası dönemde ağırlık
verilmesi ilk dikkat çeken husustur.
Türkiye ile AB arasında ticari korunma araçları ile ilgili düzenlemeler Gümrük Birliği’ni
tesis eden 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın (OKK) 44-47’inci maddelerinde
95
düzenlenmiştir. 1/95 sayılı OKK’nın 44’üncü maddesine160 göre taraflar arasında ticari
korunma önlemlerinin askıya alınması, Türkiye’nin AB iç pazar mevzuatına denk bir
koruma sağlayarak eşit rekabet koşullarını sağlamış olmasına bağlanmaktadır. Buna göre
bu denkliğin sağlanması için rekabet, devlet yardımları ve diğer konulardaki AB
müktesebatının Türkiye tarafından benimsemiş ve etkin bir şekilde uygulamaya konmuş
olması gerekmektedir.
Bu koşulların yerine getirildiğinin teyidi ise Ortaklık Konseyi’nin bu yönde karar
vermesiyle olmaktadır. Türkiye’nin anti-damping mevzuatı ve uygulamaları AB'nin antidamping tüzüğü ile getirdiği düzenlemelere birebir paralellik arz etmektedir. Özellikle
başvuru, inceleme, soruşturma açılması, bilgi toplanması, ihraç fiyatı, normal değer, fiyat
karşılaştırılması, damping miktarı ve marjı, zarar gibi kavram ve uygulamalardaki ayniyete
yakın benzerlikler dikkat çekicidir. Bu durumun nedeni, her ikisinin de esin kaynaklarının
DTÖ Anti-Damping Anlaşması kuralları olmasıdır.
Ancak Ortaklık Konseyi’nin bu kapsamda bir karar henüz vermediği için Türkiye AB
tarafından üçüncü ülke statüsünde sayılmakta ve Birlik tarafından açılabilecek bir antidamping/sübvansiyon soruşturmasına maruz kalabilmektedir. Gümrük Birliği’nin yaratmış
olduğu ticari bütünlüğe ve Türkiye’nin yasal mevzuatta AB ile yakaladığı uyuma rağmen
rekabet politikası açısından Türkiye’nin uygulamalarının AB tarafından tanınmaması
Türkiye’nin üçüncü ülke statüsünde yer almasına neden olmaktadır.161 AB’nin bu
tedbirlerin uygulamamayı kararlaştırdığı tek örnek Avrupa EFTA Ekonomik Alan
(AEA)’dır. Bu çerçevede AEA kapsamında rekabet politikası, çevre politikası ve sosyal
politika alanları gibi yatay konularda EFTA ülkeleri ile AB’nin tam uyum içinde olduğunu
kabul etmiş ve söz konusu ülkelere yönelik anti-damping/sübvansiyon önlemlerini
uygulama dışı bırakmıştır.
Bu çerçevede başta demir-çelik olmak üzere Türk ürünleri için AB tarafından antidamping/sübvansiyon soruşturması açabilme olasılığı 2008 sonrası artan oranda ortaya
Madde 44: Ortaklık Konseyi, Taraflardan herhangi birinin talebi üzerine, Tarafların birbirleri arasındaki
ticari ilişkilerinde korunma önlemleri dışında kalan tüm ticari korunma tasarruflarını inceler. Bu inceleme
sırasında Ortaklık Konseyi, Türkiye'nin iç pazarla ilgili rekabet, devlet yardımlarının denetimi ve diğer
konulardaki Topluluk müktesebatını yürürlüğe koyup etkili biçimde uygulanmasını sağlayarak haksız
rekabete karşı iç pazardakine denk bir koruma sağlaması koşuluyla bu tasarrufların askıya alınmasına karar
verebilir.
161
İnternet: Avrupa Serbest Ticaret Birliği-EFTA. (Aralık, 2014).Policy Areas,
http://www.efta.int/eea/policy-areas adresinden 20 Aralık 2014 tarihinde alınmıştır.
160
96
çıkmaktadır. Demir çelik sektörü Türkiye’nin başlıca ihracat sektörleri arasında yer
almakla birlikte AB tarafından çeşitli destekler sağlandığı yönünde eleştiri konusu
yapılmaktadır. İlaveten AB iç pazarını haksız rekabete yol açan ürünlere karşı korumak
adına kullanımı arttırdığı ticari savunma araçlarına konu başlıca sektör de demir-çelik
sektörüdür. Bu iki temel sebep kapsamında 2008 sonrası AB’nin artan antidamping/sübvansiyon soruşturmalarına Türkiye’nin demir-çelik ürünleri kapsamında daha
fazla konu olması beklenebilir.
Nitekim Türkiye’ye halihazırda çeşitli ülkelerle birlikte beş anti-damping soruşturması
açılmış bunların dört tanesi soruşturma tamamlanmadan geri çekilmiştir. Son olarak ise
Avrupa Komisyonu tarafından Rusya ve Türkiye’den çelik boru bağlantı parçaları
ihracatında bir firma için telafi edici vergi uygulama kararı almıştır. 2012 yılında başlayan
inceleme sonrası Türk firması, Rus firmaları ile suçlu bulunmuş ve 29 Ocak 2014
tarihinden bu yana söz konusu firmanın ürünlerine % 2,9 ila % 16,7 arasında değişen
oranlarda telafi edici vergi uygulanmaya başlamıştır.162
Sonuç olarak 2008 Küresel Krizi sonrası üçüncü ülkelerden AB’ye ithal edilen ürünler için
artan sayılarda anti-damping/sübvansiyon soruşturmalarının açılması ve bu yönde diğer
ihracatçılara da göz dağı verilmesi, Türk ihracatçısına yönelik bir tehdidin de varlığını
ortaya koymakta, ihracatının yaklaşık %50’sini bu bölgeye gerçekleştiren Türkiye için
dikkate alınması gereken bir husus olarak değerlendirilmektedir.
Diğer yandan Avrupa Komisyonu tarafından başlatılan ve 10 Nisan 2013 tarihinde AB
Parlamentosu’na sunulan “Ticari Savunma Araçlarının Modernizasyonu” çalışması genel
olarak, soruşturma sürecinin şeffaflığının, öngörülebilirliğinin yürürlük ve etkinliğinin
artırılması ile gözden geçirme uygulamalarının iyileştirilmesine ilişkin birtakım yenilikler
ve değişiklikler öngörmektedir. Bu kapsamda, AB tarafından Türkiye’ye karşı sadece beş
anti-damping soruşturması açıldığına bakılmaksızın yeni revizyonla bu sayının artması
beklenebilir.
Bunun nedeni, Komisyonun re’sen soruşturma başlatma yetkisinin genişletilmesi ile
soruşturma ve yerinde inceleme sürelerinin uzatılması gibi değişikliklerle soruşturmaların
European Commision. (2014). Trade Defence İnvestigations. Brusels: European Commision External
Trade.
