neden ortak bir Kõbrõslõ kimliği yok ? KIBRISLI TÜRK KİMLİĞİ ’NİN OLUŞMASI Dr Nazõm Beratlõ IŞIK KİTABEVİ YAYINLARI IŞIK KİTABEVİ YAYINLARI 1 Kapak : Dizgi : Dr. Nazõm Beratlõ Denetleyen :Dr.Nazõm Beratlõ Baskõ :--------------- Matbaasõ 1. Baskõ 1999 IŞIK KİTABEVİ Yayõnlarõ Adres, Tel no: Dr. Nazõm Beratlõ 2 KIBRIS TÜRK KİMLİĞİ’NİN OLUŞMASI NEDEN BİR TEK KIBRISLI HALK OLUŞMADI? IŞIK KİTABEVİ YAYINLARI 3 4 İÇİNDEKİLER : Önsöz 9 l. Bölüm 13 1.Giriş 15 2. Gerçekten Türkler ve Rumlar Tarih Boyunca Savaştõlar Mõ? 20 A.SelçukluDönemi 20 B. Osmanlõ Dönemi ................................................. ...26 i)İstanbul’un fethine kadar................................. 26 ii)Fetih Öncesi ve sonrasõ.................................... 32 iii)Halk Tabakalarõnõn Uyumu............................... 39 5 iiii)Bütün bunlar Ne Anlama Geliyor ?................... 42 3. Ulusçuluk Çağõnõn Şafağõ........................................ 45 A. Ulusçuluğun İdeolojik Alt Yapõsõ ve Elenler ileilgisi....................................................46 B. Elenler ve Ulusçuluk............................................... 48 C.Elen Ulusçuluğu ve Elenler.............................. 51 D.XIX. yy Sonlarõ Ve XX.yy Başlarõnda Elen Solu nun Ulusal Sorun’a Bakõşõ.............................. 54 E. Uzun Lafõn Kõsasõ...........................................59 ll. Bölüm..................................................................... 61 1. XIX. yy’da Ada İle Merkez’in İlişkileri................ 63 A.Giriş.................................................................... 63 B.Ada Türkleri Kõbrõs’a Nasõl Geldi ?......................65 C. Niçin Tanzimat ?..................................................69 D.Tanzimattan Sonra Rumlar ve Türkler Nasõl Yönetilmekteydi ?...............................................72 E. Rumlarõ İkna Etmek Niçin Olanaksõzdõ...............75 F. Ada Halklarõnõn İlişkileri................................. 79 G.1804 İsyanõ...........................................................83 H.Ada Halklarõnõn Üretim Sürecindeki Durumu......87 2.Ada Yönetiminin İngiltere’ye Devri.........................90 6 A.Adanõn İngiltere Açõsõndan Önemi.......................90 B.Beklenen Fõrsat Doğuyor......................................92 C.Adanõn İngiltere’ye Devri.....................................96 3.İngiliz Yönetiminin İlk Yõllarõ............................... 100 A.Osmanlõ Yönetiminin Adanõn Değerini Anlayamamasõ...................................................100 B.İşgalin İlk Yõllarõnda Ada Türkleri....................106 4. XX. yy’a Girerken..................................................109 A.Yüzyõl Başlarõnda Kõbrõs Türk İleri Gelenleri.. .109 B.Muhalif Aydõnlarõn Rolü....................................112 C.W. Churchill’in Kõbrõs Ziyareti..........................114 D.İstanbul’daki Kõbrõslõlar.....................................116 E. Ekabir Neler Yapõyor ?.....................................118 F.Rumlar Boş Durmuyor..................................... 120 G.Osmanlõlar’õn İhaneti....................................... 122 H. Kõbrõs Türk Halkõ O Dönemde Ne Düşünü yordu ?...........................................................124 I. Neden Ortak Bir Yaşam Oluşmadõ ?............. 126 5. Birinci Dünya Savaşõ Yõllarõ................................ 129 A. İhanette Kararlõlõk......................................... 129 B. Kõbrõs Türk Aydõnlarõ................................... 131 6. Mütareke ve Kurtuluş Savaşõ Yõllarõ................... 134 7 A. Aydõnlar Haklõ Çõkõyor................................ 134 B.İsyan Girişimi................................................ 136 C.Eski Osmanlõlar’õn Son Marifeti................... 138 D.Liderliğin El Değiştirmesine Doğru.............. 145 7. Lozan.................................................................. 147 A.Lozan Öncesinde Kõbrõslõ Türkler................. 147 B.Lozan’õn Kõbrõs’õ İlgilendiren Maddeleri....... 149 C.Göç................................................................ 151 D.1930 Seçimleri.............................................. 154 E.Kõbrõs Solu......................................................157 i)Kõbrõs Komünist Partisi...............................157 ii)AKEL........................................................ .162 iii)Sol ile Türkler’in İlişkisi............................ .164 8. İkinci Dünya Savaşõ Sonrasõ ve Sonuç............... .166 Sonsöz................................................................... .168 Bibliyografya...........................................................172 8 9 ÖNSÖZ : Kõbrõslõ Türkler’in Tarihi başlõklõ çalõşmam hakkõnda bir konferans vermek üzere,geçen yõlõn Ocak ayõnda, İstanbul’a davet edilmiştim.Kõbrõs Türk Kültür Derneği’nin düzenlediği sohbette,oradaki sevgili dostla rõmdan birisi,söz alarak,”benim gibi demokrat ve ilerici yanõ ağõr basan birinin”,etnik temele dayalõ bir kimlik tarifinden çok; sosyo - kültürel temele dayalõ bir kimlik üzerinde durmamõn lazõm geldiğini, o temelde adadaki çatõşmayõ ortadan kaldõracak verilerin de elde edile bileceğini söyledi. Ben,onu anlõyordum,zira adadan uzak olduğum uzun yõllarda,ben de onunla aynõ türküyü çağõrmõştõm. O beni anlayamõyordu.Çünkü; arada sõrada Kõbrõs’a uğrayarak , sorumluluk almaya da yanaşmadan entel lektüellik yapmak,oldukça tatmin edici bir yaşam tarzõ olsa da, ne adanõn anlaşõlmasõna yetiyor ve ne de bir işe yarõyordu. Ve üstelik, aranõlan o anlanõlan manadaki “ or tak değerlerin” bulunmadõğõ da o kadar aşikar idi ki ! O gece, oradaki ortam uygun değildi... 10 Ben,yõllarõn gerginliği ile son derece yumuşak bir insan olan o dostuma,sinirli yanõtlar verdim. Sonun da,başbaşa konuşmaya karar vererek,konuyu kapattõk. Uzun zaman sonra, kendisi Kõbrõs’a geldi ve o başbaşa konuşmayõ yapmak olanağõnõ bulduk. Hala ayni şeyleri söylüyordu. Kendisine,benim objektif gözle baktõ ğõmda, bulabildiğim gerçeklerin,kitaplarõmda yazdõkla rõm olduğunu, “ ortak sosyo - kültürel değerler”e rastlayamadõğõmõ, ama eğer benim kendi subjektifliğim içinde göz ardõ ettiğim; bu gibi kimliği etkileyecek denli önemli ve benim bir türlü bulamadõğõm tarihsel ortak değerler varsa, onlarõn da bunlarõ işleyen eserler kaleme almalarõ ile benim de aydõnlanabileceğimi söyledim. Böyle bir çalõşmaya,vakti yokmuş ! .. Ayrõca,kendisi de öyle değerlere pek rastlamamõş mõş... Ama,” benim gibi araştõrmacõlar,onlarõ aramalõy mõş” !.. Olmayanõ arayan,hiçbirşey bulup,üretemez... Ola nõ doğru yorumlamaktansa, rüyalar peşinde koşarak yõllar yitirmek, en aklõ başõnda görünenlerimizin de, hobisi olmaya devam etmekteydi. Aslõnda bu , marazi bir tanzimat münevveranõ düşüncesinin devamõndan başka birşey değildir. Birileri tarihin bir yanõnõ yok sayõyorsa, bu kafa da obür tarafõnõ görmezden gelir. Bir taraf birlikte yaşanan yüzyõllarõ “unutursa” ; öteki de o tarihin hiçbir döneminde özdeşleşilmediği gerçeğini “ anõm sayamaz” ! İlkini anlamak, zor değil işine öyle geliyor... Ama ikincisi , o aymazlõğõ ne adõna sergiliyor ? 11 Elde mevcut bir sorun var ve siz bunun çözül mesini istiyorsunuz. Bu durumda yapacağõnõz ilk şey, oturup o sorunun ne olduğunu kavramak değil midir ? Çözmek istemeyenin,böyle bir derdi elbette ki yok... O zaman ben de oturup, deyim yerinde ise,” ayrõ lõğõn tarihi’ni” yazmakla , kendimi yükümlü hissettim. Türkler ile Rumlar,aslõnda yüzyõllarca birlikte yaşamõş ve dünyada birbirine en çok benzeyen iki halktõr lar. Osmanlõ İmparatorluğu’nun dağõlõş sürecinde, dev leti parçalamayõ isteyen batõ Avrupa’nõn kõşkõrtmalarõ ile alevlenen Elen Ulusçuluğu fikirlerinin, en az yüzyõllõk kõşkõrtmalarõnõn ardõndan, Türk Ulusçuluğu’nun da ön almõş olmasõyla,her iki ulusçuluğun birbirlerine karşõ biçimlenmesinin kaçõnõlmazlõğõ ve antagonist çõkarlarõ temsil etmeleri yüzünden,bugün her iki ulusal kimlik de bir birine karşõ biçimlenmiştir. Ve pek çoğumuzun hiç de farketmediği bir gerçek,şu adadaki etnik kökenli (en azõndan fikirsel) çatõşmanõn tarihinin, Yunanistan ve Anadolu’dakinden,eski olduğudur. Şu adada 1804’te Filiki Etheria örgütlenmesi varken, Atina’da Pellopo nez’de,İstanbul ve İzmir’de; 1830’ larda bile, henüz Elen Ulusçuluğu galebe çalmõş değildi. Ulusçu önyargõlar aşõldõğõnda, elbette ki, iki halk yeniden birarada yaşayabilir. Ama şunu da açõkca söyle mekte bir beis yok ki ; şoven bağnazlõkta, bizimkiler, Elenler’in eline su dökemez. Anti şovenist olmak için, Türk şovenizmine saldõ rõp; Elen şapşallõğõ karşõsõnda susmak,yetmez. O zaman, onlarõn bu taraftaki sözcüsü durumuna düşer,sizi kullan malarõna,izin vermiş olursunuz. Yapõlan da,budur ! 12 O “ortak değerler” arama kaygõsõ, AKEL’in “ tek halk/ tek self determinasyon hakkõ” yani ENOSİS politi kasõna kõlõf aramak üzere geliştirdiği bir aldatmacanõn, hala süren etkisidir. 1990’da bunu sol içinde ilk defa gündeme getirdiğimde, henüz ortada yeterli enformasyon yoktu. Bu bakõmdan ,insanlarõn karikatürlerdeki bur nundan duman salan boğalar gibi bana saldõrmasõnõ çok fazla yadõrgamamõştõm. Ama şimdi ,aradan bunca yõl geçtikten sonra , Kõbrõs Türk Solu’nun hem de AKELCİ olmamak iddiasõndaki bir kesiminin de ayni saldõr ganlõğõ adeta şehevi bir zevk içinde sürdürmesini, anla mak gerçekten zor. Sağ iki farklõ ulusal kimliğin varlõğõnõ ,ça tõşmaya argüman yapõyor diye ; “biz ayni etniyiz de emperyalizm bizi değiştirdi” demekle, sol olunmaz. Bu yaklaşõm,hem sağõn “ farklõ uluslar çatõşmalõdõrlar” öngörüsünün zõmnen kabulüdür ve hem de düpedüz yalancõlõktõr. Yalancõlõğõn , dikalasõdõr... Hem ,soyunu inkar etmedir bu tavõr... Ve hem de cehaletin doruğu... Tarihin hiçbir döneminde , şu adada hiçbir kayda değer topluluk ,(kayda değer topluluk )kimliğini kaybet memiştir. Üç tane Linobambaki köyünün müslü manlaşmõş olmasõna mal bulmuş mağribi gibi sarõlanlar, onlarcasõnõn da ortodokslaştõğõnõ niçin görmezden geli yorlar ? Kaldõ ki , Osmanlõ döneminde adayõ ziyaret eden gezginlerin verdiği rakkamlarda Linobambakiler’in sayõ sõ ,1500 ile 12000 arasõnda değişmektedir. Bunlarõn oturduklarõ köylerin de listesi vardõr. Ve o köylerin birkaç tanesi müslüman olmuştur. Meraklõsõ , rahmetli Haşmet Gürkan’õn çalõşmalarõnda bu ayrõntõlarõ bulabilir. 13 Adaya göçürülen elli altmõş bin Türkmen nüfusun yanõnda,bu birkaç köyün önemi ne olabilir ki ?” Geriye de göç oldu,ama kaydõ tutulmadõ “ diyenler ; o üç otuz Linobambaki’nin de İtalya’ya aynen göçmediğini nerden biliyorlar ? Bu ülkede, tarihi,kültürü ,sosyal gelişmişlik düzeyi farklõ,iki farklõ halk yaşamaktadõr. Farklõlõk,her zaman ayrõlõk nedeni olmayõp,zenginlik nedeni de olabilir. Ama ne zaman ? Farklõ kimliklerin,birbirini tanõyõp,karşõlõklõ saygõ göstermeyi öğrendikleri koşullar da... İki farklõ kimlikten biri,ötekini yok farzederken , on larõn ayrõlmalarõ,kaçõnõlmazdõr. Dünyanõn,”ulus devlet” kavramõnõ aşmasõ için, çok zaman geçmesi,gerekmeyecektir. Bu satõrlarõ okuyan larõn pek çoğu,bunu görebilecektir. Ama bu gerçek, kimi ulusal kimliklerin zorla yok edilmasi ile varõlacak bir yer değildir. 1996’da biz “ULUSÖTESİ DEVLET” dediği miz zaman, derin bir “haydaaa...” çekenler, şimdi batõda ayni kavram “ supranational state” diye dile getirilince, belki ne dediğimizi kavramõşlardõr ama hala farkõna varõlmõyor ki ; bu yapõya ulaşmanõn yolu,ulusal kimliği inkardan değil,ona sõkõ sõkõya sarõlmaktan geçmektedir. Bir kimliğiniz varsa ve isterseniz, bunu paylaşõrsõnõz . Yoksa ? Parya olduğunuzla kalõrsõnõz, o kadar ! Bu çalõşmamda,birlikteliğin ve ayrõlõğõn tarihinin kõsa bir özetini yapmaya uğraştõm. Belki o çok sevgili dostum gibilerinin de aydõnlanmasõna vesile olurum . Ancak, birlikte yaşamõn anlatõldõğõ ilk bölüme sağõn ; ayrõlõğõn ele alõndõğõ ikinci bölüme de solun saldõra cağõnõ,çok iyi biliyorum. Bilmediğim ve hiç 14 öğreneme yeceğim şeyse ,bir takõm ritüellere sarõlõnarak,nasõl sağcõ ya da solcu olunabileceği ?! ... Yedidalga Temmuz 1999 Bu önsöz, burada bitmekteydi... Ancak , kitabõn yayõna hazõrlandõğõ esnada, Türkiye’de tarihin belki de en büyük depremi oldu . Yüreğimiz kan ağlamakta iken , gördük ki , Marmara bölgesini yerle bir eden o korkunç afete yardõm etmek için , ilk önce koşanlar ve bizim matemimimize ortak olup gözyaşlarõnõ esirgemeyenler , Yunanlõlar ve Rumlar oldu . O soyadõnõ çok iyi bildiğimiz Yorgo Papandreu, “ insanlõk politikadan önce gelir” dedi. Yunan halkõ ,milyonlarca dolar, binlerce şişe kan göndermekle, gazeteleri “ dayan komşu geliyoruz” diye manşetler atmakla yetinmedi , fiilen deprem bölgesine kendi evlatlarõnõ gönderip, felaketzedeleri kurtarmaya herkesten çok yardõm etti . Zaman zaman asabõmõzõ bozan Teodorakis , “ İşte iki halkõn derin duygularõ bunlardõr “ diyerek, Yunan gazetelerinin“o E ge adalarõnõ harap edeceğinden korktuğumuz donanma , bu afet karşõsõnda Gölcükten denize açõlõrken ,neden göz yaşlarõmõzõ tutamadõk ?” sorusunun en doğru yanõtõnõ verdi. Evet... İki halkõn , en derin duygularõ bunlardõr... Ancak , gündelik hayatta derin duygular bas tõrõlõr. Politika, ön plana çõkar... Ve ne yazõk ki politikayõ duygular değil , çõkarlar belirler. Peki ,bu iki halkõn çõkarlarõ bir birine karşõt mõdõr ? Değildir... Ama bu çalõşmada tarihini okuyacağõnõz batõ Avrupa’nõn 15 çõkar hesaplarõna alet edilmiş Elen Ulusçuluğu’nun gözü kör bağnazlõğõ , kendi karşõtõnõ ister istemez yarattõğõ için,bir Elen’in,Stefanos Yerasimos’un deyimiyle “ başka bir gezegen” olan bu bölgede, bölge dõşõndan olanlarõn katiyyen anlayamayacaklarõ şeyler olmaktadõr. Kendileri bölgeden olmakla birlikte , kafa yapõlarõ bölgenin dõşõn da olanlar da, olan biteni anlamamakta ,yabancõlardan geri kalmamakta ... Hazin olan da,bu... 1.BÖLÜM 16 17 18 Geçmiş geleceğe benzer. Suyun suya benzemesinden ,daha çok. İbn-i Haldun 1 - GİRİŞ : Kõbrõs adasõ son yüzelli yõlõ , savaşlar ve acõlar içinde geçirdi.Adanõn iki büyük halkõ ,ülkenin egemen liğinin kime ait olduğunun kavgasõna tutuştuklarõ için, kan dökümü sürdü gitti. 19 Bu acõlarõ en yoğun olarak yaşayan kuşak,İkinci Dünya Savaşõ’nõ izleyen yõllarda doğan nesil oldu. Belki de ada tarihinin en iyi eğitilmiş kuşağõ da olan bu insanlar , daha yetişkinlik yaşõna gelmeden,kendilerini çok da anlam veremedikleri bir nefretin kucağõnda buldular. İyi eğitilmiş olmalarõ dünyanõn diğer yöreleri ve düşüncelerini de tanõmalarõna yol açtõğõndan, yaşadõk larõnõ sorgulamaya girişince, gördüler ki, daha pek çok yerde , kendi adalarõndaki gibi etnik çeşitlilik bulun masõna rağmen, oluşturulan kültürel üst kimlik, çatõşmalarõn önüne geçebilmiştir. Özellikle 1974 sonra sõnda,KõbrõsTürk aydõnlarõ,etnik kimliği abartmaktan ve Rumlar ile aramõzdaki farklõlõklarõ öne çõkartmaktansa, ortak değerlere dikkati çekerek , “aslõnda ortak bir Kõbrõslõ Kimliği” bulunduğunu ileri sürerek,farklõlõğõ yok saymanõn ,adamõza barõş getireceğini düşündü. Bu yaklaşõm ,doğru değidi...Doğru olmasõndan geçtik,bu tam bir ideolojik tuzaktõ da... Doğru değildi ; çünkü Rumlar arasõnda “ Kõbrõs lõ” denilince ,bundan Türkler ve Rumlar’õ anlayan hiçbir çevre yoktu. Onlar,bu deyimden sadece kendilerini anlamak bir yana ,1930’larda ayyuka çõkan ENOSİS kampanyasõna karşõ bir önlem olarak, İngiliz yönetimi ”artõk native people yerine Cypriots adõ kullanõlsõn” yollu bir tavõr geliştirdiği zaman, korkunç bir muhalefet geliştirmişler ve “ biz ne günah işledik de bu aşağõ lamaya layõk görülüyoruz ? Biz Eleniz” diyerek , Kõbrõslõ diye anõlmaya karşõ çõkmõşlardõr. O dönemde , Yuna nistan ile birleşmenin yolunun, Uluslarõn Kaderlerini Tayin Hakkõ ilkesinin savunulmasõ ile elde edileceğine inandõklarõndan, kendilerinin de Elen olduğunu ileri sürmekle sözkonusu 20 ereklerine ulaşacaklarõnõ varsayan ada Rumlarõ, BM’nin kuruluşundan sonra, sadece Uluslara değil, halklara da böyle bir hak tanõnacağõnõn anlaşõlmasõ üzerine de, kendilerinin Kõbrõs Halkõ olduğunu ileri sürmeye başlamõşlardõr. “Tek ve homojen bir Kõbrõs Halkõ var”dõ ve bu halk kendi geleceğinin belirlenmesi için,oy kullanmõş ve Yunanistan’a katõlmayõ talep etmişti. Bu halkõn içindeki % 20 dolayõnda Türkçe konuşan bir azõnlõk buna karşõysaydõ, %80’in iradesi mi reddedilecekti ?! Üstelik bu “halk” anlayõşõ da sadece solun anlayõşõydõ. Sağ zaten öz be öz Elen olmaktan başka hiçbir lafõ dinlemeye değer bul mamaktaydõ. Sözkonusu plebisit kampanyasõnõn fikir babasõ da,AKEL’in bizzat kendisi olup,kilise öncülüğü komünistlere kaptõrmamak için mecburen ortaya atõl mõştõ. Adanõn tarihsel gelişiminden bihaber Kõbrõs Türk aydõnlarõna kurulmuş olan tuzak, işte buydu. Kõbrõs Halkõ teranesi , AKEL’in gözünde Enosis’e varmak üzere kurulan bir ökse, bizlerin indinde ise , adamõzõ barõşa ulaştõracak yolun ilk adõmõydõ. Ve bu tuzak, ada Türkleri’nin zihninde çok yeni olan yaşanmõş olaylarla birleşince, Kõbrõs Türk solunun, asõl kendi gerçek halkõnõn gözünde yabancõlaşmasõna yol açmaktaydõ. Çünkü bu insanlar, o teranenin amacõnõ yaşayarak öğrenmiş olmak bir yana, Rumlar ile ayni halk olup olmadõklarõnõ bilmek için, bizim uydurma kanõt larõmõza muhtaç da değillerdi. Şu adada, iki büyük halk, geçmişte tek ve ortak bir üst kimlik geliştirmiş olsalardõ ; burada savaş da olmayacak, acõ da çekilmeyecekti ... 21 Ne var ki bu üst kimlik geliştirilmemişti ve hem savaşõldõ,hem de o acõlar yaşandõ... Bunu gizleyemezsiniz... Yüzlerce ölünün hatõralarõ, ortadadõr... Buna, kõzamazsõnõz... Her sabah güneşin doğma sõna kõzmakla,güneş gerçeğini etkileyemezsiniz... N’aparsõnõz? Oturup ,bu gerçeği anlamaya çalõşõrsõnõz... Ancak ,o zaman o gerçeği etkileme şansõnõz olur. Bu çalõşma, bugünkü Kõbrõslõ Türk Kimliği’nin oluşum sürecindeki biçimlenmesine yön veren kimi köşe taşlarõnõn anlatõlmasõ ve neden o çok özlenen üst kimliğin oluşmadõğõnõn izahõ gayretinin bir ürünüdür. Güncel Kõbrõslõ Kimlikler’in oluşmasõnda , elbette ki biri olmadan öteki de olamazdõ. Yani , Kõbrõslõ Türk Kimliği ‘nin oluşmasõnda , adanõn Elen Kim liği’nin etkisi büyüktür. Etkinin yönünün, ağõrlõklõ ola rak hangi yönde olduğu,negatif mi yoksa pozitif isti kamette mi etkilenildiği ,tartõşõlmalõdõr. Bizce Elen Ulusçuluğu’nun aymaz şövenliği,adadaki Türk varlõğõna kastetmeyi bir hak olarak görebildiği için; varlõğõna kastedilen Türkler’in düşünce yapõsõna, yadsõnamaz ve göz ardõ edilemez, katkõlarda bulunmuştur. Bu bakõm dan, neden tek halk olunamadõğõnõ anlamak için, yalnõz Elen Ulusçuluğu değil,güncel Kõbrõslõ Elen Kimliği’nin altõnda yatan ana güdülenmelerin de araştõrõlmasõ gereklidir. Elde edebildiğimiz kaynaklarõn õşõğõnda , bunu yapmaya çalõştõk. Kõbrõs adasõnda Türkler ve Rumlar’õn ne zaman karşõlaştõklarõ sorusunun cevabõ,çok eski tarihlere kadar 22 uzatõlabilinir. Oğuzlar’õn, Gazneli Mesut’tan Mavera ün nehir’ den Horasan’a inme iznini aldõklarõ X.yy sonlarõndan itibaren çok değişik hükümetlere, paralõ asker olarak hizmet ettikleri bilinmektedir. Bunlardan bir kõsmõnõn, hristiyan devletlerin emrine girip, hris tiyanlaşarak (bunda yadõrganacak birşey yok; çünkü,o tarihte Türkler henüz müslümanlõğa yeni yeni geçmektedir. Örneğin Selçuklu hanedanõnõn atasõ Selçuk Bey’ in babasõ Dukak, ailenin ilk müslümanõdõr) paralõ askerlik yapmaktaydõlar. Türkopol diye anõlan bu paralõ askerlerden, Lüzinyanlar döneminde adada da önemli bir birliğin bulunduğuna dair, önemli işaretler vardõr. Ne var ki sonuçta hiç bir iz bõrakmadan ortadan kalkan bu insanlarõn , bizim konumuz açõsõndan önemi bulun mamaktadõr. Bizi ilgilendiren buluşma, Osmanlõ fethinden sonra kendi adet,gelenek ,iş araçlarõ özetle kültürleri,kimlikleri ile adaya gelen Türkmenler’in tarih içindeki kültürel yolculuğunun,bugünkü kimliklere yaptõğõ katkõnõn ne olduğudur. O bakõmdan, bugünkü Kõbrõslõ kimliklerin sõrrõnõ, Osmanlõ döneminde aramak gerekir. Ve daha da spesifikleşmek gerekirse, bu güncel kimliklerin ana ekseni ulusçuluk olduğuna göre,bu kimliklerin o düşüncenin ortaya çõkmasõyla,adaya ve imparatorluğa ulaşmasõndan itibaren, nasõl bir sergüzeşt izleyerek bugünkü hale ulaştõklarõ ele alõnmalõdõr.Oysa, tarihi kaba çizgilerle kõsõmlara ayõrmak, mümkün değildir. Ama yine de bir yerden başlamak gerekirse biz yer yer,XVIII. yy sonuna uzanmõş olsak da , Tanzimat sonrasõndan yola çõkmayõ uygun bulmaktayõz. Zira hem bugünkü çatõşmanõn ve hem de güncel kimliklerin oluşmasõna etki eden olaylar, Fransõz İhtilali 23 ,bir başka deyişle Ulusçuluk’un ortaya çõkmasõndan sonra yaşanmõştõr. 24 Tarihten verilen haberlerde, sadece nakle güvenilip... görülmeyen görülenle,geçmişteki şimdikiyle karşõlaştõrõlmazsa tarih konularõnda ayak kaymasõna, şaşõrõp doğru yoldan çõkmaya karşõ bir güvence sağlanamaz. İbn - i Haldun 25 2.GERÇEKTEN TÜRKLER İLE RUMLAR TARİH BOYU SAVAŞTILAR MI ? A- Selçuklu Dönemi : Güncel politik iddialara argüman yaratmak üzere yazõlan resmi tarih , ne yazõk ki tarihin sadece o günkü niyetlere yarar sağlayacak kõsmõnõ dikkate alõp, geriye kalan kõsmõnõ gözardõ etmeyi, iş edinmiştir. Türkler ile Rumlar’õn ezeli düşman olduklarõ iddiasõ da böyledir. Gerçekte,bu iki halk, Anadolu’ya yoğun Türkmen akõnlarõnõn başladõğõ XI. yy.dan itibaren,ta XIX. yy’a kadar, yalnõz alt sõnõflarõn düzeyinde değil,egemenler düzeyinde de, zaman zaman savaşsalar bile,iyi ilişkiler içinde yaşamõşlardõr. Ta ki ,batõ Avrupa’da gelişen ulusçuluk hareketleri ve kapitalizmin çõkarlarõ, Osman lõ’yõ parçalayõp paylaşmak niyetiyle Elen Ulusçuluğu’nu kõşkõrtsõn ... Türkler ve Rumlar arasõndaki işbirliği örnek lerinin ilki,Bizans’taki taht kavgalarõ ile ilgilidir. 1078 yõlõnda,Bizans generallerinden Botaniates ,imparator 7. Mihail’i tahttan indirmek için, Anadolu Selçuklularõ’nõn kurucusu Süleyman Bey’den yardõm ister. Mihail , devrilir... Bu kez bir başka general ortaya çõkõp (Melissenos) , o da Türkler’den yardõm ister. Kutal mõşoğlu Süleyman, ona da yardõm edip, 26 Melissenos’un birlikleri ile beraber İznik’e girip,onu Bizans imparatoru ilan eder. Bu arada Trakya komutanõ Aleksios Komnenos Bizans tahtõnõ ele geçirince,Türkler İznik’te kalõrlar.1100 yõlõna kadar, Anadolu Selçuklularõ’nõn başkenti,İznik olur. Birinci ve İkinci Haçlõ Seferleri sonrasõnda, Türkmenler’in Anadolu’daki etkinliğinden rahatsõz olan Bizans İmparatoru Mihail Komnenos, iyi ilişkiler içinde olduğu II.Kõlõç Aslan’dan onlarõ durdurmasõnõ ister. Sultan bunu başaramaz. Bunun üzerine, Rumlar,Sõrplar, Peçenekler ve Fransõzlar’dan toplanan bir Bizans ordusu, Anadolu’ya yürür. Bu ordu,daha Selçuklu ordusu ile karşõlaşmayõ beklerken, Eğridir Gölü kuzeyinde , Rumlarõn Miriokefalon; Türkle rin ise Düzbel dedikleri yerde, Türkmen okçularõnõn baskõnõna uğrayõp,perişan olur (1076). Anadolu’nun gerçek fethi,bu olaydõr.Çünkü o tarihten sonra Küçük Asya’da bahse değer bir Bizans askeri varlõğõ kalmaz. II. Kõlõç Aslan, bunun üzerine dikkatini Danişmentler ve Suriye Selçuklularõ’na çevirir. Fakat onlara yenilince , kaçõp,Bizans’a sõğõnõr. Bizans imparatoru Manuel, Kõlõç Aslan’õ bir süre himayesine alõr. Orada bir Rum kadõn ile evlenen sultanõn, islama aykõrõ bazõ adetler edindiği gerekçesi ile,Nureddin Zengi tarafõndan eleştirildiği bilinmektedir. II. Kõlõç Aslan’õn , Rum karõsõndan Gõyaseddin Key hüsrev adõnõ verdiği bir oğlu olur. Daha sonra, kardeşi Rükneddin ile taht kavgasõna tutuşan bu oğul da Bizans’ a kaçarak,orada onbir yõl kalacak ve bu arada orada Manuel Mavrozum adõnda,saraydan bir Rum’un kõzõyla evlenecektir. Kendi oğlu Alaaddin Key kubat da,bu yõllarõ Bizans sarayõnda geçirir. Gõyaseddin I. Keyhüsrev , Konya 27 sultanõ olduğu zaman,kayõnbabasõ Manuel Mavrozum’u da Anadolu’ya getirip,kendisini Denizli bölgesinin beyi yapar. İddiaya göre Manuel Mavrozum, müslüman olmuştur. Ancak bu ailenin macerasõ bu kadarla bitmez. Gõyaseddin’in oğlu en önemli Selçuklu sultanõ olan, Alaeddin Keykubat , Manuel’in iki oğluna,çok daha önemli görevler verir. Müslümanlõğa ‘geçen’ Mavros (Kara) kardeşlerin, aldõklarõ isimler de ilginçtir: Karatay ve Karasungur ... Bunlardan Celaleddin Karatay adõnõ alanõ,en önemli Selçuklu veziri olup,bugün de Konya’daki medresesi ayakta durmaktadõr. Alaadin Keykubat bilindiği gibi,Alanya fatihidir. Kendisi şehri aldõktan sonra,o zamanki adõ Kalonaros olan kent hakimi Kirfard’õn kõzõyla evlenir. Sonra dan,ünlü veziri Saadettin Köpek tarafõndan zehirlenerek öldürülen Alaaddin’in yerine oğlu Gõyaseddin II. Key hüsrev geçer. Bu Keyhüsrev’in Bizans imparatoru’na yazdõğõ bir mektupta, anasõnõn ölene kadar Hristiyan kaldõğõnõ bildirdiği görülür. Zaten Harezmliler de bunun sultanlõğõna itiraz edip,Selçuklu egemenliğini terkeder ler. Beri taraftan, Gõyaseddin’in Rum karõsõndan olan oğlu, İzzettin Keykavus , yaşamõnõn önemli bir bölümünü Bizans’ta geçirir. Anadolu’daki beylik kavgalarõndan sõkõştõkça Bizans’a sõğõnõr. Tahtõna dönerken üçbin Rum askerle gelir ve beylerbeyi de bir Rum’dur. Bizans’taki yaşamõ sõrasõnda bir Rum kadõndan doğan oğlunun adõ, Melik Konstantin’dir. 28 Padişahlõğõ esnasõnda,en önemli yardõmcõlarõ,Kirios Kadid ve Kirios Hayi’dir.1 Bütün bunlar oluyorken, Saadettin Köpek, o güne kadar Selçuklu aristokrasisi içinde yer alan Türkmen soylularõnõ temizlemeğe girişir. Önce yaşlõ Altun Aba öldürülür,sonra Kamyar Bey.1238 veya 39’da, bir bayraktar da Köpek’i öldürür. Ertesi yõl da, o çok ünlü Babailer İsyanõ çõkar. Anadolu’daki bütün Türkmenler, Baba İshak isimli bir düşünürün peşine takõlõp, ayaklanõrlar. Selçuklu ordusunun Frank ve Gürcü birlikleri, Türkmeni yener ve üç yaşõndan büyük bütün Türkmenleri katleder. O savaştan birkaç yõl sonra, savaş alanõnõn hemen kõyõsõndaki Sulucakarahöyük ’ de, yeni bir ermiş ortaya çõkar: Hacõ Bektaş -õ Veli... Gerek Babailer ile Anadolu Rumlarõ arasõnda bir sürtüşmenin kaydedilmiş olmamasõndan,gerekse 1922’ye kadar kendisi de bir Babai olan,Hacõ Bektaş türbesinin Rumlar tarafõndan da “Ayios Dede” diye kutsanarak ziyaret edilmesinden ,Selçuklu üst sõnõflarõ gibi,sõradan halkõn da iyi ilişkiler içinde olduklarõ anlaşõlmaktadõr. Hacõ Bektaş ezilen Türkmenler ile birlik te, Anadolu Rumluğu’nun da filozofudur. Kutsanmasõ, bunun işaretidir. Öte yandan,yukarõ sõnõflarõn düşünürü konumundaki Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin durumu da, Selçuklu sarayõna benzemektedir. Mevlana’nõn Rumca şiirlerinin de olduğu, biliniyor. Eşinin adõ , Kira Hatun’dur. Türkmen ağzõnda Rum kõzlarõna “cõra” dendiği bilindiğine göre,onun da Rum 1 - Dimitri Kitsikis - Türk Yunan Ýmparatorluðu s.73 - Ýletiþim Yay. Ýstanbul1996 29 olmasõ, mümkündür. Kendisi henüz hayatta iken,sohbetlerde söylediklerini not etmesi için yanõnda dolaştõrdõğõ müridi Aflaki’nin, Mevlana yaşõyorken yazdõğõ Ariflerin Menkõbeleri isimli kitaptan öğrendiğimize göre, kendisi bir sohbette “ Yüce Tanrõ Grekleri yapõm,Türkleri de yõkõm için yaratmõştõr. Kõyamete kadar Grekler yapacak,Türkler de yõkacaktõr” demiş ; oğlu sultan Veled de Selçuklu hükümdarõna, “Türkler’in tümü kõlõçtan geçirilmedikçe,size rahat yoktur” diyebilmiştir. Doğan Avcõoğlu, Türkler’in Tarihi’nde, Selçuklu dönemi boyunca şehirlerdeki dönmelerin,üst sõnõflar ile ne kadar iyi geçindiğini ve Türkmenler karşõsõnda,daha üst bir konumda olduklarõnõ anlatõr. Kõrlarda ise, göçebelik ile yerleşik yaşam biçiminin çelişmesinin dõşõnda,kavmi bir sürtüşme bulunmamaktadõr. Kõsacasõ, Selçuklu aristokrasisinin çoğunluğu zaten Rumlaşmõştõr. Hacõ Bektaş düşüncesinde kendini bulan alt sõnõflarõn da Rumlar ile hiçbir sorunu bulunmamaktadõr. Rumlar ise,kiliselerinin katolikliğe katõlmamasõ dolayõsõyla Latinler’in Haçlõ seferlerinde onlara yaptõğõ işkencelerden yõldõklarõ için, kendilerini serf durumuna düşürecek olan Latin egemenliğne girmektense, Bizans Pronoia sisteminin islami kalõba sokulmuş şekli olan Selçuklu İkta sisteminde,özgür köylüler olarak yaşayõp,hiçbir dini baskõya da uğramadan en üst düzeylere çõkabildikleri bu yeni otoriteyi,isteyerek kabullenmişlerdir. Yani , onlarõn da 30 Türkler ile ne egemen sõnõflar ne de alt sõnõflar açõsõndan sorunlarõ bu lunmamaktadõr.2 Selçuklu’nun 1240’da Malya Ovasõnda Türkmenleri kõrmasõnõn hemen ardõndan,1243’de Moğol ordusu Anadolu’ ya girer ve Kösedağ’da o toplama ordu,dağõnõr. Moğollar önün de bir tek güç vardõr ... Hülagü’nün ağzõndan : “ Türkmenler ile Karamanlõlar ( ki onlar da Türkmendirler N.B.) olmasaydõlar, Moğol atlõlarõ güneşin battõğõ yere kadar gideceklerdi ...” Anadolu’da, beylikler dönemi başlar. 2 - Bu bölüm ,Sina Akþin yönetimindeki bir ekip tarafýndan yayýnlanmýþ, Türkiye Tarihi c.l - Aflaki , Ariflerin Menkýbeleri ve Ýrene Melikof Uyur idik Uyardýlar isimli eserlerden yararlanýlarak yazýldý. 