Yöntem ve Literatür - Dokuz Eylül Üniversitesi

advertisement
RADĠKAL VE ADIMSAL TEKNOLOJĠLER ĠÇERĠKLĠ ENDÜSTRĠLERDE BĠLGĠ
EKONOMĠSĠ: TÜRKĠYE ENDÜSTRĠ ĠÇĠ TĠCARET ÖRNEĞĠ
Recep KÖK*
Nevzat ġĠMġEK**
Oğuz KARA***
Üzeyir AYDIN****
Özet
Dünya ekonomilerinin yeniden şekillendirilmesi ve ülkelerin birbiriyle bütünleşmesinde, bilgi ve iletişim
teknolojilerinin gelişmesinin yanı sıra ulusal ekonomiler açısından bilgi etkileşiminin yarattığı sinerji olgusu
oldukça önemlidir. Bu çalışmada bilgi etkileşimini, bilgi ekonomileri çerçevesinde analiz edebilmek için özgün
bir yaklaşım sergilenmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’ye yönelik üç temel hipotez oluşturulmuştur. Bu hipotezlerden
ilkine göre, Türkiye’nin adımsal teknolojiler içeren endüstrileri ile radikal teknolojiler içeren endüstrileri
birbirlerine yakınsıyor ise endüstriyel üretim süreci, adımsal teknolojiler yönlüdür. İkincisine göre, Türkiye’nin
adımsal teknolojiler içeren endüstrileri ile radikal teknolojiler içeren endüstrileri birbirlerine ıraksıyor ise
endüstriyel üretim süreci, radikal teknolojiler yönlüdür. Üçüncü hipotez ise, belirtilen her iki hipotezin reddini
içermektedir. Buna göre, adımsal ve radikal teknolojiler arasında bir ıraksama veya yakınsama mevcut değil ise
bilgi ekonomileri durağan bir süreç izlemektedir.
Türkiye’nin 1993-2000 dönemini açıklayan endüstriyel gelişme sürecinden yararlanılarak bu hipotezler
sınanmıştır. Modele esas değişkenlerden biri endüstrilere yönelik teknolojik değişme; ikincisi ise Türkiye’nin
OECD ülkeleri ile olan Endüstri-İçi Ticaret (EİT) endeksidir Analitik bulgular değerlendirildiğinde Türkiye
açısından üçüncü hipotez doğrulanmıştır. Dolayısıyla Türkiye’de bilgi ekonomilerinin durağan bir süreç izlediği
sonucuna ulaşılmıştır.
Abstract
INFORMATION ECONOMY IN THE INDUSTRIES CONSISTING RADICAL AND GRADUAL
TECHNOLOGIES : AN EXAMPLE OF TURKEY INDUSTRY COMMERCE
The synergy phenomenon is very important created with information interaction reforming the economies of
world and unifying countries with each other developing technologies of communication in the points of
international economies besides the development of information and communication technology. In this
study, to be able to make an analysis of information interaction under the framework of information
economies a typical approach has been applied. In this context, three hypothesis have been composed for
Turkey. According to first hypothesis, both the industries including Turkey’s gradual steps on technology and
industries of radical technology become closer with each other. If so ,industrial productivity can be accepted
as a gradual step of technology. According to second hypothesis, both the industries including Turkey’s
gradual step on technology and industries of radical technology become distant with each other. If so, the
industrial productivity can be accepted as radical technology. The third hypothesis reject both of the two
hypothesis. According to third one if there is not any closer or distant relation between gradual and radical
technologies the information economies follow a stable process.
These hypothesis which clarify period of Turkey 1993-2000 with the help of industrial development process
have been tested. One of the model base variable is the change of industrial technology and the second is the
focal point between OECD countries and Industry Commerce (EIT) connecting to Turkey. The third
hypothesis has been verified for Turkey. Therefore it has been resulted that the information economies in
Turkey follow a stable duration.
1. Bilgi Toplumuna GeçiĢ
Teknolojik geliĢmelerin hızı ve toplumsal dokuya sirayet etme derecesindeki yoğunlaĢma
yaklaĢık 18. yüzyıldan bu yana biçimlenen modern dünyayı insanlığın daha önceki
*
Prof.Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, Ġ.Ġ.B.F., Ġktisat Bölümü, recep.kok@deu.edu.tr
Yard.Doç.Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, Ġ.Ġ.B.F., Ġktisat Bölümü, Nevzat.simsek@deu.edu.tr
***
ArĢ.Gör., Dokuz Eylül Üniversitesi, Ġ.Ġ.B.F., Ġktisat Bölümü, oguz.kara@deu.edu.tr
****
ArĢ.Gör., Dokuz Eylül Üniversitesi, Ġ.Ġ.B.F., Ġktisat Bölümü, uzeyir.aydin@deu.edu.tr
**
evrelerinden ayıran belli baĢlı özellikler arasındadır. Masuda, Thomas Newcomen tarafından
1708 yılında icat edilen ve 1775 yılında James Watt tarafından geliĢtirilen buhar motorundan,
1937 yılında kullanılmaya baĢlanan ilk jet motorlu uçağa kadar olan süreci “güç üreten motor
devrimi” olarak adlandırmaktadır. Bu süreç 229 yıllık bir dönemi kapsamaktadır. Oysa yenilik
iktisadının temel bileĢenlerinden biri olan enformatik devrimde bu süreç daha da kısalmıĢtır.
ENIAC adı verilen ilk vakum tüplü birinci kuĢak bilgisayar 1946 yılında, ikinci kuĢak
transistorlu bilgisayarlar 1956 yılında, bütünleĢik devreleri kullanan üçüncü kuĢak
bilgisayarlar 1965 yılında, mikro iĢlemcili bilgisayarlar ise 1973 yılında geliĢtirilmiĢtir.
Dördüncü kuĢak bilgisayarların ise 1983 yılından itibaren geliĢtirildiğini göz önünde
bulundurduğumuzda bu sürecin toplam olarak sadece 37 yıllık bir dönemi kapsadığı
görülmektedir (Törenli; 2004;38). Bu biçimdeki teknolojik yeniliklerin zamanla üretim
süreçlerine artan bir boyutta uyarlanması aynı zamanda tüketim toplumu olarak da tarif edilen
modern dünyanın iktisadi, siyasi ve sosyolojik açıdan adeta bir metamorfoza uğramasına yol
açmıĢtır. Modern dünyanın yaĢadığı değiĢim ekonomik bağlamı itibariyle yenilik iktisadı
üzerinde biçimlenmekte, yenilik iktisadı da bilgi temelli olarak geliĢim göstermektedir
(Doğan; 2006:215).
