ahmet yavuz - KutluBitig

advertisement
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
REİS
PAŞA
AHMET YAVUZ
1
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
2
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Büyük Türk Milletine...
3
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Selanik herşeyden habersiz bir lideri bekliyordu. Bir liman
şehriydi. Osmanlı'nın gelişmiş şehirlerinden olan Selanik yeni
düşence ve siyasi akımların barındığı kozmopolit bir şehirdi.
Yokluk Osmanlı'nın tüm şehirlerinde olduğu gibi Selanik'te
de baş gösteriyordu. Dar sokaklar , akrep kaynayan evler ,
rutubet kokusu...
Eğitimi yetersizdi , toplumda kadının yeri yoktu. Düzen
bozuk , sanayi sıfıra yakın. Birisi gelecekti. İmparatorluğu bu
bataklıktan çekip çıkaracak , herkesin ihtiyaç duyduğu birisi.
Türk milleti izinden gideceği liderini bekliyordu...
Nice kahramanlar görmüştü bu millet. 'Ya ben İstanbul'u
alacağım ya da İstanbul beni ' diyen Peygamber'in övdüğü
4
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Fatih'i , İmparatorluğun sınırlarını 3 kıtaya yayan Kanuni'yi ,
40 çerisiyle Çin Sarayı basan Kür Şad'ı , atlarının ayak
sesleriyle Roma'yı titreten Atilla'yı , tekbirlerle Anadolu'nun
kapasını açan Alparslan'ı ve daha nicelerini...
Böyledir Türk'ün töresi. Bir lider çıkar yol gösterir.
Bağımsız yaşar , bağımsızlığı uğruna can alır , can verir. Ölür
yine de boyun eymez düşmana.
Peygamber'in hadislerinde yer bulmuş kutlu bir millet.
Orta Asya'dan Anadolu'ya sevda getirmiş bir millet.
Nice canlar yitip gitti bu ülkü uğruna. Öyle kolaymıydı bu
toprakları bırakıpta gitmek. Öyle kolayda olmadı.
Bırakmadıkta. Bırakmayacağızda...
Bir ara tıknazca bir adam yanımıza geldi. Kendisi halkevi
başkanlarındanmış. Yavaşça paşaya yaklaşarak ;
‘Paşam hangi ay , hangi tarihte doğdunuz bize lutfeder
misiniz ?’ dedi. Bu soru üzerine Atatürk şaşırdı , birazda kızdı.
Ama yine de bu saf adamın saf sorusuna ters birşey
söylemek istemedi. Biranda mavi gözlerini etrafındakiler
çevirdi ve ;
‘ Ben ne zaman doğdum cevaplayınız’ dedi. Bu soru üzerine
etrafındakiler ne yapacaklarını bilemediler. İçlerinden biri
atılarak cevapladı ‘ 19 Mayıs 1919 da doğdunuz Paşam’
5
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
dedi. Bu cevap üzerine Atatürk ün yüzü gevşemiş , verilen
cevapten gayet memnun kalmıştı. Soruyu soran adama
dönerek ‘ İşte ben o gün doğdum’ dedi.
Gece olmuştu. Ali Rıza uyumak için gözlerini kapadı. Çokta
uzun sürmedi uykuya dalması. Ak saçlı , nur yüzlü bir pir
rüyasına geliverdi. Uzakta duran sarışın kızı gösterdi ; ' Bu
senin kısmetindir. ' dedi ve kayboldu...
Ali Rıza uyanınca hemen ablasının yanına gitti ; ' Abla
bana evlenmek için hemen bir sarışın kız bul ' dedi ...
Dönemin adeti gereği hemen kız bakılmaya başladındı.
Görücüler sokağa çıktılar. Ali Rıza'ya uygun sarışın bir kız
aranmaya başladı. Sordular , soruşturdular.
Sonunda Sarıgüllü Hacı Sofulardan Feyzullah Ağa'nın kızı;
kumrala çalan sarışın, beyaz tenli, orta boylu, mavi gözlü,
dalgalı kıvırcık saçlı Zübeyde bulundu. Zübeyde Lankaza da
doğmuş çocukluğu ve ilk gençlik yılları burada ailesi ile
birlikte geçmişti. Güçlü bir beden yapısına ve güçlü bir
iradeye sahipti. Fazla bir eğitim görmeyen Zübeyde okumayı
biliyordu ve kendini geliştirmiş bir kadındı. Kendisine de
annesinin lakabı olan molla (bilgin) lakabı takılmıştı. Dini
geleneklerine bağlı , muhafazakar bir kadındı.
6
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Ali Rıza Efendi, "Gülzar-ı Cennetim Zübeydem" dediği
Zübeyde Hanım'la 1870 lerin başında evlendi. Ali Rıza
Efendi'ye babası Ahmed Efendi'den kalan 2 katlı ahşap evde
oturmaya başladılar.
Evlendikten bir yıl sonra Zübeyde hamile kaldı. Rüyasında
gördüğü , aşık olduğu kadından bir çocuğu olacaktı Ali
Rıza'nın. Fatma adında bir kızları oldu. Ancak Fatma bir yaşını
dolduramadan hayatını kaybetti. Bu durum Ali Rıza'yı da
Zübeyde'yi de derinden etkiledi.
Fatma'nın ölümünden sonra Ahmet ve Ömer adında iki
çocukları daha oldu. Ama onlarda dönemin şartlarında
hayatta kalamadılar...
Zübeyde Hanım ve Ali Rıza Efendi uzun süre kaybettikleri
çocuklarının acısını yaşadılar. Tarihler yaklaşık olarak 1880 i
gösterdiğinde Zübeyde Hanım yeniden hamile kaldı. Eve
gelecek yeni bir çocuk , yeni bir umut demekti. Artık doğum
yaklaşmış ,Ahmet Subaşı Mahallesi'ndeki pembe evde
heyecan artmıştı. Nihayet Zübeyde Hanım ın doğum sancıları
başladı. O sırada evde Ali Rıza Efendi nin annesi Ayşe Hanım
da bulunuyordu. Hemen ebe olarak Hatice Kadın çağırıldı.
Doğum gerçekleşti. Zübeyde Hanım ebeye kız mı erkek mi
diye sormaya cesaret edemedi. Bir süre sonra ebe ‘Müjdeler
7
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
olsun kızım, bir oğlan çocuğun oldu. Nur topu gibi. Allah uzun
ömürlü etsin.’ dedi.
Eve yeni bir umut gelmişti. Kaybettikleri üç çocuğunun
acısını dindirecek yeni bir umut. Sarı saçları , mavi gözleriyle
Selanik'de ki 2 katlı ahşap evde doğan bebek.
Adını Mustafa koydular...
Farklıydı Mustafa. Doğuştan gelen bir farklılığı vardı.
İsyankardı. Boyun eğmezdi. Yaşıtlarından çok farklıydı...
Selanik'in yoksul sokaklarında büyümeye başladı Mustafa.
Kendisini farklı görüyordu. Bundan önce kaybetiği
kardeşlerinin, annesini derinden etkilediğini biliyor ,
kendisini kurtarıcı olarak görüyordu. Annesinin acısını
kendisinin dindireceğine inanıyordu. Yaşıtları gibi çocukca
oyunlar ilgisini çekmiyordu. Ama silahlara düşkünlüğü vardı.
Evlerinin bahçesinde bulunan dut ağaçına çıkmayı çok
severdi. Ağaça çıkar hayallere dalardı. Sorguluyordu.
Anlamaya çalışıyordu.
Bakımlıydı Mustafa. Üstüne başına dikkat ederdi. Temiz
giyinirdi. Mustafa'yı görenler ' Zübeyde Hanım'ın oğluna bak
' derlerdi. Selanik bir lider yetiştiriyordu...
8
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Okul çağına gelince evde bir tartışma koptu. Ali Rıza
Efendi Mustafa'nın modern bir eğitim almasını istiyor ,
Zübeyde Hanım ise Mustafa'nın hoca olmasını , mahalleden
dualarla , ilahilerle uğurlanmasını istiyordu. Evde otorite
Zübeyde Hanım'da idi. Mustafa mahalle mektebine başladı.
Birkaç gün mahalle mektebine gittikten sonra Şemsi Efendi
okuluna geçti. Bu durum Mustafa'nın hoşuna gitti.
Mahalle mektebinin dersleri O’na ağır gelmişti. Ağır
gelmesi derslerin zorluğundan değil, konuların ağır yani
yavaş işlemesindendi. Mustafa, hocanın birinci derste
anlattığı konuyu hemen kavrıyor, ikinci derste yeni bir
konuya geçmesini bekliyordu ama hoca sadece birinci derste
değil, bütün bir gün aynı konuyu anlatıyordu. Bu durum
Mustafa gibi yaşı küçük aklı büyük, yaşına göre, dünyada
eşine ender rastlanacak üstün zekâlı bir çocuk için, sıkıcı bir
durumdu. ' Kimse benden koşmam gereken bir durumda
yürümemi beklemesin ' , diyordu.
Şemsi Efendi okuluna geçince hemen fark edildi. Adını
duyurmuştu. Derslerinde başarılı , hocaların gözünde
değerliydi.
Öğretmenler
odasında
Mustafa'dan
bahsediliyordu.
Bir gün matematik hocası derste üçüncü sınıfların
kitabında aldığı bir soruyu sınıfa sordu. Biranda herkes
soruyu çözmek için mücadele etmeye başladı. Birkaç cevap
9
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
geldi. Cevap verenlerden biri de Mustafa'ydı. Doğru cevabı
verende Mustafa'ydı. Derslerdeki başarısı hocaları tarafından
her geçen gün fark ediliyor , Mustafa'nın ileride parlak bir
geleceği olacağından söz ediyorlardı.
Mustafa mahalledeki diğer çocuklardan farklıydı. Onların
oynadığı
oyunları
oynamıyordu.
O
daha
farklı
düşüncelerdeydi. Çalıdan çırpıdan ev yapıyor , kardeşi
Makbule'yi de bu evin baş köşesine oturtuyordu. Silahlara da
büyük ilgi duyuyordu. Askerliğe sempatisi vardı. Belki de bu
yüzden silahlara ilgisi vardı. Bir gün babasından kalan silahi
temizlemek için Makbule'den yardım istedi. Makbule
abisinin karşısına geçti. Dikkatle onu izlemeye başladı.
Mustafa silahın lüverini temizlemeye başladı. Birden korkunç
bir patlama sesi duyuldu. Makbule Hanım içerdeydi birden
koştu geldi. Odaya girdiğinde göz gözü görmüyordu.
Makbule Hanım korkuyla ' Eyvah ne yaptın Mustafa ,
kardeşini öldürdün ' dedi. Makbule de gözyaşları içinde
ağabeyinin öldüğünü sanıyordu. Tabancanın patlamasıyla
odayı kaplayan toz bulutu dağılınca kimseye birşey olmadığı
anlaşıldı.
Mustafa derslerindeki başarısıyla adından söz ettirirken o
dönem Ali Rıza Efendi tifüs hastalığından yatağa düştü.
10
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Bir gün Mustafa'yı yanına çağırdı. Duvarda asılı duran kılıcı
işaret etti ve ' Büyüyüp şerefli bir asker olunca bu kılıcı
kuşanırsın ' dedi. Annesini ve kız kardeşini Mustafa'ya
emanet etti. Çok geçmeden Ali Rıza Efendi vefat etti.
Mustafa için hayat artık daha zordu. Babasının ölümünden
sonra evin erkeği O'ydu. Sağlam ve güçlü bir karaktere
sahipti. Babasının ölümü onu derinden etkilemişti. Çevresine
karşı daha hırçındı. Evlerinin civarında oturan Rum çocuklarla
kavga etmeye başladı.
Ali Rıza Efendi'nin ölümünden sonra parasızlık baş
göstermeye başlamıştı. Zor geçinir olmuşlardı. Gün gelip son
paraları da tükenince Selanik'te yapacak birşeyleri kalmadı.
Zübeyde Hanım'ın aklında Lazasan köyünün dışında bir
çiftlikte çalışan ağabeyinin yanına gitmek vardı. Ve öylede
yaptı.
Mustafa'da doğup büyüdüğü
Selanik'ten ayrılmanın
verdiği hüzün vardı. Okulu yarıda bırakmış , evinden ayrı
kalmıştı. Çiftliğe yerleştiklerinde Mustafa'da eğitimine ara
vermek zorunda kalmış , dayısına yardım eder olmuştu.
Çiftlikdeki görevi tarlaya dadanan kargaları kovalamaktı. Ama
onun istediği bu değildi. Onun hedefleri vardı. ' Ben büyük
adam olacağım , ben Türk'üm ' diyordu. Kararını vermişti.
Gidecekti...
11
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
O akşam annesi ve kız kardeşiyle yemek yedikten sonra
annesine Selanik'e geri dönmeye karar verdiğini söyledi.
Kafasına koymuştu artık. Zübeyde Hanım'da bunun
farkındaydı. Yarım bıraktığı okuluna devam etmek , doğup
büyüdüğü Selanik'e yeniden kavuşmak istiyordu.
Selanik'e geldikten sonra sivil eğitim veren bir okula
kaydoldu.
Selanik Mülkiye Rüştiyesi...
Yaratılışında asilik vardı. Düzene ayak uydurmada
zorlanıyordu. Okulun katı disiplinine , hocaların donuk
tavırlarına alışamadı. Alışamayacaktıda...
Hocaların söylediğine hemen inanan , düşüncesini
söyleme çekinen ödleklelerin , sersemlerin olduğu bir yerdi
okul onun için.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen derslerinde üstün başarı
sergiliyordu. Özellikle matematik , tarih ve coğrafya
derslerinde çok daha başarılıydı. Diğer öğrencilerin aksine
hocalarıyla tartışmaya girebiliyor , sorguluyor , öğreniyordu.
Yanlışları hocaların yüzüne söylüyordu.
O farklıydı...
12
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Bir gün sınıfta okulun müdürlüğünü de yapan Kaymak
Hafız lakaplı Hüseyin Efendi ile herkesin ortasında tartışmaya
girdiler. Tartışma giderek hararetlendi. Mustafa karşısında
kimin olduğunu umursamıyor , kendi gerçeklerini açıkca
ifade ediyordu. Kaymak Hafız Mustafa'ya susmasını söyledi.
Mustafa ise bu söze itaat etmedi. Hiçbir zaman itaat
etmemişti. Yine etmiyordu. Bu onun karakteriydi. Bu
Mustafa'yı Mustafa yapandı.
Sonunda Kaymak Hafız eline kızılcık sopasını aldı ve
Mustafa'nın bedenine kamçılar indirmeye başladı. Daha fazla
dayanamayan Mustafa çelimsiz kollarıyla bir yumruk
savurdu. Kaymak Hafız neye uğradığını şaşırdı. Böyle bir
hareket beklemiyordu. Yumruğuyla Kaymak Hafız'ı
sersemleten Mustafa hemen oradan uzaklaştı.
Zübeyde Hanım olanları duyunca bağırdı çağırdı.
Babasının ölümünden sonra daha da hırçınlaşan Mustafa
annesine ' Ben artık o okula gitmem ' dedi. Dediği gibi de bir
daha o okula gitmedi.
Mahallelerinde oturan Binbaşı Kadri Bey'in oğlu Ahmet'i
ünüformaya görüyor oda Ahmet gibi askeri ünüforma
giymek istiyordu. Annesine ' Ben askeri okula yazılacağım '
dediğinde Zübeyde Hanım korktu. Asker olmak istiyordu
Mustafa. Bir asker.
13
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
'Ama askerlik ' dedi Zübeyde Hanım...
Askerlik demek savaş demekti. Kan demekti...
Karşı çıktı , olmaz dedi. Ama Mustafa kafasına koymuştu...
Kafasına koyduğunu da yapmıştı. Annesinden gizlice
askeri sınavlara girdi ve başarılı oldu. Selanik Askeri
Rüştiyesi'nde okuyacaktı.
Askeri Rüştiye'ye çabuk alıştı Mustafa. Burda onu
bağlayan , ilgisini çeken birşey vardı. Burada da derslerindeki
başarısıyla kısa sürede adından söz ettirmeyi başardı.
Zübeyde Hanım'da bu durumu kabullenmiş , oğluna
ünüforma bile dikmişti. Oğlunu bu ünüforma içinde gördükçe
gururlanıyor , göz yaşlarına hakim olamıyordu.
Daha on üç yaşındaydı. Babasını kaybetmiş , eğitimini
yarıda bırakmış , çok defa okul değiştirmişti. Ama sonunda
kendini ait olduğu yerde hissediyordu. Asker olmak için
doğmuştu. Sağlam iradesi , keskin bakışları vardı. Doğru
bildiğinden şaşmıyor , kafasının dikine gidiyordu. Sınıfta
arkadaşlarıyla da bu yüzden anlaşamıyordu. Ama hocaları
Mustafa'yı çok seviyorlardı. Mülkiye'de olduğu gibi Askeri
okulda da Tarih ve Matematik'te başarılıydı.
Okulun matematik hocası Yüzbaşı Mustafa , dersinde
gösterdiği başarı ve zekasından dolayı genç Mustafa'ya ayrı
14
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
bir ilgi duyuyordu. Üstün zekasıyla okula ilk geldiğinde
hocasının dikkatini çekmeyi başarmıştı.
Genç öğrencisinin yeteneklerinden oldukça etkilenen
Yüzbaşı Mustafa Efendi onu benzersiz kılmak için adına “Bilgi
ve erdem bakımından olgunluk ve eksiksizlik” anlamına
gelen Kemal ismini ekledi.
O artık Mustafa Kemal ' di ...
Çok hırslı bir yapısı vardı. Okuyor , araştırıyor , kendini
inşa ediyordu. Askerlik onun için bir tutku haline gelmişti.
Vaktinin çoğunu okul kütüphanesinde geçiriyordu.
Kütüphanede okumadığı askeri taktik ve strateji kitabı
kalmadı. Okuyor , okudukça hırslanıyordu. En iyisi olmak için
uğraşıyordu.
Mükemmeliyetçilik onun doğasında vardı. ..
Askeri Rüştiye' de okurken derse gelemeyen hocaların
yerine matematik derslerine girmeye başladı Mustafa.
Kendini o derece yetiştirmiş , geliştirmişti. O ara Şevki
Paşa'nın kızına da ders vermek için evlerine gider olmuş ,
gönlünü Şevki Paşa'nın kızına kaptırmıştı. Fakat Mustafa'nın
bunlarla uğraşacak vakti yoktu. O hedefine sağlam adımlarla
gitmek istiyor , bunun dışında hiçbirşey düşünmüyordu. Öyle
de yaptı. Ders dışında hiçbirşey görüşmedi...
15
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Dersler dışında başka işlerle de uğraşıyordu. Yazılı sorular
hazırlıyor, matematik öğretmeni de yazılı cevaplar veriyordu.
Bir gün hoca ''Aranızda kendine güvenenler kalksınlar,
onları müzakereci yapacağım. '' dedi. Mustafa önce
tereddüt etti. Öyleleri ayağa kalktı ki o kalkmamayı doğru
bulmadı. Hocası bunlardan birinin müzakeresinin altına verdi
Mustafa'yı. Fakat müzakererini ortasında tahammülü son
dereceye geldi. Ayağa kalkarak hocaya ''Ben bundan daha iyi
yaparım'' dedi. Bunun üzerine hoca onu müzakereci yaptı,
öteki arkadaşı da altına verdi. Yine sivri zekasını konuşturmuş
, hocalarını kendine hayran bırakmıştı.
Mustafa Kemal Selanik Askeri Rüştiyesi'nden hocalarının
hafızasına kazınmış , takdirini toplamış bir öğrenci olarak
mezun oldu. Aklında Kuleli Askeri İdadisi'ne girmek vardı.
Ancak o dönem ona ağabeylik yapan Selânikli bir subay
Hasan Bey’in tavsiyesine uyarak Manastır Askerî İdadisi’ne
kaydoldu.
Daha on beş yaşındaydı ve doğup büyüdüğü Selanik'ten ilk
defa ayrılıyordu. Manastır onun için yeni bir hayat demekti.
Evinden , annesinden ayrılmıştı. On beş yaşında çıktığı bu
yalnız yolculuk hayatının sonuna dek yalnız sürecekti.
Yalnız ve bağımsız ...
16
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
1896 yılında Manastır Askeri İdadisi'ne kaydını yaptırdı.
Apolet numarası 7348 di. Yeni bir çevre , yeni arkadaşlar...
O dönem Manastır işgalci birliklerin ayak tozları ve
sesleriyle sarsılıyordu. Yunanlılar Girit i almış , Osmanlı'ya
savaş ilan etmişlerdi. Şimdi birlikler hızla cephelere
gidiyorlardı. Kanı hızlı akan Mustafa'da biran önce okulu
bitirip cepheye koşmak istiyordu. Ama öncelikli hedefi okulu
başarıyla bitirmekti.
Manastır'da genellikle okulun bahçesindeki havuzun
başında oyalanır , ağzından şu sözler dökülürdü ;
Manastır'ın ortasında var bir havuz
Dimetoka kızları hepsi yavuz
Manastır ortasında var bir çiçek
Dimetoka kızları hepsi köçek
Biz yanar oynarız
İlk defa anasının yanından ayrılan Mustafa için hayat
koşulları da pek iyi değildi.Düzensiz bir hayatı vardı. Sağlam
bir bünyeye sahipti ama biyere kadar dayanabildi. Okulun ilk
döneminde sıtmaya yakalandı. Ateşler içindeydi. Gün
boyunca yatakta baygın halde yatıyordu. Babasının ölmeden
17
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
önce kendisine hediye ettiği saati de çaldırınca iğne ipliğe
dönmüştü Mustafa.
Oğlunun hasta olduğunu öğrenen Zübeyde Hanım
telaşlandı. Hemen eşinin dostlarından olan Selanik Askeri
Hastahanesi'nin başhekimi olan Muhsin Bey'e giderek ''
Oğlum ağır hastaymış , onu buraya getirtiniz '' dedi. Muhsin
Bey bunun üzerine Manastır'a telgraf çekti ve Mustafa için
okuldan üç ay izin aldı. Mustafa Selanik'e döndüğünde
ateşler içindeydi. Zübeyde Hanım neden bana hasta
olduğunu söylemedin deyince '' Senin heyecanlanacağını
bildiğim için sana bildirmedim '' cevabını verdi. Zübeyde
Hanım Mustafa'ya güzelce bir yatak hazırladı. Rahatına ,
gıdasına dikkat etmesi gerekiyordu. Öyle de yaptı. Gerek
Zübeyde Hanım , gerekse kız kardeşi Makbule Hanım
kendisine özenle baktılar. İki ay kadar istirahat ettikten sonra
kendisini topladı ve okuluna döndü.
Hastalığı geçtikten sonra tekrar Manastır'a dönen Mustafa
buraya alışmakta zorlanıyordu. Doğup büyüdüğü Selanik'i
unutamıyordu. Okulların Ramazan Aylarında tatil olması
vesilesiyle ellerinde çeşitli hediye ve Manastır Dolma
Şekerleriyle ailesini ziyarete gelirdi.
Ama Manastır onun düşüncelerinin oturmaya başladığı bir
şehirdi. Burada Vatan ve Hürriyet Şairi Namık Kemal’i ve
18
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
eserlerinde Türkçülüğü ön plana çıkaran Mehmet Emin
Yurdakul’u tanıdı. Bu dönemde Türk kültür ve tarihi ile
okuduğu eserler sayesinde fikir hayatı şekillendi. Bazı Fransız
düşünürlerin eserleriyle de tanıştı. Bu düşünürlerin fikirleri
üzerinde de arkadaşları ile uzun soluklu tartışmalar yaptı.
1897 yılında Türk-Yunan savaşı başladı. Bir ay kadar süren
savaşı Osmanlı kazanmış ama büyük devletlerin baskıyla
Girit'i Yunanlılara bırakmak zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal
o dönemi ilerde şöyle anlatacaktı ...
“Gençlik hayatımın en heyecanlı günlerini yaşadım. Yaşımın
küçük olmasına rağmen bu savaşa katılmayı çok
istemiştim.”