31 B - Osmanlõ Dönemi : i)İstanbul’un Fethine Kadar : Kendisi bir İstanbul Rumu olan ünlü yazar Stefanos Yerasimos, bir eserinde der ki :” Bizans tam da tarih sahnesinden çekilmek üzere iken,doğudan gelen Türkler’in dinamizmini kendi bünyesine çekerek,altõ yüzyõl daha yaşadõ”... Bir başka önemli Elen düşünür, Dimitri Kitsikis ise,Osmanlõ İmparatorluğu’nu Türk - Yunan İmpara torluğu olarak adlandõrõr ve bugün de böyle bir kon federasyon kurulsa o devletin yine süper güç olacağõnõ ileri sürer. Gerçekten de daha kuruluş aşamasõnda, Osman Bey’in yanõbaşõndaki isimler arasõnda Kösefos Mihailis’i , hemen ardõndan ise Evrenos Bey’i gördüğümüz Osmanoğullarõ devletinin tarihi boyunca,1821’e gelene değin, Rumlar ile Türkler arasõnda önemli bir çatõşma yaşandõğõ söylenemez. Bizans ile yapõlan savaşlardan çok daha fazlasõ,Anadolu Beylikleri, Karamanlõlar, Akko yunlular ve her anlamda bir Türk devleti olan Safeviler ile yapõlmõştõr. Yani, Bizans ile yapõlan savaşlar, kavmi saiklerle ilişkili değildir. Öyle olsaydõ, Fatih Anadolu’daki Türk dilinin en önemli savunucusu Karamanlõlar’a ,Bayõndõr Boyu beyi Uzun Hasan’a saldõrmazdõ.Ve daha ilginci, Otlukbeli Savaşõnda, Osmanlõ ordusunda Bizans kökenli ; Akkoyunlu ordu sunda da Pontuslu Rumlarõn bulunmasõdõr. Çünkü Sultan Mehmet artõk Konstantiniyye hakimidir ama, onun verdiği isimle, “ Hasan Padişah” da Pontus İmparatorunun kõzõyla 32 evlidir.Kaldõ ki; Bizans’õn fetih tarihine kadar,Osmanoğullarõ ile Bizans ilişkileri de çok ilginçtir. Bilindiği gibi, ikinci Osmanlõ beyi Orhan’õn ilk eşi, Bizans’õn Yerhisar Tekfuru’nun kõzõ olan, Holofira ‘dõr ki adõ,Nilüfer Hatun’a çevrilmiştir.Orhan Bey, bir süre sonra Holofira ile yetinmez,önce Bizans kara kuvvetleri komutanõ , soylu Kentakuzen’in kõzõ Theodora ve sonra işi iyice büyütüp,İmparator III. Andronikos’un kõzõ Asporçe ile de evlenir. Orhan’õn Bursa’yõ başkent yapmasõnõn ardõndan, Bizans,Balkanlar’dan gelen Latin tehlikesine karşõ, sarayõn katmerli damadõ Orhan’õn Os manlõlarõ’ndan, yardõm ister. Orhan Bey’in kardeşi Sü leyman Paşa (henüz hanedan kurumu oluşma dõğõndan,beyin kardeşi Paşa ünvanõnõ taşõmaktadõr) yönetimindeki Osmanlõ birlikleri, Bizanslõlarõn yardõmlarõ ile Çanakkale Boğazõ’õndan Trakya’ya geçerek,bir üs olarak, Gelibolu Kalesini işgal ederler. Osmanoğullarõna, Anadolu’daki diğer Türk beylikleri aleyhine gelişme olanağõ tanõyan bu olay , onlarõn Balkanlar ve Trakya’da gelişip,dönüp Anadolu’nun da egemeni olmalarõna yol açar. Zira, Anadolu beyliklerinin doğuya doğru gelişme olanaklarõ Moğollardan dolayõ; batõya doğru gelişme olanaklarõ da Osmanoğullarõ ve Bizans’tan dolayõ tõkalõ iken ,Osmanoğullarõ Bizans sarayõ ile ailevi ilişkilerinden dolayõ, böyle bir avantaj ele geçirirler. Orhan’õn Teodora’dan olma oğlu Halil Cenevizlilere esir düştüğünde,onu kurtarma işini,Bizans imparatoru ele alõr.Ne de olsa,Halil kendi kara kuvvetleri komutanõnõn 33 torunu kõzõnõn da üvey oğludur.3 Fidyenin yarõsõnõ cebinden ödeyen Yuannis,sonra da dönüp onu kõzõ ile evlendirir,böylece akrabalõk katmerlenir. Orhan ölünce, tahta Holofira’dan doğma I. Murad çõkar. Bizans’õn, Yerhisar Tekfuru’nun torunu... Asparçe’den doğma İbrahim de çõkabilirdi ! Yani,Bizans impara torunun torunu !! Murad, imparator Yuannis ile,yakõn dosttur.Ne de olsa hem babasõnõn hem de kardeşinin kayõnpederidir ! Kendisi,önce Bulgar kralõnõn kõzkardeşi Marya ile evlenir. Sonra,bir Bulgar prensesi daha alõr :Tamara ... Marya bir oğlan doğurur : Bayezit... Tamara ise üç oğlan ve bir kõz :Yakup, Savcõ, İbrahim ve Nefise... Bu arada Anadolu beylikleri,Sultan Murad’õ rahatsõz etmektedirler. Kendisi en yakõn dostu Yuannis’i de yanõna alarak, Anadolu’daki Türkleri ezmeye girişir. Elbette ki bu eylem esnasõnda,hem Bursa ve hem de Bizans saraylarõ boş kalõr. Bizans’ta sarayda imparator vekili olarak,Yuannis’in oğlu Andronikos ; Edirne’de de Savcõ Bey bulunmaktadõr.Her iki imparatorun dostluk larõ,ailece olduğundan,oğullarõ da yakõn dostturlar. İkisi anlaşõp,bir anda her iki başkentte de iktidarõ ele geçir mek üzere,birlikte isyan ederler. l. Murad hemen Rumeli’ye geçerek,iki arkadaşõn müşterek ordusunu dağõtõr. Onlarsa Dimetoka’ya kaçõp, orada yakalanõrlar. Murad,kendi oğlunun iki gözünü de çõkartõp,onu öldürür. Dostuna da 3 - Ç. Altan - Tarihin Saklanan Yüzü s.149 AFA Yay. Ýþt.1994 34 ayni işlemi yapmasõnõ tavsiye eder. Ne var ki Andronikos,sadece bir gözünün kör edilmesi ile kurtulur ve bir süre sonra , imparator da olur. Sonradan Yõldõrõm lakabõ takõlan Bayezit’in İstanbul’u kuşatmasõ esnasõnda,acaba imparator,kardeşi Savcõ Bey’in yakõn ahbabõ olup,tahta kendisinin çõkma sõnõ engellemeye çalõşan bu kör Andronikos muydu ? Evet... Öyleydi... Binbir entrikadan sonra Yõldõrõm Bizans’õ kuşatarak, Andronikos’u tahttan indirmiş,yerine kendi ahbabõ Manuel’i geçirmiştir. Andronikos da demire vuruluyordu.4 Bu Manuel daha sonra Yõldõrõm’õn ordusuna katõlõp,Bizans’a bağlõ Anadolu’daki son kale olan Filadelfiya (Alaşehir) fethinde öncü birlik komutanõ olarak şehre taarruz edip,fethederek,kendine ait bir kaleyi Osmanlõlar adõna yine kendi fethetmek gibi bir garabetin de oyuncusu olmuştur. Hammer, Paleologos sülalesinin Bizans tah tõnda oturmasõnõn nedeninin, Osmanlõlar ile iyi ilişkiler içinde olmalarõnda aranmasõ gereğinden bahseder. Yõldõrõm’õn ilk İstanbul kuşatmasõnõn nedeni, budur... Yani,iki hanedan arasõndaki ilişkilerin mükem mel bir düzeyi olup,karşõlõklõ olarak yardõmlaşõlmaktadõr. Yõldõrõm’dan sonraki Fetret Devri esnasõnda da ilginç olaylar yaşanmõştõr. Ankara Savaşõ’nda padişahõn esir düşmesi ile her biri bir tarafa dağõlan oğul larõ,bulunduklarõ yerde kendi padişahlõklarõnõ ilan ettiler. İsa Çelebi Bursa’da,Süleyman Çelebi Edirne’de, Meh met Çelebi Amasya’da ... Kasõm Çelebi çok küçük 4 -Özet Hammer Tarihi c.ý s.46 -47 MEB Yayýnlarý1991 35 oldu ğundan, Bursa’da idi; Mustafa Çelebi ise,kaybolmuş veya esir olarak Orta Asya’ya götürülmüştü. Musa Çelebi ise,babasõnõn yanõndaydõ. Kardeşler,bir süre sonra savaşa tutuştular. Mehmet Çelebi ile İsa Çelebi,Anadolu hakimiyeti için, savaştõlar.Yenilen İsa kaçõp , Bizans’a sõğõndõ. Bizans da onu,Süleyman’a teslim etti... Zira, Süleyman Bursa’dan geçerek , küçük Kasõm Çelebi’yi esir almõş ve Bizanslõlar’a teslim ederek , Edirne’ye giderken onu rehin bõrakmõştõ.Bu Kasõm Çelebi’ye ,yine döneceğiz. Bu arada, ortada bir tek Musa Çelebi ile, Mehmet Çelebi kalmõşlardõ. Mehmet,babasõnõn tahta çõkardõğõ Manuel Paleologos ve Sõrp Kralõ ile anlaşõp,Rum asõllõ Evrenos ve Mihaloğlu‘nun yardõmõyla , Musa’yõ tuzağa düşürüp, öldürttü.Bunun ardõndan,Musa’nõn Kazasker’i Şeyh Bedrettin-i Simav na’nõn,bütün Balkanlar ve Anadolu’yu yerinden oynatan bir Türkmen isyanõ başlatmasõna bakõlõrsa, tercihlen melerin kimler arasõnda yapõldõğõ ve Osmanlõ tahtõnõ ele geçirenin kimlerin tercihi olduğu sorusunun yanõtõ, havada kalmaz. Türkmenler Musa’yõ ,Rumlar ve Sõrplar ise Mehmet’i tutuyorlardõ. Mehmet Çelebi tam da iktidarõ ele geçirdiği esnada,Timur ile Semerkant’a götürülmüş bulunan Mustafa Çelebi,ortaya çõktõ. Savaşõldõ ve Mustafa yenildi. O da babasõnõn dostu Manuel’e sõğõndõ ve Mehmet ölene kadar Limni adasõnda kalmasõ koşuluy la,Bizans korumasõna alõndõ. Çelebi Mehmet, kõrk yaşõnda ölmeden önce, yerine geçecek olan oğlunun ötekileri öldüreceğinden korkarak,dostu Bizans imparatoruna , kendi öldükten 36 sonra, tahta çõkamayacak olan oğullarõnõ,himaye et mesini vasiyet etti. 5 Ne var ki yeni padişah II. Murad,kardeşlerini, amcasõ Mustafa Çelebi’nin serbest bõrakõlacağõ tehdidine rağmen, Bizans imparatoruna vermedi. İmparator da,Mustafa Çelebi’yi serbest bõraktõ. Amca,Edirne’yi işgal edip,yeğeni ile savaşa girişti,yenilerek öldürüldü. Öte yandan,Murad’õn kardeşi Mustafa Bizans impara torunun,babalarõ I. Mehmet’in vasiyetine uygun olarak yaptõğõ yardõmlardan yararlanõp,isyan etti; o da taht kavgasõna girişti.Ağabeyi tarafõndan, İznik’te bir incir ağacõna asõlõp,katledildi. Buraya kadar anlattõklarõmõzdan da görüleceği üzere,Selçuklu döneminden başlayarak,Bizans sarayõ ile Türk hanedan aileleri,içli dõşlõdõrlar. Her iki taraf da ötekinin başõna kendi dostu (ya da akrabasõ) olanõn geçmesine uğraşmaktadõr.Orhan,Bizans imparatorunun damadõdõr. Onun oğlu, imparatorla ahbabdõr.Onlarõn oğullarõ Savcõ ile Andronikos birlikte her ikisine de isyan edecek kadar samimidirler. Yõldõrõm,ağabeyi ile bir olan Andronikos’u tahttan indirip, yerine kendi ahbabõ Manuel’i getirmiştir. Onun oğullarõ da ayni içiçeliği sergilemişler ve Osmanlõ tahtõnda kimin oturacağõna , bu kez Bizans karar vermiştir. Çelebi Mehmet ise,imparator Manuel ile,oğullarõnõn hayatõnõn korunmasõnõ ona vasiyet edecek kadar,dostturlar6. Manuel Paleologos, arkadaşõ Çelebi Mehmet’in vasiyetini yerine getirip, şehzadelerin yaşamõnõ 5 - Uzunçarþýlý’dan aktaran ,Ç. Altan -age s.166 - Yalçýn Küçük - Fatih Sultan Mehmet ,s.70 Tekin Yay. Ýstanbul,1990 6 37 korumak kararlõlõğõnõ gösterin ce,kendi egemenliğinin tehlikeye gireceğini düşünen II. Murad’õn düşmanlõğõnõ kazanõr ve iki saray arasõndaki dostluk,ilk kez bozulur. “Sultan Murad , Konstantiniyye imparatorluğun dan gördüğü zararõ unutmamõştõ.”7 Çelebi Mustafa’nõn isyanõndan, Manuel Paleolo gos’u sorumlu tutan Murad , artõk Bizans sarayõndan müttefik aramayacaktõr. Ancak,yüzlerce yõl sürmüş bu ilişkilerin devam edeceğini,göreceğiz. ii) Fetih Öncesi ve Sonrasõ : ll. Murad , dedesi Yõldõrõm’õn şehri kuşatarak tahta çõkardõğõ Manuel’in başõnda bulunduğu Bizans önlerinde görünmekte,gecikmedi. O da ,şehri kuşatõp Manuel’in tahtõnõ ele geçirmeye girişti. İşte tam bu esnada, Manuel’in kõşkõrtmasõyla kardeşi şehzade Mustafa’nõn isyanõ başladõ.Ve Murad kuşatmayõ kaldõrõp, İznik’e giderek,kardeşini yakalayõp katlettirdi. Ancak artõk, Paleologoslar ile,Osmanoğullarõ arasõna, bir kez güvensizlik yerleşmişti. Padişah ile imparator arasõnda,kişisel bir güvensizlik. II.Murad’tan sonra iktidara gelen oğlu II. Mehmet şehri fethetmeye girişince, nerede ise devletin kuruluşundan beri imparatorluğun ikinci seviyeden yöneticisi olan Çandarlõ ailesinden Halil Paşa’nõn karşõ çõkõp,Bizans’la ilişkilerini sürdürmesi,aslõnda o güne kadar,padişah ailesinin de yabancõsõ olduğu bir politika değildi. Hatta o dönemde, Bizans’ta yaşayan Osma noğullarõ da vardõ. Örneğin ,yukarõda adõnõ andõğõmõz 7 - Hammer age s. 126 38 Yõldõrõm’õn oğullarõndan Kasõm,yani Fatih Sultan Meh met’in büyük amcasõ,daha sonra hristiyanlõğõ kabul etmiş,vaftiz babalõğõnõ da Manuel Paleologos yapmõştõr.Kendisi,Bizans’ta kaybolmuş,izi bulunama mõştõr.8 Ondan başka Bizans’ta yaşayan ikinci bir Osmanlõ şehzadesi daha vardõr: Şehzade Orhan... Onun kim olduğu kesin değil ama,Fatih’in amcasõ olduğunu ileri sürenler var. Ve bu Şehzade Orhan’õn , surlar üzerinde Fatih’e karşõ savaştõğõ,(zira fetihten sonra yaşamasõ mümkün değildir) Osmanlõ ordusunun şehre girişi üzerine de Yedikule burçlarõndan atlayarak intihar ettiği de biliniyor. Sultan Mehmed’in şehre girer girmez onu sormasõndan, kadersiz Orhan’õn haksõz olmadõğõ da anlaşõlõyor. 9 Beri yandan,Bizans’õn Konstantin Paleologos’tan sonraki ikinci adamõ Büyük Dük Lucas Notaras da, sultana yardõm etmektedir. Nitekim,bugün Cambazhane Kapõsõ diye anõlan Porta Kerka’yõ gizlice açtõrarak bir miktar azap askerini içeri aldõrõp,o sõrada Topkapõ surlarõnda fiilen çarpõşmakta olan son Bizans İmparatoru Konstantin’in sarõlmasõna ve şehrin düşmesine neden olmuştur. Fetih’ten sonra kendi veziriazamõnõ ihanet etti (yunus balõklarõnõn karnõnda, mektup gönderip,lüfer balõklarõnõn karnõnda gönderilen altõnlarõ iç etmiş !) diye idam ettiren Sultan Mehmed, Bizansõn başbakanõ 8 - Ç. Altan - age s.174 - Y.alçýn Küçük -Fatih Sultan Mehmet s.311 Tekin Yay. Ýstanbul 1990 9 39 Büyük Dük Lucas Notaras’õ da,imparatora ihanet ettiği gerek çesiyle idam ettirmiştir. İstanbul’un fethinden sonra, Osmanlõ tarafõn da,Türkmen aristokrasisi, Çandarlõ’nõn şahsõnda yok edi lir. Halil Paşa’dan sonra,sadrazamlõk bir süre boş kalõr... Daha sonra o güne kadar adõ duyulmayan bir paşa o makama gelir : İshak Paşa... İshak Paşa’nõn ardõndan , adõnõ bugün İstan bul’un bir semtine verdiğimiz, Mahmut Paşa gelir sadarete. İkisi de,din değiştirmiş,Bizanslõ Rumlardõr. Mahmut Paşa’nõn babasõ,Mihail isimli bir bizans soylusudur.Dedesi ise,Bizans’ta ikinci adamlõk da etmiş, Flantropinos’tur.10Onlardan sonra gelenin adõ zaten kendini ele veriyor: Rum Mehmet Paşa... Bugün Üsküdar’da Külliyesi bulunan bu adam,Karaman’õ basõp Türkmen halkõ kõlõçtan geçirdikten sonra, “ Padişahõn geçen yõl Mora’da yaptõklarõnõn intikamõnõ aldõm” diyebilmiştir. Kendisi fetih sõrasõnda esir alõnmõş bir Rum çocuğu idi.11 Fatih Sultan Mehmet’in hem hocasõ,hem kayõnpederi ve hem de veziri olan Zağanos Paşa da, adõ üstünde bir Rum idi. Buradan padişahõn eşinin de (veya eşlerinden en azõndan birinin) Rum olduğunu anlõyoruz. Yalçõn Küçük,adõnõ andõğõmõz eserine,” Fatih’in Hristiyan Çevresi” başlõklõ bir bölüm eklemeyi gerekli görmüştür. Gerek Bizanslõ tarihçi Kritovolos, gerek sonradan Sultan Mehmet’in patrik yaptõğõ Genna 10 11 - Hammer’den akt. Ç. Altan age s.25 - age s.24 40 dios,Trabzonlu coğrafyacõ George Trapezuntios, (gemileri karada yürütme fikrini onun ilham ettiği ileri sürülüyor) yine Trabzonlu filozof Amirutzes, elbette ki en başta Zağanos sultanõn yakõn dostlarõdõrlar. Onun sağlõğõnda yazdõğõ tarih kitabõnda,Kritovolos,kendisini “Makedonyalõ İskender’den daha büyük” diye nitelemiş ve açõkca bir “Elenofil” yani “elensever” olduğunu ifade etmiştir.12 Sultan Mehmed’in,Mora’yõ fethedince,” Truva’nõn intikamõnõ aldõm” dediğini yazan da, ayni yazardõr. Bizans’õn fethinden sonra, göçebe boylara dayanan bir beyliği,bir dünya devleti haline getirmek isteyen Fatih,bu iş için aradõğõ yetişmiş insan gücünü,oradan devşirmeyi uygun görür.Bizans’õn soylu ailelerinin kendi işine yarayabilecek olan fertlerini devşirerek,bu iş için kullanõr. Öte yandan böyle yapmakla gücü merkeze toplayarak,taşrada Osmanoğlu hanedanõna alternatif olabilecek,bir Türkmen aristok rasisi oluşmasõnõ da engeller. Osmanlõ sarayõ, Bizans sarayõna döner. Osmanlõ Tõmar sistemi,Selçuklu İkta sistemi ile Bizans Pronoia Sisteminin karmasõ haline gelir.Ki,İkta da ayni Pronoia ile,Araplar’õn Kata’i sisteminin bir harmanõ idi. Osmanlõ Tarõmsal vergileri,doğrudan doğruya Bizans’tan alõnmadõr. 13 Cizye’nin bir benzeri, Bizans’ta hristiyan olmayan vatandaşlara tatbik edilmek teydi. Osmanlõ’nõn kendine has olarak kala kala Öşür ve Zekat kalõr ki,onlar da zaten islamõn gereği idiler. 12 13 - Y. Küçük age s.219 - 221 - D. Kitsikis age s.76 41 Onun oğlu II.Bayezid ,tarihe Sofu Bayezid olarak da geçmesine rağmen, her ne hikmetse, tõmar ve yurtluk larõ, Türkmenler’in elinden alõp,saraylõlara dağõtõr. Bu defa, Antalya yöresindeki Türkmenler, Şahkulu Sultan etrafõnda toplanõp,”yoldaşa tõmar kalmadõ” diyerek,isyan ederler. Bayezid de bir ferman yayõnlayarak,”bundan böyle,Türk’ten vezir olmaz” der. Oğlu Yavuz Çaldõran dönüşünde Amasya’da Piri Mehmet Paşa’yõ vezir yapõnca, yeniçeriler bu fermanõ gerekçe yaparak, ayak lanõrlar. Yavuz döneminin ilk,II. Bayezid’in son sadrazamõ Koca Mustafa Paşa da , Rumdur. Şehzade Ahmet’in tarafõnõ tuttuğu için,öldürtülür. (Tsamadia mahallesinin adõnõ “ Rumcadõr” diye değiştirip ,Koca Mustafa Paşa koyanlara duyurulur !) Yavuz Selim’in öldürttüğü bir diğer sadrazam olan Yunus Paşa’nõn, Sõrp,Hõrvat veya Rum olduğu söyleniyor. Ve nihayet, Kanuni’nin ünlü veziri azamõ, arkadaşõ ve eniştesi olan Makbul İbrahim Paşa’nõn da, kendisinin Manisa’daki valiliği döneminde tanõştõğõ bir Rum çocuğu olduğu, Mora’daki ailesi ile ilişkilerinin sürdüğü iddialarõ , bilinen bir gerçekliktir. Yükselme devrinin sonundan itibaren de durum değişmez. İki kavimden insanlar,Anadolu, Pontus, Trakya, Teselya ve Peloponez’de ortak bir yaşam sürdürürler. Romanya valisinin bir Rum olmasõ,kuraldõr. Daha sonraki yüz yõllarda,Osmanlõ Maliyesinin ve Hariciyesi’nin nerede ise tüm kontrolü,Rumlar’õn elindedir. Osmanlõ devletinde,1654’e dek,Batõlõlar’õn son radan Dõşişleri Bakanlõğõ dediği görevi yapan makam, Reissülküttap ve Baştercümanlõk Dairesi’dir. 1654’ ten 42 sonra bu kurum giderek önem kazanmõş ve 1794’te doğrudan Sadrazama bağlanmõştõr.Daha doğrusu o tarihe kadar Divan-õ Hümayun (Bakanlar Kurulu) üyesi olmayan Reisül Küttap,Divan’a alõnarak,yanõndaki baş tercümanla birlikte,toplantõlara katõlmõş ve dõşilişkileri sürdürmüştür.Bunun anlamõ,dil bilmeyen Reis’in yeri ne,devletin dõşilişkilerinin,baştercümanlarca yürütüldüğü dür. 1661’den başlayarak,Yunanistan’õn bağõmsõzlõğõnõ kazandõğõ 1822’ye kadar,Osmanlõ baştercümanlarõnõn listesi,aşağõdadõr: Panayotis Nikusios,Aleksandros Mavrokordatos, Nikolaos Mavrokordatos,İoannis Mavrokordatos, Gregorios Gkikas, Aleksandros Gkias,İonnis Kallimahis, Matha ios Gkias,Gregorios Aleksandros Gkias,Georgios Karadzas,Skariatos Karadzas,Nikolaos Sutsos, Mihail Rakovidzas , Aleksandros Ypsiilantis,Konstantinos Muruzis, Nikolaos Karadzas , Mihail Konstantinou Sutsos, Aleksandros Mavrõokordatos ,Aleksandros Kallimahis,KonstantinosRalettos,ManuelKaratzas,Alek sandros Konstantinou Murizis,Georgios Konstantinou Muruzis,Konstantinos Aleksandrou İpsillantis, Aleksan dros Nikolaou Sutsos, Aleksandros Mihail Sutsos, İoannis Nikolou Karatzas, Dimitrios Muruzis,İoannis Georgiou Karatzas, Yakovos Argiropulos,Mihail Sutsos, İoannis Kallimahis, Konstantinos Muruzis JR,ve Stavrakis Aristarhis... Hepsi de, Rum... Üstelik,dönme falan da değil,Ortodoks Rum... 1836’da Dõşişleri Bakanlõğõ’nõn kurulmasõndan sonra da Rumlar,artõk ayrõ bir Yunanistan olmasõna rağmen, bu bakanlõk bünyesinde,çok önemli görevler 43 yürütmüşlerdir. Örneğin,1878’de İstanbul ve Rumeli’yi Rus işgalinden kurtaran ve Kõbrõs’õn da İngiltere’ye devredildiği Berlin Kongresi’nde,Osmanlõ Delegasyonu başkanõ,Dõşişleri Bakanõ Karatodori Paşa’dõr. Ünlü Bismark , Karatodori’nin ardõndan salona giren Yuna nistan delegesini görünce,” Az önce dõşarõ bir Yunanistan çõktõ; şimdi içeri bir başka Yunanistan giriyor” anlamõnda sözler söyler.14 Ama iki “Yunanlõ”, farklõ çõkarlarõn savunucularõdõrlar. Nitekim Yunanistan kurulduktan sonra,Osmanlõ Devleti’nin Atina büyükelçiliğini yapan Kostaki Paşa’nõn da İlahi Komedya’yõ elenceye çevirecek düzeyde bir aydõn olmasõna karşõn,Osmanlõ çõkarlarõnõ Yunanistan’a karşõ savunmasõnõ,Atinalõlar bir türlü anlayamamõşlardõ. Bunun nedenlerine,ileride değineceğiz.Ancak Rum asõllõ Osmanlõ büyükelçileri arasõnda devletin çõkarlarõnõ hem de Yunanistan’a karşõ savunanlarõn,Kostaki ile sõnõrlõ olmadõğõnõ; kardeşi Pavlos, Viyana büyükelçisi Fotiadis,Londra büyükelçilerinden Anthopulos’un da adlarõnõn sayõlmasõ gerektiğini söylemeliyiz . Nitekim ,Kõbrõs’õn İngiltere’ye devrinden sonra 1892’de Kavanin Meclisi kurulurken,ada Türkleri’ne verilen kontenjana itiraz eden Osmanlõ Devleti adõna Londra’da girişimde bulunup,daha çok milletvekili çõkarmamõzõ isteyen büyükelçinin adõ,Musurus Paşa ; İstanbul’daki amiri ise 14 - Dimitri Kitsikis - Türk - Yunan Ýmparatorluðu s.162 -165 ,Ýletiþim Yay.Ýst.1996 44 Zarifis Paşa’dõr.151912’de Balkan Harbi çõktõğõnda,hala Rum büyükelçiler vardõ. 16 Osmanlõ Maliyesi’nin durumu da ,daha farklõ değildir.Osmanlõ maliyesinin 1857’deki iflasõndan sonra,İngiliz / Fransõz ortaklõğõ olan Osmanlõ Bankasõ’na karşõ ekonomik bağõmsõzlõk için uğraş veren Banc de Constantinopl’õn hamisi Mahmut Nedim Paşa’dõr ama,sahibi de bir Rum’dur : Skulidis... Bu Skulidis, sonradan Atina’ya yerleşecek ve başbakan olacaktõr ! Bir başka Yunan başbakanõ ,De ligeogis de ,İstanbul’lu olup, Sultan V. Murat ile ayni mason locasõnõn üyesidir.17 iii)Halk Tabakalarõnõn Uyumu: XV ve XVI.yy’da Anadolu’yu gezen Venedikli gezginler,müslüman nüfusun 5’te4’ünün Alevi olduğunu yazarlar.18 Bu heterodoks islam inancõnõn dinler arasõnda da hoşgörüye dayanmasõ bir yana,yaşam biçimlerinin ortodoks mistisizmine yakõnlõğõ ,Anadolu Rumlarõ ile Türkler arasõnda ,birbirlerini kabullenme açõsõndan, önem li rol oynamõştõr.Rumlar’õn gözünde, Hacõ Bektaş ile Aziz Haralampos,Sarõ Saltuk ile Aziz 15 - TC Baþbakanlýk Osmanlý Arþivi , Yýldýz Esas Evraký, Sadrazam Kamil Paþa Evraký’na Ek 1883 tarih ve 86/1- 74 no.lu evrak ve 1889 86/3-211 no.lu evrak 16 - Kitsikis ,age 17 - D. Kitsikis ,age s.197 -198 18 D. Kitsikis age s.65 45 Nikolaos,adeta özdeşleşmiştir.19 Hacõ Bektaş’õn türbesi nin mimarõ,Orhan Gazi’ nin de yakõn arkadaşõ olan Nikomedianos isimli bir Rum’dur. Ünlü Şeyhülislam Ebusuut Efendi, Sarõ Saltuk için,”Keşiş’tir” diyebil miştir.20 Yabancõ dil öğrenmeyi de dine aykõrõ bulan, bugünkü şeriatçõlarõn bu pek “makbul alimi” nin,bir Alevi büyüğü için ne dediğinin pek bir önemi yok ama,bu sözler,Alevi din adamlarõnõn,Hristiyan halkõ da etkilediklerinin,güzel bir kanõtõ. Bektaşi Tarikatõ’nõn asõl kurucusu olan Balõm Sultan’õn da annesinin Dimeto ka’lõ bir Rum kõzõ olduğu biliniyor,Şeyh Bedret tin’i Simavna’nõn da...Öte yandan,Orhan Bey, yoldaş larõndan ayrõlabilmek üzere, kafasõndaki kõzõl börk’ün rengini değiştirip,(yani o güne kadar Osmanoğullarõ “kõzõlbaş”tõr lar) akbörk giymeye kalkõnca, Bektaşi Şeyhi’nden icazet alõr.21 Fatih’in de şahsi inançlarõ bakõmõndan Alevi olduğu ama, güçlü bir devlet geleneği olmayan bu inanõş biçiminin,devletin gelişmesine yararlõ olamayacağõ inancõ ile,tutarlõ devlet düşüncesi olan Ebu Hanife’nin mezhebini,resmi devlet dini haline getirdiği ileri sürülmektedir. Yine de padişah’õn yeniçeri yani Bektaşi sayõlmasõnõn,ocağõn ortadan kalkmasõna kadar devam edilen bir ritüel olduğu, ortadadõr. Özetle, halk kitleleri,inançlarõnõ birbirlerine adeta uyarlamõşlardõr. Rumlar arasõnda, Aynaroz keşişleri ile Hacõ Bektaş ya da Mevlana’nõn değer bakõmõndan hiçbir farkõ olmadõğõ gibi, Kitsikis,(kendisi önemli bir tarih profesörü olup,bir süre Turgut Özal’õn 19 - age s.69 - age s.120 21 - S. Akþin - Türkiye Tarihi c.1 s. 20 46 da danõşmanlõğõnõ yapmõştõr),aslõnda iki tarafõn söylediklerinin de aşağõ yukarõ ayni şeyler olduklarõnõ iddia etmektedir. Gönül gözü kavramõ,acõ çekerek olgunlaşma düşüncesi,mistik agnostisizmleri’nin ortak olduğunu belirtir. Allah/İsa/ Ruh’ül Kudüs üçlemesi ile,Allah/Muhammet/ Ali üçlemesi de birbirinin tekrarõdõr. Ve en önemlisi,iki taraf da ilkesel olarak devrimcidirler. Bunun sonucunda,iki halk ortak bir mutfak gibi ortak değerler,Karagöz gibi ortak bir gösteri sanatõ, saray müziği (bugün ona Türk Sanat Musikisi diyorlar ama ,Tat yos Ağa’larõ,Yorgaki Efendiler’i,Yorgo Bacanos’larõ nedense anõmsayamõyorlar) gibi ortak bir müzik geliş tirdikleri gibi,ortak efsaneler de geliştirmişlerdir. Örne ğin, hem Anadolu Selçuklularõ ve hem de Bizans’õn son döneminin işareti,Çift Başlõ Kartal’dõr. Ve bu sembolü, ilk kimin kullandõğõ da bilinmiyor. Daha da ilginci hem Megali İdeacõ’lar ve hem de Turancõlar’õn ülkülerinde varõlacak yüce amacõn,Kõzõl Elma diye anõlmasõdõr. Kõzõl Elma =Kokkino Milia’nõn hikayesi,şu : İstanbul’da I. Justinianus’un at üzerinde büyük bir heykeli bulunmaktaydõ.Bu heykelde,imparator bir elinde bir küre üzerine yerleştirilmiş bir haç tutuyor,ötekiyle de doğuyu gösteriyordu.XIV.yy’da bu küre yere düştü.Rumlar,bunu bir uğursuzluk kabul ettiler. Şehir Türkler’in eline geçince ,uydurduklarõ bir efsane ile birgün impararorun canlanõp,İstanbul’a bir kõzõl elma ağacõ dikeceğini ve o zaman şehri tekrar ele geçireceklerini,kuşaktan kuşağa anlatmaya giriştiler. İbn-i Haldun da İstanbul’u Kõzõl Elma diye tarif etmekteydi. 47 İki halk inançlarõnõ birbirlerine benzeştirmişler ve yüzyõllarca yanyana barõş içinde yaşamõşlar ancak karõşõp,kaynaşmamõşlardõr. iiii)Bütün Bunlarõn Anlamõ Ne ? Buraya kadar anlatõlanlardan,Selçuklu ve Osmanlõ üst sõnõflarõnõn,Rum üst sõnõfõndan insanlarla ne kadar iyi geçindik lerini anlattõk.Elbette alt sõnõflarõn da buna uygun bir yaşam tarzõ içinde yaşadõk 48 larõnõ,vurguladõk. Osmanlõ Devleti’nin toplumsal yapõsõ nõ bilmeyen okur,bundan yüzyõllar süren bir birlikteli ğin,arada çatõşmanõn da olmadõğõ koşullarda,ortak bir kimlik çõkaracağõ sonucuna varabilir. Özellikle Kõbrõs Türk Solu’nun içine düştüğü hata da budur. Gerçek,böyle değildir.Zira : “ Osmanlõ İmparatorluğu,bireylerden meydana gelen karma bir bütün değil,dil,din ve õrk gruplarõnõn oluşturduğu çok renkli bir mozaikti. Coğrafi ve sosyal bir bütünlüğe ulaşmak, nerede ise olanaksõzdõ.”22 OLANAKSIZDI!..Bunu diyen, bir Rum...Gerasi mos Augustinos... Bu olanaksõzlõğõn nedeninin de,bir Türk’ün ağzõndan aktaralõm.Aşağõdaki cümleler, tarihçi ve düşü nür Yusuf Akçura’nõn kaleminden dökülmüş: “ Hristiyanlarla karõşma ve uyuşmayõ özellikle Müslümanlar ve bilhassa Osmanlõ Türkleri istemi yorlardõ. Zira altõ yüzyõllõk hakimiyetleri hukuken bitecek ve bunca yõllar hakimiyetleri altõnda görmeye alõştõklarõ reaya ile müsavat (eşitlik) derecesine ineceklerdi... O zamana kadar inhisarlarõna aldõklarõ askerlik ve memurluğa reayayõ da iştirak ettirmek, nispeten az müşkül,aristokratça şerefli bulunan bir çalõşma yerine, alõşõk olmadõklarõ ve hakir gördükleri,sanayi ve ticarete girmeleri lazõm gelecekti.”23 Gerek Augustinos ve gerekse de Akçura,Osmanlõ devlet ve toplum nizamõnõn ne 22 - Gerasimos Augustinos - Küçük Asya Rumlarý s 57.Ayraç Yay. Ankara 1997 23 - Yusuf Akçura’dan akt. Taner Akçam - Türk Ulusal Kimliði ve Ermeni Sorunu , s.60 -61- Ýletiþim Yay.Ýstanbul 1994 49 olduğunu,iyi biliyorlar. Augustinos’un sözünü ettiği, “gruplar”, Osmanlõ “MİLLET” sistemidir. Yalnõz bu millet’in ,bugün “ulus=nation” anlamõnda kullandõğõmõz kavramla bir ilgisi ,yoktur.Bu, dini / mezhepsel cemaatler, anlamõnda bir kavramdõr.Osmanlõnõn, Müslüman, Ortodoks, Gregoryen, Musevi “milletleri” vardõr. Bunlarõn yapacaklarõ işler,toplum içindeki seviyeleri,hukuk karşõ sõndaki pozisyonlarõ ve hatta,yasa ile belirlenen giysileri bile birbi rinden farklõdõr. Mahkemelerde müslümanõn şahidliği geçerlidir. Bir hristiyan ata binemez,kõlõç taşõyamaz,bir müslüman hristiyanõ öldürdüğü zaman, idam edilmez v.s. Bir milletten ötekine geçebilmenin olanağõ yoktur. Öteki milletlerden birinin üyesi,din değiştirip müslüman bile olsa,ahfadõ,dedesinin mensubu bulunduğu milletin vergilerini ödemeğe,imparatorluğun sonuna kadar devam etmiştir. Akçura’nõn açõklamalarõndan,iki halk arasõnda yalnõz dinsel ve hukuksal değil,ayni zamanda toplumsal işbölümü bakõmõndan da olmazsa olmaz ve birinden diğerine geçilmesi kesin ,hukuksal ve toplumsal yasalarla engellenmiş sõnõrlar olduğunu açõkca görmekteyiz. Ayrõlõğõn,ya da daha yumuşak bir deyimle farklõlõğõn altõnda sadece kültürel (yani manevi) değil; ayni zamanda ekonomik (yani maddesel) nedenler de vardõr ve belirleyici olan da,bunlardõr. Osmanlõ Üretim İlişkileri,farklõlõğõ devam ettirmek üzere kurulmuştur. Eski “güzel” günlerin özlemi içinde olan Kõbrõs Türk Solu’nun bilmediği de budur. Zira Osmanlõ Tarihi’ni öğrenmeyi, şövenizm sanmayõ çok uzun yõllar sürdürdüler. 50 Bu bakõmdan Osmanlõ İmparatorluğu’nu oluşturan başlõca iki unsur olan Türkmen ve Rum halklarõnõn, savaşmamalarõ,karõşõp,kaynaşarak,birbirleri nin içinde eridikleri anlamõnda da ele alõnamaz. Zira bu,mümkün değildi. Ne devletin nizamõ,ne “müesses” hukuk düzeni,ne din,ne dil,ne de sosyal yapõ, ve en önemlisi ne de Üretim İlişkileri buna uygun değildi. Bu iki halkõn karşõlõklõ tarihlerinin başõndan beri düşman olduklarõ iddiasõ,doğru değildir . Ancak bunun anti tezi olarak ileri sürülen,ortak tarih içinde kaynaşõldõğõ,ortak bir yaşam tarzõ yaratõldõğõ tezi de, tümüyle uydurmadõr. Her iki halk,önce Selçuklu,sonra da Osmanlõ egemenlerinin kendilerine biçtiği rolü oynamõşlar ve bu esnada yan yana barõş içinde yaşamõşlardõr. Yan yana... Bugün bile hemen bütün Anadolu kentlerinde, Türk, Rum (ve yer yer Ermeni) mahallelerini bir birinden ayõrdetmek,son derecede kolaydõr. Herkes kentin kendine ayrõlmõş olan bölümünde,kendi gelenek ve kültürünü yaşatmõş,ortak alanlarda da birbirine saygõ göstermiştir. 51 3- ULUSÇULUK ÇAĞININ ŞAFAĞI : A- ULUSÇULUĞUN İDEOLOJIK ALT YAPISI VE ELENLERLE İLGİSİ: 6 Temmuz 1789 günü,dünya o güne kadar hiç şahit olmadõğõ bir olayõn tanõğõ olur.Paris’teki Bastille hapishanesini basan halk,buradaki mahkumlarõ serbest bõrakarak,kõrallõğa baş kaldõrõr. İhtilal, halk ayaklanmasõ ile başlamõştõr ama, aslõnda halk çõkarlarõ çatõşan iki sõnõfõn kavgasõnõn aracõdõr. Amerika’nõn keşfi ile Avrupa’ya akan altõnlarõn yardõmõ ve diğer büyük keşiflerin sunduğu olanaklarla zenginleşen tacirler, giderek sanayie de yönelmiş ve orta çağ’da ,aristokrat şatolarõ ile köyler arasõndaki iletişimin sağlandõğõ ara yerleşim birimlerinin (Bourg) sakinleri olan bu insan lar,(Bourgoise = Burglu= Burjuvazi) giderek paraya kayan değer ölçüsüne sahip olmanõn etkisiyle, ekono minin dizginlerini ellerine geçirmişlerdir. Oysa politik güç,hala kralõn temsil ettiği aristokrasinin elindedir. Ülke, aristokrasinin çõkarlarõna uygun olarak yönetilmek tedir ama onlarõn çõkarlarõ,toplumsal 52 ilerlemenin çõkarlarõna ters düşmektedir ve ekonominin egemenleri, aris tokrasinin keyfi olsun diye iflas edecek değildir. Üretilen bir metanõn pazara ulaştõrõlmasõ esnasõnda, geçilen her derebeyinin bölgesinde o beye ayrõ bir vergi verilmekte,bu da maliyeti artõrõp,tüketimi düşürmektedir. Sonuçta burjuvalar ile, aristokrasinin çõkarlarõ çelişmekte olup,hem genel olarak ekonominin ve hem de bu yeni üretim biçiminin dinamik gücü olan burjuvazinin çõkarlarõ, mal ve paranõn serbestçe dolaşacağõ ortak bir pazarõ dayatmaktadõr. Lenin’in deyimi ile ,” doğal sõnõrlarla çevrilmiş,halkõnõn ayni dili konuştuğu tek bir pazar”... Bir başka söylemle : Ulusal Pazar... Ekonominin dinamik gücünü oluşturan bu yeni sõnõf, krallõğõ devirip,hem kendinin ve hem de toplumun çõkarlarõna uygun,yeni bir nizam kurmaya girişir. Bu yeni düzende artõk imparatorluklarõn yerini,ayni dili konuşan insanlarõn doğal sõnõrlarla çevrili olarak birlikte yaşadõklarõ topraklarda kurulacak,Ulus Devlet alõr. Ulus Devlet’te, herkes özgür vatandaş olacak,demokrasi uygulanacak,(mümkünse) cumhuriyete geçilecek,egemenlik kiliseden ve güya Tanrõ’nõn yer yüzündeki temsilcisi olan kraldan alõnõp, halka(ulusa) devredilecek ,bölünmez ve paylaşõlmaz olacak,dünya ile ahret işleri birbirinden ayrõlacaktõr.24 Başlõca teorisyeni J.J.Rousseau olan bu yeni ideoloji, adõ geçen düşünürün Toplum Sözleşmesi isimli eserinde,vücut bulur. 24 - J.J. Rousseau -Toplum Sözleþmesi - Öteki Yay. Ankara 1999 53 Orta Çağ’da, kilisenin etkisi ile, doğru dürüst düşünür yetiştiremeyen Avrupa, gelişen bu yeni sõnõfõn ideolojisini oluşturmak için düşünme üretmeye giri şip,kendi gereksinimlerine uygun bir düzene ,kamu vicdanõnda bir tür meşruiyyet aramaya girişmek üzere dönüp ardõna bakõnca, düşünce bazõnda taa Platon’a ; devlet modeli olarak da, bula bula Isparta’nõn Askeri Demokrasi’sine kadar, gitmek zorunda kalõr. Edebiyat’ta Romantizm’in de kurucularõnõn başõnda gelen Rousse au,artõk önünü ardõnõ düşünmeden,o düşünürlerden kaçõnõn Attika yarõmadasõndan olduğunu akletmeden, Antik Yunan hayranõ kesilip,aslõnda aradõklarõ bu yeni düzenin,ta antik çağda Yunanlõlar tarafõndan kurulmuş olduğu zehabõndan hareketle,devrimin kendisine verdiği gücü de arkasõna alarak,bütün Avrupa’da romantik bir Yunan hayranlõğõ modasõ başlamasõna neden olur. Burjuva ideolojisinin,temel taşlarõndan biri de Antik Yunan’a duyulan,hayranlõktõr. Yeni inşaa edilen zengin burjuva konaklarõnõn bahçelerinin olmazsa olmaz süsü,bir eski Yunan heykelidir.25 Bertrand Russell, Rousseau’nun Toplum Söz leşmesi’nde, demokrasi diye diye,Isparta’ya öykünmek ten,totalitarizm’e kaydõğõnõ belirtir.26 Bilindiği gibi kent devletleri çağõnda Isparta,askeri olarak örgütlenmiş “özgür” bireylerin katõldõğõ bir “doğrudan demokrasi” idi.Atina’dan farkõ,Askeri Demokrasi’sidir. Russell, ”bu tutumun Rönesanstan başlayarak günümüze değin devam eden, evrensel bir boş inanca bağlõ Yunan 25 - Molly Mackenzie - Türk Atinasý s.68 - 97 - Bertrand Russel - Batý Düþüncesi’nin Tarihi c.lll s.36 Say Yay. Ýstanbul,1996 26 54 hayranlõğõ” olduğunu ileri sürer.27 Düşünür,Mora İsyanõ’nda yardõma gelerek, geri dönemeyen,batõ aydõnlarõ arasõndaki Elenofil düşüncenin doruğu,şair Lord Byron’un da,Rousseau’nun, dolaysõz ürünü olduğunu ileri sürer.28 Böylece,1789’da başlayarak bütün dünyayõ saran, ekonomik doktrini kapitalizm ,yönetim modeli ulus dev let olan burjuva düşüncesi,daha kaynağõnda,Elen hayra nõ bir yapõ gösterir. Osmanlõ Yönetiminde yaşayan Elenler,bu durumu farketmekte,gecikmezler. 27 28 - age cll s.143 - age c lll s.39 55 B - ELENLER VE ULUSÇULUK : Yukarõda,Ulus Devlet kavramõ ve Ulusçu ideoloji nin ,burjuva sõnõfõnõn , kendi üretim tarzõnõ oluşturup, aris tokrasi karşõsõndaki çõkarlarõnõ korumak üzere oluş turduğu bir formül olduğunu,gördük. Bu düşünce biçimi,tarihte küçük tecimsel faaliyetten doğan bir sõnõfõn,felsefesi olmuştur. Osmanlõ Devleti’nde ticaret, ağõrlõklõ olarak Elenlere vergi bir faaliyet alanõydõ. Dolayõsõyla ,Osmanlõ burjuvazisi de Elenler arasõndan,oluşacaktõ. Nitekim, XIX.yy’ da Osmanlõ sanayii sermayesinin %50’si, Rumlara aitti.29 “Elen soyundan burjuva sõnõfõnõn , Doğu Akdeniz’in Osmanlõ çevre ülkelerine Batõ kapitalizminin işlevlerinin sokulmasõnda,belirleyici rolü olmuştur.”30 “Osmanlõ zamanõnda din esasõna göre tanõmlanan millet sisteminde,Ortodokslarõn Rum milletine mensup ve obür doğu hristiyanlarõna göre kimi ayrõcalõklara sahip... Ortodoks Rumlar,hristiyanlarõn kaymak tabakasõnõ oluşturmuşlardõr”31 Batõ Avrupa sermayesinin ,Osmanlõ toprağõndaki acentalarõ olan bu burjuvazi,daha doğrusu bu burju vazinin,Avrupa’da eğitime gönderilen genç kuşağõ; sõnõfsal yapõsõnõn ulusçuluğa elverişli olmasõnõn yanõnda,Osmanlõ ülkesinde istediği kadar zengin 29 - Ç. Yetkin ‘den akt. Dr. Nazým Beratlý - Kýbrýs’ta Ulusal Sorun s.Lefkoþa 1991 30 - Panayotis Noutsos’dan akt. M.Tunçay - E.von Zürcher Milliyetçilik ve Sosyalizm ,s.113 Ýletiþim Yay. Ýstanbul1995 31 Stefanos Yerasimos - Milliyetler ve Sýnýrlar s.118 - 119 Ýletiþim Yay. Ýst.1994 56 olsun,toplumsal hiyerarşide ikinci sõnõf iken, oralarda hem kutsandõğõnõ gördü ve hem de bu yeni düze nin,sõnõfsal çõkarõnõ temsil ettiğini kavradõ. Hem ekonomik ve hem de ideolojik olarak bu yeni sistem,Osmanlõ Elen burjuvazisinin genç kuşaklarõnõn aklõna yatmaya,son derecede uygundu. Bundan dolayõ,Fransõz Devrimi’nin,dünyadaki ilk izleyicisi, Os manlõ Rumlarõ olmuşlardõr. Devrim ile ayni yõl,1789’da İstanbul Patrik hanesi’nin yayõnladõğõ bir bildiride, patrik,devlete karşõ bazõ faaliyetler olduğunu ima ederek,İncil’in hiç durmaksõzõn sultana dua etmeyi emrettiğini bildirir! İlerleyen bölümlerimizde,kilisenin bu tavrõnõn takiyye olmadõğõnõ göreceğiz. Gerçekten de,o dönemde Yunanistan’da yaşayan bir burjuva olan Feraios, Jakobenler’in fikirlerinden hemen o yõl,1789’da etkilen miş ve Osmanlõ topraklarõnda,jakoben bir Hellen Cum huriyeti kuracak devrimi hazõrlamaya girişmişti. Patrik, Rigas kod adõnõ alan,Feraios’u uyarmaya çalõşmak taydõ.32 Rigas,faaliyetlerini sürdürür.1797’de, Fransa’ daki Jakoben Anayasa’sõnõn etkisinde,bir anayasa taslağõ ilan eder.Bu anayasa’da,Elence konuşulan bütün yerlerin birleştirilmesi (ENOSİS) ve cumhuriyete geçilmesi önerilmektedir.MEGALİ İDEA(Yüce Ülkü) budur. 