AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Ġçindekiler TÜRKĠYE GÜNDEMĠ.......................................................................................................................... 3 İhsanoğlu: Ortak kararı saygı ve teşekkür ile karşılıyorum ................................................................. 3 Çavuşoğlu: Müzakere sürecinin somut bir takvime bağlanmasını arzu ediyoruz ............................... 3 Başbakan Erdoğan Viyana‟da: Avrupa'da emeğiyle var olan bir milletiz........................................... 4 Türkiye NATO'dan yardım talep etmedi ............................................................................................. 4 Çatı aday ve Müslüman Cumhuriyet – Soli Özel – Haberturk Gazetesi ............................................ 5 Ekmeleddin İhsanoğlu isminin söyledikleri – Nihal Bengisu Karaca ................................................. 6 Yeni Türk dış politikası ve rehine krizi – Fahrettin Altun – Akşam Gazetesi .................................... 7 ORTADOĞU GÜNDEMĠ ..................................................................................................................... 8 Türkmenleri mezhep ayrışması zayıf düşürüyor ................................................................................. 8 Neçirvan Barzani: Musul ve çevresi Sünnilere bırakılsın ................................................................... 9 Mısır'da yeni hükümet yemin etti ........................................................................................................ 9 Maliki 59 subayı mahkemeye sevketti ................................................................................................ 9 2. Dünya Savaşı sonrası korkutan artış.............................................................................................. 10 Nuri El Maliki Saddam‟a Dönüştü- Financial Times ........................................................................ 10 İİT, Suriye devlet başkanlığı seçimini tanımadı ................................................................................ 11 Batı biterken; Rusya, İran asırlık stratejiler oluşturuyor, Türkiye çelme yiyor–Cemil Ertem–Star Gazetesi ............................................................................................................................................. 11 Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) nasıl büyüdü? – Ceren Kenar – Türkiye Gazetesi............................ 13 AVRUPA GÜNDEMĠ ......................................................................................................................... 16 Fransa'dan Barzani'ye teşekkür ......................................................................................................... 16 NSU üyesi çocuk katili mi? ............................................................................................................... 17 Füle'den yargı ve temel haklar alanında yeni düzenlemelere gitmeden önce diyalog çağrısı ........... 17 Danimarka Başbakanı, Avrupa Komisyonu başkanlığı söylentilerinden rahatsız oldu .................... 17 Finlandiya'da başbakanlığa Stubb geliyor, Katainen Avrupa Komisyonu'na giriyor ........................ 17 Hollande ve Merkel, Putin ile görüştü ............................................................................................... 17 Danimarka‟nın ilk minareli camisi açıldı .......................................................................................... 18 Rus yanlısı ayrılıkçılardan ateşkese „Hayır‟ ...................................................................................... 18 Çok yaşa yeni kral ............................................................................................................................. 18 Merkel'den Danimarka liderine övgü, Konsey'e 'dışarıdan' başkan mesajı ....................................... 18 Bosna-Hersek seçiminde aday bolluğu ............................................................................................. 19 Merkel: Dehşet içindeyim ................................................................................................................. 19 Ukrayna‟ya borçlarını ödemeden gaz yok ......................................................................................... 19 1 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI AFRĠKA GÜNDEMĠ .......................................................................................................................... 20 Mali'de cezaevi firarına müdahalede iki ölü ...................................................................................... 20 Kolombiya‟da çözüm süreci kazandı ................................................................................................ 20 BM: G. Sudan'da binlerce çocuk açlıktan ölebilir ............................................................................. 20 Nijerya‟da tekne alabora oldu: 40 ölü ............................................................................................... 20 Batı Afrika'da eboladan ölenlerin sayısı 337 oldu ............................................................................. 21 OAC'de elmas ticareti yeniden başlayabilir ...................................................................................... 21 Nahda: Tunus'un yapıcı gücü - Raşid El Gannuşi – Al Jazeera ........................................................ 21 AMERĠKA GÜNDEMĠ ...................................................................................................................... 24 ABD'nin İran ile koordinasyon planı yok.......................................................................................... 24 ABD Irak'a askeri danışmanlar gönderecek ...................................................................................... 24 Obama'dan Strateji Değişikliği- Financial Times.............................................................................. 25 ABD, Batı'yı Korumak İçin Cihatçıları Vurmalı- Daily Telegraph .................................................. 25 İngiltere ve ABD Irak‟a Karışmamalı- Daily Telegraph ................................................................... 25 Irak'ta ABD-İran işbirliği - BBC ....................................................................................................... 26 Ortadoğu‟daki gelişmeler ve Türkiye – Soli Özel – Haberturk Gazetesi .......................................... 27 ABD Irak'ta seçenekleri değerlendiriyor - Barışkan Ünal/ Michael Hernandez – AA...................... 28 Irak gerçekleri – Erdal Şafak – Sabah Gazetesi ................................................................................ 30 ASYA – PASĠFĠK GÜNDEMĠ ........................................................................................................... 31 Japonya Prensi Naruhito İsviçre"ye resmi ziyarette bulundu ............................................................ 31 Çin 20 Uygur'u idam etti ................................................................................................................... 31 Çin Başbakanı Atina‟da..................................................................................................................... 32 Rusya'daki Özbekler misyonerlik kıskacında .................................................................................... 32 Azerbaycan'da Gülen okulları kapatıldı ............................................................................................ 32 Afganistan'da cumhurbaşkanı 2 Temmuzda belli olacak .................................................................. 33 Çin nüfusu yaşlanıyor........................................................................................................................ 33 Malezya'da kaçak botu battı: 66 kayıp .............................................................................................. 33 Sri Lanka'da Budistler Müslümanlara saldırdı: Üç ölü ..................................................................... 34 Çin-ABD çekişmesi ve Asya-Pasifik gündemi – Mehmet Özay – Dünya Bülteni ........................... 34 2 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI TÜRKĠYE GÜNDEMĠ Ġhsanoğlu: Ortak kararı saygı ve teĢekkür ile karĢılıyorum AA CHP'nin Cumhurbaşkanlığına ''çatı aday'' olarak önerdiği Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, "Bu uzlaşmanın odak noktasında olmak büyük bir teveccühün eseridir. Şüphesiz ki Türkiye gibi büyük bir ülkede bu yüce makama layık, görevini hakkı ile ifa edecek çok sayıda üstün vasıflı şahsiyetlerin varlığı muhakkaktır. CHP ve MHP'nin bu konudaki ortak kararını saygı ve teşekkür ile karşılıyorum'' ifadesini kullandı. İhsanoğlu, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk defa halkın oyları ile yapılacağı bu dönemde böylesine büyük bir uzlaşmanın gerçekleşmiş olmasının Türkiye'de demokratikleşme süreci açısından çok önemli bir dönemeci belirlediğini belirterek, şunları kaydetti: ''Milletin muhtaç olduğu ve ısrarla talep ettiği bu uzlaşma şüphesiz ki ülkemizde huzur ve istikrarın sağlanması için atılmış mühim bir adımdır. Bu uzlaşmanın odak noktasında olmak büyük bir teveccühün eseridir. Şüphesiz ki Türkiye gibi büyük bir ülkede bu yüce makama layık, görevini hakkı ile ifa edecek çok sayıda üstün vasıflı şahsiyetlerin varlığı muhakkaktır. CHP ve MHP'nin bu konudaki ortak kararını saygı ve teşekkür ile karşılıyorum'' ÇavuĢoğlu: Müzakere sürecinin somut bir takvime bağlanmasını arzu ediyoruz AA Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve AB‟nin genişlemeden sorumlu üyesi Stefan Füle ile 23. Faslın 3. Çalışma Grubu toplantısı için AB Bakanlığı‟nda bir araya gelen Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Mevlüt Çavuşoğlu, toplantıda, 23. yargı ve temel haklar faslının açılışına ilişkin resmi açılış kriterlerin, üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen Türkiye‟ye iletilmemesi ve Türkiye‟nin yerine getirdiği gayrı resmi açılış kriterlerinin AB Komisyonu tarafından teyit edilmemesi konularının ön plana çıkarılacağını söyledi. Bu sorunların yanı sıra Güney Kıbrıs Rum Kesimi‟nin 23. faslın açılmasını bloke etmesine rağmen AK Parti iktidarı olarak reform sürecinden hiç taviz vermeden yola devam ederek önemli ilerlemeler kaydettiklerini anlatan Çavuşoğlu, 1 Mart 2014 itibariyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ihlallerinin önlenmesine ilişkin eylem planının Resmi Gazete'de yayımlanmasıyla fasla ilişkin 6 gayrı resmi açılış kriterinin tamamının hayata geçtiğini hatırlattı. Türkiye‟nin son 3 yılda çıkardığı 5 yargı reformu ve demokratikleşme paketleriyle yargı ve temel haklar alanında büyük mesafe kaydettiğini ifade eden Çavuşoğlu, insan hakları alanında atılan adımlarla çalışmaların meyvelerini vermeye başladığını vurguladı. 3 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI "Yargı ve temel haklara saygı önemli konular" Füle de bağımsız ve tarafsız bir yargı ve temel haklara saygının, AB‟ye katılım sürecinde hayati önem taşıyan konular olduğunu vurguladı. Bu konuların Avrupa değerlerinin temelini teşkil ettiğini ve bu nedenle Türkiye ile bu konularda çalışmaya devam etmek istediklerini dile getiren Füle, AB‟nin temel ilke ve standartlarının yargı bağımsızlığı ve güçler ayrılığı gibi değerlerin, AB değerlerinin korunacağı şekilde takip edilmesini sağlamak istediklerini söyledi. "Hukuk devletinde keyfiliğe yer yok" Adalet Bakanı Bozdağ ise hukuk devletinde tüm eylemlerin hukukun evrensel ilkelerine uygun olması gerektiğini, keyfiliğe asla yer olmadığını ve hukuki öngörülebilirlik ilkesi sayesinde bireylerin güvenlik ve esenlik içinde yaşadığını söyledi. BaĢbakan Erdoğan Viyana‟da: Avrupa'da emeğiyle var olan bir milletiz AA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Biz bugün Viyana'ya gönüller kazanmak için geldik. Bizden hiç kimsenin korkmasına, çekinmesine, tedirgin olmasına gerek yok. Biz Avusturya'da, Almanya'da, Avrupa'nın diğer tüm ülkelerinde emeğiyle, tecrübesiyle, en önemlisi de barış ve dostluk mesajlarıyla var olan bir milletiz'' dedi. Başbakan Erdoğan, Avusturya'nın başkenti Viyana'da, Avrupalı Türk Demokratlar Birliğinin (UETD), 10. kuruluş yıl dönümü etkinlikleri kapsamında düzenlenen "Viyana Buluşması" adlı programında konuştu. 