SUNDAY, SEPTEMBER 27, 2015 AT 12:13 Kur’an aşığı Goethe’yi etkileyen isim: EBU’L- TAYYİB Putin, Abbas ve Erdoğan’ın katılımıyla Moskova’da Merkez Camii açıldı. Batı’nın İslam soğukluğu biliniyor. Bunda Batılı sanatçıların katkısı yadsınamaz. Albrecht Dürer’in çizdiği “Türk Hükümdar” adlı gravür, Avrupa’da oluşmaya başlayan “despot” imgesinin ilk göstergesiydi. Shakespeare, “Othello”yu, “başı sarıklı, çok zararlı Türk” diye konuşturdu. Don Kişot’un yazarı Cervantes, İnebahtı, Navarin ve Modon’da savaşıp yaralandığını, Türklerin zalim olduklarını da yazmadan edemedi. Turgenyev “Arefe” adlı eserinde kaba bir Türk düşmanlığı yaptı. Avrupa’da “kötü imajın” oluşmasında Martin Luther’in etkisi yadsınamaz. Sonuçta, Machiavelli’den Montesquieu’ya kadar Avrupalı düşünürler Doğu despotizminin medeniyete düşman olduğunu yazıp durdular! Ama… Anketlere göre Batı’nın en büyük dâhisi Goethe gibi isimler de yok değildi… Batı’da 7. yüzyıldan itibaren İslam’a karşı düşmanca tavır sergilendi. 1143 yılında Cluny başrahibi Petrus Venerabilis’ten 1616 yılında Nürnberg’de görev yapan rahip Salomon Schweigger tarafından yapılan tercümelerde, İslam ve Hz. Muhammet’in hayatı hakkında aşırı derecede düşmanca eğilimler vardı. Bu tür propaganda amaçlı tercümeler-yazılar nedeniyle Avrupa’da İslam karşıtlığı çığ gibi büyüdü. İlk insaflı Kur’an tercümesi 1647’de yayınlandı. Arapça’dan Fransızca’ya aktarılan bu tercüme İstanbul’daki Fransız maslahatgüzar Andre du Ruyer tarafından yapıldı. Ortaçağ karanlığını yıkan rönesans aydınlanmasıyla İslam’a bakış da değişiyordu. Bunda en büyük katkı Goethe’nindi. Yıl, 1770. Goethe, hukuk tahsilini bitirip doktora yapmak üzere Strazburg Üniversitesi’ne kaydolduğu o günlerde ünlü teolog Johann Gottfried Herder de Strassburg’a geldi. Goethe, kendinden beş yaş büyük olan Herder ile dost oldu. Bu yakınlık Kur’an-ı Kerim ile tanıştırdı. Goethe aralarında geçen bir konuşmada Herder’e “öyle hikmetli ve güzel sözler kullanıyorsunuz ki kaynağını merak ediyorum” diye sordu. Herder; “İşte benim hikmetli sözler kaynağım” diyerek, ona Arapça yazılı bir kitap uzattı. Bu Kur’an-ı Kerim idi. Aynı zamanda şair ve yazar olan Herder; “Eğer Alman milletinin böyle bir kaynak kitabı olsaydı, kim bilir ne büyük edipler ve şairler yetiştirir” diyerek Kur’an’ın yaşam ve edebiyat için önemini vurguladı. Herder kutsal kitabı, filozof Kant’ın sohbetlerinde tanımıştı. Ve… Çok geçmeden Goethe okumaya ve araştırmaya başladıkça ruhunu, Hz. Muhammet’e ve İslam’a karşı bir içtenlik kapladı. Çünkü aradığı, tolerans ve peşin hükümlerden uzak düşünmekti… Yazdığı mektupta Herder’e şöyle dedi: “Kuran-ı Kerim’de Hz. Musa’nın dua ettiği gibi dua etmek istiyorum.” Dua şudur; “Ya Rabbi şu dar göğsümü genişlet!” Bu alıntı Kur’an’ın 20. Suresi’nin 26. Ayeti idi. Kur’an’ın Almanca tercümelerini beğenmeyen