1898 yılı Aralık ayının ortalarında Manastır Askerî
İdadisi'ni, notları kendisiyle aynı olan Selanikli Ahmet
Tevfik'le birlikte birinci olarak bitirdi.Bu onun için doğup
büyüdüğü , çocukluğunun geçtiği Makedonya topraklarından
ayrılacağının habercisiydi...
Yeni bir hayata atılacağı, kişiliği ve düşüncelerinin daha da
olgunlaşacağı İstanbul'a 1899 yılının Mart ayında ayak bastı.
Henüz 18 yaşındaydı. Osmanlı Devleti'nin başkentini ilk defa
görüyordu.
19
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Mustafa Kemal, o sene sınıf mevcudu 900'ü geçen Harp
Okulu'nda altı kısma ayrılan birinci sınıfların birinci kısmında
idi. Apolet Numarası 1283'tü. Harp Okulu binlerce öğrenciyle
tıka basa dolu , sağlıksız ve padişahın casuslarıyla doluydu.
Öğrenciler beş vakit namaz kılmaları için zorlanıyordu.
Okulda yeterli musluk olmadığından çoğu doğru dürüst
abdest bile alamadan namaz kılıyorlardı.
İlk zamanlar hiç arkadaşı olmadı Mustafa'nın. Ama daha
sonra bu okulda yıllarca dost kalacağı Ali Fuat Cebesoy ve
Asım Gündüz’le tanıştı. Harp Okulu’ndaki birinci yılı gençlik
hayalleri ve çok sevdiği İstanbul’un çarpıcı havası içinde
geçdi. Derslerini aksattı. Padişahın yasaklamasına rağmen Ali
Fuat'la sık sık kaçak olarak barlara ve kahvelere gidiyordu.
Pera aklını başından almıştı Mustafa Kemal'in.
İlk yıl kendini eğlenceye , İstanbul'un havasına kaptıran
Mustafa Kemal ikinci sınıfta Ali Fuat'ın babasının kendisiyle
konuşması sonucu kendine geldi. O dönem Mustafa Kemal'e
''Sen bizler gibi yalnız Erkân-ı Harb zabiti olarak normal
hayata atılmayacaksın. Keskin zekân ve yüksek kabiliyetin
memleketin geleceği üzere müessir olacaktır. Bu sözlerimi
bir kompliman olarak alma, sen de memleketin başına
gelen büyük adamların daha gençliklerinde gösterdikleri
müstesna kabiliyet ve zekâ emareleri görmekteyim.
İnşallah yanılmamış olurum.'' dedi.
20
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Yanılmamıştıda...
Mustafa Kemal Harp Okulu'nu bitirdikten sonra 10 Ocak
1902’de teğmen rütbesi ile Harp Akademisi'nde öğrenimine
başladı.
Harp Akademisi'ne girdikten sonra uykusuzluk derdi
başladı. Sabahlara kadar not defteriyle dertleşiyordu.
11 Mart 1904 Cuma , Saat 7
“Selanik’ten geleli 3 ay kadar oldu. İlk günlerde düzenli
bir hayata başladım zannediyordum. Manen ve maddeten
tutsağı
olduğum
ıstırabımdan
kurtulduğumu
düşünüyordum. Lakin heyhat! Bugün bilmem kaç yüzüncü
defa olmak üzere yine kalbimin bütün şikâyet iniltilerini
işiterek ağlıyorum. Her zamanki gibi, bu dakika dahi...”
21 Mart 1904 Pazartesi , Saat 6
“Bugün para durumumu inceledim. Harcamaları gelirin
pek ziyade üzerinde buldum. Şimdiye kadar cüzdanıma girip
çıkan parayı hesap etmek hatırıma bile gelmemişti. Bu
hesapsızlığın vahim sonuçlarıyla, pek büyük ıstıraplar
altında manen ve maddeten ezildim. Şimdi sarf olunan
paranın harcandığı yerin ve zamanın kaydına baktığım
zaman, hareketimdeki düzensizlik dikkatimi çekiyor. Her
zaman bu defterimin gözden geçirilmesiyle hissettiğim
21
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
pişmanlıklar,
ihtimaldir
ki
yaptığım
hareketleri
düzenlememe neden olacak. Fakat ben henüz bunun tesirini
anlayamıyorum. Masrafların sebebi, fazlalığından ziyade,
gelirlerin azlığıdır.”
Mustafa Kemal için ülkenin sorunları hep aklının bir
köşesindeydi. Ülkenin siyasetinden memnun olmadığını her
zaman çevresindekilere anlatıyordu. Düşüncelereni daha da
geniş kitleye yaymak için gazete çıkarmaya başladı. Gazete az
kullanılan bir dershanede hazırlanıyor, elden ele
dolaştırılıyordu. Gazetenin baş yazılarını ise Mustafa Kemal
kaleme alıyordu. Ancak gazete işi bir süre sonra Mektepler
Nazırı Zülüflü İsmail Paşa tarafından öğrenildi.Gazeteyi
bastıkları dershanede basıldılar ve suçüstü yakalandılar.
Komutan konu hakkında soruşturma yapmayıp sert bir
ihtarla yetindi. Mustafa Kemal 11 Ocak 1905’te üç yıllık
notlarının toplamına göre akademiyi beşinci olarak bitirdi.
Biran önce görevi başlamayı beklerken gizli örgüt kurduğu
gerekçesiyle tutuklandı. Taşkışla'da bir hücreye atıldı.
Arkadaşlarından ayrıldı , haftalarca yalnız başına hücrede
kaldı. Ya ordudan atılacak ya da sürgüne gönderilecekti.
Karar sürgündü. Sürgün yeri ise Şam'dı...
Şam'a sürgün edildiğinde henüz 24 yaşındaydı. Şam,
Mustafa Kemal’in istediği siyasi ortama sahip değildi. Arap
kabileleri sürekli isyan hâlindeydi. Mustafa Kemal’e göre
22
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
burası imparatorluğun unutulmuş bir köşesiydi. Mustafa
Kemal,Şam'a sürgüne gönderildiği zaman oradaki bazı
subayların davranışlarını ve Türklere karşı Arapları
desteklemelerini değerlendirerek not defterine şu satırları
düşmüştü ;
''Bu subaylar askeri fikir ve bilgiden tamamen
yoksundurlar.Bu cahil ve kötümser adamlar,aynı zamanda
hırsızdırlar.Bence Osmanlı ordusu dünyanın en talihsiz
ordusudur...
Bu ordu ile kaz sürüsüne bile karşı konulamaz...''
Kaz sürüsüne bile karşı konulamaz dediği orduyu adam
edecek , o orduyla nice zaferler kazanacaktı.
1906 ekiminde “Özgürlüğün olmadığı yerde ölüm ve
yıkım vardır. Her türlü ilerleyişin ve kurtuluşun çözümü
özgürlüktür.” parolasıyla Vatan ve Hürriyet cemiyetini kurdu.
Teşkilatçılık Türk'ün yapısında vardı. Nice devlet kurmuştu bu
milletin evlatları. Nice teşkilatlanmalar. Mustafa Kemal bir
Türk'ün vasıflarını son derece belirgin bir şekilde
yansıtıyordu. Özgürlük onun için herşeydi. Özgürlük onun
karakteriydi. Bu karakterini Sivas'ta topladığı kongrede ''Ya
istiklal , ya ölüm'' sözüyle herkese gösterecekti...
23
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Şam'ın bunaltıcı gecelerinde Mustafa Kemal'in gözüne
uyku girmiyordu. Kafasında her zamanki gibi vatanı
kurtarmak ve hürriyeti getirmek vardı. Birşey yapmalı
cemiyeti yaymalıydı. Cemiyet Şam’ın dışına yayılmalı ,
genişlemeliydi. İlk olarak Kudüs’te, Beyrut’ta, Yafa’da,
Hayfa’da cemiyetin şubelerini kurdu. Ancak gözler sürekli
onun üzerindeydi. Daha 25 yaşındaydı ve sürgünlük bir
karabulut gibi peşindeydi. Ama o hiçbirşeye aldırmıyor
kararlarını tek tek uyguluyordu. Cemiyetin tam anlamıyla
faaliyete geçebilmesi için Makedonya’da ve Selanik’te
yapılanması gerektiğini düşünüyordu. Şam'da bile rahat
gezemezken o
Selanik'te cemiyetin şubesini açmayı
düşünüyordu. Bir yolunu bulup Selanik'e gitme çabalarını
düşündü. Hemen Selanik'te bulunan arkadaşı Ahmet Tevfik'e
telgraf çekerek bir Yunan gemisiyle Selanik'e geleceğini
bildirdi. Ancak ne zaman geleceğini yazmadı. Ahmet Tevfik
telgrafı aldıktan sonra her gün bir kayığa binerek Selanik
limanına giren Yunan vapurlarını birer birer ziyaret ediyor ve
her defasında aradığını bulamadan, dönüyordu. Nihayet
Mustafa Kemal’in bindiği vapur Selanik önüne demirledi.
Selanik'e iner inmez Askeri Rüştiye’den öğretmeni olan
Hasan Bey’e gitti ve onun sayesinde 4 aylık bir hava değişimi
aldı. Artık saklanmasına gerek kalmamıştı. Hemen işe
koyuldu ve arkadaşlarından Hatip Ömer, topçu zabitlerinden
Hüsrev’i (Hüsrev Kızıldoğan) ve Hakkı Baha’yı buldu. Vatan ve
Hürriyet Cemiyeti’ni konuşmak için bir gece Hakkı Baha’nın
24
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
evinde toplandılar. Atatürk hemen söze girdi : “Arkadaşlar,
bu gece burada sizleri toplamakta maksadım şudur.
Memleketin yaşadığı vahim anları size söylemeye lüzum
görmüyorum. Bunu cümleniz müdriksiniz. Bu bedbaht
memlekete karşı mühim vazifelerimiz vardır. Onu
kurtarmak yegâne hedefimizdir. Bugün Makedonya’yı ve
tekmil Rumeli kıta’sını vatan camiasından ayırmak
istiyorlar. Memlekete ecnebi nüfuz ve hâkimiyeti kısmen ve
fiilen girmiştir. Padişah zevk ve saltanatına düşkün, her
zilleti irtikâp edecek menfur bir şahsiyettir. Millet zulüm ve
istibdat altında mahvoluyor. Hürriyet olmayan bir
memlekette ölüm ve izmihlâl vardır. Her terrakinin ve
kurtuluşun anası hürriyettir. Tarih bugün biz evlatlarına
bazı büyük vazifeler tahmil ediyor. Ben Suriye’de bir
cemiyet kurdum. İstibdat ile mücadeleye başladık. Buraya
da bu cemiyetin esasını kurmaya geldim. Şimdilik gizli
çalışmak ve teşkilatı taazzuv ettirmek zaruridir. Sizden
fedakârlıklar bekliyorum. Kahhar bir istibdada karşı ancak
ihtilal ile cevap vermek ve köhneleşmiş olan çürük idareyi
yıkmak, milleti hâkim kılmak hulasa vatanı kurtarmak için
sizi vazifeye davet ediyorum.”
Mustafa Kemal'in bu sözlerinden sonra odada büyük bir
sessizlik oluştu. Bu sessizliği ise Ömer Naci bozdu. Ayağa
kalkarak : “Mustafa Kemal, arkandayız, seni takip edeceğiz;
ölümler, cellâtlar, işkenceler bile bizi bu azmimizden
25
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
çeviremeyecektir. Hürriyet verilemez o ancak alınır. Zulüm
ve istibdat altında inleyen bu masum ve biçare milleti
kurtaracağız, yaşasın hürriyet ve ihtilâl.” Ömer Naci'nin
yürekleri coşturan bu sözünden sonra Mustafa Kemal
tekrar sözü aldı. “Arkadaşlar, gerçi bizden önce birçok
teşebbüsler yapılmıştır. Fakat onlar muvaffak olamadılar
çünkü teşkilâtsız işe başladılar. Biz kuracağımız teşkilât ile
bir gün mutlaka ve behemehal muvaffak olacağız. Vatanı,
milleti kurtaracağız.”
Mustafa Kemal konuşması bittikten sonra Hüsrev
Kızıldoğan'a döndü. '' Hüsrev tabancanı çıkar ve masanın
üzerine koy'' emrini verdi. Bunun üzerine Hüsrev Kızıldoğan
taşıdığı brovnik tabancasını masanın üzerine koydu. Hepsi
ellerini tabancanın üzerine koydu ve and içtiler. Türk'ün
töresiydi yemin.
Yaratıcıya , silaha ve bayrağa yemin...
Mustafa Kemal Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'nin Selanik
şubesini kurduktan sonra Suriye’deki görevine döner.
Mustafa Kemal Suriye'ye döndükten sonra cemiyet hiçbir
ciddi iş yapamadı.
26
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti Selanik'te kurulan bu tür
cemiyetlerin ilkiydi. Daha sonra Talat Paşa önderliğinde
Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kuruldu. Şam'da bulunan Mustafa
Kemal'in Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'nin kuruluşundan haberi
olmadı. O dönem en aktif cemitlerin başında İttihat ve
Terakki Cemiyeti geliyordu. Vatan ve Hürriyet Cemiyeti ie
Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'de İttihat ve Terakki Cemiyeti ile
birleştiler. Mustafa Kemal'in bu birleşmeden Selanik'e
geldiğinde haberi oldu. ttihat ve Terakki Cemiyeti
bünyesinde sağlanan bu birleşme; bölgesel nitelikli, küçük
çaplı örgütleri kendi yapısı içine alan bir kaynaşmayı
sağlamıştı.
20 Haziran 1907'de 5. Ordu Kurmay Dairesi'ne kolağası
olarak atanan Mustafa Kemal arkadaşlarının da devreye
girmesiyle tayininin 3. Orduya çıkmasını sağladı. Tayini 16
Eylül 1907'de gerçekleşti. Tayin olduğu 3. Ordunun merkezi
Manastır'da olmasına rağmen Selânik'te kalmaya çalıştı ve
bunu başardı
Mustafa Kemal Selanik'e geldikten sonra Hakkı Baha
(Pars)'ın evinde Kur'ân ve tabanca üzerine yemin ederek
İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdi. Ancak bunu gönülden
yapmadı. Ali Fuat'a "Bu emrivakiyi kabul zorunda kaldım ve
ben de İttihadın bir üyesi oldum'' dedi. Selanik'te temellerini
attığı cemiyetleşmenin bir ürünü olan İttihat ve Terakki'nin
27
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
sıradan bir üyesi gibi muamele görmek Mustafa Kemal'i
derinden etkiliyordu. O kendisinin daha yüksek mevkilerde
olması gerektiğini düşünüyordu. O yönetmek için
yaratılmıştı.
Selanik’in meşhur Olimpos gazinosunda oturdukları bir
akşam Mustafâ Kemal sofradaki dostlarına ilerde nasıl
iktidara geleceğini anlatmaya başladı. Sonra arkadaşlarına
tek tek ilerde hangi görevlere geleceklerini söyledi. Herkese
bir görev verdi. Sıra Salih ( Bozok ) e gelince de '' Salih sen
benim yaverim olacaksın. Seni kendime yaver yapacağım ''
dedi. Bunun üzerine masadakiler kendisinin ne olacağını
sorunca '' Ben sizleri o görevlere tayin eden adam olacağım
'' cevabını verdi. Bu onun inancının bir göstergesiydi.
O yönetilen değil yöneticiydi...
İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenleriyle arası açıktı.
Bazı konularda onlar gibi düşünmüyordu. Ordunun siyasetin
dışında kalması gerektiğini düşünüyordu. Fakat onu anlayan ,
destek veren kimse yoktu. O dönem İstanbul’da
Genelkurmay Birinci Şubeye tayin edilmişti. Ancak devrin
Harbiye Nazın Şevket Paşa, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin
ileri gelen subaylarına yaranmak için O’na burada hiçbir iş
vermedi. Fiilen işsiz kalmıştı. Ama o boş durmadı. İçindeki
lideri büyütmeye devam etti. Askerlikle ilgili kitaplar okudu ,
kendini inşa etti.
28
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
1911 yılının Eylül ayında İtalyan'lar Osmanlı Devleti’nin bir
vilâyeti olan Trablusgarp ve Bingazi'ye saldırdı. Mustafa
Kemal , Mahmut Şevket Paşa'ya Tranblusgarp'a gitmek
istediğini bildirdi. Mahmut Şevket Paşa İngilizler’in kendisini
Mısır’dan geçirmeyeceklerini söylesede aldırmadı ve
ısrarlarına devam etti. Daha fazla ısrara dayanamayan
Mahmut Şevket Paşa , Mustafa Kemal'in Trablusgarp'a
gitmesine onay verdi. Bu büyük bir liderin ilk savaşı olacaktı.
Mustafa Kemal Trablusgarp'a gitmeden önce Beyazkule
bahçesinde arkadaşı Ali Fuat ile buluştu. Ali Fuat o geceyi
daha sonra şöyle yazacaktı ;
''Kolağası Mustafa Kemal, bu akşam mahzundu. Selanik'te
Beyazkule bahçesinde başbaşa oturuyorduk. Saatlerce
konuştuk, nerede ise gün ağaracaktı. O gece ay Olimpos
dağlarının arkasında kaybolurken, Mustafa Kemal içini
çekerek:
- Ah Selanik, dedi. Seni bir daha Türk olarak görecek miyim?
Baktım, ağlıyordu. O altın sarı saçlarını okşadım. Teselli
etmeye çalıştım. Ben, Mustafa Kemal'in müşterek
hayatımız boyunca bu derece duygulandığını görmedim.''
29
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Mustafa Kemal 15 Ekim 1911’de Urla Karantinası Rus
vapuruyla Trablusgarp'a hareket etti. Rus vapurunda Fuat
Bulca'ya bir mektup yazarak Trablusgarp'ta başına birşey
gelirse yapması gerekenleri anlattı.
'' Kardeşim Fuat,
”Bilirsin ki, Trablus meselesi ortaya çıktığından beri oraya
gitmek teşebbüsünden geri durulmadı.İstanbul’dan hareket
edildi.
Maksadımız ebedi bir mücadele sahası açmaktır.
Muvaffakiyet Allah’tan. Lüzum ve fayda görürsem seni ve
daha bazı arkadaşları da isteyeceğim. Şimdilik temin
edilecek noktalar var. Benim nerede olduğumu
duyurmayın. Daha bir müddet için validemi de haberdar
etmeyin. Ara sıra benim tarafımdan İstanbul’dan gelmiş
gibi kendisine mektup gösterin.
Vatanı kurtarmak için şimdiye kadar olduğundan fazla
gayret ve fedakarlık elzemdir. Endülüs tarihinin son
sayfalarını
okuyunuz.
Faydalı
sohbetlerinizde
bulunamadığım için üzgünüm. Beni unutmayın.
Alaydaki arkadaşlara çok selam, beraber yaptığımız
talim ve terbiye programını takipte çok güzel neticeler
vardır. Yorulmasınlar, eski tembellikle hiçbir şey olmaz.
Başka kâğıdım yok. Nuri’ye ayrıca mektup yazamayacağım.
İstersen bu mektubumu aynen gönder. Veyahut bahisle bir
30
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
mektup yaz. Ve o kıymetli kardeşimize de ki, benim için
hatırası kalp ve vicdanımdan bir an çıkmayan bir öz kardeş
varsa Nuri’dir. Bu karanlık seferi onunla beraber yapmak
isterdim. Allah nasip ederse mücadele sahasında birleşiriz.
Cenab-ı Hak takdir etmişse ahrette kavuşuruz.Salih’in
gözlerinden öperim. Kalbinin vefasına, vicdanının saflığına
ve inceliğine şükran borçluyum. Senin ve Salih’in Selanik’te
bulunması, valideye yardım etmesi, kalbimin kuvvetini
arttırıyor. İstanbul’da bulunan Kerim Bey’e mektup yazın. O
zavallı oradaki mücadelede yalnız kaldı. Mektuplarınız ona
kalp kuvveti verir. Allahaısmarladık Fuat’ım. ''
Trablusgarp'a ulaşmak için birçok zorluk çeken Mustafa
Kemal kimi zaman tanınmamak için Arap kıyafetleri giydi ,
kimi zaman deve üzerinde çöllerde yolculuk etti.
Trablusgarp'a vardıktan sonra Arap önderlerle görüşmeler
yaptı. Şeyhleri ve Sünusîleri teşkilâtlandırmak için çaba
harcadı. Şeyhler ve aşiret reisleriyle toplantılar yapıyor ve
düzensiz kalabalığı teşkilâtlandırmaya çalışıyordu. Onlara din
kardeşim diye hitap ediyor , kafirlere karşı birlik olmaya
çağırıyordu. Bu onun teşkilatçılığını gösteriyordu. O liderdi.
Gittiği yerde herkesi etkisi altına alıyor , teşkilatlandırıyordu.
Teşkilatın lideri herzaman O'ydu.
Uzun süredir beklediği haber ise 30 Kasım 1911'de geldi.
Enver'e gönderilen telgrafta, Erkânıharbiye Kolağası Mustafa
31
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Kemal Bey’in Binbaşılığa terfi ettirildiği bildiriliyordu. Binbaşı
Mustafa Kemal, 22 Aralık’ta Tobruk’ta başarılı muharebe
yaptıktan sonra 30 Aralık 1911’de arkadaşlarıyla birlikte
Derne’ye geçti.
Mustafa Kemal 16 Ocak günü Kasr-ı Harun'da az sayıda
arkadaşıyla hücuma geçti. Fuat Bulca kendisini engellemeye
çalışsada dinlemedi koca yürekli Mustafa Kemal. Sanki
bozkırda at koşturuyormuş gibi düşmanın üzerine sürüyordu
atını. Yanındaki az sayıda arkadaşı ile Kasr-ı Harun’un merkez
binasına kadar ilerledi. Bu sırada gökyüzünden bir gürültü
duyuldu. İki İtalyan hücum uçağı bomba yağıdırıyordu.
İtalyan uçağının attığı bombanın etkisiyle fırlayan kireçli bir
taş parçası Mustafa Kemal'in sol gözüne isabet etti. Bu ölene
dek taşıyacağı bir savaş hatırası olacaktı...
Mustafa Kemal bu vaziyeti arkadaşı Kerim Bey'e yazdığı bir
mektupla anlattı.
“Aziz Kardeşim Kerim Bey,
Tobruk’ta birkaç gün kalarak başarılı bir netice veren 22
Aralık 1911 Muharebesi’ni yaptıktan sonra Derne’ye geldik.
Yollarda oldukça yorulmuş, ıslanmış, üşümüş, sefalet
çekmiştik. 16/17 Ocak 1912 Baskını’yla başlayan 17 Ocak
Muharebesi gecesi ve günü zaten hastalıklı görünen sol
gözüm kanlandı ve görmez oldu. Istırabın derecesi vazife
32
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
yapmama mani oldu. Hilâliahmer (Kızılay) Hastanesi’ne
yattım. Bir ay tedaviden sonra tam olarak göremediğim
halde hastaneden çıktım.
Bugün de olağanüstü yorgunluk ve açlık ve muharebe
geceye kaldığından soğuğa maruz kaldık. Bunun sonucu
olarak gözümün rahatsızlığı ertesi gün nüksetti. On beş gün
kadar yataktan kalkamadım, gözlerimi açamadım. Nihayet
ıstırap geçti, tekrar işe başladık. Fakat sol gözüm daha az
görür oldu. Doktorlar Mısır’a gitmemi tavsiye ettiler. Ben
razı olamadım. Nihayet bugüne kadar görme derecesinde
bir fark görülemeyecek o derecenin yerleştiğine
hükmedilmiştir. Gerçi uzman doktor zamanla açılacaktır
diyor, fakat ben inanmıyorum.
Bu harbin bitmesinden sonra askeri hayata veda ederek
istirahat köşesine çekilebilmek ihtiyacı bilmem nasıl
sağlanacak ?
Bu mektubun salimen size ulaşacağından emin olduğum
için bu kadarla yetiniyor ve mektubunuzu, hatta telgrafınızı
bekliyorum. Hürmetle gözlerinizden öperim kardeşim.”
Mustafa Kemal
33
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
34
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Daha Trablusgarp'ın yarası sarılmaya çalışılırken bu
seferde Balkan Savaşı patlak vermişti. Osmanlı birlikleri
Bulgar, Yunan ve Sırp taarruzları karşısında ağır kayıplar
verdi. Selanik tek kurşun atılmadan boşaltıldı. Yollarda
binlerce muhacir şimdi Anadolu topraklarına dönüyordu.
