tmmob makina mühendisleri odası V. OTOMOTİV VE YAN SANAYİİ SEMPOZYUMU BİLDİRİLER KİTABI BURSA KASIM 1997 mmo yayın no :198 II OTOMOTİV SANAYİİ VE ARAŞTIRMA-GELIŞTIRME ÇALIŞMALARI Prof.Dr.Cem SORUŞBAY İTÜ Makina Fakültesi, Otomotiv Anabilim Dalı-İSTANBUL 1. GİRİŞ Günümüzde bilgi çağına girmiş olan dünyada, ulusların konumunu belirleyen en etkin ölçek teknoloji üretim düzeyidir. Üretim sistemlerinin ve iş sürecinin dayandığı teknoloji alt yapısındaki değişimler ulusların toplumsal, politik ve ekonomik yapısını etkileyecek düzeye ulaşmıştır. Buna bağlı olarak, 189O'lı yıllardan başlayarak emek-sanat bağımlı olan üretim kavramı, ilk kez ABD'de 1908 yılında otomotiv sanayiinde Model T'nin üretime başlaması ile Henry Ford tarafından başlatılan ve sonraki yıllarda giderek yayılarak 1927 yılında otomotiv sanayiini ABD'nin en önde gelen endüstrisi haline getiren seri üretim kavramına dönüşmüş ve yerini günümüzde gene otomotiv sanayiinde, Japonya'da geliştiren yalın üretim yöntemlerine terk etme aşamasına gelmiştir (Azcanlı, 1995). Diğer taraftan ileri malzeme teknolojisindeki hızlı gelişmeler de üretim sistemlerindeki bu gelişmeyi desteklemektedir. Bu değişim sürecinde bilim ve teknoloji üretme yeteneği gelişmiş olan ülkeler çağdaş uygarlık düzeyini sağlayabilmekte ve uluslararası rekabette egemen hale gelmektedirler. Bilim ve teknoloji üretimi ve onun gereği olan araştırma-geliştirme (AR-GE) çalışmaları kalkınmanın ve rekabet ortamında başarı sağlamanın tek yolu olmuştur. Türkiye tarım potansiyeli yüksek olan bir ülke olmanın getirdiği avantajlar nedeniyle tarım toplumu olma sürecini uzun yıllar sürdürmüş ve sanayi toplumuna geçiş aşamasını henüz tamamlamıştır. Bu genel yapı içerisinde otomotiv sanayii de küresel anlamda dünün rekabet kavramlarına uygun bir yapı içerisinde üretime devam etmekte ve genelde teknoloji üretimine dayalı olmayan, lisans altında üretim yapan yapısını büyük ölçüde sürdürmektedir. Yirmi birinci yüzyılda giderek yaygınlaşacak olan bilgi toplumu ortamında, teknoloji rekabetine uyum sağlayabilmek için ülkemizde otomotiv kuruluşlarında da AR-GE çalışmalarının hız kazanması zorunlu olmuştur. Ancak bu sürecin gerçekleşmesindeki başarı oranı,bir ölçüde ülke genelindeki koşullardan da tam anlamıyla soyutlanamayacaktır. 2. BİLİM VE TEKNOLOJİ ÜRETİMİ Topluma sunulacak yeni ürünlerin oluşturulmasında izlenecek üretim çevriminin başlangıç noktası temel araştırmalardır (Şekil 1.) Temel bilimler konusundaki çalışmalar, uygulamaya direkt olarak yönelmediği için genelde üniversitelerde ve araştırma laboratuvarlarında devlet politikası kapsamında ve büyük ölçüde devlet desteği ile gerçekleştirilmektedir. (Çetinkaya, Uysal ve Mazgit, 1995) Temel araştırmaların zenginliği uygulamalı araştırma çalışmaları için kaynak oluşturmaktadır. Uygulamalı araştırma belirli bir ürünün veya yöntemin oluşturulmasına yönelik çalışmaları içermekte olup elde edilen sonuçlar genelde patentle tescil edilir. Bu süreçleri izleyen geliştirme aşamasında ise daha önce elde edilmiş olan bulgulardan yararlanılarak yeni ürünlerin veya yöntemlerin oluşumu sağlanmaktadır. Bu çalışmalar üniversite ve devlet araştırma laboratuvarlarının dışında sanayi kuruluşlarının kendi bünyesindeki AR-GE birimlerinde de yapılmaktadır. Bunu izleyen aşamada ise ürün-yöntem geliştirme çalışmaları sanayi kuruluşlarının kendi iç yapılarında gerçekleştirilmekte ve direkt üretime yönelik olarak yapılmaktadır. Üretim aşamasını, pazarlama işlemleri sonucunda mal veya hizmetin topluma sunulması aşamaları izlemektedir. Bilim ve teknoloji üretim sistemini tanımlanan bu aşamalar arasında en öncelikli olanı, gelişmiş ülkelerde genellikle temel araştırmalardır. (Çetinkaya ve diğ., 1995). Gelişmekte olan ülkelerde ise temel araştırmalara gereken önemin verilmemiş olması, teknoloji üretimi açısından engel oluşturmakta ve sanayiinin dışa bağımlılığına neden olmaktadır. Bunun yanı sıra teknoloji üretimini destekleyecek alt yapının mevcut olmaması da gelişmekte olan ülkelerin karşılaştığı engellerden biridir. Nitelikli insan kaynaklarının sınırlılığı, laboratuvar olanaklarının ve bilgiye erişim sistemlerinin kısıtlılığı, patentleme konusundaki hizmet ve alışkanlıkların yetersizliği alt yapı eksikliğinin başlıca nedenleridir. Ülkemizdeki durum değerlendirildiğinde, genel anlamda bilim ve teknoloji üretme yeteneğinin yeterli düzeyde olmadığı görülmektedir. Ülkemizde önde gelen sektörlerden biri olan otomotiv sanayii de mevcut hali ile bu duruma uymaktadır. Teknoloji üretiminde en başta yer alan ülkelerde GSMH'dan AR-GE çalışmalarına ayrılan pay % 3 dolaylarında iken, Türkiye'de 1990 verilerine göre ancak % 0.33 mertebesindedir (TÜSİAD.1994) 51 Ülkelerin AR-GE yeteneğinin değerlendirilmesinde geçerli olan diğer bir gösterge de on bin aktif nüfus başına düşen araştırıcı personel sayısıdır. Türkiye'de tam zaman eşdeğeri olarak toplam araştırıcı sayısı 1990 verileri ile 16246 olup, on bin nüfus başına düşen araştırıcı sayısı 7'dir. (TÜBİTAK, 1993) . Bu değer Japonya için 88, ABD için 67, Almanya için 57, İspanya için 38 ve G.Kore için 53 olarak bulunmaktadır.(Saatçioğlu, 1994) 3.OTOMOTİV SANAYİİNDE AR-GE ÇALIŞMALARININ DURUMU AR-GE sistemlerinin incelenmesindeki yaklaşımlardan biri sistemin girdi-çıktı yönünden değerlendirilmesidir. (Çetinkaya ve dig., 1995) Temel girdilerin başında nitelikli insan gücü gelmektedir. Türkiye'de nüfusa orantılı olarak belirlenen araştırıcı sayısı, teknoloji üretiminde önde gelen ülkelere oranla çok düşük düzeydedir. Toplam araştırıcı sayısı, 1990 yılı verileri ile 37877 olup bunun % 75.4 kadarını üniversitelerdeki ve % 16.2 kadarını da kamu kuruluşlarındaki personel oluştururken, özel kuruluşların bünyesindeki araştırmacı personel toplam sayının sadece % 8.4 kadarıdır (TÜBİTAK, 1993) Türkiye'deki AR-GE çalışmalarına yönelik parasal kaynakların göstergesi olarak Tablo 1'de tanımlanan GSMH'dan AR-GE çalışmalarına ayrılan pay, sanayii için geneldeki yetersizliği belirgin olarak vurgulamaktadır. AR-GE harcamalarına kuruluşların katkı oranları değerlendirildiğinde ise çarpıcı bir tablo ortaya çıkmaktadır (Şekil 2) Bilim ve teknoloji üretiminde önde gelen ülkelerde özel sektörün toplam AR-GE harcamaları içerisinde payı % 70 mertebelerine ulaşırken, Türkiye'de bunun tam tersi geçerlidir. Ülkemizde üniversitelerin toplam AR-GE harcamalarındaki payı 1990 verileri ile % 68 mertebesindedir. AR-GE çalışmaları için gereken alt yapı durumunun bir göstergesi olarak üniversite kitaplıklarına bir yılda giren yayın sayısı ele alındığında ise gene ortaya çıkan sayının son derece yetersiz olduğu görülmektedir. (Şekil 3). Diğer taraftan AR-GE sisteminin çıktıları değerlendirildiğinde, Türkiye'nin bilime katkısı otomotiv sanayii açısından son yıllardaki gelişimi ile dikkat çeken ülke konumundaki G.Kore ile karşılaştırmalı olarak Şekil 4'de görülmektedir. 1980'li yılların başlarında uluslararası indekslere giren yıllık yayın sayısı daha düşük iken, 1983 yılından itibaren kaydedilen hızlı artış sonucunda G.Kore, bilime katkı payı açısından Türkiye'den çok farklı bir konuma ulaşmıştır. Teknolojik düzeyin bir ölçüsü olarak onaylanan yıllık toplam patent sayısı da benzer bir tablo ortaya koymaktadır. Türkiye'nin patent sayısında on yıllık dönemde önemli bir değişim gözlenmez iken G.Kore'nin patent sayısında hızlı bir artış sağlandığı görülmektedir. (5). Bu olumsuz durum 1993 yılında gerçekleştirilen Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısında vurgulanmış ve 1993-2003 dönemi için on bin nüfus başına araştırıcı sayısının 15'e ulaşması, GSMH içindeki AR-GE harcamaları payının % 1'i aşması, bilime katkı sıralamasında Türkiye'nin dünya ülkeleri arasında otuzunculuğa çıkartılması ve AR-GE harcamalarında özel sektör payının % 30 mertebesine çıkartılması hedefler arasında belirtilmiştir. Burada Türkiye genelinde tüm sanayii sektörlerini kapsayan araştırma düzeyinin ölçütleri üzerinde durulmuş olmasına karşın aynı genel yapının otomotiv sanayii için de geçerli olduğunu söylemek mümkündür. Ürün bazındaki çıktılar değerlendirildiğinde bu durum açık olarak gözlemlenebilmektedir. (Şekil 6) Son yıllarda otomobil üretiminde büyük aşamalar kaydeden G.Kore örneği ele alandığında, yıllık otomobil üretimindeki değişim, AR-GE alt yapısındaki değişime paralel olarak değişen sonuçlar ortaya koymaktadır. 1980'li yılların başlarına kadar Türkiye seviyesindeki otomobil üretimi daha sonra bilimsel ve teknolojik alt yapıdaki gelişime paralel olarak artış göstermiş ve Türkiye'nin çok üstündeki seviyelere ulaşmıştır. 4.SONUÇLAR Mal ve hizmet üretiminde rekabetin yaşandığı dönem kapanmış ve günümüzde yerini teknoloji üretiminde yoğun rekabetin yaşandığı ortam almıştır. Türkiye henüz sanayileşme eşiğini tam anlamda aşamamış bir ülke olarak, çağın bu önemli değişimine uyum sağlayamamaktadır. Türk otomotiv sanayii üzerinde, tanımlanan bu genel çerçeve içerisinde, mevcut sistemin AR-GE girdilerinin ve yeterince oluşturulamayan alt yapının etkisi büyüktür. Ancak son yıllarda Türkiye'nin bilim ve teknoloji politikasındaki olumlu hareketlenmeler ve bunun sonucu olarak sanayi kuruluşlarına uygulanan AR-GE teşvikleri ve alt yapıdaki aşamalar sonucunda otomotiv sanayii teknoloji yeteneğini yükseltme aşamasında gene önde gelen sektörlerden biri olma konumundadır. Bu gelişime paralel olarak yakın dönemde, ülkemizin önde gelen üniversitelerinde, ülke genelinde AR-GE alt yapısını oluşturan bilimsel çalışmalar ve dolayısı ile bu çalışmaların ürünü niteliğinde olan uluslararası düzeydeki yayınlar da artış göstermiştir. Bu nedenle son dönem verileri durum değerlendirildiğinde AR-GE girdilerindeki gelişim ortaya çıkacaktır. 52 Türkiye'nin ana hedefi "Çağdaş medeniyetler seviyesine çıKmaKtır". Geçmişte, 19 Yüzyılda Almanya'da, 20.Yüzyılda da Japonya ve G.Kore'de yaşanan teknolojik aşamalar Türkiye için olabilirlerin en önemli örnekleridir. Bu çerçeve içerisinde değerlendirme yapıldığında olumlu devlet politikası ve ekonomik desteği, nitelikli insan gücünün yaratılması, sanayi kuruluşlarının AR-GE yeteneklerinin artırılması, Türkiye'nin bilime katkı düzeyinin artırılması, üniversiteler ile sanayi kuruluşlarının etkileşiminni ve işbirliğinin eğitime ve araştırmaya yönelik olarak sağlanması sonucunda amaçlanan hedeflere ulaşılabilecektir. KAYNAKLAR -Azcanlı, A., 1995, Türk Otomotiv Sanayiinin Tarihsel Gelişimi, Otomotiv Sanayii Derneği, istanbul. -Babacan, M., 1995, Türkiye'de Araştırma, Geliştirme, Teknoloji Üretimi Nasıl Yaygınlaştırılabilir, No.1010, İstanbul Ticaret Odası, Yayın No1995-3, İstanbul -Çetinkaya, M.Uysal, Y.ve Mazgit, İ., 1995, Türkiye'de Araştırma, Geliştirme, Teknoloji Üretimi Nasıl Yaygınlaştırılabilir, No:2001, istanbul Ticaret Odası, Yayın No. 1995-3, istanbul -Gürüz, K., 1994, Yükseköğretimde Bilim ve eğitim, Bilim ve Eğitim, Bilimsel Toplantı Serileri 2, s.97, TUBA, Ankara -Otomotiv Sanayii Derneği, 1994, Türk Otomotiv sanayii-Genel ve istastiksel Bilgiler Bülteni, Yayın No.25 OSD, İstanbul -Saatçioğlu, O., 1994, 2000'li Yıllarda Bilim ve Eğitim Temel ve Uygulamalı Bilimler, Bilim ve Eğitim, Bilimsel Toplantı Serileri 2, s. 173, TUBA, Ankara. -TÜBİTAK, 1993, Türk Bilim ve Teknoloji Politikası, 1993-2003, TÜBİTAK, Ankara. -TÜSİAD, 1994, Türkiye'de ve Dünya'da Yüksek Öğretim, Bilim ve Teknoloji, Yayın No. TÜSİAD/94, 6-167, İstanbul 53 Tablo I. Bazı Ülkelerde GSMH'dan AR-GE Çalışmalarına Aynlan Pay (1990 verileri) (Babacan, 1995) GSMH'dan AR-GE Harcamalarına Ayrılan Pay ÜLKELER [%] İsrail 3.10 Japonya 2.98 İsviçre 2.86 Almanya 2.83 A.B.D. 2.78 isveç 2.76 Fransa 2.40 İngiltere 2.26 Hollanda 2.17 Norveç 1.93 Kore 1.88 Kanada 1.37 Tayvan 1.12 Pakistan 0.98 Hindistan 0.88 Güney Afrika 0.76 Türkiye 0.33 Tayland 0.21 54 D Özel Sektör • Üniversite Şekil 2. AR-GE Harcamalanna Üniversitelerin ve Özel Sektörün Katkı Oranlan (TÜBİTAK, 1993) 55 TOPLUM ve PAZAR TEMEL ARAŞTIRMA UYGULAMALI ARAŞTIRMA I DENEYSEL GELİŞTİRME PAZARLAMA i t 1 r Ü R Ü N - 1 YÖNTEM GELİŞ TIRME "• ÜRETİM İleri besleme Geri besleme Şekil 1. Bilimsel ve Teknolojik Üretim Aşamalan (TÜSİAD, 1994) 56 1 8 000 7282 95 / <bT Şekil 3. Üniversite Kitaplıklarına Giren Yıllık Yayın Sayısı (TÜBİTAK, 1993) 57 20 2500 000 2000 000 Güney Kore Türkiye •o m ._ 1500000 O Ü 1000000 500000 - o-l1962 1965 1968 1971 1974 1977 1980 1983 1986 1989 1992 1995 Yıl [-] Şekil 6. Yıllık Otomobil Üretimi (Otomotiv Sanayii Derneği, 1994) 59 DÜNYA OTOMOTİV SANAYİİNE BİR BAKIŞ Prof.Dr. Ercan TEZER Otomotiv Sanayii Derneği Genel Sekreteri 1. OTOMOTİV SANAYİİ VE EKONOMİDEKİ ÖNEMİ Otomotiv sanayii, tüm sanayileşmiş ülkelerde ekonominin lokomotifi olarak kabul edilmektedir. Otomotiv sanayii bugün dünyada ulaşmış bulunduğu teknolojik düzey ile gelişmiş bir sanayi dalı olmasına karşılık, bu sanayiinin halen büyük bir gelişme potansiyeli bulunmaktadır. Sektörün ekonomideki sürükleyici-lokomotif etkisinin nedeni, otomotiv sanayiinin diğer sanayi dallan ve ekonominin diğer sektörleri ile olan çok yakın ilişkisidir Otomotiv sanayii demir-çelik, petro-kimya, lastik gibi temel sanayi dallannda başlıca alıcı ve ihtiyaç duyduğu teknoloji nedeni ile bu sektörlerdeki teknolojik gelişmenin sürükleyicisidir. Sektör ürünleri olan motorlu taşıt araçları turizm, altyapı ve inşaat ile ulaştırma ve tarım sektörlerinin gerek duyduğu her çeşit motorlu araçları sağlamaktadır. Otomotiv sektörü kendisi dışında, ham madde ve yan sanayi ile otomotiv ürünlerinin tüketiciye ulaşmasını sağlayan ve bunu destekleyen pazarlama, bayi, servis, akaryakıt, finans ve sigorta sektörlerinde geniş iş hacmi ve istihdam yaratmaktadır. Otomotiv sektörü ülkedeki savunma sanayiinin de gelişmesinde büyük bir rol oynamakta ve ülkedeki teknolojik düzeyin yükselmesinde temel oluşturmaktadır. PAZARLAMA/BAYİ DEMİR ÇELİK AKARYAKIT PETRO KİMYA LASTİK ANA SANAYİ ULAŞTIRMA TEKSTİL YAN SANAYİ SAVUNMA SANAYİİ TURİZM CAM TARIM ELEKTRİK/ ELEKTRONİK FİNANS / SİGORTA MAKİNE İMALAT ALT YAPI/İNŞAAT Otomotiv sektörü ekonomi için güvenilir ve en kolay vergi alınabilen bir sektör niteliği taşımaktadır. Motorlu taşıt araçlarının trafiğe çıkmadan önce kayıt ve tescil zorunluluğu, vergi alımını kolaylaştırmakta ve vergi gelirlerinin kaybını önlemektedir. Bu nedenle çoğu hükümetler güvenilir vergi gelirini artırmak amacı ile bu sektörde yüksek oranda vergi uygulamakta ve gerekli olsa da vergi indirimini tercih etmemektedir. Sektördeki firmalarda sınai ve ticari kazançlardan alınan genel vergilere ek olarak, sektör ürünlerinin satışı ve kullanımı sırasında uygulanan çeşitli vergiler aşağıdaki alanları kapsamaktadır 1. 