1798’de yakalanõp,Osmanlõ makamlarõnca idam edilir. AKEL’in ilk,KKK’nin son başkanõ Plutis Servas ,Ri gas’õn “ilerici” olduğunu söylemektedir.33 Bizce bu yorum,yanlõştõr. Zira öncelikle ,” Osmanlõ Tiranlõğõ” nõn,bir “ Türk Tiranlõğõ” olmadõğõ dikkate alõnmamakta 32 33 - D. Kitsikis.age s.167 - N. Cahit ile Söyleþi - ORTAM Gazetesi ,14.4.1999 57 ve sonra da Rigas’õn finansörünün,Rus Çarõ olduğu göz lerden õrak tutulmaktadõr. Çar,sultandan daha demokrat bir yönetici midir ? Rigas ülkenin iç dinamiklerinin gerekli kõldõğõ,kendi halkõnõn ve üretim ilişkilerinin önünü açacak bir ulusçuluğun,bağõmsõzlõk kahramanõ değil ,dõşarõdan,ülkeyi parçalayõp paylaşmak üzere ken dilerine içeride bir beşinci kol arayanlarõn temsilcisidir. Nitekim,sonucu itibarõ ile Rigas’õn ulusçuluğu, batõ Avrupa sermayesinin işine yaramasõna yol açmõştõr aç masõna ama, Anadolu ve Pontus Elenliği de ortadan kalk mõştõr. Yani, Rigas’õn açtõğõ çõğõr, ,Avrupa sermayesinin işine yaramõş ama Elenlerin çoğunluğunu mutsuz etmiş tir. Zaten görevi de bu idi... Bu nasõl ilerici önder ? Elbette bu arada batõda gelişmekte olan kapi talizm ve Rusya’nõn da Osmanlõlar ile ilgili,parçalayõp bölüşme hesaplarõ vardõr. Rumlar,sõnõfsal ve eğitsel du rumlarõ nedeniyle batõ Avrupalõlar’õn,mezhepleri dolayõ sõyla da, Rusya’nõn başlõca bağlaşõğõ olmaya adaydõrlar ve olurlar da... Rigas’õn etkisini yitirmesi ile birlikte, Rus Çarõ’nõn hizmetinde olan bir Rum,Aleksandros İpsillantis Filiki Heteria adlõ, bir örgüt kurar. Küçük birliği ile sõnõrõ aşõp,Romanya’yõ fethederek Megali İdea’yõ uygulamaya sokmaya kalkar ama,öldürülür. Arkasõndan, kardeşi Dimitrios İpsilanti onun mirasõna sahip çõkar ve Elen ulusçuluğu, kendi ulus devletinin peşine düşer. Elenler’in yaşadõğõ her yerin,orada yaşayan başka halklarõn ne düşündüğüne bakmadan kendi ulus devletlerine ait olduğu inancõ ve Avrupa’nõn etkisiyle, kendilerinin saygõn bir ulus; karşõtlarõnõn da (Türkler, Bulgarlar, Arnavutlar v.s.) barbar halklar 58 olduğu zehabõ Rumlar’õn çoğunluğunu sarõnca , uzun uzun anlattõğõmõz o iyi ilişkiler manzumesi,yerini düşmanlõk,savaş ve acõya bõrakõr. Bölüm başlõğõnda sorduğumuz sorunun yanõtõ şudur: Türkler ile Rumlar,tarih boyunca düşman değil lerdi. Ta ki Rumlar,herşeyin sahibi olmaya kalkõp, etraf larõnõ yoketme hevesine kapõlsõnlar... O günden sonra da, iki halk birlikte yaşayamaz oldular... 59 C - ELEN ULUSÇULUĞU VE ELENLER : Fransõz Devrimi’nin maddi ve manevi etkileri ile Rhigas’õn başlattõğõ bu düşünce akõmõ,sanõldõğõ gibi,Os manlõ Rumlarõ’nõ hemen pençesine almamõştõr. Fatih Sultan Mehmet’ten itibaren ,kilise yeniden düşünce sistemlerinin merkezine oturduğundan dolayõ, Rumlar’õn bu “ulus devlet” fikrine yaklaşõmõ ihtiyatlõ olmuştur.Birinci Dünya Savaşõ sonlarõna kadar,kilise içinde iki farklõ görüş bulunmaktaydõ : Bunlardan ilk ve eski olanõ, kilise hiyerarşisi çevresinde,Patrik’in denetimi altõnda,ekonomi ve hariciyesi zaten ele geçirilmiş olan Osmanlõ İmpa ratorluğunun,giderek tüm yönetsel yapõsõnõ Elenleş tirerek, yeni bir Bizans İmparatorluğu kurmak’tõ. Bu görüş,Türkler ile sürtüşmektense,onlarõn toplumsal rolü nü tedricen geriletmeyi yeğlemekteydi. Halk arasõnda güçlü olup, daha fazla taraftarõ olan da buydu. Aslõna bakõlõrsa, kilisenin XII.yy’dan beri yapmaya çalõştõğõ da,ayni şeydi. İkinci görüş ise,daha çok genç aydõnlarõn desteklediği,savaş sonrasõndaki sözcülüğünü Venizelos’ un yaptõğõ, bildiğimiz Enosis’çi Megali İdea düşünce siydi ki,asõl etkinliğini , Lloyd George’un İngiltere başbakanõ olup; Venizelos’u desteklemeye başlamasõn dan sonra edinmişti.34 34 - Stefanos Yerasimos - age s.355 -356 60 Elen Ulusçuluğu’nun batõ destekli karakteri ise,hiç de gizli birşey değildi. Daha 1839’da,Atina’da yayõnlanan Aion gazetesinde, “Batõ kökenli utanç verici bir õrkçõlõkla Türkleri küçük görerek,hata yapanlar” eleştirilmekteydiler.35 Osmanlõ askerlerinin Atina’yõ boşaltma tarihi Mayõs 1837’dir. Elen Ulusçuluğu fikrinin,başõndan beri, batõya güvenmek gibi bir temel taşõ vardõr. Öte yandan, kilise bir tarafa bõrakõlõrsa,1821’den sonra kurulan Yunan Kõrallõğõ’nõn siyaset sahnesinde de iki görüş çarpõşmaktadõr : Bunlardan “ Batõcõ” Parti,malum görüşlerin savu nucusudur. “ Doğucu Parti” ise,XIX. yy’õn ikinci yarõsõndan itibaren,dinamik bir biçimde Osmanlõ İmparatorluğu’nu savunmaktaydõ. Yukarõda da adõnõ andõğõmõz Aion gazetesi başyazarõ Filemon, ” Megali idea’nõn Batõcõ Parti başkanõ Kollettis’in değil; ‘papacõ Fransõzlarõn’ beyninden doğmuş bir düşünce” olduğunu açõkca yazmaktaydõ.36 XIX. yy ortalarõndam itibaren,eski Rus yanlõsõ tutumunu terkederek,açõkca Türk yanlõsõ bir politika izleyen Doğucu Parti’nin ünlü milletvekili Geor gios Typaldos İakovatos, Yunan Kõrallõğõna değil, Ortodoks Rumlar ile Müslüman Türkler’in birlikte yaşayacağõ ortak bir yurda değgin inançlarõnõ,mecliste açõkca savunuyor; aslolanõn elenlik değil ,Rumluk (Romiosini) olduğunu ileri sürüyordu. Rakipleri tara fõndan Türkomani içinde olmakla suçlanan İakovatos, Türklerin ayağõnõn bastõğõ her yerde Rumlarõ koru 35 36 -Dimitri Kitsikir age s.190 - Kitsikis - age s.191 61 duklarõnõ,aslõnda Rumlar da doğudan göçle gelen bir halk olduklarõ için Türkler ile akraba olduklarõnõ, Türkçe’nin de bir Hind - Avrupa dili olduğunu, Yunanlõlar’õn da Hilal’i sembol olarak almalarõ gerek tiğini,Osmanlõ adõnõn terkedilerek,devlete “Yunanlõlarõ da kapsayan şerefli Türk” adõnõn verilmesi gerektiğini , İstanbul’un Türkler’in elinde olduğu sürece güvenlikte olacağõnõ,müslümanlarõ kardeş saymayan bir Rum’un gerçek hristiyan olamayacağõnõ,ileri sürmekteydi. Niha yet, 25 Kasõm 1880 günü,meclis kürsüsünden, Osmanlõlar ile bir konfederasyon kurulmasõnõ isteyerek,” bu ülkeyi oluşturan tüm halklarõn,Türk devleti çatõsõ altõna sokulmasõnõ isteyebilirim”dedi.37 Okurun dikka tini çekelim ki,bu sözler, Atina’daki Kraliyet Mecli si’nde söylenmekteydi. En uç örneğini İakovatas’da bulan bu Türk yanlõsõ politika,kilisenin kadim politikasõnõn,revize edilip,yeni şartlara uyarlanmõş şekliydi ve hiçbir zaman, çoğunluk da oluşturmadõ. Ancak,hemen bu noktada, günümüzü de etkileyen bir konuyu açmanõn,tam da sõrasõdõr. Sonradan Lloyd Georg’un da aktif desteği ile ön alacak olan Venizelist harekette vücud bulan “Batõcõ = ENOSİSÇİ= Megali İdeacõ” çizgi ,bağlaşõklõktan da anlaşõlacağõ üzere, kendini LİBERAL olarak görmekte dir. İakovatas’da maddileşen “ Doğucu = Türkçü = Birlikçi” çizgi ise o gün Yunanistanõ’nõn, TUTUCU/ ”GERİCİ” politikacõlarõ olarak kabul görmektedir ler. 37 - age s. 193 - 195 62 Peki,Osmanlõ İmparatorluğu’ndaki ulusal sorun hakkõnda,Elen Solu neler düşünmektedir ? Bunu bilmeli yiz ki,bugünkü mirasçõlarõnõn,hangi geleneklerin ürünü olduğunu kavrayabilelim. D -XIX YY SONLARI VE XX.YY BAŞLARINDA ELEN SOLU’NUN, ULUSAL SORUN’A BAKIŞI: Elen Solu’nun başlangõcõnõ ele almaya kalkõşõldõ ğõ zaman, ikili bir yapõ ile karşõlaşõlõr : Yunan Krallõğõ’ndaki , sol hareketler... Ve Osmanlõ Rumlarõ arasõndaki, sol hareketler... Prof. Mete Tunçay’õn Türkiye’de Sol Akõmlar isimli iki cildlik çalõşmasõ, Türkiye’de solu İştirak Gazetesi ve İştirakçi Hilmi ile başlatõr. Osmanlõ İmpa ratorluğu’ndaki azõnlõklarõn sosyalizm idealinin peşine düşmelerine,pek değinmez. Ne var ki yine ayni yazar ,bir başka çalõşmasõnda Türkiye’deki ilk sol örgütlen menin,sosyalist fikirlerin daha çok Rum aydõnlar arasõnda yer bulmasõ sonucu ortaya çõktõğõnõ da açõklar.38 II. Meşrutiyet’ten hemen sonra,İstanbul’da üyelerinin üçte ikisini Rumlar’õn oluşturduğu, “Türk Sosyalist Merkezi” diye bir örgüt bulunmaktaydõ. Yayõn organõnõn adõ “ Ergadis”(Irgat,İşçi) olan bu merkez, İzmir ve Selanik’teki sosyalist gruplarla olduğõ gibi,Yunanistan’daki sol gruplarla da ilişkiliydi.Ne var 38 - Mete Tunçay - E. von Zücher - Milliyetçilik ve Sosyalizm s.122,Ýletiþim Yay. Ýst.1995 63 ki Selanik’teki bağlaşõklarõ daha çok Bulgar Dar Sosya listleri,İzmir’dekiler ise yine Rumlar idi. İzmir’deki sosyalist hareketin tarihi,birkaç yõl eskiye dayanõr.Başõnda,Konstantinidis (takma adõ Skli ros) olan,Trabzonlu bir öğretmen vardõr. Skliros, Meşrutiyet ilanõnda,İttihad ve Terakki’yi destekler ve 1908 seçimlerinde,azõnlõk sosyalistleri,İttihatçõlara oy verirler.O dönem, Osmanlõ Rum Solu,İttihatçõlar’õn Osmanlõlõk siyasetini,heyecanla kabullenmişler ve Hür riyet’in İlanõ’nõ, “hoş bir sürpriz olarak ortaya çõkan,burjuva devrimi” olarak yorumlamõşlardõr.Rum sosyalisti Papanastasiou, “devletin kültürler arasõnda yarõşmaya izin vererek birliği koruyacağõnõ “ ileri sürmek teydi.39 Ne var ki , 31 Mart Ayaklanmasõ,İttihatçõlar’õn politika değiştirmesine yol açtõ. Balkan Savaşõ ise,işin rengini tamamõyla değiştirdi. Artõk İttihad ve Terakki önce İslamcõ,sonra da Türkçü idi ... Böylece Osmanlõ Rum solculuğu ile Türk ulusçuluğu arasõndaki bağlar, koptu ve iki taraf birbirinin,antagonisti durumuna düştü. Osmanlõ Rum solculuğu,giderek Yunan Krallõğõndaki türdeşinin etkisine girmeye başladõ.40 Bu,önemli bir değişimin başlangõcõydõ. Skliros,artõk “ Türkiye’nin güçlenmesine yardõm etmenin,azõnlõklarõn daha da ezilmesine yol açacağõnõ” düşünmeye, başlõyacaktõ.41 Nitekim 10 Şubat 1910 günü çõkmaya başlayan İştirak dergisi etrafõnda giderek toplanmaya başlayan,sosyalist fikirlerle ilişkisi eskilerin deyimi ile biraz da 39 - age s.124 - age s.117 41 - age s.123 40 64 “meşkuk”,İştirakçi Hilmi çevresi ile,Rum Osmanlõ solcularõnõn,ciddi bir bağlantõsõ,görülmemektedir.42 Osmanlõ Rum Solculuğu’nun,giderek iç içe geçtiği Yunan Krallõğõ’ndaki sol hareket ise; Doğu Birliği adõ altõnda örgütlenmiş,ve örneğin Rusya’yõ,” Osmanlõ imparatorluğu’na karşõ Balkan halklarõnõn mücadelelerini desteklemekten geri kaldõğõ” için eleş tirmekle meşgul, bir topluluktu.43 Elen solcularõ, Daha 1876’da, o yõllarda ,Av rupa’nõn moda deyimiyle, aslõnda Osmanlõ topraklarõnõn nasõl paylaşõlacağõ üzerinde anlaşamamaktan doğan bir sorun olan, Doğu Sorunu çerçevesinde ele aldõklarõ Ulusal Sorun’un çözümünü, ”Toplumsal Sorun’un çözümünde” bulacaklarõnõ iddia eden bir siyasetin, sahibidirler. 1896’da I. Enternasyonal’in Londra Kongresi’nin aldõğõ “milliyet ilkesini öne çõkarma nõn,ikincil derecede önemli olduğu” ilkesine rağmen,daha 1890’da yayõnlanmaya başlamõş ve sunuş yazõsõnda Girt’in Yunanistan’a bağlanmasõnõn sözcü lüğünü üstlenmiş olan O Sosyalistis gibi yayõn organlarõna sahip olan Yunan solu, (bu arada kimi Girit’li solcularõn da, adanõn bağõmsõzlõğõnõ savundukla rõnõ ama Yunanlõ kafadarlarõnõn onlarõ susturduğunu da ekleyelim)44, sonunda, kendine bir kõlõf bulur. Bu çevrenin etkilemesiyle,Alman Sosyal Demok ratlarõ’nõn önderlerinden Bernstien ile Rosa Luxemburg ,Girit’in Yunanistan’a katõlmasõnõn ve Osmanlõ İmpara torluğu’nun Ulus Devletler’e bölün mesinin,tarihsel 42 - Prof .Mete Tunçay - Türkiye’de Sol Akýmlar c.I -BDS Yay.Ýst.1991 43 - M. Tunçay - E. von Zücher age s.115 44 - age s.119 65 ilerleme ve halklarõn çõkarõna olacağõnõ ilan ettiler.Doğu Sorunu,böyle çözülecekti ! Ne kadar isabetli bir öngörü !!! İtalyan Sosyal Demokratlarõ da,Alman kafadar larõnõ,kuvvetle desteklediler !45 Önemsiz bir ayrõntõ ; sosyalist önderlerin gözünden kaçmõştõ : Osmanlõ İmparatorluğunun hiçbir yerinde,hiçbir etnos , tek başõna yaşamamaktaydõ... Bütün bir imparatorluk halkõnõ, yüzlerce yõllõk yurdundan edecek bu çözüm tarifsiz acõlar yaşanma dan,gerçekleştirilemezdi. Yunan solcularõnõn liderlerinden Argyriades , yeni devrimci politikayõ,açõkladõ: Doğu’nun iki müstebitine (Osmanlõ ve Rusya) karşõ,Avrupa demokrasileri ile birleşip; onlara karşõ,o muz omuza çarpõşma !46 Artõk,Türkler’in yola getirilmesinin zamanõ 47 idi. Osmanlõ İmparatorluğu , Avrupa “demokrasileri ile omuz omuza savaşõlarak” ulus devletlere bölünecek, ayni dili konuşanlar , ayni devletin vatandaşlarõ olacaklar dõ . Doğal olarak , Rumca konuşanlar da Yunanistan’õn vatandaşlarõ olacaklarõna göre,elbette ki Rumca konuşan bütün topluluklarõn bulunduğu her yer de Yunanistan’a bağlanacaktõ. Yani: Megali İdea... Hem de, sosyalist hedef... 45 - age s.116 - 117 - age s.117 47 - Deyim, Neon Fos gazetesine aittir.18 .10.1898 tarihli nüshaage s.121. Plutis Servas’ýn açýklamalarýndan , ayni söylemin Kýbrýs için de kullanýldýðý öðreniliyor. 46 66 Sevgili okur, şimdi nerede ise yüzyõl sonra,bu kafa yapõsõnõ incelemek,ve bugünkü Elen Solu’nun da hala ayni düzeyde olduğunu görmek , üstelik ayni taktiklerin ve hatta ayni söylemlerin devam ettiğini saptamak , insana bazen çok eğlenceli gelse de ,korkunç acõ da veriyor. Kõbrõs Komünist Partisi’nin , ve AKEL’in bağõmsõzlõk savunuyorken , ayni Yunan solu tarafõndan Enosis çizgisine çekildiğini , o partilerin ikisinin de başkanõ olan Plutis Servas, açõkladõ. Yunan solu nun,Girit gibi,Kõbrõs Sorunu’nu da iç politika hesap larõnõn malzemesi yaparak,Enosis kampanyasõnõn bayrak tarlõğõnõ yaptõğõ,AKEL’i de bu yola zorla soktuğu,bilinen bir gerçek. Bir araştõrmacõ olarak,”böyle sol mu olur?” diye sormaktan başka elimden birşey gelmiyor. Ama,bunlara kanmak için zõrcahil olmak da yeterli değil dememi okur hoş görsün... Osmanlõ Rum Solu ’nun kucağõna düştüğü Yunan Solu, işte bu idi... Megali İdeacõ... Şövenist... Anti - Türk... Bu “nev - i şahsõna münhasõr” sol , kendisine karşõ biçimlendiği erki , Osmanlõ’nõn şahsõnda ,Türk kimliğinde buldu. Plutis Servas gibi aklõ başõnda olanlarõ bile, Rhigas’õn neden ilerici olduğunu anlatõrken “ Os manlõ tiranlõğõ”na karşõ çõkmõş olmasõnõ gösterirken , o “tiranlõğõn” altõyüz yõl boyunca Anadolu Türklüğü ile uğraştõğõnõ bilemeden ,o kimlik ile modern Türk kimliğinin birbirine karõştõrõlmasõnõ farkedemiyorlar. Sözü edilen tiranlõk , Akrapol’e çõktõğõnda “Truva’nõn intikamõnõ aldõm” diyen Fatih 67 Sultan Mehmet midir ? Yoksa,ertesi yõl Karaman Türkmenleri’ni kõrõma uğrattõktan sonra geri dönerken “ Hünkar’õn geçen yõl Pelloponez’de yaptõklarõnõn intikamõnõ aldõm” diyen , Rum Mehmet Paşa mõ ? Aslõnda her ikisidir de ama ne yazõk ki ,Servas Osmanlõ tarihini bilmiyor... O bakõmdan , eksik bilgi, onu yanlõş değerlendirmelere sürüklemekte , Osmanlõ’ya bir batõ Avrupalõ gibi bakmasõna yol açmaktadõr. Oysa, kendisi de bir Osmanlõ ... Belki de bizden çok ! E - UZUN LAFIN KISASI : Uzun yüzyõllarõ,yanyana barõş içerisinda geçiren iki halkõn,birbirini kõrmasõna neden olan Elen Ulusçuluğu’nun,birlikte yaşanmakta olan Osmanlõ toplu munun iç dinamiklerinden çok,Osmanlõ’yõ parçalayõp, mirasõna konmak isteyen Batõ Avrupa sermayesinin kõşkõrtmasõyla ortaya çõkõp azdõğõnõ anlatmaya çalõştõğõ mõz bu bölümde; dikkatleri üzerine çekmenin şart olduğu bir başka husus var: Görülüyor ki ; XIX.yy sonlarõ ve XX.yy başlarõn da, Elen siyasi fikir dünyasõnda, Megali İdea hedefinin başta gelen savunucusu, Liberaller ve solculardõr. Bu hedefe karşõ çõkõp,birlikte yaşamõn devamõnõ isteyenler ise,o günlerin koşullarõnda,Elenler’in “ gerici” dedikleri İakovatas gibileri.... Bunlar,sonradan mağlup olup, sahneyi bütünüyle ötekilere bõraktõlar.Onlarsa,iç politi kada prim yapmak üzere kimin daha çok Megali İdea’cõ olduğunu tartõşmaktan başka birşey, yapmõyorlardõ. Anadolu’nun ve Pontus’un da kurtarõlmasõ girişiminin kayalara tosladõğõ dönemde,Yunanistan Komünist 68 Partisi’ nin yayõn organõ Rizospastis’in savaş karşõtõ bir söylem tutturmasõnõn anlamõ,yoktur. Zira o koşullarda, Anadolu’nun ortasõnda, bütün tarihleri ve kültürleri mahvedilen Anadolu Rumlarõ’na karşõ,söyleyebilecekleri başka birşey,bulunmamaktadõr. Atatürk dönemi boyunca,Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirildiği için, dikkatler başka yöne çevrilmiş ve bütün komşu devletlere karşõ, ayni politika izlenmiştir. İkinci Dünya Savaşõ yõllarõnda,yine Türkiye’den beklenen yardõm, onlarõ bir süre, engellese de,savaş daha bitmeden, Yunan Komünistleri’nin önderi Zahariadis,AKEL ileri gelenle rini çağõrõp,zorla ENOSİS’çi , Megali İdeacõ olmalarõnõ, sağladõ. 48 Oysa hem genel Türk Solu ve hem de onun Kõbrõs’taki türdeşleri, hiç düşünmeden ve araştõrma gereğini duymadan, bu ideolojinin, Elen gericiliğinin ideolojisi olduğuna hükmedip,bu yanlõş hükme göre, politika ürettiler. Ve elbette ki yanlõş varsayõmlarla üretilen o politikalar da yanlõştõ. Görülmelidir ki: ENOSİS ve Megali İdea ulusal hedeflerinin mucidi, Elen Solu’dur. Sağ,milliyetçilikte onlardan geri kalamayacağõndan dolayõ,peşlerine takõlmõştõr. Belki o zaman, Kõbrõs Türk Solu,Elen Solu’nun “anlaşõlmaz” şövenizminin altõnda ne yattõğõnõ ,anlar ! Bugünkü Elen Kimliği’ni çözer ve doğru politika lar üretebilir... 48 - Plutis Servas - N. Cahit ile Söyleþi - ORTAM Gaz.19.4.1999 69 2.BÖLÜM 70 71 “Yalan” denen şey, tarihten verilen haberin yapõsõna doğal olarak girmiştir... Nedenlerden biri ,görüş ve inanõş eğilimlerinde yan tutmadõr... Bir başka neden,kaynağa güvenmedir... Bir başka neden :Haber aktaranlarõn çoğu... nasõl sanõyor ve düşünüyorsa,haberi öyle aktarõr... 72 İbn - i Haldun 1. 19. YÜZYIL'DA ADA İLE MERKEZİN İLİŞKİLERİ: A- GİRİŞ: Kimlik,elbette bir takõm fiziksel ölçüler de taşõmak la birlikte,sonuçta unutulmamalõdõr ki,düşünsel dünyaya ait bir aidiyettir. Yani, bir ideolojidir. Bir ortak değerler bütünüdür. Ortak tarih,ortak tarihsel kuşkular ve kõ vançlar,ortak dil,ortak inançlar sisteminin tarihsel seyri ve buna benzer pek çok bileşen,bir kimliğin kökenini teşkil ederler. Bir Arap atasözü," Kardeşime karşõ ben,akraba larõma karşõ,kardeşim ve ben; yabancõlara karşõ,akrabalarõ mõz,kardeşim ve ben" der... Kimliği belirleyen en önemli şey, "biz" düşüncesinin etrafõndaki 73 aidiyet duygusu dur.Ve hemen her zaman,bir "biz" olmasõ için,bir de "onlar" olmasõ gerekir. Kõbrõslõ Türk Kimliği'nin "onlar"õ ,Kõbrõslõ Rumlar olagelmiştir. Oysa, onlarõn "onlar"õ daha çok Türkiye' dir. Kõbrõslõ Türk'ün "biz"i , zaman zaman,sadece kendinden ibaret kalarak,korkunç bir yokedilme korkusu içinde şekillenmiştir. Bugünkü Kõbrõslõ Türk'ün nasõl bir kimliğin sahibi olduğunu,neler hissettiğini anlamak için; hem karşõsõnda geliştiği modern Elen Kimliği'ni ve hem de bu adada tek başõna yaşamak zorunda kaldõğõ serüveni,ayrõ ayrõ ele almak gerekirdi. Kitabõmõzn ilk bölümünde, modern Elen Kimliği' nin nasõl ortaya çõktõğõnõ özetlemeye çalõştõk. Bu bölümde ise, Kõbrõslõ Türkler'in macerasõnõ ele almayõ amaçlõyoruz ki,Kõbrõslõ Türk Kimliği dediğimiz aidiyetin ne olup,nasõl şekillendiğini ortaya koyabilelim. Bunun,zor bir uğraş olduğunu, kimi şeylerin herşeye karşõn eksik kalabileceğini kabul etmemek,akõl dõşõ olurdu. Ancak bu konu bu kadar girift olmasaydõ, Kõbrõs adasõndaki iki büyük halk da pek çok benzerleri gibi, etnik kimliklerini muhafaza edip,ortak bir üst kimlik geliştirirlerdi. 74 B - ADA TÜRKLERİ KIBRIS’A NASIL GELDİ 49 Adada yaşayan ve kendini Türk diye tanõmlayan bugünkü Kõbrõslõ Türkler'in atalarõ,genel olarak, adanõn Osmanlõlarca fethinden sonra , üretim kapasitesi düşen Kõbrõs'ta, üretimin boyutlarõnõ yükseltmeyi amaç edinen devletin,Latinlerden arda kalan çiftliklere bilinçle iskan ettiği,Anadolu'nun Türkmen ve Yörükleri'dir. Bu göçürme faaliyeti, iki aşamada ve birkaç yüzyõlda gerçekleştirilmiştir.1572'den itibaren,1600 yõlõna kadar, daha çok Karaman,Çukurova,Zülkadiriye (Vilayet-i Türkman) Teke Yarõmadasõ,Taşeli Yarõmadasõ, Toros larõn kuzey etekleri ve Bozok'tan toplam 8 bin aile adaya göçürülmüştür. O yüzyõlda Anadolu'yu ziyaret eden gezginlerin,Türkmen Halkõn beşte dördünün alevi olduğunu yazdõklarõna bakõlõrsa,elde mevcut diğer kanõt lar da,bu insanlarõn islam heterodoksisi'ne mensup olduk larõnõ gösteriyor. Kõbrõslõ Türkler'in Tarihi'nin ilk cildini yayõnladõğõmõzda,bu konudaki "iddiamõzõ",tepki ile karşõ layanlar, ikinci cildde aktardõğõmõz fermanlar, gelenek ler,atasözleri gibi kanõtlarõ "geçerli" bulmayõp, daha bilimsel kanõtlar arayanlar , herhalde şimdi aradan yõllar geçip,Lefkoşa, Lefke, Doğancõ, Ağõrdağ , Balalan, Dimi , Kuruova ,Hirsofu,Altõnova ve 49 - Bu konuda ayrýntýlý bilgi için Kýbrýslý Türkler’in Tarihi adlý çalýþmamýza müracaat edilebilinir. 75 Arodez'de ,1930'lara kadar cenazelerin kõzõlbaş geleneklerine göre gömüldüğü ortaya çõktõktan sonra,ikna olurlar.50 İkinci dalga ise,1701'den başlayarak,Yörüklerinİskanõ politikasõ gereği adaya sürülen yirmiden fazla oymak ve obanõn Kõbrõs'a yerleştirilmesi sürecidir ki; adõ geçen çalõşmalarda,onlarõn çoğunluğunun da Osmanlõ gözünde ayni suçu işledik lerini ortaya koymuş bulunuyoruz.Bu dönemde de, adaya 2480 hane yerleştirilmiştir. Toplam,onbin küsur hane... Bu arada adaya gelerek buraya yerleşen Osmanlõ memur aileleri ile,din değiştiren küçük bir azõnlõğõ da bu nüfusa ekleyip; zaman zaman geri Anadolu'ya dönenleri de hesaba katar ve İngiliz yönetiminin 1882 nüfus sayõmõnda 65 bin Türk tespit ettiğini söyler isek; hesabõmõzõn birbirini tuttuğunu görürüz. Bu insanlar, yukarõda anlattõğõmõz Osmanlõ millet sistemi çerçevesin de , fetihten XVIII.yy sonlarõna kadar, Rumlar ile birlikte yaşadõlar. İlk bölümde anlatõlanlara uygun olarak,bütün o yõllar boyunca Başpiskopos, bir gezgine göre, adanõn gerçek hakimliğini sürdürdü Türkler defalarca Osmanlõ yönetimine isyan edip,Anadolu'dan gelen birliklerce kõrõlmayõ göze aldõlar ama,ne Rum komşularõna sal dõrdõlar ve ne de Rumlar,Osmanlõ'ya karşõ herhangi bir hoşnutsuzluk gösterdiler. İmparatorluğun her yanõnda nasõl yaşanõyor iseydi , burada da yaşam , öyleydi... Ne zaman ki,Fransõz İhtilali ve yukarõda anlattõğõmõz etkileri yaşandõ, işin 50 - Tuncer Baðýþkan - Lefke Piri Paþa Camii Mezarlýðý .1.7.199 tarihli Avrupa gazetesi 76 rengi değişti ! Rum papazlar,daha 1796'da,Filki Heteria'nõn etkisi altõna girdiler.51 Kõbrõs, Heteria'nõn kurtarõlacak ülkeler listesinin başõna oturtul du. Filiki Heteria bu ilgisinde yalnõz değildi. Yunanistan solu da,Anadolu Rumlarõ'ndan önce Kõbrõs Rumlarõ ile temas kurarak ,yine yukarõda anlattõğõmõz, megali ideacõ görüşlerini buraya aktardõ.52 Bunun sonucu,daha 1799'da ada Rumlarõ'nõn Türkleri Kõbrõs'tan atmaya kalkõşmak üzere silahlanmaya başla malarõ, 1804'te ise isyanõ bahane ederek,Türk kõrõmõna girişmeleridir. Adaya son gelen Yörükler,1745'te gelmiş lerdir. 1799'daki durum ise,böyledir. Sürtüşme,günümüze kadar devam eder. Ve elbette, kimlikler de birbirine karşõ oluşmaya durur. Öte yandan,Kõbrõslõ Türkler'in bir de kendi içlerinde yaşadõklarõ vardõr.Zaten ne padişahõn düzeni ve ne de resmi din anlayõşõ ile zaten ,hiç anlaşamamõş olan bu insanlar,fakrü zaruret içinde İngiltere'ye devredildikten sonra,bir yandan padişahçõlar,öte taraftan da sömür gecilerin işbirlikçilerinin arasõnda kalõrlar. Başlangõçta çok zayõf olan Jöntürkler'in etkisi giderek artar ve padişahçõlarõn da işbirlikçilere iltihakõ ile,ulemanõn halk üzerindeki etkisinin ortadan kalkmasõyla; artõk Kema listler olan eski jöntürkler'in etkisi ile,Kõbrõslõ Türkler, laik ve demokrat ve milliyetçi bir yapõ geliştirirler.Buna İngilizler dolayõsõyla batõ Avrupa kültürünün iyi tanõnma sõ da eklenince,bugünkü kimlik oluşur. 51 - M. Tunçay - E. von Zürcher, Osmanlý Ýmparatorluðunda Milliyetçilik ve Sosyalizm s.130 52 - age ve A. Gazioðlu , Kýbrýs’ta Türkler s.97 77 Bütün bu süreç,Rumlar tarafõndan ya yokedilmek veya sürülmek tehlikesi altõnda yaşandõğõndan,hem ortak bir kimlik oluşmaz ve hem de Kõbrõslõ Türk kaçõnõlmaz olarak,destek alabileceği tek yere,zaten hiç de yabancõsõ olmayan Türkiye'ye sarõlõr,milliyetçi olur. Böylece Elen Ulusçuluğu, adada kendi karşõtõnõ yaratmõş olur. Kõbrõslõ Türkler'in Tanzimattan sonra yaşadõklarõnõn kimlik oluşturmaya nasõl etki ettiğinin inceleneceği bu bölümün konusu,kõsaca bu .. C - LİNOBAMBAKİLER 1990’dan beri bu konuda ortaya koyduklarõmõzdan hoşlanmayarak ,önce aklõna göre “bilimsel kanõt” arayan ,sonra da kendi “bilimsel kanõ tõ”õnõn,bütün argümanõnõ oluşturan birkaç İngilizce tarih kitabõndan edindiği birkaç cümleye dayanarak, “ evet, bunlar geldi ama ; sonra kaçtõlar . Geri kaçmak suç olduğundan , kaçanlarõn da kaydõ tutulmadõ... Şimdi ada da kalanlarõn arasõnda Türk yoktur,hepsi de dönmedir ! “ diye, (açõkca söylemeye korktuğu için) dedikodu olarak yayan bir araştõrmacõnõn da kulaklarõnõ çõnlatalõm !Bir kaç yüzyõl boyunca adaya göçürülen onbin küsur Türkmen hanesi ve arada gelip ,buraya yerleşen memur ailelerinin (ki onlarõn kayõtlarõnõ bulmak,gerçekten zordur) sonradan belirsiz bir zamanda adadan ayrõldõğõnõ hiçbir ciddi kanõt ortaya koymadan iddia ederek , bugün bütün Kõbrõslõ Türkler’in,fetihten sonra din değiştirdiğini ileri sürerek,adada kalmõş bir kaçbin Linobambaki’den türediğini terennüm etmek ,ne kadar da bilimsel ?! 78 Bilindiği gibi, adanõn Osmanlõlarca fethini taki ben, din değiştirdiği varsayõlarak, işine geldi mi müslü man; işine gelmediği zaman da hristiyan olduğunu ileri sürdüğü için Linobambaki (= İpek/pamuk) diye tanõmlanan bu topluluk, İngiliz döneminde katolik kili sesi,ortodoks kilisesi ve müftülük arasõndaki uzun çekiş melerden sonra,iki büyük halk tarafõndan özümsenmiş lerdir. 1872’de adayõ ziyaret eden Di Casnola,sayõlarõnõ 1200 olarak verir . 1878’de kocasõ adaya görevli olarak gelen Mrs. Stevenson da yazdõğõ kitapta,ayni sayõyõ tekrarlar. 1879’da adaya gelen Dixon’da da aşağõ yukarõ ayni bilgiler tekrarlanõr. Ancak bu konudaki asõl önemli bilgileri, Venedik arşivlerini de inceleyen Ahmet Erdengiz vermektedir. Erdengiz’in verdiği bilgilere göre, fetihten sonra 17 büyük Latin ailesi,müslüman olup,adada kalmõştõr. Girne garnizonundan bir ; Mağusa garnizonundan da beş subay islamiyete geçmiştir. Mağusa’nõn Latin halkõndan ,din değiştirmek isteyenlerin bu isteği kabul edilerek, kendilerine Luricina köyü verilmiş ve burasõ adanõn ilk Linobambaki köyü olmuştur. Devamla,diğer Linobam baki köyleri,şunlardõr : Kiracõköy, Mania , Bodamya , Manogri , Leopetri, Paralimni,Denya,Flasu,Balikitre,Singrasi,Monyat,Skoul liCivisil,Polemidia,Amathunda,Mamonia,Maronas,Stav rokonno,Bladan,Kandu,Piskobu ve Yukarõ Arhimandirit... 79 Storrs ,1901’de yazan Hackett’i kaynak göstere rek, Dillirga köylerinin de Linobambaki olduğunu anla tõr.53 Yukarõda,yirmi üç köy adõ verilmiştir. 1955’e gelindiğinde bunlardan nüfusunun tümünün kendini Türk olarak tanõmladõğõ ,sadece dört köy vardõr. Altõ tanesinde ise nüfusun çoğunluğu kendini Ortodoks Rum ,küçük bir azõnlõk ise Türk diye tanõmlamakta idi. Dillirga’nõn büyük köylerinin de Ortodoksluğa geçtiği meydandadõr. Üşenmeyip, İngiliz nüfus kayõtlarõna bakanlar ; birkaçyüz kişiden bahsedilmekte olduğunu,göreceklerdir. Gelenek ve görenekler, konuşulan laboratuvar değerindeki dil ,ve kaydõ kuydu ortadaki onbin göçü rülmüş hane nüfusu ortada dururken,” gidişlerinin zamanõnõ ve kaydõnõ bilmiyorum ama akõbet geri gitmişlerdir” diyerek , döne dolaşa Kõbrõslõ Türkler’in kökenini onyedi Latin ailesine bağlayan,bilime çok merak lõ o araştõrmacõyõ ,saygõ ile anõyorum !Kendisi “geriye göç” tezine kanõt olarak,o zamanlar adanõn “nalet” ,fakir bir yer ,hastalõklarõn kol gezdiği bir diyar olduğunu öyle İstanbul’dan, Anadolu’dan insanlarõn gelip de burda kalmasõnõn düşünülemeyeceğini, anlatmaktadõr. Öte yandan , o onyedi Latin ailesi nasõl aileler se,onaltõncõ ve ondokuzuncu yüzyõllar arasõnda ,o “nalet,hastalõktan kõrõlan” ülkede ,yüzde binbeşyüz nüfus artõşõ göstererek, altmõşbeşbinlik bir nüfusa ulaşabili yorlar. Üstelik, Haşmet Gürkan’õn 53 - Bu konuda ayrýntýlý bilgi için, Kýbrýslý Türkler’in Tarihi isimli çalýþmamýzýn,ilk cildine baþ vurulabilir. 80 çalõşmalarõndan,bu din değiştiren grubun son derecede zor şartlar altõnda yaşadõğõnõ öğrenmekteyiz. Ne kadar dirençli ve üremeye müsait ailelermiş bunlar ?! Gelişi gidişi kayõt altõnda olan elli- altmõş bin kişi,buhar olup uçmuş ve onyedi aileden gayrõsõnõn hiçbir kaydõ olmayan bir miktar Linobambakiden ,çoğunluğu ortodoksluğa geçtikten sonra geriye kalanlarõnõn nüfusu, bu yüzyõl başlarõnda altmõşbeş bine ulaşarak, bir anda kendini Türk sanmaya başlamõş ! Böyle bilimsel tezleri olan bu araştõrmacõya biz de desek ki ,” Bunlar zaten Osmanlõ toplumunun en alt tabakasõnõ oluşturan bir topluluk olduklarõndan,kimse onlarla ilgilenmiyordu . İngiltere’nin adaya gelişine kadar isimlerinin anõlmamasõ da bunun kanõtõdõr. Aslõnda bu Linobambakiler ,Osmanlõ döneminde azar azar adayõ terkedip Sicilya’ya oradan da Amerika’ya göçmüş olmalõdõrlar. Don Carleone’nin iş hayatõna zeytinyağõ ticareti yaparak atõlmasõna bakarsak,ne dediğimiz, anla şõlõr. Onlardan boşalan köyleri ,sonradan Rumlar ve Türkler doldurmuş olmalõ . Kayõt ,yok ... Ama bana öyle geliyor... Ya da keyfim öyle istiyor... Keyfimin kahyasõ mõsõn ?!” Acaba bizi bilimsel bulur mu ? Eminim, bulmaz... Ne de olsa, biz de onun keyfinin kahyasõ değiliz... Bu arada, bu Linobambaki konusunu gizleye gizleye bu çeşit züğürt tesellisi tezlere meydan verenleri, bizim Bektaşilik’le ilgili saptamalarõmõz karşõsõnda cezbeye kapõlõrken , işi buraya vardõranlar karşõsõnda kõlõ kõpõrdamayanlarõ da sevgi ve saygõ ile analõm... 