Alman İslam Konferansı (DIK): Çalışma Gruplarında ve Konuşma Grubunda Varılan Ara Sonuçlar Alman İslam Konferansı’nın 3. Genel Kurulu İçin Hazırlık Bilgileri 13 Mart 2008 Berlin Ö n s ö z Berlin, Mart 2008 27 Eylül 2006’da, Federal Hükümet, Eyaletler ve Belediyelerle birlikte Almanya’daki Müslümanların temsilcileriyle diyaloğa girerek din ve toplum politikası açısından daha iyi bir entegrasyona doğru yola çıkmak üzere Alman İslam Konferansı’na (DIK) çağrıda bulundum. Böylelikle Almanya’da Müslümanlarla sürekli bir diyalog için devlet kurumlarını tümüyle kapsayan bir çerçeve yaratılmış oldu. Bu tarihten beri Alman İslam Konferansı’nın çatısı altındaki çalışma grupları ve konuşma grubu, birlikte yaşamayla ilgili sorunlar, İslam’ın bizim dinî teşkilât mevzuatımıza entegrasyonu, medyanın rolü ve Almanya’da Müslümanlar ile güvenlik mercîleri arasındaki işbirliği gibi konularla yoğun bir şekilde ilgilendi. Danışma ve görüşmelere katkıda bulunan ve iyi bir şekilde birlikte yaşamak için İslam Konferansında çaba gösteren herkese candan teşekkür etmek isterim. Bugün çalışma grupları ve konuşma grubu Alman İslam Konferansı’nın ortaya koyduğu en önemli konular üzerinde geliştirdikleri tezleri ve vardıkları sonuçları sunacaklar. Almanya’nın toplumsal düzeni ve değerler uzlaşısı adlı 1. Çalışma Grubu’nun “Almanya’nın toplumsal düzeni içinde müslüman yaşantı” adlı tezi İslamiyeti Almanya’da nisbeten yeni bir din olarak tanımlayarak Müslüman göçmenlerin Alman toplumuna entegre olmasının temellerini, önşartlarını ve güçlüklerini ortaya koyuyor. Alman anayasasının dinî konularla ilgili yaklaşımı adlı 2. Çalışma Grubu’nun vardığı sonuçlar, İslam din derslerini uygulamaya koymanın yollarını gösteriyor. Aynı zamanda sık sık tartışma konusu olan cami yapımı ve işletilmesi ve İslam dininin şartlarına uygun cenaze kaldırma yöntemleri üzerinde de görüş bildiriliyor. Ekonomi ve medyanın köprü görevi adlı 3. Çalışma Grubu, sağlıklı bir birliktelik için medyanın önemini vurguluyor ve medyanın, tarafların birbirini daha iyi anlaması ve karşılıklı anlayış göstermesi için nasıl katkıda bulunabileceğini açıklıyor. Güvenlik ve islamcılık adlı konuşma grubunun vardığı sonuçlar, Müslümanlar ile güvenlik mercileri arasında daha yakın bir işbirliği ve böylece ortak geleceğimize güvenin artması için vazgeçilmez bir temel oluşturuyor Karşılıklı diyalogla bazı iyi sonuçlara varmış olduğumuzun kanıtı, çalışma gruplarının 1 ve konuşma grubunun 2 Mayıs 2007 tarihli 2. genel kurulda görev olarak belirlenen projelerin durumu hakkında ekte görülen tez ve raporlarından da anlaşılmaktadır. İzninizle bugün birlikte çalışma gruplarının ve konuşma grubunun sundukları ara sonuçlar üzerinde tartışalım ve bunları Alman İslam Konferansı’nın 1. Ara Sonucu olarak kamuya sunalım. Ve aynı zamanda söz konusu sorunların çoğu hakkında söz sahibi olan bakanlıkların da konu ile ilgilenmesini sağlayarak İslam dininin ve Müslümanların din ve toplum politikası açısından daha iyi entegre olmasına yönelik bir adım daha atalım. Alman İslam Konferansı bir süreçtir, daha iyi bir birlikteliğe giden ortak bir yoldur. Ve bu yolda hepimizin farklılıkları açıkca tanımlaması, üzerinde tartışması ve –mümkün olduğunca- ortak bir anlayış geliştirmesi gerekmektedir. Tasarladıklarımızı gerçekleştirebilmemiz için önümüzde uzun bir yol uzanmakta: Müslümanların ve onların dininin kendilerini Almanya’nın yerlisi olarak hissetmesini, böylece Almanya’daki Müslümanların Alman Müslümanlar olmasını sağlamamız gerekiyor. Dr. Wolfgang Schäuble Federal Almanya İçişleri Bakanı 2 İ ç i n d e k i l e r Önsöz ………………………………………………………………… Sayfa 1 1. Çalışma Grubu’nun tezleri …………………………………..……… Sayfa 4 2. Çalışma Grubu’nun vardığı sonuçlar …………………………… Sayfa 7 3. Çalışma Grubu’nun vardığı sonuçlar Sayfa 10 ………………………… Konuşma Grubu’nun vardığı sonuçlar ………………………… Sayfa 12 Ek 1: 1. Çalışma Grubu’nun araştırma projesinin uygulanması hakkında rapor ………………………………………………………... Sayfa 18 Ek 2: 2. Çalışma Grubu’nun raporu „İslam din dersi için anayasa hukukunda belirlenen çerçeve şartlar“ ............................... …….. Sayfa 20 Ek 3: 3. Çalışma Grubu’nun „Almanya’da İslamın görünümü“ başlıklı uzmanlar toplantısı hakkındaki raporu………………… Sayfa 29 Ek 4: Müslümanlar ve güvenlik mercîleri arasında işbirliği için bir „takas bürosu“ oluşturulmasına ilişkin rapor Sayfa 31 3 1. Çalışma Grubu: Almanya’nın toplumsal düzeni ve değerler uzlaşısı Tez: Almanya’nın