2. 3. Araçların satışı (edinilmesi) sırasında alınan peşin vergi; Araçların kullanılması nedeni ile yıllık olarak alınan vergi ve Akaryakıt tüketimi üzerinden alınan vergi Otomotiv sektörünün yaratmış bulunduğu bu vergi gelirlerinin toplamı, gelişmiş ülkelerde genel vergi gelirinin % 15 ile 20 sini oluşturmaktadır. Bu vergi gelirlerinin AB ülkelerinde toplam vergi gelirleri içindeki payı % 18 dolayındadır. Bu özellikleri nedeni ile otomotiv sanayii, stratejik bir sanayi dalı olarak hükümetlerin yakın ilgisini çekmekte ve bu sektör için özel bir planlama yapılmaktadır. Özellikle hızla küreselleşmekte olan bu sektörde rekabet büyük yoğunluk kazanmakta ve sanayileşmiş ülkeler ile ekonomik birliklerde bu sektörün korunması ve rekabet gücünün geliştirilmesi için özel yöntemler uygulanmaktadır. Otomotiv sanayiinde gelişme, değişen pazar ve rekabet koşullan nedeni ile süreklidir. Türkiye'deki otomotiv sanayii de bu sürecin dışında kalamaz. Özellikle Gümrük Birliği Karan ile birlikte 1990 öncesi koşullara göre çok farklılıklar taşıyan pazar ve rekabet koşullan, Türkiye'deki otomotiv sanayiini yeni bir yapılanma sürecine sokmuş bulunmaktadır. Bu sürecin mutlaka küreselleşme olgusu ve dünya pazarlanndaki gelişmelerin çerçevesinde oluşacağı göz önünde bulundurulmalıdır. 60 2 OTOMOTİV SANAYİİNİN GELİŞMESİ Otomotiv sanayiinin kuruluşu 1900 lu yıllara dayanmaktadır. Başlangıçta müşterinin siparişi üzerine ustalar tarafından sürdürülen ve tümü ile kişisel bilgi ve beceriye dayanan üretim yapısı, H.Forcfun ABD'de geliştirdiği "Kütlesel Üretim" yöntemi ile kısa bir sürede büyük bir sanayi haline dönüştü. Geniş bir pazar olan ABD pazarında üretimi kısa sürede çok yüksek adetlere ulaştı. 1940 lı yıllarda Avrupa'da gelişen üretim, II.Dünya savaşının başlaması ile gelişmesine ara verdi. Avrupa'da savaşı izleyen yıllarda "Ürün Farklılaşmasına Dayalı Üretim" yöntemi ile pazar isteklerini öne alan bir sistem geliştirildi. Özellikle Almanya başta olmak üzere İngiltere, Fransa ve italya'da sanayi yeniden kurulmaya başladı. Bunun yanında 1960 lı yıllardan itibaren ABD fıımalan Avrupa'da doğrudan veya yerel firmalarla işbirliği halinde kurdukları tesislerle yalnız Avrupa pazarına uygun ürünlerin üretimine başladılar. Savaş sonrasında hızla gelişen Avrupa ekonomisi ve kişi başına gelirdeki artış yanında ulaştırma alt yapısındaki gelişmeler, B.Avrupa otomotiv sanayinin hızla büyümesine neden oldu. 1960 yılında B.Avrupa'daki üretim 6.1 milyon adet ile, ABD'nin 7.0 milyon adet olan üretimine yaklaştı. Bu yıllarda Japonya' da üretim 0.I65 milyon adet dolayında idi. 1970 li yıllarda otomotiv sanayiinde bir yandan Japonya'da 'Yalın Üretim" ile kaliteyi geliştiren ve maliyeti düşüren yeni bir üretim yöntemi geliştirilirken, ABD ve B.Avrupalı firmalar gelişen pazarlarda yeni yatırımlara giriştiler. Türkiye'nin de içinde bulunduğu bu pazarlar arasında özellikle Meksika, Brezilya ve Arjantin gibi ülkeler yer aldı. Otomotiv Sanayiinin Gelişmesi (1920-1966) BD.ULKELER • G.KORE • JAPONYA OS O\ O\ OV O\ ON Tablo 1 (1.000) Yıllar 1920 1940 1950 1960 1970 1980 1990 1996 B.AVRUPA 61 900 1,100 6,158 10,400 10,090 14,527 14,570 K.AMERIKA 2,321 3,876 6,950 7,000 7,490 7,221 7,679 8,157 JAPONYA G.KORE D.ÜLKELER 165 - 100 648 57 1,514 4,302 5,922 3,179 7,038 9,947 7,864 987 2,265 TOPLAM 2,382 4,776 8,050 13,423 21,717 25,920 37,442 38,778 1980 li yıllarda Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun hızla gelişmesi ve Tek Pazar'a doğru yapılanma, otomotiv sanayiinin üye ülkeler içinde yayılmasını sağladı. Bu arada yeni üye ülke ispanya'da özel teşviklerie yeni ve önemli yatmmlar yapıldı. Bu dönemde Japon fıımalan da ABD ve AB ülkelerinde yeni tesisler kurarak üretimlerini deniz aşın ülke pazarlarına taşıdılar. Bu gelişme 1960 yıllarda ABD firmalarının B.Avrupa pazarında yerel koşullara uygun üretim yapmaları ile bir benzerlik taşımaktadır. Japon otomotiv sanayiinin batılı sanayileşmiş ülkelere göre çok daha farklı yöntemlerle üretime başlamalar ve bunu pazann bulunduğu yörelerde gerçekleştirmesi sonucu, özellikle 1980 li yılların ikinci yansında ABD ve AB ülkelerindeki üreticiler, Japon ürünlerine karşı önemli 61 oranda pazar kaybı ile karşılaştılar. Ancak kısa sürede 'Yalın Üretim" tekniklerinin bu firmalarca da geliştirilerek uygulanması ile tekrar eski rekabet güçlerine kavuştular. 1990 yılından itibaren uluslararası otomotiv pazarlarında G.Kore ürünleri hızla yayılmaya başladı. G.Kore firmalan, hükümetin özel ve istikrarlı planlan ile kısa zamanda gelişti ve üretimi 1996 yılında 2.2 milyon adet ile önemli bir düzeye ulaştı. Bu firmalar 1994 yılından sonra özellikle Eski Doğu Bloku Ülkelerindeki tesisleri satın almak suretiyle, AB pazarı çevresinde yaklaşık 500 bin adetlik bir otomobil üretim kapasitesi yaratmak üzere yatmmlara başladılar Otomobil üretiminin önemli oranda değişiklik gösterdiği 1970 -1996 yıllan arasında Japonya'nın dünya üretimindeki payı % 7 den % 20 ye yükselmiştir. Buna karşılık B.Avrupa'nın payı % 46 dan % 37 ye ve ABD'nin payı ise % 33 den % 19 a gerilemiştir. 1970 -1996 yıllan arasındaki 26 yıl içinde dünya üretimi 1.8 katı artış göstermiştir. Bu dönemde ABD' nin üretimi az miktarda (% 8) artarken, üretim B.Avrupa'da 1.4 katı, Japonya'da 2.5 katı artmıştır. Sanayileşmiş ülkelerin üretim tesislerini gelişen pazarlara taşımalar nedeni ile diğer ülkeler grubundaki otomobil üretimi 4.7 katı gibi çok yüksek oranda artmış bulunmaktadır. Öte yandan G.Kore'nin üretimi 1990 - 1996 yılları arasında 2.3 katı gibi yüksek bir oranda artmıştır. Tablo 2 Ülke Japonya ABD Almanya Fransa G.Kore İspanya İngiltere İtalya Firma Sayısı (8) (8) (5) (2) (3) (5) (7) (1) 8 Yerel Firma 3 Yerel+ 5 Japon 3 Yerel+ 2 ABD 2 Yerel 3 Yerel 2 Fransız+ 2 ABD+ 1 Alman 1 Fransız+1 Alman + 2 ABD+ 3 Japon 1 Yerel 1996 Yılı Otomobil Üretimi (1.000) 7,864 6,080 4,540 3,148 2,265 1,942 1,686 1,318 1996 yılı verilerine göre sektördeki ilk 8 ülkenin toplam üretimdeki payı % 75 dolayındadır. Bu ülkelerden Japonya 8 üretici firma ile 1996 yılında 7.8 milyon otomobil üretmiştir. ABD lerinde, 3 Amerikan ve 5 Japon firması tarafından toplam 6.1 milyon otomobil üretilmiştir. Japonya, G.Kore, Fransa ve italya'daki otomobil üretiminin tümü ile yerel firmalar tarafından yapılmaktadır. Türkiye'de ise 1996 yılında 208 bin otomobil üretimi 5 firma tarafından yapılmış ve 1996 yılında bu firmalara ek olarak 3 yeni firma yatınm çalışmalanna başlamıştır. 1998 yılında firma sayısı 9 a yükselecektir. 1996 yılında üretimin bölgelere göre dağılımında, AB ülkelerinin oluşturduğu B.Avrııpa 14.6 milyon adet üretim ile % 38 pay almaktadır. ABD, Kanada ve Meksika'dan oluşan K.Amerika'daki üretim 8.2 milyon (% 21), Japonya'da 7.9 milyon (% 20) ve G.Kore'de ise 2.3 milyon (% 6) olmuştur. Diğer ülkelerin dünya üretimindeki payı ise % 15 dir. 3. OTOMOTİV SEKTÖRÜNÜN DÜNYADA YAYILMASI Otomobil üretiminin sanayileşmiş ülkelerden diğer ülkelere yayılmasında çok değişik faktörler rol oynamaktadır. Sanayileşmiş ülkelerde iç pazarın doyum noktasına gelmesi yayılmanın başlıca nedenidir. Bu ülkelerde otomobil yoğunluğunu her 1.000 kişi için 500 ila 600 adet düzeyine ulaşmış bulunmaktadır. 1970 li yıllarda sanayileşen ülkelerde otomotiv sanayiinin kurulması için hükümetler özel teşvik sistemleri uygulamıştır. Bu ülkelerde ekonominin gelişmesi ile artan talep motorlu araçlann komple ithalatı yerine, genel olarak başlangıçta ithal ikamesine dayalı olarak kurulan otomotiv sanayii ile karşılanmaktadır. Bu amaçla CKD ithalatına dayalı bir montaj sanayii kurulmaktadır. Yerel sanayiinin yüksek gümrüklerle korunması yerinde üretimin gelişmesine yardımcı olmuştur. Gelişmiş pazarlardaki yayılmada ise temel hedef bu pazarlarda daha yüksek pazar payına ulaşmaktır. ABD firmalan Avrupa'da ve Japon firmalan Avrupa ve ABD'de bu pazarlann ihtiyacına uygun modelleri yerinde üreterek pazarda daha yüksek pay almayı sağlamışlardır. 1996 yılında dünyada üretim yapan çeşitli ülkelere ait firmalann üretim yaptıktan ülkelere göre dağılımı otomotiv sanayinin dünyadaki yayılmasına ilişkin sonuçlan göstermektedir. 62 Tablo.3 FİRMALAR AB (%) ABD ;%) JAPON ;%) GKORE (%) DİĞERLERİ (%) TOPLAM (1.000) AB 80 8945 3585 36 4 Üretimin Yapıldığı Ülkeler JAPONYA ABD 499 3 55 20 0 0 0 5463 0 0 7.864 2.360 67 0 32 G.KORE 0 0 0 0 2.109 TOPLAM 1923 0 9866 935 100 177 8 95 1.863 11 158 100 8 0 100 818 8 2.109 0 0 7.864 17 0 92 0 0 8.114 DİĞER 0 0 0 0 5 13.061 •o 290 11658 2286 100 611 643 100 34968 1996 verilerine bakıldığında Japonya ve G.Kore'de yalnız bu ülkelerin ulusal firmalarının taşıt araçlan üretimi yaptığı görülmektedir. Esasen bu ülkelerin yalnız sanayiiye değil aynı zamanda diğer ülkelerden yapılan ithalata karşı da çok aşın oranda kapalı olduğu bilinmektedir. Buna karşılık özellikle Japon fiımalannın üretim tesisleri tüm dünyaya yayılmış bulunmakta ve G.Kore firmalan da dünya üzerinde yayılmak üzere yoğun çaba göstermektedir. Japon fiımalannın yurt dışı tesislerindeki üretimi toplam üretimi içinde % 33 e yükselmiş bulunmaktadır. Yurt dışı tesislerin üretimdeki ağırlığı ABD'nde (% 20) yer almaktadır. AB firmalarının AB dışı üretimi % 20 oranındadır ve diğer ülkelerdeki üretim G.Amerika ağırlıklı olmak üzere % 17 değerindedir. ABD firmalannın ABD dışı üretimi, özellikle B.Avrupa'da sürdürdükleri yüksek sayıdaki üretim nedeni ile % 45 oranına yükselmiştir. Üretim yapılan ülkeler arasında, AB ülkelerinin payı ise % 36 gibi yüksek orandadır. Otomotiv sanayiinin bu şekilde belirti firmalarda yoğunlaşmasına karşılık, giderek daha fazla küreselleşmesi, aynı zamanda bu sektördeki teknik mevzuatın ülke ve bölge sınıriannı aşarak küreselleşmesine de neden olmaktadır. 4. ÜRETİCİ FİRMALARIN DURUMU Otomotiv sanayiindeki firmalann sayısı giderek azalmaktadır. Daha önceki yıllarda 60 dolayında bulunan üretici firma sayısı, özellikle son 10 yıl içinde birleşme veya satın alma yolu ile 30 dolayına inmiştir. Halen firmalar arasında devir veya satın alma yolu ile birleşme süreci devam etmektedir. Bu süreç özellikle yan sanayide daha da büyük bir hız kazanmıştır. Yoğun rekabet yanında Ar-Ge çalışmaları ile teknolojik gelişmelerin giderek daha yüksek maliyete ulaşması, bu gelişmeyi daha da hızlandırmaktadır. 1996 yılı verilerine göre üretimdeki ilk 10 firmanın yıllık 52 milyon adet taşıt aracı üretimindeki payı % 71 ve 20 firmanın payı ise % 91 oranındadır. Otomobil üretimindeki paylar ise sırası ile % 72 ve % 95 değerindedir. GM, FORD ve CHRYSLER'den oluşan ABD firmalarında hafif ticari araç üretimi toplam üretimlerinin yaklaşık % 40 gibi önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. İlk 10 firma arasında 3 ABD, 3 Japon, 1 Alman, 2 Fransız ve 1 İtalyan Firması yer almaktadır. Otomobil üretimi toplam motorlu taşıt aracı üretiminin % 70 ini oluşturmaktadır. Otomotiv sanayiindeki bu yayılma, gelişmiş pazariann doyması ve özellikle gelişen pazarlardaki yeni yatınm projelerindeki son yıllarda meydana gelen yeni artışlar, otomotiv sanayiini önemli bir "Aşın Kapasite" olgusu ile karşı karşıya bırakmaktadır. 1985 yılında 5 milyon adet/yıl olan aşırı kapasite, 1995 yılında 12 milyon adet/yıl değerine çıkmıştır. Halen Çin, Hindistan ve Endonezya gibi Asya; Brezilya ve Arjantin gibi G.Amerika ülkeleri yanında Polonya, Çek ve Slovak Cumhuriyetlerindeki projelerin tamamlanması ile bu aşın kapasitenin 2000 yıllarında 21 milyon adet/yıl olması beklenmektedir. Bunun sonucu 1985 yılında % 90 olan KKO değeri 2000 li yıllarda % 73 e düşecektir. Tablo 4. Kapasite Satış Aşın Kapasite Kapasite Kullanma Oranı 1985 50 45 5 %90 (Milyon) 1995 2000 62 79 50 58 12 21 %81 %73 Aşın kapasitenin bölgeler arasındaki dağılımında % 43 ile Asya-Pasifik bölgesi ilk sırayı almaktadır. Bu bölgede 1995 yılında 7.5 milyon adet/yıl olan kapasite fazlalılığının 4 milyon adedi Japonya'ya aittir. Bu bölgeyi % 27 ile B.Avrupa izlemekte ve kapasite fazlası 4.5 milyon adede ulaşmış bulunmaktadır. Aşın kapasite içinde ABD % 16 (2 milyon), D.Avrupa % 9 (1 milyon) ve G.Amerika % 5 (0.6 milyon) pay almaktadır. 