sabah star

advertisement
Köşe Yazıları – 09/05/2017
SABAH
CHP’de kavga ve Türkiye’nin
Macron’u
Mahmut Övür
CHP'de olup bitenlere herkes şaşırıyor ama
beklenmeyen bir durum da değildi. Benim
yazdıklarıma karşı çıkmasına rağmen CHP
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partide
harekete geçenleri biliyor ve bekliyordu. Gerçi
referandum boyunca "yeni sistem nedeniyle
Türkiye bölünecek" dedi ama şimdi partisi
bölünmeyle karşı karşıya...
O da şu sıralarda bölünmeye katkı sunanları tek
tek elimine etmenin ince siyasetini devreye
sokma derdinde. Yaklaşık 7 yıllık Kılıçdaroğlu
dönemi CHP'sinde ilk kez farklı bir tablo var.
Genel başkana karşı, çok net bir muhalefet hattı
oluştu. Bunların da toplumda bir karşılıkları var
mı bilemem ama CHP içinde pek karşılıkları
olmadığı biliniyor.
Deniz Baykal, Muharrem
İnce, Fikri Sağlar onlara son dakikada Selin
Sayek Böke de katıldı. Bu ekibin Parti
Meclisi'nde 19, milletvekilleri arasında ise 30'a
yakın destekçileriolabileceği söyleniyor. Üçte
bir gibi... Delegeler arasındaki durum da farklı
değil. Bu durum Kılıçdaroğlu'nun elini
güçlendiriyor ve bu yüzden sert çıkıyor: "Kavga
edeni kapının önüne koyarım."
Bir anlamda MHP'nin muhaliflerine karşı
izlediği yöntemi izliyor. Aslında
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi CHP'ye de
siyaset yapma fırsatı veriyor ama bunu
değerlendirebilecek bir siyasi yaklaşım henüz
ortaya konmuş değil. Hiçbir grup veya kişinin
yeni dönemi kuşatacak bir siyasi önermesi yok.
Bu da Kılıçdaroğlu'nu güçlü kılıyor.
Baykal'ın "Ya aday ol, ya çekil" çıkışı, Fikri
Sağlar'ın "tek adam" eleştirisi, Muharrem
İnce'nin klasik söylemi ve yeni devreye
giren Selin Sayek Böke'nin sokağı işaret eden
çağrısı, bırakın yüzde 48.6'yı, CHP'nin yüzde
25'e sıkışan sosyolojisini bile harekete
geçirmiyor.
Bu yüzden adı geçen hiçbir siyasi aktörün
Kılıçdaroğlu'na rağmen genel başkanlığı
kurultay yoluyla alma ihtimali yok. O zaman
Kılıçdaroğlu, süreci kendi lehine döndürecek bir
stratejiyle olağan kurultaya kadar götürecek. O
noktaya varıldığında da karşısına çıkan hiçbir
siyasetçinin ne milletvekili olma ne de parti
meclisine girme şansı var.
Böylece Kılıçdaroğlu bütün "safralarından"
kurtulmuş olacak. İşte CHP ve Kılıçdaroğlu'nu
bekleyen asıl tehlike de bundan sonra başlıyor.
Çünkü bazı güç odakları hesaplarını tam
da Kılıçdaroğlu'nun istediği gibi partiyi "tek
sesli" hale getirmesine göre yapıyor.
Onlara göre bu noktadan sonra Kılıçdaroğlu,
Türkiye sosyolojisine dokunacak yeni bir siyaset
üretemeyeceği için CHP küçülecek. Hatta
içinden yeni bir parti bile çıkıp parçalanacak.
İşte o zaman devreye Fransa'daki Macron gibi
"partisiz" veya "kimliksiz parti" kurmuş yeni bir
isim girebilir.
Siyaset kulislerinde bu projeye en uygun isim
olarak da Meral Akşener adı telaffuz ediliyor.
İçeriden, dışarıdan birçok güç odağı CHP'yi bir
siyasi aktör olarak zayıflatmadan ya da
parçalamadan bu projenin hayata
geçirilemeyeceğini söylüyor.
Belki de bu yüzden şu
sıralarda Kemal Kılıçdaroğlu'nun
çevresindekiler sık sık "AB ve NATO'nun siyasi
operasyonu"ndan söz ediyor. Ne kadar doğru
bilemem ama siyasikulislerde, özellikle de
CHP'liler arasında bu kurguya dikkat çekiliyor.
STAR
CHP’nin asıl ayıbı ve bitmeyen
ikilem
Fadime Özkan
Ana muhalefet partisi 16 Nisan’ dan beri zor günler
geçirmekte. Kamuoyuna genel başkanlık-tek
adamlık tartışması gibi yansısa da karara
bağlanması ve çözülmesi gereken başka ivedi
sorunları var Cumhuriyet Halk Partisi’ nin.
Bunların ilkini, 16 Nisan sonuçlarına nasıl
bakılacağı oluşturuyor.
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 09/05/2017
Sandığı meşru görmek ya da
görmemek…CHP’nin bitmeyen ikilemi.
Selin Sayek Böke’ nin istifa metnine de yansıdığı
üzere parti içi-dışı huzursuzluğun son
sebeplerinden biri.
Bir dizi soru da sökün ediyor haliyle: Eğer
sonuçlar gerçek değilse, evetler değil hayırlar
anayasal ölçü olan yüzde 50+1 çıktı ise neden
parti yönetimi oylamanın hemen akabinde net
tavır koymadı? Bilakis Kılıçdaroğlu Meclis
grubunun ve basının önüne çıkıp ancak sonuçları
kabul eden birinin yapabileceği türden konuşmalar
yaptı?
Neden parti sözcüsü Böke’nin ağzından “sine-i
millete gideriz” tehdidini savurup bir saat sonra
yalanlandı?
Bir buçuk milyonluk oy farkı azımsanmıyor ama
hileli olduğu iddia ediliyorsa, en azından
yarısından bir fazlasına örneklik teşkil etsin diye
bir miktar hile belgesi sunması gerekmez mi iddia
sahibinin?
Fikri Sağlar’ ın dediği gibi kararlar parti
yönetiminin değilse Kılıçdaroğlu’nun kulağına
fısıldayanlar kimler?
Sürecin başında “ değişiklik TBM M ’den geçse de
Anayasa M ahkemesi'ne götürür bozdururuz”
diyen CHP bir sabah ansızın karar değişirdi ve
“ AYM’ ye götürmüyoruz çünkü zaten yüce divana
(halka) gidiyor. Halkın kararı başımızın üstünde”
dedi. Doğru da dedi.
Lakin bunu diyen CHP, halk yüzde 51.49 evet
demişken ne diye o kararı başının üstünde
taşımıyor da Aİ HM dahil mahkeme mahkeme
gezdireceğini ilan ediyor?