Goethe, bunları Kur’an tefsiri olmaya lâyık görmedi; eksik buldu. Yine de… Kur’an-ı Kerîm’in, hatalarla ve noksanlarla dolu tercümesini okumasına rağmen; “ifâdenin büyüklüğü, haşmeti karşısında hayrân kaldım” demekten kendini alamadı: “Kitapların kitabı Kur’an hakkında kim ne derse desin, Ben şüphelere kulaklarımı tıkarım. Müslüman olarak bana farz olduğu gibi Kitapların kitabı olduğuna inanırım…” Goethe “Doğu Batı Divanı” eserinde Fransız Ruyer’in 1770 yılına kadar sekiz baskı yapmış olan Kur’an tercümesini kullandı. İlham aldığı ve detaylı incelediği diğer tercüme ise, 1698 yılında Ludovico Maracci’nin filoloji bakımından Latince’ye tercüme edilen versiyonuydu. “Faust”tan sonra en önemli eserleri arasında yer alan “Doğu-Batı Divanı”nı 1816 yılında okuyucuya takdim ederken şöyle dedi: “Doğu-Batı Divanı’nın yazarı, kendisinin bir Müslüman olduğu şüphesini reddetmez!” Goethe bu eserinin “Muhammet” bölümünde Kur’an’ın üslup güzelliğini şöyle sözlerle övdü: “Kur’an’ın üslubu kati, büyük, müthiş, yer yer gerçekten ulvidir.” Goethe, taassuba, yobazlığa ve zorbalığa meydan okuyan Büyük Doğululara hep ilgi duydu. Büyük şair Goethe’nin dilinde Hz. Muhammet dizelere döküldü. Bu kasidede; insanlığın manevî rehberi olarak Hz.Muhammet’in etkisini dağlardan fışkıran berrak su mecazı ile tasvir etti… “Sevinç sevinç berrak Ve yıldız yıldız parlak Bir dağ pınarı…” Goethe’nin İslam ile yakınlaşmasını sadece Gottfried Herder ile tanışmasına bağlamak yanlış olur. Biri daha vardı: Ebu’l-Tayyib!. Yani; “Mütenebbi”… Goethe henüz 16 yaşındaydı… AYDINLANMACI MÜSLÜMAN ŞAİR Yıl; 1765… Leipzig’de fuar zamanı Alman bilim adamı Jacob Reiske, “Arap Şiirinden Örnekler, Mütenebbi’nin Aşıkhane ve Hüzünlü Şiirleri” adlı eserini Arapça ve Almanca olarak yayınladı. Goethe16 yaşındaydı. Ve hayatını kökten değiştirecek “Mütenebbi” ile bu yapıt sayesinde tanıştı. Adı, Ebu’l Tayyib (915-965)… Kufe şehrinin Kenda kasabasında doğdu. Yemen asıllı Cuf kabilesine mensuptu. Babası hamaldı. Küçük yaştan itibaren üstün zekası, güçlü hafızasıyla dikkat çekti. Gençlik yıllarında Şam’da yaşadı. Güzel sanatları öğrendi ve Arap şiirinde o kadar ileri gitti ki bazıları onu, dönemin önemli şairlerinden Ebu Tammam’a tercih etti. El-Djofi, El-Kendi, El-Kufi ve son olarak da peygamberlik taslayan, onu taklit eden anlamına gelen “Mütenebbi” mahlası verildi. Bunun sebebi, diğer Arap şairlerinin onu hakir görüp hakkında iğneleyici sözler sarf etmeleriydi. “Mütenebbi” yılmadı; Arap edebiyat ve felsefesinin gelişme çağında tartışmasız en büyük şairlerinden biri oldu. Abbasi hanedanlığının İslam dünyasının yönetimini ele aldığı zamanlar yeni başkent olan Bağdat, edebiyat ve sanatın merkezi olmuştu. Beğeni toplayan şiirleriyle büyük bir servet kazandı. Yoksuldan yana, aydınlanmacı fikirleriyle halkın bir bölümünün desteğini buldu. İslam