63 5. GELECEKTEKİ GELİŞMELER Otomotiv sektöründe geleceğe yönelik önemli gelişmeler beklenmektedir. .Otomotiv sanayiinin teknolojik olarak gelişmiş bir sanayii olmasına rağmen, halen önünde değişen pazar ve rekabet koşullarına göre önemli bir gelişme potansiyeli bulunmaktadır. Bu potansiyel gelişmiş pazarlarda yeni model-yeni teknoloji; gelişen pazarlarda ise kapasite ve bu pazarlara uygun araç üretimine ilişkin yatınmlan gerektirmektedir. 2005 yılı için üretim tahminleri, üretimin dünya genelinde % 20 artacağına dayanmaktadır. Bu üretim artışı AB, K.Amerika ve Japonya'da düşük oranda kalacak buna karşılık G.Kore başta olmak üzere D.Avrupa, G.Amerika ile Asya-Pasifık bölgesinde daha yüksek üretim artışı görülecektir. G.Kore ile biriikte bu bölgede özellikle Çin, Hindistan, Tayland ve Tayvan başta olmak üzere Endonezya, Malezya, Filipinler, Vietnam ve Pakistan'dan oluşan ülkelerde 7.7 milyon adetlik bir artışla, 2000 li yıllarda 15.8 milyon adetlik bir kapasitenin ortaya çıkabileceği tahmin edilmektedir. Tablo 5. Bölgeler 1990 1996 2005 1,168 Asya Pasifik 1,750 D.Avrupa 2,012 1,789 987 G.Kore 2,264 G.Amerika 744 1,728 376 Diğerleri 459 7,680 8,160 K.Amerika B.Avnıpa (AB) 14,527 14,579 Japonya 9,948 7,863 37,442 38,592 Toplam Gelecekteki gelişmelerin üreticiler ve pazar açısından başlıca nitelikleri aşağıdaki gibi özetlenebilir. 3,500 2,800 5,200 2,300 600 9,000 15,400 7,700 46,500 1.000 2005/1996 (%) 200 56 48 35 30 12 5 0.9 21 5.1. ÜRETİCİ FİRMALARLA İLGİLİ GELİŞMELER -Küresel stratejiler çerçevesinde şirketler arasında birleşme, satınalma yolu ile devir veya çeşitli düzeylerde işbirliği ve yeni ortaklıkların kurulması sonucu üretimin giderek belirli şirketlerde yoğunluk kazanması süreci artarak devam edecektir. -Bu şekilde genişleyen ve küreselleşen şirketlerde "Küresel Araç Konsepti" ile ilgili çalışmalar hız kazanacaktır. Bu amaçla oluşturulan "Küresel/Yerel Şirket' anlayışı ile küresel pazarlara yerel ürünlerin üretilmesi ve pazarianmasında yeni yöntemlerin geliştirilmesi gereklidir. Yeni ürün geliştirmede yerel ve küresel yönetimlerin üstün yönlerinin kullanılması esas alınmaktadır. -Şirketler arasında ortak AR-GE projeleri ile biriikte ana ve yan sanayi arasında ortak proje (Co-design) yanında şirketler arasında ortak-biriikte üretim (Co-production) uygulamaları yaygınlaşacaktır. Bunun yanında müşteri ile biriikte yeni ürün yaratma (Cacreating with customer) olarak adlandınlabilecek yeni gelişen bir uygulama gündemde bulunmaktadır. -AR-GE ve insan gücü eğitimi amacı ile ulusal ve bölgesel düzeydeki "Devlet Yardımları" fonları ve hükümetler ile ekonomik birliklerin bu projelere destekleri artarak devam edecektir. -Tedarikçilerle işbirliğini daha da artıracak ve üretim giderlerini azaltacak çalışmalara ağırlık verilecektir. -Değişen ve giderek küreselleşen çevre ve güvenlik standardlanna uyum amacı ile, yeni motor teknolojileri, hafif yapı ve yeni malzemeler ile yeniden kazanım teknolojileri gelişecektir. Araçlarda gazyakıtlann kullanımı yanında elektrik motoriu araçlann geliştirilmesine devam edilecek ve karma tahrikli araçlann geliştirilmesi ve üretimi gündeme gelecektir. -Küresel pazarlarda küresel teknik mevzuat ve buna göre belgelendirme 'Tip Onayı" ile ilgili çalışmalar önem kazanacak ve ulusal veya bölgesel belgelendirme yolu ile ticaretin kısıtlanması engellenecektir. 64 5.2. PAZARLA İLGİLİ GELİŞMELER -Üretici firmalar gelişmiş pazarlarda pazar paylannı korumak ve arttırmak yanında yeni pazarların geliştirilmesi için yoğun çalışmalara devam edeceklerdir. -Pazarda müşterinin önemi ve hakimiyeti giderek daha da artacaktır. Özellikle doymuş pazarlarda yeni ürünler önem taşıyacaktır. Bu nedenle geleneksel sedan veya station vvagon otomobiller yerine MPV (Multi Purpose Vehicle), SUV (Special Utility Vehicle) gibi araçlar ve pikap ile minibüs gibi hafif ticari araçlann pazarında gelişmeler olacaktır. -Yeni pazarlama teknikleri arasında Intemet'den yararlanarak satış uygulaması hızla artacaktır. Küresel pazarlarda otomotiv ürünlerinin serbest dolaşımını kısıtlayan engellerin giderilmesi, uluslararası ticaret ve ekonomik ilişkilerin temelini oluşturacaktır Uruguay Round sonrası gümrük tarifelerinin giderek azaltılması gerekli bulunmaktadır. Kota, miktar kısıtlamaları, ithalat izinleri, kullanılmış araçlann ithalatını kısıtlayan önlemler, bölgesel ve ülkesel düzeydeki yeni çevre mevzuatı ile teknik mevzuat halen motorlu araçların küresel ticaretini olumsuz etkileyen faktörler arasındadır. -Halen tümü ile kapalı bulunan Japonya ve G.Kore pazarlannın diğer ülke ürünlerine dengeli bir şekilde açılması ile ilgili tartışmalar giderek daha da artacaktır. Buna karşılık AB, NAFTA, MERCOSUR ve ASIAN gibi ekonomik birliklerin kendi pazariannı korumak için halen uyguladıkları önlemler de tartışılacaktır. -Türkiye'deki otomotiv sanayinin yeniden yapılanması ile ilgili tartışmalar devam etmekte ve otomotiv sektörünün durumu ve rekabet gücü hakkındaki çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Bu yapılırken doğru sonuçlara vanlmak isteniyorsa, hızla küreselleşmeye devam ederken ve aynı zamanda ülkeler ötesi firma 'Trans-national Company" niteliğindeki firmalar elinde üretimi yoğunlaşan dünya otomotiv sanayiinin gerçekleri daima göz önünde bulundurulmalıdır. Tablo 6. Motorlu Taşıt Araçları Üreten Firmalar (1996) 1,000 Üretici GM FORD TOYOTA VOLKSVVAGEN CHRYSLER NISSAN FIAT HONDA PSA RENAULT MITSUBISHI SUZUKI-MARUTI HYUNDAI BMW ROVER MERCEDES MAZDA DAEVVOO KIA AUTOVAZ DAIHATSU İlk 10 Firma İlk 20 Firma İlk 10/Toplam (%) Hk20AToplam(%) TOPLAM Toplam 7,526 6,588 4,858 3,788 2,978 2,775 2,561 2,072 1,990 1,802 1,697 1,430 1,344 1,146 987 931 809 703 681 663 36,938 47,329 71 91 51,947 Otomobil 5,110 3,739 3,820 3,509 1,017 2,113 2,236 1,929 1,742 1,521 1,082 1,061 1,040 1,113 657 751 779 467 681 439 26,736 34,802 73 95 36,485 Hafif Ticari Araç 2,346 2,727 939 221 1,956 544 227 143 247 220 534 370 193 34 140 114 1 157 0 211 9,570 11,504 74 89 12,975 65 Ağır Kamyon 46 117 69 12 5 109 86 0 0 56 73 0 12 0 169 65 13 19 0 13 500 864 26 45 1,940 Otobüs 23 5 30 46 0 8 12 0 0 4 7 0 99 0 21 0 16 60 0 0 128 331 23 61 547 TÜRK OTOMOTİV SANAYİİ'NİN 2000'Lİ YILLAR STRATEJİSİ Şener MUTER Cevher Makina Sanayii A.Ş. GİRİŞ Küreselleşme otomotiv sanayiinde önemli değişimlere neden oluyor. Uluslararası pazarlarda otomotiv sanayiinde başarılı olabilenler bu sektörde öncü olma niteliğini sağlayan kuruluşlar. Otomotiv sanayii şirketleri başarılı olabilmek için uluslararası rekabet kurallarına uymak zorunda. Uluslararası rekabete açılmayan otomotiv ve yan sanayii kuruluşlarının gelişme çizgileri sınırlı kalıyor. Serbest piyasa ekonomisine yönelik uygulamalar ve küreselleşme hedefleri Türk otomotiv sanayiinde yeni bir yapısal değişimi gündeme getiriyor. Otomotiv sanayii şirketlerinin başarılı olmak için uluslararası düzeyde bir işletme olma özelliğini kazanması gerekli. Otomotiv sanayii kuruluşları yenilikçi şirketler olmak zorunda. 2000'li yıllara girerken Türk otomotiv sanayiinin uluslararası standartlara ulaşabilmesi konusu üzerinde önemle durulması gerekiyor. DÜNYA OTOMOTİV SANAYİİNDE DEĞİŞİM VE YENİ STRATEJİLER Küreselleşen dünyada otomotiv ve yan sanayii şirketlerinin yatırımları ve üretim kapasiteleri günümüzde rekabet avantajı yaratmaya yetmiyor. Süreç geliştirme ve üretim verimliliğini artırma teknikleri artık birçok firma tarafından kullanılıyor. Uluslararası rekabet daha kaliteli ürünü daha düşük maliyetle üretmenin sınırına getiriyor. Şirketlerin kar marjları giderek düşüyor. Mali sıkıntıya düşen ya da geleceklerini iyi görmeyen şirketler yeni çözüm arayışları içine giriyor. Otomotiv şirketlerinin uluslararası pazarlarda rekabet edebilmeleri için kendilerine özgü bir rekabet avantajına sahip olmaları gerekiyor. Bu amaçla otomotiv sanayii kuruluşları, şirket birleşmeleri ya da birlikte yeni model geliştirme gibi ortak stratejiler geliştiriyor (Lamming, 1993). Geleceğin rekabet avantajları farklı strateji arayışları ile elde ediliyor. Şirketler yeni strateji arayışlarında başarılı olabilmek için önce kendi yapısal değişimlerini gerçekleştirmek zorundalar. Uluslararası rekabeti hedef alan şirketler: Yeni tasarım ve yeni ürün teknolojisinde öncülük, Üretim teknolojilerinde sürekli gelişme, Üretimde çeşitlilik, müşteri beğenisine göre üretim, Uluslararası marka imajı yaratma, Vizyon sahibi olma, geleceği hayal edip ileriyi görme, Müşteri odaklı olma, Çalışanlarına motivasyon sağlama, Uygun fiyat, Yüksek kalite, Esnek organizasyon, çalışanlara daha çok yetki, hiyerarşinin azaltılması konularında öncülük etmeli. Şirketler uluslararası rekabetle başedebilmek için vizyon geliştirme çalışmalarına ve pazar araştırmalarına daha büyük boyutlarda harcamalar yapıyor. Rekabet avantajı yaratmada en etkili sonuçlara teknolojiyle değil, vizyonla ulaşılıyor. Şirketler geleceği hayal edip ona göre bir strateji uygulayabiliyorsa ancak o zaman yatırımlarını, bilgi ve becerilerini en başarılı şekilde değerlendirebiliyor. Artık vizyon geliştirme, teknik gelişmeden daha çok önem kazanıyor. Teknoloji para ile satın alınabiliyor, kopya edilebiliyor, böylece teknoloji ortak kullanılan bir mal haline geliyor. Ancak ileriyi görme ve vizyon geliştirmenin kuruluşların özünde olması gerekiyor. Küreselleşen otomotiv sanayiinde şirketlerin rakiplerini görmezlikten gelebildikleri dönemler geçmişte kaldı. Dünyanın başarılı otomotiv sanayii kuruluşlarının hangi stratejiler sonucu güçlendikleri incelendiğinde bu kuruluşların kendi konularında öncü olma hedefleri ilk önemli etken olarak ortaya çıkıyor (Keller, 1996). Öncü otomotiv sanayii kuruluşları yeni teknoloji ve yeni ürün geliştirme açısından çok aktif bir yapıya sahipler. 66 Sadece teknoloji yoluyla elde edilecek üstünlük en iyi olasılıkla birkaç yıl ömüre sahip. Bilimsel gelişmeler Kısa zamanda teknolojileri herkese açık hale getiriyor. Otomotiv sanayiinde başarılı olmak bu sektörde yaratılan teknolojiyi ve gelişmeleri yakından izlemeyi gerektiriyor. Uluslararası pazarlara yakın olmayan, değişimi ve müşteri eğilimlerini önceden yakalayamayan kuruluşların başarı şansı bulunmuyor. Kalite, müşteri tatmini, uygun fiyat, prestij gibi faktörlerin biri ya da birkaçını kapsamayan otomotiv sanayii kuruluşlarının dünya liderliğini hedef alması mümkün değil. Dünya liderliğini hedef almayan kuruluşların başarılı olması da sözkonusu değil. Küreselleşme stratejisi sonucunda ana otomotiv sanayii şirketleri uluslararası bir yapılanma modeli uyguluyor. Birkaç kıtaya yayılıp pek çok ülkede üretim şirketleri kuruluyor. Ana teknoloji geliştirme merkezlerine ek olarak çeşitli ülkelerde bölgesel teknoloji geliştirme birimleri kuruluyor. Bu geliştirme birimleri merkezle koordineli olarak çalışıyor. Bölgesel teknoloji geliştirme birimleri önemli satış noktalarındaki potansiyel fırsat pazarlarını önceden görerek tasarım + teknoloji + yenilik çevriminde rekabet avantajı yaratıyor. Değişik pazarların talepleri bu şekilde saptanıyor. Pazarın gerektirdiği tasarım en iyi bu şekilde geliştiriliyor (GME, 1997). Ana otomotiv sanayii şirketleri üretimleri için gereken parça ve üniteleri, dünyanın değişik ülkelerindeki yan sanayii şirketlerinden temin ediyor. Uluslararası ana otomotiv sanayii şirketlerinin bölgesel üretim yaptığı ülkelerdeki yan sanayii ile ilişkileri önemli bir rekabet avantajı sağlıyor. Yan sanayiinin tasarım ve geliştirme konularında daha etkili olarak ana sanayii ile birlikte işin başlangıcından itibaren işbirliği yapması zorunluluğu ortaya çıkıyor. Böylece model yenileme süresi de azalıyor. Ana otomotiv sanayii kuruluşları uluslararası pazarlarda başarılı olabilmek için hedef pazarlara ya kendi başlarına ya da o ülkedeki yatırımcılarla ortak yatırım yaparak giriyor. Küresel otomotiv şirketleri yabancı pazarlardaki üretim stratejilerini bulundukları ülkenin yan sanayiinden belirli konularda yararlanma hesabı ile oluşturuyorlar. Otomotiv sanayii şirketlerinin montajda gereken parçaları kendi bünyelerinde üretmeyip, daha ekonomik olduğu için uzmanlaşmış yan sanayii şirketlerine, çoğu zaman tasarım ve geliştirme aşamaları da dahil olmak üzere sipariş etmeleri önemli bir stratejik avantaj sağlıyor (VVomack, J., Jones, D. ve Roos, D., 1993). Otomotiv sanayii ancak rekabet gücüne sahip yan sanayii kuruluşları ile rekabet gücü kazanabiliyor. Küresel şirketlerin rekabet avantajı yaratmak için uyguladıkları stratejilerin, yatırım yaptıkları ülkedeki yerel şirketlerin gelişme stratejileri ile de uyumlu olması gerekiyor. Yerel otomotiv sanayii şirketleri kendi ülkelerine