T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI KENTLEŞME VE ÇEVRE SORUNLARI BİLİM DALI SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE’NİN ENERJİ POLİTİKALARI VE NÜKLEER GEREKLİLİK YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Mehmet Emre ÇİÇEK Tez Danışmanı Prof. Dr. Eyüp Günay İSBİR Ankara - 2012 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI KENTLEŞME VE ÇEVRE SORUNLARI BİLİM DALI SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE’NİN ENERJİ POLİTİKALARI VE NÜKLEER GEREKLİLİK YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Mehmet Emre ÇİÇEK Tez Danışmanı Prof. Dr. Eyüp Günay İSBİR Ankara - 2012 ÖNSÖZ Günümüzde kullandığımız pek çok enerji kaynağından çok daha temiz olmasına rağmen, nükleer teknolojinin kullanılmaması için özellikle medya ve sivil toplum örgütleri aracılığıyla pek çok girişimde bulunulması oldukça düşündürücüdür. Aynı şekilde Türkiye gibi kaynak zengini olmayan ve yurt dışından büyük miktarlarda enerji kaynağı ithal etmek zorunda olan bir ülke için oldukça cazip bir seçenek olan nükleer enerjinin, yıllar boyunca Türkiye’nin enerji kaynakları arasında yerini alamaması oldukça manidardır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma açısından en verimli enerji kaynağının hangisi olduğunu tespit etmek ve bu çerçevede Türkiye’nin enerji politikalarının nasıl şekillenmesi gerektiğini araştırmaktır. Özellikle son yıllarda nükleer enerji karşıtı yürütülen faaliyetlerin yersiz olduğunu ispat etmek ve bu karşı çıkmaların arka planında başka nedenlerin olabileceğini vurgulama amacı taşımaktadır. Tez çalışmam esnasında yardımlarını esirgemeyen başta değerli danışman Hocam Sayın Prof. Dr. Eyüp Günay İSBİR’e, ablam Nihal ÇİÇEK, arkadaşım Hasan Ege SÖYÜT ve Banu ÖNDER’e katkılarından dolayı teşekkürü bir borç bilirim. ii İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ............................................................................................................ i İÇİNDEKİLER ................................................................................................. ii TABLOLAR .................................................................................................. vii GRAFİKLER ................................................................................................ viii GİRİŞ .............................................................................................................. 1 BİRİNCİ BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE 1.1. ENERJİ VE ÇEVRE TANIMI .................................................................... 4 1.1.1. Enerji Tanımı .................................................................................... 4 1.1.2. Çevre Tanımı .................................................................................... 5 1.1.3. Çevre Hakkı Tanımı .......................................................................... 9 1.2. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE SÜRDÜRÜLEBİLİR ENERJİ TANIMLARI ........................................................................................... 13 1.2.1.Sürdürülebilir Kalkınma .................................................................... 13 1.2.2.Sürdürülebilir Enerji ......................................................................... 21 1.2.3. Enerji ve Çevre İlişkisi ..................................................................... 25 1.2.4. Sürdürülebilir Kalkınma ve Çevre İlişkisi ......................................... 28 1.2.5. Sürdürülebilir Kalkınma ve Enerji İlişkisi ......................................... 30 İKİNCİ BÖLÜM DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ENERJİ KAYNAKLARI VE ÇEVRESEL ETKİLERİ 2.1.DÜNYADA VE TÜKİYE’DE ENERJİ TÜKETİMİ .................................... 33 2.1.1.Dünyada Elektrik Enerjisi ................................................................. 33 2.1.2. Türkiye’de Elektrik Enerjisi .............................................................. 36 2.1.3. Dünyada Birincil Enerji .................................................................... 42 2.1.4. Türkiye’de Birincil Enerji.................................................................. 43 2.1.5. Enerji Kaynaklarının Çevresel Etkileri ............................................. 45 iii 2.2. YENİLENEMEZ ENERJİ KAYNAKLARI ............................................... 51 2.2.1. Petrol .............................................................................................. 52 2.2.1.1. Dünyada Petrol ........................................................................ 52 2.2.1.2.Türkiye’de Petrol ....................................................................... 57 2.2.1.3. Petrolün Çevresel Etkileri ........................................................ 62 2.2.2. Doğalgaz......................................................................................... 65 2.2.2.1. Dünyada Doğalgaz .................................................................. 66 2.2.2.2. Türkiye’de Doğalgaz ................................................................ 69 2.2.2.3. Doğalgazın Çevresel Etkileri .................................................... 72 2.2.3. Kömür ............................................................................................. 73 2.2.3.1. Dünyada Kömür ....................................................................... 74 2.2.3.2. Türkiye’de Kömür .................................................................... 77 2.2.3.3. Kömürün Çevresel Etkileri ....................................................... 78 2.2.4. Nükleer Enerji ................................................................................. 81 2.2.4.1. Dünyada Nükleer Enerji ........................................................... 82 2.2.4.2. Türkiye’de Nükleer Enerji......................................................... 87 2.2.4.3. Nükleer Enerjinin Çevresel Etkileri .......................................... 89 2.3. YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI ............................................. 91 2.3.1. Hidrolik Enerji.................................................................................. 91 2.3.1.1. Dünyada Hidrolik Enerji ........................................................... 92 2.3.1.2. Türkiye’de Hidrolik Enerji ......................................................... 93 2.3.1.3. Hidrolik Enerjinin Çevresel Etkileri ........................................... 95 2.3.2. Rüzgar Enerjisi ............................................................................... 97 2.3.2.1. Dünyada Rüzgar Enerjisi ......................................................... 97 2.3.2.2. Türkiye’de Rüzgar Enerjisi ....................................................... 99 2.3.2.3. Rüzgar Enerjisinin Çevresel Etkileri ....................................... 101 2.3.3. Jeotermal Enerji ............................................................................ 102 2.3.3.1. Dünyada Jeotermal Enerji ..................................................... 103 2.3.3.2. Türkiye’de Jeotermal Enerji ................................................... 106 2.3.3.3. Jeotermal Enerjinin Çevresel Etkileri ..................................... 109 2.3.4. Güneş Enerjisi .............................................................................. 112 2.3.4.1. Dünyada Güneş Enerjisi ........................................................ 113 iv 2.3.4.2. Türkiye’de Güneş Enerjisi ...................................................... 115 2.3.4.3. Güneş Enerjisinin Çevresel Etkileri ........................................ 117 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÇERÇEVESİNDE, TÜRKİYE’NİN ENERJİ POLİTİKALARI VE ENERJİ KAYNAKLARININ KARŞILAŞTIRILMASI 3.1. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE’NİN ENERJİ POLİTİKALARI ...................................................................... 119 3.1.1. 1923-1963 Dönemi Enerji Politikaları ............................................ 123 3.1.2. Planlı Dönem Enerji Politikaları..................................................... 125 3.1.2.1. I. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967) ............................... 126 3.1.2.2. II. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972) ............................. 127 3.1.2.3. III. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1973-1977) ............................. 128 3.1.2.4. IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983) ............................. 132 3.1.2.5. V. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989) .............................. 135 3.1.2.6. VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994) ............................. 137 3.1.2.7. VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000) ............................ 140 3.1.2.8. VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005) ........................... 144 3.1.2.9. IX. Kalkınma Planı (2007-2013)............................................. 148 3.1.3. Hükümet Programlarında Sürdürülebilir Enerji Politikaları ............ 151 3.1.4. Türkiye’nin Enerji Politikaları İçinde Nükleer Enerjinin Önemi....... 152 3.2. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÇERÇEVESİNDE ENERJİ KAYNAKLARININ KARŞILAŞTIRILMASI .......................................... 166 3.2.1. Yenilenebilir ve Fosil Enerji Kaynaklarının Karşılaştırılması ......... 167 3.2.2. Nükleer ve Fosil Enerji Kaynaklarının Karşılaştırılması ................ 168 3.2.3. Nükleer ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Karşılaştırılması ..... 174 SONUÇ ....................................................................................................... 180 KAYNAKÇA ............................................................................................... 186 ÖZET .......................................................................................................... 201 ABSTRACT ................................................................................................ 202 v KISALTMALAR AB : Avrupa Birliği ABD : Amerika Birleşik Devletleri As : Arsenik BDT : Bağımsız Devletler Topluluğu BM : Birleşmiş Milletler Bq : Becquerel BTC : Bakü-Tiflis-Ceyhan C : Karbon CaCO3 : Kalsiyum Karbonat CH4 : Metan CO : Karbon Monoksit CO2 : Karbon Dioksit ÇED : Çevresel Etki Değerlendirmesi DSİ : Devlet Su İşleri EPDK : Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu FV : Fotovoltaik GSYH : Gayri Safi Yurtiçi Hasıla GWe : Gigavat - Elektrik GWs : Gigavat – Saat IEA : Uluslararası Enerji Ajansı IUNC : Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği İDÇS : İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi H : Hidrojen H2 : Hidrojen H2S : Hidrojen Sülfür HES : Hidro Elektrik Santrali Hg : Civa HFC : Hidroflorokarbon kws : Kilovat-Saat LNG : Sıvılaştırılmış Doğalgaz vi LPG : Sıvılaştırılmış Petrol Gazı 2 : Metrekare mSv : MiliSievert MTA : Maden Tetkik Arama mtep : Milyon Ton Eşdeğer Petrol MW : Megavat MWe : Megavat Elektrik MWy : Megavatyıl N : Azot N2O : Nitrozoksit NGS : Nükleer Güç Santralleri NH3 : Amonyak NMVOC : Metan Olmayan Uçucu Organik Bileşikler NOx : Azot Oksitler O : Oksijen OECD : Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Organizasyonu PFC : Perflorokarbon S : Kükürt SF6 : Kükürthekzaflorit SiO2 : Silisyumdioksit SO2 : Kükürt Dioksit SOx : Kükürt Oksitler TAEK : Türkiye Atom Enerjisi Kurumu TEP : Ton Eşdeğer Petrol T.C. : Türkiye Cumhuriyeti TV : Televizyon TWs : Teravat-Saat TWy : Teravatyıl UÇEP : Ulusal Çevre Strateji Eylem Planı UNCTAD : Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı USD : Amerikan Doları VOC : Uçucu Organik Bileşenler m vii TABLOLAR Tablo 1: Dünya Ülkeleri Nükleer Reaktörleri, Toplam Net Elektrik Kapasiteleri ve Elektrik Üretiminde Nükleer Oranı ....................... 83 Tablo 2: 09.05.2012 tarihi itibariyle Dünya Ülkelerinde İnşa Halindeki Nükleer Reaktör Sayıları ve Kapasiteleri ........................................ 84 Tablo 3: Türkiye’de bulunan HES potansiyeli ve kapasite kullanım oranları ........................................................................................... 94 Tablo 4: Dünya Ülkerlerinde 2011 Yılında Kurulmuş ve Kurulu Toplam Fotovoltaik Güç Sistemleri (MW) .................................................. 114 Tablo 5: Türkiye’nin Yıllık Toplam Güneş Enerjisi Potansiyelinin Bölgelere Göre Dağılımı ............................................................... 115 Tablo 6: Katı Yakıtlar ve Nükleer İçin Birim Yakıt Miktarı Başına Elde Edilen Elektrik Enerjisi Değerleri .................................................. 161 Tablo 7: Türkiye’ye Çevre Ülkelerdeki Nükleer Reaktörler ve Türkiye Sınırına Uzaklıkları ....................................................................... 162 Tablo 8: 1.000MW Güç İçin Çeşitli Enerji Kaynaklarının Arazi Gereksinimleri () ........................................................................... 167 Tablo 9: 2030 Yılında ve Yüzyıllar Sonra Alternatif Bazı Enerji Kaynaklarının Üretim Tahminleri .................................................. 168 Tablo 10: Çeşitli Enerji Kaynaklarından kg Başına Elde Edilecek Ortalama Enerji Miktarları ............................................................ 173 Tablo 11: Çeşitli Enerji Üretim Zincirlerinden Elektrik Üretiminin CO2 Emisyonu Miktarları...................................................................... 176 Tablo 12: Çeşitli Enerji Kaynaklarından Elektrik Üretiminin Arazi Gereksinimleri .............................................................................. 177 viii GRAFİKLER Grafik 1: Dünya Yakıtlara Göre Net Elektrik Üretimi (2008-2035) (Trilyon Kilowatsaat)..................................................................... 34 Grafik 2: 2009 Yılı Bazı Ülkelerin Kişi Başına Elektrik Tüketimleri ............... 35 Grafik 3: 2009 Yılı En Çok Elektrik Üreten Ülkeler (Twh) ............................. 35 Grafik 4: 2011 Yılı Türkiye Elektrik Üretiminin Kaynaklara Göre Dağılımı ........................................................................................ 37 Grafik 5: Türkiye’de Yıllar İtibariyle Kişi Başına Düşen Elektrik Tüketimi ..... 40 Grafik 6: Dünyada Birincil Enerji Tüketimi (%) ............................................. 43 Grafik 7: Türkiye’de Birincil Enerji Tüketimi (%) ........................................... 44 Grafik 8: Dünya’da İlk 5 Ülke İçin 2009 Yılı Enerji Tüketimlerinden Kaynaklanan CO2 Emisyon Miktarları (milyon ton CO2) .............. 48 Grafik 9: Yıllar İtibariyle Türkiye’nin Enerji Tüketiminden Kaynaklanan CO2 Emisyon Miktarları ................................................................ 50 Grafik 10: Türkiye’de Yakıtların Yanması Sonucu Oluşan CO2 Emisyonlarının Dağılımı (%) ........................................................ 51 Grafik 11: 2010 Yılı Dünya İspatlanmış Petrol Rezervleri ............................ 53 Grafik 12: 2010 Yılında Dünyada En Çok Petrol Üreten İlk 10 Ülke ve Petrol Üretim Miktarları (milyon ton) ............................................. 54 Grafik 13: 2010 Yılında Dünyada En Çok Petrol Tüketen İlk 10 Ülke .......... 55 Grafik 14: 2010 Yılında Dünyada En Çok Petrol Üreten İlk 7 Ülkenin Üretim-Tüketim Miktarları ............................................................. 56 Grafik 15: 2000-2012 Yılları Arasında Dünya Ham Petrol Fiyatları .............. 57 Grafik 16: Türkiye’nin Yıllar İtibariyle Üretim ve Tüketim Verileri.................. 61 Grafik 17: Dünyada En Çok Doğalgaz Üreten İlk Yedi Ülkenin ÜretimTüketim Verileri ............................................................................ 67 Grafik 18: 2000-2012 Yılları Arasında Doğalgaz Fiyatları ............................ 68 Grafik 19: Türkiye Yıllar İtibariyle Doğalgaz Üretim ve Tüketim Miktarları ...................................................................................... 70 Grafik 20: Türkiye’nin 2011 Yılında Diğer Ülkelerden İthal Ettiği Doğalgazın Ülkelere Göre Oranı(%) ............................................ 71 ix Grafik 21: 2010 Yılında Türkiye’de Doğalgaz Tüketiminin Sektörlere Göre Dağılımı (%) ........................................................................ 72 Grafik 22: 2010 Yılı Dünya’da En çok Kömür Üreten İlk 7 Ülkenin Üretim ve Tüketim Miktarları ........................................................ 75 Grafik 23: Yıllar İtibariyle Dünya Kömür Fiyatları (12.500 Btu) ..................... 76 Grafik 24: 2001-2010 Yılları Arasında Türkiye Kömür Üretim ve Tüketim Miktarları......................................................................... 77 Grafik 25: Yıllar İtibariyle Dünyada Nükleer Reaktör Sayısı ve Kapasiteleri .................................................................................. 86 Grafik 26: Dünyada En Çok Hidrolik Kaynaklı Enerji Tüketen Ülkeler .......... 93 Grafik 27: Türkiye Yıllar İtibariyle Hidrolik Enerji Tüketimi ............................ 95 Grafik 28: Dünyada Yıllar İtibariyle Rüzgar Enerjisinden Elektrik Üretilmesi ..................................................................................... 99 Grafik 29: Türkiye’de İşletmede Olan Rüzgar Güç Santrallerinin Kurulu Güç Bakımından Bölgelere Göre Dağılımı ................................. 100 Grafik 30: Türkiye Rüzgar Enerji Santrallerinin Kurulu Güç Bakımından Yıllara Göre Kümülatif Dağılımı (MW) ........................................ 101 Grafik 31: Dünya Geneli Jeotermal Enerji Kaynaklı Elektrik Üretimi .......... 104 Grafik 32: Türkiye’nin Yıllar İtibariyle Jeotermal Enerji Kaynaklı Elektrik Üretimi........................................................................................ 108 Grafik 33: Türkiye’de Güneş Kollektörlerinin Ürettiği Isıl Enerjinin Yıllara Göre Birincil Enerji Tüketimine Katkısı ....................................... 116 GİRİŞ Dünyada giderek artan çevre kirlilikleri, insanlığın en ciddi sorunlarından biri olarak her geçen gün daha fazla kendini hissettirmektedir. Özellikle ülkelerin sanayi devrimi sonrasındaki kalkınma çabaları yeryüzü ekosisteminde tamiri kolay olmayan tahriplere yol açmış ve halen de açmaya devam etmektedir. Günümüz koşullarında çevreye zarar vermeden insanlığın var olabilmesi mümkün görünmemektedir. İnsanlar ve ülkeler benzer şekilde yaşamlarını devam ettirebilmek için tüketmek, tüketimlerini karşılayabilmek için ise üretmek zorundadırlar. İnsanlar bu üretim ve tüketim süreci içerisinde enerjiye gereksinim duyarlar. Özellikle nüfusun arttığı, teknolojik gelişmelerin yaşandığı ve enerji gereksiniminin daha da artış gösterdiği 21. yüzyılda insanlar çevreyi en üst düzeyde kirletmekte ve bu kirlilik alınmaya çalışılan pek çok önleme rağmen artarak devam etmektedir. Sera gazlarının neden olduğu küresel ısınmanın en büyük sebeplerinden biri olan enerji tüketimi her geçen sürede insanlığı daha fazla tehdit etmektedir. Genellikle doğada kullanıma hazır halde bulunan ya da bazı işlemlerle kullanıma hazır hale getirilebilen fosil yakıtların tüketimi, enerji kaynakları içerisinde küresel ısınmanın en büyük sebebidir. Fosil yakıtların, tüm insanlığın topluca yok olmasına sebep olabilecek kadar tehlikeli olan toprak, su ve hava kirliliklerine sebep olduğu bir gerçektir. Özellikle 20.yüzyıldaki kalkınma yarışı ve dünya savaşlarının etkisiyle en üst seviyede gerçekleşen çevre kirlilikleri, 20.yüzyılın ikinci yarısından itibaren geniş çapta bir çevresel hassasiyetin oluşmasını tetiklemiştir. İnsanlar ne kadar çok kazanırsa kazansın, çevreyi yok ettiklerinde kendilerinin de yok olacaklarını anlamış ve bu konuda bir şeyler yapmaları gerektiğinin farkına varmışlardır. Böylece, sürdürülebilir kalkınma fikri insanlar ve ülkeler arasında yaygınlık kazanmaya başlamıştır. 2 Günümüzde sürekli gelişen bir ülke olması sebebiyle Türkiye’nin enerji talebi de gelişmesine paralel olarak artmakta ve bu talebi karşılamak büyük bir sorun teşkil etmektedir. Türkiye’nin sınırlı enerji kaynaklarıyla artan enerji talebini yerel imkanlarıyla karşılamakta güçlük çektiği gibi giderek artan enerji talebini bir şekilde karşılamak zorunda olduğu da bir gerçektir. Bu nedenle Türkiye’nin tükettiği enerjinin büyük çoğunluğunu enerji kaynakları bakımından zengin üretici ülkelerden ithal etme ya da kendisine alternatif yollar bularak enerji talebini yerli, ithal edilen fosil yakıtlara göre çok daha temiz ve daha ucuz kaynaklardan temin etme seçenekleri bulunmaktadır. Türkiye bu seçeneklerden birini seçerek gelecek enerji politikasını bu çerçevede belirlemelidir. Enerji tüketiminden kaynaklanan küresel ısınmanın bir an önce makul seviyelere çekilebilmesi için dünya genelinde enerji politikalarının yeniden şekillendirilmesi gerekmekte, ayrıca Türkiye’nin de üzerine düşen sorumlulukları cesur adımlarla yerine getirmesi gerekmektedir. Bu çalışma; özellikle sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleşebilmesi için hangi enerji kaynaklarının kullanımının daha uygun olacağı ve Türkiye’nin sürdürülebilir bir enerji politikası yürütebilmesi için nasıl bir enerji politikası uygulaması gerektiğine ışık tutacak olması açısından önem taşımaktadır. Bu çalışmanın temel amacı; sürdürülebilirlik açısından enerji kaynaklarını karşılaştırmak ve bu karşılaştırma sonucunda en verimli enerji kaynağının hangisi olduğunu tespit etmek ve sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde Türkiye’nin enerji politikasının nasıl şekillenmesi gerektiğini belirtmek olacaktır. Çalışmanın varsayımı; çevreye zararı olmayan, çevreyle tamamen dost hiçbir enerji kaynağının olmadığı ve nükleer enerjinin çevre açısından sanılandan çok daha temiz bir enerji kaynağı olduğu, bunun yanında en temiz sayılabilecek enerji kaynaklarının bile az miktarlarda da olsa çevreye zarar verebildiği olacaktır. 3 Çalışma kapsamında; enerji kayakları incelenirken özellikle yenilebilir enerji kaynakları içerisinde tüm yenilenebilir enerji kaynakları üzerinde durulmayacak, kullanımı daha yaygın ve diğerlerine nazaran daha temiz enerji kaynakları değerlendirmeye alınacaktır. Bunun yanında, Türkiye’nin enerji politikalarının sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde açıklanması sırasında sadece Cumhuriyet sonrası enerji politikaları açıklanacak olup, gelecek dönemler için de Türkiye’nin enerji politikasının nasıl şekillenmesi gerektiği üzerinde durulacaktır. Çalışmada; genel olarak yerli ve yabancı literatürden faydalanılacak olup, veriler kaynak taraması yoluyla elde edilerek betimsel bir yaklaşımla ifade edilecek, ayrıca grafik ve tablolar kullanılarak anlatım desteklenecektir. Sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde Türkiye’nin enerji politikalarının dünü, bugünü ve geleceğinin değerlendirileceği ve Türkiye için en uygun enerji kaynağının belirlenmeye çalışılacağı bu çalışmada konu üç bölümde ele alınacaktır. Birinci bölümünde; enerji, çevre, çevre hakkı, sürdürülebilir enerji ve sürdürülebilir kalkınma kavramları açıklanmaya çalışılarak bunların birbirleriyle ilişkileri üzerinde durulacaktır. İkinci bölümde; enerji kaynaklarının dünyada ve Türkiye’deki üretim ve tüketim miktarları enerji kaynakları bazında belirtilerek genel hatlarıyla bu enerji kaynaklarının çevresel etkileri üzerinde durulacak ve çok sayıda grafik yardımıyla dünya ve Türkiye’ye ait veriler gösterilecektir. Üçüncü bölümde ise; Türkiye’nin enerji politikalarının sürdürülebilirlik açısından analizi yapılacak olup, sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde enerji kaynaklarının birbirleriyle karşılaştırılması yapılarak çevre ve kalkınma ekseninde en verimli enerji kaynağının hangisi olduğu sorusuna yanıt alınmaya çalışılacaktır. BİRİNCİ BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE 1.1. ENERJİ VE ÇEVRE TANIMI 1.1.1. Enerji Tanımı Enerjiden yararlanmak çağdaş bir insan hakkı olup, enerjinin tüm tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve sürdürülebilir bir şekilde sunulması temel bir enerji politikası olmalıdır ( 1). Çünkü; enerji insanların günlük yaşamlarını sürdürmeleri için gereklidir. Tarih boyu toplumların evrimi, geliştirdikleri ve kullandıkları enerji kaynaklarına bağlı kalmıştır. Gelecekteki gelişme de aynı biçimde enerji kaynaklarının yeterliliğine dayanacaktır. Enerjinin, zaman içinde artan miktarlarda bulunmayacağının, hatta uzun vadede tükeneceğinin bilinmesi, enerjinin geleceği ile ilgili ciddi kaygılara neden olmaktadır (2). Enerji tüketimi, ekonomik büyüme ve çevre arasında stratejik bir ilişki bulunmaktadır. Enerji tüketimini; iktisadi büyüme, iktisadi yaşam, nüfus artışı, insani değer ve davranışlar, enerji piyasasındaki gelişmeler, enerji rezervleri, çevre bilinci ve enerji üretiminde kullanılacak teknolojiler belirleyecektir (3). Atmosferin ısınmasına yol açan sera gazı emisyonlarının % 85’i enerji sektöründen kaynaklanmaktadır. 1990-2003 döneminde dünya CO2 emisyonları 21,21 milyar tondan 24,98 milyar tona yükselmiştir. CO 2 emisyonlarındaki 3,77 milyar tonluk artışın 1,68 milyar tonu gelişmiş ülkelere, 1 Makine Mühendisleri Odası, “Türkiye’nin Enerji Görünümü Nisan 2012”, Makine Mühendisleri Oda Raporu MMO/588, 2.Baskı, s.207 (Erişim)http://www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/dd924b618b4d692_ek.pdf , 31.05.2012. 2 Ruşen Keleş, Can Hamamcı, Çevrebilim, 4.Baskı,Ankara, İmge Kitabevi,2002, s.86. 3 Yılmaz Güler, Dünya Stratejik Enerji Kaynakları, Enerji Stratejileri ve Türkiye, İstanbul, 2003 s.63. 5 yani OECD ülkelerine ait olup (4), enerji sektörü dünyayı ve insanlığı her geçen gün daha fazla tehdit etmektedir. 1.1.2. Çevre Tanımı Çevre kavramı sözlüklerde uzun zamandan beri var olmasına karşın, günlük dilde kullanılmasının yaygınlık kazanması 20. yy’ın ikinci yarısına rastlamaktadır. Bu yaygın kullanıma karşın, çevrenin ne anlama geldiği konusunda bugün bile görüş birliği yoktur (5). Çevre, “canlıları, özellikle de insanı etkileyen ve ondan etkilenen dış şartların tamamı (6)” ya da “toplumun veya kişilerin hayatlarını etkileyen şartların bütünü (7)” veya “yeryüzündeki bütün canlı ve cansız şeyleri kapsayan bütün, doğa” anlamlarına gelebilmektedir (8). Keleş’e göre ise; Çevre, “insan faaliyetleri ve canlı varlıklar üzerinde hemen ya da süre içinde dolaylı ya da dolaysız bir etkide bulunabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal etkenlerin belirli bir zamandaki toplamıdır. Böyle bir açıdan bakılırsa çevrenin kapsamadığı hiçbir alan ve süreç kalmamaktadır (9).” Hızla değişen dünyanın gündeminde 1970’li yılların başından itibaren giderek artan ve insanlığın en büyük ortak sorunu ve ortak endişesi haline gelmiş olan çevre ve çevrenin bozulması yer almaktadır. Ülkemizde de genellikle nüfus artışı ile birlikte görülen sağlıksız kentleşme, sanayileşme ve hızlı ekonomik gelişme süreci, istenmeyen, ancak giderek boyutları büyüyen hava, su ve toprak kirlenmeleri ile gürültü, erozyon gibi diğer çevre sorunları meydana getirerek doğal dengelerin bozulmasına yol açmaktadır (10). 4 Türkiye Çevre Vakfı, Türkiye’nin Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Türkiye Çevre Vakfı Yayını no:175, 2006, s.24. 5 Ruşen Keleş, Birol Ertan, Çevre Hukukuna Giriş, Ankara, İmge Yayınevi, Ocak 2002, s.14. 6 Kemal Görmez, Çevre Sorunları ve Türkiye, 3.Baskı, Gazi Kitabevi, 2003, s.15. 7 Eyüp Günay İsbir, Şehirleşme ve Meseleleri, Birinci Baskı, Ankara, Ocak Yayınları, 1986, s.125 8 (Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/cevre, 11.04.2011. 9 Ruşen Keleş, Can Hamamcı, Çevre Politikası, 5.Baskı, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 2005, s.32 10 Türkiye Çevre Atlası, Ankara, 2004, s.9 (Erişim)http://www.cedgm.gov.tr/CED/Files/cevreatlas%C4%B1/atlas_metni.pdf, 11.04.2011. 6 Çevrenin etkilenmesi, özellikle nüfusun hızla arttığı ve sanayileşmenin başladığı son yüzyıllarda artmıştır (11). Artan çevre kirlilikleri, ülkeleri bazı politikalar üreterek çözüm yolları geliştirmeye sevk etmiştir. Örneğin; Türkiye’nin çevre politikasının amacını ve temel ilkelerini belirleyen esaslara Ağustos 1983 tarihinde yürürlüğe giren 2872 sayılı Çevre Yasası’nda yer verilmiştir. 23 yıl uygulandıktan sonra, 2006 yılında 5491 sayılı yasa ile geniş çapta değişikliğe uğrayan Çevre Yasası’nın amacı, “Bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma” ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır” şeklinde tanımlanmaktadır. Çevre korunması ise, yasaya göre, “ Çevresel değerlerin ve ekolojik dengenin tahribini, bozulmasını ve yok olmasını önlemeye, mevcut bozulmaları gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve geliştirmeye, çevre kirliliğini önlemeye yönelik çalışmaların bütünü” dür. “Çevre kirliliği” ise, “çevrede meydana gelen ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etki” olarak tanımlanmıştır (12). Çevre kirliliğinin bir takım standartlar konularak ortadan kaldırılması mümkündür. Ancak çevre kirliliğine neden olan firmaların standartları tutturabilmesi için bir takım yeni teknolojilere ihtiyaçları vardır. Bu yeni arıtma (temizleme) teknolojileri ise oldukça pahalıdır ve firmaların maliyetlerini arttırmaktadır. Optimizasyon çözümlemesi yapan firma üretimini kısıp, mallarının fiyatlarını arttırmak zorunda kalacaktır. Ancak hiçbir yatırım geleceğin kurtarılmasından daha önemli değildir. Önce kirletip, sonra bu kirlenmeyi ortadan kaldırmaya çalışmak, kirlenmeyi kaynağında yok etmekten daha pahalı olacaktır. Bu nedenle Türkiye’de ve dünyada arıtma ve değerlendirmenin (standartların) uygulanması zorunlu olmalıdır. Böylece çevre kirliliği kaynağında yok edilebilir (13). 11 Eyüp Günay İsbir, Kentleşme Metropolitan Alan ve Yönetimi, Ankara, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Yayın No:185, 1982, s.37. 12 Ruşen Keleş, Kentleşme Politikası, 10.Baskı, Ankara, İmge Kitabevi, 2008, s.746-747. 13 İhsan Keleş, Hatice Metin, Hatice Sancak, Çevre Kalkınma ve Etik, Ankara, Alter Yayınları, 2005, s.265. 7 Çevrenin korunması, günümüzde bütün toplumların önde gelen sorunlarından birisi olmuştur. Yakın zamana kadar bu denli yaşamsal bir konuda, uluslararası veya ulusal yasalarda tek bir hukuksal düzenleme bulunmuyordu. İkinci Dünya Savaşı, insanlara olduğu kadar çevreye de büyük zararlar vermişti. Yakılan yıkılan kentlerden, atom bombalarından, kimyasal ve biyolojik silahlardan söz edilirken, bunların, yaklaşan daha büyük bir felaketin ayak sesleri olduğu duyumsanamamıştır. Savaşın ardından gelen ekonomik gelişme, endüstriyel büyüme ve yeniden silahlanma arayışları, çevre sorunlarının savaş döneminde olduğu gibi savaş sonrasında da göz ardı edilmesine neden olmuştur (14). İnsanlığın çevre sorunları ile tanışması, insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak doğaya ve çevresine hükmetme derecesine paralel olarak sorunlar da körüklenmiştir. Dünyanın başlangıç nüfusu çok düşüktür ve artışı da çok yavaştır. Nüfusun hızla büyümeye başlaması 18. yüzyılın ikinci yarısından sonradır. Dünya nüfusunun bir milyara ulaşması 1830 yıllarında mümkün olabilmiştir. Buna ikinci bir milyarın eklenmesi ise yaklaşık 130 yıl sürmüştür. Daha sonraki tarihlerde milyarların eklenme süresi giderek kısalmış ve dünya nüfusu 4 milyardan 5 milyara 13 yıl içinde ulaşmıştır. Kısa bir zaman diliminde hızla artan nüfusun yarattığı sorunlar ve baskılarla nüfus konusu dünya gündeminde önemli bir yer tutmaya başlamıştır. İnsanın yaşamak için doğayı kullanması, dünya nüfusunun büyük bir hızla artışının yarattığı çeşitli sorunlar arasında çevre sorunlarını da önemli bir konuma sokmuştur. Beslenme, barınma ve giyinme gereksinimi, insanın çevre ile ilişkiye girmesini zorunlu hale getirmekte ve bu ilişkinin de temelinde teknoloji bulunmaktadır. On yedinci yüzyılın ortalarına doğru filizlenen ve giderek büyük bir ivme kazanan teknolojik gelişme insanın doğaya hükmetme çabasında ve endüstriyel gelişmenin arkasındaki en büyük itici güç olmuştur. Ancak bu endüstriyel gelişmenin maliyeti de çok yüksek olmuş ve bugün 6 milyar dolayında olan dünya nüfusu içinde yaşadığımız doğa için giderek bir 14 Güney Dinç, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Göre Çevre ve İnsan, Ankara, Türkiye Barolar Birliği Yayını No:143, 2008, s.2-3. 8 tehdit haline dönüşürken hızla artan çevresel baskılar da yerkürenin bazı bölgelerinde yaşamı tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Önceleri sınırsız ve bedava kabul edilen doğa, çağdaş toplumlarda üretim faaliyetleri ile sınırlı bir sermayeye dönüşmüştür (15). Gelişmekte olan ülkelerin yoksulluğu, insanları yaşadıkları çevreyi göremeyecek ölçüde duyarsızlaştırmaktadır. Açlıkla savaş ve çevre kaygıları arasındaki seçmelerde, çoğunlukla, açlıkla savaş öncelik almaktadır. Her ne kadar, 1970’lerden 1990’lara değin geçen süre içinde dünya kamuoyu, her ne pahasına olursa olsun gelişme anlayışından sürekli ve dengeli gelişme yaklaşımına doğru bir ilerleme göstermişse de, dünya nüfusunun yarısı bugün bile yoksulluk kuşağının altında yaşamaktadır (16). Nüfusun çevreye ve çevrenin nüfusa olan baskılarının ışığında ağırlık kazanan görüş ise, doğal çevrenin sonlu birtakım kaynaklardan oluşuyor olması nedeni ile uygarlığın doğaya hükmederken doğayı tahrip etmeden onunla daha üretken bir ilişki içine girmesi ve devamlılığın sağlanması şeklindedir. Bir diğer deyişle, kalkınma ve sanayileşme hedeflerinin ve yöntemlerinin yerkürenin fiziksel olanaklarıyla bağdaşması ve aşırı kaynak israfının önlenerek gerek bugünün dünyasında tüm insanların hakça bir kalkınma temposuna kavuşması, gerekse gelecek kuşakların dünyasında da kalkınmaya imkan tanıyacak kaynakların var olmasını güvence altına alacak (garanti edecek) bir sürdürülebilir kalkınma ilkesinin benimsenmesidir (17). Bir diğer deyişle, nüfus olgusuna sadece nüfusun sayısal yaklaşımı yeterli olmamaktadır. Esas üzerinde durulması gereken, var olan doğal kaynakların korunması, insanın gereksinimlerine yanıt verebilmek için dönüştürülebilir kılınması ve en önemlisi de bu kaynaklara eşit ve adil biçimde ulaşmanın sağlanması olmalıdır. Bu bağlamda ele alındığında, nüfus 15 Devlet Planlama Teşkilatı, Ulusal Çevre Eylem Planı: Nüfus ve Çevre, Temmuz 1997, s.38. (Erişim) http://ekutup.dpt.gov.tr/cevre/eylempla/torosa/nufus.html, 11.07.2011. 16 Ruşen Keleş, İnsan Çevre ve Toplum, 2. Baskı, İmge Kitabevi, 1997, s.15 17 Devlet Planlama Teşkilatı, a.g.e., s.38. 9 taşıma kapasitesi ve sürdürülebilir kalkınma kavramları, çevre ve nüfus sorunlarına disiplinler arası bakış açısını zorunlu kılmakta ve üzerinde durulması gereken çevre, nüfus ve kaynaklar arasındaki dengenin sağlanması olmaktadır. Ekonomik sistemin devamının sağlanabilmesi için ekolojik sistemin korunması gerekmektedir (18). 1.1.3. Çevre Hakkı Tanımı Aslında, kendisi de doğanın bir parçası olan insanın, yaşamını sürdürmek için, doğayı, doğal kaynakları kullanması kaçınılmaz bir olgudur. Her canlı varlık gibi insan da bu dünyada yaşarken onu belli ölçüde yıpratacak, eskitecek ve zarara uğratacaktır. Fakat, belli bir denge içinde kalındıkça, özellikle tüketilen ya da yok edilen doğal kaynakların yenilenmesi süreci işledikçe, bu zarar verici eylemler dolayısıyla önüne geçilmez ya da baş edilmez bir sorunla karşılaşılmayacaktır. Tam tersine, dünyadaki kaynakların “normal” biçimde kullanımı, sağlıklı ve düzenli bir çevrenin oluşmasına ve varlığını sürdürmesine yarayacaktır (19). Bilimsel ve teknolojik ilerlemelerle paralel olarak ortaya çıkan çevre kirliliği, nükleer silahlara bağlı olarak gittikçe artan savaş tehlikesi, ülkeler arasındaki gelişmişlik farklılıkları, üçüncü kuşak adı verilen dayanışma haklarının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Dayanışma Hakları, diğer sosyal haklardan farklı özelliktedir ve gerçekleşebilmesi için kişilerin, kurumların ve devletlerin ortak çabası gereklidir. Bu haklardan biri olan Çevre Hakkı’na ilk hukuki boyut, 1972 Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı sonucu yayımlanan Stockholm bildirisi ile kazandırılmıştır. Stockholm Bildirisi’ndeki insan merkezli yaklaşım, 1982 tarihli Dünya Doğa Şartı bildirgesinde çevre merkezli bir biçim almıştır. Stockholm Bildirisi’nde çevrenin insan için gerekli olduğu anlayışı bu metin ile insanın doğanın bir parçası olduğu şeklinde değiştirilmiştir. 1992 Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı ile her 18 19 Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet Planlama Teşkilatı, a.g.e., s.38. Keleş,a.g.e., s.309. 10 ne kadar yeni ilkeler getirilmemiş olsa da, konferans, ulusal ve uluslararası alanda çevre bilincinin oluştuğunu net biçimde ortaya koyması anlamında önemlidir (20). Çevreyi, daha doğrusu sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamayı bir insan hakkı olarak algılayan uluslararası pek çok belge bulunmaktadır. Burada hepsini ele almaya olanak yoktur. Bunlardan biri, Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu çalışmaları çerçevesinde, 1990 yılında Oslo’da yapılan Uzmanlar Kurulu Toplantısı’nda benimsenen, Avrupa Ekonomik Komisyonu Çevre Hakları ve Yükümlülükleri Şartı adını taşıyan belgedeki çevre hakkı tanımıdır. Bu belgenin ilk maddesinde de aynen şu tümce yer almıştır. “Herkesin genel sağlık ve gönenci için yeterli bir çevreye hakkı vardır.” Bu Şart, çevre hakkının da aralarında yer aldığı insan haklarının bütüncüllüğü ilkesinden yola çıkarak, bu hakkın, bireye başka hangi hakları da verdiğini birçok maddede açıkça belirtmiştir. Bunlardan bir kaçına aşağıda kısaca yer verilecektir (21). - Çevre konularında görüşlerini serbestçe belirtmek, dernek kurmak, barışçı toplantılar düzenlemek, bilgi vermek ve yayın yapmak, ülke içinde ve dışında doğrudan ve serbestçe ilişkiler kurmak, - Çevreyle ilgili bilgi kaynaklarına erişebilmek, - Olası risklerle ilgili olarak bilgi edinebilmek, - İstediği bilgi makul bir süre içinde ya da hiç verilmediği takdirde, yönetsel ve yargısal başvuru hakkını kullanabilmek, - Çevre konularında yeterli eğitim ve öğretim alabilmek, - Çevre koşullarına ilişkin olarak yetkili yönetimlerce hazırlanacak yazanaklardan sürekli bilgiler alabilmek, - Çevreyi etkilemesi söz konusu kararların alınması sürecine katılmak, 20 Arzu Özyol, “Sürdürülebilir Kalkınma”, s.7. (Erişim) http://www.hydra.com.tr/uploads/kutup9.pdf , 29.11.2010. 21 Keleş, Hamamcı, Çevre Politikası, s.282-284. 11 - Bu katılım süreçlerinde, önerilen yatırımlar hakkındaki görüşlerini yetkili yönetimlere iletebilmek, - Önerilerinin ve itirazlarının ne ölçüde dikkate alınmış olduğunu gerekçeleriyle birlikte öğrenebilmek, - Çevreye etki yapabilecek etkinlikler konusunda yönetsel ve yargısal başvuru kanallarını kullanabilmek, - Sağlığını ve çevresini olumsuz yönde etkilediğini ya da tüze kurallarını bozduğunu sandığı etkinliklerin azaltılması ya da durdurulması için devletin yönetsel ya da yargısal müdahalesini istemek, - Çevreye verilmiş olan bir zararı önlemek ya da onarmak amacıyla aldığı önlemler nedeniyle yüklendiği masrafın karşılanması için yargı yollarına başvurabilmek, - Çevrenin zarardan hemen önceki durumuna yeniden getirilebilmesi için yönetsel ya da yargısal yollara başvurabilmek, - Sağlığına, yaşamına ya da çevresine verilen zarar nedeniyle tam ve acil ödence isteyebilmek, - Dünyanın başka yerlerinde çevre üzerinde ciddi bir etki yapan etkinlikler nedeniyle de, tıpkı orada yaşamakta olan insanların sahip oldukları yönetsel ya da yargısal başvuru yollarını kullanabilmek. Türkiye’de çevre kavramını esas alan düzenlemeye ilk kez 1982 T.C. Anayasası’nın 56’ncı maddesinde “Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması” başlığı altında yer verilmiştir. Bu maddenin yalnızca ilk iki fıkrası çevreye ilişkindir. Literatürde ve güncel kullanımda çevre hakkı maddesi diye anılan bu hüküm şöyledir (22); - Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. - Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir. 22 Nükhet Yılmaz Turgut, Çevre Politikası ve Hukuku, Ankara, İmaj Yayınevi, 2009, s.78. 12 Türkiye’de çevre sorunlarına ilgi duyulmasının oldukça yeni olması nedeniyle; çözümleri için gerekli politikaların ve yasal önlemlerin geliştirilmesi de çok eskilere gitmez. 1980’lerin başlarına değin, konuya sağlık politikasının bir parçası gözüyle bakılıyordu. Nitekim, çevreye ilişkin düzenlemelerin tüzel kaynağı, 1980’lerden önce, 1961 Anayasası’nın 49. maddesindeki “sağlık hakkı” idi. Bu madde ise; “Devlet, herkesin, beden ve ruh sağlığı içinde yaşamasını sağlamakla ödevlidir”, şeklindeydi. Bu anlayışın, 1982 Anayasası ile değiştiği söylenebilir. 1982 Anayasası’nda, çevre ile doğrudan doğruya ve dolaylı olarak ilgili birkaç madde yer almıştır. Çevreyi doğrudan doğruya ilgilendiren 56. maddede şöyle denilmektedir: “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamak hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, devletin ve vatandaşların ödevidir.” Öte yandan, Anayasa’da, çevreyi dolaylı olarak ilgilendiren maddeler de vardır (23). Çevre hakkı, yalnız yaşayan insanların değil, gelecek nesillerin de hakkını kapsamaktadır. Dolayısıyla, bu hakkın ihlali, yalnız günümüze ait değil, geleceğe ait bir hakkın da ihlalidir ( 24). Aynı zamanda çevre hakkı, yalnızca “insan” hakkı değildir. Bu hak, insan dışında başta hayvan türü olmak üzere bütün canlı varlıklara da aittir. İnsanlar açısından çevre hakkının “Şimdiki ve gelecek kuşaklar” şeklinde belirlenmesi, çevre hakkının yararlanıcılarının iki boyutlu olduğunu göstermektedir. Hakkın öznesi, öncelikle “günümüz insanlarıdır”. Yürürlükteki hukuk metinleri ve özellikle anayasalar bunu ifade etmek için çeşitli deyimler kullanır: “yurttaşlar”, “bireyler”, “herkes”, “halk”, “bütün haklar”, “topluluk” vb. Çevre hakkı öznesinin ikinci boyutunu ise; “gelecek kuşaklar”, gündeme getirmektedir (25). Her ülkenin “kendi kapısının önünü süpürmesi” gibi yerel ve dar yaklaşımlarla çevre sorunlarına çözüm getirilmesi olanaksızdır. Sınır tanımayan çevre olgusu, bütün insanlığın ortak yaşam alanıdır. Çevre 23 Keleş, Hamamcı, a.g.e., s.348. Özyol, a.g.m., s.7. 25 İbrahim Ö.Kaboğlu, Çevre Hakkı, 3.Baskı, İmge Kitabevi, s.55-56. 24 13 sorunlarına küresel düzeyde yaklaşılması da yeterli değildir. Yeryüzünü çoktan geri bırakan insanoğlu, baş döndürücü bir hızla, geri dönüşü olmayan çöplerini uzaya serpmektedir. Evrensel içeriği ağırlık taşıyan konularla ilgili hukuksal düzenlemelerin de, evrensel ölçülerde ele alınması gerekiyor. Oysa çevrenin uluslararası hukukun konuları arasına girmesi çok yeni bir oluşumdur. Öylesine yenidir ki, insan haklarını gruplar biçiminde sıralandıran hukukçulara göre, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, ancak “üçüncü kuşak” haklar arasında anılmaktadır. Bu tür ayrımlar sözü edilen hakların önem sırasına göre değil, çağımız insanının yaşamsal konular karşısındaki ilgisizliğine göre belirlenmektedir (26). Çevre hakkının bir insan hakkı olarak dünyada ve Türkiye’de gelişme göstermesi bir gerçek olmakla birlikte; bu haktan, insanların yeterince yararlanabilecekleri koşulların sağlanmış olduğunu söylemek mümkün değildir. Hakkın çiğnenmesini ya da sağlanmasındaki ihmalleri ciddi yaptırımlara bağlamaksızın, herkesin bu haktan yararlanması için yönetsel ve yargısal kurumların temel anlayış ve yaklaşımlarında ve insanların ödev ve sorumluluk algılamalarında gerekli değişiklikler olmaksızın bu hakkın kağıt üzerinde kalmaktan öteye geçemeyeceği açıktır (27). 1.2. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE SÜRDÜRÜLEBİLİR ENERJİ TANIMLARI 1.2.1.Sürdürülebilir Kalkınma Sürekli ve dengeli kalkınma ya da sürdürülebilir kalkınma kavramı 1970’li yıllardan bu yana ekonomi, toplum ve çevre arasında kurulmak istenen dengenin yeni bir anlatımı olarak ortaya çıkmıştır. Bu terimin ilk kez Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUNC) tarafından hazırlanan 26 27 ‘Dünya Koruma Stratejisi’ adlı yazanakta Dinç, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Göre Çevre ve İnsan, s.3-4. Keleş, Hamamcı, a.g.e., s.285. kullanıldığı 14 görülmektedir. Kavramın tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaya başlanması BM Çevre ve Kalkınma Komisyonunca hazırlanan ve 1987 yılında yayımlanan ‘Ortak Geleceğimiz’ adlı yazanakla gerçekleşmiştir. Sürdürülebilir kalkınma, bugünün gereksinmelerini, gelecek kuşaklarında kendi gereksinmelerini karşılama olanaklarını ellerinden almadan karşılamaktır. Tanım iki kavrama dayanmaktadır. Birincisi, gereksinme kavramı ve özellikle dünyanın yoksullarının temel gereksinmelerini karşılama. İkincisi, çevrenin bugünkü ve gelecekteki gereksinmeleri karşılayabilme yeteneğine teknolojinin ve toplumsal örgütlenmenin getirdiği sınırlamalardır (28). Brundtland Raporundan sonra, 1992 yılında yapılan Rio Zirvesi’nin ana konusunu da yine sürdürülebilir kalkınma oluşturmuştur. Rio Zirvesi sonunda kabul edilen, küresel, ulusal, bölgesel ve yerel düzeydeki uygulamalara yön veren Rio Bildirgesi, Gündem 21, İklim Değişikliği Sözleşmesi, Biyolojik Çeşitliliğin Korunması Sözleşmesi ve Orman Varlığının Korunması İlkeleri’ne de sürdürülebilir kalkınma anlayışının yansıdığı görülmektedir. 1994 yılında Kahire’de yapılan Birleşmiş Milletler Nüfus ve Gelişme Konferansı’nda da, 1995’de Pekin’de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler IV. Kadın Konferansı’nda da gelişme ve büyüme konularına yer verilmiştir. Ayrıca, 1996 yılında İstanbul’da yapılan Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı Habitat II, Costa Rika’ nın San Jose kentinde yapılan Rio+5 Zirvesi ve 2002 yılında yapılan, Rio+10 Konferansı olarak da adlandırılan Johannesburg Zirvesi de, sürdürülebilir kalkınma politikalarının dönüm noktalarındandır (29). Dünya üzerindeki ekonomik ve sosyal gelişmelerin sürmesi, ancak, bu gelişmelere en önemli girdileri sağlayan çevrenin, korunması ve geliştirilmesi 28 Keleş, Hamamcı, a.g.e., s.169-170. Ayşegül Mengi, Nesrin Algan, Küreselleşme ve Yerelleşme Çağında Bölgesel Sürdürülebilir Gelişme AB ve Türkiye Örneği, 1.Baskı, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2003, s.2-4. 29 15 temeli üzerinde oluşturulan yeni anlayış, dünya literatürüne “sürdürülebilir gelişme (kalkınma)” adı altında girmiştir (30). Sürdürülebilir kalkınma düşüncesinin kavramsallaşması uzun bir dönemde gerçekleşmiştir. Kavram, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, birçok uluslararası kuruluşun yapmış olduğu yoğun çalışmalar sonucunda biçimlenmiştir. Özellikle 1970’li yıllardan itibaren, gerek küresel ve gerekse ulusal ve yerel düzeylerde birçok bilimsel araştırma yapılmış ve konferanslar düzenlenmiştir. Yapılan her yeni çalışma sürdürülebilir kalkınma düşüncesinin kavramsallaşmasına katkıda bulunmuştur (31). Sürdürülebilir (sürekli ve dengeli) kalkınma, herkesin temel gereksinmelerini karşılamayı ve herkesin daha iyi bir yaşam beklentisini giderme fırsatını sağlamalıdır. Bu nedenle sürdürülebilir kalkınma bir değişim sürecidir. Bu süreçte kaynakların kullanımı, yatırımların yönlendirilmesi, teknolojik gelişmenin yönünün seçilmesi, kurumsal değişiklikler uyum içinde ve insanlığın bugünkü ve gelecekteki gereksinimlerini, beklentilerini karşılama gizilgücünü varsıllaştırıcı olmalıdır (32). Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı; çevre korumasıyla ekonomik kalkınma kavramlarının uzun dönemli ve birlikte düşünülmesi esasına dayanır ve bu çerçevede kavram ekonomik faaliyetlerin birçok yönünü ele alır. Sürdürülebilir kalkınmayla ekonomi ve çevre arasında bir entegrasyon gözetilirken, bu modelle sağlanacak gelişmede toplumun topyekun gelişmesi ve kalkınması hedeflenmektedir (33). İkinci Dünya Savaşı sonrasında hızlanan kalkınma çabaları, silahlanma yarışı, tahrip gücü yüksek silahların kullanıldığı savaşlar, nükleer 30 Pınar Kılıçoğlu, Türkiye’nin Çevre Politikalarında Sürdürülebilir Gelişme, Ankara, Turhan Kitabevi, 2005, s.151. 31 Recep Bozloğan, “Sürdürülebilir Gelişme Sürecinin Tarihsel Arka Planı”, İstanbul Üniversitesi Elektronik Dergi Sistemi, s.1017 (Erişim)http://www.iudergi.com/tr/index.php/sosyalsiyaset/article/viewFile/277/261, 01.05.2012. 32 Keleş, Hamamcı, a.g.e., s.170. 33 Uğur Yıldırım, Şerif Öner, “Sürdürülebilir Kalkınma Yaklaşımının Türkiye’ye Yansımaları: GAP’ta Sürdürülebilir Kalkınma ve Yerel Gündem 21”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 4, Ekim 2003, s.10. 16 denemeler, yeryüzünü tehdit eder hale gelmiş, biyosferdeki dengeleri bozmuştur. Tüm bu olumsuz gelişmelere, hızla artan dünya nüfusu ve yükselen yaşam standardı beklentisinin eklenmesiyle kirlilik artmış ve doğal kaynakların hızla tükenmesi, biyolojik çeşitliliğin azalması gibi sonuçlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Çevre sorunlarının boyutlarının gelişmesi ve yaşamı tehdit edici düzeye ulaşması ile sorunları önleyici çözümler aranmaya başlanmıştır (34). Sürdürülebilir kalkınma kavramı her ne kadar kalkınmaya öncelik tanısa da, çevrenin korunmasını esas almakta ya da kalkınmanın sınırını ya da zorlamasını çevreye zarar verme ile belirlemektedir (35). Son yıllarda, dünyadaki gelişmeler ışığında, sürdürülebilir kalkınmaya önem verilmesi, çevresel etkilerin sınırlar ötesi taşınabilen bir niteliğe sahip olması nedeniyle, küreselleşen dünyada enerji ve çevre alanında uluslararası platformlarda ortak bir iradenin oluşması, çevresel hususların tek başına ele alınmasından ziyade entegre bir şekilde bir bütün olarak ele alınması ve tüm sektör politikalarına çevre boyutunun dahil edilmesi ile çevre çok daha önemli bir boyut kazanmıştır (36). Ortak Geleceğimiz raporundaki tanım “Bugünün gereksinimlerini karşılama olanaklarını tehlikeye atmaksızın karşılayan kalkınma” şeklindedir. Soyut nitelikli olan bu tanımın gerçekte ne anlama geldiği, tanımdaki bazı ifadelerden ve Raporun tümüne hakim olan görüşlerden hareketle, açıklığa kavuşturulabilir. Belirtilecek ilk nokta, adında çevre kavramı bulunmamakla birlikte, sürdürülebilir kalkınmanın ana temasının çevrenin korunması ile kalkınma kavramlarının birbirleriyle çatışmadıkları aksine birbirlerini tamamladıkları ve birbirlerine gereksinim duydukları olduğudur. Kısacası sürdürülebilir kalkınma bir denge arayışını, bir uzlaşmayı yansıtmaktadır. Bu bağlamda bazı radikal çevrecilerin savundukları sıfır büyüme savı ile bazı az gelişmiş ülkelerin öncelik tanımakta ısrar ettikleri kalkınmacı (geleneksel) 34 Arzu Özyol, a.g.m., s.2. Ömer Aykul, Ekolojik Hukuk, Seçkin Yayıncılık, 2010, s.52. 36 Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması: Enerji ve Çevre Komisyonu Raporu, World Energy Council-Turkish National Committee DEKTMK, Ankara, 2004, s.5. 35 17 yaklaşım iki aşırı uç olarak sürdürülebilir kalkınmanın kapsamı dışında bırakılmaktadır. Öne sürülen sav, ekolojik ilkeleri yadsıyan sınırsız büyüme, kar ve aşırı tüketime dayalı yerleşik kalkınma anlayışının çevrenin korunması yönünde değiştirilmesi halinde kalkınmadan korkmaya gerek kalmayacağı; çünkü çevreyi korumak, en azından, ortaya çıkmış kirlilik ve bozulmaları önlemek için de kalkınmaya gereksinim olduğudur (37). Sürdürülebilir sözcüğünün kalkınmaya ilişkin olduğu açık olup amaçlanan kalkınmanın gelecekte de devam ettirilmesidir. Ancak kalkınmanın sürdürülebilirliğinin ön koşulu başta doğal kaynaklar olmak üzere çevrenin korunmasıdır. Kalkınmada kullanılan kaynakların tüketilebilir/sınırlı oluşu bunların akılcı kullanılmasını zorunlu kılmıştır. İşte bu noktada çevre faktörü sürdürülebilir kalkınma kavramını yaratan görünmez temel etken olarak işin içine girmekte, sürdürülebilirliğin anlamını belirginleştirmektedir (38). Sürdürülebilir kalkınma kavramının anlamında yer alan diğer belirleyici sözcükler ise yaşam kalitesi ve adalet olup, bunlar tanımda yer verilen kuşaklar ve gereksinimler sözcüklerinin anlamıyla bütünleşmektedir. Doğal kaynakların kötüye kullanılmasının fakirlik, kırsal nüfusun azalması ve işsizlik gibi sosyo-ekonomik sonuçları kalkınma-çevre ilişkisindeki ortak temel öğenin yaşam kalitesi olduğunu göstermektedir. Yaşam kalitesi ise yalnızca bugünkü kuşaklar için değil gelecek kuşaklar için de geçerlidir ki bu noktada “beslenme, barınma giyinme ve iş sahibi olma” şeklindeki temel gereksinimlerin yaşam kalitesinin asgari öğeleri olarak bütün kuşaklar için karşılanması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır (39). Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma Çevre Kanunu’nda ancak 2006 değişikliği ile yer alabilmiştir. İkinci maddedeki sürdürülebilir kalkınma tanımı Johannesburg’ da belirginleşen üç eksenli yaklaşım ile Ortak Geleceğimiz’ deki tanımın unsurlarından olan bugünkü ve gelecek kuşaklar boyutunu birleştirmiştir. Burada sürdürülebilir kalkınma bugünkü ve gelecek kuşakların, 37 Turgut, a.g.e., s.95. Turgut, a.g.e., s.95. 39 Turgut, a.g.e., s.95-96. 38 18 sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına alan çevresel, ekonomik ve sosyal hedefler arasında denge kurulması esasına dayalı kalkınma ve gelişme ifadesiyle belirtilmiştir. Ayrıca 1. maddede bu kavramdan ilke olarak söz edilmiş ve çevrenin korunmasının sürdürülebilir kalkınma doğrultusunda sağlanmasının amaç olduğu açıklanmıştır. Bu açıklama olumlu gibi gözükse de aynı ifadede sürdürülebilir kalkınmadan ayrı olarak sürdürülebilir çevre kavramına yer verilmesi ve bunun da tanımının ayrıca yapılmasının doğru olduğu söylenemez. Çünkü sürdürülebilir kalkınmanın kaçınılmaz bir gerekliliği olan sürdürülebilir çevre ondan ayrı bir kavrammış gibi gösterilmekle sürdürülebilir kalkınmanın önemi ve özü hafifletilmiş/geri plana atılmış olmaktadır. Ayrıca, kalkınma kavramının geniş bir anlam ve kapsam taşımasından hareketle, tanımda kalkınma sözcüğünden ayrı olarak gelişme kelimesine neden yer verildiği de aynı şekilde sorgulanabilir. 2006 değişikliği ile eski kanunda bulunan ve sürdürülebilir kalkınmaya ters düşen açıklamalar da kanundan çıkarılarak bunların yerine “Sürdürülebilir Kalkınma İlkesi” getirilmiştir (40). Sürdürülebilir kalkınma anlayışının gerçekleşip gerçekleşmediğini ya da ne ölçüde gerçekleştiğini belirlemek için kimi ekonomik, sosyal ve ekolojik göstergeler kullanılmaktadır(41). - Sosyal Güvenlik ve Refah: Hane halkı geliri, gelir paylaşımı, açlık sınırının altındaki kişi sayısı, sosyal güvencenin türü ve finansmanı. - Sağlık: Ortalama yaşam süresi, bedensel sağlık, uyuşturucu madde tüketimi, sağlık masrafları, sağlık hizmetleri için kişi başına yapılan harcamalar. - Öznel Yaşam Koşulları: Genel olarak yaşamdan memnuniyet, yaşlara göre yaşamdan memnuniyet, yerleşim alanlarına (kent, kır) göre yaşamdan memnuniyet. - Konut ve Barınma: Kişi başına düşen oturma alanı, konutun büyüklüğünden, niteliğinden memnuniyet, kira giderlerinin gelir içindeki 40 41 Turgut, a.g.e., s.104-105. Mengi, Algan, a.g.e.,, s.11-13. 19 payı, konut yatırımları, konutların yenilenmesi için yapılan yatırımlar, kişi başına düşen oda sayısı. - Kültür ve Boş Zaman Etkinlikleri: Kültür etkinlikleri için yapılan harcamalarının toplam kamu harcamaları içindeki payı, yeterli boş zamana sahip kişilerin oranı, düzenli olarak tatile gidenlerin oranı, kültürel etkinlikleri takip edenlerin oranı. - Sosyal Dayanışma ve Katılım: Birlik, klüp ya da öteki örgütlerde aktif üyelik, oy hakkına sahip yurttaşların toplam nüfus içindeki payı, fahri çalışma oranı, karar organlarındaki kadınların oranı, yerel ve bölgesel süreçlere katılım olanakları. - Gelişme İşbirliği: Kişi başına düşen kamusal gelişme yardımı UNCTAD’ nin az gelişmiş ülkeler için gelişme yardımları. - Eğitim ve Bilim: Okur-yazarlık oranı, kişi başına düşen kamusal eğitim harcamaları, genel olarak ve cinsiyete göre okula devam süresi. - Bilgi: İletişim araçlarını kullanma oranı, internet kullanımı, gazete ve dergilerin çeşitliliği. - Fiziksel Güvenlik: Bedensel yaralama olayları, trafik kazaları, doğal afetler, yetişkinlere ve çocuklara karşı fiziksel ve psikolojik şiddet. - Uluslararası Ticaret ve Uluslararası Rekabet: Kişi başına düşen dış borç oranı, kişi başına düşen yatırımlar, anamal stoğu, bütçe açığı ve rüşvetin yaygınlığı. - İç Piyasa: Genel fiyat düzeyi, çevre ile ilgili vergiler, piyasaya müdahale oranı, çevreye zarar verecek teşvikler, çevre koruma teşvikleri. - İstihdam: İşsizlik oranı, yeni iş alanlarının yaratılması, cinsler arasında ücret eşitliği. - Araştırma, Geliştirme ve Teknoloji: Patent başvuruları, bilim insanlarının oranı, kişi başına araştırma ve gelişme için yapılan özel ve kamusal harcamalar. - Üretim: Kişi başına düşen GSYH. - Tüketim: Kişi başına tüketim giderleri. - Hareketlilik: Mal ve yolcu taşıma kapasiteleri ve oranları, kitle iletişim araçlarının taşımacılıktaki payı, demiryolu ağı, karayollarının uzunluğu. 20 - Zararlı Maddeler, Katı Atıklar: Gürültü kirliliği, radyoaktif atıklar, katı atıkların geri dönüştürülme oranı. - Toprak: Toprağın ağır metal artıklarıyla kirletilmesi, tarım yapılabilir alanlar, erozyon. - Su: Su tüketimi, nitrat ve fosfat kirlenmesi, atık suların temizlenmesi için yapılan harcamalar. - Hava: Ozon yoğunluğu, karbondioksit ve kükürtdioksit oranları. - İklim: Sera gazı emisyonları, iklim değişiklikleri. - Alan Kullanımı: Kentsel ve kırsal alanların oranı. - Biyoçeşitlilik: Türlerin çeşitliliği, ulusal çevre koruma alanları, habitat çeşitliliği. - Enerji: Kişi başına kullanılan enerji, yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji tüketimindeki payı. - Ormanlar: Toplam orman alanları ve korunması, koruma için ayrılan yardımlar. Sürdürülebilir kalkınma, yalnızca gelişmekte olan ülkeler için önerilen bir model değil, zengini ve yoksulu ile tüm dünya devletlerinin uygulaması gereken bir anlayıştır. Gelişmekte olan ülkeler için sürdürülebilir kalkınma, ekonomik ve sosyal gelişmelerini gerçekleştirirken çevreyi ve doğal kaynaklarını da korumayı ifade ederken; sanayileşmiş ülkeler için bugünkü gelişmişlik ve refah düzeylerini muhafaza edebilmek, yaşam kalitelerini yükseltebilmek için çevre değerlerine sahip çıkmak, çevreyi korumak anlamına gelmektedir. Yine de, sürdürülebilir kalkınmanın hedeflerine, boyutlarına ve göstergelerine bakıldığında, sürdürülebilir kalkınma politikalarının uygulanma gereği açısından gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkeler ayırımı önemini yitirmektedir. Ekonomik gelişmenin sağlanması, sosyal dayanışma ve çevre koruma amaçlarının gerçekleştirilmesi gibi hedefler, toplumdaki tüm bireylerden ve gruplardan, yeryüzündeki tüm ülkelere kadar, küresel, bölgesel, yerel ve toplum düzeyinde tüm aktörleri ilgilendirmektedir. Bu konuda, asıl ayırım, bu politikaların yaşama geçirilmesi, 21 bunun için gerekli tüzel düzenlemelerin yapılması, kurumsal yapının oluşturulması, kaynak sağlanmasında ortaya çıkmaktadır (42). 1.2.2.Sürdürülebilir Enerji Enerjinin kalkınmada en önemli ve vazgeçilmez bir faktör olması göz ardı edilemeyecek bir gerçektir. Ancak, diğer taraftan, sürdürülebilir kalkınmada diğer önemli bir unsur da gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre bırakabilmektir. Bu nedenle, enerjiye yönelik faaliyetlerin çevreye olan olumsuz etkilerini en aza indirmek/gidermek ve ekolojik dengeyi bozmamak için gerekli önlemlerin alınması zorunlu hale gelmiştir (43). Sürdürülebilir kalkınmanın temel şartı olan enerji ile ilgili kavramları birçok yönden ele almak mümkündür. Günümüzde enerji kaynaklarının dünya üzerindeki dağılımı, kaynağı bol olan ülkelerle kaynak kıtlığı olan ülkelerin enerji konusunda farklı yaklaşmalarına neden olmaktadır. İthal enerji kaynaklarına bağımlılığı yüksek olan ülkeler açısından enerji kaynaklarının sürekli, güvenilir, temiz ve çeşitli kaynaklardan/ülkelerden olabildiğince uygun fiyatlarla sağlanması ve yüksek verimlilikle tüketilmesi sorunu büyük önem taşırken; genelde enerji ihracatçısı olan ülkeler açısından, kendi enerji kaynaklarına uluslararası piyasalarda çeşitli ülkelerden kesintisiz ve yeterli talebin var olması ve yeterince yüksek fiyatlardan satılabilmesi anlamında enerji talep güvenliği kavramı daha fazla ön plana çıkmaktadır. Sonuç olarak, ülkelerin güçlü bir ekonomik yapıya sahip olabilmesi için enerji güvenliği stratejik öneme sahiptir (44). 42 Mengi, Algan, a.g.e., s.4-5. Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması, Enerji ve Çevre Komisyonu Raporu, World Energy Council-Turkish National Committee DEKTMK, Ankara, 2004, s.7. 44 Vedat Arslan, “Enerji Kaynaklarında Güvenilirlik ve Kömürün Yeri”, TMMOB İzmir Kent Sempozyumu, s.215 (Erişim)http://www.imoizmir.org.tr/UserFiles/File/Izmir-Kent Sempozyumu/bildiriler/bildiriler/200819.pdf , 01.06.2012. 43 22 Bir kaç on yıl öncesine kadar enerji sisteminin sürdürülebilirliği, yalnızca kullanım oranına göre enerjinin elde edilebilirliği esas alınarak tanımlanmakta idi. Günümüzde, sürdürülebilir gelişmenin bilimsel ve etik çerçevesi kapsamında çevre güvenliği de enerji güvenliği kadar önemli hale gelmiştir. Küresel ısınma ve ona bağlı iklim değişiklikleri giderek enerji politikalarının sürdürülebilirliğinin kilit noktası haline gelmiştir. Bu nedenle, düşük karbon ekonomisinin oluşturulması, günümüzde enerji politikalarına ilişkin tartışmaların odak noktasını teşkil etmektedir (45). Bu çerçevede, son yıllarda, çevre ve enerji politikalarında önemli değişiklikler olmuş ve kirliliği temizlemek yerine, sorunu kaynağında çözmek üzere, teknolojiler geliştirilmiştir. Özellikle fosil yakıtlı enerji üretimi ve kullanımında gelişmiş ve verimli teknolojilerin uygulanması, üretilen birim enerji başına daha az yakıt kullanılmasını dolayısıyla, alıcı ortamlara verilen atık miktarlarının azalmasını sağlar. Ekonomik açıdan bakıldığında ise, yakıt maliyetini düşüreceği için enerji maliyetinde de azalma sağlar. Ancak, bu teknolojilerin bir kısmı henüz geliştirilme ve pilot aşamasında olup, maliyetleri yüksektir. Bu açıdan bakıldığında, teknoloji seçiminde, teknolojinin ticarileşmiş ve maliyet-etkin olmasına dikkat edilmeli ve yakıt tipine uygunluk göz önünde tutulmalıdır (46). Enerji üretiminde, çevrenin korunmasına yönelik diğer bir husus da, enerjinin üretiminden kullanımına kadar her aşamada enerji verimliliğinin ve tasarrufun sağlanmasıdır. Birçok ülkede gelişmişlik göstergesi olarak kullanılan enerji miktarının yüksekliğinden ziyade, enerji yoğunluğunun düşüklüğü dikkate alınmaktadır. Türkiye’de ise enerji yoğunluğu, gelişmiş ülkelere göre oldukça yüksektir. (47). Bu da Türkiye için oldukça büyük bir olumsuzluktur. 45 Hasan Saygın , “Sürdürülebilir Enerji Politikalarında Nükleer Enerjinin Yeri ve Türkiye”, s.1 (Erişim)http://eppamtr.weebly.com/uploads/5/6/2/5/5625734/surdurulebilir_enerji_politikalarnda_nuk leer_enerjinin_yeri_ve_turkiye.pdf , 01.06.2012. 46 Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması, Enerji ve Çevre Komisyonu Raporu, World Energy Council-Turkish National Committee DEKTMK, Ankara, 2004, s.7. 47 a.g.e., s.7. 23 Enerji, çevre ve sürdürülebilir kalkınma arasında yakın bir ilişki vardır. Sürdürülebilir kalkınma isteyen bir toplum çevreye zararlı emisyonlar vermeyen yararlı enerji kaynaklarından faydalanmalıdır. Ancak, bütün enerji kaynakları çevresel etkiler oluşturduklarından, enerji verimliliğini arttırarak onların çevreye vermiş oldukları zararlı etkiler azaltılabilir. Dolayısıyla, enerji verimliliği ve çevresel etkiler arasında güçlü bir ilişki vardır. Aynı miktarda enerji üretmek için daha az kaynak kullanımı, kirlilik ve enerji verimliliği ile ilişkilendirilir (48). Sürdürülebilir kalkınma açısından, enerji tasarrufunun ulusal politikalarda temel faktör olarak yer alması kaçınılmaz bir olgudur. Özellikle 1970’lerdeki petrol krizi sonrası gelişmiş ülkelerde, 1973-1983 yılları arasında yılda % 1,7 ortalama düzeyinde enerji tasarrufu sağlanabileceği görülmüştür. Enerji tasarrufu bilincinin yaygınlaştırılması, bedava teknik bilgi ve denetim hizmetinin verilmesi, araç-gereçlerin üzerinde enerji etiketleri vb. teknikler konusunda eğitim verilmesi bu alandaki faaliyetler olmaktadır. Enerji tasarrufu sağlamada bir diğer önemli araç, enerji fiyatlandırması olmalıdır. Enerji fiyatının, enerjinin üretim veya ithal maliyeti ile birlikte sağlığa, mala ve çevreye olan zararlarını da kapsayacak şekilde, gerçek enerji maliyetini tüketiciye yansıtmalıdır. Ancak bu suretle hem çevre kirliliğini önlemede hem de tasarruf sağlamada doğru çözümler sağlanmış olacaktır. Enerji tasarruf tedbirlerinin uygulanabileceği bazı önemli sektör ve alanlar aşağıda verilmiştir (49). 48 - Ulaştırma Sektörü, - Sanayi Sektörü, - Tarım Sektörü, - Binalar, Konutlar - Elektrik İletim Hatları, Tülay Selici, Zafer Utlu, Nadir İlten, “Enerji Kullanımının Çevresel Etkileri Ve Sürdürülebilir Gelişme Açısından Değerlendirilmesi”, s.2 (Erişim) http://www.emo.org.tr/ekler/f096d0e005a8c79_ek.pdf. , 28.02.2011. 49 Türkiye Çevre Atlası, Ankara, 2004, s.185 (Erişim)http://www.cedgm.gov.tr/CED/Files/cevreatlas%C4%B1/atlas_metni.pdf, 31.12.2011. 24 - Kaçak Kullanımın Engellenmesi vs Türkiye’de enerji politikalarının sürdürülebilirliğine yönelik en öne çıkan önlem enerji verimliliğidir (50). Enerji verimliliği, binalarda yaşam standardı ve hizmet kalitesinin, endüstriyel işletmelerde ise üretim kalitesi ve miktarının düşüşüne yol açmadan, birim hizmet veya ürün miktarı başına enerji tüketiminin azaltılmasıdır. Isıtma, aydınlatma ve ulaşım ihtiyaçlarının karşılanırken, elektrikli ev eşyalarının kullanılırken, kısacası günlük yaşantının her safhasında enerjiyi verimli kullanmak suretiyle, ihtiyaçların kısıtlanmadan aile bütçesine, ülke ekonomisine ve çevrenin korunmasına katkı sağlanması mümkündür (51). Enerji arz güvenliğinin sağlanması ve küresel iklim değişikliği ile mücadele zorunluluğu, ülkeleri bütüncül bir konu ve bütüncül bir piyasa ile karşı karşıya bırakmaktadır. Uluslararası Enerji Ajansı projeksiyonları gelecek 25 yıl içerisinde dünya enerji tüketiminin %60’ın üzerinde artacağını öngörmektedir. Türkiye’de ise enerji tüketiminin, 2020 yılına kadar, dünya ortalamasının üzerinde artacağı tahmin edilmektedir. İçinde bulunduğumuz dönemde, neredeyse her türlü sanayinin, her çeşit üretim kolunun en önemli girdisi olan enerjinin arz güvenliğinin sağlanması ve ekonomik istikrarın sürdürülebilmesi için dünyanın ekonomik bölgeleri birbirlerine bağımlıdırlar. Sektörlerin rekabet gücünü artırabilmesi için, kaliteli enerjinin, uygun fiyattan temin edilebilmesi ve verimli kullanılabilmesi gerekmektedir (52 ). 50 İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2023, Ankara-2011 s.17 (Erişim)http://www.tarimreformu.gov.tr/iklim/dosya/idep.pdf , 31.12.2011. 51 Enerji Verimliliği (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=enerjiverimliligi&bn=217&hn= &id=587, 31.12.2011. 52 Selahattin Hakman, “Türkiye’nin Enerji Arz Politikaları Raporu”, Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi 26. Toplantısı, İstanbul, 27 Nisan 2009, s.11 (Erişim)http://www.tobb.org.tr/AvrupaBirligiDairesi/Dokumanlar/Faaliyetler/kik/(8)%20Turkey%20 Energy%20Supply%20Policies%20Report%20Mr%20%20Hakman_TR.pdf , 31.05.2012. 25 1.2.3. Enerji ve Çevre İlişkisi Genellikle enerji, üretiminden tüketimine kadar geçen tüm süreç içinde çevreye zarar vermektedir. Ancak enerji kaynağı, temiz enerji sıfatını kazanmış olsa bile, çevreye kısıtlı miktarlarda da olsa zarar verecektir. En yaygın olarak bilinen kirlenme türü, fosil yakıtların kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Petrol, doğalgaz, kömür gibi yaygın olarak kullanılan fosil yakıt türleri, daha kaynaktan çıkarılırken temiz çevre özelliği kaybolmakta, sürekli bir risk oluşturmaktadır (53). Ayrıca, enerji üretimi ve tüketimi salınan sera gazlarının yaklaşık %80'ini oluşturmaktadır. Yani çevreyi tehdit eden en önemli unsurlardan biri enerji olmaktadır. Bu nedenden dolayı dünya ülkeleri ve Türkiye enerji ve çevre konusunda eylem planları ve politikalar geliştirmekte ve uygulamaya koymaktadır (54). İnsanların ihtiyaçlarının karşılanmasında ve gelişmenin sağlıklı olarak sürdürülmesinde gerekli olan enerji özellikle sanayi, konut ve ulaştırma gibi sektörlerde kullanılmaktadır. Ancak enerji; yaşantımızdaki vazgeçilmez yararlarının yanı sıra üretim, çevrim, taşınım ve tüketim esnasında büyük oranda çevre kirlenmesine de yol açmaktadır. Nüfus artışına, sanayinin gelişmesine paralel olarak kurulan büyük ölçekli enerji üretim ve çevrim sistemleri ekolojik dengeyi büyük ölçüde etkiledikleri gibi sınırlar ötesi etkileri de beraberinde oluşturmaktadır. Bu nedenle çevre sorunları ulusal olduğu gibi uluslararası nitelikler de taşımaktadır. Yine bu nedenle çevre sorunlarını gidermek için, gerekli tedbirlerin alınmasında, uluslararası işbirliğinin rolü önem kazanmaktadır (55). Özellikle fosil yakıtların ortaya çıkaracağı kirliliğin başında kentsel ve sınai hava kirliliği gelmektedir. Fosil yakıtların ısınma, ulaşım, evsel hizmetleri karşılama gibi amaçlara ya da sanayi gereksinimi olan enerjiyi sağlamak 53 Keleş, Hamamcı a.g.e., s.87-88. Yıldız Münevver Koç, Muhammet Garip, “Türkiye ve Avrupa’da Sürdürülebilir Enerji ve Çevre İlişkisi”, VII. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu, İstanbul, 17-19 Aralık 2008, s.151 (Erişim)http://www.uteg.org/makaleler/turkiyede_avrupada_surdurulebilir_enerji_cevre.pdf, 04.03.2011. 55 Türkiye Çevre Atlası, a.g.e., s.181. 54 26 üzere kullanılması sırasındaki yanma sonucunda kükürt dioksit, azot oksitler, karbon monoksit ve karbon dioksit gibi zararlı gazların açığa çıkması hava kirliliğine neden olmaktadır. Bu kirliliğin atmosferdeki etkileri ise bir yandan kürsel ısınmaya ve iklim değişikliğine, diğer yandan asit yağmurlarına yol açmaktadır (56). Ülkelerin, sanayileşme, sosyal ve ekonomik kalkınma, yaşam standartlarının yükseltilmesi gibi temel hedeflerine ulaşmasında en önemli unsurlardan biri enerji olup, güvenli bir enerji arzının sağlanması öncelikli bir husustur. Ancak, enerjiye yönelik faaliyetler birçok çevre sorununu da beraberinde getirmektedir. Enerji alanında; araştırılmasından, çıkarılmasından başlayarak üretimine, taşınmasına, tüketimine kadar her aşamada sürdürülen faaliyetler, çevreyi olumsuz yönde etkilemekte ve yerel, bölgesel ve küresel sorunlara yol açmaktadır. Çevresel etkilerin sınırlar ötesi taşınabilen bir niteliğe sahip olması da, globalleşen dünyada enerji ve çevre alanında uluslararası yükümlülüklerin ve platformlarda sorumlulukların ortak bir iradenin paylaşılmasını da oluşmasını, zorunlu hale getirmektedir. Enerji alanında, sürdürülen faaliyetler hiçbir çevresel önem alınmadığı takdirde, özellikle, hava, toprak, su vb. alıcı ortamlara verilen kirleticiler nedeniyle, çevreyi olumsuz yönde etkilemekte, ekolojik dengenin bozulması ile doğal zenginlikler zarar görmekte veya yok olmaktadır. Tahrip edici faaliyetlerin hızlı olmasına karşılık, bu bozulmaları geri döndürücü ve yapıcı proseslerinin çok yavaş olduğu göz önünde tutulmalıdır ( 57). İnsan kaynaklı sera gazı salınımında enerji sektörünün tüm diğer sektörlerden çok daha yüksek bir payının olması, iklim değişikliği çerçevesinde alınacak ve uygulanacak önlemlerin de ağırlıklı olarak bu sektörde gerçekleşeceği anlamına gelmektedir. Diğer bir ifadeyle, dünyada iklim değişikliği ile enerji politikaları birbirine entegre edilmiş, özellikle sera 56 Keleş, Hamamcı, a.g.e., s.88. Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması: Enerji ve Çevre Komisyonu Raporu, World Energy Council-Turkish National Committee DEKTMK, Ankara, 2004, s.5-6. 57 27 gazı azaltımı yönünde taahhütte bulunan ülkeler tüm enerji politikalarını bu çerçevede şekillendirmek durumunda kalmışlardır (58). Enerjinin kalkınmada en önemli ve vazgeçilmez bir faktör olması göz ardı edilemeyecek bir gerçektir. Ancak, diğer taraftan, sürdürülebilir kalkınmada diğer önemli bir unsur da gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre bırakabilmektir. Bu nedenle, enerjiye yönelik faaliyetlerin çevreye olan olumsuz etkilerini en aza indirmek/gidermek ve ekolojik dengeyi bozmamak için gerekli önlemlerin alınması zorunluluk teşkil etmektedir (59). Yeryüzünü çevreleyen atmosfer tabakası, dünyanın canlı yaşamına ev sahipliği yapmasını sağlayan temel yapıtaşlarından birisidir. Doğal sera etkisi olarak adlandırılan süreç; atmosferde bulunan su buharı, karbondioksit ve diğer gazların, güneşten gelen ışınımların yeryüzüne ulaşmasına izin vermesi, ancak yer yüzeyinden geri salınan uzun dalgalı yer ışınımını emerek ya da tutarak Dünya’nın ısı dengesinin düzenlenmesi olarak tanımlanmaktadır. Bugün tüm dünyada tartışma konusu olan iklim değişikliği olgusu ise, atmosferdeki sera gazlarının konsantrasyonlarının, insan kaynaklı etkinliklerle aşırı derecede artışının sonucunda, küresel iklim sisteminde ve bunun sonucunda ekosistemlerde gerçekleşen değişiklikleri ifade etmektedir. Bu çerçevede, enerji, ulaştırma, sanayi, tarım, ormancılık ve atık yönetimi sektörlerinde, başta fosil yakıtların kullanılması sonucu ortaya çıkan sera gazları, öncelikle atmosfer yoğunluklarını değiştirmekte, buna bağlı ısınma sonucunda küresel iklim sistemlerinde öngörülmeyen değişimler yaşanmakta, varlığı iklimsel verilere bağlı ekosistemlerin etkilenmesi sonucunda doğal kaynaklar ve insan toplumları zarar görmekte ve bu sonuçlar dolaylı olarak sosyo-ekonomik yapılara yansımaktadır (60). 58 Enerji-Çevre-İklim Değişikliği (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=enerji_cevre_iklim&bn=218&hn =&id=4303, 29.12.2011 59 Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması: Enerji ve Çevre Komisyonu Raporu, World Energy Council-Turkish National Committee DEKTMK, Ankara, 2004,s.7. 60 a.g.e., s.27-28. 28 1.2.4. Sürdürülebilir Kalkınma ve Çevre İlişkisi Sürdürülebilir kalkınma ile beraber çevrenin korunmasını temel alan çevre politikalarının ana hedefinde, doğal kaynak yönetimi, insan sağlığı ve doğal dengenin korunması yer almaktadır. Ancak mevcut enerji tesislerinin bile çevre ile uyumlu olması gereken alt yapılarında bazı eksiklikler mevcuttur. Yaşamın devamı için hem korunmuş bir çevre, hem de talebi karşılayabilecek yeterli enerji arzı ön koşuldur (61). Endüstri ve teknoloji alanında meydana gelen hızlı gelişmeler, bir yandan insanın doğa üzerindeki egemenliğini artırıp yaşam düzeyinin yükselmesini sağlarken; diğer yandan artan nüfus ve hızlı kentleşme ile birlikte doğal dengelerin giderek bozulması sonucunda tüm canlıları tehdit edecek boyutlara varan hava, su ve toprak kirlenmesine neden olmaktadır. Daha önceleri sadece dar kapsamlı kirlenme sorunları ve bunların ortadan kaldırılmasına yönelik kısa vadeli çözümler olarak algılanan çevre, bugün kendini doğal, ekonomik, sosyal ve kültürel değerlerin bütünü olarak göstermeye başlamıştır. Bu gelişmeyi belirleyen en önemli faktör de sosyal ve ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesinde kullanılan kaynakların hızlı ve geri dönülmez bir şekilde tahrip edilmesidir. Bu gerçeğin anlaşılması, beraberinde geleneksel kalkınma modellerinin terk edilmesi ve yeni model arayışlarını da gündeme getirmiştir. Böylece geleneksel sınırsız kalkınma ve sınırsız tüketim modelleri yerini sürdürülebilir ve dengeli kalkınma modellerine bırakmaya başlamıştır. Bütün bunların sonucunda ortaya çıkan gerçek “kirliliğin kaynağında önlenmesidir”. Kirliliğin oluşmasından sonra bertaraf etmek için yapılacak harcamaların ve yatırımların maliyeti son derece yüksektir. Kirliliği kaynağında önlemek ve yatırım esnasında çevresel önlemler almak hem daha ucuza mal olmakta, hem de üretilen malların sosyal kitleler üzerinde çevreye duyarlı olumlu etkisi oluşturulmaktadır. Örneğin, Avrupa ülkelerinde son yıllarda alınan tedbirlerle çevreci mamullere 61 Türkiye Çevre Vakfı, Türkiye’nin Yenilenebilir Enerji Kaynakları,Türkiye Çevre Vakfı Yayını no:175, 2006, s.24. 29 çok önem verilmekte ve hatta çevreye duyarlı olmayan ürünlerin ithal edilmemesi ve ülkeye sokulmaması yolunda tedbirler alınmaktadır (62). Çevre ile sosyoekonomik gelişme arasındaki ilişkileri iyi kurgulanmamış bir kalkınma stratejisinin uygulanması, şu anki ihtiyaçları karşılayabilir ancak insanların gelecekteki temel ihtiyaçlarının karşılanmasını tehlikeye sokabilir. Çünkü büyümenin hangi sınırdan sonra çevresel felaketlere yol açacağı kesin değildir ve çevresel bozulma çoğu zaman geri döndürülemez niteliktedir. Bu nedenle, ekonomik ve sosyal yapı ile çevre etkileşiminin bütüncül bir şekilde değerlendirilerek bugünkü ve gelecekteki nesillerin kalkınmanın getirdiği fırsatlardan hakkaniyetli bir şekilde yararlanmasının sağlanması, sürdürülebilir kalkınmanın temel felsefesini oluşturmaktadır. Geçmiş deneyimler bu yaklaşımın önemini daha iyi vurgulamaktadır (63). Çevre, kalkınma ve yatırımlar için feda edilebilir bir kavram olmaktan çıkartılarak, sürdürülebilir tüketim, sürdürülebilir üretim hükümetlerin uygulamaları ile değiştirilemeyecek bir devlet politikası haline getirilmelidir. Çevre kirliliğinin kaynağı ne olursa olsun, kirliliğin önlenmesinin denetiminde ilke, kirlenmenin meydana gelmesinden önce önlem alınmasıdır. Bunun mümkün olduğu durumlarda atığın azaltılması, kirletici maddenin kaynağını terk etmeden önce tutulması ve değerlendirilmesidir. Aksi taktirde taşıyıcı ve alıcı ortamlara ulaşan kirleticilerin denetimi çok zor ve oldukça pahalı olacaktır. Bu önlemlerin alınması belirli bir yatırımı gerektirmektedir. Bu amaçla ayrılan ödeneklerin, özellikle gelişmekte olan ülkelerde ekonomik kalkınmayı geciktirmekte olduğu sanılsa da uzun vadede ekonominin bozulmasına neden olacak olumsuzlukların ortadan kaldırılma çabaları olarak değerlendirilmesi gerekmektedir (64). 62 Türkiye Çevre Atlası Ankara, a.g.e., s.418. Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma (Erişim)http://www.surdurulebilirkalkinma.gov.tr/Rio+20.portal, 01.07.2012. 64 Keleş, Metin, Sancak, a.g.e., s.265. 63 30 1.2.5. Sürdürülebilir Kalkınma ve Enerji İlişkisi Son yıllarda, dünyada, enerjiye yönelik faaliyetlerin geri dönülemez çevresel zararlara yol açmadan, ekolojik dengeyi bozmadan yürütülmesi ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakılması önemli bir ilke olarak benimsenmektedir. Bu çerçevede, enerjiye ilişkin faaliyetlerde çevresel hususların dikkate alınması, politika, plan ve programlara çevre faktörünün entegrasyonu ile enerji, ekonomi ve çevre arasında bir denge kurularak, gerçek anlamda sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılması gittikçe daha fazla önem kazanmaktadır. Bu üç unsurdan birinde olumsuz yönde bir değişiklik diğer unsurları da etkilemekte söz konusu dengenin sağlanmasında zorluklarla karşılaşılmasına neden olmaktadır. Ayrıca, sosyal ve ekonomik konulardaki bazı belirsizlikler ve çevresel unsurların/zararların çok net olarak belirlenmemesi, planlanan çevresel hususların entegrasyonunu güçleştirmektedir. Diğer taraftan, birçok ülkenin ekonomik ve sosyal yapılarına ve ekonomik kalkınmışlıklarına bağlı olarak, çevresel zarar maliyetlerinin enerji fiyatlarına tam olarak yansıtılması da oldukça zordur (65). Malların ve hizmetlerin üretim ve tüketim sürecinin biçimlendirilmesi, sürdürülebilir kalkınma anlayışının belki de en önemli konusudur. Üretim nedeniyle ortaya çıkan çevre risklerinin ve zararlarının en aza indirilmesi, enerji ve hammadde kullanımının optimal hale getirilmesi önem taşımaktadır. Malların ve hizmetlerin tüketimi, mümkün olduğu kadar çevreye zarar vermemeli ve sosyal açıdan hakça olmalıdır. Üretim etkinliklerinin içinde ve dışında bilgi her zaman hazır olmalı, mümkün olduğu kadar sürdürülebilir üretim ve tüketim sağlanmalıdır (66). Enerji, sürdürülebilir kalkınmanın ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlarının tümü ile yakından ilgili bir unsurdur. Enerji arz güvenliğinin sağlanması 65 sürdürülebilir gelişme için en önemli koşullardan birini Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması, Enerji ve Çevre Komisyonu Raporu, World Energy Council-Turkish National Committee DEKTMK, Ankara, 2004, s.8. 66 Mengi, Algan, a.g.e., s.9. 31 oluşturmaktadır ve giderek uluslararası politika sahnesindeki baş aktörlerin hayati ilgi alanlarından birisi haline gelmiştir ( 67). Sürdürülebilir kalkınma içerisinde herhangi bir enerji alternatifinin gerekliliğini değerlendirirken aşağıdaki öngörüler dikkate alınmalıdır (68). - Demografik: Yüzyılın ortasında ikiye katlanacak olan nüfus (yoğun olarak gelişmekte olan ülkelerde), Enerji: 2050 yılı itibariyle birincil enerji ihtiyacının ikiye, elektrik enerjisi ihtiyacının üçe katlanması Çevre: Biyosferin endüstriyel kirlenmesi ve fosil enerjiden kaynaklanan sera gazı etkisi Jeopolitik: Azalmakta olan zengin petrol ve gaz kaynaklarının yarattığı uluslararası uyuşmazlıklar, yakıt üretimi ve taşımacılığı yapan ekonomilerin gerilemesi, Sürdürülebilir bir kalkınma için sürdürülebilir bir enerji politikasının uygulanması zorunlu olmakla beraber enerji güvenliği, çevresel güvenlik ve sürdürülebilir kalkınma kavramları birbirlerinden ayrı da düşünülmemelidir. Bu kavramlara ve sorunlara bütünleşik olarak yaklaşmayan bir enerji politikası da sürdürülebilir olmaktan uzak kalacaktır. Bundan dolayı; enerji elde edilmesinin güvenliğini ve sürekliliğini sağlayacak politika ve stratejilerin oluşturulması gerekmektedir. Bunlar (69), - Enerji elde edilecek kaynakların ulaşılabilirliğinin kolay olması ve sürekliliğinin sağlanması, Yenilenemeyen kaynaklardan çok yenilenebilir kaynaklara yönelinmesi, Tek tür kaynağa bağımlı kalınmaması ve kaynakların çeşitlendirilmesi, Dışa bağımlı kaynaklar yerine yerli kaynaklara ağırlık verilmesi, Yalnız kaynaklara değil, yapılacak enerji yatırımlarında dışa bağımlı - olunmaması, Kaynak çeşitleri açısından gerçekçi bir dağılımın yapılması, - 67 Saygın, a.g.m., s.1. Türkiye Atom Enerji Kurumu, Sürdürülebilir Kalkınma ve Nükleer Enerji Raporu, TAEK, Ekim 2002, s.19-20. 69 Örgen Uğurlu, Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları, 1.Baskı, Örgün Yayınevi, Mart 2009, s.5-7. 68 32 - - - - - Herhangi bir nedenden doğabilecek üretim ve iletim aksamasına karşı ivedi önlemlerin alınması ve yönetim stratejilerinin belirlenmesi, Gelecekle ilgili arz talep hesaplarının gerçek ve güvenilir verilerle saptanması, Enerji üretiminde ve iletiminde verimliliğin temel alınması, Enerji tüketiminde tasarruf modellerinin ve teknolojilerinin uygulamaya konulması, Enerji üretiminde çevresel kaynaklar kullanılırken bu kaynakların kendilerini yenileme hızlarının da değerlendirmelere katılması, Gerek kaynak çeşidinin, gerek enerji üretim modelinin çevreye zarar vermeyecek biçimde seçilmesi, Enerjinin üretilmesi sırasında, sonrasında, depolanmasında ve iletiminde çevresel etkilerin dikkate alınması, Üretim, iletim ve tüketimde oluşabilecek kazalara karşı risk değerlendirmelerinin yapılması ve risk azaltılışına yönelik yöntemlerin uygulanması ve geliştirilmesi, Enerji elde edilmesini artırırken, belli bir bölgede yaşayan canlıların yaşamsal niteliklerini ve kalitelerini değiştirmemeye, bu bağlamda çevresel güvenliği tehdit etmemeye önem verilmesi, Ülkenin jeostratejik ve jeopolitik konumunun enerji politikaları oluştururken göz önünde tutulması, Enerji kaynakları ile iletim hatları üzerinde ve yakınında, yerel ve bölgesel çatışmaların sıklığı ya da olasılığı göz önünde tutularak kaynak çeşitlendirilmesine gidilmesi, Sürdürülebilirlik kavramının gerekleri doğrultusunda politikalar oluşturulması, Oluşturulacak enerji politikalarının ulusal ve dış politika ile uyumlu ve istikrarlı olması, Küresel çevre sorunlarının ve politikalarının önemsenmesi gibi etken değerlendirmelere katılmalıdır. İKİNCİ BÖLÜM DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ENERJİ KAYNAKLARI VE ÇEVRESEL ETKİLERİ 2.1.DÜNYADA VE TÜKİYE’DE ENERJİ TÜKETİMİ 2.1.1.Dünyada Elektrik Enerjisi Dünyada elektrik üretiminde 2009 yılında kömür %40,6’lık oranla ilk sırayı alırken, doğalgaz %21,4 ile ikinci sırayı almış, üçüncü sırada ise %16,2 ile hidro yer almıştır. Nükleer santrallerden sağlanan elektrik ise dünya genelinde %13,4 oranındadır (70). Elektrik enerjisi dünya enerji tüketiminin yaklaşık üçte birini oluşturmaktadır. Geri kalan tüketim taşımacılık, ısıtma ve endüstriyel süreç ısısı üretimi gibi alanlarda olmaktadır. Gelecekte çevresel kaygılar ve kaynakların tükenmesi gibi sebeplerle fosil yakıt kullanımının azalması durumunda bu yakıtların yerini dolduracak en iyi alternatiflerden biri olarak nükleer enerji öne çıkmaktadır (71). 70 IEA, Key World Energy Statics 2011 IEA, s.24 (Erişim)http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2011/key_world_energy_stats.pdf , 11.04.2012. 71 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerjinin Alternatif Kullanım Alanları”,TAEK Halkı Bilinçlendirme Broşürleri 2008 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/261/ , 31.05.2012. 34 14,0 Sıvı Yakıtlar Nükleer Doğal Gaz Yenilenebilir Kömür 12,0 Trilyon KWh 10,0 8,0 6,0 4,0 2,0 0,0 2008 2015 2020 2025 2030 2035 Grafik 1: Dünya Yakıtlara Göre Net Elektrik Üretimi (2008-2035) (Trilyon Kilowatsaat) Kaynak: (Erişim) http://www.eia.gov/forecasts/ieo/electricity.cfm,21.02.2012. Türkiye’de olduğu gibi dünya genelinde de elektrik üretiminde fosil yakıtların üstünlüğü şekil yardımıyla anlaşılabilmektedir. Dünya elektrik üretiminde gelecek yıllara ilişkin projeksiyona bakılınca da; fosil yakıtların elektrik üretiminde vazgeçilemez konumunun devam edeceği fakat sıvı yakıtların kullanımının azalırken, kömür kullanımının artacağı, bunun yanında yenilenebilir enerji ve nükleer enerji kullanımında da artış kaydedileceği anlaşılabilmektedir. Doğalgazın günümüzde oldukça pahalı ve oynak bir fiyata sahip olması sebebiyle büyük doğalgaz çevrim santrallerinin kurulması oldukça büyük risk teşkil etmekte (72), bu sebeple Türkiye’de olduğu gibi dünya ülkelerinde de doğalgaz kaynaklı elektrik üretiminin alternatifleri aranmakta fakat artan enerji ihtiyacı karşısında doğalgazdan faydalanılmaya devam 72 Patrick Moore, “Going Nuclear A Green Makes the Case”, Washingtonpost Gazetesi, 16.04.2006. (Erişim)http://www.washingtonpost.com/wpdyn/content/article/2006/04/14/AR2006041401209.html, 06.08.2011. 35 edilmektedir. Grafikten de anlaşılabileceği gibi doğalgaz kaynaklı elektrik üretiminin dünya genelinde giderek artacağı görülmektedir. 15.467 16.000 12.904 14.000 7.819 10.000 7.488 6.779 8.000 6.136 6.000 2.826 4.000 2.298 2.000 0 Kanada A.B.D. Japonya Fransa Almanya Rusya Dünya Türkiye Grafik 2: 2009 Yılı Bazı Ülkelerin Kişi Başına Elektrik Tüketimleri Kaynak:(Erişim)http://www.google.com.tr/publicdata, 26.04.2012. 4.500 4.165 3.696 4.000 3.500 3.000 Twh Kwh 12.000 2.500 2.000 1.500 1.041 990 1.000 899 603 586 537 Hindistan Kanada Almanya Fransa 500 0 A.B.D. Çin Japonya Rusya Grafik 3: 2009 Yılı En Çok Elektrik Üreten Ülkeler (Twh) Kaynak: IEA:Key World Energy Statics 2011,s.26-27 (Erişim)http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2011/key_world_energy_stats.pdf, 11.04.2012. 36 Dünyada 2009 yılında kişi başına elektrik üretiminde Kanada liderken, aynı yıl en çok elektrik enerjisini de ABD’nin ürettiği grafik yardımıyla anlaşılabilmektedir. Toplam Elektrik üretimi 2009 yılında 20.055 TWs (%100) olup; ABD 4.165 TWs (%20,8), Çin 3.696 TWs (%18,4), Japonya 1.041 TWs (%15,2), Rusya 990 TWs (%4,9), Hindistan 899 TWs (%4,5), Kanada 603 TWs (%3), Almanya 586 TWs (%2,9), Fransa 537TWs (%2,7) enerji üretimi gerçekleştirmiştir (73). 2.1.2. Türkiye’de Elektrik Enerjisi 75 milyona ulaşan nüfusuyla Türkiye’nin birincil enerji üretimi ve tüketimi artmaya devam etmektedir. Türkiye 2010 yılına göre % 9 artış göstererek 2011 yılında toplam 229,3 Tws elektrik tüketmiştir. 2011 yılı ağustos ayı itibariyle kurulu elektrik kapasitesi 52.116 MW olan Türkiye’nin kaynak dağılımı ise; % 36,6 hidroelektrik ve diğer yenilenebilir kaynaklar, % 63,5 fosil (petrol, kömür, doğalgaz) kaynaklar olarak şekillenmiştir. Türkiye’nin 2010 yılında ise toplam elektrik üretimi 209,3 Tws olarak gerçekleşirken, kaynak dağılımı ise; % 46 doğalgaz, % 25 kömür, % 24 hidroelektrik, % 3 diğer fosil yakıtlar, % 1 rüzgar ve % 1 diğer yenilenebilir kaynaklardan oluşmuştur. Türkiye’deki fotovoltaik güç ünitelerinin ise 2011 yılı sonu itibariyle 6,5-7 MW düzeyine ulaştığı tahmin edilmektedir (74). Türkiye’de enerji üretiminin yaklaşık %25’i yenilenebilir kaynak olarak nitelendirilen hidrolik kaynaklardan, %75’i ise fosil yakıtları olarak adlandırılan termik (doğalgaz, linyit, kömür, fueloil gibi) kaynaklardan üretilmektedir. Son 73 IEA, a.g.e., s.25. IEA, IEA PVPS Annual Report 2011, s.102 (Erişim)http://www.iea-pvps.org/, 15.05.2012 74 37 yıllarda rüzgar ve jeotermal şeklinde alternatif kaynaklara önem 75 verilmekte, nükleer enerji kullanımı için de çalışmalar yapılmaktadır ( ). %2,1 %2,5 %27,9 %44,7 %22,8 Doğalgaz Hidro Kömür Rüzgar Diğer Grafik 4: 2011 Yılı Türkiye Elektrik Üretiminin Kaynaklara Göre Dağılımı Kaynak: Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK 2011 Faaliyet Raporu, s.61 (Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yillik_faaliyet_raporlari/Sgb_Rapor_ Yayin_Yillik_Faaliyet_Raporlari_2011_hmDN6N9jGXDR.pdf, 01.07.2012 Yukarıdaki grafikten de anlaşılabileceği gibi; Türkiye 2011 yılında elektriğinin, % 72,6’sını sadece doğalgaz ve kömür vasıtasıyla, % 24,9’unu ise yenilenebilir enerji kaynakları olan hidrolik ve rüzgar enerjileri vasıtasıyla üretebilmiştir. Türkiye’nin elektrik üretiminde büyük oranda fosil yakıtlara bağımlı olduğu ve fosil yakıtların da büyük çoğunluğunu yurt dışından temin ettiği hesaba katılırsa, Türkiye’nin tükettiği elektrik bedelinin büyük çoğunluğunu yurt dışındaki kaynak zengini ülkelere transfer ettiği gerçeği kolayca anlaşılabilir. 75 Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, DSİ Hidro 2010 Faaliyet Raporu Ankara 2011, s.34 (Erişim)http://www.dsi.gov.tr/docs/stratejik-plan/2010_faaliyet_raporu.pdf , 24.05.2012. 38 1990 yılında 58 TWs olan Türkiye elektrik üretimi (76) 2002 yılında 129 tw saat olmuş (77) 2005 yılında 161 tw saate çıkmış (78), 2009 yılında 194 tw saat (79) 2010 yılı sonu itibariyle 211 tw saat olarak gerçekleşmiş olup ( 80) 2015 yılında 293 tw saat(81) ve 2023 yılında ise 450 tw saat olarak gerçekleşmesi beklenmektedir (82). Ekonomik durgunluklar dikkate alınmazsa, Türkiye’de elektrik tüketimi her yıl yaklaşık %8 oranında artmaktadır. Bu talebi karşılamak için Türkiye yeni enerji projeleri için her yıl 4 milyar ABD Doları ayırmak zorundadır. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de enerji hayati bir konu olduğundan, kendine yeterli, sürekli, güvenilir ve ekonomik bir elektrik enerjisine sahip olunması yönünde başta dışa bağımlı olmayan ve yerli enerji kaynakları tercih edilmelidir (83). 2011 yılı itibariyle ise Türkiye’nin elektrik üretimi 228,4 milyar kws, olarak gerçekleşmiştir. Bunun yaklaşık 171 milyar kws’lik kısmı (%74,8) termik kaynaklardan elde edilirken geriye kalan yaklaşık 58 milyar kws (%25,2) ise hidrolik, jeotermal ve rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklardan elde edilmiştir (84). Yine 2011 yılında; elektrik enerjisi üretiminin %44,7'si doğalgazdan; %22,8'i hidrolik kaynaklardan; %16,9'u linyitten; %10'u ithal kömürden; %1,5'i fuel-oil'den; %2,1'i rüzgardan ve %1,97'si ise diğer kaynaklardan üretilmiştir. 2004-2011 yılları arasında doğalgaz ve kömüre dayalı elektrik enerjisi üretiminin payı artarken, yenilenebilir ve petrol türevi 76 IEA, Energy Policies of IEA Countries, Turkey 2009 Review, s.109 (Erişim)http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2009/turkey2009.pdf , 28.05.2012. 77 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Bakanlığı Enerji Politikalarımız, Ankara, Kasım 2011, s.4 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Turkiye_Enerji_Politikalarimiz.pdf, 01.06.2012. 78 IX.Kalkınma Planı, s.25 (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan9.pdf , 08.03.2012. 79 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, EUAŞ Elektrik Üretim Sektör Raporu 2009, s.6 (Erişim) http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_EUAS_2009.pdf , 01.06.2012. 80 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, TEİAŞ Türkiye Elektrik İletimi Sektör Raporu 2010,s.2 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TEIAS_2009.pdf , 01.06.2012. 81 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,a.g.e.,s.3. 82 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Bakanlığı Enerji Politikalarımız, s.4. 83 (Erişim)http://www.dsi.gov.tr/hizmet-alanlari/enerji, 24.05.2012. 84 Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK Enerji Yatırımcısı El Kitabı 2012,s.16 (Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimciel_kitabi/Sgb_Rapor_Yayin_ Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F6.pdf ,01.07.2012 39 kaynaklara dayalı elektrik enerjisi üretiminin payı azalmıştır. 2011 yılında elektrik enerjisi üretiminin %56,5'lik kısmı ithal kaynaklardan sağlanmıştır. 2010 yılındaki yerli kaynak kullanımındaki artış, hidroelektrik üretimindeki artıştan ve doğalgaza dayalı elektrik üretimindeki azalmadan kaynaklanmaktadır. 2010 yılında elektrik enerjisi üretiminde ithal kaynakların oranı %55,3 olarak karşılaştırıldığında, bir kaydedilmiş miktar olup, artış bu oranda, gözlenmiştir. 2011 İthal yılı ile kaynakların kullanımındaki bu artışta ithal kömürün payının artması etkili olmuştur (85). Önceki yıllarla karşılaştırmalı olarak bakıldığında, 2004-2010 yılları arasında doğalgaz ve kömüre dayalı elektrik enerjisi üretiminin payı artarken, yenilenebilir (özellikle hidro) ve petrol türevi kaynaklara dayalı elektrik enerjisi üretiminin payı azalmıştır. Yerli linyit kaynaklarının ve yenilenebilir enerji kaynaklarının payının tekrar artması ve üretim portföyünde nükleer enerjinin de yer alması yönünde hedefler ortaya konulmuş ve çalışmalar başlatılmış durumdadır (86). 85 Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK 2011 Faaliyet Raporu, s.61 (Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yillik_faaliyet_raporlari/Sgb_Rapor_ Yayin_Yillik_Faaliyet_Raporlari_2011_hmDN6N9jGXDR.pdf, 01.07.2012 86 Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK Enerji Yatırımcısı El Kitabı 2012, s.16 (Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimciel_kitabi/Sgb_Rapor_Yayin_ Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F6.pdf ,01.07.2012. 