Haberi alan Mustafa Kemal hemen İstanbul'a geldi.
Babıali’de bulunan Meserret Kıraathanesi’nde Salih'le
buluştu. Salih'i görünce gözyaşlarını tutamadı.''
Salih! Salih! Selanik’i, o güzel memleketimizi nasıl bıraktın?
Düşmana niçin teslim ettiniz de buraya geldiniz? '' dedi...
Doğup büyüdüğü , çocukluğunun geçtiği Selanik artık
yalnızca hatıralarında yaşayacaktı.
Selanik'in tek kurşun atılmadan düşmana bırakılmasını
hazmedemedi.Çok öfkeliydi. Doğduğu , büyüdüğü şehrin bu
kadar çabuk bırakılmasını kabullenemedi. Daha sonra bu
kızkınlığını dostlarıyla sohbeti sırasında şöyle anlatacaktı...
“Balkan harbi başladığı zaman ben Trablusgarp’ta
bulunuyordum. Eğer bu sırada ben Rumeli’nin her hangi bir
noktasında bulunsaydım, o Balkan faciası olmazdı. Çünkü
Selanik Kolordusu’nda bulunurken küçük Balkan
devletlerinin birleşerek bir taarruz yapmaları ihtimalini
düşünüyorduk. Ben öyle bir ihtimale karşı tatbik edilecek
müdafaa planı üzerinde çalışmıştım. Ben iş başında
olsaydım Rumeli elden çıkmazdı .”
35
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Mustafa
Kemal
İstanbul'da
bulunduğu
sürede
Beyoğlu'ndaki evinde gece partileri düzenleyen Madam
Corinne ile tanıştı. Bu partilerde sosyete hayatını gözlemliyor
, Madam Corinne'ye olan ilgisi artıyordu.
Bulgaristan ile barış antlaşması imzaladıktan sonra
Mustafa Kemal 27 Ekim 1913’te Sofya ataşemiliterliğine
atandı. Hükümetin izlediği politikaya çetin bir biçimde karşı
olan ve bunu her fırsatta açıklamaktan geri kalmayan
Mustafa Kemal’i İstanbul’dan uzaklaştırmak için uydurulmuş
bir görevdi bu. Bir sürgündü...
Sofya görevi çıkınca Madam Corinne'yi İstanbul'da
bırakmak zorunda kalmıştı. Ancak mektup yazmayı ihmal
etmedi.
29 Kasım 1913 , Sofya
" Sevgili Corinne, İstanbul’u çarşamba akşamı seninle
geçirdiğim günün tatlı anılarıyla terk ettim. Seni benden
uzaklaştıran tren sandığım gibi 16.30’da değil 15.30’da
kalkıyormuş meğer. Tren saatini soran bütün dostlarım da
benim gibi yanıldılar. Kalkışta hiç ama hiç kimseyi
görmedim, hiç kimseyle vedalaşamadım. Yol arkadaşım bir
Almandı ve Almanca’dan başka bir dil de bilmiyordu.
Seninle yaptığımız dil derslerine güvenerek bu beyefendiyle
konuşmaya çalıştımsa da benim dilbilgim ve senden
36
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
ayrılmanın acısı nedeniyle başarılı olamadım. Tren
istasyonundan aldığım gazeteyi okuyarak ve birlikte
geçirdiğimiz güzel saatleri, parktaki gezintilerimiz, Sceting
palastaki buluşmalarımız, Edith’in korkusu, bir rüya gibi
yeniden yaşayarak, kısacası yalnızca seni düşündüm.
Hayalimde yalnızca seninle ilgili güzel anılar var. Seni bütün
yüreğimle öpüyorum ve bana burada tek teselli olacak
mektubunu bekliyorum sevgili Corinne ”
Madam Corinne'i İstanbul'da bırakarak yeni bir sürgüne
Sofya'ya gitti Mustafa Kemal. İlk zamanlar maddi durumun
bozukluğundan dolayı zor günler yaşadı. 1 Mart 1914'te
Yarbaylığa yükselmişti. Yaz başlangıcında ise maddi
durumunu düzelterek istediği gibi bir ev bulmuş ve
oturmuştu. Mustafa Kemal Sofya'da da boş durmuyor
okuyor , Avrupa lı hayatını gözlemliyordu. Ancak bu hayatın
içine çevresi olmadığından dahil olamıyordu. Avrupalıları
daha iyi tanımak , gözlemlemek için karşına beklediği fırsat
11 Mayıs 1914'de Bulgarların ulusal bayramında çıktı. Ulusal
günde verilen bir baloya davet edilmişti. Geceye gösterişli bir
kıyafetle katılmak isteyen Mustafa Kemal İstanbul Merkez
Kumandan Muavini Kazım Bey'e mektup yazarak, müzeden
bir yeniçeri kıyafeti yollanmasını istedi. Sofya'dan trenle
İstanbul'a giden bir arkadaşı
dönüşünde kıyafeti
aksesuarlarıyla birlikte kendisine getirdi. Gösterişli , geniş ve
bol ışıklı salonda devam eden muhteşem gecede Mustafa
37
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Kemal yeniçeri kıyafetiyle içeri girdi. Bütün gözler onun
üzerindeydi. Bütün gözler ona hayranlıkla bakıyordu. Bulgar
Kralı Ferdinand, Mustafa Kemal'i yanına davet ederek
iltifatlarda bulundu, kıyafetinden ve başarısından dolayı da
tebrik etti. Mustafa Kemal amacına ulaşmıştı. Sabaha kadar
devam eden balonun sonunda İspanya Maslahatgüzarı,
Mustafa Kemal'i evine davet etti ve üzerinde hayranlık
uyandıran yeniçeri kıyafetiyle şark köşesinde resmini çekti.
12 Ocak 1914 , Sofya
'' Çok aziz dostum,
Benim ihtiraslarım var, hem de pek büyükleri, fakat bu
ihtiraslar, yüksek mevkiler işgal etmek veya büyük
meblağlar elde etmek gibi maddi emellerin tatminine
taalluk etmiyor.
Ben, bu ihtirasların gerçekleşmesini vatanıma büyük
faydaları dokunacak, bana da liyakatle ifa edilmiş bir
vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin
başarısında arıyorum.
Bütün hayatımın prensibi bu olmuştur. Ona çok genç
yaşımda sahip oldum ve son nefesime kadar da onu
muhafaza etmekten geri kalmayacağım. ''
Dünyanın ilk topyekün savaşı başladığında Mustafa Kemal
Sofya'da idi. Osmanlı bu savaşta tarafsız kalacağını
38
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
açıklamıştı. Mustafa Kemal'de aynı fikirdeydi. Sofya’dan Dr.
Tevfik Rüştü (Araş)’ye yazdığı bir mektupta ''Bu harp çok
uzun sürecektir, ona girmekte geç kalınmaz, bundan korkup
acele etmeyelim.'' dedi. Bu satırları daha savaşın başında
yazmıştı. Dediği gibi savaş uzun sürmüştü. Büyük bir lider o
zamandan ileri görüşlülüğünü konuşturmuştu.
Bir an önce harbe sokma gayret ve baskılarına
dayanamayan Osmanlı 29 Ekim 1914'de savaşa dahil oldu.
Haberi alan Mustafa Kemal derhal memlekete dönüp ,
orduda aktif görev almak istedi. Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya
başvurarak görev istedi.Ancak Enver Paşa buna sıcak
bakmadı. Mustafa Kemal'e “Sizin için orduda her zaman bir
görev vardır. Ancak Sofya ataşemiliterliğini daha önemli
gördüğümüzden sizi orada bırakıyoruz” cevabını verdi.
Aldığı cevabı beğenmeyen Mustafa Kemal , Enver Paşa'ya
cevap yazarak '' Vatanın müdafaasına ait fiili vazifelerden
daha mühim ve mübeccel (yüce) bir vazife olamaz.
Arkadaşlarım muharebe cephelerinde ateş hatlarında
bulunurken ben Sofya’da ataşemiliterlik yapamam. Eğer
birinci sınıf zabit olmak liyakatından mahrumsam,
kanaatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz.'' dedi. O kardeşleri
cephelerde savaşırken duramazdı. Buna ruhu isyan ediyordu.
Enver Paşa'dan karşılık alamayınca eşyalarını topladı ve
İstanbul'a dönmeye karar verdi. Tam İstanbul'a hareket
edeceği sırada bir telgraf ulaştı eline. İsmail Hakkı imzasıyla
39
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
gelen telgrafta 19 ncu Tümen Komutanlığına atandığı
yazıyordu. Mustafa Kemal zaten yola çıkmak üzere
hazırlanmış olduğundan birkaç gün sonra İstanbul’a geldi.
İstanbul’a geldikten sonra karşılaştığı durumu anılarında
şöyle anlatıyor...
''Sofya’dan İstanbul’a geldiğim zaman Enver Paşa da
Sarıkamış’tan avdet etmiş (geri dönmüş) bulunuyordu;
evvelâ kendisini ziyaret için makamına gittim. Haber
gönderdim, gelecek cevaba kapıda intizar ediyordum
(cevabı kapıda bekliyordum); bu aralık muamalat-ı zatiye
(personel işleri) müdürü Osman Şevket Bey’i elindeki
dosyasıyla orada gördüm; kendisine sordum:
— Beni 19 ncu denilen fırkaya (tümene) tayin eden Harbiye
Nazırı Vekili İsmail Hakkı Paşa mıdır?Osman Şevket Bey pek
ciddî ve biraz mahrem (gizli) bir lisanla (diliç):
— Hayır, dedi. Doğrudan doğruya Başkumandan Vekili
Enver Paşa Hazretleridir; Erzurum’dan telgrafla emir
buyurdular; emin olunuz Beyefendi…Bir an sonra Enver
Paşa ile karşı karşıya bulunuyorduk. Enver biraz zayıf
düşmüş, rengi solmuş bir haldeydi. Söze ben başladım:
— Biraz yoruldun, dedim.
— Yok, o kadar değil, dedi.
— Ne oldu?
— Çarpıştık, o kadar…
— Şimdiki vaziyet nedir?
40
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
— Çok iyidir, cevabını verdi.Ben daha fazla Enver Paşa’yı
üzmek istemedim. Mükâlemeyi (konuşmayı) kendi vazifeme
intikal ettirdim:
— Teşekkür ederim, beni numarası ondokuz olan bir fırkaya
kumandan tayin buyurmuşsunuz. Bu fırka nerededir, hangi
kolordu ve ordunun emrinde bulunuyor?Cevap verdi:
— Ha evet! Belki bunun için Erkân-ı Harbiye (Genelkurmay)
ile görüşseniz daha kati (kesin) malûmat (bilgi)
alırsınız.Enver’i çok meşgul ve yorgun görüyordum; sözü
uzatmadım:
— Pek iyi, O halde sizi fazla rahatsız etmeyeyim, Erkân-ı
Harbiye ile görüşürüm, dedim.''
Mustafa Kemal, işte böyle bir ortamda 19 ncu Tümen' in
emir ve komutasını üstlendi. 2 Şubat 1915 günü Tekirdağ’a
geldi. Fakat Tekirdağ'a gelişinden kısa süre sonra görülen
lüzum üzerine 25 Şubat 1915'te tümen Maydos 'a nakledildi.
Mustafa Kemal, burada 19. Tümene ilâveten 9. Tümenin
2.Piyade Alayı ve bazı topçu birlikleri de emrine verilerek
Maydos Mıntıkası Kumandanı oldu. 18 Nisan 1915’te,
Atatürk’ün komutasındaki 19. Tümen, Çanakkale’ye yeni
atanan Alman Mareşal Liman von Sanders’in komutasındaki
5. Ordu’nun “yedeğine” alınarak Bigalı köyüne gönderildi.
Liman von Sanders, Çanakkale’ye İngiliz çıkarmasının, Saroz
Körfezi ve Anadolu kıyılarından, özellikle Bolayır’dan
yapılacağını düşünüyordu.Ancak Yedek Tümen Komutanı
41
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Yarbay Mustafa Kemal, Çanakkale’ye İngiliz çıkarmasının
Anafartalar bölgesinden; Alçıtepe ve Kocaçimen’den
yapılacağını ileri sürdü. Gelişmeler, Mustafa Kemal’i
kararlarından yine haklı çıkarmıştı. 25 Nisan 1915’te İngiliz,
Fransız ve Anzak birlikleri Çanakkale’ye sabaha karşı
Arıburnu, Seddülbahir ve Kumkale sahillerinden çıkarma
yapmaya başladı. Arıburnu yönünden gelen top sesleri
üzerinde çıkarmanın başladığını anlayan Mustafa Kemal
Gelibolu'daki 3. Kolordu Komutanlığı'na düşmanın
konumunu ve durumunu bildiren bir rapor gönderdi. Ancak
bir yanıt alamadı. Bunun üzerine insiyatifini kullanarak 57.
Alayı bir batarya ile Kocaçimentepe yönünde harekete
geçirdi. Kendiside durumu izleme için Conkbayırı çıktı.
Burada savaş halini izlerken Arıburnu kesminde bazı
birliklerin çekilmekte olduğunu gördü. Mustafa Kemal bu
durumu Ruşen Eşref Ünaydın ile yaptığı görüşmede şöyle
anlatıyor... “...Bu esnada Conkbayırının güneyindeki 261
rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korunmasıyla görevli
olarak orada bulunan bir müfreze askerin Conkbayırına
doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm... Bu
askerlerin önüne kendim çıkarak:
-Niçin kaçıyorsunuz ? dedim.
-Efendim düşman dediler!
-Nerede?
-İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
42
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Gerçekten de düşmanın bir avcı kuvveti 261 rakımlı tepeye
yaklaşmış ve tam bir serbestlik içinde ileriye doğru
yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün. Ben kuvvetleri (geride)
bırakmışım, askerler on dakika istirahat etsin
diye...Düşman da bu tepeye gelmiş...Demek ki düşman
bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim
yere gelse kuvvetlerim çok kötü bir duruma düşecekti. O
zaman artık bilemiyorum, bilinçli bir düşünme ile midir,
yoksa önsezi ile midir, bilmiyorum. Kaçan askerlere:
- Düşmandan kaçılmaz, dedim.
- Cephanemiz kalmadı, dediler.
- Cephaneniz yoksa süngünüz var,dedim.
Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı
zamanda Conkbayırına doğru ilerlemekte olan piyade alayı
ile dağ bataryasının yetişebilen askerlerinin ‘ marş marşla’
benim bulunduğum yere gelmeleri için, yanımdaki emir
subayını geriye yolladım. Bu askerler süngü takıp yere
yatınca, düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an,
bu andır...”
Daha sonra, Kolordu Komutanı Esat Paşa'nın izniyle, 27.
Alay’dan geri kalan birlikleri de emrine alan Tümen Komutanı
43
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Mustafa Kemal, karşı saldırıya geçmek üzere 57.Alay'a şu
emri verdi :
“ Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz
ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka
kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir.”
27. Alayın birlikleri ve 57. Alayın yaptığı karşı saldırı ile
süngü hücumları sonucu Anzaklar çok sayıda kayıp verdiler
ve sahile çekilmek zorunda kaldılar.
Savaş, ölüm, acı, gözyaşı ve yıkım demekti. Mustafa Kemal
bu yıkımın içinde Madam Corinne'e yazdığı mektupta içinde
bulunduğu durumu şöyle özetlemişti...
20 Temmuz 1915 , Maydos
Aziz Madam,
Karargâhımın kâtiplerinden Hulki Efendi'nin İstanbul'a
seyahatinden faydalanarak size bu mektubu yazıyorum.
Burada hayat, o kadar sakin değil. Gece gündüz, her gün
çeşitli toplardan atılan şarapneller ve diğer mermiler
başlarımızın üstünde patlamaktan hali kalmıyor. Kurşunlar
44
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
vızıldıyor ve bomba gürültüleri toplarınkine karışıyor.
Gerçekten bir cehennem hayatı yaşıyoruz.
Çok şükür, askerlerim pek cesur ve düşmandan daha
mukavemetlidirler. Bundan başka hususi inançları, çok defa
ölüme sevk eden emirlerimi yerine getirmelerini çok
kolaylaştırıyor. Filhakika onlara göre iki semavi netice
mümkün: Ya gazi veya şehid olmak. Bu sonuncusu nedir
bilir misiniz? Dosdoğru cennete gitmek.
Herkesi teshir eden sevimli ve nükteli konuşmanızdan en
büyük zevki almak benim için imkânsız olmasaydı, aşk
duygularından ve kendisiyle nadiren fikirlerimin birleştiği
bir insanın hayat görüşünden başka bir şey ilham etmeyen
bir romanın tefrikalarını okumak ihtiyacını duymazdım.
Fakat cereyan eden ve bana kısa bir müddet içinde bitecek
gibi görünmeyen hadiseler beni Hulki Efendi'ye birkaç
roman ismi vermenizi rica etmek zorunda bırakıyor. Gidip
satın alabilsin diye.
Valideniz hanımefendiye ve pederiniz beyefendiye
hürmetlerimi ve Matmazel Edith'e en samimi hislerimi arz
etmenizi ve en hararetli ve hürmetkârâne bağlılıklarıma
inanmanızı rica ederim aziz madam.
19. Fırka Kumandanı , Miralay M. Kemal
45
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
25 Nisan kara çıkarmalarından sonra İtilaf birlikleri, kayda
değer bir ilerleme yapamadılar. Anafartalar Grup Komutanı
Albay Mustafa Kemal, tümen karargâhından almış oldu
bilgiler ışığında 10 Ağustos sabahı saat 04.30’da baskın
şeklinde bir taarruza karar verdi. Askerler gelecek emri
beklemekteydi. Hücum zamanı yaklaşmıştı. Mustafa Kemal o
anı şöyle anlatıyor :
“Gün doğmak üzereydi. Çadırımın önüne çıktım. Hücum
edecek askeri görüyordum. Oradan hücumun yapılmasını
bekleyecektim. Gecenin karanlık perdesi tamamen
kalkmıştı. Artık hücum anıydı. Saatime baktım. Dört buçuğa
geliyordu. Birkaç dakika sonra ortalık tamamen ağaracak
ve düşman askerlerimizi görebilecekti. Hemen ileri koştum.
Tümen Kumandanı’na rastladım. O da ve her ikimizin
refakatimizde bulunanlar beraber olduğu halde hücum
safının önüne geçtik. Gayet seri ve kısa bir tefriş yaptım.
Önünden geçerek yüksek sesle askerlere selam verdim ve
dedim ki: “Askerler! Karşımızdaki düşmanı mağlup
edeceğimize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin.
Evvela ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işaret verdiğim
zaman hep birden atılırsınız.” Kumandan ve subaylara da
işaretime askerlerin dikkatini çekmelerini emrettim. Ondan
sonra hücum safının önünde bir yere kadar gidildi ve
oradan kırbacımı havaya kaldırarak hücum işaretimi
46
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
verdim.” İşaretimin verilmesi üzerine süngü takıp hazır
halde bekleyen Mehmetçik ok gibi süperlerinden fırlayarak
karşı siperlere daldılar. Conkbayırı sırtlarında olan Yeni
Zelanda
askerlerinin
iki
taburluk
kuvvetinden
kurtulabilenler, yamaçtan aşağıya doğru düzensiz bir
şekilde geri çekildiler. Ön siperlerde bulunana düşman
askerleri bu seri saldırının üzerine silahına davranamadı ve
kısa sürede imha edildi. Sağ kanattan ise 23 ncü Alay
askerleri, geriye çekilen Yeni Zelanda ve İngiliz askerlerini
takibe başladı. Ağıldere yönüne saldıran Türk askerleri ile
Tuğgeneral Boldwin komutasındaki dört taburluk bir
kuvvet saat 10.00’da şiddetli bir çarpışmaya tutuştu. Bu
saldırı sonucu General Bolwin ve Kurmay Başkanı hayatını
kaybetti. Ağıldere kısa süre sonra Osmanlı birliklerinin eline
geçti. ”
Savaş bütün şiddetiyle sürüyordu. Her taraf duman içinde
kalmıştı. Düşmanın topçu ateşi gülleleri büyük çukurlar
açıyor, her tarafa şarapnel ve kurşun yağıyordu. Bu sırada
büyük bir şarapnel parçası Mustafa Kemal'in kalbine isabet
etti.
'' Büyük bir şarapnel parçası tam kalbimin üzerine çarptı,
sarsıldım, elimi göğsüme götürdüm, kan akmıyordu. Olayı
Yarbay Servet Bey'den başka kimse görmemişti. Ona
parmağımla susmasını emrettim. Çünkü vurulduğumun
duyulması bütün cephelerde panik yaratabilirdi. Kalbimin
üzerinde cebimde bulunan saat paramparça olmuştu. O
47
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
gün akşama kadar birliklerin başında daha hırslı olarak
çarpıştım. Yalnız bu şarapnel vücudumda kalbimin üzerinde
aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı.''
Türk askeri dünyada eşine az rastlanır bir azimle düşmanı
geri püskürtmüş , İstanbul'a geçidi kapatmıştı. Binlerce asker
şehit düştü. Ertesi günü Conkbayırı sırtları cesetten
görünmez haldeydi. Birçoğu tüfeklerine sarılıp ölmüşlerdi.
Cepheyi gezen bir komutan Mustafa Kemal'e:
- Kuvvetleriniz nerede? diye sordu.
Mustafa Kemal, önünde uzanan vatan evlatlarını işaret
ederek:
- Kuvvetlerim mi? diye sordu:
-İşte burada... Şu yatan ölüler benim kuvvetlerim...
Çanakkale zaferiyle savaşın kaderi değişmişti ama Kafkas
Cephesi zor durumdaydı. Muş ve Bitlis düşman işgali
altındaydı. Başkomutanlık Erzurum’u geri almak düşüncesiyle
Trakya’da bulunan 2. Ordu’nun Doğu Cephesi’ne
gönderilmesine karar verdi. 16. Kolordu da bu orduya
bağlandı ve komutanlığına Çanakkale savaşlarında
Anafartalar Kahramanı ünvanını alan Mustafa Kemal getirildi.
Mustafa Kemal 16. Kolordu komutanlığına atandığı haberini
alınca yola koyuldu. Uzun bir yolculuk yaptı. Bu yolculuğu
mektubuyla Madam Corinne'e anlattı.
''Aziz Madam,
48
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Bu defa size hakiki dostluğumuzu hatırlatmak için ilk önce
ben kalemi elime alıyorum. Batıdan doğuya kadar devam
eden uzun ve yorucu bir yolda iki ay kadar seyahat ettikten
sonra bir istirahat ânı bulunabileceğine inanılır, değil mi?
Fakat, heyhat! Görülüyor ki, bu ancak ölümden sonra
mümkün olacak.''
Mustafa Kemal bir yandan da yanında bulunan not
defterine bu yolculuk sırasında gözlemlediklerini yazıyordu.
7 Kasım 1916
Silvan’dan Bitlis’e gitmek üzere hareket ettim…
Batman köprüsünü geçer geçmez yol üzerinde ölü gibi
yatmış, kalmış bir adam, açlıktan. Köprü ile konak
mahallimiz arasında aynı halde iki adam. Muhacir imişler.
Batman köprüsü ile Silvan arasında ve köprüden sonra yeni
ölmüş iki beygir, insanlar ve hayvanlar açlıktan ölüyorlar.
9 Kasım 1916
Saat 8 evvelde Ziyareti Veyselkarani’den hareket olundu.
Eşyalarımız saat 7 evvelde. Ziyaret önünde Şeyh Hazret
gönüllülerinden 150 kişiye tesadüf ettik.Bunları gözden
geçirdim, iaşelerinin temini istirhamında bulundular. Erzak
49
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
taşıyan bir Kürt istidası (3 hayvanını Kürtler almışlar).
Yolarda birçok muhacir gördük, Bitlis’e avdet ediyorlar.