Söz konusu geliĢmeler birçok sosyal bilimci tarafından uzun zamandan bu yana bilgi toplumu
ya da enformasyon toplumu kavramlarıyla açıklanmaktadır. Alanında profesyonelleĢmiĢ
uzmanlar ve bu uzmanların bilimsel yöntemlerinin hâkim olduğu, bilginin üretildiği ve bir
üretim faktörü olarak üretim süreçlerinde kullanıldığı bilgi ekonomisi yenilik iktisadının
esasını oluĢturmaktadır. Yenilik Ġktisadı, toplumun ve organizasyonların bilginin üretimi,
dağılımı ve tüketiminde kaynakları nasıl tahsis ettiğini inceleyen bir disiplindir. Bu disiplin,
ekonomik bir mal olarak ele alınan bilginin, üretim ve dağılımında tarihsel ve kurumsal
koĢulları anlamaya, ekonomi içindeki süreç ve ilerlemeleri belirlemeye odaklanır (Foray,
2004). Bilginin ekonomi içindeki konumu ve etkilerini açıklamayı amaçlar. Bu amaç
doğrultusunda, diğer ekonomik veya ekonomi dıĢı alanlardan ödünç aldığı teori ve kavramları
kullanır. Bu alanlar: makro ve mikro ekonomi, yenilik ekonomisi, politik iktisat, sosyal
ekonomi, kamu ekonomisi, evrim ekonomisi, çevre ekonomisi, yönetim bilimleri ve biliĢim
bilimi olarak sıralanabilir (eKnowledge Center 2005).
Ancak teknoloji her ne kadar önemli bir değiĢken olarak kabul edilse de özellikle 20. yüzyıla
kadar iktisatçılar tarafından temel bir parametre olarak kabul edilmemiĢtir. Örneğin
Ricardo’nun büyüme modelinde, rant ve ücret ödemelerinden arta kalan toplam hasılanın
azalarak artması nedeniyle belirli bir eĢikten sonra giriĢimcilerin elde ettikleri karların
sıfırlanması sonucu gerçekleĢmesi kesin olan “kıyamet günü” teknolojik ilerlemeler sayesinde
bir süreliğine ertelenecek ancak bu durum bütünüyle giderilemeyecektir. Oysa daha sonra
geliĢtirilen modellerde teknoloji bir değiĢken olarak analize dâhil edilmiĢtir. Bu modellere
göre teknoloji ve üretim arasında sıkı bir iliĢki vardır. Üretimde verimin yükselmesi ve
maliyetin düĢmesi ancak teknolojik yeniliklerin uygulamaya koyulmasıyla olasıdır. J.
Schumpeter baĢta olmak üzere birçok iktisatçı teknolojik yeniliklerin üretim artıĢında ve
ekonomik geliĢmede oynadığı rolün önemine değinmiĢtir (Acar; 2002; 45–46).
Solow modelinde teknoloji değiĢkeni “iĢgücü artıĢlı” ya da “ Harrod - nötr” diye
tanımlanmaktadır. Buna göre dıĢsal bir değiĢken olarak kabul edilen teknoloji, ekonomiye
otomatik olarak birdenbire giren ve ekonominin diğer unsurlarından bağımsız, “cennetten
düĢen bir meyve” gibidir. Örneğin bir birim iĢgücü, teknoloji düzeyi daha ileri olduğunda
daha üretkendir (Jones; 2001; 33). Teknolojik ilerlemelerin ve özellikle buna bağlı ekonomik
büyüme sürecinin, ekonominin içsel bir sonucu olduğunu belirleyen içsel büyüme teorileri ise,
büyümenin model dıĢı bırakılan ve kendiliğinden oluĢtuğu varsayılan teknolojik geliĢmeler
sonucu gerçekleĢtiğini varsaymak yerine teknolojik ilerlemelerin arkasındaki ekonomik
güçleri anlamaya çalıĢmaktadır. Bu modelin önemli katkılarından biri karını maksimize
etmeye çalıĢan firmaların “daha iyi fare kapanları” yapmaya çalıĢtıkça teknolojik
ilerlemelerin ortaya çıktığının farkına vardıklarını belirlemiĢ olmasıdır (Jones; 2001; 91). Bu
örneklerden de görülebileceği üzere 20. yüzyılda teknolojinin baĢlı baĢına bir üretim faktörü
biçimine gelmesi bu unsurun iktisatçıların modellerinde taĢıdığı ağırlığın artmasına neden
olmuĢtur.
Bu geliĢmeler beraberinde dünya ekonomileri arasında; çığır açan yepyeni buluĢlar ile
teknoloji üretebilen ve kullanabilen Radikal Teknolojiler, yaparak öğrenme sürecinden
hareketle var olan teknolojileri adım adım iyileĢtiren Adımsal Teknolojiler olmak üzere bir
ayrım yarattı. Bunun sonucunda teknolojiyi içselleĢtiren ve onu üretim süreçlerine
uyarlayabilen ekonomilerle, teknolojiyi dıĢsal bir faktör olarak değerlendiren ekonomiler
arasında giderek daha büyük uçurumlar oluĢmaya baĢlamıĢtır.
Bu ayrım, ekonomi ve toplumda öne çıkmakla kalmamıĢ; tüm diğer alanların iĢleyiĢ ve
yapılanıĢında önemli değiĢimlere yol açıĢtır (Erkan, 1998:73). Teknolojideki bu geliĢmeler,
özellikle Japonya ve ABD gibi geliĢmiĢ ekonomilerin sektör yapılarında hızlı bir değiĢimi
yarattı. Teknoloji üretiminde öncü ülkelerde, ekonomi ve toplum yeniden yapılanma sürecine
girerken; iki kutuplu Dünyanın o güne kadar kapalı toplum yapısına sahip Sovyet Sistemi de,
değiĢim, açıklık ve yeniden yapılanma sürecine girmiĢtir. BaĢka bir deyiĢle radikal
teknolojinin tetiklediği yeniden yapılanma ve sosyal süreçler, yeni toplumsal ve politik
devrimlerin devreye girmesine eĢlik etmiĢtir.
Ekonomik alanda gerçekleĢtirilen hız ve yeniliğe dayalı teknolojilere ayak uyduramayan
sektörlerin rekabeti gerilerken; hız ve yeniliği yakalayan sektörlerin verimlilik artıĢına bağlı
olarak rekabetinin arttığı görülmektedir. Çünkü, her teknolojik yenilik daha etkin bir üretim
sürecini devreye sokarken, yeniliklerin en çok yaĢandığı ekonomik sektörde verimlilik
artarak, fiyatlar ucuzlamıĢtır. Örneğin, elektronik alanında bu geliĢme net olarak gözlenmiĢtir
(Effendy, 2002:3). Ayrıca verimlilik artıĢı bir yandan üretilen yeni teknolojileri içselleĢtirme
ve emme kapasitesi (absorbtive capacity) ile yakın iliĢkisi bulunurken, diğer yandan yeni
teknolojiler ve yenilikler, nitelikli iĢgücü ve entelektüel sermayeye dayanmaktadır. Bu
nedenle ekonomik alanda, eğitim, danıĢmanlık ve yeniden yapılanma gibi alanlarda sunulan
hizmetlerle verimlilik artıĢında sıçramalar yaĢanmıĢtır.
