Ölüm hep bize mi düşer usta? Tuzla tersanelerindeki acı olayların ardından Mustafakemalpaşa’da bir madende yaşanan facia, ölümle sonuçlanan ‘’işçi kazalarını’’ daha görünür kıldı. Aslında bu ölümlere ‘’kaza’’ demek mümkün değil. Çünkü ‘’kaza’’ bütün önlemlerin alındığı, işçilerin güvenceli-kurallı çalıştırıldığı ancak buna rağmen yaşanabilecek istisnai durumlar için kullanılabilir. Oysa ‘’iş kazası’’ adı verilen işçi ölümleri istisna değil kural haline gelmiş durumda… Göz göre göre sağlık ve güvenlik kuralları hiçe sayılarak ucuz ve güvencesiz işçi çalıştırmanın sonucu yaşanan iş cinayetleri ile yüz yüzeyiz. Üstelik karın tokluğu diyebileceğimiz ücretler karşılığında, “ölüm” denen dikenli yolda, son nefeslerini vermelerini izlemekteyiz. 1945’te çıkarılan İş Kazaları, Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanunu’ndan bu yana ölen ve sakat kalan işçilerin sayısı 200 binlerle ifade ediliyor. 1946’dan bu yana ‘’iş kazaları’’ sonucu ölen işçilerin sayısı 55 bine, sakat kalanların sayısı ise 145 bine ulaştı. 63 yılın ortalaması her yıla 900 ölü işçi! Son 25 yıla ise 30 bin ölü işçi sığmış. Her bir yıla bin 200 ölü işçi. Ölenlerin yanında bir de sosyal güvenlik hukukunun ‘’daimi iş göremez’’ dediği çalışma becerisini yitirmiş, daimi sakat kalmış işçiler var. 145 bin kişilik bir ordu bu. Her yıl 2 bin 400 işçi yaşayan ölü haline gelmiş. İstihdamın yaklaşık yarısının kayıtsız olduğu ülkemizde kayda geçmeyen ölü ve sakat işçileri, faili meçhul iş kazalarını ve meslek hastalarını bilmek mümkün değil. Ne acı ki iş cinayetlerinde son yıllarda yeniden bir tırmanış yaşanıyor. 2002 yılında 878, 2003 yılında 811 ve 2004 yılında 843 işçi, iş cinayetlerine kurban giderken 2005 yılında bu sayı 1096’ya yükseldi. 2006 yılında ise bin 601 işçi ‘’kaza’’ sonucu yaşamını yitirdi. 2007 yılında bin 44 işçi iş cinayetlerinin kurbanı oldu. 2007 yılından bu yana iş kazası ve meslek hastalıklarına ilişkin veriler düzenli yayınlanmıyor. Bu nedenle 2008 ve 2009 yılının kesin verilerini bilmiyoruz. Sosyal Güvenlik Kurumu sosyal güvenlik sisteminin mali durumunu, yaptıkları harcamaları her ay düzenli yayınlarken, iş kazası ve meslek hastalıkları konusunda aynı özeni göstermiyor. 2008 ve 2009 yılına ait iş kazası ve meslek hastalığı verileri bir an önce kamusal erişime açılmalı ve bilinir kılınmalıdır. İş cinayetlerinin en önemli nedeni işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin, sermayedarların çoğu tarafından bir maliyet unsuru olarak ele alınması, kurallara uyulmaması ve işyerlerine sendika sokulmamasıdır. Giderek artan esnek ve kuralsız çalışma biçimleri, kayıtsız çalışma ve uzun çalışma süreleri işçi ölümlerinin en önemli nedenidir. Öte yandan son yıllarda yoğunlaşan taşeronluk zinciri iş kazalarına adeta davetiye çıkarmakta… İş kazalarının iş cinayetine dönüşmesini engellemenin iki önemli yolu var. Birincisi devletin, ikincisi sendikaların denetim ve yaptırımı. İş Yasası’na göre iş yerlerinde sağlık ve güvenlik kurallarına uyulmasını denetleme görevi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na ait. Ancak denetlenecek 750 binden fazla işyeri varken Bakanlığın teftiş örgütünde çalışanların sayısı (büro çalışanları dahil) 610 civarında. Öte yandan piyasayı denetlemeye yönelik siyasi bir irade yok. Hükümetin sadakatle devam ettirdiği piyasacı-neoliberal politikalar güvencesizliğin ve esnekliğin artmasına yol açıyor. Bir başka önemli neden ise sendikasızlık… Sendikanın giremediği işyerine, madene, tersaneye Azrail giriyor. Sendikalı işyerlerinde ve yüksek sendikalaşmanın olduğu ülkelerde ‘’kaza’’ sonucu ölümlerde ciddi bir azalma yaşandığı biliniyor. Bu yüzden on binlerce işçinin ‘’kaza’’ sonucu ölümü teknik değil, siyasi ve iktisadi bir sorundur. Devlet yıllar yılı piyasayı ciddi bir biçimde denetlemediği için ve sendikalar saf dışı bırakıldığı için on binlerce işçi yaşamını yitirdi, ne yazık ki yitirmeye de devam ediyor. ‘’Kaza’ların bir diğer nedeni yaptırım yetersizliğidir. İş Yasası’na göre sağlık ve güvenlik kurallarını ihlal eden işverenlere sadece para cezası verilir. İş yerini bildirmeyen, iş sağlığı ve güvenliği yönetmeliklerine aykırı davranan işverene 88 lira, kurallara uymadığı için kapatılan bir işyerini izinsiz olarak yeniden açan (aslında bu cinayete teşebbüstür) işverene ise 904 lira ‘’ağır’’ para cezası verilir. 2003 yılında kabul edilen ‘’çağdaş ve esnek İş Yasası, iş cinayeti teşebbüsleri için hapis cezası öngörmez. Kuralları ihlal eden ve işçilerin yaşamını tehlikeye atan, onların ölümüne yol açan işverenlere karşı uysal olan İş Yasası, sağlıksız, güvenliksiz koşulları ve arkadaşlarının ölümünü protesto ederek iş bırakan, greve giden işçiler ve sendikacılar için ise yasadışı grev suçlamasıyla 2 yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Üstelik bu cezaları artıran hükümet nedense ölüme sebebiyet verebilecek işveren fiilleri için hapis cezasını aklına bile getirmedi. Dahası, hak arayan işçiyi kış günü basınçlı soğuk su ve biber gazı sıkarak dağıtan bir zihniyet Söylenecek söz bırakmıyor. Hak arayan Tekel işçisinin sağlığına kastedenler, iş yerlerinde, madenlerde, tersanelerde işçileri ölümden koruyabilir mi? Hesap Emekçilerini, kendi ekonomik ve demokratik hakları için mücadele ederken… Kafa ve kol emekçilerinin insanca yaşama ve çalışma koşullarının sağlanması için… Birlik ve dayanışma içerisinde olmaya davet ediyorum… 2010 yılının; Emeğimizin karşılığını alabilmek ve İnsanca yaşayabilmek için Sürekli Mücadele Hesabını İşlettiğimiz, Haksız rekabet ve vahşi kapitalizm değil, insancıllığı ön planda tutan, Meslektaş dayanışmasını büyüttüğümüz bir yıl olmasını umut ediyorum…