40 2298 2500 Kws 2000 1643 1500 926 1000 494 500 219 90 0 1960 1970 1980 1990 2000 2009 Grafik 5: Türkiye’de Yıllar İtibariyle Kişi Başına Düşen Elektrik Tüketimi Kaynak: (Erişim)www.google.com.tr/publicdata, 26.04.2012 Yukarıdaki grafikten de anlaşılabileceği gibi; Türkiye’de 2009 yılı kişi başına yıllık elektrik tüketimi yaklaşık 2.300 kws olup, bu miktar kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkeler ortalamasının çok altında kalmaktadır. Türkiye, kişi başı enerji tüketiminde halen gelişmiş ülkelerin gerisinde yer almaktadır. Gelişmiş ekonomilerin en belirgin özelliklerinden biri olan kişi başına enerji tüketim seviyelerinin yüksekliği göz önüne alındığında istikrarlı ve hızlı bir şekilde büyüyen ekonomisi ile Türkiye’nin de kişi başına enerji tüketiminde kısa ve orta vadede gelişmiş ülkelerin seviyesine gelmesi yaşanan sürecin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. İleri düzeyde bir kişi başına enerji tüketimine ulaşmak ise; büyük miktarlarda alt yapı yatırımı gereksinimi ve bu yatırımların gerçekleştirilmesini sağlayacak finansal kaynakların sağlanmasını gerektirmektedir (87). Türkiye’de enerji tüketiminin en önemli sorunlarından birini de, enerjinin OECD ortalamasına göre son derece verimsiz, bir diğer ifadeyle 87 Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu,a.g.e., s.42 41 daha yoğun olarak (olumsuz anlamda) kullanılması oluşturmaktadır. Türkiye’nin 0,38 olarak verilen enerji yoğunluğu, OECD’nin gelişmiş ülkeleriyle karşılaştırıldığında, hayli yüksektir (yaklaşık 2,5 katı). Türkiye’de enerjinin büyük oranda dışa bağımlı olmasının yanında, enerjinin verimsiz kullanılması da ülke ekonomisi için büyük bir problem teşkil etmektedir. Ayrıca, Türkiye elektrik sektörünün, kurulu gücünü yeterince üretime çevirememe (%16 eksik) sorununun yanı sıra, eksik ürettiği elektriğin yaklaşık % 20’sini “kayıp ve kaçak” adı altında tüketiciye ulaştıramaması da bir diğer problemdir (88). Türkiye, Çin'den sonra enerji talebi en çok artış gösteren ülke konumundadır. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı yaklaşık 53 bin MW olan elektrik kurulu gücünü 2023 yılına kadar 100 bin MW'a çıkarmayı hedeflemektedir. Bu süreci sağlıklı yaşayabilmesi için Türkiye'nin yılda ortalama 8-10 milyar dolarlık yatırım yapması gerekmekte, bunun da ağırlıklı olarak özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi beklenmektedir. 2002 yılında enerjide özel sektörün payı yüzde 34 iken 2011 yılında yüzde 52'ye yükselmiştir. Bakanlığın 2015 yılı beklentisi ise; özel sektör payının yüzde 75'e yükselmesidir. İnşa halinde olan termik, hidro ve diğer yenilebilir enerji santrallerinin sayıları 717'ye ulaşmış ve bunların inşasının tamamlanmasıyla Türkiye’nin bugünkü toplam kurulu elektrik gücünün yüzde 63'üne eşdeğer üretim sağlanabilecektir (89). Bu da elektrik talebini bir süre daha karşılamaya yetebilecek olmasına rağmen daha uzun vadeli enerji taleplerini karşılayabilmek için daha büyük santrallerin kurulması zorunluluk teşkil etmektedir. Türkiye’nin 2010 yılı sonu itibariyle elektrik ihtiyacı yaklaşık yıllık 212 milyar kWs iken, bunun 2023’te 500 milyar kWs’e çıkması öngörülmektedir. Ancak, tüm hidrolik, rüzgar, güneş, jeotermal, biyokütle potansiyelinin 88 Türkiye VI.Enerji Sempozyumu, Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye Gerçeği Bildiriler Kitabı, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası, 1.Basım, Ankara, Emo Yayınları, 2007, s.65-66. 89 Osman Arolat, “Enerji de 100 Bin Megawattlık 2023 Hedefi”, Dünya Gazetesi (Erişim)http://www.dunya.com/enerji-de-100-bin-megawattlık-2023-hedefi-osmanarolat_17_0_yazar.html , 23.02.2012 42 tamamını kullanılsa dahi, bu talebin (500 milyar kWs) yaklaşık yarısı karşılanabilecektir (90). Türkiye’nin elektrik enerjisi ihtiyacını uzun dönemde karşılayabilmesi ve enerji arz güvenliği sağlayabilmesi için nükleer enerjiden faydalanması bir seçenek değil aksine zorunluluk haline gelmiştir. 2.1.3. Dünyada Birincil Enerji 2010 yılı içerisinde dünyada toplam 12.002 milyon ton eşdeğeri petrol (TEP) enerji tüketilmiştir. Tüketilen enerji kaynakları arasında ilk üç sırayı fosil yakıtlar (Petrol, Doğalgaz, Kömür) almıştır. İlk sırayı 4.028 milyon tonla (%33,6) petrol alırken, ikinci sırayı 3.556 milyon TEP (%29,62) ile kömür, üçüncü sırayı ise 2.858 milyon TEP (%23,81) ile doğalgaz almıştır. Dünya birincil enerji tüketiminde hidroelektrik 776 milyon TEP (%6,46) ile dördüncü sırayı alırken, nükleer enerji 626 milyon TEP (%5,21) ile beşinci sırayı, diğer yenilenebilir enerji kaynakları ise 159 milyon TEP (%1,32) ile son sırayı almıştır (91). 2011 yılında ise; 12.274,6 milyon TEP birincil enerji tüketimi gerçekleştirilerek bir önceki yıla göre bir miktar artış kaydedilmiştir (92). Fosil yakıtlar 10.442 milyon TEP ile 2010 yılı Dünya birincil enerji tüketiminin %87,03’ünü oluşturmaktadır (93). Fosil yakıtların Dünya birincil enerji tüketimi içindeki bu ağırlıklı payı gelecekte yaşanabilecek büyük ölçekli savaşların, tekrar fosil enerji kaynaklarının kontrolünün ele geçirilmesi amacıyla, başlayabileceğini kanıtlar niteliktedir. 90 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santrallere İlişkin Bilgiler,s.30 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Nukleer_Santraller_ve_Ulkemizde_Kurulacak_Nu kleer_Santrale_Iliskin_Bilgiler.pdf, 14.04.2012. 91 BP, BP Statical Review of World Energy 2011,Primary Energy, s.40-41 (Erişim)www.bp.com/staticalreview, 20.02.2012. 92 BP, a.g.e.,s.40. 93 BP, a.g.e.,s.41. 43 %5,21 %1,32 %6,46 %33,6 Petrol Doğal Gaz %29,62 Kömür Nükleer %23,81 Hidroelektrik Yenilenebilir Grafik 6: Dünyada Birincil Enerji Tüketimi (%) Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, BP statics 2011 June (Erişim)www.bp.com/staticalreview 2.1.4. Türkiye’de Birincil Enerji Türkiye’de 2009 yılında 101 milyon ton eşdeğeri petrol (TEP) enerji tüketilmiş ve bunun %91,39 oranındaki kısmını fosil yakıtlar oluşturmuştur. 2010 yılında ise; toplam 110,9 milyon TEP enerji tüketilerek bir önceki yıla göre %9,8 oranında birincil enerji tüketiminde artış yaşanmıştır. Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de Tüketilmiş olan enerji kaynakları arasında ilk üç sırada fosil enerji kaynakları yer almıştır. Fosil enerji kaynakları içinde doğalgaz 35,1 milyon TEP (%31,65) ile ilk sırayı, kömür 34,4 milyon TEP (%31,01) ile ikinci sırayı ve petrol 28,7 milyon ton (%25,87) ile üçüncü sırayı almıştır. Yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde; hidroelektrik 11,7 milyon TEP (%10,55) ile ilk sırayı alırken, diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının hepsi Türkiye birincil enerji tüketimi içinde yaklaşık 1 milyon TEP (%0,9) ile son sırayı almıştır. Dünya birincil enerji tüketiminde %5,21 oranında yer alan 44 nükleer enerji ise Türkiye enerji kaynakları içerisinde henüz yer almamaktadır (94). Türkiye 2011 yılında ise; 118,8 milyon TEP birincil enerji tüketimi gerçekleştirerek Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmıştır (95). %0,90 %0 %10,55 %25,87 Petrol Doğal Gaz %31,01 Kömür Nükleer %31,65 Hidroelektrik Yenilenebilir Grafik 7: Türkiye’de Birincil Enerji Tüketimi (%) Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, BP statics 2011 June (Erişim)www.bp.com/staticalreview Dünya birincil enerji tüketiminde olduğu gibi Türkiye’de de fosil enerji kaynakları, tüketimde hayati derecede önem arz etmektedir. Türkiye’de 2010 yılında fosil yakıtlar 98,2 milyon TEP ile toplam birincil enerji tüketiminin %88,53’üne tekabül etmektedir. Bu oran aynı yıl fosil kaynakların Dünya birincil enerji tüketimi oranı ile paralellik göstermektedir (96). 94 BP, a.g.e., s.40-41. BP Statical Review of World Energy 2012 s.40 (Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publication s/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_ful l_report_2012.pdf 96 BP Statical Review of World Energy 2011, s. 41 (Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publication s/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_ful l_report_2011.pdf, 20.02.2012 95 45 Türkiye sürekli gelişen bir ülke olması sebebiyle enerji talebi de gelişmesine paralel olarak artmakta ve bu talebi karşılamak büyük bir sorun teşkil etmektedir. Türkiye’nin sınırlı enerji kaynaklarıyla artan enerji talebini yerel imkanlarıyla karşılamakta güçlük çektiği bir gerçektir. Bu nedenle Türkiye’nin tükettiği enerjinin büyük çoğunluğunu enerji kaynakları bakımından zengin üretici ülkelerden ithal etme zorunluluğu bulunmaktadır. Bu da büyük maddi değerlerin üretici ülkelere transferi anlamına gelmektedir. Türkiye, fosil yakıtları ithal ederek çok büyük miktarlarda maddi kayba uğramasına rağmen bu kayıplar Türkiye’nin fosil yakıtlardan dolayı uğradığı zararlardan sadece biridir. Bunun yanında Türkiye coğrafi konumu sebebiyle; Orta Doğu, Balkan ve Kafkas coğrafyalarına açılan bir köprü konumunda yer alması ve Dünya fosil enerji kaynaklarının (özellikle petrol ve doğalgaz) büyük oranda bu coğrafyalarda yer alması sebebiyle pek çok gelişmiş ülkenin hedefinde yer almıştır. 2.1.5. Enerji Kaynaklarının Çevresel Etkileri Dünya genelinde kirleticilerin sebep oldukları zehirli atıkların çevreye yayılmasıyla oluşan kirlenmelerin çevreyi ve insanlığı tehdit ettiği düşünülmektedir. Özellikle enerji kaynaklarının kullanılmasıyla ortaya çıkan sera gazı, küresel ısınmaya sebep olarak çevreye ve insanlığa çok ciddi zararlar vermektedir. Küresel ısınma, dünya genelindeki sıcaklığın giderek artması anlamına gelmektedir. Ortaya çıkan bu sıcaklık artışı da birçok ekolojik dengeyi etkileyecek boyutlara ulaşmaktadır. Global düzeydeki sıcaklık artışının en büyük etkisi ise iklim sistemi üzerinde meydana gelmektedir. Küresel ısınmaya bağlı olarak ortaya çıkan iklim değişikliği de, atmosfer içinde doğal olarak bulunan ve sera gazları olarak adlandırılan bazı gazların konsantrasyonlarının değişmesi, buna bağlı olarak da yerkürenin aşırı olarak 46 ısınmaya başlaması ve birtakım ekolojik dengesizliklerin ortaya çıkmasını ifade etmektedir (97) Küresel ısınmaya sebep olan doğrudan sera gazları Ulusal sera gazı emisyon envanteri raporuna göre; karbondioksit (CO2), metan (CH4), nitroz oksit (N2O), hidroflorokarbon (HFC), perflorokarbon (PFC), kükürt hekzaflorit (SF6) ve öncül sera gazları azot oksit (NOx), karbon monoksit (CO), metan olmayan uçucu organik bileşikler (NMVOC), kükürt dioksit (SO2) emisyonlarını kapsamaktadır (98). Dünyadaki sera gazı etkisinin yaklaşık %60’ı karbondioksit gazından kaynaklanmaktadır (99). Türkiye’de sera gazlarının temel kaynağı fosil yakıtlardır (100). 17. yüzyılda insanların aldığı her nefeste, bir milyonda 280 molekül karbon dioksit ciğerlerine dolmaktaydı. Bugün ise insanların her nefes alışında, her milyonda 380 molekül CO2 ciğerlerine dolmaktadır. Bu miktar her sene 2 molekül civarında artmaktadır. Kimse ne atmosferdeki bu CO2 yoğunluğunun artışının kesin sonucunu ne de bunun arkasında yatan nedenleri ve insanoğlunun ileriki yıllarda başına gelecekleri bilmektedir. Bilim adamları karbondioksitin atmosferi ısıttığını bilmektedirler. Bu durum sırasıyla deniz seviyesinin yükselmesine ve okyanuslar tarafından absorbe edilen CO2’nin suyu asidik hale getirmesine neden olmaktadır. Ancak bilim adamları; dünyadaki iklimin nasıl değişebileceğinden, deniz seviyesinin ne hızda yükselebileceğinden, daha asidik bir okyanusun ne demek olduğundan, yeryüzündeki ve denizlerdeki hangi ekolojik sistemlerin iklim değişikliği karşısında daha savunmasız olabileceğinden ve bu gelişmelerin insan sağlığına ve mutluluğuna ne gibi etkileri olacağından tam olarak emin 97 Ethem Karakaya, Mustafa Özçağ,” Sürdürülebilir Kalkınma ve İklim Değişikliği: Uygulanabilecek İktisadi Araçların Analizi”, s.2 (Erişim)http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/manas.pdf,02.06.2012. 98 Türkiye İstatistik Kurumu, TÜİK Ulusal Seragazı Emisyon Envanteri Raporu 1990-2009,s.1 (Erişim)http://www.tuik.gov.tr/Kitap.do?metod=KitapDetay&KT_ID=3&KITAP_ID=243,12.01.2012 99 Türkiye İstatistik Kurumu,a.g.e., s.11. 100 Türkiye İstatistik Kurumu,a.g.e., s.10. 47 değiller. Şu an maruz kalınan durum, iklim değişikliğinin sonuçlarının ne kadar ağır olabileceğini öğrenmeden, bize hızla bu değişikliği yaşatıyor (101). Eriyen buzullar, artan kasırgalar, gitgide ısınan yaz mevsimleri, küresel ısınmanın uğursuz habercileri, şirketleri ve hükümetleri fosil yakıt kullanımından kaynaklanan eşi benzeri görülmemiş tarihi bir değişim üzerine çalışmalar yapmaya yöneltmektedir. Gittikçe artan oranlarda, özellikle son iki yüzyıl boyunca insanoğlu atmosferi hızla kirletmiştir. Bugün dünyanın petrol, kömür ve doğalgaz endüstrileri senede yaklaşık yedi milyar ton karbon üretmektedir (102). Önümüzdeki iki 50 yılı karşılaştıracak olursak; gelecek ilk 50 yılda emisyon oranı, geçmiş 30 yılın hızında artmaya devam edecek ve senelik 14 milyar ton karbona ulaşacaktır sonra, karbon yoğunluğundan kaçınmak çok daha zor olacaktır. Örneğin senede 10.000 mil yol kat eden bir arabayı ele alırsak, senelik bir tona yakın karbon açığa çıkmaktadır. 2056 da uzmanlar iki milyar arabanın yollarda olacağını öngörmektedir. Buna göre; her araba ortalama 10.000 mil yol kat ederse, o yıl içinde arabaların egzozlarından 2 milyar ton karbon salımı olacaktır (103). 101 Robert H.Socolow, “Can We Bury Global Warming”, Scientific American, ,s.48 (Erişim)http://cmi.princeton.edu/resources/pdfs/bury_globalwarming.pdf, 08.09.2011. 102 Robert H.Socolow, Stephen W. Pacala, “A Plan to Keep Carbon in Check”, Scientific American, s.50 (Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=a-plan-to-keep-carbon-in ,08.09.2011. 103 Socolow, Pacala,a.g.m.,s.52 48 35000 30.313 30000 Milyon Ton CO2 25000 20000 15000 7.707 10000 5.425 1.591 5000 1.557 541 0 Dünya Çin A.B.D. Hindistan Rusya Kanada Grafik 8: Dünya’da İlk 5 Ülke İçin 2009 Yılı Enerji Tüketimlerinden Kaynaklanan CO2 Emisyon Miktarları (milyon ton CO2) Kaynak:http://www.eia.gov/cfapps/ipdbproject/iedindex3.cfm?tid=90&pid=44&aid=8&cid=regions, &syid=2009&eyid=2009&unit=MMTCD, 26.02.2012. Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve sera gazı emisyonlarına ilişkin göstergelerine bakıldığında, gerek ekonomik kalkınmışlık düzeyi, gerekse sera gazı emisyonları açısından gelişmiş ülkelerle benzer durumda olmadığı görülmektedir. Türkiye’nin kişi başı elektrik tüketimi ve kişi başı sera gazı emisyonları, OECD ülkelerinin yaklaşık üçte biri oranındadır. Diğer taraftan, Türkiye’de ekonominin enerji yoğunluğu, OECD ülkelerindekinden yaklaşık üçte bir oranında daha fazladır (104). Türkiye’de GSYH, 1990 ile 2008 yılları arasında %170,82 oranında artarken, toplam sera gazı emisyonlarının sadece %95,96 oranında artması, ekonominin gelişiminin giderek daha az sera gazı emisyonu yaratacak faaliyetlere dayandırılması bakımından olumlu bir eğilime işaret etmektedir. Öte yandan, ekonominin enerji yoğunluğundaki düşüş 1990-2008 yılları 104 Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2023 (IDEPTR), Ankara 2011, s.5 (Erişim)http://www.tarimreformu.gov.tr/iklim/dosya/idep.pdf ,03.02.2012. 49 arasında %29,41 olurken, aynı yıllar arasında ekonominin karbon yoğunluğunun sadece %27,87 oranında düşmesi, enerji arzındaki karbon yoğunluğunun ise %15,06 oranında artması, enerji arzından kaynaklanan sera gazı emisyonlarının azaltılması konusunda hala yapılması gerekenler olduğuna işaret etmektedir (105). İnsanların ihtiyaçlarının karşılanmasında ve gelişmenin sağlıklı olarak sürdürülmesinde gerekli olan enerji özellikle sanayi, konut ve ulaştırma gibi sektörlerde kullanılmaktadır. Ancak enerji; yaşantımızdaki vazgeçilmez yararlarının yanı sıra üretim, çevrim, taşınım ve tüketim esnasında büyük oranda çevre kirlenmesine de yol açmaktadır. Nüfus artışına, sanayinin gelişmesine paralel olarak kurulan büyük ölçekli enerji üretim ve çevrim sistemleri ekolojik dengeyi büyük ölçüde etkiledikleri gibi sınırlar ötesi etkileri de beraberinde oluşturmaktadır. Bu nedenle çevre sorunları ulusal olduğu gibi uluslararası nitelikler de taşımaktadır. Yine bu nedenle çevre sorunlarını gidermek için, gerekli tedbirlerin alınmasında, uluslararası işbirliğinin rolü önem kazanmaktadır (106). 105 Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,a.g.e., s.5-7. T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı,Türkiye Çevre Atlası, Ankara 2004,s.399 (Erişim)http://www2.cedgm.gov.tr/dosya/cevreatlasi/atlasin_metni.pdf ,11.03.2012. 106 50 300 250 Milyon Ton CO2 200 150 100 50 0 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Grafik 9: Yıllar İtibariyle Türkiye’nin Enerji Tüketiminden Kaynaklanan CO 2 Emisyon Miktarları Kaynak:(Erişim)http://www.eia.gov/cfapps/ipdbproject/iedindex3.cfm?tid=90&pid=44&aid=8&cid= TU,&syid=1990&eyid=2009&unit=MMTCD,26.02.2012. Türkiye’de yanma kaynaklı CO2 emisyonlarında 1990 yılına göre en yüksek artış %201,4 ile enerji sanayiinde gözlenmiştir. Ulaştırma sektöründe %80 ve imalat sanayiinde %46,8 artış gözlenmiştir. 1990 yılına göre enerji kaynaklı toplam CO2 emisyonu artışı ise %114’tür. Yanma kaynaklı CO2 emisyonlarında 1990 yılında sanayi sektörü en yüksek paya sahipken 2009 yılında elektrik üretiminin payı en yüksektir (107). 107 Türkiye İstatistik Kurumu,a.g.e., s.12. 51 %38 40 35 30 1990 2009 %30 %27 25 %25 %20 %23 %20 %17 20 15 10 5 0 Elektrik Üretimi Endüstri Ulaştırma Diğer Grafik 10: Türkiye’de Yakıtların Yanması Sonucu Oluşan CO2 Emisyonlarının Dağılımı (%) Kaynak: TÜİK Ulusal Seragazı Emisyon Envanteri Raporu, 1990-2009, s.12 (Erişim)http://www.tuik.gov.tr/Kitap.do?metod=KitapDetay&KT_ID=3&KITAP_ID=243,12.01.2012 Çevreye çeşitli yollarla zarar veren enerji kaynakları yenilenebilir ve yenilenemez enerji kaynakları olarak iki grup içinde kaynak bazında ayrıntılı olarak incelenecektir. 2.2. YENİLENEMEZ ENERJİ KAYNAKLARI Aslında doğada yenilenemeyen enerji türü yoktur fakat bazı enerji kaynaklarının meydana gelişlerinin bir sebebi olarak yenilenmeleri çok uzun süreler almaktadır. Bu nedenledir ki bunlar, yenilenemez enerji kaynakları olarak adlandırılmıştır. Doğalgaz, petrol, kömür yenilenemez enerji kaynakları olarak adlandırılır ( 108 ve nükleer 108 ). (Erişim)http://www.bilgiustam.com/yenilenemez-enerji-kaynaklari-nelerdir/,04.06.2011 enerji 52 2.2.1. Petrol Petrol tortul kayalardaki yer altı rezervuarlarında doğal olarak oluşan, hidrojen ve karbon içeren kimyasal bileşiklerden ve sıvı hidrokarbonlardan oluşan karmaşık bir karışımdır. Latince kaya anlamına gelen ‘petra’ ve yağ anlamına gelen ‘oleum’ sözcüklerinden oluşan petrol (petroleum) genellikle petrol (oil) kelimesiyle değişmeli olarak kullanılmaktadır. Açıkça tanımlamak gerekirse, hem birincil (ham) hem de ikincil (rafine edilmiş) ürünleri içermektedir (109). Petrol ürünlerinin hemen hemen hepsi petrol rafinerilerinde damıtılmış petrolden oluşmaktadır. Rafineriler ham petrolün kalitesine ve ihtiyaca göre petrol ürünleri üretirler. Petrol rafinerilerinde ham petrolden elde edilen; benzin, mazot, sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG), fuel-oil, gaz yağı, asfalt, kayganlaştırıcı maddeler, parafin, katran ve petrokimyasal ürünler petrol ürünleri olarak adlandırılır (110). 2.2.1.1. Dünyada Petrol Dünyadaki mevcut enerji kaynaklarına, ispatlanmış rezervleri ve yıllık üretim miktarları açısından bakıldığında, rezerv ömrünün; petrol için 44 yıl olacağı tahmin edilmektedir. Tüm dünyada en temel enerji kaynağı durumunda olan petrol, 2008 yılı itibariyle Global enerji ihtiyacının %34,6'sını karşılamıştır (111). 2010 yılında dünyada yaklaşık 1.383 milyar varil petrol rezervi bulunduğu tahmin edilmektedir. Mevcut petrol rezervinin 753 milyar varili (%54,4) Orta Doğu Ülkelerinde, 239 milyar varili (%17,3) Güney ve Orta Amerika ülkelerinde, 140 milyar varili (%10,1) Avrupa ve Avrasya ülkelerinde, 132 milyar varili (%9,5) Afrika ülkelerinde, 74 milyar varili (%5,4) Kuzey 109 IEA, Enerji İstatistikleri El Kitabı 2010, s.73 (Erişim) http://www.iea.org/stats/docs/statistics_manual_turkish.pdf, 20.02.2012. 110 (Erişim) http://tr.wikipedia.org/wiki/Petrol_urunleri, 25.02.02012. 111 (Erişim)http:// www.enerji.gov.tr/petrol, 15.01.2012. 53 Amerika ülkelerinde ve 45 milyar varili (%3,3) Asya-Pasifik ülkelerinde bulunmaktadır (112). 800 753 (%54.4) 700 Milyar Varil 600 500 400 300 200 239 (%17.3) 140 (%10.1) 132 (%9.5) 74 (%5.4) 45 (%3.3) 100 0 Grafik 11: 2010 Yılı Dünya İspatlanmış Petrol Rezervleri Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011 Oil, s.8 (Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publication s/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_ful l_report_2011.pdf, 20.02.2012 2010 yılında Dünya’da toplam 3.913,7 milyon ton ham petrol çıkarılmış olup, ilk sırayı 505,1 milyon tonla Rusya almıştır. 467,8 milyon tonla Suudi Arabistan ikinci sırayı almış ve 339,1 milyon tonla Amerika Birleşik Devletleri onu takip etmiştir. Türkiye’nin petrol üretimi bu yıl içinde yaklaşık olarak 2,5 milyon tondur. 2010 yılında Dünya’da tüketilen toplam petrol miktarında 850 milyon tonla ABD ilk sırayı almıştır. 428,6 milyon tonla Çin ikinci sırada yer alırken, 201,6 milyon tonla Japonya üçüncü sırayı almıştır ( 113). 112 BP Statical Review of World Energy 2011Oil, s. 6-10 (Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publication s/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_ful l_report_2011.pdf, 20.02.2012 113 BP Statical Review of World Energy 2011Oil, a.g.e., s.10-11. 54 600 505,1 Milyon Ton 500 400 467,8 339,1 300 203,2 200 203 162,8 146,3 130,8 126,6 122,5 100 0 Grafik 12: 2010 Yılında Dünyada En Çok Petrol Üreten İlk 10 Ülke ve Petrol Üretim Miktarları (milyon ton) Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011 Oil, a.g.e., s.10 . Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin petrol tüketimleri çok büyük miktarlarda gerçekleşmiş ve dünyadaki kalkınma yarışı ve enerji talebi petrol tüketimini oldukça büyük miktarlara yükseltmiştir. 55 900 850 800 700 Milyon Ton 600 500 428,6 400 300 200 201,6 155,5 147,6 125,5 116,9 115,1 105,6 102,3 100 0 Grafik 13: 2010 Yılında Dünyada En Çok Petrol Tüketen İlk 10 Ülke Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011,Oil, a.g.e., s.11. A.B.D. dünyada en fazla petrol üreten üçüncü ülke olmasına rağmen, ürettiği petrol, ihtiyacını karşılamaya yetmemiş ve üretiminin 2,5 katından fazlasını tüketerek dünya petrol tüketiminde ilk sırayı almıştır. Dünya genelinde yaşanan gelişmeler ile birlikte enerji talebinin karşılanmasında petrolün önemi önümüzdeki yıllarda da devam edecektir. Dünya genelinde enerji talebinin 2010-2025 yılları arasında yıllık ortalama yüzde 1,6 artacağı öngörülmektedir. Buna bağlı olarak enerji tüketiminin karşılanmasında alternatif ve yenilenebilir enerji kaynakları kullanımının artışına rağmen fosil yakıtlar olan petrol ve doğalgazın kullanımı da artarak devam edecektir. Artan talebin karşılanması için petrol üretiminin 2010 yılında günlük 81,3 milyon varilden 2025 yılında 93,1 milyon varile çıkacağı öngörülmektedir. Bu öngörülere bağlı olarak petrolün stratejik ve jeopolitik önemi ve uluslararası ilişkilerdeki belirleyici rolü de devam edecektir. Petrol üreticisi ülkeler önümüzdeki dönemde petrol üretimlerini politik güçleri için 56 kullanmaya devam edecektir. Ancak her ülkenin konumu artan veya azalan petrol üretimleri ile birlikte farklılaşacaktır (114). 900 Üretim Tüketim 800 700 Milyon Ton 600 500 400 300 200 100 0 Grafik 14: 2010 Yılında Dünyada En Çok Petrol Üreten İlk 7 Ülkenin ÜretimTüketim Miktarları Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, Oil, a.g.e., s.11. Dünyada gelişmiş ülkelerle birlikte gelişmekte olan ülkelerin de artan petrol talebi, dünya petrol tüketimini ve fiyatını giderek tırmandırmaktadır. 114 Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Üretici Ülkelerin Petro-Politiği 2010-2025, s.2 (Erişim)http://www.turksae.com/sql_file/366.pdf, 02.06.2012. 57 140 120 100 80 60 40 20 Oca-2012 Oca-2011 Tem-2011 Tem-2010 Oca-2010 Tem-2009 Oca-2009 Tem-2008 Oca-2008 Tem-2007 Oca-2007 Oca-2006 Tem-2006 Tem-2005 Oca-2005 Tem-2004 Oca-2004 Tem-2003 Oca-2003 Tem-2002 Oca-2002 Tem-2001 Oca-2001 Tem-2000 Oca-2000 0 Grafik 15: 2000-2012 Yılları Arasında Dünya Ham Petrol Fiyatları Kaynak:(Erişim)http://www.eia.gov/dnav/pet/hist/LeafHandler.ashx?n=pet&s=rbrte&f=m, 26.02.2012 Grafikten de anlaşılabildiği gibi; 2000-2012 yılları arasında petrol fiyatları inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Özellikle bazı dönemlerde sert yükseliş ve düşüşler yaşanmış olduğu için tüketici ve üretici ülkeler bir takım sıkıntılar yaşamıştır. Petrol fiyatlarındaki bu öngörülemez oynaklıklar petrolün yerine alternatif enerji kaynaklarına yönelmeyi hızlandırmıştır. 2.2.1.2.Türkiye’de Petrol Türkiye’de petrol aramacılığının yapılmaya başlandığı yıldan 2009 yılı sonuna kadar 1.424 arama kuyusu ve 1.808 üretim, enjeksiyon ve geliştirme kuyusu açılmış ve irili ufaklı 23 doğalgaz sahası ile 102 petrol sahası keşfedilmiştir. 2009 yılı sonu itibariyle Türkiye petrol rezervleri 44,3 milyon ton, 2008 yılı üretimi 2,2 milyon ton, 2008 yılı tüketimi 27,8 milyon tondur. 2009 yılı üretim miktarı ise 2,4 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de 58 petrol arama faaliyetlerinin başladığı tarihten 2009 yılı sonuna kadar ham petrol üretimi ise 132,5 milyon ton olarak gerçekleşmiştir (115). 2010 yılında Türkiye yaklaşık 2,5 milyon tonluk ham petrol üretimi (116), 28,7 milyon tonluk da ham petrol tüketimi gerçekleştirmiştir (117). Türkiye yaklaşık 26,2 milyon tonluk petrol ithalatı gerçekleştirerek petrol açığını karşılamak zorunda kalmıştır. Türkiye, petrol ihtiyacının yaklaşık % 90’ını diğer ülkelerden ithalat yoluyla karşılamaya çalışmıştır. Türkiye’de 2010 ve 2011 yılında işlenen ham petrol miktarı sırasıyla 19,2 ve 21 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Toplam rafinaj kapasitesinin 28,1 milyon ton olduğu göz önüne alındığında kapasite kullanım oranlarının 2010 ve 2011 yıllarında sırasıyla % 68,4 ve % 74,7 olarak gerçekleştiği ortaya çıkmaktadır. 2011 yılı için bakıldığında, rafineri lisansı sahipleri tarafından işlenen ham petrolün yaklaşık 18,1 milyon tonluk kısmı ithal edilirken, 2,4 milyon tonluk kısmının ise yerli üretimden karşılandığı görülmektedir. Kaynak ülke olarak bakıldığında İran, Rusya, Suudi Arabistan, Kazakistan ve Irak’ın toplam ithalat içindeki payının yaklaşık % 97’yi aştığı görülmektedir (118). 2008 yılında Türkiye dokuz ülkeden ham petrol ithal ederek iç talebini karşılamaya çalışmıştır. Bu ülkelerden İran % 35 ile ilk sırayı almıştır. İran’ı % 32 ile Rusya, % 16 ile Suudi Arabistan ve % 9 ile Irak takip etmiştir. Türkiye ham petrol ihtiyacının % 60’ını OPEC ülkelerinden karşılamıştır. Aynı zamanda Türkiye diğer petrol yan ürünlerinin de net ithalatçısı konumundadır. Türkiye 20’den fazla ülkeden petrol yan ürünü ithal etmekte 115 (Erişim) http://www.enerji.gov.tr/petrol, 15.01.2012. (Erişim) http://www.pigm.gov.tr/istatistikler.php, 20.12.2011. 117 BP Statical Review of World Energy 2011Oil,a.g.e., s.11. 118 Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK Enerji Yatırımcısı El Kitabı 2012, s.44 (Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimciel_kitabi/Sgb_Rapor_Yayin_ Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F6.pdf,01.07.2012. 116 59 ve 10’dan fazla ülkeye ise ihraç etmektedir. Türkiye 13,6 milyon ton mazot ithal edip, 7,6 milyon ton benzin ve fuel-oil ihraç etmiştir (119). Türk rafinerilerinin üretim kompozisyonu incelendiğinde, benzin ve motorin türlerinin üretiminin arttığını, buna karşılık fuel-oil türleri ve diğer ürünlerin üretimlerinin azaldığını görmekteyiz. 2011 yılında rafineriler tarafından üretilen toplam 20,9 milyon ton ürünün 4,3 milyon tonu benzin türleri, 7 milyon tonu motorin türleri, yaklaşık 2,5 milyon tonu fuel-oil türleri ve 7,2 milyon tonu da jet yakıtı, LPG ve baz yağlar gibi diğer ürünler olarak gerçekleşmiştir (120). Dünya petrol rezervlerinin yarısından fazlası Orta Doğu coğrafyasında yer almasına rağmen, günümüze kadar yapılan petrol arama faaliyetleri, Türkiye’nin bu konuda pek şanslı olmadığını göstermiştir. Fakat Türkiye’nin Orta Doğu’yla birlikte Balkan ve Kafkas coğrafyalarında da yer alması ve bu coğrafyalarda son yıllarda oldukça etkin politikalar izlemesi, bazı avantajlar elde etmeye başlamasına sebep olmuştur. Türkiye, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) ve Kerkük-Ceyhan ham petrol boru hatları sayesinde önemli bir enerji merkezi haline gelmeye başlamıştır. Orta Doğu ve Kafkas coğrafyasındaki petrolün Ceyhan Limanı vasıtasıyla pek çok ülkeye dağıtımı sağlanabilmiş ve giderek daha büyük miktarlarda petrol Türkiye üzerinden Dünya ülkelerine ulaştırılmıştır. Türkiye artık yalnız petrol tüketicisi ülke konumunda olmayıp aynı zamanda petrol ihracatçısı ülke konumuna da yükselmiştir. Enerji hatlarının genişletilmesi ve bu hatlara başka petrol üreticisi ülkelerin katılması, kendi ihtiyacının bile oldukça altında petrol üretmesine rağmen, Türkiye’nin bölgesinde bir enerji merkezi konumuna yükselmesine oldukça büyük katkı sağlayacaktır. 1999 yılında Türkiye’de yıllık 2.9 milyon ton petrol çıkarılabilirken bu oran 2009 yılının başında 2.4 milyon tona gerilemiştir. Türkiye’nin 2009 yılı itibariyle toplam petrol rezervlerinin 44.4 milyon ton olduğu tahmin edilmekte 119 IEA, Energy Policies of IEA Countries Turkey 2009 Review, s.51 (Erişim)http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2009/turkey2009.pdf ,04.12. 2011. 120 Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, a.g.e., s.45. 60 olup, petrol rezervlerinin büyük çoğunluğun Güney Doğu Anadolu ve Trakya Bölgelerinde olduğu fakat; son yıllardaki çalışmalarla Karadeniz’de de büyük bir rezervin bulunduğu düşünülmektedir (121). 2008 yılında ulaşım sektörü, (karayolu, havacılık, denizcilik ve demiryolu ulaşımı) Dünya’da petrol tüketimi içindeki %55’lik payıyla ilk sırada yer alırken(122), aynı şekilde Türkiye’de de petrol tüketimi içindeki % 49’luk payıyla ilk sırada yer almakta ve her geçen yılda payını arttırmaktadır. Ulaşım sektörü içindeki petrol tüketimi 2000-2008 yılları arasında % 32 artış göstermiştir. 2007 yılı verilerine göre ise; Türkiye’de petrolün, ulaşım sektöründe kullanım oranı %51, sanayi sektöründe % 23, hizmet sektöründe % 11 ve hane halkında ise % 6 olarak, ayrıca elektrik üretiminde % 5 ve son olarak temel sektörler olan tarım, ormancılık ve balıkçılık alanlarında ise % 4 olarak gerçekleşmiştir (123). 2008 yılı içinde Türkiye’de ulaşım sektörü içinde kullanılan petrol ürünleri dağılımında, Dizel yakıt kullanım oranı tüm araçlar genelinde % 59 ile ilk sırayı alırken benzin % 15,7 ve LPG % 14,4 kullanım oranıyla ulaşım sektöründe tüketilmişlerdir. Özellikle 2008-2009 yılları arasındaki ekonomik durgunlukla birlikte Türkiye’de ulaşım sektöründe kullanılan dizel yakıtı % 2,7 ve benzin yakıtı % 3,9 gerilerken, LPG kullanım oranlarında artış yaşanmıştır (124). 121 IEA: Energy Policies of IEA Countries Turkey 2009 Review, a.g.e., s.51. Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü, World Oil Outlook 2011, s.52 (Erişim)http://www.opec.org/opec_web/static_files_project/media/downloads/publications/WOO_201 0.pdf ,04.12.2011. 123 IEA: Energy Policies of IEA Countries Turkey 2009 Review, a.g.e., s.52-53. 124 IEA:Energy Policies of IEA Countries Turkey 2009 Review, a.g.e., s.52. 122 61 35 Üretim Tüketim 30 Milyon Ton 25 20 15 10 5 0 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Grafik 16: Türkiye’nin Yıllar İtibariyle Üretim ve Tüketim Verileri Üretim Kaynak: (Erişim)http //www.pigm.gov.tr/istatistikler.php,istatistikler, 20.12.2011. TüketimKaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, Oil, a.g.e., s.10. Türkiye’nin kalkınmasında, enerji kaynakları arasında günümüzde büyük öneme sahip olan petrolün gelecekte de önemini arttırarak sürdüreceği beklenmektedir. Günümüzde ulaştırma, sanayi, enerji, konut ve tarım gibi pek çok sektörde kullanılan petrol Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de vazgeçilmez bir konumdadır. Türkiye’nin gereksinim duyduğu petrolün büyük bölümü petrol üreticisi ülkelerden, kalan kısmı ise yurt içinden, temin edilmektedir. Dünya’daki gelişmelere paralel olarak petrol fiyatlarındaki istikrarsızlık ve dalgalanmalar petrol ihracatçısı tüm ülkeler gibi Türkiye ekonomisini de oldukça zor durumda bırakmıştır. Türkiye’nin gittikçe artan petrol talebinin ithalat yoluyla karşılanmaya devam edilmesi halinde dış ticaret açığındaki büyümenin artarak devam etmesi kaçınılmaz hale gelecektir. 62 2.2.1.3. Petrolün Çevresel Etkileri Günümüzde vazgeçilemez bir enerji kayağı olan petrol doğrudan ya da dolaylı olarak çevre kirliliklerine sebep olabilmektedir. Petrolün yer altından çıkarılması esnasında gerçekleşmesi muhtemel kazalar sonucunda ya da pek çok alanda kullanılan petrolden elde edilen ürünlerin üretilmesi ve/veya tüketilmesi sırasında çok büyük çevre felaketleri meydana gelebilmektedir. Ham petrolün yer altından çıkarılması sırasında Dünya ve ABD tarihinin en büyük çevre felaketlerinden biri olarak görülen Meksika Körfezi’ndeki petrol sızıntısı olayı, Deepwater Horizon adlı petrol platformunda 2010 yılı Nisan ayında meydana gelen patlamayla başlamış ve sızan petrol ABD’nin yüzlerce kilometre uzaklıktaki kıyılarını dahi etkilemiştir. Petrol kuyusu yaklaşık beş milyon varil petrolün sızmasının ve üç ay süren çalışmaların ardından kapatılabilmiştir (125). Gerçekleşen sızıntıdan dolayı Meksika Körfezi’ne en yakın konumda bulunan ABD’nin Florida, Alabama, Louisiana ve Texas eyaletleri kıyıları felaketten maksimum düzeyde etkilenmiştir. Sızıntı çok büyük miktarlarda okyanus canlısının ölmesine sebep olurken, bölgenin balıkçılık endüstrisine büyük zararlar vermiş ve yenilenebilir enerji kaynaklarını da yok etmiştir (126). Petrol rafinerileri ve petrokimya tesisleri de çok farklı nitelikteki katı, sıvı ve gaz halindeki kimyasal atık ve artıklarıyla çevreyi kirleten en önemli endüstri kollarındandır. Özellikle petrokimya sanayindeki gelişmeler kara, hava ve denizlerde kirlilik miktar ve çeşidini artırmıştır. Bunun sonucu olarak da yer yer doğal kaynaklardan faydalanma olanağı azalmış veya yok olmuştur. Petrokimyasal ürünlerden kaynaklanan hava kirliliği çevre sağlığını tehdit etmekte, bazı tesislerden çıkan gazların insan sağlığı üzerinde önemli etkileri olmakta ve bitkilerin rengi bile değişmektedir. Petrokimya sanayinin üretim sürecinde bazı ünitelerden çıkan gazlar; kızarıklıklar oluşturmakta ve 125 (Erişim)http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/12/111215_oil_auctions.shtml , 07.03.2012. The National Center for Biotechnology Information, ,”Community Impact of Deepwater Horizon Oil Spill”, s.838(Erişim)http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3114820/pdf/ehp-119838.pdf, 08.03.2012. 126 63 bayıltıcı etki göstermekte, gözlerde çok şiddetli kaşıntı, göz bozuklukları, deride kızarıklık, bulantı, kusma, iştah azalması, halsizlik ve baygınlık oluşturmaktadır. Bunların yanında insan beyni ve karaciğeri üzerinde kanserojen etki yapmakta, ayrıca ortaya çıkan bazı zararlı atıkların deriye teması esnasında aşınma nedeniyle yaralar ve orta derecede kimyasal yanıklar oluşmaktadır (127). Petrol sanayinden kaynaklanan; azot oksitler (NOx), karbon monoksit (CO) ve metan dışındaki uçucu organik bileşiklerin (NMVOC) emisyonları hesaplanmaktadır (128). Hava kirliliklerine büyük katkı sağlayan bu gazlardan; azot oksitlere yüksek dozlarda maruz kalınması, doğrudan doku zehirlenmesine yol açtığı gibi, dolaşım sistemi çöküşüne birçok iltihabi hastalık ve kanser türüne de sebep olabilmektedir (129). Renksiz ve kokusuz bir gaz olan karbon monoksit ise zehirli bir gazdır. Kent atmosferindeki CO’in yaklaşık %85-95’i taşıtlardan kaynaklanır. Özellikle kalp hastaları için ciddi sağlık riskleri oluşturan CO aynı zamanda yüksek dozda maruz kalındığında sağlıklı insanlarda bile çeşitli sağlık sorunlarına sebebiyet verebilmektedir. Petrol tüketiminden kaynaklanan ve çok sayıda kimyasal maddeden oluşan Uçucu Organik Bileşikler’in 300’den fazla türü vardır. Atmosfere; motorlu taşıtlar, egzoz emisyonları, kimyasal üretim yapan endüstri ve güç santrallerinden yayılırlar. Atmosferdeki VOC konsantrasyonları güneş ışığı varlığında çeşitli fotokimyasal reaksiyonlara öncülük ederler. İnsan sağlığına kısa ve uzun dönemli olmak üzere farklı şekilde olumsuz etki ederler. Özellikle; karaciğer, böbrek ve merkezi sinir sistemine zarar verirlerken kansere de yol açabilirler (130). Ham petrolün çıkarım sahasından rafineri tesisine taşınması sırasında da, petrol boru hatlarının çevreye verdiği zararlar göz ardı edilemez. İletim 127 Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü, T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Türkiye Çevre Atlası Ankara 2004, s.265 (Erişim)http://www2.cedgm.gov.tr/dosya/cevreatlasi/atlasin_metni.pdf , 11.03.2012. 128 Türkiye İstatistik Kurumu, TUİK Ulusal Sera Gazı Emisyon Envanteri Raporu 1990-2009, s. 57 (Erişim)www.tuik.gov.tr/IcerikGetir.do?istab_id=243,11.03.2012. 129 (Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Azot_oksit, 11.03.2012. 130 Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, MEB Yayınları ,Sayı 135, Mayıs 2011, s.22-24. 64 hatları, kent dışında ağaç kesimine, tarım topraklarının kaybına neden olabileceği gibi, hat boyunca teknik bakım amacıyla yapılan yollar da doğanın tahribine neden olabilmektedir (131). Ayrıca petrolün taşınması sırasında meydana gelebilecek kazalar büyük can ve mal kaybının yanında büyük çevre felaketlerine de sebep olabilir. Görüldüğü gibi petrolün yalnızca çıkarım, işlenme ve tüketim aşamalarında değil iletim ve dağıtım süreçlerinde de büyük çevre kirlilikleri meydana gelebilmektedir. Türkiye’de petrolün ilk akla gelen kullanım alanı ve ana emisyon kaynaklarından biri olan ulaştırma sektörü 2009 yılında toplam CO2 eşdeğer emisyonuna yaklaşık %17 katkıda bulunmuştur (132). Türkiye’de ulaştırma sektöründen kaynaklanan emisyon miktarı nüfusun ve trafiğe çıkan araç sayısının artmasıyla orantılı olarak artış göstermektedir. Türkiye’de ulaştırma sektöründe 2009 yılı emisyonu, 1990 yılı emisyonundan %64,97 daha fazla olup ortalamada yıllık %4,03’lük bir artış gözlenmektedir (133). Hesaplamalara göre, karayolu ulaştırması en önemli emisyon kaynağı olup, toplam ulaştırma emisyonunun %84,6’lık kısmı karayollarından kaynaklanmaktadır. Emisyonda yurt içi havacılığın payı %11 iken, yurt içi denizcilik faaliyetlerinin payı %3,5, demiryolu faaliyetlerinin payı ise % 0,9’dur (134). Türkiye’de 2009 yılında kara ulaşımı sektöründe 13,5 milyon ton dizel (%74), 2,3 milyon ton LPG (%13) ve her geçen yıl tüketim oranı azalan benzin 2,3 milyon ton olarak (%13) tüketilmiş (135) olup aynı yıl kara ulaşımından kaynaklanan emisyonların %65’i dizel , %18’i LPG ve %17’si benzin yakıtı tüketen araçlardan kaynaklanmıştır (136). Dünya’da yalnızca petrol tüketiminden kaynaklanan CO2 emisyonu 1990 yılında 8.818,2 milyon ton iken bu miktar 2009 yılında %20,6 artış 131 Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü,a.g.e., s.399. Türkiye İstatistik Kurumu,a.g.e., s.12. 133 Türkiye İstatistik Kurumu,a.g.e., s.19. 134 Türkiye İstatistik Kurumu,a.g.e., s.21. 135 Petrol Sanayi Derneği, PETDER Ocak-Haziran 2011 Dönemi Sektör Raporu, s.10 (Erişim)http://www.petder.org.tr/admin/my_documents/my_files/447_PETDERSektorRaporu2011Q2 son.pdf , 13.03.2012. 136 Türkiye İstatistik Kurumu,a.g.e., s.32. 132 65 göstererek 10.630,8 milyon tona yükselmiştir. Yine 1990 yılında Türkiye’de petrol tüketiminden kaynaklanan CO2 emisyonu ise; 1990 yılında 62,5 milyon ton iken 2009 yılında bu miktar %22,4 artışla 76,5 milyon tona yükselmiştir. Petrolden kaynaklanan CO2 emsiyon miktarlarında, 1990 yılından 2009 yılına Kuzey Amerika ve Avrupa’da çok düşük farklılıklar yaşansa da aynı yıllar arasında Güney Amerika’da %58,5, Afrika’da %72, Asya’da %93 ve Orta Doğu da %119,7 oranında artışlar yaşanmıştır (137). Gelişmekte olan ülkelerin petrol tüketimlerinin artmasıyla Dünya CO2 emisyon miktarları da büyük oranlar da artış göstermiştir. 2.2.2. Doğalgaz Doğalgaz renksiz, kokusuz, havadan hafif ve başlıca metan, etan ihtiva eden yanıcı bir gazdır. Temizdir ve atık gazlar çevreyi kirletmez. Tam yanması, mavi renkli bir alevle olur. Doğalgaz rezervleri petrol yataklarına yakın veya onlarla birlikte bulunur, doğalgaz çok düşük sıcaklıklarda (atmosferik basınç altında -160 derecede) sıvılaşabilir. Dolayısıyla, yaşanabilir ortamların tamamında gaz halindedir. Yani doğalgaz, gaz halinde olarak borularla taşınabileceği gibi sıvı halde (LNG) olarak da özel tankerlerle taşınabilir (138). Doğalgazı oluşturan hidrokarbon bileşikleri, yeraltındaki petrolün de bileşenleridir. Doğalgaz geçmişte petrol üretimi esnasında ortaya çıkan yararsız bir atık olarak görülmüş ve petrol üretim tesislerinde yakılarak uzaklaştırılmıştır. Günümüzde ise oldukça değerli ve stratejik bir enerji kaynağı olarak sıklıkla evlerde ve endüstride kullanılmaktadır (139). 137 IEA, CO2 Emissions From Fuel Combustion Highligts 2011Edition, s.52-54 (Erişim)http://www.iea.org/co2highlights/co2highlights.pdf, 10.03.2012. 138 (Erişim)http://www.igdas.com.tr/docs/pdf/dogalgaznedir.pdf ,26.02.2012. 139 (Erişim) http://tr.wikipedia.org/wiki/Dogal_gaz, 26.02.2012. 66 Doğalgazın son on yılda inanılmaz bir hızla Dünya’da ve Türkiye’de, diğer yakıtlara alternatif olarak benimsenmesini sağlayan özellikleri şunlardır (140); • Yandığı zaman artık bırakmaz, zehirsiz, külsüz ve dumansızdır. • Çevreye (hemen hemen hiç) zarar vermez, havayı kirletmez. • Diğer yakıtlardan (görece) daha ucuzdur. • Tüketimi sayaçlardan okunur ve kontrol edilebilir. • Depolama ve taşıma maliyeti yoktur. • Depolama alanları başka kullanıma ayrılabilir. • Zahmetsiz, konforlu bir yaşam sağlar. • Temiz bir yakıttır, işletme ve bakım maliyetleri düşüktür. • Doğalgaz havadan hafiftir, serbest halde iken yükselir ve birikmez. 2.2.2.1. Dünyada Doğalgaz Doğalgaz rezervlerinin 76 trilyon metreküpü (%41) Orta Doğu ülkelerinde, 59 trilyon metreküpü (%33) Rusya ve BDT ülkelerinde, 31 trilyon metreküpü (%17) Afrika/Asya Pasifik ülkelerinde bulunmaktadır. 2009 yılı sonu itibariyle Türkiye’nin kalan üretilebilir doğalgaz rezervi 6,2 milyar m³’tür. Elektrik enerjisi üretiminde Türkiye’nin doğalgaza dayalı kurulu gücü 14.576 MW olup bu değer toplam kurulu gücünün %32,7’sini karşılamaktadır (141). 140 141 (Erişim)http://www.igdas.com.tr/docs/pdf/dogalgaznedir.pdf, 26.02.2012. (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/dogalgaz,08.12.2011. 67 800 Üretim Tüketim 700 600 Milyar m3 500 400 300 200 100 0 A.B.D. Rusya Kanada İran Katar Norveç Çin Grafik 17: Dünyada En Çok Doğalgaz Üreten İlk Yedi Ülkenin ÜretimTüketim Verileri Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, Oil, a.g.e., s.22-25. Dünya’da 2010 yılı içinde toplamda 3.193,3 milyar m3 doğalgaz çıkarılmış olup, 611 milyar m3 ile ABD üretimde ilk sırayı almıştır. 588,9 milyar m3 ile Rusya ikinci sırayı ve 159,8 milyar m3 ile Kanada üçüncü sırayı almıştır. Bunları 138,5 milyar m3’lük üretimle İran takip etmiştir. Aynı şekilde 2010 yılında toplam 3.169 m3 doğalgaz tüketilmiş olup, tüketiminde ABD 683,4 milyar m3 ile ilk sırayı alırken, 414,1 milyar m3 ile Rusya ikinci sırada ve 136,9 milyar m3 ile İran üçüncü sırada yer almıştır. Türkiye ise; 2010 yılında 39 milyar m3’lük tüketim yapmasına rağmen (142) yalnız 723 milyon m3’lük üretim gerçekleştirebilmiştir (143). Doğalgazın enerji tüketimindeki payında yaşanan artış otomatik olarak yeni boru hatları güzergahlarına olan ihtiyacı arttırmaktadır. Çünkü doğalgaz, petrolün aksine, büyük çoğunlukla boru hatlarıyla taşınmaktadır. Likit 142 BP, BP Statical Review of World Energy, Natural Gas 2011, s.20-25. (Erişim)http://www.bp.com/staticalreview , 20.02.2012. 143 (Erişim)http://www.pigm.gov.tr/istatistikler.php,istatistikler, 20.12.2011. 68 doğalgazın ticareti de yapılmakla birlikte, 2005 yılı verilerine göre, tüm dünya doğalgaz ticaretinin % 70’lik kısmı, boru hatları ile yapılmaktadır. AB örneğinde ise boru hatlarıyla yapılan doğalgaz ithalatının oranı % 90’ın üzerindedir. Hal böyle olunca, enerji kaynaklarından, Avrupa’ya uzanan boru hattı güzergahı alternatifleri de daha önemli hale gelmektedir. Bu alternatifler içinde Türkiye’de önemli bir güzergah olarak yer bulmaktadır (144). 25 Konut Sanayi 15 10 $/28,3 m3 20 5 Tem-2011 Oca-2011 Tem-2010 Oca-2010 Tem-2009 Oca-2009 Tem-2008 Oca-2008 Tem-2007 Oca-2007 Tem-2006 Oca-2006 Tem-2005 Oca-2005 Tem-2004 Oca-2004 Tem-2003 Oca-2003 Tem-2002 Oca-2002 Tem-2001 Oca-2001 Tem-2000 Oca-2000 0 Grafik 18: 2000-2012 Yılları Arasında Doğalgaz Fiyatları Kaynak:(Erişim)http://www.eia.gov/dnav/ng/ng_pri_sum_dcu_nus_m.htm, 26.02.2012 Genelde doğalgaz fiyat formülleri petrol ürünlerine bağlıdır. Doğalgaz fiyatları bazen farklı kriterlere de bağlı olabilmektedir, bu durumda petrol fiyatlarına bağımlılık yüzdesi daha düşük olmaktadır. Doğalgaz fiyatları, fiyat formüllerinde yer alan farklı yüzdelerde petrol ürünlerinin fiyat artışıyla orantılı olarak artmaktadır. Genellikle doğalgaz fiyatları petrol ürünlerinin fiyat artışlarından 144 doğrudan etkilenmektedir (145). Yukarıdaki grafikten Sedat Laçiner, Gülay Kılıç,“AB-Türkiye İlişkileri ve Avrupa’nın Enerji Güvenliği”, Yeni Dönemde Türk Dış Politikası-Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Ankara, Uşak Yayınları, 2010, s.14. 145 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, BOTAŞ 2010 Yılı Sektör Raporu, s.15 69 anlaşılabildiği gibi, doğalgazın da fiyatı petrol gibi yıllar itibariyle oynaklıklar göstermiştir. Sabit olmayan fiyatlar çoğu kez üretici ve tüketici ülkeleri sıkıntıya sokmuş ve tüketici ülkelerin alternatif enerji kaynaklarına yönelmelerini hızlandırmıştır. 2.2.2.2. Türkiye’de Doğalgaz Türkiye üzerinden geçirilen ve geçirilmesi planlanan doğalgaz nakil hatları ile Hazar ve Orta Doğu bölgesi doğalgaz kaynaklarının AB piyasalarına ulaştırılmasını hedefleyen özellikle Güney Avrupa Gaz Ringi (Türkiye-Yunanistan-İtalya Boru Hattı) ve Nabucco (Türkiye-BulgaristanRomanya-Macaristan-Avusturya Boru Hattı) Projeleri(146) ile Türkiye, Avrupa’ya doğalgaz iletiminde kilit öneme sahip bir merkez konumuna yükselmektedir. Avrupa’nın artan enerji ihtiyacını kesintisiz ve sürekli olarak karşılayabilmek için alternatif enerji nakil yolları arama çalışmaları kapsamında Türkiye’ye büyük önem verdiği görülmektedir. Bu da Türkiye’nin stratejik önemini daha da arttırmaktadır. Son on yılda Türkiye ham petrol arzı %17 oranında düşerken, doğalgaz arzı %96 oranında artmıştır. 2010 yılında ham petrol talebinin %10,5’i yerli üretimle karşılanmış, doğalgazda ise bu oran %2,2 olarak gerçekleşmiştir (147). (Erişim) http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_BOTAS_2010.pdf, Bilkent Ankara, 09.10.2011. 146 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/dogalgaz,09.10.2011. 147 Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, TPAO Ham Petrol ve Doğalgaz Sektör Raporu Ağustos 2011, s.17 (Erişim) http://www.tpao.gov.tr/tpfiles/userfiles/files/sektorraporu_2010.pdf, 01.02. 2012. 70 40000 Üretim Tüketim 35000 Milyon M3 30000 25000 20000 15000 10000 5000 0 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Grafik 19: Türkiye Yıllar İtibariyle Doğalgaz Üretim ve Tüketim Miktarları Üretim Kaynak: (Erişim)http //www.pigm.gov.tr/istatistikler.php,istatistikler, 20.12.2011. TüketimKaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, Oil, a.g.e., s.22-25. Türkiye’nin hızla artan enerji ihtiyacına paralel olarak doğalgaz talebi de sürekli artmaktadır. Doğalgaz arzının 2000 yılından 2009 yılına kadar %127 oranında artması, Türkiye’yi Avrupa’nın en hızlı büyüyen gaz marketi yapmıştır. 