'Bizler Kanuni Sultan Süleyman'ın torunlarıyız. Bizler 4. Mehmet gibi, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa gibi kahramanların mirasçılarıyız'' diyen Erdoğan, kendilerinin bugün Viyana'ya gönüller kazanmak için geldiklerini söyledi. Türklere seslenerek, ''Bizim hiçbir ülkenin iç politikasında gözümüz yok, hiçbir ülkenin iç siyasetine müdahil olamayız. Bizim tek meselemiz var, o da sizlersiniz'' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Viyana'da Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) yetkilileri ve bazı Türk sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldi. Türkiye NATO'dan yardım talep etmedi AA NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Türkiye'nin Irak'taki gelişmelerle ilgili NATO'dan herhangi bir yardım talebinde bulunmadığını belirterek, "Ancak Türkiye'nin de aralarında bulunduğu müttefiklerimizi korumak ve etkili savunma sağlamak için elimizden geleni yapmak konusunda tereddüt etmeyiz" dedi. 4 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Eylül ayında Galler'de yapılacak NATO zirvesinin hazırlıkları çerçevesinde İngiltere'nin başkenti Londra'da temaslarda bulunan Rasmussen, Chatham House düşünce kuruluşunda "NATO'nun Geleceği: Öngörülemeyen Dünyada Güçlü İttifak" başlıklı bir konuşma yaptı ve soruları yanıtladı. NATO'nun Irak'a müdahale etmeyi planlayıp planlamadığı sorusuna Rasmussen, şu yanıtı verdi: "Irak'ta yaşanan şiddeti ve Türkiye'nin Musul Başkonsolosluğu çalışanlarının da alıkonulması dahil tüm bu korkunç saldırıları kınıyorum. Alıkonulan kişilerin acilen serbest bırakılmaları çağrısında bulunuyoruz. Irak hükümetinin resmi olarak müttefiklerinden birinden askeri yardım istediğini biliyoruz. Bu ulusal bir karar olduğu için buna karışmayacağım." Çatı aday ve Müslüman Cumhuriyet – Soli Özel – Haberturk Gazetesi EKMELEDDIN İhsanoğlu‟nun adını çok duymuş ancak kendisiyle hiç tanışmamıştım. Tanışmam için bir neden de yoktu. Ancak 17 yıl önce, 28 Şubat günlerinde Balkanlar‟daki durumu tartışmak için bölge ülkelerinden temsilcilerin bir araya geldiği İstanbul‟daki bir konferansın yemeğine o da davetliydi. Tesadüfen aynı masayı paylaştık. Benim açımdan son derece güzel bir tesadüftü. Bilgisinden çok istifade ettim, kibarlığına ve aynı masada oturan bir diğer davetlinin saygısızlığı karşısında tavrını hiç bozmamasına hayran kaldım. Daha sonra kendisinin İslam Konferansı Örgütü‟nün ilk seçilmiş Genel Sekreteri olmasından önce yurtdışında katıldığım bir panelde o dönemde Suudi Arabistan‟ın Londra Büyükelçisi olan Türki el Faysal kendisinden sitayişle bahsetmiş, yanındaki başka ülkelerden gelen katılımcıların da Profesör İhsanoğlu‟na büyük bir saygı gösterdiklerine tanık olmuştum. Özcan Tikit‟in mülakatlarında şekillenen kişisel profili, takip ettiğim kadarıyla Genel Sekreterlik görevini yerine getirirken sergilediği diplomatik beceri, Mısır darbesi ardından maruz kaldığı hükümetin haksız ve kaba saldırıları karşısındaki tavrı hep ilk intibalarımı perçinleyen noktalar oldu. Kendisinin inançlı bir kişi olması, dostlarının veya yoldaşlarının daha çok İslami kesimden ve İslam âleminden olması da kişiliği, ilmi değeri, saygınlığı hakkında olumsuz herhangi bir anlam taşımıyordu. Bu nedenle dindar-muhafazâkar kesim içinden gelen böyle bir aday karşısında patlayan isteri krizini anlamakta güçlük çekiyorum. Bu gene de CHP ve MHP‟nin yani Türkiye‟nin geleceğiyle ilgili ikna edici, yapıcı programı olmayan, (birisi sandık namusuna bile sahip çıkmayı becerememiş kendi adaylarına karşı çalışan örgüte sahip) iki partinin çatı adayda anlaşmasını doğru bulduğum anlamına gelmiyor. Bu duruş gene adayın şahsıyla değil birinci turdan ortak aday belirlemeyi doğru bulmamamdan kaynaklanıyor. Ne var ki tercih yapıldı ve bu tercihi yapanların bir bildiği olduğunu varsaymak durumundayız. Hükümete yakın gazetecilerin ilk tepkilerine bakıldığında Profesör İhsanoğlu‟nun adaylığının iktidar partisi mahfillerinde ciddi bir sarsıntı yarattığını düşünebiliriz. 5 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Üstelik bu adaylık Irak‟ta işler Türkiye açısından hiç de iyi gitmezken açıklandı. Türkmenler katliam tehlikesiyle karşı karşıya. Buna karşılık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ve diplomatları, ne zaman ne yapacağı kestirilemeyen vahşet müptelası bir örgütün insafına ya da arabulucuların ikna kabiliyetlerine emanet. Türkiye‟nin şu ya da bu nedenle kendisini sıcak bir çatışma içinde bulma ihtimali sıfır değil. Metropoll araştırma kuruluşunun mayıs ayı içinde “çatı aday” açıklanmadan yaptığı araştırmada Başbakan Erdoğan‟ın kendisine rakip olacak muhtemel adaylar karşısında ilk turda yüzde 45‟i geçemeyeceği görülüyor. Üstelik seçmen Başbakanı Cumhurbaşkanı olarak görme konusunda, gene Metropoll‟e göre pek istekli de değil. Başkanlık sistemine sıcak bakmıyor. Gerek Profesör İhsanoğlu‟nun şahsiyeti gerekse Irak gelişmeleri ardından Kürt siyasi hareketinin alacağı tavır ikinci turu Başbakan açısından zorlaştırabilecek etkenler. Bu konuları iyi bilen Seyfettin Gürsel‟e göre ikinci turda Başbakan‟ın seçilmesi bundan on gün önceye göre garanti sayılmaz. Üstelik giderek artan oranda seçmen Cumhurbaşkanlığı oylamasının bir rejim tercihi anlamına geleceğini sezmeye, hatta anlamaya başlamış durumda. Bunlar bana göre işin teknik tarafları. Asıl önemlisi CHP ve MHP‟nin ortak aday olarak İslami kimliği, genel kamuoyu indinde diğer özelliklerine ağır basacak bir aday üzerinde anlaşmış olmaları. İki partinin bu kararı 12 Eylül 2010‟da yapılan referandumla yeni bir Cumhuriyet‟in kurulmakta olduğunu kabul ettikleri ve bu Cumhuriyet‟in çerçevesi hakkındaki görüşlerini de açığa çıkarıyor. Ekmeleddin Ġhsanoğlu isminin söyledikleri – Nihal Bengisu Karaca ÇATI adayının kim olacağına dair nihayet bir isim öne çıktı. Eski İslam İşbirliği Teşkilatı Başkanı, devlet terbiyeli, Suud kralı ile dost olduğu rivayet edilen, İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi‟nin (IRCICA) genel direktörlüğünü yapmış, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül‟e yakınlığıyla bilinen bir isim: Ekmeleddin İhsanoğlu. Mısır/Kahire doğumlu olduğunu, Ayn Şems Üniversitesi mezunu olduğunu da belirtelim. 2013‟te bir medya patronunun “Çankaya adayımızsınız” dediği yönündeki iddialar gündeme gelmiş ama İhsanoğlu tarafından yalanlanmıştı. Bu yazı yazıldığı saatlerde ise İhsanoğlu‟ndan gelen herhangi bir yalanlama yoktu, teşekkür vardı. CHP‟nin Ekmeleddin İhsanoğlu ismini onaylaması üzerine söylenecek çok şey var. Bu tercihin olumlu tarafları da var hiç kuşkusuz. Ġhsanoğlu‟nun kibarlığı, düzgün üslubu, devlet adamı olmaya yaraĢır hasletleri, gelenekçiliği, muhafazakârlığı ve aynı zamanda laikliğe saygısıyla öne çıkarılacağını tahmin edebiliyoruz. El hak, bu nitelikleri hak ediyor da. Ama benim aklıma takılan, Ģahsın bu nitelikleri değil, Ģahsın bölgede beliren savaĢ, öne çıkması istenen aktörler ve çizilen hatlar açısından nereye oturduğu. Daha birkaç gün önce, Abdullah Gül Sisi‟nin sözde seçim zaferini tebrik eden bir mesaj yayınladı. Sisi kim? Suudi Arabistan‟ın desteği olmasaydı Mısır‟da yaptığı darbeyi tutturamayacak olan diktatör. Şimdi de, Mursi‟ye yapılan darbeyi onaylayan, İİT Başkanlığı döneminde Sisi‟nin darbesini 6 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI kınamadığı için hükümetin eleştirilerine maruz kalan bir isim, muhalefetin çatı adayı olarak öne çıkıyor. Mursi kim? Mısır‟ın demokratik seçimlerle gelmiş ama Suudi Arabistan ve Amerika destekli darbeyle devrilmiş lideri. Şu an hapiste. Ne çok Suudi Arabistan ve Mısır ifadesi geçti değil mi? E öyle. Üstelik daha bitmedi. Ayrıca şunu da biliyoruz: Bu bölgenin aktörü, yakın gelecekte ya Suudi Arabistan ya İran ya da Türkiye. Ve Türkiye‟ye “Frene bas” diyen egemenler, “Laik kalmanızın tek yolu frene basmanızdır” diyerek içeride de taraftar bulabiliyorlar. Türkiye‟deki dengelerin korunmasının Ortadoğu “bataklığından(!)” çekilmemize bağlı olduğunu düĢünenler ile Türkiye‟yi istikrar, imaj ve demokrasi kaybına uğratan sokak hareketlerinin destekçilerinin aynı kiĢiler olması tesadüf değil. Daha laik, Batılı, janjanlı bir ülke isteyip halkla eşit olmaya tahammül edemeyenler ile Ortadoğu‟daki varlığımızdan, hatta yaptığımız enerji anlaşmalarından bile rahatsız olanlar aynı. Tercümanları da CHP. AK Parti‟ye karşı galebe çalmak için dünya sisteminin egemenleriyle ilişkilerini sıklaştırmış, epey destek almış, yine de tam olarak bir şey yapamamış olan CHP. Tam da bu nedenle İhsanoğlu ismi hiç şaşırtıcı değil. Ayrıca Allah var, iyi seçim. Türkiye‟yi muhafazakâr değerlerine sadık kalarak pasifize etmeye çalıĢsam, ben de böyle bir isim seçerim. Dindar, Sykes-Picot düzenine sadık, iç dünyasında sekter olmakla beraber dıĢ dünyaya karĢı laiklikle kol kola girebilecek, biraz Oblomov‟u da andıran bir seçenek. “Kimler bölgede Türkiye‟nin değil, Türkiye‟yi durdurup geri adım attıracak başka bir aktörün inisiyatif kazanmasını istiyor?” sorusu, İhsanoğlu ismiyle yeniden önem kazandı. Yeni Türk dıĢ politikası ve rehine krizi – Fahrettin Altun – AkĢam Gazetesi Birkaç gündür gündemin en önemli meselesi, IŞİD‟in Musul‟u işgali ve Türkiye vatandaşlarının rehin alınması konusu. Türkiye‟nin, rehineleri kurtarmak adına bölgede ve uluslararası alanda yürüttüğü çalışmalar son hızla sürmesine rağmen henüz sonuç alınabilmiş değil. Bu ortamda kamu otoritesini temsil edenlere eleştiriler yöneltilmesi, sorunu bir an önce çözmeleri için telkinlerde bulunulması gayet doğal. Siyasi fırsatçılığa ve hınç politikasına esir düşülmediği müddetçe bu eleştiri ve telkinler, alternatif çözüm önerileri oluşturmaya imkan tanıyabilir ve istenen sonuca daha sağlıklı bir biçimde ulaşılabilir. Ne var ki son dönemlerde, siyasi fırsatçılık ve hınç politikası, AK Parti karşıtı muhalefetin gramerini belirleyen başlıca iki unsura dönüşmüş durumda. Burada hem rasyonel hem de irrasyonel unsurları bünyesinde barındıran bir muhalefet etme biçimi söz konusu. Siyasi fırsatçılık, rasyonel muhalefet alanına, hınç politikası ise irrasyonel muhalefet alanına tekabül etmektedir. AK Parti dış politikasının bu süreçten ari olabileceğini kim söyleyebilir. Hani yeterince “rasyonel olmamakla” itham edilen “dış politika” çizgisi. 7 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Yeni dıĢ politika Eğer bugün değişen bir Türkiye‟den bahsediyorsak, bunun varoluş zeminini sağlayan en önemli unsur yeni Türk dış politikasıdır. 2000 sonrasında bir yeryüzü cehennemine dönen, istikrarsızlaşma ve kaosu en derin şekilde yaşayan bir coğrafyada Türkiye, kendi içine kapalı bir siyaset yerine, çevresiyle bütünleşen iddialı bir siyaset izlemeyi tercih etti ve bir bölgesel güce dönüştü. Türkiye‟nin bu konumu, sadece Türk ekonomisine katkı yapmadı aynı zamanda sağladığı sembolik zenginlik, akademiden medyaya geniş bir alanı beslemiş, büyümesine imkan tanımıştır. Sembolik direnç Hal böyle olsa da, süreçten doğrudan beslenen aktörlerin bir kısmı da dâhil olmak üzere bir dizi aktör yeni Türk dış politikasına sembolik bir direnç gösterdi. Bu aktörleri en genel anlamda iki ana kategoride toparlayabiliriz. Türkiye‟nin çıkarlarını doğrudan Batı‟nın ve 1945 sonrasında Batı‟nın temsiliyetini üstlendiği düşünülen Amerika‟nın çıkarlarında görenler Türkiye‟nin çıkarlarını Batı ve Amerikan karşıtlığında görenler İlginç olan, bu iki kesimin de, yeni Türk dış politika çizgisine yönelik ilk sistematik saldırı gündemini teşkil eden “eksen kayması” tartışmalarından bu yana, aynı içerik ve argümanlarla yol almalarıdır. Her iki pozisyonun da ortak noktası, Türkiye‟yi özne olma imkanından mahrum bırakma çabası içerisinde olmasıdır. Birinci pozisyonu savunanlara göre Türkiye, “Batı‟dan uzaklaşıp Ortadoğu‟ya saplanmış”tır. İkinci pozisyonu savunanlara göre ise Türkiye, “Batı adına Ortadoğu‟ya sızmaya çalışmakta”dır. Hal böyle olunca, uluslararası alanda özellikle Davos olayı sonrasında yapılandırılan Türkiye karşıtlığı fırsat bilinmiş, yeni Türk dış politikası eleştirilirken bir yandan İsrail‟in “her şeye gücü yeten efsane devlet” imajına, diğer yandan Amerika‟nın “kadir-i mutlak kurucu özne” algısına hizmet edilmiştir. Bugün bu iki kesim de yeni Türk dış politikasını “mesnetsiz İslam kardeşliği romantizmi” olarak yansıtmaya çalışmakta ve karşı karşıya kaldığımız rehine krizini bu ideolojik körlükle okumaktadırlar. ORTADOĞU GÜNDEMĠ Türkmenleri mezhep ayrıĢması zayıf düĢürüyor AA Irak Türkmen Cephesi Telafer Sorumlusu Kasım Kara, yaptığı açıklamada, 200 bin civarında Türkmen‟in yaşadığı Telafer‟in, Irak ordu birliklerinin kaçmasının yanı sıra Türkmenler arasında birlik olmaması nedeniyle kısa sürede IŞİD‟in eline geçtiğini belirtti. Telafer‟in nüfusunun yüzde 60‟ının Sünni, yüzde 40‟ının Şii olduğuna işaret eden Kara, bu nedenle Türkmenler‟in ortak noktada buluşamadığını söyledi. 