Köşe Yazıları – 09/05/2017 SABAH CHP’de kavga ve Türkiye’nin Macron’u Mahmut Övür CHP'de olup bitenlere herkes şaşırıyor ama beklenmeyen bir durum da değildi. Benim yazdıklarıma karşı çıkmasına rağmen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partide harekete geçenleri biliyor ve bekliyordu. Gerçi referandum boyunca "yeni sistem nedeniyle Türkiye bölünecek" dedi ama şimdi partisi bölünmeyle karşı karşıya... O da şu sıralarda bölünmeye katkı sunanları tek tek elimine etmenin ince siyasetini devreye sokma derdinde. Yaklaşık 7 yıllık Kılıçdaroğlu dönemi CHP'sinde ilk kez farklı bir tablo var. Genel başkana karşı, çok net bir muhalefet hattı oluştu. Bunların da toplumda bir karşılıkları var mı bilemem ama CHP içinde pek karşılıkları olmadığı biliniyor. Deniz Baykal, Muharrem İnce, Fikri Sağlar onlara son dakikada Selin Sayek Böke de katıldı. Bu ekibin Parti Meclisi'nde 19, milletvekilleri arasında ise 30'a yakın destekçileriolabileceği söyleniyor. Üçte bir gibi... Delegeler arasındaki durum da farklı değil. Bu durum Kılıçdaroğlu'nun elini güçlendiriyor ve bu yüzden sert çıkıyor: "Kavga edeni kapının önüne koyarım." Bir anlamda MHP'nin muhaliflerine karşı izlediği yöntemi izliyor. Aslında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi CHP'ye de siyaset yapma fırsatı veriyor ama bunu değerlendirebilecek bir siyasi yaklaşım henüz ortaya konmuş değil. Hiçbir grup veya kişinin yeni dönemi kuşatacak bir siyasi önermesi yok. Bu da Kılıçdaroğlu'nu güçlü kılıyor. Baykal'ın "Ya aday ol, ya çekil" çıkışı, Fikri Sağlar'ın "tek adam" eleştirisi, Muharrem İnce'nin klasik söylemi ve yeni devreye giren Selin Sayek Böke'nin sokağı işaret eden çağrısı, bırakın yüzde 48.6'yı, CHP'nin yüzde 25'e sıkışan sosyolojisini bile harekete geçirmiyor. Bu yüzden adı geçen hiçbir siyasi aktörün Kılıçdaroğlu'na rağmen genel başkanlığı kurultay yoluyla alma ihtimali yok. O zaman Kılıçdaroğlu, süreci kendi lehine döndürecek bir stratejiyle olağan kurultaya kadar götürecek. O noktaya varıldığında da karşısına çıkan hiçbir siyasetçinin ne milletvekili olma ne de parti meclisine girme şansı var. Böylece Kılıçdaroğlu bütün "safralarından" kurtulmuş olacak. İşte CHP ve Kılıçdaroğlu'nu bekleyen asıl tehlike de bundan sonra başlıyor. Çünkü bazı güç odakları hesaplarını tam da Kılıçdaroğlu'nun istediği gibi partiyi "tek sesli" hale getirmesine göre yapıyor. Onlara göre bu noktadan sonra Kılıçdaroğlu, Türkiye sosyolojisine dokunacak yeni bir siyaset üretemeyeceği için CHP küçülecek. Hatta içinden yeni bir parti bile çıkıp parçalanacak. İşte o zaman devreye Fransa'daki Macron gibi "partisiz" veya "kimliksiz parti" kurmuş yeni bir isim girebilir. Siyaset kulislerinde bu projeye en uygun isim olarak da Meral Akşener adı telaffuz ediliyor. İçeriden, dışarıdan birçok güç odağı CHP'yi bir siyasi aktör olarak zayıflatmadan ya da parçalamadan bu projenin hayata geçirilemeyeceğini söylüyor. Belki de bu yüzden şu sıralarda Kemal Kılıçdaroğlu'nun çevresindekiler sık sık "AB ve NATO'nun siyasi operasyonu"ndan söz ediyor. Ne kadar doğru bilemem ama siyasikulislerde, özellikle de CHP'liler arasında bu kurguya dikkat çekiliyor. STAR CHP’nin asıl ayıbı ve bitmeyen ikilem Fadime Özkan Ana muhalefet partisi 16 Nisan’ dan beri zor günler geçirmekte. Kamuoyuna genel başkanlık-tek adamlık tartışması gibi yansısa da karara bağlanması ve çözülmesi gereken başka ivedi sorunları var Cumhuriyet Halk Partisi’ nin. Bunların ilkini, 16 Nisan sonuçlarına nasıl bakılacağı oluşturuyor. AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 09/05/2017 Sandığı meşru görmek ya da görmemek…CHP’nin bitmeyen ikilemi. Selin Sayek Böke’ nin istifa metnine de yansıdığı üzere parti içi-dışı huzursuzluğun son sebeplerinden biri. Bir dizi soru da sökün ediyor haliyle: Eğer sonuçlar gerçek değilse, evetler değil hayırlar anayasal ölçü olan yüzde 50+1 çıktı ise neden parti yönetimi oylamanın hemen akabinde net tavır koymadı? Bilakis Kılıçdaroğlu Meclis grubunun ve basının önüne çıkıp ancak sonuçları kabul eden birinin yapabileceği türden konuşmalar yaptı? Neden parti sözcüsü Böke’nin ağzından “sine-i millete gideriz” tehdidini savurup bir saat sonra yalanlandı? Bir buçuk milyonluk oy farkı azımsanmıyor ama hileli olduğu iddia ediliyorsa, en azından yarısından bir fazlasına örneklik teşkil etsin diye bir miktar hile belgesi sunması gerekmez mi iddia sahibinin? Fikri Sağlar’ ın dediği gibi kararlar parti yönetiminin değilse Kılıçdaroğlu’nun kulağına fısıldayanlar kimler? Sürecin başında “ değişiklik TBM M ’den geçse de Anayasa M ahkemesi'ne götürür bozdururuz” diyen CHP bir sabah ansızın karar değişirdi ve “ AYM’ ye götürmüyoruz çünkü zaten yüce divana (halka) gidiyor. Halkın kararı başımızın üstünde” dedi. Doğru da dedi. Lakin bunu diyen CHP, halk yüzde 51.49 evet demişken ne diye o kararı başının üstünde taşımıyor da Aİ HM dahil mahkeme mahkeme gezdireceğini ilan ediyor? Üstelik Anayasanın ilgili maddesi YSK