162
97
daha kapsamlı hale getirilmesidir. Bu noktada Avrupa Komisyonu birebir Üye Ülkeleri
Türkiye
ile
muhatap
etmeden
kendi
inisiyatifi
ile
soruşturma
açılmasını
sağlayabilecektir.163 Bu durumda karşı yaptırım olarak Türkiye’nin hedef seçebileceği bir
üye ülke olasılığı ortan kaldırılmaya çalışıldığından soruşturmaların sayısında artış
beklenmesi muhtemel olacaktır.
Avrupa Birliği 2008 Küresel Krizi sonrası Birlik içi ekonomik sorunların aşılması yolunda
ihracat performansının arttırması çabasını hedeflemiş bu kapsamda da üçüncü ülkeler ile
olan ticari işbirliklerini arttırma ve geliştirme yönünde çalışmalar yürütmüştür. Bu
kapsamda OTP araçları arasındaki başlıca yöntem ise serbest ticaret anlaşmaları görülmüş
ve birçok ülke ile yeni STA müzakereleri başlatılırken, klasik anlamdaki anlaşmalardan
farklı olarak anlaşmaların kapsamı genişletilmiştir.
Yaşanan bu gelişmelerin Türkiye üzerinde de etkileri olmuştur. Gümrük Birliği’ni
düzenleyen 1/95 sayılı OKK’nın 16’ıncı ve 54’üncü maddesi164 AB’nin Ortak Ticaret
Politikası çerçevesinde üçüncü ülkelere yönelik uyguladığı tercihli rejimlerinin Türkiye
tarafından üstlenilmesini öngörmekte ve bu çerçevede AB’nin üçüncü ülkelerle akdettiği
tercihli ticaret anlaşmalarının ülkemizce de müzakere edilerek üstlenilmesi gerektiği ifade
edilmektedir. Bu kapsamda Türkiye, AB’nin tercihli ticaret anlaşması akdettiği ülkelerle
benzer ticaret anlaşmaları imzalamakla yükümlüdür. Ancak Türkiye yapmış olduğu veya
ileride yapmayı planladığı STA’lara taraf ülkeleri AB ile uyumlu olarak seçmek
zorundadır.
OTP çerçevesinde AB’nin üçüncü ülkelere yönelik tercihli ticaret politikasının Türkiye
tarafında üstlenilmesi noktasında yaşanan sıkıntılar söz konusudur. Türkiye’nin Gümrük
Birliği ile doğrudan ilgili alanlarda AB’nin danışma ve karar alma mekanizmalarına
katılım sağlayamaması teknik anlamda önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.
163
European Commission, Initiative On Modernization Of Trade Defence Instruments Questionnaire For The
Stakeholders”, Brussels, 2013.
164
Madde 16: “Türkiye, ticaret politikasını Topluluğun Ticaret Politikasına uyumlu hale getirmek amacıyla
bu Kararın yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıl içinde Topluluğun tercihli gümrük rejimine aşamalı olarak
uyum sağlar. Bu uyum, hem otonom rejimleri hem de üçüncü ülkelerle tercihli anlaşmaları kapsar”. Madde
54: “Gümrük Birliğinin işleyişiyle doğrudan ilgili alanlar ticaret politikası, üçüncü ülkelerle imzalanan ve
sanayi ürünleri itibariyle ticari boyutu olan anlaşmalar, sanayi ürünleri ticaretindeki teknik engellerin
kaldırılmasına ilişkin mevzuat, rekabet, sınaî ve fikri mülkiyet hukuku ile gümrük mevzuatıdır.”
98
STA’ların üstlenilmesi sürecinde AB’nin Tercihli Rejimine uyum yükümlülüğüne rağmen
Türkiye müzakere sürecinde yer alamamaktadır. 165
Diğer önemli bir husus ise Gümrük Birliği kapsamında Türkiye’nin AB Tercihli
Rejimi’nin izlemesi gereksinime rağmen, Türkiye ile AB’nin paralel olarak STA
akdetmesine imkân verecek bir sistemin oluşturulamamasıdır. Bu durum AB ile STA
imzalamasına
rağmen,
Türkiye’nin
söz
konusu
ülke
ile
STA
müzakereleri
başlatamamasına neden olmaktadır. Bu kapsamda Türkiye AB’nin imzaladığı her STA’dan
sonra bu ülkelerle ayrı STA’lar imzalama yoluna gitmektedir. Ancak bazı ülkeler, AB ile
imzaladıkları anlaşmalar kapsamında Türk pazarına AB üzerinden tarifesiz giriş yapabilme
imkânını da elde ettiklerinden dolayı Türkiye ile anlaşma yapma konusunda isteksiz
davranabilmektedir.
Bu noktada AB ile eş zamanlı olarak STA müzakereleri başlatılamaması bazı sorunları
beraberinde getirmektedir. Muhtemel ticaret sapması riski ele alınabilecek ilk husustur.
Ticaret sapması sonucu Türkiye söz konusu ülkeler menşeli malları doğrudan ithal etmesi
halinde tahsil edeceği gümrük vergisinden vazgeçmek durumunda kalırken, karşılığında
hiçbir avantaj elde edememekte, bu ülkelere ihraç ettiği mallarda ise yüksek gümrük
vergilerine tabi olmaya devam etmektedir. AB firmaları ile eşit şartlarda pazar erişim
şansının ortadan kalkmasına sebebiyet veren bu durum Türk ihracatçı firmaları için
potansiyel pazar kayıplarına neden olurken, Türkiye’nin uluslararası piyasalarda rekabet
gücünü zayıflatan bir etken olmaktadır.166
İlaveten söz konusu ülkeler ile STA imzalanamamış olması nedeniyle Türk üreticileri,
ucuz hammadde erişim olanaklarından faydalanamamakta ve AB üreticileri karşısında
üretim maliyetleri açısından dezavantajlı bir konuma gelmektedir. Bahse konu durum, hem
Türk ihracatçılarının ucuz girdi erişimini hem de yeni ihracat pazarlarına giriş imkanını AB
ihracatçılarına oranla kısıtlamakta olup, Gümrük Birliği çerçevesinde taraflar arasında
haksız rekabete yol açmaktadır. Sonuç olarak AB’nin Küresel Kriz sonrası OTP
165
Tecer, age, 83-185.
Damlacı, C. (2012). AB’nin Üçüncü Ülkelerle Yaptığı Serbest Ticaret Anlaşmalarının Türkiye-AB
Ekonomik İlişkilerine Etkisi. 26. Türkiye-AB KARMA İstişare Komitesi Toplantısı Sunuşu. İstanbul, 1-20.
166
99
kapsamında takip ettiği yeni nesil STA politikasının Türkiye için yarattığı etkiler ve
yaşanan sıkıntılar bu açıdan oldukça önemlidir.
100
101
4. SONUÇ
Merkantilizm ile başlayan klasik korumacılık uygulamaları 17’inci yüzyıldan itibaren ülke
ekonomilerine hâkim olmakla birlikte, 19’uncu yüzyılda A. Smith ve D. Ricardo
öncülüğünde dünya ekonomisine yön veren klasik Liberalizm akımı ve getirdiği serbest dış
ticaret teorisi, Merkantilizm yarattığı kapalı ekonomilerin dünya ticaretiyle entegre
olmasını sağlamıştır. Serbest dış ticaret anlayışının getirdiği bu süreç Birinci Dünya Savaşı
öncesine kadar bu süreç devam etmiştir. Ancak Birinci ve İkinci Dünya Savaşı, 1929
Bunalımı ile dünya ekonomisi, ülkelerin sömürgecilik yarışları ve artan milliyetçilik
akımlarından da etkilenerek tekrardan korumacı politikaların hâkim olduğu bir dönem
olarak kaydedilmiştir.