toplumsal düzeni içinde Müslüman yaşantı “Almanya’nın toplumsal düzeni ve değerler uzlaşısı” adı altında oluşturulan 1. çalışma grubu içinde şimdiye dek yapılan tartışmalar şunu açıkça göstermiştir: Entegrasyonun bir süreç olduğunun herkes tarafından kabul edilmesi, Müslümanlar ile Alman toplumunun müslüman olmayan ve çoğunluğu teşkil eden kesimlerinin olumlu ve başarılı bir şekilde birlikte yaşayabilmesinin en önemli önşartıdır. Verimli ve başarılı bir şekilde birlikte yaşamaya giden yolu Federal İçişleri Bakanı Dr. Wolfgang Schäuble 28. Eylül 2006 tarihli „Alman İslam Konferansı – Ortak bir Geleceğin Perspektifleri“ başlıklı hükümet beyannamesinde kültürel ve dinî farklılıkların tanınmasının ve özgürlükçü demokratik temel düzenin kayıtsız şartsız kabul edilmesinin talep edildiği ve ön şart olarak görüldüğü bir süreç olarak tanımlamıştır. Her iki tarafın çıkarlarını göz önünde tutan bu entegrasyon anlayışına göre entegrasyon konusunda daha fazla çaba harcanmasının zorunlu olduğu üzerinde tartışmaya gerek yoktur. Uzun yıllar boyunca Müslüman ülkelerden göç alındıktan sonra çeşitli kültürlere ait insanların birlikte yaşamasının güçlüklerinin son zamanlarda medyada daha çok yansıtılması, entegrasyonda sorunlar olduğuna işaret etmektedir. Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Almanya’da da entegrasyonun bazen dengesiz bir şekilde gerçekleştiği gözlenmektedir. Modern iletişim ve ulaşım olanaklarının da etkisi ile göçmenlerin bir çoğu kendilerini çeşitli kültür çevrelerine ait bireyler olarak görmekte, eski vatanları veya ebeveynlerinin veya büyük anne ve babalarının vatanı ile yeni vatanları Almanya arasında bir çelişkiye düşmekte, bazılarının maruz kaldığı itilme veya ayrımcılık vak’aları da bu duyguların pekişmesine neden olmaktadır. Bireyin bir kimlik oluşturması ve özdeşleşme, bir çok kırıklığı ve geri dönüşü de içeren çok yönlü ve güç bir süreç olarak gerçekleşmektedir. Entegrasyon bir süreç olarak daima her iki tarafta değişime neden olur, gerek çoğunluğu oluşturan toplumda gerekse göçmenlerde. Bu arada göçmenlere yöneltilen beklentiler nisbeten daha yüksektir, özellikle yerli toplumun Almanya’nın hukuku, tarihi ve kültürü bağlamında varolan ilkelerine uyum sağlamaları açısından. Alman hukukunu ve Alman toplumunun değerlerini kabul etmek ve Almanca dilini öğrenmek ve kullanmak, bunları anlamaya ve bu toplum içinde aktif katkıda bulunarak yaşayabilmeye götüren yollardır. Bunun ışığında devletin ve toplumun göçmenlere Alman toplumunun bir parçası olmakta yardımcı olması, onların toplum tarafından kabul edilmelerini ve toplumun zenginleşmesini sağlayan bireyler olarak algılanmalarını sağlaması büyük önem taşımaktadır. Okulda, meslekî eğitim alanında, iş piyasasında ve kamusal ve 4 toplumsal yaşantıda entegrasyonu destekleyen çeşitli tedbirler mevcut engellerin kaldırılmasına ve sorunların yok edilmesine önemli katkıda bulunmaktadır. Almanya’nın toplumsal düzeni, hukuk ve değerler sistemi, kısmen devlet ile din arasındaki tartışmaların da belirlediği kendine özgü bir tarihten kaynaklanmaktadır. Almanya’nın toplumsal düzenine temel oluşturan devlet anlayışı, devlet – din (dinî savaşlar, mezhep ayrımları) ve devlet – yurttaş (20. yüzyılın totaliter rejimleri) ihtilâflarından beslenmektedir. Devlete ve dine sınırlar konmuştur. Aynı şey, devletle yurttaş arasındaki ilişki için de geçerlidir. Bu alanların sınırlanmış olması insanların barış içinde birlikte yaşamasını sağlamaktadır. Dinî açıdan ve dünya görüşü açısından tarafsız olan hukuk devleti, yurttaşlarının her birinin özgürlük hakkını korur. Burada seküler devlet, dini kamusal alanın dışında bırakan sekülarist devlet anlamına gelmemektedir. Özellikle Alman din teşkilât mevzuatının pratikteki uygulanması devlet ile din arasındaki ilişkinin ne kadar çok farklı çehreye sahip olduğunu kanıtlamaktadır. Çok sayıda farklı kültürler, dinler, etnik gruplar ve felsefelerle yoğrulmuş bir gerçek hayatta devletin sekülerlik ilkesine uymasının faydalı olduğu kanıtlanmıştır; böylelikle Almanya’nın tarihinden kaynaklanan ve anayasasında taahhüt edilen şartlar altında toplumu oluşturan bireylerin verimli ve iyi bir şekilde birlikte yaşaması garanti edilmektedir. 