Avrupa Medyasının Kavram Kargaşası Çıkmazında İslamcılık Örneği Dr. Müşerref Yardım Din Sosyologu, Brüksel Avrupa yazılı ve görsel medyası tarafından sıkça kullanılan “İslamcılık”, “İslamcı”, “İslam” gibi kavramların Avrupa toplumlarında kargaşa oluşturmakla kalmayıp bilgi kirliliği ve dezenformasyona kadar gidebildiğini son dönemlerde yaşanan olaylar ortaya koymaktadır. Kullandığı terminolojiyle yazılı ve görsel medyanın demokratik ve çokkültürlü Avrupa toplumlarında üstlendiği rol bugüne kadar tartışılagelmiştir. Avrupa’da İslamı ve Müslümanları kesintisiz bir şekilde gündeminde tutma çabasında olan yazılı ve görsel medya, “İslam”, “İslamcılık”, “İslamcı”, “Müslüman” gibi kavram kargaşasıyla Müslümanların görünürlüklerini dışlayıcı, İslam ve Müslüman düşmanlığını körükleyici bir tonda ele almaktadır. Le Point’in kurucusu Claude İmbert’in “…biraz islamofobik olduğumu söylemeye çekinmiyorum…” gibi birçok medya mensubunun İslam’ı dışlayıcı tutumları ve söylemlerini göz önünde bulundurursak “İslam’dan korkulmalı mı ?”, “Kim İslam’dan korkuyor ?”, “İslam korkusu”, “Batı, İslam’a karşı”, “çekingenliği olmayan şu İslam”, “İslam, rahatsız eden gerçekler”, “İslamcılar ve biz”, “İslamcı tehdidi”, “İslamlaşmayı izlemek” gibi başlıklar Avrupa medyasında olağanlaşması şaşırtıcı değildir. Avrupa ülkeleri kendi topraklarında yaşayan Müslümanların varlıklarını sömürgeci bir bakış açısından ele alarak “göçmen”, “yabancı” olarak damgalamaktadırlar. Avrupa toplumları Müslümanları gazete ve televizyonlar aracılığıyla petrol krizi, Cezayir gelişmeleri, İran Devrimi, Salman Rüşdi olayı, Golf krizi gibi dış gelişmelerle tanıdılar. Bir başka deyişle İslam ve Müslümanlar ülke dışında yaşanan sorunlar ve krizlerle birlikte anılır oldular. Fransız gazeteci Thomas Deltombe’un tarifiyle medya “hayali bir İslam” yaratmıştır. Bu süreç 11 Eylül İkiz Kule saldırılarıyla birlikte daha da ivme kazanmıştır. Bu saldırılarla başlayan süreçle birlikte bugün gelinen nokta ise vahim bir tabloyu gözler önüne sermektedir. Medya da dâhil olmak üzere başta siyasi ve akademi çevreleri tarafından olmak üzere İslam ve Müslümanlar söz konusu edilirken başvurulan yöntemler ise objektiflikten uzak önyargılar, basmakalıplar, “a priori ”ler ve sübjektif yaklaşımlardan oluşmaktadır. Yazılı ve görsel medyanın düşmanca söylem ve tutumlarla sıkça İslama atıfta bulunmalarının manevi veya piskolojik taciz olmadığını iddia etmek mümkün müdür? Medya tarafından kavram kargaşası kaynağı olmakla birlikte, “İslamcı” ve “İslamcılık” kavramları aynı zamanda Müslümanları damgalama ve kamusal alandan uzaklaştırma aracı olarak da kullanılmaktadır. Bu kargaşa “Siz Müslümanlar dininizden dolayı bizim gibi değilsiniz ve bizim gibi olmadığınız takdirde de bu ülkede yeriniz yoktur” anlayışını egemen kılmaktadır. Bu da dolaylı yoldan “aynı toplumda beraber yaşayabilmemiz için bizim gibi olmalısınız/yaşamalısınız” diretmesi anlamına gelmektedir. Avrupa ülkelerinde artan Müslüman nüfusu, ibadethane istekleri, bayanların başörtülü eğitim ve istihdam talepleri islamcılığın yükselişine işaret ettiği iddiasındandan yola çıkarak bazı ideolojik kesimler tarafından “İslamcılık” din ve vicdan özgürlüğünü kısıtlamada sıkça başvurulan bir “araç” olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyolog Pierre Bourdieu’nün televizyon için “sıradan kelimelerle halkı etkilemenin mümkün olmadığından olağanüstü kelimelere başvurma ihtiyacı” tanımını biraz daha genişleterek televizyon da dahil olmak üzere tüm medya sektörüne uygulamak mümkün. Medyanın terminoloji kullanımında eklektik ve seçici yöntemleri sansasyonele sebebiyet verdiğinden muhatabı üzerinde etkisini fazlasıyla göstermektedir. Böylelikle çarpıtılmış gerçeklerin