Kara cuma - Onur AYDIN

advertisement
Kara Cuma
Hepimiz, 11 Aralık Cuma akşamı yaşanan grizu
faciasında on dokuz maden işçisinin hayatını
kaybetmesi ile sarsıldık. Madenlerimiz uzun
zamandır böylesi bir iş faciasına sahne olmamıştı.
Kazanın yaşandığı akşam saatlerinden ertesi
günün sabahına kadar haberlerden gözümüzü
ayıramadık. Çünkü kazanın yer altında meydana
gelişi, olayı daha da trajik bir hale getirmişti.
Kazanın vahametinin yanında, uzman ekiplerin
olay yerine bir türlü ulaşamaması ve yetkililerin
sürekli olarak birbirinden farklı açıklamalar
yapması ile kriz yönetiminde ne kadar yetersiz
olduğumuzu bir kez daha gördük. Faciadan sonra
şirketin yan kuruluşları ile birlikte işlettiği diğer
madenlerde çalışan işçilerin anlattıkları ve en
önemlisi şirket sahibinin ortadan kaybolması,
olayda çok büyük ihmallerin olduğuna işaret
etmektedir.
Yeraltında çalışmak her babayiğidin harcı
değildir. Mühendis olsun, işçi olsun yer altında
çalışan insanın ayrıcalığı olmalıdır. Ancak
yaşanan bu olaydan sonra da gördük ki
yeraltında çalışan işçi yer üstündekinden daha
az ücrete çalışıyor, sosyal güvenlik hakları
verilmeden çalıştırılıyor ve daha da önemlisi
yaşanan kazalardan şirketin sahibi değil
çalışanları sorumlu tutuluyor. Yetkililer gerekli
önlemleri almamaya devam ederse yeni faciaların
gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Nitekim faciadan
sonraki günlerde yurdun dört bir yanından
ölümlü maden kazası haberleri gelmeye devam
etti. Çünkü mevcut ülke şartlarında işçi ve
mühendis bu zor koşullar altında çalışmaya
devam etmek zorunda bırakılmaktadır.
Diğer önemli bir konu da orman sayılan
alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinin
izinlerinin yeniden durdurulmasıdır. Doğa ile
ilişkili bir meslek olan madencilikle uğraşanlar
zorunlu olarak faaliyetleri esnasında doğayı
korumakla da görevlidir. Çevrecilerin içerisinde
de yanlış düşüncelere sahip olanlar olduğu gibi
madencilerin içerisinde de zaman zaman yanlış
faaliyetlerde bulunan işletmeler çıkabilmektedir.
Ancak bu olumsuzlukları tüm sektöre mal edip
madenciliği yasaklatmaya çalışmak ülkemizde
yaşanan en büyük sıkıntıdır. Madenciyi çevre
zararlısı olarak gösterip sürekli dava açarak
faaliyetleri durdurmak, ülkemiz ekonomisine
zarar vermektedir. Orman sayılan alanlarda
madencilik faaliyetlerin durdurulması ile binlerce
madenci işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Çünkü yatırımcı bu alanda faaliyet göstermekten
uzaklaştırılmaktadır. Bu şekilde maden
yatırımlarına engel olunması ister istemez insanın
aklına farklı düşünceler getirmektedir. Şahsım
adına bu davaları açanların arkasında kimler var
diye düşünmeden edemiyorum? Tüm madenciler
gibi ben de çok basit bir soru soruyorum: Turistik
bölgelerde koylar beton yığınına çevrilirken
veya diğer sanayi dallarında çevre gerçekten
katledilirken neden kimse müdahale etmiyor
da konu madenciliğe gelince, sektöründe örnek
işletmelere bile dava üzerine dava açılıyor, her
fırsatta binlerce kişinin ekmeği elinden alınıyor?
Madenler bulundukları yerlerde çıkarılıp
işletilmek zorunda olan doğal kaynaklardır.
Zaman zaman ormanlık alanlarda da madenler
bulunabilmekte ve işletmeye uygun olduğu
takdirde bölgedeki bir miktar bitki örtüsü
geçici olarak ortadan kaldırılabilmektedir.
Ancak dünyada binlerce örneği olduğu
gibi işletme faaliyeti sona erdiğinde bölge
eskisinden daha da yeşil bir hale getirilip terk
edilmektedir. Bu durum ülkemizde de bu
şekilde başarıyla uygulanmaktadır. Bu durumu
madencinin istemediğini farz etsek bile yasalar
bu zorunluluğu getirmiştir. Yasal olarak böyle
bir zorunluluğun olduğu durumda madencilik
faaliyetlerine ormanlara zarar verdiği gerekçesiyle
karşı çıkmanın altında başka amaçlar yattığı
aşikardır.
Onur AYDIN
onur@madencilik-turkiye.com
Virjinya (ABD)’da bir kömür madeninin rehabilitasyon öncesi ve sonrası görüntüleri
Yetkililer gerekli
önlemleri
almamaya
devam ederse
yeni faciaların
gerçekleşmesi
kaçınılmazdır.
Download