1. Çalışma Grubunda temsil edilen Müslümanlar açısından da bu anayasa mükemmel bir örnekdir. Almanya’nın toplumsal düzeni için belirleyici olan bu karşılıklı sınırlamayı kabullenmek ve faydalarını anlamak, din ile devlet arasındaki ilişkinin farklı olduğu ülkelerden gelen göçmenlere çoğu zaman zor gelmektedir. Ancak Alman devleti açısından bu karşılıklı sınırlamayı günlük yaşantıda kabul etmenin bir seçeneği yoktur. Hukuk devleti tüm yurttaşlarından, hangi dine ait olduklarına bakmaksızın, hukuk düzenine kayıtsız şartsız uymalarını talep eder. Almanya’nın günlük hayatında yaşanan bir İslamiyetin gelişmesi ancak hukuk devletinin belirlediği çerçeve içinde mümkündür. Alman İslam Konferansı’nın 1. Çalışma Grubu, mülâkatlarının ara sonucu olarak 5 tez oluşturmuştur: 1. Almanya, kendisini Avrupa’da oluşmuş bir kültür ulusu olarak görmektedir ve özgürlükçü temel teşkilâtı olan demokratik bir hukuk devletidir. Hangi dine ait olursa olsun tüm insanların ülkemizde başarılı, barışçıl ve karşılıklı saygı içinde birlikte yaşaması için ön şart, tüm insanların bu toplumsal düzene uyum sağlamasıdır. Bu düzenin belirlediği haklar ve yükümlülükler Almanya’da yaşayan veya yaşamak isteyen her birey için ve her grup için bağlayıcıdır. 5 2. Entegrasyon, Almanya’da yaşayan Müslümanlardan da Almanca dilini kendi irade ve girişimleri ile öğrenmelerini ve kullanmalarını beklediği gibi Alman hukuk düzenini ve anayasanın belirlediği değerler düzenini tamamı ile kabullenmelerini de şart koşar. Aynı zamanda çoğunluğu oluşturan toplumdan da Almanya’da yaşayan Müslümanları Alman toplumunun eşit haklara sahip bir parçası olarak kabullenmesi ve onlara saygı göstermesi beklenmektedir. 3. Dinin belirlediği şartlar ve değerler, bireylerin manâlı bir yaşantı sürdürmesine ve toplum içinde yapıcı bir birlikteliğin oluşmasına katkıda bulunabilir. Bireylerin dinî özgürlüğü, özgürlükçü demokratik temel düzen ile çeliştiği yerde sınırlanır. Bu karşılıklı sınırlama, gerek her yurttaşın özgürlük hakkını, gerekse seküler devletin otoritesini ve dinî cemaatlerin faaliyet alanlarını korur. 4. Alman hukuk düzeni ve anayasanın belirlediği değerler düzeni üzerinde demokratik bir birlikteliği teşvik etmek, tüm yurttaşların haklarını korumak ve özgürlükçü demokrasiye ters düşen girişimleri –Almanya’da yaşayan insanların tümünün özgürlük ve güvenliğini tehlike altına aldığından- birlikte önlemek devletin ve yurttaşlarının ortak sorumluluğudur. 5. Birlikte yaşamanın eksikliklerini giderebilmek için özellikle Almanya’da yaşayan Müslümanların sayısı, geldikleri ülkeler, eğitim düzeyi, sosyal durumu, din ve kültür anlayışına dair güvenilir ampirik bilgilere gerek vardır. Alman İslam Konferansı’nın “Almanya’nın toplumsal düzeni ve değerler uzlaşısı” adlı 1. Çalışma Grubu’nun görüşüne göre burada henüz oldukça geniş kapsamlı eksiklikler mevcuttur. Her şeyden önce Almanya’da yaşayan Müslümanların uyum sağlaması açısından şimdiye dek elde edilen büyük başarıların gelecekte daha çok göz önünde tutulması ve takdir edilmesi zorunlu görülmektedir. 1. Çalışma Grubu bu temel üzerinde “Almanya’da Müslüman Yaşantı” adlı bir araştırma projesi başlatmıştır (uygulamanın güncel durumu için bkz. Ek 1). 6 2. Çalışma Grubu: Alman anayasasının dinî konularla ilgili yaklaşımı Ara Sonuçlar 2. Çalışma Grubu Konferans tarafından, somut girişimlerin eyaletlerin denetimi altında olduğunun bilinci içinde İslam din derslerinin Anayasa’nın 7. Madde’sinin 3. paragrafında öngörüldüğü şekilde uygulanmasının anayasa hukukuna uygun ön şartlarını daha somutlaştırmak üzere bir “pozitif liste” hazırlayacak bir (alt) çalışma grubu oluşturmakla görevlendirilmiş bulunmaktaydı. Çalışma Grubu bu görevi yerine getirmiş ve 2. genel kurulun ardından “Almanya’da cami yapımı ve işletilmesi” ve “İslam dininin şartlarına uygun cenaze kaldırma” konularını da ele almıştır. “Okulda entegrasyon” konusuna da değinilmiş olup bu konu Çalışma Grubu’nun bir sonraki toplantısında yasal yönleri ile birlikte daha derinlikli işlenecektir. Çalışma Grubu’nun vardığı sonuçlar ve sunduğu öneriler şunlardır: 1. İslam din derslerinin başlatılması Çalışma Grubu, “İslam din derslerinin uygulanması için yollar” adlı alt çalışma grubu tarafından İslam din derslerinin başlatılmasına ilişkin anayasa hukukunca belirlenen ön şartlar konusunda hazırlanan ve Ek 2 olarak ibraz edilen tezi – XII. madde hariçoy birliği ile kabul etmiştir. Bu tezde, derslerin başlatılması için organizasyon ve içerik açısından önem taşıyan belli başlı şartlar somutlaştırılmıştır. Genel kurulun bu tezi bilgiye kaydetmesi ve onaylaması önerilmektedir. 