dışında hiçbir mercii yetkili kılmazken ve CHP bunu pek iyi bilir iken. İddiasını ispatlayamıyorsa, parti mensuplarını, hatta eski genel başkanını bile buna ikna edemiyorsa, meseleyi karara bağlamalı ve kamuoyunu kısır paradokslarla yormayı bir kenara bırakmalı değil midir CHP? *** Tüm bunların temelinde CHP’nin müzmin tembelliği ve yanlış genetiği var aslında. Eğer CHP 2007’ de başlayan sürecin kendi itirazlarına ve önerilerine göre şekillenmesini gerçekten isteseydi ve gereğini yapsaydı, daha sağlıklı bir siyasi tartışma yapıyor olacaktık bugün. Bir diğer sorun, yukarıdaki paradoksun partiye yansıması. Ama o zaman da, AK Parti 2011 sonrası kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na başkanlık önerisini sunduğunda da buna karşı herhangi bir çalışma yapmayan CHP, yumurtanın kapıya dayandığı 2017 Şubatında da “ bizim önerimiz şudur” diyerek bir tasarı çıkarmadı Türkiye’nin önüne. M eclisteki yasama faaliyetlerine katılmadı. AK Partili ve MHP’ li milletvekilleri halkın verdiği yetkiyle anayasal değişiklik yaparken CHP’ li vekiller bacak ısırmak, burun kırmak, kabinlere saklanmak gibi kreş çocuklarının bile imtina ettiği utandırıcı faaliyetlerle gün geçirdiler. Sonrası malum. Görünen o ki sandığı lekeleme çalışması sadece operasyon sahibini etkilemiş. Şimdi,üretilen yapay algının etkisinden kurtulup sahih gerçekle yüzleşmek, tabandaki hayal kırıklığını gidermek ve gereğini yapmak gibi bir sorumluluğu var parti yönetiminin. Genel başkan ve parti yönetimindeki değişiklik işin son veçhesi bu anlamda. Ama eğer hala ciddiye alınmayı bekliyorsa CHP’nin kamuoyuna açıklaması gereken başka paradokslar, gelgitler, belirsizlikler de var: Hükümet sistemi değişikliğinin gündeme geldiği 2016 Şubatından başlayarak parti söylemi olan “kanımızın son damlasına, yeryüzünde son CHP’li kalana dek değişikliğin karşısındayız”, “iç savaş çıkacak” söylemi kimin aklıyla değiştirildi? Sufleyi veren kimdi? *** CHP’nin asıl ayıbı budur. M ecliste ikinci büyük gruba sahip bir parti olarak kapladığı yerin hakkını vermiyor. Yoksa parti içi hizipler, itiş kakışlar, şahsi ikbal kavgaları CHP için devasa olsa da Türkiye için pek küçük ve pek zavallıca gelişmeler. AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 09/05/2017 MİLLİYET “Büyük Dönüşüm” için! Cemil Ertem Yalnız Türkiye’de değil, hemen hemen her ülkede siyaset kendisine yeni bir yol arıyor. Politik alandaki köklü değişimler, devrimler, karşı devrimler, çok uzun zamandır dünyanın az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerinde oluyordu. Şimdi gelişmiş ülkelerde de köklü politik değişimler görmeye başladık. Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı, kökleri Kara Avrupa’sında hatta Fransa’nın kendisinde olan geleneksel politik kodlamaların dışında siyasi çizgisini tarif ediyor. Yeni Fransa Cumhurbaşkanı’nın Fransız Devrimi’nden beri tüm dünyadaki siyaseti belirleyen sağ-sol tanımlarının dışında bir görüntü vermesi esasında çok yeni olmayan ancak farkındalık ve vurgu olarak yeni bir duruş olarak okunmalıdır. Erdoğan çizgisi Türkiye’de de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çizgisi -Türkiye’ye özgü koşullar saklı kalmak şartıyla- böyledir aslında. Ekonomide liberal ama tekelci olmayan, rekabetçi ve küçükleri de koruyan hakkaniyetli (adil) bir bakış açısını başından beri savunan Erdoğan çizgisi, yalnız bu yönüyle bile, geleneksel Kara Avrupa’sı ve Anglosakson sağından çok ayrı bir arayıştır. Öte yandan, ekonomide bireyi ve tek başına girişimci taciri merkeze alarak devletin merkezi rolünü reddettiği için de yine Kara Avrupa’sı ve Rusya-Çin merkezli devletçi -bürokratik soldan-dolayısıyla bugün bildiğimiz soldançok ayrı bir yerde durur. İşte Türkiye’de geleneksel sağ seçmenin hemen 21. yüzyılın başında keşfettiği bu Erdoğan çizgisini şimdi Fransa’dan başlamak üzere, Avrupa keşfedecek. Öte yandan, İngiltere’nin Brexit süreci de bu konuda oldukça verimli bir zemini bizim önümüze sunabilir. Birleşik Krallık ve Birleşik Krallık’ı oluşturan ülkelerdeki siyasetin yine bu yeni perspektifte yenilendiğini görebiliriz. ABD ne yapacak? Bu anlamda “Trump ABD tarafı için bir çıkış olabilir mi” sorusunu ise erken bulabiliriz. Ama burada şunu söyleyebiliriz; Trump değil ama Trump’ı seçen ABD’li seçmenler kesinlikle böyle bir arayışta. Trump’tan, Reagan ile başlayan Bush’larla devam eden “Astımkestim oldu” çizgisi dışında bir Cumhuriyetçi başkan profili bekliyor ABD seçmeni. Öte yandan Trump’ın Obama gibi “silik”, ne yapacağı pek belli olmayan, sağlık politikaları bile hayal ürünü sayılan bir Demokrat olmasını hiç istemiyorlar. Ancak reel-politik olarak Trump dönemi, ABD’nin hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerdeki bu yeni politik yönelimle yeni, ancak eskisinden daha derinlikli, bir ittifak çizgisi üzerine oturacaktır. Bu çerçevede önümüzdeki hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapacağı Çin ve ABD gezileri çok önemlidir. ABD’nin bütün bu