M. Meclisi B : 8 18.11.1962 yoktur. Plân, sosyal Devletin bir zaruretidir. Türkiye gibi geri kalmış bir memlekette, plân­ sız; özel teşebbüsün (tamamen geniş bir ekono­ mik demokrasi havası içinde) bu memleketi kalkındıracağına, bu memleketi muasır medeni­ yet seviyesine çıkaracağına inanmak hayal olur. Memleketimizde öyle il merkezleri vardır ki, belediye hudutları dâhilinde vatandaşların ma­ ğarada oturdukları tesbit edilmiştir. Böyle bir memlekette plânın karşısına çıkıp, açık, çok sert bir liberalizmi müdafaa etmek; karma ekonomik nin karşısına böyle bir liberalizmle çıkmak bü­ tün dünya liberalistlerini güldürür. Memleketimizde, bence plân zaruretinin yanı başında en büyük problem, rejimimizin demok­ ratik hudutlarını tesbit ve sağlam bir yolda na­ sıl yürüyeceği konusudur. Dâvanın asıl mühim noktası budur. Bu Palâmento demokrasi inancını karşısında­ ki siyasi anlayışa tolerans göstererek ispat ede­ cektir. Bu plânın yaşaması, ayakta durabilmesi için gelişigüzel kanunlarla, parti taassubu altın­ da politik yatırımlara gidilmekten vazgeçilmeli­ dir. Ancak o zaman demokratik rejim içerisinde bu plânın yürümesi mümkün olur. Asılında her plânda demokrasiden tâviz alır gibi bir görünüş vardır. Bu zahiridir ve sebebi modern Devlet anlayışı, sosyal Devlet anlayışı ve neoliiberalizmin müşterek anhenginden doğar. Memleketle­ rin sosyal reformlar yapmaları, ne ekonomik ve ne siyasi hürriyetleri tahdit mânasını taşı­ maz. Demokrasinin ayakta durabilmesi için, eko­ nomik ve politik tahdittler zaruridir. Bugün, özel sermayenin, özel teşebbüs sahiplerinin, da­ ha Türkçe mânasiyle zenginlerin yegâne temina­ tı sosyal reformlardır. Bilhassa bizim gibi geri kalmış bir memlekette, mutedil bir Devletçilik içinde, sosyal reformlar gerçekleşmedikçe özel teşebbüs sahiplerinin istikbali yoktur. Mutlaka, korkunç sol temayül günün birinde gelir, onu yakalar. Plânda, Devletçilik ve özel teşebbüs müna­ sebetleri o kadar açık olarak ifade edilmiştir ki, özel teşebbüs karşısında hiç kimse bunun aksi­ ni düşünernez. Esasen, şimdiye kadar Türkiye'­ deki Devletçiliğin ne şekilde anlaşıldığını ben­ deniz burada yapılan konuşmalar karşısında hayretle karşıladım. Çünkü Türkiye'de ciddî bir devletçiliğin, sent bir devletçiliğin 1923 ten beri bulunduğunu iddia ıetmek, bence albes olur. 0:1 Türkiye'de devletçilik, Atatürk'ün devletçi­ liği, İnönü'nün ilk yıllardan itibaren alıp mute­ dil bir şekilde yürüttüğü devletçilik, sol temayüllü bir devletçilik değildir. Türkiye'de bütçe gayrisâlfi millî hâsılanın Ibeşte biri, altıda biri, yedide biri seviyelerde tutulmaktadır. Devlet­ çilik anlamını iyice bilmek, anlamak lâzımdır. Devletçiliğin karşısında lolan arkadaşların bu noktayı iyice bilmeleri gerekir. Devletçi bir memleketin bütçesi gayrisâfi millî hâsılanın ya­ rısı kadar olması lâzılmdır. Halbuki Türkiye'nin bütçesi en liberal memleketlerin bütçeleri gibi daima gayrisâf i millî hâsılanın çok aşağısında bu­ lunmaktadır. Şu halde bizdeki devletçilik nedir? Bizde devletçilik, özel teşelblbüsün himayesinde bir kadro meselesidir. Türkiye'de devletçiliğin en «ağlam organları iktisadi Devlet Teşekkülle­ ridir ki; bu anonim şirketlerin, Devlet kanaliyle birtakım yatırımlar yapmaları sağlanmıştır. Sümerbank, Şeker Anonim Şirketi, Çimenıto Umum Sanayii gibi bütün anonim şirketler, Dev­ letle ortak 'oldukları cihetle bankalar kanaliyle yatırımlar yapan (müesseselerdir ve en iyi dev­ letçilik bu şekildir. Türkiye'de sol bir devlet­ çilik nerededir? Eğer, devletçilik âmme hizmeti olarak Türkiye'de tenkidedilmekte ise bu daha gülünç olur. Türkiye'nin bilhassa cid,dî bjr ik­ tisadi buhran içerisinde bulunan Doğu bölgesi­ ne, hangi özel teşebbüs kalkar da bir tek ©tel yaptırır. Türkiye'de devletçiliğin ve özel teşebıbüsün hududunu kesin olarak çizsinler, diyor­ lar. Türkiye'de özel teşelbbüs ile devletçiliğin hududu o kadar çizi'lemez ki, icabında bir vilâ­ yetteki bir tek binayı Devletin yapması lâzımgelir. Başka bir bölgede en ciddî yatırımı da özel teşebbüs yapabilir. Şu halde, iaslında bizim dev­ letçiliğimiz âmme hizmetini, medeniyetin en ufak nüvesini, vatandaşın ayağına götürmeyi ihtiyar etmek mecburiyetinden ibarettir. Dev­ letin bir hizmetidir. Bütün partiler, şimdiye kadar Türkiye'de bu şekilde bir devletçiliği çok sağlam olarak tatbik etmişlerdir. Bizde parti tüzükleri ne olursa olsun, daima parti mensup­ ları ve politikacılar, şimdiye ikadar vatandaşın karşısına devletçi hüviyetiyle çıkmışlardır. Ya­ tırımcının rahat rahat yatırım yapabilmesi için, Türkiye'deki politik şartların çok ımüsaido'lduğu gerekçesiyle plânın za'fa uğrıyacağmı ifade edenler vardır. — 272 —