Ulus devletler tarafından çeşitli nedenlerle tercih edilen korumacılık politikaları gümrük
tarifelerinin yükseltilmesi, ithalat kotalarının arttırılması, ithalatın önlenmesi ve son
aşamada dış ticaretin devletleştirilmesi şeklinde farklı yöntemlerle uygulanmıştır. Tercih
edilen bu uygulamaların başlıca nedenleri ulusal güvenlik, gelişmekte olan endüstrilerin
korunması, adil ticaret şartlarının yaratılması, işsizliğin önlenmesi ve bilanço dengesinin
tutturulması şeklinde sıralanmaktadır.
II. Dünya Savaşı sonrası ise Birleşmiş Milletler çatısı altında kurulan yeni dünya
düzeninde, ekonomik değişim ilk olarak Bretton Woods sisteminin dünya ekonomisinde
kabul edilmesi ile olmuştur. Kurulan yeni ekonomik düzenin dış ticarete yönelik temel
metni ise GATT olmuştur. Uluslararası ticaretin önündeki engellerin kaldırılmasına
yönelik başlıca belge niteliğindeki söz konusu Anlaşma’da, dört temel ilke kabul
edilmiştir. Bunlar, en çok kayrılan ülke kuralı, ulusal muamele kuralı, gümrük tarifelerinin
indirilerek konsolide edilmesi ve tarifeler yoluyla ticari korunma şeklinde sıralanmıştır.
GATT çerçevesinde şekillenen uluslararası ticarete yönelik düzenlemeler, DTÖ’nün
kurulmasına kadar geçen süreçte yedi müzakere turu çerçevesinde revize edilmeye
çalışılmıştır. Bu kapsamda 1980’lerde gelişmiş ülke ekonomilerine hâkim olan neo-liberal
iktisadi düşünce tarzı, Washington Uzlaşısı sonrası dünya ülkelerinde tamamen uygulanır
hale gelmiştir. Bu anlayış çerçevesinde 1994 yılında Uruguay Turu sonucunda kurulan
DTÖ ile 19 antlaşma, 24 karar, 8 mutabakat ve 3 deklarasyon imzalanmıştır.
102
DTÖ kapsamında ülkeler, serbest ticaretin önünde muhafazakâr bir bariyer olarak
gördükleri korumacılığın mümkün olduğunca yasaklanması yönünde çalışmıştır. Bu
kapsamda DTÖ korumacı politikalara karşı özellikle gelişmekte olan ülkelerin yegane
çözüm platformu haline gelmiştir. Bunun nedeni GATT sonrası DTÖ ile kurulan daha
etkili ve çözüm odaklı Anlaşmazlıkların Halli Mekanizması’nın ülkeler için işlerliği olan
bir platform olarak görülmesi ve korumacı uygulamalara karşı çözüm mekanizmaları
sunmasıdır. Sonuç olarak DTÖ ile uluslararası ticarette olabildiğince serbestliğin
sağlanması ve korumacılık uygulamalarının engellenerek güvenlik ve istikrar disiplini
içinde dünya ticaretinin sürmesine yoğunlaşılmıştır.
Diğer yandan söz konusu çabalar her durumda olumlu cevaplarda vermemiştir. Ülkelerin
özellikle DTÖ ile taahhüt ettikleri tarife indirimlerini gerçekleştirmelerinin ardından iç
pazarlarını koruma adına farklı yollara saptıkları da görülmüştür. Yeni korumacılık olarak
adlandırılan söz konusu uygulamalar klasik anlamdaki korumacılıktan farklı olarak ülkenin
dış ticarete kapatılmasından ziyade ihracatın olabildiğince arttırılarak yerli firmaların bu
konuda desteklenmesi üzerinde temellenmiştir. Bu kapsamda kabul edilen başlıca
uygulamalar, sübvansiyonlar, anti-sübvansiyon ve anti-damping soruşturmaları, gözetleme
ve izleme önlemleri, teknik engeller ve diğer tarife dışı engeller şeklinde sıralanmaktadır.
DTÖ sonrası sınırlı da olsa ülkeler tarafından takip edilen yeni korumacılık politikaları ve
uygulamalarına rağmen 2000’li yıllarda dünya ekonomisinde önemli oranlarda büyümeler
yaşandığı gözlemlenmiştir. Bu kapsamda ülkeler arası mal ticaretinde büyük oranlarda
artışlar yaşandığı görülmüş ve ülkelerin refah düzeylerinde iyileşmeler kaydedilmiştir.
Ancak yaşanan bu olumlu hava 2008 Küresel Krizi ile tamamen ortadan kaybolmuş, dünya
ekonomisi 1929 Büyük Bunalım sonrası yaşanan karamsarlığın daha kötüsü ile karşı
karşıya kalmıştır.
Küresel Krizin getirdiği ekonomik yıkım ülkelerin dış ticarete yönelik önlemler almasına
neden olmuş ve korumacılık uygulamaları 2009 yılında büyük artışlar göstermiştir. Dünya
ekonomisinde 2010 yılı başında krizin etkilerinin azaldığına ve kötü senaryoların geride
kaldığına olan inanış ve buna bağlı dünya ekonomisine yönelik iyimser görüntü
beraberinde korumacılık uygulamalarında da bir gerileme yaratmıştır. Ancak 2010 yılı
Ekim-Aralık ayları ile beraber Küresel Krizin etkilerinin daha derin bir şekilde
hissedilmeye başlaması, korumacılık uygulamalarında yeniden yoğun kullanımlar
103
olmasına, hatta söz konusu dönemde alınan önlem türü sayısının 102’ye ulaşarak zirve
yapmasına neden olmuştur.
Bu süreçteki korumacı politikaların uygulayıcılarına bakıldığında gelişmiş veya gelişmekte
olan ülke ayrımına gidilemediği görülmüştür. Bu noktada özellikle korumacılık
politikalarına karşı çıkan gelişmiş ülkelerin ulusal tepkilere karşı duramadığını ve iç
pazarındaki yerli üreticilerini dış piyasaların olumsuzluklarından korumaya çalıştığı
gözlemlenmiştir.
Başta ABD, Fransa, AB, Çin, Rusya ve Brezilya olmak üzere birçok ülkenin bu yönde
hareketleri gözlemlenmiştir. Sonuç olarak bu süreçte yaşananlar, dünya ticaretinin
serbestleşmesi yönünde yapılan birçok çalışmaya rağmen dünyayı sarsan bir kriz sonrası
ülkelerin ulusal menfaatleri için korumacı politikalara başvurduğunun bir kanıtı olmuştur.