yabancı sermaye olarak gelen uluslararası ana otomotiv sanayii şirketlerinin rekabet avantajı yaratmak için uyguladıkları küresel stratejilere karşı kendi ulusal stratejilerini de gözetmek zorunda. Küresel otomotiv sanayii şirketleri yatırım yaptıkları ülkelerdeki yan sanayii kuruluşlarını kendi ülkelerindeki yan sanayii kuruluşları ile ortak yatırım yapmaya teşvik ediyor. Yan sanayii kuruluşları arasındaki lisans ve ortaklık anlaşmaları ana sanayii şirketine kalite ve süreklilik için bir güvence sağlıyor. Yatırım yapılan ülkedeki yan sanayii de yabancı ortakla birlikte küresel pazarlara çıkış olanağı buluyor. Küresel otomotiv sanayii şirketleri yatırım yaptığı ülkedeki yerel yan sanayii ile birlikte çalışarak çeşitli rekabet avantajları sağlıyor. Bu avantajlardan bir tanesi de çeşitli para birimleri arasındaki dalgalalanmalardan korunmadır. Küresel otomotiv sanayii şirketleri yatırım yaptıkları ülkedeki giderlerin ve gelirlerin aynı para biriminde olmasını hedef alıyor. Yerli üretim oranı arttıkça maliyet azalıyor. Uluslararası rekabette para birimleri arasındaki dalgalanmalar nedeniyle oluşacak risklerden ancak yerli üretimin artırılması ile korunuluyor. Otomotiv sanayiinde yıllarca ekonomik üretim hacmine ulaşmak için yüksek adetlerde üretim yapmak ön koşul oldu. Ancak üretim adetlerini artırmadan, aksine çeşitleri artırarak maliyetleri kısmak günümüzde otomotiv sanayiinin başarılı olabilmesi için zorunlu hale geldi. Günümüzde dünya otomotiv sanayii ürünleri pazarlarında farklı istek ve değerler nedeniyle çeşitlilik ön plana çıkıyor. Böylece daha çok sayıda tip ve modelden eskiye göre daha az miktarda üretme zorunluluğu, yeni üretim yöntemlerini gündeme getiriyor. Günümüzün başarılı otomotiv şirketleri farklı taleplere göre kendilerini uyarlayabilen yalın ve esnek bir üretim sistemi geliştiriyor (Ohno, T., 1993). Otomotiv sanayiinin dev kuruluşları ancak esnek organizasyon ve hızlı değişimi sağlayabilecek bir yönetim ile başarıya ulaşıyor. Dünya ekonomisi kısa bir süre içinde gözle görülebilir biçimde değişiyor. Yalın üretim ürün kalitesinde hiçbir üreticinin düşük ücretler ve düşük fiyatlar ile dengeye getiremeyeceği bir dönüm noktası yaratıyor. Sonuç 67 olarak uluslararası rekabetle başedebilmek için tüm üreticiler yalın üretici olmak zorunda (VVomack, J., Jones, D. ve Roos, D., 1993). Otomotiv sanayiinde önemli bir rekabet stratejisi yeni model tasarımlarının daha sık yapılması ve yeni modellerin daha ekonomik üretilir duruma getirilmesi şeklinde özetlenebilir. TÜRK OTOMOTİV SANAYİİNDEN KESİTLER VE DEĞERLENDİRMELER Türk otomotiv sanayii başarılı bir üretici durumunda. Lisans ve yabancı ortak ile üretilen araçlar lisans veren yabancı kuruluşlar tarafından başarılı bulunmakta ve ödüllendirilmektedir. Ancak özgün ürün tasarımları ve yeni üretim teknolojileri geliştirme konularında yeterli bir gelişme ortamı sağlanamadı. Otomotiv sanayiinin gelişmesi için uygun bir yatırım ortamı yaratılamadı. Türk otomotiv sanayii istikrarlı ve sürekli bir hükümet politikası ile desteklenmedi. Bunun sonucu Türk otomotiv sanayii teknoloji üreten bir yapıya kavuşamadı. Türk otomotiv sanayii dışarıda geliştirilen teknolojileri uygulayan bir sanayii özelliği taşımaya devam etti. Türkiye'de otomobil üretimi yıllara göre değişiyor ve istikrarsız bir görünüm sergiliyor. Otomobil üretiminde 1993 yılında % 18 olarak gerçekleşen kapasite kullanımı, 1996 yılında % 42'ye kadar geriledi. 1997 ilk yedi ayında bu oran % 41'e düştü (OSD, 1996). Ekonomideki dalgalanmalardan doğrudan etkilenen bu sektör 1993 yılında gerçekleştirdiği üretim sayısına henüz ulaşamadı (Şekil 1). 500.000 400.000 H 300.000 LU < 200.000 4 100.000 -h o 1993 1995 1994 OTOMOBİL 1996 ITİC.ARAÇ -TOPLAM Şekil 1. Türkiye'de Taşıt Araçları Üretimi Kaynak: OSD 1996 Sektör Raporu, Nisan 1997. Türk otomotiv sanayiinde yerli üretici firma sayısı ve üretim kapasitesi ülkedeki talebin çok üzerindeki sayılara ulaşıyor. Türk otomotiv sanayii şirketlerinin 1996 yılı otomobil üretim kapasitesi 500.000 adet olmasına karşılık fiili üretim 208.000 adet, otomobil üretiminde kapasite kullanım oranı % 42 oldu. Türkiye'de üretim yapan ve üretim yapmak için yatırım teşvik belgesi alan otomobil şirketlerinin önümüzdeki yıllarda ulaşmayı taahhüt ettikleri kurulu kapasite ise yılda 1 milyon adete yaklaştı (Tablo 1). Tablo 1: Türkiye'de üretim yapan ve yatırım teşviği alan otomobil firmalarının önümüzdeki yıllarda ulaşacakları üretim kapasitesi 2000'DE OTOMOBİL ÜRETİM KAPASİTESİ KAPASİTE FİRMA KAPASİTE 25.000 Honda* 100.000 Otosan 30.000 Hyundai* 100.000 Oyak-Renault 160.000 KİA* 100.000 Tofaş 2000.000 Daevvoo* 100.000 Toyota 100.000 TOPLAM 915.000 FİRMA Opel * Yatırım teşviği alan firmalar Kaynak: Hürriyet, 28.08.1997 68 Öte yandan otomotiv sanayiinde ithal ürünlere olan talep gidereK artıyor (ŞeKil 2). ADET 160.000 140.000 120.000 100.000 80.000 60.000 40.000 20.000 H O 1993 1994 1995 1996 1997 (Tahmin) ^OTOMOBİL TOPLAM ITIC. ARAÇ Şekil 2. Taşıt Araçları İthalatı Kaynak: OSD 1996 Sektör Raporu, Nisan 1997. Türkiye'de üretim yapan şirketler ithal ürünlere olan talep nedeniyle üretimin yanında ithalata da yöneliyor. Yabancı otomotiv şirketlerinin Türkiye'deki otomobil satışları giderek artıyor. "Yolla ve Sat" politikası ile iç pazarda ithalat % 33'e ulaşıyor (Tablo 2). Hızla büyüyen ithalat eğilimi gözönüne alındığında yerli ürünlere olan talebin giderek azalması sözkonusu. İthalatın % 33'e ulaşması, yurtiçi talebin, kurulan ve kurulmakta olan otomotiv firmalarının ekonomik üretim hacmine ulaşmasına olanak vermeyeceğini ortaya koyuyor. Böylece çok sayıdaki firma ile yapılan üretim ve ithalatla pazara sunulan ürün çeşitliliği, Türkiye gibi talebi sınırlı olan bir ülkede bu sektöre yapılan gerçek sınai yatırımların yapılabilirliğini olumsuz yönde etkiliyor. Öte yandan yabancı otomotiv sanayii kuruluşlarının Türk pazarındaki stratejileri Türk pazarının giderek gelişeceği hesabına dayanıyor. Türkiye kişi başına düşen ulusal gelir açısından Avrupa ülkelerinden yaklaşık beşte bir oranında daha geride. Aynı ülkelerde kişi başına düşen otomobil sayısı Türkiye'den 8-10 kat daha fazla. Yabancı otomotiv sanayii şirketleri bu potansiyel pazar üzerinde strateji oluşturuyor. Türkiye'de ulusal gelirin önümüzdeki yıllarda daha da artacağı varsayımı bu pazarın daha hareketleneceği beklentisini yaratıyor. Uludağ İhracatçı Birlikleri'nin açıkladığı 1997 yılı Ocak-Temmuz Dönemi verilerine göre otomotiv sektöründe ana ve yan sanayiinin toplam ihracatı 733.705.502 ABD dolar olarak gerçekleşti. 1996 yılının aynı döneminde otomotiv ana sanayiinin ihracatı % 35 oranında geriledi. Yan sanayii ise aynı dönemde % 13 ihracat artışı gerçekleştirdi (OSD, 1997). Tablo 2.1992-1997 yılları Ocak-Temmuz otomobil satışları Yerli ithal Toplam İthalatın pazar payı (%) 1992 1993 1994 1995 1996 1997 151.631 35.078 186.709 19 196.135 49347 245482 20 120.772 17.589 138.361 13 102.148 8.040 110.188 7 96.063 24.112 120.175 20 113.105 55.772 168.877 33 Kaynak: OSD Haber Bülteni, Ağustos 1997 69 Türkiye'de bugüne kadar otomotiv sanayii en çok yatırım yapılan sektörler içinde yer aldı. Son 30 yılda Türkiye'de imalat sanayiinde en çok yabancı sermaye yatırımı otomotiv ve yan sanayiinde yapıldı (Dünya, 5 Eylül 1997). Türk otomotiv sanayiinde 1996 yılı itibariyle yabancı sermaye oranı % 48 (Dünya, 16 Mayıs 1997). Türkiye ekonomisinde otomotiv sanayii ağırlıklı bir yere sahip. Türk otomotiv yan sanayii Türkiye'de otomotiv sanayii ile birlikte kurulmaya başladı ve hızla gelişip uluslararası pazarlara açıldı. Türk otomotiv sanayii şirketleri çokuluslu otomotiv şirketlerine entegre olmuş durumda. Gümrük Birliği aşamasında belirli ürünlerde uzmanlaşma yoğunlaşacak. Belirli otomotiv ürünlerinin ihracatı sözkonusu olacak. Türk otomotiv sanayiinin Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği'ne uyum sorunları yalnız Türk otomotiv sanayiinin değil tüm sanayii sektörlerini kapsıyor. TÜRK OTOMOTİV SANAYİİNİN GELİŞME STRATEJİSİ NE OLMALI? Türkiye ekonomisinin hızla değişen dünya koşullarına ayak uydurabilmesi için uzun vadeli bir ekonomik stratejiye sahip olması gerekiyor. Bu stratejide otomotiv ve yan sanayii de yer vermek gerekiyor. Otomotiv sanayii ülke ekonomisinin önemli sektörlerinden biri durumunda. Otomotiv sanayii ürünleri çağımızın '"ide gelen ihtiyaçları arasında bulunuyor. Türk otomotiv sanayii üretimi olmasaydı bugün var olan pek çok sanayii kolu kurulamazdı ve bugünkü gelişimi gösteremezdi. Türk otomotiv sanayiinde üretimin içinde kazanılmış ve bilinen teknolojileri kapsayan bir deneyim birikimi var. Otomotiv sanayiinde rekabet gücünü artıracak faktörlerin başında teknoloji geliştirme, verimlilik artırma ve yenilik yaratma gücü geliyor. Bunu dünya markası olma ve uluslararası pazarlara ulaşma koşulu izliyor. Dünyanın bugün ulaştığı bilim ve teknoloji düzeyinde ulusal bir üretim sistemi kurulması sözkonusu olamaz. Tamamen bir ulusun malı olan teknolojiden söz edilemez. Ancak bir şirket varlığını sürdürebilmek için yeni ürün üretiminde ve yeni teknoloji kullanımında öncülük etmek zorunda. Sürekli gelişme ve değişim içinde bulunan Dünya Otomotiv Sanayii büyük şirketler tarafından yönlendiriliyor. Uluslararası belli başlı otomotiv sanayii kuruluşlarının önümüzdeki yıllar için gelişme stratejileri Türkiye pazarını da kapsıyor. Türkiye yabancı otomotiv üreticileri için potansiyel bir pazar niteliği taşıyor. Dünya otomotiv sanayiindeki iş bölümünde Türkiye'ye düşen görev öteki ülkelere rekabet gücü kazandıran bir yapıda tıkanıp kalmamalı. Türkiye yabancı kuruluşların stratejik planlarının tek yönlü uygulandığı bir ülke durumunda bırakılmamalı. Türk otomotiv sanayiinin de bir stratejisi olmalı. Uluslararası ekonomik yarışta öteki ülkelere rekabet avantajı sağlayan bir yapılanmanın yerine kendi rekabet avantajları üzerine kurulmuş bir Türk otomotiv sanayii stratejisi oluşturulmalı. Türk otomotiv sanayii kuruluşlarının otomotiv sanayii stratejisi saptaması ve bu stratejiyi uygulaması kendi kendilerine yürütebilecekleri bir iş değil. Böyle kapsamlı bir sektör ekonominin genel politikalarından soyutlanamaz. Ülkenin ekonomik istikrarındaki kesintiler ve yabancı ürünlerle haksız rekabete sokulması karşısında bu sektörün geleceğe güvenle bakması olanaksız. Otomobil sektörü, eskiden, dış rekabete karşı korunan kapalı bir yapıya sahipti. Ama şimdi, ulusal ekonomik sınırların olmadığı dünya pazarlarında var olabilmek için, daha şiddetli bir dış rekabete hazırlanmak zorunda. Ülkelerin dış rekabete karşı kendi otomotiv sanayiilerine uyguladıkları koruma yöntemleri giderek kalkıyor. Bir sanayiinin koruma ile varlığını sürdürebilmesi artık olanaksız. Ulusal sanayiide koruma ile pazarın yabancı ürünlere açılma konulan dinamik bir denge içinde yürütülmeli. Aşırı koruma yerli sanayii yavaşlattığı gibi hesapsız bir serbestlik de pazarın yabancılara teslimi demek oluyor. Bugün, uluslararası ticarette Batı dünyası hemen hemen her mevzuatı, kendi sanayiini ve ticaretini nasıl koruyacağı düşüncesini ön planda tutarak hazırlıyor. Buna karşılık ülkemizde sanayiimizin çıkarlarını koruyacak ve rekabet gücünü artıracak her önlem korumacılık olarak yorumlanıyor ve eleştiriliyor (Muter, 1997). Türk otomotiv sanayii için en büyük tehlike otomotiv ürünleri ithalatının artmakta oluşu. Yabancı otomotiv ürünleri ülkemizde haksız rekabet yaptıkları sürece yerli otomotiv sanayii engelleniyor. Geleceği planlamak ve değişen pazar koşullarına hızlı yanıt verme esnekleğine kavuşmak için Türk otomotiv sanayiinin şirket bazında ve sektör kapsamında yeniden yapılanması zorunlu. 