T. B. M. M. B : 55 okuyup, bütün ilmini onunla yoğurmuş bulunan in­ sanlar konuşmuyor, politikacılar konuşuyor, biz ya­ zarlar konuşuyoruz ve yazıyoruz şu örtünme konu­ sunda, «Örtünmeyen kâfirdir, bu 'bir farzdır» diye... Evvela işlin bir akademik yönü var, bunu açıklaya­ lım. ' Otuz. yıldır, diğer araştırmaları arasında, islam Dini araştunmallarınıa dair de bir iki kitap yazmış olan naçiz arkadaşınız, size Allah'ın iki ayetini aynen oku­ yor. Meclisifce bu ayetleri okumanın, sakın ola ki, la­ ikliğe aykırı bir davranış olduğu konusu aklınıza gel­ mesin. Çünkü, bu Meclis kürsüsünden Mustafa Ke­ mal Atatürk zamanında da, Kütahya Milletvekili Ha­ lis Bey Kur'an ayetleri okuyarak dua ile Meclisi açıyordu. Biz Kur'an'dan İslam'dan çıkmayız; Kur' an'la, Maunla beraberiz; ama bunu politikamıza bir sömürü vasıtası yaplmaya kalkarsak, o zaman evve­ la Allah yanında utançlı duruma düşeriz, sonra da topluma karşı vazifemizi yapmamış oluruz. Rad Suresinin 52 nci ayeti : «Bu Kur'an, O'nunla uyarılanlar ve tek 'bir O'nunla uyanılsınlar ve tek 'bir Tanrı bulunduğunu, tek bir Allah bulunduğunu 'bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insan­ lara bldirilmıiıştir.» Kur'ıan, sayabildiğim en az 40 yerinde, «Bu kitap bir öğüttür» diyor. Hazret! Muhammed'den önce ki­ taplı 2 peygamber gelmiş; akla hitap etmiş.; Ondan evvel bilinen 124, onlardan da daha önce veliler, peygamberlere yakın valiler, isimlerini Hazreti Muhammed'ıin dahi 'bilmediği peygamberler gelmiş, uyarımışilar, uyarmamışlar; ama artık en son, akla dayalı kutsal kitabı getiren Hazreti Muhammed'e Allah diyor ki : «Akıl verdik, fikir verdik; 2 büyük kitap daha gönderdik -sonradan tahrif edilmiş olsalar dahişiımdi de seninle gönderiyoruz. Artık sen bir öğüt vericisin. Kur'an bir öğüttür; inanan inanır, inan­ mayan inanmaz.» Laiklik diye tepiniyoruz; laiklik, Kur'an'ın için­ de, vicdan özgürlüğü Kur'an'ın içinde. Onun dışındaymış gibi bir mütalaanın içlinden kendimizi sıyırmaılıyız. Örtünimie bahsine geliyorum. Hemen söyleyeyim ki, yine Ulu Allah diyor ki, «Kim kitabı, ayetleri­ mizi işline geldiği gibi yorumllarsa, cezamız vahim­ dir.» Tabiî, O'ndan özür dileyerek ben de, 70 yıla varan hayatımdaki 'bütün çailışmalaoma ve vicdanı­ mın dürüstlüğüne dayanarak 'bu ayetleri size açıkla­ yacağım. Evvela aynen okuyorum. Ahzab Suresi, 59 uncu ayet : «Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına, 15 . İ . 1987 0:1 inanların kadınlarına söyle, dışarı çıkarken üstlerine örtü alsınlar. Bu, onların tanınmalarını ve incitilmemelerini sağlar, daha hayırlıdır.» Arkadaşlar, bu ıbir tedbirdir. Çünkü o sırada sayısı ancak "17 tane olan 'bir avuç Müslümana kar­ şılık, binlerce kâfir vardı. Müslümanlar birbirlerini tanısın, birbirlerine destek olsunlar diye, «Dışarıya çıkarken bunu 'bir sembol olarak giyin» diyor. Çün­ kü, kâfir bir topluluğun karşısındaydılar. İstirham ediyorum, 'bugün tarikatların 'birçoğu, o saf evlatlarımızı bir türban vesilesiyle piyon gibi kul­ lanmaya çatışıyorlar ve tarikatların sembollerini ta­ şıyorlar. 'Peki, geri kalan biz Müslümanlar kâfir mi­ yiz, kâfir topluluğu var mı bugün? (SHP sıraların­ dan alkışlar) Öyleyse şimdi tarikatlar konusuna gelelim : Ta­ rikatlar tarihte, geçmişte, Allah'ın en sevgili veli­ lerinin kurduğu yüce İslam ocaklarıydı. Bunlar aca­ ba nereden kuvvet alıyorlar? Ulu Allah birkaç yer­ de, «Ya Muhammed, gece vakti sabaha karşı 'beni yalnız an, hatırla» diyor. Arkadaşlar, yani şimdi uy­ kunun en ağır bastığı ıbir saati düşünün; idam mah­ kûmunun bile sızmaya mahkûm olduğu o saatlerde, o Allah velileri uyanıyor. Eğer bu iş kolay olsaydı, Allah bütün kullarından bunu isterdi. Halbuki Allah kullarına; «Geceyi size dinlenmek için verdim» di­ yor; ama sevgili Muhammed'inden de fedakârlık yap­ masını istiyor, velilerinden bunu bekliyor. İşte bir­ takım Allah âşığı insanlar, biz bu camideki ibadetle yetinrniiyoruz, gece vakti çıkacağız, imleyerek, ağla­ yarak Allah'ı anacağız, deseler; bir sevgili için ya­ pılan fedakârlığın fazlası göz çıkarır mı? Allah ka­ tında elbette ki onların da bir mergübiyeti, bir rağ­ beti, bir değerlendirmesi var; ama Allah bütün kul­ larından bunu istememiştir. Bu tarikatların başındakiler tarih içinde «Ben veliyim» dememişlerdir. Günümüzdeki tarikatlara gelmeden evvel sizleri aydınlatıyorum : Fatih'in bü­ yük hocası Akşemsettin, 'büyük veliyullah (Allah'ın velisi) - Elimde 'bir nüsihası bulunan yazma risalesi var - «Kim ben veliyim derse, o veli - o, veli aracısıdır manasına bir kelime kullanmış, şimdi yanlış söylemeyeyim - değildir; çünkü veli hal ehli değildir, hal ehli de velü olduğunu bilemez» diyor. Bunu söy­ leyen adam da Allah'ın büyük velisi; o da veli oldu­ ğunun farkında değil. O geçip gittikten sonra, etrafı - Yüce Mevlâna'da da öyle oldu - bakıyorlar, sezgi­ sel dünyasıyla birtakım hakikatleri söylemişti bu