“Devletler, sığınmacıları cezalandırmamalıdır.” Thomas Hammarberg Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Baskı altındaki insanlara gösterilecek asgari destek, kaçmaya zorlandıkları anda onları ülkeye kabul etmektir. "Zulüm karşısında başka ülkelere sığınma hakkı" İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin önemli bir maddesidir. Maalesef bugün, bu hak, Avrupa'nın her yerinde tam olarak tanınmamaktadır. Aksine, mülteciler kuşkuyla karşılanmakta ve sıklıkla gözaltında tutulmaktadırlar. Şunu tekrar belirtmek gerekir ki, Avrupa’ya girmenin yollarını arayanlardan bazıları, haklı bir zulüm korkusuna sahipler. Irk, din, milliyet, politik görüş veya belirli bir sosyal gruba mensubiyetleri sebebiyle tehdit altındadırlar. Bazıları geldikleri ülkelerde ciddi anlamda kötü muameleye maruz kalmıştır. Onlar, göç etmeye zorlanmış mültecilerdir. Arka planları, onları diğer göçmenlerden açıkça ayırıyor ve uluslararası yasalar uyarınca özel koruyucu statü sağlanmasını gerektiriyor. Maalesef, bu statü her zaman gözetilmemektedir. Göçmen grupları gelmekten caydırmak için kabul edilen bazı uygulamalar, mültecilerin sığınma talebinde bulunmalarını olanaksız kılıyor. İzinsiz ülkeye giren sığınmacılar cezalandırılmamalıdır. Özgürlükleri ancak istisnai durumlarda kısıtlanabilir. Bunlar, neredeyse 60 yıl önce oluşturulmuş olan uluslararası mülteci hukukunun temel ilkeleridir. 1951 B.M. Mülteci Sözleşmesinin (ek 1967 protokolüyle yeniden düzenlenen) 31. maddesinde açıklandığı üzere, “Taraf Devletler, hayatlarının veya özgürlüklerinin, tehdit altında bulunduğu bir ülkeden doğruca gelerek izinsizce kendi topraklarına giren veya bu topraklarda bulunan mültecilere, gecikmeden yetkili makamlara başvurarak yasadışı girişlerinin veya bulunuşlarının geçerli nedenlerini göstermeleri koşuluyla, yasadışı yollardan girişleri veya bulunuşlarından dolayı ceza vermeyeceklerdir.” Taraf Devletler, bu mültecilerin hareketlerine, ancak açıkça belirtilen istisnai durumlarda ve tüm olası alternatiflerin kapsamlı değerlendirmesinin ardından kısıtlama uygulayabilirler. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) bu ilkeye yılardır vurgu yapmaktadır1. 1 Revised Guidelines on Applicable Criteria and Standards Relating to the detention of Asylum Seekers, BMMYK Şubat 1999 Bu durum, Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu'nun 2003’te üye devletlere yönelik, sığınmacıların gözaltına alınma kurallarına dair (2003)5 sayılı Tavsiye Kararı'nda belirtilmektedir. 2005’te, mülteci statüsü verilmesi ve geri alınmasına ilişkin standartların belirlendiği 2005/85/EC sayılı Konsey Direktif'inin 18. maddesinde bu ilke, Avrupa Birliği tarafından açıkça kabul edilmiştir. Bu standartlara göre, sığınmacıların gözaltına alınması ancak yasalarla belirlenmiş temellerde, en kısa süreyle ve aşağıdaki amaçlarla olabilir: • • • • Sığınmacıların kimliklerini doğrulamak, Mülteci statüsü ve sığınma talebinin sebeplerini belirlemek, Mültecilerin seyahat ve kimlik belgelerini yok etmeleri veya sığınılan ülke yetkililerini yanıltmak amacıyla sahte belge kullanma durumlarıyla ilgilenmek Ulusal güvenlik ve kamu düzenini korumak. Temel hak ve özgürlüklere getirilen bütün sınırlamalar gibi bu istisnalar da sınırlı bir şekilde uygulanmalıdır. Savunmasız gruplar, örneğin kimsesiz çocuklar gözaltına alınmamalıdır. Maalesef kendi deneyimlerim ve güvenilir kaynaklardan aldığım bilgiler çok farklı bir gerçeği göstermekte. Örneğin, Ege Denizi'ndeki mültecilerin durumları hakkındaki raporlardan ve yeni gelen tüm sığınmacıların, sahil güvenlik güçleri tarafından tutuklanmalarından kaygı duyuyorum. Sınır bölgesindeki adalarda tutulanlar arasında engelliler, hamile