Üstelik Anayasanın ilgili maddesi YSK dışında
hiçbir mercii yetkili kılmazken ve CHP bunu pek
iyi bilir iken.
İddiasını ispatlayamıyorsa, parti mensuplarını,
hatta eski genel başkanını bile buna ikna
edemiyorsa, meseleyi karara bağlamalı
ve kamuoyunu kısır paradokslarla yormayı bir
kenara bırakmalı değil midir CHP?
***
Tüm bunların temelinde CHP’nin müzmin
tembelliği ve yanlış genetiği var aslında.
Eğer CHP 2007’ de başlayan sürecin kendi
itirazlarına ve önerilerine göre şekillenmesini
gerçekten isteseydi ve gereğini yapsaydı, daha
sağlıklı bir siyasi tartışma yapıyor olacaktık bugün.
Bir diğer sorun, yukarıdaki paradoksun partiye
yansıması.
Ama o zaman da, AK Parti 2011 sonrası kurulan
Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na başkanlık
önerisini sunduğunda da buna karşı herhangi bir
çalışma yapmayan CHP, yumurtanın kapıya
dayandığı 2017 Şubatında da “ bizim önerimiz
şudur” diyerek bir tasarı çıkarmadı
Türkiye’nin önüne. M eclisteki yasama
faaliyetlerine katılmadı.
AK Partili ve MHP’ li milletvekilleri halkın verdiği
yetkiyle anayasal değişiklik yaparken CHP’ li
vekiller bacak ısırmak, burun kırmak, kabinlere
saklanmak gibi kreş çocuklarının bile imtina ettiği
utandırıcı faaliyetlerle gün geçirdiler. Sonrası
malum.
Görünen o ki sandığı lekeleme çalışması sadece
operasyon sahibini etkilemiş. Şimdi,üretilen
yapay algının etkisinden kurtulup sahih
gerçekle yüzleşmek, tabandaki hayal kırıklığını
gidermek ve gereğini yapmak gibi bir
sorumluluğu var parti yönetiminin.
Genel başkan ve parti yönetimindeki değişiklik işin
son veçhesi bu anlamda.
Ama eğer hala ciddiye alınmayı
bekliyorsa CHP’nin kamuoyuna açıklaması
gereken başka paradokslar, gelgitler, belirsizlikler
de var:
Hükümet sistemi değişikliğinin gündeme geldiği
2016 Şubatından başlayarak parti söylemi
olan “kanımızın son damlasına, yeryüzünde son
CHP’li kalana dek değişikliğin karşısındayız”,
“iç savaş çıkacak” söylemi kimin aklıyla
değiştirildi? Sufleyi veren kimdi?
***
CHP’nin asıl ayıbı budur. M ecliste ikinci büyük
gruba sahip bir parti olarak kapladığı yerin
hakkını vermiyor.
Yoksa parti içi hizipler, itiş kakışlar, şahsi ikbal
kavgaları CHP için devasa olsa da Türkiye için pek
küçük ve pek zavallıca gelişmeler.
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 09/05/2017
MİLLİYET
“Büyük Dönüşüm” için!
Cemil Ertem
Yalnız Türkiye’de değil, hemen hemen her
ülkede siyaset kendisine yeni bir yol arıyor.
Politik alandaki köklü değişimler, devrimler,
karşı devrimler, çok uzun zamandır dünyanın
az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerinde
oluyordu. Şimdi gelişmiş ülkelerde de köklü
politik değişimler görmeye
başladık. Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı,
kökleri Kara Avrupa’sında hatta Fransa’nın
kendisinde olan geleneksel politik
kodlamaların dışında siyasi çizgisini tarif
ediyor. Yeni Fransa Cumhurbaşkanı’nın
Fransız Devrimi’nden beri tüm dünyadaki
siyaseti belirleyen sağ-sol tanımlarının dışında
bir görüntü vermesi esasında çok yeni
olmayan ancak farkındalık ve vurgu olarak
yeni bir duruş olarak okunmalıdır.
Erdoğan çizgisi
Türkiye’de de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
çizgisi -Türkiye’ye özgü koşullar saklı kalmak
şartıyla- böyledir aslında. Ekonomide liberal
ama tekelci olmayan, rekabetçi ve küçükleri
de koruyan hakkaniyetli (adil) bir bakış açısını
başından beri savunan Erdoğan çizgisi, yalnız
bu yönüyle bile, geleneksel Kara Avrupa’sı ve
Anglosakson sağından çok ayrı bir arayıştır.
Öte yandan, ekonomide bireyi ve tek başına
girişimci taciri merkeze alarak devletin merkezi
rolünü reddettiği için de yine Kara Avrupa’sı
ve Rusya-Çin merkezli devletçi -bürokratik
soldan-dolayısıyla bugün bildiğimiz soldançok ayrı bir yerde durur.
İşte Türkiye’de geleneksel sağ seçmenin
hemen 21. yüzyılın başında keşfettiği bu
Erdoğan çizgisini şimdi Fransa’dan başlamak
üzere, Avrupa keşfedecek.
Öte yandan, İngiltere’nin Brexit süreci de bu
konuda oldukça verimli bir zemini bizim
önümüze sunabilir. Birleşik Krallık ve Birleşik
Krallık’ı oluşturan ülkelerdeki siyasetin yine bu
yeni perspektifte yenilendiğini görebiliriz.
ABD ne yapacak?
Bu anlamda “Trump ABD tarafı için bir çıkış
olabilir mi” sorusunu ise erken bulabiliriz. Ama
burada şunu söyleyebiliriz; Trump değil ama
Trump’ı seçen ABD’li seçmenler kesinlikle
böyle bir arayışta. Trump’tan, Reagan ile
başlayan Bush’larla devam eden “Astımkestim oldu” çizgisi dışında bir Cumhuriyetçi
başkan profili bekliyor ABD seçmeni.
Öte yandan Trump’ın Obama gibi “silik”, ne
yapacağı pek belli olmayan, sağlık politikaları
bile hayal ürünü sayılan bir Demokrat olmasını
hiç istemiyorlar.
Ancak reel-politik olarak Trump dönemi,
ABD’nin hem gelişmiş hem de gelişmekte olan
ülkelerdeki bu yeni politik yönelimle yeni,
ancak eskisinden daha derinlikli, bir ittifak
çizgisi üzerine oturacaktır. Bu çerçevede
önümüzdeki hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
yapacağı Çin ve ABD gezileri çok önemlidir.
