İÇ HUKUKTA ve AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNDE YAKALAMA ve GÖZALTINA ALMA Tarık FIRAT Kıbrıscık C.Savcısı I-GİRİŞ Bilimsel, teknolojik ve ekonomik gelişmenin özellikle iletişim alanında kendini hissettirdiği çağımızda, temel hak ve özgürlüklerin tanımı, kullanılmaları, getirilen kasıtlamalar da bu gelişmeden payını almış; mal, hizmet ve nisbeten iş gücünün Uluslararasılaştığı dünyamızda, bunlarla orantılı olarak insan hakları da ulusal sınırları aşıp uluslar arası ve ulusalüstü bir renge bürünmüştür. Bir ayağı Avrupa’da olan Türkiye, özellikle son yıllarda, sözünü ettiğimiz bu dinamizmin rüzgarının etkisini çok daha fazla hissetmeye başlamıştır. Ülkemiz mevzuatında uluslar arası eğilim paralelinde bir çok değişiklik gerçekleştirilmiş, bu değişikliklerin günlük hayata yansıtılmasında da kayda değer mesafeler kat edilmiştir. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkıyla ilintili yakalama, gözaltına alma ve tutuklama konularında Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını kabul etmesiyle birlikte yapılan başvurularda Ülkemizle ilgili birok içtihat oluşmuştur. Bu içtihat Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin uygulanmasında yol açıcı olduğu gibi özellikle ülkemiz mevzuatının sözleşme doğrultusunda evrilmesi konusunda etkili olmuştur. II- YAKALAMA 1-Tanım: Kamu güvenliğine, kamu düzenine veya kişinin vücut veya hayatına yönelik var olan bir tehlikenin giderilmesi için denetim altına alınması gereken veya suç işlediği yönünde kuvvetli iz, eser, emare ve delil bulunan kişinin gözaltına alma veya muhafaza altına alma işlemlerinden önce hâkim kararı olmaksızın özgürlüğünün geçici olarak ve fiilen kasıtlanarak denetim altına alınması, önleme, yakalaması ve adlî yakalamayı ifade eder. 2- Yakalama Yetkisi: Suçüstü sırasında rastlanan veya henüz işlenmiş bir suçtan dolayı takip edilen kişinin kaçma şüphesi bulunması veya kimliğinin tesbitinin hemen mümkün olmaması durumunda tutuklama müzekkeresi olmaksızın şahsı herkes yakayabilir. Koğuşturulması şikâyete bağlı suçlarda, herkesin yakalama yapabilmesi için, şikâyet şartının da gerçekleşmiş olması gerekir ancak şikâyete bağlı suç küçüklere veya kendini yönetemeyecek kişilere karşı işlenmiş olursa şikâyet koşulunun gerçekleşmesi aranmayacaktır. Suçüstü durumlarında koşulları gerçekleştiğinde kolluk görevlilerinin de suç faillerini yakalayabilecekleri doğaldır. Ancak yasada kamu adına görev yapan ve suçları koğuşturma görevini üstlenen görevlilelere bunun dışında geniş yetkiler verilmiştir. Kamu güvenliği ve kamu düzeninin korunması için, bir suç işlenmese bile, ceza muhakemesi hukuku dışında kalan ve kolluk tarafından yönetsel görevler yerine getirilirken kişi özgürlüğü kısıtlanabilir. Kişinin vücudu veya yaşamı bakımından varolan bir tehlikeden korunması için gerektiğinde kişi gözaltına veya koruma altına alınabilir. Polis Vazife ve Salâhiyet Yasası’nın 13’üncü maddesinde akıl hastaları, uyuşturucu madde tutkunları ile küçükler ve sarhoşların polis tarafından yakalanıp kontrol altına alınabileceği öngörülmüştür. Aynı şekilde ülkeye pasaportsuz girmeye çalışlanlar, oturma izni süresi dolanlar, iadesine karar verilenler 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkâmet ve Seyahatleri Hakkındaki Yasa gereğince polis tarafından yakalanabileceklerdir. 772 sayılı Yasanın 3’üncü maddesi ile çarşı ve mahalle bekçilerine belli koşullarla hem önleme ve hem de adlî yakalama yetkisi verilmiştir. 211 sayılı Yasanın 80 ve 81’inci maddeleri gereğince de, karakol hizmetinde bulunan subay ve erler, cürüm işlerken kovalanan şahısları yakalama yetkisine sahiptirler. Sıkıyönetim Yasasında da bu konuda askerlere yetki tanımıştır. CMUK’nun 157’nci maddesine göre, olay mahallinde görevine ait işlemlere başlayan memur bu işlemlerin yapılmasını kasten ihlâl eden veya yetkisi dahilinde aldığı tedbirlere aykırı davranan şahısları işlemlerin sonuçlanmasına kadar gözaltına almaya yetkilidir. Şu kadar ki bu süre 24 saati geçemez. CMUK’nun 401’inci maddesi uyarınca, özgürlüğü bağlayıcı ceza ile mahkûm olan hükümlü, cezasını çekmek üzere yapılan davete rağmen gelmez veya kaçacağı hakkında kuşku uyandırırsa veya kaçarsa ya da saklanırsa Cumhuriyet savcısı cezanın infazısını sağlamak için yakalama müzekkeresi çıkaracaktır. 