2009 yılında doğalgaz ihtiyacının %98’inden fazlasını ithal ederek karşılamak zorunda olan Türkiye; doğalgaz ithalatının %52’sini Rusya’dan, %16’sını İran’dan, %15’ini Azerbaycan’dan, %14’ünü Cezayir’den ve %3’ünü de Nijerya’dan temin etmektedir. Türkiye’nin başlıca elektrik üretiminde kullandığı doğalgaz talebi, özellikle kış aylarında konutların ısınma ihtiyacının da ortaya çıkmasıyla birlikte zirveye çıkmaktadır. Kış aylarında doğalgazın günlük talebi yaz aylarına göre %30-%50 arasında artış göstermektedir (148). 148 IEA: Energy Policies of IEA Countries Turkey 2009 Review, a.g.e., s.67. 71 %2,8 2,4 %9,5 %8,7 %57,9 %18,7 Rusya İran Azerbaycan Cezayir Nijerya Spot Grafik 20: Türkiye’nin 2011 Yılında Diğer Ülkelerden İthal Ettiği Doğalgazın Ülkelere Göre Oranı(%) Kaynak:(Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimciel_kitabi/Sgb_Rapo r_Yayin_Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F6.pdf , 20.12.2011. Türkiye yıllardır sadece kullanmak zorunda olduğu elektriğin bir kısmını elde edebilmek için, çok büyük bir kısmını ithal ettiği doğalgazı çevrim santrallerinde girdi olarak kullanmış ve elektrik ihtiyacını karşılamıştır. Türkiye her yıl bu süreci yenilemekte ve milyarlarca lirasını başta Rusya olmak üzere diğer üretici ülkelere transfer etmektedir. 72 %18,6 %21,4 %59,8 Elektrik Üretimi Konut Sanayi Grafik 21: 2010 Yılında Türkiye’de Doğalgaz Tüketiminin Sektörlere Göre Dağılımı (%) Kaynak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Botaş 2010 Yılı Sektör Raporu, s.6 (Erişim) http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_BOTAS_2010.pdf , 09.10.2011. 2010 yılında Türkiye’de doğalgazın %18,6’sı sanayide, %21,4’ü konutlarda ve %59,8’i ise elektrik sektöründe tüketilmiştir (149). 2.2.2.3. Doğalgazın Çevresel Etkileri Dünya’da yalnızca doğalgaz tüketiminden kaynaklanan CO2 emisyonu 1990 yılında 3.803,5 milyon ton iken bu miktar 2009 yılında %51,5 artış göstererek 5.762,3 milyon tona yükselmiştir. Yine 1990 yılında Türkiye’de doğalgaz tüketiminden kaynaklanan CO2 emisyonu ise; 1990 yılında 6,5 milyon ton iken 2009 yılında bu miktar % 931,7 oranında rekor artışla 67,4 milyon tona yükselmiştir. Diğer fosil yakıtlara nazaran daha temiz ve zahmetsiz olan doğalgazdan kaynaklanan CO2 emisyon miktarları 1990 yılından 2009 yılına, Kuzey Amerika’da % 24,6, Avrupa’da % 69,9, Güney 149 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, a.g.e., s.6. 73 Amerika’da % 114,6, Afrika’da % 187,4 Orta Doğu’da % 294,6 ve Asya’da % 357,1 oranında artmıştır (150). Doğalgaz, ekonomimizde ve enerji sektöründe ağırlıklı pay alması, dolayısıyla kentlerimizde gittikçe artan hava kirliliğine çözüm getirmesi amacıyla alternatif temiz enerji kaynağı olarak seçilmiştir. Hava kirliliğinin yoğun olarak yaşandığı kentlerimizde, doğalgaz temiz bir enerji kaynağı olarak görülmesine rağmen, gerek iletim gerekse dağıtım hatlarının çevreye verdikleri olumsuzluklar göz ardı edilemez seviyelerdedir. İletim hatları, kent dışında ağaç kesimine, tarım topraklarının kaybına neden olduğu gibi, hat boyunca teknik bakım amacıyla yapılan yollar da, doğanın tahribine neden olabilmektedir. Kent içindeki dağıtım hatlarının ise, aynı şekilde önemli çevresel zararlara neden olduğu görülmektedir. Ayrıca boru hatları boyunca olabilecek sızıntılar, hatların bakım-onarım ve temizlenmesi sırasında kullanılan kimyasal maddelerin oluşturduğu atıklar da önemli çevre sorunları oluşturmaktadır (151). Doğalgaz; kömür ve petrolle karşılaştırıldığında yarı yarıya daha az CO2 üretse de, yanmamış doğalgaz direk havaya karıştığında petrol ve kömüre göre 25 kat daha fazla CO2 emisyonu meydana gelmektedir. Böylece sadece küçük bir sızıntı bile doğalgazın bazı çevresel avantajlarının görmezden gelinmesine neden olabilmektedir (152). 2.2.3. Kömür Kömür; homojen olmayan, kompakt, çoğunlukla lignoselülozik bitki parçalarından meydana gelen, tabakalaşma gösteren, içerisinde çoğunlukla karbon (C), az miktarda hidrojen (H), oksijen (O), kükürt (S) ve azot (N) elementlerinin bulunduğu, inorganik maddeleri de içeren, bataklıklarda 150 IEA: CO2 Emissions From Fuel Combustion Highligts 2011Edition,a.g.e., s.55-57. Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü,a.g.e., s.397. 152 James Lovelock,“Nuclear Power is the Only Green Solution”, (Erişim)http://www.ecolo.org/media/articles/articles.in.english/love-indep-24-05-04.html,21.02. 2011. 151 74 oluşan, kahverengi ve siyah renk tonlarında, yanabilen, katı fosil organik kütledir (153). Isı ve basınç arttıkça önceleri “Turba” olarak adlandırılan ama kömür sayılmayan bu organik kütle, önce “Linyit”, daha sonra “Alt bitümlü Kömür”, sonra “Taşkömürü”, “Antrasit” ve en sonunda şartlar uygun olursa “Grafit”e dönüşür. Bu ilerleyen olgunlaşma sürecine “Kömürleşme” denmektedir (154). 2.2.3.1. Dünyada Kömür Kömür, bir enerji kaynağı olarak çok çeşitli avantajlara sahiptir. Dünya fosil kaynaklı enerji kaynaklarının tükenme ömürlerine bakıldığında petrolün 40-50 yıl, doğalgazın 60-80 yıl, kömürün ise 200 yıl rezerv ömrü kaldığı tahmin edilmektedir. Rezervlerinin çokluğu yanında, kömürün geniş bir coğrafyaya yayılmış 50’den fazla ülkede üretiliyor olması, kömür kaynaklarının, petrol ve doğalgaza nazaran, politik ve yönetim açısından daha istikrarlı bölgelerde yer alması ve üretiliyor olması kömüre hammadde olarak ayrı bir önem katmaktadır. Ayrıca dünyanın önemli bir kesiminde kömür madenciliğinde gelişmiş teknolojilerin uygulanması sonucunda düşük üretim maliyetlerinin oluşması, artan bir şekilde serbestlesen elektrik piyasasında kömürün ucuz bir yakıt olarak önemini korumasını sağlamaktadır (155). Enerji üretiminde çok önemli bir paya sahip olan kömürün 2010 yılında Dünya üzerinde 860.938 milyon ton rezervi olduğu tahmin edilmektedir. A.B.D.’nin 237.295 milyon tonla (%27,6) en büyük rezerve, Rusya’nın 157.010 milyon tonla (%18,2) ikinci büyük rezerve ve Çin’in ise 114.500 milyon tonla (%13,3) üçüncü en büyük rezerve sahip olduğu tahmin 153 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Linyit Sektör Raporu 2010, s.1 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TKI_2010.pdf , 01.04. 2012. 154 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Kömür Sektör Raporu 2009, s.3 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TKI.pdf , Sektör Raporu, 01.04. 2012. 155 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Taşkömürü Sektör Raporu Mart 2011, s.23 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TTK_2010.pdf, 01.04.2012. 75 edilmektedir. Aynı yıl Türkiye’de ise 2.343 milyon tonluk (%0,3) rezervin bulunduğu düşünülmektedir (156). 1.800 1.800 1.714 Üretim Tüketim 1.600 1.400 Milyon TEP 1.200 1.000 800 600 400 200 552 525 235 216 43 278 188 39 149 94 143 89 0 Grafik 22: 2010 Yılı Dünya’da En çok Kömür Üreten İlk 7 Ülkenin Üretim ve Tüketim Miktarları Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, Oil, a.g.e., s.32. 2010 yılında dünyada toplam 3.731,4 milyon TEP kömür üretilmiş olup; Çin 1.800,4 milyon ton eşdeğeri petrol ile (TEP) (%48,3) ilk sırada yer alırken, A.B.D. 552,2 milyon TEP (%14,8) ile ikinci sırayı ve Avustralya 235,4 milyon TEP (%6,3) ile üçüncü sırayı almıştır. Aynı yıl Türkiye’de ise; 17,4 milyon ton eşdeğerinde (%0,5) kömür üretilmiştir (157). 2010 yılında Dünya’da toplam 3.555,8 milyon TEP kömür tüketilmiş olup; Çin 1.713,5 milyon TEP (%48,2) ile ilk sırada, A.B.D. 525,6 milyon TEP (%14,8) ile ikinci sırada ve Hindistan 277,6 milyon TEP (%7,8) ile üçüncü sırada yer almıştır. Aynı yıl 156 BP: Statical Review of World Energy 2011, s. 30 (Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publication s/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_ful l_report_2011.pdf, 15.10.2011 157 BP: Statical Review of World Energy 2011, s.32. 76 Türkiye’de ise; 34,4 milyon ton eşdeğerinde (%1) kömür tüketilmiştir ( 158). Mevcut veriler ışığında Türkiye’nin tükettiği kömürün yaklaşık olarak yarısını üretebildiği anlaşılmış ve Türkiye’nin Kömür üretiminde de kendi kendine yetemediği ve dışa bağımlı olduğu açıkça görülmüştür. 160 147,67 Nortwest Europe Marker Fiyatı $/Ton 140 120 92,5 100 72,08 80 60 43,48 40 20 28,79 0 Grafik 23: Yıllar İtibariyle Dünya Kömür Fiyatları (12.500 Btu) Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, Oil , a.g.e., s.30. Yukarıdaki grafikten anlaşılabildiği gibi; kömür fiyatlarında 1990-2000 yılları arasında düşük miktarlarda değişiklikler yaşanmış olsa da 2000-2010 yılları arasında tıpkı diğer fosil yakıtlar gibi kömürün de fiyatının büyük oynaklıklar sergilediği anlaşılmaktadır. 158 BP: Statical Review of World Energy 2011, s.33. 77 2.2.3.2. Türkiye’de Kömür Türkiye’de, 2009 yılı itibariyle kömür üretimi 66,7 milyon ton linyit ve 2,9 milyon ton taşkömürü olmak üzere toplam 69,6 milyon ton olmuştur ( 159). Türkiye 2008 yılında, tükettiği tüm linyiti kendi üretirken, tükettiği taşkömürünün yaklaşık %90’ını ise; Rusya, A.B.D, Avustralya gibi üretici ülkelerden ithal etmek durumunda kalmıştır. Türkiye’de üretilen, linyitin büyük çoğunluğu elektrik üretiminde kullanılırken, taşkömürünün ise büyük çoğunluğu sanayi sektöründe kullanılmaktadır. Türkiye’de üretilen taşkömürü ve linyit birlikte değerlendirildiğinde ise; 2007 yılında üretilen kömürün %46’sı elektrik üretiminde,%44’ü sanayi sektöründe ve %9’u ise ısınma amaçlı kullanılmıştır (160). Üretim Tüketim 35 30 25 20 15 10 5 0 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Milyon TEP Grafik 24: 2001-2010 Yılları Arasında Türkiye Kömür Üretim ve Tüketim Miktarları Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, Oil ,a.g.e., s. 32-33 . 159 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Linyit Sektör Raporu Mart 2011, s.16 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TKI_2010.pdf, 01.04.2012. 160 IEA, Turkey 2009 Review, s.85-86 (Erişim)http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2009/turkey2009.pdf, 10.03.2012. 78 Türkiye, fosil yakıtlar içerisinde en büyük oranda yurt içinden elde ettiği kömürde dahi aslında yurt dışına oldukça bağımlı konumdadır. Yukarıdaki grafikten de anlaşılabileceği gibi, Türkiye’de çıkarılan toplam kömür miktarı iç talebi karşılamakta yetersiz kalmakta dolayısıyla gerekli olan miktarın karşılanabilmesi için Türkiye’de üretilen yaklaşık kömür miktarı kadar da ithalat yapılması zorunluluk teşkil etmektedir. Bu da petrol ve doğalgazdan daha az oranda da olsa her yıl büyük miktarlarda yurt dışından kömürün ithal edilmesi ve Türkiye’den o miktar karşılığında döviz çıkması anlamına gelmektedir. Bunun yanında Türkiye’de üretilen kömürün büyük bölümünün aslında hükümetler tarafından sübvanse edildiği ve ithal edilen kömürden daha pahalıya mal olduğu da bir gerçektir. Türkiye Kömür İşletmeleri tarafından işletilen linyit sektörü, devletten hiçbir mali yardım almamasına rağmen, 1995 yılından beri kendi maliyetini karşılayabilmekte ve kar etmekte olmasına rağmen; aynı durum taşkömürü sektörü için geçerli değildir. Türkiye Taşkömürü Kurumu 2008 yılında ton başına yaklaşık 250 Amerikan Doları (USD) hükümetten mali yardım almak zorunda kalmış ve alınan yardımlar büyük oranda işçilik maliyetlerini karşılamakta kullanılmıştır (161). 2.2.3.3. Kömürün Çevresel Etkileri Dünya’da yalnızca kömür tüketiminden kaynaklanan CO2 emisyonu 1990 yılında 8.303,9 milyon ton iken bu miktar 2009 yılında %50,4 artış göstererek 12.493,1 milyon tona yükselmiştir. Yine 1990 yılında Türkiye’de kömür tüketiminden kaynaklanan CO2 emisyonu ise; 1990 yılında 57,9 milyon ton iken 2009 yılında bu miktar %94 artışla 112,3 milyon tona yükselmiştir. Kömürden kaynaklanan CO2 emisyon miktarları 1990 yılından 2009 yılına, gelişmiş ülkelerin ağırlıkta olduğu; Kuzey Amerika’da hemen hemen aynı düzeyde kalmış, Avrupa’da ise %40,6 azalmış olmasına rağmen; 161 IEA, a.g.e., s.89-90. 79 gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerin ağırlıkta olduğu; Afrika’da %36,9, Güney Amerika’da %42,7, Orta Doğu’da %155,7 ve Asya’da %161,1 oranında artmıştır (162). Gelişmekte olan ülkelerin enerji ihtiyaçlarının artması onları fosil yakıtlar içinde daha ucuz bir enerji kaynağı olan kömürü daha çok tüketmeye yönlendirmiştir. Böylece Dünya’da kömüre bağlı CO2 emisyon miktarları da büyük oranlarda artış göstermiştir. Kömürle çalışan termik santraller, linyit kömürünün çıkarılmasından yakılan kömürün oluşturduğu külün depolanmasına kadar geçen, birbirine bağlı birçok işlemle çevrelerinde büyük kirliliklere sebebiyet vermekte ve bu kirlilikten insan, hayvan ve bitkiler de maksimum düzeyde etkilenmektedir. Termik santrallerin oluşturduğu hava kirliliği ormanların yanında çok geniş ölçekte tarım alanlarını da çeşitli şekillerde etkilemektedir. Santral bacalarından çıkan zehirli gaz ve partikül maddelerin etkisi sonucu büyük alanlarda bir çok tarla bitkisi, meyve ve zeytin ağacında meyve verimi önemli ölçülerde düşebilmektedir. Termik santrallerin en önemli çevresel etkilerinden biri de soğutma suyu kullanımı ile ilgilidir. Santralın soğutulması için kullanılan suyun tekrar doğaya verilmesiyle, termik santrallerin soğutma sularını deşarj ettikleri su ortamındaki normal sıcaklık derecesi zamanla yükselerek, termik santral kurulmadan önceki doğal halinden farklı yeni bir sıcaklık dengesi oluşur. Sıcaklık sulardaki canlılar ve canlı metabolizması üzerinde hızlandırıcı, katalizleyici, kısıtlayıcı, dondurucu ve öldürücü olmak üzere çeşitli birtakım etkilerde bulunur. Sıcaklık aynı zamanda sudaki çözünmüş oksijen konsantrasyonunun azalmasına da neden olabilmektedir (163). Termik santralin insan üzerindeki etkileri, öncelikle termik santral ve kömür işleme sahalarında çalışanlar üzerinde görülmektedir. Termik santralden uzaklaştıkça insanlar üzerindeki etki giderek azalmaktadır. Yıllık 162 IEA: CO2 Emissions From Fuel Combustion Highligts 2011Edition, s.49-51 (Erişim)http://www.iea.org/co2highlights/co2highlights.pdf, 10.03.2012. 163 Bülent İlhan Goncaloğlu, Ferruh Ertürk, Alpaslan Ekdal “Termik Santrallerle Nükleer Santrallerin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Açısından Karşılaştırılması” Ekoloji Çevre Dergisi, Sayı 34 l Ocak-Şubat-Mart 2000, s.27. 80 ortalama kükürt dioksit (SO2) konsantrasyonunun belli değerleri aşması halinde, solunum yolu hastalıklarında artış ve ölüm olayları görülebilir. Ayrıca kömürle çalışan termik santraller, çevrelerindeki topraklarda büyük kirliliklere sebebiyet verebilmektedirler. Örneğin baca gazındaki kükürt dioksitin (SO 2) asit yağmuru şeklinde toprağa geçmesi, toprağın kimyasal yapısını zamanla değiştirmekte, ormanları kurutmakta ve bu alanlardaki topraklarda su erozyonunu hızlandırmaktadır. Ayrıca baca küllerinin kül yağmuru olarak toprağa yağması toprağın fiziksel yapısını zamanla değiştirmekte, bunun yanında radyoaktif maddeler içeren kömür kullanan termik santrallerde ise, baca külleri ile radyoaktif maddeler birlikte toprağa karışarak toprağın kimyasal yapısını değiştirebilmektedir (164). Çevre kirliliğine neden olan enerji kaynaklarının ilk sıralarında yer alan kömürün, termik santraller vasıtasıyla Türkiye’de ağırlıklı bir elektrik enerjisi üretim kaynağı olarak seçilmesinin başlıca nedeni, fuel-oil veya doğalgaz gibi ülkemizde pahalı ya da kıt olan yakıtlara göre daha ucuz olmasıdır. Ancak, bir enerji kaynağının maliyeti hesaplanırken çevreye verebileceği zararların ve bu zararların en aza indirilebilmesi için gerekli önlemlerin maliyetleri de dikkate alınmalıdır. Çünkü linyit kullanan termik santrallerin bacalarından atmosfere atılan başta Kükürt Oksitler (SOx), Azot Oksitler (NOx), Karbon Monoksit (CO) ve Karbondioksit (CO2) gazları, hidrokarbon bileşikleri, ağır metaller, partiküller, kömür içinde az miktarda bulunabilen radon ve uranyum gibi radyoaktif maddeler, tozlar ve ayrıca üretmiş oldukları çok büyük miktarlara ulaşan küllerle, çevreyi yoğun olarak kirlettikleri bilinmektedir. Bu nedenle özellikle düşük kaliteli linyit kullanan termik santrallerin çevreye büyük zararlar verebileceği göz ardı edilmemelidir. Türkiye’ de kurulu termik santrallerin çoğunluğunda, yakıt olarak linyit kullanılmaktadır (165). Bu durum çevre açısından büyük riskleri beraberinde getirmektedir. Çevre kirliliğinin oluşmadan önlenmesi ve mevcut çevre kirliliğiyle mücadele sırasında 164 Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü, T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Türkiye Çevre Atlası Ankara 2004, s.216-217 (Erişim)http://www2.cedgm.gov.tr/dosya/cevreatlasi/atlasin_metni.pdf, 11.03.2012. 165 Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü,a.g.e., s.196-206. 81 harcanan geniş zaman ve kaynaklar aslında kömür yakıtının da diğer fosil yakıtlara nazaran daha ucuz olmadığını kanıtlar niteliktedir. Belki de kömür yakıtlı termik santraller ne kadar düşük maliyetli görünse de çevreye olan zararlı etkilerini minimize etmek için kullanılan teknoloji ve kaynak da maliyete eklenince hiç de düşük maliyetli olmadıkları rahatlıkla anlaşılabilecektir. 2.2.4. Nükleer Enerji Nükleer Enerji; atomların parçalanmaları (fisyon) veya birleşmeleri (füzyon) esnasında ortaya çıkan enerjiye denir. Nükleer santral (reaktör) ise; nükleer reaksiyon yardımı ile ortaya çıkan ısıdan elektrik üreten tesislere verilen isimdir. Ana enerji kaynaklarından elektrik elde etmek için, elektrik üreticisini yani jeneratörü bir güç veya kuvvet yardımı ile çevirerek elektrik üretilebilir. Barajlarda jeneratörü yukarıdan aşağıya akan su çevirmektedir. Termik santral olarak anılan kömür, petrol ve doğalgaz santrallerinde ise yakılan kömür, petrol veya gazın oluşturduğu ısı vasıtası ile kazanlarda kaynatılan suyun verdiği buhar ile jeneratörler çevrilip elektrik elde edilmektedir. Nükleer veya çekirdek santralleri de aynen bir termik santral gibidir. Kazanlardaki su kömür veya gaz yerine çekirdekleri yanan uranyum ile ısıtılarak buhar elde edilip jeneratör çevrilmektedir. Kısacası kazanda kömür yerine uranyum yakılmaktadır (166). Nükleer enerji denizaltılarda, uçak gemilerinde ve buzkıranlarda 1950’lerden beri başarıyla kullanılmaktadır. Gelecekte nükleer enerji ile çalışan deniz taşıtlarının sadece askeri değil sivil amaçlarla da kullanımı gerçekleşebilir. Bunun yanında bir nükleer santralde üretilen enerjinin bir kısmı ile elektrik üretip bir kısmını ısı formunda kullanmak da mümkündür. Örneğin; İsveç’teki Agesta Nükleer Santrali 1963-1974 yılları arasında Stockholm’ün banliyölerinden biri olan Farsta’nın ısıtılmasında kullanılırken 166 (Erişim)http://www.nukte.org/node/99,01.04.2011. 82 aynı zamanda elektrik de üretmiştir. Rusya’nın Çukotka Yarımadası’ndaki Bilibino Nükleer Santrali de hem bölgedeki madenlerin elektriğini üretmekte hem de yakındaki kasabanın ısınma ve sıcak su ihtiyacını karşılamaktadır. Bunun haricinde bir nükleer santralden sağlanan ısı enerjisi kullanılarak deniz suyunun tuzdan arındırılmasına yönelik uygulamalar ve tasarımlar da mevcuttur. Nükleer santrallerin diğer enerji üretim yöntemlerine göre çok küçük bir alana inşa edilebilmeleri, yakıt kaynağından bağımsız olarak gerekli güvenlik önlemlerini almak kaydıyla istenilen hemen her yere kurulabilmeleri gibi özellikleri bu tür uygulamalar için cazip hale gelmelerini sağlamaktadır (167). 2.2.4.1. Dünyada Nükleer Enerji Günümüzde nükleer santrallerin tüketim oranları dikkate alındığında, ekonomik olarak erişilebilir uranyum kaynaklarının mevcut nükleer reaktörleri 200 yıldan daha fazla çalışır durumda tutabileceği tahmin edilmektedir ( 168). Nükleer enerji ile ilgili uzun süredir var olan kaygılara rağmen, her geçen gün daha fazla insan, büyük miktarlarda elektrik üretmenin en çevreci yolunun nükleer reaktörler vasıtasıyla gerçekleşeceğini fark etmiş durumdalar. Gelişmiş pek çok ülkenin yanında içlerinde; Brezilya, Çin, Finlandiya, Hindistan, Japonya, Mısır, Pakistan, G.Kore, Vietnam gibi ülkelerin bulunduğu bazı ülkeler yeni nükleer reaktörler inşa etmekte ya da inşa etmeyi planlamaktadırlar (169). 167 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerjinin Alternatif Kullanım Alanları”, TAEK Halkı Bilinçlendirme Broşürleri 2008 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/261/, 31.05.2012. 168 Steve Fetter, “How Long Will the World’s Uranium Supplies Last?” (Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=how-long-will-global-uranium-depositslast, 14.05.2012. 169 William H.Hannum, Gerald E.Marsh, George S.Stanford,” Smarter Use of Nuclear Waste”, (Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=smarter-use-of-nuclear-waste, 13.10.2011. 83 Tablo 1: Dünya Ülkeleri Nükleer Reaktörleri, Toplam Net Elektrik Kapasiteleri ve Elektrik Üretiminde Nükleer Oranı ÜLKE REAKTÖR SAYISI TOPLAM NET ELEKTRİK KAPASİTESİ (MW) A.B.D. FRANSA JAPONYA RUSYA G.KORE HİNDİSTAN KANADA İNGİLTERE ÇİN UKRAYNA İSVEÇ ALMANYA İSPANYA BELÇİKA TAYVAN ÇEK CUM. İSVİÇRE FİNLANDİYA MACARİSTAN SLOVAKYA PAKİSTAN BULGARİSTAN BREZİLYA G.AFRİKA ROMANYA MEKSİKA ARJANTİNA İRAN SLOVENYA HOLLANDA ERMENİSTAN TOPLAM 104 58 50 33 23 20 18 17 16 15 10 9 8 7 6 6 5 4 4 4 3 2 2 2 2 2 2 1 1 1 1 436 101.465 63.130 44.215 23.643 20.671 4.391 12.604 9.736 11.816 13.107 9.331 12.068 7.567 5.927 5.018 3.766 3.263 2.736 1.889 1.816 725 1.906 1.884 1.830 1.300 1.300 935 915 688 482 375 370.499 ELEKTRİK ÜRETİMİNDE NÜKLEER ORANI (%) 19,2 77,7 18,1 17,6 34,6 3,7 15,3 17,8 1,8 47,2 39,6 17,8 19,5 54 19 33 40,8 31,6 43,2 54 3,8 32,6 3,2 5,2 19 3,6 5 41,7 3,6 33,2 - Kaynak:(Erişim)http://pris.iaea.org/Public/WorldStatistics/OperationalReactorsByCountry.aspx, 10.05.2012. 84 Nükleer teknoloji, global elektrik ihtiyacının %17’sinin temin edildiği kanıtlanmış bir teknolojidir. Nükleer enerji, tüketime sunulan birim enerji başına karbon yoğunluğunun önemli ölçüde azaltılmasına katkıda bulunmuş ve yine büyük miktarlarda partikül madde, kükürt dioksit, azot oksit, ve uçucu organik bileşenler gibi zararlı emisyonların atmosfere verilmesine engel olmuştur. Madencilikten, atık depolama ve işletimden çıkarılma aşamalarına kadar bütün bir enerji zinciri düşünüldüğünde nükleer enerji çok az miktarda çevresel kirlenmeye yol açmaktadır. Yıllık yakıt ihtiyacının az ve toplam işletme maliyeti içinde yakıt maliyetinin payının düşük olması ve zengin uranyum kaynaklarının dünyanın pek çok bölgesine yayılmış olarak bulunması, nükleer enerji temininde güvenilirliği sağlarken, potansiyel olarak ani artışlar gösterebilen petrol ve gaz fiyatlarına karşı da bir güvence olmaktadır (170). Tablo 2: 09.05.2012 tarihi itibariyle Dünya Ülkelerinde İnşa Halindeki Nükleer Reaktör Sayıları ve Kapasiteleri ÜLKE ÇİN RUSYA HİNDİSTAN G. KORE JAPONYA TAYVAN PAKİSTAN UKRAYNA SLOVAKYA ARJANTİN BREZİLYA A.B.D. FİNLANDİYA FRANSA TOPLAM İNŞA-HALİNDEKİ REAKTÖR SAYISI 26 11 7 3 2 2 2 2 2 1 1 1 1 1 62 TOPLAM NET ELEKTRİK KAPASİTESİ (MW) 26.620 9.270 4.824 3.640 2.650 2.600 630 1.900 782 692 1.245 1.165 1.600 1.600 59.218 Kaynak:(Erişim)http://pris.iaea.org/Public/WorldStatistics/OperationalReactorsByCountry.aspx, 10.05.2012 170 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Sürdürülebilir Kalkınma ve Nükleer Enerji Raporu-Ekim 2002,TAEK Yayınları, s.18 85 Dünyadaki nükleer enerji kullanımının son yıllarda azalma göstermesi, kişi başına düşen enerji üretimini yüksek, yıllık elektrik enerjisi talep artışları ise az olan endüstrileşmiş ülkelerin enerji üretimindeki nükleer payın nispeten azalması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bunda etken olan nedenlerden ikisi; doygunluğa ulaşan endüstrileşmenin yanında, artan doğalgaz kullanımı ve mevcut nükleer santrallerin ömürlerinin uzatılmasının günümüzde teknolojik olarak uygulanabilir olmasıdır. Buna karşın, gelişmekte olan bazı ülkeler nükleer enerjinin kullanılmasında daha kararlı politikalar takip etmektedir. 2015 yılında yüksek tahmine bağlı olarak nükleer kapasitenin 500 GW düzeyine kadar çıkabileceği ve kapasite artışının Asya-Pasifik ülkelerinde yoğunlaşacağı tahmin edilmektedir. Gelişmiş ülkelerde ise, enerji doygunluğu, nüfus artış hızının az olması ve enerji yoğun sanayiden vazgeçilmesi sonucunda, nükleer enerjiye olan talep gelişmekte olan ülkelerden daha az olacaktır(171). Halen dünyada, çoğunluğu gelişmekte olan Asya-Pasifik ülkeleri oluşturmak üzere, toplam elektrik gücü 59.218 MW olan 62 adet nükleer güç reaktörü inşa halindedir(172). Bu da bazı iddiaların aksine nükleer teknolojinin dünya genelinde yaygın bir şekilde kullanımının devam ettiğinin ve gelecekte de devam edeceğinin göstergesidir. 171 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e., s.12. (Erişim)http://pris.iaea.org/Public/WorldStatistics/UnderConstructionReactorsByCountry.aspx, 10.05.2012. 172 86 500 Kapasite(GW) 450 419 435 436 440 438 Reaktör Sayısı 400 365 350 326 352 362 372 345 1995 2000 2004 2010 300 243 250 200 167 136 150 81 100 50 253 72 45 5 16 1965 1970 0 1975 1980 1985 1990 Grafik 25: Yıllar İtibariyle Dünyada Nükleer Reaktör Sayısı ve Kapasiteleri Kaynak: TAEK Temmuz 2010 , Nükleer Enerjinin Tarihsel Gelişimi 1965-2010, s.1 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/619/, 27.05.2012 İlk nükleer çağın sonunda 32 ülke nükleer reaktörlerden elektrik üreterek 10.000 reaktör-yılından fazla işletme deneyimi kazanmışlar ve net 40,000 TWs elektrik üretmişlerdir. Mayıs 2010 itibariyle, 372 GWe kurulu üretim kapasiteli ve dünyadaki birincil enerjinin %6’sını ve elektriğin de %14’ünü sağlayan 438 adet çalışan ticari reaktör vardır (173). 2000’li yıllardan itibaren ise nükleer güç sayısında değişim olmamasına rağmen kurulu güçte artış gerçekleşti. Bunun ana nedeni, yeni kurulan ya da revize edilen nükleer reaktörlerin kapasitelerinin artırılmış olmasıdır (174). 173 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Günümüzde Nükleer Enerji, s.1 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/619/, 27.05.2012. 174 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santrallere İlişkin Bilgiler, s.17 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Nukleer_Santraller_ve_Ulkemizde_Kurulacak_Nu kleer_Santrale_Iliskin_Bilgiler.pdf,14.04.2012. 87 Elektrik enerjisi piyasalarındaki yeniden yapılanma sebebiyle artan rekabete ek olarak güvenlik, radyoaktif atık yönetimi ve bazı ülkelerde nükleer teknolojinin silahlanma amacıyla kullanılması konularında kamuoyunda beliren endişe nükleerin dünya enerji temini içerisinde artmakta olan katkısına olumsuz etkide bulunmuştur. Sonuç olarak nükleer enerji kullanımı Avrupa ve Amerika gibi gelişmiş ve enerji sektöründe doygunluğa erişmiş ülkelerde nispeten durağan bir döneme girmiştir. Ancak özellikle bazı Asya ülkelerinde ve ekonomik reformlardan geçmekte olan diğer ülkelerde nükleer enerji hala önemli bir seçenek olmayı sürdürmektedir. Kayda değer yerli enerji kaynakları veya taşımacılık altyapısı olmayan, tüketim merkezleri ile kaynaklarının bulunduğu bölgeler arasında uzun mesafeler bulunan ve enerji talep beklentileri yüksek olan ülkelerde nükleer enerjiye olan yaklaşım diğer ülkelere nazaran çok daha ılımlıdır. Nükleer enerji seçeneği düşünüldüğünde, çevresel açıdan avantajlarının yanı sıra, ekonomisi ve teminde güvenilirlik özelliği de dikkate alınan birincil değerlendirme parametreleridir (175). 2.2.4.2. Türkiye’de Nükleer Enerji Türkiye’nin nükleer tarihi, ABD’nin 1954 yılında ortaya koyduğu “Barış İçin Atom” projesi çerçevesinde 5 Mayıs 1955 tarihinde, bu ülkeyle ilk anlaşma imzalayan devlet olmasıyla başladı (176). Bunun yanında Türkiye’nin nükleer enerji ile ilgili temel adımlarından biri olan, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu da (TAEK) 6821 sayılı kanunun 27.08.1958’de yürürlüğe girmesi ile kurulmuştur (177). Türkiye’de nükleer santral kurma girişimi ilk kez 1960 yılında olmuştur. 1977 yılında ikici kez yapılan nükleer santral kurma girişimi başarılı 175 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e, s.19. Hayrettin Kılıç, Nükleer Destan, İstanbul Bil Yayınları, 2007, s.349. 177 Nejat Aybers, Türkiye’de Nükleer Enerjinin Bugünkü Durumu ve Geleceği, İstanbul,1970, s. 19 176 88 olamamıştır. Daha sonra 1983, 1996 ve 2007 yıllarında yapılan nükleer santral kurma girişimleri de çeşitli nedenlerle sonuçlanamamıştır (178). Nükleer enerji alanında, Akkuyu bölgesinde 4 adet 1.200 MW gücünde bir nükleer güç santrali kurulması konusunda 2010 yılında Rusya Federasyonu ile uluslararası bir anlaşma imzalanmış ve santralin yapımı konusunda çalışmalara başlanmıştır. Buna ek olarak, orta vadede iki nükleer güç santralinin daha ülkemiz topraklarında kurulması planlanmakta olup Çin Halk Cumhuriyeti ile İşbirliği Anlaşması 2012 yılı Nisan ayı içerisinde Pekin’de imzalanmıştır. Çin’in yanı sıra, Kore ve Japonya ile de Türkiye nükleer güç santrali kurulması hususunda eş zamanlı görüşmelere devam edilmektedir (179). Şu anda dünyada 31 ülke nükleer güç santraline sahiptir. Dünya Nükleer Birliği verilerine göre Türkiye’nin de içinde bulunduğu 45’ten fazla ülke daha, nükleer enerji seçeneğini gündemlerine almıştır. Bu ülkelerin neredeyse tamamı az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler olduğundan elektrik talepleri hızla artmaktadır ve gelecekte oluşacak yüksek elektrik talebini nükleer santralden karşılamayı düşünmektedirler (180). Türkiye’deki mevcut siyasi otorite ülkenin arz güvenliği ve kaynak çeşitliliğinin sağlanması açısından nükleer enerjiye ihtiyaç olduğuna hükmetmiş ve bu konuda kararlılık sergilemektedir. Her ne kadar nükleer enerjiye karşı olan birtakım görüşler belli açılardan haklı görünüyor olsalar da, nükleer enerji, yıllık bazda büyük bir artış gösteren elektrik enerjisi ihtiyacının ‘temel yük’ olarak nitelenen kısmının karşılanmasında ihmal edilmesi hata olacak olan bir enerji türü olarak görülmektedir. Türkiye, elektrik üretim portföyünde bir taraftan yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektrik miktar ve oranını artırmanın yollarını ararken, diğer taraftan bu portföyde 178 World Energy Council, Turkish National Committee ,Nükleer Santraller,Ankara, DEKTMK, 2010, s.85. 179 Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK Enerji Yatırımcısı El Kitabı 2012, s.16 (Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimciel_kitabi/Sgb_Rapor_Yayin_ Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F6.pdf , 01.07.2012. 180 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,a.g.e., s.20. 89 nükleer enerjinin/elektriğin de bir pay sahibi olmasını hedeflemektedir. Hem yenilenebilir ve hem de nükleer enerjiye yer açmak isteyen bu tutum iklim değişikliği politikaları çerçevesinde bir iç tutarlılığa sahiptir, çünkü hem yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması ve hem de nükleer enerjiden elektrik üretimi için yararlanmak sera gazı salınımlarının azaltılması yönünde başvurulabilecek tedbirler arasındadır. Ayrıca Enerji Strateji Belgesinde 2020 yılı itibariyle Türkiye’nin elektrik enerjisi üretimi toplamı içinde nükleer enerji payının en az %5’ler düzeyinde olması hedeflenmektedir. Türkiye’nin nükleer enerjiye sahip olması yalnızca çeşitlilik sağlaması açısından değil, tıp ve ziraat gibi birçok alanda kullanılmakta olan nükleer teknolojide gelişme kaydedilmesine katkı sağlanılması açısından da önemlidir (181). 2.2.4.3. Nükleer Enerjinin Çevresel Etkileri Ne kadar şaşırtıcı olsa da aslında Nükleer enerji kullanımının çevreye, özellikle de hava kirliliğini önlemeye, büyük katkısı vardır. Dünya ikliminin, karbondioksit ve diğer zararlı gazların emisyonu sebebiyle bozulma potansiyelinin tartışmaları sürerken, fosil yakıtların yakılmasının hava kirliliğine ve dolayısıyla ciddi sağlık sorunlarının oluşumuna sebep olduğu üzerinde şüphe yoktur. Fakat Nükleer santraller, fosil yakıt tüketen enerji santralleri gibi karbondioksit, sülfür ve nitrojen oksitler üretmezler. Sadece A.B.D.’de nükleer enerji santralleri yılda 175 milyon tondan fazla karbonun çevreye salınmasını engellemektedir (182). Her ne kadar nükleer enerji pek çok enerji kaynağına nazaran oldukça temiz olsa da her enerji kaynağının olduğu gibi nükleer enerjinin de çevreye olumsuz etkileri mevcuttur. Enerji üretimi esnasında oluşan atıkların bertarafı safhasında, nükleer santrallerin yaptığı iki olumsuz etki, tekrar proses edilme ve radyoaktif atıkların uzaklaştırılması aşamalarında meydana gelir. Tekrar proses edilme 181 Yusuf Yazar, “Enerji İlişkileri Bağlamında Türkiye ve Orta Asya Ülkeleri”, s.67 (Erişim) http://yayinlar.yesevi.edu.tr/static/kitaplar/enerji_raporu.pdf, 14.04.2012 182 James A.Lake, Ralp G.Bennett, John F.Kotek, “Next Generation Nuclear Power” (Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=next-generation-nuclear , 11.12 2011. 90 aşamasında radyoaktif emisyonlar hava kirliliği üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Radyoaktif atıkların uzaklaştırılması sırasında meydana gelebilecek bir kaza istenmeyen etkilerin oluşmasına neden olabilecektir. Nükleer tesislerden çıkan kullanılmış yakıtların geri kazanılması sonucu ortaya çıkan yüksek düzeyli radyoaktif atıkların çevreye zarar verilmeden uzaklaştırılması, nükleer endüstrinin temel sorunlarındandır (183). Normal işletmeden kaynaklanan radyolojik riskler radyoaktif maddelerin periyodik olarak hava ve suya verilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu deşarjlar, tüm OECD ülkelerinde ilgili düzenleyici kurumların onayları ile sıkı bir biçimde denetlenmekte olmasına rağmen, bu tip deşarjlar insan gıda zincirini (örneğin kabuklu deniz ürünleri yoluyla) etkileyebilir ve böylece bir risk oluşturabilir. Nükleer santrallere yakın ikamet eden veya bol miktarda deniz ürünü tüketenlerin düşük seviyeli deşarjlardan olumsuz etkilenme olasılıkları kestirilebilmektedir. Buna yönelik yapılan öngörüler, teorik olarak risk altında olan kişiler bakımından bu riskin yılda milyonda birden çok daha düşük olduğunu göstermektedir (184). Gelecekte kullanılması planlanan reaktör tasarımlarında ciddi kazalar çok daha kapsamlı olarak dikkate alınmış olup yapılan hesaplamalar ciddi bir kaza olma olasılığının yılda milyonda birden çok daha düşük bir mertebede olduğunu göstermesine rağmen, ciddi bir nükleer kazanın bireysel ölümlere (kazadan onlarca yıl sonra olabilecek), toprakların yerleşim veya tarımsal kullanıma açılamaması ve büyük miktarda elektrik üretim kapasitesinin kaybı gibi ciddi toplumsal sonuçlara yol açabileceği unutulmamalıdır ( 185). 183 Aslı Hüseyinoğlu, Sürdürülebilir Kalkınma İçin Nükleer Enerjinin Önemi, İstanbul ,Tasam Yayınları, 2006, s.148. 184 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,a.g.e., s.77. 185 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,a.g.e., s.77. 91 2.3. YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI Yenilenebilir enerjinin yerkürenin derinliklerinde üretilen ısıdan, direkt veya dolaylı olarak güneşten türetilen birçok değişik şekli vardır. Bunlar güneş, rüzgar, biyokütle, jeotermal, hidrolik ve okyanus kaynakları, katı biyokütle, biyogaz ve sıvı biyoyakıtlardan üretilen enerjiyi içermektedir ( 186). Fakat günümüzde büyük miktarlarda kullanılan ve daha temiz olan yenilebilir enerji kaynakları olan; hidrolik, rüzgar, jeotermal ve güneş enerji kaynaklarına değinilecektir. Yenilenebilir enerjinin toplam birincil enerji arzı içerisinde 1990’ların ortalarında % 17 civarında olan payı 2009 yılına gelindiğinde % 9,4’e düşmüş, 2010 yılı sonu itibari ile de % 9,6 olarak gerçekleşmiştir (187). 2.3.1. Hidrolik Enerji Hidrolik enerji, akarsuların üzerine insan yapımı olarak kurulan ya da doğal olarak oluşan barajların türbinlerinden suların akmasıyla üretilen enerji türüdür (188). Yüksek verimli olan hidroelektrik santralleri düşük işletme gideri ile atık yaratmayan çevreci enerji kaynaklarıdır. Hidroelektrik santraller başlıca enerji üretimi ve içme suyu temininin dışında, taşkın riskini önleme, tarımsal alanlara sulama sağlaması, balıkçılık ve su ürünleri yetiştirilmesine imkân yaratması ve ayrıca rekreasyon alanı yaratması kabiliyetlerini de haizdir (189). Dezavantajlarına karşın; ilk yatırım yapıldıktan sonra, enerji üretiminin ana kaynağı su olduğundan üretim maliyeti çok ucuz olmaktadır. Yakıtlı 186 IEA: Enerji İstatistikleri El Kitabı, s.123 (Erişim)http://www.iea.org/stats/docs/statistics_manual_turkish.pdf, 21.07.2011. 187 Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, a.g.e., s.54. 188 (Erişim)http://www.iea.org/topics/hydropower/,17.06.2012. 189 Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü, DSİ Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Faaliyet Raporu,s.328 (Erişim)http://www.dsi.gov.tr/docs/stratejik-plan/2010_faaliyet_raporu.pdf?sfvrsn=2, 11.05.2012. 92 santralleri gibi hava ve çevre kirliliği yaratmazlar. Ayrıca barajların, elektrik üretiminin yanı sıra (190); 1. Yerleşim yerlerinin suyunu karşılama, 2. Sel ve taşkınları önleme, 3. Tarım arazilerini sulama 4. Balıkçılık 5. Ağaçlandırmaya katkı, erozyonu önleme 6. Turizmi geliştirme 7. Ulaşım 8. İklimde yumuşama gibi yararları bulunur. 2.3.1.1. Dünyada Hidrolik Enerji ABD teknik hidroelektrik potansiyelinin %86’sını, Japonya %78’ini, Norveç %68’ini, Kanada %56’sını, Türkiye ise %25’ini geliştirmiştir. Uluslararası Enerji Ajansı’nca (IEA) 2020’de dünya enerji tüketimi içerisinde hidroelektrik ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının payının bugüne göre %53 oranında artacağı öngörülmüş olup, bu her güçteki hidroelektriğin değerlendirilmesi olarak yorumlanmaktadır. Avrupa Komisyonu Birlik stratejileri kapsamında Avrupa Birliği (AB) içerisinde 2020 yılına kadar iç brüt enerji tüketimindeki yenilenebilir enerji payını %20’ye çıkartmak üzere gerekli yasal düzenlemeleri yürürlüğe koymuştur (191). Dünya’da 2011 yılında toplam 791,5 milyon TEP hidrolik enerjisi tüketilmiş olup, tüketiminde Çin 157 milyon TEP (% 19,8) ile ilk sırayı alırken, 97,2 milyon TEP (% 12,3) ile Brezilya ikinci sırada ve 85,2 milyon TEP (% 10,8) ile Kanada üçüncü sırada yer almıştır. Türkiye ise; 2011 yılında 11,8 190 191 (Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Hidroelektrik_santrali,17.06.2012. (Erişim)http://www.dsi.gov.tr/hizmet-alanlari/enerji,24.05.2012. 93 milyon TEP’ lik tüketimiyle dünya hidrolik enerji tüketiminin % 1,5’ini gerçekleştirebilmiştir (192). 160 157 140 120 97 85 74 Milyon TEP 100 80 60 37 30 40 20 0 Çin Brezilya Kanada A.B.D. Rusya Hindistan Grafik 26: Dünyada En Çok Hidrolik Kaynaklı Enerji Tüketen Ülkeler Kaynak: BP:World Energy Full Report, s. 36 (Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publicatio ns/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_f ull_report_2012.pdf, 01.07.2012. 2.3.1.2. Türkiye’de Hidrolik Enerji Türkiye’nin teknik hidroelektrik potansiyeli 216 milyar kws olup, işletmede olan 267 adet hidroelektrik santralin kurulu gücü 15.660 MW ve ortalama yıllık üretimi ise 54 milyar kws olup, toplam teknik potansiyelin %25’ine karşılık gelmektedir. Ekonomik durgunluklar dikkate alınmazsa, Türkiye’de elektrik tüketimi her yıl yaklaşık %8 oranında artmaktadır. Bu 192 BP, Hidrolik Enerji, s.36 (Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publication s/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_ful l_report_2012.pdf, 01.07.2012. 94 talebi karşılamak için Türkiye’de yeni enerji projeleri için her yıl 4 milyar ABD Doları ayırmak zorundadır. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de enerji hayati bir konu olduğundan, kendine yeterli, sürekli, güvenilir ve ekonomik bir elektrik enerjisine sahip olunması yönünde başta dışa bağımlı olmayan ve yerli bir enerji kaynağı olan hidroelektrik enerjisi olmak üzere bütün alternatifler göz önüne alınmalıdır (193). Hidroelektrik enerji alanında, Türkiye’nin bütün potansiyelinin kullanılır hale getirilebilmesi için 2023 yılına kadar her yıl 3.000 MW’lık ilave hidroelektrik yatırım yapılması ve yılda yaklaşık dört milyar dolarlık finansman temin edilmesi gerekmektedir. Hidroelektrik potansiyelin geliştirilmesi için hazırlanan tüm projelerin toplam yatırım maliyeti ise yaklaşık 40 milyar dolar düzeyindedir (194). Tablo 3: Türkiye’de bulunan HES potansiyeli ve kapasite kullanım oranları Potansiyel HES Adedi Toplam Kurulu Kapasite (MW) İşletmede 267 15.660 54.000 36 İnşaat Halinde 210 8.000 28.000 18 İnşaatına Henüz Başlanmayan 1.050 20.000 70.000 46 Toplam 1527 43.660 152.000 100 Ortalama Yıllık Üretim (GWh/Yıl) Oran (%) Kaynak: Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü , DSİ Hidro 2010 Faaliyet Raporu, s. 35 (Erişim)http://www.dsi.gov.tr/docs/stratejik-plan/2010_faaliyet_raporu.pdf?sfvrsn=2, 01.07.2012. Türkiye sahip olduğu hidrolik enerji kapasitesinin büyük bölümünü günümüzde 193 kullanamamaktadır. Türkiye’nin kullanılabilir hidrolik (Erişim) (http://www.dsi.gov.tr/hizmet-alanlari/enerji,24.05.2012. Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü, DSİ Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Faaliyet Raporu, s.328 (Erişim)http://www.dsi.gov.tr/docs/stratejik-plan/2010_faaliyet_raporu.pdf?sfvrsn=2,11.05.2012. 194 95 potansiyelinin büyük bölümü ya inşa halinde ya da inşasına henüz başlanmamış, atıl vaziyettedir. 14 12 10,4 Milyon TEP 10 11,8 2010 2011 10 9 8 6 11,7 7,6 8 2002 2003 8,1 7,5 8,1 2008 2009 5,4 4 2 0 2001 2004 2005 2006 2007 Grafik 27: Türkiye Yıllar İtibariyle Hidrolik Enerji Tüketimi Kaynak: BP: Hidrolik Enerji, s.36 (Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publication s/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_ful l_report_2012.pdf, 01.07.2012. Türkiye’de hidrolik enerji tüketiminde, özellikle son yıllarda yapılan yatırımların da etkisiyle, 2010 ve 2011 yıllarında büyük artışlar yaşanmıştır. Hidrolik enerjiye yapılan yatırımların artmasıyla, hidrolik kaynaklardan elde edilen enerjinin de yıllar itibariyle artacağı düşünülmektedir. 2.3.1.3. Hidrolik Enerjinin Çevresel Etkileri Hidroelektrik santraller iklimsel, hidrolojik, ekolojik, sosyo-ekonomik ve kültürel etkilere sahiptir. Üretime geçen bir hidroelektrik santralin su toplama 96 kısmı (baraj), çevresel etki yaratmaktadır. Baraj gölünün yüzey alanı itibariyle nehre göre daha geniş olması ve buharlaşmanın artmasından dolayı iklimsel etkiler oluşmaktadır. Bu şekilde havadaki nem oranı artmakta ve hava hareketleri değişmekte sıcaklık, yağış, rüzgar olayları farklılaşmaktadır. Bu durumda yöredeki doğa, bitki örtüsü, tarım bitkileri, sucul karasal hayvan varlığı ani bir değişim içine girmekte uyum sağlayabilen türler yaşamlarını devam ettirmektedirler. Hidrolojik etkiler akarsuyun akış rejimi ve fizikokimyasal parametrelerin değişmesi ile ortaya çıkmaktadır. Nehirlerin engellenerek, baraj gölü haline getirilmeleri baraj gölündeki suyun bir miktarının buharlaşması ile su içindeki tuz miktarı ve diğer minerallerin artmasına neden olmaktadır. Akarsudan göle geçişte su hızı difüzyon ve oksijen alma kapasitesinin düşmesine bağlı olarak doğal temizleme kapasitesi düşmekte göl, ötrofikasyon sürecine girmektedir. Göl su kalitesinde meydana gelen değişimler sucul canlı yaşamını değiştirmektedir (195). Barajın fiziksel yapısının su ve kara ortamında göç yollarının kesilmesi, yaşama alanlarının su altında kalması ve bazı önemli türlerin yok olması sonucunda ekolojik etkiler ortaya çıkmaktadır. Yüksekten düşen sular nedeniyle hava azotunun aşırı doygunluk düzeyinde çözülmesi, balıklar için öldürücü olmaktadır. Diğer taraftan, sosyo-ekonomik ve kültürel etkiler barajın inşaat aşamasından itibaren olumlu olumsuz şekilde hissedilmektedir. Yapım aşamasında su altında kalan arazinin niteliği ve büyüklüğüne bağlı olarak yapılan kamulaştırma neticesinde iç-dış göç olayları yaşanmakta ve arazinin kıymeti değişmektedir. Ancak yapım aşamasında iş gücü akımı sebebiyle yöresel ekonomi canlanmakta alt yapı hizmetleri ile sosyal hizmetler ( okul, sağlık tesisi vb.) özellikle entegre projelerde olumlu etki yapmaktadır. Baraj gölü ayrıca, rekreasyon ve su ürünleri üretimi için bir 195 Sedat Kadıoğlu, Zarife Tellioğlu, “Enerji Kaynaklarının Kullanımı ve Çevreye Etkileri”, I.Enerji Sempozyumu 12-14 Kasım 1996 Ankara, s.58 (Erişim)http://www.emo.org.tr/ekler/63ea51eeb9eb4b9_ek.pdf, 13.12.2011. 97 kaynaktır. Ancak, yöredeki tabiat ve tarih varlıklarının korunmaması neticesinde kültürel değerlerin kaybı söz konusu olmaktadır (196). Bir barajın yapımı ve öncesinde; uzun süreli yağış, su, jeolojik çalışmalar yapılması, su altında kalan arazi için ödenen istimlâk bedelleri, baraj yapım maliyetinin yüksek olması ilk yatırım maliyetinin çok fazla çıkmasına neden olur ki bu bir dezavantajdır. Ayrıca vahşi hayata ve doğal kaynaklara zararları, bölgesel kültürler ve tarihi yerlerin yok edilmesi, su kalitesine etki sorunu dezavantajlardan bazılarıdır. Küçük bir kasabaya yetecek kadar enerji üreten bir tesis için bile pek çok ağaç kesip yol açmak zorunda kalınması doğaya geri dönüşü olmayan zararlar vermektedir (197). 2.3.2. Rüzgar Enerjisi Rüzgar, güneş ışınlarının dünyanın oldukça değişken olan yüzeyini farklı ısıtması sonucunda meydana gelen sıcaklık, yoğunluk ve basınç farklarından meydana gelir. Diğer bir ifadeyle rüzgar; birbirine komşu bulunan iki bölge arasındaki basınç merkezine doğru hareket eden hava akımıdır. Rüzgarlar dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden, yüzey sürtünmelerinden, yerel ısı dağılımından, arazinin topoğrafik yapısından ve rüzgar yönündeki farklı atmosferik olaylardan etkilenir (198). 2.3.2.1. Dünyada Rüzgar Enerjisi Rüzgâr gücü, dünyada kullanımı en çok artan yenilenebilir enerji kaynaklarından biri haline gelmiştir. Günümüzde dünyadaki kullanım oranının çok düşük olmasına karşılık, 2020 yılında dünya elektrik talebinin %12'sinin rüzgâr enerjisinden karşılanması için çalışmalar yapılmaktadır. Günümüzde rüzgâr enerjisinden üretilen toplam güç 159.213 MW civarındadır. Dünya'da 196 Kadıoğlu, Tellioğlu, a.g.m., s.58 (Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Hidroelektrik_santrali,17.06.2012. 198 Türkiye Çevre Vakfı, a.g.e., s.67. 197 98 rüzgârdan enerji üretiminin % 36,3'ü Almanya'da gerçekleştirilmektedir. Almanya toplamda 14.612 MW güç üretmektedir ve Almanya'nın elektrik enerjisi ihtiyacının % 5,6'sını karşılamaktadır. Rüzgâr gücünden en çok yararlanan diğer ülkeler sırasıyla İspanya, ABD, Danimarka, Hindistan, Hollanda, İtalya, Japonya, Birleşik Krallık ve Çin'dir. Diğer tüm ülkeler toplamda 3.756 MW'lık güç üretimi ile % 9,3 paya sahiptirler (199). Rüzgar enerji sistemlerinin üretimi, tesisi, işletme ve bakım alanları dahil olmak üzere rüzgar enerjisi sektöründeki istihdam hızla artmaktadır. Örneğin Danimarka’da doğrudan ve dolaylı olarak rüzgar türbin üretiminde istihdam edilen personel sayısı 1991 yılında 1.900 iken, 2002 yılında 21.000’e ulaşmıştır. 2002 yılında Avrupa genelinde ise rüzgar türbin üretimi ile ilgili doğrudan ve dolaylı istihdam sayıları 72.275 olarak hesaplanmıştır (200). Rüzgar enerjisinin potansiyel gücünün kıtalara göre dağılımı incelendiğinde en büyük payın Kuzey Amerika kıtasına ait olduğu ve yılda 14.000 TWs teknik olarak elektrik üretimine uygun rüzgar gücü bulunduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra Afrika, Doğu Avrupa ve Rusya yılda 10.600 TWs üretim kapasitesiyle ikinci sırayı paylaşmaktadırlar. Batı Avrupa’nın dünya rüzgar gücünden payına düşen, yaklaşık olarak toplam kapasitenin % 9’una eşittir (201). 199 (Erişim) http://tr.wikipedia.org/wiki/ruzgar,12.08.2011. Türkiye Çevre Vakfı, a.g.e., s.75. 201 İsmet Akova ,Yenilenebilir Enerji Kaynakları, 1.Baskı, Nobel Yayınları, 2008, s.98. 