ABD’nin bütün bu süreçte Pasifikte Çin’i Doğu
Avrupa, Ortadoğu coğrafyasında ise Türkiye’yi
okuyamamaktan kaynaklı politika belirsizliği
oldu ve bu, Obama’nın başarısızlığının temel
nedenidir. ABD, Pasifik’te Çin’i onun etrafını
kuşatarak, Kuzey Kore üzerinden tehdit
ederek durduracağını ya da kontrol edeceğini
sandı. Önceliği Pasifik’e verdi. Ortadoğu
politikasından askeri olarak çekilerek
paramiliter yapılar icat etti ya da var olanları
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 09/05/2017
kendisi için konsolide etti. Şimdi bu iki çizginin
de iflas ettiğini görüyoruz.
ABD, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Çin’in
“liberal” devrimini yapan cüce Deng’i de aşan
yeni devrimcisi olduğunu göremedi. Erdoğan’ı
ve onun çizgisini okuyamadığı gibi... Bugün
ABD, Şi Cinping’in “Tek kuşak tek yol”
projesine daha dikkatli bakmak ve bunun asla
önlenemeyeceğini görmek zorundadır. Bunu
göremezse, yeni dünya ticaret düzeni
kurulamaz. Öte yandan, yine, yalnız ABD değil
bütün dünya, Türkiye’nin Asya ve Avrupa
arasındaki entegrasyon rolünü görmelidir. Bu
görülemezse, aynı şekilde, yeni bir küresel
ekonomi ve ticaret düzeni kurulamaz.
İşte tam burada kendisini Kara Avrupa’sının
ancak iki yüz yıl önce yeni sayılan politik
kategorileri dışında tanımlayan genç Fransa
Cumhurbaşkanı’nın gerçekten bu eskimiş
paradigmanın dışına çıkıp çıkmayacağını
göreceğiz.
Temel: Endüstri 4.0
Bugün siyasi alandaki bu köklü değişim
işaretleri tabii ki ilk sanayi devriminin politik
hâkimiyetinin bitmekte olduğunu bize söylüyor.
Ancak yeni sanayi devrimi dediğimiz “Endüstri
4.0” bu politik dönüşümün arkasındaki güç mü
sorusu da tam bugün sorulmalıdır.
Endüstri 4.0’ın dünya dengelerini nasıl
değiştireceği konusunda iki temel tez var.
Bunlardan birincisi, akıllı robotların, nesnelerin
internetinin, üç boyutlu yazıcıların bu yeni
endüstrisini yine gelişmiş ülkeler sürükleyecek
ve yetmişli yılların ortalarından itibaren
gelişmekte olan ülkelere giden üretim gücü
yeniden gelişmişlere dönecek ve dünyanın
ekonomik-politik hiyerarşisi değişmeyecek.
İkinci tez ise şöyle: Endüstri 4.0, aynı
zamanda, teknolojinin, bilginin sonsuz
paylaşımı ve her yerde yeniden üretilmesiyle
var olan bir devrim olduğu için, gelişmekte
olan ülkeler de bu devrimin yapıcısı olacak ve
dünyada iktisadi-siyasi yeni bir eşitliğin
kapıları açılacak.
Esasında gelişmekte olan ülkelerde ve şimdi
de gelişmiş ülkelerde, eskinin paradigmasını
aşan Erdoğan gibi liderlerin çıkması, bize
ikinci tezin daha güçlü olduğunu şimdilik
söylüyor. Yalnız bu, ancak eskinin
“ezilmişlerinin” ev ödevlerini doğru ve
zamanında yapmasıyla mümkün olur.
AKŞAM
CHP kimin elinde kalacak?
Markar Esayan
Belki gözden kaçmış olabilir. Ancak sözde “ sol”
ve “ liberal” birtakım yazar “ militan demokrasi”
konusunda epey kalem oynatır oldular. Bunlar
“ millet-halk” ayırımına giderek, milletin genel
olarak sürü içgüdüsüyle sağ iktidarlara oy
verdiklerini, ekonomik rüşvetlere kandıklarını,
onların ise “ nesne değil özne olan halkı” temel
aldığını, ezilen sınıfları sermayeye karşı savaş
vererek savunduklarını iddia ediyorlar.
Bu iddialar ile zemini döşedikten sonra, “ cahil
milletin” iktidar yaptığı sağ iktidarı (Erdoğan’ ı),
bilinçli ama dağınık halde olan halkı tahkim ederek
alt edebileceklerini öne sürüyorlar. (En sofistike
hali değil, ama gerçek bir bölücülük bu.)
Buraya kadar aynı ezberlerle gelen bu yazarlar,
çözüm önerisinde ikiye ayrılır gibi duruyorlar.
Birinci grup, son halkoylamasında yüzde 49.6
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 09/05/2017
oranında “ hayır” veren kitleyi, 2019 seçimlerinde
siyasi olarak tahkim etmenin yollarına bakılması
gerektiğini ifade ediyorlar. Diğer kısım ise, artık
siyasetin dağıldığını, siyasetten bir çözüm
gelemeyeceğini, bu yüzden de “ halkın” demokratik
öfkesinin sokağa yansıması gerektiğini söylüyorlar.
Çünkü mesele siyaset değil.
Tabii, her iki grup arasında dirsek payı mesafe ya
var ya da yok. Hangi teori tutarsa orada ittifak
yapacaklarını öngörmek zor değil.
CHP’ de bundan sonra ne olacaksa, siyaset ve
şiddet yanlıları arasındaki mücadelede vuku
bulacak gibi. Bir kısım, siyasetin Türkiye’ de
tükendiğini benimseterek seçmenleri daha da
depresyona sokmaya, sokağa çıkmaya hazır hale
getirmeye çalışıyor. Bu durumda, ne kadar grotesk,
eklektik de olsa, her şeye rağmen siyasetle
Erdoğan’ ı yenmeye çalışmak meşru olandır. Siyasi
Bu bayat teorileri yeni duyuyor değiliz. Bir ara
adına kanarak Mouffe-Laclau’ nun “ Radikal
yolu tercih konusunda CHP’ de anlamlı bir hareket
ortaya çıkar mı, o da henüz kuşkulu. Kılıçdaroğlu
ön almak için daha da sertleşebilir.
Demokrasi” teorisine sarılmışlardı. Ancak o
teoride şiddet kesinlikle dışlandığı için ve Mouffe
da Türkiye’ ye geldiğinde “ Ben Türkiye’ de
diktatörlük görmüyorum” türünden laflar edince,
sokak şiddetini demokrasiyle buluşturup onu
meşrulaştıran “ militan demokrasi” teorisine
sarıldılar. Esasen bu teorinin Batı değil, Doğu’ da
renkli devrimler için saygınlık kazandırmak adına
piyasaya sürüldüğünü söylemek mümkün.
Şiddeti meşrulaştıran bu yazılar boşuna yazılmıyor.
Durum daha çok CHP ile ilgili. Kılıçdaroğlu’ nun
sokağa daveti zayıf bulunmuşa benziyor. Ona
kızılmasının sebebi Hayır’ ın kaybetmesinden çok,
16 Nisan gecesi itibarıyla neden sokakların
karışmadığıyla ilgili.