8 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Kara, Telafer‟in IŞİD militanlarının eline geçtikten sonra Şiilerin peşmerge kontrolündeki bölgeye, Sünnilerin ise şu an IŞİD kontrolünde olan Musul‟a gitmeyi tercih ettiğini anlattı. Neçirvan Barzani: Musul ve çevresi Sünnilere bırakılsın Dünya Bülteni Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Lideri (İKBY) Başbakanı Neçirvan Barzani, Musul ve çevresinin Sünni halka bırakılması gerektiğini, onların da kendilerine ait bir yapıya sahip olma haklarının olduğunu söyledi. BBC'ye konusan Kürdistan Başbakanı Barzani, Irak artık Musul olaylarının öncesine dönmeyecek, Sünnilerin de bir yapıya sahip olma hakları var dedi. Barzani, Sünni halkın yıllardır Şii Irak hükümeti tarafından gözardı edildiğini, kendilerini ihmal edilmiş hisseden Sünniler için bundan sonra en doğru çözümün de yine siyasi bir çözüm olduğunu söyledi. Mısır'da yeni hükümet yemin etti Dünya Bülteni Mısır'da mevcut Başbakan İbrahim Mihlib'in başkanlığında kurulan yeni hükumet yemin etti. Yeni hükumet üyeleri, Başkent Kahire'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayında, Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'nin önünde yemin etti. Enformasyon Bakanlığının yer almadığı yeni kabinede, 14'ü yeni olmak üzere 34 bakan bulunuyor. Darbenin ardından Hazım Biblavi başbakanlığında kurulan hükümetin istifasından sonra geçici cumhurbaşkanı Adli Mansur tarafından görevlendirilen Mihlib'in kurduğu hükümet, Mart ayında göreve başlamıştı. Maliki 59 subayı mahkemeye sevketti AA Irak Başbakanı Nuri el-Maliki'nin, emniyet teşkilatından 59 subayın "görevden kaçma" suçuyla mahkemeye sevkedilmesi yönünde karar aldığı bildirildi. Maliki'nin Sözcüsü Tümgeneral Kasım Ata televizyonda yaptığı konuşmada, Maliki'nin sınır görevlisi ve piyade birliklerinden 59 subayla ilgili soruşturma meclisleri oluşturulması ve bu kişilerin mahkemeye sevkedilmesi yönünde karar aldığını söyledi. 9 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Bu subayların Ninova, Salahaddin, Diyala ve Enbar vilayetlerinde görevli olduğunu kaydeden Ata, askeri ceza kanununa göre görevden kaçma suçunun idama varan cezalarının bulunduğunu ifade etti. Maliki Salı günü yaptığı yazılı açıklamada, Musul Operasyonlar Komutanı Orgeneral Mehdi el-Garravi ve yardımcısı General Abdurrahman Handal ile Kurmay Albay Hasan Abdurrezzak'ın görev yerlerini terk ettikleri gerekçesiyle görevlerinden uzaklaştırıldıklarını belirtmişti. Aynı suçu işleyen askerler hakkında da tahkikat yapılması için Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na emir verdiğini aktaran Maliki, Musul 3. Askeri Okul Komutanı Albay Hidayet Abdulkerim'e askeri mahkemede dava açıldığını ifade etmişti. 2. Dünya SavaĢı sonrası korkutan artıĢ Anadolu Ajans Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), 50 milyonu aşan mülteci sayısının 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana en yüksek seviyeye çıktığı uyarısında bulundu. BMMYK tarafından yayımlanan raporda, 2013'te iç savaşlar, çatışmalar ve şiddet olayları nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalanların sayısının bir önceki yıla oranla 6 milyon artarak 51,2 milyona yükseldiği belirtildi. Özellikle Suriye, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Güney Sudan'daki çatışmaların, mülteci sayısının artmasında önemli bir etken olduğuna işaret edilen raporda, sadece Suriye'de üç yıla yakın süredir devam eden iç savaş nedeniyle 6,5 milyon kişinin yerlerinden edildiğine dikkat çekildi. Rapora göre, mültecilerin yüzde 86'sına gelişmekte olan ülkeler ev sahipliği yaparken, sanayileşmiş ülkeler sadece yüzde 14 gibi küçük bir gruba sığınma hakkı veriyor. Nuri El Maliki Saddam‟a DönüĢtü- Financial Times Financial Times gazetesi yazarı David Gardner da Nuri el Maliki'nin "Şii bir mini Saddam"a dönüştüğünü öne sürüyor ve ABD'nin Irak Başbakanı'nın hava saldırısı talebine olumlu yanıt vermesi, İran'la fiili işbirliği ve Şii milislerin seferber edilmesinin Sünni isyancıların rüyalarının gerçek olması anlamına geleceğini yazıyor. Yazar bu iddiasını Katar'ın eski ABD Büyükelçisi Şeyh Nasır bin Hamad el Halife'nin Twitter mesajıyla destekliyor: "Batı'nın cani Nuri el Maliki'yi desteklemek için Irak'a herhangi bir müdahalesi tüm Sünni Araplar ve Müslümanlar tarafından kendilerine karşı bir savaş gibi algılanacak." 10 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI ĠĠT, Suriye devlet baĢkanlığı seçimini tanımadı Dünya Bülteni Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde düzenlenen ve Suriye devlet başkanlığı seçimi, Filistin sorunu, Libya ve Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki şiddet olayları gibi konunun ele alındığı toplantıda, "Cidde Deklarasyonu" yayımlandı. Deklarasyonda, Esad'ın kazandığı açıklanan devlet başkanlığı seçimi ve sonuçlarının, "rejimin ve muhalefetin üzerinde anlaştığı geçici hükümet kurulmasını öngören Cenevre Bildirisi'ne aykırı olduğu" gerekçesiyle tanınmadığı belirtilerek, rejimin, sivillere insani yardım ulaştırılmasını sağlamak ile ilgili Güvenlik Konseyi'nin 2139 nolu kararını yerine getirmemesi kınandı. Batı biterken; Rusya, Ġran asırlık stratejiler oluĢturuyor, Türkiye çelme yiyor–Cemil Ertem–Star Gazetesi Bu yazıya birbiriyle alakasız gibi görünen ama şu günleri anlatan ve aslında bu anlamda „üçüz‟ sayılabilecek üç haberle başlamak istiyorum. Birincisi çarşamba günü Çin Merkez Bankası, Çin‟in doğrudan yuan-sterling ticaretine başlayabileceğini duyurdu. İkincisi İran Cumhurbaşkanı Ruhani, resmi twitter hesabından şu açıklamayı yaptı; ‘Irak’ta sünniler, şiiler ve kürtler terörizmi yenmek için tümüyle hazırdır. İran ulusu, onların kutsal mabedlerini koruyacaktır; onlar yalnız değil.‟ Üçüncü haberimiz ise şu: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, IŞ‟İ‟D‟in rafineri kenti Beyci‟yi işgal etmesinin ardından şu açıklamayı yaptı; „Beyci’deki son durumla birlikte Irak’ın genelinde işlenmiş petrol ürünleri açığı oluşacaktır. Irak’ın ve K.Irak’ın bunu Türkiye’den talep edebileceğini öngörüyoruz.‟ Ve Irak Kürt Yönetimi, Kerkük petrol alt yapısını doğrudan Türkiye‟ye bağladı... Sistemik sorunları anlatan haberler Şimdi bu üç haber size çok sıradan gelebilir; çünkü Çin-Rusya gibi ülkelerin artık dolarla ticaret yerine yerel paralara yöneleceğiz açıklamalarını, yerel paraların hatta mahsup ve takasın geçerli olacağı özel kliring birliklerinin kurulmakta olduğunu, şu kriz süresince defalarca okuduk. Sonra İran‟ın bu tür „reel-politik‟ açıklamalarından da gına geldi. Nihayet, tamam Taner Yıldız böyle diyor da Türkiye‟nin elinde bir tek doğru dürüst rafineri var; SOCAR‟ın rafinerisi yolda, kapasite belli diye düşünüp bu sonuncu haberi de atlayabilirsiniz. Ama inanın böyle değil ve bu üç haber bize çok şeyi anlatıyor. Ve bu üç haber „üçüz.‟ Şöyle başlayalım; Çin‟in bu açıklamasını, Rusya ve Çin‟in büyük enerji anlaşması ile birlikte okuyun ve buna İngiltere‟nin bırakın Euro Bölgesi içine girmeyi, AB‟den de çıkabileceğini resmen- açıklamasını ekleyin. Para Sistemi çöküyor... İngiltere‟nin AB‟den ayrılması, AB‟yi durdurur ve Euro‟nun rezerv para tartışmasını iyice gündeme getirir. Ama Euro tek başına bir rezerv para değil, Bretton-Woods sisteminin bir parçası ve bu sistemin temel para birimi olan dolara sırtını dayıyor. Doların tek başına sistemi sirküle etmesi doksanların başından itibaren fiili olarak imkansız hale gelmişti ve bundan dolayı, sistemin yürütücüleri, daha pişmeden Euro‟yu fırından alıp doksanlı yıllar bittiğinde 11 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI servise koydular. İşte bundan dolayı Çin’in dolara dönük ticari hacmini azatmak istemesi belki haber değildir ve bu, defalarca Çinli yetkililerce dile getirilmiştir ama dolar yerine Euro değil de sterling’i telaffuz etmeleri çok önemli bir ekonomi haberidir; çünkü bunun acil siyasi sonuçları da vardır. Öncelikle bu adım, dolara ve onun 2000‟li yıllardan beri tamamlayıcısı olan Euro‟ya dayalı para sistemini sterlingle aşar görünür ama gerçekte iki ayağa dayalı rezerv para sistemini felç ederek, merkez bankalarının para politikalarını etkinsizleştirip, kısa dönemde, sistemik sorun çıkarır. İkincisi, doların ticari işlemler için talep edilir olmaktan çıkması, ABD‟nin yüksek dolarla yola devam edemeyeceği anlamına gelir; çünkü ABD‟nin dış ticaretten kaynaklı açıklarını kapatmak için, daha fazla ihracata ihtiyacı vardır; bu da değerli dolarla olmaz; dolar gerçek değerine gelmelidir... Ancak doların gerçek değerine gelmesi demek Euro Bölgesi‟nin bütün dengelerini bozar ve Almanya‟dan başlayarak AB‟yi bitirir. Şu andaki Euro/Dolar paritesi aslında bu durumu anlatan çarpık -gerçek fiyatlamayı yansıtmayan- kriz değeridir. İkincisi, doların Çin gibi ülkeler tarafından talebinin azalması demek, ABD-Çin ‘dehşet dengesi’nin’ bozulması demektir, ki bu da çok büyük bir sistemik sorundur, ki zaten bunun siyasi sonuçlarını görmeye başladık; örneğin IŞ’İ’D saldırısına ve daha öncesinden Esad’ın kimyasal kullanmasına rağmen ABD’nin kesinlikle müdahale etmeyeceğinin işaretini vermesi bunun en yakın iki sonucudur. Sistem, çok büyük açıklar vermeye baĢladı Ve sistem çok büyük açıklar vermeye başlar; adeta açık yaralar, özellikle yapay olarak yaratılan, Irak gibi, „ulusal bütünlüklerde‟(!) çıkmaya başlar ki, IŞ‟İ‟D tam böyle bir şeydir. O zaman tam burada, eskiden Avrupa ve ABD tarafından baskılanan, diktatörlüklerle yönetilen ve içe kapanan ülkeler bu boşlukları, şimdiye kadar yaptıklarının tam tersini yaparak, doldurmaya başlarlar ki, işte İran’ın Ruhahi ile yaptığı tam budur ve Ruhani’nin Şiiler dışında Sünnileri de anması bunun işaretidir. Öte yandan Türkiye‟nin de bölgede enerji ve pazar iddiasının yukarı çıkması ve enerji kaynaklarını dünyalaştırmak istemesi bütün bunların sonucudur. İşte Türkiye, Enerji Bakanı Yıldız’ın dediği gibi, enerjide hem ihracat hem ithalat hem de yatırım yönüyle bölgeye dahil olacak. Bölgede açığa çıkmakta olan enerji kaynaklarını kendi ticari yolları ile dünyaya arz edecek ve yine açığa çıkan enerjiyi yeni yatrımlar yaparak işleyip satılacak meta haline getirecek. Bu, hiç şüphesiz, Türkiye‟nin sınırlarını aşan bir sermaye genişlemesi anlamına gelir. Ama bütün mesele de tam buradadır ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ve onun „çatı adayı‟ dahil bütün hepsi bu „meselenin‟ etrafında döner. Nefret edilen üç adam... Muhalefetin tümüne bakın -Kürt muhalefetinin bir kısmı dışında- onları bir çatıya toplayan, tekrar içe kapalı-kavruk bir Türkiye‟ye dönüş isteğidir. Bütün bunların tamamı bundan dolayı üç adamdan nefret ediyor, Erdoğan, Davutoğlu ve Fidan... 12 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Dün Çatı Adayı Monşer Beyefendi‟nin demeçlerini izledim ve geçen gün yazdığım yazının ne kadar haklı olduğunu gördüm... Şöyle yazmıştım: Cumhurbaşkanlığı seçiminin, geleneksel sağ ile solun, ‘ilerici’(!) ile muhafazakarın yarışı olmayacağını, Huntington’un çocukları ile Akif’in, Nazım’ın nesli arasında bir yeni Türkiye kurma savaşı olduğunu bu halk farketmişti. Ancak Suud finanslı, Anglosakson akıllı bu çatı aday’dan başka çareleri de yoktu; çünkü bu onları en iyi konsolide edecek belki de tek kişilikti...’ Evren‟in müebbet yediği gün... Evet aynen böyleydi ve Kemalizm‟le Batı‟nın darbeci „liberalizmini‟ dini(!) kisveyle birleştirme gayreti idi tam da bu (şu kemalizmin kazanımları vurgusunu Evren‟in müebbet yediği gün kullandı çatı adayı...) Yani Türkiye’nin tam seksen yıldır oturduğu yerde oturmasını, 19. ve 20. yüzyılarda bu ülkede ve bu büyük uygarlıkların coğrafyasında, uygarlıklar yağmalanılarak, yoksulların kanıyla kurulan Batı egemenliğinin ve buraya dayalı yerli oligarşik diktaların devam etmesi gerektiğini söyledi gözümüzün içine bakarak... İşte şimdi size üç ayrıntı haber yakalayıp anlattım gerçeği... Ama her gün böyle onlarcasını bulabilirsinuz. 