70 Türkiye'deki otomotiv yan sanayii üretim kapasitesinin esnek üretime göre yenilenmesi gereKiyor. Türkiye de yalın üretim kapasitelerinde büyük bir eksiklik, rekabete açık olmayan klasik üretim kapasitelerinde aşırı bir fazlalık bulunuyor. Otomotiv sanayiinin bir özelliği, tasarım ve üretim tekniklerinin sürekli olarak geliştirilmesi ve yenilenmesi. Yapılan araştırmalar dünya otomotiv pazarlarında rekabeti belirleyen etkenin fiyat olduğunu gösteriyor. Kalite artık olması gereken bir özellik. Otomotiv sanayiinin başarılı olabilmesi için uluslararası bilgi ağı içine girmesi, ilgili kuruluş ve üniversitelerle aktif bir işbirliği kurması gerekiyor. Otomotiv sanayii dünyadaki gelişmelerin içinde olabilirse rekabet edebilecek bir yapıya kavuşabilecek. Türk otomotiv yan sanayii otomotiv sanayiinin sürükleyici gücü ile hızlı bir gelişme süreci içine girmiş bulunuyor. Otomotiv yan sanayiinin otomotiv sanayii kuruluşlarına göre daha küçük yatırımlar gerektirmesi ve ilgilendiği teknoloji alanlarının daha küçük çerçevelere sahip olması, onlara ayrı bir rekabet avantajı sağlıyor. Türk otomotiv sanayiinin ihtiyaçlarına yanıt vermek için kurulan çeşitli yan sanayii kuruluşları, otomotiv sanayii kuruluşlarındaki ekonomik sıkıntı dönemlerinde zorunlu olarak dış pazarlara açılma deneyimini kazandı. Bugün otomotiv sektörü ihracatının % 60'ını yan sanayii kuruluşları gerçekleştiriyor. Bir otomobilin ortalama % 70'ini yan sanayiiden temin edilen parça ve aksam oluşturuyor (Automotive Sourcing, 1996). O halde bir otomobilin rekabet gücü kazanmasında yan sanayiinin büyük rolü bulunuyor. Otomobile rekabet gücü kazandırma konusu temelde yan sanayiine de rekabet gücü kazandırma zorunluluğunu ortaya koyuyor. Unutmamak gerekiyor ki, rekabet gücü sadece otomobili oluşturan parçaların rekabet gücüne bağımlı değil. Genel tasarım ve teknolojik performansın üstünlüğü büyük önem taşıyor. Otomotiv sanayii teknolojisine çok sayıda insanın yoğun ve uzun araştırmaları, bilimsel çalışmalar ve sürekli denemelerin bir sentezi olarak ulaşılabiliyor. Otomobil teknolojisi malzeme teknolojisini gerektiriyor. Malzeme üretimi, şekillendirme, döküm, talaşlı imalat ve uç ürün üretim teknolojileri olmadan otomotiv sanayii gelişemiyor. Türk otomotiv sanayii girdilerinin tümünün yerli kaynaklardan sağlanması beklenemez. Ancak ürünün % 60'larını oluşturan malzeme girdilerinde rekabet avantajı sağlayacak olanakların bulunması zorunludur. Bunun için küresel tedarik (global sourcing), yabancı ortaklıklar, lisans ve know-how anlaşmaları yapılmalı. Otomotiv ve yan sanayiideki ürünlerin dünya markası olması uluslararası rekabet için zorunlu. Pazar kimin kontrolunda olursa olsun tanınmış marka olmak rekabet üstü olmanın çok güçlü bir biçimi. Türk otomotiv yan sanayii'kuruluşlarının da yabancı şirketlere yapmakta oldukları fason üretim tarzını bırakıp, kendi markalarını yaratmaları gerekiyor. Türk otomotiv sanayii sadece iç pazarda değil uluslararası pazarlarda da yabancı markalarla rekabet etmek zorunda. İçe dönük otomotiv sanayiinin başarılı olma şansı yok. Bunun yolu da "dünya markası" olmaktan geçiyor. Otomotiv yan sanayii kuruluşları yabancı şirketlerle çalışarak edindikleri deneyimi, artık kendi uluslararası markalarını yaratmak için kullanmak zorunda. Otomotiv sanayii kuruluşlarının uluslararası marka olabilmesi için pazara özgün tasarımlarla girmesi gerekiyor. Otomotiv yan sanayii bundan 10 yıl önce ihracatını sadece yabancı şirketlere yaptığı fason gerçekleştirebiliyordu. Artık kendi markası ile ihracat yapan firmalar var. ürünlerle SONUÇ Türk otomotiv ve yan sanayii kuruluşlarının küresel pazarlara açılması ve Türkiye'ye gelecek yabancı ürünlerle rekabet edebilir bir yapıya kavuşması için yeniden yapılanması zorunlu. Türk otomotiv sanayiinin yeniden yapılanma politikası otomotiv sanayii kuruluşlarının kendi başlarına sonuçlandırabileceği bir konu değil. Otomotiv sanayiinin sorunları Türkiye'nin uzun dönemli sanayileşme stratejisinin temel konularından bir tanesi durumunda. Türk otomotiv sanayiinin 2000'li yıllar stratejisinin Devlet Planlama Teşkilatı'nın öncülüğünde, otomotiv sanayicileri ve sektörle ilgili kuruluşlar tarafından ele alınması zorunlu. Türk otomotiv sanayii stratejisi hükümet 71 politikalarının üzerinde devlet politikası olarak belirlenmeli. Uygulanan politikalarda süreklilik olmalı. Alınan kararlar sık sık değişmemeli. Otomotiv sanayii için güven ortamı yaratılmalı. Küresel pazarlarda ayakta kalabilmek için rekabet yeteneğine sahip olmak gerekiyor. Türk otomotiv kuruluşları uluslararası pazarları tanımak ve yeni geliştirilen tasarım, tedarik, üretim ve yönetim yöntemlerini uygulamak zorunda. Türk otomotiv ve yan sanayii kendi küresel pazarını yaratmalı. Kendisine uluslararası pazarlar yaratmayan bir sanayiinin sürekliliği olamaz. Şirketleri pazar yönlendiriyor. Türk otomotiv sanayii kuruluşlarının uluslararası pazarlara ve müşteriye yakın olması gerekli. Yabancı pazarlardaki tüketici eğilimlerini dikkatle takip etmeli. Otomotiv ve yan sanayii kuruluşlarının uluslararası pazarlarda başarılı olabilmeleri için bu pazarlardaki boşlukları ve eğilimleri belirlemeleri gerekiyor. Maliyeti artırmadan küçük miktarlarda çeşitli modellerde üretimi sağlayacak teknik örgütlenmenin yapılması zorunlu. İthal ürünlerdeki çeşitlilik ile ancak bu şekilde başedilebilir. Yabancı ve yerli ortak iş bölümünde şirket stratejisi açısından bir denge kurulmalı. Yabancı ortakla yapılan iş bölümünde uluslararası pazar araştırmaları, müşteri eğilimleri, yeni ürün geliştirme ve yeni yatırımlar gibi konuların ortak sürdürülmesi önem taşıyor. Türk otomotiv sanayiine küresel bir bakış gerekiyor. Otomotiv sanayiinde başarılı olmak için çok çeşitli iş alanlarında başarılı olma zorunluluğu var. Türk otomotiv sanayiinin yapıcı ve yaratıcı yönlerinin geliştirilmesi gerekiyor. Otomotiv sanayiinin gelecekteki başarısının temel koşulu bu olacak. Üretim ve şirket yönetim teknikleri sürekli gelişiyor. Türkiye'de üretilen otomotiv sanayii ürünlerinin model, kalite ve fiyat açısından yabancı ürünlerden daha avantajlı olmaması durumunda yerli ürünlerin satış olanağı olmayacak. Türk otomotiv sanayiinde maliyetlerin aşağı çekilmesi ve verimliliğin artırılması sürekli gelişme programına bağlanmadığı sürece başarılı olma şansı yok. Türkiye'de otomobil talebinin artması için kişi başına yıllık gelirin 3.000 ABD dolarının üzerine çıkması gerekir. Ancak yine de sadece iç talebe dayalı olarak otomotiv sanayiini yaşatmak olanaksız. Çözüm dış pazarlara dönük üretim arayışlarına girmek. Otomotiv ve yan sanayii ihracatla büyüyecek. İçe dönük politikalarla otomotiv sanayiinin başarılı olması olanaksız. Türkiye kendi otomotiv sanayii stratejisini oluştururken yabancı sermayenin Türkiye'deki yatırımlarını teşvik edici bir yol izlemeli. Öte yandan bir ülkede çok sayıda otomotiv sanayi kuruluşunun bulunması gerçekçi bir politika değil. Bu durum yabancı şirketler için ticari bir strateji olabilir, ancak otomotiv sanayii olamaz. KAYNAKÇA Automotive Sourcing, 1996, Volume IV, Issue I , London. Dünya, 16 Mayıs 1997, İstanbul. Dünya, 5 Eylül 1997, İstanbul. GME, 1997, "Globalization has Dramatic Impact on GME Business and Suppliers", GM Worldwide Purchasing Supplier Nevvsletter, Vol.3, No.1. Spring 1997. Keller, M., 1996, "Otomobil Devlerinin Yarışı", Güncel Yayıncılık, İstanbul. Lamming, R., 1993, "Beyond Partnership, Strategies for Innovation and Lean Supply", Prentice Hail, U.K. Muter, Ş., 1997, "Türkiye'nin Dışa Açılma Sürecinde Organizasyonel Değişim", Mercek, MESS, İstanbul. Ohno, T., 1993, "Lo Spirito Toyota", Giulio Einaudi editöre s.p.a., Torino. OSD, 1996, "Otomobil Sanayii Sektör Raporu", istanbul. - OSD, 1997, "OSD Haber Bülteni, Ağustos 1997", İstanbul. Womack, J., Jones, D. & Roos, D., 1993, "Dünyayı Değiştiren Makina", OSD, İstanbul. 72 REKABET GÜCÜNÜN ARTIRILMASINDA İYİLEŞTİRME PROJELERİNİN YERİ Ahmet ALTEKİN Metalürji Mühendisi Tofaş A.Ş. Türk otomotiv sanayiinin rekabet gücünden bahsederken kaçınılmaz olarak teknik konulardan uzaklaşarak yalnızca politika alanına girme tehlikesi yaşanmaktadır. Bu eğilim Türkiye'deki otomotiv sektörünün yapısıyla ilgili olup önemli bir gerçeği de yansıtmaktadır. Türk otomobil üreticileri uluslararası platformda rekabet politikalarını belirleyerek kendi stratejilerini farklı ülkeler ve bölgeler için bu politikalar doğrultusunda saptayan yabancı ortaklara sahiptirler veya doğrudan bu kuruluşların yerel üretim merkezleri olarak faaliyet göstermektedirler. Bu politikalardan tümüyle bağımsız yerel stratejilerin bulunabileceği düşünülmemelidir. Türkiye için önemli olan benimsenebilecek çeşitli stratejilerden hangilerinin uzun dönemde Türkiye'de üretilen katma değeri arzulanan istihdam politikalarına uygun şekilde artıracağı ; teknolojik birikimi iyileştirerek 'yeniden üretim' çevriminden çıkılarak teknolojinin üretimi aşamasına getireceğidir. Bu tür stratejilerin benimsenmesine izin verecek, özendirecek ortamın yaratılması ise kısa vadede en önemli hususlardan biri olarak önümüzde durmaktadır. Makina sanayiinin gelişmişliği, yan sanayiinin ulaşmiş olduğu veya ulaşmayı amaçladığı tasarım yeteneği düzeyi gibi daha teknik konular bu ortamın yaratılmasında önemli olmakla birlikte yönetimin kalitesi de benzer etkilere sahip bulunmaktadır. Atölyede yetişmiş eleman bulunabilirliğinden daha önemli bir husus olmakla birlikte önemi yeterince vurgulanmamaktadır. Ancak otomotiv sektörünün mükemmelleştirerek hem sektöre hem de genel olarak sanayie kazandırabileceği noktalardan bir tanesini oluşturmaktadır. Yönetimin kalitesinin ne derece önemli olduğunu bilmek ve bunu tekrarlamak önemli bir aşama olmasına karşın yolun başlangıç noktasını tanımlamaktadır. Gerekli metodolojilerin öğrenilerek günlük yaklaşımların bir parçası olarak kulanıma alınması gerçek başarıyı getirecektir. 1. BİR REKABET AVANTAJ UNSURU OLARAK YÖNETİM KALİTESİ Şirket yapıları ve teknolojileri karmaşıklaştıkça yönetim kalitesinin iş sonuçlarına etkisi artmaktadır. Geliştirilen politikalar ne denli doğru ve stratejiler ne denli uygun olursa olsun onların hayata geçirilmelerindeki başarı yönetimin kalitesiyle ilgilidir. Başarının bileşenleri bir sır olmaktan çoktan çıkmıştır. Başarılı olan kuruluşların ortak özellikleri bilinmektedir. Farklılıklar bilinenlerin hayata geçirilmesi aşamasında, yönetimin kalitesine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu makalede TÜSİAD-KALDER İş Mükemmelliği Modeli ilkeleri ışığında müşteri beklentilerinin karşılanmasında ürün kalitesi iyileştirme projelerinin, politikanın açınımı içinde bir araç olarak nasıl kullanıldığı açıklanmaktadır. Ürün kalitesinin iyileştirilmesi bir uygulama örneği olarak ele alınmış olup rekabet koşullarının hüküm sürdüğü tüm alanlarda bu yaklaşımın geçerli olduğu hatırlanmalıdır. Her ne kadar ürün kalitesinin esas olarak daha tasarım aşamasında belirlendiği doğruysa da hızla değişen müşteri beklentilerinin izlenebilmesi ve ürüne yansıtılabilmesinin hala önemli bir ihtiyaç olduğu da akılda tutulmalıdır. 2. İYİLEŞMENİN YÖNETİMİ İyileştirme projelerinde en çok müşteri memnuniyeti sağlayacak, "kaldıraç gücü" en yüksek konuyu bulmak başarının anahtarıdır. Diğer yandan gerek tanı koymada gerekse önlemin tanımlanması ve hayata geçirilmesinde çeşitli birimler ve sıklıkla yan sanayii kuruluşları arasında eşgüdümün sağlanması kilit noktalardır. Bu görevin kalite gibi tek bir fonksiyona atfedilmesi yeterli olmamakta, önceliklerin belirlenmesi, sorumluluların tanımlanması görevinin bir takım tarafından yönetilmesi en etkili sonuçları vermektedir. Bu takımın oluşturulmasında kilit husus hedeflerle şirket süreçleri arasındaki ilişki matrisine bakarak kararları verip, hızla uygulamaya alacak doğru katılımcıların saptanmasıdır. Doğaldır ki kararların şirketin temel politikalarıyla destekleniyor olması zorunludur. Bu nedenle takımın en azından liderinin aynı zamanda şirket politika ve stratejilerinin tanımlanması sürecinde de yer alıyor olmaları zorunludur. TOFAŞ'ta böyle bir takımın lideri, kendisi de, şirket politika ve stratejilerini saptayan, orta ve kısa dönem hedeflerini belirleyen Yönetim Komitesi'nin üyesi olan, Kalite Müdürü'dür. Takımda yeni ürün tanımlama ve devreye alma, yan sanayii değerlendirme süreç ve alt süreçlerinin yöneticileri bulunmaktadır. Ayrıca fonksiyonel olarak Kalite bünyesinde yer almasına karşılık nihai ürünün test ed'lmesi ve kalite iyileştirmenin planlanmasından sorumlu kalite orta kademe yöneticileri de takımda bulunmaktadır. Bu bileşimiyle takım düzeltici faaliyetleri başlatma, sorunları lisansör firma nezdinde derhal ele alma yeteğine sahip bulunmaktadır. (Şekil-1) 73 TOFAŞ ANA i ş SÜREÇLERİ j-KRİ Tİ K BAŞARİ FAKTÖRLERİ / ANA İŞ HEDEFLERİ i Lİ ŞKİ Sİ / MATRICE PROCESSI PRINCIPALI E FATTORI CRITICI Dİ SUCCEŞSO / OBJETTİVI PRINCIPALI Dİ TOFAŞ c^ftjiflfttf.TEaiiBastf 4» «fi <sa mMiMİlim l'fft rîîllîı S'* mi-MM > A, İ*tf, 1 •} 2A 1.2. Dİ REKT MÜŞTERİ MEMNUN) YETİ TOT/ OPAR 2A22A BAT.AUTO 2A.2.2.B * !•,••,. |*=1 H : _ - ; • •'• ,1 ••' f ""M NASCO 2A.2.2.C 2A.2.5 SERT. ISO 9001 SISTEMA OUAUTA' mmmmmmm .•".'.'.<• mm mmm <«.;* H Mi* X KFl,..K,f.tH, : ! • • ! : • KOD / TOFAŞ ANA İş SÜREÇLERİ CODIÇE OBİETtlVl PRINÇ(PAL( Dİ TOFAŞ OPl URUN G E L İ Ş T İ R M E / PRODOTTO ÛP7 URE Tl M PROGRAMLAMA / P D P OP3 MALZEME TEMİ N/GEST MAT OP4 OP6 DS1 DS2 DS3 \ fi $ < j <r 7 V URETl M .' PRODUZIONE * ' - SABİ T KAYNAKLAR / BENİ FISS1 Bl LGI SI STEMLERI YÖNETI MI / GEST SIST INFORMAZIONE TEKNOLOJİ K KAYNAK YON / TECNOLOGIE DSİ 1 ŞLETMELER / ¥ TMP DS5 1 NSAN KAYNAKLARI YONE1I MI RISOISI UMANI DS6 SAT İNALMA / ACOUISIZIONE DS? Fİ NANSAL KAYNAK YÖNET MI GEST FINANZA YÛ; ir SVILUPPC SATıS'VENDITA TESLİMAT S/E FATURALAMA CONSEGNA-FATTURAZIONE YARDIMCI AUSILIARI YO1 •k / / •- ¥ / KALI TE YONETI MI / GESTIONE % OUALITA' STRATEJİ K PLANLAMA / PIANIF STRATEGIA ¥ KUVVETLİ fPRIMARIO YARHMCI/SUPPORTO - ZAYIFfPOCO Şekil-1 Kademe Kalite Göstergeleri 3. ÖNCELİKLERİN SEÇİLMESİ iyileşmenin sağlanabilmesi için ilgili konunun ölçülmesi gerekmektedir. Bu faaliyet sonucu ortaya çıkan göstergelerin birbirleri arasındaki bağlantıları ve ilişkilerinin saptanması kilit öneme sahiptir. Bu ilişkinin kolayca ortaya konulmasını sağlayacak bir sınıflandırma ve gösterim sisteminin geliştirilmesi önemlidir. Bu tür bir sistemin eksikliği müşteri memnuniyeti açısından gerçekten neyin önemli olduğunun anlaşılmasını zorlaştırmakta, tüm kademelerin tüm göstergeleri izlemeye çalışması sonucunu doğurmakta, böylece sistemin etkinliği önemli ölçüde zarar görmektedir. Bu iki alana yakından bakmakta yarar bulunmaktadır. 