Slayt 1 - fts kongre

advertisement
ERKEN GEBELİKTE VİTAMİN
ve MİNERAL İHTİYACI
Prof.Dr.Ferit Saraçoğlu
Hücre proliferasyonu
Tüp formasyonu
FOLİK ASİT
• Folik asit B9 vitamini olarak bilinmektedir ve
Büyüyen fetüste DNA ve nükleik asit sentezinde
öncü maddeler purin ve primidin biyosentezinde
koenzimdir.
• Gebelikte hızlı fetal büyüme , plasental gelişme ve
uterusun büyümesi nedeniyle Folat ihtiyacı çok
artmakta ve folat yetersizliği ortaya çıkmaktadır
Folik Asitin Trofoblast İnvazyonu
ve Plasenta Büyümesine Etkileri
• Folik asitin fizyolojik etkileri :
– hücre proliferasyonu,
– DNA replikasyonu,
– Hücrelerde antioksidan koruma,
– Trofoblast invazyonu nun regulasyonu
– Plasental büyüme, gelişmenin regulasyonu
Folik asit in vitro trofoblast hücrelerinin uterusa
invazyonunu artırmaktadır (Williams et al. 2011).
• Folik asit ekstravillöz trofoblast hücrelerinin
proliferasyonun artırmanın yanında 1. trimester
plasentasında hücre apoptozisini azaltmakta
vasküler dansiteyi (angiogenezis) ve matriks
metalloproteinaz yapımını artırmaktadır
• Plasental angiogenezis olmazsa kan dolaşımı
azalmakta ve erken dönemdeki fetoplasental
beslenme, dolayısıyla büyüme yavaşlamaktadır
• Folik asit angiogenic growth faktörleri de regule
etmektedir. VEGF yapımını artırarak plazma
homosistein seviyesinin regulasyonunu
sağlamaktadır
Folat yetersizliği
• Annede anemi
• Folik asitin plasentanın implantasyonu , büyümesi,
gelişmesi ve normal endotel fonksiyonları üzerinde
de önemli etkileri bulunmaktadır
• Düşükler , fetal malformasyonlar , NTD, erken
doğum, ablasyo plasenta, IUGR ve preeklampsi gibi
gebelik komplikasyonlarını artırmaktadır
• Plasental pek çok epigenetik mekanizma üzerinde
etkilidir
• Fetüsün büyümesi mevcut anne folik asit depolarına
bağlıdır. Bu nedenle gebelerin gebelik öncesinden
başlayarak yeterli folik asit alarak gerekli depoları
oluşturmalıdır
• Yeterli depolar olsa da, erken 1. trimesterden itibaren
folik asit desteğinin başlanması gerekir (Fekete et al.
2010).
• Folik asit renal kortikal kan akımını artırarak
ve antiangiogenic faktörleri azaltarak kan
basıncını da regule etmektedir. (Pushpakumar et al.
2013).
• Folik asit eksikliği , gebeliğin ilk 2-3. haftalarında
alkol, lithium kullanımı veya hiperhomosisteinemi
gibi faktörlerle birlikte ciddi konjenital kalp
defektlerine neden olmaktadır
• Folik asit eksikliği Wnt e bağlı gen sistemini
baskılayarak Wnt sinyal sistemini bozmakta
dolayısıyla kardiyomyogenezis bozulmaktadır (Linask
2013).
• PE li 50 gebe ve sağlıklı 50 gebede yapılan
araştırmada homosistein, folik asit ve B12 vitamini
arasındaki ilişki araştırıldığında :
• Hiperhomosisteinemi vakalarında folik asit ve B12
eksikliğinin yüksek tansiyonla ilişkili olduğu ve bu
grupta PE gelişiminin daha fazla olduğunu ortaya
koymuştur (Mujawar et al. 2011).
• Fare çalışmalarında folik asit eksikliğine bağlı sperm
epigenomunda meydana gelen değişikliklerin kötü
gebelik prognozuyla ilişkili olduğu bulunmuştur. Buda
sadece anne folik asit seviyesinin değil baba folik asit
seviyesinin de sağlıklı bebek sahibi olmada önemini
ortaya koymaktadır (Lambrot et al. 2013)
Sağlıklı bebek sahibi olmak isteyen babalara da gebelik
öncesi danışmada folik asit desteği başlanmalıdır
?
• Aşırı alkol kullananlarda anne ve kordon kanında
folik asit seviyesi , alkol almayanlara göre
değişmektedir . Alkol alanların % 50 sinden
fazLasında fetal/maternal folat oranı 1 dir (Hutson et
al. 2012).
• Maternal sigara kullanımı erken gebelikte doğrudan
folat transferini etkilememektedir (Jauniaux et al.
2007).
Perikonsepsiyonel Beslenme , Folik Asit
Suplementasyonu ve Gebelik Sonuçları
• Anne depoları plasenta üzerinden bebeğe yeterli
folatı sağlamaktadır. Dolayısıyla gebelikteki
beslenme fetoplasental büyüme ve gelişmeyi
belirlemektedir
• Anne adayının gebelik öncesi ve ilk trimesterdeki
beslenmesi doğrudan bebeğin organogenezisini ,
büyüme ve gelişmesini etkilemektedir
• Perikonsepsiyonel beslenme, NTD lerini engellemek
için folik asit alımı dünyada çeşitli bölgelerde
farklılıklar göstermektedir (Peake et al. 2013).
• Yeni bilgiler , farelerde düşük folatlı diyetlerin
farelerde NTD insidansını artırmanın ötesinde
protein homosisteinilasyonu ve protein
homosisteinlere karşı oto antikorları artırmaktadır.
• Maternal folik asit eksikliğinde homocysteinylasyon
yeni antijen formasyonuna neden olmaktadır ve bu
olay folik asit suplementasyonu ile geri
döndürülebilmektedir (Denny et al. 2016).
• İrlanda’da , 1. trimesterdeki 587 gebede yapılan
gözlemsel çalışma gebelerin % 96 sının folik asit
suplementasyonuna gebelikten sonra başladığını
göstermektedir. Bunun neden bilgisizlik veya önerilen
etkiye güvensizliktir (Cawley et al. 2016a).
• Fransa’da 12 646 gebede yapılan benzeri bir
çalışmada gebelerin sadece % 14.8 inin gebelikten
önce folik asit suplementasyonuna başladığı
görülmüştür (Tort et al. 2013).