süreçte Pasifikte Çin’i Doğu Avrupa, Ortadoğu coğrafyasında ise Türkiye’yi okuyamamaktan kaynaklı politika belirsizliği oldu ve bu, Obama’nın başarısızlığının temel nedenidir. ABD, Pasifik’te Çin’i onun etrafını kuşatarak, Kuzey Kore üzerinden tehdit ederek durduracağını ya da kontrol edeceğini sandı. Önceliği Pasifik’e verdi. Ortadoğu politikasından askeri olarak çekilerek paramiliter yapılar icat etti ya da var olanları AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 09/05/2017 kendisi için konsolide etti. Şimdi bu iki çizginin de iflas ettiğini görüyoruz. ABD, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Çin’in “liberal” devrimini yapan cüce Deng’i de aşan yeni devrimcisi olduğunu göremedi. Erdoğan’ı ve onun çizgisini okuyamadığı gibi... Bugün ABD, Şi Cinping’in “Tek kuşak tek yol” projesine daha dikkatli bakmak ve bunun asla önlenemeyeceğini görmek zorundadır. Bunu göremezse, yeni dünya ticaret düzeni kurulamaz. Öte yandan, yine, yalnız ABD değil bütün dünya, Türkiye’nin Asya ve Avrupa arasındaki entegrasyon rolünü görmelidir. Bu görülemezse, aynı şekilde, yeni bir küresel ekonomi ve ticaret düzeni kurulamaz. İşte tam burada kendisini Kara Avrupa’sının ancak iki yüz yıl önce yeni sayılan politik kategorileri dışında tanımlayan genç Fransa Cumhurbaşkanı’nın gerçekten bu eskimiş paradigmanın dışına çıkıp çıkmayacağını göreceğiz. Temel: Endüstri 4.0 Bugün siyasi alandaki bu köklü değişim işaretleri tabii ki ilk sanayi devriminin politik hâkimiyetinin bitmekte olduğunu bize söylüyor. Ancak yeni sanayi devrimi dediğimiz “Endüstri 4.0” bu politik dönüşümün arkasındaki güç mü sorusu da tam bugün sorulmalıdır. Endüstri 4.0’ın dünya dengelerini nasıl değiştireceği konusunda iki temel tez var. Bunlardan birincisi, akıllı robotların, nesnelerin internetinin, üç boyutlu yazıcıların bu yeni endüstrisini yine gelişmiş ülkeler sürükleyecek ve yetmişli yılların ortalarından itibaren gelişmekte olan ülkelere giden üretim gücü yeniden gelişmişlere dönecek ve dünyanın ekonomik-politik hiyerarşisi değişmeyecek. İkinci tez ise şöyle: Endüstri 4.0, aynı zamanda, teknolojinin, bilginin sonsuz paylaşımı ve her yerde yeniden üretilmesiyle var olan bir devrim olduğu için, gelişmekte olan ülkeler de bu devrimin yapıcısı olacak ve dünyada iktisadi-siyasi yeni bir eşitliğin kapıları açılacak. Esasında gelişmekte olan ülkelerde ve şimdi de gelişmiş ülkelerde, eskinin paradigmasını aşan Erdoğan gibi liderlerin çıkması, bize ikinci tezin daha güçlü olduğunu şimdilik söylüyor. Yalnız bu, ancak eskinin “ezilmişlerinin” ev ödevlerini doğru ve zamanında yapmasıyla mümkün olur. AKŞAM CHP kimin elinde kalacak? Markar Esayan Belki gözden kaçmış olabilir. Ancak sözde “ sol” ve “ liberal” birtakım yazar “ militan demokrasi” konusunda epey kalem oynatır oldular. Bunlar “ millet-halk” ayırımına giderek, milletin genel olarak sürü içgüdüsüyle sağ iktidarlara oy verdiklerini, ekonomik rüşvetlere kandıklarını, onların ise “ nesne değil özne olan halkı” temel aldığını, ezilen sınıfları sermayeye karşı savaş vererek savunduklarını iddia ediyorlar. Bu iddialar ile zemini döşedikten sonra, “ cahil milletin” iktidar yaptığı sağ iktidarı (Erdoğan’ ı), bilinçli ama dağınık halde olan halkı tahkim ederek alt edebileceklerini öne sürüyorlar. (En sofistike hali değil, ama gerçek bir bölücülük bu.) Buraya kadar aynı ezberlerle gelen bu yazarlar, çözüm önerisinde ikiye ayrılır gibi duruyorlar. Birinci grup, son halkoylamasında yüzde 49.6 AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 09/05/2017 oranında “ hayır” veren kitleyi, 2019 seçimlerinde siyasi olarak tahkim etmenin yollarına bakılması gerektiğini ifade ediyorlar. Diğer kısım ise, artık siyasetin dağıldığını, siyasetten bir çözüm gelemeyeceğini, bu yüzden de “ halkın” demokratik öfkesinin sokağa yansıması gerektiğini söylüyorlar. Çünkü mesele siyaset değil. Tabii, her iki grup arasında dirsek payı mesafe ya var ya da yok. Hangi teori tutarsa orada ittifak yapacaklarını öngörmek zor değil. CHP’ de bundan sonra ne olacaksa, siyaset ve şiddet yanlıları arasındaki mücadelede vuku bulacak gibi. Bir kısım, siyasetin Türkiye’ de tükendiğini benimseterek seçmenleri daha da depresyona sokmaya, sokağa çıkmaya hazır hale getirmeye çalışıyor. Bu durumda, ne kadar grotesk, eklektik de olsa, her şeye rağmen siyasetle Erdoğan’ ı yenmeye çalışmak meşru olandır. Siyasi Bu bayat teorileri yeni duyuyor değiliz. Bir ara adına kanarak Mouffe-Laclau’ nun “ Radikal yolu tercih konusunda CHP’ de anlamlı bir hareket ortaya çıkar mı, o da henüz kuşkulu. Kılıçdaroğlu ön almak için daha da sertleşebilir. Demokrasi” teorisine sarılmışlardı. Ancak o teoride şiddet kesinlikle dışlandığı için ve Mouffe da Türkiye’ ye geldiğinde “ Ben Türkiye’ de diktatörlük görmüyorum” türünden laflar edince, sokak şiddetini demokrasiyle buluşturup onu meşrulaştıran “ militan demokrasi” teorisine sarıldılar. Esasen bu teorinin Batı değil, Doğu’ da renkli devrimler için saygınlık kazandırmak adına piyasaya sürüldüğünü söylemek mümkün. Şiddeti meşrulaştıran bu yazılar boşuna yazılmıyor. Durum daha çok CHP ile ilgili. Kılıçdaroğlu’ nun sokağa daveti zayıf bulunmuşa benziyor. Ona kızılmasının sebebi Hayır’ ın kaybetmesinden çok, 16 Nisan gecesi itibarıyla neden sokakların karışmadığıyla ilgili. Baykal da nefret çeken isimlerden. 