' EKONOMIK Y AKLAŞIM 43 LiBERALiZASYON/ iSTiHDAM VE RANT EKONOMiSi Yt!maz ÜZERiNE BiR DENEME Şiir Bu deneme olup bir kaç başlık etrafında düşüncelerimi topadamak yazı adı üstünde bir amacıyla kaleme alındı. Bir zamanlar dış ticarette liberalizasyon çok büyük boyutlarda dış ticaret açıkları, dış borçlanma ve bütün dengeleri alt üst edecek yüksek oranlı bir devalüasyon ve gene onu izleyen yüksek oranlı bir enflasyon deınekti. Dış ticarette liberalizasyondan yerli sanayici kadar, belki ondan da daha çok hükümetler korkardı. Şimdi liberalizasyondan yana olmayan yok! Peki, ne değişti? Bugün dış ticarette liberalizasyon gene büyüyen dış ticaret açıklarını beraberinde getiriyor; ancak dış ticaret açıklarından eskisi kadar korkulmuyor çünkü hizmet ticaretinden elde edilen gelirler özellikle de turizm gelirleri dış ticaret açıklarını daraltabiliyor; hizmet gelirlerindeki bu artış, emeğin Türkiye'de göreedi olarak ucuz olmasından mı kaynaklanınakta yoksa ülkemizin özel coğrafi ve siyasi konumu nedeniyle tercihlerde bir kaymadan ını ileri gelmektedir? Cari işlemler fazla vermese bile, sermaye girişleriyle dış ticaret açığı kapatılabiliyor. Bu sermaye girişlerinin tümü yatırıma dönük yabancı sermaye değil kuşkusuz, çoğu sıcak para dediğimiz kısa vadeli, faiz arbitrajından yararlanmak üzere gelmiş sıcak para, yani banka sistemi açısından kısa vadeli borç yükü ancak bu kısa vadeli para girişlerinin olması yüksek oranlı devalüsyonların önünü alan bir etmen. O nedenledir ki artık dış ticarette liberalizasyon yüksek oranlı devalüsyonların önünü alan bir etmen. O nedenledir ki artık dış ticarette liberalizasyon yüksek oranlı devalüasyon ve ithal girdilere bağlı olarak yaşanacak yüksek oranlı bir enflasyonla sonuçlanınıyor. Hatta ithalat artışlarının mal hacmini arttırarak enflasyon üzerinde olumlu etki yapacağı ileri sürülebiliyor. Bir başka deyişle artık dış dicarette liberalizasyon hükümetleri eskiden olduğu gibi zor kararları almaya zorlayacak bir sonuç vermiyor. Ancak ticaretteki liberalizasyonun ihracatı zorlaşatırdığı kesin; demek ki hizmet bazında Türkiye'nin yakaladığı avantajlı konum, ınal bazında kendini göstermiyor, buna karşılık dövizin değeri yükseltildiğinde ihracatın hemen olumlu tepki verınesi ihraç ürünleriınize dış talebin fiyata karşı esnek olduğunu göstermektedir. O halde, sıcak para ile yaratılan döviz arzındaki genişlemenin döviz kurlarını yabancı paralar ilc Türk Lirası arasındaki satlll alma *Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, I.I.B.F. Iktisat Bölümü Öğretim Üyesi Ekonomik Yaklaşım, Cilt 7, sayı 20, Bahar 1996 44 Şiir Yılmaz gücü eşitliğinden saptırdığı, ihraç ürünlerimizi yabancıların gözünde pahalı kılarken, ithal ürünleri ucuziattığı ileri kürülebilir mi? Cari döviz kurlarının TL/ döviz arasındaki satınalma gücü eşitliğini ne ölçüde yansıttığını araştırmak gerekir. Mal ve sermaye hareketlerinde yaşanan liberalizasyon politikalarının belirlediği bu son durum, ihracatçı kesimlerde maliyet üstünlüğü yakalamak için devalüasyon