• Avrupa’da perikonsepsiyonel folik asit
supplementasyonu etik nedenlerle, uzun süreli
sonuçlar bilinmediğinden ya da bilgi eksikliğinden az
sayıda gebede uygulanmaktadır (Cawley et al. 2016b,
Mortensen et al. 2016; Czeizel et al. 2015; Cueto et
al. 2016).
• Ancak İrlanda’da NTD sayısındaki artış tüm ülkelerde
folik asit suplementasyon rehberlerinin
geliştirilmesine neden olmuştur
Gebelikte B12 Vitamini Verilmesi
• B12 vitamini pek çok metabolik olayda rol alan bir
kofaktördür. Eksikliğinde megaloblastik anemi ve bazı
nörolojik rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır
• B12 vitamini folik asitle birlikte bir karbon
metabolizmasını regule eden bir mikrobesindir.
• Prokaryotlardan farklı olarak insanlar ve diğer
memeliler B12 vitaminini sentezleyemezler. B12 nin
çekirdeği, merkezinde bir kobalt iyonu bulunan bir
korin halkasından oluşur (Nielsen et al. 2012).
• B12 vitamini sitozolik methionin sentaz vasıtasıyla
homosisteinin methionine dönüşümünde ve
mitokondrial methylmalonyl-CoA mutaz vasıtasıyla
methylmalonyl-CoA nın succinyl-CoA ya
dönüşümünde kofaktör olarak rol alır
• Birinci reaksiyon folik asit metabolizmasıyla ilişkilidir
çünkü homosisteine transfer edilen metil grubu için
5 MTHF ın tetrahidrofolata dönüşümü
gerekmektedir
• Tetrahidrofolat DNA sentezinin öncü maddeleri purin
ve primidinlerin sentezi için gereklidir
• Uzamış B12 eksikliklerinde 5-MTHF birikimi ve DNA
sentezinde bozulma söz konusudur
• B12 vitamini eksikliğinde gelişme bozuklukları,
maturitede gecikme, NTD gelişimi, doğumsal
sakatlıklar, adipozite, koroner arter hastalığı, otizm ve
gelişimsel nörolojik bozukluklar geliştiği
bildirilmektedir.
• B12 eksikliği infertilite , düşük ve tekrarlayan gebelik
kayıplarına da neden olmaktadır . Gebeliğe eksik B12
ile başlamak sakatlık ve preterm doğum riskini
artırmaktadır (Molloy et al. 2008).
• B12 vitamini kısıtlananlarda kontrol grubuna göre
yavrular daha düşük ağırlıklı olmaktadır.
• Vitamin B12 eksikliği büyüme ve metabolizma
yollarını olumsuz etkilemektedir.
• Hayvan deneylerinden elde edilen bilgiler B12
eksikliğinin hayati iki lipid metabolizması yolu olan
yağ asitleri oksidasyonu ve PPAR yollarını kontrol
eden proteinlerin ekspresyonunu bozduğunu
göstermektedir. Böylece B12 eksikliğinde sistemik
enerji regulasyonu yağ depolanması lehine
değişmektedir. Böylece obezite artmaktadır (Ahmad
et al. 2013).
• PPAR gamma lipid metabolizmasındaki ana yoldur.
Uzun zincirli yağ asitleri de (LCFA) bu yolla metabolize
olur. Dolayısıyla Vit B12 eksikliği LCFA
metabolizmasını da bozmaktadır
• Plasentadaki VitB12 seviyesi ile trofoblast invazyon
markeri olan matrixmetalloproteinazlarla (MMP)
ilişkilidir. 75 term, 73 preterm gebede plasentada
yapılan araştırmada MMP ve folat, vit B12 seviyeleri
karşılaştırılmıştır
• Preterm plasentalarda MMP, folik asit ve vit B12
arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur.
• MMP ler trofoblast invazyonunda aktif bir rol
almaktadır. Dolayısıyla vit B12 ve folik asit bu
enzimleri regule ederek plasentasyon üzerinde etkili
olmaktadır (Sundrani et al. 2013).
• Sebze, meyve ağırlıklı , Akdeniz diyetinin yenildiği
ülkemizin Ege bölgesinde gebelikte ve yenidoğan
döneminde B12 ve folat eksikliğine sık
rastlanmaktadır. (Balci et al. 2014).
• 72 annede ve 72 bebek kordon kanında yapılan
araştırmada annelerin % 70.8 inde , bebeklerinse %
83.9 unun kordon kanında, folat eksikliği olmamasına
rağmen B12 vitamini eksikliği görülmüştür (<200
pg/mL).
• Bu bulgular göstermektedir ki tüm annelerin prenatal
taramalarının yapılması, tümüne B12 vitamin
suplementasyonu verilmesi va hayvansal gıdalardan
zengin beslenilmesi Annenin B12 vitamini seviyesini
yeterli hale getirebilecektir.
B12 B12 vitamini
plasebo
B12
Desteği
plasebo
Methyl Malonik Asit
Maternal plazma
B12
plasebo
B12
Homosistein
Daha İyi Bir Gebelik Sonucu Elde Etmek İçin Tek
Vitamin mi Multivitamin mi Verilmelidir ?
• Konsepsiyondan itibaren, implasntasyon, invazyon ,
plasenta ve fetüsün gelişimi sırasında tüm
mikrobesinlere ihtiyaç bulunmaktadır.
• Ancak gebenin beslenme durumuna göre ihtiyaç
olan mikrobesinlerin optimal dozları, tipleri ve
kombinasyonları tam olarak bilinmemektedir
• İyi beslenen kadınlarda multivitamin desteğinin
preeklampsi gelişimini (Catov et al. 2009; Bodnar et
al. 2006), IUGR ve preterm doğumu engellemede
(Catov et al. 2007, 2011), muhtemelen erken
plasenta gelişimi ve fonksiyonlarını destekleyerek
etkili olduğunu göstermiştir.
• Kısa süre önce yayınlanan , 35 914 gebedeb oluşan
Danimarka ulusal doğum kohortunda yapılan
çalışmada multivitamin supplementasyonunun
muhtemel yan etkileri endüstrileşmiş ülkelerde rutin
her gebeye verilmesine karşı tartışma yaratmıştır.