2. Teknolojik Yenilik Olgsu ve Endüstriyel Teknoloji Ayrımı
Teknolojik yenilik ve üretim sistemlerinin sınıflandırılması literatürde farklı açılardan ele
alınmıĢtır. Bir kısım çalıĢmalar sınıflandırma yapmaktan kaçınmakta, her bir sistemi
özgün kabul etmekte ve ülke bazında değerlendirmeler yapmaktadır (Albert, 1991).
Amable, teknolojik yenilik ve üretim sistemlerini; (1) A.B.D., Ġngiltere, Avustralya, Kanada
gibi ülkelerin örnek oluĢturduğu piyasa mekanizmasına dayalı sistemler, (2) Ġskandinav
ülkelerinin temsil ettiği sosyal demokrat sistemler, (3) Japon ekonomisinin en büyük örneğini
oluĢturduğu mezokorporatist sistemler ve (4) Almanya, Hollanda, Fransa gibi Avrupa Birliği
içerisinde yer alan sistemleri tanımlayan Avrupa Sistemleri olmak üzere ayrıĢtırmıĢtırlar
(Amable, 2000;669-676). Diğer yanda, Hall ve Soskice, teknolojik yenilik ve üretim
sistemlerini (1) piyasa mekanizmasına dayalı serbest piyasa sistemleri ve (2) yönlendirilmiĢ
piyasa sistemleri olmak üzere iki kutupta sınıflandırmaktadırlar (Hall and Soskice, 2001: 1733). Bu çalıĢmada da Hall ve Soskice’in yaklaĢımı benimsenmekte/kapitalizmin iki kutupsal
formunun ortaya çıkardığı teknolojik yenilik ve üretim sistemleri ele alınmaktadır.
Serbest piyasa ekonomisi formunda piyasa ekonomilerine ait politika tercihleri ve örgütlenme
yapısı kurumsal yapılanmaya paralel olarak kendiliğinden oluĢmaktadır. Piyasa ekonomisine
iĢlerlik kazandıran, “sözleĢme serbestliği”, “özel mülkiyet” hakkı, “piyasalara serbest giriĢçıkıĢ” ve “rekabetçi piyasa mekanizması” ilkeleri, kurumsal yapının ana bileĢenleri olarak
bilinir (Hall ve Soskice, 2001: 55). Fiyat mekanizmasının serbest iĢleyiĢiyle uyumlu olmayan
yönlendirilmiĢ piyasa ekonomisin de ise piyasa yetersizliklerine (market imperfections) vurgu
yapılmakta üretim, tüketim ve bölüĢüm faaliyetleri etkinliğinin devlet müdahalesiyle
gerçekleĢebileceği (ikinci en iyi) düĢünülmektedir. YönlendirilmiĢ piyasa ekonomilerinin
kurumsal çerçevesi, “sınırlandırılmıĢ ve yaygın mülkiyet” ile “sosyal devlet düzeni ve
demokratik planlama ilkeleri” üzerine kurulmaktadır (Hall ve Soskice, 2001: 90).
Serbest piyasa ekonomilerine özgü kurumsal yapıların ortaya çıkardığı teknolojik yenilik ve
üretim sistemleri, hızlı teknolojik değiĢim ve radikal teknolojik yenilik türlerinin yaygın olduğu
sistemlerdir. Radikal teknolojiye dayalı üretilen malların gerektirdiği kurumsal yapının
Serbest Piyasa Ekonomileri tarafından sağlanması nedeniyle serbest piyasa ekonomileri
olarak bilinen ABD, Ġngiltere, Kanada, Ġrlanda, Yeni Zelanda, Avusturalya gibi ülkeler
radikal teknolojiye dayalı üretilen malların üretimine daha elveriĢlidir.
Radikal yeniliklere dayalı yüksek teknoloji malları, genelde serbest piyasa sistemlerinin
uzmanlaĢtığı sektörlerdir. Radikal yenilik, telekomünikasyon sektöründe uydu haberleĢmenin
ortaya çıkması, biokimya, ilaç sanayi, bilgisayar, yazılım gibi, aniden ve önemli teknolojik
geliĢmeler ve buluĢlar sonucu ortaya çıkmakta olup söz konusu endüstrileri içermektedir.
Buna karĢın, Adımsal teknolojiye dayalı üretilen malların gerektirdiği kurumsal yapının
sağlanması nedeniyle, YönlendirilmiĢ piyasa ekonomileri olarak bilinen Avusturya, Belçika,
Danimarka, Finlandiya, Ġzlanda, Almanya, Japonya, Hollanda, Norveç, Ġsveç, Ġsviçre gibi
ülkeler adımsal teknolojiye dayalı malların üretimine daha elveriĢlidir (Hall ve Soskice, 2001:
90). Adımsal Yenilikler, varolan teknolojilerin adım adım iyileĢtirilmesini ifade
etmekte olup yaparak öğrenme sürecine dayanmaktadır. Otomativ, Organik Kimya, MakineTeçhizat gibi Orta-Yüksek teknoloji endüstrilerini içermektedir.
3. Endüstriyel Teknolojiler ve Rekabet Gücü ĠliĢkisi
Mal ve hizmet piyasalarında fiilen rekabet eden iĢletmelerin rekabet gücünü belirleyen
unsurlar esas olarak iĢletmelerin sınırları içerisinde faaliyet gösterdikleri ülkelerin de ulusal
rekabet güçlerini belirlemektedir. Porter (1990); ülke rekabet gücünün temel belirleyicisi
olarak "ulusal verimlilik" (national productivity) kavramını ele almakta ve verimliliği
belirleyen faktörleri dört ana baĢlık altında sınıflandırmaktadır; (1) Arz koĢulları, (2) Talep
koĢulları, (3) Bağlı endüstrilerin rekabet gücü, (3) Firma stratejisi, yapısı ve rekabet anlayıĢı.
Arz koĢullarını; emeğin yapısı, entelektüel sermayenin varlığı, sermaye birikimi ve altyapı
belirlemektedir. Talep koĢullarını belirleyen etkenler içerisinde ise yurt içi talebin büyüklüğü
ve itici gücüdür. Bu kapsamda, talep yanlı politikalarla ürün yeniliğini teĢvik eden talebin
geliĢimi de önem kazanmaktadır. Tedarikçilerin ve diğer bağlı endüstrilerin varlığı ve
uluslararası rekabet gücü de firmaların uluslararası alanda rekabet gücünü artırıcı faktörler
olarak ortaya çıkmaktadır. Son olarak, iĢletmelerin kuruluĢu, kurumsal yapısı ve iĢleyiĢini
konu alan yasal düzenlemeler ve ulusal piyasalarda rekabeti düzenleyen rekabet politikaları,
verimliliği ve uluslararası rekabet gücünü etkilemektedir (Porter, 1990;73-93)
Kök ve DeliktaĢ, verimliliğin temel belirleyicilerini ele alırken üretim faktörlerinin özgün
yapıları kadar faktörler arasındaki tamlaĢmanın ve bütünleĢmenin de önemine_dikkati
çekmektedirler. Verimliliğin temel belirleyicilerinden sermaye, emek ve yatırımlar kadar,
üretim faktörleri arasındaki etkileĢimi ortaya koyan stratejik yaklaĢımlara da vurgu
yapılmaktadır (Kök, DeliktaĢ, 2003;36-38)
Ulusal ekonomilerin rekabet gücünü ve dünyadaki konumunu belirlemek için çeĢitli
çalıĢmalar yapılmaktadır. Bunlardan birisi Dünya Rekabet Yıllığı’dır (World Competitiveness
Yearbook). Bu rapora göre Türkiye’nin uluslararası rekabet gücü giderek gerilemektedir.