3- Yakalamanın Sonuçları: Yakalanan kişiye, suç ayrımı gözetilmeksizin yakalama nedeni, susma ve müdafiiden yararlanma ve yakalandığını yakınlarına haber verme hakları yazılı olarak bildirilir. Yakalama sebepleri bildirilmediği takdirde, yakalama işlemi hukuka aykırı bir nitelik kazanacağından, sanığın tazminat isteme hakkı doğacaktır. Yakalanan kişinin durumu, soruşturmanın kapsam ve konusunun açığa çıkmasının sakıncalarının gerektirdiği kesin zorunluluk dışında, yakınlarına derhal bildirilir. Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Yakalama bir koruma önlemi olup, koşulları gerçekleştiğinde bu yola başvuranın koşulların zorunlu kıldığı oranda zor ve cebir kullanılması, kimlik saptanması, arama ve silah kullanma yetkisi bulunmaktadır. Gözaltına alınıp da serbest bırakılan kişi, yakalamaya konu olan fiil sebebiyle yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının emri olmadıkça aynı fiilden dolayı bir daha yakalanamaz ve gözaltına alınamaz. III- GÖZALTINA ALMA 1- Tanım: Kanunun verdiği yetkiye göre yakalanan kişinin, hakkındaki işlemlerin tamamlanması amacıyla, adlî mercilere teslimine veya serbest bırakılmasına kadar kanunî süre içerisinde sağlığına zarar vermeyecek şekilde özgürlüğünün geçici olarak kasıtlanıp alıkonulmasıdır. Yakalanmış kişinin en kısa sürede gözaltı birimine alınmasıyla içinde bulunduğu hukukî durum olup, bağımsız bir yargılama önlemi değildir. Gözaltı, yaklamanın bir sonucudur. 2- Gözaltı Süresi: Yakalanarak özgürlüğü fiilen kasıtlanan kişinin gözaltı süresi, kişinin yakalanmasıyla başlar. Bir veya iki kişi tarafından işlenen suçlarda yakalanan kişi serbest bırakılmazsa en yakın hâkime gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç 24 saat içerisinde hâkim önüne çıkarılır. Devlet Güvenlik Mahkemesinin görev alınına giren suçlarda bu süre 48 saattir. Devlet Güvenlik Mahkemesinin görev alınına giren suçlar da dahil olmak üzere üç veya daha fazla kişinin bir suça katılması suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasında güçlük, fail sayısının çokluğu ve benzeri nedenlerle gözaltı süresini Cumhuriyet savcısı, yazılı emir ile 4 güne kadar uzatabilir. Kollukta geçen ilk 24 saatlik süre, (DGM’nin görev alanına giren suçlardaki 48 saatlik süre) Cumhuriyet savcısının 4 günlük uzatma süresine dahildir. Cumhuriyet savcısı tarafından verilen 4 günlük gözaltı süresinde soruşturma sonuçlandırılmamışsa, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh hâkiminin kararı ile bu süre 7 güne kadar uzatılabilir. Cumhuriyet savcısının yerine kolluk doğrudan sulh hâkiminden gözaltı süresinin uzatılmasını isteyemez. Sulh hâkimi Cumhuriyet savcısının istemini yerinde görmezse, yakalanmış olan kişinin serbest bırakılmasına karar vermek zorundadır. Cumhuriyet savcısı kendi yetkisinde kalan 4 günlük yetkiyi kullanmadan sulh hâkiminden henüz soruşturmanın ilk aşamasında 7 günlük süre uzatma isteminde bulunamaz. Sulh hâkiminin uzutma kararıyla birlikte fail en çok 7 güne kadar gözaltında tululabilecektir. Anayasa’nın 120’nci maddesi gereğince olağanüstü hâl ilan edilen bölgelerde, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alınana giren suçu işlemiş failin yakalanması, gözaltında tutulması için 2845 sayılı Yasanın 4229 sayılı Yasa ile değişik 16/3. maddesine göre yukarıda belirttiğimiz 7 günlük süre Cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim kararıyla 10 güne kadar uzatılabilir. 