• Gebelikten 12 hafta önceden itibaren folik asitli ve
folik asitsiz multivitamin alan gebelerde yapılan
çalışma , folat içeren multivitaminleri alanların
suplementasyon almayan kadınlara göre erken
haftalarda düşük riskinin orta derecede arttığı
bulunmuştur (Nohr et al. 2014)
Multivitamin
kullanmayan
Kullanmayanlar
Multivitamin kullananlar
• Konsepsiyondan 4-6 hafta önce folik asitli
multivitamine başlayanlar , geç başlayanlara göre
daha erken haftealarda düşük yapmaktadır
• Farklı olarak sadece folik asit kullananlarda fetal
ölümler artmamaktadır
• Multivitaminlerden sonra fetal ölümlerin nedeni ?
• İçerikteki A vitamini suçlansa da kullanılan dozlar çok
düşüktür.
• LBW riski düşmektedir. Ancak gebelik sonucununun
daha iyi olduğuna dair bulgu yoktur (Poston 2014)
D Vitamini ve Fetal Erken
Gelişmedeki Rolü
• D Vitamini kemik ve kalsiyum metabolizmasında ,
immün fonksiyonlarda, enfeksiyonlara cevapta pek
çok hücresel ve metabolik işlemde biyolojik rolü
bulunmaktadır
• İhtiyaç olan D vitaminin yaklaşık % 90 ı güneş
ışığınaki ultraviyole (UV-B) yardımıyla alınmaktadır.
Vitamin D3 (cholecalciferol) diyetle balık yağı,
güçlendirilmiş süt ve süt ürünlerinden alınmakta ya
da güneş ışığından sentezlenmektedir.
• 7-dehydrocholesterol döngüsüyle üretilecek D
vitamini miktarı UV ışınlarının şiddetiyle ilişkilidir,
yine kıyafetin, hava kirliliğinin, mevsimin, bulunulan
eylemin, ve diğer faktörlerin de etkisi olmaktadır
(Christakos et al. 2013).
• Vitamin D vit-D bağlayan proteine bağlanarak
kandan karaciğere geçmektedir. Karaciğerde D vit
hidroksillenerek 25-hydroxyvitamin D3 (25(OH)D3)
meydana gelir
• 1 alfa hidroksilaz (1alpha-OHase) enzimi parakrin ve
otokrin aktivatör olarak D vitamininin aktif formu
olan 1,25-dihydroxyvitamine D(3) [1,25(OH)(2)D(3)]
dönüşümü sağlar
• 1 alfa hidroksilaz pek çok dokuda bulunmaktadır.
Trofoblastlarda ve çok daha yoğun olarak desiduada
da bulunduğu saptanmıştır.
• 1 alfa hidroksilaz ın ekspresyonunu sağlayan
(mRNA) seviyesi gebelik boyunca değişmektedir.
Plasenta ve desiduada 1. trimesterde oldukça
yüksektir (ortalama, 9.1) , ikinci trimesterde
(ortalama, 14 ) 3. trimesterde ise (ortalama, 39.3 )
Arash H, Michael FH. Mayo Clin Proc. 2013
Vitamin D, plasenta gelişimi, programlanma
Arash H, Michael FH. Mayo Clin Proc. 2013
D Vitamini İhtiyacı
Arash H, Michael FH. Mayo Clin Proc. 2013
• Benzeri olarak Aktif vitamin D reseptörlerinin
ekspresyonu ilk trimesterde çok yüksekken gebelik
boyunca fazla değişmemektedir (Zehnder et al.
2002).
• Aktif Vit D 1,25(OH)2D3 erken gebelikte önemlidir.
Trofoblastların uygun biçimde uterusa invazyonu
için 1,25(OH)2D3 ün annenin immünsüpresif
etkisinin devreye girememesi önemlidir. İlk
trimesterde desidudan izole edilen natural killer
hücrelerin 1,25(OH)2D3 e cevap olarak tümör nekroz
faktör, IL6 gibi sitokinlerin yapımını azaltır (Evans et
al. 2006).
• Bu sonuçlar 1,25(OH) 2D3 ün plasentanın doğuştan
immünitesini aktive ettiğini düşündürtmektedir.
• 1α(OH)ase enzim ekspresyonunun upregulasyonu
plasentada fetomaternal yüzde artmış 1,25(OH)2D3
biyoyararlanımı ve katabolik 24(OH)ase enzim
aktivitesinin azalmasına da bağlıdır.
• Tüm bu bilgiler D vitamininin plasentada hem
edinsel hemde doğumsal immünite üzerinde
etkilidir. 1,25(OH)2D3 plasental gelişmenin
(implantasyon, sitokin yapımı ve anne bebek immün
etkileşimi ) immünregulasyonunda da etkilidir. (Shin
et al. 2010)
• 1. trimesterde primer insan ekstravillöz
trofoblastlarında (EVT) izole edilen aktif vitamin D
metaboliti 1,25-dihydroxyvitamin D3 (1,25-D3 ün ,
1,25-D3 tedavisi sonrası vitamin D ye cevap veren
genlerin (24-hydroxylase (CYP24A1), ve cathelicidin)
mRNA larını indüklemektedir
• In vitro 1,25-D3 and 25-D3 ün etkisiyle EVT invazyonu
ve aynı anda MMP2 ve MMP9 sekresyonu
artmaktadır (Chan et al. 2015).
• Mevcut bulgular D vitaminin fetüste nöronal
farklılaşmayı, endokrin fonksiyonları, fetal beyinde
büyüme ve gelişmeyi etkilediğini göstermektedir
• Hayvanlarda D vitamini eksikliğinde fetüste beyin
gelişiminin bozulduğu gösterilmiştir
• >30 hafta , 850 gebede yapılan çalışmada anne (D
25(OH)) vitamin durumu , bebeklerin 22 yaşına kadar
nörolojik gelişimleri incelenmiştir. Seçilen beyin
aktivitesi parametreleriyle D vitamini arasındaki ilişki
gösterilememiştir (Strom et al. 2014).
• Maternal D vit eksikliği plasenta damarlanmasında
bozulmalara yol açarak IUGR a neden olmaktadır
• Plasentanın incelenmesinde çeşitli patolojiler
(ayrılma, infarkt, hipoksi, vaskülopati, tromboz vb)
gözlenen 240 gebede , patolojilerle D vit ilişkisi
araştırılmıştır
• Maternal 25 (OH)D düşüklüğü ( <30 nmol/L ) ve
patolojiler arasına paralel bir ilişki ve doğum
kilosunun düşüklüğü saptanmıştır (Gernand et al.
2013).