200 99 350000 327.850 300000 Milyon Kwh 250000 200000 150000 99.687 100000 28.353 50000 73 3.498 7.442 1990 1995 0 1985 2000 2005 2010 Grafik 28: Dünyada Yıllar İtibariyle Rüzgar Enerjisinden Elektrik Üretilmesi Kaynak:(Erişim)http://www.eia.gov/cfapps/ipdbproject/iedindex3.cfm?tid=6&pid=37&aid=12&cid= regions&syid=2006&eyid=2010&unit=BKWH, International Energy Statics-Wind, 11.05.2012 Yukarıdaki şekilden de anlaşılabildiği gibi; 1980’li ve 1990’lı yıllara nazaran 2010 yılında, rüzgar enerjisinden elektrik üretiminde rekor düzeyde artış gerçekleşmiştir. Dünya genelinde rüzgar gücünden elde edilen enerji her geçen yıl artmakta ve bu enerji kaynağından her geçen yıl daha fazla ülke daha büyük miktarlarda faydalanmaktadır. 2.3.2.2. Türkiye’de Rüzgar Enerjisi Türkiye’nin 2000’li yılların başlarında rüzgar enerjisi alanında kurulu gücü 18 MW düzeyinde iken, 2007-2008 yılları itibariyle yaklaşık 500 MW düzeyine yaklaşmıştır. 2020 yılı hedefi ise yaklaşık 20.000 MW olarak tahmin edilmektedir (202). Özellikle yenilenebilir enerji kaynağı olarak rüzgârın öneminin dünya çapında artması beklenmektedir. Nihayet Türkiye’de de bu alanda önemli bir 202 Türkiye’nin Enerji Diplomasisi Paneli 2008,İstanbul Kültür Ünv.Yayınları, 2009, s.20. 100 gelişme yaşanmıştır. Bu alanda ivme verici bir etki yapmış olan gelişme, 2007 yılında Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin çıkarılmış kanundur. Ciddi bir rüzgâr enerjisi potansiyeline sahip olan Türkiye, son zamanlarda gerçekleştirilmiş çalışmalara göre 48 bin MW gibi bir kurulu gücü besleyebilecek potansiyele sahiptir. Ancak ulusal elektrik sistemine dair tüm parametreler bir arada düşünüldüğünde bu miktarın tümünün sistemin bir parçası haline getirilebilmesi uzun vadede bile mümkün görünmemektedir. Şu anda mümkün görünen ve strateji belgesinde oldukça iddialı bir hedef olarak açıklanmış olan ise, 2020’lere vardığımızda 20 bin MW düzeyinde rüzgâr enerjisi toplam kurulu gücüne sahip olmaktır (203). 40 MW; (2%) 306,5 MW ; (17%) 773,7 MW; (43%) 685,65 MW; (38%) Ege Marmara Akdeniz Karadeniz Grafik 29: Türkiye’de İşletmede Olan Rüzgar Güç Santrallerinin Kurulu Güç Bakımından Bölgelere Göre Dağılımı Kaynak: Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği ,Türkiye Rüzgar Enerjisi İstatistik Raporu Şubat 2012, s.12 (Erişim)http://tureb.com.tr/attachments/article/168/Turkiye%20Ruzgar%20Enerjisi%20Istatistik%20 Raporu%202012Turkish%20Wınd%20Energy%20Statistics%20Report%202012.pdf, 02.05.2012 203 Yusuf Yazar, “Türkiye’nin Enerjideki Durumu ve Geleceği”, s.19-20 (Erişim)http://www.setav.org/ups/dosya/58085.pdf, 02.06.2012. 101 Yukarıdaki grafikten de anlaşılabileceği gibi; Türkiye’de rüzgar enerjisi kurulu gücü bakımından Ege Bölgesinin üstünlüğü dikkat çekmektedir. Ege Bölgesini, Marmara, Akdeniz ve Karadeniz Bölgeleri takip etmektedir. 2000 1.805,85 1800 1600 1.329,60 1400 MW 1200 1000 791,6 800 600 363,7 400 200 146,3 18,9 20,1 20,1 20,1 51 2002 2003 2004 2005 2006 0 2007 2008 2009 2010 2011 Grafik 30: Türkiye Rüzgar Enerji Santrallerinin Kurulu Güç Bakımından Yıllara Göre Kümülatif Dağılımı (MW) Kaynak: Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği ,a.g.e., s.4 Yukarıdaki grafikten de anlaşılabildiği gibi; Türkiye’de rüzgar enerji santrallerinin kurulu güç bakımından özellikle 2006 yılından sonra her geçen yıl büyük oranlarda arttığı görülmektedir. 2.3.2.3. Rüzgar Enerjisinin Çevresel Etkileri Her ne kadar rüzgar gücünden enerji üretimi sırasında atmosfere salınan, toprağa bırakılan veya suyu kirleten herhangi bir atık bulunmasa da, bu durum çevre sorunları açısından temiz olarak kabul edilen bu gücün tamamen sorunsuz olduğu anlamına gelmez. Kişiden kişiye değişmekle birlikte, görsel ve estetik kaygıların yanı sıra gürültü, yayılan elektromanyetik 102 dalgalar ve sebep olduğu kuş ölümleri rüzgar enerjisinin çevre kalitesi üzerinde oluşturduğu sorunlar arasında belirtilebilir (204). Rüzgar enerji dönüşüm sistemlerinin dönen kanatları, radyo, televizyon, uydu servisleri, radarlar gibi elektromanyetik iletişim cihazlarının kullanımında bazı aksaklık ve kesintilere yol açabilir. Bunun yanında rüzgar türbinlerinin kule ve kanatlarına çarpma sonucu kuşların ölmesi veya türbinler çevresindeki kuş dinlenme veya beslenme yerlerinin bozulması da, özellikle doğal yaşam alanlarına yakın yerlerde sorun olabilmektedir (205). 2006 yılında yapılan bir çalışma, rüzgar gücünden her bir GWs olarak üretilen enerjinin 14 ile 33 ton arasında CO2 emisyonu olduğunu ve rüzgar enerjisi aracılığıyla oluşan CO2 emisyonlarının çoğunun, rüzgâr türbini inşaatı esnasındaki betonlamadan kaynaklandığını göstermiştir (206). 2.3.3. Jeotermal Enerji Jeotermal kaynak, yerkabuğunun çeşitli derinliklerinde birikmiş ısının meydana getirdiği, sıcaklıkları sürekli olarak bölgesel atmosferik ortalama sıcaklığın üzerinde olan ve çevresindeki normal yeraltı ve yerüstü sularına göre daha fazla erimiş mineral, çeşitli tuzlar ve gazlar içerebilen sıcak su ve buhar olarak tanımlanabilir. Jeotermal enerji ise, bunlardan dolaylı veya doğrudan her türlü faydalanmayı kapsamaktadır. Ayrıca, herhangi bir akışkan içermemesine rağmen, bazı teknik yöntemlerle ısısından yararlanılan, yerin derinliklerindeki “Sıcak Kuru Kayalar” da jeotermal enerji kaynağı olarak nitelendirilmektedirler (207). Yenilenebilir, sürdürülebilir, tükenmez bir enerji kaynağı olması; Türkiye gibi jeotermal enerji açısından şanslı ülkeler için bir özkaynak teşkil etmesi; temiz ve çevre dostu olması; yanma teknolojisi kullanılmadığı için 204 Akova,a.g.e., s.79. Akova ,a.g.e., s.76. 206 (Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/ruzgar_cevresel_etkileri,12.05.2012. 207 Türkiye Çevre Vakfı, a.g.e., s.97. 205 103 sıfıra yakın emisyona sebebiyet vermesi; konutlarda, tarımda, endüstride, sera ısıtmasında ve benzeri alanlarda çok amaçlı ısıtma uygulamaları için ideal şartlar sunması; rüzgar, yağmur, güneş gibi meteoroloji şartlarından bağımsız olması; kullanıma hazır niteliği; fosil enerji veya diğer enerji kaynaklarına göre çok daha ucuz olması; arama kuyularının doğrudan üretim tesislerine ve bazen de re-enjeksiyon alanlarına dönüştürülebilmesi; yangın, patlama, zehirleme gibi risk faktörleri taşımadığından güvenilir olması; % 95'in üzerinde verimlilik sağlaması; diğer enerji türleri üretiminin (hidroelektrik, güneş, rüzgar, fosil enerji) aksine tesis alanı ihtiyacının asgari düzeylerde kalması; yerel niteliği nedeniyle ithalinin ve ihracının uluslararası konjonktür, krizler, savaşlar gibi faktörlerden etkilenmemesi; konutlara fueloil, mazot, kömür, odun taşınması gibi problematikler içermediği için yerleşim alanlarında kullanımının rahatlığı; gibi nedenlerle büyük avantajlar sağlamaktadır (208). 2.3.3.1. Dünyada Jeotermal Enerji Fosil yakıtlı sistemlerin yerine geçebilecek alternatif enerji sistemlerinin, mevcut konvansiyonel sistemlerle en kolay entegrasyonu sağlaması gerekmektedir. Aksi halde çok büyük ekonomik maliyetler ortaya çıkacak ve yeni enerji kaynaklarının fizibil olması pek mümkün olmayacaktır. Jeotermal enerji, yenilenebilir enerji tipleri içerisinde fosil yakıtlı konvansiyonel enerji sistemleri ile en kolay uyumu sağlayacak alternatiflerin başında gelmektedir. Çünkü konvansiyonel sistemlere ait tüm ekipmanları kolaylıkla kullanabilmektedir. Bu nedenle hem çevresel açıdan temiz, hem de teknolojik açıdan ekonomik olmaktadır (209). 208 (Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Jeotermal_enerji,01.06.2012. Ahmet Dağdaş , “Termik Santrallerde Jeotermal Enerjiden Yararlanmanın Yakıt Tasarrufuna ve Santral Performansına Etkileri”, Mühendislik Bilimleri Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2006, s.272. 209 104 70.000 63.884 60.000 54.494 49.688 50.000 Milyon Kwh 36.997 40.000 34.905 30.000 22.298 20.000 13.236 10.000 0 1980 1985 1990 1995 2000 2005 2010 Grafik 31: Dünya Geneli Jeotermal Enerji Kaynaklı Elektrik Üretimi Kaynak:(Erişim)http://www.eia.gov/cfapps/ipdbproject/iedindex3.cfm?tid=6&pid=35&aid=12&cid= regions&syid=1980&eyid=2010&unit=BKWH, Dünya geneli jeotermal kaynaklı elektrik üretimi (milyar kwh), 11.05.2012 Yukarıdaki grafikten de anlaşılabildiği gibi; dünya genelinde Jeotermal enerji kaynaklı elektrik üretimi 1980 yılından 2010 yılına kadar artış göstererek devam etmiştir. Dünya genelinde jeotermal enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar sayesinde gelecek yıllarda elektrik üretiminin daha da artacağı tahmin edilmektedir. Jeotermal enerji, jeotermal kaynaklardan doğrudan veya dolaylı her türlü faydalanmayı kapsamaktadır. Düşük (20-70°C) sıcaklıklı sahalar başta ısıtmacılık olmak üzere, endüstride, kimyasal madde üretiminde kullanılmaktadır. Orta sıcaklıklı (70-150°C) ve yüksek sıcaklıklı (150°C' den yüksek) sahalar ise elektrik üretiminin yanı sıra re-enjeksiyon koşullarına bağlı olarak entegre şekilde ısıtma uygulamalarında da kullanılabilmektedir. Dünyada jeotermal enerji kurulu gücü 9.700 MW, yıllık üretim 80 milyar kws olup, jeotermal enerjiden elektrik üretiminde ilk 5 ülke; ABD, Filipinler, Meksika, Endonezya ve İtalya şeklindedir. Elektrik dışı kullanım ise 33.000 105 MW'tır. Dünya'da jeotermal ısı ve kaplıca uygulamalarındaki ilk 5 ülke ise Çin, Japonya, ABD, İzlanda ve Türkiye'dir ( 210). Dünyada 1995 yılından 2000 yılına kadar jeotermal elektrik üretiminde %17, elektrik dışı jeotermal uygulamalarda ise %87 artış olmuştur. Filipinler’de toplam elektrik üretiminin %27’si, İzlanda’da toplam ısı enerjisi ihtiyacının %86’sı jeotermalden karşılanmaktadır. Batı ABD’de jeotermal kurulu güç yaklaşık 2.850 MW olmuştur (Utah Eyaletinin elektrik toplam ihtiyacının %2’si, Kaliforniya Eyaletinin %7’si ve Nevada Eyaletinin ise %10’u jeotermalden karşılanmaktadır.). 1995 ile 2005 yılları arasında dünyada, jeotermal ısıtmada %61, sera ısıtmasında %24, balneolojik uygulamalarda %350 ve elektrik enerjisi üretiminde %43’luk bir artış sağlanmıştır. Dünyada jeotermal ısı halen %33 alan ısıtmada, %15 kaplıcalarda, %13 balık çiftliklerinde, %12 ısı pompalarında, %12 seracılıkta, %10 endüstride, %1 buz eritme ve havalandırmada, %1 kurutmada ve %3 diğer alanlarda kullanılmaktadır. 2005 yılında dünyada 27.824 MW karşılığında jeotermal akışkan elektrik üretimi dışında doğrudan kullanılmıştır. Ayrıca, 2005 yılında 8.912 MW’e olan dünya jeotermal elektrik kurulu gücü 2007 yılında 9.732 MW’e ulaşmıştır. Dünyada jeotermal enerjiden elektrik üretiminde ABD, Filipinler, İtalya, Meksika ve Endonezya ilk beşte; jeotermal ısı ve kaplıca uygulamalarında ise Cin, Japonya, ABD, İzlanda ve Türkiye ilk beşte yer almaktadır. Günümüzde dünyada jeotermal kullanım kapasitesi jeotermalin kullanım alanlarına bağlı olarak hızlı bir artış göstermektedir. Sondaj borularından verilen basınçlı suyun sıcak kayaçlardaki potansiyelle ısınması prensibine dayanan sıcak kuru kaya (hot dry rock) sistemi, dünyada şu an için ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İsveç ve Japonya gibi ülkelerde elektrik üretimi için kullanılmaktadır (211). 210 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=jeotermal&bn=234&hn=&nm =384&id=40697 , 01.03.2012. 211 Özen Kılıç, Mahmut Kılıç, “Jeotermal Enerjinin Ülkemiz Açısından Önemi ve Çevresel Etkilerinin İncelenmesi”, Ankara ,TMMOB Jeotermal Kongresi Bildiriler Kitabı, 2009, s.95. 106 2.3.3.2. Türkiye’de Jeotermal Enerji Jeotermal enerji açısından zengin ülkeler arasında yer alan ülkemizde 1962 yılından bu yana MTA Genel Müdürlüğü’nce sürdürülen sistematik ve programlı araştırmalar sıcak su kaynaklarının envanter çalışmaları ile başlamıştır. Daha sonra uygun sahalarda gerçekleştirilen ayrıntılı etütlerle sıcaklığı 35 C üzerinde jeotermal akışkan içeren 170 adet sahanın varlığı o ortaya konmuştur (212). Türkiye'de jeotermal enerji tespitine ve bu enerjinin kullanımına dönük çalışmalar özellikle İzmir ve Ege Bölgesi'nin bazı diğer noktalarında ilerlemiştir. İzmir'in Balçova ve Narlıdere ilçelerinde halen yaklaşık 15 bin konut jeotermal enerji ile ısıtılmaktadır. Seferihisar, Dikili, Bergama, Çeşme, Aliağa, Urla, Güzelbahçe, Bayındır, Menderes, Kemalpaşa ve Kozaklı ilçelerinde de varlığı bilinen jeotermal kaynaklarının kullanılması halinde, sadece İzmir Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde 220 bin konutu ısıtabilecek kapasiteye ulaşılabileceği hesaplanmaktadır. Dış ülkelere bağımlılığı arttıran doğalgaz kullanımını asgariye indirerek, jeotermal enerjinin ön plana çıkarılmasına yönelik çabalar pek çok ilgili çevre tarafından ısrarla sürdürülmektedir. Bu bağlamda, yıllardır Jeotermal Yasası çıkarılmasına uğraşılmış ve bu yasa yönetmeliği ile birlikte 13.06.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Diğer ülkelere oranla daha şanslı bir konumda olan Türkiye'nin jeotermal potansiyeli gelişen jeofizik yöntemlerle ortaya çıkarılmış olacaktır (213). Dünyada coğrafi olarak sadece yaklaşık %5’lik bir alanda jeotermal kaynaklar vardır. Jeotermalciler bu kuşağı “Ateş Halkası” olarak adlandırırlar. Türkiye bu ateş halkası üzerinde yer almaktadır. Bu nedenle Türkiye, dünyada jeotermal enerjiyi kullanabilecek şanslı ülkelerdendir. Türkiye jeotermal potansiyeli bakımından, Avrupa’da ilk, Dünya’da ise yedinci ülke 212 Ali Koçak, “Türkiye’de Jeotermal Enerji Aramaları ve Potansiyeli”, s.223 (Erişim)http://www.emo.org.tr/ekler/e7b33fdea3adc80_ek.pdf , 29.11.2011. 213 (Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Jeotermal_enerji,101.06. 2012. 107 konumundadır. Türkiye’de jeotermal enerjiden ağırlıklı olarak; ısıtmacılıkta (konut, sera, termal tesis ısıtması), elektrik üretimi, endüstriyel uygulamalar, termal turizm ve balneolojik uygulamalarda yararlanılmaktadır (214). Türkiye’nin toplam jeotermal elektrik potansiyeli 2000 MWe’ dir. 2013 yılı jeotermal elektrik üretim hedefi 550 MWe kurulu güç ve 4 milyar kws elektrik üretimidir. Türkiye toplam jeotermal potansiyelinin kullanımı ile toplam elektrik enerjisi ihtiyacının %5’ini ısı enerjisi ihtiyacının ise %30’unu karşılayabilme olanağına sahiptir. Bu değerlerin ağırlıklı ortalaması alındığında Türkiye enerji ihtiyacının (elektrik+ısı) yaklaşık %14’u jeotermal kaynaklardan karşılanabilir (215). Türkiye, Alp-Himalaya kuşağı üzerinde yer aldığından oldukça yüksek jeotermal potansiyele sahip olan bir ülkedir. Türkiye’nin jeotermal potansiyeli 31.500 MW' dır. Türkiye’de potansiyel oluşturan alanlar Batı Anadolu'da (%77,9) yoğunlaşmıştır. Bu güne kadar potansiyelin %13'ü (4.000 MW) Türkiye’deki Enerji Bakanlığı kuruluşu olan MTA tarafından kullanıma hazır hale getirilmiştir. Türkiye'deki jeotermal alanların %55'i ısıtma uygulamalarına uygundur. Türkiye’de, jeotermal enerji kullanılarak 1.200 dönüm sera ısıtması yapılmakta ve 15 yerleşim biriminde 100.000 konut jeotermal enerji ile ısıtılmaktadır (216). 214 Kılıç, Kılıç ,a.g.e., s.93-94. Kılıç, Kılıç ,a.g.e., s.100-102. 216 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=jeotermal&bn=234&hn=&nm =384&id=4069 , 01.03.2012. 215 108 700 600 600 Milyon Kwh 500 400 300 200 100 76 82 72 1990 1995 2000 89 4 0 1985 2005 2010 Grafik 32: Türkiye’nin Yıllar İtibariyle Jeotermal Enerji Kaynaklı Elektrik Üretimi Kaynak:(Erişim)http://www.eia.gov/cfapps/ipdbproject/iedindex3.cfm?tid=6&pid=35&aid=12&cid= regions&syid=1980&eyid=2010&unit=BKWH, International Energy Statics-Geothermal/Turkey (milyon kwh), 11.05.2012 Yukarıdaki grafikten de anlaşılabileceği gibi; Türkiye’de jeotermal enerji kaynaklı elektrik üretimi 1990’lardan 2005 ‘e kadar nispeten durağan bir seyir izlese de, 2005 yılından 2010 yılına büyük artışlar gerçekleşmiştir. Özellikle 2010 yılında jeotermal kaynaklı elektrik üretimi 600 milyon kws düzeyine yükselmiştir. Türkiye jeolojik konumu ve buna bağlı tektonik yapısı nedeniyle jeotermal enerji açısından büyük potansiyele sahiptir. 1962 yılında MTA tarafından bir sıcak su envanter çalışması olarak başlatılan Türkiye’nin jeotermal enerji araştırması ile bugün toplam 600’den fazla termal kaynak (sıcak ve mineralli su kaynağı) bilgisine ulaşılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda Türkiye’nin teorik jeotermal ısı potansiyeli 31.500 MW olarak kabul edilmektedir. Bu potansiyel ile Türkiye Dünya’da 7. Avrupa’da ise 1. sırada yer almaktadır. Bu potansiyelin yaklaşık %12,5’i (3.928 MW) görünür hale 109 getirilmiş ve bu görünür kapasitenin de %33’unden doğrudan veya dolaylı olarak yararlanılmaktadır. Jeotermal alanların %39’’u konut ısıtması, %6’sı elektrik üretimi ve %55’i ise diğer kullanımlar için uygundur. Türkiye’nin bugün jeotermal enerjiyi doğrudan kullanım kapasitesi 1.195 MW’dır. Bu kapasite ile Dünya’da 5. sıradadır (217). Jeotermal enerji, özellikle saklı maliyeti yüksek olan konvansiyonel enerji türleri ile karşılaştırıldığında en düşük maliyet seçeneğini sunar. Jeotermal potansiyelin büyüklüğü, başarılı örnek uygulamaların varlığı, yerli, yenilenebilir, cevre ile uyumlu, sera gazı üretmeyen ve ucuz enerji oluşunun avantajları, sektörü ülke içi ve dışında temsil edebilecek çok sayıda kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin oluşu, aynı akışkanın eşzamanlı olarak çok amaçlı (entegre) kullanım özelliği ve uygulama kolaylığı, güvenli kullanım, yerel ve bölgesel bazda yoğun olarak tüm yıl boyunca istihdam yaratması, kaynağın mevsimlere göre artan/azalan talep alanına göre kullanılabilir olması, termal turizm maksatlı kullanım ile insan sağlığına, sera ısıtması ile hormonsuz, topraksız organik ürünler üretilebilmesine imkan sağlaması, merkezi konut ısıtması ile yaşam standardının yükseltilmesi ve konforu sağlaması, yerli kaynak olması sebebiyle kullanımının ülke idaresinin kontrolünde olması karşılanmasında gibi kaynak güçlü yönleri çeşitliliğinin yanında artırılması enerji ihtiyacının bakımından zaman geçirilmeden ülke ekonomisine kazandırılması gerekmektedir (218). 2.3.3.3. Jeotermal Enerjinin Çevresel Etkileri Jeotermal kaynakların kullanılarak elektrik enerjisi üretiminden dolayı oluşan çevresel etkileri kabaca şöyle sınıflandırabiliriz (219); 217 Kılıç, Kılıç ,a.g.e., s.96. Kılıç, Kılıç ,a.g.e., s.98. 219 Mebrure Badruk, “Jeotermal Enerji Uygulamalarında Çevre Sorunları”, s.259 (Erişim)http://geocen.iyte.edu.tr/teskon/2001/teskon2001_13.pdf, 02.07.2012. 218 110 - Sondaj süresinde ekosistemin bozulması - Kuyu sondajları boyunca jeotermal sıvı ile su ve toprağın kirlenme riski - Tesisin işletilmesi süresince CO2 ve H2S emisyonları - Jeotermal sıvının ekstraksiyonu nedeniyle arazinin çökme riski Jeotermal alanın araştırılması, geliştirilmesi ve uygulanması, kaynağın çevresindeki fiziksel çevreye önemli etkiler gerçekleştirir. Başlangıçta jeokimyasal ve jeofiziksel ölçümler için yol açmak amacıyla yapılan çalışmalar nedeniyle yapılan araştırma kademesi boyunca; etki az olacaktır. Eğer karar araştırma sondajlarını yapmaya yönelik olursa bu aşamada ulaşım yolları ve sondaj patikaları gerekir. Sondaj çalışmalarından dolayı gürültü emisyonu olur. Gelişmeler arttığında, daha sonraki sondajlar, boru hatları ve santral için daha çok alana ihtiyaç duyulur ki fiziksel etkiler artar. Ayrıca bu oluşumlar sırasında, gürültü kirliliği daha da artar. Yerel su yolları (kanallar) da etkilenir ve manzaranın görüntüsü büyük yeryüzü çalışmaları ile bozulabilir. Araştırma aşamasıyla, fiziksel çevrede çok sayıda yıkıcı etkiler görülebilir. Doğal jeotermal aktivite artar ya da azalır, yerel iklim etkilenebilir, büyük hacimli ılık su yerel su kanallarının termal kirliliğine katkıda bulunabilir ve bazı alanlar çökmeye maruz kalabilir (220). Jeotermal akışkanların kimyasal özellikleri farklı jeotermal rezervuarlar arasında oldukça değişime uğramakla birlikte, aynı rezervuarlar içinde bile daha az ölçekte olsa da değişebilir. Rezervuarların beslenmesi ve değişken üretim faktörleriyle de bu özellikler zamanla da değişebilir. Atık sulardaki esas kirleticiler arsenik, bor, civa, kurşun, kadmiyum ve diğer ağır metallerdir. Böyle bir suyun dışa atımı canlı varlıklar açısından tehlikelidir. Ayrıca Arsenik (As) ve civa (Hg) sedimanlarda ve organizmalarda birikirler. Diğer taraftan, suyla birlikte yeryüzüne çıkan ve çökelen kalsit (CaCO3) ile silisyumdioksit (SiO2) yanında yüzeyde katı olarak çökelen diğer mineraller de zehirli etkileri olmasa da kirlilik yaratırlar. Jeotermal akışkanlarda radyoaktif elementler 220 Badruk, a.g.m., s.266. 111 düşük konsantrasyonlarda bulunurlar. Bunlar uranyum ve toryum izotopları ile radyum ve radondur (221). Jeotermal enerji uygulamalarında oluşan çevresel etkiler; hava, su, toprak, termal, gürültü kirliliği basamaklarına ayrılabilir. Buhar içinde taşınan yoğuşmayan ve atmosfere verilen gazlar önemli problemlerdir. Jeotermal proseslerde en önemli emisyon noktaları, yoğuşmayan gazların salındığı bacalar, soğutma kulelerinde yoğuşmayan gazların evaporasyonu, silenserler, buhar borularından buhar ürünün drenajı, soğutma kulelerinden fazla yoğuşmuşun emisyonudur. Önemli yoğuşmayan gazlar CO 2, H2S ve daha düşük oranlarda NH3, CH4 ve H2’dir (222). Jeotermal kirleticiler suyu kaynak olarak kullanarak sıvı ekosistem ve karasal ortamı etkileyerek nehir yada akarsuların içine karışarak su kimyasını değiştirir. Aynı kirleticiler doğal jeotermal sularda bulunmasına rağmen, bunların toprakta çökelme ve dolayısıyla konsantrasyonlarını arttırma eğilimleri vardır. Bu yüzden çevresel etkiler daha çok bölgeseldir (223). Jeotermal kuyu platformu için 1.000-2.500 m2 alana gereksinim vardır. Ayrıca kuyulardan santrale giden buhar taşıyan borular oldukça büyük bir alan kaplarlar. Bundan ötürü, bir jeotermal santral tüm tesisleriyle benzer kapasiteli fosil yakıtlı santrallerden çok daha fazla yer işgal eder. Bu sorun bir tek platformdan birçok eğik ve yönlü kuyu delinerek en alt düzeye indirilebilmektedir. Soğutma suyu tüketiminin çevreye etkisi önemlidir. Yeraltı su akışı üzerindeki potansiyel etkinin yanında büyük hacimlerdeki suyun buharlaşması da yerel iklimi etkiler. Ayrıca yer altından çekilen su sismik ve göçük tehlikelerine neden olabilir (224). Jeotermal enerji diğer enerji türlerine göre temiz enerji kaynağı olarak bilinmektedir. Çünkü jeotermal santrallerde daha az karbondioksit (kömür ve 221 Umran Serpen, Türkiye’de Jeotermal Enerjinin Çevreyle Uyumlu Kullanımı, Cilt 2, Ankara, DEKTMK, 2000, s.288-289. 222 Badruk, a.g.m., s. 26. 223 Badruk, a.g.m., s. 263. 224 Serpen,a.g.e., s. 291. 112 petrol santralleri 1000-2000 kez daha fazla üretir) ve çok az miktarda da sülfüroksit gazı atmosfere salınır. Jeotermal enerjiye dayalı modern jeotermal santrallerde CO2, NOx, SOx atımı çok düşüktür. Merkezi ısıtma sistemlerinde ise sıfırdır. Buhar santrallerinde ise sadece buhar emisyonu atmosfere salınmaktadır. Binary cycle santralleri kapalı sistem olduğundan her hangi bir gaz atmosfere salınmamaktadır. Modern jeotermal santrallerinde, yoğunlaşmayan gazları buharın içinden alıp, kullanılmış jeotermal akışkan ile birlikte yeraltına geri veren re-enjeksiyon uygulaması kirletici unsurların atmosfere ulaşmasını önlemektedir. Bu özellikler jeotermal enerjinin kullanımının cevre kirliliğinin önlenmesine katkı sağlaması bakımından önemlidir. İnsanlar tarafından üretilen veya başka bir forma dönüştürülen enerjinin çevresel etkilerinin olması kaçınılmazdır. Dolayısıyla elektrik üretimi veya diğer nedenlerle kullanılan derin jeotermal suların da çevreye geniş bir oranda etkisi vardır. Bu etkiler, yüzeyde oluşan çökmelerden (tasman) jeotermal akışkanın oluşturduğu doğal güzelliklerdeki (Pamukkale travertenleri) tahribatlara kadar değişebilmektedir. Bunların yanında jeotermal sıvının içerdiği bor, cıva, arsenik, kurşun, amonyak, antimuan, lityum, karbondioksit, hidrojen sülfür ve tuz çevreyi olumsuz şekilde kirletmektedir. Fakat santralde kullanılan akışkanın tekrar rezervuara enjekte edilmesiyle çevreye verilen zararlar minimuma indirilebilmektedir (225). 2.3.4. Güneş Enerjisi Güneş 1,39 milyon km çapında ve yeryüzünden yaklaşık 150 milyon km uzaklıkta sıcak gazlardan meydana gelmiş bir kütledir. Güneş enerjisi, güneşin çekirdeğinde yer alan ve hidrojen gazını helyuma dönüştüren füzyon reaksiyonu sonucunda ortaya çıkan çok güçlü bir enerji kaynağıdır. Bu reaksiyonda açığa çıkan enerji, radyasyon yolu ile uzaya yayılmaktadır. Bu enerjinin dünyaya gelen küçük bir bölümü, insanlığın bütün enerji ihtiyacını fazlası ile karşılayabilecek miktardadır. Güneş enerjisi çeşitli dalga boylarında bir enerji türü olup, her türlü termal uygulamalar için sabit sıcaklıkta siyah bir 225 Kılıç, Kılıç, a.g.e., s.102. 113 cisim olarak kabul edilebilir. Güneş enerjisi, bilinen en eski birincil enerji kaynağı olup, konvansiyonel enerji kaynaklarının tamamı, doğrudan veya dolaylı olarak güneş enerjisinden kaynaklanmaktadır (226). Dünyada milyonlarca yılda oluşan petrol, doğalgaz ve kömür gibi fosil yakıtları son iki yüzyıldır kullanılmakta ve hızla tüketilmektedir. Enerji sorunun çözümü için öncelikle tüketilen enerji miktarının denetimi hedeflenmiş, bunun yanında alternatif enerji kaynaklarına yönelim başlamıştır. Güneş enerjisi hemen hemen hiç çevre kirliliği yaratmayan, taşınması gerekmeyen, dışa bağımlılığı olmayan ve hepsinden önemlisi tükenmez bir enerji kaynağıdır. Güneş enerjisi hidrojenin helyuma dönüşmesi ile ortaya çıkar. Her yıl dünya yüzeyine gelen güneş enerjisi fosil ve uranyum yakıt kaynaklarının on katına ve yıllık enerji tüketiminin 15.000 katından fazlasına eşittir. Güneşin dünyaya gönderdiği enerji toplam enerjisinin çok küçük bir bölümü olmasına karşın 150 milyon nükleer santralin ürettiği enerji kadardır. Güneş enerjisinin başlıca avantajları; doğal ısıtma ve soğutma sistemleri kullanarak binaların gereksiz enerji tüketimlerini önlemesi, çevreye verilen zararları en aza indirmesi, ekonomik olması ve dışa bağımlı olmayan bir enerji kaynağı olması olarak sıralanabilir (227). 2.3.4.1. Dünyada Güneş Enerjisi Güneş termik santrallerin kuruluş yeri olarak genellikle m 2’ye 2-2,5 kws güneş enerjisinin düştüğü yeryüzünün kurak ve yarı kurak bölgelerinin ön plana çıktığı belirtilmelidir. Bu tür santrallerin verimli ve ekonomik olarak faaliyet gösterebilecekleri yerler arasında ABD’nin güneybatısı, Meksika, Güney Amerika’da Arjantin, Şili ve Brezilya’nın bazı bölgeleri, Orta Doğu, Avrupa’nın doğusunda Türkiye’den başlayıp, Orta Asya üzerinden Çin’e kadar uzanan geniş bir kuşak, Afrika’nın kuzeyi ve güneyinde yer alan ülkelerin önemli bir kısmı ve Avustralya en uygun bölgeler olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak bu konuda yapılan diğer bazı çalışmalarda güneş termik santrallerinin kurulabileceği bölgeler arasında Rusya’nın büyük bir kısmının ABD ve Çin’in belirtilen bölge dışındaki daha geniş bir sahasında ve Orta 226 Türkiye Çevre Vakfı, a.g.e., s.35. Hülya Erdener, Serkan Erkan , Sürdürülebilir Enerji ve Hidrojen, 2.Baskı ,ODTÜ Yayıncılık, 2010, s.80-81. 227 114 Afrika’nın da yer aldığı belirtilmelidir. Sonuç olarak CO2 salınımını azaltmak için önemli katkı sağlayabilecek sanayileşmiş ülkelerin ABD ve Avustralya hariç, genellikle bu kuşak dışında kaldığı görülmektedir (228). Tablo 4: Dünya Ülkerlerinde 2011 Yılında Kurulmuş ve Kurulu Toplam Fotovoltaik Güç Sistemleri (MW) 2011 Yılı İçinde Kurulmuş Fotovoltaik Güç Sistemi (MW) Toplam Kapasite (MW) Avustralya 837 1.408 Avusturya 92 187 Belçika 958 1.997 Kanada 220 500 2.200 3.000 10 17 Fransa 1.634 2.831 Almanya 7.500 24.820 İsrail 120 190 İtalya 9.301 12.803 Japonya 1.296 4.914 157 812 Malezya 1 14 Meksika 7 37 Hollanda 42 130 Norveç 1 9 Portekiz 13 144 İspanya 345 4.260 İsveç 4 16 İsviçre 100 211 Tayland 50 100 Türkiye 1 7 İngiltere 899 976 A.B.D. 1.867 3.966 Toplam 27.654 63.349 Ülkeler Çin Danimarka Kore Kaynak: (Erişim)http://www.iea-pvps.org, 06.07.2012 228 Akova , a.g.e., s. 44. 115 Yukarıdaki tablodan da anlaşılabileceği gibi; dünya genelinde güneş enerjisinden faydalanan ülke sayısı hızla artmakta ve 2011 yılı itibariyle dünya geneli kurulu toplam fotovoltaik güç sistemleri kapasitesi 63.000 MW düzeyini aşmaktadır. 2.3.4.2. Türkiye’de Güneş Enerjisi Türkiye’de birim metrekarede ortalama olarak 1.500 kw saatlik güneş enerjisi üretilebilir. Türkiye’nin güneşlenme haritası incelendiğinde çoğunlukla yağışlı olan Karadeniz bölgesinde bile metrekareye 1.100 kw saat enerji düştüğü görülmektedir. Türkiye’nin yıllık güneşlenme süresi ortalama olarak 2.640 saattir. Maksimum güneşlenme 362 saat ile temmuz ayında, minimum güneşlenme süresi ise 98 saat ile aralık ayında görülmüştür. Güneşlenme süresi yönünden en zengin bölge Güneydoğu Anadolu bölgesidir. Bu bölgeyi Akdeniz, Ege, Doğu Anadolu, İç Anadolu, Marmara ve Karadeniz Bölgesi izlemektedir (229). Tablo 5: Türkiye’nin Yıllık Toplam Güneş Enerjisi Potansiyelinin Bölgelere Göre Dağılımı BÖLGE TOPLAM GÜNEŞ ENERJİSİ (Kwh/m2-yıl) GÜNEŞLENME SÜRESİ (Saat/yıl) G.DOĞU ANADOLU 1.460 2.993 AKDENİZ 1.390 2.956 DOĞU ANADOLU 1.365 2.664 İÇ ANADOLU 1.314 2.628 EGE 1.304 2.738 MARMARA 1.168 2.409 KARADENİZ 1.120 1.971 Kaynak:(Erişimhttp://www.eie.gov.tr/turkce/yek/gunes/tgunes.html, 01.06.2012. 229 Erdener, Erkan, a.g.e., s.86. 116 Ülkemizde kurulu olan güneş kolektörü miktarı yaklaşık 12 milyon m² ve teknik güneş enerjisi potansiyeli 76 TEP olup, yıllık üretim hacmi 750.000 m²'dir ve bu üretimin bir miktarı da ihraç edilmektedir. Bu kullanım miktarı, kişi başına 0,15 m² güneş kolektörü kullanıldığı anlamına gelmektedir. Güneş enerjisinden ısı enerjisi yıllık üretimi 420.000 TEP civarındadır. Bu haliyle ülkemiz dünyada kayda değer bir güneş kolektörü üreticisi ve kullanıcısı durumundadır. Ülkemizde çoğu kamu kuruluşlarında olmak üzere küçük güçlerin karşılanması ve araştırma amaçlı kullanılan güneş pili kurulu gücü 1 MW' a ulaşmıştır (230). 450 420 400 375 350 290 Bin TEP 300 250 262 236 210 200 150 100 50 0 1998 1999 2000 2001 2004 2007 Grafik 33: Türkiye’de Güneş Kollektörlerinin Ürettiği Isıl Enerjinin Yıllara Göre Birincil Enerji Tüketimine Katkısı Kaynak: (Erişim) http://www.eie.gov.tr/turkce/yek/gunes/tgunes.html, 01.06.2012. Yukarıdaki grafikten de anlaşılabildiği gibi; Türkiye’de güneş kolektörlerinin ürettiği ısı enerjisinin birincil enerji tüketimine katkısı yıllar itibariyle artış göstermiş ve 2007 yılında 420.000 TEP değerine yükselmiştir. 230 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/günes,12.04.2012. 117 2.3.4.3. Güneş Enerjisinin Çevresel Etkileri Güneşin temiz bir kaynak olması, olumsuz çevre etkilerinin bulunmaması demek değildir. Teknoloji, insanların çevrelerini değiştirmek için uyguladıkları tekniklerin tümü olduğundan, bu enerji teknolojilerinin de çevrede bazı değişiklikler oluşturması, bu değişikliklerin içinde olumsuzlukların da bulunması kaçınılmazdır. Güneş termik santrallerine ait odaklı kollektör tarlaları veya heliostat tarlalarında aşırı radyasyon yoğunlaşması ve ışık kirliliği bu sistemlerin önemli çevre sorunlarındandır (231). Ayrıca güneş fotovoltaik (FV) sistemlerinden elektrik üretiminin kw saat başına CO2 emisyonu miktarı 100-200 gram olarak gerçekleşmektedir (232). Fotovoltaik (FV) sistemler doğal güzelliklerin yanına inşa edildiklerinde görüntü kirliliğine sebep olabilmektedirler. İçerisinde küçük miktarlarda toksik maddeler barındıran fotovoltaik panellerinde bulunan kimyasalların çevreye yayılması sonucunda küçük de olsa yaygın riski vardır. FV panellerin enerji üretmesi sırasında herhangi bir gürültü kirliliği oluşmazken, FV panellerin üretimi sırasında gürültü kirliliği meydana gelebilmektedir (233). New-York kadar büyük bir şehri beslemeye yetecek kadar elektrik enerjisi üretimi fotovoltaik pillerle elde edilme yoluna gidilseydi, bu şehrin bütün alanlarının pek de güzel görünümü olmayan güneş panelleri ile kaplanılması gerekecekti. Ayrıca geceleri ve havanın bulutlu olduğu anlarda enerji mevcut olmayacaktı. Güneş pillerinin imalatı çevre kirleticidir ve her yirmi yılda bir değiştirilmesi gereken panellerin metal destekleri için binlerce ton çelik ve sentetik malzeme kullanılmasını gerektirir ( 234). 231 Akova, a.g.e., s.73. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Sürdürülebilir Kalkınma ve Nükleer Enerji Raporu-Ekim 2002,TAEK Yayınları, s.27. 233 Theocharis Tsoutsos, Energy Policy “Environmental impacts from the solar energy technologies”, s. 292-293 (Erişim)http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0301421503002416 ,15.05.2012. 234 Bruno Comby , Nükleer Enerji İçin Çevreciler, çev. Bengül Günalp, Pelikan Tıp Teknik Yayınları , 2006, s.73-74. 232 118 Güneş santrallerinin yaygınlaşmasıyla bunların aslında sanıldığı kadar çevre dostu enerji üretim santralleri olmadıkları anlaşılacaktır. Çünkü güneş santralleri ancak güneş var iken elektrik üreten santrallerdir. Hava kapalı olduğunda ya da geceleri güneş santralleri elektrik üretemezler. Bundan dolayı bu tip santraller, ürettikleri elektrik enerjisinin bu gibi durumlarda da kullanılabilmesi için, üretilen elektriğin depolanmasını zorunlu kılmaktadır. Bugün elektriğin depolanması ancak aküler aracılığıyla mümkündür. Oysa akü demek kurşun ve sülfürik asit demektir ki bunların üretimi de çevreyi en çok kirleten teknolojilere dayanmaktadır. Ayrıca fotovoltaik panellerin üretimi de antimuvan gibi çevreyi kirleten zararlı toksik bir metale ihtiyaç duyduğundan bu da güneş santrallerinin zannedilenin aksine pek de çevre dostu olmayan teknolojilere dayanmakta olduğunu göstermektedir (235). 235 A.Yüksel Özemre, Ahmet Bayülken, Şarman Gençay , 50 Soruda Türkiye’nin Nükleer Enerji Sorunu, İstanbul, Kaknüs Yayınları,2000, s. 26-27. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÇERÇEVESİNDE, TÜRKİYE’NİN ENERJİ POLİTİKALARI VE ENERJİ KAYNAKLARININ KARŞILAŞTIRILMASI 3.1. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE’NİN ENERJİ POLİTİKALARI Bilindiği üzere ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerine paralel olarak enerjiye olan talepleri hızla artmaktadır. Kabaca son yarım yüzyılda dünya nüfusu yaklaşık 2 kat artarken enerji talebi yaklaşık 6 kat artmıştır. Bunun anlamı; kişi başına düşen enerji tüketiminin son yarım yüzyılda yaklaşık 3 kat artmasıdır. Artan bu talep enerji kaynaklarının daha çok önem kazanmasına sebep olmuştur. Ekonomik büyüme ve nüfus artışı, enerji talebinin artmasındaki en güçlü iki itici güçtür. Türkiye’nin son yirmi yıldaki nüfusu 1,3 katına, ekonomik büyümesi 4 katına ve enerji tüketimi 1,7 katına ulaşmıştır. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin yüksek büyüme oranı hedefleri ile genç ve artan nüfusu dikkate alındığında enerji tüketiminin hızlı bir şekilde artması öngörülmektedir (236). Artan enerji gereksinimiyle birlikte, enerji planlamalarında, enerji ithalatına bağımlılığı azaltan, uluslararası piyasalardaki fiyat değişikliklerine ve enerji kaynaklarının teminindeki olası kısıtlamalara karşı ülke çıkarlarını koruyabilecek güvenli ve çeşitlilik prensibini göz önüne alan, bir enerji tedarik portföyünün oluşturulması öncelik taşımaktadır ( 237). Bu açılardan Türkiye’nin hedefi, 236 enerjinin büyümeyi gerçekleştirecek ve sosyal gelişmeyi Levent Aydın, “Türkiye’nin Enerji Açığı sorunu ve Çözüm Önerileri”, SDE Analiz 2011, s.6-7 (Erişim)http://www.sde.org.tr, 02.04.2012. 237 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Teknolojinin Ülkemize Kazandıracakları”, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri 2008 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/275/, 02.05.2012. 120 destekleyecek şekilde, zamanında, yeterli, güvenilir, sürdürülebilir ve rekabete açık fiyatlardan sağlanması olmalıdır (238). Türkiye’de yıllar itibariyle enerji tüketimi içinde yerli kaynaklar bakımından potansiyeli iyi durumda olan linyit ve hidrolikte azalma olurken ithalata dayalı kaynaklardan petrol, doğalgaz ve kömürde artış olmuştur. 1990-2009 döneminde doğalgaz ve petrolün enerji tüketimindeki payı %50’den %60’a yükseldiği görülmüştür. Buna ithal kömürün payı olan %14 dahil edilince %74 gibi oldukça yüksek bir yüzdeye ulaşılmıştır. Bu sonuç, Türkiye’de sürekli gündeme gelen enerji politikalarında yerli kaynaklara ağırlık verilmesi seçeneğinin ne kadar başarısız bir şekilde uygulandığını göstermektedir. Enerjinin üretim ve tüketiminde dengenin ithal kaynaklar lehinde gelişmesi, dış ticareti de olumsuz yönde etkilemektedir. Enerji üretim ve tüketim miktarlarına bakıldığında Türkiye’nin enerjide net ithalatçı bir ülke olduğu açıkça görülmektedir. Enerji kullanımında yurt içi tüketimin ithalat ile karıştırılmasında dışa bağımlılık oranı 1990 yılında %53 iken bu oran 2009 yılında %73’e yükselmiştir. Enerji ithalatının Türkiye ekonomisi üzerine etkisini daha net görebilmek için toplam ithalat içinde enerji ithalatı payına bakmak gerekir (239). 2008 yılı sonunda 42 milyar dolar olan cari denge açığının neredeyse tamamının enerji açığından kaynaklandığı görülmektedir (240). Genel olarak 1997-2010 döneminde ise, net enerji ve parasal olmayan altın ticareti hariç cari işlemler dengesi GSYH’nın ortalama yüzde 1,1’i kadar fazla vermiştir (241).Bu açıdan bakıldığında enerjinin yerli, verimli ve güvenilir kaynaklardan temin edilerek dışa bağımlılığı ortadan kaldıracak sağlıklı bir enerji politikasının oluşturulması zorunluluk teşkil etmektedir. 238 Nusret Alemdaroğlu, Enerji Sektörünün Geleceği, Alternatif Enerji Kaynakları ve Türkiye’nin Önündeki Fırsatlar, İstanbul, İTO Yayınları,2007,s.41. 239 Aydın,a.g.m., s.8. 240 Saruhan Özel,”Cari Açıkta Ne İstediğimize Dikkat!”, Zaman Gazetesi (Erişim)http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1306313&title=cari-acikta-ne-istedigimizedikkat,(20.06.2012) 241 Zafer Yükseler,Türkiye’nin Karşılaştırmalı Cari İşlemler Dengesi ve Rekabet Gücü Performansı (1997-2010 Dönemi), s.5 (Erişim)http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/kitaplar/yukseler_cari.pdf , 21.11.2011. 121 Üretici ülkelerdeki politik ve ekonomik istikrarsızlık, bölgesel çatışmalar, hızla büyüyen ekonomilerin artan enerji talebi ve bunun ekonomiler üzerinde yaratacağı istikrarsızlık, enerji projeleri için gerekli finansman ihtiyacının teminindeki güçlükler, ticaret yolları üzerindeki kritik noktalardaki yoğunlaşmanın sebep olacağı arz kesintileri, çevre konusunda artan hassasiyete bağlı olarak ortaya çıkan ve önemli büyüklüklere ulaşan çevresel yükümlülükler, petrol fiyatlarındaki kalıcı olabilecek artışların ve dalgalanmaların ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri gibi küresel gelişmeler ışığında Türkiye’nin ana enerji politika ve stratejilerini (242); - Kaynak ve ülke çeşitlendirmesi, - Yerli kaynakların kullanımı ve geliştirilmesine öncelik verilmesi, - Farklı teknolojilerin kullanımı, geliştirilmesi ve yerli üretimin artırılması, Ülkemizin enerji ticaret merkezi olma potansiyelinden en iyi şekilde - yararlanılması, - Stratejik petrol ve doğalgaz depolama kapasitesinin artırılması, - Talep yönetiminin etkinleştirilmesi ve verimliliğin artırılması, - Yakıt esnekliğinin artırılması (üretimde alternatif enerji kaynağı kullanımına olanak sağlanması), Orta Doğu ve Hazar Bölgesi petrol ve doğalgazının piyasalara - ulaştırılması sürecine her aşamada katılım sağlanması, Enerji sektörünün, işleyen bir piyasa olarak şeffaflığı ve rekabeti - esas alacak şekilde yapılandırılması, - Bölgesel işbirliği projelerine katılım ve entegrasyon, - Her aşamada çevresel etkileri göz önünde bulundurmak, şeklinde özetlemek mümkündür. 2012 yılı sonrası döneme ilişkin olarak ülkelerden emisyonları azaltma yönünde 242 beklentiler artmaktadır. Bu çerçevede, enerji verimliliği BOTAŞ 2011 Yılı Sektör Raporu, s.19-20 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_BOTAS_2011.pdf, 18.05.2012. 122 potansiyelinin değerlendirilmesi, yenilenebilir kaynakların daha fazla kullanımı, temiz kömür teknolojilerinin yaygınlaştırılması ve nükleer enerjinin kullanılması enerji ve çevre sorunları bağlamında Türkiye’nin başlıca enerji politikaları arasında yer almaktadır. Nükleer enerjinin enerji arz kaynaklarına dahil edilmesiyle, artan elektrik talebi karşılanırken ithal yakıtlara bağımlılıktan doğabilecek risklerin azaltılmasına yönelik başlıca araçlardan biri olacaktır. Bu nedenle 2023 yılına kadar nükleer enerjinin elektrik enerjisi üretimi içerisindeki payının yüzde 20 seviyesine ulaştırılması yönündeki çalışmalar ivme kazanmıştır. Türkiye’nin dünya üzerinde ispatlanmış petrol ve doğalgaz rezervlerinin dörtte üçüne sahip ve enerji kaynakları açısından son derece zengin olan bölge ülkeleri ile enerji tüketiminin oldukça fazla olduğu batılı ülkeler arasında yer alması, coğrafi önemini bir kat daha arttırmaktadır. Uzun vadede enerji üretiminde kaynak çeşitliliğinin arttırılması ve enerji sektörünün yeniden yapılandırılması ile dışa bağımlılıktan kaynaklanan ithalat faturasının düşürülmesi amaçlanmaktadır ( 243). Türkiye coğrafi olarak doğalgaz ve petrol rezervlerinin en fazla olduğu bölgelere yakınlığı nedeniyle iki taraftaki ülkeler arasında doğal bir enerji köprüsü oluşturmaktadır. Dolayısıyla Türkiye; Hazar Denizi, Rus ve Orta Doğu petrol ve gaz rezervlerini diğer bölgelere taşıyarak doğu-batı arasında enerji koridoru olma amacı taşımaktadır. Türkiye’nin artan nüfusu ve büyüyen ekonomisi göz önüne alındığında enerji sektörünün her alanında artan bir talep gözlemlenmektedir. Bu noktada ise fosil yakıtlar açısından kısıtlı kaynaklara sahip ve enerji ihtiyacının büyük bir kısmını ithal etme yoluyla karşılayan Türkiye için enerji güvenliği daha da önemlisi enerji arz güvenliği ön plana çıkmaktadır (244). Türkiye ekonomik ve beşeri yönden gelişimini devam ettirebilir ayrıca sahip olduğu jeopolitik konumun da etkisiyle istikrarlı bir enerji politikası ve dış politika izlemeyi sürdürebilirse, Türkiye’nin AB üyeliği için çaba 243 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2012 Yılı Bütçe Sunumu, s.3 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/2012_Genel_Kurul_Konusmasi.pdf, 05.05.2012. 244 Işıl Şirin Selçuk, Küresel Isınma, Türkiye’nin Enerji Güvenliği ve Geleceğe Yönelik Enerji Politikaları, Ankara, Ankara Barosu Yayınları 2010,s. 56 . 123 harcamasına gerek kalmayacak, aksine AB’nin özellikle enerji arz yollarını çeşitlendirmek ve daha güvenilir hale getirebilmek amacıyla Türkiye’yi üye olarak yanına alabilmek için büyük çaba harcayacağı düşünülmektedir. Ayrıca istikrarlı, gelişmiş ve enerji merkezi konumuna gelmiş bir Türkiye’nin kendi arzuları doğrultusunda sahip olduğu coğrafya, kültür ve inançlarının da aracılığıyla yeni birliklere öncülük edebileceği de düşük bir ihtimal değildir. 3.1.1. 1923-1963 Dönemi Enerji Politikaları Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu ekonomik ve sosyal problemlerin anlaşılması ve bunlara çözüm aranması amacı ile İzmir’de 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi olarak bilinen toplantı düzenlenmiştir. Kongrede çeşitli konulara yer verilmesine rağmen enerji konusu bir politika oluşturacak şekilde ele alınmamıştır. Yine de bu dönemde uygulanan politikanın ana hatlarını bu kongre belirlemiştir. Kongrede belirlenen sistem liberal ekonomi olmuştur. Taşkömürü alanında Fransız sermayeli Ereğli Şirketi’nin yanı sıra, ulusal özel sektör kuruluşu İş Bankası da işletmeciliğe girmiştir. Ayrıca, İktisat Vekaleti’ne bağlı Havza İktisat Müdürlüğü taşkömürü ocaklarının işletilmesini kontrol altına almıştır. Linyitte özel sektör işletmeciliği sürmüştür. 1926 yılında çıkarılan özel bir yasa ile ulusal sınırlar içerisindeki tüm petrol arama ve işletme yetkileri hükümete bırakılmıştır. Bu dönemde herhangi bir petrol bulgusuyla karşılaşılmadığı gibi yabancı şirketlerin de arama yapma talepleri de olmamıştır. Petrol ürünleri pazarlamasında ise yabancı sermayeli şirketler varlıklarını sürdürmüşlerdir. Elektrik konusunda ise; yabancı ayrıcalıklı ortaklıklar politikası değiştirilmemiştir. Alman kuruluşunca 1925 yılında Ankara elektriğe kavuşturulmuştur. Bu dönemde elektrik sektörü Alman, Belçika, İtalyan ve Macar yabancı ortaklarının elinde kalmıştır ( 245). Taşkömürü alanındaki ocaklar, 1936 yılında yabancı Ereğli Şirketi’nden Devletçe alınarak Etibank’a bırakılmıştır. 1940 yılında tümüyle 245 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Enerji Politikası, Müsiad Araştırma Raporu No:14, 1996, s.8-9. 124 devletleştirilmiştir. 1930’larda başlayan sanayi atılımı II.Dünya Savaşı etkisi ile yavaşlamıştır. Bu durum ulaşım sektöründe kendini göstermiş, petrol darboğazı nedeni ile ulaşım araçları çalıştırılamamıştır. 1940 yılında MTA tarafından Siirt-Raman’da petrol yatağı bulunması en önemli olaydır. 1948 yılında Raman petrolleri ekonomik olarak işletilebilir hale getirilmiştir. 1945 yılında Garzan alanında başlayan çalışmalarla, 1951 yılında bu yörede de üretime başlanmıştır. 1950 yılında yerli ham petrol üretimi 18.000 ton olarak gerçekleşmiştir (246). 1949 yılında Amerikan Marshall yardımıyla kömür havzaları geliştirilmeye çalışılmıştır. 1950 yılına gelindiğinde 2,8 milyon ton taşkömürü ve 1,2 ton linyit üretimi yapılıyordu. II.Dünya Savaşı ile aksayan kalkınma çabaları 1950’li yılların başlarında gerçekleşen çok partili demokratik rejimle birlikte canlanmıştır. Enerji sektöründe büyük projeler hazırlanarak uygulamaya geçilmiştir. Bu projeler yerli kaynaklara dayalı hidrolik ve termik santraller tesis edip bunları enterkonnekte şebekeye bağlayarak güvenilir bir iletim sistemi geliştirmeyi öngörmüştür. Bu dönemde enerji politikasında bir değişiklik olmuş ve imtiyazlı elektrik işletmeciliği öngörülmüştür. Bu dönemde kurulan ÇESAŞ ile KEPEZ elektrik şirketleri bugüne kadar varlıklarını devam ettirmiş Kuzey Batı Anadolu ile Ege Elektrik Şirketi başarılı olamamıştır. Ekonomi politikası, karma ekonomik yapı içerisinde özel sektöre ağırlık vermek ve yabancı sermayeyi ülkeye çekebilmek ilkesine dayandırılmıştır. Enerji politikası da bu ilke ile biçimlenmiştir. Özel sektörün gelişmesinin istenmesine karşın, kamu işletmeciliğinin de geliştirildiği çelişkili bir dönem olmuştur (247). 1950’li yıllarda Türkiye’nin elektriklendirilmesinde termik santrallerin yanı sıra hidrolik santrallere de yönelinmiştir. Büyük barajların yapımı amaçlandığından 1953 yılında DSİ kurulmuştur. Elektrik işletmeciliğinde yabancı sermayeyi içermeyen yerli özel sektör ortaklarının oluşturulmasına gidilmiş, 1952-1956 arası dört adet özel sermayeli ulusal anonim şirket 246 247 a.g.e., s.9-10. a.g.e., s.10-11. 125 oluşturularak, kendilerine bölgesel ayrıcalıklar tanınmıştır. 1950 yılında 389,9 MW olan termik kurulu güç 1960 yılında 860,5 MW’a ulaşırken 1950 yılında 17,9 MW hidrolik kurlu güç 1960 yılında 411,9 MW’a çıkartılmıştır. 1960 yılında toplam elektrik üretimi 2,815 GWh olup bu toplamda hidrolik üretiminin payı % 55’dir. 1950 yılında nüfusun % 23’ü elektrikten faydalanabilirken bu oran 1960 yılında % 31,6’ya yükselmiştir (248). Cumhuriyet’in ilk yıllarından planlı döneme kadar geçen süre zarfında o dönemdeki dünya ve Türkiye enerji politikalarında çevrenin önemsenmediği açık bir şekilde görülebilir. Dönem içinde ülkeler arasındaki sanayileşme yarışı enerji kaynaklarının ele geçirilebilmesi için silahlanma yarışına dönüşmüş ve çevre faktörü tamamen göz ardı edilerek yaşanan sanayileşme hamleleri ve II. Dünya Savaşı’yla büyük oranda tahrip edilmiştir. Türkiye’de de o dönemde çevre algısı önemsenmemiş ve kalkınma hamlelerinin tamamen gerisinde kalarak göz ardı edilmiştir. Türkiye’de çevre duyarlılığının gelişimi ve kalkınma kavramıyla bir arada ele alınmasının tarihçesi, gelişmiş ülkelere göre oldukça kısadır. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye, sanayileşme, kentleşme ve yoğun enerji kullanımı gibi çevre sorunlarına yol açan süreçlere daha geç girmiştir. Bu sebeple çevre konusu 1970’lere kadar sorun olarak gündeme gelmemiştir (249). 