Bu çerçevede uluslararası ticaretin liberalleşmesi adına hareket eden DTÖ’nün konumu
oldukça önemlidir. Ancak her ne kadar temel hedefi ticareti liberalleştirmek olan DTÖ’nün
ticaret anlaşmalarına daha esnek yaklaşması ve ülkelerin öznel ihtiyaçlarını hoş görmesi
gerektiği belirtilmekteyse de, büyük ekonomilere sahip ülkelerin DTÖ nezdinde kendi
görüşlerini kabul ettirdiği mevcut durumda yaşanan bir gerçektir.
Bu nedenle DTÖ’nün özellikle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler lehine karar
alınabilecek bir şekilde reform geçirmesi gerektiği düşünülmektedir. G-20 liderlerinin aynı
zamanda DTÖ müzakerelerinde etkin ülkeler olduğu dikkate alınırsa, DTÖ’nün
beklentileri karşılayabilecek bir değişimi nasıl gerçekleştireceği ise ayrı bir soru işareti
yaratmaktadır.
Gelişen ekonomilerin dünya ticaretindeki paylarının giderek artması ve gelişmiş ülkeler ile
ticarette belli oranda rekabetçi seviyeyi yakalamaları, diğer yandan gelişmiş ekonomilerin
başta nüfus azalması olmak üzere bazı alanlarda yaşadığı yapısal sıkıntılar ve neticesinde
rekabetçi üstünlüklerini kaybetmeleri, kriz sonrası dönemde daha da belirginleşmiştir.
Bu durumda gelişmiş ülkelerin uzun vadede dünya ticaretinin daralmasına ve yapısal
sorunların daha derinleşmesine yol açan başta tarım olmak üzere belli ürün gruplarına
yönelik uyguladıkları korumacı politikaları sonlandırmaları ve gelişmekte olan ülkelerin
104
rekabetçi üstünlüğe sahip olduğu bu mal gruplarında ticareti kısıtlamaması gerektiği,
düşünülmektedir.
Bu noktada gelişmiş ülkelerin kısa vadede belli oranda refah kaybı yaşaması muhtemel
gibi gözükse de uluslararası ekonomik ve ticari düzen yeniden şekillenecek ve bu süreçte
engeller kaldırılarak tekrardan bir büyüme ivmesi yakalanabilecektir. Bu çerçevede, Doha
Kalkınma Turu kapsamında yürütülen müzakerelerde gelişmiş ülkelerin başta tarım
ürünleri ticareti olmak üzere bazı tavizlerde bulunması ve müzakerelerin başarıyla
tamamlanmasının önünü açması gerektiği düşünülmektedir.
Diğer yandan Dünya ekonomisini yakından etkileyen söz konusu gelişmeler özellikle 1980
öncesi Türkiye Ekonomisinde farklı şekillerde değişimler yaratmıştır. 1923 sonrası ulusal
sanayisini ve sermaye birikimini yaratmak isteyen Türkiye ilk yıllarda liberal bir dış ticaret
politikası izlerken 1929 Bunalımı ile birlikte politika değişikliğine gitmiştir. İzmir İktisat
Kongresi’nde alınan kararlara paralel olmakla birlikte devlet destekli sanayi politikasının
daha gerçekçi olacağı kabul edilmiş ve Birinci Beş Yıllık plan çerçevesinde birçok devlet
işletmesi ve fabrika kurulmuştur.
Yaşanan bu değişim yaklaşık on yıllık bir süre için olumlu sonuçlar verse de İkinci Dünya
Savaşının patlak vermesi bu gelişmelerin sürekli olmasını engellemiştir. 1940’lı yıllarda
demokratik çok partili seçim sonrası siyasi iktidarda yaşanan değişim ekonomik açıdan dış
ticaretin serbestleşmesi şeklinde olmuştur. Bu serbestleşme dış ticaret dengesinde
bozulmalara neden olmuş ancak bu olumsuzluk ABD’den alınan dış yardımlar ile
dengelenmeye çalışılmıştır. Söz konusu dış yardımların kesilmesi siyasi bunalımla
birleşince ekonomik bozulma kaçınılmaz olmuş ve 1960 yılı ile birlikte Türkiye İthal
İkameci Sanayi politikasına geçiş yapmıştır.
1980 yılına kadar geçen bu süreç Türkiye’nin dış ticaretteki korumacı politikaları en yoğun
kullandığı dönem olarak görülmüştür. Bu dönemde ithalat olabildiğince kontrollü olarak
gerçekleşirken, döviz cinsinden paranın kontörlü de tamamen devlete geçmiştir. 1960
yılında benimsenen bu politika 1970’li yılların başına kadar olumlu sonuçlanmakla birlikte
dünyada yaşanan petrol krizleri ve Bretton Woods sisteminin çökmesi Türkiye üzerinde de
etkili olmuş ve ekonomik gerileme yaşanmıştır. 1980’li yıllarda dünya ekonomisine hâkim
olan yeni iktisadi politikalar karşısında Türkiye ithal ikameci politikayı devam
105
ettiremeyeceğini görmüş ve serbest piyasa ekonomisine geçilmesi için çalışmalar
başlatmıştır.
Yaşanan değişimin belki de en büyük ayağı 24 Ocak Kararları ve getirdiği serbestleşme
hareketleri ile ithalatta engellerin kaldırılması olmuştur. Söz konusu Kararlar kapsamında
ekonominin canlandırılması ve bu doğrultuda ihracatın geliştirilmesi yönünde dış ticaret
politikası izlenirken yurt içine yabancı sermaye akışının arttırılmasını amaçlamaktadır. Bu
amaç doğrultusunda 1980 sonrasının en önemli diğer politika değişikliği gerçekleşmiş ve
döviz cinsinden paranın serbest dolaşımına imkan veren “Türk Parası Kıymetini Koruma
Hakkında 32 Sayılı Karar” yürürlüğe girmiştir. Böylece TL’nin konvertibilitesi kabul
edilmiş ve uluslararası sermaye hareketlerinin tam liberalizayonu gerçekleştirilmiştir
Türkiye ekonomisinde ve dış ticaretinde korumacılıktan vazgeçilmesi ve serbest dış
ticarete yönelimi beraberinde kadim bir sorunun ortaya çıkmasına da neden olmuştur. 24
Ocak Kararları kapsamında ihracat artışları yaşanırken, yaşan serbestleşme dış ticarette
açıklar verilmesinin de önünü açan bir unsur olmuştur.
Sonuç olarak söz konusu Kararlar çerçevesinde Türkiye 1980’li yılların başında önemli
ihracat performansı göstermiş ancak beraberinde gelen ithalat artışları 1990’lı yılların
başında Türkiye ekonomisinin temel sorunu haline gelmiş, 1994 yılındaki Kriz ve 5 Nisan
Kararları yaşanmıştır. Söz konusu Kararlar çerçevesinde TL yabancı paralar karşısında
yaklaşık % 40 oranında devalüe edilirmiş ve özellikle dış ticarette yaşanan açıklar ve
ithalat artışları engellenmeye çalışılmıştır. Türkiye’nin dış ticaretinde dramatik bir etki
yaratan diğer bir unsur ise 1996 yılında AB ile tesis edilen Gümrük Birliğidir.