2019 seçimlerini ve adayları tartışmaya açmasının halkoylamasına meşruluk kazandırdığı ifade ediliyor. “ AİHM’ den bir sonuç çıkmayacağı kabul edildikten sonra, şurada iki sene kalmış seçimlere hazırlanılmayacak da ne yapılacak?” sorusu sorulmuyor. Şu anda “ fikri” düzeyde medyada ve hamle olarak partide eşgüdümlü bir hareketlenme var. CHP’ nin daha da marjinaleşmesi ile yeni sistemde daha anlamlı bir muhalefet yapması arasında bir yol ayrımı söz konusu. Burada en kritik yanlışlık en temel kabülde yatıyor. Yani CHP seçmeninin sokağa çıkma istekliliği olduğu konusunda. CHP’ li seçmen mutsuz ve öfkeli olabilir ama siyasi başarı değil, sokak çatışması, kaos temenni ettiklerini hiç zannetmiyorum. O yüzden kutuplaşmanın artması tek dilekleri. Bir diğer yanlış kabul de yüzde 48.6’ nın CHP’ ye akacağını hayal etmek. Gezi’ yi de, halkoylaması sonuçlarını da kendi temennilerine göre analiz ediyorlar. Maksatları siyaset olmadığı için tüm fırsatları da heba etmekte mahirler. İnsanlara siyasetin çözüm yolu olmadığını benimsetmek kadar büyük bir savrulma, ülkeye bundan daha büyük bir kötülük olamaz. AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 09/05/2017 Umalım ki bir mucize gerçekleşsin ve CHP’ de aklı selim kazansın. Çünkü her halükarda demokrasi dışı hiçbir hamle sonuç vermeyecek. YENİ ŞAFAK Paramparça! Tamer Korkmaz “Referandumda Evet çıkarsa Türkiye bölünür” diye kara propaganda yapan CHP, 16 Nisan'dan sonraki üç haftada bölünmek ne kelime “paramparça” oldu! Sırayla gidelim… Deniz Baykal'ın çıkışı, öncelikle Kılıçdaroğlu'nu zor durumda bırakmaya yönelikti! Kemal Bey'e ekranlardan “ Ya aday ol ya da çekil” derken onun Cumhurbaşkanı adayı olmayacağını bilerek böyle bir çağrıda bulunuyordu. Aslında, kendi adaylığını işaret ediyordu. “Yüzde 49'u bölmeye çalışıyor” manşetini atarak Baykal'a tepki gösteren Amerikancı Cumhuriyet başta olmak üzere Batıcı Cephe, “Deniz Bey'in oyun planını bloke edebilmek için” hiç vakit kaybetmedi! Kılıçdaroğlu, beklendiği gibi Baykal'ın talebini geri çevirdi… 2019'daki seçimde aday olursa kaybedeceğini, böyle bir durumda partinin başında da kalamayacağını biliyor! Haliyle, genel başkanlık koltuğunu sağlama almak istiyor: “Cumhurbaşkanlığı sisteminde genel başkanların aday olmasını doğru bulmuyorum” diyerek kaçıyor. Kılıçdaroğlu, yedi yıl önce kaset operasyonunu yapan Baronsal Güç Odağı'nın “Baykal'ın 2019'da da CHP'nin adayı olmasını istemeyeceğini” gayet iyi biliyor. 2014'teki Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Deniz Bey'in adaylığına geçit verilmemişti: O dönemde, Baykal partide “tecrit edilmiş” durumdaydı. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun çatı adaylığı ise Kemal Bey'e sufle edilmişti: Sonrası malum! CHP'de bu işe halen daha akıl sır erdiremeyenlerden birisi olan Fikri Sağlar, geçen hafta Kılıçdaroğlu'na karşı “Asıl tek adam kendisi!” diyerek bayrak açtı. “Fevkalade demokrat!” Kemal Kılıçdaroğlu da Fikri Sağlar'ı kesin ihraç talebiyle disipline verdi! Kemal Bey, Sağlar'ı “kapının önüne koyarak” sorunu çözeceğini sanıyorsa yanılıyor. Sağlar'ın itirazlarına yönelik “kılıç darbesi” partideki bölünmeyi daha da ateşleyecektir. Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçim kaybettikçe partisinde güçlenmesine bozuk çalan yani her defasında haklı tepki gösteren Muharrem İnce, isabetle “Olağanüstü Kurultay” çağrısı yaptı. Buna mukabil, kendisi “tavşan aday”dan öte gidemiyor. CHP'yi perde arkasından yönetenlerin onu bu fonksiyonuyla değerlendirdiği anlaşılıyor! Baykal'ın 2019'daki Cumhurbaşkanlığı Seçimi için yaptığı mühim çıkışın, İnce'nin “Olağanüstü Kurultay” çağrısından farklı karakterde bir hareket çekme olduğunu bu noktada işaretleyelim! * Selin Sayek Böke'nin partideki görevlerinden istifa etmesi ise çok dikkat çekti. AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 09/05/2017 Böke'nin istifa etmeden evvel “ ABD'nin Ankara Büyükelçisi ile görüştüğü” iddia ediliyor. Haziran 2015'te Küresel Baronlar'ın yönetimindeki Bilderberg'in Avusturya'daki derin toplantısına katılmış olan Selin Sayek Böke,2014'ten itibaren “CHP'nin yeni yıldızı” olarak lanse edilmişti. Bu konuda Doğan Medyası başı çekmişti. Batılı devletlerin namı hesabına politika yapan Selin Sayek Böke'nin istifası, ABD büyükelçiliğinin Baykal'ın çıkışına mukabele eden bir “kontra atağı” mıdır? Böke, Kemal Bey'e saydırarak istifa etse de; her iki isim de ABD makamlarından sufle yahut talimat almayı pek seviyorlar. Hem Kılıçdaroğlu, hem de Böke Amerikan tezlerinin dublajcısıdır, Batılı devletlerin menfaatlerinin takipçisidir. ABD'nin