T.B.M.M. B : 68 24 . 1 . 1990 O:1 12 Eylül sonrasında askıya alınan demokrasinin yönetime verdiği rahatlık ve güdümlü re­ jimin halk üzerindeki baskılarıyla toplumsal refahı, adil olmayan bir biçimde azaltıcı politika­ ları uygulamak, son derece kolaylaşmıştır. Geçen on yıla dönüp baktığımızda, Türk ekonomisinin bir deney tahtası haline getirildi­ ğini görüyoruz. Politikaların günübirlik belirlenmesi, sık sık değişikliğe uğraması, aşırı prag­ matizm, keyfîlik, disiplinsizlik ve özel çıkar ilişkileri, ekonomi yönetiminin belirgin özellikleri olarak göze çarpmaktadır. 1983 Kasımından bu yana iktidarda olan Anavatan Partisi Hükümetleri, ne istikrarı ve ne de dengeli bir büyümeyi sağlayabilmişlerdir. Artık bugün, 24 Ocak bir yıldönümü olmak­ tan öteye, hiçbir anlam ve muhtevaya sahip değildir. 24 Ocağın temel taşları olan, ne serbest piyasa ekonomisinden, ne gerçekçi döviz kurundan, ne pozitif faiz politikasından, ne de sübvansiyonsuz bir fiyat sisteminden bahsedebilmek bugün mümkün değildir. Türk ekonomisi ve toplumu, cumhuriyet tarihinin en yüksek ve en uzun süren istikrarsız­ lık dönemini yaşamaktadır. Hükümet, istikrarsızlığı bir sorun olarak görmemekte, halkı enf­ lasyon içinde yaşamaya mecbur etmektedir, tki yıl içinde enflasyonu yüzde. 10'a indireceğini vaadederek yönetime gelenler, aradan altı yıl geçtikten sonra, fiyat artışlarının yüzde 70'Iere oturmasına rağmen, halkın karşısına rahatlıkla çıkabilme vurdumduymazlığı içindedirler. Eğer, istikrarlı ekonomilerde yıllık fiyat artışları yüzde 3 ilâ yüzde S civarında iken, Türkiye'de yüz­ de 70'lere oturmuşsa ve üretim artışı da sıfırlanmışsa, uygulanan ekonomik politikanın başarı­ sızlığı tartışılamaz. Bu durumda, iktidarda olanların yapabileceği tek şey, bir an önce yönetimi terk etmektir. Kaldı ki, ANAP hükümetleri altı yıl boyunca, her gün enflasyon düştü, düşecek nutukları atmış olmalarına rağmen, enflasyonun nedenlerini dahi doğru dürüst teşhis ve tespit edememişlerdir, tklim şartlarını, DÇM'leri, seçimleri, altyapı yatırımlarını, kalkınma hızını de­ ğişik zamanlarda enflasyon sebebi olarak göstermeye çalışmışlardır. , Değerli milletvekilleri, halbuki Türkiye'de enflasyonun temel sebebi, yapısal dengesizlik­ leri gidermeye yönelik topyekûn bir kalkınma politikasının uygulanamayışıdır. Ekonominin ya­ pısal çarpıklıkları, ancak köklü reformlarla desteklenen, üretime ve teknoloji geliştirmeye dö­ nük, topyekûn kalkınma politikası içinde giderilebilir. Böyle bir politikanın uygulanabilmesi­ nin temel şartı ise, halkın büyük çoğunluğunun güven duyduğu bir hükümetin işbaşında ol­ masıdır. Bugünkü Hükümet, toplumdaki enflasyon beklentisinden şikâyetçidir. Ne var ki, bu bek­ lentiye yol açan, artık güvenilirliği kalmayan hükümetin bizatihi kendisidir. Bugünkü iktidar yönetimde kaldığı sürece, gerek tüketiciler ve gerekse üreticilerin gelecek hakkındaki kötümser beklentileri süregelecektir. Bu olumsuz bekleyişleri kırmanın yegâne yo­ lu bir erken seçimle iktidarı değiştirmekten geçer. En olumlu dünya konjonktüründe dahi, ekonomiyi düze çıkaramayanların başarısızlıkla­ rı kesindir. Ham petrolün varilinin 35 dolardan 15 dolara düştüğü, iktisadî ambargonun ya­ şanmadığı, iki komşu ülkenin sekiz yıl boyunca savaştığı ve büyük bir pazar avantajı sağladığı bir dönemde istikrar sağlanamamıştır; ayrıca, ülke içinde ciddî bir baskı da hüküm sürmüştür. En azından, 1987 yılına kadar siyasî partiler, sendikalar, basın ve üniversiteler, hükümet icraatı karşısında yeterli tepkiyi gösterememişlerdir. Bu şartlarda başarılı olamayanların, bundan sonra netice almaları artık mümkün değildir. — 8 —