Ankara Anlaşması’nda öngörüldüğü şekilde gerekli geçiş süreçlerinin ardından 1/95 sayılı
OKK ile Gümrük Birliği AB ile Türkiye arasında tesis edilmiş ve sanayi ürünleri ile
işlenmiş tarım ürünleri serbest dolaşım kapsamına alınmıştır. Bu çerçevede Türkiye’nin dış
ticaretinde AB Üye Ülkelerine yönelim artmış ve ilk beş yıllık dönemde Birlikten önemli
miktarda ithalat yapılmıştır.
Üye Ülkelere yönelik ihracat miktarı ise aynı dönemde beklenen artışı gösterememiştir.
Bunun başlıca nedeni olarak Türkiye’nin sanayi yapısının henüz rekabet edebilir seviyede
106
olmamasıdır. Ancak 2001 yılından sonra ihracatta önemli artışlar yaşanmış sadece miktar
değil ürün çeşitliliği ve niteliğinde de değişimler görülmüştür.
1994 yılında DTÖ’ye üyelik ve 1996 yılında Gümrük Birliği’nin kurulması ile Türkiye
üçüncü ülkelere yönelik gümrük vergilerinde indirimlere gitmiş ve iç pazarın korunmasına
yönelik başlıca politika alanındaki haklarını kaybetmiştir. Bu doğrultuda Türkiye söz
konusu üyelik ve ortak pazar yükümlülüklerine halel getirmeyecek bir takım ithalat
düzenlemelerini yürürlüğe koymuştur.
Gümrük Birliği kapsamında ilk olarak 1996 yılı başında yeni ithalat rejim kararı
yayımlanırken, devamında İthalatta Gözetim ve Koruma Önlemleri ile Kota İdaresi ve
Tarife Kontenjanı Kararı yayımlanmıştır. DTÖ üyeliği ile birlikte ise 1995 yılında Belirli
Ülkeler Menşeli Malların İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Karar ile
Belirli Tekstil Ürenleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri ve İthalatta Haksız
Rekabetin Önlenmesi (Anti-Damping ve Anti Sübvansiyon Soruşturmaları) adına
düzenlemeler yapılmıştır. İthalatta Standardizasyon için yapılan yeni mevzuat ise bu
konudaki en güncel düzenlemelerden biri olarak görülmektedir.
2000 sonrası dünya ekonomisine paralel olarak Türkiye dış ticaretinde de önemli bir
genişleme görülmüştür. İhracatta eşik olarak kabul edilen rakamlar aşılırken, üretim
artışlarına bağlı hammadde ve ara mamul ithalatları dış ticaret açıkları verilmesine sebep
olmuştur. Bunun sebebi ise ihracatımızın yaklaşık % 50’sinin DİR kapsamında yapılıyor
olmasıdır. Bu nedenle ihracatta yaşanan düşüş veya artışlar ihracat üzerinde benzer yönde
doğrudan etkiler göstermektedir. Nitekim 2008 Küresel Krizi bu duruma örnek
yaşanmasına neden olmuştur.
2008 Küresel Krizi’nin getirdiği korumacılık uygulamalarının dünya ticaretinde yarattığı
küçülme, Türkiye’nin ihracat miktarında da düşüler yaşanmasını beraberinde getirirken,
aynı dönemde ithalat miktarında da önemli düşüşler yaşanmıştır. Diğer yandan Türkiye
dünyada artan korumacılık önlemlerine ilişkin olarak serbest dış ticarete yönelik
pozisyonunu korumaya devam etmiştir. Dünya ticaretinde krizden kurtulmak için serbest
ticaretin devam etmesi gerektiğini, korumacı politikaların kısa vadede sonuç verse de uzun
vadede büyümenin önündeki başlıca engel olduğunu savunmuş ve bu yönde politikalar
izlemiştir.
107
Serbest dış ticaretin devam etmesini gerektiğini savunan Türkiye diğer yandan üçüncü
ülkelerde korumacılık politikalarına yönelik izlenen ve haksız rekabete yol açan
uygulamalara karşı ulusal sanayicisini ve iç pazarını korumaktan geri durmamıştır. Bu
kapsamda DTÖ yükümlülüklerine halel getirmeyecek şekilde mevzuatı hazırlanan ve
uygulanan ticari savunma araçları Türkiye’nin başlıca politika araçları olmuştur. Üçüncü
ülkelerden yapılan ithalatlara karşı anti-damping/sübvansiyon soruşturmaları ve bu
ürünlere uygulanan telafi edici vergiler ile korunma önlemleri bu süreçte başlıca araçlar
olarak yerini almıştır.
Diğer yandan 1/95 çerçevesinde AB’nin tercihli ticaret rejimini üstlenmeyi taahhüt etmesi
nedeniyle, AB’nin kriz sonrası OTP araçlarında yaptığı değişim Türkiye için de sonuçlar
doğurmuştur.
AB’nin kriz sonrası ticari savunma araçlarının kullanımına yönelik olarak takındığı tutum
ise Gümrük Birliği’nin ruhuna aykırı olarak Türkiye için üçüncü ülke statüsünde sonuçlar
doğurmaktadır. Bu kapsamda AB üçüncü ülkelere yönelik izlediği anti-damping ve antisübvansiyon soruşturmaları, Türk firmaları için de geçerlidir. Nitekim çelik sektörüne
yönelik açılan soruşturmalar, önemli bir çelik ihracatçısı olan Türkiye için de söz konusu
olmuş ve bu kapsamda beş anti-damping soruşturması açılmıştır. Son olarak açılan
soruşturma
neticesinde
bir
Türk
firması
için
anti-damping
önlemi
alınması
kararlaştırılırken, diğer dört soruşturma tamamlanmadan kapanmıştır.
Gümrük Birliği çerçevesinde Türkiye’de 1996 yılı ve sonrasında gerçekleştirilen mevzuat
uyum çalışmaları neticesinde AB’nin ticarette teknik engellerin kaldırılmasına dair teknik
mevzuatına uyum düzeyi yüksek seviyelere çıkartılmıştır. Bu kapsamda Türkiye’nin DTÖ
paralelinde hazırladığı yürürlükteki mevzuatının, AB ile uyumlu olduğu, rekabet politikası
ve devlet destekleri kapsamında yapılan ilerleme çalışmaları ile yakalanan uyum düzeyinin
AB ile kurulan ortak platformlarda dile getirilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Bu kapsamda yeni nesil STA’ların Türkiye tarafından üstlenilmesi Türkiye’nin karşılaştığı
başlıca husus olmuş ve olmaya devam etmektedir. AB’nin STA müzakerelerine katılım
sağlanamaması veya eş zamanlı benzer bir anlaşmanın Türkiye ile söz konusu ülke
arasında yapılamaması nedeniyle doğan sorunlar mevcuttur. Trafik sapmasının getirdiği
108
ticari eşitsizlikler, vergi gelirleri dezavantajları, ithalat artışları bu sorunlar arasında yer
almaktadır.