Baykal da nefret çeken isimlerden. 2019
seçimlerini ve adayları tartışmaya açmasının
halkoylamasına meşruluk kazandırdığı ifade
ediliyor. “ AİHM’ den bir sonuç çıkmayacağı kabul
edildikten sonra, şurada iki sene kalmış seçimlere
hazırlanılmayacak da ne yapılacak?” sorusu
sorulmuyor.
Şu anda “ fikri” düzeyde medyada ve hamle olarak
partide eşgüdümlü bir hareketlenme var. CHP’ nin
daha da marjinaleşmesi ile yeni sistemde daha
anlamlı bir muhalefet yapması arasında bir yol
ayrımı söz konusu.
Burada en kritik yanlışlık en temel kabülde yatıyor.
Yani CHP seçmeninin sokağa çıkma istekliliği
olduğu konusunda. CHP’ li seçmen mutsuz ve
öfkeli olabilir ama siyasi başarı değil, sokak
çatışması, kaos temenni ettiklerini hiç
zannetmiyorum. O yüzden kutuplaşmanın artması
tek dilekleri.
Bir diğer yanlış kabul de yüzde 48.6’ nın CHP’ ye
akacağını hayal etmek. Gezi’ yi de, halkoylaması
sonuçlarını da kendi temennilerine göre analiz
ediyorlar. Maksatları siyaset olmadığı için tüm
fırsatları da heba etmekte mahirler.
İnsanlara siyasetin çözüm yolu olmadığını
benimsetmek kadar büyük bir savrulma, ülkeye
bundan daha büyük bir kötülük olamaz.
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 09/05/2017
Umalım ki bir mucize gerçekleşsin ve CHP’ de aklı selim kazansın. Çünkü her halükarda demokrasi
dışı hiçbir hamle sonuç vermeyecek.
YENİ ŞAFAK
Paramparça!
Tamer Korkmaz
“Referandumda Evet çıkarsa Türkiye
bölünür” diye kara propaganda yapan CHP,
16 Nisan'dan sonraki üç haftada bölünmek
ne kelime “paramparça” oldu!
Sırayla gidelim…
Deniz Baykal'ın çıkışı, öncelikle
Kılıçdaroğlu'nu zor durumda bırakmaya
yönelikti!
Kemal Bey'e ekranlardan “ Ya aday ol ya da
çekil” derken onun Cumhurbaşkanı adayı
olmayacağını bilerek böyle bir çağrıda
bulunuyordu. Aslında, kendi adaylığını
işaret ediyordu.
“Yüzde 49'u bölmeye çalışıyor” manşetini
atarak Baykal'a tepki gösteren Amerikancı
Cumhuriyet başta olmak üzere Batıcı
Cephe, “Deniz Bey'in oyun planını bloke
edebilmek için” hiç vakit kaybetmedi!
Kılıçdaroğlu, beklendiği gibi Baykal'ın
talebini geri çevirdi…
2019'daki seçimde aday olursa
kaybedeceğini, böyle bir durumda partinin
başında da kalamayacağını biliyor!
Haliyle, genel başkanlık koltuğunu sağlama
almak istiyor: “Cumhurbaşkanlığı
sisteminde genel başkanların aday olmasını
doğru bulmuyorum” diyerek kaçıyor.
Kılıçdaroğlu, yedi yıl önce kaset
operasyonunu yapan Baronsal Güç
Odağı'nın “Baykal'ın 2019'da da CHP'nin
adayı olmasını istemeyeceğini” gayet iyi
biliyor.
2014'teki Cumhurbaşkanlığı seçimi
öncesinde Deniz Bey'in adaylığına geçit
verilmemişti: O dönemde, Baykal partide
“tecrit edilmiş” durumdaydı.
Ekmeleddin İhsanoğlu'nun çatı adaylığı ise
Kemal Bey'e sufle edilmişti: Sonrası malum!
CHP'de bu işe halen daha akıl sır
erdiremeyenlerden birisi olan Fikri Sağlar,
geçen hafta Kılıçdaroğlu'na karşı “Asıl tek
adam kendisi!” diyerek bayrak açtı.
“Fevkalade demokrat!” Kemal Kılıçdaroğlu
da Fikri Sağlar'ı kesin ihraç talebiyle
disipline verdi!
Kemal Bey, Sağlar'ı “kapının önüne
koyarak” sorunu çözeceğini sanıyorsa
yanılıyor.
Sağlar'ın itirazlarına yönelik “kılıç darbesi”
partideki bölünmeyi daha da ateşleyecektir.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçim kaybettikçe
partisinde güçlenmesine bozuk çalan yani
her defasında haklı tepki gösteren
Muharrem İnce, isabetle “Olağanüstü
Kurultay” çağrısı yaptı. Buna mukabil,
kendisi “tavşan aday”dan öte gidemiyor.
CHP'yi perde arkasından yönetenlerin onu
bu fonksiyonuyla değerlendirdiği
anlaşılıyor!
Baykal'ın 2019'daki Cumhurbaşkanlığı
Seçimi için yaptığı mühim çıkışın, İnce'nin
“Olağanüstü Kurultay” çağrısından farklı
karakterde bir hareket çekme olduğunu bu
noktada işaretleyelim!
*
Selin Sayek Böke'nin partideki
görevlerinden istifa etmesi ise çok dikkat
çekti.
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 09/05/2017
Böke'nin istifa etmeden evvel “ ABD'nin Ankara
Büyükelçisi ile görüştüğü” iddia ediliyor.
Haziran 2015'te Küresel Baronlar'ın
yönetimindeki Bilderberg'in Avusturya'daki
derin toplantısına katılmış olan Selin Sayek
Böke,2014'ten itibaren “CHP'nin yeni
yıldızı” olarak lanse edilmişti. Bu konuda
Doğan Medyası başı çekmişti.
Batılı devletlerin namı hesabına politika
yapan Selin Sayek Böke'nin istifası, ABD
büyükelçiliğinin Baykal'ın çıkışına
mukabele eden bir “kontra atağı” mıdır?
Böke, Kemal Bey'e saydırarak istifa etse de;
her iki isim de ABD makamlarından sufle
yahut talimat almayı pek seviyorlar.
Hem Kılıçdaroğlu, hem de Böke Amerikan
tezlerinin dublajcısıdır, Batılı devletlerin
menfaatlerinin takipçisidir.
ABD'nin Türkiye'deki siyasetçi kadrosunda
yer alan elemanlardır. Yani, patronları
aynıdır.
Baykal'ın çıkışından kısa bir süre sonra,
Bilderberg katılımcısı Selin Sayek Böke'nin
CHP'deki görevlerinden çekilmesi
Kılıçdaroğlu'nun “suyunun ısındığı”
anlamına mı geliyor?
