Kahve Molasý çalışmaya başladım. İki-üç ay İzmir Devlet Konservatuarı’nda kaldıktan sonra ‘Harika Çocuk’ sınavını kazandım ve Ankara’ya gittim. 11 sene olan konservatuarı 5 senede bitirdim ve 16 yaşında mezun oldum. Sonra devlet bursuyla Avrupa’ya gönderildim. Kısacası bir müzisyenin nasıl yaşaması gerekiyorsa, öyle yaşadım. Ama çocukluğumu da çok iyi yaşadım. Dizlerim parçalanmış halde futboldan çıkıp, piyano dersine giderdim. Burçin BÜKE Bu ayki kahve molamızı İzmir’in dünyaya kazandırdığı ulus lararası üne sahip piyano virtüözü Burçin Büke’nin ya nın da veriyoruz. İlk piyano eğitimini çok küçük yaş larda pi yanist babasından alan, sonra dünyası “piyano”, pi yanosu “dünya” olan Büke şu anda Türkiye’nin en ye te nekli piyanist ve bestecilerinden biri. “Kendimi pija mayla rahat hissedersem sahneye onunla çıkarım”, “kon serde dinleyici ca nı nerede alkışlamak istiyorsa orada alkışlasın” gibi cümleler kurabilecek kadar farklı bir klasikçi portresi sergileyen Bü ke, şimdilerde klasik müziği evlere sokmak gibi bir bü yük hedefin peşinde... Röportaj: Beste BULAK ACME: Küçük yaşlarda başla yan bir başarı öykünüz var. İlk pi yano derslerini babanızdan al dı ğınızı biliyoruz. O günleri bi raz anlatır mısınız? Burçin BÜKE: Aslında piyano ablama alınmıştı. Ablam benden 1.5 yaş büyük. Fakat ablam piyanoyla hiç alakadar olmadı. Ama ben her sabah piyanonun başına gidiyormuşum, bir tuşa basıp kaçıyormuşum. Bu babamın ilgisini çekmiş. Daha sonra benimle ilgilenmeye başladı. Ama müziğe başlamamın asıl sebebi, ailemizde çok sayı- HAZİRAN 2007 da müzisyenin olması. Halamın oğlu, teyzemin kızı, büyük amcamın kızı, hepsi müzisyen. Ailede en azından 5-6 tane müzisyen var. Kısacası, aileden gelen müzisyen bir kimlik beni tetikledi diyebilirim. ACME: Böyle piyanoya basıp ka çarken kaç yaşındaydınız? Burçin BÜKE: 4 yaşındaydım. Çünkü 5 yaşında babamla oturup piyano çalışmaya başladım. İki sene sonra babam artık bir hocayla çalışmam gerektiğini söyledi. Ben de, İzmir Devlet Konservatuarı’ndan Ali Ersümer ile ACTUAL MEDICINE ACME: Yeteneğinizi biliyorduk ama aynı zamanda da azim liy miş siniz. 11 yıllık eğitimi 5 yılda ta mamladığınıza göre… Burçin BÜKE: Benim avantajım erken başlamam ve müzisyen bir aileden geliyor olmamdı. Bu nedenle repertuar anlamında, diğer arkadaşlarıma göre çok önde olduğum için, bütün parçaları çabuk öğreniyordum. Bir de yetenek olunca, işler daha kolay yürüdü. Ama ben ‘Harika Çocuk’ damgasına karşıyım. ‘Harika Çocuk’ o büyük bestecilerdi. Mozart, Bach ve Beethowen’dı. ACME: Çocukken hayaliniz bu muydu? Burçin BÜKE: Hayır. Konservatuarı bitirene kadar benim hayalim futbolcu olmaktı. Okulu bitirdikten sonra babam, bu işi yapmak isteyip istemediğimi sordu. Ben de yapmak istediğimi söyledim. Aslında 16 yaşında Hacettepe Üniversitesi’nde öğretim üyesiydim. Ancak öğrencilerim 20 yaşında olunca, öğretim görevlisi olmak istemedim. Çünkü hem öğretme kabiliyetim yok, hem de solist olarak bu işi sürdürmek daha zevkli. ACME: Hayatınızda müzik ol ma saydı… Burçin BÜKE: O zamanki şartlara 87 bağlı. Müzik olmasaydı futbolcu olmak isterdim ama futbolculuk benim için meslek değil. Futbol benim için sadece spor. ACME: Bir de futbolla piyanoyu kombinlediğiniz süper proje fikirleriniz var. Burçin BÜKE:Aslında bu BÜKE: projeler futbolu müzikle birleştirme değil. Bildiğiniz gibi Türkiye’de bir arabesk kültür var. Benim en çok rahatsız olduğum şey bir stadyuma gittiğinizde popüler müziklerin çalınması. Avrupa’da, Türkiye dediğiniz zaman, akla hep şiş kebap, Türk kahvesi ve baklava geliyor. Ama bizim başka şeylerimiz de var. Onları da tanıtabiliriz dedim. Mesela bir A Milli Takımı maçından önce, Devlet Senfoni Orkestrası’nı çıkartıp yirmi dakika Mozart’ın bir piyano konçertosunu çaldırabiliriz. Avrupalılara ‘Bak burada bizim 80 kişilik dev bir orkestramız, çok iyi şeflerimiz, genç solistlerimiz var’ diye gösterebiliriz. Bunlar hayal şeyler değil. Avrupa’da hep yapılan şeyler. Aslında biz Avrupa ile Asya arasında bir köprü olduğumuz için, neremiz Avrupa’ya bağlı, neremiz Asya’ya bağlı bilinmiyor. Çok fazla kültürlü olduğumuz için bu avantajları kullanabiliriz. Oradaki adamlar ilk zamanlar yadırgayacaktır. Çünkü çekirdek yerken, Mozart’ın piyano konçertosunu dinleyecekler. Ama bazı şeylere bir yerden başlamak lazım. ACME: Klasik müziğin özellikle Türkiye’de çok farklı bir algıla nışı var. Büyük bir çoğunluk ta ra fından, biraz yukarıda, biraz elit, hatta biraz ukala algılanı yor. Neden? Burçin BÜKE: Klasik müzik, saraydan gelen bir müziktir. Burjuva müziğidir. Beethowen veya Mozart üst taba- 88 kaya çalarlardı. Müzik, halka daha sonradan iniyor. Aslında biraz faşizan bir kurgu var. Ancak bu kurgu Avrupa’ da değişti. İnsanlar bir gün rock konserine giderken, diğer gün senfoni konserine gidebiliyor. Bu kültür seviyesiyle ulaşılacak bir durum. Bizde hala bu duruma gelinemedi. Ben bunu değiştirmeye çalışan insanlardan birisiyim herhalde. Çünkü her türlü müziği dinliyorum. Mesela bir meyhaneye gittiğimizde taş plak dinlemeyi çok severim. Pek bilgim yoktur ama severek dinlerim. Bir caz kulübe gittiğimde caz dinlerim. Senfoniye gittiğimde de senfoni dinlerim. Önemli olan 15-16 yaşındaki çocuklara bu sevgiyi aşılamak. Zor gibi gözüküyor ama konserler için Sivas’a, Malatya’ya gittiğimde acayip istek görüyorum. İstanbul’da da potansiyel var. Bizim durmamamız, devam etmemiz lazım. ACME: Ama genelde klasikçiler de dinleyiciyi zorluyor. Mesela kon serlerine gelen insanları ‘Yan lış yerde alkışladı, kıyafeti ol mamış’ gibi eleştirebiliyorlar. Bu da dinleyicileri biraz korkut muyor mu? Burçin BÜKE: Gayet tabi. Benim amacım halka inmek. Mesela verdiğim bir konserde ışıklar bozuldu. Ama ben ışıklar gitti diye çalmayı bırakma- ACTUAL MEDICINE dım, devam ettim. Konser esnasında birisi öksürüyor mu? Öksürsün. Çünkü insanın rahat olması lazım. Ben kendi adıma o rahatlığı veriyorum. Adamın nezlesi, allerjisi varsa, ne yapabiliriz? Kasten öksürmüyordur ki. Biraz