2. Almanya’da cami yapımı ve işletilmesi Cami yapımı, İslam dininin Almanya’da entegre olması yolunda önemli bir adımdır. Yeni camilerin yapılması ile Müslüman cemaatler binaların arka tarafındaki avlulardan veya terkedilmiş binalardan çıkarak Alman toplumunun kalıcı bir parçası olma isteklerinin altını çizebilecektir. Ancak şehirlerde ve mahallelerde cami yapımının ihtilaf konusu olduğu da nadir görülen bir unsur değildir. Bazen trafiğin aşırı yoğunlaşacağı endişesi ortaya konulmaktadır. Ancak çoğu zaman bunların ardında entegrasyonla ilgili ihtilaflar bulunmaktadır. Bir caminin inşa edilmesi İslam dininin varlığının şehirde görselleşmesini sağlamaktadır. Bundan dolayı önyargıların kendini göstermesine ve korkuların uyanmasına neden olabilmektedir. Genellikle inşaat tamamlandıktan sonra normal günlük yaşama dönüldüğünde ihtilaf kendiliğinden gerileyerek nihayetinde yok olur. Ancak bazen, politikanın ve toplumun daha uzun süre üzerine eğilmesini gerektiren bireysel tutumlar da ortaya çıkabilir. 7 Anasayanın taahhüt ettiği din özgürlüğü kuşkusuz Müslüman cemaatlerin cami yapma hakkını da içermektedir. Bunun için de cemaat faaliyetlerinin gerçekleşebileceği yerlere ihtiyaç vardır. Bundan ötürü yargı camileri, imar hukuku açısından sonuçta kilise ve sinagoglarla eşit tutmaktadır. Aynı şekilde yapı ve imisyon önleme yönetmelikleri açısından da camiler için bir özel düzenleme söz konusu değildir. Böylelikle yasamanın bu ihtilafların çözümlenmesine veya yumuşatılmasına önemli bir katkıda bulunması imkânsızdır. İbadet için yapılan binalar bağlamında araç park yerleri üzerinde ortaya çıkan tartışmalar içinse münferit vak’alara bağlı olmayan, genel açıklamalar ve bilgi içeren bir el kitabının muhtemelen faydalı olabileceği düşünülmektedir. Yerel politika ve yerel yönetimler, cami yapımında oluşan ihtilafları sınırlayacak veya bu tür ihtilafların oluşmasını önleyecek tedbirler alabilir. Aktif bir şekilde cami ihtiyacı ve talebi, cami yapımı için yer belirleme konuları ile ilgilenen bir kentsel gelişme politikası ve cami yapımını açıkça destekleyen, aynı zamanda halkın korku ve endişelerini de ciddiye alan halkla ilişkiler çalışmalarının bu bağlamda faydalı olacağı düşünülmektedir. Müslüman inşaat sahiplerinin, halkı önceden ve ayrıntılı bir şekilde bilgilendirmek suretiyle inşaat projelerinin geniş bir kitle tarafından kabul edilmesini sağlamaları gerekir. Bunu yaparken caminin kime ait olduğu, orada ne gibi faaliyetlerin planlandığı ve çevre ile ilişkikerin ne şekilde olmasının tasarlandığı da açıklanmalıdır. Finansal konular da mümkün olduğunca saydam bir şekilde aktarılmalıdır. Projede sadece helal et kesimi veya imam lojmanı için doğrudan dinle bağlantılı olan yerlerin dışında örneğin finans ihtiyacını karşılamak amacı ile ilâveten mağaza veya konutlar öngörüldüğü takdirde şehir planlaması veya entegrasyonla ilgili sorunların yoğunlaşmamasına dikkat edilmelidir. Vaktinde uygun kişilerin danışman olarak konuya dahil edilmesi veya bir arabulucunun (mediyatör) tayin edilmesi cami yapımı bağlamında oluşan ihtilafların yumuşatılmasını sağlayabilir veya oluşmasını tamamen önleyebilir. Bu girişimler gerek Müslüman cemaat tarafından gerekse belediye tarafından yapılabilir. Bu görevleri, her iki tarafta itibar sahibi, saygın kişiler üstlenebilir. Cami yapımı konusundaki tartışmaların nesnel bir düzeyde yürümesi ve böylelikle İslam dininin Almanya’daki entegrasyonunun sorgulanmaksızın ilerlemesi için öncelikle yerel politika ve kamu, medya ve kiliseler veya diğer din cemaatleri, inşaat sahipleri ve çevre sakinleri ortak sorumluluk taşımaktadır. 8 3. İslamın şartlarına uygun cenaze kaldırma İslam dininde cenaze kaldırma hususunda bazı özel şartlar mevcuttur, örneğin vefat edenin aynı gün veya ertesi günü tabutsuz, sadece kefenle toprağa verilmesi ve mezarının Mekke’ye yönelik olması. Bazı eyaletlerde artık bu dinî şartlara uygun cenaze kaldırmak mümkündür. Eyaletlerin cenaze kaldırma yasalarında ve belediyelerin yerel mezarlık yönetmeliklerinde bu yönde günümüze dek yapılan değişiklikler, Müslüman temsilcilerle eyaletler arasında yapıcı bir diyaloğun gerçekleştiğinin olumlu örnekleri olduğu gibi aynı zamanda burada yaşayan Müslümanların entegrasyonu için de olumlu bir sinyal teşkil etmektedir. Bundan ötürü eyaletlerin ve yerel yönetimlerin şimdiye dek uygulanan çözüm imkânları hakkında bilgi alışverişinde bulunması ve İslam dinine uygun cenaze kaldırma yöntemlerini dikkate alan, birbiri ile kıyaslanabilecek düzenlemeler oluşturması beklenmektedir. Burada öncelikle ele alınması gereken konular, Müslüman mezar ve mezarlıklarının oluşturulması, resmî cenaze kaldırma süresinin kısaltılması, tabutsuz gömmeye müsaade verilmesi ve mezar tutma sürelerinin uzatılmasıdır. Yasal teşkilât açısından bir dinî cemaatin mezarlık sahibi olabilmesi için kamu tüzel kişiliği konumunda olması gerekmemektedir. 