dışında araçlara başvurulması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu da ancak ihracatçı sektörlerdeki verimlilik artışları ile mümkün görülüyor. Mevcut teknoloji ile verimliliği arttırmak ya tam kapasitede çalışmakla, bu bazı durumlarda kapasiteyi zorlayan bir çalışma anlamına da gelir, ya da daha az işçi çalıştırınakla mümkündür. Her ikisinin de olabilirliği bulunmadığından ihracatçı kesimler için verimliliği arttırmanın yolu ileri teknolojiye geçmektir, ileri teknolojiye geçmek daha geniş çapta pazarlara sunum yapabilmekle mümkündür. Türkiye 'nin Doğu Blokundaki çözülmeyle birlikte çok önemli bir pazar genişlemesi elde etmiş olduğun düşünmekteyim. Bu noktada ihracattaki artışın ne kadarının pazar genişlemesinden, ne kadarının talebin fiyat ve/veya gelir esnekliğinden kaynaklandığının araştırılması gerekir. Kanımca, ihracatçı kesim için pazar kısıtından ileri gelebilecek bir ölçek sorununun büyük ölçüde gideritmiş olması gerekir. Bu durumda geriye verimlilik sorununu aşmak kalı­ yor. Türkiye' de yapılan araştırmalar kamu olsun, özel olsun işletmelerde verimliliğin uluslararası ölçütlerle kıyaslandığında düşük olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun böyle olmasının kuşkusuz birden çok nedeni vardır, teknolojik gerilik akla gelebilecek ilk nedenlerden biridir. Ancak yeni teknolojiyi getirebilmek herşeyden önce yeni bir yatırım kararı­ na ihtiyaç gösterdiğinden bu gerekli yatırımların neden yapılmadığını araştırmak belki de daha anlamlı bir soru olacaktır. Bu noktada ilk akla gelen sermaye kısıtıdır. Ancak ben, sermaye kısıtının altında başka bir sorunun yattığını düşünmekteyim: Türkiye, kanımca, bir süreden beri sermaye kısıtını aşmıştır. İç tasarruflar yeterli düzeye gelmemiş olabilir ama uluslararası sermayeye açılmış bir ülke olarak yabancı sermayeyi çekmemesi ve yatırım-tasarruf dengesini kurmaması için aşılmaz bir neden yoktur. Türkiye' de sorun, sermaye yetersizliği değil, yeniden yatırım oranlarının yetersizliğidir. Bu yetersizlik, maliyetierin yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. işçiye ödenen ücret, onun verimliliğinden yüksekse, bu ücret ne kadar düşük olursa olsun, işgücü pahalı çalışı­ kor demektir. Türkiye gibi nüfus artış oranının yüksek olduğu ülkelerde gizli işsizlik yaygındır. Gizli işsizlik olgusu ücretler ile verimlilik ilişkisini ortadan kaldıran bir olgudur. Gizli işsizin marjinal verimliliği sıfırdır, oysa ücreti sıfır değildir (Bu tez uzun yıllar koruyucu dış ticaret politikalarına gerekçe oluşturmuştur. Burada konunun başka bir yönüne değinmek istiyorum). Bu nedenle işçiler verimliliklerine göre ücret almazlar. Ücret düzeyi geçimlik düzeyde belirlenıneye çalışılmaktadır. Bunu üretim sürecinde kullanılan diğer girdileri de kapsayacak biçimde genişletebiliriz. Burada, ücretler yüksek olduğu için maliyetler yüksektir, demek istemiyorum. Söylemek istediğim ınaliyetlerin, nüfus baskısı nedeniyle gerçek maliyetleri yansıtmadığı tczidir. Girdi fiyatları verimliliği yansıtsaydı, belki