biz sanatçıların, burnu büyüklüğü aşmamız ve daha seviyeli olmamız lazım. İnsanlarla iç içe olmamız lazım. Kulisten kaçmak önemli bir şey değil. Tam tersi dinleyicilerle yakınlaşmamız lazım. İnsanların bize gelmemeleri, bizim onlara gitmemiz lazım. Ben böyle düşünüyorum ve böyle bir insanım. Kendimizi sevdirmeliyiz ki, o insan konserimize bir daha gelsin. Sahnedeyken burnumuzun büyük olması lazım. Sahneden inince normal hayat başlıyor. ACME: Bir de şu yanlış yerde al kış meselesi var. Genellikle kla sik müzik sanatçısı ve dinle yicisi, yanlış yerde alkış olayına kar şı pek tahammülsüz. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Burçin BÜKE: Neresinde istiyorlarsa orada alkışlasınlar. Çünkü bu bir eğitim meselesidir. 30 yaşına gelen ve ilk kez klasik müzik konserine giden bir insan nerede alkışlaması gerektiğini bilemez. Ama küçük yaşlarda gitselerdi öğrenirlerdi. Mesela benim en son Amerika konserimde Mozart’ın birinci bölümünün sonunda bir kadın alkışladı. Sonra onunla kuliste görüştüm, çok beğenmiş o yüzden alkışlamış. ACME: Klasik müziğin farklı for matlara dönüştürülmesi, di ğer müzik türleriyle bir araya ge ti rilmesi hakkında ne düşünü yorsunuz? Burçin BÜKE: Ben bu konuya çok karşıyım. Bir Mozart’ı, Beethowen’ı HAZİRAN 2007 değiştirmek bana ayıp geliyor. Çünkü dahi insanların fikirlerine burnumuzu sokmak haddimiz olmamalı. Düşünün 3-5 yaşındaki bir çocuğa darbukalı bir Mozart dinletirseniz, o çocuk 16 yaşında Avrupa’ya gittiğinde Mozart konserinde ‘aaa darbuka nerede’ diye sorar. Çünkü orijinalini bilmiyordur. Orijinalini öğrendikten sonra, güldürmek için dinletirseniz güzel bir şey olabilir. Ama bence onun dışında hoş değil. ACME: Popülerliğe kaçmadan bir sentez yapılamaz mı? Buna tamamen karşı mısınız? Her şey olduğu gibi mi kalmalı? Burçin BÜKE: Yorumu değiştirebilirsiniz. Mesela kuvvetli çalınacak bir yerde yumuşak, yumuşak çalınacak bir yerde kuvvetli çalabilirsiniz. Ya da kendine çok güveniyorsan, bir beste yaparsın, kendi adını koyarsın. Niye Mozart’ı bozuyorsun. Bu düşünceye bu yüzden karşıyım. Ama illaki benim düşüncem doğrudur demiyorum. Belki doğru olan bu düşüncedir. ACME: Siz neler dinliyor su nuz? Burçin BÜKE: Bütün gün klasik batı müziği çalıştığım için akşamları caz dinliyorum. Ama iki yaşında bir oğlum var, bende hiç albümü olmayan Kenan Doğulu’nun ‘Çakkıdı’ parçasına deliriyor. Diğer taraftan caz dinlerken bakıyor, Mozart çalarken piyano çalar gibi yapıyor. Hiç kısıtlamıyorum oğlumu. Çok iyi bir klasikçinin çok iyi bir arabeskçi oğlu olabilir. Ama ben caz dinlerim. Caz beni gerçekten rahatlatıyor ve Türkiye’de gerçekten çok iyi cazcılar var. Öte yandan rock müzik de dinlerim. Aslında güzel olan herşeyi dinlerim. ACME: 2007 Ocak’ta çıkardığı nız ‘Mozart for Babies’ albümü nüzden biraz bahsetmek istiyo rum. Bu albümün çıkış noktası HAZİRAN 2007 ne? Burçin BÜKE: Ben 10 yaşında Mozart’ın bütün parçalarını çalıyordum. Şimdi 41 yaşındayım ve 31 yıl sonra, Mozart çalmaya başladım. Çünkü