KABULLENİLMİŞ BİR MUTLULUK Hiç sebepsiz mutsuz olmak ne ifade eder? Görünürde herhangi bir sorun yokken boş ve keyifsiz hissetmek… Tekrar bir boşluk hissi tarafından sarmalanıncaya dek insanların kafaya takmama konulu nasihatlerini dinleyip boş yere zihnini meşgul etmemek. Mesela, bu durumdan mustarip kırklı yaşlarına gelmiş Gerhard Warlich şöyle geçiriyor aklından: “Hayatım bu şekilde devam edemez. Ne grotesktir ki halimizden memnunum aslında, yani oturduğum daireden, gelirimden, evlilik benzeri ilişkimden, yani hayat arkadaşım Traudel’den. Yine de benim izlenimim, ortada katlanılmaz bir durum olduğu: Hayatım.” Kimi zaman, bıkmış ve tükenmiş öyle bir tavır alırız ki hayata karşı, neyden huzursuz olduğumuzu bile açıklamaya mecalimiz olmaz. Bir anda geçen tüm yıllar manasızlaşır, gözümüzde küçüle küçüle ancak bir zaman kaybı ifade eder. Yaşadığımız hayat, bulunduğumuz konum, ilişkiler kurduğumuz tüm o insanlardan bir süreliğine uzak kalma ihtiyacı hissederiz. O insanlara açıklayamadığımız gibi kendimize de açıklayamadığımız, nereden çıktığı belirsiz bir yalnız kalma isteği doğar. Her şey ne zaman olduğu hale geldi, çözemeyiz. Zamanın akmaya devam ettiği bir anda kendimizi dışarda buluruz. Warlich gibi kendimizi bir tuhaf döngüye kapılmış bulabiliriz. Felsefe eğitimi almış bir çamaşırhane organizatörü olarak oldukça başarılı bir kariyer sürdürüyor kendisi. Eğitim kredilerini ödemek için başlamış olduğu bu dağıtım işinden uzunca bir süredir ayrılmadığı da dikkat çekiyor. Çünkü her şey sorunsuz bir şekilde ilerlerken risk alarak bir değişiklik yapmak korkutucudur. Bilinmeze doğru yol almaktansa, can sıkıcı hayatımızı sürdürmeyi tercih ederiz. Aynı şekilde uzun süredir birlikte olduğu Traudel ile mutlu mesut yaşadıkları da söylenemez ama ona kendi korkularını ve beklentilerinin uyuşmadığını söylemek gibi bir düşüncesi de yok. Bazı günler kendini sürekli oradan oraya koşuşturan binlerce insanı görmekten yorgun düşmüş buluyor. Kimi günler tek eğlencesi, sokakta incelemeler yapmak ve insanların hareketlerini izleyerek ne düşündüklerini saptamak. Bu ona inanılmaz keyif veriyor. Öte yandan, eve gittiğinde Traudel’in eve gelmesini belki de gerçekten istemediğini düşünürken buluyor kendini. Sonra istemediği bir şehirde istemediği bir hayat yaşadığı düşüncesi canlanıyor tekrar. Traudel’e bunu anlatmaya bile yeltenmiyor, kafasını böyle şeylere takmamasını söyleyeceğini biliyor çünkü. Ve her şey başa dönüyor yine. Terk edilmiş olmadığı halde yalnızlık, çaresizlik ve aidiyetsizlik hissetmek gibi modern zamana özgü olup olmadığı merak konusu bazı hususlar cevapsız kalıyor sonunda. Günümüzde gerçekten daha çok insanda mı gözleniyor bu tür durumlar yoksa içinde bulunduğumuz sistem mi bunları açık ediyor? Çok da içten gelmeyen bir rutine sahip olmak da bunlara ortam hazırlıyor olabilir. Veya belki de bir çıkış yolu olmasına karşın, problemin ne olduğuyla yüzleşmekten korkmak bu içsel huzursuzluklara kaynak oluyordur. Eğer bir zamanlar olmak istenen yerde olunmadığı görülürse ve bunun kişisel çabaların yeterince sarf edilmemesi yüzünden olduğu anlaşılırsa, bu durum işleri iyice çıkmaza sürükleyebilir. Bilmemek, görmezden gelmek ve elde edilenle yetinmek genel geçer mutluluğa ulaştırıyorsa, neden aç gözlülük yapılsın? Hem sonuçta, kim tam olarak istediği hayatı yaşıyor ki? Aklımızda bitmek bilmez karmaşık düşüncelerle günlük hayatın telaşı içinde oradan oraya koştururken belli bir süre için de olsa bu düşüncelerin yerini sıradan ve basit, çözülmesi için uykusuz geceler, insanlardan uzakta huzurlu bir ortam gerektirmeyen problemler aldığı için minnettar hissediyoruzdur belki de. Tüm bu mutsuzluğun gelip geçici bir kuruntu olduğuna hüküm getiriyoruzdur. Eğer hayat öyle ya da böyle geçip gidecekse, istediğimiz mutluluğa sahip olamıyorsak belki de bulduğumuz mutluluğu benimsemek o kadar da kötü bir fikir değildir. Hande Çubukcu TURK-101-39