1994 yılında 29. sırada yer alan Türkiye, 2001 yılında 44. sıraya gerilemiĢtir. Uluslararası
rekabet gücü sıralamasında 1996’da Türkiye’nin gerisinde yer alan Portekiz, Yunanistan,
Brezilya, Meksika, Polonya, Macaristan ve Güney Afrika 2001 yılında Türkiye’nin önüne
geçmiĢtir.
Türkiye’nin uluslararası rekabet gücü konumunu gösteren bir baĢka çalıĢma da Dünya
Ekonomik Forumu’nun, ulusal ekonomiler için 2001 yılından bu yana her yıl yayınladığı
Küresel Rekabet Gücü Raporu (Global Competitiveness Report) dur. Küresel Rekabet Gücü
Raporu, temelde Büyüme Rekabet Gücü Endeksine (Growth Competitiveness Index) ve Özel
Sektör Rekabet Gücü Endeksine (Business Competitiveness Index) dayandırılmaktadır. Söz
konusu çalıĢmada rekabet gücünün belirlenmesinde; ülkelerin makro ekonomik kalitesi, kamu
kurumlarının kalitesi ve teknolojik hazırlılık derecesi faktörleri esas alınmaktadır. 2006 yılı
Küresel Rekabet Gücü raporunda ülkelerin rekabet güçlerinin değerlendirilmesinde daha
kapsamlı bir araç olan Küresel Rekabet Endeksi (Global Competitiveness Index – GCI)
kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Bu endeks, Dünya ekonomisindeki değiĢimleri ve iĢ ortamındaki
karmaĢıklığı, ekonomik kalkınmayı etkileyen unsurları dikkate alarak geliĢtirilmiĢtir. Dünya
Ekonomik Formu’nun 125 ülkeyi kapsayan 2006 yılı Küresel Rekabet Raporu’nda Ġsviçre ilk
kez birinci sıraya yükselmiĢtir (WEF, 28.08.2006). Bu ülkenin birinci sıraya yükselmesinde
sağlam kurumsal ortamı, teknolojik yenilikte yakaladığı yüksek düzeyi, bilimsel araĢtırma
için geliĢmiĢ bir altyapısı, Ģirketlerin AR-GE’ye önem vermeleri, fikri mülkiyet korumasının
güçlü ve ülkenin kamu kurumlarının Ģeffaf ve istikrarlı olması etkili olmuĢtur. Türkiye,
Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Rekabet Endeksi (GCI) sıralamalarında 12 basamak
birden çıkarak 59. sıraya yükselmiĢtir. Türkiye’nin performansının artmasında, Avrupa Birliği
ile daha yoğun iĢbirliği bağlamında yaptığı siyasi reformlar gösterilmektedir
UNIDO tarafından 2002 yılında yayınlanan Rekabetçi Sanayi Performansı Endeksi, Türkiye
sanayiinin uluslararası rekabet gücünün 1985–1998 dönemindeki değiĢimi göstermektedir.
Söz konusu raporda, 1985 yılında 36. sırada yer alan Türkiye, 1998 yılında 38. sıraya
gerilemiĢtir. Bu raporda ülkeler, ihracat sıralamasında; ileri teknoloji ürünü, orta düzeyde
teknoloji ürünü, düĢük teknoloji ürünü ve doğal kaynaklara bağlı düĢük teknoloji ürünü
ihracatı yapan ülkeler olmak üzere dört ayrı grupta değerlendirilmiĢtir. Bu sınıflamada
Türkiye düĢük teknoloji ürünü ihracatı yapan ülkeler arasında yer almıĢtır.
Türkiye’nin imalat sanayi rekabet gücü açısından değerlendirildiğinde ise, katma değere göre
sıralamada 1985’te 43. sıradan 39’a yükselirken, imalat sanayi ihracatında 39. sıradan 45.
sıraya gerilemiĢtir. 1980- 1999 döneminde Türkiye’nin imalat sanayi katma değeri artıĢı yıllık
ortalama % 10 oranında gerçekleĢmiĢtir. Buna karĢılık aynı dönemde istihdam artıĢı % 3,5
düzeyinde gerçekleĢmiĢtir. Ġstihdam artıĢının sınırlı olmasına karĢın sermaye stokundaki artıĢ
hızı dönemin baĢlangıcında % 3’ler düzeyinden özellikle 1990’ların ikinci yarısından itibaren
giderek artarak % 10’a kadar yükselmiĢtir. Bu durum Türkiye’nin son yıllarda rekabet gücünü
ucuz emeğe dayalı yapıdan, sermaye yoğun yapıya dönüĢtürmeye baĢladığını göstermektedir.
Ġncelenen dönemde (1980–1999) Türkiye imalat sanayi verimlilik açısından bakıldığında
emek verimliği yılda ortalama % 6,6, toplam faktör verimliliği ise % 4,4 oranında artmıĢtır.
Türkiye’de imalat sanayi rekabet gücünün bir değerlendirmesi yapıldığında; genellikle katma
değeri düĢük olan, hammaddeye dayalı ürünlerde yoğunlaĢtığı, Türkiye’nin rekabet avantajına
sahip olduğu hazır giyim, tekstil, demir çelik, tuğla, kiremit çimento gibi ürün gruplarının
değeri ve bilgi içeriği düĢük olan sanayilerden oluĢtuğu gözlenmektedir. Tekstil sektörüne
iliĢkin bulgular, Kök ve Çoban tarafından yapılan, 1989 - 2001 dönemini içeren araĢtırma
sonuçları ile de benzerlik göstermektedir. Ancak, Türkiye, bu ürünlerde pazara giriĢ
engellerinin düĢük ve teknolojisi basit ve kolayca taklit edilebilmeleri nedeniyle baĢta Çin ve
Hindistan olmak üzere rakip ülkelerin tehdidi altındadır. (Erkan, Uysal, Çetinkaya, ġanlısoy,
BaĢer, AfĢar, Aydın, 2007;130).
4. DeğiĢkenlerin Tanımı ve Veri Kaynakları
ÇalıĢma Türkiye’nin radikal ve adımsal teknoloji içeren endüstri içi ticaret ve verimlilik
verilerini referans almakta ve 1993-2000 dönemini kapsamaktadır. AĢağıdaki modellerde
değiĢken olarak kullanılan endüstri-içi dıĢ ticaret ve verimlilik değiĢkenleri aĢağıdaki Ģekilde
hesaplanmıĢtır.