3.1 KİMİN GÖSTERGESİ : Dolaşımdaki bilginin fazlalığı ve bilgi akışının kontrolden çıkmış olması genel bir şikayet konusudur ve bilgi akışının etkinliğini sağlamak konusunda da önemli çabalar sarfedilmektedir. Ancak o an için gerekli olmayan bir bilgi parçasından vazgeçmek kolay olamamaktadır. Ya bir süre sonra istenirse kuşkusu veya alt kademedekilerin, diğer süreç sorumluların yaptıklarının bilinme ihtiyacı karşısında bilgi akışını rasyonalize etme çabaları zorlanmaktadır. Bilgi akışında rasyonalizasyonun nasıl yapılması gerektiği konusunda da önemli bir yöntem eksikliği bulunmaktadır. Gerçek bir yetki devri sağlanmaksızın bilgi akışında iyileşmenin sağlanması mümkün değildir. Tüm kararların sonuçta üst yönetim tarafından alındığı "Kafadan Bacaklı" organizasyonlarda bilginin her koşul altında beyni ziyaret etmeden işlem alanına ulaşmasına izin verilmeyecektir. Göstergelerin izlenmesi için yaratılmış olan sistemin kendisi aynı zamanda kuruluşta yetki devrinin ne derece sağlıklı yapıldığına dair bir gösterge oluşturmaktadır. Sağlıklı olarak yapılmış bir yetki devri söz konusu ise üst yönetimin şirket hedeferini doğrudan etkileyen üst düzey göstergeleri izlemesi yeterli olacaktır. Hedefe ulaşılmasında bir sorun yaşanıyor ise yapılacak değerlendirmede sonuca etki eden diğer alt göstergeleri bulmak ve süreci istenen rotaya koyabilmek için ne yapılması gerektiğini saptamak olası olacaktır. Üstelik bu analiz ilgili göstergenin sahibi tarafından zaten yapılmış olacağından üst yönetime yalnızca hedefe ulaşılmasında ilave destek gerekip gerekmediğini sorgulamak kalacaktır. 74 Bu tür bir sistemin işleyebilmesi için istenen her sorumluluk, alanında gereKli sonuç ve yöntem göstergelerinin belirlenerek izlenmesidir. İzleme sürecinin PDCA mantığına göre ele alınması sürekli iyileştirme çevriminin şirket çapında yürütülmesi anlamına gelmektedir. TOFAŞ'ta Yönetim Komitesi tarafından belirlenen şirket hedefleri ürün kalitesiyle ilgili oldukları sürece Kalite Alt Komitesi tarafından yönetilmektedirler Üst yönetime, doğrudan şirket hedefleriyle bağlantılı olan ve bu hedefleri destekleyen ilk kademe göstergeleri raporlanmaktadır. (Şekil 2). ÜRÜN KALİTE VE GÜVENİLİRLİĞİ AÇISINDAN BELİRLENEN TOFAŞ 2000 HEDEFLERİ 2A.2.1 URUN KALMES1N1N VVİEMTKiİMESY/KALVlE ANKE lYARIZAL ARI (R/100) 1996 l l t Dt F 98 ÎA.2.1.3.4 m 60 59 SW 31 SW < 59 BN 31 BN m ÎA.2.1.5 59 pA.2.1.4 46 ÎA.2.1.3 ÎA.2.1.2 ÎA 2.1.1.4 3 ÎA.2.1.1.3 2A.2.1.1.2 Şekil-2 FTOLMCDPUANI 09 »o < 2A.2.5 IS O 9001 UYGUNLUK 1996 IIEDEF 2A.2.1..1 2A.2.1.2 R/100 YOLDA KALMA (ADET) ÎA.2.1.3.2 MY 2A.2.1.1 SAIII> SONRASI 2A.2.2.1 D « E K I MÜMIERVMEM. 1996 1997 2A214 M215 2A216 2A.2.2.1 2A 2.5.1 CKD CBUCİ1RAÇI YD.PAKÇA ANKE 1 SONUCU BELCE O HIM MODELLER KALYIE S*TEMY m 2A.2.2.1 1996 11 DE F 98 TÜM MODELLER 1996 IIEDEF 98 ÎA.2.1 6 1995 HE DE F 98 TESYS 159 FIAT ı r>» ÎA.2.1.5.A 159 ÎA.2.1.4 146 T UM MODELLER 131 2 Yönetim Komitesi izleme Alanı Örnek olarak şirket hedeflerinin arasında yer alan müşteri memnuniyetini artırma hedefinin göstergesi olarak pazarlama araştırması sonuçları benimsenmiştir.Araştırmaların teknik nedenlerden ötürü tekrarlanma sıklığının kısıtlı olması nedeniyle özel deney ekipleri tarafından gerçekleştirilen müşteri gözüyle değerlendirme ve yol testleri gibi bir dizi daha hızlı gösterge de izlenmektedir.Ust yönetim bu değerlere bakarak bir sonraki araştırma sonuçlarının hedefe ulaşıp ulaşamayacağı hakkında fikir edinmektedir. Bu tür araştırma sonuçlarının şirket politikalarının ötesinde hükümetlerin ekonomik politikaları, ulusal veya uluslararası krizler ve doğal afetlerle bile değiştiği göz önünde tutulmak kaydıyla stratejilerde veya planlanmış olan kaynak tahsisinde bir değişikliğe gidilmesine gerek olup olmadığına böylece karar verilebilmektedir. Kalite Alt Komitesi ise bu göstergelerin sonuçlarını etkileyen bir dizi dış ve iç sonuç ve yöntem göstergesini onbeş günlük ve aylık peryodlarda izlemektedir.Hedeflere göre değerlendirme sonucu olumsuz gelişmeler olması halinde ilgili alanlarda önlemlerin alınmasını sağlayarak aylık gözden geçirme toplantılarında olumsuzlukları ve önlemleri yönetime raporlayabilmektedir. (Şekil-3) 75 2A.2.I ÜRÜNKAltESfclfet'tEPI'htMfSf/KALtt ANKElfAmZALAMdt/IOO) 131 14b 159 160 ısss HtDEF 9İ l996İHtD(F 9B 1996 HEDEF 9İ 199fi HEDCf 9B SO MUÇL < 2A.M.I I 3AY SAT» SONRASI 2A.U.Î fhti s: 3 MCDPUANI S ı İ 5 vrr İIT VIT n ?! I996İ1997 1 3AÎIS IA1I6 IA.İ.1.1 2A.2.5.I CKO C BU (<hRAÇ) YDTARÇA ANKET SONUCU BtlCf woDH ER S _ 3 UYCUNLUK NE Ot t ıA;M • S 2A.2.5 ISO 9001 I99« ÎAJ.1.3 R/100 V£XCMK*M*COET) 2A.2.2.1D*EKI MÜ^IERYMEM. s s J lUMMODELlER £ ivOOEllER •_ JL 3 i KOD ORCTIMıIRM ÖNC HH> MCV = 1 1j J j -1 i J. İ KOO SAH ÖNC H-D MCV 3 < İIT 3 3 3 i J. i KOD ÖNC • I •= HH) htev ZLEME ALANI } KA ALT KOM •t HH . 1 . BttZTZ • •_• M .|. •_ - # i = • m . . 1 :P_B İMİİÜI . . . : • mı. . i \ s 141 159» — _E-i m •__• 1••1 I • PPP •I• • m ••••İn ••• il•Hliflil •_•_• ••• ___• •• 1 _____ • I •111•I1•1• I••• •1• """["•"l™» I •F . üri . I . [TTrl—[-••-[-.-1--[ • • Linini -i . . . n. —mrtad . . . . . . M-r-ı— .• . . • 1•fi r fTin • •• — İ l l i •••I . | ŞHİMİfc .. . F'NAL HU ONAYI 1M 131 1Sİ in ISSN SU Al M A * 154SVI 2A.2.1.IU MCKHATAIIPARÇA ATtlYf HATALI PAKÇA % 2A.2.1.10 OPf R AS YON VETIRlttlY (Cp,CphX) 2A.2.1.22 HB>.M 2A.2.1.22 MCV.8» 2A.2.1J4 (R/100) 141 f h + Y C N HAT ONAYI 2A.2.1.21 2A.2.1.23 IAÎ.t.9 131 1AJ.1.M _ 1A.1. t.» HATMARI (R/100) ist 1AJ.1.11 _ ftiH 1K ZA.1.1.10 H Hm mmm FAALCE I 189 SV =^| •— 4* — ..|.|.| I 2A.I.1.2I YA»R>N PROSES AUOtT AOİDY 2K2.1.11 (*) JfC UYCIAAM*, YAYCt* Ot % IA.1.1.14 OTOKONTROll CEÇENTUTSAY5I Şekil-3 Kalite Alt Komitesi İzleme Alanı Göstergelerin kademelendirilmesi üretim birimlerine doğru devam etmektedir. Alt Komitenin önemli görevlerinden biri planlama aşamasında birim yöneticileriyle konuşarak birim hedeflerinin gerek konu gerekse rakamsal değerler olarak şirket hedeflerinin desteklenmesini sağlayacak şekilde belirlenmesine önayak • olmaktır. Birim yöneticileri de kendi birimleri içinde kalite toplantıları yaparak alt hedeflerin şirket hedefleri F doğrultusunda saptanmasını sağlarlar. Hedeflerin birimler arası takımlarla gerçekleştirilebildiği veya özel proje . sorumluluklarının sözkonusu olduğu durumlarda Alt Komite hedeflerin gerçekleştirilmesi sorumluluğunu sabit uzmanlık grubu olarak çalışan veya belirti bir proje için görevlendirilmiş olan ekiplere doğrudan verebilmektedir. (Şekil-4) 76 POLİTİKA AÇINIMI İZLEME DÜZEYİ YÖNETİM KOMİTESİ KALİTE ALT KOMİTESİ BİRİMLER PROJE SORUMLUSU Şekil-4Politika Açınım izleme Düzeyi Şirket hedeflerinin gerçekleşme olasılığı bütün hedeflerin birbirlerini tam olarak desteklemelerine bağlıdır. Kuruluşlar büyüdükçe hedefler arasında uyumu sağlamak zorlaşmaktadır. Sistemin alttan üste ve üstten altta şeffaflığı uyumun sağlanmasını ve tüm fonksiyon ve kademelerin ortak hedefler üzerinde odaklanmasını kolaylaştırmaktadır. (Şekil-5) VRMİM&İSİMffZmmALAM SA TIS SONRASI (R/100) 160 2A.2.1.5 ÖNCEKİ HEDEF DURUM YIL 2A.2.1.5.X ÖNCEKİ HEDEF DURUM YIL YÖNETİM KOMİTESİ İZLEME ALANI DURUM HEDEF KOD GÖSTERGE ALT KOMİTE İZLEME ALANI DURUM HEDEF KOD GÖSTERGE (SONIÇLAR) HAT İÇİ ONAYI(%) HA TA ORANİ (R/100) İLİŞKİ MATRİSİ (GİRl İLER) I Şekil-5 Üretim Birimi Kalite Göstergeleri ,7 Ü.lİ.CpCpk>100 ÜRETİM BİRİMİ İZLEME ALANI Tüm düzeylerde göstergeler sonuca veya yönteme bağlı olarak belirlenmektedir. Sonuç göstergeleri faaliyetlerin etkinliklerini ölçmek, yöntem göstergeleri ise faaliyetlerin nasıl yapıldığını izlemek amacıyla kullanılmaktadır. Yöntem göstergelerinin bu şekilde ele alınışı süreçlerin iyileştirilebilmesi için yönetimin dikkatini uzun vadeli yaklaşımlara çekmek açısından önem taşımaktadır. 3.2 MÜŞTERİNİN TALEBİ : Tanımlanmış olan göstergeler hiyerarşisi müşterinin gerçek talep ve beklentilerini yansıtan bir temele dayanmaz ise içerikten yoksun kalacak, amaca ulaşılmasını garanti edemeyecekir. Bu durumda elde edilmiş olan iyileşmeler müşterinin beklentilerine karşılık gelmeyebileceğinden katma değeri de düşük olacaktır. İyileştirme süreci görünüşte benimsenmiş olan göstergelere göre etkin olarak yönetilirken gerçekte şirket kaynakları verimsiz olarak kullanılmış olacaktır. TOFAŞ'ta müşterinin sesini iyileştirme sürecinin başlangıç noktası haline getirmek amacıyla şirket hedefi olarak benimsenmiş olan pazarlama araştırmasının bulguları iç ve diğer dış kalite göstegeleriyle ilişkilendirilmek üzere bir tabloya dökülmektedir. (Şekil-6) Tablonun incelenmesinden iyileştirme sürecinin etkin hale getirilmesini sağlayacak çeşitili bilgiler edinilmektedir. Öncelikle müşterilerin beklentilerini karşılamaktan en uzak olan hususlar bir öncelik sıralamasıyla öğrenilmektedir. Bu husuların herhangi bir arızaya karşılık gelip gelmediği ve olağan olarak işletme içersinde yapılan kontrol ve testlerde değerlendirilip değerlendirilmedikleri anlaşılmaktadır. Böylece sistem yalnız müşteri memnuniyetine en fazla etki eden hususların saptanmasının yanısıra iç kontrol ve test düzenlerinin katma değer sağlayıcı şekilde işleyip işlemediğini de ortaya koymaktadır. Tablo üzerinde söz konusu konu hakkında mevcut bir iyileştirme çalışması olup olmadığını görmek de olasıdır. MODEL ÖNCELİK TABLOSU DIŞ GÖSTERGELER SATİŞ SONRASI ARIZALAR KALİTE ANKETİ YOLDA KALMA %XR/100 3 AY - Şekil-6 İÇ GÖSTERGELER ' . R/100 ' 12 AY — —' FİNAL MGD TC500/TOC TL/OTO R/100 1 1—- Öncelik Tablosu İyileştirme gerektiren hususlar hem mevcut ürün tanımının müşteri beklentilerini karşılamamasından hem de çeşitli arızalardan kaynaklanabilmektedir. Her iki halde de gerek şirket içinde gerek dışında beklenen iyileştirmenin gerçekleştirilmesinden sorumlu olan doğru adresi harekete geçirmek Alt Komite'nin yapısı nedeniyle mümkün olmaktadır. İyileştirme için tanımlanmış olan yapı, öncelik tablosunu kullanarak müşteri memnuniyetini sağlayacak şekilde sürekli iyileştme sürecini yönetmektedir.(Şekil-7) 78 f. • POLİTİKA AÇINIMI İZLEME DÜZEYİ YÖNETİM KOMİTESİ GÖSTERGELERİ YÖNETİM KOMİTESİ KALİTEALT KOMİTESİ GÖSTERGELERİ CİRİM GÖSTERGELERİ I.P. i ÖNCELİK TABLOSU DD DIŞ GÖSTERGELER İÇ GÖSTERGELER KALİTE ALT KOMİTESİ BİRİMLER PROJE SORUMLUSU TEST VE KONTROL SONUÇLAR 1 1 1 1 | NE İZLENECEK ? TEST VE KONTROL SONUÇLARI NE İZLENECEK ? KALİTE VERİLERİ Şekil-7 Tofaş Kalite İyileştirme Süreci 4. ZORLUKLAR Başarılı şirketlerin ellerinde sihirli değneklerin bulunmadığı bilinmektedir. Rekabet avantajını yakalayanlar, bilinenleri kararlılıkla ve kendi şirketlerinin özel koşullarına yaratıcılıkla uygulamayı başarmış olanlardır. Ne var ki doğru oldukları bilinen ilkeleri geçekleştirmek her zaman kolay olmamaktadır. Otomobil üreticilerinin de gerek yapılarından, gerek otomobil üretiminin kendine özgü karmaşıklığından ve boyutlarından gerekse Türkiye'de uygulanmakta olan sanayileşme politikalarından dolayı yaşamakta oldukları bazı zorluklar vardır. Çok ortaklı şirketlerde üretim teknolojisini sağlayan yabancı ortağın kendi küresel politika ve stratejileri içinde Türkiye pazarına biçmeyi planladığı misyonun niteliği çok önemlidir. Bu misyonun Türkiye'nin geleceği ile ilgili vizyona bağlı bulunmaktadır. Türk hükümetlerinin sanayileşme politikaları yalnız ana otomobil üreticilerinin doğrudan etkilendikleri hususların yanısıra yan sanayiin, makine imalat,enerji, elektronik ve bilgi işlem teknolojilerinin gelişmişlik düzeyleri gibi hususları derinden etkileyerek bu vizyonun oluşmasında en önemli etkeni oluşturmaktadır. Çok yakın geçmişte yaşadığımız gibi belirsizliklerin doğması halinde uzun vadede Türkiye'nin sağlayabileceği azami yararın elde edilmesine olanak tanımayan bir ortamın doğması kaçınılmaz olmaktadır. Türkiye'de yapılan yatırımın tüm ortaklara küresel rekabet koşulları altında avantaj sağlamaması halinde ihracata ağırlık veren bir yatırım politikasının benimsenmesinin önünde önemli zorluklar her zaman var olacaktır. 5. SONUÇ Türkiye'de otomobil üreten şirketlerin rekabet avantajı sağlamak için benimseyecekleri politikaların, onların uluslararası boyutta faaliyet gösteren yabancı ortaklarının küresel rekabet politikalarından bağımsız olarak tanımlanması beklenmemelidir. Ancak rekabet avantajı yakalamak üzere tanımlanmış politika ve stratejiler ne olursa olsun yönetim kalitesinin başarı üzerinde etkisi kilit role sahip olmaktadır. Bu nedenle yönetimin kalitesini iyileştirmeye yönelik yaklaşımların tanımlanması, geliştirilmesi ve tüm sektörde yaygın olarak benimsenmesi kendi içinde hala dikkatle ele alınması gereken bir konudur. TOFAŞ, KOÇ Topluluğu bünyesinde ve FIAT AUTO tarafından oluşturulan metodolojilerin Türkiye koşullarında uygulamasını hayata geçirerek ve bunu tüm yarı sanayi şirketleriyle paylaşarak sektörün rekabet gücünün topyekün artması için çalışmaktadır. 