3- Gözaltı Süresine İtiraz: Yakalama süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine veya yakalama işlemine karşı, yakalanan kişi veya müdafii veya kanunu mümessili veya birinci veya ikinci derecede kan hısımı veya eşi hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh hâkimine başvurabilir. Sulh hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhal ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın veya süre uzatmanın yerinde olduğu kanısına varırsa müracaatı reddeder veya yakalananın derhal soruşturma evrakı ile Cumhuriyet savcılığında hazır bulundurulmasına karar verir. Kolluğun yakalama işlemine veya Cumhuriyet savcısının 4 günlük süre uzatmasına karşı itiraz imkanı tanınmış ancak sulh hâkiminin Cumhuriyet savcısının yazılı talebi üzerine verdiği 7 güne kadar süre utazılmasına ilişkin karara itiraz imkanı tanınmamıştır. Sulh hâkimi itiraz incelemesini evrak üzerinde yapar ve derhal ve nihayet 24 saat dolmadan itiraz başvurusunu sonuçlandırır. Sulh hâkimi yakalamayı gerektiren bir hâl görmez veya yakalama nedenleri ortadan kalkmış bulunursa, yakalanan kişinin hemen bırakılmasına karar verir; kişinin kolluk tarafından bir süre daha tutulması söz konusu olmaz. Sulh hâkimi, yakalamanın veya süre uzatmanın yerinde olduğuna karar verdiğinde başvuruyu reddeder ve yakalanan kişinin derhal soruşturma evrakı ile birlikte Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurulmasına karar verir. Bu durumda kolluk henüz soruşturmanın tamamlanmadığından bahisle failin Cumhuriyet Savcılığına sevk edilmesini geciktiremez. Yakalanan kişi hakkında kamu davası açılmışsa hemen, daha önce sulh hâkimliğince sorgusu yapılmış ise bu hâkimin kararı ile yetkili mahkemeye götürülür mahkeme yakalanan kişinin serbest bırakılmasına veya tutuklanmasına aynı gün içinde karar verir. IV- AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ’NE GÖRE YAKALAMA ve GÖZALTINA ALMA Sözleşmenin 5’inci maddesi kişi özgürlüğü ve güvenliğini düzenlemektedir. Bu maddeyle gözaltına alma ve tutuklama süreleri kısıtlanıp bazı şartlara bağlanarak, kişi özgürlüğünün keyfi şekilde ihlâl edilmesinin önlenmesi amaçlanmaktadır. 5’inci madde genel olarak iki konuyu düzenlemektedir; bunlar gözaltına alma ve tutuklamanın kanuna uygunluğunun denetimi ve tutuklular için öngürülen yargısal güvencelerdir. 5’inci maddeninin 1’inci paragrafında gözaltı ve tutuklamanın yasaya uygun sayıldığı durumlar belirtilmiş, 2-5 paragraflarında ise, kişinin özgürlüğünden yoksun barıkılarak gözaltına alınması veya tutuklanması hâlinde, bu önlemin ancak bu paragraflarda öngörülen güvence ve şartlara uygun bir şekilde alınması zorunluluğu getirilmiştir. Sözleşmenin 5/1. maddesi, yakalama ve tutuklamanın yasal ve yasada öngörülen yöntemlerle yapılmasını emretmektedir; bu ilkeler gözetilmeden, kişi özgürlüğünden yoksun bırakıldığında yapılan işlem keyfi ve sözleşmeye aykırı sayılacaktır. Komisyon incelediği Bozano olayında, İtalyan vatandaşı Bozano, İtalya’da işlediği ağır cüremler dolayısıyla İtalyan mahkemesince müebbet hapse mahkûm edilmiş ve Fransa’ya kaçmıştır. Bozano, İtalya’ya iade edilmek üzere Fransız makamlarınca tutuklanmıştır. Fransız mahkemesi Bozano’nun gıyapta yargılanarak mahkûm edildiğini, tesbit ile, iadenin Fransa kamu düzenine aykırı olacağı gerekçesiyle iade talebini ret etmiştir. Bozano daha sonra Fransız polisinin sınır dışı edilme kararı ile eşi ve avukatı ile görüşmesine fırsat verilmeden İsviçre polisine teslim edilmiştir. İsviçre ve İtalya arasında da Suçluların İadesi Sözleşmesi olduğu için Bozano bu Sözleşme çerçevesinde İtalyan makamlarına teslim edilmiş ve cezaevine konulmuştur. Fransız polisinin Bozano hakkındaki sınır dışı etme kararı ve bu kararın infaz tarzı, Fransız mahkemelerince usulsüz ve kanuna aykırı bulunmuştur. Olayın Bozano’nun avukatı tarafından Divana intikal ettirilmesi üzerine de Divan, Fransız polisinin sınır dışı etme kararını Sözleşmenin 5/1-f maddesine uygun bir karar değil, Fransız mahkemesinin kararının aksine, adı geçenin dolaylı yoldan İtalya’ya iadesini sağlama amacına yönelik, keyfi ve Sözleşmeye aykırı bir işlem olduğunu vurgulamıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde düzenlenen durumlar şunlardır: 1- Kişinin yetkili mahkeme tarafından mahkûm edilmesi üzerine, usulüne uygun olarak hapis edilmesi: Sözleşmenin 5/1-a maddesi yetkili mahkemece verilmiş bir mahkûmiyet hükmünün infazı için kişinin yakalanabileceğini veya tutuklanabileceğini öngörmektedir. Ceza ilâmının infazı için gerçekleştirilen yakalama veya tutuklama ile ilâm arasında makul bir sebep-sonuç ilişkisi olmalı; kararı veren mahkeme her şeyden önce bağımsız ve tarafsız olmalı ve karar yerleşmiş usul kurallarına uygun bir şekilde verilmelidir. Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, içtihadına göre hükmü veren mahkemenin cezanın infaz edileceği ülke mahkemesi olması zorunluluğu aranmamakta ve dolayısıyla yabancı devlet mahkemelerince verilmiş ceza ilâmlarının infaz amacıyla yakalama veya tutuklamaya olanak tanınmamaktadır. 2- Bir mahkeme tarafından kanuna uygun olarak verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya kanun koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için kişinin gözaltına alınması veya tutuklanması; Sözleşmenin 5/1-b maddesinde düzenlenen bu durumda öncelikle bir mahkeme kararının uygulanmasından kaçınılması veya engellenmesi durumu düzenlenmiştir. Örneğin bir babalık davasında mahkemenin kan örneği alınmasına karar vermesi, kişinin aklî meleklerinin belirlenmesi açısından bir psikiyatri kurumunda gözlem altınada tutulması kararının yerine getirilmesi açısından kişinin özgürlüğünün kısıtlanması mümkündür. Polisin üzerinde kimlik taşımıyan bir kişinin, kimliğini belirlemek üzere karakolda bir kaç saat alıkoyması yasanın getirdiği bir yükümlülüğün yerine getirilmesi olarak nitelendirilebilir. Divana yansıyan Lawless olayında, İrlanda Anti Terör Yasası’nın devlet güvenliği aleyhine zararlı faaliyet gösterme tehlikesi bulunan kişilerin tutuklanabileceği yolundaki hükmüne göre Lawless tutuklanmış ve beş ay tutuklu kalmıştır. İrlanda Hükümeti bireyin suç işlememe yükümlülüğü altında olduğuna işaret ederek Lewless’in kamu düzeni ve devlet güvenliği açısından, suç işlemenin önlenmesi amacıyla tutuklandığı görüşünü savunmuş, Divan ise, İrlanda Hükümetinin yorumunu, kişinin idarî bir kararla sınırsız sürelerde gözaltında tutulmasına neden olabileceği cihetle sözleşmede güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının temelinden yok edecek nitelikte olduğu için, Sözleşmeye aykırı bulmuş ve Sözleşmenin 5/1-b maddesinin ihlâl edildiğine karar vermiştir. Komisyona intikal eden başka bir olayda, 3 İngiliz vatandaşı yurt dışından gelişlerinde, sınırda Anti Terör Yasası çerçevesinde gözaltına alınmış ve 45 saat tutulmuşlardır. Komisyon, olayda şikâyetçilerin bilgi vermek gibi belirli ve somut bir yükümlülük altında bulunduklarını ve görevlilerin Anti Terör Yasası çerçevesinde, toplumu örgütlü terör suçlarına karşı korumak için sınırda giriş ve çıkışları denetlemek ve gereken önlemleri almakla yetkili olduklarını belirterek şikâyeti geri çevirmiştir. 3- Bir suç işlediği şüphesi altında olan veya suç işlemesine ya da suç işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul sebeplerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili adlî merci önüne çıkarılmak üzere gözaltına alınması veya tutuklanması: Sözleşmenin 5/1-c maddesinde düzenlenen bu hûkme göre, kişi, sayılan durumların ortaya çıkması hâlinde yakalanabilecek ve hemen yetkili bir adlî merci önüne çıkarılacaktır. Kişinin gözaltına alınmasını gerektirecek bir suç işlediği konusunda makul şüphenin bulunup bulunmadığı hususu, Komisyona göre yakalama anında somut olayın özelliklerine göre, belirlenmelidir. Divan, İrlanda’nın İngiltere’yi şikâyet ettiği bir olayda İngiliz hukukuna göre kişinin hakkında suç işleme şüphesi olmaksızın, sadece “barış ve düzenin korunması amacıyla” yakalanarak gözaltına alınmasını sözleşmenin 5/1-c hükmüne aykırı bulmuştur. Ciulla olayında da, şikâyetçi “güvenlik ve kamu