Türkiye AB’nin yürüttüğü yeni STA politikasının neden olduğu dezavantajların önüne
geçmek adına çabalar yürütmüştür. Birçok platformda yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri
Türkiye tarafından AB ile paylaşılmıştır. Türkiye ve AB, GATT’ın XXIV. maddesi
prensipleri doğrultusunda Gümrük Birliği ortağı olarak üçüncü ülkelere karşı aynı ticaret
rejimini uygulamakla yükümlü olup, bu konuda her iki taraf da ortak sorumluluğa sahiptir.
Ancak Avrupa Komisyonu burada temel metin olarak 1/95 sayılı OKK’yı görmekte ve bu
doğrultuda asıl sorumluluğun Türkiye’nin üzerinde olduğunu belirtmektedir. Ancak
üçüncü ülkeler ile yaşanan sorunlar dikkate alındığında Türkiye’nin yapabilecekleri sınırlı
kalmaktadır. Bu nedenle Avrupa Komisyonu’nun Türk yetkililerle konuya ilişkin işbirliği
yapması gerektiği değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak bu çalışmada korumacılık uygulamalarının dünyadaki gelişimi, 2008 Küresel
Kriz ile yeniden gündeme gelen korumacılık uygulamalarının dünya ticaretindeki etkileri
ve ülke ayrımı olmaksızın uygulama alanları incelenerek, Türkiye’nin bu süreçte izlediği
politikalar ve uygulamalar anlatılmaya çalışılmıştır.
109
KAYNAKLAR
Acar, M. (2004). İktisadın Ezeli Sorunsalı: Serbest Ticaret Mi? Korumacılık Mı? Kırıkkale
Üniversitesi Yayınları.
Acar, M. (2010). Serbest Ticaret, Ekonomik Özgürlükler ve Refah. Ahmet Yesevi
Üniversitesi Yayınları.
Akat, A.S. (1983). Alternatif Büyüme Stratejisi, İstanbul:İletişim Yayınları,43-44.
Akdemir, S. (2008). Türkiye’de Dış Ticaret’in Gelişimi (2000-2007). Dokuz Eylül
Üniversitesi Yayınları.
Akman, S. (2008). Hokey Sopaları, Küreselleşme ve Dünya Ticaret Sisteminin Geleceği:
Deardorff’u Tamamlayıcı Notlar. Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları,
TEPAV Yayınları.
Akman, S. ve. Yaman, Ş. (2008). Dünya Ticaret Örgütü Doha Turu Çok Taraflı Ticaret
Müzakereleri Ve Türkiye. TEPAV Yayınları.
Alkin, E. (1990). Uluslararası Ekonomik İlişkiler. Filiz Kitabevi.
Alp, K. (2012). “Doha Kalkınma Gündem’inden Doha Kör Düğümüne”. Uluslararası
Ekonomik Sorunlar Dergisi, 12 (45), 45-46.
Arrowsmith, S. (2011). The Revised Agreement on Government Procurement: Changes to
the Procedural Rules and Other Transparency Provisions. The Notthingham
University-Cambridge.
Atakan, M. (2002). “Avrupa Topluluğu Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi Rejimi ve
Türkiye’nin Uyumu”. Gümrük Müsteşarlığı Yayınları.
Balkır, C. (1993). “İthalatta Haksız Rekabet ve Anti-Damping Uygulamaları”. Egevizyon
Dergisi, 1(3), 7.
Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı. (2011). “AB Yeni Pazara Giriş Stratejisi”, Ankara.
Baytar, R. (2011). Küresel Kriz Sürecinde Artan Korumacı Önlemlerin Gelişmekte Olan
Ülkelere Yansımaları. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (19),
272-273.
Birdsall, N. and Fukuyama, F. (2011). New İdeas in Development After the Financial
Crisis, John Hopkins University Press, Baltimore- Maryland.
Boratav, K. (2005). Türkiye İktisat Tarihi 1908-2002. İmge Kitabevi.
Carbaugh, R. (2010). Bölüm:5, Trade Regulations and Industrial Policies. International
Economics. Cengage Learning Washington University.
Commission of the European Communıties, (2007). “Global Europe: A Stronger
Partnership to Deliver”, Brussels.
110
Çelik, B. (1999). Gümrük Vergisi Hukuku. İmaj Yayıncılık.
Dadush, U. (2009). “Resurgent Protectionism: Risks and Possible Remedies”. Carnige
Endowment For İnternational Peace.
De Ville, F. and Orbie, J. (2011). “The European Union’s Trade Policy Response to the
Crisis: Paradigm Lost or Reinforced?”. European Integration Online Papers (EIoP).
15(2), 5-12.
Devlet Planlama Teşkilatı, (1990). “1980’den 1990’a Makro Ekonomik Politikalar Türkiye
Ekonomisindeki Gelişmelerin Analizi ve Bazı Değerlendirmeler”, Özel İhtisas
Komisyonu Raporu, Ankara.
Devlet Planlama Teşkilatı, (2007). “Türkiye 9. Kalkınma Planı (2007-2013)”, Ankara.
Dış Ticaret Müsteşarlığı, (2011). “Uluslararası Ticarette Teknik Düzenlemeler Ve Teknik
Engeller”, Ankara.
Duman, E. (2011). Krizlerin Anatomisi: 1929 Ekonomik Buhranı ve 2008 Küresel Krizi’nin
Karşılaştırılması. T.C. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayınları.
Durmuş, M. (2011). Kapitalizmin Krizi. Tan Kitabevi.
Ege, A. (1999). “Avrupa Birliğinin Ortak Ticaret Politikası ve Türkiye”. ODTÜ Gelişme
Dergisi, (26), 253-279.
Ekonomi Bakanlığı İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi, (2013). Brezilya Ülke Raporu,
Ankara.
Erikxon, J. and Sally, R. (2010). Trade, Globalisatıon and Emerging Protectionism Sınce
The Crisis,ECIPE Working Paper,Brussels, 4.
Ertürk, E. (1991). Ekonomik Entegrasyon Teorisi. Ezgi Kitabevi Yayınları.
European Commıssıon Dırectorate-İnternal Market, (2012). “3190th Council meeting
Competitiveness (Internal Market, Industry, Research and Space)”, Luxembourg.
European Commission External Trade, (2006). “Global Europe: Competing in the World,
A Contribution to the EU’s Growth and Jobs Strategy”, Brussels.
European Commission External Trade, (2007). “Market Access for European Exporters”,
Brussels.
European Commission External Trade, (2010). “Global Europe Competing in the World, A
Contribution to the EU’s Growth and Jobs Strategy”, Brussels.
European Commission External Trade, (2010). “South Korea Free Trade Agreement-10
Key Benefits for the European Union”, Brussels.
European Commission External Trade, (2013). “Anti-Dumping Anti-Subsidy Safeguard
Statistics Covering The First Seven Months Of 2013”, Brussels.
111
European Commission External Trade, (2013). “Common Commercial Policy”, Brussels.