dünyasındaki sosyal adaletçi hareket Karmatileri destekledi. Her daim olduğu gibi yobazlar tarafından, “yeni bir din kuruyor” iddiasıyla yakalanarak tutuklandı. İki yıl sonra serbest kaldı. Şam Valisi Bedr el-Harşani tarafından resmi şair yapıldı. Bu durum yaklaşık bir buçuk yıl sürdü. Yoksuldan yana tavrı yüzünden buradan da ayrıldı. Halep’in Hamdanî Emiri Seyfü’d-Devle’nin şairi oldu. Emirin sarayında dokuz yıl gibi uzun bir süre kaldı ve en iyi şiirlerini burada yazdı. Seyfü’d-Devle ile arası açılınca kendisini güvende hissetmedi. Bütün ailesi ile birlikte buradan ayrılarak önce Şam’a ve oradan da Mısır’a geçti. Buradan İran’a kadar uzanan seyahatleri boyunca çok yer değiştirdi. Maddi ve manevi çok sıkıntı çekti. Baldırı çıplaklar hareketi Karmatiler ile ilişkisi iktidarlarla anlaşmasını güçleştirdi. Artık hiç istemediği methiyeleri tekrar yazmaya başladı. 955 yılında (bazı kaynaklarda 965 geçmektedir) İran’dan Bağdat’a giderken bir bedevinin saldırısına uğradı. Bu saldırı sonucu hayatını kaybetti. Aralarında, el yazması Divan’ının da bulunduğu bütün eşyası dağıtılıp kayboldu. Ölümünden birkaç nesil sonra Mütenebbi’nin Divan’ı, ezberlenen eserler Arap öğrenciler tarafından yayıldı. Fakat… Goethe’nin döneminde Avrupalılar için Mütenebbi meçhuldü. Goethe’nin Doğu Batı Divanı’ndan sonra haberdar oldular Mütenebbi’den. Goethe’nin Doğu Batı Divanı’nın şiir bölümü neredeyse tamamlanmıştı ki, 1816 yılında J. Von Hammer, şairin gençlik şiirlerinden dokuz şiiri “Mütenebbi’den Örnekler” başlığıyla yayınladı. Takdim yazısında Hammer şöyle diyordu: “Nasıl ki Hz. Muhammed peygamberlerin sonuncusu ve tacı idiyse, Mütenebbi de böylece İslam şairlerinin ilki ve tacıdır.” Ebu Tayyib, gerek yaşadığı dönem ve gerekse ölümünden sonra Arap şiirinde büyük bir etki bırakan önemli şairler arasında yer aldı. Günümüzde bile Kuzey Afrika’da şiirleri en çok okunan şairlerin başında gelmektedir. Goethe’yi Goethe yapan kaynaklar arasında, sadece Mütenebbi yoktu; Firdevsî, Hafız, İbn Tufeyl, Feridüddin Attar, Kays, Cami, Mevlana Celaleddin Rumî, Muhteşem Süleyman’ın Şeyhülislamı Ebussuud Efendi gibi Doğulular vardı. Ne yazık ki… Doğunun yobazları, Goethe’nin kaynağındaki Doğu medeniyetini görmezden geldiler; hatta ellerine geçtiği zaman aydınlanmacı Müslümanları boğdular, derisini yüzdüler, yaktılar… SADIK SELİM’İN TORUNU: GOETHE! Latince, Yunanca, İtalyanca, İngilizce, Fransızca, İbranice bilen; resim, müzik, edebiyat, botanik ve matematik alanında kendini yetiştiren Goethe kimdir?.. Tarih: 28 Ağustos 1749. Almanya’nın Frankfurt şehrinde soylu avukat Johann Caspar Goethe ile dönemin Frankfurt Belediye Başkanı’nın kızı Catharina Elisabeth Textor’ın çocuğu olarak dünyaya geldi. Prof. Robert Sommers, Carl Knetsch ve Bernt Engelmann gibi araştırmacılara göre, Goethe’nin soyu da Almanlara esir