Türkiye'deki siyasetçi kadrosunda yer alan elemanlardır. Yani, patronları aynıdır. Baykal'ın çıkışından kısa bir süre sonra, Bilderberg katılımcısı Selin Sayek Böke'nin CHP'deki görevlerinden çekilmesi Kılıçdaroğlu'nun “suyunun ısındığı” anlamına mı geliyor? Şöyle de sorabiliriz: “CHP'de Amerika'ya iliştirilmiş genel başkan değişikliğinin vakti gelmiş midir?” Bu bahiste yine de son sözü Kemal Kılıçdaroğlu'nu CHP'nin başına getirenlerin söyleyeceğini unutmayalım: Kasım 2009'da Frankfurt'ta kendisine “Baykal birkaç ay sonra gidiyor sen geliyorsun” dediler, geldi; şimdilerde şayet “Git!” derlerse, Kemal Bey “ikiletmez” gider! Mayıs 2010'da Deniz Baykal'ı FETÖ'nün organize ettiği kaset operasyonuyla CHP'nin başından indirtip yerine Kemal Kılıçdaroğlu'nu getirten İstanbul'un Derin Baronları (Komprador Burjuvazi) genel başkanına “Bu iş buraya kadar. Genel merkezdeki odanı topla!” demediği sürece Kemal Bey o koltukta kalır! Böke de Kılıçdaroğlu gibi “Komprador Burjuvazi'nin siyasetçisi olduğuna göre, onun istifası da haliyle bir nevi “ işaret fişeği” gibi değerlendiriliyor. O yüzden “Selin Sayek Böke'yi CHP'nin yeni genel başkanı yapmak üzere düğmeye basıldı” deniliyor, ya… Bekleyip göreceğiz! 16 Nisan'dan sonraki “Paramparça CHP” filmi daha yeni başladı: Çok daha gerilimli sahneler bizleri bekliyor! YENİ ŞAFAK Akıllara düşen işte bu soruların cevaplarını öğrenmek için fazla vakit kaybetmeyeceğiz! Selin Sayek Böke vak’asının kurmay zekası * Hasan Öztürk CHP'nin “Örgütlerden Sorumlu” Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl'ün Olağan Kurultay sürecinin başlatıldığını söylemesi, bunu ifade ederek Olağanüstü Kurultay'a set çekmesi; genel başkanı Kılıçdaroğlu'nun koltuğunu sağlama aldığını “mevzu ile ilgilenen” herkese hatırlatmış oldu! CHP'de Selin Sayek Böke vak'asını doğru okumak gerekiyor. Böke'nin istifasını öyle “ kızdım, ayrılıyorum” ya da “ Bana güvenmediğinize inandım, o halde yokum” türünden “gönül kırgınlığı” veya “ fevri” bir istifa olarak okursak hata ederiz. AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 09/05/2017 Zira, Böke'nin istifasından Washington'daki bazı çevrelerin oldukça memnun olduğunu, marjinal grupların sevinçten çığlık attığını biliyoruz. Dahası, 16 Nisan referandumunu kaybedenlerin “ Hayır! Biz kazandık” pankartı altında toplanmak istendiği gerçeğini ıskalarsak Böke vak'asını doğru okuyamayız. Selin Sayek Böke'nin CHP'ye nasıl eklemlendirildiğine geri dönecek değilim. Böke'nin dini ya da etnik kimliğini de sorgulayacak da… *** CHP liderliğine ve yönetimine rağmen kameraların karşısına çıkıp, “ Seçenekler içerisinde sine-i millet de var” diyebilecek cüreti gösteren “ hırçın” bir siyasi aktörle karşı karşıyayız… Deniz Zeyrek'in dünkü köşesinden anlıyoruz ki, CHP MYK'da alınan “ kongre süreci başlasın” kararının açıklanması için basın toplantısı yapması gereken Böke'nin yanına Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl'ün de konulması Böke'yi oldukça rahatsız etmiş. Yani “bir güven sorunu” da oluşmuş, istifadan önce. (Böke'nin CHP sözcüsü gibi değil kendi pr'ını yapan bir lider adayı gibi davrandığı CHP yönetiminin dikkatini çekmiş demek ki…) Bu arada, Kılıçdaroğlu'nun Böke'nin görevlerinden istifa edeceğini bildiği ancak öyle zehir zemberek açıklama yapacağından bihaber olduğunu da Zeyrek'in yazından öğreniyoruz. BÜTÜN PARTİLERE DADANAN AKIL Peki Selin Sayek Böke vak'asını doğru okumanın yolu nedir? Bana göre olayı doğru okumanın kılavuzu, Birgün ve Evrensel gibi gazetelerin satır arasında saklı. 16 Nisan'dan bu yana, yeniden alevlendirilmek istenen “ sokak hareketleri” bu iki mecrada övülüyor, örgütleniyor ve yönlendiriliyor. Ve yine “ Turuncu Devrim” gibi afili kavramlar üzerinden iktidarı alaşağı etmek isteyen Soros ve içerideki türevleri demokratik yollardan yenemedikleri, alt edemedikleri iktidarı ya da doğrudan Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ı gayri meşru yollardan devirmenin derdinde. Dahası, Türkiye'nin “Kendi başına hareket etmesinin önüne geçmenin bir yolu” olarak yeniden siyasi kaos hazırlığında olanlar Böke'yi güdülemiş görünüyor..! İşte bu noktada Selin Sayek Böke, CHP'deki görevinden istifa ederken, “ Meclis dışında meşru demokratik anayasal hakların kullanımını savunmak, desteklemek ve bu hakların kullanımına ortak olmak CHP'nin görevinin bir parçası olmalıdır” cümlesini kuruyor. Ak Parti'yi dizayn etmeye kalkıştılar. Ak Parti ile lideri arasına girmeye kalkıştılar. Dün Fadime Özkan'ın SETA Koordinatörü Fahrettin Altun ile Star gazetesi için yaptığı röportajda şöyle bir cümle vardı: “Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasıyla Ak Parti'de bir travma oluştu çünkü Erdoğan'ın fiili liderliğinin sembolik liderliğe dönüştüğü bir süreç başladı. Buradaki kritik unsur, yeni bir elit grubun partide liderliğin yeni adresi olarak kendisini göstermeye başlamasıydı. (…) 2014 Ağustos'undan 2016 Mayıs'ına kadar yaşanan iniş çıkışlar genel başkan değişimiyle son buldu ve Ak Parti büyük bir yarılma yaşamadan bu badireyi atlatmış oldu.” Bu tespitlerden de anlıyoruz ki Ak Parti'de bir operasyon gerçekleştiremediler. DEMİRTAŞ, AKŞENER VE ŞİMDİ BÖKE Ama, HDP'nin şu anda hapiste olan Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'ın “ Seni başkan AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 09/05/2017 yaptırmayacağız” söylemi ile bir yöne evrildiler. Ve 6-8 Ekim Kobani bahanesiyle sokağı kıştırttılar. 