T.B.M.M. B : 21 24 . 11 .2004 O:1 Öğretmenin de, velinin de, öğrencinin de, yapması gereken ödevler vardır. Bir öğretmen, eğitimini alırken, 24 kişilik sınıfta dersini anlatacak şekilde eğitilir; ama, o öğretmen, 70 kişilik sınıfa gittiğinde "eğitimin koşulları uygun değil, ben bunu yapamam" diyemez. Eğitim mal­ zemesi yoksa elinde "ben, malzeme eksikliği var, koşullar sağlanmamış, onun için bu mesleği yerine getirmiyorum" diye reddedemez; ama, ameliyat bıçağı yoksa, doktor, ameliyatı yap­ mayacağını söyleyebilir, hastasını başka bir yere sevk eder; ama, öğretmenin, elinde araç-gereci yoksa, koşullar sağlanmamışsa, çocuğu başka bir yere sevk etme şansı yoktur. Sayın milletvekilleri, sizin de yörenizde -seçim bölgelerinizde- öğretmen isimleriyle anılan okullar vardır. Örneğin, Yalova'da "Müfettiş Hamdi Girgin, Öğretmen Yusuf Ziya İlköğretim Okulu" gibi isimler taşıyan okullar vardır. Bunlar, cumhuriyet döneminde başarılarıyla tanınan öğretmenler­ dir, müfettişlerdir. Bugün, bu ülkenin hiçbir yerinde başarısından dolayı bir okula öğretmenin adı verilmez. Okula adınızın verilebilmesi için, ya bağış yapacaksınız ya ideolojik boyutunuz olacak. Yine, bugün, bu ülkenin her yerinde cumhuriyetin öğretmenleri, valilerin, belediye başkan­ larının, garnizon komutanlarının, emniyet müdürlerinin kapılarında kendi günlerini kutluyorlar. Cumhuriyetin öğretmeni bunu yapmamalı. Cumhuriyetin öğretmeni, valinin, kaymakamın, emniyet müdürünün ayağına gitmek yerine onları ayağına çağırmak gününü kutlamaları için. İşte yanlışlık burada. Eğer, bu ziyaretlerde fırça yiyen taraf da öğretmense, ortada bir haksızlık var demektir; çün­ kü, o öğretmenin görevini yapması için ortamı oluşturan o yöneticilerdir. Fırça yemesi gereken, öğ­ retmenler değil, o görevini yerine getirmeyen yöneticilerdir, tabiî, siyasetçilerdir. Cumhuriyetin öğretmeni devrimcidir, eğiticidir, yetiştiricidir, sanatçıdır, değiştiricidir, değişimcidir, örnek olucudur. Öğretmenlerle ilgili bir anket yapılmış -bakın, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum, çok önem­ siyorum- toplum, Millî Eğitim Bakanlığı ve kitle iletişim araçları ülkede eğitimi önemsiyor mu diye. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Sayın İnce, toparlayabilir misiniz. MUHARREM İNCE (Devamla)- Toparlıyorum Sayın Başkan. Öğretmenlerin yüzde 90,7'si Millî Eğitim Bakanlığının eğitimi önemsemediğini düşünüyor. İş­ te, sorun da burada başlıyor. Bakınız, ben, sizlere, 1919 yılında bir öğretmenin yazmış olduğu mektubunu okuyacağım: "Maarif nazırlarından bir ricamız var. Artık, millet, reform değil, bir parça istikrar istiyor; talebimiz de budur. Onlar da bıktılar. Zavallılar, dün bu dersi okudular, bugün onu kaldırıyoruz. Dün bir şeyi öğrettik, bugün onu lüzumsuz görüyoruz. Reformcularımızın bir özelliği var; hatırlarına gelen ve bir hamlede tatbik edilebilecek olan fikirleri hep kendi ürünleri zannederler." Yıl 1919. Bugün de Millî Eğitim Bakanlarının tümü reformcudur; sözde reformculardır. 1919 yılında olan neyse, 2004 yılında da olan budur. -16-