Cümlesi aç, sefil, ölüme mahkum bir halde 4-5 yaşlarında
bir çocuğu ebeveyni yol üzerinde terk etmişler, bu da bir
karı kocanın peşine takılmış. Onları ağlayarak 100
metreden takip ediyor. Kendilerini niçin çocuğu almadıkları
için tekdir ettim. “Bizim evladımız değildir” dediler. Destumi
civarında büyük mola 2 saat. Buradaki Sıhhiye İstasyonu’nu
Şükrü Efendi’ye teftiş ettirdim. Binalar muhtacı tahkim,
bakılmamış…
10 Kasım 1916
Öksürükten ve çadırın fena kurulmuş olmasından ve
rüzgârdan dolayı pek fena uyudum. Saat 1 sonrada
uyandım. Öksürüğü teskin için çay içtim. Tekrar yattım. Yol
boyunca iki yerde insan laşesi ve kemikleri görüldü.
Açlıktan ölüp kalan hayvanat gibi…
Savaş devam ederken ağır bir böbrek hastalığı geçiren
Mustafa Kemal tedavi için Haziran 1918 'de Karlsbard'a gitti.
Burada da günlük tutmaya ve Karlsbard'ta yaptıklarını
yazmaya devam etti.
8 Temmuz 1918 , Pazartesi
50
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Her günkü gibi doktorun programı takip olundu. Fazla
olarak saat 3'ten sonra da Emin Bey'le beraber bütün
tertibat ve devairini gezdik. Saat 5'ten sonra araba ile
Kayzerpark'a gittik. Sonra
...... Bugün akşam taamını Pupp'da yaptım.
9 Temmuz 1918 , Salı
Ramazan Bayramı'nın birinci günü.İlk defa olarak
Karlsbad'ın Furtnu Bad denilen mahallinde banyo yaptım.
Saat 10'dan saat 12.30'a kadar muallim ile birlikte büyük
bir araba tenezzühü yaptık. Aieh'de bir çini fabrikasını
ziyaret ettik. Beraber yemek yedik. Sonra evde uyudum;
saat 4'de üzerimde hissettiğim ağırlığın izalesi için bir
banyo aldım. Onu müteakip bayram tebrikine gelen Cemal
ve Hüsnü Beylerle görüştük!
21 Temmuz 1918 , Pazar
Sabahleyin saat 8'de uyandım. Bir kadeh su içtim. Evde
hamam aldım. Çamur banyosu çok yorgunluk verdiği için,
doktorun fikrine müracaat etmeksizin, ondan sarfınazar
ettim. Saat 11'e kadar kahvaltı ve tuvaletle vakit geçirdim.
Saat 7.30'da Kâzım Emin Bey ve refikasını bekliyorum.
Kendilerini bu gece Pupp'da yemeğe davet ettim.
Mustafa Kemal Kalsbard'da bulunduğu bir gün İmperial
otelde elçilik görevlisi ve eşiyle buluştu. Yemek yedikten
51
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
sonra oturdukları salonun bitişindeki dans salonuna geçtiler.
Burada zarif, tatlı birkaç genç kadının smokinli erkeklerle
danslarını izlediler. Dans Mustafa Kemal'in çok hoşuna gitti.
Elçilik görevlisinin eşi de dansı çok sevdiğini söyledi.
Arkasından 'bu yaşamın bizde yerleşmesi ne kadar güç'
deyince Mustafa Kemal sinirlendi. O gece yaşadıklarını
Karlsbard'da tuttuğu not defterine yazdı.
' Benim elime büyük bir yetki ve güç geçerse ben toplumsal
yaşantımızda istenilen değişimi bir anda bir ’coup’ (vuruş)
ile uygulayacağımı sanırım. Neden ben bunca yıllık yüksek
öğrenim gördükten, uygar yaşamı ve toplumları incelemek
ve özgürlüğün tadına varmak için yaşam ve zaman
harcadıktan sonra cahil halkın derecesine ineyim? Onları
kendi dereceme çıkarayım. Ben onlar gibi değil, onlar
benim gibi olsunlar. '
Dört yıl süren savaşta , dokuz cephede savaşan Osmanlı
400.000'i aşkın şehit verdi. Savaş 30 Ekim 1918 de yapılan
Mondros Ateşkes Antlaşması ile son buldu. Mustafa Kemal
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığını Sadrazam ve
Genelkurmay Başkanı Ahmet İzzet Paşa’nın 31 Ekim 1918
tarihli telgrafıyla öğrenmiş, antlaşmanın metnini ise 3 Kasım
1918’de görmüştü.
52
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
“Bu antlaşmayı baştan sona incelediğimde bende meydana
gelen kanaat şu idi: Devlet-i Aliye-i Osmaniye bu antlaşma
ile kendini kayıtsız şartsız düşmanlara teslim etmeye razı
olmuştur. Yalnız razı olmamış, düşmanların memleketi
işgali için ona yardım da vaat etmiştir. Bu beni çok hazin
düşüncelere sevk etti.”
Mustafa Kemal Mondros Antlaşması imzalandıktan bir
gün sonra Adana’ya gelerek Liman Von Sanders’ten Yıldırım
Orduları Komutanlığı’nı devraldı. Devir teslim töreni sırasında
bir ara Von Sanders, “Bizim için her şey bitti!” deyince
Mustafa Kemal ; “Savaş müttefikler için bitmiş olabilir, fakat
bizi ilgilendiren savaş, istiklal savaşımız şimdi başlıyor!”
dedi. Bu sözleri onun ileride yapacaklarının bir belirtisiydi. O
inanıyordu. Ülkenin kurtuluşunun kendisi olduğuna tüm
kalbiyle inanıyordu. Alman general Liman Von Sanders’ten
Yıldırım Orduları Komutanlığı’nı devralan Mustafa Kemal'in
ilk işi eldeki dağınık birlikleri derleyip toparlamak oldu. “Elim
altında bulunan iki ordunun arzu ettiğim tarzda
güçlendirilmesi halinde bütün felaketlere rağmen Türk
sesini işittirebileceği kanaatindeydim. Bu yolda işe
başladım” diyerek kararlılığını ortaya koyuyordu. Mondros
Ateşkes Antlaşması’nın bütün baskılarına ve kısıtlamalarına
rağmen O büyük bir inançla Türk sesini işittirmek için
çalışıyordu.
53
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Adana'da devralmış olduğu Yıldırım Ordu Grubu
Komutanlığı ise sadece 8 gün süren Mustafa Kemal buradan
İstanbul'a hareket etti. İstanbul'a geldiğinde İtilaf
Devletleri’ne ait büyük bir filo boğaz açıklarına demir atmıştı.
İngiliz donanmasına ait zırhlıların toplarının yönü
Dolmabahçe Sarayına çevriliydi. Bu durum karşısında
gözyaşlarını tutamayan Salih Bozok , Mustafa Kemal'e
dönerek düşman zırhlılarını gösterdi. Mustafa Kemal derin
bir kararlılıkla “Geldikleri gibi giderler” cevabını verdi.
Mustafa Kemal o dönem Ahmet İzzet Paşa’nın kabine
kurmak üzere olduğunu duyunca Vahdettin'e telgraf çekerek
'Ahmet İzzet Paşa'nın başkanlığında Fethi Okyar, Tahsin
Uzer, Rauf Orbay, İsmail Canbulat, Azmi Bey, Hayri Bey ve
ben denizin de dahil olduğu bir kabine kurun.' dedi. Amacı
Harbiye Nazırı olmaktı. Fakat bu isteği yerine getirilmedi.
Amacı işgallere karşı Anadolu’da bir direniş hareketi
başlatmaktı. Gerek milletvekilleriyle yaptığı temaslardan,
gerekse padişahla gerçekleştirdiği görüşmeden sonra,
İstanbul’da bir şeyler yapmanın pek kolay olmayacağını
anlamıştı. O dönem bir İngiliz istihbarat subayı Londra'ya
İstanbul'dan uzaklaştırılması gereken kişilere dair bir telgraf
çekti. Bu kişiler arasında Mustafa Kemal'de bulunuyordu. Bu
telgraf üzerine Harbiye Nezareti , kendisini Karadeniz'deki
olayları araştırmakla görevlendirdi. Askeri ve mülki yetkiyle
donatılmak kaydıyla görevi kabul etti. Bu görev zaten
Anadolu’ya geçmeyi planlayan Mustafa Kemal’in işini daha
54
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
da kolaylaştırdı. 30 Nisan 1919’da Mustafa Kemal padişah
emriyle 9. Ordu Kıtat-ı Müfettişliğine tayin edildi. Görevi,
Samsun ve civarındaki karışıklıkları önlemek, mütareke
gereği ordunun terhisini kolaylaştırmak ve asayişi bozmaya
yönelik olaylara fırsat vermemekti. Beraberinde götüreceği
heyeti kendisi belirledi. Hazırlıkları hızla tamamladıktan
sonra gitmeden önce Yıldız Sarayı’nda Sultan Vahdeddin ile
bir görüşme yaptı. Görüşmede Sultan Vahdettin ile diz dize
oturmuşlardı.
Salonun
Boğaziçi'ne
doğru
açılan
penceresinden , birbirine paralel hatlar üzerinde demirlemiş
düşman zırhlıları görünüyordu. Odada bir masa ve üstünde
bir kitap vardı. Vahdettin söze girerek ; ' Paşa paşa, şimdiye
kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu
kitaba girmiştir , tarihe geçmiştir. Bunları unutun. Asıl şimdi
yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa paşa,
devleti kurtarabilirsin! ' dedi.
Samsun'a çıkmadan önce kız kardeşi Makbule'ye bir
tabanca verdi. Son gün arkadaşlarına veda ederken ' bu
geceyi annem ve kardeşimle geçireceğim ' dedi.
Arkadaşlarıyla vedalaştıktan sonra Makbule'ye ' Makbuş
annemin karyolasın karşısına yer sofrası yap bu gece sizinle
biraz dertleşmek istiyorum. ' dedi. Makbule , Zübeyde
Hanım'ın karyolasının karşısına bir yer sofrası kurdu. Mustafa
Kemal , Zübeyde Hanım'ın karşısına geçti ve ' Anneciğim ben
gidiyorum. Buralarında Selanik gibi olma ihtimali vardır.
55
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Ben gittikten sonra yanılıpta sokağa çıkmayın. Benim işim
mühim bu işte başarılı olabilmem için huzur kalble
çalışmam lazım. Beni merak ve endişede bırakmayın.
Memleket için çalışırken sizden yana bir üzüntü duymak
istemem.' dedi. Bu sözler üzerine Zübeyde Hanım heyecanla
düşüp bayıldı. Hemen Doktor Rasim Ferid Bey’i çağırdılar. O
ilaç bu ilaç derken Zübeyde Hanım biraz kendine geldi. O
gece sabaha kadar uyumadılar. Sabah olunca kapıya bir
araba dayandı. Anayla oğulun vedaları çok hazin oldu.
Annesinin ellerini tekrar tekrar öptü. Arabaya binip
uzaklaşırken Makbule gözyaşlarını daha fazla tutamadı.
Bunun üzerine Zübeyde Hanım ' sen asker kardeşisin , ayıp
ağlanır mı hiç askerin ardından ' diyerek teselli verdi.
Mustafa Kemal , beraberindeki heyet ile birlikte 16 Mayıs
günü akşam üzeri kalkan bir motorla Bandırma vapuruna
geldiler. Vapur, Kızkulesi açıklarında demir atmış bekliyordu.
Hemen hareket ettiler. Çarenin kapılarını zorlamaya ,
Anadolu'da işgalci örgütleri toparlamaya , tarih yazmaya
gidiyordu. O akşam Karadeniz’de müthiş bir dalga vardı.
Vapur adeta bir beşik gibi sallanıyordu. Dalganın verdiği
sarsıntıyla dayanamayıp kusanlar oluyordu. Kamaradan
çıkmak dahi mümkün değildi. Mustafa Kemal ve
beraberindeki heyet 18 Mayıs günü, öğleye doğru Sinop’a
ulaştılar. Vapur Sinop açıklarına demirledi. Mustafa Kemal
gemiye istenen bir sandalla sahile çıkıp telgrafhaneye gitti.
56
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Samsun Tümen Komutanlığı’na çektiği telgrafta Samsun’a
gelmekte olduğu ve ordu müfettişi olarak gösterişli bir
karşılama yapılmasını istediğini bildirdi. Bu gösterişli
karşılamayı istemesinin amacı dış güçlere karşı bir gözdağı
vermekti. Sinop'tan hareket ettikten sonra deniz yine
çoşmuştu. Vapurda bulunan herkes
“Allah’ım, sahile
hayırlısı ile bir çıksak!” diye dua ediyordu. Nihayet 19 Mayıs
1919 günü sabah saat altı sularında gün ağarırken Samsun
görüldü. Mustafa Kemal tıraş olup, tertemiz paşa elbiselerini
giyindi. Vapurda bulunan deniz subaylarının hali perişandı.
Mustafa Kemal'i görünce hepsi kendilerinden utandılar.
Hemen kamaralarına koşarak kendilerine çeki düzen verdiler.
Mustafa Kemal bir kara subayı olmasına rağmen dimdik
durmuş , yolculuğun yorgunluğunu hissettirmemişti. Küçük
bir sandalla sahile çıktılar. Sahilde kendilerini derme çatma
bir bando ve oradan buradan toplanan derme çatma küçük
bir askeri birlik ve halk karşıladı. Mustafa Kemal , Samsun'a
ayak basar basmaz emrindeki bütün askeri birlik ve idare
amirliklere telgraf çektirerek son askeri durum hakkında
acele rapor ve bilgi vermelerini emretti. Erzurum ve
Ankara'da bulunan kolordular ile iletişim kurarak Türk direniş
topluluklarının dağıtılmamasını emretti. Samsun direniş
hareketinin başlatılması için uygun bir ortam değildi. Şehir
İngiliz denetimindeydi. Bu ortamda ulusal hareketin
yönetilemeyeceğine kanaat getiren Mustafa Kemal 25 Mayıs
günü beraberlerindekiler ile birlikte üç hurda Mercedes
57
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
marka otomobille Havza’ya gitmek üzere Samsun’dan
hareket etti. Otomobiller çok eskiydi. Mustafa Kemal'in
bindiği otomobil sık sık arıza yapıyordu. Havza’ya yakın
Karageçmiş köyü civarında araç yine arıza yaptı ve durdu. O
vakitte ve orada kalmak istemeyen Mustafa Kemal ve
arkadaşları yola yayan devam etme kararı aldılar. Bir süre
sonra Kemal Paşa arkadaşlarına dönerek
“ Dağ Başını
Duman Almış marşını biliyor musunuz ?” dedi. Kimseden ses
çıkmayınca şu dizeleri söyleme başladı...
Dağ başını duman almış,
Gümüş dere durmaz akar.
Güneş ufuktan şimdi doğar,
Yürüyelim arkadaşlar!
Sesimizi yer, gök, su dinlesin;
Sert adımlarla her yer inlesin!
Bu gök, deniz nerede var,
Nerede bu dağlar, taşlar.
Bu ağaçlar, güzel kuşlar
Yürüyelim arkadaşlar!
Sesimizi yer, gök, su dinlesin;
Sert adımlarla her yer inlesin!
Her geceyi güneş boğar
58
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Ülkemizin günü doğar,
Yol uzun olsa da ne var,
Yürüyelim arkadaşlar!
Yavaş yavaş sesler, Mustafa Kemal Paşa’nın sesine katıldı.
Sanki tüm ulus Mustafa Kemal ile bu marşı söyluyordu. Bu
marş bir milletin kurtuluş marşıydı.
Mustafa Kemal Havza'da 17 gün kaldı. Bu süreçte
Anadolu'nun ve halkın genel durumu hakkında bilgi aldı.
Burada ulusal direnişin fikirsel temellerini attı. İşgallere karşı
ilk resmi tepkisini 28 Mayıs 1919 günü müdafaa-i hukuk
cemiyetlerine gönderdiği bir genelgeyle gösterdi.Gönderdiği
genelgede İzmir'in İşgali'nin protesto edilmesini istedi ve
Anadolu'da mitingler düzenlemeye başladı. Bu eylemlere
İngilizler tarafından hemen tepki geldi. İngiliz komiseri
Calthorpe bir telgraf çekerek durumu İngiltere Yüksek
Komiserliği'ne bildirdi.
Ekselansları,
Samsun sancağından, bazı kötü niyetli şahısların kargaşaya
sebep oldukları ve sıkıntı yarattıklarına dair rahatsız edici
haberler aldığımı zât-ı âlînizin bilgisine sunmaktan şeref
duyuyorum. Mustafa Kemal Paşa’nın bu harekette başrolü
oynadığı bildirilmektedir. Bu bakımdan Karadeniz Kuvve-i
Askeriyesi başkumandanı tarafından Osmanlı Harbiye
Nezâreti’ne Mustafa Kemal’in görevinden alınması talimatı
gönderilmiştir. Zât-ı âlînizin dikkatini, dahilde özellikle ırkçı
59
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
ve dinî mahiyet kazanan kargaşalardan doğacak çok vahim
sonuçlar üzerine çekmek istiyorum. Bu sebeple ilgili bütün
sivil görevlilere, görevli oldukları bölgelerde herhangi bir
sorun çıktığı takdirde şahsî olarak sorumlu tutulacakları
hususunda derhal talimat verilmesini talep ediyorum.
Ayrıca, Samsun bölgesindeki durumdan yakînen
bilgilendirilmek istiyorum. Saygılar.
Yüksek Komiser Calthorpe
İngilizler tarafından çekilen telgrafın Osmanlı Harbiye
Nezareti'ne ulaşmasından sonra Mustafa Kemal'in İstanbul'a
dönmesi emredildi. Ancak Mustafa Kemal bu emre itaat
etmedi. Havza'da çalışmalarını tamamladıktan sonra 12
Haziran 1919'da Amasya'ya geçti. Artık çalışmalar daha da
hızlanmıştı. Hüseyin Rauf Orbay, Refet Bele ve Ali Fuat
Cebesoy birlikte Amasya Genelgesi'ni hazırladılar. Hazırlanan
genelge 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir'e de
onaylatıldıktan sonra 22 Haziran 1919'da Abdurrahman
Rahmi tarafından telgrafla tüm mülki amir ve askeri
komutanlara ulaştırıldı. Genelgede İstanbul hükümetinin
sorumluluğun gereğini yerine getiremedi , bağımsızlığın yine
milletin azim ve kararına bağlı olduğu bildirildi. İşgalci
güçlere karşı bir direniş meşalesi yakılmıştı. Türk milletini
titretip ayağa kaldırmak için ilk aldım atılmıştı. Bu millet bir
defa ayağa kalktımı durur muydu hiç...
60
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Genelgede alınan kararlardan biriside 10 Temmuz’da
Erzurum’da bir kongre yapılacak olmasıydı. Mustafa Kemal
Paşa Tokat-Sivas-Erzincan üzerinden 3 Temmuz 1919 günü
Erzurum’a geldi. Paşa şehrin ilk göründüğü nokta olan
Ilıca’da karşılandı. Kemal Paşa ile arkadaşları yol
yorgunluğunu atmak için kaplıcaların önünde bir kahve
molası verdiler. Mustafa Kemal kendilerini süzen bir ihtiyar
görünce muhabbete başladı.
- Ağa böyle nereden geliyorsun?
- Paşam, Çukurova’da muhacirdim. Şimdi köyüme
dönüyorum.
- Ağa, yoksa oralarda geçinemedin mi?
-Hayır Paşam, Çukurova cennet gibi bir yer. Bir eken yüz
biçiyor. Hamdolsun uşaklar da çalışkandırlar. Geçimimiz
padişahta bile yoktu. Yalnız son günlerde işittim ki,
İstanbuldaki “Irzıkırıklar” bizim Erzurumu Ermenilere
vereceklermiş. Geldim ki göreyim, kimin malını kime
veriyorlar?
İhtiyarla yaptığı bu muhabbet Paşa'yı çok etkiledi. Gözleri
yaşardı. Arkadaşlarına dönüp ; “Bu milletle neler yapılmaz!”
dedikten sonra ihtiyarla vedalaştı.
61
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Mustafa Kemal kongre hazırlıkları yaparken Padişah
Vahdettin ve Damat Ferit İstanbul’a dönmesi için telgraflar
çekiyordu. Ancak Kemal Paşa her seferinde bu isteklerini
reddeti. 8 Temmuz gecesi telgraf başına çağırıldı. Telgrafda
ordu müfettişliği görevinden alındığı yazıyordu. İstanbul’un
görevden alma telgrafı üzerine Mustafa Kemal Paşa , saat
22.50’de Harbiye Nezareti’ne ve 23.00’da Padişah’a
gönderdiği telgrafla aşık olduğu yüce askerlik mesleğinden
istifa ettiğini bildirdi.
9 Temmuz 1919 - Erzurum
Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden
kurtarmak, Yunan ve Ermeni isteklerine kurban etmemek
için açılan milli savaşmalar uğrunda milletle beraber
serbest surette çalışmağa askeri ve resmi sıfatım artık
engel olmaya başladı. Bu gaye-i mukaddese (kutsal amaç)
için milletle beraber sonsuza kadar çalışmağa
mukaddesatım (kutsal şeylerim) adına söz vermiş olduğum
cihetle, pek aşıkı bulunduğum yüce askerlik mesleğine
bugün veda ve istifa ettim. Bundan sonra milli ve kutsal
gayemiz için her türlü fedakarlıkla çalışmak üzere sine-i
millette (milletin bağrında) bir ferd-i mücahit (savaşçı kişi)
suretiyle bulunmakta olduğumu tamimen arz ve ilan
eylerim.
Mustafa KEMAL
62
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Hem hükümetdeki görevinden , hem çok sevdiği askerik
mesleğiden istifa etmişti. O artık hiçbir rütbesi olmayan bir
sivildi. İstanbul hükümeti Mustafa Kemal'in yakalanıp
tutulanması , idam edilmesi için Kazım Karabekir’e telgraf
çekti. Telgrafta Mustafa Kemal’in 9. Ordu müfettişliğinden
azledildiğini ve derhal tutuklanması gerektiği yazılıydı.
Saatler ilerledikçe Mustafa Kemal'in sinirleri daha da
geriliyor , kolordu’dan gelecek haberi bekliyordu. Tam o
sırada yaver Cevat Abbas , Mustafa Kemal’in odasına girdi.
-Kumandan (Karabekir) Paşa geliyorlar.Arkalarında bir
bölük süvari askeri var!
Bu söz üzerine Kemal Paşa heyecanlandı. Yavaşca yerinden
kalktı ve o delip geçici mavi gözlerini kapıya dikti. Biraz sonra
Kazım Paşa kapıda göründü. Arkasını subaylar çevirmişti.
Sakinliğini korumaya çalıştı. Kazım Paşa biraz ilerleyip
Mustafa Kemal'e doğru iyice yaklaştı. Askerce selam
vaziyetini aldı.
–Emrinizdeyim
paşam.Ben,subaylarım,erlerim,kolordum,hepimiz
emrinizdeyiz!
Kazım Paşa'nın da desteğini arkasına alan Kemal Paşa milli
mücadele için çalışmalarını daha da yoğunlaştırdı. Şimdi
önündeki hedek Erzurum Kongresi'ydi. Erzurum Müdafaa-i
Hukuku'nun girişimi ve Kazım Karabekir'in desteği ile
63
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Erzurum Kongresi toplanmış ve ulusal birliğin ilk aşaması
sağlanmıştı. Kongre bittikten sonra Mahzar Müfit Kansu o
geceyi şöyle anlatıyordu ;
'' Erzurum’da ve kongrede gördüğüm samimiyet, mertlik ve
fedakarlık, azim ve iman, beni doğrusu çok cesaretlendirdi.
Memleketimi kurtarmak yolundaki cesaretimi artırdı. Paşa
coşmuştu:
-Erzurum’da ve Kongre’de gördüğüm samimiyet, mertlik ve
fedakârlık, azim ve iman, beni doğrusu çok cesaretlendirdi.
Memleketimi kurtarmak yolundaki cesaretimi artırdı.
Erzurum’a ilk geldiğim günkü vaziyetimi biliyorsunuz. Ben
burada rütbemi, Yaveri Hazreti Şehriyarîliği, resmî
mevkiimi, üniformamı attım ve bütün kâinata sine-i millette
bir fert olduğumu ilân ettim.