52 vatandaşımız hayatını kaybetti. Bunlardan bir tanesi de Yasin Börü isimli gencecik bir vatan evladıydı. MHP'yi en son Meral Akşener üzerinden parçalamanın gayretine girdiler. Şimdi de CHP'yi “ sokağa” zorlayan bir süreci ilerletiyorlar. Şimdi dikkat! Bana göre, HDP'yi hem sokağa çağrı yapma anlamında hem Erdoğan düşmanlığı anlamında kışkırtan, yönlendiren aynı odaklardı… MHP'deki Meral Akşener çatlağını derinleştiren… Akşener'i bir “alternatif” olarak piyasaya süren odaklar aynı odaklardı… Bugün CHP'nin hırçın sözcüsü Selin Sayek Böke'yi “Sokak çağrısı yaparak” istifa ettirenler de aynı odaklardır. Peki bu odaklar kimler? Birgün'ün “borç vereni” kimdi? Demirtaş'a, “ Seni başkan yaptırmayacağız” dedirten kimdi? “ Meral Akşener ile kuzen değiliz, ortak kuzenimiz var” diyen kimdi? PKK elebaşı Apo'ya Sırrı Süreyya Önder'den selam yollayan kimdi? Gezi'nin arkasındaki kurmay zekalardan biri kimdi? Vereceğiniz cevap, Böke'nin arkasındaki odaklardan birine ışık tutabilir… Bilmem anlatabildim mi? TAKVİM Para ve silah Ergun Diler CHP içinde giderek artan bir çekişme yaşanacak. Taraflar net olarak ortaya çıkacak. Deniz Bey'in de içinde olduğu grup ile diğer taraf karşı karşıya gelecek. Çünkü dünyada, daha doğrusu Amerika'da durum bu! Oradaki çekişmenin kesinlikle ve kesinlikle içeride yansıması olur. CHP'de olması gereken değişim İKTİDARI getirmez. Ama CHP'yi değiştirecek güç "BEN DE VARIM!" demek zorunda. Bu nedenle bir hareketlenme kaçınılmaz olarak önümüzde duruyor. Bunu da en iyi Deniz Bey bildiği için ilk hamle kendisinden geldi. Aynı FREKANSTAN gelecek dalga AK PARTİ içinde de MHP içinde de yansıma bulabilir. Fakat şimdilik sonuç alacak cinsten değil! Belki 2019'a giden yolda güç toplamak için... Ama görünen o ki birileri küçük küçük siyasi hareketlilik için düğmeye bastı ya da basacak... Kısa zamanda sonuç alacak kimse yok. Ama atacakları adımlar da var! Özellikle TRUMP'ın savrulması devam ettiği sürece bu olacak. EĞER TRUMP SİLAH ŞİRKETLERİNİN YANINDA YER ALACAK GİBİ BİR ADIM ATARSA O ZAMAN İÇERİDE CİDDİ ADIMLAR GÖRÜRÜZ... Ama şimdilik Trump savrulmaya devam ediyor. Trump'ı yanına çekmek isteyenler de CHP'de ilk işaret fişeğini attılar... Açalım biraz daha... Dünyadaki KAVGAYA bakacak olursak iki oyuncu, daha doğrusu iki büyük oyuncu karşımızda duruyor! Bunlardan biri SİLAH SANAYİİ, diğeri de FİNANSAL ORGANİZASYON... Yani K ÜRESEL SERMAYE. Bunun da bir numaralı oyuncusu ROTHSCHILD ailesi. AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 09/05/2017 Bu iki güç dünyaya değişik pencerelerden bakarlar. Mesela SİLAH SANAYİİ bölgedeki bütün KÜRTLER'i bir araya getirip TÜRKİYE'nin etrafında toplamak ister, bunun için de YPG'yi kurar ve Ankara'ya "Savaşarak yok edemezsiniz. Korumayı biz veriyoruz... Oturun anlaşın" diye mesaj verir. Küresel Finans ise Türkiye'yi kendi içinde, kendi kimliğinde tutarak TÜRKLÜK üzerinden etkisini görmek ister... FİNANS SİSTEMİ yani DOLARI yönetenler ÇİN'i var ettiği için yaşamasını ve büyümesini ister. Bunun içinde TÜRKLER'in olduğu coğrafyaları ticarette emniyetli güzergah olarak görür... Pekin'i Londra'ya bu nedenle bağladılar... Silah sanayi ise petrolgaz'ın ORTADOĞU'dan ÇİN'e ve AVRUPA'ya kısıtlı miktarda gitmesini talep eder. Bu nedenle ABD ordusu buralara geldi. Hedef Çin'i kontrol etmekti. Bunu da ancak ve ancak petrol ile gazı elinde tutarak yapardınız. Onlar da bunu denedi. Ama OBAMA iş başına gelince işler değişti... NASIL MI? Anlatalım... Öncelikle silah şirketleriyle finans şirketlerinin savaşı, daha uzun yıllar sürecek... Silah şirketlerini destekleyenler Reagan, baba ve oğul Bush, son olarak da Trump... Bunlar silah şirketlerinin izni ile Beyaz Saray'a adım attı. Trump'ın durumu kritik! Böyle geldi ama Rothschildler hemen ağırlığını koyup dengeyi bozdu! Şimdi o da ne yapacağını bilemiyor. Adamlarının tek tek gittiğini görünce "Nereden BAŞKAN oldum!" serzenişi içinde! Neyse... Bill Clinton ve Obama, silah şirketlerine rağmen Beyaz Saray'a geçti. Bill Clinton, 1998 yılında silah lobisine karşı çok önemli adımlar attı. Pentagon'a savaş ilan etti... Biz bunu görmedik... Bu adımlar birçok silah şirketi için iflas demekti. Ancak karşıdakiler de dünyanın en büyük güçlerinden biriydi. Durup ecelin onları bulmasını beklemezlerdi. Beklemediler de... Hemen karşı hamle geldi. Şimdilerde unuttuk ama geldi... Silah şirketleri kontrol altında tuttukları istihbarat ile karşı adımı attı. Ellerinin altındaki en büyük oyuncu Monika Lewinski'ydi. Hemen