maliyetler daha yüksek olurdu veya tam tersi. Burada, vurgulamak istediğim, fiyatlar ilc verimlilik ilişkisinin kopukluğudur. Bu kopukluğun nedeni, kanımca, rantlardır. EKONOMIK Y AKLAŞIM az yatar. Ricardo iktisadına kıtlığın temelinde toprak kı­ sıtı vardır. Türkiye iktisadının temelinde ise en önemli kısıt iş (istihdam) kısıtıdır. Daha açık bir deyişle, işgücü arzını emecek düzeyde işgücü talebi gelişmemektedir. Nüfus baskısı yalnız toprağı değil, her çeşit malı ve hizmeti kıtlaştıracak güçtedir. Buna bir de kırdan kente göçü 'eklersek, hemen herşeyden rant geliri elde etmek mümkündür. Bugün en yüks~k rantlar kentlerde, konut, eğitim, sağlık gibi alanlarda kendini göstermektedir. Başta devlet daireleri olmak üzere, belediyeler, siyasi patiler, dernekler, tarikatlar, vakıflar, hatta üniversiteler "iş" kısıtından yararlanan rantiyelerdir. Ancak rant geliri yatırımlar için gerekli sermaye birikimini yaratamaz, çünkü rant sahibi kazandığını, bir başkasına rant ödeyerek elinden yitirir. (Bu konuda bknz. Yılmaz (1982), s. 15-20). Elindeki "iş" olanaklarıy­ la rant elde edebilecek olan en büyük mekanizma devlettir, ama gene aynı devlet en fazla rant ödeyen, rant dağıtan, rantları üleştirendir. Devletin topladıkları, dağıttıklarının yanın­ da hiç kalır; çünkü devlet, daha doğrusu siyasi otorite, istihdam yaratmak zorundadır, bunu da verimlilik aramaksızın iş alanı açarak, oralarda yeni "gizli işsizler" istihdam ederek yapar. Sonuç, devletin borçlanmasıdır. Devletin burçlanması beraberinde bir dizi mali rantlar yaratmaktadır. Mali rantların varlığı müteşebbisleri yatırım kararlarından caydıran, yeniden yatırım oranlarını mali rantlarla kıyaslandığında düşük gösteren en önemli etmendir. Rant ü- na on lan~aır, an ooun ne r. üIı­ IS- •le nrı­ de ü- a- r. ır. kavramının 45 temelinde kıtlık Rantlar, enflasyonİst bir ortam yaratmakta, fiyatlar, dolayısıyla ücretler enflasyona endekslenmekte, enflasyon süreklilik kazanmakta, yeniden yatırım oranları enflasyon karşı­ sında erimekte, yatırım yapmak yerine ekonominin sunduğu rant gelirlerinden yararlanmak kapitalist sınıfın işine gelmektedir. Bu koşullarda yatırımlarda artış ancak reel ücretierin düşük tutulabildiği baskı dönemlerinde kendini göstermektedir. Reel ücretierin biraz yükselme gösterdiği dönemlerde durgunluk ve işten çıkarmalar artmaktadır. Rant ekonomisi nedeniyle mi verimlilik-fiyat ilişkisi kopuktur; yoksa, verimlilik-fiyat ilişkisi kopuk olduğu için mi rant ekonomisi vardır? Kuşkusuz bu iki olgu birbirini besleyen bir sarmaldır. Ancak madem ki kıtlık olan yerde rant vardır, rantların olduğu her alanda fiyat-verimlilik ilişkisindeki bu kopukluk mutlaka kendini gösterecektir. Bir nedensonuç ilişkisinin aranması gerekiyorsa, ben rant ekonomisi neden; artan işsizlik sonuç·tur, görüşündeyim. oşı­ yr. une Bu noktadan hareketle şunu vurgulamak istiyorum: iktisadi politikaların amacı entlasyonla mücadele olmamalıdır. Bugüne kadar uygulanan parasalcı politikalar para arzını dizginleyerek geçici başarılar elde etmişlerdir; bu doğrultuda önerilen mali politikalar bütçe açıklarını azaltarak gene toplam harcamaları kısma yoluyla enflasyonu düşürmeyi hedeflemektedirler. 