• Maternal D vitamini eksikliği plasentada yapılan D
vitamini reseptörlerini azaltarak gestasyonel diabet
mellitusa neden olmaktadır
• Sağlıklı (n=40) ve gestasyonel diabetli (n=20) gebe
kadınlarda yapılan küçük bir pilot çalışmada Normal
gebelerin % 27.5 unda , gestasyonel diabetllilerin ise
% 85 inde D vitamini eksiklği (<20 ng/ml )
saptanmıştır
• Gestasyonel diabette plasentada D vitamini ve
CYP24A1 enzim aktivitesinin azalması annedeki D
vitaminin azalmasının sonucudur (Cho et al. 2013).
• Preeklamptik gebeliklerde plasentada artan oksidatif
strese bağlı olarak D vitamini metabolizması
bozulmaktadır
• Preeklamptik plasentalarda VDBP, CYP2R1 ve VDR
downregule olur, CYP27B1 ve CYP24A1 upregule
olrak D vitamininin metabolik aktivitelerinin
azalmasına neden olur (Ma et al. 2012).
• 424 gebede yapılan prospektif bir çalışmada 19 .
Haftadan itibaren düşük maternal 25 hidroksi
vştamin D femoral metaphysial kesit alanının daha
büyük olmasına neden olmaktadır
• Annede 19. haftadan itibaren Vitamin D seviyesinin
düşük olması hem fetal femoral kemik gelişimini
bozmaktadır hem de ileride kemik sağlığının bozuk
olmasına yol açmaktadır (Mahon et al. 2010).
• Annede D vitamini seviyesinin düşüklüğü ile
preeklampsi, gestasyonel diabet, tekrarlayan gebelik
kayıbı, preterm doğumlar arasında ilişki klinik
çalışmalarda gösterilmiştir (Mithal ve Kalra 2014).
• Gebelikte ve emzirme döneminde D vitamini eksikliği
tüm dünyada yaygın olarak görülmektedir. Ülkemizde
yapılan çalışmalarda da kadınlarda % 80 D vitamini
eksikliği olduğu bulunmuştur
• Gebelikte Vitamin D ihtiyacı , immün sistemi
düzenleyici etkisi nedeniyle 2. ve 3. trimesterde daha
da artmaktadır
• 1,25(OH)2D seviyesiyle 25 OH Vit D seviyesi arasında
doğrudan bir ilişki yoktur. Aktif metabolitlerdeki
yükselme , artmış intestinal kalsiyum absorpsiyonu,
artan fetal kalsiyum ihtiyacı (3. trimesterde 250
mg/gün) gebelikte D vitamininin biyolojik önemini
göstermektedir
• 25 OH Vitamin D eksikliği (< 30 .0 ng/ml) hem
şehirlerde hem de kırsal alanlardaki yetişkinlerde,
gebelerde, postmenapozal kadınlarda , çocuklarda ve
adolesanlarda sık görülmektedir (Jani et al. 2014)
• Birinci trimesterde D vitamini düşüklüğü yüksek
gestasynel diabet gelişmesi riskiyle birliktedir
(Lacroix et al. 2014
• İlk trimesterde 25 OH-Vit D seviyesinin düşük olması
gestasyonel diabet gelişmesi için bağımsız bir risk
faktörüdür, ikinci trimesterde ise insulin direncini
artırmaktadır
• Fare deneylerinde diyette D vitamini eksikliği hem
preeklampsiye neden olmaktadır, hem de plasental
ve fetal büyüme bozulmaktadır (Liu et al. 2013).
• Tüm bu bilgiler gebelikte D vitamini eksikliğinin
plasental fonksiyonlar ve fetal büyüme üzerindeki
önemini açıkça ortaya koymaktadır
• Mevcut yayınlar , D vitamini eksikliği olan gebelerde
6 aydan fazla , günde 4000 IU D vitamini
suplementasyonu yapılmasının etkinliğini ve
güvenirliğini göstermektedir (Hollis et al. 2011).
• Yapılan suplementasyonun anne D vitamini seviyesi
ve doğum kilosuyla ilişkisi yoktur
• Vit D supplementasyonuyla ilgili hiçbir yan etki
izlenmamiştir.
• D vitamini eksikliği olan bölgelerde gebeliğin 12.
haftasıdan itibaren üç gruba randomize olarak 400
İU (kontrol grubu) , 2000 ve 4000 İU D vit verilmiştir s
(Dawodu et al. 2013)
• Yeni Zelanda’da yapılan çalışmada gebeliğin 27.
haftasından sonra günde 2000 IU/gün D vitamini
verilmesinde sorun yaşanmamıştır(Grant et al. 2014).
• D vitaminine ek olarak Omega 3 yağ asiti
suplementasyonu kognitif fonksiyonların gelişmesini ,
beyin rahatsızlıklarının daha iyi seyretmelerini
sağlamıştır
• Beyinde serotonin yapımı, salınımı, fonksiyonalrı D
Vitamini ve Omega3 yağ asitleri tarafından ,
özelliklede eicosapentaenoic asit (EPA) ve
docosahexaenoic asit (DHA) tarafından
düzenlenmektedir.
• Gebelerde dahil olmak üzere toplumda >% 70 D
vitamini ve Omega 3 yağ asiti eksikliği görülmektedir
• Bu beyinde suboptimal serotonin yapımına neden
olmaktadır
• Serotonin beyinde , tryptophan hydroxylase 2
enzimiyle tryptophandan yapılmaktadır. Tryptophan
hydroxylase 2 D vitamini tarafından aktive
edilmektedir.
• Gebelikte erken dönemde Vitamin D ve Omega 3
yağ asitlerinin eksikliği serotonin aktivasyonunun
bozulmasına , dolayısıyla beyin fonksiyonlarının
gelişmesinde değişikliklere neden olur (Patrick and
Ames 2015).
A Vitamini ve Gelişim Yolları
• A Vitamini (retinol) “retinoid” ailesinden olup
biyolojik olarak aktif olan retinol (ROH) ve
aktivitesi olsun ya da olmasın çeşitli sentetik
analoglarını içerir
• Pro-vitamin A ise retinol ün diyetle alınan
formu olup carotenid ( esas olarak βcarotene) şeklinde alınır.
• Carotenoidler sebzelerde bulunur. Önceden
oluşmuş uzun zincirli yağ asitleri olan retinil
esterleri palmitat, oleat, stearat ve linoleat)
ise hayvanların etlerinde bulunur (Blomhoff
1994).
• Memelilerde retinoidler kanda iki şekilde taşınır ;
• 1- retinil eterleri ve carotenoidler olarak
şilomikronlara veya LD Lipoproteinlere bağlanarak
(Debier and Larondelle 2005).