81 “ Tenasur” edebiyatõnõn varõp varacağõ yer,elbette burasõydõ... “ Resmi Tarih”in alternatifi de demek ki böyle oluyor ! Bilimsel !!! Bilimin ölçüsü keyif olduktan sonra ,ne gam ! D - ULUSÇULUK ÜSTÜNE BİRKAÇ SÖZ : Ulus ve ulusçuluk’un tartõşõlmasõ,bu çalõşmanõn konusu değildir. Ne var ki, ele alõnan konu ,iki ayrõ ulusal kimlik olunca, bu konunun ayrõntõlarõna bulaşmamak, elde değil . Bilindiği gibi ulus ,kapitalizmin galebe çal masõ ile ortaya çõkmõş,tarihsel ve toplumsal bir kate goridir. Ne var ki , başõndan 82 itibaren bu kavramõn kökenini , kültürel birlik oluşturmuş olup , soy - sop ilişkileri hiçbir zaman bir ulusal kimliğin tanõm lanmasõnõn başlõca ögesi olmamõşlardõr. Britanya adasõnõn güney kõyõlarõndaki Frank , Bröton , Norman kökenli in sanlar İngiliz; Fransa’daki akrabalarõ ise Fransõz’dõrlar. Ayni adadaki Sakson kökenli insanlar , Germen kökenli olmakla birlikte , Almanlar’a değil; kendi adalarõndaki Normanlar’a daha yakõndõrlar v.b. Ulus , bir anlamda ayni pazarda yaşayan,ayni kültürü,tarihi ve kaygõlarõ paylaşan ve ayni devlete vatandaşlõk bağlarõ ile bağlõ olan insan topluluğu diye de anlaşõlabilir. Zira bu kavram ,en nihayetinde bir siyasi irade birliğinin de ifadesidir. Bu genel kabulün yanõnda , õrkçõ ve aşõrõ sağcõ çevrelerin de kendilerine has bir ulus anlayõşlarõ vardõr ki o anlayõşõn tam merkezine , etnisity konulur. Etnosantrik Ulus Anlayõşõ diyebileceğimiz bu yaklaşõm , ayni soydan gelenlerin , ayni devletin çatõsõ altõnda yaşamasõ siyasi talebinin de temelini oluşturur. Bu çalõşmanõn ilk bölümünde ele aldõğõmõz Elen Ulusçuluğu’nun ,büyük oranda etnosantrik olduğu görül mektedir. Buna koşut olarak ,önceleri İttihad ve Terakki anlayõşõnda kendini bulan Türk Ulusçuluğu’nun önemli bir kolunun da , etnosantrik olduğu görülür. Kanõmõzca her iki sapmanõn da temelinde ,başlangõçlarõnõn toplumun iç dinamiklerinden değil , öznel kaygõlarõn sarmalõndan geçip gelmesi bulunmaktadõr. Türk Ulusçuluğu’nu bu etnosantrik sapmadan kurtaran kişi , Kemal Atatürk’tür. Onun başlangõçtaki modern Türkiye Ulusçuluğu anlayõşõ 83 1930’lardan sonra , yer yer yine eski biçimine rücu ettirilmeye çalõşõlmõştõr. Bugünün Türkiye’sinin resmi ulusçuluğu da bu rahatsõzlõktan muzdariptir. Etnosantrik özlemler unutulamamakta ama öte yandan bunun öne çõkarõlmasõ da gerçek ulusal bütünlüğü riske edeceğin den , iki arada bir derede kõvranõlmaktadõr. Her iki anlayõşõn, Kõbrõs’ta da yansõmalarõ var dõr.Elen Etnosantrik Ulusçuluğu ,Pontus Rumlarõ’na sahip çõkõp,ada Türkleri’ni dõşlarken kendini ele veriyor. Türk sinonimi ise ,kendini gizleme gereğini bile duy mamakta. Adada çatõşan ideolojiler bunlar olduğu için ,bura da ulusçuluk sözkonusu edildiğinde adõ anõlan ,batõ Avrupa’da geçen yüzyõldan itibaren ön almõş ve bugün artõk aşõlmakta olan modern ulusçuluk değildir. Yukarõda ele aldõğõmõz anlayõşõn da bütün sol söylemine karşõn ,aslõnda en geri etnosantrik ulusçulukun etkisinde ,bir tepki tavrõ olduğu anlaşõlmaktadõr. Madem ki kendi sağlarõ ayni soydan gelmeyi,ayni devletin çatõsõ altõnda yaşamanõn gereği sayõyor ; o araştõrõcõ ve benzerleri de ayni soydan gelmedikleri iddiasõnõ ortaya atmakla ,solcu oluveriyorlar. Yani o gerçeklerle ilintisiz önermeye diyecekleri birşey yok . Onu kabulleniyorlar da itirazlarõ ,kendilerinin aslõnda başka soydan gelmiş olma larõ... Ve bu da ,doğru değil ! Bir an için ,kendilerinin gerçekten de Linobambaki kökenli olduklarõnõ da düşünsek , o zamanda Gürcistan’daki Gamsakurdia ayarõnda , mikromilliyetçi faşistler olduklarõ ortaya çõka cak... Bizim , 1990’dan beri ortaya koyduõğumuz bunca veri ile , etnosantrik bir yanõlgõ içinde olduğumuz 84 da hiç sanõlmamalõ . Yapõlan ,sadece o sözünü ettiğimiz sol görünüşlü õrkçõlõğõn teşhir edilip , argümanlarõnõn yanlõş lõğõnõn açõğa çõkarõlmasõdõr. Çatõşan iki ulusçu ideoloji arasõnda taraf tutarak , bir tarafõn etnosantrik tezlerine hak verip ; “ biz aslõnda Türk değildik” denilmesi ,sanõldõğõ gibi sol politika olma yõp ,barõşa falan da hizmet etmez . Olsa olsa ,çatõşan taraf lardan birinin çöküp , ötekinin galip gelmesine yol açar. Bunun da adõ , herşey olabilir ama solculuk olamaz. Dilimin ucuna, “ o da her neyse “ demek geldi ve kalemi tutmaya hiç gayret etmedim... Yani ve özetle, o çok konuşan araştõrõcõ kime hizmet ettiğini anlayamamaktan mazurdur ... Konuyu bu kadarla kapatalõm... Kendi halkõndan saklamak zorunda kaldõğõ fikirleri açõklamaya cesaret edip , dedikoduculuğu bõrakmaya niyetlendiği gün gelirse, biz de o zaman adõnõ açõklarõz. E - NİÇİN TANZİMAT ? 85 Tarih,aslõnda devamlõlõk gösteren bir süreçtir.Ne var ki; anlatmaya, açõklamaya kolaylõk kazandõrmasõ açõsõndan,bazõ başlangõçlara ihtiyaç gösterir.Okur,bizim Tanzimat'õ bir simge olarak ele aldõğõmõzõ,farkedecektir. Ne var ki,bugün Kõbrõslõ Türk Kimliği dediğimiz kişilğin ne olduğunu anlamaya çalõşõldõğõ zaman, bunun hangi sürecin sonucu olduğu ortaya konamazsa, söy lenenler boşlukta kalõr. "Anadolu Türk Kimliği'nden farklõ bir Kõbrõslõ Türk Kimliği var mõdõr ?" sorusu, kimi çevrelerde,kaşlarõn istifhamla havaya kalkmasõna neden olsa da,biz bu soruya, bir başka soru ile yanõt verme yi,uygun bulmaktayõz : Yok mudur ? El insaf ! Ada solu, bu farklõlõğõ abartõp,kaynağõnõ yanlõş yerlerde arar.Sağõmõz ise, bunun dillendirilmesinden,o çok güzel Kõbrõslõ Türk deyimi ile : Huylanõr ... Bir taraf,Türk olduğunun altõnõ özenle çizmemekle,barõş bulacağõnõ sanõr ;ötekisi,Kõbrõslõ olduğunu dikketle es geçerek,anavatanõyla ilişkilerinin sõkõlaşacağõnõ ve adada ki diğer halka karşõ, daha güçlü olabileceğini. Oysa,sokaktaki insan; hem Türk ve hem de Kõbrõslõ olduğunun bilincindedir. Ne birinin,ne de ötekinin bastõrõlmasõna,hoşgörü ile bakmaz. Zira o şaşmaz "com mon sence" doğrunun ne olduğunu,kendinin kim oldu ğunu,kimsenin kendisine anlaymasõna gerek duyma yacak kadar,iyi bilmektedir. O,Kõbrõslõ Türk'tür... Peki,bütün Anadolu Kimliği,Osmanlõ İmparatorlu ğu'nun bir ürünü olduğuna ve Kõbrõslõ Türkler'in atalarõ da Osmanlõ vatandaşõ olduğuõna göre,bu farkõ sağlayan nedir ? Bu sorunun yanõtõ, bu özgün kimliğin oluşmasõ sürecinin başlangõcõnõ da aydõnlatõr niteliktedir. 86 Bazõ sorularõn yanõtlarõ,çok basit olmakla birlik te,ilk akla gelen değildir. Emre Kongar düzeyinde bir aka demisyenin bile,Cumhuriyet gazetesindeki bir yazõsõnda içine düştüğü tuzak ve hazõrlop yanõtta olduğu gibi, Kõbrõslõ Türkler'in farklõlõğõ'nõn nedeni,Rumlarla komşu luğu değildir!Fark , farklõ yaşanan bir sürecin ürünüdür. Anadolu kültürü,Rumlar ile komşuluk bakõmõndan, Kõb rõs ile bir farklõlõk arzetmiyor ki !Orada Rum komşu luğu 1925 ve hatta İstanbul'da 1955'e kadar devam etmiş tir,Kõbrõs'ta ise,1958'e kadar. Üç yõlda,kimlik mi farklõla şõr ? Adaya göçmelerinin başõndan, Osmanlõ'nõn onlarõ İngiltere'ye devretmesine kadar, ada Türkleri de,diğer herhangi bir yerdeki akrabalarõndan,farklõ değillerdirler. Yukarõda aktarõlan yoğun nüfus yanõnda,müslümanlaşan birkaçyüz Latin ile Maronit'in,bizim solumuzun aradõğõ gibi, hiçbir anlamõ,yoktur. Kõbrõs Türkleri'ni farklõlaş tõran şey, onlarõn,Anadolu'daki akrabalarõnõn yaşamadõğõ bir süreç,bilmediği bazõ ortak kaygõlar yaşamõş olmala rõdõr ki; bunlar da açõkçasõ, Osmanlõ'nõn adayõ terket mesinden sonra yaşanmõştõr. Ve solcu dostlarõmõz, hiç gocunmasõnlar ama,bu ortak payda, Rum komşularõmõzõn,adayõ kendi ulus devlet lerine bağlayõp, kendilerini de Girit'te olduğu gibi,yok edeceği korkusunun,ta kendisidir. O bakõmdan,Kõbrõslõ Türk Kimliği'nin özgün bir kimlik olarak ortaya çõkmasõnõn başlangõcõ,her türlü kusuruna karşõn Osmanlõ şemsiyesinin üzerinden çekilp alõndõğõ günde arnmalõdõr. O güne kadar,Dobruca'daki,Gümülcine'deki,Karaman ya da 87 Antalya'daki Türk Kimliği gibi,bir kimliktir. Osmanlõ yönetimi altõndaki,herhangi bir Türk Kimliği gibi... Ancak o günden hemen sonra,ona önce azõnlõk muamelesi yapõlmõş ve hemen ardõndan da, yokolma tehlikesine karşõ,sahipsiz kalarak, kendinden çok daha kuvvetli bir güce karşõ epey uzun bir süre,yalnõz kendi gücünü seferber ederek varolma kavgasõ vermek zorunda kalmõştõr. Eğitim düzeyinin çok yükseltilmesi de,yabancõ dil öğrenme de,batõ Avrupa kültürü ile içiçe geçme de hep,bu sürecin,Anadolu'da yaşanmayan o korkunun ürünüdürler. Tarihten taşõnan Osmanlõ ile zaten entegre olmayan Yörük /Türkmen yapõsõnõn üstüne bindirilen bu kõlõf ;Kõbrõs Türkleri'ni ,Kõbrõslõ Türkler yapmõştõr. İşte bundan dolayõ, Kõbrõslõ Türk Kimliği'ni ince lemek, Osmanlõ'nõn adadaki son günlerinden başlayarak, bu yüzyõl ortalarõnda, Türk Ulusçusu veya daha doğru bir tanõmla Kemalist kadronun,halkõn kaderini kendi eline aldõğõ döneme kadarki sürecin ele alõnõp,Elen Ulus çuluğu'nun buna yaptõğõ etki de gözden geçirilerek anlaşõlabilir. 88 F - TANZİMAT'TAN SONRA RUMLAR VE TÜRKLER NASIL YÖNETİLMEKTEYDİ ? 1870'li yõllara girerken Osmanlõ devletinin merkeze mesafesi ile gördüğü ilgi ters orantõlõ adasõ Kõbrõs,idari sistem içerisindeki yeri,defalarca olduğu gibi bir daha değiştirilip,Çanakkale'ye bağlõ bir sancak haline getirilmiştir.54Ayni yõllarda adanõn iç yönetimini de Tanzimat etkisi ile,deyim yerinde ise bir tür 'selfgovernment biçiminde düzenleyen Osmanlõ idaresi, 1821'deki kanlõ olaylarõn Rumlar üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldõrmayõ becerememiş,Türklerin de imparatorluğun heryanõnda olduğu gibi 'gavura,gavur diyemeyecek miyiz?' itirazõ ile karşõlaşmõştõr. Tanzimat etkisi ile uygulanan idari sistem, köylerden başlayarak,tam bir demokrasidir.Her köy kendi muhtar ve azalarõndan oluşmuş bir kurul tarafõndan yönetilmektedir.Karma köylerde,her cemaat kendi yöne ticilerini,ayrõ ayrõ belirlemektedir.İlçeler,kendi Meclis-i İdari'si tarafõndan yönetilmektedir.Meclis-i İdari seçimle gelen üç Türk ve üç de Rum üyeye ek olarak,kadõ ve bir resmi görevliden ibarettir.Adanõn genel yönetimini üstlenen Lefkoşa'daki meclisin yapõsõ,farklõlõk gösterir. Orada,dört atanmõş ve beş de seçilmiş üye bulunur. Seçilmiş üyelerin üçü Rum,ikisi Türktür.55 Bir diğer yönetsel organ olan danõşma nitelikli Meclis-i Cezire-i 54 55 - age s.107 - Dr.N. Beratlý age c.I s.219 89 Kõbrõs'õn ise,sekizi seçilmiş onaltõ üyesi bulunmak tadõr.Bu mecliste de seçimle gelenlerden,dördü Türk,üçü Rum biri de Ermeni'dir.Başpiskopos,atanmõş üyeler arasõndadõr.56 Yönetsel meclislerin yanõnda,bir de Meclis-i Adli kurumu vardõr.Merkezdeki adli mecliste,Kadõ başkanlõ ğõnda görev yapan ve seçimle gelen,üç Türk,üç de Rum üye vardõr.İlçelerdeki adli meclisler ise,kaymakam,kadõ, mal müdürü,piskopos,seçilmiş üç müslim ile üç gayri müslim üyeden oluşmaktadõr. Meclis-i Temyiz de Molla başkan lõğõnda,üç müslüman ve üç gayri müslimden oluşturulmuştur.1856'da kurulan belediye meclislerinin de ayni ilkelere göre biçimlendiği görülmektedir.57 Osmanlõ Yönetiminin, Rumlar'a önemli bir baskõ yaptõğõ söylenemez. Adaya gelen ilk İngiliz Yüksek Komiseri Sir Garnet Wolseley'in,Londra'ya gönderdiği ilk raporda : "Türkler'in burada uyguladõklarõ sistemi görünce,ben de dahil,çoğumuzun onlar hakkõndaki görüşleri değişti" demesi,58maiyetindeki Dixon'un İngil tere'ye döndükten sonra yazdõğõ kitapta, Osmanlõ yöneti minin adaletini göklere çõkarmasõ ve sömürge yönetimi nin,pek çok yönetsel konuda,Osmanlõ düzenini korumasõ, bunun kanõtlarõdõr. Uzun yõllar sonra adada valilik yapan Sir Ronald Storrs'un da ,Osmanlõlar için, "herhangi bir hristiyan idaresinden daha toleranslõ bir idareydi ama yine de bir kafir idaresiydi " 59 demesi , bu 56 - A. Gazioðlu ,age s. 110 -111 - A . Gazioðlu , Kýbrýs’ta Türkler s. 58 - age 9 - Sir Ronald Storrs , Anýlar çev. Taçgay Debeþ s.39 . 57 90 gerçekliğin teyididir. Burada ilginç olan,imparatorluk idaresinin,her yerde olduğu gibi,adada da asõl baskõyõ Türklere uygulamõş olmasõdõr. Buna karşõn , Kõbrõslõ Rumlar ,onsekizinci yüzyõlõn sonlarõndan başlayarak, Osmanlõ idaresini adadan uzaklaştõrõp , kendi ulus devletlerine katõlmak ve bu doğrultuda yollarõnda bir engel olarak gördükleri ada Türkleri'ni bir biçimde ama mutlaka etkisizleştirmek için,ellerinden geleni,ardlarõna koymamõşlardõr. Bu durumun,elbette ki çok komplike nedenleri vardõr. Yu karõda etraflõca ele aldõğõmõz gibi,Fransõz ihtilali ,ile başlayan sürecin,bütün Avrupa'da ulus devlet anlayõşõ ve milliyetçiliği kõşkõrmasõ; ayni süreçte önalan düşünce biçimi ve bugün " batõ uygarlõğõ" dediğimiz kültürü oluşturan akõmlarõn, felsefelerinin temeline klasik Yunan düşünürlerini koymuş olmalarõnõn karşõlõklõ etkileşimlere yol açmasõ; Osmanlõ toplum düzeni nedeni ile ticaretle meşgul olan Rumlar'õn burjuvalaşmasõ ve ticari olarak büyük Avrupa firmalarõnõn acentalarõ durumuna gelmeleri ; batõlõ devletlerin, Osmanlõ'yõ parçalayõp paylaşma hesaplarõ için,özellikle Rumlar'õn kullanõlacak en iyi mal zeme konumuna gelmeleri,bu bağlamda sayõlabilir. Ancak söylenecek en doğru tespit,bizce tarihin o kesitinde, ortaya çõkan o koşullarda , Osmanlõ yönetimi nin alacağõ hiçbir önlemin, ada Rumlarõ'nõ memnun ve ikna etmesinin mümkün olamayacağõdõr. 91 G - RUMLAR’I İKNA ETMENİN NİÇİN OLANAĞI YOKTU ? Bütün bu düzenlemelere karşõn,ada Rumlarõ'nõn Osmanlõ yönetimi ile uyum sağlamaya niyetlerinin olduğu,söylenemez.Bu uyumsuzluk hevesinin altõnda yatan nedenler,iki boyutludur.Birinci boyut,daha o tarihte Rumlar arasõndaki ulusalcõ düşüncelerin bir yüzyõla dayanan tarihidir. 1821 Mora İsyanõ , adada en az Pelloponez'deki kadar taraftar bulmuş ama Osmanlõ yönetimi ve ada Türkleri'nin ezici reaksiyonu , burada "yeterli" Avrupa desteğini bulamayan Kõbrõs Rumlarõ'nõn felaketine neden olmuş, Başpiskopos , önde gelen papazlar ile birlikte idam edilirken,zengin Rumlar da mülksüzleştirilmiştir. Kõbrõslõ Rumlar , bunu hiç unutmamõşlardõr.İkinci boyut ise, adadaki üretim sürecinde eskiden Osmanlõ ülkeleri ile yapõlan ticaretin yerini, giderek Avrupa'yla yapõlanõn almasõdõr.60 Önceleri dõş ticarette geleneksel ürünlerin ihracatõ başrolü oynarken,bu dönemde Batõ Avrupa'nõn işlenmiş ürünlerinin ithalatõnõn başlõca ticari uğraş haline geldiği görülür.61 Adada XVII.yy'dan beri faaliyetlerini sürdürmekte olan LEVANT COMPANY isimli bir İngiliz - Venedik Şirketi,zaten yüzyõl içerisinde ada 60 61 - A. Gazioðlu ,ENOSÝS Çemberinde Türkler s . - Özgürlük Yayýnlarý , Kýbrýs’ta Sosyo Ekonomik Yapý s.32 92 ekonomisine egemen olmuş ve Larnaka'da batõlõ konsolosluklar yanõnda,bu şirketin faaliyetleri sonucu ortaya çõkan Avrupa acentelikleri,XIX.yy başlarõnda,ada Rumlarõ ile iş ilişkilerini en üst düzeye çõkarmõşlardõ.62 Bunun sonucunda, dõşa bağõmlõ Avrupa şirketlerinin acentalarõndan oluşmuş bir burjuvazi ortaya çõkar.63 1907'ye gelindiğinde,ada ihracatõnõn % 33'ü İngilte re'ye,%31'i ise Mõsõr'a yapõlmaktaydõ. Orasõ da İngiliz egemenliğinde olduğuna göre, adanõn İngiltere'ye bağõmlõ lõğõnõn boyutlarõ düşünülebilir. Kilise ile birlikte Elen Ulusçuluğu'nun bayraktarlõğõnõ yapan bu sõnõf , artõk Osmanlõ ile uyum aramanõn değil , kendi ulus devletine katõlmanõn peşindedir.Bu gelişme esnasõnda,değer birimi topraktan sermayeye doğru kaydõkça,ada ekonomisinin eski egemenleri ,Türk toprak sahipleri de giderek, fakirleşerek, sonunda topraksõzlaştõrõlmõşlardõr.64Ticari burjuvazinin , kendi pazarõna sahip çõkõp , sanayileşmeyi hedefleyecek yerde böylesine irrasyonel bir yola başvurmasõnõn nedeni, bizce,dõşa bağõmlõ,deyim yerinde ise komprador niteliğidir. Bu sõnõf adanõn kendi dinamikleri ile oluşmamõş,Avrupa şirketlerinin ihsanlarõ ile oluşturulmuştur. Bu bakõmdan kendine ait hedefler oluşturma geleneği olmayõp,sürekli bir patronaja gereksinim duymaktadõr. Uluslaşma çağõ geldiğinde, Kõbrõs'ta yaşayan, ve Bizans döneminin etkisi ile 62 - Bener Hakký Hakeri ,Baþlangýcýndan 1878’e Kýbrýs Tarihi s.260 63 - Heide Ulcrich’ten aktaran N. Kýzýlyürek , Kýbrýs Sorununda Ýç ve Dýþ Etkanlar s.23 64 - Dr. Nazým Beratlý ,Kýbrýs’ta Ulusal Sorun s. 34 -35 93 Ortodoks Hristiyan olup Elence konuşanlarõn tümü , kendilerini Hellen diye tanõmlamõşlardõr.65 Bunun sonucunda,daha Yunan İsyanõ günlerinde adadan Mo ra'ya en üst boyutta, hem ikmal ve hem de gönüllü yardõmõ yapõlmõştõr. Kõbrõslõ Theseus kardeşlerin, 1830'da Osmanlõ ordusu ile savaşan Yunan Ordusu'nda ,kor general rütbesi ile görev yaptõklarõ bilinmektedir. Nitekim,1821'deki isyan girişiminin örgüt leyicisi de bu iki kardeşten Teofilos Theseus'dur.66 Bu bakõmdan, adada sükunet ve sadakati sürdürmek için Osmanlõ iktidarõnõn aldõğõ kararlar , gerek Tanzimat ve gerekse Islahat Fermanlarõ,geç kalõnmõş önlemler olup, Osmanlõ erki yönünden Rumlar'õn ne düşünce yapõlarõ ve ne de pozisyonlarõnda, her hangi olumlu bir değişikliğe yol açmamõştõr. Öte yandan devletin bir başka tasarrufu,1838 Osmanlõ- İngiliz Ticaret Anlaşmasõ , adadaki Rum ticaret burjuvazisinin, büyük oranda İngiliz şirketlerinin acentalarõ durumuna gelerek , İngiltere'ye bağlanmasõna neden olduğundan, XIX.yy ortalarõnda, artõk adada iki egemen sõnõf bulunmaktaydõ: İdareye hakim olan Türkler ve ekonomiye hakim olan Rum burjuvalar !67 Yapõsõnõ biraz yukarõda ele aldõğõmõz bu burjuvazinin egemenliğinin , sonuçta İngiliz sermayesi egemenliği ile özdeş olduğunu, söylemeye bile, gerek yok. 65 - Zenan Stavrinidis - The Cyprus Conflict - National Ýdentity and Statehood s.17 66 - Hill’den aktaran Dr. A. An , Kýbrýs’ta Ýsyanlar ve Anayasal Temsiliyet Mücadelesi s.40 67 - M. Attalides’ten akt. N. Kýzýlyürek ,age s.23 - 24 94 Osmanlõ Devleti'nin son yarõm yüzyõlõna girilirken, devlet ile Kõbrõslõ Rumlar arasõndaki ilişkilerin açõnõmõ,bu durumda idi... Burada, Elen üst sõnõfõ ile kilisenin Osmanlõ devleti içindeki ulusal soruna karşõ aldõğõ tavrõ ortaya koyduk. Peki,alt sõnõflarõn, bizim solcularõmõzõn o çok sevdikleri deyimle " Türkler'le ayni tarlalarda yaşayanlarõn" tavrõ farklõ mõydõ ? Ortodoks tutuculuğuna zaten sahip olup , Osmanlõ egemenliğindeki son üçyüz yõlõ da kilisenin mutlak köleleri gibi yaşayan ,devletin kendisi tarafõndan, başpiskoposa Etnarh (milletin başõ) ünvanõnõn verilme siyle, kiliseye politik olarak da bağõmlõ kõlõnmõş alt sõnõflarõn, afaroz edilme tehlikesini göze alarak, papazlardan farklõ bir tavõr geliştirebileceklerini düşüne bilmek için, insanõn yargõ yeteneğinin tümüyle dumura uğramasõ gerekir. Aydõnlarõn tavrõnõ ise,daha sonra ele alacağõz... Ama şimdilik onlarõn da daha değişik bir düşünce sahibi olamadõklarõnõ söylemekle yetinelim. 95 H - ADA HALKLARININ İLİŞKİLERİ : Ada Türkleri ile Rumlar arasõndaki ilişkilerin,ekonomik boyutlarõna,yukarõda değinildi. Politik anlamda ise,Kõbrõslõ Rumlar ve Türkler,1804'ten ve hatta 1799'dan beri deyim yerinde ise birbirlerini kõrmakla meşguldüler. 1799'da adadaki yeniçeriler ve Arnavutlar isyan ederler.O esnada, Suriye'deki Akka kalesini Fransõz birlik lerinin saldõrõsõna karşõ korumak için Osmanlõ devletine yardõm etmekte olan İngiliz Donanmasõ'ndan bir birlik, başkaldõrõyõ bastõrmak üzere Kõbrõs'a gönderilir. Tuğge neral Sir Sydney yönetimindeki İngiliz birliği adaya gelerek, görevini yapar. İsyan bastõrõlõnca,Başpiskopos Hrisantos generale bir madalya verir. General Sydney, kendi komutanõ Amiral Nelson'a gönderdiği raporunda, " adadaki Rumlar'õn,Türklere karşõ silahlandõğõnõ, kendisi nin de bu silahlarõ topladõğõnõ" bildirir.68 Elen ulusçuluğu fikrinin en önemli örgütü olan Filiki Etheria'nõn 1795'te kurulduğu ve 1821'in başpiskoposu Kibrianos'un çok kõsa bir süre sonra, 68 - Hill’den akt. Dr. A. An age s. 30 -35 96 yardõm toplamaya gittiği Romanya'da örgütle temasa geçip üye olduğu, 1804'te başpiskoposluk muhasibi olmasõna bakõlõrsa,kilisedeki etkinliğinin adaya dönme siyle eşzamanlõ olduğu anõmsanõnca, 1799'da daha Mora' da Elen Ulusçuluğu yokken,Kõbrõslõ Rumlar'õn Türklere karşõ silaha sarõlmaya heves etmiş bulunmalarõnõn hangi saiklerle yönlendirildiği, anlaşõlõr. 1804'te artõrõlan vergileri protesto eden Türkler,adanõn en büyük toprak sahibi olup,Hristiyan ahalinin vergilerini toplama yetkisi de elinde bulunduğu için çõkarlarõ devletle özdeş olan başpikoposun,Bab-õ Ali'yi kõşkõrtmasõ sonucunda,Anadolu'dan ve Mõsõr'dan gönderilen birlikler tarafõndan,acõmasõzca kõrõma uğratõldõlar. Ada Rumlarõ,kilise önderliğinde bu birliklere memnuniyetle yardõm eder. İsyan Larnaka dõşõnda bütün adayõ sarar. Rumlar Osmanlõ birlikleri ile bir olarak Türkler'i katletmeye girişirler.İsyanõn elebaşõlarõndan üçü,kazõğa oturtularak öldürülür.Geriye kalanlar,Cezayir korsanlarõna köle olarak satõlõr. O günlerde adada görevli olan Fransõz konsolosu Regnault'a göre, Rumlar bu katliama ,Türkleri adadan atmak için katõlmõşlardõr.69 Osmanlõ birlikleri adadan çekilince,Türkler bunu Rumlar'õn yanõna bõrakmaz.1821'e kadar,Türkler Rumlar 'dan fõrsat buldukça hesap sormayõ sürdürdükçe,adaya yeni Osmanlõ birlikleri gelerek, Türkleri kõrõma uğratmayõ sürdürür.Ta ki,1821 İsyan girişiminde devlet, Rumlar aleyhine tavõr koyana kadar. Yine de,1821'de ll.Mahmut'un İstanbul'dakinin aksine Kõbrõslõ Rumlar'a karşõ çok yumuşak 69 -age s.42 -43 97 davranmasõ,adadaki Türkler tara fõndan valinin baskõ altõna alõnmasõndan sonra idam kararlarõnõ onaylamasõ,ilginçtir.Ancak bu defa,ada Türk ler'i 1804'ten beri biriktirdikleri kinlerini,acõmasõzca tatminederler.Önemli miktarda Rum,islamiyete geçtiğini söyleyip,takiyye yaparak,malõnõ mülkünü korumaya çalõşõr. Tanzimat'tan sonra,bunlarõn 70 tümü,eski dinlerine geri dönerler. Bu olay,devletle Kõbrõslõ Rumlar arasõndaki ilişkileri tümüyle tahrip ederken,Kõbrõslõ Türkler ile devlet arasõnda 1804'ten beri devam eden husumetin de sonu olur. Buradan ada da yaşayan iki topluluk arasõndaki antagonizmanõn tarihinin, sanõlandan eski olduğu sonucunu çõkarmak, mümkündür. Adanõn işgali 1572'de tamamlanmõş olmakla birlikte,Kõbrõs'a Türk nüfus iskanõ,1745'e kadar devam etmiştir. 1799'da, Rumlar Türklere karşõ silahlanma gereksinimi duyduklarõna göre, iki halk arasõnda, ayni ülkede yaşamaktan gelen bir uyum sağlanacak zaman geçmeden, bir birlerine düştükleri anlaşõlmak tadõr. Bunun, iki halk arasõndaki yaşam biçimi farklõlõğõndan kaynaklandõğõnõ ileri sürmek,mümkündür. Ada Rumlarõ, çok eski tarihlerden beri, toprağa bağlõ yaşayan,yerleşik bir kültürü; Türkler ise büyük çoğunluk olarak,göçebe kültürünü temsil eden topluluklardõr.71 Öte yandan,az ya da çok , bir süre ayni yerde yan yana birlikte yaşayan insanlarõn birbirlerinden etkilenme meleri, düşünülemez. Oysa Kõbrõs'ta ,bu 70 - age s.42 - 43 - Bu konuda geniþ bilgi için bkz. Dr. N. Beratlý,Kýbrýslý Türkler’in Tarihi c.II. 71 98 etkileşim ileri sürülenin aksine, hiç de beklendiği gibi olmadõ. 1804'ten sonraysa, iki halkõn ortak bir kimlik oluştu racağõ moment, artõk bir daha ele geçirilememiştir. O çok aranan etkileşim , negatif anlamda oldu... Yani iki ayrõ kimlik, birbirine karşõ oluştu . Kimliğin ortak niteliğini belirleyen " biz" kavramõnõn içinde , Rumlar için hiçbir zaman Türkler olmadõğõ gibi,tam tersi de hiç olmadõ. Aksine,kimliğin önemli bir ögesi olan " on lar" ,Rumlar için her zaman Türkler idi ; Türkler içinse, Rumlar... Kõbrõslõ Türk Kimliği ,bütün diğer Türk kimliklerinden çok daha fazla anti-elen koşullarda gelişmek zorunda kaldõğõ gibi ,adanõn Elen kimliğinde de anti - Türk öge,çok önemli bir bileşen olarak yerini aldõ. Ne var ki bu anti Türk öge, genel Elen kimliğinde bulu nandan farklõlõk göstermekle birlikte,şiddeti açõsõndan daha güçlü değildir. Zira da Rumlarõ için Türkler, önemsiz ve gereksiz bir ayrõntõ olup, aşõlmalarõ hiç de zor değildir. Bu vahim hatanõn bedeli,çok ağõr ödenmiştir.. 99 I - 1804 İSYANI : 1804'te,başpiskopos, saray tercümanõ ve müsellim (adanõn Osmanlõ yöneticisi) aralarõnda anlaşarak,vergileri yükseltirler. Türkler,buna karşõ çõkarak, tepki gösterirler. Tepkiler artõnca,İsmail Ağa yönetimindeki bazõ birlik ler,Lefkoşa'yõ sararlar.Bunun üzerine,yerli halkõn bir kõsmõ ile birlikte,bazõ askerler ayaklanõr. Tercümanõn evi önüne giden gösterici kalabalõğa,evden ateş açõlõr,ölenler olur. Halk da, başpisloposun yeğeni ile evli olan saray tercümanõnõn,evine saldõrõp,evi yağmalar,oradan başpis koposluğa geçip,orayõ da yağmalayõp,başpiskopos Hrisan tos'u da tartaklarlar. Bu arada canõnõ kurtaran saray tercümanõ,Larnaka'ya geçerek, İstanbul'a ulaşõr ve durumu saraya aktarõr. Bu arada isyan,bütün adaya yayõlõr. İstanbul hükümeti Kõbrõs'a ,Ahmet ve Abidin 100 Paşalar komutasõnda askeri birlikler gönderir. Bunun üzerine isyancõlar,başpiskopos ve bütün hristiyanlarõ öldürmeye and içerler. Ancak Abidin Paşa ele geçen isyancõlardan üçünü kazõğa oturtarak öldürür,geriye kalanlarõnõ da Cezayir korsanlarõna köle olarak satar. Elebaşlarõndan geriye kalanlar,Tarsus'a kaçarak,canlarõnõ kurtarõrlar. Adadaki Fransõz konsolosu,Rumlar'õn gösterilen şiddeti yeterli bulmayarak,kendilerinin de ele geçirdikleri Türkleri öldürerek, Osmanlõ birliklerine yardõmatmak bir yana,harekatõn masraflarõnõn da başpiskoposlukça karşõlandõğõnõ yazar. Ayni kaynak,o zamanlar başpiskoposluğun,bu durumu, Türkleri adadan kovmak için iyi bir fõrsat, olarak değerlendirdiğini bildirmektedir.72 Kõbrõs Türkleri, olanlarõn intikamõnõ almaya karar verirler. Tarsus'a kaçan isyan liderlerinden bir kõsmõ orada görev yapan,aslen Sindeli , Altõparmak adlõ bir binbaşõyõ ikna edip, 1806 yõlõ Mayõs ayõnda , Karpaz'a çõkarlar. Rum köyleri,manastõrlar ve kiliselere saldõrarak ilerleyen isyancõlar, Mesarya köylerinin de katõlõmõyla büyüyerek, Haziran ayõnda Lefkoşa önlerine gelirler. Ne var ki Lefkoşa'daki düzenli birlikler önünde, bir günde dağõlõrlar ve yakalanan Altõparmak'õn derisi yüzülerek öld ürülmesine, engel olamazlar. Bu olaydan sonra isyana katõlan Türkler'den önemli bir kõsmõ daha,canõnõ kurtarabilmek için,adadan kaçarak,Tarsus'a yerleşir. 72 - Dr. A. An age s.35 101 1821'de ada Türkleri'nin Rum ileri gelenlerin kõrõmõna büyük bir hevesle katõlmalarõnõn nedeni, bu olaylardõr. Öte yandan ada Rumlarõ , belki de 1821 olaylarõ yaşanmamõş olsaydõ da, ne Tanzimat ve ne de Islahat Fermanlarõ ile,Osmanlõ idaresinin devamõnõ isteyecek değillerdi. Yukarõda örneğini verdiğimiz,daha 1799'da Türklere karşõ silahlanmalarõ bir yana,1804 olaylarõ üzerine görevden alõnan Hrisantos'un yerine başpiskoposluk'a getirilen Kibrianos, kuruluşundan beri Filiki Eteriya'nõn bir üyesidir. Kendisi bir Romanya ziyareti esnasõnda, Demetrios Hipondros ile karşõlaşmõş ve Megali İdea takipçisi olmuştur. 1802'de adaya döndüğünde , meşrebi üzere çalõşmalarõna başlamõş bulunmaktadõr. Bütün bunlardan ne 1799,ne de 1804 'teki olaylarõn, kendiliğinden, spontane olaylar olmadõğõ belirli bir örgütlülük içinde davranõldõğõ anlaşõlmaktadõr. Oysa 1821'de ada Türkleri'nin tavrõ , tamamõyla kendiliğinden gelişmiş bir hareket izlenimi vermektedir. Nitekim, olaylardan sonra,Kõbrõslõ Rumlar'õn bugün bile adõnõ andõklarõ Vali Küçük Mehmet , görevden alõnõr. (Eylül 1822 ) Saray,olanlardan memnun değildir. Ne var ki,hiçbir Osmanlõ politikasõ, Rumlar'õn impara torluk bünyesinde kalmak istemelerine yol açacak kudrette, olamazdõ. Zira onlar,18. yy sonlarõndan başlayarak , ulus kavramõnõ tanõyarak, kendi ulus devletlerine katõlmaya karar vermiş bulunmaktaydõlar. Günümüzde , artõk ulus devlet kavramõnõn yerini giderek ulusötesi devletlere bõrakmõş bulunmaktadõr.(Batõda artõk buna supranational state denilmeye başlandõ. 4 Haziran 1996 tarihli Yeni Demokrat gazetesindeki köşemizde ilk defa 102 adõnõ andõğõmõzda,tepki gösteren muhteremlere anõmsatalõm, belki artõk anlayabilirler.)Ne var ki,birkaçyüzyõlõ bu hülya ile geçirmiş olan Kõbrõslõ Rumlar, belki de koca bir Ulus Devletler Çağõ'nõ, Kõbrõslõ Türklerle boğuşarak geçirmenin verdiği bir hõnçla, artõk zamanõnõn geçtiğini anlamamakta õsrar ederek,hala adayõ bir biçimde kendi ulus devletlerine katabilmeye uğraşmaktadõrlar. Hala ezici Rum çoğunluğun indinde, Kõbrõs adasõnõn asõl halkõnõn kendileri olduğu ve Türkler'in kendi kaderlerini özgürce belirlemelerine engel gereksiz bir azõnlõk olduğu zehabõ,oldukça güçlü bir görüştür. Ve ne yazõk ki, aralarõnda Türkler'in de bir " kendi kaderi" olduğunu teslim edebilen,aklõ başõnda hiçbir etkin çevre bulunmamaktadõr. AKEL , Türkler'in kendi kaderlerini belirleme hakkõnõn bulunmadõğõnõ iddia edebilecek kadar komik adamlarõn yönetimindeki bir sözde komünist partisidir.73 Kendi gelecekleri hakkõnda karar verme özgürlüğü talep ederken ,adaTürkleri'nin geleceği için karar vermek hakkõnõn bulun madõğõnõ ileri süren bu halkõn solcularõ arasõnda da kendi ülkelerinin nüfusunun % 20'sini oluşturan bir başka halkõn haklarõnõ değil teslim etmek,düşünmeyi beceren hiçbir çevre YOKTUR... En demokratlarõ, Türkler için neyin iyi,neyin kötü olacağõ na,kendilerinin karar verebileceğini düşünerek ; görüşebildikleri Türklere ne kadar iyi niyetli olduklarõnõ kanõt layarak, bir koca halkõn kaderinin kendilerine teslim edilmesinin,hiç de kötü birşey olmadõğõnõ anlatmaya girişmektedir. 73 - Dr.N. Beratlý,Kýbrýs’ta Ulusal Sorun .Bkz.Akel Yönetiminin yazara gönderdiði mektup”. 103 Eskiler böylesi durumlarõ tarif ederken," min-el garaib" derlerdi!! Bu garip ruh ve düşünce yapõsõnõn, elbette oku run çalõşmamõzõn ilk bölümünde gözden geçirdiği, bir back graund'u vardõr. İ -ADA HALKLARININ ÜRETİM SÜRECİN DEKİ DURUMU: Bir halkõ,ortak bir kültürü ortaya çõkaran en önemli ögelerden biri de, o topluluğu oluşturan insanlarõn, belirli bir süreyi ayni üretim ilişkileri içinde yaşamalarõdõr. Kõbrõs halklarõ, böyle bir olanağa hiç kavuşmamõşlardõr. Osmanlõ döneminde, her ne kadar da ayni ülkede,ayni ekonominin içinde ve ayni yönetimin 104 idaresi altõnda yaşanmakta iseydi de , Osmanlõ " Millet" sis temi,devleti oluşturan anasõr'õn birleşip bütünleş mesine değil,farklõlõğõn sürekli olmasõna yönelik bir anlayõşõn sahibidir. Ayni köyde, iki komşu tarlada çalõşmakta olan bir Türk ile Rum köylüden , Türk olanõ toprağõn kullanõm hakkõna karşõlõk olarak küçük bir Çift Resmi,ürünün % 10'u tutarõnda Öşür ve kazancõnõn 1/40'õ oranõnda Zekat vergi verirdi. Komşu Rum köylü ise ,ürünün % 20'si tutarõnda Haraç , evindeki her kişi başõna bir işçinin onbeş günlük yevmiyesi tutarõnda Cizye , toprağõna karşõlõk İspençe,askere gitmemesine karşõlõk Bedel -i Askeriye ve bunlara ek olarak da kilise vergilerini öde mekle mükellef bulunmaktaydõ. Öte yandan , Fatih Kanunnamesi'ne göre eğer bir Türk ticaret yaparsa , ödeyeceği Gümrük Vergisi'nin tutarõ % 5 iken; ayni işi yapan bir hristiyan , % 2.5 oranõnda vergi ödemekle yükümlü idi.74 Bu durum sonucunda, bu iki insanõn üretim süreci içinde ortak çõkarlarõnõn bulunduğunu ileri sürmenin olanağõ yoktu. İki halk , yan yana geldikleri andan itibaren birbir lerinden kesin çizgilerle ayrõlmõş çok farklõ iki kültürün tem silcileri olmak bir yana, birlikteliklerinin başõndan itibaren ,üretici güçler olarak da ortak çõkar larõnõn olmadõğõ bir düzen içinde yaşamõşlardõr. İngiliz döneminin, bu farklõlõğõ ortadan kaldõrmak gibi bir amacõnõn olmadõğõ da ortadadõr. 1960'a gelin diğinde , nüfusun % 18'ini oluşturan Türkler'in GSMH' nõn sadece % 7.5'ini üretip, Gelir Vergisi'nin % 5.3'ünü 74 - Ç. Yetkin ,Türk Halk Hareketleri ve Devrimleri Tarihi s.172 105 ödeyebilmeleri ve elektrik tüketiminden % 6.1 pay alabil melerinin nedenleri 75 buraya kadar aktarõlan tarihsel geç mişte aranmalõdõr. Ne var ki bu tarihsel geçmiş , iki toplumun kaynaş masõnõn ön koşullarõnõ hiçbir zaman oluş turmamõştõr. Ne kültürel ,ne ekonomik ve ne de ideolojik olarak bu koşullarõ bulamayan iki halk, önce Rumlar'õn çok erken bir zamanda kendi ulusalcõlõklarõnõn peşine düşmeleri dolayõsõyla ,ortak bir kimlik oluşturmak veya ortak bir üst kimlikte buluşmak gibi bir hedefle de hiç bir zaman karşõlaşmamõşlardõr. Özellikle Rum solu'nun , toplum içinde yer edinmek için bula bula ulusalcõlõkta kiliseyi geçerek kendine meşruiyyet aramayõ bulmasõ,zaten çok zor olan bu kaynaşmayõ,olanaksõz hale getirmiştir. Öte yandan Elen Solu'nun bu geleneksel "politika"yõ uygulamaktan başka, ne şansõ vardõr?Geleneği bu olup,zaten başka bir tavrõ tanõmamaktadõr. Argyriadis'in , Bernstein ve Rosa Luxemburg'u kandõrõp, kendi süfli ulusal çõkar hesaplarõnõ,devrimci taktik olarak onaylat masõ gibi ( ya da tam tersi ); Zahariadis ile Papayuannu da Stalin ve Avrupa komünistlerini aldatõp,kendi ulusal ülkülerini (ya da yine tam tersi) devrimci hedef diye, kabul ettirmişlerdir. Ancak,hiç kimse,bu taktiğin işe yaramadõğõnõ söyleyemez. Birinci bölümde,kökenlerini anlattõğõmõz,Batõ Avrupa burjuva düşüncesinin,Elenofilisi ile Osmanlõ = Türk antipatisini kullanõp,kendilerini belli bir mazlumiyet yaratarak,batõ Avrupa kamuoyunun 75 - Z. Stavrinidis ,age s. 83 106 desteğini arkalarõna alarak Türkiye ve Türkleri sõkõştõrmak taktiği; ne yazõk ki henüz Tanzimat aydõnõ düzeyinde kalmõş ve dolayõsõyla Avrupa'dan gelen herşeyi makbul sanmayõ,aydõnlanma nõn gereği kabul eden Türk aydõnlarõnõ bile etkileyebil miştir. 