Türkiye’nin ISIC Revize 3 sınıflamasındaki endüstriler düzeyinde OECD ile endüstri-içi dıĢ
ticareti, standart Grubel ve Lloyd endeksi (1971, 1975) ile hesaplanmıĢtır. DıĢ ticaret
yazınında endüstri-içi dıĢ ticareti ölçme amacıyla çeĢitli yöntemler geliĢtirilmesine
rağmen(ġimĢek (2005) pek çok çalıĢma, endüstri-içi dıĢ ticareti ölçmek için bu endeksi tercih
etmektedir:
Bİ 
( X
İ
 Mİ )  Xİ  Mİ 
 100
X İ  M İ 
Endeks aĢağıdaki Ģekilde de gösterilmektedir:
Bİ  1 
Xİ  Mİ
 100  1  Aİ
X İ  M İ 
Burada da Xi ve Mi sırasıyla i endüstrisindeki ihracat ve ithalatı; Bi EĠT’in toplam ticaret
içindeki yüzdesel payını göstermektedir. Her iki ölçüm de 0 ile 100 arasında değiĢmektedir. Bir
endüstride ihracat ithalata eĢit ise söz konusu endüstride, EĠT'in tam olduğu anlamında Bi=100;
eğer endüstri ihracat yaparken hiç ithalat yapmıyorsa (ya da tam tersi), söz konusu endüstride
EĠT'in olmadığı anlamında Bi=0 olacaktır. Açıktır ki, ihracat ve ithalat rakamları birbirine
yaklaĢtığında Bi’nin değeri 100'e yaklaĢacak ve EĠT'in toplam dıĢ ticaret içindeki payı artacaktır
(vice versa) (Grubel ve Lloyd, 1971; 496 ve 1975; 20-21).
ÇalıĢmadaki ISICR(Rev.3) düzeyindeki endüstrilerin toplam faktör verimliliklerindeki(TFV)
değiĢme değiĢkenin Malmquist toplam faktör verimliliği endeksi kullanılarak elde edilmiĢtir.
Bu endeks, ortak teknolojiye göre her bir veri noktasının farklarının (uzaklıklarının) oranlarını
hesaplayarak, farklı zamana ait iki veri noktası arasındaki TFV'ndeki toplam değiĢmeyi
ölçmektedir. Uzaklık fonksiyonu kâr maksimizasyonu veya maliyet minimizasyonu gibi
herhangi bir davranıĢsal varsayım gerektirmeden, birden fazla çıktı ve girdinin söz konusu
olduğu durumlarda üretim teknolojisini belirleyebilmektedir. Uzaklık fonksiyonları yalnızca
girdi ve çıktı miktarlarına dayalı çoklu çıktı ve çoklu girdi teknolojilerini yansıtmakta; çıktı ve
girdilere ait gelir ve maliyet paylarının bilinmesine gerek duymamaktadır (Kök ve DeliktaĢ,
2003; 237-238 ve Krüger, 2003; 267). TFV'ndeki değiĢmeyi ölçebilmek için en az iki dönem
gerekmekte ve her iki dönem için de uzaklık fonksiyonları, maksimum ortalama çıktıdan olan
sapmaları ölçmek için kullanılmaktadır. Bu bağlamda Malmquist TFV endeksi iki zaman
arasında bir Karar Verme Birimi(KVB)'nin etkinliğindeki değiĢmenin değerlendirilmesine imkan
vermekte ve bu yolla TFV'ndeki teknik etkinlikteki değiĢmenin (TED) ve teknolojik değiĢmenin
(TD) katkıları belirlenebilmektedir (Krüger, 2003; 268). Burada, TED üretim sınırını yakalama
etkisi (catch-up effect) olarak ifade edilirken, TD üretim sınırı eğrisinin yer değiĢtirmesi
(frontier-shift) olarak ifade edilmektedir. TED ve TD, TFV'ndeki değiĢmenin ana unsurlarını
oluĢturmaktadır. Diğer bir ifadeyle, TED ile TD'nin çarpımı TFV'ndeki değiĢmeyi vermektedir
(ġimĢek, 2005;261).
Malmquist Endeksi(ME) sınır teknolojideki ilerleme ve gerilemeye bağlı olarak Karar Verme
Birimlerinin TFV'ndeki ilerlemeyi ve gerilemeyi yansıtmaktadır. ME >1 bir dönemden diğer
bir döneme KVB0'nin TFV'ndeki ilerlemeyi ifade ederken ME = 1 ve ME < 1 sırasıyla
TFV'ndeki değiĢmemeyi ve azalmayı göstermektedir. Yine TED ve TD değerlerinin 1’den
büyük olması teknik etkinlikteki ve teknolojideki ilerlemeyi ifade ederken, 1’den küçük
olmaları gerilemeyi ifade etmektedir. Malmquist TFV endeksinin bu unsurlara ayrıĢması,
TFV'ndeki artıĢın ana kaynaklarının tespit edilmesinde önem arz etmektedir (ġimĢek,
2005;265). Diğer bir ifadeyle, teknik etkinlikteki değiĢme ile teknolojik değiĢmenin çarpımı
toplam faktör verimliliğindeki değiĢmeyi vermektedir (Kök ve DeliktaĢ, 2003; 237-38).
ÇalıĢmada Malmquist verimlilik modelleri çerçevesinde ISIC Rev. 3 göre Türkiyenin imalat
sanayi içinde yer alan raikal teknoloji içeren endüstriler ile adımsal teknoloji içeren
endüstrilerin verimlilik analizi 1993-2000 yılları için yapılmıĢtır. TFV ölçümlerinde girdi
olarak ISIC(Rev.3) düzeyinde imalat sanayi endüstrilerindeki toplam iĢgücü sayısı ve
endüstrilerin sermaye stoku, çıktı olarak da endüstrilerin toplam üretimi kullanılmıĢtır.
Ölçümde kullanılan iĢgücü sayısı ve üretim verileri OECD’nin “Endüstri ve Hizmetler Ġçin
Yapısal Ġstatistikler ( Structural Statistic for Industry and Servicss-SSIS)” CD-ROM’undan
sağlanmıĢ, buna karĢılık sermaye stoku, bu düzeyde açıklanan resmi bir istatistik
bulunmadığından aralıksız envanter yöntemiyle tarafımızdan hesaplanmıĢtır.1 Değer
cinsinden olan üretim ve sermaye stoku verileri, 1987 yılı deflatörü ile reel hale getirilmiĢtir.
Endüstri temelli tüm verimlilik hesaplamaları, DEA Solver Pro 4.1 bilgisayar programı
yardımıyla yapılmıĢtır.
Yukarıda açıklanan verimlilik ölçümleri yapılırken, modellerde ölçeğe göre genelleĢtirilmiĢ
getiri varsayımı (GRS) kullanılmıĢtır. Bu varsayımın kullanılmasının nedeni, ölçeğe göre
getirinin hesaplanmasında alt ve üst sınırlar çerçevesinde kontrol değerlerinin referans
alınmasıdır. Geleneksel olarak etkinlik ve verimlilik ölçümleri ya çıktılar sabit tutulurken
girdi miktarının azaltılması (girdi odaklı) ya da girdiler sabit tutulurken çıktı miktarının
artırılması (çıktı odaklı) varsayımlarına göre yapılmakta iken, burada girdi ve çıktının eĢanlı
olarak analiz edilmesine fırsat veren odaksız (non-oriented) modellerden yararlanılmıĢtır.