European Commission External Trade, (2013). “Tenth Report On Potentıally Trade
Restrıctıve Measures Identıfıed In The Context Of The Fınancıal And Economıc
Crisis 1 May 2012 – 31 May 2013”, Brussels.
European Commission External Trade, (2013). “The EU's Bilateral Trade and İnvestment
Agreements – Where Are We?”, Brussels.
European Commission- Internal Market, (2010). “Protection of Rights”, Brussels.
European Commission, (2010). “Europe 2020: A European Strategy For Smart,
Sustainable And İnclusive Growth”, Brussels.
European Commission, (2011). “What Did The Lisbon Treaty Change?”, Brussels.
European Commission, (2012). “Fiscal Frameworks Across Member States: Commission
Services Country Fiches From The 2011 EPC Peer Review”, Brussels.
European Commission-Competition, (2011). “What is Competition Policy?”, Brussels.
European Parliament, (2000). “Lisbon Strategy for Growth and Jobs 2000-2010”,
Brussels.
Evenett, J. S. (2009). Crisis-Era Protectionism One Year After the Washington G-20
Meeting, University of St. Gallen and CEPR, 38.
Freund, C. (2009). The Trade Response to Global Crisis: Historical Evidence, World Bank
Working Paper, 12.
Gawande, K. and Hoekman, B. (2011). Determinants of Trade Policy Responses to the
2008 Financial Crisis, World Bank Policy Research Working Paper Washington,
(5862), 29.
Gelir İdaresi Başkanlığı, (2011). “GATT Bilgilendirme Rehberi”, Ankara.
Göçmen, İ. (2011). İç Pazar Dolaşım Serbestileri İle Birlik Vatandaşlarının Dolaşım
Serbestisinin Etkileşimi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınları.
Güngör, K. (1997). “İktisadın Tarihine Kısa Bir Bakış Ve Merkantilizmden Günümüze
İktisadi Düşünceler” Uluslararası Politik Ekonomi, Afyon Kocatepe Üniversitesi
İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü, Afyon.
IMF World Economic Outlook, (2010). Rebalancing Growth.
İktisadi Kalkınma Vakfı, (2010). “Dünya Ticaret Örgütü: Yapısı İlkeleri”, İşleyişi,
Ankara.
İnternet:
EFTA,
(2014).
The
European
Free
Trade
Association,
http://www.efta.int/about-efta/european-free-trade-association adresinden 29 Eylül
2014 tarihinde alınmıştır
112
İnternet:
Eğilmez,
M.
(2014).
Kendime
Yazılar/Kur
Savaşları,
http://www.mahfiegilmez.com/2014/02/kur-savaslar.html adresinden 13 Ağustos
2014 tarihinde alınmıştır.
İnternet: European Commission External Trade, (2014), Actions Against İmports into the
EU,
http://ec.europa.eu/trade/policy/accessing-markets/trade-defence/actionsagainst-imports-into-the-eu/ adresinden 13 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır.
İnternet: Gruber, J. (2014). Welcome To Phase Three Of The Global Financial Crisis,
Forbes Magazine , http://www.forbes.com/sites/jamesgruber/2014/01/29/welcometo-phase-three-of-the-global-financial-crisis/ adresinden 19 Ağustos 2014 tarihinde
alınmıştır.
İnternet:
Altın
Para
Sistemi,
(2014).
http://www.uluslararasiticaret.org/notlar/para_sermaye.pdf adresinden 13 Ağustos
2014 tarihinde alınmıştır.
İnternet: American Manifacturing, (2014). China and Currency Manipulation.
http://americanmanufacturing.org/category/issues/china/china-and-currencymanipulation adresinden 14 Eylül 2014 tarihinden alınmıştır.
İnternet: Carnegie Endowment, (2009). Resurgent Protectionism: Risks and Possible
Remedies.
http://carnegieendowment.org/2009/03/10/resurgent-protectionismrisks-and-possible-remedies/1xay adresinden 27 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır.
İnternet: Credit Writedowns, (2009). China’s $600 Billion Stimulus Package Will Yield
Results,
http://www.creditwritedowns.com/2009/04/chinas-600-billion-stimuluspackage-will-yield-results.html adresinden 17 Eylül 2014’de alınmıştır.
İnternet:
Çelik,
K.(2002).
Gümrük
Tarifeleri,
http://www.kenancelik.com/documents/uls4ornekbolum.pdf adresinden 07 Haziran
2014 tarihinde alınmıştır.
İnternet: Dışişleri Bakanlığı.(2014) Fransız Ekonomisindeki Gelişmeler Hakkında Güncel
Bilgiler. http://paris.be.mfa.gov.tr/ShowInfoNotes.aspx?ID=155365 adresinden 19
Eylül 2014’de alınmıştır.
İnternet: EECON,(2012). Rusya'nın Serbest Piyasa Anlayışı ve Küresel Kriz.
http://www.eecon.info/papers/134.pdf adresinden 29 Eylül 2014 tarihinde alınmıştır
İnternet: European Commission,(2014)
Eurostat External Trade Data Database.
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/external_trade/data/database
adresinden 19 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır.
İnternet: OECD, (2014).http://stats.oecd.org/Index.aspx?DatasetCode=SNA_TABLE1
adresinden 15 Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır.
İnternet: The Economist, (2007). http://www.economist.com/node/10259125 adresinden 15
Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır.
İnternet: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, (2010). Döviz
www.tcmb.gov.tr adresinden 11.Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır.
Kontrolleri,
113
İnternet: UNCTAD, (2010). International Trade Aft er the Economic Crisis: Challenges
and New Opportunities. http://unctad.org/en/Docs/ditctab20102_en.pdf adresinden
23 Haziran 2014 tarihinde alınmıştır.
İnternet:
World
Bank,
(2009).
World
Development
Indicators
2009.
http://data.worldbank.org/data-catalog/world-development-indicators adresinden 22
Ağustos 2014 tarihinde alınmıştır.
İnternet: World Bank, (2014). The World Bank Data GDP Current US$,
http://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD adresinden 23 Ağustos 2014
tarihinde alınmıştır.
İnternet: World Bank. (2014). World Bank Data GDP growth - World Trade Volume /
Number
Of
Measures)
http://data.worldbank.org/topic/trade?display=graph
adresinden 18 Haziran 2014 tarihinde alınmıştır.
İskit, T. (2001). “Dış Politika ve Dış Ekonomik İlişkilerin Yönetimi”. Uluslararası
Ekonomik Sorunlar Dergisi.
Kalaycı, İ. (2011). “2008 Küresel Finans Krizi Sonrasında Dış Ticarette Korumacılık:
Paradigma Kayması mı?”. Maliye Dergisi, (161),79-82.
Karaca, N. (2001). “GATT’tan Dünya Ticaret Örgütü’ne”. Sakarya Üniversitesi Yayınları.
85-86.
Karataş, M. (1998). “Türkiye Cumhuriyeti Ekonomisinin Temellerinin Atılmasında İzmir
İktisat Kongresinin Yeri ve Önemi”. Yeni Türkiye Dergisi, Sayı:23-24, Cumhuriyet
Özel Sayısı (V), 3317-3324.