• 2-Transthyretin ile bağlanmış olan Retinol bağlayıcı
proteine (RBP) bağlanarak
• Oluşan üçlü kompleks hem küçük RBP-retinol ün
glomeruler filtrasyonunu engeller hem de RBP nin
retionole afinitesini artırır
• İnsan fetüsleri de novo retinoid yapamadıklarından
tamamen anneden gelen A vitaminine bağımlıdır
• Fetüse Vitamin A geçişi sınırlı ve çok kontrollü bir
plasetal transferle olmaktadır. Fetüse sağlanan
retionol anne depoları boşalıncaya kadar süreklidir
• Anneden embryoya retinol geçişinin ilk adımı
retinolün fetal RBP e bağlanmasıdır. Fetal RBP
anneye geçemez , anne dolaşımına giremez. Bu
nedenle RBP den ayrılarak plasentanın maternal
yüzündeki kendi reseptörüne bağlanır
• Organogenezisin erken evrlerinde plasenta retinil
ester içeriği embryoda bulunandan 8 kat fazladır
• Gebelik sonunda fetal retinil ester miktarı
plasentadakinin 4 katıdır
• Embryonik ve plasental retinil ester depolarının
değişimdeki bozukluklar IUGR ile ilgilidir (Marceau et
al. 2007).
• A Vitaminin fazlası da , eksik olması da embryonun
gelişimini bozmaktadır.
Moleküler Temeli
• A vitamininin aktif formları, RA ler etkilerini
• 1-Transkripsiyon faktörlerine bağlanarak gösterirler
• 2-RA DNA içerisindeki anatomik gelişmeyi sağlayan,
yaklaşık 180 baz çiftinden oluşan (homeobox gene
clusters) gen kümelerinin ekspresyonununda
değişikliklere neden olur
• Erken hayatta , Fetüsün gelişmesinin kritik
dönemindeki Prenatal malnutrisyon, özellikle A
vitamini eksikliği sensorinöral işitme kayıplarının
önemli bir nedenidir (Emmett and West 2014).
• Elde edilen sonuçlar iç kulak gelişimi için A
vitamininin aktif metaboliti olan retinoik asitin (RA)
zorunlu olduğunu ortaya koymaktadır
• RA arka beyinin (hindbrain) gelişiminde farklılaşmayı
sağlayan faktör olarak rol alır, iç kulak gelişimi için
zorunlu bir downstream faktördür
• A vitamini eksikliği olan bir toplumda ne miktarda A
vit suplementasyonu yapılması gerektiği ise
bilinmemektedir (Institute of Medicine Panel on
Micronutrients 2001).
• Diyetle yüksek oranda önceden oluşmuş A vitamini
alınması ise teratojeniktir (Rothman et al. 1995).
• Retinoik asit (13-cis ve 13-trans) ve bir A vitamini
prekürsörü olan retinolün teratojenik olduğu
bilinmektedir (Rothman et al. 1995).
• Rothman ve ark. 1995 yılında , ilk trimesterde günlük
> 10000 IU den fazla A vitamini alımının özellikle
santral sisir sisteminde teratojenik etkileri olduğunu
yayınladılar
• In vitro çalışmalarda , gebelik sırasında A vitamini
verilmesi fibrozisi azaltarak, transfoming growth
faktör beta yı (TFG-beta) artırarak yara iyileşmesini
hızlandırmaktadır
• Enfeksiyonlar sırasında A vitamini antikor yapımını ve
natural killer cell (NK hücreleri) miktarını artırarak
immün sistemi güçlendirici bir etki göstermektedir
• Pro-vitamin A olan beta caroten gebelikte
antioksidan etki göstererek endotel hücre hasarını
azaltmakta, nitrik oksidin vazodilatatör etkisini
kolaylaştırmaktadır. Bu preeklamptik gebeliklerde
daha iyi sonuçların alınmasını sağlamaktadır
• A vitaminin doğrudan veya dolaylı olan bu etkileri
sadece obstetrik kanama, gebelikteki anemi ,
gebelikteki hipertansiyonlar ve enfeksiyonlarla
sınırlıdır (Faisel and Pittrof 2000).
• A vitaminin hangi sınırdan sonra teratojenik etki
gösterdiği henüz epidemiyolojik çalışmalarla ortaya
konulmamıştır
• Bulgular yüksek dozlarda teratojenik olduğunu ancak
günlük 3000 μg (10,000 IU)/gün dozların altının
güvenilir olduğunu göstermektedir
• Bazı çalışmalar ise, erken gebelikte A vitamininin
günlük 9000 μg (30,000 IU)/gün e kadarki alımlarının
da emniyetli olabileceğini göstermektedir (Miller et
al. 1998; Hartmann et al. 2005).
• Norveç’te 535 A vitamini alan gebe ve 693 almayan
kontrolde, orofasiyal kleft oluşmasını karşılaştıran
çalışmada A vitamin alımının yarık damak
oluşumunu azalttığını ve en yüksek A vitamini alan %
5 lik kadın grubunda da yarık damak riskinin
artmadığını göstermiştir (Johansen et al. 2008) .
• Bu sonuç yarık damak patogenezinde A vitaminin
yeni bir rolünü, önleyici etkisini göstermektedir
• Besin desteği olarak gebelere , özellikle erken
dönemde A vitamini verilirken teratojenite yönünden
dikkatli olunmalıdır
• Diyet ve suplementasyon olarak anne retinol alımı
4500 μg ve 1500 μg olan gruplar teratojenite
açısından kaşılaştırıldığında kranial nöral krest
dokusu (Embriyo’da, nöral kordon’un her iki dışyan
tarafında şerit şeklinde uzanan, ileride spinal
sinirlerin duyusal ganglion hücreleriyle bazı kafa
sinirlerinin duyusal ganglion hücrelerini oluşturacak
olan hücre kümesi) bozuklukları toplam retinol
alımının 1/3 den fazla suplemntasyon alanlarda daha
fazla görülmüştür (Johansen et al. 2008).
• Gebelikte annenin A vitamini suplementasyonu gece
körlüğünü , gebeliğe bağlı mortaliteyi ve gece
körlüğüne eğilimli gebelerde bebek mortalitesini
azaltmaktadır
• Nepal’de , kötü beslenen bir grupta yapılan ,
randomize, plasebo kontrollü bir çalışmada gebelik
öncesinden başlayarak bir grup doğum sonrası 3.5
yıla kadar haftalık A vitamini suplementasyonu
(7000 μg retinol eşdeğeri) ve plasebo alan kadınlar
karşılaştırıldığında 10-13 yaşlarında kognitif ve motor
fonksiyonlarda bir değişiklik bulunmamıştır (Buckley
et al. 2013).