19. ve 20. yüzyıldaki egemenlikler bitiyor. Bölgede üç büyük eksen devlet var; Rusya, İran ve Türkiye... Rusya ve İran hem doğularına hem de batılarına dönük çok ciddi inisiyatif alıyorlar ve yüzyıllık stratejiler oluşturuyorlar. Türkiye yine geç kalıyor, çünkü Türkiye, ne yazık ki, içeride çelme yiyor. Irak ġam Ġslam Devleti (IġĠD) nasıl büyüdü? – Ceren Kenar – Türkiye Gazetesi IŞİD nasıl büyüdü? Nasıl bir strateji izledi? Arkasında kim var, kimler sorumlu IŞİD'in bu operasyonlarından? Türkiye'nin Suriye politikası IŞİD'in büyümesinde bir etken miydi? Guardian gazetesi muhabiri Martin Chulov, şununla başlıyor IŞİD'in hikâyesine: “Hiçbir yerden ve hiçbir şeyi olmadan gelen militanların grubu [IŞİD] şu anda 2 milyar dolara ve iki şehre sahip.” Chulov, Suriye konusunda yaptığı muazzam habercilik ile Orta Doğu'da hakkıyla star olmuş gazetecilerden, şu an Bağdat'ta. Kendisine soruyorum “bu nasıl oldu?” “Diğer tüm gruplardan daha iyi organize ve disiplinliler. Savaş tecrübesi olan [Amerikan müdahalesi sonrası direniş dönemi nedeniyle] stratejik olarak nasıl davranılacağını biliyordu. Zengin kaynaklara ulaşmayı bildiler. Ve parçalanmış muhalefete kıyasla savaş alanında daha iyi performans gösterdiler.” Chulov'un ne demek istediğini açalım. Kamuoyunda yansıltıldığı üzere IŞİD bir grup aklı başında olmayan, deliden oluşmuyor. Doğrudur, epey vahşi bir örgütten bahsediyoruz. Ancak bu vahşeti daha da tehlikeli hale getiren stratejik akılları. Örneğin Musul işgali öncesinde IŞİD'in sahip olduğu varlıkların toplam değerinin 875 milyon dolar olduğu tahmin edilirken, bu rakam Musul'daki yağma sonrası 1.5 milyar dolar daha artarak toplamda 2 milyar doları geçmiş durumda. İŞID ilk başta az sayılabilecek “bağışlar” 13 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI ile finansmanını sağlıyordu. 20,000-30,000 dolarlık bu bağışların bir kısmının zengin Körfez vatandaşlarından (devletlerinden değil) geldiği biliniyor. Suriye'de özellikle petrol satışı ile gelirlerinde ciddi bir artış oldu. Bu petrol satışının hem Suriyeliler'e (yani sıradan halk ve diğer muhalifler), hem de Suriye rejimine gerçekleştiği belirtiliyor. Petrole eşlik eden diğer bir gelir kalemi ise tarihî eser kaçakçılığı. Özellikle Kalamun bölgesindeki eserleri yağmaladıkları söyleniyor. Suriye'de stratejik olarak petrol zengini bölgeleri hedefleyen İŞID'in Irak'ta da aynı stratejiyi izlediğini görmek mümkün. Doğrusunu söylemek gerekirse aptalca bir strateji izlediklerini söylemek mümkün değil. Star gazetesi dış haberler editörü Yusuf Özhan, bu stratejik akla dair bir örnek veriyor. Suriye'de İŞID'in en önemli hedefi kendisine rakip olma potansiyelindeki diğer silahlı gruplardı. IŞİD ile Suriyeli muhalif gruplar arasındaki çatışmalarda toplam 3000 kişi hayatını kaybetti. Ahrar'uş Şam gibi IŞİD'de ciddi rakip olma ihtimali olan örgütlerin komutanları hedeflendi. Canlı bombalar ve susturuculu suikastlar ile önemli komutanlar hedef alındı. Bu tüm muhalefete bir mesaj idi IŞİD'den gelen: Ya bizimle savaşırsınız, ya da öldürülürsünüz. Özellikle küçük grupların önünde zor bir soruydu bu. Bir kısmı ÖSO'dan ve İslami Cephe'den ayrılıp IŞİD ile savaşmayı seçti, bu yola başvurmayanların önünde artık en az Esad kadar tehlikeli başka bir düşman vardı, IŞİD. İlginç bir şekilde IŞİD etkinliğini sadece açık zorbalık ile sağlamıyor. Irak istihbaratının iddiasına göre, Irak'ta devlet aygıtına sızmayı başaran IŞİD'ciler de mevcut. Peki kim sorumlu IŞİD'in bu kadar güçlenmesinden ve mevzi kazanmasından? Arkasında bir devlet gücü var mı? Direkt bir devlet desteği olduğuna dair somut bir delil yok. Kuruluşunda Irak Baas'ının personeli ve Körfez zenginlerinin desteği sır değil. Yine Suriye'de rejimle olan dirsek teması da komplo teorisi değil. Ancak tüm bunlar bir devletin bilfiil IŞİD'e destek verdiği anlamına gelmiyor. Buna rağmen, IŞİD bölgede birçok politikasında 180 derece ayrışan aktörler için bile ortak bir kötü olduğundan, tüm aktörler birbirini suçlama yarışına girmiş durumda. “Maliki İŞID'den dolayı Suudileri suçluyor, Suudiler ise Maliki'yi. Amerikalı liberaller Bush'u suçlarken, muhafazakârlar Obama'yı suçluyor. İngilizler ise Blair'i” diyerek bir tweetinde özetliyor bu suçlama yarışını Max Fisher. Yani dünya AK Parti etrafında dönmüyor dünya kamuoyunda, IŞiD konusunda sorumlu tutulan aktörler her yerde değişiyor. IŞİD'in güçlenmesini önce Irak'ta daha sonra Suriye'de aramak lazım. Konuyla ilgili görüştüğüm Aaron Stein bu anlamda Maliki'nin politikalarına dikkat çekiyor. Mezhepçi siyaseti nedeniyle Sünniler arasında tepki oluşturan Maliki, Stein'e göre Amerika'nın el-Kaide ile mücadelesinde edindiği başarılı siyasete de devam edemedi. “Amerikalılar el-Kaide ile mücadele muazzam stratejiler geliştirdi... Bunun içinde Anbar'daki aşiretlere [el-Kaide ile mesafeli olma ve mücadele etme karşılığında] para verilmesi de vardı. [Amerikan askerlerinin] geri çekilmesinden sonra, Maliki Amerika'nın bu tür politikalarına devam etmeyi reddetti. Bunu üzerine IŞİD'i desteklemeyen Arap aşiretler kendilerini tehdit altında hissetti. 14 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Bu İŞID'in Irak'ta güçlenmesine katkıda bulundu. Sünni aşiretlerin desteği olmadan bu kadar hızlı ilerleyemezdi [IŞİD].” Peki ya Türkiye nasıl bir rol oynadı? AK Parti'nin Suriye politikası IŞİD'in güçlenmesinde etkin oldu mu? AK Parti'nin IŞİD'e destek verdiğini söyleyen aklı başında bir uluslararası gözlemci yok. Direkt destek veya organik bir ilişki mevzubahis değil. IŞİD kuruluşundan 5 ay sonra Türkiye'de terör listesine alınmış, bu Birleşmiş Milletlerin IŞİD'i terör örgütü ilan etmesinden epey önce oluyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin IŞİD konvoylarını defalarca hedef aldığı biliniyor. Ancak yine de Türkiye sınırından geçip Suriye'ye giden savaşçıların olduğu bir gerçek. Chulov, birçok “cihadcı”nın Türkiye üzerinden Suriye'ye geçtiğini söylüyor. Türk hava yolları ile seyahat ettiklerini, Hatay'da otelde kaldıklarını ve Türkiye sınırından geçtiklerini. “Türkiye istihbaratının bu kişilerin IŞİD için savaşacaklarını bildiğinden şüphe duyuyorum, ancak istihbaratın bu savaşçıların varlığından bihaber olması mümkün değil” diyor. Stein ise “hiçbir sınır tamamen geçilmez değildir” diyerek sınırda tamamen kontrol sağlamanın mümkün olmadığını vurguluyor, “ancak Türkiye yabancı savaşçıların akışını engellemek için pek de çaba göstermedi” diye ekliyor. Suriye'de sahadaki dinamikleri çok iyi bilen gazetecilerden Buzzfeed Orta Doğu muhabiri Mike Giglio: “Türk istihbaratının yabancı savaşçıların geçişinden haberdar olduğunu düşünüyorum. Bu Esad'ı devirme stratejisinin ve Suriye'de akan kanı durdurmanın bir parçasıydI. Türkiye ve diğer bir çok ülke bunun ileride oluşturacağı büyük sorunların farkında değildi. Aynı zamanda bu krizin bu kadar uzun süreceğinden haberdar değillerdi, plan Esad'ın üç sene daha kalacağı yönünde değildi. Aynı zamanda [Türkiye] Amerika tarafından ciddi bir ihanete uğradığını hissediyordu. Eğer savaş erken bitseydi, bu aşırı unsurlar şimdi oldukları kadar güçlü olmayacaktı. Şu an Türkiye'yi bunun için suçlamak kolay, ancak o dönemde ılımlı muhaliflerin ve aktivistlerin de aynı kumarı oynadığını içlerinden itiraf edecek kadar dürüst olanlar var. Kısa vadede şeytanla yapılan anlaşmanın Esad'ı devirmek için kendilerine yardım edeceğini umdular, çünkü yardıma ihtiyaçları vardı. Dolayısıyla Türkiye yabancı aşırı unsurların Suriye'ye girmesine izin veriyor derken veya bu unsurları durdurmadıklarını söylerken, bu büyük ölçüde o dönem ılımlı muhalefetin isteği dahilinde oldu. Ve bu ılımlı muhalefet, aynı Türkiye hükümeti gibi, Amerika'nın Suriye konusundaki müdahil olmaması durumu karşısında derin bir şekilde ihanete uğramış hissediyor. Bazıları Amerika'nın kendilerini bilerek yanlış yönlendirdiğini söylüyor, Esad'ı devirmek için söz verdiklerini ancak gerçekte iki tarafın da dengeyi geçmemesini sağladıklarını.” Bu iddiaları görüştüğüm Türkiyeli yetkililer kesin ve sert şekilde reddediyor. Türkiye'nin bilerek aşırı unsurların sınırlarından geçmesine asla ve kata izin vermediğinı söylüyorlar. Türkiye'nin sınırlarını kontrol etme kapasitesi olsa on yıllardır bu sınırlar üzerinden militan ve silah akışı sağlayan PKK gibi bir sorunu olmazdı vurgusunu yapıyorlar. Yine Türkiye'nin güney illerinde Cumhuriyet tarihi boyunca olan ve engellenemeyen kaçakçılık faaliyetlerine karşı tüm önlemler alınmasına rağmen bunun devam etmesinin sınırlara tamamen hakim olmanın imkansızlığını gösterdiğini ifade ediyorlar. Türkiye'den 2011-2012 yılında savaşçı 15 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI geçişi olduğunu, bunu engelleyemediklerini, ancak o tarihlerde sahada elKaide'nin bile olmadığını ifade ediyorlar. El-Kaide tehdidi sahada belirdiğinde, Türkiye'nin bu konuda teyakkuza geçtiğini ancak bu noktada batılı istihbarat teşkilatlarının iş birliğinden kaçındığını vurguluyorlar. “İstanbul havaalanına gelmiş, Türkiye'nin vize istemediği bir ülkenin, örneğin bir Amerikan, Tunus veya Hollanda vatandaşı, giriş yapıyor. Uluslararası bir arama kararı yok. Hangi gerekçe ile ülkeye sokmayacağız? Bu kişi daha sonra Antep'e veya Hatay'a gidiyor araç kiralayarak ve sınırı illegal şekilde geçiyor. Nasıl engel olabiliriz?” diyor üst düzey bir yetkili. Burada bir not düşmek lazım, sadece Suriye'de aşırı unsurlar için savaşan kişiler geçmedi Türkiye sınırından. PYD için savaşanlar da Türkiye'den geçti veya rejimin paramiliter örgütü Şebbiha içinde savaşan Türkler de Türkiye sınırından geçti. Geçtiğimiz Kasım ayında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, aşırı unsurlara karşı mücadele etmek için Türkiye'nin ısrarlı girişimleri olduğunu, bu tür hakkında yakalama kararı olmayan ancak şüpheli Batı ülkesi vatandaşları konusunda yabancı istihbarat kurumlarından önceden bilgi verilmesini talep ettiklerini ancak tatmin edici bir iş birliğinin gerçekleşmediğini ifade etmişti yaptığım röportajda. Bunun neden olduğuna dair benim tahminim, Batı'yı el-Kaide unsurlarının Suriye'de olmasından daha rahatsız eden şey, bu unsurların kendi ülkelerinde olması. Dolayısıyla Suriye'de ölüme giden bu savaşçıları engellemek çok da işlerine gelmedi. Bu unsurları tutuklayarak el-Kaide için kendilerini hedef haline getirmek de... Türkiye'nin bu aşırı unsurlar ile mücadele etme stratejisinde birçok adım attığı şu an herkesin kabul ettiği bir gerçek. Bu doğrultuda Göç genel müdürlüğünün kurulması, sınırlara kameraların yerleştirilmesi ve belli yerlerde duvar örülmesi örnek gösterilebilir. Son bir senede 1000 kişinin Türkiye'ye girişi de engellendi. Ancak şunu unutmamak lazım: Tüm bu önlemlere ve çabalara rağmen sınırlar tamamen kontrol edilemez. Bunun için en iyi örnek Amerika'nın Meksika sınırı. Evet keşke savaş başka bir yerde çıksaydı ama çıkmadı. Sınır ülkemizi yıkan savaşın Türkiye'yi etkilememesi düşünülemez. Diğer bölge ülkelerine kıyasla Türkiye'nin en az etkilenen ülke olduğunu söylemek ise malumun ilam-ı olacaktır. AVRUPA GÜNDEMĠ Fransa'dan Barzani'ye teĢekkür Anadolu Ajans Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanlık sitesinden yayımlanan açıklamaya göre, Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius ile Barzani, telefonda Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) Musul'u ele geçirmesiyle ülkede yaşanan gelişmeleri görüştü. Fabius, peşmergenin Irak ordusundan boşalan güvenlik boşluğunu doldurduğunu belirterek, çabalarından dolayı Barzani'ye teşekkür etti. 16 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI NSU üyesi çocuk katili mi? Deutsche Welle 8'i Türk kökenli 10 kişiyi öldürmekten sorumlu tutulan aşırı sağcı Neonazi terör hücresi Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütünün intihar eden üyelerinden Uwe Böhnhardt'ın adı çocuk cinayetine karıştı. Gera Savcılığı Böhnhardt'ın 1993 yılında Jena'da Saale Nehri yakınlarında cesedi bulunan 9 yaşındaki Bernd Beckmann'ın ölümüyle ilgili olarak şüpheli görüldüğünü, ancak o dönemde hakkında yeterince delil bulunamadığını belirtti. Küçük çocuk kaybolduktan 12 gün sonra cesedi nehir kenarında bulunmuştu. Füle'den yargı ve temel haklar alanında yeni düzenlemelere gitmeden önce diyalog çağrısı Euractive Avrupa Birliği'ne katılım müzakerelerinde yargı ve temel haklar konularını kapsayan 23. fasılla ilgili çalışma grubunun toplantısında konuşan Avrupa Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Stefan Füle, bu alanlarda yeni düzenlemelere gidilmeden önce yasaların Türkiye'yi AB standartlarına yakınlaştırdığından emin olmak ve toplumda uzlaşma sağlamak için geniş çaplı istişareler yürütme çağrısında bulundu. Danimarka BaĢbakanı, Avrupa Komisyonu baĢkanlığı söylentilerinden rahatsız oldu Euractive Berlin'de Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşmesi öncesinde açıklamalarda bulunan Danimarka Başbakanı Helle Thorning-Schmidt, Avrupa Birliği kurumlarında üst düzey bir görev alabileceği iddialarını yalanladı ve bu konuda yapılan spekülasyonların, mevcut görevindeki çalışmalarına zarar verdiğini söyledi. Finlandiya'da baĢbakanlığa Stubb geliyor, Katainen Avrupa Komisyonu'na giriyor Euractive Finlandiya Başbakanı Jyrki Katainen görevinden istifa etti. Katainen'in 1 Temmuz'da Avrupa Komisyonu'nda göreve başlaması bekleniyor. Finlandiya'nın Komisyon'da şimdiki temsilcisi Olli Rehn, Avrupa