79 TÜRK OTOMOTİV SANAYİİNDE ANA-YAN SANAYİ İLİŞKİLERİ Dr.Ferzan NEDİMOĞLU Taşıt Araçları Yan Sanayii Derneği-İSTANBUL 1. GİRİŞ: Sanayiinin değişim süreci, genel olarak kuruluş ve gelişimini 1980'lerin sonlarına kadar yönlendiren ithal İkameci Kalkınma Modeli (ilKM)'nin oluşturduğu yapısal özellikler çerçevesinde ele alınacaktır. Ancak, daha önce sunulan çalışmalarda İthal ikameci dinamiklerin, 1980 sonrasında ulusal ekonomik politikalarda yaşanan değişim ile yeniden yapılanması değerlendirilmiş ve benimsenmesi gereken devlet politikaları konusunda öneriler sunulmuştu. Bu çalışmada, 1990'dan sonra belirlenen politikalarla küresel entegrasyona yönelik alınmış kararlar ve sonuç gelişmelere ağırlık verilecektir. Bu çerçevede, gerek devlet gerekse sanayi tarafından benimsenen politikalar ele alınarak kazanılan küresel rekabet gücü değerlendirilecek ve bu kapsamda anahtar nokta olarak görülen, ana-yan sanayi ilişkileri üzerinde durulacaktır. Bu değerlendirmeler ışığında küresel rekabet gücünün arttırılmasına yönelik olarak, sanayi kesimince ve sanayinin çalıştığı genel ekonomik politikaları belirlemek açısından devlet kesimince ele alınmasında yarar görülen konuların altı çizilecektir. 2. TÜRK OTOMOTİV SANAYİİNİN KURULUŞ VE GELİŞME DİNAMİKLERİ 2.1. İTHAL İKAMECİ DÖNEM YAPISAL ÖZELLİKLERİ Diğer Gelişmekte olan Ülkelerde olduğu gibi Türk otomotiv sanayi, ülke sanayileşmesinin itici gücü olarak ithal ikameci Kalkınma Model sanayileşme politikası ile 1950'lerden başlayarak kurulmuştur. Yerli sanayi, ithalata karşı yüksek tarifelerle, yabancı sermayeye karşı ise yatırım kısıtlamaları ile korunmuştur. Yerli sanayii oluşturmak amacıyla hazırlanan 1964 Montaj Talimatnamesi, yerli katkı oranlarının arttırılmasını amaçlamış ve 1964'te %20 olan döviz tasarruf oranının 1970'de %75 daha sonra %85 oranına çıkarılmasını öngörmüştür. Talimatnamede yabancı sermaye giriş de hem sektörel katılımı hem de mülkiyet oranını %10-49 ile sınırlayarak kontrol altına alınmıştır. Ülke sanayi dış rekabete karşı korunurken iç piyasada rekabetçi ortam oluşturarak sanayiinin gelişmesi amaçlanmış ve aynı ürünü üreten en az iki firmaya yatırım müsaadesi verilmiştir. Otomotiv sanayiinde 1964 yılında var olan 8 ana sanayi firmasıyla oluşmuş kapasite fazlalığı göz ardı edilerek yeni yatırımlar yan sanayi ile birlikte ana sanayide de teşvik edilmiştir. Bu koşullar altında, ana sanayi firmaları, büyük ölçüde yan sanayi mamullerini kendi firmaları içinde üretmişler ve oluşturulan marka ve model fazlalığı nedeniyle de yan sanayii umulduğu ölçüde kurulup geliştirilememiştir. Ana sanayiinin ithal etmek zorunda olduğu ürün ve üretim teknolojileri, teknolojinin sahibi yabancı firmalar ile yapılan ikili anlaşmalar çerçevesinde belirlenmiş kısıtlamalar çerçevesinde kullanılabilmiş ve üretilen ürünler belirlenmiş pazarlarda belli miktarlarda ihraç edilebilmiştir. Teknoloji transferi, lisans anlaşmaları ve yabancı ortaklıklar ile yapılırken yabancı sermaye, yeni kurulan yerli firmanın operasyonlarına kısıtlamalar getirerek olası yeni bir küresel rakip oluşumunu engellemiştir. Kısacası İthal İkameci dönem içinde yabancı sermaye, getirdiği teknolojisine karşılık iç pazardan pay almakla yetinirken küresel pazarlarda kendisine rakip oluşmasını engelleyecek ürün geliştirme ve pazarlama önlemlerini almıştır. Pazarını ülke sınırları dışına taşıyamayacağını gören ve belirlenmiş oranlarda yerli parça kullanmak zorunda bırakılan ana sanayi firmaları, korunan iç pazarlarında kaliteden çok fiyata öncelik vermişlerdir ve satın aldıkları yan sanayi mamullerinde de aynı politikayı uygulamışlardır. Bu politika doğrultusunda yan sanayilerinin kendilerinden bağımsız ürün geliştirmesi beklenmeyerek fiyata yönelik alternatif firma oluşumu desteklenmiştir. Böylece, devlet ve ana sanayi firmalarının işbirliğinde hızla yan sanayi firmaları kurulmaya başlamış ve 1970 yılında gelindiğinde 258'i ana sanayiye mamul veren toplam 350 kauçuk ve metal parça üreten atölye niteliğinde yan sanayi firması kurulmuştur. Bu koşullar altında üretim ölçeklerini arttıramayan yan sanayi firmaları da daha kaliteli üretmek için ürün geliştirme yatırımlarına girmemiş ve ana sanayiinin istekleri doğrultusunda ucuz üretmeye öncelik vermiştir. Dolayısı ile kurulan ana ve yan sanayi firmalarında ürünler geliştirilmediği gibi üretim kapasiteleri de optimum ölçeklere çıkarılamamıştır. Kısacası, ülke sanayileşmesine yönelik entegre bir sanayi yapısı kurulmuşsa da teknolojik açıdan uluslararası sermayeye pazar açısından da devletin korumasına bağımlı küresel pazarlarda rekabet gücü kazanamayan bir sanayi yapısı oluşturulmuştur. Bu süreç içinde altı çizilmesi gereken en önemli 80 dinamik, pazarın korunuyor olması ile karlılık oranlarının doyurucu olması ve yabancı sermayeden bağımsız olunabilen konularda bile ürün ve pazar geliştirmeye gidilmemiş olmasıdır. Yaratılmış bu koşullarla, diğer bazı gelişmekte olan ülkelerin 1962'de girmiş olduğu dış borç krizine Türkiye 1979'da girmiştir. Kurulu ithal ikameci model mantığı içinde koruma ve yatırım teşvikleri ile küresel kalite ve fiyat standartlarına erişilemeyeceğini anlayan devlet yetkilileri, 1980 yılında ithal ikameci Kalkınma Modeli'ni İhracata Dayalı Büyüme Modeli ile değiştirmişlerdir. 2.2. İHRACATA DAYALI BÜYÜME MODELİ İLE DEĞİŞİM Türkiye'nin girdiği dış borç geri ödeme krizine çözüm olarak Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu işbirliğinde Yapısal Uyum Kredileri verilmiş ve kalkınma modeli olarak ithal ikameci Model yerine küresel entegrasyonu amaçlayan ihracata Dayalı Büyüme Modeli kabul edilerek ekonominin liberalizasyonu için gerekli adımlar atılmaya başlanmıştır, ihracata Dayalı Büyüme Modelinin öncelikli amacı, giderek büyüyen dış borç yükünü hafifletmek için sanayii ihracata yönlendirecek önlemleri almak olmuş ve ekonominin liberalizasyonu zaman aldığından ithal ikameci politika ve programlar, 1980'lerin sonlarına kadar kalkınma ve sanayileşmede politikalarında egemenliklerini devam ettirmiştir. Bu çerçevede otomotiv sanayiine yönelik olarak, Dördüncü (19791983) ve Besinci (1985-1990) Beş Yıllık Kalkınma Plan dönemleri ihracat gücücü arttırmaya ve küresel entegrasyona yönelik mevzuat yapısını oluşturmaya ayrılmışken Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Plan (1990-1995) döneminde küresel entegrasyona yönelik radikal adımlar atılabilmeye başlanmıştır. 1983 imalat Sanayi Talimatnamesinde ithal ikameci döneme göre yeni olan, yatırım teşviklerinin ihracat teşvikleri ile değiştirilmesi ve yerli katkı oranlarının kaldırılması olmuştur. Ana-Yan sanayi ilişkileri açısından, İthal ikameci dönemde olduğu gibi, ana sanayiinin yan sanayiie gerekli ürün ve üretim teknolojilerini kullanma konusunda teknik yardıma devam etmesi beklenmiştir. Yatırım teşviklerinin yerine, gerçekleştirilen ihracata bağımlı performans teşvikleri verilmiş olmasına rağmen, sanayi ihracatının kısa vadede arttırılma olasılığının düşük olduğunu gören hükümet, öncelikle ana sanayii, ihracata hazırlayabilmek amacıyla mevcut kapasitelerin tam kullanımını sağlamaya yönelik teşviklere öncelik vermiştir. Sanayiinin rasyonel üretim ölçeklerine çıkarak rekabet gücünü arttırabilmesi için Beşinci 5 yıllık Kalkınma Plan (1985-1990) döneminde korumalar devam ettirilmiş ve 1981'de taksitli satış kısıtlamalarının kaldırılması gibi iç pazarı büyütecek önlemler de alınmıştır. 1980'li yıllarda hükümet, yabancı yatırımlarda ithal ikameci dönem kısıtlamalarını 1986'ya kadar devam ettirerek yerli imalat sanayiini yabancı yatırımlara karşı korumaya devam etmiştir. 1980'de otomotiv sanayiinde 9'u yan sanayide olmak üzere toplam 15 olan yabancı yatırım sayısı 1986'dan sonra artmaya başlamıştır. 1989 yılına gelindiğinde ana sanayide 1 tanesinde çoğunluk yabancı şirkette olmak üzere toplam 4 yeni yatırım izni verilirken yan sanayide13'ünde çoğunluk yabancı sermayede olmak üzere toplam 21 yeni yabancı yatırım müsaadesi verilmiştir. Kısacası, hükümet ana sanayii yan sanayiye göre daha uzun korumaya devam ederken yan sanayiinin en büyük koruması olan yerli katkı oranlarını kaldırmakla ana sanayii ithalata teşvik etmiş ve yan sanayii kendi pazarında ithal mamullerle rekabet etmek zorunda bırakmıştır. Küresel entegrasyona hazırlık yönünde tüm otomotiv sanayii için atılmış adım, ithalat gümrük duvarlarının düşürülmesi olmuştur. Bu doğrultuda 1980'den beri Avrupa Topluluğu ile donuk olan ilişkilerin canlandırılması kararı alınmış ve Gümrük Birliği süreci, 1989'da yeniden düzenlenerek başlatılmıştır. Katma Protokolün yeni takviminde, otomobil sanayii tarife ve tarife dışı engellerin kaldırılacağı kısa listeye alınarak 1988'de ortalama yüzde 142.7 olan koruma oranı 1989 yılında yüzde 52.9'a düşürülmüştür. Türkiye'de üretilen 1.000 cc motor hacimli modellerin koruma oranı yüzde 32.9'ye indirilirken yan sanayiinin ortalama koruma oranı %20'lere düşürülmüştür Ana sanayiinin iç talebe bağımlılığının devam ettiğini gören hükümet, iç pazarı büyütme gayretlerine devam etmiş ve 1988'de yükseltilen mevcut ve yeni vergilerin satışlar üzerindeki olumsuz etkilerini 1989'da başlatılan tüketici kredileri ile azaltmak istemiştir. Ancak, yerli pazar potansiyelini gösterir şekilde, ithalatın geçmişe göre büyük ölçüde artmış olmasına rağmen ana sanayiinin ihracata yönelmeden iç talebe bağımlı üretime devam ettiğini gören hükümet, 1989'da Opel ile başlayarak ana sanayiide de yeni yatırım müsaadeleri vermeye başlamıştır. İhracatı teşvik politikalarının devam ettiğini gösteren 30.000 otomobil/yıl kapasiteli CKD Opel yatırım müsaadesi, off-set anlaşması ile vermiştir. Opel firması, off set anlaşması gereği CKD montaj için ithal edeceği tüm parçaları yan sanayinden yapacağı ithalat ile finanse etmek zorunda bırakılmıştır. Dolayısı ile Opel, daha sonra otomobil ihracatına başlamışsa da müsaadesi gereği yan sanayinin ihracatına yönelik satın alma anlaşmaları ve ihracata yönelik yeni yan sanayi yatırımlarını teşvik etmiştir. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planında (1990-1995) küresel entegrasyon amacıyla dış pazarlarda rekabet edebilecek firmaları Türkiye'ye çekebilmek için önlemler alınacağı belirtilmiş ve bu doğrultuda da 1990 yılı programında Opel'e 81 yapıldığı gibi ihracata yönelik yaptırımlar koyulmadan otomobil sanayiine cazip yatırım teşvikleri verilmiştir. Teşvik paketinin en az 100.000 ünite/yıl kapasite kurulması ve yeni model üretilmesine karşılık Toyota firmasına verilmesi planlanırken, 10 ve 17 Nisan 1990 kararnameleri ile mevcut ana sanayii firmalarıda teşvik paketi içine alınmıştır. Böylece hükümet, mevcut ana sanayii ihracata teşvik için rekabet edecek yeni yatırım çekmeye yönelik verdiği teşvikleri mevcut ana sanayi firmalarına da ihracat koşulu olmadan vermiştir. Otomobil firmalarının teşvik paketi; vergilerden düşürülecek yüzde 100 yatırım indirimini; yüzde 25 Kaynak Kullanımını Destekleme Primini ve yatırımın yüzde 80'nini gerçekleştirdikten sonra 5 yıl boyunca gümrüksüz parça ve aksam ithalatına müsaadeyi içermiştir. Bu cazip yatırım teşvikleri ile ana sanayi firmalarına yeni model yatırım müsaadeleri 1983 İmalat Talimatnamesi yaptırımları ile tutarlı olarak yerli katkı oran tanımlaması olmadan verilmiştir. Yerli Katkı oran kısıtlamaları olmayan yeni modellerin parça ve aksamlarının ithalini ikame edecek yan sanayii firmalarına da aynı teşvik paketi, Kaynak Kullanımını Destekleme Primi yüzde 35 (şehir içinde olanlara %25) olmak üzere verilmiştir. Hem ana hem de yan sanayii firmaları, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonundan ödenecek primlerden oluşan ihracat teşviklerinden de yararlandırılmıştır. Bu primlerin miktarı ihraç edilen 1,000 ton otomobil için $800 iken yan sanayide, katma değeri yüksek malların ihracatının teşvik edecek şekilde, ürün çeşidine göre verilmiştir. Örneğin radyatör ve parçalarının ihracatının tonu $200 teşvik primi alırken, vites kutusu ve parçaları tonuna $1,000 alabilmiştir. 1990'ların ikinci önemli gelişmesi, hükümetin küresel entegrasyon ve liberalizasyon programı çerçevesinde 1963 Ankara Anlaşması ve eki 1973 Katma Protokol'ünde ön görüldüğü üzere, 01.01.1996 tarihinden itibaren Avrupa Birliği ile Gümrük Birliğine giriş kararını alması olmuştur. 