Tablo1: Modelde Kullanılan DeğiĢkenler
DeğiĢkenler
TDGRSD
Açıklama
Ölçeğe Göre GenelleĢtirilmiĢ Getiri
Teknolojik DeğiĢmenin DeğiĢme Hızı
Varsayımına
Göre
TDGRS(1993)
Ölçeğe Göre GenelleĢtirilmiĢ Getiri Varsayımına Göre 1993
BaĢlangıç Yılı Teknolojik DeğiĢme
DRA
Radikal ve Adımsal Teknoloji Ġçeren Endüstriler(Radikal:1,
Adımsal: 0)
EĠTO
Türkiye’nin OECD ile Endüstri Düzeyinde Endüstri Ġçi Ticaret
Değerleri
Yukarıdaki tabloda modelde kullanılan değiĢkenler özetlenmiĢtir.
5. Yöntem
Literatürde yakınsama (convergence) hipotezi olarak bilinen hipoteze göre ekonomilerin
(ülke, bölge veya sektör) fayda ve üretim fonksiyonları benzer yapıdaysa, göreli yoksul
ekonomiler, daha zengin olanlardan daha yüksek bir büyüme oranına sahip olacaktır (AteĢ,
1
Resmi bir istatistik bulunmaması nedeniyle bu hesaplama Sermaye stoku için yalnızca bir vekil değiĢken elde
edilmiĢtir. ÇalıĢmada Nehru ve Dhaeshwar(1993) izlenerek, Türkiye’de ISIC Rev.3
imalat sanayi
endüstrilerinin baĢlangıç yılı sermaye stoku (1993 yılı), endüstri yatırımlarının (1987 yılı sabit fiyatlarla ifade
edilen) üç aylık ortalaması ve endüstrinin reel çıktı değerlerinin trend büyüme hızı kullanılarak hesaplanmıĢtır.
1996). Hipotezin test edilmesi için geliĢtirilmiĢ iki temel ölçüt bulunmaktadır. Bunlardan
birincisi β-yakınsama, ikincisi ise σ-yakınsamadır. β-yakınsama, ekonomilerin kiĢi baĢına
gelirlerinin büyüme oranları ile baĢlangıç yılına ait kiĢi baĢına gelir düzeyleri arasındaki
iliĢkinin araĢtırılmasına dayanmaktadır. Bu iliĢki negatif iĢarete sahipse yakınsama, aksi
durumda ıraksama (divergence) söz konusudur. β- yakınsama, mutlak yakınsama (absolute
convergence) ya da koĢulsuz yakınsama (unconditional convergence) ve koĢullu yakınsama
(conditional convergence) olarak ikiye ayrılmaktadır. Mutlak yakınsamada, ekonomilerin
teknoloji, kurumsal yapı, tasarruf oranı gibi faktörler açısından aynı durumda olduğu
varsayılmaktadır. KoĢullu yakınsamada ise ekonomiler arasındaki bu tür farklılıkları
yansıtacak değiĢkenler modele eklenmektedir.
Bu çalıĢmada β-yakınsama yönteminden yararlanılmıĢ ve modelde bu amaçla yıllar itibariyle
havuzlanmıĢ veri (pooled data) yöntemi ile tahmin edilmiĢtir. Belli bir zaman dönemi içinde
adımsal ve radikal teknoloji içeren endüstri gözlemleri bir araya getirilerek oluĢturulmuĢtur..
Tablo 2: Radikal ve Adımsal Teknoloji Yoğunluğuna Göre Endüstri Sınıflandırıması (ISIC Rev.3)
Radikal Teknoloji Ġçeren Endüstriler
Endüstri
ISIC
Kodu
Büro, muhasebe ve bilgi iĢlem 3000
makineleri imalatı
Radyo ve Televizyon vericileri ile 3220
telefon ve telgraf hattı imalatı
Eczacılıkta ve Tıpta kullanılan 2423
kimyasal ve bitkisel kaynaklı ürün
imalatı
Tıbbi ve cerrahi teçhizat ile 3311
ortopedik araçlar imalatı
Adımsal Teknoloji Ġçeren Endüstriler
Endüstri
ISIC
Kodu
Motorlu kara taĢıtları karoseri 3420
imalatı; Römork ve yarı-römork
imalatı
Motorlu kara TaĢıt Araçları 3410
imalatı
Elektrik motoru, jeneratör ve 3110
transformatörlerin imalatı
Eczacılıkta kullanılan Kimyasal 2423
ve bitkisel kaynaklı ürün imalatı
Elektrik dağıtım ve kontrol 3120
cihazları imalatı
BaĢka yerde sınıflandırılmamıĢ 2899
metal eĢya imalatı
Bu Ģekilde bir sınıflandırma yaparken Hall ve Soskice (2001) ve Saygılı (2003)
metodolojisinden yararlanılmıĢtır.
Ayrıca birinci yöntemin sonuçlarının güvenirliliğini sınamak amacıyla çalıĢmada ikinci bir
yöntem olarak σ-yakınsamasından yararlanılmaktadır. Buna göre araĢtırmaya konu olan
endüstrilerin etkinlik düzeylerinin (GRS) yayılımı incelenmektedir. Yayılım ölçüsü olarak
standart sapma kullanılmaktadır. Standart sapmanın zamana bağlı olarak azalması
yakınsamanın varlığını, aksi durum ise ıraksamanın söz konusu olduğunu göstermektedir. σyakınsamaya alternatif olarak standart sapmanın ortalamaya bölünmesiyle hesaplanan
varyasyon katsayısı da (coefficient of variation) kullanılabilmektedir. Varyasyon katsayısında
da zaman içindeki azalma yakınsamanın varlığına, tersi bir durum ise ıraksamaya iĢaret
etmektedir.(Kok, YeĢikyurt, 2006)
6. Model ve Ampirik Bulgular
Bilgi ve iletiĢim teknolojilerinin geliĢmesi ve bilgi etkileĢiminin yarattığı sinerji olgusu, bu
sinerjiyi açıklamaya yönelik olarak endüstri içi ticaret verileri bilgi ekonomisindeki geliĢmeyi
tahmin etmede önemli bir göstergedir.
Bu amaçla Türkiye’de bilgi ekonomilerine yönelik tarafımızdan kurulan hipotezlerden ilkine
göre, Türkiye’nin adımsal teknolojiler içeren endüstrileri ile radikal teknolojiler içeren
endüstrileri birbirlerine yakınsıyor ise endüstriyel üretim süreci, adımsal teknolojiler
yönlüdür. Ġkincisine göre, Türkiye’nin adımsal teknolojiler içeren endüstrileri ile radikal
teknolojiler içeren endüstrileri birbirlerine ıraksıyor ise endüstriyel üretim süreci, radikal
teknolojiler yönlüdür. Üçüncü hipotez ise, belirtilen her iki hipotezin reddini içermektedir.