9 3. Çalışma Grubu: Ekonomi ve medyanın köprü görevi Ön açıklama: Konuların farklılığından dolayı sonuçlar ekonomi ve medya başlıkları altında iki gruba ayrılmıştır. Ancak Çalışma Grubu’na katılanlar, konunun bir bütün olarak taşıdığı önemi vurgulamaktadır. Katılımcıların görüşüne göre bu Çalışma Grubu’nu özel ve önemli kılan, Müslüman ve gayrimüslim Almanya yurttaşlarının daha iyi anlaşabilmesi için medyadan yararlanmanın konu edildiği gibi aynı zamanda ülkemizde yaşayan Müslümanların gerçek yaşamları ile ilgilenilmesidir. Çalışma Grubu’nun sunduğu öneriler, gerek ev sahibi topluma gerekse buraya göç eden Müslümanlara hitap etmektedir. Her iki taraf, birlikte yaşama şartlarını iyileştirme ve aradaki duvarları yıkma ile yükümlü olduğunu kabul etmek zorundadır. Birlikte yaşamanın içerdiği –özellikle Almanya’nın büyük şehirlerinin sorunlu semtlerinde- bildiğimiz güçlüklerin yanısıra Almanya halkının Müslüman kesimlerinin başarılı entegrasyonunun çok daha geniş bir başarı bilânçosunun bulunduğu göz ardı edilmemelidir. 1. Ekonomi ile ilgili sonuçlar: Çalışma Grubu şimdiye dek genç Müslümanların günlük yaşamının bir okulu bitirinceye dek olan kısmını ele almıştır. Bundan sonraki toplantılarda somut önerilerin oluşturulması tasarlanmış bulunmaktadır; meslek hayatına geçiş ve ekonominin beklentileri ve verebileceği yardım ve destekler de daha sonraki toplantılarda konu olarak işlenecektir. Bugüne dek yapılan çalışmalarda gençlerin olgunlaşmasını belirleyen ve bir veya diğer şekilde şartlayan Müslümanlığa özgü unsurlar tespit edilmemiştir. Bugüne dek yapılan tartışmaların sonucunda Çalışma Grubu üyeleri aşağıdaki çağrıları kesin ve açık olarak ortaya koymuştur: a. Müslüman ebeveynlerin bir kısmı Alman eğitim sistemi hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığından çabaları hedefe ulaştırıcı nitelikte değildir; bazı durumlarda ebeveynlerin eğitme yükümlülüğünün yoğunlaştırılması faydalı görülmektedir; ebeveynlerle okul arasındaki ilişkinin iyileştirilmesi gereklidir; öğretmenlerin, Müslüman yurttaşları ilgilendiren konuları kavraması için daha iyi bir kültürlerarası anlayış sahibi olması gerekmektedir. b. Öğleden sonra pedagojik eğitim konsepti ile çalışan tamgünlük okulların sayısının artması gerekmektedir. c. Alman okul sistemi, öğrencilerin daha uzun süre birlikte eğitim alması açısından gözden geçirilmeli; eğitimde ailevî kökene bağlı bir ayrım yapılmasına son verilmelidir. 10 d. Dil eğitimi, uygun bilimsel bulgulara dayanan yeni konseptlerle sürdürülebilir şekilde iyileştirilmelidir (okuldaki günlük yaşama paralel olarak – gerekirse 6 yaşa kadar). e. Müslüman ebeveynler çocuklarını ana okulu veya hazırlayıcı okula (Kindergarten/Vorschule) göndermeleri için daha çok teşvik edilmelidir; kurumsal çocuk bakımı ve bu kurumların vasıflı eğitim verme görevi iyileştirilmelidir, personelin eğitimi ve çalışma hayatı boyunca verilen eğitim iyileştirilmelidir. 2. Medya ile ilgili sonuçlar: Çalışma Grubu, İslam dininin Almanya’da medyada yansıtılan görünümünü ele almıştır. Medyadaki güncel yayınlar aşırı derecede şiddet konusu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bundan dolayı Çalışma Grubu sorumluluğunun bilincinde olan, önyargısız ve ayrıntılı bir haberlendirme sistemi talep etmektedir. Almanya’da Müslüman yaşantıya ait günlük hayattan alınan daha çok konu işlenmelidir. Müslüman yurttaşların kültürel çeşitliliği de Almanya’daki kültürümüze yaptığı katkının altını çizerek aktarılmalıdır. Grup çalışmalarında medyanın dahilî yapısı ile de ilgilenmiştir. Çalışma Grubu üyeleri tarafından televizyon ve radyo redaksiyonlarına daha çok sayıda göçmen kökenli elemanın alınması ve böylece bu yurttaşların konu hakkında sahip olduğu bilgiden ve kültürlerarası anlayıştan yararlanılması talep edilmiştir. Çalışma Grubu bu sonuçları temel alarak 27 Şubat 2008 de Federal Basın Dairesinde Herbert Quandt Vakfı ile birlikte “Almanya’da İslam dininin görünümü: Eski basmakalıp fikirler, yeni düşman tipleri?” başlığı altında bir uzmanlar toplantısı düzenlemiştir; bu toplantı, medyadaki