'YI er li- elk i 'e- Özelleştirme de bu bağlamda, kamu açıklarını azaltmak, kamuya finansman sağlamak amacıyla ortaya atılmıştır. Oysa, "istihdam" kısıtının dayattığı bir sorun olan KİT açıkla­ rı, mevcut kurumların özelleşmesiyle ortadan kalkmayacak, sorunun, kamudan özele, sonra yeniden kaçınılmaz olarak kamuya maledilmesi ile sonuçlanacaktır. 46 Şiir Ydmoz Enflasyon bir sonuçtur: Üretmeden tüketmenin sonucudur. Üretim olmadan tüketmenin yolu rant geliri elde etmekten ve onu harcanıaktan geçer. Bu noktada Türkiye'de rantın hangi kısıttan kaynaklandığının doğru teşhis edilmesi önemlidir. Bu kısıt kanımca, nüfus baskısının yol açtığı istihdam kısıtıdır. 1 İşgücü arzına yönelik önlemler -nüfus planlaması, doğum kontrolü vb. çok sık söylen- uzun dönemli önlemlerdir, kültürel gelişmişlikteyakından ilişkilidir. (Nitekim Batı Anadolu'da doğum oranlarının düşmesi bu gelişmişliğin en güzel kanıtıdır.) İşgücü arzı açısından alınacak önlemlerin sonuçlarını görmek uzun zaman alabilir, Türkiye' deki iktisadi politikalar işgücü talebini arttırmaya yönelik olmalıdır. di, yazıldı- İşgücü talebinin aıtması yeniden yatırım oranlarının yükselmesi ile mümkündür. Yeniden yatırım oranları ancak rant ekonomisini ortadan kaldırnıakla yükselebilir. İşte bu noktada liberalizasyondan rant kazançlarını gerileten bir işlev görmesi beklenmektedir; tıpkı Ricardo modelini çağrıştırır gibi ... (Bkz. Yılmaz: I992, s. 26-27) Liberalizasyon ithal malları üzerindeki kıtlık rantlarını ortadan kaldırmıştır. Kambiyo denetiminin kalkması döviz rantını ortadan kaldırmıştı. Gümrük Birliği'nin hayata geçirilmesi de liberalizasyon politikalarının sürdürülmesi anlamına geleceğinden rant ekonomisi yönünden olumlu etkilerinin olması beklenir. Liberalizasyon uygulaınaları yapay kısıtları kaldırdığı ölçüde rantlann bir bölümüne son verebilecektir. Buna karşıtlık, ihracatın arttırlması zorunluluğu üretim sürecinde yeni kısıtlar, bu da kaçınılmaz olarak yeni rantlan beraberinde getirecektir. Kanımca, liberasyon politikalarının uygulamaya konulduğu bir dönemde, devletin, bütçe kısıtı bahanesiyle yatırım harcamalarını azaltınası son derece yanlış bir uygulama olmuştur. Piyasa ekonomisini her alanda egemen kılmak, rekabetçi bir ortam yaratmak öteden beri liberal iktisatçıların rantlara karşı önerdikleri mücadele yöntemidir. Ancak bu görünmez elin sihirli bir değnek gibi herşeyi düzelttiği tarihte görülmemiştir. Smith' i okumuş olanlar onun liberal devlete ne çok görevler yüklediğini (Bu konuda bknz. V iner I927: s. 318-327) bilirler. Gerçekten rant ekonomisi açmazından çıkılmak isteniyorsa, devletin küçülmek yerine, yatırımcı sıfatıyla yeni ve büyük yatırım projeleri gündeme getirmesi gerekir. Altyapı, enerji, araştırma geliştirme konularındaki. yatırımlar devlet desteği, öncülüğü olmaksı­ zın başarılamaz. Devlet, artık, iştemeciliğini