Şöyle de sorabiliriz: “CHP'de Amerika'ya
iliştirilmiş genel başkan değişikliğinin vakti
gelmiş midir?”
Bu bahiste yine de son sözü Kemal
Kılıçdaroğlu'nu CHP'nin başına getirenlerin
söyleyeceğini unutmayalım:
Kasım 2009'da Frankfurt'ta kendisine
“Baykal birkaç ay sonra gidiyor sen
geliyorsun” dediler, geldi; şimdilerde şayet
“Git!” derlerse, Kemal Bey “ikiletmez” gider!
Mayıs 2010'da Deniz Baykal'ı FETÖ'nün
organize ettiği kaset operasyonuyla CHP'nin
başından indirtip yerine Kemal
Kılıçdaroğlu'nu getirten İstanbul'un Derin
Baronları (Komprador Burjuvazi) genel
başkanına “Bu iş buraya kadar. Genel
merkezdeki odanı topla!” demediği sürece
Kemal Bey o koltukta kalır!
Böke de Kılıçdaroğlu gibi “Komprador
Burjuvazi'nin siyasetçisi olduğuna göre,
onun istifası da haliyle bir nevi “ işaret
fişeği” gibi değerlendiriliyor.
O yüzden “Selin Sayek Böke'yi CHP'nin yeni
genel başkanı yapmak üzere düğmeye
basıldı” deniliyor, ya…
Bekleyip göreceğiz!
16 Nisan'dan sonraki “Paramparça
CHP” filmi daha yeni başladı: Çok daha
gerilimli sahneler bizleri bekliyor!
YENİ ŞAFAK
Akıllara düşen işte bu soruların cevaplarını
öğrenmek için fazla vakit kaybetmeyeceğiz!
Selin Sayek Böke vak’asının
kurmay zekası
*
Hasan Öztürk
CHP'nin “Örgütlerden Sorumlu” Genel
Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl'ün Olağan
Kurultay sürecinin başlatıldığını söylemesi,
bunu ifade ederek Olağanüstü Kurultay'a set
çekmesi; genel başkanı Kılıçdaroğlu'nun
koltuğunu sağlama aldığını “mevzu ile
ilgilenen” herkese hatırlatmış oldu!
CHP'de Selin Sayek Böke vak'asını doğru
okumak gerekiyor. Böke'nin istifasını
öyle “ kızdım, ayrılıyorum” ya da “ Bana
güvenmediğinize inandım, o halde
yokum” türünden “gönül kırgınlığı”
veya “ fevri” bir istifa olarak okursak hata
ederiz.
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 09/05/2017
Zira, Böke'nin istifasından Washington'daki
bazı çevrelerin oldukça memnun olduğunu,
marjinal grupların sevinçten çığlık attığını
biliyoruz.
Dahası, 16 Nisan referandumunu kaybedenlerin
“ Hayır! Biz kazandık” pankartı altında
toplanmak istendiği gerçeğini ıskalarsak Böke
vak'asını doğru okuyamayız.
Selin Sayek Böke'nin CHP'ye nasıl
eklemlendirildiğine geri dönecek değilim.
Böke'nin dini ya da etnik kimliğini de
sorgulayacak da…
***
CHP liderliğine ve yönetimine rağmen
kameraların karşısına çıkıp, “ Seçenekler
içerisinde sine-i millet de var” diyebilecek
cüreti gösteren “ hırçın” bir siyasi aktörle
karşı karşıyayız…
Deniz Zeyrek'in dünkü köşesinden anlıyoruz
ki, CHP MYK'da alınan “ kongre süreci
başlasın” kararının açıklanması için basın
toplantısı yapması gereken Böke'nin yanına
Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl'ün de
konulması Böke'yi oldukça rahatsız etmiş.
Yani “bir güven sorunu” da oluşmuş, istifadan
önce. (Böke'nin CHP sözcüsü gibi değil
kendi pr'ını yapan bir lider adayı gibi
davrandığı CHP yönetiminin dikkatini
çekmiş demek ki…)
Bu arada, Kılıçdaroğlu'nun Böke'nin
görevlerinden istifa edeceğini bildiği ancak
öyle zehir zemberek açıklama yapacağından
bihaber olduğunu da Zeyrek'in yazından
öğreniyoruz.
BÜTÜN PARTİLERE DADANAN AKIL
Peki Selin Sayek Böke vak'asını doğru
okumanın yolu nedir?
Bana göre olayı doğru okumanın kılavuzu,
Birgün ve Evrensel gibi gazetelerin satır
arasında saklı. 16 Nisan'dan bu yana,
yeniden alevlendirilmek istenen “ sokak
hareketleri” bu iki mecrada övülüyor,
örgütleniyor ve yönlendiriliyor.
Ve yine “ Turuncu Devrim” gibi afili
kavramlar üzerinden iktidarı alaşağı etmek
isteyen Soros ve içerideki türevleri
demokratik yollardan yenemedikleri, alt
edemedikleri iktidarı ya da doğrudan
Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ı gayri meşru
yollardan devirmenin derdinde.
Dahası, Türkiye'nin “Kendi başına hareket
etmesinin önüne geçmenin bir yolu” olarak
yeniden siyasi kaos hazırlığında
olanlar Böke'yi güdülemiş görünüyor..!
İşte bu noktada Selin Sayek Böke, CHP'deki
görevinden istifa ederken, “ Meclis dışında
meşru demokratik anayasal hakların kullanımını
savunmak, desteklemek ve bu hakların
kullanımına ortak olmak CHP'nin görevinin bir
parçası olmalıdır” cümlesini kuruyor.
Ak Parti'yi dizayn etmeye kalkıştılar. Ak
Parti ile lideri arasına girmeye kalkıştılar.
Dün Fadime Özkan'ın SETA Koordinatörü
Fahrettin Altun ile Star gazetesi için yaptığı
röportajda şöyle bir cümle vardı:
“Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasıyla Ak
Parti'de bir travma oluştu çünkü Erdoğan'ın
fiili liderliğinin sembolik liderliğe dönüştüğü bir
süreç başladı. Buradaki kritik unsur, yeni bir
elit grubun partide liderliğin yeni adresi olarak
kendisini göstermeye başlamasıydı. (…) 2014
Ağustos'undan 2016 Mayıs'ına kadar
yaşanan iniş çıkışlar genel başkan
değişimiyle son buldu ve Ak Parti büyük bir
yarılma yaşamadan bu badireyi atlatmış oldu.”
Bu tespitlerden de anlıyoruz ki Ak Parti'de
bir operasyon gerçekleştiremediler.