haberlendirmede İslamiyet ve Müslümanlar hakkında kullanılan basmakalıp görüntünün kaldırılmasını teşvik etmek amacı ile düzenlenmiştir. Phoenix tarafından naklen yayınlanan ve tüm partilerden federal milletvekillerinin, gazetecilerin ve bilim uzmanlarının katıldığı bu toplantıda öncelikle irdelenen konu, 11 Eylül 2001 den sonra Almanya’da Müslümanların kamu tarafından algılanışının ve medyadaki görünümünün değişip değişmediği veya nasıl değiştiği ve bu kesimin kendini teşhir etmesinde de bu tarihten beri bir değişmenin tespit edilip edilmediği olmuştur. Tüm partilerin millet vekilleri İslamın çeşitli özelliklerini dikkate alarak görüntülenmesi gerektiğine dikkat çekmiş ve çok sayıda Müslümanın dışlandığı ve reddedildiği duygusuna sahip olmasının Almanya’nın entegrasyon politikasının merkezî sorunlarından biri olduğunu vurgulamıştır. Dernek, cemiyet v.b. teşekküllerin temsilcileri Almanya’daki Müslümanları, toplum içinde daha faal olmaya davet etmiştir. Politika, medya ve bilim alanınlarını temsil eden yaklaşık 200 katılımcı son derece canlı bir tartışmanın gerçekleşmesini sağlamıştır. (bkz. ek 3). 11 “Güvenlik ve İslamcılık” Konuşma Grubu’nun vardığı sonuçlar Ön açıklama: Burada sunulan tezler, Konuşma Grubu’nun ilk beş oturumundan sonra çıkarılan sonuçtan oluşmaktadır ve 25 Ocak 2008 tarihli sekizinci oturumda nihaî olarak tartışılmış ve kabul edilmiştir. Henüz üzerinde ortak görüşlere varılmayan bazı münferit konular bundan sonraki oturumlarda ele alınacak ve Konuşma Grubu’nun daha sonra açıklanacak olan sonuçlarına yansıtılacaktır. “Güvenlik ve islamcılık” Konuşma Grubu’nun bugüne dek yapmış olduğu çalışmaların çıkardığı sonuçlar olarak aşağıdaki tezler ortaya konmuştur: 1. “Polis ile cami derneği arasında işbirliği” ve “Güven oluşturucu tedbirler” adlı projelerden çıkarılan sonuçlar: Alman İslam Konferansı’nın (DIK) “Güvenlik ve İslamcılık” Konuşma Grubu 8. Kasım 2006 ve 17. Ocak 2007 tarihli oturumlarında “güven oluşturucu tedbirler” adlı tasarım ve yerel polis teşkilâtının cami dernekleri ile yaptığı işbirliğinin (Essen ve Berlin’de) iki örneği üzerinde çalışmıştır. “Güven oluşturucu tedbirler” adlı tasarım BKA, BfV, bir çok eyalet güvenlik mercii ve Müslüman birlikleri DITIB ve ZMD arasında 2005 den bu yana süregelmekte olan diyalog süreci çerçevesinde geliştirilmiş ve taraflarca oy birliği ile onaylanmıştır. Tasarımın öncelikli hedefi katılan Müslüman dernek ve birlikler ile güvenlik mercileri arasındaki işbirliğini iyileştirmektir. Aynı zamanda bu tasarım Almanya’daki Müslümanlar ile gayrimüslimler arasındaki güvenin pekiştirilmesi için de bir katkı olarak düşünülmüştür. Yerel polis teşkilâtı ile cami dernekleri arasındaki işbirliğinin üzerinde tartışılan örnekleri, Federal Siyaset Eğitimi Dairesi’nin yayınladığı “Polis ve Cami Dernekleri” adlı broşürle kamuya sunulmuştur. Sözü edilen bu girişimler, “İslamcılık ve Güvenlik” konuşma grubunun üstlendiği görevler açısından tartışılmış ve değerlendirilmiştir. Çalışmalarda aşağıdaki sonuçlar çıkarılmıştır: • BKA, BfV ve bir çok eyalet güvenlik merciinin DITIB / ZMD ile oluşturduğu “güven oluşturucu tedbirler” adlı tasarım ve “polis ve cami dernekleri” adlı broşür güvenlik mercileri ile Müslüman birlikler arasında iyi yapılanmış bir işbirliği için uygun temeller teşkil etmektedir. 12 • Radikalleşme tehlikelerinin bu tür projelerle doğrudan etkilenmesi mümkündür. Güvenlik mercileri ile Müslümanlar arasındaki ilişkinin iyileşmesi, Müslümanların islamcı –yani aşırı bir İslam anlayışı- girişimlere karşı koymasını, çevrelerinde bu tehlikeye maruz kalan insanları yatıştırıcı davranmasını ve aşırı ve radikal kişilere sınır koymasını kolaylaştırabilir. • Yerel düzeyde gerçekleşen işbirliklerinin başarılı olması belirgin derecede orada mevcut olan somut şartlara bağlıdır. Her ne kadar genel anlamda geçerli bazı başarı faktörlerinin tanımlanması mümkün olsa da bunlarla sınırlı olmadığı kesindir: o Her iki taraf için kurumlarında yüksek etki ve itibar sahibi kişilerin muhatap olarak belirlenmesi (tasarımın ana fikri: “güvenlik oluşturucu tedbirler). o Yuvarlak masalar: söz konusu sosyal alanlarda söz sahibi aktörlerin tümünün dahil edilmesi zorunludur. Burada polis ve cami dernekleri sadece diğerlerinin yanısıra mevcut olan iki unsurdur. Sosyal daireler ve gençlik daireleri, okullar, Müslüman üyeleri olan dernekler, itibarlı Müslüman kişiler de buraya dahil olmalıdır. o Ortak olguların vurgulanması: Katılanların tümünün nerede ve niçin özellikle kendilerinin bir işbirliğine katkıda bulunmasının mümkün olduğunun bilincine varması ve bunu sürekli bir görev olarak idrak etmesi zorunludur. Katılan her kişi, önceden tanımlanmış hedeflerle ölçülmeyi kabullenmelidir. o Şef konusu: Katılan kurumların yöneticileri, diğer katılanlarla bir güven temeli oluşturmaya gerçek ve kalıcı bir ilgi göstermeli ve kendi elemanlarını bu yönde pratik çalışmaya yönlendirmelidir. o Uzun vadeli angajman: Katılanların tümü, özel bir neden olmasa dahi sürekli somut adımlar atmalı, böylelikle işbirliğinin sürdürülebilir bir şekilde canlı kalmasını sağlamalıdır. • Bu başarı faktörleri aşağıdaki somut tedbirlerle desteklenir: o Belirlenen görevlerin, işbirliğine katılan kurumlarda sabit yeri olmalıdır; böylece personel açısından değişiklikler olsa dahi görevlerin yerine getirilmesine aksamadan devam edilebilir. 13 o Uzun vadeli bir angajman için organizasyon açısından gerekli şartların yerine gelmesi için işbirliğine katılan kurumlarda bu görev için maddî kaynaklar ayrılmalıdır. o Platformlar oluşturulmalı ve kullanılmalıdır: Muntazam aralıklarla her düzeyden katılımcıların bulunduğu bilgilendirme toplantıları ve tartışma panelleri düzenlenmelidir. o Resmi dairelerin elemanlarına eğitim sağlanmalıdır. o Birlikte islamcılık ve radikalleşme konularında bilgilendirici malzemeler hazırlanmalıdır. o Çeşitli kurumların (örn. yerel yönetim, polis teşkilâtı) birlikte ve paralel olarak Müslüman cemaatine etkili fikirler verebilmesini sağlamak amacı ile devlet tarafındaki aktörlerin faaliyetlerinde eşgüdüm sağlanmalıdır. • Ve tüm işbirliği projelerini kapsayan bir genel bakış edinmek, gerektiğinde muhatap olabilecek kişiler, konuşmacılar v.b. belirlemek veya bilgilendirme malzemesi oluşturma ve dağıtımında yardımcı olmak amacı ile federal hükümet veya eyalet yönetimleri düzeyinde bir eşgüdüm dairesinin oluşturulması da düşünülmelidir (takas bürosu). Çıkarılan bu sonuç üzerine 2 Mayıs 2007 tarihli 2. genel kurul toplantısında belirlenen inceleme görevine dayanarak Federal Göç ve Sığınmacılar Dairesi (BAMF) nezdinde bir takas bürosunun kurulması önerilmiş ve gerçekleştirilmiştir (bkz. rapor, ek 4). 2. Alman güvenlik mercilerinin islamcılık alanındaki çalışmasına ilişkin çıkarılan sonuçlar Terör, tüm insanları tehdit etmektedir – gerek Müslümanları gerek gayrimüslimleri. Konuşma Grubu’na katılanlar, güvenlik mercilerinin görüşüne ve kendi algılamalarına dayanarak Almanya’da ciddiye alınması gereken bir terör tehlikesinin mevcut olduğu ve bunun İslamla meşrulaştırıldığı kanısındadır. Muhtemel faillerin bu tür bir saldırıdan önce radikalleşmesi, Almanya’da da gerçekleşmektedir; yani failler, ancak Almanya’da bulundukları süre zarfında bu fiili gerçekleştirmeyi kararlaştıran, Almanya’da yetişmiş veya Alman kökenli kişiler olabilmektedir. 14 Almanya’da bazı Müslüman grup ve örgütler aşırı ideolojiler ve davranışlar için aktif propaganda yapmaktadır. Bunlar yazılı ve sözlü olarak Almanya’nın özgürlükçü demokratik temel düzeni ile bağdaşmayan hedefler için savaşmakta ve gerek ülke içindeki barış ve dünya üzerinde barış ve halklar arasındaki anlaşma için bir tehlike arzetmektedir. İslamcı girişimlere karşı toplumun tek gövde olarak dayanışma içinde karşı koyması hepimizin ortak sorumluluğudur. Bunun en önemli araçları ise tehlikeye karşı koymanın devlet tarafından yapılması, entegrasyon politikaları ve sivil toplumdaki diyaloglardır. Özellikle radikalleşme süreçlerinin ve şiddet fillerine yatkınlığın önlenmesi sadece etkin ve erken tanı – Müslümanların da aktif katkısı ile – mümkündür. Bunun için şart olan karşılıklı güven ise Almanya’da güvenlik mercileri ile Müslümanların temsilcileri arasında eleştiriye açık bir diyaloğu gerekli kılmaktadır. 