düşen Selçuklu Beylerinden Sadık Selim Sultan’a uzanıyordu. “Johan” adı verilen Sadık Selim Sultan albaylığa terfi ettirildi ve bir Türk arması verilerek soylu bir ailenin kızı olan Rebecka Bergman’la evlendirildi. Bu evlilikten üç oğlu oldu. Oğulları, babaları ölünce Brankenheim’de Türk usulü bir türbe yaptırdılar. Üç kardeş de burada yatmaktadır. Bu türbe hâlâ bugün “Sultanlar Kilisesi” olarak anılmaktadır!.. Yine bir savaş… 10 yaşındaki Goethe’nin yaşamını değiştirdi. Avusturya-Fransa birliği Frankfurt’u işgal ettiğinde Goethelerin evi karargah binası yapıldı. Güzel sanatlara meraklı karargah komutanı sayesinde, Goethe Fransız sanatıyla tanıştı. İki buçuk yıllık işgal dönemi sırasında, evlerinde düzenlenen partilerde pek çok sanatçı ile tanıştı. Gezici tiyatro topluluğundan Racine ve Moliere oyunları izledi. İncil’i okumaya başladı. Sevmediği bir şey varsa, o da kiliseye gitmekti. Hıristiyanlık tarihini benimseyemiyor, şiddet ve hatalar karmaşası olarak gördü. 16 yaşında Leipzig Üniversitesi’nde hukuk eğitimine başladı. Aşık oldu. İlk şiir mısralarını, ilk aşkı Kathchen Schönkopf için yazdı. Yazdığı “The Lover’s Caprice” oyununa aşkın hüzünleri yansıdı. “Annette” isimli ilk şiir kitabını yayımladı. Hukukçu olarak Darmstadt Mahkemesi’nde görev yapmaya başladı. “Frankfurter Gelehrte Anzeige” adlı ünlü kültür-sanat gazetesinde, sinema filmleri, tiyatro oyunları ve kitaplar üzerine eleştirel yazılar kaleme aldı. 1774 yılında yazdığı “Genç Werther’in Acıları” adlı eseriyle şöhret oldu. Hıristiyanlığı reddettiğini açıkladı. Ünlü edebiyatçı Schiller,”Die Horen” adlı edebiyat dergisinde, yazmasını teklif etti. Bu dönemde en ünlü “balad”ları olan “Hazine Avcısı” ve “Büyücü Çığlığı” nı yazdı. Christiane Vulpius’la evlendi. Yıl, 1806 idi. Çocukları “Carl August” dünyaya geldi. Faust eserini yazmaya başladığında yine bir savaş hayatını değiştirir: Napolyon savaşları esnasında, Fransızlara karşı savaşan Ruslar, Weimar şehrine girdi.. Rus Ordusu’nun içinde Müslümanlar vardı. Bunlar, Başkurt Türkleri idi. Goethe’nin hatıra defterinden anlaşıldığına göre; Weimar Protestan Lisesi’nin salonunu mescide çevirdiler ve birlikte namaz kıldılar. Başkurt Türklerinin “ok-yay” hediyesini kabul etti ve bunları şöminesinin üzerine astı. Üç bölümlük “Renkler Teorisi” adlı kitabını 1810’da yayınladı. 1816’da eşini kaybetti. 19 yaşındaki Ulrike von Levetzow’a aşık oldu. Peşinden Marienbad’dan Karlsbad’a kadar gittiyse de, hayal kırıklığı içinde Weimar’a geri döndü. Bu aşkın acısıyla kaleme aldığı “The Marienbad” adlı ağıt, şairin olgun yaşlarının en iyi yapıtı oldu. Ertesi yıl, edebi kimliğinin gelişimine büyük tesiri olan Frau Von Stein ve oğlunu kaybetti. Tarih: 22 Mart 1832. En büyük Alman şairi Weimar’da vefat etti. Ömrünün son 13 yılında Kadir Geceleri’ni kutladığı biliniyor. Created in Day One