kendime güvenmeye başladım. Mozart çalabilmek için, o tecrübeye varmak lazım. Çünkü Mozart çok tehlikelidir. Hemen neresinin yanlış olduğunu belli eder. Eşimle, oğlumuza hamileliğinin beşinci ayında, İdil Biret’in konserine gitmiştik. İlk tekmesini konser esnasında attı. Sonra evde ben çalışırken de, tekmelemeye başlıyordu. Doğduktan sonra da klasik müziği hiç yadırgamadı. Ben de oradan yola çıktım. Çocuklar müziği hissediyor. Zaten tıbben de klasik müziğin çocukların zekalarını pozitif olarak etkilediği kanıtlandı. Bu bir proje değildi. Belli bir çizgiydi. Türk halkına da böyle yaklaşmamız iyi oldu. Çünkü birçok anne Mozart dinlememiştir. Bu vasıtayla onlar da dinledi. Sonuç olarak ortaya güzel bir şey çıktı. Bunun devamını da getireceğim. ACME: ‘My Dream’ parçanızı ilk duyduğumda aşık olmuştum. Mükemmel bir beste. Bu parçayı nasıl oluşturdunuz? Burçin BÜKE: My Dream’i bestelediğim zamanlar Avrupa’dan yeni dönmüştüm ve ailemle kalıyordum. Bir gece rüyamda kendi piyanomun sesini duydum. Parçanın ilk üç notasını. Sabah 7’de kalktım o üç notanın üzerine parçayı oluşturdum. Hatta babam ‘Bu saatte ne yapıyorsun’ diye kalktı. Parça böyle ortaya çıktı ve o anda bitti. Zaten My Dream sayesinde benim kariyerimde pozitif şeyler gelişti. ACME: Gelecek için ne tür plan la rı nız var? Burçin BÜKE: Ben müziğin her yerde yapılması taraftarıyım. İnsanları illaki konser salonlarına sokmamız gerekmiyor. Hard Rock Cafe’de de piya- ACTUAL MEDICINE no çalınmalı. Bir kere amacım, Türkiye’deki insanlara Klasik Batı Müziğini tanıtmak. Bu, her ne kadar zor olsa da, ben bunu kendime görev edindim. Ama olay Burçin Büke’yi tanıtmak değil, müziği tanıtmak. ACME: Biraz sağlıktan bahse dersek, hani ‘Müzik ruhun gıda sıdır’ derler ya. Müzisyenlerde genelde ruhen ve bedenen diğer insanlara göre daha sağlıklılar. Sizin sağlığınızla aranız nasıl? Burçin BÜKE: Kerem (Görsev) ile haftanın üç günü spor yapıyoruz. Beslenmeme dikkat ediyorum. Oturup çok da yiyebilirim ama yapmıyorum. Azar azar yiyorum. İçkiyi normal dozda alıyorum. Yürüyüş yapmayı seviyorum. İlaç almayı sevmiyorum. Sporu hem yapmayı hem seyretmeyi seviyorum. Diğer taraftan İstanbul’da yaşamanın zorluklarını biliyorum ve ona göre önlem alıyorum. En azından stresinden kaçmaya çalışıyorum. Mesela trafiğin sıkışık olduğu zamanlarda arabayla olmamaya çalışıyorum. ACME: Düzenli sağlık kontrol leri yaptırıyor musunuz? Burçin BÜKE: Yaptırıyorum. Kan testlerimi yaptırmayı atlamamaya çalışıyorum. Ancak fazla pimpirikli bir adam değilim. Son anda gitmem ama ilk başta da gitmem. Herşeyi ilk önce araştırırım. Eşim de benim gibidir. Ama konu oğlumuz olunca işler değişir. Onu hemen götürürüz doktora. ACME: Türk halkını sağlık ko nu sunda bilinçli buluyor musu nuz? Burçin BÜKE: Benim gördüğüm kadarıyla çok bilinçli değil. Mesela yurtdışında bir ilacı almak için doktora gitmeniz gerekiyor. Ama Türkiye’de eczaneler bile verebiliyor. Her başı ağrıyan ağrı kesici alıyor. Bazı şeyleri abartıyoruz. 89