ahlakı” açısından tehlike arz eden bireylerin bir önlem olarak gözaltına alınmalarını izin veren İtalyan hukuku çerçevesinde yakalanmış; İtalyan Hükümeti savunmasında, şikâyetçinin mafya tarzı bazı faaliyetlere katıldığı için suç işleme tehlikesini önlemek amacıyla yakalandığını bildirmiştir. Ancak Divan, İtalyan Hükümetinin örgütlü suçlarla mücadelesini anlayışla karşılamakla beraber, şikâyetçinin hiçbir somut suç şüphesi bulunmadan sadece potansiyel suç tehlikesini ortadan kaldırmak amacıyla yakalanmış olmasını sözleşmeye aykırı bulmuştur. İngiltere ile ilgili diğer bir olayda şikâyetçiler, Kuzey İrlanda’da İngiliz makamları tarafından terörist oldukları şüphesiyle 30-44 saat arasında gözaltında tutulmuşlardır. Divana göre “Makul Şüphe” objektif bir gözlemciyi tatmin edecek ölçüde gerçek ve bilgilerin mevcut olmasını şart koşmazsa da, bu konuda şüpheyi haklı kılacak makul ve dürüst nedenler bulunmaladır. Neyin makul olduğu somut olayın özelliklerine bağlıdır. Bu arada terörizmle mücadeledeki güçlükler de gözönüne alınmaladır. Divan somut olayda, İngiliz Hükümetinin şikâyetçilerin yakalanarak gözaltına alınmalarını haklı kılacak makul şüphenin dayanağını ortaya koyamadığı için, Sözleşmenin 5/1-c maddesini ihlâl ettiğini tesbit etmiştir. Suç işleyen bir kimsenin kaçmasına engel olunması için yakalanması konusunda, Divana göre sanığın kaçma tehlikesi sadece işlediği suçun ve beklenen cezanın ağırlığıyla makul gösterilmez.Böyle bir tehlikenin var olup olmadığının belirlenmesinde, bütün faktörler ve özellikle sanığın krakteri, evi, mesleği, malları ve aile çevresine ilişkin bütün bilgiler ve yargılanacağı ülkeye olan bağlarının derecesi de gözönüne alınmalıdır. 4- Bir küçüğün gözetim altında eğitilmesi veya gözaltında tutulması konusunda karar verecek olan yetkili mercî önüne çıkarılmasını sağlamak üzere kanuna uygun olarak verilmiş bir karar gereğince alıkonulması (AİHS m. 5/1-d) : Bu tür bir önleme, bir özel hukuk önlemi olarak başvurulabileceği gibi hâkim kararına dayanılarak suçlu çocukların bir ıslahevine konulmaları gibi, ceza hukukunda öngörülen bir önlem çerçevesinde de başvurulabilir. Kimlerin küçük sayılacağı millî hukuka göre belirlenecektir. Komisyon ve Divana bu hüküm çerçevesinde yapılan başvurular, küçük ve ana-babanın hakları, küçüğün geleceği ve suçların soruşturulmasının gerekleri açısından değerlendirilmiş ve bunlar arasında hassas bir denge kurulmaya çalışılmıştır. Belçika mevzuatına göre, bir küçüğün uygun bir gençlik ıslahevine yerleştirilmesi mümkün değilse, kendisi yetişkinler için yapılmış bir cezaevine konulabilir. Bouamar olayında şikâyetçi, çeşitli nedenlerle 9 kez yetişkinler cezaevine konulmuştur. Belçika Hükümeti adı geçenin gözetim altında eğitilmesi amacıyla haklı olarak tutulduğu görüşünü savunmuştur. Ancak, Divan şikâyetçinin yetişmiş uzman personeli bulunmayan bir cezaevinde diğerlerinden tecrit edilmiş, bir şekilde ve hiçbir eğitim proğramı uygulanmadan tutulmasını Sözleşmeye aykırı bulmuştur. 5- Bulaşıcı hastalık yayabilecek bir kimsenin, akıl hastasının, bir alkolliğin, uyuşturucu maddelere bağımlı bir kimsenin veya yersiz yurtsuz kişilerin kanuna uygun olarak gözaltına alınması : Sözleşmenin 5/1-e maddesinde yer alan bu hüküm, kamu güvenliği kadar bireyin kendi geleceğini de korumaktadır. Divan, akıl hastalığını tanımlamaktan özenle kaçınmıştır. Divana göre bireyin salt, belirli bir toplumda hâkim olan değerlere aykırı düşüncelere sahip olması ve davranışlar göstermesi, kendisinin söz konusu hükme göre tutuklanmasını haklı göstermez. Divan Winder Werp olayında konuyu ayrıntılı olarak incelemiştir. Olayda şikâyetçi önce belediye başkanının emriyle, acele psikiyatrik bir hastaneye yatırılmış ve daha sonra da, kendisinin oradaki ikâmeti, eşinin başvurusu üzerine mahkemece bir yıl uzatılmıştır. Divana göre, kişi ancak, akıl hastalığı tıbbî verilere göre objektif olarak belirlendiği takdirde ve çok zarurî durumlarda özgürlüğünden