107 2- ADA YÖNETİMİNİN İNGİLTERE' YE DEVRİ: A - ADANIN İNGİLTERE AÇISINDAN Britanya İmparatorluğu'nun çok eski ÖNEMİ: yõllardan beri Kõbrõs adasõ ile ilgilendiği,bilinmektedir. Özellikle Hindistan'õn elde edilmesinden sonra , bu ilginin boyutlarõ , İngiliz stratejisinin en önemli amacõ olan " Hindistan Yolu'nun güvenliğe alõnmasõ bakõmõndan giderek genişlemiştir. Adanõn önemi ile ilgili ilk kayda değer İngiliz kaynağõ, J.M. Kinner adlõ bir İngiliz kaptanõn,1814'te Kõbrõs'a yaptõğõ ziyaretten sonra kaleme aldõğõ ,adanõn stratejik önemi ile ilgili bir yazõdõr.76 Britanya'nõn,Akdeniz'de Hindistan yolunu garantiye almak için,Süveyş Kanalõ'nõ korumak üzere ,Cebelitarõk ve Malta'dan sonra bir üçüncü ikmal merkezine gereksinimi vardõ. Bu üssün yeri tartõşõlmakta, Midilli, Limni,İskenderun,Akka,Girit,Hayfa,İskenderiye ve Kõbrõs seçenekleri değerlendirilmekteydi.77 1822'den sonra , diğer hedeflere oranla Kõbrõs'õn daha kolay ele geçiri lebilmek ve stratejik olarak daha değerli bulunmak gibi avantajlarõ gözönüne alõnarak,burada karar kõlõndõ. 76 77 - A. Gazioðlu, Ýngiliz Yönetiminde Kýbrýs s. 9 - Soyalp Tamçelik , Kýbrýs’ýn Ýngiliz Ýdaresine Geçiþi s.4 108 Mõsõr Valisi Mehmet Ali Paşa'nõn isyanõ sõrasõnda,bir ara kaynak sõkõntõsõna düşen Bab-õ Ali , belirli bir miktar borç karşõlõğõnda İngiltere'ye Girit , Kõbrõs ve Midilli Adalarõnõ rehin olarak vermeyi önerir. Diğer büyük güçlerin tepkilerinden çekinen Londra,bunu kabul etmez. 1847'de " Kõbrõs Önasya'nõn anahtarõdõr" sözünün sahibi olan Benjamin Disraeli,bu defa " İn gilizler Kõbrõs'õ istiyorlar ama adayõ bir tazminat olarak alacaklardõr." 78 demektedir. B - BEKLENEN FIRSAT DOĞUYOR : 1878'de Rus ordularõ İstanbul kapõlarõna dayandõğõnda,İngilizler'in beklediği fõrsat doğmuştur. 78 - Hill’den aktaran Dr. A. An age s.61 109 Aslõna bakõlõrsa, İstanbul'un düşmesi onlarõ diğer büyük güçler kadar ilgilendirmemektedir. Ne var ki ,Bulgaristan üstünden Ege'ye inebilecek olan Rusya'nõn , doğuda işgal ettiği Elviye-yi Selase' den (Doğu Anadolu'daki üç büyük vilayet ) dolayõ, Doğu Beyazõt ve Eleşkirt Ovasõ üzerinden, önünde İskenderun yolu açõldõğõ için , bundan böyle bir Akdeniz gücü olarak algõlanmasõ gerekeceğini hesap etmiştir.79 Hindistan'õ zaten kuzeyden tehdit etme gücünde olan Rusya'nõn Akdeniz'de de güçlenmesi , İngiltere'nin işine gelmemektedir. İngiliz Donanmasõ , İstanbul önlerine giderek,şehrin işgalini engellerken , Foreign Office de harekete geçerek ,AystefanosAndlaşma sõnõ hükümsüz kõlacak Berlin Konferansõ'nõn kotarõl masõna girişir. Öte yandan , Benjamin Disraeli , otuz yõldõr beklediği günün geldiğini görerek , Hindistan'dan geti receği kuvvetlerle adayõ işgal etmek niyetindedir. Nite kim, 18 Nisan - 10 Mayõs tarihleri arasõnda sözü edilen kuvvet getirilerek,Malta'da üslendirilir. Dõşişleri Bakanõ Lord Derby ,bu kuvvet politikasõna karşõ çõkarak , istifa eder. Onun yerine geçen Lord Salisbury de selefine katõlõr ve adayõ diplomatik yollardan ele geçirmenin daha kolay olduğunu ileri sürer.80 Bu politikanõn denenmesine karar verilir. İstanbul büyükelçisi Layard'a gönderilen bir direktif ile İngiltere ile Osmanlõ devletleri arasõnda,Rusya'ya karşõ bir savunma ve işbirliği anlaşmasõ yapmak istedik lerini ve bu anlaşmanõn yükümlülüklerini yerine getirmek üzere,bir üs 79 80 - S. Tamçelik age s.6 - A. Gazioðlu age s.10 110 olarak,Kõbrõs Adasõ'nõn geçici bir süre kulla nõlmasõnõ talep ettiklerini,Bab-õ Ali'ye önermesi istenir. Layard'a verilen emir,sultanõn en geç ayõn 26'sõna kadar ikna edilmesi doğrultusundadõr. Layard , olumlu yanõtõ tam da ayõn 26. günü alõr , Londra'nõn direktiflerini beklerken II. Abdülhamit'in fikir değiştirmesinden çekinerek, bizzat kendisi bir anlaşma metni hazõrlar.Bu,27 Mayõs gecesi saat 20.00'de Yõldõz Sarayõ'nda sultanõn kabul ettiği81 , iki maddeden ibarettir: Birinci maddeye göre Rusya , Kars, Ardahan ve Batum'u veya bunlardan birini elinde tutup,sultanõn Asya'daki topraklarõna tecavüz etmeğe kalkõştõğõ takdirde , İngiltere Osmanlõ Devletine yardõm edecek, buna kar şõlõk,sultan da hristiyan tebaalarõna ek haklar tanõyacak ve Kõbrõs adasõ yükümlülüklerini yerine getirmesi için,üs olarak kullanõlmak üzere, İngiltere'ye devredilecektir. Ikinci maddeye göreyse, bu anlaşma bir ay içerisinde karşõlõklõ olarak tastik ve teati edilecektir.82 İngiliz büyükelçisi,o gece durumu Londra'ya bildirir.30 Mayõs günü,İngiliz Dõşişleri bir yandan İstanbul'a adanõn devri ni düzenleten konvansiyonla ilgili önerilerini bildirirken,öte taraftan da Ruslarla Londra'da bir anlaşma imzala yarak,Balkanlarda Ege kõyõsõna kadar inen Büyük Bulgaristan fikrini ortadan kaldõrõyordu.83 Anlaşõlacağõ üzere Foreign Office kendi çõkarlarõnõ korumaktaydõ. Oysa sultanõn yorumu,bu yönde değildi !O kendi 81 -Layard, Memories’den akt. A. Gazioðlu ,ENOSÝS Çemberinde Türkler s. 13 - 14 82 - age s.18 83 - age s.14 111 devletinin korunduğu zehabõndaydõ!4 Haziran günü , yukarõdaki anlaşma metni Layard ve Saffet Paşa tarafõndan imzalanarak,resmen yürürlü ğe girdi . Sultan ll. Abdülhamit," Hukuk-u şahaneme asla halel gelmemesi kaydõyla muahadenameyi tasdik ederim" notunu düşerek,bu anlaşmayõ parafe eder. 1 Temmuz 1878 günü yine Layard ile bu kez başvezirliğe yükselmiş bulunan Saffet Paşa arasõnda imzalanan bir ek anlaşma ile , adadaki İngiliz yöne timinin koşullarõnõn belirlenmesine çalõşõlõr. Bu anlaş maya göre: 1- Adada bir Şeriye mahkemesi bulunacak ve müslüman ahalinin şeriata ilişkin davalarõna bakacaktõr. 2- Adadaki evkafõn yönetimi için , İstanbul'daki Evkaf Nezareti bir yönetici atayacak ve bu yönetici İngiliz idaresinin de atayacağõ bir diğer yönetici ile işbirliği halinde,adanõn müslüman evkafõnõ yönetecektir. 3- İngiltere devleti ada gelirlerinden yönetim masraflarõnõ düştükten sonra,geriye kalan miktarõ Osmanlõ maliyesine her yõl ödeyecektir. Bu miktarõn hesaplanmasõn da son beş yõlõn ortalamasõ esas alõnacak ve adadaki padişaha (emlak-i emiriye) veya devl ete ait (emlak-i hümayun) gelirleri bu hesabõn dõşõnda tutulacaktõr. 4- Gerek Osmanlõ Devleti ve gerekse sultanõn kendisi adada bulunan mallarõnõ serbestçe kiralayõp,sata bileceklerdir ve bunlarõn gelirleri ada gelir leri arasõnda sayõlmayacaktõr. 112 5- İngiltere Devleti,genel çõkarlar için adada õslahat yapmak üzere gerekli gördüğü istimlakleri yapabilecektir. 6 - Rusya, Kars ve Ermenistan'da son savaşta ele geçirdiği yerleri Osmanlõ dev letine geri verdiği zaman,İngiltere devleti de Kõbrõs adasõnõ boşaltacak ve 4 Haziran anlaşmasõ yürürlükten kalkacaktõr.84 Bu alõş - verişin ayrõntõlarõnõn tümünün padişah dõşõndaki devlet yöneticilerince bilinmediği anlaşõlmaktadõr. Bu, gizliliğin altõnda yatan neden , Berlin Konferansõ'nda Osmanlõ'nõn " Hamisi " rolünü oynayacak olan İngiltere ile İstanbul arasõnda bu türden bir ittifakõn kurulmuş olduğunun gizlenmesidir. İngiliz makamlarõ , sözkonusu anlaşmanõn,"konferans devam ederken" imzalanmasõ konusuna,özel bir önem vermiş lerdir. Anlaşmanõn gizliliğine karşõn , İngilizler , imzalanmasõnõn hemen ardõndan donanmalarõnõn Kõbrõs sularõnda bulunmasõnda , " Ada ile ilgili Yunan emelleri " ni gerekçe göstererek õsrarlõ olmuşlar ve eğer buna karşõ çõkõlõrsa,hem adayõ zorla işgal edecekleri ve hem de konferansta , Aytstefanos Anlaşmasõnõ tadiletmek konu sunda çalõşmayacaklarõ tehdidini ileri sürmüşlerdir.85 84 - age s.19 - Mahmut Celalettin Paþa, Mirat_ý Hakikat’ten aktaran,S.Tamçelik age s.16 -17 / A. Gazioðlu age s.13 85 113 C - ADANIN İNGİLTERE'YE DEVRİ : İstanbul bu tehdidi o kadar ciddiye almõştõr ki , Kõbrõs'õn Türk yöneticilerini bile bu anlaşmadan haberdaretmemiştir. Berlin Konferansõ sürerken adaya gelen İngiliz güçlerine karşõ nasõl davranacaklarõnõ kestire meyen Vali Besim Paşa , 9 Temmuz günü Lefkoşa'ya gelerek böyle bir anlaşmanõn varlõğõndan söz eden Amiral Lord John Hay'a ne diyeceğini bilemedi. Ertesi günü adaya bir İngiliz savaş gemisi ile ulaştõrõlan Semih Paşa , "zat-õ şahanenin" ilgili fermanõnõ getirince , itaatten başka şansõ kalmayan vali ,adanõn yönetimini İngiliz güçlerine teslim ederken , aylardan beri maaş alamayan memurlarõ ödeyen yeni yönetimden , kendisi de birikmiş maaşlarõnõ almakta bir mahzur görmedi ! Sultanõn ,fermanõnda, anlaşma ve ek anlaşmadan ibaret olan devir koşullarõnõ anlattõktan sonra ," sizler vali,mutasarrõf,naip ve müftü,ve diğer adõ geçenler(den) yüksek irademle verilen emirlerime uyarak,ve buna aykõrõ düşecek herhangi bir eylem ve davranõşta bulunmaktan kaçõnarak,adõ geçen adayõ,adõ geçen hükümete teslim etmeniz istenmektedir." denilmekteydi.86 Kõbrõs , 12 Temmuz 1878 günü akşam üzeri saat 17.00'de, Baf Kapõsõ Kõşlasõna Britanya bayrağõ çekilerek resmen ,İngilizlere devredildi. 86 - A. Gazioðlu ,age s.31 114 Ertesi gün, Berlin Konferansõ sona erdi. Foreign Office'in zamanlamasõ çok iyiydi .Birkaçgün sonra konferans dönüşü Başbakanlõk konutu kapõsõnda biriken halkõ selamlayan Benjamin Disraeli ( ki o artõk Lord Beaconsfield idi ) verdiği söylevde : " Size barõş ve onur getirdim" demekteydi. Otuz yõllõk hedefine başarõ ile varan Britanya başbakanõnõn bu sözlerini yorumlayan İngiliz OrtaDoğu politikasõnõn mimarlarõndan , Sir Ronald Storrs'a göre , barõş, anlaşmanõn kendisiydi ,onur ise :Kõbrõs...87 Osmanlõlar açõsõndan Kõbrõs, Aystefanos Andlaşmasõnõn düzeltilmesi,Doğu Anadolu ve İstan bul'un Rusya tarafõndan işgal edilmesinin önlenmesi ve Rumeli'de, Şarki Rumeli Vilayetinin kurtarõlmasõnõn , diyeti idi... Şimdi bir yüzyõl sonra bakõldõğõ zaman , Ru meli ve Batum'un elden gittiği, geriye kalanlarõn kurtarõlmasõ içinse çok daha yõpratõcõ savaşlarõn verildiği görülmektedir. Kõbrõs konusundaki Osmanlõ politikasõ doğru değildi,çünkü amaçlanan hedef elde edilemedi. İngilizler'e göreyse , Kõbrõs Akdeniz'den geçen Hindistan Yolu'nun güvenliği için, Suveyş Kanalõ'nõ korumak üzere gerekliydi. " 1882'de yani adanõn işgalinden sadece dört yõl sonra Mõsõr'õn da işgal edilmesi,Suveyş Kanalõnõ kontrol eden bulunmaz bir üs sağlõyordu.Neticede Kõbrõs'õn önemi,düşünüldüğünden çok daha az olmuş ve dolayõsõyla ada ihmal edilmiştir. Hükümetler de şahõslar gibi eğer kõsa vadeli çõkarlarõna hizmet etmiyorsa,bir işe yatõrõm yapmadõklarõndan dolayõ mazur görüle 87 - Sir Ronald Storrs ,age s.19 115 bilirler...Neticede harbin (1. Cihan Harbi N.B.) sonlarõna kadar...Kõbrõs ekonomisi kalkõnma yerine,asgari İngiliz harcamalarõyla 'idare edildi' " 88 Bu sözlerin sahibi de ,yine Sir Ronald Storrs ... Kendisi 1. Dünya Savaşõ esnasõnda Britanya'nõn Arabistan politikalarõnõ belirleyen Kahire Bürosu'nun en önemli ismi olup,sonradan Filistin ve Kõbrõs valiliklerinde bulunmuş bir bürokrattõr. Özetlemek gerekirse ,onca entrika ,sonunda o günkü hesaplar açõsõndan Kõbrõs dahil taraflarõn hiçbirinin işine yaramamõştõr. İngiltere hükümetinin Kõbrõs için verdiği uğraş da, sonucu itibarõyla o gün için gereksiz bir faaliyettir.Zira dört yõl sonra Mõsõr da ele geçirilebilmiş , ada önemini yitirmiştir .Yukarõda da değinildiği gibi , İngiltere'nin adaya duyduğu ilginin kökeninde, Hindistan yolunun güvenlik altõna alõnmasõ kaygõsõ yatmaktadõr. Bu bakõmdan Mõsõr'õn da ele alõnmasõ, Kõbrõs'õn değerinin bir anda ikinci dereceye düşmesine neden olmuştur. Bir anlamda ada ile Mõsõr'õn etkileşimi , adeta bir kader birliğine doğru gitmiştir. İngiliz İmparatorluğu Hindistan'õ elden çõkardõktan sonra , bu kez de Orta Doğu'daki petrol çõkarlarõ açõsõndan bölge egemenliğini elinde tutmak zorunluluğu ile yüzyüze kaldõğõ zaman, Kõbrõs / Mõsõr ikilemi yine gündeme gelmiştir. İkinci Dünya Savaşõ öncesinde, Orta Doğu petrollerinin % 71'I İngiltere; % 15'I de Amerika kontrolünde iken,savaş sonunda İngilizlerin payõ , % 30 'a iner, Amerikalõlar ise kendilerine düşeni, % 60' a çõkarõrlar.89 İngiltere, Mõsõr'dan da kovulur ve ancak o 88 89 - age s.23 - Dr. Doðan Harman - Emperyalizm Kýbrýs ve AKEL s.11-12 116 zaman Kõbrõs " kõymete biner "... Büyük Britanya , Orta Doğu Kuvvetleri'nin karargahõnõ adaya taşõr , limanlarõ, havaalanlarõnõ islah etmeye girişir . Ama artõk çok geçtir...Suveyş Bozgunu sonrasõnda, egemenliği Amerika'ya kaptõrõr ve 1956'dan itibaren , Kõbrõs'õ terketmenin hesaplarõna başladõ ğõndan, adaya hiçbir faydasõ dokunmadan, buradan ayrõlõr. Bu bakõmdan Kõbrõs, diğer İngiliz sömürgelerinin aksine, kolonyalizmin bir sonucu olarak, sömürgecilerin ülkeyi sömürebilmek için oranõn alt yapõsõnõ geliştirmeleri şansõnõ dahi,yaşamaz.90 Unutulmuş bir ada olarak kalõr ... 90 - Sir Ronald Storrs, age s.65 -67 117 3- İNGİLİZ YÖNETİMİNİN İLK YIL LARI : A - OSMANLI YÖNETİMİ'NİN ADA'NIN DEĞERİNİ ANLAYAMAMASI : 118 Osmanlõ İmparatorluğu'nun l.Dünya Savaşõ'na girmesine kadar, Kõbrõs'õn de juré sahibinin Osmanlõ Devleti olduğu konusunda taraflar arasõnda hiçbir kuşku veya tartõşma,yoktur. Savaşa girildikten sonraki İngiltere'nin tek yanlõ "ilhak" kararõnõn hukuksal anlamda bir mana ifade etmesi ise Lozan Anlaşmasõnda, sözkonusu kararõn TBMM Hükümetince de tanõnma sõndan sonradõr. Temmuz 1878 tarihli Kõbrõs Konvansitonu'nu gözden geçirenler, İngiltere'ye devredilenin ,adanõn egemenliği olmadõğõ gibi , özgürce idaresi dahi olmadõğõnõ teslim edebilirler. Ne var ki İngiliz İdaresi , yukarõdaki ek anlaşmada görülen kendi leyhlerine yo rumlanabilecek maddeleri (ki bunlar 2 ila 5. maddelerdir ) sonuna kadar kendi çõkarlarõ için kullanõrken , İstanbul kendi haklarõnõ düzenleyen 1 ,2 ,3 ,4 ve 6. maddeleri, işle temedi. Hem de , 1912'ye kadar , Bab-õ Ali'nin en önemli bir ismi , Kamil Paşa Kõbrõslõ olduğu halde ! Aymazlõk,işgal ile birlikte başlar. İngiltere'nin İstanbul büyükelçisi Layard, daha Haziran 1878'de,yani adanõn devir anlaşmasõnõn hemen ardõndan,Lord Sallis bury'e yazdõğõ bir raporda,adanõn Türk nüfusunu artõrma nõn,kendi politikalarõna daha uygun düşeceğini, Rumeli 'den İstanbul'a gelen göçmenlerin,Kõbrõs'a aktarõlmasõnõ önerir.Gerekçe olarak da,ada Rumlarõ'nõn Türkleri adadan sürmek için herşeyi yapõp,bunu başarõnca da Yunanistan ile birleşmek isteyeceklerinden,kuşku duymadõğõnõ belirtir. Temmuz 1878'de,işgal tamamlanõr. Ağustos ayõnda,Layard,kendi dõş işlerine,ayni anlamda bir mektup daha yazar. Ama Osmanlõ Hükümeti, bu nüfusun adaya nakli için gerekli parayõ 119 "bulamadõğõndan", bu proje uygulanmaz. Onun yerine ,Malta ve İskende riye'den,kendiliğinden gelen Rumlar,adaya yerleşirler.91 Adada kalan Türk nüfusun kimliğini koruma kaygõsõ,önceleri eğitim sistemi ile ilgili konularda kendini gösterir. 1878'de adadaki eğitim kurumlarõ,çeşitli yerleşim birimlerine dağõlmõş 65 İptidai Mektep ile Lefkoşa'da bulunan bir Rüştiye ve büyük kasabalara dağõlmõş, yedi medreseden ibarettir.Bunlarõn tümünde verilen eğitimin,dini kurallarõ öğretmeye yönelik olduğu anlaşõlmaktadõr.92 Oysa ayni dönemde,adadaki 76 Rum okulunda, aritmetik, coğrafya, modern Yunanca gibi dersler okutulmaktadõr.93 İngiliz yö netimi,bu durumdan rahatsõz olmaz. 1880'de üç islam okulunun,İngiliz Yönetimi tarafõndan kapatõldõğõ ve müftü ile çevresinin,buna karşõlõk,on okul açmak üzere, Osmanlõ Bankasõ'na müracaat ettikleri görülür.94 Sözkonusu okullarõn açõlmadõğõna bakõlõrsa,başvuru nun,olumlu karşõlanmadõğõ anlaşõlõyor. O dönemin önemli aydõnlarõ arasõnda bulunan Müsevvidzade Osman Cemal'in 1911'de kaleme aldõğõ Teyakkuz isimli eserinden ,Sayõn Harid Fedai'nin aktardõğõ bilgilere bakõlõrsa,o dönem adanõn önde gelenleri,müftü,kadõ v.s. bu amaçla İstanbul'a başvurarak elde ettikleri kaynaklarõ,burada amaca uygun kullanmak yerine eşe dosta dağõtmõşlar ve " gazete okumaktan aciz adamlarõ" okullara müfettiş 91 - H.M. Ateþin - Kýbrýs’ta Ýslami Kimlik Davasý s.103 -age s.117 - 118 93 - N. Kýzýlyürek ,age s.31 94 - H. M. Ateþin ,age s.119 92 120 tayin ederek,adadaki Osmalõ maarif sisteminin,onlar çökert mişlerdir. Okul açtõrma girişimlerinin ardõnda ya tan, Müsevitzade'ye göre, " müfettiş efendiye aylõk on lira tahsis ettirmekti ki bunu da kadõlarõmõz, müfettişlerimiz, eşrafõmõz tensip buyur maktaydõ..."95 1894'te,sömürge yönetimi,Maarif Encümeni başkanlõğõna,J. Spancer adõnda bir papaz tayin eder. Ulema, papazla birlikte çalõşmakta bir beis görmez ve islami eğitimin başõnda bir papazõn bulunmasõnõ,sineye çeker. Osmanlõ payitahtõndan da herhangi bir ses, yükselmez. 1896'da,adadaki Rüştiye'nin İdadi'ye tahvi linden sonra,Anadolu'dan getirilmeye başlanan öğret menler ile,Kõbrõslõ Türkler,modern bilimlerin öğretildiği bir kuruma kavuşurlar. Adadaki okullaşma,ancak 1930'lardan sonra tatmin edici boyutlara ulaşõr. İngilizler, adada bir Şeriye mahkemesi bulundurulmasõna ses etmediler. Ancak,adadaki müslü man evkafõnõ yönetmek üzere , kendi temsilcilerini atamakla kalmayõp ,ilk fõrsatta kendilerine hizmet edecek birinin müslüman temsilcisi olarak seçilmesini sağladõlar. Cumhuriyetin ilanõndan sonraysa , artõk bir Evkaf Nezareti olmadõğõ için, yönetimi tamamõyla ellerine geçirip, adanõn en büyük toprak sahibi olan müslüman vakõflarõnõ yağmaladõlar. Bunu yaparken kullandõklarõ mantõk ise,ilgi çekicidir. Osmanlõ idaresinde hristiyan evkafõnõn yöneticisi kilise olduğu halde,müslüman evkafõnõn yöneticisi bizzat padişahõn kendisidir. İngiliz Sömürge yönetiminin iddiasõna göre, bunun anlamõ, Osmanlõ sulta nõnõn,hristiyan evkafõnõn yönetimini bağõmsõz 95 - Müsevvitzade’den akt. H. Fedai ,Adsýz Kitap s.13 121 kiliseye vermeyi uygun görmesine karşõn,müslüman evkafõnõn yönetiminin ise devlet başkanõnõn yetkisinde bulunmasõnõ uygun gördüğüdür.Kõbrõs, artõk başka bir devlet tarafõn dan yönetildiğine göre, onlar aslõnda hiçbirşeyi değiştir memişler,müslüman evkafõnõn yönetimini yine devlet başkanõnda,yani İngiliz Kraliçesi'n de bõrakmõşlardõr. Sultan'õn Evkaf yönetiminin başõ olmasõnõn , halifelik ünvanõ ile ilgili olduğu , bilerek unutulmuş,gözardõ edilmiştir. Anlaşmanõn 5. maddesini dayanak yapan İngiliz yönetimi , 1912'de yapõlan bir kadastro çalõşmasõ sonucu , hukuksal olarak egemen olmadõğõ bir ülkede , tapu dağõtarak , 4. maddeyi ihlal etti ve ortada ne "emlak-õ emiriye" ne de "emlak-õ hümayun" kaldõ. Üstelik o esnada sadrazam olan Kamil Paşa, meslek hayatõna kendi memleketi olan Kõbrõs'ta Evkaf Yöneticisi olarak başlamõştõr. 1880 yõlõnda,Osmanlõ ile Yunanistan arasõnda savaş çõkar.Yasal olarak hala Osmanlõ yurttaşõ olan ada Rumlarõ,gönüllüler ve takviye hazõrlayarak,gizlemeye hiç gerek görmeden Yunanistan'a,Osmanlõ ordusu ile savaşmaya koşarlar. Bunun ardõndan Yunanistan'a bağlanma talepleri yine doruğa çõkar. Nihayet Müftü İstanbul'a bir telgraf çekerek , "şeref ve namuslarõnõn " korunmasõnõ istemek zorunda kalõr. Bab-õ Ali'nin yaptõğõ tek şey , Plevne kahramanõ Gazi Osman Paşa'ya bir telgraf çektirerek, " müftüye"adanõn Yunanistan'a veril meyeceğini bildirmek olur.96 1882'de ada yönetimini kendi hukuksal kurallarõna uyarlamaya başlayan İngiltere,bir anayasa hazõrlar. 96 - A. Gazioðlu ,age s.59 -60 122 Buna göre mecliste 9 Rum ve 3 de Türk temsilci bulu nacaktõr.Ada Türkleri tepkilerini İstanbul'a duyururlar . Bab-õ Ali , o güne kadar eşit temsil edilen bu iki toplu luktan birinin aleyhine olan bu gelişmenin durdurulmasõ için Londra Büyükelçisi Muzurus Paşa'yõ devreye sokar ! İngilizler ,İstanbul'a gönderdikleri cevapta ," Kõbrõs müslümanlarõnõn kafalarõndaki önyargõdan üzüntü duy duklarõnõ" belirtip,ne Osmanlõ Hükümetini ve ne de ada Türkleri'ni kaale almak gereğini duymazlar.97 Osmanlõ Hükümeti de daha imzasõnõn mürekkebi kurumamõş olan anlaşmanõn ihlaline ses çõkaracak cesare ti bulamaz. Ve İngiliz Yönetimi de juré olarak kendine ait olmayan bir adaya,aklõnõn kestiği gibi bir anayasa yapar. Bu anayasa ve yaratõlan fiili duruma , İstanbul'un bir itirazõ bulunmaz ama ada Türkleri karşõ çõkõşlarõnõ sürdürürler. Müftü, Sömürgeler Bakanlõğõ'na bir telgraf çekerek, Osmanlõ ülkesinin her tarafõnda nüfus oranõna bakõlmaksõzõn eşitlik ilkesi uygulandõğõnõ, bu anayasada õsrar edilecekse, Türkler'in meclise katõlmayacaklarõnõ duyurur. Yüksek Komiseri ziyaret eden bir heyet,bu ana yasa ile ada Türkleri'nin , Rumlar'õn insafõna terkedile ceğini , onlarõn amacõnõnsa Yunanistan'a katõlmak oldu ğunu bildirir. Ayni heyetin mensuplarõ bir telgrafla İstan bul'a ,saraya başvurarak, hukuklarõnõn korunmasõnõ talep ettiler. Ne var ki ,bu başvuru karşõsõnda, Osmanlõ hükümeti ve sultan,hukuksal olarak kendi egemenliği altõnda olan bir ülkede, bir başka devletin anayasa ilan 97 - age s.45 - 47 123 etmesini sineye çekerek,Kõbrõslõ Türk önde gelenlere cevap dahi vermedi.98Sonuçta yõlgõnlõğa katõlan ada Türkleri, 21 Haziran 1883'te yapõlan seçimlere katõlõp, boykot tehdidini unutarak, meclise de katõlõrlar.99 Bu meclisin Türk üyeleri, Mehmet Fehim Efendi, Mehmet Ataullah Efendi ve Ahmet Raşit Efendi'dir.100 B - İŞGALİN TÜRKLERİ : İLK YILLARINDA ADA Kõbrõs Türkleri , o dönemki cemaat yöneticileri müftü ve kadõ'nõn , padişah fermanõna uygun olarak ,geliştirdikleri tavra uyum göstererek, İngilizlere hiçbir zorluk çõkarmadan yaşayõp gitmelerine,uzun süre izin verdiler. Müsevidzade Osman Cemal, şöyle diyor : " ... Kõbrõs müslümanlarõnõn da felaket ve perişaniyesine,hukuk - u milliyemizin yitirilmesine, gereken koşullar ve niteliği kişiliğinde bulundurmayan ulemamõz neden olmuştur... Adanõn işgali sõrasõnda yönetimin başõnda bulunan 98 - age s.43 - age s.45 100 - Haþmet Gürkan , Kýbrýs Tarihinden Sayfalar s.140 99 124 müftüler,kadõlar,müderrisler, milli duygulardan nasipsiz bulunduklarõ gibi, bilgi düzeyleri de yalnõz şeriat ilminin,yüzeysel başlangõcõ ile sõnõrlõydõ... (Yaptõklarõ )işler bir cinayet olarak anõlmaya layõktõr...101 "Adanõn teslimiyle ilgili olarak çõkarõlan padişah fermanõnda ' güvenilir,bilgili kimseler ve saire diye tanõmlananlarõn; hemen hepsi ,okumuş cahil deyimine uygun bir halde bulunmaktaydõlar... O zamanõn ricali,göreneğe tabi mukallid birer müslüman olmakla beraber, 102 Osmanlõlõktan da nasiplerini almõş değil idiler." O dönemde,İngiliz yönetiminin geçiciliğine gerçekten inanõldõğõ anlaşõlõyor. Rumlar'õn Yunanistan ile birleşme taleplerinin en üst düzeye çõkmasõ üzerine, adadaki ilk Türk siyasi örgütlenmesi kendini gösterir. Bir grup aydõn , Kõraathane-i Osmani adõyla bir örgüt lenmeye girişirler. Sözkonusu örgütün başõnda , Tüccar başõ Derviş Efendi vardõr. Bu girişimin , sarayõn bilgisi dahilinde olduğunu, ll. Abdülhamit'in ,Derviş Efendiye Mir-i Miran rütbesi ve Paşa ünvanõ vermesinden anlõyoruz. Ne var ki kõsa bir zaman sonra, örgütün yayõn organõ Zaman gazetesi başyazarõ Muzaferüddin Galip Bey ve arkadaşlarõnõn , Jöntürk olduklarõ ortaya çõkõnca, "paşa"nõn rütbeleri geri alõnõr. Rütbelerini kaybetmemek üzere Derviş Paşa'nõn gazetede sansür uygulamaya kalkmasõ ise ,bir bölünmeye yol açar. Galip bey ve arkadaşlarõ , Yeni Zaman adlõ bir gazete etrafõnda birleşerek hareketlerine devam ederken, Kõraathane-i Osmani kadrosu da onlarla beraber giderek,1893'te çõkardõklarõ Kõbrõs gazetesinin yayõn 101 102 - H. Fedai ,age s.40 -41 - age s. 9 - 10 125 ilkesini,doğrudan "Jöntürk davasõna hizmet etmek" diye açõklarlar. Başka konulardaki duyarsõzlõğõnõn aksine , Osmanlõ Hükümeti bu konuyu çok ciddiye alõr ve Dahiliye Nazõrõ Memduh Paşa'nõn ricasõ üzerine gazete kapatõlõr. Kamil Paşa Evrakõ’ndan anladõğõmõza göre, gazeteyi muzõr bulan bu ünlü hemşehrimizin kendisiymiş !103 Paşa ,İzmir valiliğine sürgüne gönderilince,gazetenin İzmir’e girişini de yasaklatmõş. 104 Hemen, yeni bir gazete çõkarõlõr : Feryat... 105 Feryat'õn başyazarõ,Kõrõmlõ İsmail Fethi isimli bir jön türktür.Bu gazete de, sahibine rüşvet verilerek, sustu rulur... 1894 yõlõ , ada Rumlarõ'nõn ENOSİS için , Türk lere yönelik ilk eylemlere başladõğõ yõldõr. Mart ayõnda Baf'ta önce camii önündeki sivil halka,iki hafta sonra İstanbuldan tatile gelmiş askeri öğrencilere,Rumlar saldõrõp,onlarõ yaralarlar.1895 yõlõ içerisinde,Lefkoşa/ Tahtakale Mahallesi ve Vadili köyünde ayni olaylar tekrarlanõr.106 Osmanlõ hükümeti ile Londra arasõndaki mesaj teatisi, Bab-õ Ali'yi tatmin etmiş olmalõ ki,bu olaylarla ilgili olarak, Londra'ya birer protesto notasõ gönderilmekle yetinilir ,başka bir eylemde bulunulmaz. 19.yy'õn sonlarõnda ,adadaki Türk aydõnlarõn artõk hareketlendiği , ancak siyaseten bölünmüş olduklarõ görülür. Rumlar'õn ENOSİS hedefi ile mücadelede fikir birliği vardõr ama Kõbrõs Türk aydõnlarõ , Padişahçõlar 103 - TC Baþbakanlýk Osmanlý Arþivi Yýldýz Esas Evraký Kamil Paþa Evraký’na Ek 1893 tarih 86/4-383 no.lu belge 104 - agy 86/32 - 3140 no.lu belge 105 - C. Ünlü , Kýbrýs’ta Basýn Olayý s.31 106 - A. Gazioðlu ,age s.65 -67 126 ve Jöntürkler olarak,ikiye ayrõlmõşlardõr. Jöntürkler sömürge yönetimine de karşõ çõkarken,başõnõ müftünün çektiği Padişahçõlar,bu noktada onlarla hemfikir değildirler. Ayrõlõk noktasõnõn İstanbul'dakinden farklõ olmamasõ , hükümet düzeyinde süren ilgisizliğin,fikirsel düzeyde geçerli olmadõğõnõ gösteriyor. O dönemden günümüze kalan sõnõrlõ kaynaklar arasõnda yer alan Müsevvidzade Osman Cemal'in eserine bakarsak, adadaki dağõnõklõğõn başlõca sorumlusu, görevini yerine getirecek donanõmdan yoksun ulema 107 , aymaz eşraf108 ve onlara yardõmcõ olan, İstanbul'daki yüksek mevki sahibi Kõbrõslõlar'dõr.109 " Hükümet-i Osmaniye, layõk olmayan kimselere,senelerce bu paralarõ verdi ,alanlar da yedi. Lakin ahreti kabullenmiş iseler,hazmedemeyeceklerine emin olsunlar.Maamafih,bu Osmanlõ tahsisatõyla açõlan mekteplere tayin olunan müfettişlere verilen paranõn büyük bir mesuliyeti de , vaktiyle İstanbul yüksek makam larõnõ işgal eden bazõ büyük vatandaşlarõmõza düşer . Çünkü her ne oldu ise,onlarõn himmetiyle oldu."110 Müsevvitzade’nin yakõnmalarõnõn ,eş - dost ahbab kayõormacõlõğõndan kaynaklandõğõ görülmektedir. Kamil Paşa Evrakõ arasõnda karşõmõza çõkan iki belge,Osman Cemal Efendi’nin haksõz olmadõğõnõ gösteriyor. Bunlar dan birinde , Limasol “ hakimi” 107 - Adsýz Kitap s.39 - age s.47 109 - age s.14 110 - age s. 13 -14 108 127 (burada yargõçtan bahsedilmiyor) Mehmet Ata Bey’den sözediliyor.111 Bir başka belgede ise, Hüseyin Ata Efendi’nin nişanõnõn yükseltilmesi isteniyor.112 Konunun meraklõsõ olan okur,Köroğluzadeler’den bahsedilmekte olduğunu anlaya caktõr.Bilindiği gibi,paşa ailenin damadõdõr. Müsevvitzade’nin bbahsettiği “verilen paralar”õ kimin verdiğini de yine ayni kaynaktan öğreniyoruz. Paşa’nõn evrakõ arasõndaki bir başka belgede ,bu konuda da yetkinin Kamil Paşa’da olduğu anlaşõlõyor.113 111 - TC Baþbakanlýk Osmanlý Arþivi ,Yýldýz Esas Evraký,Sadrazam Kamil Paþa Evraký’na Ek 86/35 - 3424 no.lu belge 112 - agy.86/5-464 no.lu belge 113 - agy. 86/1 -86 no.lu belge 128 4 - 20. YÜZYIL'A GİRERKEN A - YÜZYIL BAŞLARINDA KIBRIS TÜRK İLERİ GELENLERİ. İngiliz Yönetimi adaya geldiği zaman, Türk toplumunun başõnda , Müftü Ahmet Asõm Efendi ve Başkadõ olarak da,Esseyid Ebulhayõr vardõr. 114 1878 tarihli Kõbrõs Konvansiyonu gereğince Evkaf'õn Türk Murahhasõ da , Sadõk Efendi idi.1151896'da,Ayasofya Müderrisi Hacõ Ali Rõfkõ Fuad Efendi,müftülüğe atanõr. O dönemde Mustafa Fevzi Efendi,adõnõ da, kadõ olarak görmekteyiz. Mustafa Fevzi Efendi'nin görevini tamamlayõp adadan ayrõlmasõndan sonra,Şeyhülislam, Kõbrõs Kadõlõğõ'na Ataul1ah Efendiyi atadõ. Lefkoşa eşrafõ,kõsa sürede yeni kadõyõ "fazla açõk fikirli" bularak jurnal edip, geri aldõrdõ.1900'lü yõllarõn başlarõnda onun yerine gelen Mehmet Vecihi Efendi'nin, giderek müftüyü geri plana iterek, sonradan müftü olacak olan o günün yasama meclisi üyesi,Hacõ Hafõz Ziyaeddin Efendi ile birlikte, öne geçtikleri görülür. Müftü,liderlik sõralamasõnda ikinci plana düşmeyi kabullenemez ve tarih, önceleri tümü de ayni siyasi tavrõ paylaşmakta olan bu grup içinde,ilginç bir sürtüşme yaşandõğõna 114 115 - H. M. Ateþin age s.148 - H. M. Ateþin ,Dr. Küçük ve Þeyh Nazým Kýbrýsi s.168 -169 129 tanõk olur. 1903'te,Evkaf Murahhasõ Sadõk Efendi ölür.Bunu takiben,Evkaf tercümanõ Musa İrfan Bey'in başõnõ çektiği bir karõşõklõk çõkar. Önce kadõ Vecihi Efendi'nin zikir toplantõlarõ , padişaha "jöntürk toplantõsõ" diye jurnal edilir. Öte yandan ayni kişiler, İngiliz yöneticilere de kadõyõ "padişahçõ" diye şikayet ederler. Kadõ arada kalõp girdiği bunalõm sonucunda,çõldõrõr!Yerine İstanbul'dan Osman Nuri Efendi gönderilir. Bu konu pekçok araştõrmacõ tarafõndan yazõlmõştõr. Ne var ki İstanbul’a mektup yazarak birilerini suçlama geleneğinin mucidinin,kadõnõn rakipleri olmadõğõ ,daha 1902’de,bazõ kişilerin,saraya dilekçe göndererek,müftü hakkõnda da asõlsõz ihbarlarda bulunduklarõ,şimdiye kadar pek ortaya konmamõştõr. 116 Bu asõlsõz ihbarlar sonunda,müftünün kardeşinin oğlu, 1908’de İstanbul’a gittiğinde, Kõb rõs’taki davranõşlarõ nedeniyle tutuklanõr.117 Hacõ Hafõz Ziyaettin Efendi de Kõbrõs'ta hala geçerli olan bir karalamaya ilk defa baş vurularak," Rumcu" olmakla suçlanõnca,siyaseti bõrakõp, Girne Kadõlõğõ'na çekilir. 26 Şubat 1904 günü, müftünün de desteğini alan Musa İrfan , Evkaf Murahhaslõğõ'na atanõr. Musa İrfan , 1906'da kadõlõk tarafõndan İstanbul’a"jöntürktür" diye jurnallenir ama , Evkafõ Hümayun Nezareti,kendisine dokunmaz,veya dokunamaz ! Onun yerine ,hükümeti yanõlttõğõ gerek çesiyle kadõ geri çağrõlõp,Kõbrõs Kadõlõğõ'na Numan Efendi atanõr.(1907) Musa İrfan artõk, İngilizlerin 116 - TC Baþbakanlýk Osmanlý Arþivi -Yýldýz Mütenevvi Maruzat Evraký 235 /50 no.lu belge 117 - agy. 4058/302 no.lu belge 130 adamõ olmuş tur.Bundan böyle, ne padişahçõlara ve ne de Jöntürklere hayrõ dokunmayacağõ gibi, 1913'te yasama meclisine de girmeği başararak,İngilizler nezdinde Türk Toplumu lideri rolüne yükselip, müslüman Evkafõ'nõn yani " yõllõk beş milyon sterlinlik bir akar"õn118 İngilizler elinde , adanõn Türk halkõna hiçbir hayrõnõn dokunma masõnõn,sağa sola peşkeş çekilmesinin, Rumlara dağõtõlarak tapulanmasõnõn, mimarõ olur. Bu arada,Kõbrõs Müftüsü Hacõ Hafõz Ziyaettin Efendi'nin,22 Şubat 1326 (M.1910-11) tarihinde şeyhülislama gönderdiği bir mektup,ortalõğõ karõştõrõr. Müftü," bazõ islam köylerinin,tenasur ettiğinden", yani,din değiştirdiğinden bahsetmektedir.119 Oysa ,aslõnda olan şey,bütün bir Osmanlõ dönemini,Bedel-i Askeriye zamanõ kelime-i şahadet getirip, cizye toplanõrken de hristiyan olduğunu ileri sürerek,vergiden kurtulmaya çalõşarak geçiren, Latinlerden arta kalmõş bir azõnlõğõn, İngiliz yönetimin den cesaret bularak adaya gelen Vatikan temsilci leri,ortodoks papazlar ve müftülük arasõnda bir çekişmeye konu olmasõdõr.1201821'de müslüman olduklarõnõ ileri süren Rumlar'õn,Tanzimattan sonra eski dinlerine dönmeleri gibi,121 Latin'lerden miras kalmõş,Türkçe bilmeyen ve şeklen müslüman görünen bu insanlarõn büyük çoğunluğu da o dönemde,hristiyanlõğa geri dönerler.