DEMİRTAŞ, AKŞENER VE ŞİMDİ BÖKE
Ama, HDP'nin şu anda hapiste olan Eş
Başkanı Selahattin Demirtaş'ın “ Seni başkan
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 09/05/2017
yaptırmayacağız” söylemi ile bir yöne
evrildiler. Ve 6-8 Ekim Kobani
bahanesiyle sokağı kıştırttılar. 52
vatandaşımız hayatını kaybetti. Bunlardan
bir tanesi de Yasin Börü isimli gencecik bir
vatan evladıydı.
MHP'yi en son Meral Akşener üzerinden
parçalamanın gayretine girdiler. Şimdi
de CHP'yi “ sokağa” zorlayan bir süreci
ilerletiyorlar.
Şimdi dikkat!
Bana göre, HDP'yi hem sokağa çağrı yapma
anlamında hem Erdoğan düşmanlığı
anlamında kışkırtan, yönlendiren aynı
odaklardı…
MHP'deki Meral Akşener çatlağını
derinleştiren… Akşener'i bir “alternatif”
olarak piyasaya süren odaklar aynı
odaklardı…
Bugün CHP'nin hırçın sözcüsü Selin Sayek
Böke'yi “Sokak çağrısı yaparak” istifa
ettirenler de aynı odaklardır.
Peki bu odaklar kimler?
Birgün'ün “borç vereni” kimdi?
Demirtaş'a, “ Seni başkan
yaptırmayacağız” dedirten kimdi?
“ Meral Akşener ile kuzen değiliz, ortak
kuzenimiz var” diyen kimdi?
PKK elebaşı Apo'ya Sırrı Süreyya Önder'den
selam yollayan kimdi?
Gezi'nin arkasındaki kurmay zekalardan biri
kimdi?
Vereceğiniz cevap, Böke'nin arkasındaki
odaklardan birine ışık tutabilir…
Bilmem anlatabildim mi?
TAKVİM
Para ve silah
Ergun Diler
CHP içinde giderek artan bir çekişme
yaşanacak. Taraflar net olarak ortaya
çıkacak.
Deniz Bey'in de içinde olduğu grup ile diğer
taraf karşı karşıya gelecek. Çünkü dünyada,
daha doğrusu Amerika'da durum bu!
Oradaki çekişmenin kesinlikle ve kesinlikle
içeride yansıması olur.
CHP'de olması gereken
değişim İKTİDARI getirmez. Ama CHP'yi
değiştirecek güç "BEN DE VARIM!" demek
zorunda.
Bu nedenle bir hareketlenme kaçınılmaz
olarak önümüzde duruyor.
Bunu da en iyi Deniz Bey bildiği için ilk
hamle kendisinden geldi.
Aynı FREKANSTAN gelecek dalga AK
PARTİ içinde de MHP içinde de yansıma
bulabilir. Fakat şimdilik sonuç alacak
cinsten değil! Belki 2019'a giden yolda güç
toplamak için... Ama görünen o ki birileri
küçük küçük siyasi hareketlilik için düğmeye
bastı ya da basacak... Kısa zamanda sonuç
alacak kimse yok. Ama atacakları adımlar
da var! Özellikle TRUMP'ın savrulması
devam ettiği sürece bu
olacak. EĞER TRUMP SİLAH
ŞİRKETLERİNİN YANINDA YER ALACAK
GİBİ BİR ADIM ATARSA O ZAMAN
İÇERİDE CİDDİ ADIMLAR
GÖRÜRÜZ... Ama şimdilik Trump
savrulmaya devam ediyor.
Trump'ı yanına çekmek isteyenler
de CHP'de ilk işaret fişeğini attılar...
Açalım biraz daha...
Dünyadaki KAVGAYA bakacak olursak iki
oyuncu, daha doğrusu iki büyük oyuncu
karşımızda duruyor!
Bunlardan biri SİLAH SANAYİİ, diğeri
de FİNANSAL ORGANİZASYON... Yani K
ÜRESEL SERMAYE. Bunun da bir
numaralı oyuncusu ROTHSCHILD ailesi.
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 09/05/2017
Bu iki güç dünyaya değişik
pencerelerden bakarlar. Mesela SİLAH
SANAYİİ bölgedeki bütün KÜRTLER'i
bir araya getirip TÜRKİYE'nin
etrafında toplamak ister, bunun için
de YPG'yi kurar ve Ankara'ya
"Savaşarak yok edemezsiniz. Korumayı
biz veriyoruz... Oturun anlaşın" diye mesaj
verir. Küresel Finans ise Türkiye'yi kendi
içinde, kendi kimliğinde
tutarak TÜRKLÜK üzerinden etkisini
görmek ister...
FİNANS SİSTEMİ yani
DOLARI yönetenler ÇİN'i var ettiği için
yaşamasını ve büyümesini ister. Bunun
içinde TÜRKLER'in olduğu
coğrafyaları ticarette emniyetli güzergah
olarak görür... Pekin'i Londra'ya bu
nedenle bağladılar... Silah sanayi ise
petrolgaz'ın ORTADOĞU'dan ÇİN'e
ve AVRUPA'ya kısıtlı miktarda
gitmesini talep eder. Bu
nedenle ABD ordusu buralara geldi. Hedef
Çin'i kontrol etmekti. Bunu da ancak ve
ancak petrol ile gazı elinde tutarak
yapardınız. Onlar da bunu denedi.
Ama OBAMA iş başına gelince işler
değişti...
NASIL MI?
Anlatalım...
Öncelikle silah şirketleriyle finans
şirketlerinin savaşı, daha uzun yıllar
sürecek... Silah şirketlerini destekleyenler
Reagan, baba ve oğul Bush, son olarak da
Trump... Bunlar silah şirketlerinin izni ile
Beyaz Saray'a adım attı.
Trump'ın durumu kritik! Böyle geldi ama
Rothschildler hemen ağırlığını koyup
dengeyi bozdu! Şimdi o da ne yapacağını
bilemiyor. Adamlarının tek tek gittiğini
görünce "Nereden BAŞKAN oldum!"
serzenişi içinde!
Neyse...
Bill Clinton ve Obama, silah şirketlerine
rağmen Beyaz Saray'a geçti.
Bill Clinton, 1998 yılında silah lobisine karşı
çok önemli adımlar attı. Pentagon'a savaş
ilan etti... Biz bunu görmedik...
Bu adımlar birçok silah şirketi için iflas
demekti. Ancak karşıdakiler de dünyanın en
büyük güçlerinden biriydi. Durup ecelin
onları bulmasını beklemezlerdi.
Beklemediler de... Hemen karşı hamle
geldi. Şimdilerde unuttuk ama geldi...
Silah şirketleri kontrol altında tuttukları
istihbarat ile karşı adımı attı. Ellerinin
altındaki en büyük oyuncu Monika
Lewinski'ydi. Hemen dosya raftan indirildi.
Lewinsky skandalı servis edildi.
Peki ne olmuştu?