yoksun bırakılabilir. Ayrıca, akıl hastalığının derecesi kendisinin tecrit edilmesini zorunlu kılmalı ve hastalığın devamı süresince tutulmaladır. Divan bu gerekçelerle somut olayda Belçika Hükümetinin sözleşmeyi ihlâl ettiğini kararlaştırmıştır. Sözleşmede, Komisyon ve Divan kararlarında serseri teriminin tanımı yapılmamıştır. Bu konu millî hukuka bırakılmıştır. Belçika hukuku, belirli ikâmetgahı, geçim vasıtaları ve meslek ve sanatı olmayan kimseleri, serseri olarak tanımlamıştır. Divan Vagrancy olayında, bu tanımlamanın gerçeğe uygunluğuna işaretle Belçika Hükümeti tarafından alınan önlemde herhangi bir aykırılık tespit etmemiştir. Bununla beraber, Divan Guzardi olayında İtalyan Hükümetinin Sözleşmeyi ihlâl ettiğini kararlaştırmıştır. Olayda, şikâyetçi, güvenlik ve kamu ahlakı açısından tehlike arzettiği gerekçesiyle tutuklanarak küçük bir odada tecrit edilmiştir. Divan gerçek anlamda bir serseri olmayan şikâyetçi hakkındaki İtalyan Hükümetince alınan önlemin, Sözleşmenin 5/1-e maddesi hükmünü amacından saptırdığını belirlemiştir. 6- Bir kimsenin ülkeye usulüne uygun olmayarak girmekten alıkonulması veya hakkında sınır dışı etme ya da geri verme işleminin yürütülmekle olması nedeniyle usulüne uygun olarak gözaltına alınması veya tutuklanması (AİHS m. 5/l-f) : Komisyon önüne gelen olaylarda incelemelerini, olayın özelliklerine göre, kişinin tutuklanması için yasal bir neden bulunup bulunmadığı ve karara karşı yargı yolunun açık olup olmadığı konular üzerinde yoğunlaştırmaktadır. Komisyon, Lynas olayında, Sözleşmenin 5/1-f maddesine göre kişinin ancak, hakkında suçluların iadesi çerçevesinde bir dava mevcut olması halinde yasal olarak tutuklanabileceğine işaretle şikâyetçinin böyle bir dava olmadan tutuklanmasıyla İsviçre Hükümetinin Sözleşmeyi ihlâl ettiğini kararlaştırmıştır. Suçluların iadesi, Türkiye’nin de onayladığı, Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi çerçevesinde gerçekletirilmektedir. Sözleşme, onaylayan devletlere, ülkelerindeki suçluyu iade yükümlülüğü getirmektedir. 7- Sözleşmenin 5/2. maddesine göre gözaltına alınan veya tutuklanan her kişiye, tutuklanmasını gerekli kılan nedenler ve kendisine yöneltilen her türlü suçlamalar en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirilir: Bu hak, yalnız suç işleyenlere değil, herhangi bir nedenle özgürlüğünden yoksun bırakılan herkese tanınmıştır. Kişiye verilecek bilgi, kendisinin neden yakalandığını anlamasını sağlayacak düzeyde olmaladır. Kişiye yakalanmasının nedenleri ve yasal dayanağı, basit ve anlayacağı bir dille anlatılmaladır. Komisyonun görüşüne göre, ek olarak kişiye itham edildiği suçu kabul edip etmediği de sorulmalıdır. Eğer kişi, verilen bilgileri anlayacak veya kavrayacak durumda değilse, bu bilgiler avukatı veya yasal temsilcisine verilmelidir. Komisyon, suçluların iadesi çevçevesinde, iade edilmek üzere gözaltına alının kişiye sorgusu sırasında yardımcı olmak üzere bir tercüman atanmasının uygun olacağını belirtilmiştir. Sözleşme, bilginin derhal verilmesini emretmektedir. Ancak bu, kişinin yakalanmasıyla eş zamanlı olarak, o anda bilgilendirilmesi anlamına gelmemelidir. Divan bu konuyu, Fox, Campell ve Hartley olayında incelemiştir. Olayda, şikâyetçilere yakalanmaları anında çok az bilgi verilmiş ancak birkaç saat içinde yapılan sorguları sırasında, terörist faaliyetlere katıldıkları şüphesiyle yakalandıkları kendilerine ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Divan, olayda sözleşmeye aykırılık görmemiştir. Buna karşılık, Divan, İrlanda’nın İngiltere’yi şikâyet ettiği davada, İngiltere’nin Sözleşmeyi ihlâl ettiğini tesbit etmiştir. Olayda, İngiliz Askeri Polisinin emriyle yakalanan şikâyetçilere sadece, olağanüstü hâl kanunu çerçevesinde tutuldukları anlatılmakla yetinilmiş, hangi somut suçla itham edildikleri konusunda bilgi verilmemiştir. Diğer bir olayda, Hollanda ve vatandaşı olan Van Der Leer bir psikiyatri kurumuna yatırıldıktan 10 günü kadar sonra tesadüfen orada zorunlu olarak tutulduğunu öğrenmiştir. Van Der Leer, hastaneye gönüllü olarak yattığı ve kendisine özgürlüğünün kısıtlandığı konusunda hiçbir bilgi verilmediği için, Divan olayda Hollanda makamlarının Sözleşmeyi ağır bir şekilde ihlâl ettiğini kararlaştırmıştır. 