Parlamentosu'ndaki görevine başlayacak. Finlandiya'da başbakanlığa Katainen'in yerine Dışişleri Bakanı Alexander Stubb'ın gelmesi bekleniyor. Hollande ve Merkel, Putin ile görüĢtü AA Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ve Almanya Başbakanı Angela Merkel, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le Ukrayna'daki krizi görüştü. Fransa Cumhurbaşkanlığı Sarayından yapılan açıklamada, Hollande ve Merkel'in, Putin'le eş zamanlı gerçekleştirdikleri telefon görüşmesinde, Ukrayna'nın doğusunda güvenliğin 17 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI sağlanması için çatışmaların ivedilikle durdurulmasının önemini bir kez daha vurguladıkları bildirildi. Danimarka‟nın ilk minareli camisi açıldı Euronews Danimarka‟nın başkenti Kopenhag‟ta İskandinav ülkelerinin en büyük camisi açıldı. „Hamad bin Halife Medeniyet Merkezi‟ adı verilen cami 7 bin metrekarelik bir alana inşa edildi. Katar tarafından finanse edilen ibadethane „ülkenin ilk minareli ve kubbeli camisi‟ olma özelliğini taşıyor. Danimarkalı siyasilerin ve üst düzey yetkililerin davetli olmalarına rağmen açılışa katılmaması ise tepkilere neden oldu. Rus yanlısı ayrılıkçılardan ateĢkese „Hayır‟ Euronews Ukrayna‟nın doğusunda tansiyon giderek yükseliyor. Ayrılıkçıların, Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko‟nun barış planını reddetmesinin ardından özellikle Krasny Liman ve Siversk bölgelerinde çatışmalar şiddetlendi. Ordu karşısında güç kaybettiklerini açıklayan ayrılıkçıların liderlerinden Igor Strelkov, Moskova‟dan destek beklediklerini duyurdu. Bu arada İngiltere Başbakanı David Cameron‟u konutunda ziyaret eden NAT O Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen düzenlenen basın toplantısında Ukrayna konusuna da değindi. Çok yaĢa yeni kral Euronews İspanya‟da Kral Juan Carlos‟un tahttan çekilmesinin ardından Prens Felipe taç giydi. Mecliste yemin eden 6. Felipe İspanya‟nın yeni kralı oldu. Tarihi tören kuşak giyme merasimi ile başladı. Tahtı bırakan eski Kral Juan Carlos „fahin‟ diye bilinen askeri maraşel kuşağını kendi elleriyle oğlu Felipe‟ye taktı. Bu törenin ardından mecliste yemin merasimi yapıldı. Mecliste yemin eden 6. Felipe, resmi olarak İspanya‟nın yeni kralı oldu. Tören, “Çok yaşa kral, çok yaşa İspanya” sloganları ve alkışlarla sona erdi. Merkel'den Danimarka liderine övgü, Konsey'e 'dıĢarıdan' baĢkan mesajı Euractive İngiltere, Avrupa Komisyonu başkanlığı için Thorning-Schmidt'in ismini gündeme getirmişti. Ancak Danimarka Başbakanı'nın, AB Konseyi başkanlığını da devralabileceği konuşuyor. AB liderler zirvelerine ev sahipliği yapan Konsey Başkanı Herman Van Rompuy'un görev süresi bu yıl sonunda dolacak. Danimarkalı mevkidaşı Helle Thorning-Schmidt'den övgüyle söz eden Almanya Başbakanı Angela Merkel, Avrupa Birliği Konseyi'nin gelecek başkanının Danimarka gibi Euro Bölgesi dışındaki bir ülkeden olamaması için bir sebep göremediğini söyledi. 18 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Bosna-Hersek seçiminde aday bolluğu Al Jazeera Bosna Hersek Merkez Seçim Komisyonu (CIK) genel seçimlere katılım için başvuran siyasi parti ve bağımsız adayların adaylık başvurularını değerlendirdi. Seçim komisyonu tarafından yapılan yazılı açıklamada, genel seçimlere katılmak için kendilerine başvuran 65 siyasi partinin tüm şartları sağladığı ve seçimlere katılabileceği belirtilirken, gerekli şartları sağlamayan üç siyasi partinin başvurusunun ise reddedildiği ifade edildi. Açıklamada ayrıca, bağımsız aday olmak için başvuruda bulunan 24 kişinin, gerekli tüm şartları sağladıkları ve başvurularının onaylandığı belirtildi. Bosna Hersek'te 12 Ekim'de yapılacak seçimlerde hem parlemonto hem de 3'lü devlet başkanlığı konsey üyeleri seçilecek. Merkel: DehĢet içindeyim AA Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefonda görüştü. Almanya Hükümet Sözcüsü Georg Streiter yaptığı açıklamada; Merkel'in Putin'e, Ukrayna'da düşürülen askeri uçakta ölenler nedeniyle 'dehşet içinde olduğunu' ifade ettiğini, bu nedenle Ukrayna Devlet Başkanı Petro Proşenko'nun ateşkes çağrısının daha da anlam kazandığını belirttiğini söyledi. İki lider görüşmede ayrıca, Putin'den ateşkesin uzun süreli olabilmesi ve Rusya'dan Ukrayna'ya giren silah ve savaşçıların engellenmesi için, Rusya'nın Ukrayna sınırını ciddi anlamda kontrol etmesini istedikleri ifade edildi. Ukrayna‟ya borçlarını ödemeden gaz yok Euronews Rus enerji şirketi Gazprom‟un Ukrayna‟yı borcunu ödememesi halinde „doğalgazı kesmekle‟ tehdit ettiği ültimatomun süresi bu sabah doldu. Ukrayna‟dan Haziran ayı alacağını tahsil edemediklerini söyleyen şirket, bundan böyle ülkenin gaz alabilmesi için ön ödeme yapması gerektiğini açıkladı. Gazprom, Ukrayna‟ya 1000 metreküp gazı 268 Dolar‟dan satıyordu. Ancak iki ülke arasında yaşanan son gelişmelerin ardından Rus enerji şirketi, fiyatı 485 Dolar‟a çıkarma kararı almıştı. Şirket, Ukrayna‟nın birikmiş 1.95 milyar dolarlık borcunu da ödemesini istiyor. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin de önemli bir bölümü Ukrayna üzerinden doğalgaz satın alıyor. 19 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI AFRĠKA GÜNDEMĠ Mali'de cezaevi firarına müdahalede iki ölü Dünya Bülteni Mali'nin başkenti Bamako'da, merkez hapishaneden 15 mahkum firar etti. Mali Adalet Bakanlığı Genel Sekreteri Boya Dembele, AA muhabirine yaptığı açıklamada, firarın bir sıhhi tesisatçının hapishanenin bazı koğuşlarında tamir çalışması yaptığı esnada gerçekleştiğini belirtti. Mahkumlardan 23'ünün hapishaneden firar ettiğini kaydeden Dembele, çevredeki halkın yardımıyla 8'inin tekrar yakalandığını, firarı engelleme müdahalesi sırasında bir hapishane nöbetçisi ile bir mahkumun hayatını kaybettiğini dile getirdi. Kolombiya‟da çözüm süreci kazandı Euronews Kolombiya‟da devlet başkanlığı seçimlerinin galibi yine Juan Manuel Santos oldu. Bir dönem daha görev yapacak olan Santos seçimlerden yüzde 51 oyla galip ayrıldı. Santos ülkede yarım yüzyıldır kanlı mücadele verilen FAR C örgütüyle müzakerelere otururken rakibi Oscar Ivan Zuluaga ise seçim kampanyasında sert mücadele vaadiyle oy istedi. Zuluaga yüzde 45 oy alabildi. BM: G. Sudan'da binlerce çocuk açlıktan ölebilir Dünya Bülteni BM Güney Sudan sorumlusu Toby Lanzer, basına bir açıklama yaparak, bölgedeki gruplar arasında meydana gelen çatışmalarda binlerce insanın öldürüldüğünü, 1.5 milyon kişinin kaçmaya zorlandığını söyledi. Lanzer, bunların sonucu olarak Güney Sudan'da ortaya çıkan açlık felaketi nedeniyle, yardım yapılmazsa bu yıl sonuna kadar 50 bin çocuğun hayatını kaybedeceğini bildirdi. Nijerya‟da tekne alabora oldu: 40 ölü Dünya Bülteni Nijerya‟nın güneydoğusundaki Taraba eyaletinde köylerindeki şiddet olaylarından kaçanları taşıyan bir teknenin batması sonucu 40 kişi hayatını kaybetti. Taraba eyaletine bağlı Ibi Belediye Meclisi Başkanı Adamu Ishaka, dün gece meydana gelen olaya ilişkin basına yaptığı açıklamada kazada ölenlerin Dampa köyündeki şiddet olaylarından kaçan kişiler olduğunu söyledi. 20 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Batı Afrika'da eboladan ölenlerin sayısı 337 oldu Dünya Bülteni İlk kez Gine‟de ortaya çıktıktan sonra 3 Batı Afrika ülkesinde hızla yayılan ebola salgını nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının 330‟u aştığı bildirildi. Dünya Sağlık Örgütü‟nün (DSÖ) internet sitesinde yer alan açıklamada, bölgede ebola olduğu kesinleşen veya şüphe duyulan 500‟den fazla vaka bulunduğu, ölü sayısının ise 337‟ye ulaştığı belirtildi. OAC'de elmas ticareti yeniden baĢlayabilir Dünya Bülteni Orta Afrika Cumhuriyeti'nde Kimberley yaptırımlarının kaldırılmasından sonra elmas ticaretinin yakında normal seyrine döneceği bildirildi. Enerji ve Maden Bakanı Olivier Malibangar, Pekin'den dönüşünde gazetecilere ve elmas sektörü yetkililerine açıklamasında, çok iyi çalıştıklarını ve 10 Nisan 2013 tarihli yaptırımın kaldırılması konusunda gelişme kaydedildiğini belirtti. Kimberley Süreci misyonunun yakında güvenlik durumu ve kaydedilen gelişmeleri değerlendirmek üzere ülkeyi ziyaret edeceğini belirten Malibangar, son raporun yayımlanmasından sonra yaptırımın kaldırılacağını vurguladı. Nahda: Tunus'un yapıcı gücü - RaĢid El GannuĢi – Al Jazeera Nahda Hareketi bugünlerde Allah'ın yardımı ve bahşettiği başarısıyla birlikte demokrasiyi eksiksiz, değişmez bir seçenek olarak benimseyen ilk İslami hareket olarak kuruluşunun 33'üncü yıldönümünü kutluyor. Kutlamaların bu yıl ayrı bir önemi var. Bu asil hareket yeni bir sıkıntıyı daha aştı. Tunus için, tüm Tunusluların özgürlüğü ve demokrasiye geçişimizi korumak, siyasi ve toplumsal ortaklarımıza katkıda bulunmak, Arap Baharının son kalesi 'Tunus istisnasını' hep yükseklerde tutmakta ısrarcı olan halkımız için seçilmiş hükümetteki pozisyonumuzu kurban ettik. Bunu yaparken Tunuslular olarak Arapların demokrasiye layık olduğunu ve Tunus'un da bu liyakatin kanıtı olduğunu gösterdik. Ġslamcılar demokrasi düĢmanı değil 33 yıl önce muhalefetteyken demokrasi ve barışı seçen Nahda Hareketi, hükümette geçirdiği süre zarfında ve ayrıldıktan sonra bazı ideolojik düşmanlarının ortaya attığı yalanların geçersiz olduğunu gösterdi. Bu çevreler, Nahda'nın iktidara gelirse özgürlükleri bastıracağı, yönetimi tekeline alıp faşist bir rejime götüreceğini öne sürmüşlerdi. Nahda, İslamcıların demokrasi düşmanı olmadığını gösterdi. Bu yalanlar sivil demokrasiye ve ülkemizin çıkarlarına olan bağlılığımız karşısında tutunamadı. Bazı komplolar ülkenin bağımsızlığından bu yana uğruna nesillerin kurban 21 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI verildiği özgürlüklerini almak üzereydi. Özgürlüklerin savunulması için çok şehit verildi. İçlerinden onlarcası Nahda'nın evlatlarıydı. Onlara rahmet okuyor, direnişçi ailelerini, siyasi mahkûmlarını ve ailelerini selamlıyoruz. Tunus'un Allah'ın izniyle birçok tehlike ve zorluklarla dolu özgürlük yolunu sürdüreceğini vurguluyor ve buna inanıyoruz. Nahda, bu sürecin başarıya ulaşması ve Allah'ın riayetinde Tunus'un esenliğe kavuşması yolunda en temel itici gücü olmakta azimli ve kararlıdır. Bu bizim tercihimiz ve yükümlülüğümüzdür. Halkımıza devrimden önce, despot rejimin düşmesinden ve kurucu ulusal meclis seçimlerinde çoğunluğu almamızdan sonra verdiğimiz sözümüzdür ve bu sözü bugün yineliyoruz. Halkımızı devrimin büyük anayasasına, seçim kanununa, bağımsız seçim komitesinin yoğunlaşmasına ve teknokrat hükümetin seçilmesine onay vermesinden dolayı kutluyoruz. Bu teknokrat hükümet devrimin hedeflerinin gerçekleştirilmesi etrafında daha fazla bir uyuma ihtiyaç olduğunu vurgulayarak ülkemizin üçüncü geçiş sürecini sebat ve güvenle tamamlamasını sağlayacaktır. Nahda kurulduğundan bu yana yapıcı bir güç olmayı seçti. Devrim öncesi maruz kaldığı haksızlıklar ve baskılar, iktidar tecrübesinin başarısız olması için verilen çabalar gölgesinde bu tercihin gerçekleşmesi kolay olmadı. Ancak Allah'ın yardımı ve bahşettiği başarısıyla birlikte devrimin çocuklarının kararlılığı, maruz kaldığımız sıkıntıların şiddetine rağmen daha güçlüydü. Diktatörlük, Nahda'nın barışçıl yöntemini sarsamadı ve hareketi bir şiddet gücüne dönüştüremedi. Baskı yılları boyunca net çizgimiz 'Tunuslular arasında fitneye sebep olmaktansa partimizi kurban ederiz' şeklindeydi. Maruz kaldığımız deformasyon girişimlerine rağmen hareketimiz dünyanın takdirini kazandı. Bizi şeytanlaştırmak ve üzerimize şiddet yaftasını yapıştırmak için muazzam gayretler sarf eden, devasa kaynaklar harcayan ve çeşitli propaganda araçları kullanan rejim sonunda boyun eğdi. Yönetimdeki deneyimimiz bizleri koltuk sevdalısı yapmadı ve sahneye egemen olmaya da çalışmadık. Aksine büyük haksızlıklara uğramış hareketimizin ülkede af, hoşgörü ve ılımlılığın deposu olması gerektiği düşüncesi bizde yerleşti. İntikam ve misilleme kültüründen uzak durduk. Zalim müşriklere iyi muamele gösteren peygamberimizi örnek aldık. Nihayetinde bizlere zulmetmiş olanlara hoşgörülü davranmayacak mıyız! Yoksa 'öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever' ayeti kapsamına girmek istemiyor muyuz! Troyka ittifakı içinde İslamcılar ve laikler arasında birlikte yaşamı seçerek ve Tunuslular arasında tefrikayı yayan tüm yasalara karşı durarak bu düşünceyi ifade ettik. Elimizi devrime katılanlara, birlikte ve barışçıl yaşam çerçevesinde yeni dönemin yönetimi için devrimi savunanlara uzattık. Bizleri tıkanıklık ve partizan bir çekişme karesine götürecek her şeyden sakındık. Nahda'nın diktatörlükle mücadele ve devrimden sonra seçilmiş ilk hükümeti yönetme deneyimi değişmez bir vizyon üzerine bina edildi. Bu vizyon