Monika Lewinski, Pentagon tarafından
Beyaz Saray'a yerleştirilmişti!
Pentagon'da görevli Tom Longstreth,
Monika Lewinski'nin erkek arkadaşıydı.
Tabii bu tiyatroydu. Kimse perde arkasında
nelerin döndüğünü bilmiyordu.
Gazete ve televizyon haberleri bize
yetiyordu. Bill Clinton, Rothschild ailesi için
Beyaz Saray'da görev yaparken, Pentagon
da sekse karşı zaafı olan Clinton'ın yanına
konunun uzmanı Monika Lewinski'yi stajyer
olarak hazırladı. Lewinski de işin öneminin
farkındaydı. Yapacağı operasyon bir dünya
savaşının geleceğini etkileyecekti...
Clinton'ın etrafında koruma duvarı
örülmesine rağmen içeriden destekle
Lewinski sızdı. Ve Başkan'a yaklaştı.
Sonrası malum... Başkan Clinton'ın düştüğü
zor durum ve ailesinin içindeki
çatlaklar... PENTAGON kendi başkanı
olmasına rağmen kendisiyle çalışmayan
başkanına operasyon çekmişti. Ve bu
tutmuştu. O adımdan sonra Bill Clinton
döndü ve Pentagon ile çalışmaya başladı.
Daha doğrusu SİLAH SANAYİİ'nin emrine
girdi. Girmeseydi arkadan ne gelecekti
kimse bilmiyor! Ama Clinton bunu denemek
istemedi. Pes etti. Geri çekildi. Saf
değiştirdi...
Pentagon'un, dolayısıyla silah lobisinin her
istediğine düşünmeden imza atan Bill
Clinton, Rothschild ailesinin yatırım yaptığı
ancak en büyük darbeyi aldığı ABD Başkanı
olarak tarihe geçti.
Ya Obama?
O da Rothschild ailesiyle çalıştı.
Silah lobisine karşı olarak görünse de büyük
silah anlaşmalarının hiçbirini engelleyemedi.
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 09/05/2017
Sadece karşıydı. Ama gücü yetmiyordu. O
da birbiri ardına
gelen DİNLEME skandallarıyla yola
getirildi... Hatırlayın! Sık sık ABD'de silahlı
saldırganlar okulları basar ve çok sayıda
öğrenci ile öğretmen katledilirdi.
Sıradan gibi görülen olaylar aslında büyük
savaşın yansımasıydı. Silahın kötü
olduğuna inanan FİNANS DÜNYASI bu
operasyonları düzenlerdi. Amaç ABD
içinde SİLAH SANAYİİ'ne karşı bir ittifak
oluşturmaktı. Böylece en büyük rakiplerini
köşeye sıkıştırıp sonuç alacaklardı.
KAVGA BUYDU!
Ama bunu anlamak ve görmek istemeyen
çoktu. FETÖ de buydu! İçinde iki grubun da
adamı vardı! Mücadele Türkiye içinde
sürdüğü gibi FETÖ içinde de sürüyordu!
Bunu da görmedik! Bu kadar okul baskınına
rağmen OBAMA bireysel silahlanmayı bile
önleyemedi...
Yani kendisini BAŞKAN yapanlara yardım
edemedi...
Mücadele sadece ABD içinde değildi.
Bu kavganın önemli merkezlerde yansıması
olurdu...
Biz anlamak istemesek de CHP bunun
dışında kalamazdı...
Kemal Bey'e bakın! Deniz Bey'e bakın! Bu
yansımaları görürsünüz...
Ama olaylara böyle bakmayıp "HİZİP" diye
nitelersek inanın hiçbir şeyi
anlayamazsınız... Anlatamazsınız da!
Fransa'nın
yeni CUMHURBAŞKANI Macron'u da
anlayamazsınız... Yazdım!
Biliyorsunuz! Rothschild ailesi kendisini
getirdi... Belki Merkel'den sonra gelen
de AİLEYE yakın bir isim olacak...
Yani mücadele her yerde var! Ve devam
edecek... Bugün kazanan yarın mağlup,
şimdi kaybeden yarın belki zafer elde
edecek. Bilinmez!
Paranın gücüne inananlar ile silahın etkisine
gönül verenlerin kavgası bu! Yeni değil,
tarihsel bir kavga! Dün başlamadı, yarın da
bitmez... Savaşsız dünyayı kim istemez.
Ama olmuyor,
olamadı! ARAP BAHARI başladı, MÜSLÜM
ANLAR demokrasiyle özgürlükle tanışacak
denildi.
Silah şirketleri en çok kazancı o dönem elde
etti... Çünkü SİLAH ALMAZSAN BAHAR
SENİ DE VURURDU!
HARAÇ ALMANIN DİĞER ADI SİLAH
SATMAKTI...
Yakında Tayyip Bey önce Çin'e ardından
da ABD'ye ziyarette bulunacak.
Son zamanlardaki en önemli gezi bence bu!
Çin dünyanın bir ucunda kendi işini yaparak
gelen ve önünde durulamaz bir yapı. Diğer
tarafta ise içinde Çin'e destek verenlerle
"Durduralım!" diyenlerin bir arada
bulunduğu Amerika... Trump da
savrulmakta. Ne yapacağını bilememekte!
İşler bu nedenle zora girmekte. YPG'ye
baktığımızda PENTAGON'un rol çaldığını
görüyoruz. Trump istemese
bile "DUR!" diyemiyor. Ya da kimse onu
dinlemiyor. Bilemiyorum... Önümüzdeki
günler önemli. ABD içinde son sözü kimin
söyleyeceği büyük önem taşıyor.
Ama YPG ile ABD BAYRAĞI yan yana
geliyorsa ve inmiyorsa bu ziyaretten önce
bize verilen bir mesajdı... Pentagon'dan...
Bakalım silahların gölgesindeki bir dünya mı
yoksa paranın hızıyla kurulan yeni dünya mı
kazanacak...
Trump'ın yerinde duramaması
tahminlerimizi zorluyor. Ama bu ay sonuna
kadar her şey açığa kavuşur gibi...
Trump teslim de olsa kimse silahla YPG ile
Türkiye'ye diz çöktüremez... Umalım ki her
şey sulh ile çözülür!
Sonuçta herkesin Türkiye'ye ihtiyacı var...
Bekleyelim bakalım...
NOT: Türkiye DEMOKRASİ
TARİHİ BOYUNCA BU İKİ
GÜCÜN ÇARPIŞMASINA SAHNE OLDU!
Darbeler ve cuntalar bu kapışmanın
eseriydi. Kimse Türkiye'yi diğerine bırakmak
istemiyordu... Kendi kavgalarını Türkiye
üzerinde de yapıyorlardı.
Yapacaklardı da... Genelde kazanan
ise FİNANSAL SİSTEM OLUYORDU!