kadınlar ve reşit olmayanlar da var. Bu durumun yanı sıra, Avrupa'nın diğer bölümlerinde, gelenlere sergilenen davranışlar da gözden geçirilmelidir. Sığınma talebinde bulunmuş fakat talepleri reddedilmiş kişilerin tutuklu kalmaları da kaygı vericidir. Kişileri ancak kaçma tehlikesi varsa ve düzenli izleme yapılamıyorsa özgürlükten mahrum bırakmak savunulabilir. Bu tür gözaltılar sınırlı süreli olmalı ve yargı denetimine açık olmalıdır. Bazı AB üyesi ülkelerin, sığınmacıları, Dublin II Düzenlemesi (No:343/2003) uyarınca, başvurularını incelemekten sorumlu devlete nakil edilmelerine kadar, gözaltında tutmalarından da kaygı duyuyorum. Dublin II Düzenlemesi, sığınmacıların gözaltına alınmamaları temel ilkesini yansıtacak şekilde gözden geçirilmelidir. Avrupa çapında, sığınmacıların alıkonulduğu yerlerin bağımsız bir mekanizma tarafından denetlendiği, etkili bir izleme sistemi oluşturulmalıdır. Bu bağlamda, havaalanı gibi geçiş bölgelerinde uygulanan gözaltı işlemlerinde özellikle dikkat gösterilmelidir. Bu alanda Avrupa çapında kullanılacak ortak prosedürlere ihtiyaç duyulduğu açıkça bellidir. Hak temelli politikaların daha fazla sığınmacı çekeceğinden endişelenen hükumet temsilcileriyle karşılaştım. Bu tavır, olumsuz bir zincirleme reaksiyonu güçlendirme eğilimindedir. Aksine, politikalar uzlaşılmış insan hakları standartlarına uygun olarak yürütülmelidir. İçtenlikle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi’nin Saadi vs. Birleşik Krallık (29/01/2008) dosyasındaki kararının genel gözaltı uygulamaları için bir dayanak oluşturmayacağını umuyorum. Mahkeme, aslında, devletin sadece "artan bir sığınmacı akınıyla karşı karşıya olduğu durumlarda", işlemleri hızlandırmak için, sığınmacıyı "uygun koşullarda" yedi gün süreyle gözaltında tutabileceğini kabul etti. Şüphesiz ki sığınma başvurularının artması, idari problemlere yol açabilir. Fakat bu, sığınmacıların ülkeye girerken tutuklanmalarını yasaklayan uluslararası bir hukuk ilkesinin ihlal edilmesi için bir neden olarak görülmemelidir. raison d’État'ın (devletin güvenliğinin) kendiliğinden État de droit'in (hukuk devletinin) yerine geçmemesi önemlidir.. Yukardakilerin ışığında, Avrupa Devletleri'nin, en azından yasalarında, kabul ettiği önemli ilkeleri vurgulamanın ve hatırlatmanın faydalı olacağına inanıyorum: • Mülteciler ülkelerinde zulüm görmüş savunmasız insanlardır ve bu sebeple sığındıkları ülkeler tarafından özel korumaya ihtiyaç duyarlar; • Sığınmacıların ülkelere girişte tutuklanmaması kuralı, devletlerin uygulamada da saygı gösterdiği temel bir uluslararası hukuk ilkesi olmalıdır; • Sadece yukarda sözü edilen dört durumda gözaltına izin verilmelidir; • Gözaltı süresince sığınmacılara özel imkanlar sağlanmalıdır; • Gözaltına alternatif uygulamalar devlet tarafından dikkate alınmalı ve iç hukukta bu uygulamalara yer verilmelidir; • Devletler savunmasız mültecilere, özellikle işkence ve travma mağdurları, kimsesiz çocuklar, yalnız anneler, hamile ve yaşlılar veya zihinsel/ fiziksel engellilere özel ilgi göstermelidir; • Devletler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 5. maddesinde (özgürlük ve güvenlik hakkı) belirtilen koruma önlemlerini etkili bir şekilde sağlamalıdır; • Gözaltındaki sığınmacılarla ilgilenen devlet organlarına özel eğitim verilmeli ve bu eğitim sürekli olmalıdır. Bunlar sadece insancıl ilkeler değildir. Uluslararası insan hakları ve mülteci hukukuna göre devletlerin yükümlülüklerini bağlayan kişi haklarına karşılık gelmektedirler. İltica kavramı ve uygulaması, günümüz Avrupa'sı için bir sorundur ne var ki kökenleri de bu kıtaya dayanmaktadır. Avrupa devletleri bununla mücadele etmeli ancak, aynı zamanda, geleneklerine uymalıdır.