Buna göre, adımsal ve radikal teknolojiler arasında bir ıraksama veya yakınsama mevcut
değil ise bilgi ekonomileri durağan bir süreç izlemektedir.
Yukarıda yöntem kısmında belirtilen hiptezleri sınamaya yönelik model Ģu Ģekilde
tanımlanmıĢtır.
TDGRSD =α1+ α2TDGRSD + α3DRA + α4EĠTO + e
ti
ti
ti
ti
ti
t= 1993………2000, i=1….10 (radikal ve adımsal teknoloji içeren endüstriler Tablo 2)
Modeldeki bağımlı değiĢken TDGRSD, ölçeğe göre genelleĢtirilmiĢ getiri varsayımı altında
Malmquist endeksi ile(odaksız yöntem) elde edilen teknolojik değiĢme katsayısındaki artıĢ
hızıdır. Modelde DRA kukla değiĢkeni Radikal ve Adımsal teknoloji içeren endüstrileri temsil
etmektedir. Modeldeki TDGRSD(1993) değiĢkeni analize alınan her bir ISIC(Rev.3) endüstrisinin
ölçeğe göre genelleĢtirilmiĢ getiri varsayımı altında Malmquist endeksi ile odaksız yöntemle
elde edilen baĢlangıç yılı teknolojik değiĢme katsayılarını göstermektedir EĠTO değiĢkeni,
Türkiye’nin ISIC düzeyindeki endüstrilerde OECD’nin tümü ile yaptığı, endüstri-içi dıĢ
ticareti göstermektedir.
Tablo 3: β Yakınsama Sonuçları (Bağımlı DeğiĢken TDGRSD 1993-2000)
Sabit
0.911281
(0.2042)*
TDGRS(1993)
0.140854
(0.1605)
DRA
0.006847
(0.0935)
EĠTO
0.000204
(0.0016)
Durbin Watson
1.989717
F-Ġstatistik
0.315553
Olasılık(F-istatisti) 0.81083
Gözlem sayısı
80
* Parantez içindeki değerler standart hatalardır(se), anlamlılık düzeyini (P)%1 dir.
Yıllar itibariyle havuzlanmıĢ endüstrilerden tahmin edilen modelde, yatay kesit ve zaman
boyutunda sabit yada rassal etki kullanılmamıĢtır. Çünkü araĢtırma bulgularından temel
beklenti hem yatay kesitte hem de zaman boyutunda etkinin olmamasıdır. Bu beklentide
örnek hacminin küçük olması temel etkendir. Model’den elde edilen tahmincilerin istatistiksel
olarak anlamsız olması ve fakat sabit terimin anlamlı olması modelin kurgulanıĢını
yorumlanabilir kılmaktadır. Nitekim β-yakınsama/ıraksama tahminlerinde sabiti gösteren
katsayının iĢaretinin negatif/pozitif
ve istatistiki anlamlılığı önemli bir gösterge
sayılmaktadır. Bu göstergelerden hareketle birinci ve ikinci hipotez red edilmekte üçüncü
hipotez doğrulanmaktadır.
Yöntem I çerçevesinde elde edilen sonuçların anlamsız olması üzerine yöntem II’den elde
edilen analitik bulgular aĢağıda Tablo 4 - 5’de verilmiĢtir. Tablo 4’te her bir endüstrinin GRS
etkinlik skorları yer almaktadır. Bu tabloda yer alan ilk dört endüstri radikal teknoloji içeren
endüstrileri diğerleri ise adımsal teknoloji içeren endüstrileri temsil etmektedir.
Tablo 4: Endüstriyel Etkinlik(GRS) Göstergeleri
S
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Endüstri
2423
3000
3220
3311
3110
3120
3410
3420
2423
2899
Ortalama
1992
1,19
0,95
0,75
1,32
0,69
0,64
1,28
0,88
1,19
0,99
0,99
1993
1,07
0,89
0,99
0,63
1,16
1,57
0,79
1,04
1,07
0,95
1,02
1994
1,02
0,90
0,98
0,63
1,20
1,54
0,80
0,95
1,02
0,98
1,00
1995
0,85
1,17
1,34
1,34
1,36
1,31
0,90
1,31
0,85
1,25
1,17
1996
0,93
1,38
1,31
1,33
1,31
1,31
0,87
1,31
0,93
1,31
1,20
1997
1,21
0,96
0,79
1,02
0,88
0,89
1,30
1,03
1,21
0,77
1,01
1998
1,03
0,97
0,87
1,01
0,91
0,92
1,29
1,02
1,03
0,76
0,98
1999
1,28
0,87
1,14
1,11
1,17
1,25
1,34
1,37
1,28
1,13
1,19
2000
1,22
0,91
1,15
1,24
1,20
1,27
1,27
1,36
1,22
1,14
1,20
Ortalama
1,09
1,00
1,04
1,07
1,10
1,19
1,09
1,14
1,09
1,03
Tablo 5’de ise σ-yakınsamasına iliĢkin analitik bulgular yer almaktadır. Burada radikal ve
adımsal teknolojiyi içeren endüstriler birlikte dikkate alınarak σ-yakınsaması sonuçları
aĢağıdaki tabloda düzenlenmiĢtir.
Tablo 5: σ-yakınsama Sonuçları
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
yılortgrs
0,99
1,02
1,00
1,17
1,20
1,01
0,98
1,19
1,20
stdsapmagrs
0,249615
0,248649
0,238828
0,2156
0,203037
0,184102
0,138465
0,144479
0,119484
Varyasyon
Katsayısı
0,252617
0,244597
0,238038
0,18444
0,169194
0,182965
0,141284
0,120966
0,099552
Buna göre, yıllar itibariyle adımsal teknolojiler ile ve radikal teknolojiler arasında bir
yakınsama olduğu söylenebilir. Burada örneklemde ki adımsal teknolojiler içeren endüstri
sayısının diğerine göre 1.5 kat fazla olması nisbi olarak adımsal teknoloji içeren endüstrilerin
radikal teknoloji içeren endüstrileri yakınsadığı Ģeklinde de yorumlanabilir.
Sonuç olarak her iki yöntemin analitik bulguları birlikte değerlendirildiğinde bilgi
ekonomilerini açıklayan (radikal teknolojiler yönlü) ikinci hipotezin büsbütün red edildiği
görülmektedir. Dolayısıyla Türkiye’de bilgi ekonomilerinin durağan bir süreç izlediği
sonucuna ulaĢılmıĢtır.
Sonuç
Son yıllardaki geliĢmeler birçok sosyal bilimci tarafından uzun zamandan bu yana bilgi
toplumu ya da enformasyon toplumu kavramlarıyla açıklanmaktadır. Bilginin üretildiği ve bir
üretim faktörü olarak üretim süreçlerinde kullanıldığı bilgi ekonomisi yenilik iktisadının
esasını oluĢturmaktadır. Dünya ekonomilerinin yeniden Ģekillendirilmesi ve ülkelerin
birbiriyle bütünleĢmesinde, bilgi ve iletiĢim teknolojilerinin geliĢmesinin yanı sıra ulusal
ekonomiler açısından bilgi etkileĢiminin yarattığı sinerji olgusu oldukça önem kazanmıĢtır.
