KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR YÖRÜK: GOCA KERİM’İN HİKÂYESİ Ali oğlu Hüseyin I. Dünya savaşında Gelibolu’da askerdir. Dört yıl Çanakkale’de savaşır. Buradan sağ çıkan ender askerlerden biridir. Osmanlı yenik sayılıp İstanbul işgal edildiğinde bütün Osmanlı askerleri gibi Ali Oğlu Hüseyin de terhis edilir. Hüseyin Karakoyunlu aşiretine geri döner. Evlenir ve eşi hamile kalır. Bir müddet sonra kurtuluş savaşı başlar. Personel sıkıntısı çeken ordu komutanları İsmet paşa’ya durumu anlatır. İsmet paşa, Mustafa Kemal Paşaya eski askerlerin tekrar silâhaltına alınmasını teklif eder. Paşa ancak, gönüllülük esasına göre askerlerin geri çağrılmasını onaylar. İşte bu çağrı üzerine Ali oğlu Hüseyin tekrar orduya dönmek ister. Eşi, annesi, babası ve çevresi “sen askerlik hizmetini yaptın, Çanakkale’de dört yıl savaştın, otur oturduğun yerde “derler. Ali oğlu Hüseyin “Paşa zorda olmasa beni çağırmaz” der. Eşi, komşuları, anne ve bası ile vedalaşıp Çayır yaylasındaki çadırından ayrılır. Çayırdın bir hayli uzakta olan dokuz kuyuya varınca tekrar geri döner. Eşi ve yakınları vazgeçti diye sevinirler. Eşini yanına çağırıp çadırın önünde oynayan küçük kardeşini göstererek “eğer ben savaştan dönmez isem bu çocuğu bekleyip evleneceksin” der. Eşini gözü yaşlı bırakıp tekrar yola düşer. Küçük kardeşi Abdülkerim o zaman henüz 7 yaşındadır. Bir yıl sonra yörük tekrar çayır yaylasına çıktığında aşiret tuz gölünden tuz getirmek için deve katarı oluşturur. Bu, yaylalarda Yörüklerin gelenek haline getirdiği bir durumdur. Kervanlarla tuz gölünden getirilen tuzlar değiş tokuş yoluyla yörede değerlendirilir. Sekiz yaşında olan Abdülkerim de bu katarla Tuz Gölüne gitmek zorundadır. Çünkü o bir yıldır evin büyük oğlu konumundadır. O yıl hükümet seferberlik ilan etmiştir. Tuz gölünden tuz yüklerini develerine yükleyip geri dönerlerken ordu Konya bölgesinde seferberlik gereği deve katarına el koyar. Abdülkerim hariç diğer deve sahiplerini serbest bırakılır. Abdülkerim deve katarının başında kalır. Üç yıl boyunca Konya’dan Eskişehir’e yiyecek, Ankara’dan Eskişehir’e mühimmat ve silah taşır. Mola ve istirahat zamanlarında, geceleri bütün zamanının geceleri çok sevdiği bir dorumun yanında geçirir. Konvoydan sorumlu yüzbaşı Abdülkerim’e, Ordunun İzmir’e girdiğini, artık savaşın bittiğini, develerin ordu mekkâresi (yük hayvanı) olarak kalacağını, kendisinin de memleketine gitmesi gerektiğini söyler. Kerim ise çok sevdiği dorumundan ayrılmayacağını, dorumu almadan gitmeyeceğini söyler. Yüzbaşı, o zaman 11 yaşında olan Abdülkerim’e, “dorumun göğsüne bıçakla birkaç çizik at ki yara bağlasın” der. “ beki o zaman bir çözüm buluruz” der. Develeri seçmek için gelen heyet boynu yaralı dorumu Abdülkerim’e verir. Diğer develer ordu mekkaresi olarak kalır. Abdülkerim, dorumla ile beraber 3 yıl önce ayrıldığı Karakoyunlu oymağına geri döner. Develerinin geri dönmediğini gören deve sahipleri Abdülkerim’i mahkemeye verirler. Abdülkerim mahkemeden durumu anlatmış ve dosya tek celsede düşmüştür. Öte yandan Ali oğlu Hüseyin kurtuluş savaşı bitmesine rağmen dönmemiş. Eşi Hüseyin’in talimatını gereği eşini 15 yıl bekleyen Fatma en sonunda küçük kayını Abdülkerim ile evlenir. Fatma’nın ilk eşi Hüseyin’den bir kızı vardır. O kızın çocukları Serik kazası Dikmen köyünde oturmaktadır. Fatma nine 100 yaşında ölür. Abdülkerim Cumhuriyet döneminde kuş soyadını almıştır. Aşiret içinde Goca Kerim olarak anılırdı.