• Hindistan’da 100 kadında yapılan kesitsel bir
çalışmada, eşleşen anne-bebek çiftlerinde A vitamini
düzeyi ölçülmüştür
• A vitamini düşük yenidoğanlarda prematurite ve
IUGR daha çok görülmüştür. Şüphesizki antenatal
bakımın olmaması, maternal anemi, plasenta
ağırlığının düşüklüğü vb de diğer nedenlerdir
(Agarwal et al. 2008).
• Gebelikte A vitamini kullanımıyla ilgili daha fazla
çalışmaya gerek vardır
• Yeni bir çalışmada gebelikte plasenta ağırlığının A
vitamini eksikliğinin muhtemel bir belirtisi olarak
kullanılabileceği öne sürülmüştür (Gomes et al.
2010).
• 262 gebe ve puerperal kadında yapılan çalışmada
annede, kordon kanında ve plasentada ölçülen
retinol seviyesi ile carotenoid kullanan kadınlar ve
çocuklar arasında pozitif bir ilişki saptanmıştır
E Vitamini
• Vitamin E üreme için elzem bir faktör olarak
keşfedilmiştir
• Kimyasal olarak bir alkoldür ve tocopherol olarak
isimlendirilir. Latince “tocos “(doğum) ve “pherin”
(taşımak), “ol” ise kimyasal olarak alkol anlamına
gelmektedir
• E vitamininin 8 izomeri vardır, α-, β -, γ-,ve δtocopherol ve α-, β -, γ-, ve δ- tocotrienol doğal olarak
RRR-stereoisomerler olarak oluşur
• E vitaminin antioksidan etkisi iyi bilinmektedir.
Genellikle E vit eksikliğinde lipid peroksidasyonu
olur ve oksidatif zincirleme reaksiyonlarla serbest
radikaller açığa çıkar ve bunlar fonksiyonel ve yapısal
bileşiklerle nonspesifik reaksiyonlara girer
• Antioksidatif reaksiyonlarda E vitamini glutathione
peroxidase enzim sistemiyle benzeri etki yapar. Ancak
bu iki sistem değişik subsellüler lokasyonlarda etki
gösterir. Glutathione peroxidase cytosol içinde etki
gösterirken E vitamini etkisini hücre membranında
gösterir (Veen and Grimbergen 1975)
• Diğer yağda eriyen vitaminler olan A,D ve K
vitaminine göre E vitamini vücutta en az biriken
vitamindir.
• Gebelikte PUFA dan zengin diyet alındığında E
vitamini ihtiyacı artmaktadır.
• LBW bebekler PUFA dan zengin diyet aldıklarında da
E vitamini ihtiyacı artmaktadır. Yağda eriyen
vitaminlerin fetal dokularda birikmesi çoğunlukla son
trimesterde olmaktadır.
• Yağda eriyen vitaminler çoğunlukla erken gebelikte
fetoplasental ünitenin optimum beslenmesinde
kullanılmaktadır (Orzalesi and Colarizi 1982).
• α-TTP cytosolic bir protein olup çoğunluğu
karaciğerde bulunur ve özel olarak α-tocopherol e
bağlanır (Dutta-Roy 1997).
• İmplantasyondan sonra α-TTP ekspresyonu
artmaktadır. Mevcut bilgiler uterin α-TTP nin E
vitamini sağlamada çok önemli bir rolü olduğunu
göstermektedir. α-TTP(-/-) gebe farelerin
plasentalarında bir anti oksidan olan E vitaminin
yetersizliği nedeniyle trofoblastların büyümesi
bozulmaktadır.
• α-tocopherol fazlalığı plasental yetmezliğe engel
olmakta, full term bebeklerin doğmasını
sağlamaktadır (Jishage et al. 2001).
• α-TTP insan plasentasında sitoplazmada, trofoblast
nucleusunda (çoğunlukla) ve fetal kapiller
endotelinde yer alır
• α-TTP farelerde infertiliteye neden olmaktadır ve
şiddetli E vitamini eksikliğinde görülen semptomlara
neden olmaktadır (Muller-Schmehl et al. 2004).
• Vitamin E konsepsiyondan postnatal gelişmeye
kadarki erken gelişme evresinde mutlak lazım olan
bir vitamindir
• E Vitamininin vücuda alınışı muhtemelen anne ve
plasentadaki lipoprotein metabolizmasıyla ilişkilidir
• α-TTP E Vitamininin plasentadan geçişinde özel bir
rol oynar.
• α-TTP fetal dolaşımda anne dolaşımındaki
seviyesinden çok daha düşük bulunur
• Colostrumda yüksek seviyede E bulunur. Bu
nedenle vit E yeni doğanda oksijen toksisitesine karşı
zorunlu bir defans gibi çalışır
• E vitamini fetüste esas olarak son trimesterde
depolanmaya başladığından preterm bebekler
oksidatif strese karşı daha duyarlıdır ve α-tocopherol
birikimi term bebeklere göre daha uzun zaman alır
• Diğer taraftan preeklampside tedavi edici etkinliği
olan E vitamininin başka yararlı bir etkisi
saptanmamıştır (Debier 2007).
• E vitamininin gebe koyunların plasentalarında
angiogenesis ve vaskülogenesis üzerindeki etkileri
incelendiğinde muhtemelen VEGF ekspresyonu
üzerinden olduğu anlaşılmıştır
• VEGF teki azalmaya bağlı olarak vaskülogenezis ve
angiogenesisin bozulması plasental iskemiye, serbest
radikallerin artmasına ve fetüsün beslenmesini
bozarak fetüste E vitamini eksikliğine yol açmaktadır
• Artmış VEGF nedeniyle gebe koyunlara E vitamini
suplementasyonu yapıldığında plasental angiogenesis
ve vaskülogenesis artmaktadır (Kasimanickam et al.