Nahda'nın devletin ve toplumun 22 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI birliğini muhafaza eden, devrimimizi yok olmaktan ve meçhule götürülmekten koruyan yapıcı bir güç olarak kalmasıdır. Bu meçhul benzer deneyimleri felaketlere ve karanlık fitnelere götürdü. Bunun için Nahda tarihi boyunca acı ödünler verdi ve sadece kenetlenmiş güçlü bir bedenin taşıyabileceği kurbanlar sundu. Bu güçlü bedenin çocukları ülkelerine yönelik sorumluluklarının farkındadırlar, iç ve dış dengeleri doğru okumaktadırlar. Böylelikle liderleri olgunlaştı; devrimlerine, vatanlarına ve demokratik İslam'a kurulan tuzakları aştı. Bu noktada deneyimlerinden istifade etmek, verimliliği korumak ve hatayı düzeltmek için geçmişi gözümüzün önüne getiriyoruz. Bundaki amacımız bölgede esen sert rüzgârlar ve ülkemizi kuşatan tehlikelerle mücadelede birleşerek ve uyum göstererek geleceğe doğru yol almaktır. Bu tehlikelerin başında güvenlik güçlerimizin indirdiği ağır darbelere rağmen ülkemizin istikrarı ve başarılı geçiş sürecini hedef alan terör geliyor. Tunus'u tek parti yönetemez Ayrıca Nahda'nın kuruluş yıldönümünün ülkemizi geçen yıl ateşe veren zor şartlardan uzakta kutlanması bizi mutlu etti. Tüm Tunusluları, bütün siyasi partileri ve bütün etkinlikleri milli uzlaşı iklimini muhafaza etmeye, herkesin beklediği seçimleri iç barışa ve Tunuslular arasında uzlaşı fırsatlarına destek vermenin ana durağı yapmaya çağırıyoruz. Kutuplaşmaya ve kışkırtıcı bir dile dönüş için hiçbir sebep yoktur. Başarının alameti bu veya şu partinin kazanması değildir. Demokraside ebedî galip veya her daim mağlup yoktur. Başarının kriteri herkesin katıldığı ve sonuçlarını kabul ettiği nezih seçimleri bu yıl yapmaktır. Bunun dışındakiler ayrıntıdır. Allah Teala, Kur'an-ı Kerim'de Ali İmran süresi 140'ıncı ayette 'o günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz' buyuruyor. Ayrıca daha önce defalarca vurguladığımız üzere tek bir partinin gelecek süreçte Tunus'u yönetmesi mümkün değil. Aksine, ülkemiz tüm siyasi akımlara, gelecek dönemin başarılı olmasına katkıda bulunma ve karşılaştığımız zor sorunlarla mücadele etme fırsatı verecek ulusal birlik hükümetine ihtiyaç duymaktadır. Bu noktadan hareketle herkese seçim takvimini belirleme yolunda ulusal çıkarları üstün tutma çağrısı yapıyoruz. Böylelikle dar görüşlü partizan hesaplar bizi boğmasın ve birileri bu durumdan nemalanmasın. Parlamento seçimlerini önceleme kararlılığımız tüm tarafların gelecek döneme geniş katılımını sağlamak içindir. Ki böylelikle bir kez daha iktidar ve muhalefet senaryosuyla karşılaşmayalım, siyasi tablo içindeki bir oluşumun diğer oluşumlar üzerinde hegemonya kurma olasılığından kaçınalım. Ayrıca ülkemiz için mümkün olan maksimum dengeyi sağlamak için ulusal birliğe teşvikin sürmesi gerektiğini vurguluyor, herkese Sayın Mehdi Cuma hükümetine -tüm partilere eşit mesafede yol haritasına bağlı kaldığı müddetçe- desteği sürdürme çağrısında bulunuyoruz. 23 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Tunus'un kardeşlerine, ortaklarına ve dostlarına ülkemize destek olmaları yönündeki çağrımı yineliyorum. Böylece ülkemizin ekonomisi ayağa kalksın ve hükümet, vatandaşların (ve özellikle de dar gelirlilerin) alım gücünü gözetecek ve iş adamlarına projelerde teşvikler sağlayacak bir politikayla görev süresi zarfında başarılı bir yönetim ortaya koysun. Yurt dışındaki Tunuslulara (ki bizler onların vatan topraklarına dönüşlerini dört gözle beklemekteyiz) ülkenin kalkınmasına etkin şekilde katkıda bulunmaları ve paralarını rekor seviyelerde olmasını istediğimiz turizm sezonu gelirlerini artıracak bir kaynağa aktarmaları çağrısında bulunuyorum. Bu tarihi bir andır. Nahda Hareketi bu güzel topraklarda asli unsur olduğunu, Tunus için, halkını yükseltmek ve devrimin hedeflerini gerçekleştirmek için yapıcı bir güç olduğunu vurgulamaktadır. Bu tarihi an, sorunlara, zorluklara ve tehlikelere rağmen ülkemizin esenlik kıyılarına olan yolculuğunu sürdüreceği umuduyla doludur. Bu sorunlar ve tehlikeler uzlaşma, ulusal birlik, hiç kimseyi dışlamadan safları sıkılaştırma kararlılığımızı güçlendirmelidir. Allah Teala şöyle buyuruyor: 'Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.' Enam Süresi, 153 AMERĠKA GÜNDEMĠ ABD'nin Ġran ile koordinasyon planı yok Dünya Bülteni ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, gazetecilere yaptığı açıklamada, Viyana‟da, Amerikalı ve İranlı yetkililer arasında bölgenin güvenliğine dönük görüşmeler olabileceğini ancak bunun herhangi bir askeri işbirliğini kapsamayacağını kaydetti. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Amerikan medyasına yaptığı açıklamada, İran ile Irak'ta yaşanan çatışmalar konusunu görüşmeye "açık" olduklarını dile getirmiş, "Irak'ta IŞİD'in ilerlemesini durdurmak için İran-ABD askeri işbirliği potansiyelini gözardı etmediklerini" belirtmişti. Kirby, bunun ABD‟nin Irak‟ta askeri bir eylemde İran‟la işbirliğini planladığı anlamına gelmediğini ifade etti. Kerry ayrıca ABD'nin insansız hava uçaklarının da iyi bir olasılık olabileceğini söylemişti. ABD Irak'a askeri danıĢmanlar gönderecek AA ABD Başkanı Barack Obama, Irak'a sayıları 300'e kadar Amerikalı askeri danışman göndereceklerini ve Bağdat ile Kuzey Irak'ta ortak operasyon merkezleri oluşturacaklarını söyledi. 24 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Obama, Irak'taki gelişmelerle ilgili olarak Beyaz Saray'da ulusal güvenlik ekibiyle toplantısının ardından basın toplantısı düzenledi. ABD'nin Irak güvenlik güçlerine desteğini artırmaya devam edeceğinin altını çizen Obama, "IŞİD'in terör tehdidine karşı koymak için, istihbarat paylaşımı ve planlamaları koordine etmek üzere Bağdat'ta ve Kuzey Irak'ta ortak operasyon merkezleri oluşturmaya hazırız. Terörle Mücadele Ortaklık Fonu vasıtasıyla, ilave teçhizat sağlamak için de Kongre ile birlikte çalışmaya hazırız. (Bağdat'taki) Büyükelçiliğimiz üzerinden Irak'ta danışmanlarımız oldu ve bundan sonraki süreçte de Iraklı güvenlik güçlerine nasıl en iyi şekilde eğitim, tavsiye ve destek verebileceğimiz hususunu değerlendirmek üzere sayıları 300'e kadar olmak üzere küçük bir grup ilave Amerikalı askeri danışman göndermeye hazırız" diye konuştu. Obama'dan Strateji DeğiĢikliği- Financial Times Financial Times, manşetinde Obama'nın Irak'a 300 'askeri danışman' göndereceğini, bu askerlerin "ülkeyi mezhep temelli bir iç savaşın eşiğine getiren Sünni isyancılarla ilgili istihbarat toplayacağını" ve bu bilgilerin olası nokta operasyonlarında kullanılacağı mesajını verdiğini aktarıyor. Gazete Obama'nın Amerikan birliklerinin çekilmesinden iki-buçuk yıl sonra Irak'a asker göndermesini strateji değişikliği olarak niteliyor. ABD, Batı'yı Korumak Ġçin Cihatçıları Vurmalı- Daily Telegraph Daily Telegraph gazetesinin manşetinde de Irak var. Gazetenin özel haberinde Irak'taki eski koalisyon güçlerinin komutanı ve eski CIA Başkanı emekli Orgeneral David Petraeus'ın "ABD, Batı'yı korumak için cihatçıları vurmalı" dediğini aktarıyor. Petreaus, Irak Şam İslam Devleti örgütünün liderlerini hedef alacak sınırlı nokta operasyonlarını destekleyeceğini söylüyor. Ġngiltere ve ABD Irak‟a KarıĢmamalı- Daily Telegraph Suudi Arabistan'ın Londra Büyükelçisi Prens Muhammed bin Navaf el Suud ise Daily Telegraph'taki makalesinde İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'ne Irak'a karışmamaları tavsiyesinde bulunuyor. Suudi Büyükelçi yazısında krizin Irak'taki mezhepsel ayrılıklardan kaynaklandığını belirterek çözümün Irak içinde aranması gerektiğini söylüyor ve "Bizim, İngiltere'nin Amerika'nın ya da herhangi bir ülkenin soruna dahil olmasına, her türlü dış müdahaleye karşıyız. Bu Irak'ın sorunu ve Iraklılar kendileri çözmeli. Irak'ın işlerine karışılması krizin daha da tırmanması riskini doğurur ve Iraklı Şiiler ve Sünniler arasında daha büyük güvensizlik yaratır" diyor. Suudi Arabistan'dan çağrı 25 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Prens Muhammed bin Navaf el Suud, Irak Şam İslam Devleti'nin güçlenmesinden Başbakan Nuri el Maliki'yi sorumlu tutuyor ve şunları yazıyor: "Maliki'nin Sünni protestocu gruplara karşı şiddet ve ölümcül müdahaleyi içeren arsız mezhepçi gündemi Sünni hakkı ötekileştirdi. Irak Hükümeti'nin ABD'den IŞİD'e karşı hava saldırısı talebi Irak halkına ihanettir. Bu talep çılgınlıktır. Korumakla görevli olduğu halkı hiçe saymaktır." Irak'ta ABD-Ġran iĢbirliği - BBC Amerikalı bir yetkili BBC'ye, Washington'ın Irak'taki krizle ilgili olarak İran'la doğrudan görüşmeler yapmayı düşündüğünü açıkladı. ABD Başkanı Barack Obama, El Kaide ile bağlantılı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün Kuzey'de Musul dahil bir dizi kent ve kasabayı ele geçirmesinden sonra Irak konusunda atılabilecek adımları değerlendiriyor. Bu arada Amerikan Yönetimi, Sünni militanlar tarafından internette yayımlanan ve Iraklı askerler olduğu belirtilen kişilerin katlini gösteren "dehşet verici" fotoğrafları kınadı. Fotoğraflarda sivil kıyafetli askerlerin IŞİD militanlarınca silah zoru ile götürülüşleri ve kazılan hendeklere yüzükoyun yatırılıp infaz edilişleri yer alıyor. Irak ordusu fotoğrafların gerçek olduğunu açıkladı. Ancak fotoğrafların gerçekliği bağımsız kaynaklarca henüz doğrulanmış değil. Kuzey Irak'ta bulunan BBC muhabiri Jim Muir'e göre fotoğrafların gerçek olduğunun kesinleşmesi durumunda bu olay, ABD'nin Irak'ı işgal ettiği 2003'ten sonra, en fazla can kaybı olarak kayıtlara geçecek. Saldırı, Irak Hükümeti'nin "IŞİD'den inisiyatifi geri aldığı" yolundaki açıklamasından sonra ortaya çıktı. ABD ile İran arasındaki görüşmelerin bu hafta bile başlayabileceği belirtiliyor. İki ülkenin temsilcileri İran'ın nükleer faaliyetleriyle ilgili görüşmeler kapsamında Viyana'da bir araya gelecek. ABD donanmasına ait uçak gemisi USS George HW Bush, iki savaş gemisiyle birlikte Körfez'e sevk ediliyor. ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, onlarca savaş uçağı taşıyan USS George HW Bush savaş gemisinin Kuzey Arabistan Denizi‟nden bölgeye gitmesini istedi. Körfeze sevkedilen savaş gemisine güdümlü füze taşıyan USS Philippine Sea ile USS Truxtun‟un da eşlik ettiği bildirildi. Öte yandan, İran, Irak‟taki radikal İslamcı silahlı Sünni gruplara karşı Bağdat yönetimine yardımcı olabileceğini açıkladı. ABD Başkanı Obama, Irak konusunda askeri bir adım atıp atmayacağına ilişkin karar almasının birkaç gün sürebileceğini söylüyor, ancak asker sevkinin söz konusu olmadığını sıklıkla vurguluyor. Obama, "Iraklılar'ın birbirleri ile beraber çalışmak konusunda bizlere güvence veren siyasi bir planının yokluğunda ABD askeri bir adım atmayacaktır" dedi. 26 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Obama "Irak'a savaşmaya ABD birliklerini tekrar yollamayacağız, ancak ulusal güvenlik ekibime Irak güvenlik güçlerini destekleyebilecek bir dizi başka seçenekler hazırlamasını söyledim" diye konuştu. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ise aşırılık yanlısı Sünni militanlarla mücadelesinde Irak hükümetine yardıma hazır olduklarını söyledi. Ancak Ruhani İran'ın Irak hükümet güçlerinin savunmasını güçlendirmek için asker gönderdiği iddialarını reddetti. Ruhani ayrıca şu ana dek Irak hükümetinin İran'dan yardım istemediğini vurguladı. Ruhani ayrıca IŞİD'le mücadelede ABD'yle işbirliği yapma ihtimalini de tamamen reddetmedi. Öte yandan Iraklı Şiilerin en etkin dini lideri Büyük Ayetullah Ali Sistani, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) militanlarına karşı silahlanma çağrısında bulundu. Ortadoğu‟daki geliĢmeler ve Türkiye – Soli Özel – Haberturk Gazetesi SURIYE ve Irak‟ta olup bitenlerin ne anlama geldiği konusunda herkesin kendine göre bir bakış açısı ve değerlendirmesi olacaktır. Konuya bir nebze hâkim olanlar işin tarihsel boyutuna mutlaka değinmek gereği de duyuyorlar. Bundan sonrası ise uluslararası ilişkileri nasıl değerlendirdiğiniz, nesnel unsurlara mı kendi kafanızdaki çerçeveye göre mi hüküm verdiğinizle ilgilidir. Kendi hesabıma olayların tarihselliğini gayet tabii kabul ediyorum. 1916‟da imzalanmış Sykes-Picot anlaşmasının bugünün şifrelerini taşıdığı kanısında değilim. 1920‟de bugünkü siyasi coğrafyayı çizen San Remo Konferansı‟ndaki büyük güçlerin günümüz gelişmelerini öngördükleri ve ona göre tedbirler aldıkları yaklaşımınıysa tarih dışı bir fantezi olarak değerlendiriyorum. Benzer şekilde Soğuk Savaş‟ı kazanmış olsa bile dış politika tarihi fiyaskolarla dolu. ABD‟ye ilahi veya kadir-i mutlak kimlik veya güç atfetmiyorum. 