Bilgi etkileĢimine dayalı teknolojideki geliĢmeler beraberinde dünya ekonomileri arasında;
çığır açan yepyeni buluĢlar ile teknoloji üretebilen ve kullanabilen Radikal Teknolojiler,
yaparak öğrenme sürecinden hareketle var olan teknolojileri adım adım iyileĢtiren Adımsal
Teknolojiler olmak üzere bir ayrım yaratmıĢtır.
Bu ayrımı, bilgi ekonomileri çerçevesinde analiz edebilmek için özgün bir yaklaĢımın
sergilendiği bu çalıĢmada; Türkiye’ye yönelik üç temel hipotez oluĢturulmuĢtur. Türkiye’nin
1993-2000 dönemini açıklayan endüstriyel geliĢme sürecinden yararlanılarak bu hipotezler
sınanmıĢtır. Analitik bulgular değerlendirildiğinde; Yöntem I’e göre Türkiye’nin adımsal
teknolojiler içeren endüstrileri ile radikal teknolojiler içeren endüstrilerinin birbirlerine
yakınsaması ya da ıraksaması hipotezlerinin reddini esas alan üçüncü hipotez doğrulanmıĢtır.
Yöntem II’nin analitik bulgularına göre ise Türkiye’nin adımsal teknolojiler içeren endüstriler
yönlü bir eğilim sergilediği görülmektedir. Dolayısıyla her iki yöntemin bulguları birlikte
değerlendirildiğinde Türkiye’de bilgi ekonomilerinin durağan bir süreç izlediği sonucuna
ulaĢılmıĢtır.
Yukarıdaki analitik bulguların ıĢığında, ülkenin ulusal rekabet gücünün artırılabilmesi için
kaynakların etkin kullanımının yanı sıra teknolojik sıçramaya yol açabilecek Radikal
Teknolojiler bağlamında Ar-Ge harcamalarının arttırılması bir zorunluluk arzetmektedir.
Ancak, Türkiye’nin Milli Gelirden ayırdığı Ar-Ge payının geliĢmiĢ ülkelere göre 4-5 kat
düĢük olduğu dikkate alınırsa Üniversite-Sanayi iĢbirliği çerçevesinde yenilik politikasının
önemi belirginleĢmektedir. Özetle, Radikal Teknolojilerde bir sıçrama yapmanın gerekliliğine
bağlı olarak kamusal ve özel tasarrufların, artan verimlilik çerçevesinde seçilmiĢ endüstrilere
doğru tahsis edilmesi ya da yönlendirilmesinin yanı sıra ülke ölçeğinde buluĢçuluk,
yenilikçilik teĢvik edilmelidir.
KAYNAKLAR
ACAR Yalçın, (2002) Ġktisadi Büyüme ve Büyüme Modelleri Uludağ Üniversitesi
Güçlendirme Vakfı Yayın No:191
Albert, M.; Capitalisme contre Capitalisme, Paris: Seuil, 1991.
Amable, B.; "Institutional Complementarity andDiversity ofSocial Systems of Innovalion and
Production", Revievv of International Political Economy, vol.7, no.4, 2000, pp. 669 - 676.
DOĞAN Cem (2006), “Arge Harcamaları Ve Yenilik Ġktisadına EleĢtirel YaklaĢım”, 5. Bilgi,
Ekonomi ve Yönetim Kongresi, Cilt I, Kocaeli.
EFFENDY Juramin, Economics of New Economy, Harvard, California States University
Pub 2002.
ERKAN Hüsnü, Bilgi Toplumu ve Ekonomik GeliĢme, T.ĠĢ Bankası Kültür Yay., No:326,
4.B., 1998.
ERKAN, Uysal, Çetinkaya, ġanlısoy, BaĢer, AfĢar, Aydın, (2007), “Türkiye Ġçin Bilgi Bazlı
Sürdürülebilir Yenilikçi SanayileĢme Stratejisi”, EGĠAD, Ġzmir
Foray, Dominique (2004) The Economics of Knowledge The MIT Press Cambridge,
Massachusetts London, England
Jones, Charles I. (2001) Ġktisadi Büyümeye GiriĢ, Çev: Sanlı AteĢ-Ġsmail Tuncer, Ġatnabul :
Literatür Yayınları
Hall, P.A.,&Soskice, D.; “Varieties of Capitalism: The Institutional Foundations of
Comparative Advantage”, Oxford Universty Pres, 2001
KARACA Orhan, Türkiye’de Bölgeler Arası Gelir Farklılıkları: Yakınsama Var Mı?,
Türkiye Ekonomi Kurumu, TartıĢma Metni, 2004/7
KÖK, R. & DELĠKTAġ, E.; Endüstri Ġktisadında Verimlilik Ölçme ve Strateji
GeliĢtirme Teknikleri, 1. Baskı, Ġzmir, 2003. ss. 36 - 38.
KÖK, R., & ÇOBAN, O.; "Türkiye Tekstil Endüstrisi ve Rekabet Gücü: AB Ülkeleriyle
Karşılaştırmalı Bir Analiz Örneği (1989 - 2001) ", Ġktisat, ĠĢletme ve Finans Dergisi, no.
228, 2005, ss. 68 – 81
KÖK R.& YEġĠLYURT M. E.(2006), Ġlk BeĢ Yüz Ġmalat Sanayi KuruluĢunun Etkinlik
Analizi Ve Sigma Yakınsaması-Türkiye Örneği: 1993-2000, ĠĢletme-Finans, 21. yıl Aralık
2006
Krüger, Jens J. (2003); “The Global Trends of Total Factor Productivity: Evidence from the
Nonparametric Malmquist Index Approach”, Oxford Economic Papers, 55,
OECD (2005) “Innovation and Business Sector” Draft OECD WP1 Committee paper
Porter, M. E.; "The Competitive Advantage ofNations", Harvard Business Review, March April, 1990. ss.73 - 93.
SAYGILI ġeref, “Bilgi Ekonomisine GeçiĢ Sürecinde Türkiye Ekonomisinin Dünyadaki
Konumu”, Yayın No. DPT: 2675, Temmuz 2003
TÖRENLĠ Nurcan(2004), “Enformasyon Toplumu ve KüreselleĢme Sürecinde Türkiye”
Bilim ve Sanat Dergisi
ġĠMġEK, Nevzat (2005), “Endüstri-Ġçi DıĢ Ticaret; Türkiye’nin Endüstri-Ġçi DıĢ Ticaretinin
Analizi”, YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, Ġzmir.
WEF, World Economic Forum, www.weforum.org/documents/ger/turkey.pdf, 28.08.2006.
eKnowledgeCenter
(2005)
www.eknowledgecenter.com
KM
Concepts
Module
6:Knowledge
Economics
Download