Arkadaşlarım da böyle. Üniformalı olanlar üniformalarını,
memur olanlar memuriyetlerini terk ettiler. Hepsine
minnetta-rım ve hepsinin takdirkârıyım. Şu hâlde ihtirassız,
yalnız vatan ve memleket selâmetini gaye edinen insanlar
olarak çalışıyoruz. Allah koruyucumuzdur. Mutlaka
muvaffak olacağız.
Paşa, emir eri Ali’ye seslendi:
-Ali, kahve yap bize…
64
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Paşa, “Vatanın kurtulmasından sonra cumhuriyet ilânının
şart olduğu” hakkındaki düşünce ve inancını bir kere daha
sağladıktan sonra:
– Mazhar not defterin yanında mı? diye sordu.
– Hayır Paşam… dedim.
– Zahmet olacak ama bir merdiveni inip çıkacaksın. Al gel.
dedi.
Nerede ise sabah olacaktı. Fakat onun yanında iken dünya,
gecesi gündüzü olmayan bir âlemden ibaretti. Bundan
dolayı, uyku ihtiyacı da yoktu. Hemen aşağıya indim. Not
defterini alıp geldim.
O, hatıra defterime ve günü gününe her olayı not edişime
hem memnun olur hem de bazen lâtife etmekten kendisini
alıkoyamazdı:
– Hafızalarımız zayıfladığı zaman Mazhar Müfit’in defteri
çok işimize yarayacak… derdi. Defteri getirdiğimi görünce,
sigarasını birkaç nefes üst üste çektikten sonra:
– Ama bu defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin.
Sonuna kadar mahrem kalacak. Bir ben, bir Süreyya, bir de
sen bileceksin. Şartım bu… dedi.
Süreyya da, ben de:
– Buna emin olabilirsiniz Paşam… dedik.
Paşa, bundan sonra:
– Öyle ise önce tarih koy!.. dedi.
Koydum: 7-8 Ağustos 1919. Sabaha karşı.
Tarihi, sayfanın üzerine yazdığımı görünce:
65
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
– Pekâlâ… Yaz!.. diyerek devam etti:
– Zaferden sonra şekli hükûmet (hükûmet şekli) cumhuriyet
olacaktır. Bunu size daha önce de bir sualiniz
münasebetiyle söylemiştim , bu bir.
İki: Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden
muamele yapılacaktır.
Üç: Tesettür kalkacaktır.
Dört: Fes kalkacak, medenî milletler gibi şapka giyilecektir.
Bu anda ister istemez kalem elimden düştü.
Yüzüne baktım gayri ihtiyarî o da benim yüzüme baktı.
Paşa ile zaman zaman senli benli konuşmaktan
çekinmezdim.
– Neden durakladın? deyince:
– Darılma ama Paşam, sizin de hayalperest taraflarınız var.
dedim.
Gülerek:
– Bunu zaman tayin eder. Sen yaz dedi.
Yazmaya devam ettim:
– Beş:Lâtin hurufu (harfleri) kabul edilecek.
– Paşam kâfi… kâfi.. dedim ve biraz da hayal ile
uğraşmaktan bıkmış bir insan edası ile:
– Cumhuriyet ilânına muvaffak olalım da üst tarafı yeter!
diyerek, defterimi kapadım ve koltuğumun altına
sıkıştırdım.
İnanmayan bir adam tavrı ile:
66
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
– Paşam sabah oldu. Siz oturmaya devam edecekseniz
hoşça kalın diyerek yanından ayrıldım.
Mustafa Kemal Erzurum'da çalışmalar bittikten sonra 29
Ağustos tarihinde Erzurum'dan Sivas'a hareket etti. İdam
fermanı çıkartılmış , görüldüğü yerde tutuklanması
emredilmiş bir sivildi. Zor ve tehlikeli bir yolculuktan sonra 2
Eylül günü Sivas'a ulaştı. Sivas'ta vatan bütünlügü ve bütün
millet adina bir kongre toplamaya karsi olanlar çoktu. İşgal
kuvvetleri , İstanbul hükümetiyle birlik olarak bu kongrenin
toplanmasını engellemeye çalışıyorlardı. Binbasi rütbesinde
bir Fransız jandarma subayı, yanına bir tercüman alarak Sivas
valisine geldi. "Eğer burada kongre toplanırsa Fransızlar
Sivas'ı işgal edecekler" dedi. Bu tehtidin üzerine vali korktu.
Mustafa Kemal'e ikinci bir kongreden vazgeçilmesini veya
kongrenin Erzincan'da toplanmasını söyledi. Kemal Paşa her
zamanki gibi sakinliğini koruyarak , bu blöflere kulak
asılmaması gerektiğini söyledi. Bu tehdit yüzünden telaşlanıp
korkan bir genci gören Mustafa Kemal "Gençler için vatan
işlerinde ölmek olabilir, korkmak asla '' diyerek kendi
inancını gençlerede aşıladı.
Sivas Kongresi'nin toplanması için bir lise binası okul
müdüründen zar zor alınarak hazırlandı. Sivas'a gelmeye
başlayan üyeler, Şekeroğlu İsmail Bey tarafından misafir
ediliyordu. Kongre 4 Eylül 1919'da toplandı. Mustafa Kemal
67
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Paşa kongrenin başlangıç saati olan 14'den beş dakika önce
liseye giriş yaptı. Kongre Kemal Paşa'nın konuşmasıyla açıldı.
Bütün dernekler "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Derneği" adı altında birleştirildiler. "Heyet-i Temsiliye
vatanın bütününü temsil eder." kararıyla Temsil Heyeti'nin
yetkileri bütün ülke için geçerli kabul edildi.
Sivas'ta alınan karararın neticesinde seçilen temsilcilerin
toplanacağı bir yer gerekiyordu. Bu yer Ankara idi.
Ankaralılar, Mustafa Kemal’i ve halk temsilcilerini Ankara’ya
davet ettiler. Ankara, Anadolu’nun ortasında bakımsız , dar
sokakları olan bir şehirdi. Şehirde yaşayanların çoğu
Müslüman Türkler'di. Telgraf sistemi iyi denilebilecek
seviyedeydi. Anadolu’nun hemen her tarafı ile irtibat
sağlanması kolaydı. Kemal Paşa ve temsil heyeti 27 Aralık
1919’da Dikmen sırtlarından Ankara’ya geldiler. Halk Paşa'yı
ve heyeti coşkuyla karşıladı. Davullar çalındı, halaylar çekildi,
seğmenler gösteriler yaptı. Paşa bu coşku karşısında oldukça
duygulandı. Orada yurdun içinde bulunduğu durumu ve bu
durumdan nasıl kurtulacağımızı belirten bir konuşma yaptı.
Ankara'da karargah olarak Ziraat Mektebi belirlenmişti.
Kemal Paşa vali odasında bir çay içtikten sonra Ziraat
Mektebi’ne geçti. Mektebin bir odası çalışma mekanı , bir
odasıda telgraf amaçlı olarak düzenlenmişti.
68
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
16 Mart 1920′de gelen bir telgrafta İtilaf Devletleri'nin
yönetime resmen el koyduğu yazıyordu. İşgal haberinin
duyulmasıyla ülkede tam bir kaos başladı. Mustafa Kemal
hemen harekete geçerek bir bildiri yayınladı.
...Bugün, İstanbul’u zorla işgal etmek suretiyle, Osmanlı
Devleti’nin yedi yüz yıllık hayat ve hakimiyetine son
verildi.Yani, bugün Türk milleti, medenî kabiliyetinin,
yaşama ve bağımsız kalma hakkının ve bütün bir
geleceğinin savunulmasına çağrıldı. İnsanlık dünyasının
takdirlerini kazanmak ve İslâm dünyasının kurtuluş
emellerini gerçekleştirmek, Hilâfet makamının yabancı
etkilerden kurtarılmasına ve millî bağımsızlığın şanlı
geçmişimize yaraşır bir imanla savunulup kazanılmasına
bağlıdır. Vatanımızı ve istiklâlimizi kurtarmak için
giriştiğimiz kutsal mücadelede Allah'ın yardım ve
koruyuculuğu bizimledir.
17 Mart günü komutanlara ve valiliklere bir telgraf
yollayarak 15 gün içinde Ankara'da bir "Kurucu Meclis"
toplanması için fikirlerini sordu. Olumlu yanıt alınca 19
Mart'ta bir bildiri yayınlayarak, Ankara'da bir meclis
toplanacağını bildirdi. Bunun için gereken işlemlerin
yapılmasını ve seçilecek milletvekillerinin en kısa sürede
Ankara'ya gönderilmelerini istedi. Ama Ankara'da toplanacak
büyük bina yoktu. İttihat ve Terakki için yapılan bina, yarım
olduğu için, bitirilmesi hızlandırıldı ve açılışa hazırlandı.
69
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Kemal Paşa 21 Nisan 1920 tarihinde bütün memlekete bir
tebligat yayınladı.
1- Allah'ın lûtfuyla Nisanın 23′üncü Cuma günü, cuma
namazından sonra, Ankara’da Büyük Millet Meclisi
açılacaktır.
2- Hacı Bayram Velî Câmi-i Şerifinde cuma namazı kılınarak
Kur’an’ın ve namazın nurlarından da feyz alınacaktır.
Namazdan sonra, Sakal-ı Şerif ve Sancâk-ı Şerif alınarak
Meclisin toplanacağı yere gidilecektir.
3- Meclise girmeden önce bir dua okunarak kurbanlar
kesilecektir. Bu merasimde Câmi-i Şeriften başlayarak
Meclis binasına kadar Kolordu Komutanlığı’nca askerî
birliklerle özel tören düzeni alınacaktır.
4- Açılış gününün kutsallığını belirtmek için bu günden
başlayarak vilâyet merkezinde, Vali Beyefendi Hazretlerinin
düzenleyeceği şekilde, hatim indirilmeye ve Buhari-i Şerif
okunmaya başlanacak ve Hatm-i Şerifin son kısımları uğur
getirsin diye cuma günü namazdan sonra Meclis’in
toplanacağı yerin önünde tamamlanacaktır.
Meclis denildiği gibi dualarla , hatimlerle açıldı. Cuma
Namazından sonra topluca Meclis binasına gelindi.
Başkanlığa ilk olarak en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif
Bey getirildi. 24 Nisan'da yapılan seçimle Mustafa Kemal
Meclis Başkanı seçildi. İlk meclis konuşmasını da kendisi
yaptı.
70
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Bundan sonra zor günler bekliyordu Mustafa Kemal ve
arkadaşlarını. Bu zorlukların başında da maddi yokluk
geliyordu. Kemal Paşa elde avuçta birşey kalmayınca
annesine ait birkaç parça zineti Osmanlı Bankası'na rehin
vermek zorunda kalmıştı. Ama oda kısa sürede tükenmişti.
Gün geldi mum alacak bile para kalmadı. Karargah olarak
kullanılan gar binası hepten karanlıkta kalmıştı. Üç beş kuruş
bulup Ali Çavuş'u mum alması için gönderdi. Ali Çavuş
döndüğünde 'Paşam mum bulamadık. Zaten çok da
paramız yoktu, alamadık. Bugün karanlıkta yatacaksınız'
dedi. Bu cevap üzerine Kemal Paşa 'Çocuk bak bir çaresine
ben karanlıkta yatamam' deyince Ali Çavuş paşanın başına
dibinde biraz gaz kalmış gaz lambasını koydu. Sabah odaya
girdiğinde odayı
is içinde buldu. Kemal Paşa gaz
lambasından zehirlemişti. Paşa biraz kendine gelince
'Zehirlenmişim eyvah çocuk. Hemen doktorları çağır bana'
dedi. Doktorlar gelip muane ettiler ama göğsündeki bu
tahribat aylarca geçmedi.
Mustafa Kemal Paşa içine düştüğü bu yokluktan çıkmak ,
emperyalist güçlerle mücadele etmek için 26 Nisan 1920
günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak Lenin'e bir
mektup yazdı.
“Emperyalist hükümetler aleyhine harekâtı ve bunların
tahakküm ve esareti altında bulunan mazlum insanların
kurtuluşu gayesini hedefleyen Bolşevik Ruslarla mesai ve
71
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
harekat birliğini kabul ediyoruz. Evvela, milli topraklarımızı
işgal altında bulunduran emperyalist kuvvetleri kovmak ve
gelecekte emperyalizm aleyhine vuku bulacak ortak
mücadelelerimiz için dahili kuvvetlerimizi şekillendirmek
üzere, şimdilik ilk taksit olarak beş milyon altının ve
kararlaştırılacak miktarda cephane ve diğer fenni harp
vasıtaları ve sıhhi malzemenin ve yalnız Doğu’da harekât
icra edecek olan kuvvetler için erzakın, Rus Sovyetler
Cumhuriyeti’nce temini rica olunur.”
En zor zamanda Bolşeviklerden gelen yardımla Ankara
biraz rahatlamış , Millet Meclisi'nin eli güçlenmişti. Şimdi
ilerdeki tek hedef emperyalist güçleri vatan topraklarından
söküp atmak , bağımsızlık için savaşmaktı.
Yunanlılar, 22 Haziran 1920′de Milne (Miln) hattından
genel taarruza geçtiler. Bursa’yı ve Uşak'ı ele geçirdiler. 6
Ocak 1921'de yeni bir harekata geçerek üç koldan ilerleyip
İnönü önünde birleşmeyi amaçlayan Yunanlılar , 3 günlük
yürüyüşten sonra 9 Ocak günü İnönü mevzilerinin önünde bir
araya geldiler. Millet Meclisi Ordusu ilk kez düşmanın
karşısındaydı. Savaş 10 Ocak günü sabah saat 6.30'da
Yunanlıların taarruza geçmesi ile başladı. Türk ordusunun
güçlü savunması karşısında ağır kayıplar veren Yunan
kuvvetleri Bursa civarındaki eski mevzilerine çekilmek
zorunda kaldı. Meclisin kurduğu ordu başarılı olmuş , halkın
72
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
güvenini toplamıştı. Yunan kuvvetleri bu bozgunla hırsa
kapıldı. Durumu biran önce kendi lehlerine çevirmek için 23
Mart 1921'de Bursa'dan İnönü istikametine ilerlemeye
başladılar. Türk ordusunun karargahı Eskişehir'de
bulunuyordu. Eskişehir hattındaki ordunun başında bulunan
Fevzi Paşa beklenmeyecek bir hücum emri vererek
Yunanlıları gafil avladı ve ağır kayıplar verdirdi. Bu zafer,
Kemal Paşa'nın ifadesiyle, milletin maküs talihini de yenen
bir zafer olmuştu.
Yeni birliklerle iyice güçlenen Yunan kuvvetleri 10
Temmuz'da yeni bir saldırıya geçtiler. 20 Temmuz'a kadar
yaptıkları saldırılarla kuvvetlerimizi geri çekilmeye zorladılar.
Cephe durumu ile ilgilenen Mustafa Kemal Paşa Sakarya'nın
doğusuna çekilme emrini verdi.Bu çekilmeyle zaman
kazanılacak , ordunun toparlanması sağlanacaktı. Mustafa
Kemal Paşa'nın muhalifleri; "Ordu nereye gidiyor, millet
nereye götürülüyor? Bu hareketin elbette bir sorumlusu
vardır, o nerededir? Bu çok acı veren durumun ve yürekler
acısı görünümün gerçek sorumlusunu ordunun başında
görmek isterdik" diyerek fırsatı değerlendirmek istedi. Büyük
Millet Meclisi'nde ve dışarıda son çare ve son tedbir olarak
Mustafa Kemal Paşa'nın ordunun başına geçmesinde fayda
umulduğu yolunda bir kanaat oluştu. Bunun üzerine Mustafa
Kemal Paşa, 4 Ağustos 1921'de Büyük Millet Meclisi'ne
verdiği bir önerge ile Başkumandanlığı kabul ettiğini bildirdi
73
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
ve Meclis'in elindeki yetkileri fiilen kullanmayı talep etti. 5
Ağustos 1921 tarihli kanunla Mustafa Kemal Paşa iki yıl önce
çıkardığı üniformasını yeniden giydi. Şimdi Başkomutan'dı...
12 Ağustos 1921'de Polatlı'daki Cephe Karargahına
giderek ordunun başına geçti. Düşman Polatlı’ya kadar
gelmişti. Kemal Paşa cephede teftiş yaparken, attan düşerek
birkaç kaburga kemiğini kırdı.Çevresindekiler dinlenmesini
önerdiysede dinlemedi. Savaşı cephede yaralı ve kaburga
kemiği sarılı bir şekilde idare etti. 23 Ağustos'ta düşman
kuvvetleri yeni bir taarruza kalktı. 13 Eylül'e kadar gece
gündüz aralıksız yirmi iki gün devam eden bu kanlı savaşla
düşman ordusu ağır kayıplar verdi ve perişan bir şekilde
cepheyi terketti. Bu zaferle halk coşkuyla sokaklara döküldü.
Memlekette günlerce süren coşkun sevinç gösterileri ve
heyecanlı kutlamalar yapıldı. Bu zaferden sonra İsmet ve
Fevzi Paşa Büyük Millet Meclisine 16 Eylül 1921 tarihinde bir
önerge sunarak Mustafa Kemal Paşa´ya "Gazi" ünvanı ile
"Mareşallık" rütbesinin verilmesini talep ettiler. Türk
tarihinde bir dönemeç niteliği kazanan bu büyük Meydan
Muharebesi ve görkemli zaferden sonra Başkomutan
Mustafa Kemal Paşa´ya 19 Eylül 1921´de 153 sayılı kanunla
″Mareşallık″ rütbesi ve ″Gazilik″ ünvanı verdi. Mustafa
Kemal'de 20 Eylül'de çektiği bir telgrafla orduya teşekkür
etti.
20 Eylül 1921
74
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Kurtuluş için yaptığımız bu savaştan çok daha evvel sizi
başka muharebe meydanlarında da tanımış idim. Dünyanın
hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha
sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası
sendedir. Kanaatinle, imanınla, itaatinle hiçbir korkunun
yıldıramadığı demir gibi pak kalbinle düşmanı nihayet alt
eden büyük gayretin için minnet ve şükranımı söylemeyi
nefsime en aziz bir borç bildim. Sizin gibi kumandanları,
zabitleri, neferleri olan millete, yad elleri altında köle olmak
mümkün değildir. Bu defa Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
hakkımda yeni bir rütbe ve Gazi unvanıyla tecelli eden
iltifat ve teveccühü, doğrudan doğruya size racidir. Milletin
verdiği bu rütbe ile yükselen ordu, en şerefli, en ulu bir gaza
ile mümtaz olan gene ordudur. Sizin kahramanlığınızla,
sizin gösterdiğiniz nihayetsiz kahramanlıklar bu unvanı ve
rütbeyi ancak size izafe ederek, bütün askerlik hayatımın en
büyük sermaye-i iftiharı olarak taşıyacağım. Cenabı Hak
giriştiğimiz
kurtuluş
mücadelesinde
şerefli
silah
arkadaşlarıma kendilerinin temyiz eden asaletin,
civanmertliğin, kahramanlığın hakkı olan kati halası nasip
etsin.
Başkumandan Mustafa Kemal
75
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Oğluna mareşallık ve gazilik ünvanı verildiğini öğrenen
Zübeyde Hanım bir telgraf çekerek sevinçlerini dile getirdi.
27 Eylül 1921
Müşir ve Gazi Oğlum Mustafa Kemal Paşa'ya...
″Milletin hakkınızdaki mareşallık ve gazilik ünvanı ile bu
sevgi ve itimadı, benim kadar kimseyi duygulandıramaz. Kız
Kardeşinle beraber anlından öperek ve bağrımıza basarak,
seni tebrik ederiz. Muhafaza-i din ve istikrarı vatan uğruna
çalışan mücahitlerle beraber seni cenabı hakkın birliğine
emanet eder ve hakkınızda gece gündüz sıhhatler ve
muratlar temenni ederim sevgili oğlum.″
Valideniz Zübeyde
29 Eylül 1921
″Benim için dünyevi mükâfatların en yücesi olan
tebrikatınızla mesut oldum.″
Gazi Mustafa Kemal
Sakarya Meydan Muharebesi'nde kazanılan zaferle
kamuoyunda ve TBMM'nde taarruz için sabırsızlık baş
göstermişti. Artık savunma değil hücum vaktiydi. Gazi
Mustafa Kemal Paşa, 4 Mart 1922'de endişe ve huzursuzluk
76
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
duyanlara açıklamalar yaptı. "Ordumuzun kararı,
taarruzdur. Fakat bu taarruzu tehir ediyoruz. Sebebi,
hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman
lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak
taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür" diyerek
hem akıllardaki şüpheyi yok etmiş , hem de orduyu son zaferi
sağlayacak bir taarruz için hazırlamıştı. Başkomutan Gazi
Mustafa Kemal Paşa 1922 Haziran'ı ortalarında taarruza
geçme kararı aldı. ordu birlikleri arasında bir futbol maçı
organize edilmesi bahanesiyle ordu komutanlarını Akşehir'e
davet etti. Bu bahaneyle Yunan ordularının dikkati
çekilmeyecekti. 28 Temmuz gecesi komutanları Akşehir'de
toplayan Gazi Paşa , genel taarruz hakkında bilgi verdi. Daha
sonra 20 Ağustos 1922'de Ankara'dan Akşehir'e geçti. 26
Ağustos 1922 Cumartesi sabahı düşmana taarruz emrini
verdi.Gazi Paşa taarruzun tam bir baskın şeklinde olması için
21 Ağustos'da Çankaya köşkünde bir çay daveti verileceğini
gazete ve ajanslara bildirdi. Yola çıkmadan önce annesinin
elini öpüp vedalaşırken çay ziyafetine gittiğini söyledi.
"Oğlum, seni bekledim. Gelmedin. Çaya gittiğini
söylemiştin bana. Ama cepheye gittiğini biliyorum. Senin
için dua ettiğimi bilmeni isterim. Savaşı kazanmadan geri
gelme."
Valideniz Zübeyde
77
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Yola çıkmadan önce arkadaşlarıyla Keçiören’de bir evde
sofrada buluştular. Vedalaşırkende arkadaşlarına ''Taarruz
başladıktan 15 gün sonra İzmir'deyiz'' dedi. Çankaya
köşkünde bir çay daveti verileceği haberi çıktığında Kemal
Paşa cepheye gitmek için çoktan yola çıkmıştı.
26 Ağustos 1922 Cumartesi sabah saatlerinde ordu
Kocatepe sırtlarında taarruz için gelecek emri bekliyor ,Fevzi
Paşa Kuran-ı Kerim okuyordu. Gazi Paşa saatine bakarak '
hocam vakit tamam' dedi. Daha ellerini göğe açarak, '
İnşallah zafer bizimdir, hayırlı olsun ' diyerek topçular ateşe
başlasın ve şarapnel kullansın emrini verdi. Topçular ateşe
başladılar. Bir buçuk saat süren topçu ateşiyle muharebe
sahasını alt üst oldu. Güneş doğmaya başladıktan sonra
durumun iyiye gittiği daha net görülüyordu. Kıtalardan iyi
haberler gelmeye başlamıştı. 30 Ağustos günü Dumlupınar'
ın kuzey ve kuzeydoğusunda Çalköyü ve Adatepeler
bölgesinde beş tümenlik Trikupis grubu ağır yenilgiye
uğratıldı. Artık düşman yenilmiş, zafer kazanılmıştı. Büyük
komutan düşmanın arkasını bırakmamak kararındaydı. 1
eylül 1922’de: ' Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri '
emrini verdi. Bozulan düşman geri çekiliyor , hatta kaçıyordu.
Anadolu, adım adım düşmandan temizleniyordu.
Büyük Taarruz'dan 14 gün sonra 9 Eylül'de Türk Ordusu üç
yılı aşkın süredir yas çeken İzmir halkının sevinç göz yaşları
78
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
arasında İzmir' girdi. Keçiören’deki evde arkadaşlarına
''Taarruz başladıktan 15 gün sonra İzmir'deyiz'' diyen Kemal
Paşa imalı şekilde yanıldığını ifade ederek ' Sadece bir gün
yanılmışım ama bu kusur bende değil düşmanda ' dedi.