korkular ve düşmanca tutum ve saldırıları beslemekte olduğunu söyleyebiliriz. Medyanın terminoloji seçimi toplumun bakış açısını ve algısını şekillendirmede hiç şüphesiz çok büyük katkısı vardır. Bu nedenden dolayı Avrupa’da siyasi çevrelerin ve entelektüellerin olduğu kadar, medya tarafından da “İslamcı” ve “İslamcılık” kavramlarının doğru kullanımı toplumsal barış ve birlikte yaşama adına hayati önem taşımaktadır. Ticari amaçlı ve sansasyonel haber yapma endişesiyle başvurulan kavramlarla “Müslümandan İslamcıya“, “İslamcıdan İslamcılığa“, “İslamcılıktan da radikalizm ve terörizme” geçilerek “Müslüman=İslamcı=terörist/radikal İslamcı” denklemi ve anlayışı rahatlıkla ortaya çıkabilmektedir. “Her Müslüman bir İslamcıdır ve her İslamcı da bir terörist” imasıyla yazılı ve görsel medya okuyucularını ve izleyicilerini terörist tehdidi unsuru etrafında yoğunlaştırmaktadır. Avrupa medyası tarafından servis edilen haberlerde gazetecilerin ele aldıkları konulara hakim olmadıkları bir başka gerçektir. En önemlisi masumca veya kasten yapılan hataları ve yanlışları düzeltmek bir yana, yapılan telkinlere ve eleştiriler dahi dikkate alınmamaktadır. Yazılı ve görsel medya yanlış algılamalara ve değerlendirmelere dayalı kendi İslam versiyonu- nu okuyucularına ve izleyilerine tabiri caizse dikte etmektedir. Bu gerçek “İslamcılık”, “İslamcı”, söz konusu olduğunda daha da belirgin olup, sonuçları da yapıcı olmaktan uzak yıkıcı bir nitelikte Avrupa gündemine getirilmektedir. İslamcılık ve islamcı kavramlarının medyatik kullanımı ister bilinçli, ister bilgisizliğe dayalı, isterse de çıkar amaçlı olsun, yeni bir pencere açma gerekliliğini ortaya koymaktadır. Kavram kargaşasına son vermenin, önyargıları yıkmanın ve bu kavramların doğru kullanımını sağlamanın en kısa ve en etkileyici yolu bu kavramları objektif ve yeni bir tanımlamadan geçirme zorunluluğudur. Bu konuda örnek teşkil edebilecek uluslararası bir gelişme geçtiğimiz haftalarda uygulamaya konuldu. Amerikan Haber Ajansı “İslamcılık” kelimesinin belirsiz ve kapsamlı kullanımına son vermek için, bu kavrama yeni bir tanımlama getirmiştir. Buna göre “İslamcı, toplumu İslami kurallara göre şekillendirmeyi amaçlayan siyasi bir hareketin mensup” olarak tarif edilmektedir. Böylelikle Amerikan Haber Ajansı “İslamcı” kavramının yaygın olan “jihadist, militan, radikal İslamcı” kullanımlarına son noktayı koyduğunu belirtmiştir. Bu ilke Amerikan Haber Ajansı gazetecileri için bir yol gösterici mahiyetindedir. Bugüne kadar Avrupa ülkelerinde buna benzer bir gelişmeye rastlamak mümkün olmamıştır. Amerikan Haber Ajansı örnek alınarak Avrupa ülkelerinin haber ajansları da “İslamcılık” ve “İslamcı” kelimelerini terörizmle bağdaştırmadan siyasi boyutuna vurgu yapan bir tanımlama getirerek yazılı ve görsel medyanın gazetecilik etiğini hiçe saymalarına karşı bir nevi filtre oluşturma yolunu seçmeleridir. Bu durum hem gazetecilik etiği kurallarını ihlali durumunda denetimine, hem de her Avrupa vatandaşının bu tür ihlaller karşısında yasal yollara başvurup ülkelerindeki gazetecilik etiği denetlemesi yapan konsey veya kurumları devreye sokabilmeleri anlamına gelebilmektedir. Müslümanlara karşı maddi ve manevi her türlü saldırının günden güne arttığı ve her türlü görünürlüklerinin ve özellikle her başörtüsü takanın “İslamcı” olarak tanımlanan Avrupa ülkelerinde, yazılı ve görsel medyanın kullandığı ve damgalama ve dışlama aracı olan bu kavramlara acilen yeni bir tanımlama getirme zorunluluğu kendini iyiden iyiye hissettirmekte olduğunu görmekteyiz. Gerçekler çarpıtılarak basit ve indirgemeci görüşe dayalı haberler ve yayınlar önyargı ve damgalama unsuru olarak ayrımcılığa giden yolun kapısını aralama imkânını vermektir.