Kee, H. and Looi.-Neagu, C. (2010). Is Protectionism on the Rise? Assessing National
Trade Policies during the Crisis of 2008, World Bank Policy Research Working
Paper (5274), 15.
Manisalı, E. (2001). Yirmi birinci Yüzyıl'da Küresel Kıskaç: Küreselleşme, Ulus Devlet ve
Türkiye. Otopsi Yayınları.
Mokyr, J. (2003). Mercantilism, the Enlightenment, and the Industrial Revolution,
Northwestern University Departments of Economics and History, Chicago,2.
Narin, M. ve Kutluay, D. (2013). “Değişen Küresel Ekonomik Düzen: BRIC, 3G ve N-11
Ülkeleri”, Ankara Sanayi Odası Yayın Organı, Sayı: Ocak-Şubat, 31-35.
Nicolaides, P. (1993). The Trade Policy of the European Community: Legal Basis,
Instruments, Commercial Relations. European İnstitute of Public Administration.
Ofluoğlu, G. (2002). Mali Anayasanın Temel Faktörleri Olarak Piyasa Ekonomisi ve
Finansal Liberalleşmenin Türkiye Ekonomisi Açısından Değerlendirilmesi.
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Yayınları.
Onaner, M. (1996). “Dünya Ticaret Örgütü, Yeni Gündem ve AB Endeksi”. Dış Ticaret
Dergisi, (2),76-77.
114
Ongun, T. (2002). “GATT/WTO Sisteminde Sanayi Sübvansiyonları: Giriş Bir
Değerlendirme”. Gazi Üniversitesi, Ekonomik Yaklaşım Dergisi, (42-43), 69-70.
Ongun, T. (2009). Sanayileşme ve Uluslararası İlişkiler. Gazi Kitabevi Yayınları.
Ongun, T. (2012). “1980’lerden Küresel Krize Dünya Ekonomisi”. Ekonomik Yaklaşım
Dergisi, Özel Sayı, 39-76.
Özcan, F. (2005). İthalatta Haksız Rekabet: Damping ve Sübvansiyon. Uluslararası
Rekabet ve Teknoloji Birliği Yayınları.
Özçelik, G. (2010). Lizbon Antlaşması Sonrası Avrupa Birliği Serbest Dolaşım ve
Politikalar. Seçkin Yayınevi.
Özçelik, Ö. (2011). Atatürk Dönemi Ekonomi Politikaları”. Afyon Kocatepe Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi. Afyonkarahisar, 256-260.
Pakhuy, Ö. (2005). Küreselleşen Dünyada Güçlü Devletlerin Müdahale Aracı Olarak
Dünya Ticaret Örgütü. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Yayınları.
Paladini, S. (2010). Dealing With The Global Crisis: China Among, Protectionism and
Containment, China Policy Institute Discussion Paper, The University of
Nottingham.
Sally, R. (2011). The Crisis and The Global Economy: A Shifting World Order? ECIPE
Occasional Paper London School OF Economics.
Schwartz, G. ve Clements, B. (1999). Government Subsidies. Journal of Economic
Surveys.
Sevinç, D. (2007). AB Dış Ticaret Politikası. Seçkin Yayıncılık.
Seyidoğlu, H. (1988). Uluslararası İktisat Teori, Politika ve Uygulama. Güzem Can
Yayınları.
Seyidoğlu, H. (2011). İktisadi Bilimin Temelleri. Güzem Can Yayınları.
Smith, A. (1904). The Wealth of Nations, (5th edition), Methuen & Co., Ltd., London,
Editor Edwin Cannan, ed.28.
Şişman, M. (2008). İkinci Bretton Woods Çökerken Dünya Ekonomisi ve Gelişmekte
Olan Ülkeler Üzerine Değerlendirmeler. Marmara Üniversitesi Yayınları.
Tarım, Ş. (2011). G-20’nin Kuruluşundan Günümüze Gelişimi. Ekonomi Forum Dergisi.
Tecer, M. (2007). Avrupa Birliği ve Türkiye: Sorular-Yanıtlar. TODEİ Yayınları.
Togan, S. (1994). Uruguay Round: Dünya Ekonomisinde Öngörülen Gelişmeler Ve
Türkiye'ye Sağlayacağı Yararlar. İktisat İşletme ve Finans, Bilgesel Yayıncılık.
Tuncer, S. (1994), Korumacılık Teori ve Uygulama. İktisadi Araştırmalar Vakfı Yayınları
İstanbul.
115
Türkiye Kalkınma Bankası AŞ, (2004). “Türkiye Ekonominde Kalkınma Stratejiler ve
Sanayileşme (Dün-Bugün-Yarın)”, Ankara.
Türkkan, E. (1996). Ekonomi ve Demokrasi. Ekonomik Sosyal Araştırmalar-2 Ankara.
TÜSİAD-Koç Üniversitesi Ekonomik Araştırma Forumu, (2009). “Kriz ve Korumacılık:
Tarih Tekerrür Edecek mi?”, İstanbul.
Ulutaş, A. (2006). Avrupa Birliği’nde Damping Uygulaması Ve Türkiye'nin Uyumu.
Gümrük Dünyası Dergisi.
Ünsal, E. (2005). Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve Açık Ekonomi Makro İktisadı.
İmaj Yayınevi.
Williamson, J. (2000). What Should the World Bank Think About the Washington
Consensus? Dünya Bankası Araştırma Merkezi.
World Bank Data (2014). GDP ( Current US$).
World Bank Data (2014). GDP Growth (annual %)- World Trade Volume (trillion $)/
World Trade Organization Number Of Measures (00).
WTO (2013). All WTO Member Countrıes: Number Of Measures.
WTO Report (2011). On G-20 Trade Measures, Geneva.
Yıldırım, E. (2007). Gümrük Birliği’nin Türkiye Üzerindeki Etkileri Konusunda Litaratüre
Bir
Bakış.
Erciyes
Üniversitesi
İİBF
Dergisi.
(28),
141-177.
116
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Soyadı, adı
: İNTEPE Yusuf
Uyruğu
: Türkiye Cumhuriyeti
Doğum tarihi ve yeri
: 26.12.1982/ MUĞLA
Medeni hali
: Evli
Telefon
: 0 532 6217451
e-mail
: yusufintepe@hotmail.com
Eğitim
Derece
Eğitim Birimi
Mezuniyet tarihi
Yüksek lisans
Gazi Üniversitesi/Uluslararası İktisat
Devam Ediyor.
Lisans
ODTÜ/ Uluslararası İlişkiler
2008
Lise
Muğla Anadolu Lisesi
2001
İş Deneyimi
Yıl
Yer
Görev
2009-2010
Gümrük Müsteşarlığı
Uzman Yardımcısı
2010-
AB Bakanlığı
Uzman
Yabancı Dil
İngilizce
Almanca (Başlangıç)
Yayınlar
AB’nin Serbest Ticaret Anlaşmaları Türkiye’yi Zorluyor (Kriter Dergisi-Mayıs 2011)
GAZİ GELECEKTİR...
Download