dosya raftan indirildi. Lewinsky skandalı servis edildi. Peki ne olmuştu? Monika Lewinski, Pentagon tarafından Beyaz Saray'a yerleştirilmişti! Pentagon'da görevli Tom Longstreth, Monika Lewinski'nin erkek arkadaşıydı. Tabii bu tiyatroydu. Kimse perde arkasında nelerin döndüğünü bilmiyordu. Gazete ve televizyon haberleri bize yetiyordu. Bill Clinton, Rothschild ailesi için Beyaz Saray'da görev yaparken, Pentagon da sekse karşı zaafı olan Clinton'ın yanına konunun uzmanı Monika Lewinski'yi stajyer olarak hazırladı. Lewinski de işin öneminin farkındaydı. Yapacağı operasyon bir dünya savaşının geleceğini etkileyecekti... Clinton'ın etrafında koruma duvarı örülmesine rağmen içeriden destekle Lewinski sızdı. Ve Başkan'a yaklaştı. Sonrası malum... Başkan Clinton'ın düştüğü zor durum ve ailesinin içindeki çatlaklar... PENTAGON kendi başkanı olmasına rağmen kendisiyle çalışmayan başkanına operasyon çekmişti. Ve bu tutmuştu. O adımdan sonra Bill Clinton döndü ve Pentagon ile çalışmaya başladı. Daha doğrusu SİLAH SANAYİİ'nin emrine girdi. Girmeseydi arkadan ne gelecekti kimse bilmiyor! Ama Clinton bunu denemek istemedi. Pes etti. Geri çekildi. Saf değiştirdi... Pentagon'un, dolayısıyla silah lobisinin her istediğine düşünmeden imza atan Bill Clinton, Rothschild ailesinin yatırım yaptığı ancak en büyük darbeyi aldığı ABD Başkanı olarak tarihe geçti. Ya Obama? O da Rothschild ailesiyle çalıştı. Silah lobisine karşı olarak görünse de büyük silah anlaşmalarının hiçbirini engelleyemedi. AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 09/05/2017 Sadece karşıydı. Ama gücü yetmiyordu. O da birbiri ardına gelen DİNLEME skandallarıyla yola getirildi... Hatırlayın! Sık sık ABD'de silahlı saldırganlar okulları basar ve çok sayıda öğrenci ile öğretmen katledilirdi. Sıradan gibi görülen olaylar aslında büyük savaşın yansımasıydı. Silahın kötü olduğuna inanan FİNANS DÜNYASI bu operasyonları düzenlerdi. Amaç ABD içinde SİLAH SANAYİİ'ne karşı bir ittifak oluşturmaktı. Böylece en büyük rakiplerini köşeye sıkıştırıp sonuç alacaklardı. KAVGA BUYDU! Ama bunu anlamak ve görmek istemeyen çoktu. FETÖ de buydu! İçinde iki grubun da adamı vardı! Mücadele Türkiye içinde sürdüğü gibi FETÖ içinde de sürüyordu! Bunu da görmedik! Bu kadar okul baskınına rağmen OBAMA bireysel silahlanmayı bile önleyemedi... Yani kendisini BAŞKAN yapanlara yardım edemedi... Mücadele sadece ABD içinde değildi. Bu kavganın önemli merkezlerde yansıması olurdu... Biz anlamak istemesek de CHP bunun dışında kalamazdı... Kemal Bey'e bakın! Deniz Bey'e bakın! Bu yansımaları görürsünüz... Ama olaylara böyle bakmayıp "HİZİP" diye nitelersek inanın hiçbir şeyi anlayamazsınız... Anlatamazsınız da! Fransa'nın yeni CUMHURBAŞKANI Macron'u da anlayamazsınız... Yazdım! Biliyorsunuz! Rothschild ailesi kendisini getirdi... Belki Merkel'den sonra gelen de AİLEYE yakın bir isim olacak... Yani mücadele her yerde var! Ve devam edecek... Bugün kazanan yarın mağlup, şimdi kaybeden yarın belki zafer elde edecek. Bilinmez! Paranın gücüne inananlar ile silahın etkisine gönül verenlerin kavgası bu! Yeni değil, tarihsel bir kavga! Dün başlamadı, yarın da bitmez... Savaşsız dünyayı kim istemez. Ama olmuyor, olamadı! ARAP BAHARI başladı, MÜSLÜM ANLAR demokrasiyle özgürlükle tanışacak denildi. Silah şirketleri en çok kazancı o dönem elde etti... Çünkü SİLAH ALMAZSAN BAHAR SENİ DE VURURDU! HARAÇ ALMANIN DİĞER ADI SİLAH SATMAKTI... Yakında Tayyip Bey önce Çin'e ardından da ABD'ye ziyarette bulunacak. Son zamanlardaki en önemli gezi bence bu! Çin dünyanın bir ucunda kendi işini yaparak gelen ve önünde durulamaz bir yapı. Diğer tarafta ise içinde Çin'e destek verenlerle "Durduralım!" diyenlerin bir arada bulunduğu Amerika... Trump da savrulmakta. Ne yapacağını bilememekte! İşler bu nedenle zora girmekte. YPG'ye baktığımızda PENTAGON'un rol çaldığını görüyoruz. Trump istemese bile "DUR!" diyemiyor. Ya da kimse onu dinlemiyor. Bilemiyorum... Önümüzdeki günler önemli. ABD içinde son sözü kimin söyleyeceği büyük önem taşıyor. Ama YPG ile ABD BAYRAĞI yan yana geliyorsa ve inmiyorsa bu ziyaretten önce bize verilen bir mesajdı... Pentagon'dan... Bakalım silahların gölgesindeki bir dünya mı yoksa paranın hızıyla kurulan yeni dünya mı kazanacak... Trump'ın yerinde duramaması tahminlerimizi zorluyor. Ama bu ay sonuna kadar her şey açığa kavuşur gibi... Trump teslim de olsa kimse silahla YPG ile Türkiye'ye diz çöktüremez... Umalım ki her şey sulh ile çözülür! Sonuçta herkesin Türkiye'ye ihtiyacı var... Bekleyelim bakalım... NOT: Türkiye DEMOKRASİ TARİHİ BOYUNCA BU İKİ GÜCÜN ÇARPIŞMASINA SAHNE OLDU! Darbeler ve cuntalar bu kapışmanın eseriydi. Kimse Türkiye'yi diğerine bırakmak istemiyordu... Kendi kavgalarını Türkiye üzerinde de yapıyorlardı. Yapacaklardı da... Genelde kazanan ise FİNANSAL SİSTEM OLUYORDU! Bunu da eklemeden yapamadım! AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 09/05/2017 YENİ AKİT Hollanda, Fransa