İslam İktisadı Davamız Çarşamba, 04 Nisan 2012 21:11 Bugün Müslümanların İslam iktisadına bir "dava" olarak sahip çıkmaları gerekiyor. Çünkü sadece kapitalist düzenden şikâyet etmek hiçbir mana ifade etmez. Faize dayanan sömürü düzenini değiştirmek için bir bilinç oluşturmaya çalışmıyorsak, bu bizim bu sistemi kabullendiğimiz ve sukut etmek suretiyle onu ikrar ettiğimiz anlamına gelir. Biz İslam iktisadı davasına ne kadar sahip çıkıyoruz? Onun bir kere hayata geçirilebilmesi için en önce tartışmaya açılması yani gündeme getirilmesi gerekiyor. Bu işin uzmanı olan iktisatçıların bir alternatif olarak İslam iktisadını ısrarla önermeleri ve bunu adeta bayraklaştırmaları gerekiyor. Biz en başta şu "İslam iktisadı" ifadesini sahiplenerek ve bağrımıza basarak işe başlayabiliriz. Bunun teorisini ilim adamları üretecek, pratiğini ise siyasiler üstlenecektir. Dinin ahirete bakan kısmını alıp dünyaya bakan kısmını ihmal etmek, dini Yüce Allah ile kul arasındaki bir iletişime indirgemek bizim anlayışımız olamayacağına göre üretim, tüketim, paylaşım gibi iktisadı ilgilendiren konularda Müslümanlar olarak fikir üretmemiz icap eder. İslam sadece takke, tespih ve sakal gibi sembollerle ifade edilebilecek bir din değildir. İslam'ın düzen hakkında talepleri, iktisadi prensipleri, hukuki ilkeleri ve dünyaya yön vermeyi amaçlayan bir siyaseti vardır. Biz bu yazıda İslam iktisadının bazı hususiyetlerinden bahsederek konuya dikkat çekmek istiyoruz. 19. yüzyılda Batı'da yayılmaya başlayan kapitalizm materyalist bir alt yapıya dayandığı için teknik anlamda bir takım gelişmelere sebep olsa da manevi değerleri dışladığından dolayı kokuşmuş bir toplum yapısının oluşmasına sebebiyet vermiştir. Kapitalizmin İslam ülkelerine 1/3 İslam İktisadı Davamız Çarşamba, 04 Nisan 2012 21:11 girmesi ise Müslümanların kendilerini idareden aciz, Avrupalıların tuzağına düşmüş oldukları, fakirlik, cehalet, hastalık ve geriliğin içinde yüzdükleri bir sırada gerçekleşmiştir. Ve kapitalizm İslam beldelerinde "gelişme" bahanesiyle yayılmıştır. (Bkz. Kutub, Muhammed, İslam'ın Etrafındaki Şüpheler, İstanbul, 1976, s. 97) Özetle, kapitalist sistemin iktisat anlayışı özel mülkiyet ve özel teşebbüse dayanmakta olup ekonomide ise faiz sistemini destekler niteliktedir. İslam iktisadında mülkiyet hakkı olmakla birlikte bu "adil bir paylaşım" esasına dayandırılır. Kapitalizmdeki gibi zengin ve fakir arasında bir uçurum oluşmasına sebep olmaz, servetin belli ellerde birikmesine müsaade etmez. Milli gelirin paylaşımı bu prensibe göredir. (Bkz. Zaim, Sebahattin, İslam İnsan Ekonomi, İstanbul, 1995, s. 18-19) Kapitalizmin iktisat anlayışında insanların sadece bu dünyada refaha ulaşmaları hedeflenilir. İslam'ın iktisat anlayışı ise maneviyatçı bir anlayış olduğu için iktisadi faaliyetlerde her iki cihana taalluk eden bir anlayış hâkimdir. Şu ayet İslam ve kapitalizmin iktisat anlayışlarının farkını ortaya koymaktadır: "İnsanlardan kimisi: Ey Rabbimiz! Bize nasibimizi dünyada ver! der. Onun ahrette nasibi yoktur. Kimisi de; Ey Rabbimiz, bize dünyada iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru, der." (Bakara 200, 201) Kapitalizmin iktisat anlayışı aç gözlülüğü tetiklerken İslam iktisadında ise tevekkül prensibi vardır. Bugün kapitalizmle özdeşleşen Batı dünyası gözünün doymaması ve servet düşkünlüğü nedeni ile dünyayı sömürmeye devam etmektedir. Bu durumu İsmet Özel şöyle ifade eder: "A.B.D. dünyada üretilen her şeyin % 40'ını tüketiyor. Yani dünya yüz birim şey üretiyorsa, yiyecek, giyecek, kullanma eşyası, bütün o silahlar vs. yüz birim üretiliyorsa bunun % 40'ını A.B.D. içinde tüketiyorlar. Dünyanın geri kalanı % 60'ını tüketiyor. Hadis-i şerifte denildiği gibi bunların bir dere altını var aslında; ama ne yapıyorlar ikinci dereyi istiyorlar ve bütün dünyaya bu ikinci dere için korku salıyorlar." (40 Hadis, İstanbul, 2004, s. 192) 2/3 İslam İktisadı Davamız Çarşamba, 04 Nisan 2012 21:11 İslam iktisadı faizin haram, alışverişin helal olduğu prensibi üzerine bina edilmiştir. İslam iktisadında kişi için en hayırlı servet elinin emeğiyle kazanılan servettir. Faizin yasak olmasının sebebi onun emek mahsulü olmayışı veya kazanılırken bir risk ve tehlikenin göze alınmamış olmasıdır. İslam bu şekilde kolay kazanılan bir parayı uygun görmediğinden dolayı faizi haram kılmış alışverişteki kârı helal kılmıştır. Faiz sistemine dayanan kapitalizmde kar oranları serbest bırakılırken, İslam iktisadında ise kar oranının aşırı tutulması men edilmiştir. İslam dini iktisadi kalkınmaya da son derece önem veren bir dindir. İslam iktisadına göre kalkınmada "zekât müessesesi" tetikleyici bir rol oynar. Şöyle ki bilindiği gibi zekât atıl olan değerler üzerinden verilmektedir. Bir malın zekâtının verilebilmesi için üzerinden bir yıl geçme şartı vardır. Yani İslam iktisadında bir servet yatırıma dönüşmediği takdirde her sene eriye eriye tükenecektir. Şu durumda mal sahibi yatırıma yönelecek ve böylece kalkınmaya katkı sağlayacaktır. İslam iktisadının önemli bir prensibi de çalışmayı teşvik eden bir sistemi desteklemesidir. Bütün peygamberler elinin emeğiyle geçinmiş ve her birisi ayrı bir zanaatla uğraşmışlardır. Kur'an-ı Kerim bize yorulduğumuz zaman başka bir işe yönelmemizi tavsiye ederek bu konuda bize bir ölçü verir. (Bkz. İnşirah, 7) Efendimizin çalışan nasırlı bir eli okşaması ve "Allah ve resulünün sevdiği el budur" demesi de İslam'ın bu konuya verdiği önemi yansıtan örneklerden birisidir. 3/3