79
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
80
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
O dönem İzmir'in ünlü ailesi Uşakizadeler'in kızı Latife
Sakarya Savaşı'nın ardından çok heyecanlanmış, ' Ben artık
buralarda duramam ' diyerek, 1921 sonbaharında,
üniversite eğitimi gördüğü Paris'ten ayrılıp İzmir'e dönmüştü.
Mustafa Kemal Paşa'nın fotoğrafını bir dergiden kesip
boynundaki madalyona yerleştirmişti. Mustafa Kemal
Paşa'ya büyük bir hayranlık duyan Latife , Paşa'yı evinde
misafir etmek için bir mektup yazdı. Bu davetten büyük
mutluluk duyan Kemal Paşa daveti kabul etti. İzmir'de ki yeni
karargahları Göztepe'de bulunan iki katlı bu beyaz köşktü. İlk
gelişinde bu köşkte 16 gün kalan Gazi Paşa , burada yerli ve
yabancı birçok devlet adamı ve gazeteciyle görüştü. 29
Eylül'de İzmir'den ayrılırken Latife Hanım'a bir fotoğrafını
armağan ederek arkasına ' Benim güzel , zarif Latifeceğim '
notunu düştü. Kemal Paşa iyi eğitim görmüş ve kültürlü bir
kız olan Latifen Hanım'dan etkilenmişti. Yakın dostları bu
ilişkinin evliliğe gideceğini düşünüyordu. O dönem evlilik
hakkında fikrini soranlara ' Ben, sadece evlenmek için
evlenmek istemiyorum. Vatanımızda yeni bir aile hayatı
oluşturmak için önce kendim örnek olmalıyım.' dedi. Paşam
hiç sevdiniz mi? sorusuna ise şu cevabı verdi 'Sevmek mi?
Vakit bulabildik mi ki ? Dağda bayırda kurulmuş
çadırlarda,karargahlarda insan sevmeye vakit bulabilir mi ?
Ama biz de insanız, bizim de çarpan bir kalbimiz, bizim de
bir his tarafımız var. Askeriz diye kuşkuya mı düştünüz
yoksa? ' .
81
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Kemal Paşa 17 Aralık 1922'de hastalığı ağırlaşan validesi
Zübeyde Hanım'ı İzmir'e yanına aldı. Ayrıca validesini
mektuplarda sürekli
' Görsen anne, sen de
beğeneceksin. Çok anlayışlı kız ' diye bahsettiği Latife
Hanımla da tanıştırmak istiyordu.
Kemal Paşa 14 Ocak 1923’te yurt gezisine çıktı. İzmit’te
gazetecilerle görüşecekti. Yola çıktıktan bir gün sonra Ali
Çavuş'u çağırarak validesi hakkında bir haber olup olmadığını
sordu. Ali Çavuşv ' Şifreli bir telgraf geldi ama çözülmedi '
cevabını verdi. Mustafa Kemal emir Çavuşu Ali'ye hüzünle
baktı ' Annemin öldüğünü biliyorum çocuk , Bir rüya
gördüm, yeşil tarlalarla annemle dolaşıyordum. Birden bir
fırtına çıktı, Anamı alıp götürdü.'...
Ali Çavuş İzmir'e geri döneceklerini düşünürken Mustafa
Kemal Paşa ' İzmir'e gitmiyoruz. Treni İzmit'e çevirsinler.'
emrini verdi.
' Acil görev, büyük validemiz vatanı yaşatmaktır. '
Yedi yıl boyunca cepheden cepheye koşan, en güzel
günleri karargahlarda, çadırlarda geçen Mustafa Kemal
anasının ölüm haberini bir trenin vagonunda almıştı.
Annesinin ölüm haberini bildiren Başyaver Salih Bozok'a şu
telgrafı yazdı ;
82
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Başkumandanlık Seryaveri Salih Bey'e
Verdiğiniz elim haber, beni çok müteessir etti. Merhumenin
munasip bir tarzda merasim-i tedfiniyesini ifa ettiriniz.
Cenab-ı Hak millete hayat ve selamet versin."
Başkumandan Gazi Mustafa Kemal
Kemal Paşa İzmir'e döndüğünde validesinin mezarını
ziyarete gitti. Ancak yaptırılan sandukalı ve uzun kitabeli
mezarı beğenmedi. Hasan Soyak' a ' Dağdan iki büyük ve
uzun taş getirirsin. Birini olduğu gibi temel üzerine tespit
ettirir diğerini de baş tarafa diktirirsin. Ve yerini biraz
düzelterek: Atatürk'ün anası Zübeyde Hanım burada
gömülüdür diye yazdırırsın. Altına da ölüm tarihini
koydurursun. ' dedi.
Mezarlık ziyareti sonrası Mustafa Kemal ile Latife Hanım
29 Ocak 1923’te sade bir nikahla evlendiler. Mareşal Fevzi
Çakmak ve Kâzım Karabekir Mustafa Kemal’in, Mustafa
Abdülhalik Renda ile Salih Bozok ise Latife Hanım’ın tanıkları
idi.
Kurtuluş Savaşı ezici zaferimizle sona ermiş, düşman
denize dökülmüştü. Şimdi sıra, yeni Türkiye Devleti'ni bütün
dünyaya resmen kabul ettirmeye gelmişti. Lozan'da başlayan
konferansın ilk oturumundan netice alınamayınca
83
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
görüşmeler, 4 Şubat 1923'e ertelendi, delegeler ülkelerine
döndüler. Kemal Paşa görüşmelerde Türkiye'yi İsmet
Paşa'nın temsil etmesini istemişti. Fethi Okyar 'Bu adam
bizim kadar bile lisan bilmiyor, orada ne işi var? diyerek
itirazda bulundu. Ancak Kemal Paşa Türk milletine temin
edebileceği siyasi menfaatlar hakkındaki görüşlerinin en çok
İsmet Paşa tarafından anlaşılmakta olduğunu ve bu fikirleri
en iyi İsmet Paşa'nın dile getireceği düşüncesindeydi.
Konferans 23 Nisan 1923 günü tekrar toplandı. İsmet Paşa
gelişmeleri düzenli olarak T.B.M.M. Hükümeti'ne
bildiriyordu. İlkelerinden ödün vermiyor, gerektiğinde de
tavır koyuyordu. Temsil Heyeti'nin çabaları sonucunda 24
Temmuz 1923'de Lozan Barış Antlaşması imzalandı.
Konferansta buunan ABD Delegesi John Grew o dönem
tuttuğu günlüklerinde İsmet Paşa’ya yönelik tutumunu ve
İsmet Paşa’nın direnişini not almıştı.
“ (...) Toplantıda İsmet önceden de sanıldığı gibi uzlaşmaya
hiç yanaşmayan bir tutum takındı. Curzon, Barreré,
Garroni, Hayashi ve Bombard kapitülasyonların kaldırılması
yolunda şimdiye dek Müttefiklerce verilen ödünlere karşı
Paşa’nın böyle bir tavır takınmasını şiddetli deyimlerle
protesto ettiler. Curzon’un konuşması alışılmış tonunu
korumakla birlikte çok zayıftı. Türklerin “mahkemelerine
yabancı yargıçlar kabul ederlerse milli egemenliklerinin
84
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
baltalanmış olacağı” yolundaki şikayetlerine karşı Curzon,
“milli egemenlik” deyiminin Türklerin kafasında değişmez
fikir durumuna gelmiş olduğunu, ne zaman bir imtiyaz
[ayrıcalık] söz konusu olsa hemen milli egemenliklerinin
tehlikeye düştüğü sanısına kapıldıklarını, fakat bu garip
fikrin hiç kimsenin zihninde var olmadığını söyledi. Curzon
alay etmek istiyordu, ama bu kere pek beceremiyordu.”
İtalyan Baş Delegesi Marki Camille Garroni’de İsmet
Paşa’nın konferansdaki başarısından bahsetmişti.
“ Lozan Konferansında Türk delegasyon heyetinin
üstünlüğü kesin idi. İsmet Paşa her itibarla konferansa
hakimdi. Görüşmeleri daima iyi idare etti. Karşısındakilerin
zayıf noktalarını buldu. Bilgi ile, anlayışlılık ile, zeka ile
mücadeleden yılmayarak uğraştı. İsmet Paşa, büyük askeri
başarısından sonra Türk tarihinde örneği olmayan bir siyasi
zafer kazandı. Yalnız mükemmel bir asker değil, mükemmel
bir diplomat olduğunu da gösterdi. Ben şahsen onun bu
konferansta oynadığı büyük siyasi role hayranım.”
İsmet Paşa büyük gayret ve çabalarıyla masadan istediğini
alarak kalkmıştı. Kendisini ilk tebrik eden ise Millet Meclisi
Başkanı Mustafa Kemal'di.
24 Temmuz 1923, Ankara
85
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Lozan Türk Delegasyonu Başkanı ve Dışişleri Bakanı
İsmet Paşa Hazretlerine ;
Ulus ve hükümetin Zât-ı devletlerine verdiği yeni görevi
başarıyla tamamladınız. Memlekete bir dizi yararlı
hizmetlerden ibaret olan ömrünüzü bu def’a da tarihi bir
başarıyla taçlandırdınız. Uzun mücadeleden sonra
vatanımızın barış ve bağımsızlığa kavuştuğu bugünde
parlak hizmetlerden dolayı Zât-ı devletlerinizi, muhterem
arkadaşlarımız Rıza Nur ve Hasan Beyleri ve çalışmanızda
size yardım eden bütün heyet delegelerini teşekkür
borcumla tebrik ederim.
Gazi Mustafa Kemal
Şimdi sıra yeni bir devlet kurmak için kolları sıvamaya
gelmişti. Yeni , bağımsız bir Türk Devleti. Peki ama yeni Türk
Devleti'nin rejimi ne olacaktı ? Kemal Paşa yıllardır aklında
sakladığı sırrı açığa çıkarmanın vakti geldiğini biliyordu.
Kafasında yıllar önce Mazhar Müfit'e not ettirdiği gibi
Cumhuriyet rejimi vardı. Artık bunu uygulama zamanıydı.
Kimileri düşmanın mağlup edilmesiyle işlerini bittiğini
düşünüyor , bundan sonrasını halifenin bileceğini
söylüyordu. Meclis yeni atılımlar yapma konusunda
çekimserdi. Savaşın bittiğini artık herkesin işine bakması
86
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
gerektiğini düşünüyordu. Ama Kemal Paşa'ya göre iş daha
yeni başlıyordu. Artık rejimin adını koyma vakti gelmişti.
Yeni rejimin adının konulması için ilk hazırlıklara basını ve
kamuoyunu hazırlamakla başlandı. Eylül 1923’te Anadolu
Ajansı, Anayasa’da bir değişiklik yapılacağını ve bu konuda
bir komisyonun tasarı hazırlamakta olduğunu ilan etti. 27
Eylül 1923 günü Türk basını, Mustafa Kemal Paşa’nın
Avusturyalı bir gazeteciye verdiği şu beyanatı yayımladı ;
“Anayasa’ya göre hâkimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir.
Yürütme kudreti, yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nde toplanır. Bu iki hamleyi bir kelime ile
anlatabilmek için hangi sözlükte aranırsa aransın, sözü
geçen kelime, cumhuriyet olacaktır. Bundan ötürü,
Türkiye’nin iç tekâmülü henüz tamamlanmamıştır. Daha
başka değişmeler ve gelişmeler, cumhuriyet esasına
varacaktır. Bugün olduğu kadar gelecekte de daha ziyade
demokratik bir cumhuriyet teşekkül edecek ve bu
cumhuriyet, hiçbir suretle Batı cumhuriyetleri esaslarından
farklı olmayacaktır.”
Cumhuriyet'in ilanına zemin hazırlamak için Mustafa
Kemal Paşa müthiş bir strateji geliştirdi. Kendi tarafından
organize edeceği kaosun içinden Türkiye Cumhuriyeti'ni
doğuracaktı.23 Ekim günü Ali Fuat Paşa , Meclis ikinci
başkanlığından istifa etti. Bir gün sonrada Fethi (Okyar)
87
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Bey’in başkanlığındaki hükûmet istifa etti. Böylece bir kriz
doğmuş oldu. 26 Ekim günü Kemal Paşa kabineyi Çankaya
Köşkü'ne çağırarak bakanlara düşüncelerini anlattı ve
hepsine görevlerinden istifa etmelerini söyledi. Meclis onları
yeniden görevlendirse bile görevleri kabul etmemeleri
emrini verdi. 27 Ekim Cumartesi günü Fethi Bey mecliste
yaptığı konuşmada hükümetin istifa ettiğini ve yeni bakanlar
kurulunun 29 Ekim Pazartesi günü seçileceğini duyurdu. Yeni
hükûmetin oluşturulması için toplanan parti grubunda da
hükûmet listesi üzerinde anlaşma sağlanamadı. Mustafa
Kemal Paşa, konunun bir hükûmet bunalımı değil, rejim
bunalımı olduğunu söylüyordu.
28 Ekim gecesi Kemal Paşa yakın arkadaşlarını Çankaya'da
bir yemekte topladı. Yemekte Latife Hanım'da vardı. İçi içine
sığmıyordu. Çünkü o akşam yemeğinin gündemini biliyordu.
Sofradakiler seçim heyecanı, seçim dedikoduları, yeni
seçilenler, bu kez meclise giremeyenler hakkında konuşmalar
yaparken Gazi Paşa eline bir bıçak aldı ve hafifçe tabağına
vurdu. Herkes dikkatini Gazi Paşa'ya yoğunlaştırmıştı. Paşa
derin bir nefes aldıktan sonra ' Efendiler , yarın Cumhuriyet'i
ilan edeceğiz. “Türkiye Devleti’nin hükümet şekli
Cumhuriyet’tir. ' dedi. Masadakiler üzerlerinden şaşkınlığı
attıktan sonra bu anı hep birlikte kutladılar.
88
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
O gece masada bulunanlar birer birer dağıldılar. Sofrada
bulunanlardan yalnızca İsmet Paşa Çankaya'da kaldı. Kemal
Paşa ve İsmet Paşa birlikte 1921 Anayasası’na bazı maddeler
ekleyen ve bazı maddeleri değiştiren kanun tasarısı
hazırladılar. Yeni Anayasa'nın birinci maddesi 'Türkiye
Devleti’nin hükûmet şekli cumhuriyettir.' idi.
Halk Partisi grubu , 29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat
10.00'da Grup Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Bey'in
başkanlığında toplandı. Bakanlar Kurulu üyelerinin seçimi
görüşmelerine başlandı. Görüşmelerde bir netice
alınamayınca Kemalettin Sami Paşa bir önerge vererek
sorunu genel başkanın çözmesi gerektiğini söyledi.
Önergenin kabul edilmesi üzerine o sırada Çankaya'da
bulunan Kemal Paşa meclise geldi. Meclise gelince direk
toplantı salonuna geçti. Hemen kürsüye çıkarak ' Baylar ,
Bakanlar Kurulu seçiminde görüş ayrılığına düşüldüğü
anlaşılmıştır. Bana bir saat kadar izin verin. Bulacağım
çözüm yolunu bilginize sunarım. ' dedi. Bu bir saat içerisinde
mecliste bulunan grupların liderlerini ikna etmek için tek tek
görüşmelere başladı.
Bir saatin sonunda Kemal Paşa çözüm önerisini açıklamak
için kürsüye çağırıldı. Sakin bir şekilde kürsüye çıkan Kemal
Paşa ''Muhterem Arkadaşlar, hallinde müşkülâta duçar
olduğunuz meselenin sebep ve illeti, bütün rüfekaca
89
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
(arkadaşlarca) taayyün etmiş olduğu kanaatindeyim.
Heyeti edileniz bu müşkilin halline beni memur kıldınız. Ben
de arz ettiğim kanaatten mülhem olarak düşündüğüm şekli
tespit ettim. Onu teklif edeceğim. Teklifim mazharı kabul
olursa kuvvetli ve mütesanit bir hükümet teşkili kabil
olacaktır. Devletimizin şekil ve mahiyetini tespit eden ve
hepimiz için gaye olan Teşkilâtı Esasiye Kanunumuzun bazı
noktalarını tavzih (açıklık) lâzımdır. Teklif şudur'' dedi ve
gece İsmet Paşa ile birlikte hazırladıkları kanun tasarısını
okunması için Meclis'e sundu. Tasarının ilk maddesi mecliste
şok etkisi oluşturdu. Herkes sorunun çözümü için bir
hükümet formülü beklerken Kemal Paşa onlara bir rejim
değişikliği teklifiyle gelmişti. İlk şok atlatıldıktan sonra
milletvekilleri aralarında tartışmaya başladılar. İlk sözü Sabit
Bey aldı.
Vehbi Bey : Bizim, şimdiye değin; görüşüldüğünü
duyduğumuz Anayasadan bir bilgimiz yoktur. Gerçi
gazetelerde gördük. Bu yeter mi? Onun için, biz önce bunu,
bir bütün olarak görüşmek üzere sonraya bırakıp bunalımı
giderelim.
Sabit Bey : Kabine yöntemini benimsiyorum. Ancak,
Anayasanın değiştirilmesi önerisi ile bugünkü bunalım
giderilemez. Biz şimdi bir bakanlar kurulu başkanı seçelim.
Anayasanın değiştirilmesini sonra düşünürüz.
90
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Hâzım Bey : Anayasayı biz yapabilir miyiz? Sanırım
yapamayız. Yetkimiz varsa bu, partide olmaz. Partide
görüşüldükten sonra oturumda kimse söz söyleyemiyor.
Ulusun varlığı ile ilgili yasalara burada kesin bir biçim
verilmesine karşıyım. Bu gibi yasalar açık oturumda ve
serbestçe görüşülmeli. Her şeyden önce hükümet bunalımını
giderelim.
Hamdullah Suphi Bey : Dört yıl önce, ayrı ayrı seçimlerin
kötülüğünü söylemiştim. Bugün de yine o durum ortaya çıktı.
Gazi Paşa'nın önerisine gelince, bu yeni değildir. Dört yıl
önce yapılan bir yasanın daha açık bir biçimde anlatılmasıdır.
Durum bu olduğuna göre, buna karşı söz söyleyecekler
gelsin, düşüncelerini söylesinler. Ama uzun uzadıya
beklemeye zamanımız elverişli değildir.
Eyüp Sabri Efendi : Biz Gazi Paşa Hazretlerini yargıcı yaptık.
"Bizim, Anayasayı değiştirmeye yetkimiz yok." demek, yasaya
aykırı bir Meclis olduğumuzu kabul etmek demektir. Meclisin
Anayasayı değiştirme yetkisi apaçıktır. Ne olursa olsun,
hükümetimizin biçimi kesinlikle cumhuriyet olacaktır.
Milletvekilleri arasında cumhuriyet rejimini destekleyen
de vardı , karşı çıkanda. Vekiller söz alarak görüşlerini
belirtiyordu. İsmet Paşa'da söz istedi ve şu konuşmayı yaptı ;
91
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
' Parti Başkanının önerisini kabule kesin gerekseme vardır.
Bütün dünya bizim, bir hükümet biçimi görüştüğümüzü
biliyor. Bu görüşmelerimizi bir sonuca bağlamamak,
güçsüzlüğü ve düzensizliği sürdürmekten başka bir şey
değildir. Bir deneyimden söz edeyim. Avrupa diplomatları
bu konuda beni uyardılar: 'Devletinizin başkanı yoktu.
Şimdiki durumunuzda başkanınız, Meclis başkanıdır. Demek
ki, siz ayrı bir başkan bekliyorsunuz.' dediler. Avrupa
düşüncesi işte budur. Oysa biz böyle düşünmüyoruz. Ulus,
egemenliğine ve alınyazısına kendisi el koymuştur. Öyle ise,
bunu yasa ile belirtmekten neye çekiniyoruz?
Cumhurbaşkanı olmadan, başbakan seçme önerisi yasa dışı
olur. Bunda kuşkuya yer yoktur. Başbakanı yasaya uygun
olarak seçebilmek için Gazi Paşa Hazretlerinin önerisinin
yasalaşması gerekir. Genel güçsüzlüğün sürdürülmesi doğru
değildir. Partinin, bütün ulusa karşı yüklendiği
sorumluluğun gereklerine göre iş yapmak zorunludur.'
İsmet Paşa'dan sonra Abdürrahman Şeref Bey söz aldı ve
'Hükümet biçimlerini saymak gereksizdir. Egemenlik sınırsız
ve koşulsuz ulusundur. Kime sorarsanız sorunuz, bu,
cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama, bu ad
kimilerine hoş gelmezmiş,varsın gelmesin! ' diyerek kestirip
attı.
92
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Şeref Bey sözlerini tamamladıktan sonra Yusuf Kemal Bey
tasarının yasalaşması için oylamaya geçilmesi gerektiğini
söyledi. Ama Abdullah Azmi Efendi yeni bir itirazda
bulunarak konunun yeniden görüşülmesini önerdi. Bu itiraza
karşı görüşmenin yeterliği kabul olundu. Anayasa değişikliği
için maddeler teker teker oylanmaya başlandı. Saat altıyı
geçerken son maddede oylanarak görüşmeler son buldu.
Türkiye Devleti'nin yeni yönetim biçimi Cumhuriyet'ti.
Mustafa Kemal yıllarca bir sır gibi taşıdığı fikrini sonunda
uygulamaya geçirmeyi başarmıştı.
Cumhuriyet'in ilanından sonra Cumhurbaşkanı seçilmesi
için Meclisin oyuna baş vuruldu. Yapılan oylama sonucu Gazi
Mustafa Kemal Paşa 158 vekilin oyunucu alarak Türkiye
Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Oylamanın
sonucunu kürsüde bulunan ikinci Reis Vekili Başkan İsmet
Bey açıklamıştı.
' Türkiye Cumhuriyeti Riyaseti için yapılan intihabat (seçim)
arasına yüz elli sekiz zat iştirak eylemiş ve Cumhuriyet
riyasetine yüz elli sekiz âza müttefikan Ankara Mebusu Gazi
Mustafa Kemal Hazretlerini intihab eylemişlerdir. '
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı Gazi Paşa
kürsüye gelerek bir konuşma yaptı. Ancak konuşmasını kısa
93
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
tuttu. 1933 yılında Onuncu yıl nutkunu hazırlarken Afet
İnan'a neden kısa bir konuşma yaptığını şöyle anlatacaktı ;
'Cumhurbaşkanı seçildiğim vakit söylediğim nutuk da en
kısa beyanlarımdan birisidir. Çünkü dişlerimi yeni
çektirmiştim. Yeni yapılan dişlerim tecrübe devresinde idi.
Söz söylemeye başladığım vakit ıslık gibi bir ses çıkıyor
veyahut da ağzımdan düşüyordu.'
94
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
95
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Cumhuriyet'in ilanına sevinenlerde oluyor , karşı
çıkanlarda oluyordu. Rauf Bey ve Dr. Adnan Bey gibi Mustafa
Kemal'in bazı eski arkadaşları da halifeden yana tavır alan
isimlerdi. Ama Kemal Paşa büyük bir kararlık içerisinde yeni
rejmden ödün vermeyeceğini belli ediyordu.
Bütün engellemelere karşı yeni rejim getirilmişti. Şimdi
sırada Cumhuriyet ışığında yeni atılımlar yapmaktaydı. Bu
atılımların ilki 3 Mart 1924 de gerçekleşti. Meclis’te bütçe
görüşmeleri yapılırken son oturumda Urfa Milletvekili Şeyh
Saffet (Yetkin) Efendi ve 53 arkadaşı meclise bir önerge
sundular. Önergede ; Halifeliğin hem ülke içinde, hem de dış
ilişkilerde iki başlılık oluşturduğu, Hanedanın yüzyıllardır bir
felaket olduğu ve Türk milletinin yıkımına sebep olduğu,
Halifeliğin Türkiye’nin bekası açısından yeni tehlikelere gebe
olduğu söylendi ve ilgası (kaldırılması) istendi. Verilen
önergeye Kastamonu Mebusu Miralay Halid (Akmansü) Bey
ile Gümüşhane Mebusu Zeki (Kadirbeyoğlu) dışında karşı
çıkan olmadı. Bunun üzerine oylamaya geçildi. Oturuma
katılan 158 üyenin 157’sinin oyuyla bir devirde kapanmış
oldu. Halifelik resmen kaldırıldı.