İstanbul'un bu sorunla ilgilendiğini de 118 - C. Ünlü , age s.34 - H. M. Ateþin ,Kýbrýs’ta Ýslami ... s.121 - 122 120 - Beckenham’dan akt. Dr.A.An, Halkbilim Dergisi S.23,s.28 / A. Erdengiz ,agç. S.24 s.19 -24 121 - Hill’den akt. Dr. A. An ,age s.44 119 131 gösterecek bir belge,elimize geçmiş değildir.Ne var ki, adada bazõ "müslümanlarõn" din değiştirdiğine dair söylence,günümüze kadar sürdürülür. Musa İrfan'dan sonra uzun yõllar, İngilizler Türklerin lideri olarak Evkaf Murahhasõ'nõ tanõrlar. Ne de olsa hazret , Evkaf-õ Hümayun Nezareti tarafõndan atanmõştõr ! B - MUHALİF AYDINLAR'IN ROLÜ : Müftü/kadõ ikilisi ile Musa İrfan arasõndaki mücadele, padişahçõ Sunuhat ve Evkafçõ Mirat-õ Zaman gazeteleri arasõnda sürerken , adanõn eski Jöntürkleri'nin İstanbul'daki gibi yapõ değiştirerek, İttihatçõ olmaya 132 başladõklarõnõ görüyoruz. Teşkilat-õ Mahsusa'nõn ünlü ismi Kuşçubaşõ Eşref Sencer Bey tarafõndan, Kõbrõs'ta daha 1906'da, İttihad ve Terakki Cemiyeti 'nin gizli hücreleri bulunduğu ileri sürülmektedir. Kendisi Hicaz'dan Avrupa'ya geçerken, İskenderiye üzerinden Kõbrõs'a gelmiş,ve buradan da Paris'e geçmiştir.122 Adada,gizli hücre ile temas etmiştir.Hasan İzzettin Dinamo kaynak göstermeden,Ekim 1911'de , Trab lusgarb'e giden Teşkilat-õ Mahsusa'nõn Fedai-i Zabitan grubundan , Mõsõr üzerinden Libya'ya ulaşan Enver Paşa ve Mustafa Kemal Bey önderliğindeki kolun da İsken deriyeden önce adaya uğradõğõnõ,ileri sürmektedir.123 1912'de adada İttihad ve Terakki Kulüpleri olduğunu bilmekteyiz.124 İmparatorluğun diğer yörelerinde de parti lokallerinin adõnõn İtthad Kulübü olduğunu, anõmsa talõm.Bunlardan Lefkoşa'daki , Kardeş Ocağõ125 adõnõ alarak,varlõğõnõ günümüze kadar sürdürmüştür. Bütün kasabalarda,1974 sonrasõna kadar varlõklarõnõ koruyan Türk Kulüpleri'nin,eski İttihat Kulüpleri olmasõ,muhte meldir. Bütün bu anlatõlanlardan , hükümetin duyarsõzlõğõna karşõn , İttihad-õ Terakki'nin ada ile organik bağlarõnõ kurmuş olduğunu ileri sürmek,herhalde yanlõş olamaz.Bu arada, padişahçõ Sunuhat gazetesi de,1908'den itibaren çizgi 122 - Dr. Phillip H. Stoddart , Teþkilat-ý Mahsusa s.137 - H. Ýzzettin Dinamo ,Kutsal Ýsyan c.I s.444 124 - C. Ünlü age s. “Seyf Gazetesi” 125 - Vali Palmer’in,Kardeþ Ocaðýnýn faaliyetlerini kendi bakanlýðýna bildiren raporu için bkz. Dr.A.An ,Kýbrýs Türk Liderliði’nin oluþmasý s.245 123 133 değiştirip,İttihatçõ olduğunu , ilan ediverir. Prof. Ahmet Şükrü Esmer,babasõnõn çõkardõğõ Sunuhat'õn bu tavrõnõ," anavatana bağlõlõk" la izah etmektedir. Bu noktada Kõbrõs Türk ileri gelenlerinde , söz konusu tavrõn yani Türkiye'de kim iktidarda ise onun gibi davranmakla,"anavatana bağlõ" kalõnacağõnõ ileri sürmenin , nerede ise gelenekselleşmiş bir tür " politika" haline geldiğinin altõnõ çizmekte,yarar var. Sunuhat ile başlayan bu gelenek , örneğin İttihatçõlar'õn devirdiği Kamil Paşa 'nõn damadõnõn, adadaki İttihatçõlar'õn başõna geçmesinde de kendini gösterir. Daha sonraki yõllarda , ayni tavõr, Necati Özkan /Dr. Fazõl Küçük çekişmesinde de görülecektir. Yõllarca Halkçõ diye anõlan Özkan, Demokrat Parti iktidarlarõnca hiç tutulmamõş,27 Ma yõs'tan ertesinde de Küçük ekibi önce Milli Birlikçi ,sonra da İnönücü kesilmekte bir beis görmemiştir. Gerekçe, aynidir : Anavatan'a ,bağlõlõk ! Aslõnda bu tavõr, bize pozisyonunu korumaya çalõşan kişilerin oportünizmi gibi görünüyor... C - WINSTON CHURCHİLL'İN ZİYARETİ : KIBRIS 134 1907 yõlõnõn Ekim ayõnda, o günün Sömürgeler Bakanlõğõ müsteşarõ Churchill , adayõ ziyaret eder. Rumlar müsteşarõ getiren gemiyi Mağusa limanõnda kalabalõk bir toplulukla karşõlar ve limandaki Osmanlõ bayrağõnõ indirirler.Mirat - õ Zaman gazetesinden öğrendiğimize göre, Mağusa "Osmanlõlarõ" , bu eyleme müdahale ederek , bayrağõ yerine dikerler. Mağusa 'daki toplantõda Rum Belediye başkanõ,herzaman olduğu gibi ENOSİS talebini tekrarlar. Eşraftan Naim Efendi buna karşõ çõkar. Gerek Lefkoşa'daki karşõlama ve gerekse Kavanin Meclisi'ndeki tabloda ayni mizansen tekrarlanõr. Rumlar, Yunanistan'a katõlmak istemekte; Türkler de buna karşõ çõkmaktadõrlar. Hami Bey,adada bir üniversite kurulmasõnõ istemektedir. Müsteşar mecliste yatõştõrõcõ bir konuşma yapõp,Rumlar'a gösteriler yaparken Türkler'i de incitmemeleri gerektiğini anõmsatõr. Onu yanõtlayan Başpiskopos, "ulusal mefküreleri olan ENOSİS'ten" vazgeçmeyeceğini tekrarlar. Churcill daha sonra karadan Lefke,denizden de Larnaka ve Limasol'a geçerek,adadan ayrõlõr. 19 Ekim günü hükümete yazdõğõ raporda durumu özetler ve İngiltere'nin adayõ bõrakmak gibi bir niyetinin olmadõğõnõ belirtir.126 Bu gezinin sonucu, Rumlar ve Türkler'in pozisyonlarõnõn İngiliz Yönetimi tarafõndan kesinlikle algõlanmasõdõr. İlginç olan, henüz kendisine ait olan bir toprakta,bu düzeyde bir İngiliz yetkilinin ,mecliste kendisine ait verginin ödenip ödenmemesini tartõş 126 - A. Gazioðlu ,ENOSÝS Çemberinde ... s.99 -108 135 masõyla,Osmanlõ'nõn ilgilenmeyi bile gerekli görmeme sidir. Devletin bu ziyaretten haberdar olduğunu ve Churchill’in adada neler yaptõğõnõ takip ettirdiğini, bugün Başbakanlõk Osmanlõ Arşivinde bulunan bir belgeden anlõyoruz.127 Olup bitenin İstanbul’un bilgisi dahilinde gerçekleştiği,ortadadõr. Bu durum, Osmanlõ sarayõnõn ve devletin o gün içinde bulunduğu koşullarõ anlatmasõ bakõmõndan, ilginçtir. Eğer bu ilgisizliğin nedeni güç süzlük ise,kendi egemenlik haklarõnõ savunmaktan aciz kalan bir devletin içinde bulunduğu vahameti göstermektedir. Yok eğer dünyadan bihaber olmaksa,o da içinde bulunulan vahametin nedenlerini pek güzel anlatmaktadõr. 127 - Yýldýz Tasnifi Sadaret Hususi Maruzat Evraký 515 /141 nolu belge 136 D - İSTANBUL'DAKİ KIBRISLILAR : Ayni yõllarda İstanbul'daki bir grup Kõbrõslõ Türk de genel Türk tarihi açõsõndan ilginç roller oynamaktadõrlar. Kõbrõs 'õn bir köyünde doğup,memuriyete adada başla yarak yükselen Mehmet Kamil Paşa , 23 Temmuz 1908'deki ll. Meşrutiyetin ilanõndan sonra, Aralõk 1908'de yeni baştan sadrazamlõğa getirilir. Şubat 1909'dan itibaren İtthat ve Terakki'nin gücünü kõrmak üzere önlemler almağa girişir.128 Ayni günlerde geçmişi biraz karõşõk,bir başka Kõbrõslõ'nõn, Derviş Vahdeti'nin Volkan gazetesini çõkararak , halkõ İttihat ve Terakki aleyhine kõşkõrtmaya başlamasõ ve aslõnda hiç de şeriata ilişkin görüşler savunmamasõna rağmen129 İttihad-õ Muhammedi Cemiyeti diye bir örgüt kurup,padişahtan da para yardõmõ almasõ130 ve sonra da 31 Mart Vak'asõ'nõn baş kõşkõrtõcõsõ diye idam edilmesinin ardõnda Kamil Paşa'nõn olmasõ,güçlü bir olasõlõk gibi görülmektedir. Zira,Kamil Paşa Kabinesi,bir ay içinde düşürülmüştür. 31 Mart'õ takip eden günlerde , İttihad Terakki'nin en ciddi muhalifleri arasõnda yer alan Seda - yõ Millet gazetesi yazarlarõndan Ahmet Samim'in siyasi bir cinayete kurban gitmesinin ardõndan , Refik Halid,Kõbrõslõ Celal Sofuzade ve Halid Göksu ile birlikte, yine bir Kõbrõslõ , Kõbrõslõ Şevket ortaya çõkarak, ünlü İştirakçi Hilmi ile anlaşõp, İştirak gazetesinin 13 Haziran 1910 tarihli sayõsõnda, cemiyet 128 - Alpay Kabacalý , Türkiye’de Siyasi Cinayetler s.98 - H. M. Ateþin , age s.125 130 - A. Kabacalý ,age s.100 129 137 aleyhine büyük bir saldõrõ kampanyasõ başlatõrlar. Refik Halid , gazetedeki asõl beyannameyi kaleme alanõn, Şevket olduğunu yazar.131 Sonunda,tutuklanan Şevket'i , babasõnõn tanõdõğõ ve meslektaşõ olduğu için araya giren, Mahmut Şevket Paşa , zor kurtarõr. Bundan,o esnada İstanbul’da etkili olan,Kõbrõslõ bir paşa daha olduğunu anlõyoruz. l. Balkan Savaşõ esnasõnda , Sadrazam yine Kõbrõslõ Kamil Paşa'dõr. Nitekim İttihadçõlar'õn ünlü Bab-õ Ali Baskõnõ , ona karşõ yapõlõr. Baskõnda ,Yakup Cemil'in kurşunu Harbiye Nazõrõ Nazõm Paşa'yõ öldürürken, İttihad Terakki fedaileri , karşõlarõnda yine bir Kõbrõslõ bulurlar: Sadaret Yaveri Kõbrõslõ Tevfik Bey...O da öldürülenler arasõndadõr.132 O yõllarda Dersaadet'te bulunan Kõbrõslõlar'õn , İttihadçõlara şiddetle karşõ olmalarõnõn altõnda yatan nedenin , hemşerileri Kamil Paşa olmasõ , muhtemeldir . Öte yandan,adada , hem Rumlar,hem İngilizler ve hem de işbirlikçiler ile mücadele etmekte olan İttihatçõlar'õn ba şõnda olan Dr. Esad Bey , Kamil Paşa'nõn damadõdõr !133 131 - Refik Halid , Bir Ömür Boyunca s. 55 -60 - age s.148 133 - Bu konuda vali Stevenson’un kendi bakanlýðýna yazdýðý rapor için bkz. A. Gazioðlu, ENOSÝS Çemberinde Türkler s.158 132 138 E- EKABİR NELER YAPIYOR ? Bu arada,adada Kadõ ile Müftü Ali Rõfkõ Efendi arasõnda bir sürtüşme doruğa çõkmõştõr. Bazõ Kõbrõslõ'lar, İstanbul'a giderek ,(Bodamyalõzade Mehmet Münir Bey ve eniştesi Müsevitzade Osman Cemal Efendi ile yasama meclisi üyesi Mehmet Ziyai Efendi)134, Şeyhülislam'õ ikna edip,müftüyü 1 Şubat 1910 günü azlettirirler.Müftü tüm uğraşlarõna karşõn çevirilen entrikalarla baş edemez. Bugün Osmanlõ Arşivi’nden öğrendiğimize göre, müftü nün,Kur’an ile modernleşmenin uyuşmasõnõn mümkün olmadõğõna dair,bir fetva verdiği ileri sürülmüştür.135 Müftü, Şeyhülislam'õn yerine atadõğõ, komplonun mimarõ Hacõ Hafõz Ziyaeddin ile mahkemelik olur.Söylentiye göre, Ziyaettin Efendi Rüştiye başmual limliğinden alõnmasõnõn suçunu,müftüye yüklemek tedir.Ama dava sürerken,Ali Rõfkõ Efendi ölür ve ölümünün ardõndan,aklanõr. Ne var ki,1912'den itibaren, Kõbrõs Müftüsü,Hacõ Hafõz Ziyaeddin Efendi'dir.Kadõ Numan Efendi'nin şeyhülislam'a gönderdiği gerçekle bağdaşmayan raporlarõn ortaya çõkmasõndan sonra,o da ölür ve yerine Ali Rifat Efendi atanõr.1928'de bu makam lağvedilene kadar,yerinde kalõr. Öte 134 - Cemal Efendi’nin kardeþi F. Niyazi Korkut’un anýlarýndan aktaran, H.M. Ateþin ,Dr. F. Küçük ve Þeyh Nazým Kýbrýsi s.170 135 - TC Baþbakanlýk Osmanlý Arþivi ,Yýldýz Esas Evraký ,Sadrazam Kamil Paþa Evraký’na Ek .86/46 - 4192 no.lu belge 139 yandan,kõsa bir süre önce Hafõz Ziyaettin Efendi'nin entrikalarõna alet olarak İstanbul'a giden heyet içinde yer alan Müsevidzade Osman Cemal Efendi, 1911 Kavanin Meclisi seçimlerinde,aday çõkarak müftü ile mücadeleye girişir.136 Gerçi kendisi seçimi kaybeder ama o zaman yazdõğõ kitap, bugün o yõllarõ anlamamõzda, başlõca kaynaklar arasõna girmiş bulunuyor. Burada,bir ayrõntõ olmak üzere,1914'te İngiltere'nin tek taraflõ olarak,adayõ ilhak ettiğini ilan etmesine kadar,Kõbrõs Müftüsü'nün nasõl belirlendiğini de anlat makta,yarar var. Bu maksatla "Arz-õ Mazhar" diye bir sistem uygulanmaktaydõ.Sözkonusu sisteme göre,toplum içinde sivrilmiş ve bu görevi yapabileceğine inanõlmakta olan kişilerin taraftarlarõ,İstanbul'daki Meşihat Maka mõ'na (Şeyhülislamlõk) birer şahsi dilekçe ile baş vurarak,destekledikleri kişinin müftü "tensip edilmesini,arz ediyorlardõ". Kimin daha çok taraftarõ mektup yazarsa,o müftü tayin ediliyordu.137 Nitekim,Kamil Paşa Evrakõ arasõnda o tarihlerde yazõlmõş,Kõbrõs Kadõlõğõ’nõ talep eden Sait isimli bir zatõn,dilekçesi de bulunmaktadõr. Sanki de entrikacõlõğõ kõşkõrtmak üzere özel olarak bulunmuş bu sistemin sonuçlarõnõ,Kõbrõslõ Türkler acõ bir biçimde yaşadõlar. O günlerden kalan ender kaynaklardan biri olan Müsevvitzade'nin kitabõndan da anlayabildiğimiz gibi,bu sistemin sonucu,en entrikacõ olanõn yönetimi ele geçirmesi olmuştur. Entrikacõlõk liyakat ve basiretin 136 137 - Adsýz Kitap s. 51 -52 - H.M. Ateþin, age s.491 -492 140 önüne geçince, entrikacõnõn gündelik çõkarõ için bulun duğu makamõ kullanmasõndan daha doğal birşey olamayacağõ da, açõktõr. Bu çalõşmanõn ilerleyen bölüm lerinde, Osmanlõ'dan miras kalan bu sistemin nelere mal olduğunu ,tekrar ele alacağõz. F - RUMLAR BOŞ DURMUYOR : " Üst düzey" Kõbrõslõ'lar bu entrikalarla uğraşõyorken , adada 1912 yõlõ başlarõndan itibaren, başpiskopos liderliğinde , yeni bir Yunanistan'la birleşme kampanyasõ başlatõlmõştõr.138 Ada Türkleri ,buna kayõtsõz kalmazlar.Nisan ayõ ortalarõnda, yasama meclisinin Rum üyeleri topluca istifa ederler,büyük mitinglerle birleşme talebi sürdürülür. 9 Mayõs'ta başpiskopos Kirillos bir bildiri yayõnlayarak,"hiçbir dünyevi kuvvetin,kendilerini Yunanistan'la birleşmekten alõkoyamayacağõnõ" ilan eder. 27 Mayõs günü , Rumlar Lefkoşa ve Larnaka'da büyük mitingler düzenleyerek , ENOSİS taleplerini ileri götürmeye hazõrlanmaktadõrlar. O gün Limasol'da bazõ Rumlar Osmanlõ İmparatorluğu'nun Trablusgarb Savaşõ' nõ yitirmesini bahane ederek , Türklere sataşõrlar . Çõkan kavga, toplumsal bir olaya dönüşür . Başlayan çatõşmayõ bastõrmak için İngiliz Yönetimi, Limasol'a askeri birlik sevketmek zorunda kalõr.Çatõşmalarda,5 kişi ölür,134 kişi yaralanõr.139 Olaylar Limasol ile sõnõrlõ 138 139 - A. Gazioðlu ,age s.110 - Dr.A.An , Kýbrýs’ta Ýsyanlar... s.105 - 106 141 kalmaz adanõn pek çok yerinde yeni çatõşmalar görülür. Özellikle Lefkoşa yakõnlarõndaki Hamit Mandralarõ köyündeki olaylarõn sebebi yine Rumlar'õn Trablusgarb konusunda Türklerle alay etmeğe kalkõşmalarõdõr.140 İngiliz makamlarõ ,sonradan kurduklarõ bir komis yonun araştõrmalarõyla, bu olaylarõn organize bir biçimde Rumlar tarafõndan çõkarõldõğõnõ, tespit ettiler.141 29 Haziran 1912 günü İstanbul'dan direktif alan , Osmanlõ Devleti'nin Londra Büyükelçisi Muzurus Pasa , (kendisinin bir Rum olmasõ ilginçtir) Dõşişleri Ba kanlõğõna giderek bu olaylarõ protesto eden bir nota verdi ve İstanbul , oradaki üst makam sahibi Kõbrõslõlar ,görev lerini yerine getirdiklerini sanmaya, devam ettiler. Bunun arkasõndan, ada Rumlarõ Balkan Savaşõ'na katõlmak üzere gönüllü birlikleri oluşturarak,vatandaşõ olduklarõ ülkenin ordusuyla savaşmaya, Yunanistan'a gitmeğe başladõlar. İstanbul'un bu konudaki aymazlõğõnõ, sözkonusu savaşla izah etmenin mümkün olduğunu kabul etmekle birlikte, Kõbrõs'õn bir defa daha Şarki Rumeli'nin diyeti olarak görüldüğünü, belirtelim. Adanõn tarihi boyunca ,üç kõta ve büyük kültürler arasõna sõkõşmõş olmasõndan gelen bir talihsizlik sonucu,sürekli olarak birşeylerin diyeti olarak kullanõldõğõ görülmektedir. Aslõnda, bu durum Kõbrõs'a özgü de değil dir. Büyük güçler arasõnda kalan bütün zayõf halklarõn ortak kaderidir bu... Orta Asya ile Hindistan arsõnda kalan Afganistan, ayni yerle Çin arasõnda kalan Moğolistan,Çin ile Hindistan arasõnda 140 141 - A. Gazioðlu ,age s.109 -123 - age s.123 142 kalan Tibet , Rusya ile Almanya arasõnda kalan Polonya ,Orta Avrupa'nõn tam merkezinde bulunan Çekoslavakya , tarih boyunca stratejik konumlarõnõn kurbanlarõ olmuşlardõr. Kõbrõs da bunlardan biridir.Üç kõtanõn ve Asya,Avrupa, Afrika'da filizlenen bütün kültürlerin kesişme noktasõnda olmanõn,polikültürel bir yapõ geliştirmek gibi bir avantajõ bulunduğu gibi, böyle dezavantajlarõ da bulunmaktadõr. G - OSMANLILAR'IN İHANETİ : l. Balkan Savaşõ'nõn ardõndan , henüz Londra'daki Balkan Konferansõ sürerken,adanõn yasama meclisinin Türk üyeleri (ki başlarõnda İstanbul'un atadõğõ Evkaf Murahhasõ Musa İrfan vardõr)19 Aralõk 1912 günü, İngiliz Yönetimine baş vurarak,adanõn İngiltere veya Mõsõr'a bağlanmasõnõ talep ederler .142 Bu talebi,yenilginin moral bozukluğu ve Yunanistana bağlanma korkusuna atfetmek,mümkündür. Ama kõsa bir süre sonra ,ayni ekibin aralarõna müftü ve kadõyõ da alarak ve hem de savaş içinde ayni talebi tekrarlarken söylediklerinden , ihanetlerinin altõnda yatan saikin İttihad Terakki düşmanlõğõ olduğu anlaşõlacaktõr.1912 yõlõnda Kõbrõs'ta öğretmen olarak bulunan Müçteba Öktem'in anlattõklarõndan , "Evkafçõlar = İrfancõlar"õn 142 - Dr. A. An ,age s.106 143 zaten yöne timin adamõ olduklarõnõ,"sözde" Osmanlõ hükü metine tabi olan müftünün de aslõnda ,İngilizlere "mütemayil" olduğunu , "gerçek milliyetçilerin" , öğretmen Remzi Bey (Okan),Jöntürk Mehmet Rifat Bey (halk arasõnda, hala Con Rifat diye bilinir)gibi birkaç aydõn olduğunu anlamaktayõz.143 Onlarõn oynadõğõ rolü de, aşağõda ele alacağõz. 1913'te,müftünün başkanlõğõnda , " Cemaat - õ İslam Teşkilatõ" diye bir örgüt kurulur.144 Görünürdeki hedefi, Balkan Savaşõ sonrasõnda zayõflayan Osmanlõ Donanmasõna yardõm toplamak olup, aslõnda Kõraathane-i Osmani'den sonraki ikinci Kõbrõslõ Türk örgütlenmesi olmasõ bakõmõndan da değer taşõyan bu teşkilattan günümüze,neler yapabildiklerini anlatacak birşey kalmamõştõr. Ancak kurucularõnõn bir yõl önce,sömür gecilere biat etmiş kişiler olmasõndan gelen tutarsõz lõğõ,Osmanlõ Devleti,1. Dünya Savaşõ'na girer girmez, teşkilatõ dağõtõp,tekrar İngilizlere yaranmaya koşma larõndan, anlayabiliyoruz. 143 144 - Prof. Derviþ Manizade , 65 Yýl Boyunca Kýbrýs s.515 - H. M. Ateþin , Kýbrýs’ta Ýslami Kimlik Davasý s.138 144 H - KIBRIS TÜRK HALKI O DÖNEMDE NASIL DÜŞÜNÜYORDU ? 1891'de yayõn hayatõna atõlan Zaman gazetesi 'nin ilk sayõsõnda, yayõn ilkeleri sõralanmaktadõr. Bunlardan 4. sõrada olan " ENOSİS'e karşõ durmak"tõr. 1892'de yayõnlanan Yeni Zaman'õn da başyazarõ ayni kişi , Muzaferüddin Galip Bey olduğuna göre,farklõ bir çizgi izlemesi,beklenemez. Nitekim, gazetenin 30 Ocak 1893 tarihli sayõsõnda, ENOSİS gösterisi yapan Rumlar'a karşõ bir yazõ yayõnlanarak,adanõn eski sahibine devri istenir.145 Ayni yõl yayõnlanan Kõbrõs Gazetesi'nin yayõn 145 - C. Ünlü, Kýbrýs’ta Basýn Olayý s.25 145 ilkelerinin birincisi," Rum basõnõ ile savaşmak" ; 4.sü ise," Jöntürk davasõnõ sürdürmek"tir. Ayni çizginin sürdürüldüğü, görülmektedir. Bu arada yayõnlanan iki mizah gazetesi Kokonoz ve Akbaba'nõn da ayni doğrultuda yayõnlar yaptõklarõ,özellikle Akbaba'nõn açõkca Jöntürk yanlõsõ olduğu bilinmektedir.146 11 Aralõk 1899 günü yayõn hayatõna başlayan FERYAT ,doğrudan bir Jöntürk yayõn organõdõr. Sonradan yayõnlanmaya başlayan ve Evkafçõ çizgide olan Mirat-õ Zaman ile padişahçõ SUNUHAT'õn , doğrultularõ da bilinmektedir. Yayõn hayatõnda kendine yer bulan bu gazetelerden anlaşõlacağõ gibi,19.yy sonlarõ ile 20.yy başlarõnda , Kõbrõs Türkleri arasõnda etkin olan düşünceler, eski Osmanlõ tutuculuğu,jöntürk düşüncesi ve sömürge işbirlikçiliğidir. Osmanlõ tutuculuğunun temsilcisi, ulema ve eski ilmiyye sõnõfõdõr. Aydõnlarõn jöntürk olduğu,devlet mekanizmasõndan çõkarõ bulunanlarõn da, İngiliz yardak çõlõğõ yaptõklarõ anlaşõlõyor. Koloni idaresinin Türkler'den geniş oranda yararlandõğõ bilinmektedir. 1883'te ,639 Türk zaptiyeye karşõlõk, örgütteki Rum görevli sayõsõ, 79'dur.147 Türkler'in devletteki temsiliyeti,nüfuslarõna oranlandõğõ zaman, oldukça yüksektir. İlk İngiliz Yüksek Komiseri Sir Wolseley ,Londra'ya yazdõğõ raporlarda, Türkler'in at,kõlõç ve disipline yatkõnlõklarõnõn, Rumlar'dan çok üstün olmasõ dolayõsõyla , polis örgütü için onlarõ tercih ettiğin den söz etmektedir.148 Böylece koloni idaresinin 146 - age s.31 - Dr. N. Beratlý , Kýbrýs’ta Ulusal Sorun s.31 148 - A. Sayýl ,Kýbrýs Polis Tarihi s.82 147 146 devlet mekanizmasõnda daha yoğun oranda bulunan Türkler arasõnda ,işbirlikçi bir grubun oluşmasõnõn,alt yapõsõ da sağlanmõş olmaktaydõ. Evkafçõ diye anõlan bu kesim , Kõbrõs Türkleri arasõnda ekonomik güç ve devlet kaynaklarõnõ kullanma avantajõnõ da elinde tuttuğu için,direnmesi, padişahçõlardan daha uzun sürmüş ve sonunda, ilerde de görüleceği gibi,bu iki grup birbiri ile özdeşleşmişlerdir. I- NEDEN ORTAK BİR YAŞAM OLUŞMADI Toplumun alt sõnõflarõ ise, o dönemde bir İngiliz kaynağõna göre, " tamamõyla karacahil"dir.149 Osmanlõ'nõn adaya bõraktõğõ eğitim mirasõnõn düzeyi,budur. Son birkaç yüzyõlõ, dünyadan yalõtlanmõş bir adada , isyanlar, kõrõmlar, salgõn hastalõklar ve kuraklõkla boğuşarak geçiren bu insanlar,adanõn eski halkõ ile entegre de olmamõşlardõr. Zira Osmanlõ toplumsal düzeninin ana doğrultusu, farklõ unsurlarõn birleştirilmesine değil,ayrõ ayrõ tutulmasõna yönelik olarak düzenlenmiştir. Hristiyan topluluklarõn 149 - N. Kýzýlyürek ,Paþalar ve Papazlar s.13 147 müslümanlaşmasõ, devletin vergi gelirlerini düşüreceği için, Bab-õ Ali'nin işine gelmemektedir. Sonradan müslüman olunsa bile,hristiyan vergilerinin tahsiline devam edilmektedir. Müslüman topluluklarõn hristiyanlaşmasõ ise,büsbütün olanaksõzdõr. Dinlerarasõ evlilikler, mümkün değildir. Müslüman bir erkek, hristiyan bir kõzõn dinini değiştirerek onu nikahlayabil mekle birlikte, bunun tersi idamlõk suçtur. Ekonomik yaşamda da ayrõlõk ,özenle vurgulanmaktadõr. Müslüman bir köylü , toprağõna karşõlõk Çift Resmi , ürününden % 10 oranõnda Öşür ve dini vergi olarak da 1/40 oranõnda Zekat vergisi verir. Bir hristiyan köylü ise toprağõna karşõlõk İspençe , ürününden % 20 oranõnda Haraç, evindeki her kelle başõna bir onbeş yevmiyeye denk gelen Cizye ve kilisenin insafõna göre de dini vergiler verir. Yani, üretim araçlarõnõn mülkiyeti konusunda, bütün uyruklarõn pozisyonu aynidir ama üretim ilişkileri açõsõndan , müslüman olmak daha avantajlõ olup, farklõ topluluklarõn ortak çõkarlarõ bulunmamaktadõr. Bu bakõmdan kaynaşmalarõnõn alt yapõsõ ne maddi ve ne de manevi anlamda, yoktur. Bu şartlarda komşu ada Girit'te olanlarõn da Kõbrõs'a çok kolay ulaşmasõ ve Rumlar'õn 1790'lardan beri devam eden tahriklerinin õşõğõnda,19. yy sonlarõnda adadaki Türk alt sõnõflarõnõn, önceleri erki elinde tutanlarõn peşine takõlmakla birlikte, Rum ulusal emellerine boyun eğdiği hiçbir dönem,yaşanmamõştõr. Bunun gibi, ortak bir kimlik oluşturma girişimi de hiç yaşanmamõştõr. Zira çok kõsa süren KKK- Kõbrõs Komünist Partisi dönemi hariç,ada nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Rumlar'õn hiçbir kesiminden, tarihin hiçbir döneminde böyle bir yaklaşõm 148 görülmemiştir. Partinin son genel sekreteri Plutis Servas, Kõbrõs Komünist Partisi'nin adanõn bağõm sõzlõğõna yönelik politikalarõnõn da,Rum halk arasõnda tepkiyle karşõlandõğõnõ, söylemektedir.150 Birden çok halkõn yaşadõğõ pek çok ülkede,birlikte uzun yõllar devam eden yaşam,genellikle , ortak bir kültürün ortaya çõkmasõna neden olur. İsviçre gibi bazõ örneklerde, insanlar kendi alt = etnik kimliklerinin yanõnda, ortak bir üst kimlik geliştirmişlerdir. Ne var ki bu gelişmelerin ortaya çõkmasõ için o halklarõn, üretim ilişkileri karşõsõnda ortak çõkarlarõ temsil etme leri,birbirlerinin varlõklarõna saygõ göstermeleri ve bir kõsmõnõn temsil ettiği kültürel değerlerin,geriye kalanlara egemen olacağõ koşullarõn kendiliğinden ortaya çõkmasõnõn yanõnda hiçbir zaman,ortada zorun rolünün olmamasõ gerekir. Yukarõda anlatõlanlarõn õşõğõnda, Kõbrõs'ta iki halkõn ortak bir kimlik , ortak bir kültür , tek bir Kõbrõslõlõk oluşturmasõ , mümkün olmamõştõr. Bunun gizi, Osmanlõ döneminin toplumsal düzeninin altõnda aranmalõdõr. Zira tarih içerisinde kültür ,birbirinden kesin çizgilerle ayrõlmõş tek tek sahneler halinde yaşanan bir süreç değildir. Tam tersine kültür,tarihin başõndan gelip son suzluğa doğru uzanan bir bütün süreçtir. Bugün kim olduğunuz,dün kim olduğunuza bağlõdõr. Yarõn kim olacağõnõz ise, bugün ne olduğunuzun sonucudur. Bu satõrlarõn yazarõ,yetmişli yõllarda ,bu kitapta adõna rastladõğõnõz Fadõl Niyazi Korkut'un aday oldup yitirdiği bir seçimi 150 - Plutis Servas , Neriman Cahit ile Söyleþi ,ORTAM gazetesi 12-27.4.1999 149 anõmsamaktadõr. O Fadõl Niyazi Korkut ki,kardeşi Müsevvidzade Cemal Efendi'nin " biz Osmanlõlar" diye yazdõğõ satõrlarõ, bugün tarih diye okumaktayõz. Sadece bir kuşak evvel ,bu adada Osmanlõlar ve Reaya,yukarõda anlatõlan koşullar altõnda yaşamaktaydõ. Bizim kuşağõmõzsa, onlarõn dilini öğrenecek kadar bile Rumlarla yaşayamadõk. Aradaki o tek kuşak,nasõl ortak bir kimlik oluşturabilirdi ki ?! Bugün bunu arayanlar, "olsaydõ savaşmayacaktõk" ham hayalinden hareketle, olmayan birşeye "var" demekle, onun oluşacağõnõ ve adaya barõş geleceğini sanacak kadar, gaflet ve cehalet içindedir. Önemli olan , var olan durumun doğru saptan masõdõr. Ancak o zaman , Kõbrõs adasõnõn iki büyük halkõnõn neden savaştõğõ anlaşõlõr. Neden savaşõldõğõ anlaşõlmazsa, nasõl savaşõlmayacağõnõ bulmak da olanak dõşõnda 150 5 - BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARI A - İHANETTE KARARLILIK : 28 Ekim 1914'te iki Alman zõrhlõsõnõn Karadeniz'deki Rus limanlarõnõ bombalamasõyla, Osmanlõ İmparatorluğu fiilen savaşa girmiş olur. 2 Kasõm günü ,hem İngiliz Yönetimi ve hem de padişahõn kendisinin Kõbrõs'õn Müslüman Ahalisi'nin Liderleri olarak tanõmladõklarõ kadro , İstanbul'dan tayin edilmiş Evkaf Murahhasõ Musa İrfan , müftü ve kadõ , İngiliz Yönetimine bir mektupla başvurarak, " Adanõn İngiltere'ye bağlanmasõnõ ve kendilerinin İstanbul'un entrikalarõndan kurtarõlmalarõnõ” isterler.151 İngiltere onlarõn bu hevesini, karşõlõksõz bõrakmaz ve 4 Kasõm günü Osmanlõ İmparatorluğu'na savaş ilan ederken, 1878 tarihli Kõbrõs Konvansiyonu'nu da tanõmadõğõnõ,adaya el koyduğunu açõklar. İngiliz valinin merkeze yazdõğõ rapora bakõlõrsa, Kõbrõs Türk " ileri gelenleri" bu kararõ " tevekkülle karşõlarlar ve makamõna giderek, İngiltere'ye sadakatle hizmet edeceklerini , Os manlõ İmparatorluğunun Almanlarõn yanõnda savaşa girmesinden, utanç duyduklarõnõ " belirtirler.152 151 - Dr. A. An, Kýbrýs Türk Liderliði’nin...s.26 / A. Gazioðlu ,age,s.131 / N. Kýzýlyürek ,age s.14-15 152 - A. Gazioðlu ,age s. 131 151 İstanbul Hükümetinin de juré olarak kendi egemenliğindeki bir adaya son olarak tayin ettiği yöneticilerin tõyneti,işte buydu . Bab - õ Ali'nin adam seçimindeki isabet, dikkati çekmeğe değer. B- KIBRIS TÜRK AYDINLARI : Öte yandan,adada İngilizleri endişelendiren güçler de vardõ. Daha 4 Eylül'de Sömürgeler Bakanlõğõ'na gönderilen bir yazõ'da " Adada'ki Jöntürk Partisi'nin Britanya'ya karşõ , Osmanlõ İmparatorluğu ve 152 Almanya'dan yana faaliyet gösterdiği " bildiriliyordu.153 Bunlar , Osmanlõ Dahiliye Nazõrõ'nõn İngilizlere rica edip, gazetelerini kapattõrdõğõ ekipti ! " Liderlik"in utanç verici tavrõ, Kõbrõs Türkleri' nin büyük bir moral bozguna uğramalarõna yol açar. 1914 ile 1920 arasõnda nüfusun sekizde biri,Anadolu'ya göçer.154 Savaşõn başlangõcõ ile birlikte , eskiden padişahçõ ve artõk " İngiliz muhibbi" olan sözde liderler , koloni yöneticilerine bağlõlõklarõnõ kanõtlama telaşõna düşerler ama beri yanda , birçok gerçekten önde gelen Türk , tutuklanõp,Girne Kalesine hapsedilirler. Larnaka'dan Hasan, Raşit,Said ve Kamil Kenan'lar ; Mağusa'dan Mehmet Naim Bey (oğlu Şevki Efendi'nin de kale dõşõna çõkmasõ yasaklanõr),Lefkoşa'dan Karabardak Hasan Efendi , Limasol'dan Osman Osman cõk,ilk elde tutuklananlardõr. Bunlar , İttihat ve Terakki Partisi üyeleridirler.155 Bu arada,sömürgeciler, sadõk bendelerinin ümitlerinin aksine,onlarõn sadakatini müka fatlandõracaklarõna, 1915' te Yunanistan'a ,savaşa girmesi ne karşõlõk, Kõbrõs'õ vermeyi önerir. Savaşõn muhtemel galibi belli olmadõğõndan Yunanlõlar bu öneriye yaklaş mazlar. Bu öneri ve sonrasõnda, adanõn müslüman "önderleri"nin bütün yaptõğõ ,yasama meclisindeki birkaç konuşma ile, Girit ve Teselya'yõ anõm satarak, kolonyalistlerden merhamet dilenmek olur.156 153 - Jacop M. Landau , PanTurkizm in Tukey’den akt. Dr. A. An,age s.42 154 - A. Gazioðlu ,age s.140 155 - Con Rifat’ýn kýzý Þifa Dizdar Hanum’dan akt.H. Fedai ,Kýbrýs’ta Masum Millet Olayý s.226 156 - Hill’den akt. S. Ýsmail - E. Birinci ,Ýki Ulusal Kongre s.58 153 Öte yandan her nasõlsa tutuklanmaktan kurtulmuş olan Cingizzade Con Rifat,Dr. Esat,Dr. Behiç, ve çevreleri , savaş boyunca halkõn moralini yüksek tutmak ve orduya yardõm etmek amacõyla Selimiye Camii'nde, Cuma günleri konuşmalar yapõyorlardõ. Sürdürülen faaliyetin bundan ibaret olmayõp, ileride ele alacağõmõz Söz ve Doğru Yol gazeteleri'nin yayõncõsõ Remzi Okan (ki o da ayni çevrenin mensubudur) vasõtasõyla Türkiye ile ada arasõnda bir istihbarat faaliyetinin sürdürüldüğü anlaşõlmaktadõr.157 Daha sonraki yõllarda,İngiliz Hükümeti Türkiye dõşõndaki Pan - Türkist hareketleri incelerken, adadan,SÖZ gazetesinin yayõnlarõnõ örnek gösteren raporlar alõr.158 8 Eylül 1919 tarihinde yayõn hayatõna atõlan Doğru Yol gazetesinde izleyecekleri yolun ,"Kõrõmlõ İsmail'in yolu " yani jöntürklük/ ittihatçõlõk olacağõnõ ilan etmiş bulunan Mehmet Remzi Bey,siyasi faaliyetleri sonucu öğretmenlikten ayrõlmak zorunda bõrakõlmõş,bir aydõndõr. Feryat gazetesi başyazarõna yapõlan bu göndermeden, kendisi ile tanõştõklarõ anlaşõlõyor. Anõlarõnda,SÖZ gazetesi matbaasõnda çalõştõğõnõ anlatan,ve Remzi Okan ile Cingizzade Con Rifat Efendi'yi şahsen tanõdõğõ bilinen bugünkü KKTC Cumhurbaşkanõ Sayõn Rauf Denktaş, 5 Nisan 1999 günü yaptõğõmõz bir görüşmede, kendisine, savaş esnasõndaki bağlantõnõn, Dr Behiç Bey tarafõndan,adanõn kuzey sahillerindeki Akdeniz köyü kõyõlarõna gelen ,donanmaya bağlõ denizaltõlar 157 - Türkiye’nin Kýbrýs Konsolosluðu görevlisi Kemal Oram’dan akt. Dr. A.An age s.53 -56 / S. Ýsmail - E. Birinci ,Atatürkçü Kýbrýs Türkleri s. 158 - Vali Palmer’in raporu için bkz. Dr. A. An age s.245 154 vasõtasõyla sürdürüldüğünün, aktarõldõğõnõ belirtmiştir. Birinci Dünya Savaşõ esnasõnda, Teşkilat - õ Mahsusa’nõn ,Trab lusgarp ile bile denizaltõlar vasõtasõyla ilişki kurmasõ dikkate alõndõğõnda159 ,sözkonusu iddianõn ciddiyeti anlaşõlabilinir. 159 - Ergun Hiçyýlmaz ,Teþkilat - ý Mahsusa’dan MÝT’e s.17 155 6 - MÜTAREKE VE KURTULUŞ SAVAŞI YILLARI: A - AYDINLAR HAKLI ÇIKIYOR : 1918'de artõk Osmanlõ İmparatorluğu'nun savaşõ kazanamayacağõ belli olmuştur. Yine Selimiye Camii ' indeki bir Cuma namazõ söylevinden sonra , Cingizzade Con Rifat , Dr. Esat, Dr. Behiç ve Avukat Fadõl Niyazi Korkut tutuklanõrlar.160 Savaş sonrasõnda, adanõn savaşa son anda galipler safõnda katõlan Yunanistan'a verileceğinden, artõk ciddi biçimde kuşkulanmaya başlayan "liderlik" bu defa telaşa kapõlõr.13 Kasõm 1918'de müttefik donanmasõnõn İstanbul'a girmesi üzerine , savaşõn artõk kaybedildiği anlaşõlõr ve herkes hareketlenir. Müftü Hacõ Hafõz 160 - H. Fedai ,age s.228 156 Ziyaettin Efendi , bir kongre toplamaya girişir. Dr. Esat ve Dr. Behiç ise bir parti kurarlar : Türkiye ile Birleşme Partisi... Sir G.Hill'e göre bu ," Türkçü ve İslamcõ" bir parti olup,kurucularõ da İttihatçõdõrlar.161 10 Aralõk 1918'de müftünün evinde l. Milli Kongre toplanõr. Katõlõmcõlarõn kimler olduklarõnõ , bilemiyoruz. Ne var ki sonradan Remzi Okan'õn bu konu ile ilgili hatõralar yayõnlamasõndan , kongreye bu grubun da katõl dõğõ anlaşõlabilir.162Kongre'de oy birliği ile Müftü Hacõ Hafõz Ziyaeddin Efendi'nin temsilci seçilerek, İstan bul’dan Kõbrõslõ Sofuzade Celal Bey'i de yanõna alarak , Paris'e gidip , galip devletler temsilcilerine ada Türkleri' nin Yunanistanla birleşmeye karşõ olduklarõnõ ve İngiltere adayõ terk edecekse , Kõbrõs'õn Osmanlõ devletine geri verilmesini istediklerini bildirmesini kararlaştõrõr.163 Daha birkaç yõl önce hazretin "sadakatle biat ettiği" İngilizler,hemen üç gün sonra, müftünün adadan çõkõşõnõ yasaklarlar.164 Bir başka iddiaya göreyse, müftünün kendisi,Paris’e gitmekten “imtina eder”165 Oysa bir Rum heyeti ,rahatça Paris'e gider. Damat Ferit Paşa başkan lõğõndaki Osmanlõ delegasyonu , Paris'te "Mõsõr ve Kõbrõs'õn durumunu da konuşmak" isteyince, İngilizler kendilerine galip devlet olmadõklarõnõ,bu çeşit isteklerde bulunamayacaklarõnõ hatõrlatõrlar.166 161 - S. Ýsmail - E. Birinci age s.58 - age s.28 -29 163 - age s.30 -31 164 - age s. age 165 - H.M. Ateþin ,Kýbrýs’ta Ýslami Kimlik Davasý s.155 166 - A. Gazioðlu age s.162 162 157 Bu arada,müftü efendinin yanõna almak kararlõlõğõ gösterdiği Sofuzade Celal’in de kim olduğunu belirt mekte,yarar var. Kendisi İstanbul’da yerleşmiş Kõbrõslõ Kõbrõslõ bir avukat olan Sofuzade Celal Bey,bilinen İttihat ve Terakki karşõtlarõndan olup,Hürriyet ve İtilaf çõlarla yakõn temas halindedir.167 Ziyaettin Efendi’nin yanõna onu almaya karar vermesinin altõnda yatan saik, İstanbul hükümetine yakõnlõğõ mõ yoksa ikisinin de ayni meşrebin sahibi olmasõ mõdõr,bilinmez ! 