3. Hollanda’da terörle mücadele stratejileri ve devlet ile Müslüman cemaatler arasındaki diyalog hakkında varılan sonuçlar Hollanda’da yaşayan Müslüman nüfus, köken, yapı ve toplam nüfusa oranı açısından Almanya’dakinden çok farklıdır. Buna rağmen Müslüman göçmenlerin entegrasyonunda ve eğitim alanında mevcut olan eksikliklere bakıldığında ortak yönler tespit edilmektedir. Güvenlik durumu ve radikal İslamcılık tehlikesinin giderek artması da ortak yönler olarak görülmektedir. Her iki ülkede çeşitli halk gruplarının birbiri hakkındaki bilgisi ve karşılıklı anlayışı açısından açıklar mevcuttur. Hollanda’da uygulanan geniş kapsamlı entegrasyon politikası, aşırı İslamcılık ve radikalleşmeden kaynaklanan tehlikeleri azaltmayı hedefleyen özel tedbirler içermektedir; bunlar örneğin Müslüman cemaatler içinde çekinmeksizin radikalleşmeye karşı nedenler ileri sürecek ve argümanlarını kitleye yayacak kişilerin eğitilmesini ve internet’de bulunan çok sayıdaki islamcı sayfaya karşı koyabilecek, demokratik bir İslam propagandası yapan internet sayfalarının hazırlanmasını içermektedir. Bu projelerin çoğu, islamcı eğilimleri önlemek amacı ile yapılan çalışmalara Müslümanları da dahil etmektedir. Teröre karşı Hollanda’da uygulanan kampanya ile hedeflenen, gizliden gizliye İslamı bir düşman olarak göstermeksizin terörün içerdiği tehlikeler hakkında halkı bilinçlendirmek ve halkta devletin aldığı tedbirler ve diyalog süreci hakkında dikkat ve güven oluşturmaktır. 15 Burada tanıttığımız Hollanda’da uygulanan önleyici projeler, örnek olarak alınmalıdır: islamcılığa karşı bir internet sayfası gibi islamcı radikalleşmeyi önleyici projeler veya terör ve radikalleşmeye karşı olan ve barış içinde birlikte yaşamayı destekleyen kampanyalar Almanya’da da saydamlığın artmasını sağlayabilir ve islamcı girişimlerin tohumlarının verimli toprağa düşmesini, özellikle gençlerin radikalleşmesini önleyebilir. Bu kampanyalar için yapılan çalışmalara Müslüman örgütleri ve Müslüman kişiler de dahil edilmeli, bu Alman İslam Konferansı (DIK) bağlamında da yapılmalıdır. Konuşma Grubu’na katılan dernek ve birlikler, cemaatlere aşırılığa karşı bağışıklık kazandırmanın hayatî önem taşıdığını vurgulamıştır. Bu bağlamda devletin, sürdürülebilen ve daha etkin tedbir mahiyetindeki çalışmalarla mevcut veya yeni oluşturulan (örn. internet forumları, Müslümanlar tarafından hazırlanan ve Müslümanlara hitap eden gençlik sayfaları) olanakların nasıl teşvik edilebileceği konusunu incelemesi gerekmektedir. 4. İslam eğitim çalışmaları üzerinde islamcı etkiler ve bununla ilgili radikalleşme faktörlerine dair varılan sonuçlar Müslüman eğitim çalışmaları çerçevesinde sunulan bazı konular, islamcı bir dünya görüşü aktarmaktadır. Bunun örnekleri: • Gerçeğin sadece İslam’da bulunduğunun ileri sürülmesi ve diğer din ve kültürlerin aşağılanması, • İslam’ın tek geçerli siyasî ve toplumsal düzen olduğunun propaganda edilmesi1 , • Batı dünyasının, hıristiyanlığın veya yahudilerin düşman olarak gösterilmesi • Mücahidlerin aşırı ve terör açısından örnek olarak alınması olarak sıralanabilir. İslamcı eğitim çalışmaları ile terör saldırılarının arasında doğrudan tek nedenli bir bağlantı bulunmamaktadır. Ancak eğitimde islamcı eğilimlerin aktarılması, radikalleşmeye neden olabilir ve siyasi veya dinî nedenlerle uygulanan şiddetin desteklenmesini propaganda etmese dahi entegrasyona manî olarak islamcı paralel toplumların oluşmasına yol açabilir ve siyasî aşırılığa götüren bir radikalleşmeyi destekleyebilir. 1 Bu, anayasa’nın öngördüğü çoğulcu demokrasi ile bağdaşamaz. 16 Bu tür islamcı etkilere karşı kendini belirgin bir şekilde sınırlamak ve islamcı gruplarla eleştirel bir tartışma yapılmasını aktif desteklemek de Müslüman eğitim ve okul kurumlarının görevleri dahilindedir. Bu kurumların uyguladığı dersler ve erişmeyi hedefledikleri eğitim içerikleri özgürlükçü demokratik temel düzenin güçlenmesine ve gelişmesine katkıda bulunmalıdır. Bu yönde başlatılan faaliyetlere devam edilmeli ve kapsamı genişletilmelidir. İslam dernek ve birlikleri ve eğitim kuruluşları bu süreci –özellikle hedef gruplar, eğitim malzemeleri ve öğretmenlerin yetisi açısından- saydamlık sağlayarak desteklemelidir. Dernek ve birlikler kendi mekân ve kuruluşlarında temin edilebilen islamcı yayınlara karşı aktif girişimde bulunacaktır; bu özellikle güvenlik mercileri, bilim, medya ve sivil toplum örgütleri tarafından bu vak’alara işaret edildiği durumlar için geçerlidir. İslamcı yayınların anayasaya aykırı içeriğinin tartışılarak aydınlığa çıkarılması ve bu konuda bilgilendirmek de bu çalışmalara dahil olarak görülmektedir. Müslüman eğitim kuruluşlarında bu yaklaşımın proaktif bir şekilde yaygınlaştırılması öngörülmüştür. Devlet okulları ve diğer eğitim kuruluşlarının (örn. Federal Siyaset Eğitimi Merkezi) mentörlük üstlenmesi gibi camiler ve müslüman eğitim kuruluşları ile yapılan işbirlikleri, eğitim hedefleri konusunda bir bilgi alışverişinin gerçekleşmesine katkıda bulunarak özgürlükçü demokratik temel düzeni gerçekleştiren içerik ve savunan tez örneklerinin aktarılmasını sağlayabilir. 17