Bu durumu Halife Efendi’ye bildirme işi İstanbul Valisi
Haydar Bey’e ve Polis Müdürü Sadettin Bey’e düştü.
Abdülmecid Efendi ilk başta bu karara inanamadı. Haberi
vermek için gelen heyeti kovmaya kalktı. Ama daha sonra
96
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
sakinleşti. Olayı kabullendi. Ertesi sabah, saat 5.00’te Halife
ve ailesi İsviçre’ye gitmek üzere Çatalca İstasyonu’na
getirildiler. Abdülmecit Efendi’nin istasyona gitmek üzere
otomobile binerken “Mademki milletin ve memleketin
saadet ve selameti için çalışıyorsunuz. Allah muvaffak
etsin,” dedi.
Başkumandanlık Kanunu’nun uzatılması , Lozan’a gidecek
heyetin
belirlenmesinde
paşalara
sorulmaması
,
Cumhuriyetin ilanını sırasında Rauf Bey'in Halife ile
görüşmesi Mustafa Kemal ile eski silah arkadaşlarının arasını
açmıştı. Özellikle Mustafa Kemal'in yakın arkadaşı Rauf Bey
halifeliğin kaldırılmasına karşı çok tepki göstermişti. “Ben
saltanat ve halifeliğe hem vicdanımla hem de duygularımla
bağlıyım. Çünkü benim babam padişahın ekmeği ve
nimetleriyle yetişerek Osmanlı Devleti’nin önemli kişileri
arasına girmiştir. ” diyerek çıkıştı. Cumhuriyet’in ilan
edilmesi, halifeliğin kaldırılması derken Meclis üyeleri
arasında çeşitli görüş ayrılıkları görülmeye başladı. Kazım
Karabekir, Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Refet (Bele), Adnan
(Adıvar) ve Rauf (Orbay) öncülüğündeki muhalif grup Halk
Fırkası’ndan ayrıldılar. Mustafa Kemal Paşa , etrafında ilk
halkayı teşkil eden bu isimlerle fikir ayrılığına düşmüştü.
Kazım Paşa bu durumdan memnuniyetsizliğini anılarında
şöyle anlatmıştı ;
97
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
“ Tıpkı Cumhuriyetin İlanı’nda olduğu gibi, Hilafetin lağvı ve
hanedanın hudut dışı edilmesi kararı da birkaç kişi arasında
kararlaştırılıyor ve Halife, benim mıntıkamda olmasına
rağmen bana bu hususta bir haber dahi verilmiyordu. ”
Paşalar , Kazım Karabekir önderliğinde 1924 Anayasası’nın
çok partili rejime geçmesine imkân tanımasından
yararlanarak 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası’nı kurdular. Yeni partinin başkanı Kazım Karabekir,
ikinci başkanı Rauf (Orbay) oldu. Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası , Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk muhalefet partisi olarak
tarihe adını yazdırmıştı.
1925 yılının Şubat ayında ilk isyan patlak verdi.
Cumhuriyet yönetimini kendi çıkarlarına aykırı gören Şeyh
Sait önderliğindeki isyancılar ' Din elden gidiyor ' diyerek
halkı isyana teşvik ettiler.Meclis Cumhuriyet rejiminin ve
inkılaplarının korunması amacıyla 3 Mart 1925'te Takrir-I
Sükun Kanunu çıkararak hükümete tam yetki verdi. İsyan üç
ayda bastırıldı. Şeyh Sait idam edildi , Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası kapatıldı.
Kemal Paşa türlü sıkıntılarla yeni bir devlet inşa etme
çabasında iken yoğun olan devlet ve bürokrasi işleri Latife
Hanım’ı rahatsız ediyordu. Yeri geldikçe de Gazi Paşa’ya bu
memnuniyetsizliğini bildiriyordu. Bardağı taşıran son damla
98
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
ise Latife Hanım'ın ona herkesin içinde ona' Mustafa'
şeklinde hitap etmesi oldu. Bu olaydan sonra Kemal Paşa
İsmet paşa’yı telefonla arayarak kararının kesin olduğunu
boşanmak istediğini ve kararının Anadolu Ajansına
bildirilerek radyodan tüm yurda bildirilmesinini söyledi.
Boşanma haberi, 5 Ağustos 1925 günü radyoda yayımlanan
bir hükümet bildirisi ile duyuruldu. Evliliği 2 yıl 6 ay 4 gün
sürmüştü. Gazi Paşa boşandıktan sonra ' Koskoca orduları
idare ettim, ama bir kadını idare edemedim ' dedi.
İsyan bastırıldıktan sonra Mustafa Kemal Paşa artık
kafasındakileri gerçekleştirmek için harekete geçti. Kemal
Paşa mareşal üniformasıyla 25
Ağustos Salı günü,
beraberindekilerle İnebolu’ya hareket etti. Amacı halka
şapkayı tanıtmak , kendisi şapka takarak örnek olmaktı. 27
Ağustos Perşembe günü sivil elbise ve elinde şapkası ile bir
konuşma yaptı.
' Medenî ve beynelmilel kıyafet bizim için, çok cevherli
milletimiz için layık bir kıyafettir. Onu iktisa edeceğiz. Bu
serpuşun adına şapka derler. '
99
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
100
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Kemal Paşa şapka inkilabını gerçekleştirip Kastamonu'dan
döndü. Otomobille eski meclis binası önünden geçerken kapı
önünde bulunan Mazhar Müfit'i yanına çağırdı ve ' Azizim
Mazhar Bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun
? ' diyerek yıllar önce yazdırdığı maddeleri hatırlattı. Mazhar
Müfit'in o zaman inanmayarak yazdığı maddeleri , Kemal
Paşa bir bir gerçekleştiriyordu.
Şapka inkilabının ardından teker teker yenilikler geldi.
Tekke, zaviye ve türbelerde çalışan kişilerin tüm unvanları bir
yasa çıkartılarak yasaklandı. Uluslararası saat ve takvim kabul
edildi. Medenî Kanun kabul edilerek Türk kadını medenî
haklara kavuştu. Çok evlilik yasaklandı. Hukuk düzeni
çağdaşlaştırıldı. Türkiye modern bir yapıya kavuşmuştu.
Kemal Paşa yenilikleri yerinde görmek için sık sık yurt
gezilerine çıkıyordu. 16 Haziran 1926 Çarşamba günü İzmir'e
gitmek için yola çıktı. Ancak gelen bir ihbar sonucu İzmir'e
gitmekten vazgeçti. Gelen ihbarda Paşa'ya karşı suikast
yapılacağı söyleniyordu. Suikast olayının Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası bir kısım mensupları ile ilgili bulunduğu
ortaya çıkmış ve eski İttihat ve Terakkicilerin de bu olayın
tahrik ve düzenleyicileri oldukları anlaşılmıştı. Suikastçilerin
yargılanması için hemen İstiklal Mahkemleri kuruldu. Kazım
Karabekir , Ali Fuat Cebesoy , Refet Bele ve Adnan Adıvar gibi
Kemal Paşa'nın silah arkadaşları da suikastin diğer
101
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
sanıklarıyla
birlikte
İzmir
İstiklal
Mahkemesi'nde
yargılandılar. Mahkeme 14 kişinin idamına karar verdi.
Mustafa Kemal Paşa suikast sonrası 18 Haziran 1926'da
Anadolu Ajansı’na verdiği röpörtajda demecini şu cümleyle
bitirdi ;
' Benim naciz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır , fakat
Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Ve Türk
milleti emniyet ve saadetini zamin prensiplerle medeniyet
yolunda tereddütsüz yürümeye devam edecektir. '
Kemal Paşa 1927 yılının Temmuz ayında zaferden sonra ilk
kez İstanbul'a geliyordu. Bütün İstanbul Paşa yı görebilmek
102
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
için toplanmıştı. Kemal Paşa Ertuğrul Yatı'nın güvertesinden
İstanbul’luları selamlarken Hamdullah Suphi Paşa'nın yanına
yaklaşarak ;
' Kimbilir ne kadar heyecanlısınız ? ' dedi. Kemal Paşa ,
Hamdullah Suphi'nin elini alarak kendi kalbine götürdü ve ;
' Heyecan var mı orada? ' dedi. Hamdullah Suphi ' Yok
efendim ' cevabını verince ;
' Bak neden yok söyleyeyim, çünkü iyi biliyorum, gün
gelebilir, bu aynı yoğun kalabalık bizi linç etmek için de
böyle toplanır. ' dedi.
Kemal Paşa , İstabul halkı temsilcileriyle Dolmabahçe
Sarayı’nın bayramlaşma salonunda bir görüşme yaptı. Orada
şu konuşmayı yaptı ;
Sekiz yıl önce rahatsız ve ağlayan İstanbul’dan kalbim
sızlayarak çıktım, uğurlayanım yoktu. Sekiz sene sonra
kalbim rahat olarak, gülen ve daha güzelleşen İstanbul’a
geldim. Bütün İstanbulluların ruhuma heyecan veren sıcak
ilgileriyle karşılandım. Sekiz yıl, sosyal heyetimizin yeni
dahil olduğu devrin tarihi, içine aldığı ihtilâllerle,
inkılâplarla ve sonuçlarıyla az dolu değildir. Sekiz yılda
milletimizin siyasal, sosyal ve uygar gelişme yolunda
gösterdiği kabiliyet ve yararlılık derecesi yüksektir. Bu
dereceyi her gün daha fazla yükseltmek için çok dikkatle ve
kararlılıkla çalışacağız. Vatanın bayındırlaştırılması,
milletin refahı, daha çok gayret ve çalışma istemektedir.
103
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Duyguları ve vicdanlarında kabullenmeyi ilim ve fenle
arttırarak ve eğiterek sosyal heyetimizin gerçek huzur ve
mutluluğuna çalışmak yüce bir görüştür.
Gazi Paşa 1930 yılının başında yurt gezileri kapsamında
Antalya'ya hareket etti. Burada memleketin içinde
bulunduğu durumu görecekti. Memleket yokluk içindeydi.
Dünya ve Türkiye ekonomik krizle boğuşuyordu. Gazi Paşa'yı
gören elinde bir şikayet mektubuyla geliyordu. Vatandaş
bunalımdaydı. Gazi Paşa akşam olduğunda kendisi için
hazırlanan eve geçti. Çok sinirli ve yorgundu. Koltuğa
yığılırcasına oturdu. Cebinden tabakasını çıkardı ve elleri
titreyerek bir sigara yaktı. Yanında bulunan Genel Sekreteri
Hasan Rıza Soyak'a dertlendi ;
' Bunalıyorum çocuk; büyük bir ıstırap içindeyim,
bunalıyorum! Görüyorsun ya, gittiğimiz her yerde,
durmaksızın dert, şikayet dinliyoruz. Her yer derin bir
yokluk, maddi, manevi perişanlık içinde. Beni en çok üzen
şey nedir, bilir misin? Halkımızın zihninde kökleştirilmiş
olan, her şeyi başta bulunandan bekleme alışkanlığı.
Herkes büyük bir tevekkül ve rehavet içinde, bütün iyilikleri
bir şahıstan, yani şimdi benden bekliyor. Fakat nihayet ben
de bir insanım be birader, kutsi bir kuvvetim yoktur ki ' .
104
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
23 Aralık 1930 günü Cumhuriyet yeni bir tehlikeyle karşı
karşıyaydı.
Derviş Mehmet ve altı silahlı arkadaşı
Menemen'e gelerek halkı ayaklanmaya teşvik ettiler. Derviş
Mehmet halka hitap etti ve ; 'Ey Müslümanlar, ne
duruyorsunuz; Halife Abdülmecit hududa geldi, Sancak-ı
Şerif çıktı, gelin altında toplanalım, şeriat isteyelim' dedi.
Mesleği öğretmen olan Yedek Asteğmen Kubilay toplanan
halkı dağıtmak istedi. Ancak bu çağırısına silah sıkılarak
karşılık verildi. Asteğmen Kubiley silahtan çıkan kurşunla
yaralandı. Yerde yaterken üstüne atılarak boğazından kesip
başını gövdesinden ayırdılar. Hasan adlı mahalle bekçisini de
şehit ettiler. Olayı haber alan Mustafa Kemal Menemen
halkının olaya duyarsız kalmasına çok sinirlendi. Olay
karşısında verdiği emir çok açıktı ; ' Bu ne haldir, mürteciler
hükümet meydanında ordunun subayını din adına
boğazlayabiliyorlar. Binlerce Menemenliden kimse çıkıp
mani olmuyor, bilakis tekbirlerle teşvik ediyorlar. Yunan
idaresi altındayken bu hainler neredeydiler? Onların
namusunu ve dinini kurtaran ordunun bir subayına reva
gördükleri bu saldırının cezasını yalnız hain katiller değil,
hepsi en ağır şekilde çekmelidir. Bu Cumhuriyet'i ve bizim
başımızı kesmektir. Menemen'i haritadan silin ' .
Takvimler 1933'ü gösterdiğinde Cumhuriyet onuncu yılına
giriyordu. Gazi Paşa yanındakilere ' Onuncu yıldönümünde
ne söyleyeceğiz? Düşünüp bir şeyler hazırlayalım ' dedi.
105
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Paşa'nın bu sözü üzerine herkes seferber oldu. Ama Kemal
Paşa o gün gece yatmamış , 10. yıl nutkunu hazırlamıştı.
Hikmet Bayur kendisini görmeye gidince ona hazırladığı
nutku okudu. Son sayfayı okurken duygulandı. Son sayfada
' Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden ve bütün
medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız! '
sözleri vardı. Bu bir nevi veda mesajıydı. Hikmet Bayur
kendisinden bu cümleyi kaldırmasını rica etti. Daha sonra
hazırladığı nutku gören hemen herkes aynı şeyi tekrarlayınca
bu sözlerin üzerini çizdi.
Türk Milleti!
Kurtuluş Savaşı'na başladığımızın on beşinci yılındayız.
Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük
bayramdır. Kutlu olsun!
Şu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu
güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü,
temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan
Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bundaki muvaffakiyeti, Türk
milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak,
azimkârane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla
106
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
kâfi göremeyiz; çünkü, daha çok ve daha büyük işler
yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.
Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medenî
memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş,
refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî
kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne
çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş
asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve
hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana
nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha
büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza
şüphem yoktur.
Çünkü,Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti
çalışkandır; Türk milleti zekidir. Çünkü, Türk milleti millî
birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve
çünkü, Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve
medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale,
müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim
ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir
vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.
Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz
çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara
sevgisini ve millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her
türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî
107
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
ülkümüzdür. Türk milletine çok yakışan bu ülkü, onu, bütün
beşeriyette, hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen
medenî vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır.
Büyük Türk milleti!
On beş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet
vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin
hiç birinde milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir
isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı iman ve katiyetle
söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte
olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medenî
âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem
yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve
büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, atinin
yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Türk milleti!
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet
bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve
refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
108
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !
109
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Dipçe : Kemal Paşa'nın üzerini karaladığı satırların orjinali.
110
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
21 Haziran 1934’te meclisten çıkan bir kararla herkesin bir
soyadı alması kararlaştırıldı. Gazi Mustafa Kemal için de bir
soyadı almak gerekti. İleri gelen dil ve tarihçilerin de
katılmasıyla bir toplantı düzenlenerek Gazi Paşa'ya uygun
soyadı arandı. Konya Milletvekili Naim Hazım Onat Bey
Paşa'dan söz istedi. Gazi Paşa ' Arkadaşlar lütfen hocamızı
dinleyelim' , diyerek sözü Onat'a verdi. Onat söz alarak
düşencesini şöyle açıkladı ;
' Türkata, Türkatası gerek yazılışta, gerek söylenişte bana
biraz tuhaf geliyor. Arkadaşlar biliyorsunuz tarihimizde bir
'Atabey' sözü ünvanı vardır. Anlamı da, yine biliyorsunuz:
Beyin, emirin, şehzadenin, hatta hükümdarın ilimde,
idarede, askerlikte mürebbisi, müşaviri, hocası demektir.
Atabey, kullanılmış, tarihe geçmiş bir ünvan-ı resmidir. Bu
ünvanı taşıyan bir çok Türk büyüğü vardır. Binaenaleyh biz
de Türk'e her alanda atalık etmiş, Türklüğü kurtarmış,
istiklaline kavuşturmuş olan büyük Gazimize 'ATATÜRK'
diyelim, bu soyadını verelim. Bu bana şivemize de daha
munis , daha uygun gibi geliyor. '
Bu öneri Gazi Paşa'nın çok hoşuna gitti ve Naim Hazım
Onat'a teşekkür etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na üç maddelik bir kanun teklifi verilerek Mustafa
Kemal , ATATÜRK soyadını aldı. O artık Mustafa Kemal
ATATÜRK ' tü.
111
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Atatürk 55'ine geldiğinde işleri İsmet Paşa'ya devretmişti.
Eşinden ayrılmış , silah arkadaşlarıya arası açılmış , annesini
kaybetmişti. Artık yalnızlığı daha da hissediyordu. Gün boyu
tek başına bilardo oynuyordu. Uyanır uyanmaz sigaraya
başlıyor , gün boyu sayısız kahve içiyordu. Bir gün bilardo
oynarken Hasan Rıza Soyak elinde belgelerle geldi. Atatürk
Hasan Rıza’yı elinde dosyalarıyla görünce ‘Gel bakalım
çocuk’ dedi. İmzalaması gereken evraklar vardı. İmzaladıktan
sonra Hasan Rıza'nın izin istemesine fırsat vermeden ‘ Haydi
sen gidesin evine. Yoruldun, kısmetse yarın görüşürüz’ dedi.
Hasan Rıza odadan çıktıktan sonra Kılıç Ali'ye dönerek ' Bak
Kılıç… Evine gidiyor. Çarşıya uğrayacak, evdekilerin
istediklerini alacak, kapıda karşılayacaklar, hanımı ile
çocuğu ile kucaklaşacak, sohbet edecek gönlünde görevini
tam yapmış insanların huzuruyla uyuyacak. Akşama doğru
kalkacak, hep birlikte gezmeye gidecekler, hem
gönüllerince, istedikleri gibi… Protokol yok kontrol yok.
Öğrenmek, duymak, bilmek istediklerine gönüllerince
sahipler. Acaba bizim Hasan Rıza saadetinin farkında mı? '
dedi. Bu bütün ömrü koşturmacayla geçmiş , sakin aile
hayatına özlem duyan Atatürk'ün içindekilerin dışarı
vuruşuydu. Ve bir gün çevresindekilere ' Beni
Reisicumhursun diyerek Çankaya’nın kayalıklarına ve
Dolmabahçe’nin
rutubetli,
karanlık
odalarına
hapsediyorsunuz, sonra siz istediğiniz gibi geziyor,
eğleniyorsunuz ' diyerek sitem etti.
112
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Yalnızdı. Yalnızlığından her fırsatta şikayet ediyordu. Bir
keresinde Hasan Rıza'yı dışardan geldiğini görünce ' Nereden
geliyorsun ' diye sordu. Hasan Rıza ' Dışarıda eski bir
arkadaşıma rastladım. Onunla etrafı seyrederek biraz
yürüdük. Daha sonra buraya geldim ' cevabını verince
Atatürk , sıkıntısını bütün çıplaklığıyla anlatan şu konuşmayı
yaptı ;
' Ben burada bir nevi mahpus hayatı yaşıyorum. Çünkü
gündüzleri ekseriye yalnızım. Herkes işinde gücünde. Benim
ise çoğu günler, bütün günümü değil, bir saatimi dahi
dolduracak işim yok. Şu halde ya uyuyabilirsem
uyuyacağım, yahut birşeyler yazacağım. Arada biraz
dinlenmek ve hava almak ihtiyacını duyarsam şehir içinde
ve dışında ancak otomobiller ile gezinti yapacağım. Ya
sonra? Sonra gene bu hapishaneye döneceğim. Ve kendi
kendime bilardo oynayıp,sofra zamanını bekleyeceğim. Bari
sofrada bir değişiklik olsa.Ne gezer. Bu sofra nerede
kurulursa kurulsun karşımda aşağı yukarı hep aynı insanlar.
Aynı yüzler. Hasılı bıktım usandım çocuk. '
Florya deniz köşkünün yeni yapıldığı günlerde Atatürk bir
sofra kurdurdu. Gecenin sanatçı konuğu Selahattin Pınar'dı.
Kemal Paşa o gece hüzünlüydü. Selahattin Pınar , ' Gel gitme
113
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
kadın ' parçasını okumaya başlayınca Atatürk'ün mavi
gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Ertesi gün Sabiha
Gökçen dün gece neden ağladığını sorunca sigarasından
derin bir nefes çekti ve şöyle cevapladı ;
' Gökçen, ben bu toprakları seviyorum, yurdumun
topraklarını, dağlarını, taşlarını. Gökyüzünü, havasını
seviyorum.
İnsanlarını
seviyorum
memleketimin.
Köylüsünü, çiftçisini, işçisini, balıkçısını, çobanını,
sanatçısını, gencini, ihtiyarını, tüm insanlarını seviyorum
memleketimin. Bazı şarkılar bana bu insanlardan bir gün
kopacağımı hatırlatıyor. Onlardan uzak düşeceğimi. Bir gün
onlarla olamayacağımı. İşte o zaman, şarkının sözleri ne
olursa olsun içime bir ateş düşüyor. Sonradan gözyaşı
olarak akıp gidiyor. Unutma; Mustafa Kemâller de insandır
ve onlar da zaman zaman şu ya da bu nedenlerle ağlamak
isterler. ' .
Atatürk 'ü içinde bulunduğu bunalımdan çıkartan Hatay
meselesi oldu. ' Dava benim şahsi davamdır ve icap ederse
yine şahsen halletmem gerekir ' diyerek Hatay meselesini
sahiplenmişti. Fransa Hatay'dan çekilirken yerini Suriye'ye
bırakıyordu. Ama Atatürk Hatay'ın mirasçısı olarak Türkiye'yi
görüyordu. Fahrettin Altay'a Park Otel'de ' Paşa biliyor
musun ben Cumhurbaşkanlığını bırakıp Hatay'a çete reisi
olacağım ' dedi. Ancak kendisini frenleyen İsmet Paşa oldu.
Hükümetin başında bulunan İsmet İnönü Atatürk'ü
114
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
diplomatik çözüm için ikna etti ve kendisinden sorunu
çözmek için 15 gün izin istedi. Fakat Atatürk, Hatay’ı bir an
evvel almak istiyordu. 15 gün bekledi. Daha sonra Kurun
Gazetesi’nde Asım Us takma adıyla hükümeti eleştiren beş
mekale yazdı.
Atatürk bütün bir ömrünü koşturmaca içinde geçirmişti.
Çocukken geçirdiği sıtma , gençlik yıllarında yaşadığı böbrek
ağrıları , devletin omuzuna yüklediği yükler onu güçsüz
bırakmıştı. Son zamanlarda halsizlik , yorgunluk gibi
şikayetleri başladı. Ten renginde ve yüzünde değişiklikler
meydana gelmişti. Tahammül derecesi azalmış , çabuk
sinirlenir olmuştu. Sık sık da burnu kanar olmuştu. Hastalık
geliyorum diyordu. O günlerde Atatürk'ün durumunu Falih
Rıfkı Atay şöyle özetliyoru ;
' Bilhassa 1937'den sonra sinir dengesinin gitgide
bozulduğunu görüyorduk. Pek alıngan olmuştu. Devamlı bir
boşanma ihtiyacı içinde kıvranan sinirlerini güç tuttuğunu
hissederdik. Hele sofra biraz uzadıktan sonra pek dikkatli
davranırdık. '
Atatürk'ün kolunda ve bacaklarında yaralar çıkmaya
başlamıştı. Bir gün köşkün bahçesinde konukları ile
otururken Dr. İhsan Özkaya'ya kolundaki yaraları gösterdi.
' Bu nedir doktor ? Son zamanlarda sık sık oram buram
böylece kabarıyor ' dedi. Doktor Özkaya eğilerek baktıktan
115
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
sonra ' Karınca efendimiz. Bunlar karınca ısırmasıdır. ' diye
cevap verdi. Gerçektende köşkü karıncalar basmıştı.