2010
Maternal K Vitamini Eksikliği ve Fetal
Gelişimin Değişmesi
• Gebe kadınlarda K vitamini eksikliği yenidoğan bebekte
de eksik olduğundan riskler getirmektedir. Hem bebekte
depolar eksiktir hem de anne sütündeki miktar yetersiz
olmaktadır
• K Vitamini koagulasyon faktörlerinden VII, IX, X ve
protrombinin aktive olabilmesi için şarttır
• Tüm dünyada K vitamini eksikliği ve kanama sorunları
önemli bir problemdir
• Eksiklik bebekte intrakranial kanamada dahil
olmak üzere çeşitli kanama sorunları
oluşturmaktadır. Eksiklik doğumdan sonra yapılan
tek bir İM enjeksiyonla giderilebilmektedir
• Verilecek dozla ilgili bazı şüpheler olmakla birlikte
yapılmış çalışmalar bu korkuları gidermektedir
(McCarthy 2014; Gosai et al. 2014; Arya et al. 2015).
• Hiperemezis gravidaruma (HG) bağlı gelişen K
vitamini eksikliklerinde burun kemiğinin basık
olduğu özel bir yüz tipi oluşmaktadır (düz yüz) (Lane
et al. 2015).
• Gebe kadınlarda K vitamini eksikliğine bağlı olarak
karaciğer fonksiyonları değişmekte protrombin
zamanı uzamaktadır
• HG a bağlı K vitamini eksikliği embryopatisini
engelleyebilmek için K vitamini durumunun
gebelikten önce değerlendirilmesi gerekmektedir
(Chraibi et al. 2015).
• Karaciğer hastalığı olan gebelerde K vitamini
eksikliğine çok sık rastlanmaktadır
• Annede yağda eriyen vitamin eksikliği bebekte kısa
bağırsak sendromuna bağlı fetal anomalilere yol
açmaktadır (Grabosch et al. 2013).
• Vücut havuzu yaklaşık 1500 mg
• % 3-4 ü (veya % 90/ay) atılır veya metabolize olur
• Fetüste termde anne havuzundan bağımsız olarak 140
mg C Vitamini vardır
• Gebelikte anne havuzunn % 20 si (yaklaşık 300 mg)
bebeğe geçmektedir. Bu bebeğin toplam C vitaminin %
25 / gün üdür
• Emzirmede bebek annesinden günde 35 mg almaktadır
• Diyetle daha fazla C vit alımına ihtiyaç vardır
Vitamin C ve Plasentasyon
• C Vitamini (askorbik asit) redoks homeostazını
sağlayarak antioksidan etki göstermektedir
• Beyin matür olmadığında, antioksidan enzimlerin
eksikliği , oksijen tüketiminin yüksek olduğu,
oksidasyona eğimli PUFA lar olduğunda gelişmekte
olan beyin oksidatif hasra daha duyarlıdır
• C Vitamini beyinde nörotransmitterlerin oluşumu ve
geri alımında (reuptake) bir kofaktör olarak rol
almaktadır.
• Gebelikte C vitamini eksikliği preeklampsi , preterm
doğum , PROM ve fetal doğum ağırlığında azalmaya
neden olmaktadır
• Yakın zamanda C vitamini eksikliğinin başta beyin
gelişimi olmak üzere fetal gelişmeyi bozduğu
gösterilmiştir
• Hayvan modellerinde, gebelikte C Vitamini
eksikliğinde hippocampus volümü azalmakta,
nöronların migrasyonu bozulmaktadır
• Değişik etiyolojiler olmakla birlikte PROM da preterm
doğumların önemli bir nedenidir ve yaklaşık % 40 ını
oluşturu
• C Vitamini eksikliğinde çeşitli MMP ların yapımında
ve yıkımındaki dengenin bozulmasına bağlı olarak
kollajen sentezi bozulmaktadır (Casanueva et al.
2005);
• C vitamini MMP 9 ve diğer MMP ların regülasyonunu
yaparlar ve preterm doğumlarda artmış olarak
bulunurlar (Sundrani et al. 2013).
Mineral Besin Desteğinin Plasentasyon
Üzerindeki Muhtemel Etkileri
• Gebe kalmaktan doğuma kadar bebek tamamıyla
annenin plasenta kanalıyla geçen besinlerine
bağımlıdır
• Bu nedenle demir-folik asit ve çok sayıdaki
mikrobesin desteğiyle suplementasyon
gerekmektedir (Mason et al. 2014).
• Demir eksikliği tüm dünyada gebe kadınların % 30
unda ve onların çocuklarında görülmektedir
• Demir eksikliği gebelikte obstetrik problemlere,
preterm doğumlara, IUGR ve LBW e neden olmakta,
anne ve bebek mortalitesini artırmaktadır
• Gebelik ve emzirmede pozitif denge sadece artmış
biyoyararlılığa (ortalama % 10) bağlıdır
• Gebe olmayan ve adet gören bir kadınla
karşılaştırıldığında gebeliğin ikinci yarısında demir
döngüsü 4 kat artmaktadır
• Artan absorbsiyon oranı ihtiyacı kısmen gİdermektedir,
diyetle ek demir alınmasına ihtiyaç vardır
• Gebelik öncesi demir depoları maksimuma çıkarılmalıdır
• Emzirme döneminde gebeliktekine göre daha az demir
kaybedilmektedir ( aylık demir depolarının % 0.3 /ay)
• Emzirmede menstruasyonun uzun süre olmaması bu
kayıbı dengelemektedir
• Doğumdan sonrada ekstra demir alınmalıdır
• Gebelikte artan eritrosit kütlesi ve fetoplsental
büyüme için demir ihtiyacı artmaktadır
• Ülkemizde Akdeniz tipi diyetle, taze meyve , sebze ile
beslenen 201 gebe kadında yapılan çalışmada demir
eksikliği anemisinin yaygın olduğunu göstermektedir
(Karabulut et al, 2011)
• Demir eksikliği fetal büyümenin bozulmasına neden
olmaktadır. Demir suplementasyonu fetal ağırlığı
artırmakta prematuriteyi azaltmaktadır
• Mevcut bilgiler demir eksikliğinin fetal gelişmenin
bozulması dışında yetişkinlikte mental problemlere
de neden olmaktadır (McArdle et al. 2011).
• Erken gebelikte diyetle veye suplementasyon olarak
alınan toplam demirle doğum ağırlığı arasında pozitif
bir ilişki bulunduğu gösterilmiştir
• Birinci trimesterde diyet ve suplementasyon olarak
alınan demirin vejeteryanlarda ve sosyoekonomik
seviyesi yüksek gebelerde daha fazla bulunmuştur
• Hindistan’da, 366 gebede yapılan bir çalışmada
gebelerin % 30 unda anemi (Hb < 11.0 g/dL), % 40
ında demir eksikliği (ferritin < 12 saptanmıştır.
(Finkelstein et al. 2014).