derken Abdurrahman Dilipak Fransa seçimlerinde sonuç belli oldu. %65 ile Macron seçimi 1. bitirdi.. Le Pen %35’de kaldı.. Le Pen aslında %25 oranında kendi tabanından oy alırken, Macron Le Pen’den kaçanları temsil ediyor. Macron biraz liberal, biraz Cizvit, biraz Rothschild.. Macronleaks skandalı sonuçta belirleyici bir etki yapmadı ama bundan sonrası ne olacağı belli olmaz. Trump da Macron’u ilk kutlayanlardan. Kimse bundan sonra ne olacağından emin değil. Şimdi Almanya seçimleri gündemde. Hollanda’dan sonra Fransa’da da seçimler tamamlandı. Ama artık Fransa’da da, Hollanda da ana muhalefet partileri belli. Zayıf bir koalisyonun karşısında güçlü bir muhalefet olarak faşistler var. Hemen hemen 3 aşağı 5 yukarı durum bu. Charlie Hebdo ile başlayan süreç Macron ile tamamlanacak mı, yeni bir evreye mi girecek göreceğiz. Bu arada Macron’un gelişi ile çöken Fransız aile sistemi de bir darbe daha almış oldu. Bunun sonuçlarını da önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ve tabii Macron’un AB, NATO politikalarının de şeklini bu süreçte öğrenmiş olacağız. Macron ABD ve Rusya ilişkilerini nasıl kurgulayacak. İslam, yabancı, göçmen, Türkiye ile ilişkiler konusunda bundan sonra nasıl bir yol izleyecek bütün bunlar önümüzdeki günlerde netlik kazanacak. İyi ya işte aynı zamanda kendi vatandaşın olan seçmene propaganda yap, “Hayır de” de. Tamam kampanya yapmamızı engelle, engelleyebiliyorsan. Bunun seçmen üzerindeki etkisi ortada. Ama herhalde vatandaşın elçiliklere, konsolosluklara gitmesini de engelleyecek halin yok. Sahi, mesela PEGİDA’lılara da karşı da aynı tavrı sergileyebilecek misiniz, yarın benzer bir konuda.. Yoksa kendinize demokrat mısınız. Bu arada bu efendilere hatırlatmak gerek. İnternet var. Herkes yeni kimlik alır, e-devlet kapısından girer oyunu kullanır. Onu da engelleyecek haliniz yok ya. Posta ile oylama konusunu nasıl engelleyeceksiniz.. Aslında farkında mısınız, idamın oylanması halinde sonucu tahmin ediyorlar. O sonucu engellemeye çalışıyorlar. Milli irade filan umurlarında değil.. Bakın asıl sorun idam değil, yarın eşcinsel evliliğini de dayatırlar ve bu konuda oylama yaptırmayız derlerse, ona da mı boyun eğeceğiz.. Bunların kutsal fikirleri var, o fikirler sizin kutsal değerlerinizden önce gelir.. Avusturya Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz, Türkiye’de idam referandumunun düzenlenmesi halinde Avusturya’da yaşayan Türk vatandaşlarının oy kullanamayacağını söyledi. Kurz, sandıkların kurulmasını engellemek için Viyana yönetimin yasal hakkı bulunduğunu iddia etti.. Almanya’da Sosyal Demokratların lideri Martin Schulz’ün yaptığı ‘Türkiye sandık kuramaz’ açıklamasının ardından, hükümet sözcüsü Steffen Seibert de bir açıklama yaptı. Seibert açıklamasında, «Politik olarak, Alman anayasasına ve Avrupa değerlerine uygun olmayan bir konunun Almanya’da oylanabilmesi düşünülemez” ifadelerini kullandı. Almanlar konuşur da Hollandalısı susar mı? Hollanda Dışişleri Bakanı Bert Koenders’in sözcüsü Dirk-Jan Vermeij, cuma günü yaptığı açıklamada, “İdam cezasının geri AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 09/05/2017 getirilmesi, Avrupa’nın değerlerinden ayrılmak demektir ve AB ve Avrupa Konseyi üyeliğiyle bağdaşmamaktadır” dedi. Hollanda yönetimi, Türkiye’de idam cezası oylanırsa, Hollanda’daki Türklerin oy kullanmasını önlemeye çalışacak. alarm veriyor. Aleme akıl vereceklerine kendilerine baksınlar. Selâm ve dua ile.. Bunlar millete güvenmiyor. Hani deseler ki, “Hayır demeleri için çalışacağız”, o zaman onları anlayacağım.. Milletin ağzını kapatarak konuşma özgürlüğünü engelleyerek ne kadar “demokrat ve özgürlükçü” olduklarını gösteriyorlar. Ya sarhoşlar ya da kafayı yemişler.. Bunlar “Erdoğan’ı öldür”cüler. Onlara özgürlük vaad edenler, onların sırtını sıvazlayanlar. Özdemir Sabancı’nın katillerini himaye edenler, 15 Temmuz darbecilerine kol kanat gerenler.. Avrupa İngiltere, Almanya, Fransa sacayağı üzerinde duruyordu. İngiltere ayağı çöktü. Fransız ayağı sallanıyor. Almanya desen zaten kamil bir devlet değil. Avrupa’nın yükü bu şartlarda tamamen Almanya’nın üzerinde kalacak. Bu şartlarda Almanya ne zamana kadar Avrupa’yı sırtında taşıyacak onu da göreceğiz.. Avrupalılar Türkiye’de, Türk tipi başkanlık sistemini tartışacağına, idam cezasını tartışacağına, Türkiye AB konusunu referanduma götürürse ne yapacaklarını düşünseler iyi ederler.. Türkiye de ayrılırsa AB içeridekilerin başına çöker.. AB bu kafa ile ne yaparsa kendine yapar. AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı Türkiye’nin AB’ye ihtiyacından fazladır.. Batılılar bize aba altından sopa göstereceklerine, tehdit edeceklerine önce kendileri PKK, PYD, DHKP-C ve FETÖ’ye niçin ve nasıl destek verdiklerinin hesabını vermeliler.. Çöken aile yapılarına, kaybettikleri gençlerine baksınlar. Dinleri de medeniyetleri de, bilimleri de çöktü. Ekonomik, siyasi ve hukuki düzenleri AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