8- Sözleşmenin 5/3’üncü maddesine göre aynı maddenin l/c fıkrasında açıklanan şartlara göre tutuklanan veya gözaltına alınan herkes hemen bir yargıç veya adlî fonksiyon yapmaya kanunla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır : Sözleşmenin 5/3 maddesindeki “derhal” kavramını yorumlayan Komisyon, hangi sürenin derhal kavramına uygun olacağı konusunda kesin bir kural getirmemekle birlikte, 4 günlük süreyi azamî gözaltı süresi olarak kabul etmektedir. Komisyon Hollanda ile ilgili bir şikâyette bu ülke hukukunda öngörülen iki günlük gözaltı süresine rağmen , kişinin dört gün gözaltında tutulmasında, Sözleşmeye aykırılık görmemiştir. Diğer bir olayda ise, yakalanan kişinin hâkim önüne çıkarılmadan 5 gün göz altında tutulması, bu arada hastanede tedavisi yapıldığı için anlayışla karşılanmıştır. Ancak Komisyon, azamî dört gün olabileceğini kabul ettiği gözaltı süresinin aşılmasını kesin olarak sözleşmeye aykırı bulmaktadır. Divan’da dört günlük süreyi azamî gözaltı süresi olarak kabul etmektedir. Nitekim, Brogan ve arkadaşlarının İngiltere’yi şikâyet ettiği 1988 tarihli davada İngiltere’nin olayın terörizmle bağlantılı olması nedeniyle tahkikat açısından güçlük arzettiği şeklindeki savunmasına rağmen, dört gün, 6 saatli bir sürenin Sözleşmenin 5/3 maddesindeki “derhal” kavramıyla bağdaşmadığı sonucuna varmıştır. Divan, Sakık ve diğerleri / Türkiye davasında, Sakık, Türk, Alınak ve Zana’nın 12 gün; Dicle ve Doğan’ın ise 14 gün süreyle araya yargısal bir karar girmeksizin gözaltında tutulmalarının başvurucuların suçlandıkları eylemlerin terörist tehdidi ile bağlantılı olduğu kabul edilse bile, Sözleşmeye aykırı olduğuna karar vermiştir. Divan, 28.11.1991 tarih ve 462 sayılı kararında da dört günlük azamî gözaltı süresinde ısrar etmiştir. Olayda Hollanda vatandaşı Koster, askerlik görevini yapmak üzere yapılan ısrarlı davetlere icabet etmemiş ve üniforma giymeyi ve silâh taşımayı sürekli olarak ret etmiştir. Bunun üzerine kendisi 11 Mart 1987 de askerî makamlar tarafından gözaltına alınmış ve 16 Mart’ta askeri komiser ifadesini almıştır. Koster ancak 16 Mart’ta askerî mahkeme önüne çıkarılabilmiş ve 6 gün gözaltında tutulmuştur. Hollanda Hükümeti savunmasında o tarihlerde askerî manevralar yapıldığını ve mahkeme üyelerinin manevraya katıldıkları için mahkemenin oluşturulamadığını bildirmiştir. Divan, Sözleşmenin 5/3. maddesinin, gözaltına alınan sanığın tutuklanmak veya salıverilmek üzere derhal yetkili mahkeme önüne çıkarılmasını emrettiği işaretle 6 günlük gözaltı süresini aşırı bulmuş ve Hollanda Hükümeti’nin tazminat ödemesini kararlaştırılmıştır. 9- Sözleşmenin 5/4. maddesinde tutuklanan veya gözaltına alınma nedeniyle özgürlüğünden yoksun kılınan herkesin, özgürlük kısıtlanmasının kanuna uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesini ve kanuna uygun görülmemesi halinde serbest bırakılmasını sağlamak için mahkemeye başvurma hakkına sahip olduğu öngörülmüştür : Sözleşmenin bu hükmü Habeas Corpus ilkesinin güvence altına almaktadır. Bu ilkeye göre yakalanan veya tutuklanan kişi hakkında alınan bu önlemin kanuna uygunluğunu denetleyecek bir mahkemeye başvurmak hakkına sahiptir. Habeas Corpus denetimi yapacak mahkeme, tarafsız ve bağımsız bir statüye sahip olmalıdır. Yakalama ve tutuklamanın yasallığının gözden geçirilmesi prosedürü kısa bir süre içerisinde tamamlanmalıdır. Sözleşmede Komisyon ve Divan kararlarından kısa süre kavramının kesin bir tanımı yapılmadığı için bu süre her olayın kendine özgü şartlarına göre değerlendirilir. Örneğin, De Jong, Baljet ve Van den Brink olayında, şikâyetçilerin mahkeme önüne çıkarılmadan 6-11 gün arasında gözaltında tutulmaları Divan tarafından çok uzun ve sözleşmeye aykırı bulunmuştur. 