10 yıl savaştığı Vietnam‟dan yenik ayrılan, Körfez güvenliğini emanet ettiği Iran‟da devrimin gelişini öngöremeyen, hareketlilik başladığında da bunu engelleyemeyen bir güçten bahsediyoruz. ABD, 11 Eylül saldırılarının ardından izlediği politikayla sadece prestijini ve hegemonik meşruiyetini yitirmekle kalmadı, gücünden de çok şey kaybetti. Bu son fiyaskonun sorumluları olan Yeni Muhafazakârlar çeşitli kuruluşlarda seslerini çıkarmaya devam etseler de siyaseten etkileri erimiş durumda. Dolayısıyla, tarihsel misyonu Amerikan gücünü ve prestijini restore etmek olan, bunun için de ABD‟nin dünyadaki gelişmelere daha az müdahale etmesini isteyen Obama yönetiminin bu grup tarafından kuşatıldığını da sanmıyorum. Buna karşılık Obama yönetiminin daha içe dönük bir Amerikan duruşuna en uygun dış politikayı tanımlamakta ve daha da önemlisi uygulamakta sıkıntı çektiğinin farkındayım. Bush yönetimi, küstahlık ve saldırganlığıyla ABD‟nin dünya ile ilişkilerine zarar vermişti. Bugünse Amerikan dış politikası Obama yönetiminin tutarsızlıklarından, acemice dış politika uygulamalarından darbe alıyor. Suriye‟deki felaketin sürmesinin yol açabileceği bölgesel 27 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI yapısal sorunlar Obama yönetimi tarafından pek dikkate alınmadı. Olayın Suriye sınırları içinde denetlenebileceğine inanmayı yönetim tercih etti. IŞID‟in 1 yılı aşkın süredir Rakka‟yı, 6 aydır Felluce ve Ramadi‟yi kontrol ediyor olması da Obama yönetimini telaşlandırmadı. Maliki yönetiminin Sünnilere yönelik dışlayıcı politikalarının hatta diğer Şii gruplarla ilişkilerinin iyice bozulmasının sonuçlarıyla ilgilenmedi. Ulusaşırı terörizmi, hele de bunun en nihilist, şiddet müptelası çeşidini ulusal güvenliğin en önemli gündem maddesi ilan eden bir ülke açısından anlaşılır gibi değil. Bunun bilerek yapıldığını iddia edenler mutlaka vardır. Ama eldeki bilgiler asıl meselenin Obama‟nın kayıtsızlığı olduğu tezine destek veriyor. Sonuçta Amerikan politikası kokusu uzun vadede ortaya çıkacak daha derin bir istikrarsızlık ortamına çanak tutarak yanlış bir politika izledi. Irak‟ta Saddam‟ı devirmekle yetinmeyip Irak devletini de çökertenlerin bugün Iraklılara “Kaosunuzu aranızda çözün demelerinde ciddi bir ahlaki sorun da görüyorum. ABD buralardan uzakta ve istihbaratı doğru çalıştığı takdirde Suriye ve Irak‟taki vahşetin kendisine yönelik bir eyleme dönüşmesini engelleyebilir. Bu bakımdan rahat. Yaptığı hataların maliyetinin önemli bir kısmını kendisi ödemek zorunda kalmayacak. Halbuki Arap isyanlarının yarattığı heyecanla ihtiyatı bir kenara atarak, anlamadığı daha doğrusu ehil şekilde değerlendirmekten aciz olduğu Ortadoğu siyasetine bodoslama dalan Türkiye‟nin böyle bir lüksü yok. Ülkeyi yönetenlerin ve onlara akıl verenlerin bu gerçeği nihayet anladıklarını varsaymak ise bugünkü halde kolay değil. ABD Irak'ta seçenekleri değerlendiriyor - BarıĢkan Ünal/ Michael Hernandez – AA "Demokrasi getirme" gerekçesiyle 2003 yılında Irak'ı işgal eden ABD‟nin, Saddam Hüseyin'in iktidardan uzaklaştırılmasıyla ülkedeki tüm mevcut kurumları yok etmesinin, aradan 11 yıl geçmesine rağmen Irak‟ta istikrar ve düzenin kurulmasına engel olduğu belirtiliyor. ABD Başkanı Barack Obama'nın, 2011 yılında Irak'tan ABD askerlerinin tamamını çekmesi ve Irak‟ta mezhepsel ayrılık ve çatışmaların tüm hızıyla devam etmesine son günlerde IŞİD'in yaydığı tehdit de eklenince, bu ülkenin geleceğine yönelik kaygılar daha da derinleşmeye başladı. IŞİD'in Irak‟ta ilerlemesi, son günlerde Ukrayna ve Suriye‟ye odaklanan ABD‟nin ilgisini tekrar bu ülkeye çevirdi. Ancak IŞİD ile mücadelesinde ABD‟nin Irak'a ne tür bir destek sağlamayı planladığı henüz netlik kazanmadı. ABD'nin seçenekleri Washington'da son günlerde birçok seçenek üzerinde konuşuluyor. ABD'nin Irak‟a asker göndermesinin ise söz konusu olmadığı pek çok kez dile getirildi. 28 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Her ne kadar Kongre‟deki bazı Cumhuriyetçiler bu seçeneğin masadan kaldırılmasına sıcak bakmasa da “savaş bitiren başkan” olarak yola çıkan Obama‟nın “savaş başlatan başkan" olmak gibi bir miras bırakmaya niyeti yok. Bunun yanında ne Amerikan halkı ne de ordusu yeni bir savaşa girmek veya eski harp bölgelerine gitmek istiyor. Değerlendirilen diğer bir seçenek IŞİD‟in bulunduğu bölgeye insansız hava araçlarıyla bombardıman yapılması. Irak Başbakanı Nuri El Maliki‟nin bu yönde talebi olduğu bilgisi basına sızdı. Obama da konuyla ilgili soruya “tüm seçenekler masada” yanıtını vererek açık uç bıraktı. Ancak IŞİD mensuplarının ele geçirdikleri yerlerde sivil halka karışarak dolaşması hava saldırısını zorlaştırıyor, sivil ölümlere yol açma tehlikesi yaratıyor, halkın daha fazla tepkisini çekme riski taşıyor. Üçüncü seçenek ABD'nin zaten yaptığı askeri yardımları artırması ve Irak güçlerinin kapasitesini yükseltmesi. Ancak ABD‟nin ciddi kaynak ayırdığı Irak askerlerinin IŞİD tehdidi karşısında, ellerindeki Amerikan silahlarını ve teçhizatlarını bırakıp kaçmaları, ABD için bu konuda önemli soru işareti doğuruyor. Bunun yanında, askeri yardımın artırılması yönünde karar verilse dahi, bunun bir günlük iş olmayıp kısa ve orta vadeli süreci kapsaması da acil IŞİD tehdidi karşısında bu seçeneğin etkinliğine yönelik soru işareti yaratıyor. Bu noktada da Irak güvenlik güçlerine destek için sadece ekipman ve mali destek yoluna mı gidileceği, yoksa buna ek olarak eğitim için daha fazla ABD askeri personelinin mi gönderileceği de cevaplanması gereken diğer bir soru. Kilit mesele siyasi uzlaĢı ABD yönetimi, askeri eylemde bulunsa dahi, Irak‟taki istikrar ve düzenin yalnız ABD‟nin harekete geçmesi veya güvenlik alanındaki adımlarla aşılamayacağı görüşünde. Obama‟nın geçen cuma Irak'la ilgili yaptığı konuşmasının özeti de önce Iraklı liderlerin bir araya gelmesi ve uzlaşı sağlaması üzerineydi. ABD‟nin Irak‟taki seçeneklerden hangisiyle yoluna devam edeceği Maliki ve diğer liderlerin Irak‟ın birliğine yönelik atacakları adımlara bağlı olacak. Maliki, şu ana kadarki politikasıyla bu noktada kapsayıcı olabilecek bir öngörü sunmuyor ama ABD ve müttefiklerinin elinde de Maliki dışında başka bir seçenek şimdilik bulunmuyor. Amerikalı uzmanlar da aynı şekilde düşünüyor. Center for American Progress düşünce kuruluşunda kıdemli uzman Lawrence Korb, AA‟ya verdiği demeçte, ABD‟nin ilk yapması gerekenin ya Maliki‟nin kendine çeki düzen vermesini ya da kapsayıcı bir hükümet oluşturulmasını sağlamak olduğunu çünkü Irak‟taki Sünnilerin Maliki‟yi desteklemediğini ve IŞİD‟i kötünün iyisi olarak gördüğünü söyledi. Irak‟ta birlik olmadan ne yapılırsa yapılsın şu anki durumun daha iyiye gitmeyeceğine işaret eden Korb, ABD‟nin elindeki seçeneğin ise Irak güvenlik güçlerine yardım etmek olduğunu kaydetti. Korb ancak Maliki‟nin doğru adımlar atması halinde ABD‟nin havadan da destek sağlayabileceği görüşünü dile getirerek “Yönetimin yerinde olsam, hava saldırısı konusuna 29 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Maliki kapsayıcı bir yaklaşım sergilemeye başlayana kadar girmezdim. Çünkü bu insanları daha fazla husumete sürükler” diye konuştu. Atlantic Council uzmanlarından Faysal Itani ise Maliki konusunda farklı düşünüyor. Itani, “Sorunun bir parçası Maliki olsa da böyle bir zamanda ABD‟nin Maliki‟yi desteklemekten başka seçeneği yok. Maliki, „şunu, bunu yapmadıkça desteklenmesin‟ gibi birçok ses çıkıyor ama ABD ne yapacak, Maliki‟yi kendi başına bırakacak ve Bağdat‟ı da IŞİD‟e mi verecek?” dedi. Itani, IŞİD‟in bertaraf edilebileceğini ama Irak‟ta siyasi çözüm olmadıkça Sünni militan sorunuyla baş edilemeyeceğini kaydetti. Brookings Enstitüsü Doha Center Direktörü Salman Şeyh, Irak'taki çözümünde bölgesel ve uluslararası yaklaşım sergilenmesi gerektiğini dile getirdi. sorunun ABD‟nin Türkiye, Suudi Arabistan ve İran gibi ülkelerle Irak‟ta ulusal birlik kurulması yönünde çalışmalar yaptığını ifade eden Şeyh, “Bu da Maliki‟nin günlerinin sayılı olduğu anlamına geliyor” değerlendirmesinde bulundu. Irak‟ta Sünnilerin aşırılık yanlılarına daha yakın durmalarının Maliki'den kaynaklandığını söyleyen Şeyh, “Problemin büyük parçalarından biri Maliki. Bu, Maliki‟nin iktidarda kalmasının gerçekten duruma yardım edip etmediğini ciddi anlamda tekrar düşünmek için iyi bir zaman” dedi. Irak gerçekleri – Erdal ġafak – Sabah Gazetesi Irak'taki geliĢmeleri doğru değerlendirmek için büyük fotoğrafı veya fotoğrafın bütününü görmek gerekiyor. Büyük fotoğrafı görmenin yolu da pek seslendirilmeyen gerçeklerden ve atlanan ayrıntılardan geçiyor. Buyurun size unut(tur)ulmuş gerçeklerden ve ihmal edilen ayrıntılardan bir demet... *** 2003'te Başkan George W. Bush liderliğindeki ABD, Irak'a savaş açarken iki gerekçe öne sürdü: 1- Irak'ın kitle imha silahlarına, özellikle de kimyasal silahlara sahip olması. 2- Saddam Hüseyin'in El Kaide ile bağlantısının bulunması. İki gerekçenin de yüzyılın en hayasız yalanları olduğu ortaya çıktı. Daha vahimi, Saddam Hüseyin'in El Kaide ile iĢbirliği yaptığını iddia eden ABD, iĢgal döneminde ve pılısını pırtısını toplayıp çekildikten sonra Irak'ı El Kaide'den de beter bir terör örgütünün kucağına attı. *** Musul'u IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) militanları işgal etmedi. Tüm mevcudu 2-3 bin kişi olan bir terör örgütünün, bir milyon nüfuslu bir kenti hem de tek kurşun bile atmadan ele geçirdiğine inanmak, insan aklına hakaret olur. Musul'u Saddam Hüseyin'in komutanları, askerleri ve Baas Partisi'nin militanları teslim aldı. Bazı Sünni aşiretlerin desteğiyle. (Not: ABD bir ara Sünni aşiretleri de parayla satın almış ve terörle mücadele için onlardan "Sahva" birlikleri oluşturmuştu. 2011'de ABD çekilince Nuri El Maliki, Sahva'yı da, Sünni aşiretleri de kovdu.) 30 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Ve bu operasyona "Teşekkür" için Musul'un girişine Saddam Hüseyin ile onun sağ kolu olan İzzet İbrahim El-Duri'nin portreleri asıldı. (Not: Saddam ile El-Duri aynı zamanda dünürdüler. Saddam'ın büyük oğlu Uday ilk evliliğini El-Duri'nin kızıyla yapmıştı.) Bu da ABD'nin günahı: ABD ve onun işbirlikçisi İngiliz orduları Irak'ı teslim alıp Saddam'ı devirdikten sonra genel valiliğe Paul Bremmer'i getirdiler. Bremmer'in ilk icraatı Irak ordusunu lağvetmek, Baas kadrolarını temizlemek adına tüm bakanlıkların içini boşaltmak, kısacası Irak devlet yapısını çökertmek oldu. İzzet İbrahim El-Duri de onlardan bir direniş gücü kurdu. Adı: "Ulusal Kurtuluş İçin Cihad Örgütü). İşte lağvedilen o ordunun subayları ile sokağa atılan bürokratlar-memurlarmilisler bugün El-Duri'nin komutasında Sünni bölgesinin neredeyse tümünü Bağdat yönetiminden kopardılar. Bush yönetiminin "Neo-Con" şahinleri, ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya'da ve Japonya'da yaptığını Irak'ta tekrarlamayı hayal ediyorlardı: Nasıl savaşta yerle bir edilen Almanya'da ve Japonya'da yıkıntıların üstünde bir demokrasi inşa edildiyse, yine ABD bombardımanıyla neredeyse haritadan silinen Irak'ta da tüm Ortadoğu'ya örnek ve esin kaynağı oluşturacak bir demokratik rejim yükselecekti. "Neo-Con"ların aslında serap gördükleri ortaya çıktı. İşte "New Yorker"den deneyimli ve saygın gazeteci Dexter Filkins'in değerlendirmesi: "Biz Amerikalılar, Irak'ta mahvettiğimiz devletin yerine bir yenisini inĢa edebilmek için 9 yıl çaba harcadık. Ve sonra, iĢi bitirmeden çekip gittik. Bıraktığımız yarım yamalak devlet de çökmek üzere. ABD'nin Irak savaĢının tek bilançosu bu..." Başkan Barack Obama, geçenlerde yeni dış politika vizyonunu anlatırken "ABD en iyi çekice sahip olabilir ama tüm sorunlar çivi değil" demişti. Ne yazık ki Irak'ı çivi olarak gördü ve çekiciyle vura vura temelinden parçaladı... ASYA – PASĠFĠK GÜNDEMĠ Japonya Prensi Naruhito Ġsviçre"ye resmi ziyarette bulundu Cihan Haber Ajans Japonya Prensi Naruhito İsviçre"ye resmi ziyarette bulundu. Japonya Prensi Naruhito diplomatik ilişkilerin 150‟nci yılı kutlamaları kapsamında İsviçre‟ye resmi ziyarette bulundu. Bugün Neuchâtel kantonuna gelen prensi, İsviçre Konfederasyonu Başkanı Didier Burkhalter karşıladı. Japon prensin onuruna yapılan askeri törenin ardından ikili görüşmeler gerçekleşti. Prens Naruhoti üç yıl önce yaşanan tsunami felaketinin ardından İsviçre‟nin yaptığı yardımlar için teşekkür etti. Çin 20 Uygur'u idam etti Türkiye Bağımsız Doğu Türkistanlılar Derneği Başkanı Erkin Uygurtürk, son dönemde Çin'in Doğu Türkistan'daki baskılarının arttığını söyledi. Uygurtürk, MAZLUMDER Kayseri Şubesi'nde yaptığı açıklamada, 5 Temmuz 2009'da yüzlerce Uygur Türk'ünün katledildiği olaydan 31 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI bugüne Doğu Türkistan'ın Urumçi, Hotan, Aksu, Kaşgar gibi şehirlerinde Müslüman Uygurların Çin güvenlik güçlerinin kurşunları ile hayatını kaybettiğini, çok sayıda kişinin yaralandığını belirtti. Çin BaĢbakanı Atina‟da Anadolu Ajans Samaras, Çin Başbakanı Li Kiçiang‟ın Yunanistan‟daki üç günlük resmi ziyareti kapsamında düzenlenen ortak basın toplantısında, iki ülke ilişkileri konusuna değinerek, “Yunanistan ile Çin arasında karşılıklı güven ve samimiyet ortamının yanı sıra halklarımızı ilgilendiren tüm konularda üretken bir sohbet var. Bu ortam ise gelecekte daha da güçlendirilmiş olacak” diye konuştu. Samaras, konuk başbakan ile gerek ikili, gerekse uluslararası gelişmeleri masaya yatırdıklarını belirterek, “Yunanistan‟ın, Çin‟in Avrupa koridorunun başlangıcı olabileceğini” söyledi. Rusya'daki Özbekler misyonerlik kıskacında Dünya Bülteni Rusya Ortodoks Kilisesi, ülkedeki göçmen Özbekler için Özbek dilinde İncil basacak. Rusya‟nın en büyük gazetelerinden Moskovaskıy Komsomolets, bugün alaylı bir dille “Özbekler ibadet edin” başlıklı bir makale yayımladı. Yazıda kilisenin Özbekler için bin 500 sayfalık bir İncil yayınlayacağı bildirildi. Azerbaycan'da Gülen okulları kapatıldı AA Azerbaycan'da, Fethullah Gülen cemaatiyle bağlantılı olduğu belirtilen eğitim kurumları kapatıldı. Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi'nden (SOCAR) yapılan açıklamada, Azerbaycan Uluslararası Eğitim Merkezi (UEM) kurucularının toplantısında, Merkezin bünyesindeki "Araz Kursları ile ona bağlı eğitim kurumlarının kapatılmasına karar verildiği bildirildi. Açıklamada, UEM bünyesinde faaliyet gösteren "Araz Kursları" ile onun kurucusu olduğu diğer eğitim kurumlarının getirdiği ek mali yük ve projenin yönetim zorlukları dikkate alınarak, söz konusu kurumların feshedildiği vurgulandı. Araz Kursları'nın faaliyetini, yükseköğretim kurumları kabul sınavları bitinceye kadar sürdüreceği, kapatılan eğitim kurumlarındaki öğrencilerin ve çalışanların yasal haklarının temin edileceği kaydedildi. Söz konusu eğitim kurumlarındaki öğrencilerin ve öğretmenlerin, yeni ders yılına kadar başka yerlere yerleştirilmesi için gerekli işlemlerin yapılacağı aktarıldı. 32 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Afganistan'da cumhurbaĢkanı 2 Temmuzda belli olacak Dünya Bülteni Afganistan'da ilk turu 5 Nisan‟da yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu 14 Haziran günü gerçekleştirildi. 14 Haziran cumartesi günü gerçekleştirilen ikinci tur seçimler yerel saatle 16.00'da resmen sona erdi. Seçim sandıklarının kapanmasının ardından oy pusulaları sayılmaya başlandı. Oy sayım ve kayıt işlemleri halen devam ediyor. Ülkenin birçok köyüne ulaşım zor olduğu için buralardaki oyları bir merkezde toplamak da uzun zaman alıyor. Oy sayımlarının tamamlanmasının ardından 2 Temmuz günü sonuçlar açıklanacak. Afganistan Seçim komisyonu takvimine göre ikici turun ilk sonuçları 2 Temmuz'da açıklanacak. 15 Temmuz'a kadar şikayetler değerlendirilerek nihai sonuç ise 22 Temmuz'da açıklanacak. Afganistan cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda eski Dışişleri Bakanı Dr. Abdullah Abdullah ve eski Maliye Bakanı Eşref Gani Ahmadzey yarışıyor. Adaylardan Dr. Abdullah Abdullah'ın seçimleri kazanma şansının daha yüksek olduğu ifade ediliyor. Dr. Abdullah seçimlerin ilk turunda da oyların yaklaşık yüzde 46'sını alarak ilk turun en çok oy alan ismi olmuştu. Çin nüfusu yaĢlanıyor AA Dünyanın en kalabalık ülkesi Çin'de, ülke nüfusunun yüzde 9,7'sinin 65 yaş üzeri olduğu açıklandı. Çin Vatandaşlık İşleri Bakanlığı, ülke genelinde 131,6 milyon kişinin 65 yaşından büyük olduğunu, 60 yaş üzeri nüfusun ise 2013 sonu itibariyle 202 milyonu bulduğunu açıkladı. 2025 yılına kadar 60 yaş ve üzeri Çinlilerin sayısının 300 milyonu aşacağı tahmin ediliyor. Ülkedeki yaşlı nüfus oranının da 2050'ye kadar nüfusun yüzde 30'una ulaşması bekleniyor. Malezya'da kaçak botu battı: 66 kayıp Dünya Bülteni Malezya‟nın batı kıyıları açıklarında, 97 Endonezyalı kaçak göçmeni taşıyan ahşap bot sulara gömüldü. 66 kişi kayboldu. Malezya Denizcilik Uygulama Ajansı yetkilisi Muhammed Zuri, aşırı yüklü botun uzun bir denizci yolculuğu için uygun olmadığını, Malezya‟ya doğru yola çıkan deniz aracında kadın ve çocukların da bulunduğunu söyledi. Botun battığı bölgeye kurtarma gemilerinin gönderildiği, 31 kişinin kurtarıldığı, kaybolanları arama çalışmalarının sürdüğü belirtildi. 33 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Sri Lanka'da Budistler Müslümanlara saldırdı: Üç ölü Dünya Bülteni Güney Asya ülkelerinden Sri Lanka'da Budistlerin Müslümanlara saldırmasıyla başlayan çatışmalarda en az üç kişinin hayatını bildirildi. Yetkililer, milliyetçi Budist grup Bodu Bala Sena tarafından ülkenin güneyindeki Aluthgama kentinde düzenlenen mitingin ardından çıkan çatışmalarda 37 kişinin de yaralandığını açıkladı. Görgü tanıkları, Bodu Bala Sena üyelerinin Dharga Camisi'ni taşladığını ve Müslümanlara ait iş yerleri ile dükkanlara saldırdığını söyledi. Güvenlik güçleri, çatışmalara son verebilmek amacıyla göz yaşartıcı gaz kullandı. Çin-ABD çekiĢmesi ve Asya-Pasifik gündemi – Mehmet Özay – Dünya Bülteni Mayıs ayının sonunda Singapur gerçekleştirilen 13. Shangri La Diyalog Toplantıları ve Haziran ayının başında Kuala Lumpur‟da gerçekleştirilen 28. Asya-Pasifik Yuvarlak Masa Toplantıları bölge gündeminin ötesine taşacak boyutlara sahip. Bu iki toplantı dolayımında neler olup bittiğine bakmakta fayda var. “Asya-Pasifik” derken, bu iki farklı coğrafyanın neye tekabül ettiği üzerinde kısaca durmak gerekir. Asya‟nın devasa bir kıta oluşu ile yukarıda zikredilen toplantılar çerçevesinin birbiriyle örtüşmediği ilk etapta dikkat çeken bir husus. Bu anlamda, „Asya‟dan kastın, Doğu ve Güneydoğu Asya yani, Asya Kıta‟sının Pasifik‟e bakan sahil koridorunu oluşturan bölge öne çıkıyor. Buna ilâve olarak özellikle Güneydoğu Asya ile olan tarihi, kültürel, ekonomik etkileşimi nedeniyle Hindistan‟ı bu coğrafi ilişki ağına dahil etmek mümkün. Ancak, coğrafi tanımlama konusunda bir yanılgının hasıl olduğunu ifade etmeden de geçmeyelim. 1980‟lerden itibaren Doğu ve Güneydoğu Asya, kapitalist ekonominin küreselleşmesine paralel olarak ekonomik üretimin cazibe merkezi haline geldi. Bu durum, aynı zamanda bölgenin sadece bölgedeki ilgili ülkeler ve bu ülkelerle ulusaşırı şirketler arasında ilişkilerin değil, giderek artan bir ivme ile gündemde işgal ettiği yer giderek daha çok öne çıkmasına neden oluyor. Bu önem, bölge ülkelerinin liberal ekonominin zorunlulukları doğrultusunda ucuz emek ve maliyet, hammadde kaynakları, tüketici orta sınıfların yeşermesi gibi özellikleriyle ulusaşırı şirketlerin yatırım sahası olarak yer alıyor. Bölgede ekonomisi geliştikçe, jeo-politik ve uluslararası ilişkilerde sorunlu bir yapının da ortaya çıkabileceğini gösteren Çin‟in varlığı 2000‟li yılların başından itibaren bir yandan imkân, öte yandan da tehdit algısıyla birlikte anılıyor. İşte bu imkân ve tehdit bağlamları yukarıda anılan toplantıların gündem maddesiydi. Biri 13., diğeri 28. kez düzenlenen toplantıların çıkış nedenleri konusunda da bir fikir veriyor aslında. ASEAN merkezli başlayan bu toplantıların gelişmelere paralel olarak Pasifik‟in öte yakasına, yani Latin Amerika‟ya taşınacağının haberleri bugünlerde gündemde yer alıyor. Bir diğer önemli gelişme ise geçenlerde Brüksel‟de yapılan Gelişmiş Ülkeler yani, G-7 toplantısında 34 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI Doğu ve Güney Çin Denizleri‟ndeki anlaşmazlıklar, serbest dolaşım ve uluslararası deniz ticaretinin güvenliği gibi konuların önemine dikkat çekildi. G-7 liderlerinin üstü kapalı olarak Çin‟i hedef alan ifadeleri, bölge güvenliğini tehdit eden bir unsur olarak, aslında bugüne kadar ekonomide kontrolsüz büyüyen Çin‟in bu sefer ağırlıklı olarak tarihe referans yaparak kendisine ait olduğunu belirttiği sularda askeri ve ekonomik girişimleri tedrici olarak artırmasından kaynaklanan ciddi bir rahatsızlığı ortaya koyuyor. G-7‟nin bölge ile ilgili kaygılarını ilk defa güçlü bir şekilde ortaya koyduğuna tanık olunuyor. Bu durum, Çin‟in bugüne kadar bölgesinde uluslararası siyasette sergilediği Adalar ve kıta sahanlığı sorununu tek tek ilgili ülkelerle halletme yönündeki çabasının ters teptiği anlamı taşıyor. Daha önceki yazılarımızda da vurguladığımız üzere, son dönemde Çin‟le şu veya bu şekilde doğrudan fiziki çatışma ortamına giren Filipinler ve Vietnam sorunu ASEAN bünyesine „enjekte etme‟ çabaları Birlik‟in diğer üyelerince kabul görmese de, G-7‟nin yukarıda dile getirilen kaygıları bölgedeki sorunu küresel bir boyuta taşınmakta olduğunun açık bir göstergesi. Filipinler ve Vietnam‟ın niçin bir anlamda „öncü‟ rol oynadığı ise Çin‟in bir yandan Filipinler‟in de hak iddia ettiği küçük adalardaki „yapılaşma faaliyetleri‟, öte yandan Vietnam bağlamında ise, dev petrol arama platformunun ortak hak iddiasına konu olan sulardaki varlığıdır. Giriş‟de değindiğimiz toplantıların ilkinde yani Shangri La Diyalog Toplantıları‟na katılan ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, açılış konuşmasını yapan Japonya Başbakanı Shinzo Abe ve Vietnamlı katılımcıların gündemini elbette ki, Çin‟in bölgede nüfuz çabaları oluşturuyordu. Hagel, “modern dünyanın imkanları kadar tehditleri de içinde barındırdığını gündeme getirerek, imkanlarla küreselleşen ekonomiyle ülkeler arasında işbirliğinin artırılmasına gönderme yaparken, tehditlerden kastı da, tıpkı Çin örneğinde görüldüğü üzere, bu zenginliği yoğun askeri harcamalarla bir tehdit olgusuna dönüşümü üzerinde duruyordu. Neredeyse her ASEAN toplantısında dile getirildiği üzere, ekonomik olarak büyüyen Çin‟in bölge ülkeleri için de benzer bir ekonomik imkân anlamına geldiği konusunda kimse görüş ayrılığı içinde değil. ASEAN içerisinde Çin‟in deniz kıta sahanlığı konusundaki çıkışlarına Birlik olarak ciddi bir çıkış olmamakla birlikte, Çin‟e siyasi bir duruş anlamında ABD yaklaşımını dikkate almakta fayda var. Singapur‟daki toplantılarda Çin‟i doğrudan hedef alan ifadelere Çin makamlarından yanıt gecikmedi. Üst düzey askeri bir yetkili Hagel‟in ifadelerini Çin‟e yöneltilen bir „tehdit ve gözdağı‟ olduğunu söyledi. Ardından, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Malezya Başbakanı Necib Bin Razak‟ın resmi ziyareti sırasında Doğu ve Güney Çin Denizleri‟ndeki anlaşmazlıklar konusunda “ Çin‟in asla saldırgan bir tutum içinde olmayacağı. Ancak kendisine karşı herhangi bir girişim olması halinde karşılık vereceği” şeklindeki açıklaması dikkat çekiciydi. Shinzo Abe ise, uluslararası yasalara atıfta bulunarak Çin‟in girişimlerinin küresel boyutta önemine dikkat çekerken, bölgede Japonya‟nın Dış Politika ve askeri yeniden yapılanmasına değindi. Abe, bu yeni dönemi Japonya‟nın “Barışa Aktif Katkısı” olarak tanımlıyor. Japonya‟yı bu süreçte öne çıkaran husus, devlet politikalarında değişim öngören yaklaşımı kadar, ABD ve Avustralya‟nın Japonya‟ya verdikleri destektir. Barack Obama‟nın ve Avustralya Başbakanı Tony Abbott‟un Nisan ayındaki Japonya ziyaretlerinde bu destek açık 35 AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI bir şekilde verilmişti. Abe‟nin “bölgedeki statükoyu değiştirmeye matuf girişimlere izin vermeyeceğiz” mesajı, Batılı müttefikleriyle olan ilişkilerinin de temel dinamiğini oluşturuyor. Çin‟in uluslararası diplomasinin odağına yerleştiren girişimlerinin temelinde ne var sorusu bu anlamda önem taşıyor. Bir takım ekonomik icraatlar ve geleceğe matuf yatırımların bir rolü var tabii ki. Ancak, Çin‟in Japonya‟yla tarihi husumeti, son otuz yılda Çin‟in ekonomik anlamda güçlenirken, bunun askeri boyuta taşınması ülkenin tarihi ilişkilerine referans yapılmasını gerektiriyor. Zaten Çin yayın organlarında ve de diplomatların ifadelerinde bunu gözlemlemek mümkün. Çin, bölgede denizleri ve adalarını „kendilerinden koparılmış‟ olarak addederek, bugünkü „agresif‟ politikalarına yön veriyor. ASEAN içerisinde çeşitli boyutlarda sürdürülen toplantılar kadar, Singapur ve Kuala Lumpur‟daki uluslararası çevrelere de açık toplantılarda açıkça zikredilmese de, bazı sivil toplum örgütlerince tek kutuplu dünyanın sonu şeklinde yorumlar da gündemde yer alıyor. Bu anlamda tartışmalarda Japonya-Batılı müttefikler statükodan bahsederken, Çin ve Çin‟in büyümesine hazmedebilen çevreler ise, Batı‟nın Çin‟in önünü kısıtlayan politikalarına işaret ederek çatışmanın bu nedenle gündeme taşındığı görüşündeler. Tek kutuplu dünyadan kopuşun gene bu kutbu oluşturan ABD‟nin niyet ve icraatına bağlı olduğu da tüm açıklamalarda dikkat çekilen bir husus. Bu çerçevede, “Peki ABD buna hazır mı?” sorusu sorulmaya devam ediyor. 36