3.1.2. Planlı Dönem Enerji Politikaları 1961 Anayasası’nın kalkınmayı plana bağlamış olması nedeni ile beşer yıllık planlar hazırlanmıştır. Planların ana hedefi ulusal tasarrufu arttırmak, yatırımları toplum yararına gerektiği öncelikle yöneltmek ve iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı demokratik yollarla gerçekleştirmektir (250). 248 a.g.e., s.11. Keleş, Metin, Sancak,a.g.e., s.233. 250 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Enerji Politikası, Müsiad Araştırma Raporu No:14, 1996, s.11 249 126 3.1.2.1. I. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967) I.Kalkınma Plânı döneminde Türkiye’nin enerji politikası da ele alınmış fakat yalnız klâsik enerji kaynaklarının geliştirilebilmesi için planlamalar yapılmıştır. Daha çok enerjinin yerli ve daha ucuz yollarla temin edilerek kalkınmanın gerçekleşmesi gerektiği vurgulanmasına rağmen çevre bahis konusu olmamıştır. I.Kalkınma Planı’nda enerji politikasında ana ilke, Türkiye’nin enerji kaynaklarının en uygun amaçla kullanılarak enerji üretim maliyetinin en aza indirilmesi olmuştur (251). Aynı dönemde dünyanın çift kutuplu bir yapıda olduğu ve ülkelerin birbirlerine karşı kalkınma yarışı içerisinde oldukları göz önüne alındığında çevre faktörüne diğer dünya ülkeleri gibi Türkiye’nin de o dönemde pek önem vermediği anlaşılabilmektedir. Türkiye'de enerji tüketimi 1950’den 1960’a kadar yılda ortalama yüzde 4,3 artış göstermiş. Artan enerji talebinin karşılanmasında birincil ticari enerji kaynaklarından mümkün olduğu kadar çok yararlanma hedef olarak alınmış ve dönemin ekonomi politikasının da etkisiyle daha çok yerli kaynaklara yönelinmiştir. Petrolden başka bütün enerji ihtiyaçları tamamen yurt içinden sağlanmış ve petrol talebinin yaklaşık yüzde 20’si yurt içinden temin edilebilmiştir (252). Nüfusun, kaynaklar ve iktisadi çalışmalarla orantılı olarak dağıtılarak daha dengeli bir gelir dağılımı sağlanmak üzere yatırımların yapılmasında ve coğrafi dağılımında bölgeler arası dengeli bir kalkınmanın sağlanması planlanmış (253); bu kalkınmayı gerçekleştirebilmek için ise, gerekli enerjinin fiyat ve maliyetinin, Türkiye’de bulunma durumuna göre ayarlanması amaçlanmıştır. Tüm bunların yanında enerji tüketenlerin yüksek verimli 251 I.Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.372 (Erişim) http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan1.pdf, 08.03.2012. 252 I.Beş Yıllık Kalkınma Planı, a.g.e., s.373-374. 253 I.Beş Yıllık Kalkınma Planı, a.g.e., s.471. 127 araçlar kullanması ve enerji tasarrufunun teşvik edilmesinin gerekliliği vurgulanmıştır (254). Birinci Beş Yıllık Plan dönemi başında taşkömürü eş değeri olarak 22 milyon ton olan toplam enerji tüketimi dönem sonunda 30 milyon tona çıkmıştır. Ticari yakıtların tüketim miktarında meydana gelen hızlı artışlar dolayısıyla, ticari olmayan yakıtların kullanımında miktar olarak önemli bir değişiklik olmamasına rağmen toplam enerji İçindeki payında azalma olmuştur (255). Bunun yanında Birinci Beş Yıllık Plan dönemi başlarında, mevcut fazla kapasite ve yağış durumunun olumlu etkisi dolayısıyla büyük üretim kapasiteleri eklenilmeden elektrik enerjisi talebi artışı belirli bir sınır içinde karşılanabilmiştir (256). 3.1.2.2. II. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972) Süratle gelişen imalât sanayi sektörünün bol ve ucuz enerjiye olan ihtiyacı ilgili dönemde kendini hissettirmiş. Ayrıca şehirleşme enerji talebi artışlarını daha da hızlandırmıştır. Hızla yükselen talebi karşılamak için petrol ürünlerinin İkinci Beş Yıllık Plan döneminde de daha fazla kullanılması gerekeceği tahmin edilmiştir (257). İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde tıpkı ilk kalkınma planında olduğu gibi kalkınmanın yerli ve ucuz enerji gücüyle karşılanmasına öncelik verilmesi amaçlanmış fakat kalkınırken çevrenin kirlenmesini engelleyecek bir planlamadan bahsedilmemiştir. I.Kalkınma Planı’nda olduğu gibi çevre kalkınma için feda edilebilir bir faktör olmaktan öteye geçememiştir. Bu dönemde; Türkiye’nin enerji ihtiyacının darboğazlar yaşanmayacak şekilde 254 karşılanması esas alınmış (258), I.Beş Yıllık Kalkınma Planı, a.g.e., s.376. II.Beş Yıllık Kalkınma Planı ,s.553 (Erişim) http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan2.pdf , 08.03.2012. 256 II.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.558. 257 II.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.553. 258 II.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.553. 255 elektrik enerjisi talebinin 128 karşılanmasında darboğaz yaşanmaması için üretim, iletim ve dağıtım imkanlarının mevcut talep seviyesinin üzerinde olacak şekilde geliştirilmesi, elektrik şebekesinin hızla büyütülmesi ve enerji ihtiyacının karşılanmasında önceliğin su kaynaklarının geliştirilmesine verilmesi planlanmıştır (259). Plan’da, nükleer enerji kaynaklarından faydalanma imkânlarının araştırılarak nükleer enerji santrallerinin kurulması plan kapsamına dahil edilmiştir (260). Dönem içinde kalkınma ve çevre ilişkisine birlikte önem verilmemesine rağmen sürdürülebilirlik için beklide en faydalı olacak adımlardan biri olan nükleer enerjiye geçiş planlanmış fakat dönem içinde gerçekleştirilememiştir. 3.1.2.3. III. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1973-1977) Genellikle insan yerleşmeleri, sanayi ve tarım faaliyetleri sonucu doğal çevrenin kirlenmesi; toprak, su, hava kirliliği ve ekolojik dengenin bozularak canlı yaşamın tehlikeye düşmesi olarak kendini gösteren çevre sorunlarının sanayileşme ve kalkınmadan soyutlanmaksızın çözümü III. Kalkınma Planı’nda ana politika olarak benimsenmiştir. 1973 - 1977 döneminde çevre sorunları konusunda kamuoyu bilinçlenmesi bir nebze de olsa oluşmuş ve sorunlar tanımlanmıştır. (261). III. Kalkınma Planı döneminde kalkınmanın ekonomik ve sosyal açılardan gerçekleştirilmesi amaçlanmış ve döneminin kalkınma amaçları sıralanırken sadece gelirin ve yaşama düzeyinin yükseltilmesi amaçları ile yetinilmemiş, sanayileşme, dış kaynaklara bağlılığın azaltılması, istihdam olanaklarının sürekli ve kararlı olarak artırılması, iyileştirilmesi de amaçlar arasında yer almıştır (262). 259 II.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.558. II.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.559. 261 IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.83 (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan4.pdf , 08.03.2012. 262 III.Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.154 260 gelir dağılımının 129 1973 Petrol Ambargosu ve bunu takip eden fiyat artışları, tüm dünya ülkelerine enerjinin gerek sosyal yaşamda, gerekse sanayi ve diğer hizmet sektörlerinde ağırlığını hissettirmiş ve enerji girdisini ekonomik büyüme ve kalkınmanın en önemli faktörü haline getirmiştir (263). Dönem Planı’nda kalkınma ve çevre ilişkisi üzerinde durulmuş, çevrenin korunması ve geliştirilmesi konusunda toplumun aydınlatılabilmesi için eğitimin önemi vurgulanmış ve toplumun bu konuda bilinçlendirileceği vurgulanmıştır. Çevre sorunlarının kalkınmaya ayrılmış fonları olumsuz yönde etkilemeksizin çözülmesi ve bunun yanında çevre sorunları ile ilgili olarak uluslararası düzeyde sürdürülecek çalışma ve yasal düzenlemelerde Türkiye’yi sanayileşme ve kalkınma hedefinden saptıracak hiçbir yükümlülüğün kabul edilmeyeceği vurgulanmıştır (264). Türkiye’de çevre bilinci yavaş yavaş oluşmaya başlamış fakat kalkınma bu dönemde öncelikli hedef olmuştur. Gelişmiş ülkelerin ekonomik ve teknolojik seviyelerinin yakalanabilmesi için çevre feda edilebilir bir faktörden öteye geçememiştir. Dünyanın çeşitli ülkelerinde geniş ölçüde kullanılan ve perspektif dönemde Türkiye’de kullanımına başlanacak diğer birincil enerji kaynaklarının doğalgaz, nükleer ve jeotermal enerji olduğu vurgulanmış ( 265), böylece hem kaynak çeşitlendirilmesine gidilmesi hem de gelecek için yapılan tahminlere göre ortaya çıkacak enerji açığının Türkiye’nin millî politikasına uygun amaçlanmıştır ( görünen enerji türü veya türleri ile kapatılması 266 ). Dönemin elektrik enerjisi ana planı aşağıdaki ilkeler göz önüne alınarak hazırlanmıştır (267). - Öncelikle öz kaynaklardan yararlanılacaktır. - Hidrolik aleyhine bozulan termik/hidrolik denge düzeltilecektir. (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan3.pdf ,08.03.2012. 263 Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, 1985 Enerji Politikaları II, Veriler-1984, s.105 264 III.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.867. 265 III.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s. 565. 266 III.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.570. 267 III.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.570. 130 - Enerjinin devamlılığı, güvenirliliği ve ucuzluğu sağlanacaktır. III. Kalkınma Planı döneminde de ithal ikameci bir enerji politikası izlendiği açıkça görülmektedir. Olabildiğince yerli enerji kaynakları tüketilip, enerji ithalatının mümkün olduğunca azaltılması böylece ekonomik kaynakların yurt dışına çıkışının önlenmesi amaçlanmıştır. Her ne kadar termik santrallerin azaltılıp bunun yerine hidrolik santrallerin arttırılması çevre açısından oldukça makul bir tercih olsa da, bu tercihin ağırlıkla ekonomik kaygılarla yapılmış olması Türkiye’de o dönemde çevre bilincinin tam olarak gelişmediğinin göstergesidir. Planlı dönem süresince enerji sektöründeki gelişme, kalkınmanın gereksinim duyduğu ölçü ve kalitede enerjiyi zamanında sağlamada yetersiz kalmıştır. Planlarda öngörülen fiziki hedeflere ulaşılamamış, başta elektrik enerjisi olmak üzere enerji sektörü giderek ülke ekonomisinde darboğaz yaratan bir sektör durumuna gelmiştir. Planlı dönemde kişi başına birincil enerji tüketimi 1962 yılında petrol eşdeğeri olarak 432 kg iken, Üçüncü Plan dönemi sonunda yaklaşık 798 kg' a ulaşmıştır. Ancak bütün çabalara karşın yurt içi üretim olanakları yeterince geliştirilemediğinden, enerji talebi istenilen düzeyde karşılanamamış ve sürekli olarak baskı altında tutulmuştur (268). Türkiye'de elektrik enerjisi üretimi III. Plan döneminde yılda ortalama yüzde 12,7 oranında büyüyerek 1977 yılında 20,5 bin gWs'e ulaşmıştır. Kişi başına elektrik enerjisi tüketimi 1972'de 303 kws'den 1977 yılında 510 kWs'e çıkmıştır. Kişi başına birincil enerji tüketimi petrol eşdeğeri olarak 1972 yılında 611 kg'dan 1977'de 798 kg'a yükselmiştir (269). Dünyada fert başına ortalama elektrik enerjisi tüketimi, 1951, 1962 ve 1969 yıllarında sırasıyla 440, 845 ve 1265 kWs/kişidir. Bu değerler aynı yıllarda Türkiye için sırasıyla 41, 118 ve 219 kWs/kişi olarak gerçekleşmiş olup, yıllık artış hızı ortalamadan yüksek olmasına rağmen tüketim değerleri 268 IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.394 (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan4.pdf , 08.03.2012. 269 IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.20. 131 ortalamanın altında kalmıştır. Enerjiye doygun hale gelmiş gelişmiş ülkelerin üretimi yılda ortalama yüzde 4-6 oranında artarken, gelişmekte olan ülkeler için bu artış yüzde 10-14 dolayındadır (270). Türkiye 20.yüzyılın ikinci yarısından itibaren enerji tüketimini büyük oranlarda arttırmış, artan enerji talebini karşılamada çeşitli politikalar izlemiş, fakat izlediği enerji politikaları bu dönemde de tam olarak başarılı olmamıştır. III. Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde enerji arama yatırımlarına ayrılan kamu kaynaklarında önemli artışlar sağlanmışsa da, riskli niteliği olan bu konularda ödenekler hiçbir zaman yurt içi hammadde potansiyelinin öneminin ortaya çıkarılması için yeterli olmamıştır. Kalkınmanın gerektirdiği nakit ihtiyacı bu tür harcamaların kamu eliyle yapılmasını gerektirmiş, bu da sınırlı kalmıştır. Bu durumda özellikle petrolde yabancı sermaye teşvik edilmiş, Petrol Kanunu’nda bu yönde pek çok değişiklik yapılmış, en son 1983 yılındaki değişikliklerle petrol, gaz ve jeotermal enerji aramalarında yabancı sermaye müracaatları sıklaşmıştır (271). III. Kalkınma Planı döneminde ekonominin gereksinim duyduğu enerji zamanında ve yeterli ölçüde karşılanamamıştır. Başta elektrik olmak üzere enerji sektörü önemli bir darboğaz olarak ortaya çıkmıştır. Birincil enerji kaynaklarından su ve kömür kaynakları yeterince geliştirilememiş, planlanan yatırımlarda önemli gecikmeler olmuştur. Petrol alanında yurt içi üretim, yeni sahalar açılmaması ve bilinen sahalarda üretim yapan kuyuların verimlerinin azalması gibi nedenlerle düşmüştür. Öte yandan gittikçe artan yurt içi talep yanında petrol fiyatlarındaki artışlar ödemeler dengesini önemli ölçüde baskı altına almıştır (272). Türkiye Elektrik Kurumu’nun nükleer teknolojiye girişinin sağlanması amaçlanmış ve nükleer enerji uzun dönem elektrik enerjisi üretiminde yurt içi kömür, petrol ve hidrolik kaynakların ihtiyaçları ekonomik şekilde karşılayamadığı dönemlerde işletmeye alınacak şekilde planlanmış olmasına 270 III.Beş Yıllık Kalkınma Planı ,a.g.e., s.571. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı,1985 Enerji Politikaları II, Veriler-1984, s.106. 272 IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.20. 271 132 rağmen (273), sürdürülebilir bir kalkınma ve enerji politikasını çeşitlendirmede vazgeçilmez bir seçenek olan nükleer teknolojiden bu dönemde de faydalanılamamıştır. III. Beş Yıllık Kalkınma Planı, ilk kez çevre sorunlarını ayrı bir bölüm olarak ele almakta ve bu sorunlarla ilgili tespitler yapmaktadır. Bu planla 1972 yılında yapılan ilk küresel çevre konferansı Türk çevre politikalarına yansıtılmıştır. Plan’da özellikle Stockholm Konferansı’ndaki az gelişmiş ülkelerin temel tezleriyle uyum içinde “Çevre Sorunlarını ileri sürerek kalkınma çabalarının yavaşlatılmasını istemenin mümkün olmadığı” hususunun altı çizilmiştir. Bu dönemde çevre politikalarını yönlendiren genel kabul, Türkiye’deki çevre sorunlarına gelir azlığı ve kaynakların yeterince kullanılmamasının neden olduğudur. Ayrıca çevre politikasının sanayileşme ve kalkınmayı engellememesi gereğine vurgu yapılmıştır. Gelişmiş ülkelerde yoğun olarak yaşanmaya başlanan çevre kirliliği, Türkiye için henüz sorun teşkil etmediğinden çevreyi korumak amacıyla yüksek maliyetli ve kalkınmayı engelleyici politikalar gereksiz görülmüştür (274). 3.1.2.4. IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983) IV. Kalkınma Planı döneminde de enerji talebinin karşılanmasında öz kaynaklardan yararlanılması esas alınmış, yurt dışından enerji alımından çok kaynağa yönelme ilkesi benimsenmiş ve bilinen enerji kaynaklarının ülke kalkınmasını destekleyecek biçimde rezervleriyle orantılı olarak ekonomik işletme koşullarına ulaşması planlanmış olup, kullanılan yatırım mallarının yurt içinde üretimi, enerjide öz yeterliliğin bir parçası olarak değerlendirilerek bu alanda sınai üretimin geliştirilmesine öncelik verilmesi amaçlanmıştır. Bunların yanında üretim ve dağıtımda teknolojik gelişmelerin yakından izlenmesi ülke koşullarına uyarlanması sağlanıp 21. yüzyılın enerji kaynağını 273 274 III.Beş Yıllık Kalkınma Planı ,a.g.e., s.578. Keleş, Metin, Sancak, a.g.e., s..234-235. 133 oluşturacak klasik olmayan teknolojilere ve öncelikle nükleer teknolojiye geçiş çabalarının yoğunlaştırılması hedeflenmiştir (275). IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983), çevre konusunda temel yaklaşım olarak çevre kirliliğini önleyici politikaların esas alınmasını ve sanayileşme, tarımda modernleşme ve şehirleşme sürecinde çevrenin dikkate alınmasını kabul etmiştir. Bu dönemde çevreyle ilgili hem kurumsal hem mevzuat açısından gelişmeler olmuştur. 1978’de Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı kurulmuş ve 1983 yılında ise 2872 sayılı Çevre Kanunu yürürlüğe girmiştir (276). IV. Plan döneminde özellikle Üçüncü Plan döneminde büyük boyutlara ulaşan petrol talebinin, ülke kalkınmasında darboğaz yaratmayacak şekilde, öncelikle tasarruf ve ikame olanaklarının değerlendirilmesi zorunluluğu bulunmaktaydı. Petrol araştırmalarının hızlandırılması yanında alternatif kaynakların ve güneş enerjisinin kullanımı için araştırma ve geliştirilme çalışmaları ayrıca büyük önem kazanmaktaydı. Ülkede var olan enerji açığının kapatılmasında en büyük katkının linyitten gelmesi öngörülmekteydi. Bu nedenle, Dördüncü Plan döneminde linyit üretiminde büyük bir atılım yapılması hedef alınmıştır (277) Dönem planında, çevre sorunlarının toplumsal değişim süreci ile birlikte çözüme kavuşturulması temel ilke olarak benimsenmiştir. Sanayileşme, tarımda modernleşme, kentleşme sürecinde çevre unsurunun dikkate alınması ve sorunun yaratılmadan önlenme aşamasında çözüme kavuşturulmasına ağırlık verilmesi hedeflenmiştir. Böylece, doğanın ve doğal kaynakların kullanımında ve korunmasında rasyonellik sağlanması, uzun dönemde geriye dönülemez çevre sorunlarından kaçınılması planlanmıştır (278). 275 IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.241. Keleş, Metin, Sancak, a.g.e., s.236. 277 IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.401. 278 IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.297. 276 134 Plan döneminde enerji politikalarıyla ilgili temel ilkeler (279), Enerji talebinin, yurt içi kaynaklardan karşılanmasının enerji politikasının esas ilkesi olması, Sanayileşmenin ve yükselen yaşama düzeyinin gerektirdiği enerjinin zamanında, kararlı ve güvenilir bir şekilde sağlanması için yatırım programlarına alınan enerji tesislerinin başta finansman olmak üzere tüm sorunlarının öncelik ve ivedilikle çözüme kavuşturulması, Ulusal enerji kaynaklarının bilinen rezervleri dışında yeni rezervlerin bulunmasına belirli programlar içinde hız verilmesi, Enerji üretimi, iletimi ve dağıtımında kullanılan tüm yatırım mallarının yurt içinde üretilmesi ve bu alanda imalat sanayinin kurulması, Enerji tüketiminin her aşamasında tasarruflu ve rasyonel kullanım ilkesine uyularak gerekli önlemlerin alınması şeklinde ifade edilmiştir. Enerji üretim ve dağıtımında teknolojik gelişmeler yakından izlenerek ülke koşullarına uyarlanması ve nükleer teknolojiye geçiş çabalarının yoğunlaştırılması amaçlanırken (280), nükleer enerjideki gelişme potansiyeli göz önünde tutularak ülke radyoaktif mineral kaynaklarının, en kısa sürede saptanması için istikşaf, arama ve teknoloji çalışmalarına hız verilip, tüm fosfat yataklarının uranyum açısından değerlendirilmesine çalışılması ( 281) ve ilk nükleer santralin yapım çalışmalarının da bu dönemde ayrılan yatırımlar ile sürdürülmesi planlanmıştır (282). Nükleer enerji tesislerine, gerekli hammaddenin ulusal kaynaklardan sağlanabilmesi için olanaklı nükleer enerji rezervinin kesin potansiyelinin nitelikleriyle birlikte saptanması ve nükleer teknolojinin geliştirilmesinde ilgili kuruluşların eşgüdüm içinde çalışmalarını sürdürülebilmeleri planlanırken, (283) nükleer enerji santrallerinin yapımı ve nükleer enerji girdisinin yurt içi 279 IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s. 406-407. IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.407. 281 IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.392. 282 IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.403. 283 IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.407. 280 135 doğal kaynaklardan sağlanmasının hızlandırılması amaçlanmasına (284) rağmen, bu dönemde de nükleer teknolojiye geçiş denemeleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 3.1.2.5. V. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989) V. Kalkınma Planı döneminde, çevre konusunda temel hedef; sadece mevcut kirliliğin ortadan kaldırılması ve muhtemel bir kirliliğin engellenmesi olmayıp, aynı zamanda kaynakların gelecek nesillerin de yararlanabilmesi için en iyi şekilde korunması, muhafazası ve geliştirilmesi olmuş, bu itibarla Türkiye’de tabi kaynakların kullanımında ekolojik dengeye dikkat edilerek, bu kaynakların gelecek nesillerin de kullanabileceği şekilde muhafaza edilmesi ve geliştirilmesine önem verilmesi amaçlanmıştır ( 285). V. Kalkınma Planı döneminde sürdürülebilir anlaşılmaktadır. Planlama bir kalkınma aşamasında stratejisinin kalkınmaya hedeflendiği öncelik verilirken, kaynakların tüketiminde çevrenin korunmasına ve kirliliğin önlenmesine de dikkat edilmiş ve kaynakların gelecek nesillerin de kullanabileceği şekilde muhafaza edilmesi üzerinde durulmuştur. Enerji sektörünün ekonomik gelişmeyi destekleyici bir yapıya kavuşturulması, V. Beş Yıllık Kalkınma Planının en önemli hedeflerinden biri olarak görülmüştür. Plan döneminde gerek genel enerji, gerekse elektrik enerjisi tüketiminin hızla artması beklentisi oluşmuştur. Bu amaçla birincil enerji ve elektrik taleplerinin yeterli ve güvenilir bir şekilde karşılanabilmesi amacıyla, enerji amaçlı yatırımlara ağırlık verilmeye devam edilmesi, enerji hammaddelerinin arama ve üretiminde kamu dışı kaynaklardan yararlanılmaya çalışılması ve bu konuda özel sektör ve yabancı sermaye girişimlerinin desteklenmesi hedeflenmiştir. Ayrıca üretimin artırılmasında 284 285 IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.662. V.Beş Yıllık Kalkınma Planı. s.171. (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan5.pdf , 08.03.2012. 136 güvenilir ve ucuz kaynakların öncelik taşıması, yerli kaynakların üretim ve kullanımına ağırlık verilmesi önceki planlardaki gibi amaçlanmıştır (286). V. Plan döneminde birincil enerji tüketiminin yılda ortalama yüzde 7,2 oranında artması beklenirken, birincil enerji kaynakları tüketimi içerisinde V. Plan dönemi başında, yüzde 44,6 ile en büyük paya sahip olan petrolün, dönem sonunda da bu payını yüzde 44,1 ile muhafaza etmesi ve ticarî olmayan kaynakların payının ise dönem başındaki yüzde 22,2 değerinden dönem sonunda yüzde 15'e düşmesi beklenmiştir. Taşkömürü ve linyit tüketimindeki payın ise yüzde 24'den dönem sonunda yüzde 29'a yükseleceği tahmin edilmiştir. Türkiye’de enerji kaynakları rezervi içinde önemli bir paya sahip olan linyitin, enerji açığının kapatılmasında öncelikle değerlendirilmesi ve büyük bir bölümünün santrallerde kullanılması planlanmıştır. Orta ve uzun dönemde hidrolik enerji potansiyelinden ise en yüksek düzeyde yararlanılması amaçlanmıştır (287). Enerji sektörü yatırımlarında en büyük payın üretim tesislerine ayrılması, ayrıca iletim ve dağıtım tesislerinin üretilen enerjiyi teknolojinin gereği olan kayıp sınırları içinde tüketim noktalarına eriştirecek bir seviyeye getirilmesinin sağlanması planlanmış, bunun yanında Beşinci Plan döneminde Türkiye’nin en büyük hidroelektrik tesisi olan Atatürk Barajı yapımının sürdürülmesi, Karakaya ve Altınkaya Hidroelektrik ve AfşinElbistan Termik Santrallerinin bütün üniteleriyle işletmeye alınması hedeflenmiştir (288). Enerji sektöründe ana politika, amaçlanan ekonomik büyüme ve toplumsal gelişmeleri destekleyecek ve yönlendirecek şekilde ülke enerji ihtiyacının zamanında, yeterli ve güvenilir olarak karşılanması olmuştur. Bunun için mevcut birincil enerji kaynaklarının geliştirilmesi, yeni kaynakların aranmasına ve en kısa zamanda kullanıma sunulmasına önem verilmesi, üretimden tüketime kadar her aşamada rasyonalizasyon ve tasarruf ilkelerine 286 V.Beş Yıllık Kalkınma Planı, a.g.e s.103 V. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.103. 288 V. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.104. 287 137 uyulması, kaynakların ve çevrenin korunması ve tamamlanmış yatırımların tam kapasitede çalıştırılması ana ilkeler olarak hedeflenmiş (289) ve V. Plan döneminde önemli ölçüde güç ve üretim kapasiteleri oluşturulabilmiş (290) fakat çevreye gereken önem verilememiştir. 1988 yılına gelindiğinde 906 kg petrol eşdeğeri olan kişi başına birincil enerji tüketimi ve 893 kws olan kişi başına brüt elektrik tüketimi değerleri, Türkiye’nin enerji gereksiniminin gittikçe arttığını göstermesi bakımından oldukça önem arz etmektedir (291). 3.1.2.6. VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994) VI. Kalkınma Planının bütün ekonomik politikalarında çevre boyutunun dikkate alınması esas ilke olarak benimsenmiş ve çevre denetim-izleme sistemi adında bir yapının gerekli etkinlik kazandırılarak tek merkezden koordine edilmesi planlanmıştır. Çevre standartları tespit edilirken uygulanabilir mevcut teknolojiler ve ülke şartlarının birlikte düşünülmesi ve standartların sürekli araştırmalarla dinamik bir şekilde belirlenmesi ve çevre bilincinin yaygınlaştırılması bütün planlama aşamalarında çevre boyutunun göz önünde tutulması amaçlanmıştır (292). Dönem planında, insan sağlığı ve doğal dengeyi koruyarak, sürekli bir ekonomik kalkınmaya imkan verecek şekilde doğal kaynakların yönetiminin sağlanması ve gelecek nesillere, insana yakışır bir doğal, fiziki ve sosyal çevre bırakılması temel ilke olmuş, muhtemel çevre bozulmaları önceden tahmin edilerek gerekli tedbirlerin kirlilik meydana gelmeden alınması planlanmıştır (293). 289 V. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.104. V. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.258. 291 V. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.258. 292 VI.Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.312 (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan6.pdf , 08.03.2012. 293 VI.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.312. 290 138 Dönem planında enerji sektöründe temel amaç, ekonomik ve sosyal kalkınmanın sağlıklı bir biçimde desteklenebilmesi için, bütün kullanıcı kesimlere, yerinde, zamanında, güvenilir, ucuz ve kaliteli enerjinin sağlanması olmuş ve Sektörde ekonomik olmak kaydıyla yerli veya ithal bütün enerji kaynaklarının değerlendirilmesi; yurt içi ve yurt dışı, kamu ve özel bütün yatırım ve finansman kesimlerinden ve imkanlarından istifade edilmesi; netice olarak birincil ve ikincil enerji taleplerinin, güvenilir bir arz yapısı içinde ülke ve kullanıcı için en ekonomik tarzda karşılanması esas teşkil etmiştir. Plan döneminde, yerli kaynakların geliştirilmesine verilen önem ve önceliğe rağmen bu kaynakların sınırlı rezervlerde ve düşük kalitede olması nedeniyle, yüksek kaliteli ithal kaynaklara olan talep zorunlu olarak devam etmiş, orta ve uzun dönemde toplam tüketim içinde ithal kaynakların ağırlığının devam edeceği vurgulanmıştır (294). VI. Kalkınma Planı’nın çevre konusuna olan daha geniş perspektifli yaklaşımında ve yenilenemez olan doğal kaynaklara geniş yer verilmesinde, Bruntdland Raporu etkili olmuştur. VI. Plan dönemi, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çevre ve kalkınma kavramlarının en yoğun olarak sorgulandığı dönemle aynıdır ve bunun Plan’a da yansıdığı gözlenmektedir (295). VI. Kalkınma Planı’nda yeterli miktar ve kalitede ucuz enerjinin, yerinde zamanında, güvenilir ve sürekli olarak, ülke ve kullanıcı için en ekonomik şekilde tüketiciye sunulması amacıyla sektör yatırım ve faaliyetleri planlanmış ve enerji talepleri öncelikle yurt içi kaynaklar değerlendirilerek karşılanmaya çalışılmıştır. Bu kaynakların fiyat, miktar ve kalite olarak ihtiyaçlara cevap verememesi durumunda, dış kaynak kullanımına gidilmesi ve başta hidrolik kaynak olmak üzere, ekonomik olmak kaydıyla yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji arzına daha büyük oranlarda katkı sağlanması planlanmıştır (296). 294 VI.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.257. Keleş, Metin, Sancak,a.g.e., s.249. 296 VI.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.351. 295 139 Güvenilir bir arz yapısı oluşturularak; enerji alanındaki AB politika ve hedefleri de dikkate alınarak, enerji arzında kaynak çeşitlendirilmesine gidilmesi, ham petrole olan bağımlılığın azaltılması ve enerjinin verimli kullanılması amacıyla gerekli tedbirler alınmaya çalışılmış, ayrıca elektrik santralleri kapasite kullanım oranlarının artırılması için gerekli tedbirlerin alınması, bu çerçevede yabancı ülkelerle elektrik bağlantısının oluşturulması ve elektrik alışverişinin arttırılması hedeflenmiştir (297). Elektrik üretimi ve dağıtımında kamu ve özel kesim firmalarının bir arada faaliyet gösterebileceği yeni bir yapılanmaya gidilmesi ve sektörün özel kesime açılması çalışmaları sürdürülerek, bu çerçevede yatırımlarda özel kesim payını artırıcı girişimler ve yaklaşımların desteklenmesine çalışılmıştır. Enerji tasarrufuna yönelik projelerin teşvik edilmesi ve bütün sektör faaliyetlerinde enerji ve çevre dengesinin korunmasına özel önem verilmesi hedeflenmiş, nükleer enerjinin uzun dönemde sektördeki önemi de dikkate alınarak, nükleer enerji teknolojisine geçiş için Plan döneminde çalışmalar başlatılması planlanmıştır (298). VI. Plan’da benimsenen sürdürülebilir kalkınma yaklaşımına rağmen, bir yandan tüm ekonomik ve sosyal kararlarda çevre boyutunun dikkate alınmasında, öte yandan işlevsel ve dinamik bir çevre yönetimini oluşturacak örgütsel ve hukuksal düzenlemelerin gerçekleştirilmesinde yetersiz kalınmıştır. Çevre yönetiminden sorumlu kuruluşlar arasında eşgüdüm, iş birliği ve iş bölümü sağlanamamış, çevre finansman sistemi, çevresel veri ve bilgi altyapısı oluşturulamamış, hukuksal düzenlemelerde etken bir çevre yönetimine imkan verecek düzeye gelinememiştir (299). Çevre yönetiminde etkinliği sağlamak amacıyla bakanlık haline getirilen çevre örgütü, çevreden sorumlu diğer kuruluşlarla koordinasyon ve 297 VI.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.351. VI.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.351. 299 VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.189 (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan7.pdf , 08.03.2012. 298 140 işbirliğini sağlayacak bir yapıya ulaşamamıştır (300). Teşkilatlanmada çevre ile ilgili eski düzenlemeler aynen korunmuş, yeni kurumsal yapı eski yapının üzerine oturtulmuş olduğundan çevreyle ilgili bakanlık ve kuruluşlar arasında yetki, görev ve sorumluluk çatışmalarına neden olunmuştur. Aynı konuda birden fazla sayıda kuruluşun yetkili olması, koordinasyon ve işbirliğinde etkinlik sağlanamaması yüzünden çevre koruma konusundaki hizmetlerde başarı sağlanamamaktadır (301). 3.1.2.7. VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000) 1996 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda, çevre konusu bir bölüm oluşturmanın ötesinde, Türkiye’yi 21. yüzyıla taşıyacak 20 Temel Yapısal Değişim Projesi’nden birisi olarak yer almıştır. Plan’da “Çevrenin korunması ve Geliştirilmesi”, “Altyapı Hizmetlerinde Yapısal Değişim Projesi” ve “Sanayileşme Yaklaşımı” ile aynı düzeyde bir temel politika unsuru olarak ele alınmaktadır. III. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda çevre konusuna verilen ağırlıkla karşılaştırıldığında, aradan geçen 20 yılı aşkın süre zarfında Türkiye’de çevre kavramına verilen önem hızlı evrim ve gelişme geçirmiştir (302). Etkin bir çevre yönetimi için Ulusal Çevre Stratejisi hazırlanması, Çevre Bakanlığı ile diğer ilgili bakanlıklar ve yerel yönetimlerin yetki ve sorumlulukları yeniden düzenlenmesi, mevzuattaki karmaşıklık ve boşlukların giderilmesi planlanmıştır. uyumlaştırılması ilkesi Ayrıca çevre doğrultusunda ve çevrenin kalkınma politikalarının korunması ve çevre sorunlarının çözümlenmesiyle doğrudan ve dolaylı ilgisi olan kurum ve kuruluşlar arasında işbölümü ve işbirliğini sağlamaya yönelik mekanizmaların geliştirilmesi, etkili ve eşgüdüm içinde çalışan bir çevre denetim sisteminin 300 VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.89. VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.190. 302 Keleş, Metin, Sancak,a.g.e., s.252. 301 141 kurulması, bu bağlamda yerel yönetimler bünyesinde çevre birimleri oluşturulması hedeflenmiştir (303). Ülkenin bilim-teknoloji-sanayi stratejisi ve politikalarıyla eğitim-öğretim, araştırma geliştirme strateji ve politikaları arasında tam bir birlik sağlanması, bu strateji ve politikaların ilgili taraflarca kararlılıkla hayata geçirilmesi üzerinde durulmuştur. Bu süreçte, teknoloji üretiminde önemli konular olan enformatik, telekomünikasyon, biyoteknoloji, havacılık, nükleer enerji gibi ileri teknoloji alanlarında ve bu tür teknolojilerle ilgili üretim ve yatırım sahalarındaki faaliyetler istenen seviyeye ulaşamamıştır (304). Dönem planında, sektörde azalan doğal kaynaklar, artış göstermesi beklenen maliyetler ve büyüyen talep göz önüne alınarak, uzun dönemde güvenilir ve düşük maliyetli bir enerji arz sisteminin kurulması gerekliliği vurgulanmış; bu doğrultuda yurt içi enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve tüketimdeki payının zaman içinde artması, ithal kaynakların temini için gerekli projelerin başlatılması, ürün bazında ve kaynak ülke bazında çeşitlendirmeye gidilmesi planlanmıştır (305). Enerji kaynaklarının üretimine dönük madencilik yatırımlarına ağırlık verilerek yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılması ve nükleer teknolojinin kısa sürede ülkeye transferi ve adaptasyonu üzerinde önemle durulması hedeflenmiştir. Yurt içi enerji kaynaklarının miktar ve kalite olarak yetersiz ve yüksek maliyetli olması, ithal enerji kaynakları için gerekli döviz ihtiyacı, aşırı enerji kullanımının çevre sorunu yaratması gibi nedenlerden dolayı, sanayide ve toplumsal yaşamın her kesiminde enerji yoğunluk değerlerinin aşağıya çekilmesi, verimliliğin artırılması ve tasarruf programlarının hayata geçirilmesi planlanmıştır (306). 303 VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.192. VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.71. 305 VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.138. 306 VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.138. 304 142 VII. Planda sayılan ilke ve politikalar şunlardır (307); - Küresel kirliliğin önlenmesine katılım faaliyetlerinde ortak sorumluluk-farklı pay ilkesi gözetilecektir. - Etkin bir çevre yönetimi için Ulusal Çevre Stratejisi hazırlanarak, ilgili kamu kurumlarının yetki ve sorumlulukları yeniden düzenlenecektir. - Çevresel etki değerlendirme sistemi etkinleştirilecek ve çevre envanterleri, istatistikleri, standartları için gerekli veri ve bilgi erişim sistemleri geliştirilecektir. - Taraf olunan çevre ile ilgili kapsamda taahhütler değerlendirilecek ve kalkınma politikaları ile uyumlandırılması konusunda çalışmalar yapılacaktır. - Çevre finansman sistemi sürdürülebilirlik amacına uygun olarak düzenlenecektir. - Milli gelir hesaplarında çevrenin korunması ve geliştirilmesi konusunda çalışmalar yapılacaktır. - Çevre bilincinin oluşturulması ve geliştirilmesi konusunda örgün ve yaygın eğitimde düzenlemeler yapılacak ve gönüllü kuruluşlar desteklenecektir. Enerji sektöründe temel amaç, artan nüfusun ve gelişen ekonominin enerji ihtiyaçlarının sürekli ve kesintisiz bir şekilde ve mümkün olan en düşük maliyetlerle karşılanabilmesi olmuş, ayrıca dönem içinde birincil enerji üretiminin, talep artışının altında bir seyir göstermesi nedeniyle ithal kaynakların tüketim içindeki payı artmaya devam etmiştir (308). Enerji kaynaklarının üretimine dönük madencilik yatırımlarına ağırlık verilerek, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılması ve nükleer teknolojinin kısa sürede ülkeye transferi ve adaptasyonu üzerinde önemle durulması amaçlanmıştır. Yurt içi enerji kaynaklarının miktar ve kalite olarak yetersiz ve yüksek maliyetli olması, ithal enerji kaynakları için gerekli 307 308 Keleş, Metin, Sancak,a.g.e., s.255 VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.138. 143 döviz ihtiyacı, aşırı enerji kullanımının çevre sorunu yaratması gibi nedenlerden dolayı, sanayide ve toplumsal yaşamın her kesiminde enerji yoğunluk değerlerinin aşağıya çekilmesi, verimliliğin arttırılması ve tasarruf programlarının hayata geçirilmesi de dönem planındaki hedefler arasındadır (309). Çevre sorunlarını çözmek amacıyla mevzuatta ve kurumsal yapının oluşturulmasında ilerlemeler kaydedilmiş, Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı (UÇEP) hazırlanmıştır. Temiz bir çevreye yönelik toplumsal duyarlılık artmaya devam etmiştir (310). Elektrik sektöründe, VII. Plan döneminin ilk dört yılında kurulu santral gücüne 5.165 MW, üretim kapasitesine 34,3 milyar kws ilave yapılmıştır. Yatırımı süren ve 2000 yılı içinde işletmeye girecek santrallar ile Plan dönemi sonunda kurulu santral gücü 27.391 MW’a, üretim kapasitesi 146,4 milyar kws’e, toplam elektrik tüketimi 126,8 milyar kws’e ulaşması planlanmıştır (311). Dönem içinde sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı doğrultusunda, insan sağlığı ve doğal dengeyi koruyarak ekonomik kalkınmaya imkan verecek, doğal kaynakların yönetimini sağlayacak, gelecek kuşaklara daha sağlıklı bir doğal, fiziki ve sosyal çevre bırakacak yönde arzulanan nitelikte bir gelişme kaydedilememiştir. Bunun yanında, çevre politikalarının ekonomik ve sosyal politikalarla entegrasyonu sağlanamamış, bu konuda ekonomik araçlardan yeterince faydalanılamamıştır (312). 309 VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.138. VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.232. 311 VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı ,s.15 (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan8.pdf , 08.03.2012. 312 VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s232-235. 310 144 3.1.2.8. VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005) VIII. Kalkınma Planı döneminde, ekonomik büyüme ve nüfus artışı paralelinde birincil enerji ve elektrik enerjisi tüketiminde önemli artışlar kaydedilmiştir. Plan döneminde, birincil enerji tüketimi yıllık ortalama yüzde 2,8 oranında artışla 2005 yılı sonu itibarıyla 92,5 milyon ton petrol eşdeğerine (mtep), elektrik enerjisi tüketimi ise yıllık ortalama yüzde 4,6 oranında bir artışla 160,8 milyar kws’e ulaşmıştır. Ekonominin istikrar kazandığı ve 2001 krizinin etkilerinin hafiflediği 2003 sonrası dönemde ise bu artışlar daha belirgindir. Bu dönemde birincil enerji tüketimi yıllık ortalama yüzde 5,7, elektrik tüketimi ise yüzde 6,7 oranında büyümüştür (313). VIII. Kalkınma Planı’nda; amaçlar, ilkeler ve politikalar başlığı altında şu saptamalar yapılmıştır (314). - İnsan sağlığını, ekolojik dengeyi, kültürel, tarihi ve estetik değerleri korumak suretiyle ekonomik ve sosyal gelişmenin sağlanması, - Ulusal Çevre Strateji Eylem Planı (UÇEP) güncelleştirilerek yasal bir çerçeveye kavuşturulması, - Sürdürülebilir kalkınma göstergelerinin geliştirilmesi, - Uygulanan politikalar ve stratejilerin ülke gerçekleri de dikkate alınarak AB normları ve uluslararası standartlara paralel olması, - Çevre ve kalkınma ile ilgili veri ve bilgi erişim sistemlerinin oluşturulması, - Biyolojik çeşitlilik stratejisi ve Eylem Planı’nın yürürlüğe konulması, - Ulusal Çölleşme Eylem Planının hazırlanması, - ÇED sürecinin daha etkin kılınması yönünde düzenlemeler yapılması planlanmıştır. VIII. Plan döneminde, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve 4646 sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunu ile bu sektörler rekabete açılmış ve 313 IX. Kalkınma Planı, s.25 (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan9.pdf , 08.03.2012. 314 Keleş, Metin, Sancak,a.g.e., s.257 145 piyasanın düzenlenmesi amacıyla Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) teşkil edilmiştir. Serbestleştirme çalışmalarının ana unsurları; kamunun elektrik ve doğalgaz sektöründe, iletim haricinde, yatırımcı rolünden tedricen arınması ve mülkiyetindeki tesisleri özelleştirmesi, gerekli yatırımların rekabetçi bir piyasa ortamında özel sektör tarafından yapılması ile kamunun düzenleyici konumunu güçlendirmesi ve arz güvenliğini temin etmesidir. Serbestleştirme çalışmaları kapsamında, bir taraftan elektrik sektöründe faaliyet gösteren kamu kuruluşları yeniden yapılandırılırken diğer taraftan şehir içi doğalgaz dağıtımı özel sektör eliyle yaygınlaştırılmıştır. Ayrıca, 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ile petrol ürünlerinde ve Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına dair 5307 sayılı Kanun ile LPG’ de piyasa faaliyetlerinin şeffaf, eşitlikçi ve istikrarlı biçimde sürdürülmesi için EPDK tarafından gerekli düzenleme, yönlendirme, gözetim ve denetim faaliyetlerinin yürütülmesi sağlanmıştır (315). Yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimi içindeki payını yükseltmek amacıyla 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun bu dönemde yasalaşmıştır. Hazırlıkları tamamlanan Enerji Verimliliği Kanunu çıkarılamamıştır. 4628 sayılı Kanunun uygulanmasında görülen yetersizlikleri gidermek ve serbest piyasaya dönüşüm çalışmalarını koordine edip, hızlandırmak amacıyla 2004 yılında Elektrik Enerjisi Sektörü Reformu ve Özelleştirme Stratejisi Belgesi hazırlanarak uygulamaya konulmuştur. Bu belge çerçevesinde önerilen bir “geçiş süreci” içinde elektrik dağıtım ve üretim tesislerinin özelleştirilmesi ve arz güvenliği konusunda alınacak tedbirler başta gelmek üzere yapılması gerekli çalışmalar bir programa bağlanmış, sorumlu ve ilgili kuruluşlar belirlenmiştir (316). Öncelikle, Azerbaycan olmak üzere, Hazar havzasında üretilen petrolün boru hattı ile Gürcistan üzerinden Ceyhan’daki bir terminal 315 316 IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.25. IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.25. 146 vasıtasıyla tankerlerle Dünya pazarlarına ulaştırılması için geliştirilen 50 milyon ton/yıl kapasiteli Bakü-Tiflis-Ceyhan Ana İhraç Boru Hattı projesi 2006 yılında tamamlanmıştır. Ayrıca Rusya Federasyonu ile yapılan anlaşma çerçevesinde yılda 16 milyar metreküp doğalgaz taşıyacak olan 501 km uzunluğundaki Samsun-Ankara Doğalgaz İletim Hattı tamamlanarak 2003 yılından itibaren bu hattan gaz alımına başlanmıştır ( 317). Enerji, ekonomik ve sosyal kalkınma için temel girdilerden birisi durumundadır. Artan nüfus, şehirleşme, sanayileşme, teknolojinin yaygınlaşması ve refah artışına paralel olarak enerji tüketimi kaçınılmaz bir şekilde büyümektedir. Buna karşılık enerji tüketiminin mümkün olan en alt düzeyde tutulması, enerjinin en tasarruflu ve verimli bir şekilde kullanılması bu dönemde amaçlanmıştır (318). Bu nedenlerle, sürdürülebilir bir kalkınma yaklaşımı içinde, ekonomik ve sosyal gelişimi destekleyecek, çevreyi en az düzeyde tahrip edecek, asgari miktar ve maliyette enerji tüketimi ve dolayısıyla arzı hedef alınmak durumunda kalınmıştır. Dönem başında, kişi başına enerji tüketimi bir gelişmişlik göstergesi olarak görülmekten vazgeçilmiştir. Amaç, kişi başına enerji tüketimini artırmak değil, bir birim enerji tüketimi ile en fazla üretimi ve refahı yaratmak olarak görülmüştür. Enerji sektörünün bu yaklaşım içinde yapılandırılmasında ve geliştirilmesinde, enerji politikalarının bu doğrultuda oluşturulmasında, enerji alt sektörlerinde serbest piyasa düzenine geçilirken bu genel politikalar ışığında düzenlemeler getirilmesinde yarar görülmüş, sürdürülebilir bir kalkınma yaklaşımı içinde, ekonomik ve sosyal gelişimi destekleyecek, çevreye en az düzeyde zarar verecek, asgari miktar ve maliyette enerji tüketimi ve dolayısıyla arzı hedef alınmıştır ( 319). VIII. Kalkınma Planı Döneminde Elektrik sektörünün optimal bir sistem anlayışıyla geliştirilmesi hedeflenerek, yeni projelerin, tip (hidrolik, gaz, kömür, nükleer ve rüzgar gibi), kapasite ve yer itibarıyla, detaylı çalışmalarla 317 IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.25. VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.173. 319 VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.173-174. 318 147 belirlenmesi planlanmıştır (320). Nükleer enerjinin uzun dönem gelişim planları üzerinde önemle hammaddelerinin durulması aranmasına (321) ve yönelik Türkiye’deki çalışmalara nükleer devam enerji edilmesi amaçlanmıştır (322). Doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı teşvik edilerek; çevresel risklerin en aza indirilmesi, biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı amacıyla hazırlıkları tamamlanan Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı’nın yürürlüğe konması hedeflenmiştir. Ayrıca; ulaştırma, enerji, sanayi ve konutlardan kaynaklanan sera gazı emisyonlarını kontrol etmek ve azaltmak amacıyla enerji verimliliğinin artırılması ve tasarruf sağlanması yönünde düzenlemelerin yapılması hedeflenmiştir (323). Dönem içinde, dengeli ve sürdürülebilir kalkınma hedefi ile uyumlu bir nüfus yapısına ulaşmak amacıyla nüfusun eğitim, sağlık ve insan gücü yönünden niteliklerinin iyileştirilmesi, yaşam kalitesinin yükseltilmesi ve bu alanlarda bölgeler ve yerleşim yerleri arasındaki farklılıkların giderilmesi temel ilke olarak benimsenmiştir (324). Uzun dönemde çevre sorunlarının çözümü için uygulanan politikalar ve stratejilerin ülke gerçekleri de dikkate alınarak AB normları ve uluslararası standartlara paralel gerçekleşmesinin sağlanması ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı teşvik edilerek; çevresel risklerin en aza indirilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı amacıyla hazırlıkları tamamlanan Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı yürürlüğe konulması, korunan alanlar için yönetim planları ve uygulamasına yönelik eylem planları hazırlanması planlanmıştır ( 325). Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin (İDÇS) TBMM tarafından onaylanmasıyla Türkiye, 24 Mayıs 2004 tarihi itibarıyla 320 VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.185. VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.187. 322 VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.143. 323 VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.234. 324 VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.92. 325 VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.234. 321 148 İDÇS’ ye taraf olmuş (326), fakat hızlı nüfus artışı ve sanayileşme süreci doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı üzerinde önemli bir baskı unsuru oluşturmaya devam etmiştir. Çevrenin korunması ve üretim sürecinin olumsuz etkilenmemesi açısından doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı konusunda kurum ve kuruluşlar arasındaki görev ve yetki dağılımındaki belirsizlikler dönem içinde yeterince giderilememiştir. AB’ye uyum sürecinde, atık yönetimi, doğa koruma, gürültü ve çevresel etki değerlendirme konularında ilerleme sağlanmasına rağmen, çevre alanında çok sayıda düzenleme yapılması ihtiyacı devam etmiştir. Ancak, uyumun gerektirdiği yüksek maliyetli yatırımların fazlalığı bu alanda özel sektörün katılımı da dahil yeni finansman yöntemleri arayışını gündeme getirmiştir (327). 3.1.2.9. IX. Kalkınma Planı (2007-2013) Ekonomik kalkınmanın ve sosyal gelişmenin ihtiyaç duyduğu enerjinin sürekli, güvenli ve asgari maliyetle temini temel amaç olarak belirlenerek, enerji talebi karşılanırken çevresel zararların en alt düzeyde tutulması, enerjinin üretimden nihai tüketime kadar her safhada en verimli ve tasarruflu şekilde kullanılması planlanmıştır (328). Ekonominin rekabet gücünün artırılması ve toplumun refah seviyesinin yükseltilmesi amacıyla elektrik sektörünün serbestleştirilmesi çerçevesinde, en düşük maliyetle enerji üretecek bir sistemin oluşturulması ve elektrik arzında sağlıklı bir çeşitlendirme yaratmak için elektrik üretim kaynakları arasına nükleer enerjinin dahil edilmesi hedeflenmiştir. Ayrıca nükleer santral yapımına başlanmadan önce serbest piyasayla maksimum uyum gözetilerek, atıkların saklanması, tasfiyesi ve kamuoyunun bilgilendirilmesi hususlarına yönelik detaylı plan ve programların yapılması planlanmıştır (329). 326 IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.29. IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.28. 