Doktorlar Atatürk'e kaplıca tavsiye ettiler. Atatürk kür
tedavisi için ani bir kararla Yalova'ya gitmeye karar verdi. 22
Ocak 1938 günü Termal’deki köşkünde vaktini geçirirken
kaplıcanın kurucusu ve hekimi olan Prof. Dr. Nihat Reşat
Belger'i yanına çağırdı ve yaralarını bir kez de ona gösterdi.
Belger'in muaynesinden sonra Atatürk kaşıntının sebebinin
ne olduğunu sordu. Belger ' Efendim, bu kaşıntı kanaatimce
yemekle, daha doğrusu içmekle ilgilidir ' dedi. Bu cevap
Atatürk'ü şaşırttı. İnanmak istemedi. ' Buna kati olarak emin
misiniz? ' dedi. Bunun üzerine Belger o acı cevabı verdi ;
'Evet efendim karaciğeriniz normale nazaran büyük ve sert .
Kaşıntının sebebi budur. ' . Teşhis için geç kalınmıştı. Bu
güne kadar kimse sirozdan şüphelenmemişti. Bundan sonra
yapılacak olan şey sıkı bir perhiz ve düzenli bir hayattı. Ama
Atatürk yoğun tempoda çalışmaya , sigaraya ve içkiye devam
etti.
Hastalığını öğrendikten bir hafta sonra 2 Şubat 1938 günü
Bursa’ya Merinos fabrikasını açmaya gitti. Son resmi
notunuda fabrikanın defterine yazdı.
' Sümer Bank Merinos Fabrikası, çok kıymetli bir eser olarak
milli sevinci arttıracaktır. Bu eser yurdun, hususiyle Bursa
bölgesinin endüstri inkişafına (gelişimine) ve büyük milli
ihtiyacın
giderilmesine
yardım
edecektir.
Eserin
116
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
başarılmasından Ekonomi Bakanlığını tebrik ederim. Sümer
Bank Direktörlüğüne teşekkür ve fabrikayı gördüğüm gibi
yüksek bilgi ve tam düzenli idarede direktörüne başarılar
temenni ederim. '
Gece belediye salonunda Paşa'nın onuruna balo vardı.
Baloda çok neşeli görünüyordu. Sanki hastalığı unutmuş
gibiydi. Balonun sonuna gelindiğinde orkestraya dönerek
' Sarı Zeybek ' in çalınmasını söyledi. AAnında Ödemiş ve
Aydın efelerini de hayrana düşürecek bir kahraman zeybeğin
figürlerini icraya başladı. Rejime riayet ederse en az 9 ay
yaşayabilir teşhisi konulan bu adam dizlerini yere vura vura
zeybek oynuyordu. Gecenin sonunda sabaha yakın
117
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
otomobiller fabrika kapısı önüne dizilmişti. Ama Atatürk
arabaya binmedi. Bursa’nın sabaha karşı sert, rutubetli ve
hatta yakıcı havasında tek başına yürümeye başladı.
Etrafındakiler onu uzaktan takip ediyorlardı. Sonunda bir yol
kavşağına gelince durakladı. Sert bir sesle ' Fakat bizim bir
arabamız olacaktı. Yayan mı gideceğiz yoksa? ' dedi. Bu söz
üzerine araba hemen Paşa'nın yanına yanaştı. Paşa arabaya
biner binmez başı bir tarafa yasladı ve şöföre ' Çabuk ol
çocuk üşür gibi oluyorum ' dedi.
27 Şubat 1938 günü köşkte Balkan Antantı üyeleriyle
toplantı vardı. Ama Atatürk katılamadı. Çünkü burnu
kanıyordu. O gün Celal Bayar yabancı bir doktor çağırılmasını
teklif etti. Ancak Atatürk reddetti. Hastalığının duyulmasıyla
Hatay meselesinin zora gireceğini düşünüyordu. ' Beni Türk
hekimlerine emanet edin ' dedi. Son anına kadar , ülke
menfaatlerini düşünüyordu.
Türk doktorlar Atatürk'ü muayne ettikten sonra alkole
bağlı siroz teşhisini koydular. Ama Atatürk hastalığının
alkolden kaynaklı olduğunu düşümüyordu. Doktorlara ; ' Ben
alkolü çok eskiden beri kullanıyorum. Bir şey olmadı,
şimdiki hastalığımda başka bir sebep aramanız lazımdır '
dedi.
Celal Bayar yabancı doktor meselesini tekrar açtı. Atatürk
bu defa direnmedi. ' Çocuk ne yapacaksan çabuk yap ben
118
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
hastayım. ' dedi. 28 Mart 1938 günü Fransız Doktor
Fissenger Ankara'ya getirtildi. Fissenger , Atatürk'ü muayne
ettikten sonra ' Ben sizi iyi edeceğim. Fakat benden evvel siz
kendi kendinizi iyi edeceksiniz; Şüphesiz ki siz, büyük bir
kumandansınız. Büyük zaferlerin sahibisiniz. Fakat bu işin
kumandanı benim. Bana yardım edeceksiniz. ' dedi. Bundan
sonra ağır bir tedavi süreci başladı. Alkol ve sigara yasaktı.
Paşa üç aylık bir dinlenme sürecine girdi.
19 Mayıs 1938' günü Ankaralılar Atatürk'ü son defa
görüyordu. Bütün şıklığıyla törenlere katıldı. Günün büyük bir
bölümünü istirahatle geçirmesi gerekiyordu. Ama dinlemedi.
Ortada Hatay meselesi vardı. 20 Mayıs günü Mersin'e doğru
yola çıktı. Sağlığı üzerindeki olumsuz düşüncelerin Hatay
meselesini zora sokacağını düşünerek askeri birlikleri
denetledi, resmigeçitlerde sürekli ayakta bekledi. Atatürk
Hatay için resmen ayakta ölüyordu. Birkaç gün sonra Celal
Bayar İngiliz ve Fransız elçiliklerin tüm koşulları kabul ettiğini
bildirdi. Hatay sorunu bitmişti ama Atatürk de kendini
bitirmişti.
Atatürk Ankara'ya döndüğünde çok bitkindi. Ertesi günü
İstanbul'a gitmek için gara geldi. Arkadaşları da onu yolcu
etmek için garda toplanmışlardı. Bu Atatürk'ün Ankara'ya ve
dostlarına son vedasıydı. Garın salonuna kadar güçlükle
gelebildi. Atatürk'ün bu durumunu gören Saracoğlu yanında
119
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
bulunan Falih Rıfkı Atay'a dönerek ' Falih, Atatürk'ün
derisinin rengine bak. Bir ölü rengi ' dedi.
31 Mayıs 1938'de Atatürk'ün sabırsızlıkla beklediği
Savarona Yatı Dolmabahçe önüne demirlemişti. Atatürk bu
yatı uzun süredir bekliyordu. Burayı kendisi için yeni bir umut
olarak görüyordu. Ama beklediği gibi olmadı. Ağzından şu
cümleler dökülmüştü ; ' Ben bu yatı bir çocuğun oyuncağını
beklemesi gibi bekledim, meğer bana
bir hastane
olacakmış ' .
25 Temmuz akşamı fenalaştı ve Dolmabahçe sarayına
taşındı. Atatürk son günlerini Pembe Salon’da geçirecekti. Bir
gün Köşk’ün genel sekreteri Hasan Rıza Soyak’ı çağırarak
vasiyetname işini halletmek gerektiğini söyledi. Vasiyetiyle
tüm taşınmaz mallarını CHP’ye, bu malların gelirleri kız
kardeşi Makbule ve 5 manevi kızına ödenecekti. İnönü’nün
oğullarının yüksek öğrenimi için de para ayrılacaktı. Gelirin
geri kalanı TDK ve TTK arasında paylaştırılacaktı.
Hastalığı iyice ilerlemişti. 26–27 Eylül günü ilk kez komaya
girdi. Ölüm onu teğet geçmişti. Kendine geldiğinde baş
ucunda bulunan Afet İnan'a yılllardır özlemini duyduğu
hayalini birkez daha yeniledi...
' Gidelim Afet… Bir orman kenarına gidelim. Her şeyi
bırakalım. Şöyle basit bir ev, ocaklı bir oda… Evet… Evet…
120
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Hemen çekip gidelim ormanlara… Hele ben bir iyi olayım
da ' .
29 Ekim 1938 Cumhuriyet'in 15. yılıydı. Atatürk'ün tek
isteği kutlamalarda Ankara'da olabilmekti. Ankara'ya gidelim
diyordu , ne olacaksa orada olsun. Ama doktorlara buna
müsade etmediler. Yerinden bile kalkması çok riskliydi.
29 Ekim törenlerinden dönen Kuleli Askeri Lisesi
öğrencilerini alan vapur Dolmabahçe Sarayı önünden
geçiyordu. Öğrenciler Atatürk’ü görmek istiyoruz diye
bağırdılar.. Atatürk tüm itirazlara rağmen pencere kenarına
geldi öğrencileri selamladı. Öğrenciler de hep bir ağızdan 10.
yıl Marşı'nı söylediler. Atatürk göz yaşlarına hakim olamadı.
Atatürk, 8 Kasım 1938 günü şiddetli bir rahatsızlık daha
geçirdi. Midesi bulanıyor ve kusuyordu. Hemen Neşet Ömer
Bey'e haber edildi. Neşet Ömer Atatürk'e ' Dilinizi göreyim
efendim. ' dedi. Atatürk dilini yarıya kadar dışarı çıkardı.
Neşet Ömer ' Biraz daha uzatınız efendim. ' diye seslenince
Atatürk dilini iyice içeri çekti. Başını biraz sağa çevirdi ve ' Ve
aleykümüsselam ' dedi. Bu Atatürk'ün son sözüydü.
10 Kasım 1938 günü saat 8 gibi Atatürk'ten hırıltı sesleri
geldi. Hasan Rıza yanında bulunan Kılıç Ali'ye dönerek ' Kılıç
bak koca bir tarih göçüyor ' dedi.
121
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
Saat 09:05 de Atatürk mavi gözlerini son birkez açtı.
Etrafına baktı ve gözlerini kapayarak başını sağ tarafa çevirdi.
Doktorları son nöbet defterine şunları yazdı:
' Saat 09:05 vefat etmişlerdir. '
122
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
123
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
KRONOLOJİ
→1881: Selanik'te doğdu.
→1893: Askeri Rüştiye'ye girdi ve Kemal adını aldı.
→1895: Selanik Askeri Rüştiyesi'ni bitirdi, Manastır Askeri İdadisi'ne
girdi.
→1899 Mart 13: İstanbul Harp Okulu Piyade sınıfına girdi.
→1902 Harp Akademisi'ne girdi ve burada gazete çıkardı.
→1905 Ocak 11: Harp Akademisi'ni Yüzbaşı olarak bitirdi, Şam'a 5.
Ordu'nun 30. Süvari Alayı'nda staj yapmak için atandı.
→1906 Ekim: Şam'da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni kurdu. Şam'da
topçu stajını yaptı ve Kolağası oldu.
→1908 Temmuz 23: Meşrutiyet'in ilan edilmesi için çalışmaları.
→1909 Mart 31: 31 Mart ihtilalinde Hareket Ordusu Kurmay Subayı
olarak çalıştı.
→1911 Eylül 13: Mustafa Kemal, İstanbul'a Genelkurmay'a naklen
atandı.
→1911 Kasım 27: Mustafa Kemal, Binbaşılığa yükseldi.
→1912 Ocak 9: Mustafa Kemal, Trablusgarp'ta Tobruk saldırısını
yönetti.
→1913 Ekim 27: Mustafa Kemal, Sofya Ateşemiliterliği'ne atandı.
→1914 Mart 1: Mustafa Kemal, Yarbaylığa yükseltildi.
→1915 Şubat 2: Mustafa Kemal, Tekirdağı'nda 19. Tümeni kurdu.
→1915 Şubat 25: Mustafa Kemal'in Maydos'a gidişi.
→1915 Nisan 25: Mustafa Kemal, Arıburnu'nda İtilaf Devletleri'ne karşı
koydu.
→1915 Haziran 1: Mustafa Kemal'in Albaylığa yükselişi.
→1915 Ağustos 9: Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığı'na
atandı.
→1915 Ağustos 10: Mustafa Kemal, Anafartalar'dan düşmanı geri attı.
→1916 Nisan 1: Mustafa Kemal'in Tuğgeneralliğe yükselişi.
124
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
→1916 Ağustos 6: Mustafa Kemal, Bitlis ve Muş'u düşman elinden
kurtardı.
→1917 Eylül 20: Mustafa Kemal, memleketin ve ordunun durumunu
açıklayan raporunu yazdı.
→1917 Ekim: Mustafa Kemal, İstanbul'a döndü.
→1918 Ekim 26: Mustafa Kemal, Halep'in kuzeyinde bugünkü
sınırlarımız üzerinde düşman saldırılarını durdurdu. 1918 Ekim 30:
Mondros Mütarekesi'nin imzalanması.
→1918 Ekim 31: Mustafa Kemal'in Yıldırım Orduları Grup
Komutanlığı'na atanması.
→1918 Kasım 13: Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı'nın kaldırılması ve
Mustafa Kemal'in İstanbul'a dönüşü. 1919Nisan 30: Mustafa Kemal'in
Erzurum'da bulunan 9. Ordu Müfettişliği'ne atanması.
→1919 Mayıs 15: İzmir'e Yunan'lıların asker çıkarması.
→1919 Mayıs 16: Mustafa Kemal, Bandırma vapuruyla İstanbul'dan
ayrıldı.
→1919 Mayıs 19: Mustafa Kemal, Samsun'a çıktı.
→1919 Haziran 15: Mustafa Kemal, 3. Ordu Müfettişi ünvanını aldı.
→1919 Haziran 21: Mustafa Kemal, Ulusal Güçleri Sivas Kongresi'ne
çağırdı.
→1919 Temmuz 8 / 9: Mustafa Kemal, askerlikten çekildi. (Saat: 20:50)
→1919 Temmuz 23:Mustafa Kemal'in başkanlığı altında Erzurum
Kongresi'nin toplanması ve bir Temsil Kurulu seçerek dağılması. (7
Ağustos 1919)
→1919 Eylül 4: Mustafa Kemal'in başkanlığı altında Sivas Kongresi'nin
toplanması ve 11 Eylül'de sona ermesi.
→1919 Eylül 11: Mustafa Kemal, Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk
Cemiyeti Heyet Temsiliyesi Başkanlığı'na saçildi.
→1919 Ekim 22: Amasya Protokolü'nün imzalanması.
→1919 Kasım 7: Mustafa Kemal, Erzurum'dan milletvekili seçildi.
125
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
→1919Aralık 27: Mustafa Kemal, Heyeti Temsiliye'yle birlikte Ankara'ya
geldi.
→1920 Mart 20: İstanbul'un İtilaf Devletleri tarafından ele geçirilmesi,
Mustafa Kemal'in protestosu, Ankara'da yeni bir Millet Meclisi toplama
girişimi.
→1920 Mart 18: İstanbul'da Meclis-i Mebusan'ın son toplantısı.
→1920 Mart 19: Mustafa Kemal tarafından Ankara'da üstün yetkiyi
taşıyan bir Millet Meclisi toplanması hakkında illere duyuruda
bulunulması.
→1920 Nisan 23: Mustafa Kemal, Ankara'da Türkiye Büyük Millet
Meclisi'ni açtı.
→1920 Nisan 24: Mustafa Kemal, Büyük Millet Meclisi Başkanı seçildi.
→1920Mayıs 5: Mustafa Kemal'in başkanlığında ilk Hükümet'in
toplantısı.
→1920 Mayıs 11: Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti tarafından ölüm
cezasına çarptırıldı.
→1920Mayıs 24: Mustafa Kemal'in cezası Padişah tarafından
onaylandı.
→1920 Ağustos 10: Osmanlı İmparatorluğu delegeleriyle İtilaf
Devletleri arasında Sevr Antlaşması'nın imzalanması.
→1920 Ocak 9 / 10: Birinci İnönü Savaşı.
→1921 Ocak 20: İlk Teşkilat-ı Esasiye (Anayasa) Kanunu'nun esas
maddelerinin kabulü.
→1921 Mart 30 / Nisan 1: İkinci İnönü Savaşı.
→1921 Mayıs 10: Mustafa Kemal tarafından Büyük Millet Meclisi'nde
Anadola ve Rumeli Müdafaai Hukuk Grubu'nun kurulması ve Mustafa
Kemal'in Grup Başkanlığı'na seçilmesi.
→1921 Ağustos 5: Mustafa Kemal'e Başkumandanlık görevinin
verilmesi.
→1921 Ağustus 22: Mustafa Kemal'in yönetiminde Sakarya Meydan
Savaşı'nın başlaması.
126
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
→1921 Eylül 13: Sakarya Meydan Savaşı'nın kazanılması.
→1921 Eylül 19: Mustafa Kemal'e Mareşallik rütbesinin verilmesi ve
Mustafa Kemal'in Gazi ünvanını alması.
→1922Ağustos 26: Gazi Mustafa Kemal'in Kocatepe'den Büyük
Taarruz'u yönetmesi.
→1922 Ağustos 30: Gazi Mustafa Kemal'in Dumlupınar Başkumandanlık
Meydan Savaşı'nı kazanması.
→1922 Eylül 1: Gazi Mustafa Kemal'in: "Ordular! İlk hedefiniz
Akdeniz'dir, İleri !" emrini vermesi.
→1922 Eylül 9: Türk Ordusu'nun İzmir'e girmesi.
→1922 Eylül 10: Gazi Mustafa Kemal'in İzmir'e gelişi.
→1922 Ekim 11: Mudanya Mütarekesi'nin imzalanması.
→1922 Kasım 1: Gazi Mustafa Kemal'in önerisi üzerine saltanatın
kaldırılması.
→1922 Kasım 17: Vahdettin'in bir İngiliz harp gemisiyle İstanbul'dan
kaçması.
→1923 Ocak 29: Gazi Mustafa Kemal'in Latife Hanım'la evlenmesi.
→1923 Temmuz 24: Lozan Antlaşması'nın imzalanması.
→1923 Ağustos 9: Gazi Mustafa Kemal'in Halk Fırkası'nı kurması.
→1923 Ağustos 11: Gazi Mustafa Kemal'in 2. Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na seçilmesi.
→1923 Ekim 29: Cumhuriyet'in ilan edilmesi.
→1923 Ekim 29: Gazi Mustafa Kemal'in ilk Cumhurbaşkanı olması.
→1924 Mart 1: Gazi Mustafa Kemal'in Büyük Millet Meclisi'nde
Halifeliği kaldırması ve öğretimin birleştirilmesi hakkında açış nutkunu
söylemesi.
→1924 Mart 3: Hilafetin kaldırılması, öğrenimin birleştirilmesi,
Şer'iyeve Evkaf Vekaletiyle (Bakanlığıyla), Erkanıharbiyei Umumiye
Vekaletinin kaldırılması hakkındaki yasaların Büyük Millet Meclisi'nce
kabul edilmesi.
127
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
→1924 Nisan 20:Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye (Anayasa)
Kanunu'nun kabul edilmesi.
→1925 Şubat 17: Aşarın kaldırılması.
→1925 Ağustos 24: Gazi Mustafa Kemal'in ilk defa Kastamonu'da şapka
giymesi.
→1925 Kasım 25: Şapka Kanunu'nun Büyük Millet Meclisi'nde kabul
edilmesi.
→1925 Kasım 30: Tekkelerin kapatılması hakkındaki kanunun kabulü.
→1925 Aralık 26: Uluslararası takvim ve saatin kabulü.
→1926 Şubat 17: Türk Medeni Kanunu'nun kabulü.
→1927 Temmuz 1: Gazi Mustafa Kemal'in Cumhurbaşkanı sıfatı ile ilk
kez İstanbul'a gitmesi.
→1927 Ekim 15 / 20:Gazi Mustafa Kemal'in Cumhuriyet Halk Partisi 2.
Kurultayı'nda tarihi Büyük Nutku'nu söylemesi.
→1927 Kasım 1: Gazi Mustafa Kemal'in 2. Kez Cumhurbaşkanlığı'na
seçilmesi.
→1928 Ağustos 9: Gazi Mustafa Kemal'in Sarayburnu'nda Türk harfleri
hakkındaki nutkunu söylemesi.
→1928 Kasım 3: Türk Harfleri Kanunu'nun Büyük Millet Meclisi'nde
kabul edilmesi.
→1931 Nisan 15: Gazi Mustafa Kemal tarafından Türk Tarih
Kurumu'nun kurulması.
→1931 Mayıs 4: Gazi Mustafa Kemal'in 3.kez Cumhurbaşkanlığı'na
seçilmesi.
→1932 Temmuz 12: Gazi Mustafa Kemal tarafından Türk Dil
Kurumu'nun kurulması.
→1933 Ekim 29: Gazi Mustafa Kemal'in Cumhuriyet'in 10.
Yıldönümünde tarihi nutkunu söylemesi.
→1934 Kasım 24: Gazi Mustafa Kemal'e Büyük Millet Meclisi tarafından
Atatürk soyadının verilmesi kanununun kabul edilmesi.
→1935 Mart 1: Atatürk'ün 4. kez Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi.
128
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
→1937 Mayıs 1: Atatürk'ün çiftliklerini Hazine'ye ve taşınamaz
mallarını da Ankara Belediyesi'ne bağışlaması. 1938 Mart 31:
Atatürk'ün hastalığı hakkında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'nin
ilk resmi duyurusu.
→1938 Eylül 15: Atatürk'ün vasiyetnamesini yazması.
→1938 Ekim 16: Atatürk'ün hastalık durumu hakkında günlük resmi
duyuruların yayınına başlanması.
→1938 Kasım 10: Atatürk'ün ölümü. (Perşembe, saat: 09.05)
→1938 Kasım 11: İstanbul Şehir Meclisi'nin olağanüstü toplantı
yapması. Saraydaki Cumhurbaşkanlığı forsunun indirilerek yerine yarıya
kadar indirilmiş Türk Bayrağı'nın çekilmesi.
→1938 Kasım 12: Atatürk'ün ölümü dolayısıyla, Yüksek Öğretim
gençliğinin üniversite Konferans Salonu'nda toplanması.
→1938 Kasım 13: Gençliğin Taksim Cumhuriyet Anıtı önünde
toplanarak Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'i koruyacaklarına ant
içmeleri.
→1938 Kasım 14: Büyük Millet Meclisi çok hazin bir toplantı yaptı.
→1938 Kasım 15: Hükümet Atatürk'ün Ankara'da ebedi istirahat yerine
konulacağı 21 Kasım 1938 tarihini ulusal yas günü olarak duyurdu.
→1938 Kasım 16: İstanbul'lular Atatürk'ün Dolmabahçe Sarayı
Muayede Salonu'ndaki katafalkı önünde sabahın ilk saatlerinden
gecenin son saatlerine kadar saygı ve üzüntü içinde son görevlerini
yaptılar.
→1938 Kasım 19: Büyük bir törenle, Atatürk'ün Dolmabahçe'den alınan
yüce cenazesi, önce Sarayburnu'na, oradan Zafer torpidosuyla Yavuz
zırhlısına götürüldü.Yavuz zırhlısıyla İzmit'e kadar götürülen tabut,
oradan Ankara'ya yolcu edildi.
→1938 Kasım 20:Atatürk'ün sevgilinaşı Ankara'ya ulaştı ve Ankara'da
Büyük Millet Meclisi önündeki katafalka konuldu. Ankara'lılar da son
görevlerini saygıyla yaptılar.
129
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
→1938 Kasım 21: Atatürk'ün cenazesinin Etnoğrafya Müzesi'ndeki
Geçici Kabre konulması.
→1938 Kasım 25: Atatürk'ün vasiyetnamesinin açılması.
→1938 Aralık 26: Atatürk'ün "Ebedi Şef" sanıyla anılmasının kabul
edilmesi.
→1953 Kasım 4: Atatürk'ün Geçici Kabri'nin açılması.
→1953 Kasım 10: Atatürk'ün cenazesinin Anıt-Kabir'e nakledilmesi.
___________________________________________________________
130
REİS PAŞA - AHMET YAVUZ
131
Download