167 - Refik Halid Karay ,Bir Ömür Boyunca ,s.59- 320 158 B - İSYAN GİRİŞİMİ VE SON OSMANLILAR: 26 Nisan 1919 günü,İngiliz yönetimi ,Dr.Esat,Dr. Behiç ve Hasan Karabardak'õ bir kez daha tutuklar. Bu defa,bu "sertlik yanlõlarõnõn",paskalya esnasõnda , Türkler'e bazõ gösteriler yaptõrõp,Rumlar ile çatõşmalar çõkararak,çõkan kargaşadan istifade ,Mağusa'daki esir kampõndaki Osmanlõ askerlerini kurtarõp silahlandõrarak isyan çõkarõp,adadan İngilizleri kovmayõ planladõklarõ öğrenilmiştir. Lefkoşa'ya getirilen,bir askeri birlik tarafõndan yakalanõrlar.168 Cingizzade Con Rifat,bu kez hukuk öğrenimine devam etmek üzere İttihat Terakki'nin yardõmõyla İstanbul'a gitmiş169 bulunduğu için,tutuk lanamaz. Ama bu ifade bile, bağlantõnõn fiziki ve sürekli olduğunu göstermeye, yeter. Dr. Esad Bey dokuz ay hapis yattõktan sonra,Anadolu'ya geçip,Kurtuluş Savaşõna katõlõr. Dr. Behiç Bey'in ise hapisten çõktõktan sonra, adõ bir cinayete karõşõr ve idam edilir. Behiç Bey'e,içkili iken karõsõnõn kendisini aldattõğõ söylenerek bazõ aldatõcõ karineler ileri sürülmüş, o da buna inanarak, eşini o gece öldürmüştür. Rauf Denktaş, başsavcõlõğõ esnasõnda bu dosyayõ incelediğini sözkonusu cinayetin , ağõr tahrik altõnda ,tasarlanmadan işlenmiş bir suç olduğunu, cezasõnõn idam 168 - Vali Palmer’in bakanlýðýna yazdýðý ayni gün tarihli rapor için bkz. A. Gazioðlu age s.158 -159 169 - Þifa Dizdar Haným’dan akt. H. Fedai,age s.230 159 olamayacağõnõ,bu bakõm dan , idamõn ve olayõn bir komplo olmasõ gerektiğini ileri sürmektedir.170 8 Eylül 1919 günü , Kõbrõs Türkleri bir başka mücadeleci adamõn , Mehmet Remzi Okan'õn ,avukat arkadaşõ Ahmet Raşit Bey ile birlikte çõkardõklarõ bir gazetenin ilk nüshasõnõ okurlar. Daha sonralarõ , Ahmet Raşit Bey'in baskõlara dayanamayõp, Anadolu'ya gitme siyle kendi adõna SÖZ gazetesini çõkaracak olan Mehmet Remzi (Okan)Bey, bayrağõ devralõr. Yukarõda Kemal Oram'õn faaliyetleri dolayõsõyla da adõnõ andõğõmõz Remzi Bey,o yõllarda binikiyüz abonelik bir tiraj tutturarak, jöntürkçülükten gelip; ittihatçõlõk'tan geçen öncüllerinin davasõnõn adõnõ bu defa Kemalistlik'e çevirip, mücade lesini sürdürür.Bu arada,müftü Hacõ Hafõz Ziyaeddin Efendi de oğlunun yüzbaşõ yapõlmasõ karşõlõğõnda , İngilizciler safõna katõlmaya hazõrlanmaktadõr.1925'te damadõnõ da Evkaf Murahhasõ seçtirip,safõnõ açõkca belirleyecektir.Ziyaettin Efendi, Kõbrõs'a Uşak'tan hicret etmiş Basmacõlar Şeyhi Hacõ Mustafa Ağa ile Lefkoşalõ Hacõ Fatma Molla'nõn oğlu olarak H.1350 tarihinde Lefkoşa'da doğar. Ailesinin ilmiyye sõnõfõyla olduğu kadar,esnaf loncalarõ ve ticaretle de ilgili olduğu görülüyor. Hacõ Mustafa Ağa'nõn bir esnaf şeyhi olduğuna bakõlõrsa,mutasavvõf olduğu kesin olmakla birlikte,İslam heterodoksisine de yabancõ olmadõğõ anlaşõlmaktadõr. İstanbul'da köklü bir din eğitiminden geçip, H.M. Ateşin'e göre " Osmanlõ'nõn son dönem ulemalarõ" arasõna girdikten sonra adaya dönen Ziyai Efendi, 1880 yõlõnda Lefkoşa Rüştiyesi'ne başmuallim 170 - 5 Nisan 1999 günkü görüþmede söylenmiþtir. 160 olarak atanõr ve Tüccarbaşõ Derviş Paşa'nõn kardeşi Fuat Efendi'nin kõzõ ile evlenir.1711896'da Kavanin Meclisi seçimlerine katõlõp,Lefkoşa / Girne milletvekili olarak meclise giren Mehmet Ziyaettin Efendi, 1904 yõlõnda karşõtõ Evkaf Murahhasõ Musa İrfan'õn meclisteki bir oylamayõ bahane ederek, kendisi hakkõnda çõkardõğõ "Rumcudur" söylentisi üzerine, milletvekilliğinden istifaedrek, Girne Kadõlõğõ'na çekilir. 1901'de ,sonradan Türk Bankasõ adõnõ alacak olan İslam İddihar Sandõğõ'nõ kurarak , çok uzun süre yönetim kurulu başkanlõğõnõ da sürdürecek olan Hacõ Hafõz Mehmet Ziyaettin Efendi'nin,din adamlõğõ ile dinen haram olan faizle yaşayan bir banka yöneticiliğini bir arada yürüte bilmesinden, marifet sahibi birisi olduğu anlaşõlmaktadõr. 1910'da yukarõda da anlatõldõğõ gibi, ilginç bir entrika ile müftü Hacõ Ali Rõfkõ Efendi'yi makamõndan ederek , önce fiilen ,1912'den sonra da resmen Müftü olan Ziyaettin Efendi,bir söylentiye göre bu operas yonla,kendisini Rüştiye başmuallimliğinden almõş olan eski müftüden , intikamõnõ almõştõr. 1912'den itibaren siyasi faaliyetlerinin doğrultusu hakkõnda yukarõda yeterli bilgi verilmiş olan Ziyaettin Efendi , Lozan Konferansõ devam ederken,"ada Türkleri Türkiye'te bağlanmak istiyor" anlamõnda bir dilekçe hazõrlayõp,bunu imzaya açarak,binlerce Türke imzalatõr. Sonra da oğlu Faiz Bey'in yüzbaşõ yapõlmasõ karşõlõğõnda, bu dilekçeyi İngilizlere teslim edip,yokedilmesini sağlar.172 Bir süre sonra, diğer oğul 171 172 - H.M. Ateþin,age s.150 -Dr. A. An ,age s.69 161 Fuad Bey de yargõçlõğa atanõr. Bu arada,1920'de Londra Konferansõ'na katõlan TBMM Heyeti'nden Kõbrõslõ Sõrrõ Benlioğlu'nun , Brindizi'ye varõr varmaz adaya bir telgraf çekerek, Kõbrõs Türkleri'nin taleplerinin bildirilmesini istediği ve yanõt alamadõğõnõ da ekleye lim.173 Evkafçõlar'õn hali zaten ortada idi de;" acaba müftü efendi ne ile meşguldü?" sorusunun cevabõ yukarõdaki bölümlerde anlatõlmaktadõr: "İstanbul'daki serdengeçtiler tarafõndan yönetilmektense, İngiliz idaresi " mi tercih ediliyordu ? 1925'te bir kez daha talih Ziyaettin Efendi'nin yüzüne güler. Evkafçõlar'õn lideri, murahhas Musa İrfan aniden ölür. Evkaf Murahhaslõğõ'na Defterdarlõkta muhasip (bazõ kaynaklara göre tercüman) olarak çalõşmak ta olan, müftünün kardeşi Cemal Efendi'nin oğlu ve kõzõnõn kocasõ Mehmet Münir atanõverir. Oğullardan son ra, damat da " yerleştirilmiştir". Bu dönemde, müftü efendinin,Lozan sonrasõnda İngiliz vatandaşlõğõna geçmeyi kabullenemeyip , adayõ terkeden Türkler'in mallarõnõ ucuza kapattõğõ için, göçe karşõ çõkmadõğõ ,bu yolla daha da zenginleştiği ileri sürülmektedir.174 Öte yandan , Evkaf Murahhaslõğõ'na vekaleten atanan damat Münir Efendi,ayni yõl yapõlan seçimlerde Kavanin Meclisi'ne de girmesinin yanõnda,1926'da vali tarafõndan İcra Meclisi'ne de atanarak , tam onbir resmi görev ve makamõn sahibi haline gelmiştir.175Sonradan "Sir" ünvanõ da verilecek olan müftünün damadõ/yeğeni 173 - age s.71-72 - Ali Nesim’den akt. Dr.A.An age s.34 175 - N. Kýzýlyürek ,Paþalar ve Papazlar ,s.15 -16 174 162 , artõk adadaki en önemli İngiliz işbirlikçisidir. Nitekim,1930'larda Kõbrõs'taki Kemalist hareketin önde gelenleri arasõnda olduğunu düşündükleri Hakim Raif Bey'in peşine düşüp,onu İngilizlere jurnal edenler de müftünün oğullarõ ve damadõdõr. 176 1927'de Müftü Hacõ Hafõz Ziyaettin Efendi , artõk emekliye ayrõlacaktõr. Ne var ki artõk ne bir İstanbul Hükümeti ne Meşihat Makamõ ve ne de arz-õ mazhar entrikasõ çevirme olanağõ yoktur. Şimdi işler, daha kolaydõr. Müftünün kardeşi Cemal Efendi'nin kõzõ ile evli, Sir Münir'in eniştesi , Mağusa/İskele Kadõsõ Hür remzade Hakkõ Efendi,kimseye sorulmadan,İngiliz yönetimi tarafõndan müftülüğe getiriliverir. Sonradan, onun oğullarõ da sömürge yönetiminde önde gelen görevler alacaklardõr. Operasyon bitmiş değildir! Hürremzade Hakkõ Efendi,19 Kasõm 1928 günü bir mektup alõr. Müstemleke Müsteşarlõğõ'ndan gönderilen bu mektupta,kendisine müftülük makamõnõn 1 Ocak 1929'dan itibaren lağve dileceği ve kendisinin de bu ünvanõ kullanamaya cağõ,kendisine gereken tavizin verileceği ve ayrõca Evkaf Dairesi yönetiminde kurulacak olan Fetva Eminliği makamõnõn da ona önerileceğinin anlaşõldõğõ, yazõlõdõr.177 Ayni gün , Evkaf Murahhasõ Sir Münir de ayni makamdan "Gizli" başlõklõ bir mektup alõr. Mektupta denir ki : " 104/28 numaralõ ve sõrasõyla 8 ve 17 Kasõm tarihli mektuplarõnõzõn alõndõğõ ve müstemlekeler bakanõnõn tasvibiyle...valinin 1 Ocak 1929'dan itibaren 176 177 - A. Gazioðlu,age s.233 - H. M. Ateþin ,age s.243 - 244 163 müftülük makamõnõ lağvetmeye karar vermiş bulunduğunu size bildirmeye Ekselans tarafõndan memur edildim."178 Bu gizli mektuptan,müftülüğün lağvedilmesi fikrinin,Ziyaettin Efendi'nin damadõ; Hürremzade Hakkõ Efendi'nin de eniştesi olan, Sir Münir'den çõktõğõ anlaşõlõyor. Kadõlõk da, o yõl içinde ilga edilmiştir. Bu işlem esnasõnda, Münir Bey ile birlikte Hakim Raif Bey ve M. Şevket Bey, sömürgecilere yazdõklarõ bir raporda, şer'i hukukun artõk geçerli olmadõğõnõ ileri sürmüş lerdir.179Bu raporun altõna imza koyan insanlarõ yönlendiren saiklerin çok farklõ olduğu anlaşõlmaktadõr. M. Raif ,ve M. Şevket Atatürk Devrimlerini takip ederek,ada Türkleri'nin modern hukuk kurallarõ ile yönetilmesini sağlamaya çalõşõrken; M. Münir , toplumun bütün iplerini kendi eline almanõn hesaplarõnõ yapmaktadõr. Böylece,Osmanlõ'dan miras kalan Evkaf Murahhasõ- Müftü - Başkadõ yönetici sacayağõ ortadan kalkõp, Sir Münir tek yönetici durumuna geçer. Bu gelişme,1912'den itibaren zaten varlõk nedenini giderek yitirmeye başlamõş olan,siyasi Müftücüler Padişahçõlar grubunun da sonudur. Osmanlõ'nõn en son atadõğõ Müftü Hacõ Hafõz Ziyaettin Efendi'nin damadõ ve oğullarõ ile birlikte eski Müftücüler'in önde gelenleri Ziyai Efendi henüz hayatta ve aklõ erer iken ,işbirlikçi Evkafçõlar'õn başõna geçmiş olur. Damat Sir Münir " Müslümanlar Etnarhõ" olmaya kuşanõr.180 178 - age s.244 - age s.220 180 - Dr. N. Beratlý ,Kýbrýslý Türkler’in Tarihi c.III s.80 179 164 Ziyai Efendi,30 Temmuz 1936 günü vefat eder ve Girne Kapõsõ mezarlõğõna gömülür. Ancak, 1954 yõlõnda , uzun ve acõlõ bir mücadeleden sonra, nihayet Evkaf'õ ele geçiren Dr. Küçük ekibi, mezarlõğõn bulunduğu alana modern okul binalarõ yaptõrmaya karar verir. Ziyai Efendi'nin mezarõ ailesi tarafõndan yerinden kaldõrõlõr ve kemikleri Küçük Kaymaklõ mezarlõğõna taşõnõr. Adada, ulemanõn saygõnlõğõnõ da ortadan kaldõ ran,Osmanlõ ilmiyye sõnõfõndan bir Osmanlõ yöneticinin bir din adamõnõn,serencamõ, işte budur ! 1930'lardan sonra , " Halkçõ" kadronun bunlarõ ekarte etmesinden daha doğal hiçbir gelişme bekle nemezdi. O kadronun, bunlara duyduğu tepki ile adeta din düşmanõ olmamalarõ da, hiç bir biçimde beklenmeme liydi.Bugün Dr. Fazlõ Küçük'e din adamlarõna hor davrandõğõ için saldõranlar , haksõzlõk ettiklerini anlamalõ dõrlar. Kõbrõslõ Türkler'in ulema ve artõklarõna saygõ duymamasõnõn suçlusu, Dr.Fazõl Küçük değil,bizzat ken dileridir. Halifenin sözcüsü iken bir anda " Union Jack'õn hizmetkarõ " olabilen bu kafa yapõsõ,anlaşõlõyor ki Hz. Ali'nin " zamana uyun" öğüdünü de, kendi çõkarõna canõ çektikçe mutasyona uğrayabileceği, şeklinde kavramõştõr. Önemli olan,müftü efendinin bu tavrõyla, Müsevvitzade Cemal Efendi'nin 1911'de yazdõklarõnõn doğruluğunu kanõtlamasõ değil, ondan sonra ada Türkleri'nin artõk ulemayõ ciddiye almamasõna neden olarak,bu günkü laik kimliğinin zeminini döşemeye başlamasõdõr. 165 C - BU TAVRIN ALTINDA NE YATIYOR? Hacõ Hafõz Ziyaettin Efendi’nin izlediği bu politi kanõn, elbette ki nedenleri bulunmaktadõr. H. M. Ateşin’in “ Osmanlõ’nõn son dönem ulemasõndan” diye tanõmladõğõ ,Ziyaettin Efendi’nin,gerçek bir Osmanlõ olduğu anlaşõlõyor. Müsevvitzade Cemal Efendi’nin “ her ne olduysa,İstanbul’daki yüksek mevki sahibi hemşerilerimizin bilgisi dahilinde oldu” demesi de önemli bir kopyadõr. 1918’de Meclis - I Milli toplan tõsõndan sonra Paris’e gidip, Türk toplumunun da haklarõnõ savunmasõ kararõ alõndõğõnda, müftü efendinin yanõna almak istediği Sofuzade Celal’in ,bu önemli Kõbrõslõlar’dan biri olduğu ve önemli Hürriyet ve İtilaf’çõlar arasõnda bulunduğu görülmektedir. Yani Hacõ Hafõz’õn , Osmanlõ merkezindeki politik ayrõşmanõn için de yer tuttuğu anlaşõlmaktadõr. Bu dönemde, Hürriyet ve İtilaf Fõrkasõ’nõn en önemli dõş politika açõnõmõ ise, “ Avrupa Düvel - i 166 Muaz zamasõnõ ve özellikle İngiltere devlet-i fehimanesini ürkütmemek”tir.181 Bu amaçla parti, dõş politikasõnõn merkezine İngiliz Dostluğu’nu oturtmuştur. Tanzimat sonrasõnda ,Osmanlõ dõş politika okullarõnõn,hep bu eksene oturtulmasõna bakarsak, bu politika yanlõş ama an laşõlõrdõr. Fõrka’nõn bu politikasõnõ uygulamak için izlediği yol ise,” Kamil Paşa etrafõnda birleşmek” diye özetlenmekteydi.182 Sonuçta iş gelip, “ İstanbul’da yük sek mevki işgal eden Kõbrõslõlar ” õn , en yükseğinin des teklenmesine dayanmaktaydõ. Öte yandan, “İngiliz dostluğu” bahsinde, Hürriyet ve İtilafçõlarõ çok fazla suçlamak da yersiz olur. Zira Tanzimat öncesinden başlayarak, Osmanlõ dõş politika geleneği, bir büyük devlete yaslanarak, onu ötekilere karşõ kullanõp,arada kendi çõkarlarõnõ korumaya çalõşmak biçiminde özetlenebilir. Nitekim , İngilizci olarak bilinen tek sadrazam Kamil Paşa olmadõğõ gibi , İngilizcilik, salt Hürriyet ve İtilaf mensuplarõna ait bir tanõmlama da değildir. Ünlü İngilizciler arasõnda, Mithat Paşa , Sait Paşa gibileri bir yana bõrakõn , Talat Paşa bile sayõlabilir. Politik değerlendirmelerine bugün bile hayranlõk duyulabilecek olan İttihad ve Terakki’nin lideri, Alman cõlõkla özdeşleştirilebilecek dõş politikasõna karşõn, iktidardan düşünce , yarõ resmi görevleri olduğu bilinen bir İngiliz gazetecisine , İngiltere’ye duyduğu hayranlõğõ anlatarak, bilinen dõş politikasõnõn nedenini , 181 - Rýza Tevfik’ten akt. Ali Birinci ,Hürriyet ve Ýtilaf Fýrkasý s.58 -59 182 -age s.60 167 İngiltere ve müttefiklerinin, İttihatçõlarõ kendi paktlarõna almamasõ o larak anlatõr.183 Dõş politikasõ bu minval üzre yürütülen Osmanlõ Devleti’nin , o koşullarda Kõbrõs Adasõ yüzünden İngilte re ile sorun yaşamayõ göze alamayacağõ,ortadadõr. D - LİDERLİK EL DEĞİŞTİRİYOR : Kurtuluş Savaşõ yõllarõnda,Remzi Okan ve SÖZ gazetesi etrafõnda, yeni bir ekip göze batmaya başlar Bütün kurtuluş savaşõ yõllarõ boyunca,SÖZ ekibi Kõbrõslõ Türkler'in ilgisini yüksek tutmak,Anadolu'ya lojistik destek sağlamak üzere çõrpõnõrlar.İzmir göçmen lerine yardõm etmek için, cemiyetler kurup, yardõm kampanyalarõ düzenlerler.21 Ağustos 1922 Büyük Taarruz'un başlamasõndan bir gün önce, TBMM Matbuat Umum Müdürü Ağaoğlu Ahmet'in, Remzi Bey’e gönderdiği ,savaşa duyulan ilgi ve yardõmlarõn devamõnõ isteyip saygõlar sunan mektup184, ilginçtir. İlginç olan bir başka husus , İngiliz Sömürge 183 184 - Alpay Kabacalý , Talat Paþa’nýn Anýlarý s.163 - 187 - S. Ýsmail - E. Birinci ,Atatürkçü Kýbrýs Türkleri ,s. 264 168 yönetiminin sürekli olarak SÖZ'ün Anadolu'dan finanse edildiğinden kuşkulan masõna rağmen bunu kanõtlayamazken, gerçekten de bizzat Kemal Atatürk'ün emriyle,Siirt Mebusu Mahmut Soydan tarafõndan İstanbul'daki özel bir adresten,SÖZ'e kaynak aktarõlõyor oluşudur. Nitekim, Latince hurufat almak üzere İstanbul'a giderek , Naşit Hakkõ Uluğ ile görüşen Remzi Okan aradõğõnõ bulamayõnca, bizzat Atatürk'ün emri ile, Cumhuriyet gazetesi için gelen harfleri alarak adaya dönmüş ve yeni harflerle yayõnlanan ilk Türkçe gazete de SÖZ olmuştur. Uluğ, Kemal Atatürk'ün kendisine kapalõ bir de zarf vererek , Remzi Bey'e iletmesini istediğini belirtiyor.185 Zarf, Remzi Okan'a verilmiş! Kurtuluş savaşõ yõllarõnda, Kõbrõs'tan yapõlan katkõ,bu kadarla da sõnõrlõ kalmaz. 1. TBMM Hükü meti'nin İktisad Bakanõ Sõrrõ Bey(Benlioğlu), Kõb rõslõ'dõr.Kendisi,Bekir Sami Bey başkanlõğõnda Londra Konferansõna katõlan TBMM Heyeti üyelerindendir.186 Kemal Atatürk'ün özel kalem müdürlüğünü yõllarca sürdüren Hikmet Bayur da ,Kamil Paşa ahfadõndan olup,o da Kõbrõslõ'dõr. Ankara'daki Kemalist kadronun önde gelenleri arasõnda, Saffet Engin,v.b. gibi daha pek çok Kõbrõslõ Türk bulunmaktadõr. Adadaki Türk halk, Kuvayi Milliye’yi desteklemek için yoğun kampanyalar düzenlemektedir.187 Anadolu’da savaşan Yunan ordusunda da, Kõbrõslõ Rum asker ve subaylar görev yapmaktadõr. Bun lardan en ünlüsü,Yorgo Grivas’tõr. 27.8.1991 tarihli 185 - age s.261 -263 - Dr. A. An ,Kýbrýs Türk Liderliði’nin Oluþmasý s.69 -70 187 - Ayrýntýlý bilgi için,bkz. S. Ýsmail - Birinci ,Ýki Ulusal Kongre 186 169 ALİTHİA gazetesinde,bu “kahramanlarõn” listesi ve Rumlar’õn işgal ordusuna yaptõklarõ yardõmlarõn dökümü yayõnlanmõştõr. Adadaki kadro,1930'dan başlayarak,eski yapay "liderlik" kadrosunu tasfiye ederek önderliği ele geçirme yi başarmõş ve işbirlikçilerin , toplum hayatõndan dõşlan masõna ön ayak olmuştur. Bugünün KKTC Cumhurbaş kanõ da , çocukluğunun yaz tatillerinde, SÖZ gazetesi çalõşanlarõndan idi.188 Bu çalõşmada adõnõ sõkça andõğõmõz Con Rifat Efendi de sömürge zõndanlarõnda son defa, R. Denktaş'õn babasõnõn cenaze töreninde yaptõğõ konuşma dolayõsõyla yatmõştõr.189 Kõbrõs Türkleri 'ne Osmanlõ'nõn yadigar bõraktõğõ Evkaf ve Müftülük ve Maarif sorunlarõ ise ancak 20.yy ortalarõnda,Kõbrõslõ Türkler'in,Sömürge Yönetimine karşõ verdikleri uzun ve yoğun mücadeleler den sonra, çözülebilmiştir.190 188 - R.R. Denktaþ ,Karkot Deresi - H. Fedai age s.235 190 - Bu konuda ayrýntýlý bilgi için bkz. Dr. Nazýn Beratlý Kýbrýslý Türkler’in Tarihi c.lll 189 170 7- LOZAN : 171 A- LOZAN ÖNCESİNDE KIBRISLI TÜRKLER' İN DURUMU NEYDİ ? Anadolu Savaşõ'nõn hemen ertesinde, Kõbrõslõ Türkler arasõnda etkinliğin,Evkaf Murhhasõ Musa İrfan'õn başõnõ çektiği işbirlikçiler cephesinin elinde olduğu görülmektedir. 1916 seçimlerini, Musa İrfan, M.Hami ve A. Said Hoca kazanmõşlar, jöntürk olduğu halde,"Rumlar ile iyi ilişkileri olduğu" söylenen Dr.Ey yüp, kaybetmiştir. 1918'de Dr.Esad Bey, Türkiye İle Birleşme Partisi'ni kurarken,Londra'ya gönderilen istih barat raporlarõnda, iki meclis üyesinin bunlara kesin olarak karşõ olduk larõ,Hoca'nõn ise "yarõm desteklediği" yazõlõdõr. Sonradan,uzun bir savaşõm sonucunda,müftü de seçilen Said Hoca'nõn,mücadele yerine,"maişet gailesi"ni bahane ederek,maaşlõ İngiliz memurluğunu seçmesini de dikkate aldõğõmõzda,kendisinin çok tutarlõ bir mücadele adamõ olmadõğõ anlaşõlõyor.Öte yandan, Kõbrõslõ Türkler arasõnda,egemenlerin hiç eskimeyen " Rumcu" çamuru ile bertaraf edilen Dr. Eyyüp de , bu durum karşõsõnda safõnõ değştirip,işbirlikçilere katõlõr ve bir sonraki seçimi kazanõr. Bu arada, Dr.Esad kaçõrõlmõş,Dr.Behiç ekarte edilmiş,Con Rifat ise hukuk eğitimi için,Türkiye'ye gitmiştir. Mehmet Remzi Okan,avukat Ahmet Raşit,Fadõl Niyazi Korkut v.b.birkaç aydõn,çok da etkili değillerdir. Dr. Fazõl Küçük,anõlarõndaKõbrõslõ Türkler'in, Anadolu Savaşõ'nõn bitip,Türk Ordusu'nun İzmir'e girdi ği gün,Sarayönü'nde büyük şenlikler yaptõklarõnõ anlat 172 maktadõr. Ancak kendi gelecekleri ile ilgili olarak,çok önemli umutlarõnõn da olmadõğõ anlaşõlmaktadõr. Osmanlõ imparatorluğu onlarõ terketmiş,padişahõn başlarõnda idare ci diye bõraktõklarõ,sömürgeciler ile kendi ikballeri üzerine anlaşarak işbirlikçi olmuş,genç Türkiye devleti ise, İstanbul,Trakya,Boğazlar , Musul Kerkük ve Hatay gibi,Misak-õ Milli kapsamõndaki yerleri kurtarmanõn peşindedir ki o önemli sorunlar arasõnda ,bu adaya sõranõn gelmesi,çok zordur. Bu durumu içlerine sindirebilenler, ya da başka şansõ bulunmayanlar ,duruma uyum sağlayõp işbir likçilere yaklaşarak,adada yaşayabilmenin koşullarõnõ ararken; geriye kalanlar da,Anadolu'ya göçmenin hesap larõnõ yapar olmuşlardõr. Lozan Andlaşmasõ,bu koşullarda imzalanõr. B - LOZAN'IN KIBRIS'I İLGİLENDİREN MADDELERİ : Kõbrõs Sorunu Türkiye kamuoyuna mal olduktan sonra,zaman zaman adanõn İngiltere tarafõndan 1914'te tek taraflõ olarak ilhak edilmesinin tanõndõğõ yer olaral Lozan gösterilmiş,ve bu andlaşmayõ imzalayan Türk delegasyonunun başkanõ İsmet İnönü,bize göre haksõz eleştirilere hedef olmuştur. Kõbrõs'õn,İngiltere'ye ilhakõnõ onaylayan ,İsmet Paşa veya TBMM Hükümeti değildir.Onlar bu onaylanmõş durumu,karşõlarõnda hazõr olarak bulmuşlardõr. Sözko nusu onamayõ,1920 Ağustos'unda,Osmanlõ Hükümeti yapmõştõr. 173 Sevr Muahadesi'nin 115,116 ve 117. maddeleri, adanõn İngiltere tarafõndan ilhakõnõ tanõr. Sözkonusu andlaşmanõn,Anadolu'yu da parçalara ayõrdõğõ,Boğazlar ve İstanbul ile,Trakya üzerindeki egemenlik haklarõndan vazçilecek maddeler içerdiği düşünülürse,Lozan'da kaza nõlanlarõn değeri anlaşõlõr. Bu bağlamda,burnunun dibindeki Ege adalarõndan vazgeçmek zorunda kalmõş bulunan TBMM Hükümeti'nin,Kõbrõs'õ ele geçirmeye kalkmasõnõ beklemek,akõlla uyuşmaz. Lozan'õn Kõbrõs ile ilgili maddeleri,16,20 ve 21. maddelerdir. Madde 16 : Türkiye işbu muahadede açõklõkla belirtilen sõnõrlar dõşõnda bulunan bilcümle arazi üzerinde ve bu araziye bağlõ kezalik işbu muahade ile üzerlerinde kendi hakimiyet hakkõ tanõnmõş olan adalardan gayrõ cezireler (adalar N.B.) üzerinde - ki bu arazi ve cezirelerin mukadderatõ ilgililer tarafõndan tayin edilmiş veya edilecektir- her ne mahiyette olursa olsun,haiz olduğu bütün hukuk ve müstenidatõn dan,feragat ettiğini beyan eyler. Madde 20 : Türkiye hükümeti,Kõbrõs'õn Britanya hükümeti tarafõndan,5 Kasõm 1914'de ilan olunan ilhakõnõ tanõdõğõnõ,beyan eyler. Madde 21 :5 Kasõm 1914'te Kõbrõs Adasõ'nda oturan Türk Tebasõ,mahalli kanunun tayin ettiği şartlar dairesinde İngiliz tabiyetine sahip ve bu yüzden Türk tabiyetini kaybetmiş olacaklardõr.Bununla beraber,işbu muahade namenin meriyet mevkiine girdiği günden itibaren,iki yõllõk bir müddet zarfõnda,Türk tabiyetinde kalmakta serbest olacaklardõr.Bu takdirde bu haklarõnõ kullandõklarõ 174 tarihi takip eden oniki ay zarfõnda,Kõbrõs adasõnõ terketmeye,mecbur olacaklardõr. Bu muahadenamenin yürürlüğe girdiği tarihte,Kõbrõs adasõnda oturmakta olup da yerli kanunun tayin ettiği şartlar dairesinde,yapõlan müracaat üzerine,belirtilen tarihte İngiliz tabiyetini ihraz etmiş ya da etmek üzere bulunmuş olan Türk vatandaşlarõ da bundan dolayõ Türk tabiyetini kaybetmiş olacaklardõr.Şurasõ şüphesizdir ki,Kõbrõs hükümeti,Türk hükümetinin rõzasõ olmaksõzõn Türk tabiyetinden başka bir tabiyet ihraz etmiş olan kimselere,İngiliz tabiyeti vermekten kaçõnmak yetkisine haiz olacaktõr.191 C - GÖÇ : Bunun sonucu,adadan Anadolu'ya korkunç bir göç dalgasõnõn başlamasõdõr. İşin acõ tarafõ,gidenlerin bir kõsmõnõn orada bulduklarõ şartlarõ beğenmeyerek sefalet içinde geri gelmeleri ama bu arada adadaki varlõklarõnõ da yitirmeleridir. İngiltere hükümeti,bu göçe karşõdõr.Zira Türkler adayõ boşaltõrsa,Rumlar karşõsõnda denge unsuru olarak kullandõğõ bir kozu yitirecektir. Müftü ve çevresi, hiç de karşõ değillerdir.Zira, göçenlerin mallarõnõ ucuza kapatmaktadõrlar. Türk Konsolosu Asaf Bey ve SÖZ Gazetesi çevresi 191 - A. Gazioðlu , Ýngiliz Ýdaresinde Kýbrýs s.31 -32 175 (M.Remzi Okan), adeta adayõ boşalt maya çalõşmaktadõrlar. Bu durum, bizzat Mustafa Kemal'in kendisi adanõn boşaltõlmasõnõn sonucunu görüp,önceden de adõ geçen çalõşma arkadaşõ,milletvekili ve bakanlõk yapmõş,Kõbrõslõ Sõrrõ Benlioğlu'nu,1934'te adaya gönderip, göçün durdurulmasõnõ isteyene kadar,sürer. 1925 ile 1934 arasõndaki bu gidiş - dönüşler sonunda,Kõbrõs'tan Anadolu'ya göçenlerin sayõsõ hakkõn da , değişik rakkamlar ileri sürülür. Biz, 5 ila 7 bin arasõnda olduğuna inanmaktayõz.192 Bunun sonucu,zaten ekonomik yaşamda önemli sõkõntõlar yaşayan Kõbrõslõ Türkler'in ,1923 ile 1935 arasõndaki oniki yõlõ,göçe endeksli olarak yaşayõp, ekonominin bütünü ile dõşõna düşmeleridir. Bunun hemen ardõndan gelen ll.Dünya Savaşõ yõllarõnda,fakrü zaruretten İngiliz askeri yazõlanlarõn yoğunluğu,bir sonuçtur.1946 - 47'e kadar,bu dönem sürer.1957 -58 lerde İngiliz polisi , komandoluk dönemi ,1963'te de mücahitlik dönemi başlar.Lozan'dan başlayarak,1974'de kadar,ada Türkleri'nin ekonomi düşünmeye vakitleri yoktur. Şimdi bazõ eleştiriler yapõlõrken,bu gerçek unutul mamalõdõr. Öte yandan,bu göç olgusu,1935'lere kadar,ada Türkleri'nin Türk vatandaşlõğõnõ kaybetmektense,Kõbrõs' tan ayrõlmayõ yeğlediklerini göstermesi bakõmõndan da önemlidir.Öte yandan,kimlik oluşumu bakõmõndan bu önemli göç dalgasõnõn etkisi,gidip dönenlerin, Anadolu 'da oluşmakta olan ulusal kimliği pratikte de adaya 192 - Daha fazla bilgi için bkz. Dr.N. Beratlý, Kýbrýslý Türkler’in Tarihi c.III ,s.84 176 taşõmõş olmalarõdõr. Ne var ki, sözkonusu olgu,Kõbrõslõ Türkler'in bu yüzyõlõn ilk çeyreğinin sonlarõnda, kendi lerini ne olarak gördüklerinin de bir ifadesidir.Ancak,bu seçimdeki en önemli etken,elbette ki nerede ise yüzyõlõ bulan bir süreçte,ada Rumlarõ'nõn Yunanistan'a bağlan ma kavgasõnõn hiç duraklanadan sürmekte oluşu,Girit ve Batõ Anadolu'da yaşananlarõn etkisinde,azõnlõkta oldukla rõ bu adada,bir gün çoğunluktaki Rumlar'õn istediği olursa,yok edileceklerini bilmeleridir. Yani,1922'lerden sonra,Kõbrõslõ Türk Kimliği'nin "onlar"õ artõk açõk - seçik ada Rumlarõ'dõr. "Biz"in de artõk "Osmanlõlar", "ada müslümanlarõ" değil de "Türkler" olmasõ gibi... Gündelik yaşamõn içinde,hala işbirlikçilere oy vermektedirler ama, kimlikleri konusunda bir karar vermeleri istendiğinde,ne "güya" padişahçõ müftünün ne de İngiliz "muhibbi" Evkaf'õn istediği karar değildir verdikleri... Ayni sürecin bir devamõ olarak, Anadolu'daki devrimlerin,adada olduğu gibi kabullenilip, tatbik edildi ği görülür. Hem de İngiliz yönetiminin tamtersi zorlama larõna karşõn.Adadaki tek lisenin adõnõn, İngilizler tarafõndan İslam Lisesi olarak belirlenmesine karşõ yürütü len muhalefet ve okulun adõnõn Türk Lisesi olmasõ talebi,yirmi yõl önce yayõnladõğõ seçim broşüründe , ken dini ve seçmenlerini "biz Osmanlõlar","biz ada müslümanlarõ" olarak tanõmlayan Müsevvidzade Cemal Efendi'den bu yana,köprülerin altõndan çok sular aktõğõnõ, artõk Kõbrõslõ Türk için,"biz"i belirleyen kavramõn,dini değil,ulusal aidiyet olduğunu gösterir. Böylece,dini aidiyeti ön plana çõkararak,toplumun başõna kurulup, sonra da 177 sömürgecilerle işbirliğine giden müftü,Evkaf murahhasõ ekibi,giderek güç yitirmeye başlar. Adada,yeni bir kimlik uç vermeye başlamõştõr: Kõbrõslõ Türk Kimliği... Sömürgecilerle işbirliği yaparak,yok olmaktan kurtulamayacağõnõ ,ve toptan göçedemeyeceğini farkõna varan bu yeni yapõ, 1930'a gelirken,artõk giderek ulusçu aydõnlara yaklaşmaya başlar. Mücadele etmekten başka bir yolu kalmamõştõr ve öteden beri, bunu savunanlar vardõr. D - 1930 SEÇİMLERİ : 1930 Kavanin Meclis'i seçimleri, iki listenin çatõştõğõ ilk seçimdir. O dönemdeki Türkiye Konsolosu Asaf Bey'in de etkin desteğini aldõğõ açõk olan birinci liste kendilerine Halkçõlar,diyen,aydõnlarõn listesidir. Başla rõnda,Mõsõrlõzade Necati Özkan'õn bulunduğu 178 aday larõ,Mehmet Zeka Bey ile,Baflõ M. Said Hoca'dõr ama gerideki kadroya bakõnca,karşõmõza eski tanõdõklar çõkar : Remzi Okan,avukat Ahmet Raşit,(SÖZ ve Doğru Yol yayõncõlarõ)Fadõl Niyazi Korkut, Cingizzade Con Rifat... Eski jöntürkler,sonranõn ittihatçõlarõ,daha sonranõn kuvayi milliye taraftarlarõ ve nihayet: Halkçõlar... 15 Ekim 1930 günü yapõlan seçimi,vali Storrs'un " Kõbrõs'õn değişmez Atatürk'ü" (evet !) diye tanõm ladõğõ,müftü Hacõ Hafõz Mehmet Ziyaeddin Efendi 'nin damadõ,Evkaf Murahhasõ Mehmet Münir kaybetti. Mağusa'yõ da Halkçõlar'õn adayõ Mehmet Zeka efendi kazandõ.Limasol /Baf seçim bölgesinde,eskiden jöntürk olup,sonradan taraf değiştirmiş olan Dr.Eyyüp Necmet tin,sadece 24 oy farkla kazanabildi. Seçimlerden sonra,Dr.Eyyüp konsolosun seçimlere karõştõğõndan şikayetçi olurken,vali de raporunda "Asaf'õn adamõ Necati,seçimi kazandõ" diye yazmaktaydõ. Bunun ardõndan,vali adamõnõ İcraat Meclisi'ne atar ve ona Sir ünvanõ verilmesini sağlar. Mehmet Münir,artõk bir "İngiliz Soylusu"dur : Sir Münir... Sir Münir elinde tuttuğu ondan fazla üst düzeyde resmi görev ve İngiliz asalet ünvanõ ile,etkinliğini sürdürecek,İngiltere ziyaretleri yapõp,adaya gösterişli karşõlama törenleri ile dönecek, aydõn kadrolarõ patronlarõna " anti - british" diye jurnallemeyi sürdü recek,Necati Bey ve Halkçõ kadronun,halk indinde itibar kaybetmesi için,elinden geleni yapacaktõr. Buna karşõlõk Mehmet Necati Özkan da, hareketlerinin ruhunu halka yaymak için,elinden geleni 179 yapar. Sömürgeciler ve işbirlikçilerinin engelle melerini kõrmak üzere,1 Mayõs 1931 günü,adanõn hemen bütün Türk köylerinden temsilcilerin katõldõğõ bir Milli Kongre toplar. Kongre,eğitim,evkaf,müftülük konularõn da Halkçõ programõ onaylayan kararlar alõr,müftü olarak Sait Hoca'yõ seçer ve bir merkez organõ tayin eder. Sömürgeciler,ne kongreyi ve ne de kararlarõnõ tanõmazlar. Kongre'yi onaylamama konusunda,İngilizler yalnõz değillerdirler.Evkaf'õn eski harflerle yayõnlanan sözcüsü Hakikat Gazetesi de," bu gibi hareketlerin, mem leketin islam azõnlõğõnõ vahim akõbetlere sürükleyece ğini belirterek, kongreye karşõ çõkar. Bu söylemden,asõl kavganõn ne olduğunu anlamak,mümkündür. Sir ve çevresi (kendisi fesli dolaşmayõ sürdürmektedir ve emekli olana kadar da fes giymiştir ) hala dini aidiyeti öne çõkararak,islamõn tevek kül felsefesi ile halkõ yumuşatõp,İngiliz kullanõmõna sunarak,karşõlõğõnda şahsi ikbal sağlamak peşinde dirler.Ne var ki,güçleri de azõmsanmamalõdõr zira,Haki kat'õn tirajõ da SÖZ'ün birazcõk altõndadõr.193 Yani,1931 yõlõnda,ulusal aidiyet,kimlikte ön almaya başlamõş ve seçim galibiyeti de kazanmõştõr ama bu,adada yaşayan ve Türkçe konuşan herkesin,o çizginin peşinde olduğu anlamõna gelmemektedir. Ada Türkleri hala ulusçuluk ile ümmetçilik /işbirlikçilik çizgileri arasõndaki mücadele ile uğraşmaktayken yer alan bir olay,sahnenin tümüyle değiştirilmesine yol açar : 193 - Bkz. C. Ünlü,Kýbrýs’ta Basýn Olayý 180 Rumlar,21 Ekim 1931 günü,aylardan beri tõrman dõrdõklarõ ENOSİS kampanyasõnõ doruğa vardõrõp, kilisenin önderliğinde,Yunanistan ile birleşmek üzere, isyan ederler. Lefkoşa'da vali konağõ basõlõp yakõlõr,bu esnada polisin açtõğõ ateşten bir kişi ölür.Larnaka'da karşõlõklõ olarak ateş teati edilir.22 Ekim'de çatõşmalar ada yüzeyine yayõlõr. Bu arada,1926'daki kuruluşundan beri,ENOSİS'e karşõ çõkarak,adanõn bağõmsõzlõğõnõ savu nan Kõbrõs Komünist Partisi'nin lideri Vatiliotis, başpis koposluğa giderek,papazlarõn ellerini öper ve bağlõlõğõnõ bildirir.194 İngilizler,isyanõ bastõrõp,elebaşlarõnõ adadan sürer ve ll.Dünya Savaşõ sonlarõna kadar sürecek bir siyaset yasağõ koyarlar.Bütün ulusçu faaliyetler yasaklanõr ve Halkçõlar da seslerini kõsmak zorunda kalõrlar. Ne var ki;1945'lerde siyasi özgürlükler geri veril diğinde , artõk Kõbrõs Türkleri arasõnda, ümmetçilik/işbir likçilik çizgisinin peşine düşecek insan bulunmaz. 194 - Plutis Servas’ýn adýný andýðýmýz söyleþide anlattýklarý ve Kýbrýslý Türkler’in Tarihi c.III’de bu konu daha ayrýntýlý anlatýlmaktadýr. 181 E - KIBRIS SOLU - AKEL TÜRKLER : VE KIBRISLI i)Kõbrõs Komünist Partisi : Kõbrõs gibi bir ülkede, tek bir üst kimlik ortaya çõ kabilmesi,son derecede zor bir beklentiydi. Herşey bir yana,tarihsel önyargõlar,buna engeldi. Bu çalõşmanõn başõndan beri anlatõlanlarõn õşõğõnda, bu gerçek ortaya çõkmõş bulunmalõ. Böylesi bir ülkede,o 1974'ten sonra akla gelen tek "üst" kimliğin oluşmasõ için,çok küçük bir şans vardõ ki; o da ,ortaya çõkacak Kõbrõs Solu'nun ,kendisine bu türden hedefler koymasõ ile (belki) mümkün olabilirdi. Yapõlarõ dolayõsõyla,henüz ümmet ile ulus arasõnda çatõşmakta olan Kõbrõs Türkleri'nin herhangi bir sol hareket örgüt lemeleri, beklenemezdi. Bu sol,elbette ki ulus fikrine da ha önce varan,Elenler arasõndan filizlenecekti. Ve öyle de oldu..Kõbrõs'a ilk sol fikirler , Yunanistan ve Anadolu Rum Solu vasõtasõyla, 1912'den hemen sonra gelmeğe başlamõş olsa gerek, zira Yunanistan'da örgütlenen ,kitabõmõzõn ilk bölümünde adõnõ andõğõmõz,Doğu Sorunu'nun, " Doğu'nun Demokratik Federasyonu" çerçe vesinde çözümünü ve isteyen hareketin195,yani Rosa Luxem burg Bernstein vasõtasõyla ,l.Enternasyonal'i de yanõl tan Megali İdeacõ elen solu'nun,o tarihlerde,bir de Kõbrõs 195 - Bkz. Birinci bölüm 182 Şubesi olduğu bilinmektedir.196 Buradan,iki gerçek ortaya çõkar: Kõbrõs Elen solu,daha başlangõcõnda ENOSİS'çi ve Megali ideacõ olup,Osmanlõ İmparatorluğu'nun parça lanmasõndan yanadõr ve devrimci (en azõndan demokratik devrim anlamõnda) hedefi, kendi ulus devletlerine bağlan maktõr... Bunun doğal sonucu olarak da,kendini oradaki sol hareketin,bir parçasõ olarak görmektedir. Bir... Kõbrõs Elen Solu,özgün değildir genel Elen Solu' nun,bir parçasõdõr. Bu bakõmdan,düşünce sistematiği Kõbrõs adasõnõn değil,Elenler'in sorunlarõna "çare" üret meğe göre biçimlenmiştir. Bu da ,iki... Noutsos'un kendisi dahi,o dönem İzmir'de "kendini Luxemburg'a yakõn hisseden " Rum solunun,başka bir çizgi izlemesiyle,yaşananlarõn hiç de 197 yaşanmayabileceği ne değiniyor. Yunan ordusunun bu kadar dolduruşla gelip Anadolu'yu fethetmeye kalkõp,Anadolu ve Pontus Rumlu ğu'nun ortadan kalkmasõna neden olacağõ artõk açõkca ortaya çõktõktan sonra, yerli Rum askerlerin,cephede Ri zospastis gazetesi dağõtmaya girişip,savaşa karşõ çõktõk larõ, biliniyor.Ne var ki,tarih 1922'dir ve zaman oldukça geçtir. Elen solu, Anadolu'dan Rumluğun silinmesine birkaç ay kalarak,barõşçõ olabilmiştir. 