Bunu da eklemeden yapamadım!
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 09/05/2017
YENİ AKİT
Hollanda, Fransa derken
Abdurrahman Dilipak
Fransa seçimlerinde sonuç belli oldu. %65 ile
Macron seçimi 1. bitirdi.. Le Pen %35’de
kaldı.. Le Pen aslında %25 oranında kendi
tabanından oy alırken, Macron Le Pen’den
kaçanları temsil ediyor.
Macron biraz liberal, biraz Cizvit,
biraz Rothschild.. Macronleaks skandalı
sonuçta belirleyici bir etki yapmadı ama
bundan sonrası ne olacağı belli olmaz.
Trump da Macron’u ilk kutlayanlardan. Kimse
bundan sonra ne olacağından emin
değil. Şimdi Almanya seçimleri
gündemde. Hollanda’dan sonra Fransa’da da
seçimler tamamlandı. Ama artık Fransa’da da,
Hollanda da ana muhalefet partileri belli. Zayıf
bir koalisyonun karşısında güçlü
bir muhalefet olarak faşistler var. Hemen
hemen 3 aşağı 5 yukarı durum bu. Charlie
Hebdo ile başlayan süreç Macron ile
tamamlanacak mı, yeni bir evreye mi girecek
göreceğiz. Bu arada Macron’un gelişi ile
çöken Fransız aile sistemi de bir darbe daha
almış oldu. Bunun sonuçlarını da önümüzdeki
günlerde göreceğiz. Ve tabii Macron’un AB,
NATO politikalarının de şeklini bu süreçte
öğrenmiş olacağız.
Macron ABD ve Rusya ilişkilerini nasıl
kurgulayacak. İslam, yabancı, göçmen,
Türkiye ile ilişkiler konusunda bundan sonra
nasıl bir yol izleyecek bütün bunlar
önümüzdeki günlerde netlik kazanacak.
İyi ya işte aynı zamanda kendi vatandaşın
olan seçmene propaganda yap, “Hayır de”
de.
Tamam kampanya yapmamızı engelle,
engelleyebiliyorsan. Bunun seçmen üzerindeki
etkisi ortada. Ama herhalde vatandaşın
elçiliklere, konsolosluklara gitmesini de
engelleyecek halin yok.
Sahi, mesela PEGİDA’lılara da karşı da aynı
tavrı sergileyebilecek misiniz, yarın benzer bir
konuda.. Yoksa kendinize demokrat mısınız.
Bu arada bu efendilere hatırlatmak gerek.
İnternet var. Herkes yeni kimlik alır, e-devlet
kapısından girer oyunu kullanır. Onu da
engelleyecek haliniz yok ya.
Posta ile oylama konusunu nasıl
engelleyeceksiniz..
Aslında farkında mısınız, idamın oylanması
halinde sonucu tahmin ediyorlar. O sonucu
engellemeye çalışıyorlar. Milli irade filan
umurlarında değil..
Bakın asıl sorun idam değil, yarın eşcinsel
evliliğini de dayatırlar ve bu konuda oylama
yaptırmayız derlerse, ona da mı boyun
eğeceğiz.. Bunların kutsal fikirleri var, o fikirler
sizin kutsal değerlerinizden önce gelir..
Avusturya Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz,
Türkiye’de idam referandumunun
düzenlenmesi halinde Avusturya’da yaşayan
Türk vatandaşlarının oy kullanamayacağını
söyledi. Kurz, sandıkların kurulmasını
engellemek için Viyana yönetimin yasal hakkı
bulunduğunu iddia etti..
Almanya’da Sosyal Demokratların lideri Martin
Schulz’ün yaptığı ‘Türkiye sandık kuramaz’
açıklamasının ardından, hükümet
sözcüsü Steffen Seibert de bir açıklama yaptı.
Seibert açıklamasında, «Politik olarak,
Alman anayasasına ve Avrupa değerlerine
uygun olmayan bir konunun Almanya’da
oylanabilmesi düşünülemez” ifadelerini
kullandı.
Almanlar konuşur da Hollandalısı susar mı?
Hollanda Dışişleri Bakanı Bert Koenders’in
sözcüsü Dirk-Jan Vermeij, cuma günü yaptığı
açıklamada, “İdam cezasının geri
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Köşe Yazıları – 09/05/2017
getirilmesi, Avrupa’nın değerlerinden
ayrılmak demektir ve AB ve Avrupa
Konseyi üyeliğiyle
bağdaşmamaktadır” dedi. Hollanda yönetimi,
Türkiye’de idam cezası oylanırsa,
Hollanda’daki Türklerin oy kullanmasını
önlemeye çalışacak.
alarm veriyor. Aleme akıl vereceklerine
kendilerine baksınlar.
Selâm ve dua ile..
Bunlar millete güvenmiyor. Hani deseler ki,
“Hayır demeleri için çalışacağız”, o zaman
onları anlayacağım.. Milletin ağzını kapatarak
konuşma özgürlüğünü engelleyerek ne kadar
“demokrat ve özgürlükçü” olduklarını
gösteriyorlar. Ya sarhoşlar ya da kafayı
yemişler.. Bunlar “Erdoğan’ı öldür”cüler.
Onlara özgürlük vaad edenler, onların sırtını
sıvazlayanlar. Özdemir Sabancı’nın katillerini
himaye edenler, 15 Temmuz darbecilerine kol
kanat gerenler..
Avrupa İngiltere, Almanya, Fransa sacayağı
üzerinde duruyordu. İngiltere ayağı çöktü.
Fransız ayağı sallanıyor. Almanya desen
zaten kamil bir devlet değil. Avrupa’nın yükü
bu şartlarda tamamen Almanya’nın üzerinde
kalacak. Bu şartlarda Almanya ne zamana
kadar Avrupa’yı sırtında taşıyacak onu da
göreceğiz..
Avrupalılar Türkiye’de, Türk tipi başkanlık
sistemini tartışacağına, idam cezasını
tartışacağına, Türkiye AB konusunu
referanduma götürürse ne yapacaklarını
düşünseler iyi ederler.. Türkiye de ayrılırsa AB
içeridekilerin başına çöker.. AB bu kafa ile ne
yaparsa kendine yapar. AB’nin Türkiye’ye
ihtiyacı Türkiye’nin AB’ye ihtiyacından
fazladır..
Batılılar bize aba altından sopa
göstereceklerine, tehdit edeceklerine önce
kendileri PKK, PYD, DHKP-C ve FETÖ’ye
niçin ve nasıl destek verdiklerinin hesabını
vermeliler..
Çöken aile yapılarına, kaybettikleri gençlerine
baksınlar. Dinleri de medeniyetleri de, bilimleri
de çöktü. Ekonomik, siyasi ve hukuki düzenleri
AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ
Download