bu alanlarda göstermek zorundadır. JZ ın n- s- nm ::ü ki EKONOMIK Y AKLAŞIM 47 KAYNAKÇA VINER, J., (1927), "Adam Smith and Laisscz-Faire", Essays in Economic Tlwuglzt: Aristotle to M arizali, ed. Spengler ve Alien, Rand McNally, Chicago, 1960. YILMAZ, Ş., ( 1982), Enflasyon: Gelişmiş Ülkeler için Geliştirilen Kımmı/ar ve Türkiye Gerçec~i, Gazi Üniversitesi Yayın No. 3, İİBF Yayın No:3, Ankara. YILMAZ, Ş. E., ( 1992), Dt ş Ticaret Kuramlaruım Evrimi, GÜ Yayın No: 178, İİBF Yayın No:57. NOTLAR ll- kkı o ilısı ın rtırı )lf ce 1 Ricardo' darantların kaynağı toprak kısıtıdır. Rant gcliıi elde eden toprak sahiplcıi ilc kapitalist sınıf ara~ında bir çaözellikle tarım ürünlerinde maliyetierin yükselmesine bu da reel ücretierin artmasına yol açmaktadır. Marshall, rant kavramını genişletıniştir. Ranı benzeri gelirler deyimiyle kıtlık rantıııa işaret etmektedir. Ranı bcnzeıi gelirleri elde etmek için ille de toprak sahibi olmak gerekmez, bu açıdan bakıldığında, her sınıftan kişi rahatlıkla ranıiye olabilir. Böylece Marshall' cı anlamda, rantiyclcrlc kapitalistler arasında sınıf temelinde bir çatışmadan söz etmek zorlaşır. Marx'ta darant sahiplcıi ilc kapitalistler iki ayrı sınıf olarak ele alınamaz. Her ikisi de artık değcr­ den pay alana gruplardır. Marxİst iktisaHa rant olgusu, mıcak, artık dcğeıin varlığı ve sürekliliği ilc olanaklıdır. Gnıplar arasındaki çekişme, aıiık değerin bölüşüıııü sırasınua kendini göstercektiL Hu nedenle, Marxisı iktisatta, rantlaıın artma eğilimi göstermesi mutlaka işçinin daha fazla sömürülmesini anlamına gelir. Oysa ayııı noktada Ricardo rantlaıııı artmasını kapitalistin gelitinin azalımt~ı biçiminde ifaue etmektedir. Türkiye'de rantl::ırın cnnasyonisı bir oı1aın yarattı­ ğını ve bunun da geçinılik ücret uüzeyini reel olarak yükselttiğini düşünüyorum. Marx'ın kapitalistlcıi geçiııılik ücret düzeyi yükseldiği zaman aıtık değeri aıtırmanın yolunu i~güeünU daha çok sabit sermayeyle donatarak, daha yüksek verim elde etmede bulurlaı·uı. Türkiye' ucki kapitalistler yatııım yapıııak yerine, ürüııleıiııe zam yapıııa yoluyla, cnnasyon vergisiyle, reel ücret düzeyini düşürerek aıtık dcğcıi sürdürıııektedirler. Bu ııeucııle enflasyon. ranı ekonomisinin yalnızca sonucu değil, ranl ekonomisinin olmazsa olmaz ko~uludur. tışma vardır. Ranıların varlığı ~e­ lez lar ~7) !C- rası- Abstract An Essay on Liberalization, Employment and Rent Economics Unemployment is the main rcason for rent econoınies in Turkey, but it is al so the rent economics its'elf that fosters the uncınployıncnt problem by reducing the rc-ınvcstmcnt ratios. Int1ation is the incvitable outcome of rent econoınics. Governıncnt should aiın to remove unemployment, rather that to develop antiintlationary policics in ordcr to copc with the rent economies. Liberalization policics, to a ccrtain cxtcnt, may hclp to cliıninatc somc sort of scarcity rents but they should be supportcd by public invcstıncııts cspccially in the ficlds of health, education, infra-structurc and cncrgy.