1921'de ,aslõnda Yunanistanlõ ve oranõn uyru ğunda olup,Limasol'da yaşayan bir hekim,Dr.Nikos Yia vopoulos'un önderlik ettiği bir grup aydõn,ilk defa 196 - Panayot Noutsos’tan akt. Mete Tunçay - E. von Zürcher, Osmanlý Ýmparatorluðu’nda Milliyetçilik ve Sosyalizm s.131 197 - age s.129 -130 183 adada bir sol çevre olarak,ortaya çõkarlar. Bu ekip,herhalde İzmir'deki türdeşlerinin etkisi ile,hem savaşa karşõdõr ve hem de, adanõn Yunanistan ile birleşmesini değil, bağõmsõzlõğõnõ savunmaktadõr. Bunlardan ikisi,Leonidas Stringos ve Christodulus Christodulidis (kod adõ Alexis)1924'te Moskova'ya parti okulunda eğitilmeye giderler. Bunlar,okulu tamamlayõp,Yunanistan Komünist Partisi Merkez Komitesi üyeliği'ne atanõrlar. İki parti arasõndaki ilişkinin boyutuna dikkat çekmemek,elde değil. Öte yandan,İngiliz yönetimi,Dr.Yiavopoulos'u 1925'te "persona non grata" (istenmeyen kişi) ilan ederek,adadan kovar. 1926'da ,Yunanistan Komünist Partisi Merkez Komitesi'nda çalõşmakta olan Alexis adaya döner. Limasol'da kendi evinde,kõzkardeşi Cleo İonniadu ve kardeşi C. Christodulidis (kod adõ Skelea)õn da gayretleri ile, Kõbrõs Komünist Partisi'ni kurarlar. Partinin önderleri olarak, Skelea ve Andreas Vatiliodis (kod adõ Vatis) ortaya çõkarlar. Yayõnlanan Neos And ropos adlõ gazetede,partinin inançlarõ ilan edilir : ENOSİS'e, karşõdõrlar ! Şimdi,yetmiş yõl sonra,bu gerçeği ilan edip KKK (solcularõmõzõn çok sevdiği deyimle :Kabba Kabba Kab ba)'yõ adeta takdis edenler , ENOSİS karşõtlõğõnõn,o dönem,Yunanistan'õn Anadolu'dan nüfüsu kadar göç aldõğõ ve Anadolu göçmenlerinin Pire sokaklarõnda açõkta yattõğõ,dolayõsõyla o sefaletin,Elen solunun gözünü korkuttuğu gerçeğini görmek istemezler. 1931 yõlõnda, Limasol'da Yunan Ulusal Günü esnasõnda,Yunan bayra ğõnõ yõrtan komünistler ile milliyetçiler arasõnda, arbede çõkar.Bunu göklere 184 çõkaranlar , her ne hikmetse, ayni yõlõn sonlarõnda,ENOSİS'çiler,papazlarõn önderliğinde, Yunanistan ile birleşmek üzere,ENOSİS'i ilan ederek, isyan bayrağõ açõp,vali konağõnõ yaktõktan sonra, Vatis'in neden başpiskoposluğa gidip papazlarõn elini öptüğünü, değil izah etmek,adõnõ dahi anmak istemezler. Zaten partinin ömrü de çok uzun olmaz,1929'dan itibaren, illegaliteye itilir. Ancak,kõsa ömrü içinde Kõbrõs Komünist Partisi' ni gerçekçi bir gözle inceleyenler, hiç de adõ ile müsemma bir parti olmayõp, ENOSİS hedefine (tutarsõzca) karşõ çõkmõş olmasõna rağmen; doğrudan doğruya bir Elen partisi olduğunu teslim etmekte, duraksamazlar. KKK, adõna karşõn, Kõbrõslõ bir parti değildir. Derdi Kõbrõslõlar değil;Kõbrõslõ Elenler'dir. Elen solunun,kitabõmõzõn ilk bölümünde anlattõ ğõmõz alt yapõsõndan bağõmsõz olmayan fikirlerin bir ürü nü olarak,aslen Yunanistan'lõ bir hekimin düşün sel ön derliğinde gelişip,Yunanistan Komünist Partisi' nin MK üyelerinden biri tarafõndan kurulan,ENOSİS'e karşõ çõkõp,ilk ciddi sõnavda papazlara teslim olan bu partinin, Kõbrõslõ Türkleri etkileyerek,ortak bir üst kimlik oluş turmaya, hiçbir zaman gücünün yetmemesi bir yana ,böyle bir niyetinin bulunduğu,dahasõ " Kõbrõslõlar" deyiminden,ne anladõğõ da kuşkuludur. Kaldõ ki,KKK'nõn da son dönemde ENOSİS'çi olduğunu,son başkanõ Plutis Servas da şöyle açõklõyor : " Kilise 1931 İsyanõnda herkese katõlõm çağrõsõ yaptõ.Bu çağrõya komünistler de uyarak ,isyana katõldõ. Gaye ENOSİS'di... O dönemde ,Otonom Kõbrõs diye ortaya çõktõğõmõzda,sadece burada değil, Yunanistandan 185 da büyük tepki gelmiş,yer yerinden uğramõştõ.'Allah sõz,vatansõz...' diye suçlanmõştõk. Halk bunlarõn etkisi ile bize çok kötü bakõyordu. Halktan soyutlanmõş bir durumdaydõk.... O yüzden yeni bir değerlendirme yaptõk.O süreçte kilise çok etken bir konumdaydõ,başka çaremiz yoktu.Mecburi bayrağõ biraz indirdik,geri adõm attõk.."198 Yani anlõ şanlõ "Kabba Kabba Kabba",da sonunda, aslõna rücu edip,ENOSİS kervanõna katõlmõşmõş ! ( Burada,yõllardan beri çiğnenen bir sakõzõn daha payimal olmasõna neden olarak,bundan dolayõ,solcu dostlarõmõn sayõyla kendilerine gelmektense,bana kõzmayõ yeğlemelerini tahrik ettiğimin,farkõndayõm. Ne var ki, temenniler ile gerçek uyuşmadõğõ zaman,insana gere ken,aklõndan geçen ile dünyeyõ birbirine karõştõrmak olmamalõ,gerçeği olduğu gibi görüp, kendini gerçeğe uyarlamayõ düşünmelidir. Gerçeğin işinize yarayan ufak bir bölümünü abartarak ,yalana dayalõ efsaneler uydurarak varõlabilecek bir yer yoktur. Bir miktar daha suçlanmayõ göze alarak, yine Bertrand Russell'a baş vura cağõm.Düşünür, İktidar isimli çalõşma sõnda, bu çeşit hareketlerin,kendi materyalist (olduğu iddia edilen) felsefeleri ile çelişen,yarõ- mistik bir hava oluştur duklarõndan söz eder.199 Ne kadar haklõ !) Dahasõ,yukarõ aktardõğõmõz satõrlarda,Servas bize birşey daha anlatõyor : 198 199 - Plutis Servas, N. Cahit ile söyleþi ,ORTAM Gazetesi , - age s.174 -175 186 1930'larda,Kõbrõs Rum Kimliği,kendi içinde bile,ENOSİS istemeyen bir hareketi barõndõrmamakta dõr.Ve üstüne üstlük, güya ENOSİS istemeyenleri bile,hem Yunanistan'dan yönetilmekte ve hem de ora kamuoyunun baskõsõ ile,politika değiştirebilmektedir. ii) AKEL : 1931 isyanõndan sonra,yalnõz komünist değil,ayrõ ca her türlü ulusçu politik faaliyetler de yasaklanõr. Komünist hareket,yeraltõna çekilir. Bu dönemde,illegalite koşullarõnda, Rum komünistler politik etkinliklerini sür dürürler. Bunlardan,isyan esnasõnda,Moskova'da eğitim de olan, sonradan çok ünlenmiş ve hala bilinen bir isim olan Plutis Servas ,1933'te eğitimini tamamlayõnca, o da Alexis gibi,Yunanistan Komünist Partisi'nde görevlendi rilir ve 1935'e kadar,orada illegalite koşullarõnda görev yapar. Kendisinin anlattõklarõndan, o günden AKEL'in kuruluşuna kadar,KKK'nõn illegal başkanõnõn o olduğu anlaşõlõyor. Onun da,Yunanistan'õn rahle-i tedrisinden geçmesi , ilginç... ll. Dünya Savaşõ devam ederken, daha ll.Cephe' nin açõlmadõğõ günlerde, Hitler'e karşõ savaşõn tüm yükü 187 Sovyetler Birliği'nin omuzlarõnda olduğu için,İngiltere Stalin'i hoş tutmak zorunda idi. O koşullarda,adadaki komünistler üzerindeki baskõ,gevşemeye başlar. 14 Nisan 1941 günü Skarinou'da toplanan komünistler,bir bildiri yayõnlayarak,Emekçi Halkõn İlerici Partisi adõ ile "Pankõbrõslõ" bir parti kurduklarõnõ ilan ederler. Her nedense,bu "pankõbrõslõ" partiyi kuranlar arasõnda nüfusun %20'sini oluşturan ve ekonomik olarak daha zor koşullar altõnda yaşam savaşõ vermekte olan Türkler'den hiç temsilci bulunmamaktadõr ! Kanõmõzca,AKEL'in de "Kõbrõslõ" kavramõ,1974'e kadar,anlamõ bakõmõndan sadece Rumlar'õ kapsamaktadõr. O zamanki parti lideri Plutis Servas'õn şimdi yaptõğõ itiraflardan,bu açõkca anlaşõlõyor.200 Nitekim,partinin l.Kongre'si ardõndan,Servas'õn yaptõğõ ilk iş,valiye bir mektup yazõp,ENOSİS talep etmek olur. 1943'te Londra'da düzenlenen Kõbrõs Konferansõ'na katõlan AKEL heyeti,"adadaki ulusal sorunun tek çözümünün,Yunanistan ile birleşmek olduğunu" ileri sürer. Ayni yõl, Servas Limasol, Ada mantos da Mağusa belediye başkanlõklarõnõ kazanõr lar ve hemen,hükümete başvurup,ayni talebi yinelerler. Andreas Fantis,"savaştan sonra hemen" ENOSİS istemektedir. Savaşõn bitmesinin ardõndan, adadaki Türkler'in varlõğõnõ da anõmsayan Servas,MK içinde azõnlõğa düşer,Yunanistan Komünist Partisi'nin lideri Zahariadis' in de İounnau ve Ziartides'e, devrimci çizginin ENOSİS olduğunu dayatmasõyla, hareket çizgisinin doğruluğundan kuşkusu kalmayan Stalinciler, nispeten 200 - Adý geçen söyleþi 188 yumuşak bir politika izleyen ve bazõ gerçekleri gördüğü anlaşõlan Servas'õ, önce liderlikten ve sonra da partiden atarak, kilise ile milliyetçilik yarõşõna girerler. Ayni politika,bugün de sürüyor. iii) Sol ile Türkler’in ilişkisi : Böyle bir ülkede,sol adõna bu kadar aymaz politikalarõn sürdürülmesi, doğal olarak, sosyal gelişme düzeyi yukarõda anlatõlan ada Türkleri arasõnda,sol düşün celerin bir çeşit Elen ajanlõğõ olarak algõlanmasõ bir yana, Rumlara karşõ hiçbir biçimde ve hiçbir kesime güven duyulmamasõ sonucunu vermiş ve iki halk arasõndaki köprülerin,bir daha tamir olunamayacak kadar yõkõlmasõ na yol açmõştõr. Adadaki sağ hareketlerin,politikalarõnõn bu türden sonuçlar vermesi ile bu son durum ayni şey değildir. Zira bu birbirini reddediş, sağõn zaten varmak istediği hedefin ta kendisi idi. Oysa ancak sol,buna engel 189 olarak,ortak bir üst kimlik oluşturulmasõna ve barõş içinde yaşanõlacak bir ülke bina edilmesine ortam hazõrlayabilirdi. Ve o düşünce den bir nebze nasibini almõş hiç kimse, ne ilk bölüm ile yukarõda kõsa birer özetini verdiğimiz,Elen Solu'nun tarihsel gelişimindeki olaylarõ reddedebilir; ne de o politikanõn,sol olduğunu ileri sürebilir. Lenin,Uluslarõn Kaderlerini Tayin Hakkõ isimli çalõşmasõnda,böylelerine "en aşağõlõk emperyalizm ajanlarõ" muamelesi yapõlmasõ nõ salõk verir. Sol adõna yapõlan bu sahtekarlõk,AKEL içinde hiçbir zaman önemli bir Türk varlõğõnõn bulunmamasõ sonucunu da doğurur. Bir dönem,adada başka önemli bir sendikanõn bulunmamasõndan dolayõ,PEO içinde bir miktar Türk işçinin bulunmasõnõ,sanki bunlar AKEL'e üte imişçesine lanse etmenin anlamsõzlõğõ, ortadadõr. PEO'da en çok Türk işçinin bulunduğu dönem bu sayõ, 2 bin dolaylarõnda idi. Oysa ayni dönemde,İngilizler'in Rumlar'a karşõ oluşturduğu silahlõ birliklerde,5 bin civarõnda Türk görev yapmaktaydõ ve örneğin en önemli işçi merkezi Lefke'de,seçimler esnasõnda Türk işçiler, Dr.Fazõl Küçük'ün adayõnõ 201 desteklemekteydiler. Bu durum sonucunda, Kõbrõs Türkleri'nin yaşayabilmek için,kendilerine yetmiş yõldan beri tutarlõ bir biçimde mücadele yolunu gösteren kadronun peşine takõlmaktan başka hiçbir seçeneği yoktu... Ve onlar da, öyle yaptõlar... 201 - KKK, AKEL ve son bölümdeki rakkamlarýn kaynaklarý için bkz. Kýbrýslý Türkler’in Tarih c.III 190 1943'ten beri varlõğõnõ duyuran yeni bir sesin, Dr.Küçük'ün peşine takõlmak için,savaşõn bitmesini bek lediler. 191 192 Tarihte her ne olduysa, baþka türlü olamaya caðýndan ötürü öyle olmuþtur. Karl Marx 193 8.II. DÜNYA SAVAÞI SONRASI : Savaþ sonrasýndaki liderlik mücadelesinde,Necati Özkan ve Dr.Fazýl Küçük'ün aralarýnda,ana tema olarak,hiçbir fark yoktur. 1950'lerden itibaren,ibrenin Dr.Fazýl Küçük'ten yana döndüðü görülür. Özellikle ,sömürge döneminin baþýn dan beri devam eden Evkaf, Maarif ve Müftülük sorunlarýný istediði gibi çözdürüp, Evkaf ile Eðitim kurullarýný eline geçiren ve kendi gruplarýndan Baflý Dana Efendi'yi de müftü seçilmesinden sonra, Küçük ekibinin önderliði , kesinleþir. Yoðun bir ,milliyetçi propaganda altýnda, halk zorla "laikleþtirilir" !.. Gençlik ekipleri, sokaklarda çarþaflý yaþlý kadýnlarýn baþýný,zorla açarlar ve toplum da buna hiç tepki göstermez. Okullara,Rumlar'ýn yaptýðý gibi,"anavatan"dan öðretmen ler getirilir . Bir taraftan da, siyasi örgütlenme en üst boyutlara ulaþtýrýlýr. Özellikle 1957'de , Kýbrýs Türk Kurumlar Fede rasyonu'nun baþýna Rauf Denktaþ'ýn geçmesi ile,ulusal hareketlenme,en üst düzeye çýkar.1955'ten beri varlýðýný sürdüren EOKA'nýn karþýsýna, bir baþka gizli örgüt dikilir: Türk Mukavemet Teþkilatý ... TMT ! Ýki Kýbrýslý halk,artýk vuruþmaktadýrlar... Nerede kaldý,tek halkýn oluþmasý ?! 1957'de baþlayan vuruþma süreci,Haziran 1958 sonrasýnda,þehir,kasaba ve köylerde ,önce mahallelerin ayrýlmasýna; Aralýk 1963 sonrasýnda ayni köy ve 194 kasabalarda, Türk mahallerinin sýnýrlarýnda silahlý müca hitlerin bekleyip Rumlarý içeri sokmamasýna, onlarýn da yollara barikatlar kurup,Türkler'in seyahat özgürlüðünü yok etmek bir yana,ele geçirdiklerini öldürmelerine,bu yetmeyince,1964 ile 1968 arasýnda Türk mahalle kasaba ve köylerini ablukaya alýp,dünyadan izole ederek,en basit gýda maddelerini bile içeriye sokmamalarýna ve defalarca zayýf Türk köylerine saldýrýp,katliamlar yapmalarýna yol açar. Nihayet,1974 Temmuz ayýnda yapýlan bir darbe sonunda," Kýbrýs Elen Cumhuriyeti"nin ilaný ile geliþen olaylar,bugünkü sonucu doðurur. Küçük bir adada, ayrý kaygýlarý olan ve ayrý ayrý yaþayan iki ayrý halk... Ýki,ayrý kimlik... Budur,"ol hikayatýn" özeti... 195 Tarih alanýnda düþülen yanlýþ ve yanýlgýnýn,gözden kaçabilen ince bir nedeni var: Çaðlar deðiþir ve günler geçip giderken,toplumlarýn,kuþaklarýn durumlarýnýn da sürekli olarak deðiþtiðinin,gözden kaçýrýlmasý... Deðiþmeler ve durumdan duruma geçiþler bütünüdür,her þey... Ýbn-i Haldun 196 9 - SONUÇ : A- ÝDEOLOJÝ YAÞAMI BELÝRLEYEBÝLÝR MÝ ? Buraya kadar seyrini izlediðimiz sürecin sonucu, adanýn nesnel ve öznel koþullarýnýn iki ayrý egemen ideo loji yaratmasýdýr. Bu ideolojilerin ikisi de ulusçu olup, kendi varlýðýný ,ötekinin adadaki varlýðýnýn sona erme sinde aramaktadýrlar. Bu gerçeklik ,”geçen yüzyýlýn ortalarýndan itibaren ,adada ortaya çýkmýþ iki egemen sýnýf : Ekonomiye egemen Rumlar ve politikaya egemen Türkler” ikilemine,egemen sýnýflarýn çýkarlarýna uygun dur. Ama öte yandan , bu iki egemen ideolojinin etkisi altýnda bulunan ada halklarýnýn genel çýkarlarý ile bu yaþam biçiminin uyum içinde olduðu,söylenemez. Ýki farklý ,birbiri ile yarýþan ve somut bir anta gonizma içinde yaþayan bu ideolojiler , elbette ki Kýbrýs adasýnda iki ayrý kimliðin de ortaya çýkýp,kendi ideolojilerine göre yaþamalarýna neden olmuþtur. Bu nesnel bir gerçekliktir. Bu çalýþmada da görüleceði gibi,bu çeliþkinin aktýnda yatan ana güdü ;Elen Ulusçuluðu düþüncesi nin,kendi karþýtýný da kýþkýrtmasýdýr. Ancak bizim 197 dikkati çekeceðimiz nokta, her iki ulusçu düþüncenin de subjektif karakterler taþýmasýdýr. Ne biri ve ne de öteki , objektif olarak ülkede geliþen burjuvazinin gereksinimleri ne yanýt vermek üzere geliþtirdikleri düþünceler deðildir ler. Tam aksine , önce Elen Ulusçuluðu fikri ;geliþmekte olan batý Avrupa burjuvazisinin kendi çýkar hesaplarýný gerçekleþtirmek üzere, Osmanlý devletini bölüp parça lamak üzere Elence konuþan ortodokslarý kýþkýrtma sý ile yapay olarak geliþtirilmiþ ve sonra buna Türk entellek tüelleri ile üst düzey memurlarýnýn savunma ideolojisi olarak , Türk Ulusçuluðu eklenmiþtir. Zira bu gün bile gerçek bir Türk Burjuvazisi kavramýndan yeni yeni bahsedilebilmektedir. Kýbrýs’ta ise ,o bile mümkün deðildir. B- BÝR BAÞKA EVRE : 198 Bir yandan bu irrasyonel çatýþma sürerken, öte taraftan batý Avrupa burjuvazisi , artýk Ulus Devlet’i aþmýþ,çok daha geniþ ufuklara yelken açmýþtýr. Yalnýz adada deðil,bütün eski Osmanlý topraðýnda , kendi pay laþým kavgasýnýn bir bedeli olarak,bütün halklara Ulus Devleti dayatarak ,büyük acýlarýn yaþanmasýna neden olan bu gücün ; o halklarýn o aþamada takýlýp kalmýþ olmala rýný anlayýþla karþýlamasýný bekleyemeyiz. Öte taraftan, Ulus Devlet modelini yaþayamamýþ olan Kýbrýslýlar’ýn da bugünden yarýna bu yeni konsepti anlamalarý mümkün deðildir zira ; nerede ise bir yüzyýlý olmayan burju vazilerini oluþturmaya çalýþarak geçiren bu halklarýn, daha burjuva denilemeyecek egemenlerinin, çýkarlarý ile bu yeni durumun uyuþmamasý tehlikesi bir yana ; aslýnda durum yine yüzyýl önceki gibidir : Yine subjektif bir ideoloji oluþturup,yaþamýn buna uyarlanmasý gibi bir zorunlulukla karþý karþýya bulunulmaktadýr. Ve üstelik ,yine bu oluþturulacak ideo loji ; ada egemen sýnýflarýnýn objektif çýkarlarýnýn deðil , batý Avrupa (ve Amerika ) sermayesinin kendi çýkar larýnýn bir tür “ gölge uzantýsý” olarak ortada dur maktadýr. Bu noktada ,birkaç soru gündeme gelmektedir : Böyle subjektif ideolojiler üretip, ona uygun olarak yaþamý uyarlamak olasý mýdýr ? Böylesi bir uyarlamanýn ada halklarýna yararý mý yoksa, zararý mý vardýr ? Luis Althusser , “ Devletin Ýdeolojik Aygýtlarý” adlý eserinde ,ideolojinin, bir defa üretilip sonra da dondurulup kullanýlacak bir þey olmadýðýný ,her gün üretilmesi ve yeniden üretilmesi gereken bir 199 maddi pratik olduðunu ortaya koymuþtur. Ýdeoloji ,üretildikten sonra dönüp ,üretim sürecini de etkilediði için, sonuçta yaþamýn içinde bir maddi pratik haline gelmektedir. Bu bakýmdan ,maddi birþeydir. Bunun anlamý, subjektif olarak oluþturulacak ideolojilerin , toplumun o günkü gereksinimlerine yanýt verebildikleri oranda, kendi maddi zeminlerini de oluþturabilecekleridir. Zira üretim sürecine yansýdýktan sonra düþünceler ,maddi güç haline gelmek tedirler. Önemli olan,yaþamýn gereksinimlerine ne kadar yanýt verdikleridir. Bütün bunlar bir yana, bütün bu çalýþmada anlattýklarýmýz, subjektif olarak üretilen ideolojilerin, yaþamý belirleyebildiðinin kanýtýdýr. Hatta bütün “geç” Osmanlý tarihi , ayni soruyu yanýtlamak üzere kullanýla bilir. Yani , “ evet... Subjektif bir ideoloji üretip ,yaþamý buna uyarlamak,olasýdýr “... Üstelik, bu defaki rasyonel de olabilir... Ve hatta ,öyledir.. Ýkinci sorunun yanýtýna gelince : Toplumsal ilerlemeyi, içinde yaþanmakta olan üretim biçiminin , geliþmekte olan ,üretimin çarklarýný elinde tutan sýnýfýnýn çýkarlarý saðlar. Bilgi birikiminin ulaþtýðý boyutlar , günümümz dünyasýnda , üretimin ancak emek / sermaye yoðun yatýrýmlarca saðlanmasýna yol açtý. Bu durum , üretim araçlarý mülkiyetinin yapýsýný deðiþtirdi. Bir yandan artýk aile þirketi örneði küçük yatýrýmlarýn, üretim sürecinde hiçbir belirleyiciliðinin kalmamasýna, öte yandan ekonomide belirleyici rol oynayabilecek þirketlerin, mülkiyetinin, çok uluslu hale gelmesine neden oldu. Bugün artýk ,emek sermaye ve malýn serbest dolaþýmý önünde,ulusal sýnýrlar bir engel oluþturduðu 200 için,uluslararasý sermaye; ulus devlet modelini kendi çýkarlarýna uygun bulmuyor. Beri yandan, bu emek /semaye / bilgi yoðun yatýrýmlarýn ürettiði ürünlerin satýþý ve kullanýmý için, dünya pazarýnýn hem satýnalma gücünün ve hem de kalitesinin artýrýlmasý ,ulus lararasý sermayenin önünde bir zorunluluk olarak duru yor. Bu nedenle , bugünkü dünya kapitalizmi ,bazý “geri býraktýrýlmýþ” toplumlarýn hem bilgi birikimini ve ham de satýnalma gücü / hayat standardýný yükseltmek zorun dadýr. Yoksa ürettiði mallarý satamayacaktýr. Tam bu noktada, kapitalizmin doðuþ dönemindeki serbest rekabetçi döneminde olduðu gibi; uluslararasý sermaye ile dünya halklarýnýn bir kýsmýnýn çýkarlarýnýn birbirlerine koþut olmasý gibi bir durumun ortaya çýktýðý gözlenmektedir. Kýbrýs ,stratejik konumu dolayýsýyla, sermaye ile pazar arasýndaki yollarýn egemenliðini elinde tutabilecek bir konumda olduðu için,bunca yýldýr burada sürtüþme / çatýþma olmasýný ve devam etmesini isteyen güçler, 1990’larda bir anda barýþ havarisi kesilerek,iki Kýbrýslý Halký barýþtýrmanýn peþine düþmüþlerdir. Ne var ki bu çerçevede, Kýbrýs halklarýnýn (ve hatta onlarla birlikte anavatanlar halklarýnýn da ) çýkarlarý ile o güçlerin çýkarlarýnýn,þimdilik uyum saðlayabileceði gözlenmekte dir. Ne var ki; ne Kýbrýslý halklar ve ne de genel Türk ve Elen kamuoylarý, henüz Ulusötesi bir anlayýþý kavrayacak düzeyda deðillerdirler. Her iki tarafýn egemen ulusçu ideolojileri, daha etnosantrik (soymerkezli) ulusçuluk düzeyi aþabilme savaþýmý içerisindeyken , ulusötesi bir anlayýþ 201 yakalayabilmeleri,son derecede zor ama olanaksýz deðildir. Barýþýn önündeki en önemli engel,budur. Ýþin gülünç yaný,her iki tarafýn “barýþçý” gruplarý da ayni ulusçu ideolojilerin pençesinde kývranmaktan , bu yeni dünyayý tanýmaya zaman ayýramamakta ve kendi dogmalarýna karþý her birþey söyleyene saldýrarak biryere varýlabileceðini sanmaya, devam etmektedir. Böylece ,Kýbrýs Sorunu’nun asýl tetikleyicisi olan Elen Ulusçuluðu’nun ,adadaki varlýðýný yok farzetmeye yönelik gayretinin,devam etmekte olduðunu gören parte ri, (Türk Ulusçuluðu) güvensizliðini terkedebilmek için bir neden bulamamakta ve sorun,sürüp gitmektedir. Öte yandan,adadaki Elen Ulusçuluðu da,bir elde AB bünyesinde, Türkiye ile birlikte bulunmayý hazmetmiþ gö rüntüsü çizerken ,ötekinde adadaki Türk varlýðýnýn tanýnmasý halinde Kýbrýs’ýn bölüneceði iddiasý ileri sürmenin,nasýl bir çeliþki olduðunu göremiyor! Eðer hep birlikte AB’a girilecekse,ada kim ile kim arasýnda bölü þülebilir ki? Dünya’nýn batý yarým küresinin,Ulus Devleti ve ulusçuluðu aþtýðý,aþmakta olduðu doðrudur. Ne var ki aþma; birilerinin ötekilerin hatýrýna ,ulusal kimliklerini terkermesiyle oluþmuyor. Üretim sürecinin dayatmasýyla, yaþamýn kendisi ,ulusal varlýklarýndan hiçbir kuþkusu olmayan insanlara,bunu paylaþmanýn daha avantajlý olduðunu kanýtlamasýyla oluþuyor.Tarihsel geliþme,sýçra malar da içerebilir ve ulusçulukta görüldüðü gibi,bu yeni evrede de bu bölge halklarý,önce ideoljinin bina edilme sine ve sonra da üretimin ona uyarlanmasýna tanýklýk edebilir. Ama bunun önkoþulu,bu bölgede yaþayýp,bunu gerçekleþtirecek halklarýn ,ulusal varlýklarý konusunda 202 en küçük bir kuþku taþýmalarýnýn önüne geçilmesidir. Nitekim, bu koþullarý taþýyan batý Avrupa birleþmeye doðru giderken, ulusal sorunun çözülmediði kýt’anýn doðusunda ,kan gövdeyi götürmektedir. Tarihsel geliþmenin bir diðer yasasý,eþitsiz geliþim de hükmünü sürdürmeye devam etmektedir.Ulusal varlýðýndan kuþku duyan bir topluluk,o kimliðe sarýlacaðý için,elbette ki o noktaya saplanýp, kalacaktýr. Kýbrýs Sorunu’nu aþmak için gereken þey,Kýbrýslý Türkler’in yüzelli yýllýk bir deneyimle edindikleri,bu adadaki varlýklarýnýn Rumlar tarafýndan yok edileceði kuþkusunun ortadan kaldýrýlmasýdýr. Bunun da ilk adýmý,onlara adanýn özgür,özgün,eþit ve egemen sahiplerinden biri olduklarýnýn kabul edildiðinin,açýkca gösterilmesidir. Her türlü geliþme ondan sonra, bekle nenden de kýsa sürede ve çabuklukta gerçekleþecektir. 203 SONSÖZ 1991'de o zaman üyesi bulunduðum CTP'de , yitirilen bir seçimin ardýndan, Kýbrýs Türk Kimliði kavra mýný, yüksek sesle tartýþmaya baþlamýþtýk. Kýbrýslý Türkler'in özgün ve özgür bir kimliðin sahibi olduklarýný düþünen,yalnýz ben deðildim. Rahmetli Naci Talat baþta olmak üzere, Ferdi Sabit Soyer , Özkan Murat , Hasan Sarýca da böyle düþünmekteydiler. Ömer Kalyoncu ile Hasan Erçakýca da lafola böyle konuþmaktaydýlar ama, þimdi samimi olup olmadýklarýna, karar veremiyorum. 204 O dönem,Naci ve Ferdi hastaydýlar... Naci, ölümüne neden olan kanser ile boðuþmaktaydý,Ferdi ise ikide bir tekleyen kalbinin derdinde, tedavideydi. Bu durum,konu geniþletilmiþ parti meclisine getirildiðinde, benim nerede ise yalnýz kalmama yol açtý... Ömer, zaten meydanda konuþmaz... Erçakýca'nýn ise,yeterli donanýmý yoktu... Özkan ile Sarýca politik davranmayý ve çoðunluðun aklýnýn kesmediði þeylerde çok ileri gitmemeyi yeðle diler...Ben ise,doðru bildiðimi söyledim ve sonuna kadar savundum... Sonuçta,o süreç Mehmet Ali Talat'ýn 1 Temmuz 1999 günü saat 18.00'deyaptýðýmýz telefon görüþmesinde dediði gibi, " erken öten horoz'un baþýný keserler" darb-ý meseli örneði , Özker Özgür ve þürekasýnýn, benim kellemi istemelerine yol açtý.Benim gibi düþünen dostlarým da, Osmanlý Sultanlarý gibi,beni diyet olarak verip,iktidarlarýný korudular. Bundan hiçbir zaman yeis duymadým. Zira,ben horoz deðildim ve horoz gibi davranmak,çapý horoz kadar olanlarýn iþiydi. Ancak, eski dostlarým,duyduklarý vicdan azabýnýn zorlamasýyla,kendilerini temize çýkarmak derdinen midir,nedendir bilinmez ,arkamdan öyle bir kampanyaya giriþtiler ki,o tartýþmada baz olsun diye biriktirdiðim notlarýmý , Kýbrýs'ta Ulusal Sorun isimli bir kitap olarak yayýnlayýp, ne savunduðumu anlatmak zorunda kaldým. Bu defa,kitaba saldýrý baþladý...Ýçeriðine deðil!"Rauf Denktaþ bastýrmýþ" mýþ ... Yani demek isteniyor ki : "Bizim bu yazýlanlarý okuyup anlayacak kadar aklýmýz yok ! Denktaþ'da o akýl var ... O 205 beðenmiþse,biz beðenmemeliyiz. Mutlaka içinde bir tinyozluk var! " Bu defa , oturup ; Kýbrýslý Türkler'in kim olduðu nu anlatmak zorunluluðu önüme çýktý. Kýbrýslý Türkler'in Tarihi, böyle doðdu... Ona da Alevilik dolayýsýyla saðdan; Türkmenlik dolayýsýyla da soldan, dünyanýn saldýrýsý geldi. Ve daha nerde ise on yýl önce, "ben bu kimlik tartýþmasýndan sýkýldým,artýk yazmayacaðým" diyen bu satýrlarýn yazarý, hala "Kimlik"i,aslýnda bu kadar mey danda olan birþeyi yazýp çizerek anlatmak zorunluluðunu duyuyor. Nedir ? Þu: Bizim biraz safdil olan solcumuz ,(ben de dahil)a dada savaþýn sona ermesini ister. Ve sanýr ki, iyi niyet, buna yeterlidir. Düþünemez ki, güneydeki "yoldaþlar" da,o iyi niyet yok. Ulusal aidiyetlerin abartýlmasýnýn savaþa yol açacaðý endiþesi ile, Türk kimliðini gizlerse, savaþ çýkmayacaðýný umar. Oysa,güneydeki kimlik,"anti-Türk" olmakla varlýk bulmakta olduðundan, halk da þu uzun zaman diliminde bunu anlayacak kadar izan zahibi olduðundan, kendi halkýna yabancýlaþýr. Maddi zemini olmayan bir mikro-þövenizme saplanýp,habire yenilirken, dönüp Denktaþ ailesine içerler. Biri de çýkýp: " Yahu...Durun...Þurada hata var!" deyince, Türk olduðu aklýna gelir,kendi aklýnda bu gerçekliðin ön almasý ile,yaþamda da ayni gerçekliðin herþeyin önüne geçeceði zehabýna kapýlýr ve yine savaþ çýkacak sanýp,onu söyleyene de kýzmaya baþlar. 206 Sanýr ki; "adada tek halk vardý,Ýngiliz bozdu" yalanýný söyleyince,sýrf kendi öyle diyor diye, halk da ina nýp : "Yaa...Öyle miydi ? Meðer,Rumlar bizim kardeþi mizmiþ,ha?Madem ki öyle,biz de Rumlar ile barýþalým, ölenleri yaþýyor farzedelim,bu iþ bitsin" diyecek... Olmazsa,sazý eline alýp,görüþ deðiþtirir.Der ki: " Biz aslýnda,tek halk olmaya doðru gidiyorduk, Ýngiliz'ler bizi böldü..." Bu da, doðru deðildir. Ahali bunun da doðru olmadýðýný bilir... Solcumuz, kendine inanýp oy vermediði için halka bozulur ama,hiç bozuntuya vermez,yine görüþ deðiþtirir: " Biz artýk,yeþil olduk", falan der... Ama "deðiþtiniz" diyene de fena sinirlenir... O en iyiyi bilendir ! Ne demek ?! Oturup bir defa da konuyu bilimsel olarak analiz edip,özeleþtiri yapmaz, yapana da sövüp sayar... Ýþin özü þu ki: Bu adada, iki halk yaþamaktadýr... Birinin ne hakký varsa,ötekinin de ayni hakký vardýr. Bu iki halk,uzun yüzyýllar yalnýz bu adada da deðil,dünyanýn bu bölgesinin tümünde,çok iyi iliþkiler içinde yaþamýþlardýr.Sonra, bun lardan biri,kendini daha uygar,daha zengin daha þu,daha bu sanýp da,bu iki halký birbirine düþürüp,devleti parça layarak,ortaya çýkacak mirasa konmak isteyenlerin oyununa gelince; öteki de kendi derdine düþmüþ ve çatýþmýþlardýr. Þimdi,eðer barýþacaklarsa, öncelikle kusur lu olan,hala görmezden gelmeye çalýþtýðý ötekinin varlýðý ný ve kendisi ile eþit olduðunu,kabul etmelidir. Bu olma dan, 207 hiçbirþey olmaz. Ben dedim diye deðil . Gerçekten olmaz... Denilen budur... Bu çalýþmada,Kýbrýslý Türk Kimliði'nin nasýl þekillendiðini anlatmaya çalýþtýk. Ýþte o oluþum dolayýsýy la olmaz... Olaylarýn bizi getirdiði nokta da , bir týp adamýnýn adýnýn,araþtýrmacý - yazar'a çýkmasýna neden oldu... Tecelli... Ne diyeyim ?! 208 209 210 BİBLİYOGRAFİ: BÖLÜM I : Aflaki , Ahmet . Ariflerin Menkõbeleri c.ll Kitabevi Remzi Akçam,Taner . Türk Kimliği ve Ermeni Sorunu . İletişim Yayõnlarõ :İstanbul,1994 Akşin,Sina ve ark. Türkiye Tarihi c.l -ll- lll . Cem Yayõnlarõ :İstanbul,1989 Altan,Çetin . Tarihin Saklanan Yüzü. Afa Yayõnlarõ :İstanbul ,1994 Augustinos, Gerasimos . Küçük Asya Rumlarõ . Ayraç Yayõnlarõ : Ankara,1997 Hammer .,J. Osmanlõ Tarihi . MEB Yayõnlarõ :Ankara, 1991 Kitsikis,Dimitri. Türk - Yunan İmparatorluğu .İletişim Yayõnlarõ :İstanbul,1996 Küçük,Yalçõn. Yayõnlarõ:İstanbul,1990 Fatih Sultan Mehmet . Tekin 211 Melikof ,İrene . Uyur idik Uyardõlar . Varlõk Yayõnlarõ Rousseau ,Jan J. Toplum Sözleşmesi . Öteki Yayõnlarõ :Ankara ,1999 Russell,Bertrand . Batõ Düşüncesinin Tarihi . Say Yayõnlarõ : İstanbul,1996 Tunçay,Mete - Zürcher ,Eric von.Osmanlõ İmparator luğu’nda Milliyetçilik ve Sosyalizm .İletişim Yayõnlarõ :İstanbul 1995 Tunçay,Mete . Türkiye'de Sol Akõmlar. BDS Yayõnlarõ : İstanbul ,1991 Yerasimos,Stefanos . Milliyetçilik ve Sõnõrlar .İletişim Yayõnlarõ :İstanbul ,1994 BÖLÜM ll : Altan ,Mustafa Haşim . Kõbrõs Türk Vakõflar Tarihi . Vakõf Yayõnlarõ : Lefkoşa, 1986 212 An, Dr. Ahmet. Kõbrõs'ta İsyanlar ve Anayasal Temsiliyet Mücadelesi.Mez-Koop Yayõnlarõ : Lefkoşa, 1996 An ,Dr. Ahmet . Kõbrõs Türk Liderliği'nin Oluşmasõ . Galeri Kültür Yayõnlarõ : Lefkoşa, 1996 Ateşin ,Hüseyin Mehmet . Kõbrõs'ta İslami Kimlik Davasõ -.Marifet Yayõnlarõ : İstanbul ,1996 Ateşin H.M. . Dr.Küçük ve Şeyh Nazõm Kõbrõsi . Marifet Yayõnlarõ : İstanbul, 1997 Avrupa Gazetesi 1.7.199 Beratlõ, Dr.Nazõm - Kõbrõslõ Türkler'in Tarihi c l . Galeri Kültür Yayõnlarõ . Lefkoşa : 1993 / c.lll , 1999 Beratlõ ,Dr. Nazõm . Kõbrõs'ta Ulusal Sorun* :Lefkoşa, 1991 Birinci,Ali. Hürriyet ve İtilaf Fõrkasõ , Dergah Yayõnlarõ : İstanbul,1990 Denktaş.R.R. KKTC, 1993 Karkot Deresi . Yorum Yayõnlarõ : Dinamo, Hasan İzzettin . Kutsal İsyan c.l . Tekin Yayõnlarõ : İstanbul, 1986 Fedai.Harid . Adsõz Kitap .KKTC Kültür Bakanlõğõ Yayõnlarõ : Lefkoşa ,1997 213 Fedai,Harid . Kõbrõs'ta Masum Millet Olayõ Kültür Bakanlõğõ Yay.:İstanbul , 1986 KKTC Gazioğlu, Ahmet . İngiliz Yönetiminde Kõbrõs* . İstanbul: 1960 Gazioğlu ,Ahmet . Kõbrõs'ta Türkler . CYREP Yayõnlarõ: Lefkoşa, 1997 Gazioğlu, Ahmet . ENOSİS Çemberinde Türkler CYREP Yayõnlarõ : Lefkoşa, 1996 Halk Bilim Dergisi Sayõ 23 -24 Hiçyõlmaz , Ergun . Teşkilat -õ Mahsusa’dan MİT’e, Varlõk Yayõnlarõ : İstanbul ,1990 İsmail, Sabahattin - Birinci ,Ergin . İki Ulusal Kongre* Lefkoşa, 1987 İsmail, Sabahattin - Birinci, Ergin. Atatürk Döneminde Türkiye Kõbrõs İlişkileri .KKTC Kültür Bakanlõğõ Yay. : Lefkoşa ,1989 Kabacalõ, Alpay . Türkiye'de Siyasal Cinayetler . Altõn Kitaplar : İstanbul, 1993 Kabacalõ, Alpay . Talat Paşa’nõn Anõlarõ , İletişim Yayõnlarõ : İstanbul ,1994 Karay,Refik Halid .Bir Ömür Boyunca .İletişim Yayõnlarõ: İstanbul,1996 214 Kõzõlyürek ,Niyazi. Paşalar ve Papazlar Defterleri Kitap Dizisi No:1:*Londra ,1988 Kõbrõs Kõzõlyürek Niyazi . Kõbrõs Sorunu'nda İç ve Dõş Etkenler* . Lefkoşa, 1983 Mackenzie ,Molly . Türk Atinasõ ,Aksoy Yayõncõlõk :İstanbul 1999 Manizade ,Prof. Dr. Derviş . 65 Yõl Boyunca Kõbrõs . KTKD Yayõnlarõ : İstanbul, 1993 Ortam Gazetesi - 12 - 27 Nisan 1999 Russel,Bertrand. İktidar . Cem Yayõnevi : İstanbul,1990 Stavrinidis. Zenon . The Cyprus Conflict * Stodart Dr. Philip H. Teşkilat-õ Mahsusa . ARBA Yayõnlarõ : İstanbul, 1993 Storrs, Sir Ronald . Anõlar. Çev. Taçgay Debeş . MezKoop Yayõnlarõ: Lefkoşa, 1993 Tamçelik, Soyalp . Kõbrõs'õn İngiliz İdaresine Geçişi . KKTC Cumhurbaşkanlõğõ Yay.: Lefkoşa ,1997 Tarihsel Gelişimi İçinde Kõbrõs'ta Sosyo- Ekonomik Yapõ . Özgürlük Yayõnlarõ:Lefkoşa ,1987 215 Ünlü ,Cemalettin . Kõbrõs'ta Basõn Olayõ. Basõn Yayõn Gn. Md. Yayõnlarõ : Ankara TC Başbakanlõk Osmanlõ Arşivi ** --------------------------------------------------(*) Bu eserler yazarlarõn kendileri tarafõndan yayõnlattõrõldõğõndan ,yayõnevi adõ verilememektedir. (**) Arşiv çalõşmasõ Yrd.Doç. Dr. Sabri Yetkin tarafõn dan yapõlmõştõr. 216 217 218 219 220 221 222 223