328 IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.69. 329 IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.69. 327 149 Uluslararası yükümlülüklerin karşılanmasının, sürdürülebilir kalkınma ve ortak fakat farklı sorumluluk ilkeleri çerçevesinde yerine getirilmesi amaçlanmış (330), sanayi ve çevre politikalarının uyumu gözetilerek büyümenin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve sanayide, insan sağlığına ve çevre kurallarına uygun üretim yapılarak, sosyal sorumluluk standartlarının gözetilmesine önem verilmesi hedeflenmiştir (331). IX. Kalkınma Planı’nın Çevrenin Korunması ile ilgili bölümünün hazırlanmasında, uluslararası çevre hukuku ve politikasına özgü önemli kavramlardan yararlanılmış olduğu dikkat çekmektedir. Gelecek kuşakların çevre ve doğal kaynaklar üzerindeki hakları, bir başka deyişle, kuşaklar arası çevresel adalet, sürdürülebilir gelişme, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluk, (ülkelerin, çevrenin kirletilmesinin önlenmesi ve bozulma ya da kirlenme oluşmuş ise eski durumuna getirilmesine ilişkin sorumluluk paylarının belirlenmesinde, kirlenmeye katkı oranlarının dikkate alınmasını öngören Rio Doruğu ilkesi) kirleten ve kullanan öder ilkesi, biyogüvenlik ve genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili risklerin azaltılması bunlardan bir bölümüdür. Doğa ve kültür varlıklarıyla çevrenin gelecek kuşakları da dikkate alan anlayışla korunması esasen Plan’ın temel ilkeleri arasındadır (332). Sonuç olarak; kalkınma planlarında çevre politikaları, önceleri sadece ortaya çıkan kirliliği giderici amaçlara dayanırken, daha sonra önleyici politikalar ve nihayet sürdürülebilir kalkınma anlayışına uygun bir şekilde, çevre ve ekonominin entegrasyonuna öncelik veren politikalar şeklinde bir gelişme gerçekleşmiştir (333). Hazırlanmış olan dokuz kalkınma planından hareketle genel olarak Türkiye’nin temel enerji politikaları (334); 330 IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.73. IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.79. 332 Ruşen Keleş, Kentleşme Politikası, 10.Baskı, İmge Kitabevi, 2008, s.712-713. 333 VII.Kalkınma Planı,a.g.e., s.189. 334 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santrallere İlişkin Bilgiler, s.28 331 150 - Dışa bağımlılığın en alt düzeye indirilmesi, - Kaynak çeşitliliğine, yerli ve yenilenebilir kaynaklara önem verilmesi, - Çevre üzerindeki etkilerin en aza indirilmesi, - Enerjinin verimli üretilmesi ve kullanılması, - Serbest piyasa uygulamaları içinde kamu ve özel kesim imkanlarının harekete geçirilmesi, - Ülke enerji ihtiyaçlarını güvenli, sürekli ve en düşük maliyet ve en az çevresel etkilerle karşılayacak tedbirleri alan politikaların hayata geçirilmesi, şeklinde özetlenebilir. Sonuç olarak; Türkiye’de zaman içinde çevre konusunun önem derecesi ve öncelik sırası olumlu yönde değişmiş; çevre kavramı resmi belgelerde, politika belgelerinde, yasal belge ve metinlerde giderek artan bir hızla yerini almaya başlamıştır. Ancak kalkınma planlarında daha çok ekonomik gelişme üzerinde yoğunlaşılmış, sürdürülebilir gelişme anlayışı tam olarak benimsenememiş; bu anlayışa uygun olarak ekonomik ve sosyal gelişme hamlelerinin tümünde göz önünde bulundurulması ve sektörler üstünde tutulması beklenen çevre konusunda tespit yapılmaktan ve yapılan bu tespitlerin sürekli tekrarlanılmasından öteye gidilememiştir. Her plan döneminde tekrarlanan çevre ve çevresel değerlerin korunmasına ve geliştirilmesine yönelik politikaların çoğunun uygulamalara aktarılamayarak söylemler olarak kalması, bunların dış politika gereği kağıtlar üzerinde yapılan düzenlemeler olduğu sonucunu doğurmuştur (335). (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Nukleer_Santraller_ve_Ulkemizde_Kurulacak_Nu kleer_Santrale_Iliskin_Bilgiler.pdf, 14.04.2012. 335 Pınar Kılıçoğlu, Türkiye’nin Çevre Politikalarında Sürdürülebilir Gelişme, Ankara, Turhan Kitabevi ,2005, s.162-163. 151 3.1.3. Hükümet Programlarında Sürdürülebilir Enerji Politikaları Mümkün olan en iyi düzeyde temiz bir çevre ve sağlıklı bir kalkınma için sürdürülebilir kalkınma kavramına ve nükleer enerji gerekliliğine bazı hükümet programlarında değinilmiştir. Doğrudan olmamakla birlikte nükleer konusuna programında yer veren ilk hükümet X. İnönü Hükümeti’dir (25.12.1963-20.02.1965). Programında atom enerjisi çalışmalarına, bir sonraki yıl radyo kimya, sağlık fiziği, nükleer elektronik ve radyoizotop üretim laboratuarları kurmak suretiyle hız verileceği belirtilmekte, Atom Enerjisi Komisyonu ile hastane ve üniversiteler arasında verimli işbirliği kurularak atomdan yararlanma ve nükleer patlamaların doğurduğu radyoaktif serpintilerden korunma hususunda gerekli eğitim ve çalışmaların destekleneceği ifade edilmektedir. Açık bir şekilde “nükleer enerji” ifadesini kullanan hükümet ise I. Demirel Hükümeti’dir. 27.10.1965-03.11.1969 tarihlerini kapsayan I.Demirel Hükümeti, programında nükleer enerjiden faydalanma çalışmalarına titizlikle devam edileceğini belirtmiştir (336). 2000’li yıllara gelindiğinde, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde görev alan 58.Hükümet Programı’nda, sürdürülebilir gelişmenin çevreye duyarlılık unsurunu içerdiği ve çevre konusunun hükümetin duyarlı olduğu konuların başında geldiği belirtilmiş ve enerji, madencilik, ulaştırma ve turizm sektörlerine ait gerekliliğine değinilmiştir ( 59.Hükümet politikalarında çevreye zarar verilmemesinin 337 ). Programı’nda ise; çevre politikası olarak doğal kaynakların ekonomik faaliyetleri doğrudan etkilediği, buna yönelik olarak, ekonomik birimlere sosyal sorumluluk yaklaşımının benimsetilmesinin gerektiği bir politika oluşturulmuş, fakat programda çevre kavramına, enerji sektörü politikaları dışında ekonomik ve sosyal sektör politikası altında yer 336 Hamit Palabıyık, Hikmet Yavaş, Murat Aydın, Nükleer Enerji ve Sosyal Kabul, Ankara,Usak Yayınları ,2010, s.76. 337 Kılıçoğlu, a.g.e., s.157. 152 verilmemiştir. Ayrıca sürdürülebilir kalkınma kavramına da bu programda değinilmemiştir (338). 60.Hükümet Programı’nda Türkiye’nin sanayi politikasının temel hedefi, rekabet gücünü verimlilik ve teknolojik yenilik ekseninde artırmak, özel sektör öncülüğünde dışa dönük bir yapı içinde sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak olduğu vurgulanmış, enerji kaynakları arasına nükleer enerjinin de eklenmesi için gerekli hukuki çalışmalar hızla sonuçlandırılarak, özel sektörün bu alandaki yatırımlarının desteklenmesi amaçlanmıştır (339). 61.Hükümet Programı’nda çevrenin korunması ve sürdürülebilir kullanımı için çok sayıda proje üretilip dev yatırımlara imza atıldığı, bunun yanında çevre konularında uluslararası gelişmeleri yakından takip ederek, koruma ve kullanma dengesini gözeten ve sürdürülebilir kaynak kullanımının önemini bilen bir anlayışa sahip olunduğu vurgulanmıştır. Ayrıca cari açığı daha düşük seviyelere indirmek ve enerjide dışa bağımlılığı azaltmak amacıyla yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arzı içindeki payının artırılmasına ve nükleer santrallerin kullanılmasına yönelik başlatılan çalışmalara kararlılıkla devam edileceği belirtilmiş olup nükleer santral kurulmasına ilişkin çalışmaların hızlandırılacağı vurgulanmıştır ( 340). 3.1.4. Türkiye’nin Enerji Politikaları İçinde Nükleer Enerjinin Önemi Dünya birincil enerji kaynaklarının uluslararası akışında oluşabilecek, 70’lerdeki petrol krizine veya son dönemde yaşanan doğalgaz sıkıntılarına benzer herhangi bir kısıtlama, bu kaynaklara ihtiyaç duyan ülkelerdeki üretimi ve hayatı doğrudan etkileyecektir. Bu nedenle, enerji üretimi ve temininde devamlılığın sağlanması çok önemlidir. Bu ise ancak, enerji kaynaklarının, çeşitlilik içerisinde ve yeterli miktarlarda sağlanmasıyla mümkündür. Kaynak 338 Kılıçoğlu, a.g.e., s.157. 60.Hükümet Programı (Erişim) http://www.arge42.com/dosyalar/60_hukumet_programi.egitim.doc, 11.06.2012. 340 61.Hükümet Programı (Erişim)http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pgGovProgramme.aspx, 01.06.2012. 339 153 çeşitliliği, kaynaklardan herhangi biriyle ilgili bir sorunun oluşması halinde enerji sektöründe yaşanması kaçınılmaz olan sıkıntıları önlemektedir. Nükleer santrallerden üretilecek enerji, ülkenin enerji üretim portföyüne çeşitlilik getirecek olan bir seçenektir (341). Nükleer teknoloji konusunu yalnız atom bombası ve nükleer enerji olarak algılamak ve bu açıdan bakmak bilimsel olmadığı gibi Türkiye örneğinde olduğu gibi kıt kaynaklarını rasyonel olarak ve çok çalışarak değerlendirme durumunda olan ülkeler için gerçekçi de olmaz. Nükleer teknoloji bugün elektrik enerjisi üretiminde kullanıldığı gibi, tıpta teşhis ve tedavi (kanser tedavi cihazları), sanayide kalite kontrol ve ölçüm, besin ve tıbbi ürünlerin dezenfekte edilmesinde, havacılıkta uzay araştırmalarında ve başka onlarca alanda ve her gün eklenen yeni buluşlarla çığ gibi büyüyen bir konudur (342). Sosyoekonomik verimliliği artırırken aynı zamanda çevreyi kirletmeyen, tamamıyla risksiz, güvenli ve güvenilir olabilen hiçbir enerji kaynağı veya enerji dönüşüm teknolojisi mevcut değildir. Nükleerin kendine özgü avantaj ve dezavantajları tartışılabilir. Fosil yakıtların önemli ölçüde kirliliğe neden olan yerel, bölgesel ve global etkileri vardır. Hidroelektrik santrallerin atmosfere dost olmasına karşın canlılara, toplum ve kültürel hayata negatif etkileri gözlenmektedir. Diğer yenilenebilir enerji kaynakları ise daha yerel olmakla beraber değişik şekillerde doğaya zarar verebilmektedir. Unutulmamalıdır ki, enerji üretimi sürecinde çevre ile etkileşme kaçınılmazdır. Önemli olan, enerji üretim seçeneklerini değerlendirirken bu etkileşmenin optimizasyonunu 341 sağlayabilmektir. Bir enerji kaynağının sürdürülebilir Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Nükleer Teknolojinin Ülkemize Kazandıracakları, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri 2008 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/275, 02.05.2012. 342 Ali Külebi, Türkiye’nin Enerji Sorunları ve Nükleer Gereklilik, 1.Basım, Bilgi Yayınevi, Haziran 2007, s.131. 154 kalkınma içerisinde yer alabilmesi için aşağıda verilen altı uyumluluk kriterini sağlaması esastır (343). - Çevresel Uyumluluk - Kuşaklararası Uyumluluk - Talepte Uyumluluk - Sosyopolitik Uyumluluk - Jeopolitik Uyumluluk - Ekonomik Uyumluluk Bu kriterlere göre bir değerlendirme yapılırken unutulmaması gereken tüm kriterleri tamamıyla sağlayabilen bir alternatifin mevcut olmadığıdır, ancak esas olan bu kriterler arasında makul bir dengeyi sağlayabilmektir. Kapsamlı ve (son kullanıcı açısından verimlilik değerlendirmelerini de içine alan) ayrıntılı bir analiz yapılmaksızın hiçbir enerji kaynağı hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilemez. Nükleer teknoloji açısından bu öngörüler değerlendirildiğinde, gelişme süreci içerisinde hızla artacak enerji talebinin karşılanması, biriken sera gazları sebebiyle global ısınma probleminin çözülmesi, nükleer enerji rekabet gücünün arttırılması yoluyla ve silahsızlanma, güvenlik ve radyoaktif atık problemini de çözmeye muktedir potansiyeli ile nükleer teknolojinin günümüzün ve geleceğin teknolojisi olma özelliğini sürdürülebilir kalkınma içerisinde koruyacağı sonucuna varılmaktadır (344). Enerjinin üretim, tüketim ve dağıtımının sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla enerji arz, talep ve naklinin yeterli miktar ve kalitede makul maliyet ve fiyatlarla çevre dostu bir şeklide kesintisiz olarak sağlanması (345) enerji güvenliği olarak tanımlanabilir. Sürdürülebilir bir enerji politikası için de enerji güvenliği oldukça önemlidir. 343 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Sürdürülebilir Kalkınma ve Nükleer Enerji Raporu, Ekim 2002, s.19. 344 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e., s. 19-20. 345 Enerji Güvenliği:Dünya ve Türkiye Paneli I.Oturum, İstanbul Kültür Ünv.Yayını, 2010, s.47. 155 İkinci kalkınma planında yer alan; “nükleer enerji kaynaklarından faydalanma imkanları araştırılacak ve nükleer enerji santrallerinin kurulmasına çalışılacaktır” (346), cümlesiyle birlikte, nükleer enerji seçeneğinin Türkiye’nin enerji politika hedefleri içinde yer aldığı açıkça belirtilmiştir. Ayrıca ikinci kalkınma planından dokuzuncu kalkınma planına kadar nükleer enerji hedefine ulaşabilmek amacıyla yıllarca çeşitli planlar yapılmış olmasına rağmen bu konuda bazı yapay ya da doğal engellerin bulunması sebebiyle henüz başarı sağlanamamış olsa da bu konuda son yıllarda oldukça kararlı adımlar atılmaktadır. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, güvenilir kaynaklardan enerjiyi sağlama arayışı enerji dünyasının en önemli gündemi haline gelmiştir. Özellikle 1970’li yılların başında ortaya çıkan petrol dar boğazı, bu arayışları hızlandırmış ve güvenilir enerji kaynağı olarak nükleer enerjinin ön plana çıkmasını sağlamıştır. Bunun sonucu olarak 1980’li yılların ikinci yarısına kadar yüksek kapasiteli birçok nükleer reaktör kurulmuş ve işletmeye alınmıştır. 1980’li yılların sonuna doğru ise nükleer enerjiye olan talep artışı azalma eğilimine geçmiş ve 1990’lı yıllar boyunca durağan hale gelmiştir. Bunun nedeninin, Three Mile Island (1979, ABD) ve Çernobil (1986, Sovyetler Birliği) nükleer kazalarının olduğu söylense de, asıl etken dünya ekonomisindeki yavaşlama ve doğalgazın enerji pazarına girmesidir. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda, sürdürülebilir kalkınma anlayışı içinde iklim değişikliklerini göz önüne alan enerji üretim planları önem kazanmıştır. Bu çerçevede, nükleer enerjinin yanında yenilenebilir enerji kaynakları gündeme gelmiş ve bu kaynaklardan verimli enerji üretimi çalışmalarına başlanmıştır. Ancak, dış koşullara bağımlı olmaları (iklim koşullarına bağlı olarak her zaman yeterince güneş, rüzgar ve su kaynaklarının bulunmaması) nedeniyle günümüzde halen yenilenebilir enerji kaynaklarından yeteri kadar verimli enerji üretimi sağlanamamaktadır. Bu noktada nükleer enerji, 7 gün 24 saat enerji üreten sürekli bir kaynak olarak önemini korumaktadır (347). 346 347 II.Beş Yıllık Kalkınma Planı, a.g.e., s.559. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, a.g.e., s.5. 156 Ülkeler, enerji politikalarını belirlerken, enerji arz/talep dengesi, enerji kaynakları, dışa bağımlılık, coğrafi durum, nüfus artış hızı, finansman durumu gibi faktörlerin yanında enerji kaynaklarında yedeklilik, çeşitlilik gibi değişkenleri de dikkate almaktadır. Bu nedenle her ülkenin kendine özgü bir enerji politikası bulunmaktadır. Konu bu çerçevede değerlendirildiğinde, nükleer enerjiyi kullanan bazı ülkelerin bu enerji türünden vazgeçtiklerini söylemek yanıltıcıdır. Bir enerji türünden yararlanma oranındaki değişiklikler dinamik enerji politikaları çerçevesinde doğal karşılanmalıdır ve bu durum her enerji üretim teknolojisi için geçerlidir (348). Nükleer enerjinin dünyadaki kullanımı gelişmiş ülkelerde azalırken, gelişmekte olan ülkelerde bu enerji seçeneğine yöneliş artmaktadır. Özellikle Asya ülkelerinde (Çin, Hindistan, G.Kore, Tayvan) yeni nükleer santral projeleri planlanmaktadır. Burada altı çizilmesi gereken husus, bazı gelişmekte olan ülkelerin yıllık elektrik enerjisi talebi %5-%10 arasında (Türkiye’de yaklaşık %10) seyrederken gelişmiş ülkelerin talep artışının %1%3 düzeyinde kaldığıdır. Bu bağlamda, Türkiye gibi endüstrileşmekte olan ülkelerin enerjiye gereksinimi yüksektir ve enerji üretim seçeneklerinin hepsini değerlendirmesi şarttır. Enerji üretim seçenekleri arasında, enerji yoğun bir seçenek olan nükleer enerji, hem dışa bağımlılığı azaltma hem de güvenilir baz-yük elektrik enerjisi üretim teknolojisi olması bakımından en önde gelen seçeneklerdendir. Ayrıca nükleer enerjide 10 senelik yakıtı depolama ve dışa bağımlılığı ortadan kaldırma imkanları da mevcuttur (349). Türkiye’nin 2010 yılı sonu itibariyle elektrik ihtiyacı yaklaşık yıllık 212 milyar kws iken, bunun 2023’te 500 milyar kws’e çıkması öngörülmektedir. Ancak, tüm hidrolik, rüzgar, güneş, jeotermal, biyokütle potansiyelinin tamamını kullanılsa dahi, bu talebin (500 milyar kws) yaklaşık yarısı karşılanabilecektir (350). Türkiye’nin elektrik enerjisi ihtiyacını uzun dönemde 348 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e., s.9. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e., s. 13. 350 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, a.g.e., s.30. 349 157 karşılayabilmesi ve enerji arz güvenliği sağlayabilmesi için nükleer enerjiden faydalanılması bir seçenek değil aksine zorunluluk haline gelmiştir. Enerji sektörünün iklim değişikliğine etkisi sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için yapılan planları etkileyen önemli bir faktördür. Sera gazları ve bunların atmosferdeki konsantrasyonları gün geçtikçe artmaktadır. Sera gazları, (özellikle CO2) daha çok fosil yakıtların kullanılmasından ortaya çıkmaktadır. Mevcut CO2 emisyonunun yarısından fazlasına neden olan OECD ülkelerinin enerji talebine, üye olmayan ülkelerdeki enerji talebindeki artışın da eklenmesiyle gelecek yıllarda CO2 emisyonu çok yüksek seviyelere çıkacaktır. Nükleer teknolojiden elektrik üretimi sonucunda ortaya çıkan CO 2 fosil kaynaklı elektrik üretiminin yüzde biri kadardır. Ayrıca partikül, SO2 ve NOx gibi yerel ve bölgesel kirlenmeye yol açan çevresel kirleticileri de hiç yaymamaktadır. Dünyada elektrik üretiminin yaklaşık %17’sinin sağlandığı nükleer teknoloji yoluyla, her yıl 2.300 milyon ton CO 2 gazının atmosfere verilmesi engellenmektedir. Başka bir deyişle bugün işletimde olan nükleer reaktörlerin fosil yakıtla enerji üreten tesislerle yer değiştirdiği düşünülürse atmosfere verilen karbon emisyonları %8-9 oranında artmış olacaktı (351). Nükleer enerji, küresel ısınmaya yol açıp iklim değişikliğine neden olan CO2 salımının azaltılmasına katkıda bulunmaktadır. Fosil yakıtların kullanımı sonucu ortaya çıkan karbondioksit ve diğer sera gazları, dünyamızı tehdit eden en önemli çevre sorunlarından birini oluşturan küresel ısınmayı tetiklemektedir. Bu nedenledir ki dünyada, sera gazlarının salımlarının kısıtlanması yönünde ciddi uluslararası çabalar sürdürülmektedir. Gelecekte Türkiye’nin de, Avrupa Birliği ile bütünleşme süreci kapsamında böyle bir kısıtlamaya gitmesi gerekebilir. Türkiye’de nükleer enerjinin kullanılması ile fosil yakıtlı santrallerin neden olduğu sera gazı salımının belli bir sınırda tutulabilmesi kolaylaşacaktır (352). 351 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e., s.21. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Nükleer Teknolojinin Ülkemize Kazandıracakları, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri 2008 (Erişim) http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/275/ , 02.05.2012. 352 158 Nükleer santrallerin çevreye ve insana zarar verebilecek şekilde kaza yapma riski, günümüzde kullandığımız diğer teknolojik ürün ve süreçlere göre yok denecek kadar azdır. Nükleer santrallerin güvenlik değerlendirmeleri, bağımsız lisanslama kuruluşları tarafından, son derece tutucu varsayımlara göre yapılmaktadır. Ayrıca bu santraller, işletmede oldukları sürece, sürekli denetim altındadırlar. Nükleer santraller, olası en büyük kazanın meydana gelmesi halinde bile çevreye zarar vermeyecek şekilde tasarımlanırlar. Bu kapsamda başta gelen güvenlik önlemlerinden biri; reaktörün en ağır kaza koşullarına dahi radyoaktif maddenin çevreye yayılmasını önleyebilen koruyucu bir güvenlik kabuğunun içinde konumlandırılmış olmasıdır (353). Nükleer enerji santrallerinin oluşturmuş olduğu radyoaktif atık sorunu nasıl çözümlenecektir? Her şeyden önce radyoaktif atıkların hacminin diğer endüstrilerin atıkları ile karşılaştırıldığında çok küçük olduğu vurgulanmalıdır. Bu, iyi koşullar altında geçici veya uzun süreli depolamanın mümkün olduğu anlamına gelir. Örneğin; yarım asırdır Fransa’da işletilmekte olan 58 nükleer enerji santralinde oluşan yüksek seviyede radyoaktif camlaştırılmış atıkların toplam hacmi yaklaşık 3.000 metre küptür (bir kenarı 15 metreden daha küçük bir küpün hacmi veya olimpik ölçekli bir yüzme havuzu kadardır); bu kadar küçük bir hacmin depolanması problemi, üretilen muazzam miktardaki elektrik enerjisi (ülkenin elektrik enerjisinin %80’i nükleer kaynaklıdır) ile karşılaştırıldığında çok önemsiz bir sorun olarak görünmektedir (354). Nükleer enerji üretiminde ortaya çıkan atıklar güvenli bir şekilde depolanabilmektedir. Radyoaktif atıklar, uranyum madenciliği, yakıt zenginleştirme ve üretimi, nükleer yakıtın reaktörde kullanılması, kullanılmış yakıtın yeniden işlenmesi gibi nükleer yakıt çevrimi adımlarında ortaya çıkmaktadır. Kullanılmış yakıt dışındaki atıklar, düşük ve orta seviyeli atıklardır. Kullanılmış yakıtların veya yakıt izleme sürecinde geriye kalan 353 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Nükleer Enerji ve Çevre, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri 2008 (Erişim) http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/264/, 31.05.2012. 354 Comby, Çev:Doç.Dr.Bengül Günalp , Nükleer Enerji İçin Çevreciler, Pelikan Tıp Teknik Yayınları ,2006, s.89. 159 yüksek radyoaktiviteli malzemenin, atık olarak uzun süreler boyunca denetim altında tutulması, insana ve çevreye zarar vermeyecek şekilde depolanması gerekmektedir. Bugün atıkların insana ve çevreye zarar vermeden depolanabilmesi için gerekli teknoloji mevcuttur. Günümüzde, kullanılmış yakıtlar veya yakıt çevriminde ortaya çıkan radyoaktif atıklar, uçak çarpmalarına karşı dayanıklı beton kulelere konularak yer üstünde veya sızdırmaz özel çelik kapılar içine konulduktan sonra geçici yer üstü ve yer altı depolarında güvenli bir şekilde muhafaza edilmektedir (355). Bazı nükleer santral kazalarında olduğu gibi, 11 Mart 2011 tarihinde deprem ve tsunaminin sebep olduğu Japonya’daki Fukushima-Daiichi Nükleer Santrali kazası (356) ilk başlarda canlılığı etkileyecek ve nükleer enerjinin yaygınlaşma eğilimini frenleyecekmiş izlenimi veriyormuş gibi görünse de, her nükleer kaza/felaket sonrasındakine benzer şekilde kısa bir dönem için bir duraksama yaşatmış ve orta vadede enerji güvenliğini sağlama/artırma gereksiniminin baskısının da rol oynamasıyla nükleer enerjinin kendisine belli bir alan açarak yoluna devam ettiği görülmüştür (357). Kaldı ki, Japon Meclis Araştırma Komisyonu'nun açıkladığı raporda, kazanın insan hatasından kaynaklanan bir felaket olduğu ve felaketin önlenebilir olduğu belirtilmiş, ayrıca nükleer felaketin sonuçlarının, daha etkin önlemler alınmış olsaydı hafifletilebileceği vurgulanmıştır ( 358). Bunun yanında Fukushima Nükleer Kazası sonrasında halen dünyada, çoğunluğu AsyaPasifik bölgesinde olmak üzere, toplam elektrik gücü 59.218 MW olan 62 adet nükleer güç reaktörü inşasına devam edilmektedir (359). 355 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Nükleer Enerji ve Çevre, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri 2008 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/264/ , 31.05.2012. 356 IAEA, Nuclear Technology Review 2011, s.1 (Erişim)http://www.iaea.org/Publications/Reports/ntr2011.pdf , 01.07.2012. 357 Yusuf Yazar, Enerji İlişkileri Bağlamında Türkiye ve Orta Asya Ülkeleri Raporu, Ankara 2011 s.68 (Erişim)http://yayinlar.yesevi.edu.tr/static/kitaplar/enerji_raporu.pdf, ,01.07.2012. 358 NTVMSNBC,“Fukushima’daki Facia İnsan Hatası “ (Erişim)http://www.ntvmsnbc.com/id/25364282/ , 05.07.2012. 359 (Erişim)http://pris.iaea.org/Public/WorldStatistics/UnderConstructionReactorsByCountry.aspx, 10.05.2012. 160 Nükleer santrallerde hedeflenen en üst düzeyde güveliğin gereği olarak 360 ( ); - Kazaların oluşumunun önlenmesi - Alınan önlemlere rağmen bir kazanın meydana gelmesi durumunda sonuçlarının hafifletilmesi - Olasılığı en düşük kazalar da dahil olmak üzere, tesisin tasarımında dikkate alınan tüm kazalar için, radyolojik sonuçların olası boyutlarının belirlenen sınırların altında tutulması ve - Ağır radyolojik sonuçlar doğurabilecek ciddi kazaların meydana gelme olasılığının kabul edilebilir düzeyde düşük olmasını sağlayacak mümkün ve makul olan bütün önlemler alınır. Güvenlik sistemleri herhangi bir insan müdahalesine ihtiyaç duymadan otomatik olarak devreye girerler. Güvenlik sistemleri, öngörülen kaza senaryolarını önlemek ve sonuçlarını hafifletmek için tasarımlanmıştır. Nihai amaç, nükleer santrallerde etkin ve sürdürülebilir koruma önlemleri alarak birey, toplum ve çevreyi olası radyolojik zararlardan korumaktır. Enerji politikalarının oluşturulmasının en önemli amaçlarından birisi enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasıdır. Nükleer enerji, enerji yoğun bir seçenektir; bu nedenle nükleer santrallerin yakıt gereksinimi, fosil yakıtlı santrallerinkinden çok daha azdır. Örneğin; düşük oranda zenginleştirilmiş 30 ton uranyum, ya da 160 ton doğal uranyum, 1.000 MW gücündeki bir nükleer santralin bir yıllık enerji üretimi için yeterlidir ki bu, yalnızca birkaç kamyonun taşıyabileceği kadar küçük bir yüktür. Oysa aynı güçteki bir kömür santrali, yılda 2,6 milyon ton kadar kaliteli kömür yakmak zorundadır ve bu, her bir on üçer ton kapasiteli yüzer vagondan oluşan 2.000 tren katarı yük demektir. Bir nükleer santralin gereksinim duyacağı yakıtın depolanabilir özellikte olması önemli bir avantajdır ve bu durum enerji temininde istikrar sağlamada önemli bir faktördür. Ayrıca, dünyada nükleer yakıt teknolojisine sahip değişik 360 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Nükleer Santrallerde Güvenlik Felsefesi ve Güvenlik Sistemleri, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri 2008 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/268/, 31.05.2012. 161 ülkelerin bulunması yakıt tedarikinde sıkıntı yaşanmaması bakımından önemlidir (361). Belirli bir miktar enerjiyi üretmek için gerekli olan yakıt miktarı – enerji yoğunluğu büyük ölçüde çevresel salınım ve atıkları etkilediği için, çevresel etkileri de belirleyicidir. Nükleer yakıtın göreceli olarak fevkalade yüksek olan enerji yoğunluğu avantajlı bir fiziksel özelliktir. Katı yakıtlar ve nükleer için birim yakıt miktarı başına elde edilen elektrik enerjisi değerleri aşağıda verilmektedir (362). Tablo 6: Katı Yakıtlar ve Nükleer İçin Birim Yakıt Miktarı Başına Elde Edilen Elektrik Enerjisi Değerleri 1 kg odun 1 kW saat 1kg kömür 3 kW saat 1 kg petrol 4 kW saat 1 kg uranyum 50.000 kW saat 1 kg plütonyum 6.000.000 kW saat Ayrıca nükleer enerji üretimi daha az miktarda yakıt gerektirir. Nükleer enerji, enerji yoğun bir seçenektir. Bir karşılaştırma yapabilmek için için 1.000 MW gücündeki bir tesis için gereken yıllık yakıt miktarları aşağıda verilmektedir (363). - 2.600.000 ton kömür (her biri 13er ton kapasiteli 100er vagondan oluşan 2.000 tren katarı) - 2.000.000 ton petrol (her biri 200.000 ton kapasiteli 10 adet deniz tankeri) 361 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Teknolojinin Ülkemize Kazandıracakları”, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri 2008 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/275/,02.05.2012. 362 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Sürdürülebilir Kalkınma ve Nükleer Enerji Raporu, Ekim 2002, s.3. 363 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerji ve Çevre”, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri 2008 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/264/, 31.05.2012. 162 - 30 ton uranyum Türkiye, nükleer enerji aleyhine yapılan propagandaların etkisinde kalarak nükleer teknolojiden bazı riskler dolayısıyla uzun süreler boyunca faydalanmaktan vazgeçmiş olsa dahi, çevre ülkelerde bulunan nükleer santrallerin Türkiye’ye herhangi bir ekonomik katkısı olmamasına rağmen oluşabilecek bir kaza durumunda kendilerinin yanında Türkiye’ye de negatif etkisi kaçınılmaz olacaktır. Bu bakımdan herhangi bir olumlu katkı sağlanamadan riske maruz kalınması mantıklı bir tercih olarak görünmemektedir. Tablo 7: Türkiye’ye Çevre Ülkelerdeki Nükleer Reaktörler ve Türkiye Sınırına Uzaklıkları Nükleer Reaktör Ülke Türkiye Sınırına En Yakın Uzaklık (km) Kozloduy Bulgaristan 310 Belene Bulgaristan 230 Cernavode Romanya 270 Zaporozhye Ukrayna 880 (İstanbul’a) South Ukrain Ukrayna 780 (İstanbul’a) Metzamor Ermenistan 16 Kaynak: Türkiye Enerji Politikalarımız, Ankara, Kasım 2011, s. 26. (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Turkiye_Enerji_Politikalarimiz.pdf Nükleer enerjinin, Türkiye’nin enerji politikasına sürdürülebilir kalkınma açısından çok büyük katkı sağlayacağı yadsınamaz bir gerçektir. Türkiye çevreyi mümkün olduğunca kirletmeden kalkınmaya devam etmek istiyorsa artan enerji talebini karşılamak için enerji arz güvenliği ve çeşitliliğini sağlamalı ve nükleer enerji seçeneğini de enerji kaynakları arasına süratle katmalıdır. Çünkü (364); 364 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santrallere İlişkin Bilgiler, s.10-13. (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Nukleer_Santraller_ve_Ulkemizde_Kurulacak_Nu kleer_Santrale_Iliskin_Bilgiler.pdf, 14.04.2012. 163 - Nükleer santraller, yenilenebilir enerji kaynaklı santraller gibi dış koşullara (iklim koşullarına), kömür santralleri gibi yakıtın kalitesine, petrol ve doğalgaz santralleri gibi rezerv miktarına bağlı olmadığı için elektrik üretiminde süreklilik arz eder. - Nükleer enerji üretim zinciri, tümüyle ele alındığında sera gazı salımı konusunda en temiz seçenektir. Fosil yakıtların yanmasıyla açığa çıkan karbonmonoksit, karbondioksit, sülfür dioksit ve azot dioksit gibi sera gazı oluşumuna sebep olan zararlı gazlar, nükleer santraller çalışırken atmosfere salınmaz. - Bu nedenle nükleer enerjinin iklim değişikliğine sebep olan atmosferdeki sera gazı konsantrasyonunun azaltılmasında büyük rolü vardır. Günümüzde nükleer santraller, elektrik sektöründen kaynaklanan sera gazı salımında yıllık olarak yaklaşık %17 azalmaya sebep olmaktadır. - Kullanılmış nükleer yakıtlar yeniden işlenerek (reprocessing) enerji üretimi için kullanılabilirler. Radyoaktif fisyon ürünlerinin %3’ü ve ağır elementler, kullanılmış yakıttan ayrıştırılıp camlaştırılarak canlı yaşamından izole edilmiş şekilde güvenli ve sürekli depolanabilmektedir. Plütonyum ve uranyumu ihtiva eden geriye kalan %97’sinden ise yeni yakıt elementleri üretilebilmektedir. Bunun sonucunda, kullanılmış nükleer yakıtların büyük çoğunluğunun tekrar işlenebilmesi ile nükleer santraller için gerekli yakıt ihtiyacı uzun yıllar boyunca karşılanabilecek ve kullanılmış yakıtlardan kaynaklanan atık miktarı azaltılmış olacaktır. - Nükleer enerjiden elde edilecek enerji, ülke enerji üretim portföyüne çeşitlilik getirir. - Güvenlik ve kalite kültürünün ülkede yerleşmesine ve gelişmesine katkı sağlar. - Santral işletme ömrü diğer santral türlerine göre daha uzundur. 164 - Nükleer güç santralleri uzun yıllar boyunca ihtiyaç duyulacak nükleer yakıtları kolayca ve ekonomik depolamaya imkan verdiğinden enerji arz güvenliğinin sağlanmasına önemli katkı sağlar. - En önemlisi, NGS, baz yük santralleridir ve sürekli enerji üretme kabiliyetine sahiptir. Diğer baz yük santralleri ise jeotermal ve fosil (Petrol, Taş Kömürü, Linyit ve Doğalgaz) yakıtlı santralleridir. Jeotermalin toplam kapasitesinin küçük olmasından, fosil yakıtlı santrallerin ise çevreye olan olumsuz etkilerinden dolayı nükleer santraller, baz yük santrali olarak avantajlıdır. Ayrıca, linyit dışındaki fosil kaynaklar ithal kaynaklardır ve dışa bağımlılığı artırmaktadır. - Sadece Fransa’da tek başına, nükleer endüstri doğrudan yaklaşık 100.000 kişiye iş sağlamaktadır ki bu, taşeronlar ve dolaylı işlerde çalışanlar da hesaba katılacak olursa, bunun iki katı kadar insana iş olanağı yaratmaktadır. Bu durum, kendi başına nükleer enerjinin varlığı için bir gerekçeleme değildir. Ancak bu nükleer enerjinin kredisine kaydedilecek pozitif faktörlerden biri olup, aynı zamanda enerji sağlaması ve nükleer enerji çevreye daha saygılı ve çevre dostu olması nedeni ile sosyal olarak da yararlıdır (365). - Nükleer enerji santrallerinde ünite gücü büyüdükçe, birim tesis bedeli, dolayısıyla üretim maliyeti klasik sistemlere göre çok daha hızlı düşmektedir. Bu durum nükleer reaktörlerin ekonomik üstünlüğe sahip olmalarına yardımcı olmuştur (366). - Nükleer enerjinin, maliyet bakımından rekabetçi olduğu kabul edildiğinde ticaret dengesine potansiyel iki olumlu etkisinin olduğu görülebilir. Bunlardan birincisi, nispeten küçük miktarlardaki düşük maliyetli uranyum ithalinin, büyük miktarlarda ve yüksek maliyetli kömür, petrol veya doğalgaz ithalatından daha cazip olmasıdır. Diğeri ise, nükleer endüstrinin geliştirilmesi için gerekli yüksek teknoloji 365 366 Külebi, a.g.e., s.127-128. Aybers, a.g.e., s.11. 165 altyapısının oluşturulması veya genişletilmesi ile teknoloji ihracatına katkıda bulunabilmesidir. Yakıt fiyatları, fosil yakıtlara dayalı elektrik üretim maliyetinin başlıca bileşenini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, fosil yakıt fiyatlarındaki dalgalanmalar, özellikle rekabetçi piyasalarda, elektrik fiyatındaki değişimlere önemli oranlarda yansımaktadır. Buna karşın, nükleer elektrik üretiminde, düşük yakıt maliyeti elektrik üretim maliyeti ve fiyatları üzerinde potansiyel bir istikrar etkisi yaratmaktadır (367). Nükleer teknolojiye sahip olan ülkeler kalkınma süreçlerinde ve diğer ülkelerle olan ekonomik rekabetlerinde oldukça büyük avantajlara sahip olabilmektedirler. Bu sebeple bazı devletleri, stratejik açıdan tehdit edebilecek, ekonomik çıkarlarına dur diyebilecek Türkiye gibi sanayileşme sıçraması yapan ülkelerde nükleer teknolojinin olması ve gelişmesi bazı devletler tarafından istenmemekte ve engellenmektedir(368). Engellemede ise en kuvvetli ve klasik silah, psikolojik harp sanatıdır. Kısaca nükleer enerji konusunda bu işin şifresi “bir ülkede yaptırmak istediğin veya istemediğin konuları o ülkenin halkına yaptırma sanatı!” Bugün bu alandaki mücadelede savaşların yerini toplumsal olaylar, orduların yerini bazı sivil toplum kuruluşları, bazı medya ve yazarları, silahların yerini de televizyon, gazete ve dergiler almıştır. Savaş alanı ise tüm ülke alanı olup her eve yayın yolu ile girebilmektedir (369). Tıpkı dünya çapında faaliyette bulunan çevreci bir kuruluşun belirttiği örnekteki gibi; “Nükleer enerji, eski, pahalı ve geri kalmış bir teknolojidir. Temiz değildir, ucuz değildir ve güvenli değildir. Basitçe nükleer enerji, petrol açığının doğuracağı tehditleri engelleyecek ya da ileride gelecek herhangi bir tehdidi engelleyebilecek değildir. Aslında Orta Doğu için tehdit nükleer teknolojinin ta kendisidir ( 370).” 367 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Günümüzde Nükleer Enerji”, s.72-73 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/619/ , 27.05.2012. 368 Külebi, a.g.e., s.135. 369 Külebi, a.g.e., s.136. 370 (Erişim)http://www.greenpeace.org/turkey/tr/campaigns/nukleersiz-gelecek/nuekleergue/,21.03.2011. 166 Ülke içinde ya da uluslararası alanda faaliyet gösteren ve çok büyük mali kaynaklarla donatılmış olan pek çok sivil toplum örgütünün nükleer enerji karşıtlığı, Türkiye’nin bu teknolojiye sahip olmasına engel olmamalıdır. Nükleer enerjinin çevre ve kalkınma açısından Türkiye’ye katkısı göz ardı edilemeyecek boyutlarda olacak olup bu teknolojiye en kısa sürede geçilerek hem daha temiz bir çevreye sahip olunmalı hem de enerji ihtiyacı daha ucuza ve yerli kaynaklarla elde edilerek kalkınmanın hızlandırılması sağlanmalıdır. Enerjiyi ucuz, kaliteli ve sürdürülebilir olarak elde eden ülkeler, küresel ticaret ve kalkınma yarışında ön sıralarda yer almaktadır. Bu nedenle, ortalama yıllık enerji talep artışı % 7-8 civarında olan ve dünyada elektrik talep artışında ikinci sırada yer alan 75 milyon nüfuslu Türkiye’nin (1,4 milyarlık Çin’den sonra) mutlak surette nükleer enerjiyi, enerji arz portföyüne katması gerekmektedir (371). 3.2. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÇERÇEVESİNDE ENERJİ KAYNAKLARININ KARŞILAŞTIRILMASI Enerji kaynaklarının korunmasını teşvik ederek, dünya kaynaklarının daha iyi yönetimi gerçekleştirilebilir. Gerçek soru: nükleer mi, yenilenebilir mi ya da fosil yakıt kaynaklı elektrik enerjisi mi kullanmalıyız değildir. Enerji kaynaklarının hiçbiri mükemmel değildir. Çevre kirliliğine yol açmamanın tek yolu hiç enerji tüketmemektir. Daha az enerji kullanımı daha az kirlenmeye neden olur. Eğer çevre kirliliği tamamen durdurulmak isteniyorsa insanlar ilk çağlarda olduğu gibi ilkel yaşamlarına geri dönmek zorundadır. Daha kaliteli yaşam standartlarına sahip olabilmek için insanların doğal düzene daha çok müdahalesi söz konusu olduğundan çevre kirliliği kaçınılmaz olacaktır (372). Soru, kalkınırken çevrenin optimum düzeyde nasıl temiz tutulabileceğidir. 371 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı , Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santrallere İlişkin Bilgiler, s.5 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Nukleer_Santraller_ve_Ulkemizde_Kurulacak_Nu kleer_Santrale_Iliskin_Bilgiler.pdf, 14.04.2012. 372 Comby , a.g.e, s.122. 167 Bunun cevabı ise; doğru bir enerji politikasıdır. Bu bakımdan mümkün olan en sürdürülebilir enerji kaynağının sürdürülebilir kalkınma ekseninde hangisi olduğu önem taşımaktadır. 3.2.1. Yenilenebilir ve Fosil Enerji Kaynaklarının Karşılaştırılması Her ne kadar, fosil enerji kaynaklarının yakılması oldukça büyük çevre kirliliklerine sebep olsa da, aslında yenilenebilir enerji kaynakları da tamamen temiz enerji kaynakları değildir. Ayrıca fosil enerji kaynaklarının bazı yönlerden yenilenebilir enerji kaynaklarına üstünlükleri de mevcuttur. Yenilenebilir enerji üretim kaynaklarının çevreye maliyeti, arazi gereksinimi, hacim büyüklüğü ve enerji kaynağının kesikli mevcudiyeti (güneş ve rüzgar enerjisi) de göz önüne alınarak değerlendirilmelidir (373). Tablo 8: 1.000 MW Güç İçin Çeşitli Enerji Kaynaklarının Arazi Gereksinimleri (374) Hidroelektrik 500-1.000 km2 Fotovoltaik 25-50 km2 (küçük bir şehir) Rüzgar 50-150 km2 Biyokütle 4.000-6.000 km2 (bir eyalet) Nükleer 1-4 km2 Fosil (Kömür, Doğalgaz, Petrol) 1-4 km2 İnsanlığın enerji üretimi açısından ihtiyacını ortaya koyan klasik ve literatüre geçmiş bir örnek olarak dünyada 1990’ların başındaki toplam enerji üretiminin 15 TWy (teravatyıl = 1 milyon megavatyıl) olduğunu, buna karşılık 2020 yılı için bunun 50 TWy ya da 50 milyon MWy olması öngörülmektedir. En iyimser tahminlerle yapılan aşağıdaki, literatüre geçmiş olan cetvel ise 373 374 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,a.g.e., s.24. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e., s.24. 168 2030 yılında ve yüzyıllar sonra alternatif bazı enerji kaynaklarının üretim tahminlerini vermektedir (375). Tablo 9: 2030 Yılında ve Yüzyıllar Sonra Alternatif Bazı Enerji Kaynaklarının Üretim Tahminleri Alternatif Enerji Kaynakları 2030 Yılındaki Enerji Üretimi (TWy) Yüzyıllar Sonra Erişebileceği Enerji (TWy) Güneş 3 100 Biomas 3 10 Rüzgar 1 3 Hidroelektrik 1,5 2,9 Dalga ve Gelgit 0,1 1 Jeotermal 0,2 0,4 Organik Çöpler 0,1 0,1 Toplam 8,9 TWy 117,4 TWy Pek çok açıdan fosil enerji kaynaklarının yenilenebilir enerji kaynaklarına göre avantajları olsa bile sürdürülebilir kalkınma açısından yenilenebilir enerji kaynaklarının fosil yakıtlara üstünlüğü tartışılmaz bir gerçektir. Fakat, yukarıdaki tablodan anlaşılabileceği gibi; alternatif enerji kaynaklarının tümü kullanılsa dahi insanlığın enerji talebi uzun vadede dahi tam olarak karşılanamamakta, fosil enerji kaynaklarına olan talep devam etmektedir. Bu bakımdan salt temiz enerji kaynakları vasıtasıyla insanlığın ihtiyaç duyduğu enerjinin temin edilemeyeceği ve fosil yakıtlara bağımlılığın devam edeceği açık bir şekilde görülmektedir. 3.2.2. Nükleer ve Fosil Enerji Kaynaklarının Karşılaştırılması Dünya çapında nükleer enerjinin bulunmaktadır. Bunlar nükleer enerjinin (376); 375 Özemre, Bayülken, Gençay, a.g.e., s. 28-29. gelişmesinde bazı etkenler 169 - Artan enerji gereksinimine katkıda bulunması, - Enerji arz güvenliğine katkıda bulunması, - Çevreye karşı duyarlı olması, - Fosil yakıt fiyatlarının oynak yapısından daha istikrarlı bir fiyat yapısına sahip olması, - Uygun fiyata elektrik üretebilmesi, - Dünya genelinde deneyim ve tecrübesinin artması, - Gelişen teknolojisi, olarak sıralanabilir. Nükleer enerji, fosil kaynaklı enerji üretiminde olduğu gibi sera gazı salımına neden olmamaktadır. Bu nedenle nükleer enerji, küresel ısınma ve iklim değişikliğine yol açan karbondioksit emisyonunu azaltmak açısından önemli bir seçenektir. Yakıtın çıkarılmasını, taşınmasını, işlenmesini ve reaktörde kullanılmasını kapsayan elektrik üretim zincirinde ortaya çıkan karbondioksit miktarı kws başına nükleerde sadece 3-5 g iken, fosil yakıtlı bir zincir için yaklaşık olarak 100-350 g’dır. 2006 yılı Ağustos ayı itibariyle işletmede olan 442 nükleer santral tarafından üretilen enerji kömürden elde edilseydi çevreye yılda fazladan 2.300 milyon ton karbondioksit, 42 milyon ton kükürt dioksit ve 9 milyon ton azot oksit gazı salınırdı. Nükleer enerji, karbondioksit salımının azaltılmasının yanı sıra kükürt dioksit ve azot oksit salımlarının azaltılmasında da etkin bir rol oynamaktadır. Diğer elektrik üretimi seçeneklerinde büyük miktarlarda ortaya çıkan kükürt dioksit ve azot oksitli gazlar asit yağmurları halinde yeryüzüne inip, bitki örtüsünün ve canlıların zarar görmesine neden olmaktadır. Nükleer enerji üretimi sırasında bu tür gazlar ortaya çıkmadığından, asit yağmurlarına da olmamaktadır (377). 376 IAEA, International Status and Prospects of Nuclear Power 2010 Edition, s.21 (Erişim)http://www.iaea.org/Publications/Booklets/NuclearPower/np10.pdf ,20.04.2012. 377 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerji ve Çevre”, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri 2008 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/264/ , 31.05.2012. sebep 170 Petrol ve doğalgaz, kömüre göre daha az çevre kirletici olmasına rağmen, nükleer enerji bunlarla karşılaştırıldığında son derece az kirletici ve çok daha temizdir. Bir kömür yakan enerji santrali, nükleer enerji biriminden kütlece milyon kat daha fazla yakıt tüketip ve yine kütlece birkaç milyon kat kadar daha fazla atık üretir. Atıklar iki farklı türdendir: bir tarafta çok yüksek riskli ve kimyasal-atmosfere salınan yaklaşık beş milyon ton kül ve gaz; diğer tarafta ise radyoaktif (ve hemen hemen hiç) çevreye salınmayan, güvenlikli depolanan ve/veya yeniden işlenen 14 metre küp kullanılmış yakıt bulunur. Aynı miktarda enerji üretmek için doğalgaz, mazot ve kömür yakan enerji santralleri tarafından üretilen milyonlarca ton zehirli kimyasal atık ve milyarlarca metreküp zehirli gazla karşılaştırıldığında, nükleer güç santrali tarafından çevreye salınan bu çok az miktardaki radyoaktivite, nükleer güç santralinin kömür, doğalgaz ve petrolden daha çok çevre dostu olduğunu açık şekilde göstermektedir (378). Nükleer atıklardan, fosil ve/veya kimyasal atıklara nazaran çok daha fazla söz edildiği göz önünde bulundurulmalıdır. Fosil ve kimyasal atıklar çok daha büyük kütle ve hacimlere sahip olup, çevre için çok daha zehirlidir. Bu atık türleri arasında bir önemli fark daha bulunmaktadır: nükleer sanayinin atıkları ve kalıntıları (özellikle kullanılmış yakıt) kapalı depolarda tutulur, çevreye salınmaz. Aynı şeyi motorlu araçların egzoz gazları ve gazla, petrolle veya kömürle çalışan enerji santrallerinin baca gazları için söylemek mümkün değildir. Bu egzoz ve baca gazlarının atmosferden nasıl temizlenebileceğini ve güvenli bir şekilde depolanabileceğini görmek güçtür. Bazıları bu emisyonlara izin verilmemesi konusunda konuşmaya cesaret etmektedir, ancak konu her yıl atmosfere salınan 25 milyar ton karbondioksit bile olsa gerçekçi değildir. Çünkü bir gazı uzun süre kapatılmış olarak (nükleer atıkların aksine) tutmak hemen hemen imkansızdır. Her şeyden önce, çevreye yayılmış bir şeyin tekrar toplanması nerede ise imkansız olup, ayrıca işlenmesi ve depolanması gereken miktar çok fazla olup bir yılda milyarlarca tondur. Nükleer endüstride olduğu gibi; kimyasal, petrol ve kömür 378 Comby,a.g.e., s.70. 171 endüstrilerinde atıkların çevreye salınmasını yasaklamak ve bunları depolamaları şartını getirmek, bu sanayilerin kömür ve petrol kullanmalarını yasaklamak anlamını taşır (379). (toplanması söz konusu olan hacimlerin büyüklüğü nedeniyle – maliyetinin yüksekliği ve yapılabilirliği bir yana – hala gerçekleştirilemeyecek bir düş olarak kalmaktadır.) Bir yıl içinde 6,6 milyar kW saat elektrik enerjisi üretecek 1.000 MW gücündeki enerji santrali için aşağıdakiler arasından bir seçim yapabiliriz (380): Kömür yakan bir enerji santrali: - 2,3 milyon ton kömür yakar (1.000 km uzunluğunda bir tren dolusu), - Atmosfere 2,3 milyar metre küp (sera etkisini şiddetlendiren) CO 2 salar, - 41.000 ton SO2 salar (asit yağmurları sorumlusu), - 9,6 milyon metre küp solunum yollarını tahriş eden azot oksitleri salar, - 1.200 ton toz, - 377.000 ton uçucu kül ve - 250.000 ton katı kül oluşturur. Kömür, ayrıca, bir miktar safsızlık olarak uranyum içerir ve doğal olarak radyoaktiftir; Yaklaşık 700.000.000 Bq aktivite kömür madeninden atmosfere ve dünyanın yüzeyine aktarılır. Petrolle çalışan bir enerji santrali: - 1,52 milyon ton petrol yakar (üç adet muazzam 500.000 tonluk süper gemi tanker dolusu) 379 380 - 2,4 milyar metre küp CO2 salarak sera etkisini şiddetlendirir, - 91.000 ton SO2 yayar, - 6.400 ton NOx yayar, Comby,a.g.e., s.97. Comby,a.g.e., s.68. 172 - 1.650 ton toz açığa çıkarırken hemen hemen hiç kül salmaz. Bir nükleer enerji santrali ise: - 27 ton %3 oranında zenginleştirilmiş uranyum gerektirir (bir veya iki kamyon dolusu), - Kesinlikle hiç CO2 emisyonu yoktur, (enerji üretimi aşamasında), - SO2 ve NOx salınımları olmayıp, toz ve kül üretmez, - Sadece 14 metre küp yüksek derecede radyoaktif harcanmış yakıt oluşturur (kapatılmış ve çevreye tahliye edilmeyen) - Çevreye yılda yaklaşık 300 Curi, çoğunluğu trityum ve C-14 izotoplarından oluşan radyoaktivite salınır. A.B.D’ de etkin olarak faaliyette bulunan 100’den fazla nükleer santral yıllık 700 milyon ton CO2’ nin atmosfere salınmasına engel olmaktadır. Bu miktar 100 milyon otomobilden kaynaklanabilecek CO2 emisyonuna eşdeğerdir. Eğer dünya elektrik üretiminde kömür santralleri nükleer, nükleer santrallerde kömür santralleri olsaydı, hava çok daha temiz olur ve emisyonlar büyük ölçüde azalırdı (381). Nükleer reaktör tarafından bir yılda tüketilen girdi sadece birkaç ton uranyumdur, buna karşın, petrolle çalışan bir enerji santralinin yıllık tüketimi milyonlarca tona ulaşır. Bu durum, herhangi bir ekonomik, askeri veya başka tür ablukaya karşı ülkenin yıllarca kendisini güvenceye alacak kadar uranyum yakıtı stoku yapma imkanı sağlar; bir fosil yakıtı kullanan santral için üç ay için bile stok yapmak durumunda muazzam hacimler söz konusu olur. Bu nedenle elektrik enerjisi sağlamanın sürekliliği, nükleer enerji ile garanti edilebilir ve petrol (ve doğalgaz) üreten ülkelerle, petrol (ve doğalgaz) tüketen ülkeler arasında olan “enerji şantajı” nükleer enerji ile imkansızdır. Uranyum madeni filizi, dünya üzerinde birkaç ayrıcalıklı alanda yoğunlaşmış olan petrol yataklarından çok daha düzgün olarak dağılmıştır. Bu yüzden ham maddenin fiyat kararlılığı uzun zaman aralıkları için çok daha iyi şekilde garanti 381 Patrick Moore, a.g.m. 173 edilmekte ve her ülke uranyum yataklarına sahip olma açısından kendilerini aşağı yukarı eşit şartlar altında bulmaktadır (382). Çeşitli enerji kaynaklarından kg başına elde edilecek ortalama enerji miktarları ise şu şekildedir (383): Tablo 10: Çeşitli Enerji Kaynaklarından kg Başına Elde Edilecek Ortalama Enerji Miktarları 1 kg Odun 1 kw saat 1 kg Kömür 3 kw saat 1 kg Petrol 4 kw saat 1 kg Uranyum 50.000 kw saat 1 kg Plütonyum 6.000.000 kw saat Nükleer enerji santralinden çevreye boşaltılan kimyasal maddeler çok az ve salınan radyoaktivite de santralin içinde bile, doğal radyoaktivite ile karşılaştırıldığında çok küçüktür. Bir nükleer enerji santralinin tel örgü ile çevrilmiş arazisi ve havası, granitik kayaların doğal radyoaktivitesinin yüksek olduğu Fransa-Britanny’ dekinden çok az radyoaktiftir. Nükleer enerji santralinin çevreye ana etkileri, doğal manzarayı değiştirmesi ve soğutma suyundan kaynaklanan birkaç dereceden daha fazla olmayan denizde, gölde veya nehirde balık ve yosun gelişmesini geliştiren hafifçe ısınmadır. Nitekim kömür, petrol, doğalgaz, ve nükleer dahil tüm enerji üreten sistemlerin ürettikleri elektrik enerjisine dönüştürülemeyen fazla ısı ile atmosferi veya nehir suyunu ısıttıkları dikkate alınmalıdır (384). Özellikle 2003-2008 yılları arasında neredeyse iki kat artış gösteren doğalgaz ve kömür fiyatları, nükleer enerjiden kaynaklanan beklentilerin 382 Comby,a.g.e., s.125. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerji ve Çevre”, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri 2008 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/264/ ,31.05.2012. 384 Comby,a.g.e., s.74. 383 174 artmasına sebep olmuştur. Aslında tıpkı doğalgaz ve kömür fiyatlarında olduğu gibi uranyum fiyatları da özellikle 2007 yılında büyük artış gösterse de, nükleer santraller az miktarda uranyumla çok yüksek miktarlarda enerji üretebildikleri için, bu artış nükleer enerji santrallerine sahip ülkelerde pek de etkili olmamıştır. Kömür ve doğalgaz fiyatlarındaki oynaklıklar ise; çoğunlukla kömür ve doğalgaz yakıtlı termik santrallerden enerji üreten ülkeleri çok sıkıntıya sokmuş ve nükleer enerji popülaritesinin artmasına sebep olmuştur (385). Nükleer enerji fosil yakıtlara göre oldukça temiz olmanın yanında aynı zamanda fiyat olarak da pahalı değildir. 2004 yılında ABD’de nükleer enerjiden elektrik üretiminin ortalama maliyeti kw saat başına iki cent’den daha ucuzdu. Bu fiyat, kömür ve hidroelektrik santrallerinden üretilen elektrik enerjisinin fiyatlarıyla karşılaştırılabilir düzeydedir. Gelişen teknoloji nükleer enerjiden üretilen elektriğin maliyetinin düşüşünü de beraberinde getirmektedir (386). Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, 2050 yılında dünya nükleer kapasitesinin bugüne oranla dört kat artabileceğini tahmin etmiştir ( 387). Eğer bu tahmin gerçekleşirse fosil yakıt tüketimi oranı azalırken, nükleer enerji tüketim oranı artar ve atmosfere daha az zararlı gaz salınır. Bu da insanlığın daha temiz bir çevrede yaşamasına olanak sağlar. 3.2.3. Nükleer ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Karşılaştırılması Nükleer enerji üretimi merkezidir ve elektrik enerjisinin dağıtımı ulusal ve hatta uluslararasıdır ancak, güneş ve rüzgar enerjisi tipik olarak merkezi olmayan, düzensiz ve üretildiği yerde tüketilen türdendir. Nükleer enerji santralleri ve bu alternatif enerjiler birbirlerinin rakibi olmayıp, birbirlerinin 385 IAEA, a.g.e., s.25. Moore, a.g.m. 387 IAEA, Annual Report 2010, s.1 (Erişim)http://www.iaea.org/Publications/Reports/, 12.05.2012. 386 175 mükemmel tamamlayıcılarıdır. Nükleer enerji, ulusal olarak tüketilen elektrik enerjisinin en büyük kısmını sağlamak için çevresel ve ekonomik açılardan en iyi çözümdür. Güneş veya diğer temiz enerji üretim sistemleri ise yerel birimlerde geliştirilerek, her bir bölgenin doğasına (güneş ışıması, rüzgarlar, hidroelektrik santral yerleri vb.) bağlı olarak teşvik edilmelidir (388). Büyük enerji ihtiyaçları için mümkün olduğunca yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanılmalı kalan kısım nükleer enerjiden sağlanmalı eğer bu da yetersiz kalırsa o takdirde fosil enerji kaynaklarına yönelinmelidir. Çünkü günümüz koşullarında tamamen yenilenebilir enerji kullanılarak insanlığın ihtiyaç duyduğu elektrik enerjisi temin edilememektedir. Bu nedenle yenilenebilir enerjiden temin edilemeyen dünya enerji gereksiniminin büyük bir bölümü fosil yakıtlar yerine nükleer enerji vasıtasıyla karşılanmalı ve bu yolla çevrenin daha fazla kirlenmesinin önüne geçilmelidir. Dört adet 1.300 MW birimi bulunan bir nükleer enerji santrali bir kilometrekarelik (yaklaşık yeşil alanı ve park sahası bulunan bir spor tesisinin alanı kadar) yüzey alanını kaplamakta ve Tokyo veya New-York kadar büyük bir şehri beslemeye yetecek kadar elektrik enerjisi üretmektedir. Aynı miktarda elektrik enerjisini fotovoltaik pillerle elde etme yoluna gidilseydi, bu şehirlerin bütün alanlarının pek de güzel görünümü olmayan güneş panelleri ile kaplanılması gerekecekti. Ayrıca geceleri ve havanın bulutlu olduğu anlarda enerji mevcut olmayacaktı. Güneş pillerinin imalatı çevre kirletici olup her yirmi yılda bir değiştirilmesi gereken panellerin metal destekleri için binlerce ton çelik ve sentetik malzeme kullanılması gerekir. Aynı miktar elektrik enerjisinin üretilmesi de on binlerce rüzgar türbininin kullanılmasını gerektirir ki bu da çevredeki bütün dağları, tepeleri ve kırsal kesimi çirkinleştirecektir. Sadece bir nükleer reaktörün ürettiği kadar elektrik enerjisini üretmek için, Paris’teki katedralin (Notre Dame) iki katı kadar yükseklikteki en modern dev çelik yel değirmenlerinin, İtalya’daki Cenova’dan, İspanya’daki Barselona’ya kadar Akdeniz sahili boyunca, Fransız Riviyerası dahil, her 300 metrede bir (Avrupa yasalarının gerektirdiği 388 Comby, a.g.e., s.120. 176 gibi, kuşlara geçit yolu bırakmak için) dizilmesi gerekir. Ve tabi rüzgarsız günlerde elektrik olmayacaktır (389). Çeşitli enerji üretim zincirlerinden elektrik üretiminin kw saat başına gram olarak CO2 emisyonu miktarları (390); Tablo 11: Çeşitli Enerji Üretim Zincirlerinden Elektrik Üretiminin CO2 Emisyonu Miktarları Kömür 900-1.200 Petrol 700-900 Doğalgaz 350-900 Nükleer 10-30 Rüzgar 10-75 Güneş FV 100-200 Yukarıdaki tablodan da anlaşılabildiği gibi, karbondioksit salınımında nükleer enerjinin oldukça temiz bir enerji kaynağı olduğu anlaşılabilmektedir. 2006 yılında yapılan bir çalışma, rüzgar gücünden her bir GWh olarak üretilen enerjinin 14 ile 33 ton arasında CO2 emisyonu ürettiğini göstermiştir. Buna karşılık nükleer güç için bu değer 10 tondur. Rüzgar enerjisi aracılığıyla oluşan CO2 emisyonlarının çoğunun, rüzgâr türbini inşaatı esnasındaki betonlamadan kaynaklandığı belirlenmiştir (391). Rüzgar gücü, bu amaç için özel tasarlanmış ve optimize edilmiş yel değirmenlerini kullanarak rüzgar enerjisinin geri kazanılmasıdır. Pervanenin dönüş enerjisi, kuyu suyunun pompalanmasında veya elektrik enerjisi üretmek üzere dinamonun döndürülmesinde kullanılabilir. Rüzgar gücünün maliyeti, güneş enerjisi maliyetinin üçte biri kadardır ama bunun daha kapsamlı geliştirilmesine olan kısıtlamalar benzer niteliktedir. Hava durumuna 389 Comby, a.g.e., s.73. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Sürdürülebilir Kalkınma ve Nükleer Enerji Raporu,Ekim 2002,s.27. 391 (Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/ruzgar_cevresel_etkileri, 12.05.2012. 390 177 bağlı olarak rüzgar enerjisi yersel olarak seyreltik ve zamansal olarak da düzensizdir. Kurulu kw saat maliyeti kurulu nükleer enerji kw saat maliyetinin iki katı kadardır. Bir yel değirmeni aşağı yukarı kurulu kapasitenin %25’inde çalışır. Ayrıca, büyük ölçek durumunda, gerekli olan altyapılar çok büyük yer tutacak, bunun çevre üzerindeki etkisi ve inşa edilmesinin maliyeti çok yüksek olacaktır. Binlerce megavat güç üreten rüzgar türbini enerji santrallerini kurmak (diyelim ki, nükleer enerji santralleri ile karşılaştırılabilir seviyede), rüzgarın kaprislerine bağlı olarak önceden kestirilemeyecek miktarda elektrik enerjisi üretmek üzere ve bu arada pahalı ileri teknoloji elektronik ve inşaat malzemesi ile imal edilen itici, pahalı ve gürültülü makineler ile yeryüzünün (veya denizlerin) bütün bölgelerinin rüzgar türbinleriyle kaplanması anlamına gelmektedir (392). Hidrolik, güneş ve rüzgar enerjisi gibi geniş alanlara gereksinim duyan enerji kaynakları; ya büyük orman alanlarının yok edilmesi, ya da verimli toprakların kaybolması ve burada yaşayan halkın yer değiştirmesi gibi bazı çevresel ve sosyal sorunlara yol açabilmektedir (393). Örneğin; 1.000 MW güç düzeyi için çeşitli enerji kaynaklarından elektrik üretiminin arazi gereksinimleri aşağıda verilmektedir (394). Tablo 12: Çeşitli Enerji Kaynaklarından Elektrik Üretiminin Gereksinimleri 392 Fotovoltaik 25-50 km2 Rüzgar 50-150 km2 Biyokütle 4.000-6.000 km2 Nükleer 1-4 km2 Fosil 1-4 km2 Comby,a.g.e., s.119. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerji ve Çevre”, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri 2008, s.264 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/264/, 31.05.2012. 394 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e., , s.265. 393 Arazi 178 Nükleer enerjinin temiz bir enerji kaynağı olmasının yanı sıra nükleer santrallerin kurulumu için oldukça küçük bir alanın yeterli olması nükleer enerjinin yaygınlaşmasını kolaylaştırıcı bir faktördür. Yakıt çevrim maliyeti: yakıtın madenden çıkarılması, işlenerek yakıt haline getirilmesi ve kullanıldıktan sonra yeniden işlenmesi ya da kullanılmış yakıtların nihai depolanması aşamalarındaki tüm maliyetleri kapsar. Nükleer santrallerde yakıt maliyet, hafif sulu reaktörler için yaklaşık olarak 0,5 cent/kWsaat, ağır sulu reaktörler için ise yaklaşık olarak 0,3 cent/kWsaat’tir. Nükleer yakıt çevrim maliyeti, toplam elektrik enerjisi üretim maliyetinin %1520’si kadardır. Nükleer güç santrallerinde yakıtın toplam maliyet içindeki payı düşük olduğundan nükleer yakıt piyasasındaki değişimler toplam üretim maliyetini az etkilemektedir. Bu özellik doğal uranyumlu yakıtla çalışan nükleer güç santrallerinde daha da belirgindir (395). Enerji kaynaklarının iklim ve çevre koşullarına bağlı olması, enerji sürekliliğini olumsuz etkilemektedir. Örneğin, hidroelektrik santrallerdeki elektrik üretimi mevsimlik su seviyelerine bağlı iken, güneş santralleri geceleri ya da havanın kapalı olduğu zamanlarda, rüzgar türbinleri ise rüzgarın az estiği veya fırtınaya dönüştüğü durumlarda elektrik üretememektedir; halbuki nükleer santraller, iklim ve çevre koşullarından etkilenmeksizin işletilebilmektedir (396). Nükleer enerjinin sebep olduğu radyasyona gelince; toprağın yapısına, rakıma ve hatta havaya bağlı olarak bir yerdeki doğal radyasyon seviyesi, bir başka yerdekinin onlarca, yüzlerce hatta binlerce katı kadar olabilir. Geçici olarak, bir yerde radyasyon seviyesinin iki katına ve hatta on katına çıkması tamamen kabul edilebilir bir durumdur. Radyoaktivite zamanla bozunmaya uğrar ve ayrıca atmosferde veya denizde seyrelme sonucu 395 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerji Ekonomisi”, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri 2008, s.263 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/263/,02.05.2012. 396 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Teknolojinin Ülkemize Kazandıracakları”, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri 2008, s.275 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/275/,02.05.2012. 179 dağılarak ortadan kalkar. Herhangi bir nükleer güç santralinin çevresinde yol açtığı radyoaktivite ve iyonizan radyasyon seviyesindeki artış, doğal ortam radyasyonunun ancak binde biri kadardır ve sadece iklim şartlarının doğal ortam radyasyonunda yol açtığı değişimler bu seviyenin çok daha üzerindedir. Bugün çalışmakta olan bir nükleer enerji santralinin içerdiği toplam radyoaktivite, gezegenimizdeki toplam radyoaktivitenin %1’nin milyonda birinin, milyonda biri (10-14) kadardır (397). Tüm artılarına rağmen yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen enerjinin de çevreye olumsuz etkileri olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Dünya elektrik gereksiniminin hepsinin yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilmesi günümüz koşullarında imkansızdır. Bu bakımdan sürdürülebilir bir kalkınma için büyük miktarlarda enerjinin dünya genelinde nükleer santraller vasıtasıyla karşılanması zorunluluk teşkil etmektedir. 397 Comby, a.g.e., s.78-80. SONUÇ Enerji tüketimi ve üretimi 21. yüzyılda gelişmişliğin en önemli göstergelerinden birisidir. Gelişmiş ülkelere bakıldığında enerji tüketim ve üretim faaliyetlerinin üst seviyede olduğu açıkça görülmektedir. Çünkü enerji olmadan teknoloji hiçbir işe yaramaz ve ilkel dönemlere geri dönüş başlar. Enerji, çağdaş yaşamın ihtiyaçlarını karşılamada hayati derecede öneme sahip olsa da aynı zamanda dünyadaki canlı yaşamının ve çevrenin önündeki en büyük tehditlerden birisidir. Özellikle enerji kaynaklarının sebep olduğu küresel ısınma tehdidi dünyayı yavaş yavaş yok olmaya sürüklemektedir. Enerji kaynakları küresel ısınma dışında dünyayı ve insanlığı başka sebeplerle de tehdit etmektedir. Sınırlı olan fosil yakıtların Dünya üzerinde oldukça dengesiz olarak bazı bölgelerde çok daha yoğun olarak bulunması pek çok çatışma ve anlaşmazlığı beraberinde getirmiş ve getirmeye de devam etmektedir. Fosil yakıtların dünya birincil enerji tüketimi içindeki ağırlıklı payı, gelecekte yaşanabilecek büyük ölçekli savaşların, tekrar fosil enerji kaynaklarının kontrolünün ele geçirilmesi amacıyla başlayabileceğini kanıtlar niteliktedir. Fosil enerji kaynaklarının bu vazgeçilemez konumu, devletlerin savaşmalarına, işgal edilmelerine, sömürülmelerine hatta yok olmalarına neden olurken, medeniyetlerin de tarihten silinmelerine sebep olmuştur. Fosil yakıtların 21.yüzyılda da tıpkı 20.yüzyıldaki gibi büyük savaşlara sebep olacağı bilinen bir gelecektir. Hatta 21.yüzyılın başında ABD’nin dünya devletlerine karşı ileri sürdüğü bazı bahanelerle Irak ve Afganistan’ı işgalinin dahi çok verimli ve büyük enerji kaynaklarının kontrolünün ele geçirilmesi amacıyla geçerleştirilmiş olması mümkündür. Özellikle coğrafi konumu sebebiyle Türkiye; Orta Doğu, Balkan ve Kafkas coğrafyalarına açılan bir köprü konumunda bulunması ve dünya fosil enerji kaynaklarının (özellikle petrol ve doğalgazın) büyük oranda bu coğrafyalarda yer alması sebebiyle pek çok gelişmiş ülkenin hedefinde bulunmakta ve yapılmış savaşlarda sıklıkla kendini savaşan taraf ya da 181 savaşmayan stratejik müttefik olarak bulmaktadır. Bu sebeplerle Dünya’da enerji kaynaklarının kontrolünün ele geçirilmesi amacıyla yapılan pek çok savaşın doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye’yi de büyük ölçüde etkilediği söylenebilir. Fosil yakıtların dünyada ve Türkiye’de gittikçe artan oranlarda tüketilmeye devam edilmesi, tıpkı geçmişteki gibi gelecekte de pek çok enerji savaşının yaşanmasına sebep olacağı anlamına gelmektedir. Bunların dışında özellikle fosil enerji kaynaklarının ekonomik yönden de tüketici ülkelere büyük zararları mevcuttur. Türkiye bilindiği gibi fosil enerji kaynakları açısından zengin sayılamayacak bir konumdadır. Türkiye her yıl çok büyük miktarlarda petrol, doğalgaz ve kömür ithal ederek enerji talebini karşılamaya çalışmakta ve milyarlarca lirasını kaynak zengini ülkelere aktarmaktadır. Örneğin; Türkiye, Rusya’dan her yıl milyonlarca metreküp doğalgaz satın almakta, bu doğalgazı termik santrallerinde yakmakta ve tükettiği elektrik enerjisinin büyük bölümünü bu ithal doğalgaz vasıtasıyla temin etmektedir. Bunun sonucunda milyarlarca lira Türkiye’den çıkıp, Rusya ekonomisine akmaktadır. Rusya ise; milyarlarca metreküp doğalgaz rezervi olmasına rağmen nükleer santral inşa etmeye devam etmekte ve elektrik ihtiyacını doğalgaz yakıtlı termik santraller yanında nükleer santraller vasıtasıyla da karşılamaya çalışmaktadır. Çünkü ihtiyacı olan elektrik enerjisini nükleer santrallerden ucuza temin edebilirken, doğalgazını ise yüksek fiyatlardan diğer ülkelere satabilmektedir. Ülkelerin günümüz kalkınma yarışında sadece kalkınma odaklı enerji politikaları yürütmeleri geçerliliğini yitirmiştir. Sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde, hem günümüz insanlarının hem de gelecek kuşakların yaşam haklarına saygı gösterilerek ülkelerin kalkınma hamlelerinde daha duyarlı olmaları ve üretim süreçlerinde mümkün olduğu kadar temiz enerji kaynaklarına yönelmeleri bir zorunluluk teşkil etmektedir. Enerji kaynaklarının dünya ve Türkiye değerlendirildiğinde, sürdürülebilir açısından enerji kalkınma vazgeçilmezliği kaynaklarının çerçevesinde en ve zararları birbirleriyle uygun enerji birlikte karşılaştırılarak kaynaklarının 182 belirlenmesi ve en uygun enerji kaynakları kullanılarak sürekli ve dengeli bir kalkınma yakalanması hedeflenmelidir. Sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde Türkiye’nin oluşturmak ya da uygulanabilirliğini sağlamak zorunda olduğu enerji politikaları bulunmaktadır. Bunlar; - Öncelikle oluşturulacak olan enerji politikası her türlü dış ve siyasi baskıdan uzak, mümkün olduğunca bağımsız bir enerji politikası olmalı, - Sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde, çevre, enerji ve kalkınma arasında sağlıklı bir ilişki kurulmalı, - Enerji üretim, tüketim ve nakil sürecinin her aşamasında çevresel etkiler göz önünde bulundurulmalı, - Enerjinin üretim ve tüketiminde verimlilik ve tasarruf arttırıcı tedbirler alınmalı, - Enerji üretiminde kaynak çeşitliliğine büyük önem verilmeli, - Enerji temininde arz güvenliği tam olarak sağlanmalı, - Yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik verilerek ve ülke genelinde yaygınlaştırılabilmesi için yatırımlar teşvik edilmeli, - Nükleer enerji, ülke enerji kaynakları arasına dahil edilmeli, - Yerli, ucuz ve temiz enerji kaynaklarına öncelik verilmeli, - Ülkenin, coğrafi konumu sayesinde, enerji ticaret merkezi haline getirilebilmesi için gereken çaba sarf edilmeli, - İhtiyaç duyulan fosil yakıtların yerli ve uygun maliyetlerle temini için özellikle petrol ve doğalgaz arama çalışmaları arttırılmalı, Şeklinde özetlenebilir. Sürdürülebilir bir kalkınma için en uygun enerji kaynağı elbette yenilenebilir enerji kaynakları olmasına rağmen, bu enerji kaynaklarıyla tüm dünyanın enerji ihtiyacının karşılanması uzun vadede bile imkansız olarak görünmektedir. Bu sebeple sera gazı salınımına hemen hemen hiç katkı yapmayan ve yeni teknolojilerle oldukça güvenli bir şekilde inşa edilebilen 183 nükleer santraller sürdürülebilir bir kalkınma için en ideal enerji üretim merkezleri haline getirilebilirler. Nükleer enerjiye sahip olan ülkeler; ucuz, temiz ve yerli bir enerji kaynağına sahip olurken aynı zamanda enerji kaynak çeşitliliğini de arttırmış ve enerji arz güvenliğini de garantiye almış olmaktadır. Çünkü nükleer enerjiyle ülke içinde ihtiyaç duyulan enerji üretimi gerçekleştirilirken iç talep rahatlıkla karşılanabilir. Fakat enerji kaynağı ithalat yoluyla elde edilebiliyorsa, enerjinin ithal edildiği ülkeyle olan ilişkilerin değişmesine paralel olarak enerji arz güvenliği de çok kolay değişebilir. Gelişmiş ülkeler artan enerji taleplerini karşılayabilmek amacıyla mümkün olan tüm enerji kaynaklarından faydalanmaya çalışmaktadır. Özellikle nükleer enerji karşıtı faaliyetler her geçen gün aratarak devam etmesine rağmen dünyada nükleer enerjiye olan talep devam etmektedir. Günümüzde özellikle gelişmiş ülkelerde üretilen elektrik enerjisinin hatıra sayılır bölümü nükleer santraller vasıtasıyla elde edilmekte olmasına rağmen Türkiye’de nükleer santral inşaatları bazı sebeplerden ötürü uzun yıllar ertelenmiştir. Türkiye’de günümüzde halen nükleer santral bulunmasa da, sınır komşuları olan Bulgaristan ve Ermenistan dahi bu teknolojiye Türkiye’den önce sahip olabilmişler, hatta bu komşu ülkeler elektrik ihtiyacı doğrultusunda Türkiye’ye elektrik ihraç etmişlerdir. Türkiye uzun yıllar boyunca bağımsız bir enerji politikası izleyememiş, bölgesinde etkin bir rol üstlenememiş ve fırsatları iyi değerlendirememiştir. Uzun yıllar bazı kaynak zengini ya da egemen ülkeler Türkiye’nin enerji politikalarına yön vermişlerdir. Bu da Türkiye’nin ihtiyacı olan enerji kaynakları, kalkınma hızı ve teknolojiye ulaşamaması sonucunu doğurmuştur. Türkiye uzun yıllar boyunca, Avrupa Birliği’ne üye olabilmek için muazzam çaba sarf etmiş fakat günümüze kadar net bir sonuç elde edememiştir. AB’nin Türkiye’yi üyeliğe kabul etmesi konusunda pek çok pürüz öne çıkarılmış ve üyeliğe kabul süreci sürekli ertelenmiştir. Türkiye’nin uygulayabileceği bağımsız ve sürdürülebilir enerji politikaları ile kısa vadede 184 dünya ülkeleri içinde konumunu güçlendirerek, Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasların tek lider ülkesi olması uzak bir ihtimal değildir. Türkiye coğrafi konumunun etkisiyle enerji nakli konusunda tam bir köprü işlevi görebilecektir. Orta Doğu ve Kafkas coğrafyasındaki petrol ve doğalgazın kolayca Avrupa’ya taşınması Türkiye aracılığıyla mümkün olabilecektir. Üretici ve tüketici ülkeler arasındaki bu aracılık faaliyeti Türkiye’yi kısa sürede bir enerji merkezi haline getirebilir. Bu da Avrupa’nın Türkiye’ye bağımlılığını arttırırken, Türkiye’yi de Avrupa’da söz sahibi konuma getirebilecektir. Bağımsız bir enerji politikası yürüten Türkiye’ye, AB’nin üyelik konusunda engel olması pek muhtemel görünmemekte aksine AB’nin Türkiye’yi bünyesine dahil edebilmek için üstün çaba göstermesi gerekeceği akıldan çıkarılmamalıdır. Nükleer santraller dünya genelinde en çok gelişmiş ülkeler tarafından kullanılıyor olsa da bu santralleri ülkelerine kazandırmak için girişimlerde bulunan bazı ülkelere çeşitli yollarla engeller çıkarılmaktadır. Çünkü nükleer enerjiye sahip olan ülkeler hem sürdürülebilir bir kalkınma gerçekleştirirken hem de maliyet avantajına sahip olabilmektedir. Bu durum gelişmiş ve/veya kaynak zengini pek çok ülkeyi rahatsız etmektedir. Çünkü kaynak zengini ülkeler; nükleer santrallere sahip olan ülkelere daha az miktarlarda enerji kaynağı ihraç edebileceklerinden gelirleri azalacak, benzer şekilde gelişmiş ülkeler de; öncesinde kendileriyle pahalı enerji girdisi sebebiyle dış ticarette rekabet edemeyen ülkeleri, nükleer enerjiye sahip olduktan sonra karşılarında birer rakip olarak bulacaklardır. Bunların yanında nükleer santrallere sahip olan ülkeler, nükleer teknolojinin kullanılabildiği tıp ve ziraat gibi pek çok alanda da gelişme kaydedebileceklerdir. Dünyada nükleer santraller yaygınlaştıkça, bu konuda bazı ülke, dernek ve/veya organizasyonlar önlem alma zorunluluğu hissetmişlerdir. Günümüzde nükleer santrallere karşı önlemler; genellikle medya, sivil toplum kuruluşları ve bazı sözde çevreci örgütler aracılığıyla alınmaktadır. Ülkelerinde nükleer santral kurulması planlanan ülke vatandaşlarına özellikle kitle iletişim araçlarıyla nükleer enerji karşıtlığı aşılanarak ülke 185 vatandaşlarının nükleer enerjiye karşı tavır almaları sağlanmaya çalışılmaktadır. Oluşturulan bu ön yargı, nükleer enerjinin o ülkede kurulmasını siyasi kaygılarla geciktirebilmekte ya da tamamen engelleyebilmektedir. Bazı gelişmiş ülkelerin günümüz şartlarında silahla kazanamayacakları mücadeleleri özellikle abartılı ve/veya asılsız bilgiler yayarak kazanmaları, kendilerine zahmetsiz ve ucuz zaferler getirebilmektedir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Türkiye gereksinim duyduğu enerjinin büyük bölümünü kaynak zengini ülkelerden ithal edip diğer dünya ülkeleriyle kalkınma yarışına girmektedir. Oldukça adaletsiz ve kazananı baştan belli olan bu yarışta eşitliğin sağlanabilmesi için Türkiye ucuz, yerli ve temiz bir enerji kaynağı olan nükleer enerjiye sahip olmalı, bunun yanında enerji çeşitliliğini arttırmalı ve enerji arz güvenliğini en kısa sürede sağlamalıdır. Eğer bunları başarabilirse kalkınma yarışında çok daha avantajlı bir konuma gelebilecek ve sürdürülebilir bir enerji politikasına sahip olabilecektir. Sonuç olarak; Türkiye diğer ülkelere bağımlılık yaratacak enerji politikalarını mümkün olduğu kadar azaltmak için etkin çözümler aramalı ve gelecek dönemlerde de sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde yeni enerji politikalarını hayata geçirmeye devam etmeli, özellikle yenilenebilir ve nükleer enerji kaynaklarına ağırlık vererek enerji arz çeşitlilik ve güvenliğini arttırmalıdır. Enerji kaynakları içerisinde fosil yakıtların çevreye ve insana oldukça büyük zararları olmasına rağmen, insanlığın fosil yakıtlardan uzak gelecekte dahi tam olarak vazgeçmesi mümkün görünmemektedir. Bu bakımdan fosil yakıtların kullanım oranlarının nükleer ve yenilenebilir enerji kaynaklarına oranla mümkün olabildiği kadar yüksek düzeyde azaltılması çevre ve dünya canlıları açısından oldukça büyük bir adım olacaktır. 186 KAYNAKÇA AKOVA, İsmet; Yenilenebilir Enerji Kaynakları, 1.Baskı, Nobel Yayınları, 2008. ALEMDAROĞLU, Nusret; Enerji Sektörünün Geleceği, Alternatif Enerji Kaynakları ve Türkiye’nin Önündeki Fırsatlar, İstanbul, İTO Yayınları,2007. ARSLAN, Vedat; “Enerji Kaynaklarında Güvenilirlik ve Kömürün Yeri”, TMMOB İzmir Kent Sempozyumu, (Erişim)http://www.imoizmir.org.tr/UserFiles/File/Izmir-Kent Sempozyumu/bildiriler/bildiriler/200819.pdf , 01.06.2012. AROLAT, Osman; “Enerji de 100 Bin Megawattlık 2023 Hedefi”, Dünya (Erişim)http://www.dunya.com/enerji-de-100-bin- Gazetesi megawattlık-2023-hedefi-osman-arolat_17_0_yazar.html , 23.02.2012 AYBERS, Nejat; Türkiye’de Nükleer Enerjinin Bugünkü Durumu ve Geleceği, İstanbul,1970. AYDIN, Levent; “Türkiye’nin Enerji Açığı sorunu ve Çözüm Önerileri”, SDE Analiz 2011, (Erişim)http://www.sde.org.tr, 02.04.2012. AYKUL, Ömer; Ekolojik Hukuk, Seçkin Yayıncılık, 2010. BADRUK, Mebrure; “Jeotermal Enerji Uygulamalarında Çevre Sorunları”, (Erişim)http://geocen.iyte.edu.tr/teskon/2001/teskon2001_13.pdf, 02.07.2012. Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, MEB Yayınları, Sayı 135, Mayıs 2011, BOTAŞ 2011 Yılı Sektör Raporu (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_BOT AS_2011.pdf, 18.05.2012. 187 BOZLOĞAN, Recep; “Sürdürülebilir Gelişme Sürecinin Tarihsel Arka Planı”, İstanbul Üniversitesi Elektronik Dergi Sistemi, BP Statical Review of World Energy 2011, (Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_e nglish/reports_and_publications/statistical_energy_review_2011/STA GING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_full_report _2011.pdf , 20.02.2012. BP Statical Review of World Energy 2012 (Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_e nglish/reports_and_publications/statistical_energy_review_2011/STA GING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_full_report _2012.pdf Nükleer Enerji İçin Çevreciler, çev. Bengül Günalp, COMBY, Bruno; Pelikan Tıp Teknik Yayınları, 2006. Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü, T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Türkiye Çevre Atlası Ankara 2004 (Erişim)http://www2.cedgm.gov.tr/dosya/cevreatlasi/atlasin_metni.pdf, 11.03.2012. Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma (Erişim)http://www.surdurulebilirkalkinma.gov.tr/Rio+20.portal, 01.07.2012. DAĞDAŞ, Ahmet; “Termik Santrallerde Jeotermal Enerjiden Yararlanmanın Yakıt Tasarrufuna ve Santral Performansına Etkileri”, Mühendislik Bilimleri Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2006, Devlet Planlama Teşkilatı, Ulusal Çevre Eylem Planı: Nüfus ve Çevre, Temmuz 1997. (Erişim) http://ekutup.dpt.gov.tr/cevre/eylempla/torosa/nufus.html, 11.07.2011. 188 Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, DSİ Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Faaliyet Raporu. (Erişim)http://www.dsi.gov.tr/docs/stratejikplan/2010_faaliyet_raporu.p df?sfvrsn=2, 11.05.2012. DİNÇ, Güney; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Göre Çevre ve İnsan, Ankara, Türkiye Barolar Birliği Yayını No:143, 2008. Enerji Güvenliği: Dünya ve Türkiye Paneli I.Oturum, İstanbul Kültür Ünv.Yayını, 2010. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji-Çevre-İklimDeğişikliği (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=ene rji_cevre_iklim&bn=218&hn=&id=4303, 29.12.2011 Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı,1985 Enerji Politikaları II, Veriler-1984. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK Enerji Yatırımcısı El Kitabı 2012. (Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimci el_kitabi/Sgb_Rapor_Yayin_Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F 6.pdf , 01.07.2012. Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması, Enerji ve Çevre Komisyonu Raporu, World Energy Council-Turkish National Committee DEKTMK, Ankara, 2004, Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması, Enerji ve Çevre Komisyonu Raporu, World Energy Council-Turkish National Committee DEKTMK, Ankara, 2004. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, BOTAŞ 2010 Yılı Sektör Raporu. (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_BOT AS_2010.pdf, Bilkent Ankara, 09.10.2011 189 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Bakanlığı Enerji Politikalarımız, Ankara, Kasım 2011. (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Turkiye_Enerji_Politik alarimiz.pdf, 01.06.2012. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, EUAŞ Elektrik Üretim Sektör Raporu (Erişim) 2009. http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_EUAS_2009. pdf , 01.06.2012. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Kömür Sektör Raporu 2009 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TKI.p df, Sektör Raporu, 01.04. 2012. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Linyit Sektör Raporu 2010. (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TKI_ 2010.pdf, 01.04. 2012. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Linyit Sektör Raporu Mart 2011. (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TKI_ 2010.pdf, 01.04.2012. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santrallere İlişkin Bilgiler (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Nukleer_Santraller_v e_Ulkemizde_Kurulacak_Nukleer_Santrale_Iliskin_Bilgiler.pdf,14.04.2 012. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Taşkömürü Sektör Raporu Mart 2011 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TTK _2010.pdf, 01.04.2012. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, TEİAŞ Türkiye Elektrik İletimi Sektör Raporu 2010, 190 (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TEIAS_200 9.pdf , 01.06.2012. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK Enerji Yatırımcısı El Kitabı 2012. (Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimci el_kitabi/Sgb_Rapor_Yayin_Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F 6.pdf ,01.07.2012 Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK 2011 Faaliyet Raporu(Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/ yillik_faaliyet_raporlari/Sgb_Rapor_Yayin_Yillik_Faaliyet_Raporlari_20 11_hmDN6N9jGXDR.pdf, 01.07.2012. EnerjiVerimliliği (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=ene rjiverimliligi&bn=217&hn=&id=587, 31.12.2011. ERDENER, Hülya, ERKAN, Serkan; Sürdürülebilir Enerji ve Hidrojen, 2.Baskı ,ODTÜ Yayıncılık, 2010. FETTER, Steve; “How Long Will the World’s Uranium Supplies Last?”(Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=howlong-will-global-uranium-deposits-last, 14.05.2012. GONCALOĞLU, Bülent İ., ERTÜRK, Ferruh, EKDAL Alpaslan; “Termik Santrallerle Nükleer Santrallerin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Açısından Karşılaştırılması” Ekoloji Çevre Dergisi, Sayı 34 OcakŞubat-Mart 2000, GÖRMEZ, Kemal; Çevre Sorunları ve Türkiye, 3.Baskı, Gazi Kitabevi, 2003. GÜLER, Yılmaz; Dünya Stratejik Enerji Kaynakları, Enerji Stratejileri ve Türkiye, İstanbul, 2003. 191 HANNUM, William H., MARSH, Gerald E., STANFORD, George S.;“Smarter Use of Nuclear Waste”,(Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=smart er-use-of-nuclear-waste, 13.10.2011. HAKMAN, Selahattin; “Türkiye’nin Enerji Arz Politikaları Raporu”, TürkiyeAB Karma İstişare Komitesi 26. Toplantısı, İstanbul, 27 Nisan 2009, (Erişim)http://www.tobb.org.tr/AvrupaBirligiDairesi/Dokumanlar/Faaliye tler/kik/(8)%20Turkey%20Energy%20Supply%20Policies%20Report% 20Mr%20%20Hakman_TR.pdf , 31.05.2012. HÜSEYİNOĞLU, Aslı; Sürdürülebilir Kalkınma İçin Nükleer Enerjinin Önemi, İstanbul ,Tasam Yayınları, 2006. IAEA, Annual Report 2010 (Erişim)http://www.iaea.org/Publications/Reports/, 12.05.2012 IAEA, International Status and Prospects of Nuclear Power 2010 Edition (Erişim)http://www.iaea.org/Publications/Booklets/NuclearPower/np10. pdf ,20.04.2012. IEA, CO2 Emissions From Fuel Combustion Highligts 2011Edition. (Erişim)http://www.iea.org/co2highlights/co2highlights.pdf, 10.03.2012. IEA, Enerji İstatistikleri El Kitabı 2010. (Erişim) http://www.iea.org/stats/docs/statistics_manual_turkish.pdf, 20.02.2012. IEA, Energy Policies of IEA Countries Turkey 2009 Review (Erişim)http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2009/turkey2009.pdf ,04.12. 2011. IEA, Key World Energy Statics 2011. (Erişim)http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2011/key_world_energy _stats.pdf , 11.04.2012. 192 IEA PVPS Annual Report 2011 (Erişim)http://www.iea-pvps.org/, 15.05.2012 İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2023, Ankara-2011. (Erişim)http://www.tarimreformu.gov.tr/iklim/dosya/idep.pdf, 31.12.2011. İSBİR, Eyüp, Günay; Kentleşme Metropolitan Alan ve Yönetimi, Ankara, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Yayın No:185, 1982. İSBİR, Eyüp, Günay; Şehirleşme ve Meseleleri, Birinci Baskı, Ankara, Ocak Yayınları, 1986. KABOĞLU, İbrahim Ö.; Çevre Hakkı, 3.Baskı, İmge Kitabevi. KADIOĞLU, Sedat, TELLİOĞLU, Zarife; “Enerji Kaynaklarının Kullanımı ve Çevreye Etkileri”, I.Enerji Sempozyumu, 12-14 Kasım 1996 Ankara, KARAKAYA, Ethem, ÖZÇAĞ, Mustafa; “Sürdürülebilir Kalkınma ve İklim Değişikliği: Uygulanabilecek İktisadi Araçların Analizi”, (Erişim)http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/manas.pdf, 02.06.2012. KELEŞ, Ruşen; İnsan Çevre ve Toplum, 2. Baskı, İmge Kitabevi, 1997. KELEŞ, Ruşen; Kentleşme Politikası, 10.Baskı, İmge Kitabevi, 2008. KELEŞ, Ruşen, HAMAMCI, Can; Çevrebilim, 4.Baskı, Ankara, İmge Kitabevi, 2002. KELEŞ, Ruşen, HAMAMCI, Can; Çevre Politikası, 5.Baskı, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 2005. KELEŞ, Ruşen, ERTAN, Birol; Çevre Hukukuna Giriş, Ankara, İmge Yayınevi, Ocak 2002. 193 KELEŞ, Ruşen; Kentleşme Politikası, 10.Baskı, Ankara, İmge Kitabevi, 2008. KELEŞ, İhsan, METİN, Hatice, SANCAK, Hatice; Çevre Kalkınma ve Etik, Ankara, Alter Yayınları, 2005. KILIÇ, Hayrettin; Nükleer Destan, İstanbul Bil Yayınları, 2007. KILIÇ, Özen, KILIÇ, Mahmut; “Jeotermal Enerjinin Ülkemiz Açısından Önemi ve Çevresel Etkilerinin İncelenmesi”, Ankara,TMMOB Jeotermal Kongresi Bildiriler Kitabı, 2009, KILIÇOĞLU, Pınar; Türkiye’nin Çevre Politikalarında Sürdürülebilir Gelişme, Ankara, Turhan Kitabevi, 2005. KOÇ, Yıldız, M., GARİP, Muhammet; “Türkiye ve Avrupa’da Sürdürülebilir Enerji ve Çevre İlişkisi”, VII. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu, İstanbul, 17-19 Aralık 2008, (Erişim)http://www.uteg.org/makaleler/turkiyede_avrupada_surdurulebi lir_enerji_cevre.pdf, 04.03.2011. KOÇAK , Ali; “Türkiye’de Jeotermal Enerji Aramaları ve Potansiyeli”, (Erişim)http://www.emo.org.tr/ekler/e7b33fdea3adc80_ek.pdf, 29.11.2011. KUMBUR, Halil, ÖZER, Zafer; “Türkiye’de Geleneksel ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Potansiyeli ve Çevresel Etkilerinin Karşılaştırılması”, Elektrik Mühendisleri Odası Dergisi, 442.Sayı, Mayıs 2011, (Erişim)http://www.emo.org.tr/ekler/3f445b0ff5a783e_ek.pdf , 17.06.2012. KÜLEBİ, Ali; Türkiye’nin Enerji Sorunları ve Nükleer Gereklilik, 1.Basım, Bilgi Yayınevi, Haziran 2007. LAÇİNER, Sedat, KILIÇ, Gülay; “AB-Türkiye İlişkileri ve Avrupa’nın Enerji Güvenliği”, Yeni Dönemde Türk Dış Politikası-Uluslararası IV. Türk 194 Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Ankara, Uşak Yayınları, 2010, LAKE, James, A., BENNET, Ralp, G., KOTEK, John F.; “Next Generation Nuclear Power” (Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=nextgeneration-nuclear , 11.12 2011. LOVELOCK, James; “Nuclear Power is the Only Green Solution”, (Erişim)http://www.ecolo.org/media/articles/articles.in.english/loveindep-24-05-04.html,21.02. 2011. Makine Mühendisleri Odası, “Türkiye’nin Enerji Görünümü Nisan 2012”, Makine Mühendisleri Oda Raporu MMO/588, 2.Baskı, (Erişim)http://www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/dd924b618b4d69 2_ek.pdf , 31.05.2012. MENGİ, Ayşegül, ALGAN, Nesrin; Küreselleşme ve Yerelleşme Çağında Bölgesel Sürdürülebilir Gelişme AB ve Türkiye Örneği, 1.Baskı, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2003. MOORE, Patrick; “Going Nuclear Washingtonpost A Green Makes Gazetesi, the Case”, 16.04.2006. Erişim)http://www.washingtonpost.com/wpdyn/content/article/2006/04/ 14/AR2006041401209.html, 06.08.2011. The National Center for Biotechnology Information, ,”Community Impact of Deepwater Horizon Oil Spill”, (Erişim)http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3114820/pdf/ehp -119-838.pdf, 08.03.2012. NTVMSNBC,“Fukushima’daki Facia İnsan Hatası (Erişim)http://www.ntvmsnbc.com/id/25364282/ , 05.07.2012 “ 195 ÖZEL, Saruhan; ”Cari Açıkta Ne İstediğimize Dikkat!”, Zaman Gazetesi (Erişim)http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1306313&title=cariacikta-ne-istedigimize-dikkat, 20.06.2012. ÖZEMRE A.Yüksel, BAYÜLKEN, Ahmet, GENÇAY, Şarman; 50 Soruda Türkiye’nin Nükleer Enerji Sorunu, İstanbul, Kaknüs Yayınları,2000. ÖZYOL, Arzu; “Sürdürülebilir Kalkınma”, (Erişim) http://www.hydra.com.tr/uploads/kutup9.pdf, 29.11.2010. PALABIYIK, Hamit, YAVAŞ, Hikmet, AYDIN, Murat; Nükleer Enerji ve Sosyal Kabul, Ankara, Usak Yayınları ,2010. Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü, World Oil Outlook 2011. (Erişim)http://www.opec.org/opec_web/static_files_project/media/down loads/publications/WOO_2010.pdf ,04.12.2011 Petrol Sanayi Derneği, PETDER Ocak-Haziran 2011 Dönemi Sektör Raporu (Erişim)http://www.petder.org.tr/admin/my_documents/my_files/447_P ETDERSektorRaporu2011Q2son.pdf , 13.03.2012. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK Enerji Yatırımcısı El Kitabı 2012 (Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimci el_kitabi/Sgb_Rapor_Yayin_Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F 6.pdf,01.07.2012. SAYGIN, Hasan; “Sürdürülebilir Enerji Politikalarında Nükleer Enerjinin Yeri veTürkiye”, (Erişim)http://eppamtr.weebly.com/uploads/5/6/2/5/5625734/surdurule bilir_enerji_politikalarnda_nukleer_enerjinin_yeri_ve_turkiye.pdf 01.06.2012. , 196 SELÇUK, Işıl, Ş.; Küresel Isınma, Türkiye’nin Enerji Güvenliği ve Geleceğe Yönelik Enerji Politikaları, Ankara, Ankara Barosu Yayınları 2010. SELİCİ, Tülay, UTLU, Zafer, İLTEN, Nadir; “Enerji Kullanımının Çevresel Etkileri Ve Sürdürülebilir Gelişme Açısından Değerlendirilmesi”, (Erişim) http://www.emo.org.tr/ekler/f096d0e005a8c79_ek.pdf. , 28.02.2011. SERPEN, Umran; Türkiye’de Jeotermal Enerjinin Çevreyle Uyumlu Kullanımı, Cilt 2, Ankara, DEKTMK, 2000. Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Üretici Ülkelerin Petro-Politiği 2010-2025 (Erişim)http://www.turksae.com/sql_file/366.pdf, 02.06.2012. SOCOLOW, Robert, H.; “Can We Bury Global Warming”, Scientific American, (Erişim)http://cmi.princeton.edu/resources/pdfs/bury_globalwarming.pd f, 08.09.2011. SOCOLOW, Robert, STEPHEN, H., PACALA, W; “A Plan to Keep Carbon in Check”, Scientific American, (Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=a-plan-tokeep-carbon-in ,08.09.2011. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2023 (IDEPTR), Ankara 2011. (Erişim)http://www.tarimreformu.gov.tr/iklim/dosya/idep.pdf ,03.02.2012. Türkiye VI.Enerji Sempozyumu, Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye Gerçeği Bildiriler Kitabı, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası, 1.Basım, Ankara, Emo Yayınları, 2007. 197 Türkiye İstatistik Kurumu, TUİK Ulusal Sera Gazı Emisyon Envanteri Raporu 1990-2009. (Erişim)www.tuik.gov.tr/IcerikGetir.do?istab_id=243,11.03.2012. TURGUT, Nükhet, Y.; Çevre Politikası ve Hukuku, Ankara, İmaj Yayınevi, 2009. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Günümüzde Nükleer Enerji”, (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/619/, 27.05.2012. Türkiye Atom Enerji Kurumu, Sürdürülebilir Kalkınma ve Nükleer Enerji Raporu, TAEK, Ekim 2002. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerjinin Alternatif Kullanım Alanları”,TAEK Halkı Bilinçlendirme Broşürleri 2008 (Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/261/, 31.05.2012. Türkiye Çevre Atlası, Ankara, 2004. (Erişim)http://www.cedgm.gov.tr/CED/Files/cevreatlas%C4%B1/atlas_ metni.pdf, 31.12.2011. Türkiye Çevre Vakfı, Türkiye’nin Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Türkiye Çevre Vakfı Yayını no:175, 2006.Türkiye’nin Enerji Diplomasisi Paneli 2008, İstanbul Kültür Ünv.Yayınları, 2009. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, TPAO Ham Petrol ve Doğalgaz Sektör Raporu Ağustos 2011, Eylül 2011. (Erişim) http://www.tpao.gov.tr/tpfiles/userfiles/files/sektorraporu_2010.pdf, 01.02. 2012. UĞURLU, Örgen; Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları, 1.Baskı, Örgün Yayınevi, Mart 2009. 198 YAZAR, Yusuf; “Enerji İlişkileri Bağlamında Türkiye ve Orta Asya Ülkeleri”, (Erişim)http://yayinlar.yesevi.edu.tr/static/kitaplar/enerji_raporu.pdf, 14.04.2012 YAZAR, Yusuf; “Türkiye’nin Enerjideki Durumu ve Geleceği”, (Erişim)http://www.setav.org/ups/dosya/58085.pdf, 02.06.2012. YILDIRIM, Uğur, ÖNER, Şerif; “Sürdürülebilir Kalkınma Yaklaşımının Türkiye’ye Yansımaları: GAP’ta Sürdürülebilir Kalkınma ve Yerel Gündem 21”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 4, Ekim 2003, YILDIZ, Dursun; “Hidroelektrik Enerji Politikaları ve HES Projeleri”, Elektrik Mühendisleri Odası Dergisi,442.Sayı, Mayıs 2011 (Erişim)http://www.emo.org.tr/ekler/9150556e7dfbfb6_ek.pdf?dergi=64 9,17.06.2012. YÜKSELER, Zafer; Türkiye’nin Karşılaştırmalı Cari İşlemler Dengesi ve Rekabet Gücü Performansı (1997-2010 Dönemi). (Erişim)http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/kitaplar/yukseler_cari.p df ,21.11.2011. 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Enerji Politikası, Müsiad Araştırma Raporu No:14, 1996. I.Beş Yıllık Kalkınma Planı (Erişim) http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan1.pdf, 08.03.2012. II.Beş Yıllık Kalkınma Planı (Erişim) http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan2.pdf , 08.03.2012. III.Beş Yıllık Kalkınma Planı (Erişim) http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan2.pdf , 08.03.2012. 199 IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan4.pdf , 08.03.2012. V.Beş Yıllık Kalkınma Planı (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan5.pdf , 08.03.2012. VI.Beş Yıllık Kalkınma Planı (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan6.pdf , 08.03.2012 VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan7.pdf , 08.03.2012. VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan7.pdf , 08.03.2012. IX. Kalkınma Planı (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan9.pdf , 08.03.2012. 60.Hükümet Programı (Erişim)http://www.arge42.com/dosyalar/60_hukumet_programi.egitim.doc,11 .06.22. 61.Hükümet Programı (Erişim)http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pgGovProgramme.aspx, 01.06.2012. 200 İnternet Kaynakları (Erişim)http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/12/111215_oil_auctions.s html ,07.03.2012. (Erişim)http://www.bilgiustam.com/yenilenemez-enerji-kaynaklarinelerdir,04.06.2011. (Erişim)http://www.dsi.gov.tr/hizmet-alanlari/enerji,24.05.2012. (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/dogalgaz,08.12.2011. (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/günes,12.04.2012. (Erişim)http:// www.enerji.gov.tr/petrol, 15.01.2012. (Erişim)http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=jeotermal& bn=234&hn=&nm=384&id=40697 , 01.03.2012. Erişim)http://www.greenpeace.org/turkey/tr/campaigns/nukleersizgelecek/nuekleer-gue/,21.03.2011. (Erişim)http://www.igdas.com.tr/docs/pdf/dogalgaznedir.pdf ,26.02.2012. (Erişim)http://www.iea.org/topics/hydropower/,17.06.2012. (Erişim)http://www.nukte.org/node/99,01.04.2011. (Erişim) http://www.pigm.gov.tr/istatistikler.php, 20.12.2011. (Erişim)http://pris.iaea.org/Public/WorldStatistics/UnderConstructionReactors ByCountry.aspx, 10.05.2012. (Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Azot_oksit, 11.03.2012. (Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/cevre, 11.04.2011. (Erişim) http://tr.wikipedia.org/wiki/Dogal_gaz, 26.02.2012. (Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Hidroelektrik_santrali,17.06.2012. (Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Jeotermal_enerji,01.06.2012. (Erişim) http://tr.wikipedia.org/wiki/Petrol_urunleri, 25.02.02012. (Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/ruzgar_cevresel_etkileri,12.05.2012. 201 ÖZET ÇİÇEK, Mehmet Emre, Sürdürülebilir Kalkınma Çerçevesinde Türkiye’nin Enerji Politikaları ve Nükleer Gereklilik, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2012. Bu çalışmanın amacı; enerji kaynaklarının karşılaştırılarak sürdürülebilirlik açısından en verimli enerji kaynağının hangisi olduğunu tespit etmek ve sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde Türkiye’nin enerji politikalarının nasıl şekillenmesi gerektiğini belirtmektir. Bu kapsamda öncelikle sürdürülebilir kalkınma literatüründe yer alan temel kavramlara yer verilmiş; daha sonra sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde en verimli enerji kaynaklarından biri olan nükleer enerjinin, Türkiye’nin enerji politikalarında olması gereken yeri üzerinde durulmuştur. Çalışmada; genel olarak yerli ve yabancı literatür kullanılıp, veriler kaynak taraması yoluyla elde edilerek betimsel bir yaklaşımla ifade edilmiş, ayrıca grafik ve tablolar kullanılarak anlatım desteklenmiştir. Anahtar Sözcükler: 1) Çevre 2) Enerji 3) Nükleer Enerji 4) Sürdürülebilir Kalkınma 5) Yenilenebilir Enerji 202 ABSTRACT ÇİÇEK, Mehmet Emre, Turkey’s Energy Policies Within the Context of Sustainable Development and Nuclear Requirement, Thesis of Master’s Degree, Ankara, 2012. The purpose of this study is to determine the most abundant energy source in terms of sustainability by comparing energy sources and define how should Turkey’s energy politics be shaped within the context of sustainable development. Within this scope, the study firstly has given place to basic concepts in sustainable development literature; afterwards, it has emphasized on the place of nuclear energy which is one of the most abundant energy resources within the context of sustainability, in Turkey’s energy politics. The domestic and foreign literature have been broadly used in the study and the data which has been collected by literature review is expressed in a descriptive approach. Also, the expression has been supported by graphics and tables. Key Words: 1) Environment 2) Energy 3) Nuclear Energy 4) Sustainable Development 5) Renewable Energy