Daha iyi bir denge için
• Daha etkili Ca absorbsiyonu
• Daha az Ca atılımı
• Daha fazla Ca alımı (%40)
- Bunların tümü için yeterli Vit D gerekmektedir
- Türkiye’de kadınlarda % 80 Vit D eksikliği bulunmaktadır
- Gebelikte 3. aydan itibaren 1200 iu D Vit desteği
verilmektedir
• Kalsiyumun kas fonksiyonları, kan damarlarının
dinamikleri ve sinirlerde sinyallerin taşınmasında
önemli bir rol almaktadır
• Normal kan pıhtılaşması için de kalsiyuma ihtiyaç
vardır
• Gebelikte kalsiyum eksikliği sık rastlanan bir durum
değildir
• İnsanlarda, gebelikte 30 g a kadar Kalsiyum [Ca (2+)]
aktif olarak trofoblastlardan geçebilmektedir
• Büyüyen fetüsün kas gelişiminde kalsiyum aktif bir rol
oynamaktadır
• Plasental fonksiyonlar için Kalsiyum, ikinci bir
messenger olarak hücre içerisinde gen transkripsiyonu,
proliferasyonu, değişimi ve siyal iletim yollarının
oluşumunda önemli bir rol oynar
• Ca2+ dalgaları oositin fertilizasyonunu indüklemektedir
• İntracelluler kalsiyumun konsantrasyonu blastosist
implantasyonu ve normal plasenta gelişimi ve
fonksiyonları için ana faktör olduğu gösterilmiştir
(Baczyk et al. 2011)
• Magnesium çeşitli biyokimyasal yolakta enzimlerin
kofaktörü ve aktivatörü olarak rol almaktadır
• Annedeki magnezyum eksikliği fetüste fetal büyüme
ve gelişmeyi bozan hipokalsemiye neden olmaktadır
• Çinko antioksidan fonksiyonlarına ek olarak immün
sistemi de desteklemektedir
• Embryogenez ve normal fetal gelişim için çinko
zorunlu bir mineraldir
• Gebeliklerde birinci trimesterde çinko eksikliği
preeklampsi gelişimi açısından bir risk faktörüdür
• Selenium hümoral ve hücresel immünitede ve
üremede önemli rolü olan, antioksidan bir mineraldir
• Yeni, prospektif bir çalışma birinci trimesterde diyetle
selenyum alınmasının gestasyonel hipertansiyonu
önlemektedir (Tande et al. 2013).
• Erken dönemde çinko desteğinin de gebelikte
hipertansiyonu engellediği de göz önüne alındığında
erken dönemin plasental ve fetal gelişim için çinko ve
selenyum desteğinin elzem olduğu görülmektedir
• Daha sonra preeklampsi gelişen Tip 1 DM lu
gebelerde ilk trimesterde bakır/çinko oranı yüksek
bulunmaktadır ve bu antioksidatif stresi artırmaktadır
(Basu et al. 2015).
• Düşük yapan kadınlarda antioksidan durum
değişmektedir. Düşük yapan birinci trimesterdeki 83
kadında serum antioksidan durumu 35 gebeden
oluşan kontrol grubuyla karşılaştırıldığında toplam
antioksidan ve bakır seviyesi düşük, Mn yüksek
bulunmuştur (Omeljaniuk et al. 2015)
• Gebelikte erken dönemde bozulan oksidatif stres,
antioksidan dengesini düzeltmek için antioksidan
supplementasyonunun verilmesinin üreme
performansını artırmakta, infertilite ve düşükleri
engellemekte , DM a bağlı sakatlıkları azaltmakta ve
preeklampsiyi önlemekte etkili olmaktadır
• Erken dönemde sadece C ve E vitamini
suplementasyonu preeklampsi gelişimini
engelleyememektedir. Antioksidan vitaminlerle
birlikte selenyum ve statinlerle kombine edilen güçlü
bir formülün gebelikten öncesinden itibaren
verilmesine gerek vardır (Poston et al. 2011).
• Yeni çalışmalar göstermektedirki gebelikte düşük
doğum ağırlığını, SGA bebek oranını, diğer obstetrik
komplikasyonları azaltmada sadece demir ve folik
asit verilmesi yeterli değildir. Bu amaçla multipl
mikrobesin içeren preparatların verilmesi gerekir
(Zerfu and Ayele 2013).
SONUÇ
• Vitamin ve mineraller mikrobesinler olup hücre
metabolizmasında , yaşamının devamında ve
büyümesinde önemli rolleri vardır
• Eksiklikleri uzun dönemde hastalıklara neden
olmaktadIr
• Mikrobesinler bazı enzim ve transkripsiyon
faktörünün de ana komponentidir
• Mikrobesinler daha ovulasyonda, plasentasyonda
fetüsün anne karnındaki gelişiminde önemli rol
almakatadır
•
• Mikrobesinlerin hem eksikliği hem de fazlalığı ,
annedeki subklinik eksikliği pek çok fetal dokuda ve
organda uzun süreli etkilere neden olmaktadır.
• Gelişmekte olan fetüste mikrobesin dengesizlikleri o
anda bir bulgu vermese de genlerde meydana
getirdiği değişikliğin etkisiyle ileriki yaşamda kendini
göstermektedir (Hovdenak ve Haram 2012).
• Erken beslenme bozukluğunu etkileri gebeliğin daha
sonraki dönemlerinde veya doğum sonrası
düzeltilmesi ile geri döndürülememekte ya da
kısmen geri döndürülebilmektedir
• Sağlık açısından perikonsepsiyonel suplementasyon
ve doğum sonrası doğru beslenme insan sağlığı
açısından son derece önemlidir.
• Mikrobesin yetersizliği gelişmedeki sinyal yollarını
kontrol eden enzimler ve transkripsiyon faktörleri
üzerinden anne ve fetüs metabolizmasını etkileyerek
fetal gelişmeyi bozarlar
• Gelişmedeki bozukluk , plasenta ve hangi dokuları,
ne derecede etkilediği, prekonsepsiyon ve peri
konsepsiyonun hangi evresinde olduğuna bağlıdır
• Gebelikte feto-plasental büyüme ve gelişmede
özellikle suda eriyen vitaminlerin ( folik asit, C
vitamini , B12 vitamini ) , yağda eriyen vitaminlerin (
A, D, E ve K vitaminleri) demir , iyot, çinko ve bakırın
büyük önemi bulunmaktadır.
Dinlediğiniz için Teşekkür Ederim
Download