10- Sözleşmenin 5/5. maddesinde aynı maddenin hükümlerine aykırı olarak bir tutuklama veya gözaltına alma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı olduğu öngörülmüştür : Bu hükümde, 5. maddede öngörülen ilkelere aykırı olarak yakalanan veya tutuklanan herkese, maddî veya manevî tazminat isteme hakkı tanınmıştır. Kişiye tanınan bu hak, sözleşmenin 50. maddesinde öngörülen adlî tatmin hakkı ile biribirini tamamlamaktadır. Ancak, 5. maddede öngörülen tazminat talebi millî makamlara karşı ve ancak millî mahkemeler önünde öne sürülebildiği halde, 50. maddede belirtilen adlî tatmin Sözleşmenin ihlâli halinde Divan tarafından kararlaştırılarak gereği yapılmak üzere devletlere bildirilmektedir. V- SONUÇ Yöntemine göre yürürlüğe konularak, hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacak bir kanun hükmü niteliğiyle iç hukuktaki yerini alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, yakalama ve gözaltına alma konusundaki mevzuat hükümlerinde Sözleşme paralelinde ve özellikle Sözleşmeden doğan içtihat doğrultusunda değişiklikler yapılmasıyla büyük oranda iç hukukumuza uyarlanmış bulunmaktadır. Bu konuda, Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin getirdiği standartlar Sözleşmenin konuyla ilgili hükmüyle paralellik göstermektedir. Yine CMUK’da 1992 yılında yapılan değişiklikle yakalanan kişinin yasadaki süreler sonunda özgürlüğünün kısıtlanmasının yasaya uygunluğunun denetlenmesi amacıyla sulh hâkimi önüne çıkarılmasının öngörülmesi Habeas Corpus’un hukukumuzda yer alması anlamına gelmektedir. 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesine İlişkin Kanun içerdiği hükümler itibariyle Sözleşmenin aynı konuyu düzenleyen hükmüyle tam bir uyum içinde olmakla beraber, uygulamada söz konusu kanun hükümlerine göre yasa dışı yakalanan kimselere ödenecek tazminat miktarları çok düşük tutulduğundan, yapılan başvurularda Divan kişiye ödenen miktarın bir tatmin sağlamaktan uzak olduğu değerlendirilmesiyle Sözleşmenin 50. maddesi çerçevesinde tazminat hükmetmektedir. CMUK’da ve DGM yasasında yapılan değişikliklerle gözaltı süresinin üst sınırı 7 güne düşürülmüş ve bu süre olaganüstü hâl ilân edilmiş bölgelerde 10 gün olarak belirlenmişse de, Komisyon ve Divanın istikrarlı kararlarında azamî gözaltı süresi 4 gün olarak saptandığı için mevzuatımızdaki gözaltı süreleri halihazırda Sözleşmeye aykırılık taşımaya devam etmektedir. En kalıcı çözüm söz konusu yasalardaki gözaltı sürelerinin Sözleşme uygulamasına uyarlamak olmakla beraber, CMUK ve DGM yasasındaki gözaltı sürelerinin üst süreler olduğu gerçeği gözetilerek pratikte bu sürelerin 4 günle sınırlı tutulması yasaya aykırı olmayacağı gibi geçici bir çözüm de sağlayacaktır. CMUK kapsamında yürütülen soruşturmalarda yakalanan kişinin müdafii ile görüşebileceği öngörülmüşken, DGM görev alanına giren suçlarda ancak gözaltı süresinin hâkim tarafından uzatılmasından sonra müdafii ile görüşülebileceği kayıtlaması sözleşmenin 5. maddesi bağlamında sıkıntı doğurabilecek niteliktedir. Belirtildiği gibi, konuyla ilgili mevzuatımız AİHS’ne büyük oranda uyumluluk göstermekle beraber, sözleşmeye aykırılık gösteren hükümler de mevcuttur; bu sorun da yasalarda yapılacak düzenlemelerle ve uygulamada ortaya konacak iradeyle çözülebilecek niteliktedir. KAYNAKLAR: - ÜNAL, Şeref; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, TBMM Basımevi Müdürlüğü. Ankara 1995 - İnsan Hakları Mahkemesi Kararları (1997 yılı), T.C. Adalet Bakanlığı Eğitim Dairesi Başkanlığı, Ankara 1998 - BATUM, Süheyl; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türkiye, Kavram Yayınları, İstanbul 1996 -YURTCAN, Erdener; Ceza Yargılaması Hukuku, Alfa Basım Yayım, İstanbul 1994 - BAKICI, Sedat; Ceza Yargılaması ve Ceza Kanunu Genel Hükümleri, Adalet Yayınevi, Ankara 1997 - GÜNAY, Erhan; Ceza Davalarında Usul ve Esaslar, Seçkin Yayınevi, Ankara 1998