06.03.1995 tarihinde imzalanan 1/95 Ortaklık Konsey kararının otomotiv sanayi ile ilgili bölümlerine göre Türkiye, Birliğin Japonya ile pazar kısıtlama anlaşmalarına uymayı kabul etmiş ve tarım ve yolcu taşıma araçları için 01.01.2001 tarihine kadar Ortak Gümrük Tarifesi üzerinde vergi uygulayabilme ve kullanılmış araç ithalini izne tabi tutma hakklarını elde etmiştir. Ancak, otomotiv yan sanayi mamulleri üzerinde koruma, 01.01.1996 tarihi itibariyle, Avrupa Birliği ülkelerine karşı tamamen kalkmış ve üçüncü ülkelere karşı da Birliğin uyguladığı Ortak Gümrük Tarifesi düzeyi olan ortalama %6'ya indirilmiştir. Gümrük Birliği anlaşması ile Türkiye, standardizasyon, ölçüm, akreditasyon, test ve belgelendirme konularında Birlik mevzuatını 5 yıl içinde benimsemeyi ve geçiş süresi içinde Birlik mevzuatına uygun olarak belgelendirilmiş Birlik ürünlerinin ithalatını engellememeyi kabul etmiştir. Dolayısı ile Avrupa'ya satılan hem ana hem de yan sanayi mamullerinde Avrupa'da geçerli standartlar aranacak ve bu doğrultuda ihraç edilen taşıtların da Tip Onay testinden geçmesi gerekecektir. Bu koşullar altında 1/95 Ortaklık Konsey kararı, Türk otomotiv ana ve yan sanayiine en ciddi etkiyi, standartlara uyumu tüm sanayi için zorunlu hale getirerek yapmıştır: 1996 Avrupa Birliği ile yapılan Gümrük Birliği anlaşması ertesinde yaşanan iç politik dengesizlikler sonucu hükümetler, belli bir plan-program tanımlayamadıkları gibi Gümrük Birliği anlaşmasında ana sanayi için alınmış korumaları da bedelsiz ithalat gibi politik kararlarla bozmuşlardır. Beş yıllık Kalkınma Planları ile belirlenen ekonomik politikalara alışık sanayi beklemediği yeni ana sanayi yatırımları ile karşı karşıya kalmıştır. Honda ve Hayundai'ye 1993, Mazda'ya 1996 ve takip eden yıllarda KİA ve Daevvoo'ya koşulsuz yeni otomobil yatırım müsaadeleri verilmiştir. Sanayicinin belirsizliklere sürüklendiği bu ortamda bugün gerçekleştirilmiş yatırımlarla otomotiv sanayiinde mevcut kurulu üretim kapasitesi, 719,400 adedi otomobil olmak üzere toplam 858,885 adet/yıla çıkarılmıştır (Tablo 1). Gümrük Birliği anlaşması ertesinde Türk hükümetinin bu uygulamalarla amacının, Toyota yatırım müsaadesi ile başlatmış olduğu, kurulu otomotiv sanayi üzerinde küresel rekabet baskılarını yurt içine çekmek politikasını, güçlendirerek uygulamaya koymak olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Bu uygulamanın amacının, Türkiye ve Avrupa'da kurulu ana ve yan sanayi firmalarının tümüne rakip olacak yeni Uzak Doğulu firmalara, ihracat ve yerli katkı oran sınırlamaları olmadan yatırım müsaadeleri verilerek, Türkiye'yi coğrafık konum avatajına ek olarak rekabetten kaynaklanacak baskılarla da bir üretim merkezi haline getirmek olduğu görülmektedir. 82 Tablo i otomotiv Âna Sanayi Firmaları (i 997) Kur. Kurulu Firmalar Tarihi. Kapasite Ticari vasıta 1966 7,500 A.I.O.S. B.M.C. 1966 21,500 1984 9,000 CHRYSLER 9,000 KARSAN 1966 MAN 1966 3,150 M.BENZ 1968 8,800 OTOKAR 1963 5,535 OTOYOL 1967 12,200 TEMSA 1987 7,800 1954 30,000 T.TRAKTÖR UZEL 1962 25,000 139,485 TOPLAM Otomobil OTOSAN TOFAŞ O.RENAULT OPEL TOYOTASA HAYUNDAI HONDA TOPLAM Yab. Ser. (%) 35.0 0.01 81.3 70.7 27.0 25.0 64,400 250.000 150.000 25.000 100.000 30.000 100.000 719,400 1959 1971 1971 1989 1990 1997 1997 30?? 37.8 27.0 100.0 50.0 50.0 50.0 3. OTOMOTİV SANAYİ PERFORMANS DEĞERLENDİRMESİ (1980-1997) 3.1. ANA SANAYİ İhracata Dayalı Büyüme Modeli içinde hükümet politikaları analizinden görüldüğü gibi ithal ikameci dönem mevzuatının, özellikle ana sanayi için büyük ölçüde devam ettirilmesine karşılık ihracata yönlendirilemediği görülmektedir. Bu korumalar altında 1980-1990 arasında otomotiv ana sanayi üretimi, %252.48 oranında (Tablo 2) iç pazara yönelik olarak artmıştır. Ancak, 1990-96 arasında toplam ana sanayi üretiminde artış %37.78 olurken ihracatda artış ortalama %2,662.80 olmuştur (Tablo 3). Bu ciddi artışın daha çok ticari vasıtalarda olduğu ve otomobil sanayiinde artışın göreli olarak düşük kaldığı görülmektedir. TABLO 2 Otomotiv Ana Sanayi Üretim Miktarları (1980-1996) 1980-1985 1990 1985-1990 1980 1985 1990-1996 (adet) (adet) Artış (%) (adet) Artış (%) 1996 Araç Tipi Artış (%) OTOMOBİL 31.529 60.353 91.00 167.556 177.62 207,757 23.19 814 266 206.01 281 -65.47 374 ÇEKİCİ 33.09 115.71 KAMYON 8 042 17.348 16.652 -4.01 29.058 74.50 7 322 7.888 2.74 21.032 KAMYONET 19.553 147.88 7.56 1.637 48.68 1.689 3.17 OTOBÜS 1 101 2.499 47.95 7.397 2 130 247.27 7.898 6.77 10.171 MİNİBÜS 155.39 491 2.191 346.23 4.288 96.14 5.856 MİDİBÜS 36.56 123.37 TRAKTÖR 16.936 37.830 30.098 -20.43 52.590 74.72 Kaynak: OSD TABLO 3. Otomotiv Ana Sanayi ihracat Miktarları (1990-1996) Araç Tipi OTOMOBİL ÇEKİCİ 1990 1996 30.670.098 253.252.788 0 0 1990-96 (%) 83 Artış 725.73 KAMYON KAMYONET OTOBÜS MİNİBÜS MİDİBÜS TRAKTÖR 7,654,711 530,229 24,854,463 701,344 300,175 262,745 22,927,587 37,385,262 230,091,024 17,791,330 14,185,920 20,068,515 199.52 4,950.77 825.75 2,436.74 4,625.88 7,538.01 PARÇA Kaynak: OSD 39,937,050 46,650,102 16.80 Bu gelişme, ticari vasıta üretiminde ithal İkameci dönemden kalan yerli-yabancı firmalar arası ikili anlaşmaların otomobil sanayiine göre daha önce değiştirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Oyak Renault ve TOFAŞ firmalarında üretim ve dağıtım şirketlerinde hisselerin eşitlenmesi Mayıs 1997'de gerçekleştirilebilirken Otosan'da anlaşmalar Ekim 1997 içinde tamamlanabilmiştir. Otomobil sanayiinin ihracatının düşük olmasının diğer bir nedeni, ToyotaSA'nın ancak 1996'da ihracata başlayabilmesi ve politik nedenlerle Opel firmasının otomobil ihracatında düşüşlerin başlamış olmasından kaynaklanmaktadır (OSD, 1997 Genel istatistik Bülteni,s.22). Bu gelişmelerden görülen, mevcut anlaşmalar üzerinde ithal ikameci dönemden kalan sınırlamaların kaldırılması ile yabancı firma kontrolünün artması ile birlikte ihracatın da artarak Türkiye'de kurulu ana sanayi firmalarının küresel üretim ve dağıtım şebekelerine entegre edilecekleridir. Ancak, Gümrük birliği ile otomotiv ana sanayi mamullerinin ithalatı da hızlı bir artışa girmiştir. 1992 yılında otomobil ve ticari vasıtada ortalama ithal mamul satış oranı %20 iken bu oran 1997' Eylül ayı itibariyle %35'e çıkmıştır. Bu araçların Türkiye'de yan sanayiisinin bulunmadığı göz önüne alınacak olursa orjinal ekipman ile birlikte satış sonrası yedek parça ithalatı artarak sanayiinin dış ticaret açıklarını giderek büyütecektir. 3,2. YAN SANAYİ Ana sanayiinin aksine yan sanayiinin ithal ikameci korumaları yerli katkı oranlarının 1983 Montaj talimatnamesi ile kaldırılması ile başlamıştır. 1990 yılından itibaren de aynı koşullarda ana sanayide yeni model yatırım müsaadelerinin verilmesi ile birlikte Türkiye'de yan sanayisi olmayan modellerin üretimine gidilmiştir. Bu koşullar mevcut yan sanayi firmalarının iç pazarlarında ithal parça rekabeti ile karşılaşmalarına ve sanayinin dış ticaret açıklarının hızla artmasına neden olmuştur. Elde olan rakamlara göre yan sanayide 1980 yılında 11.47 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 1989'sa 2.12'ye ve 1994 yılında ise 1.67'ye düşmüştür. Yan sanayiinin küresel rekabete erken açılmasına yol açan diğer gelişme ana sanayide 1989'a kadar yeni yabancı yatırım müsaadesi verilmezken yan sanayide yeni yabancı yatırımların durdurulmamış olmasıdır (Tablo 4). TABLO 4: Otomotiv Yan Sanayi Performans Göstergeleri (1980-1996 1980-1989 1990-1996 Artış (%) Artış (%) Üretim 339.00 • 35.00 ihracat ($) 887.33 301.00 350.00 627.00 ihracat (Ülke) İthalat ($) 82.54 243.530 Yabancı yatırım 887.00" 617.00 (*) 1989-93 yılları rakamları kullanılmıştır Bu koşullar altında kurulu yan sanayi performans açısından değerlendirilecek olursa, 1980'den itibaren üretim, ihracat değer ve ihracat yapılan ülke sayıları açısından hızlı bir büyüme içine girmiş olduğu görülmektedir (Tablo 4). Yan sanayiinin hızlı üretim ve ihracat artışı, büyük ölçüde kendi iç pazarında ithalat artış tehdidi ile karşılaşmış olması nedeniyle ihracata yönelmek zorunda kalmış olmasından kaynaklanmıştır, ihracata yönelen yan sanayi, 1986'dan itibaren uluslararası fuarlara katılmaya başlamış ve yerli ana sanayiden bağımsız bir gelişme sürecine girerek AB pazarında aranan, E markası QS 900O,, ISO 9000 gibi ürün ve işletme standartlarına uygun üretime başlamıştır. Bu çalışmalar sonucu, ihracat ciddi oranlarda artarken TAYSAD üyeleri arasında 1991'de 1 olan ISO 9000 belgeli üye sayısı bugün 67'ye çıkmış ve 1996 yılından itibaren de Avrupa'da hükümet direktifleri ve ana sanayi firmaları tarafından aranan ürün kalite belgelerinin alımı artmaya başlamıştır. Bu gelişmelerle birlikte ihracata başladığından beri Avrupa'da yedek parça piyasasına ürün veren yan sanayi giderek artan oranlarda Avrupa'ya orjinal ekipman ihracatı yaparak Avrupa'da yerleşik ana sanayi ile entegre olma yoluna girmiştir. 84 3.3.1990-1997 HÜKÜMET POLİTİKALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ 1980 ve 199O'lı yıllarda yaşanan sanayi performansı, Türkiye'nin beklendiği gibi bir üretim ve dağıtım merkezi olma yolunda gittiğini göstermekleydi. Ancak, hükümetin 1989 ve 1990 yılı politikaları çerçevesinde izin vermiş olduğu yeni yatırımların dahi olgunlaşmasını beklemeden 5 yeni otomobil firmasına daha ihracat ve yerli katkı oran koşulu olmadan yatırım müsaadeleri vermesi ile Türkiye'nin ithal ikameci dönemden beri yaşamakta olduğu fazla üretim kapasitesi yaratma yoluna girdiği görülmektedir. Türkiye'de bugün yaratılmış 858,885 adetlik toplam taşıt aracı üretim kapasitesinin, Türkiye pazarının 1996'de 120.171 adet ve birinci derece ihraç pazarı Avrupa pazarının ise 1995'de 11,909,210 (Automotive International, Haz. 1886) adet olduğu göz önüne alınırsa, fazla olduğu açıktır. Türkiye'nin küresel entegrasyon sürecini değerlendirmek açısından, yapısal benzerlikler ve ihracata yönelik stratejilerinde başarılı olmaları nedeniyle, ispanya ve Meksika ile karşılaştırıldığında, Türk hükümet politikalarındaki yanlışlıklar açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Türkiye ile İspanya ve Meksika arasında ortak özellikler, iç ve bölge pazar potansiyel pazarlarının olması, yabancı mülkiyet sınırlamalarının kaldırılması ve cömert yatırım teşviklerinin verilmiş olmasıdır. Ancak, Türkiye'den farklılıkları, her iki ülkede de uluslararası otomotiv sanayii yatırım izinlerinde ihracat koşulu aramış ve firmalar rasyonel üretim ölçeklerine erişmeden dış rekabete açmamış olmalarıdır. ispanya'da 1976'da Ford yatırımına, 10 milyar Pesata'lık büyük ölçekli bir yatırım ve iç pazar payını bir yıl önceki satışların yüzde 10'u ile kısıtlanma koşulları ile izin verilmesi Ford'u ihracata zorlamıştır. Meksika'da ise 1989 yılından itibaren ithalat giderlerinin ihracat gelirleri ile karşılanması koşulu ile yeni yatırım müsaadesi verilmiş ve ithalat müsaadesi sadece Meksika'da üretim yapan firmalara verilmiştir. İspanya ve Meksika örneklerinden görüldüğü gibi hükümetler ihracatı teşvik ederken yerli -sanayii ve ülke ekonomisine katkıyı arttıracak ve istenen yatırımı hayata geçirecek önlemleri almışlardır. Bu ülke deneyimlerinin tersine Türk hükümeti, hiç bir ihracat koşulu koymadığı, dış ticaret dengelerine yönelik önlemler almadığı, teşviklerin yatırımın gerçekleşmesine bağlı tutmadığı gibi yerli katkı oran sınırlamalarını da kaldırmakla sanayiinin ülke kalkınması açısından lokomotiflik özelliğini yok etmiştir. Ayrıca, özellikle 1990'da yerli katkı oran kısıtlaması olmadan ana sanayie verilen teşviklerin yan sanayiye da yeni modellerin parça ithalatını ikame edecek yatırımları yapmak üzere verilmesi, ana-yan sanayi işbirliklerini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu koşullar altında fiyat rekabetine öncelik veren yerli ana sanayi, yerli yan sanayi ile işbirliklerine giderek yerli parça üretimini teşvik etmek yerine ekonomik ölçeklerden yararlanarak ucuza üretim yapabilen uluslararası yan sanayi firmalarından parça ithal etme yoluna gitmiştir. Böylelikle zaten düşük ölçeklerde orjinal ekipman üreten yerli yan sanayinin, küresel kalite ve fiyat rekabeti ile karşı karşıya kalması ile ihracata yönelebilmesi ve bu yolla ürün kalitesini arttırabilmesi devlet politikaları tarafından beklenmeyen, dolayısı ile büyük güçlüklerle gerçekleştirilebilmiş bir gelişme olmuştur. Ülke ekonomisi için stratejik önemi olan bir sanayiinin yaşamına devam edebilmesi ve ülke ekonomisi açısından olumlu sonuçlar alınabilmesi için, ispanya ve Meksika örneklerinde görüldüğü gibi, yatırım müsaadelerinin sanayii istenen yönde götürecek ikincil tedbirlerle desteklenmesi gerektiği bu ülkelerin otomotiv sanayilerinin üretim ve dağıtım yönünde gösterdikleri başarıdan anlaşılmaktadır. Türkiye hükümetleri bu tür önlemler almadığından, Türkiye bir üretim ve dağıtım merkezi olma yoluna girmişken ülke ekonomisinin lokomotifi olan otomotiv sektörüde dış ticaret açıkları ve şirket kapanmalarına gebe bir ortam yaratılmıştır 4. KÜRESEL EĞİLİMLER Dünya ekonomisinde yapısal kriz ile birlikte otomotiv sanayinin teknolojik ve örgütsel yapısı, 1970'lerin başından itibaren hızlı bir değişim süreci içine girmiştir. Bu dönem içinde Japon otomotiv sanayi, sanayileşmiş ülke sanayilerine ciddi bir küresel rakip olarak çıkarken bazı Geç Sanayileşen Ülkeler ekonomik kalkınma modellerinde, stratejik önemi nedeniyle otomotiv sanayiilerine yönelik, ihracata yönelik büyüme stratejisini benimsemişlerdir. Geç Sanayileşen Ülkeler arasında 1980'lere gelindiğinde kayda değer değişiklik öncelikle İspanya ve Meksika otomotiv sanayilerinde daha sonra Güney Kore'de yaşanmış ve uluslararası sanayiinin bölge üretim ve dağıtım şebekelerine entegre edilmişlerdir. Aynı dönem içinde, daha yavaş seyretmekle birlikte, AB, NAFTA ve ASEA gibi, sayılarının giderek artacağı beklenen, bölge ekonomik işbirliği blokları oluşmaya ve Geç Sanayileşen Ülkeler kendi bölgelerindeki bloklara entegre olmaya başlamışlardır. Bu değişimlerin otomotiv sanayi üzerine etkileri, üretim-ürün teknolojileri, ana-yan sanayi ilişkileri ve pazarlama-dağıtım örüntü yapılarının değişmeye başlamış olmasıdır. Bu süreç içinde, 85 geleneksel uluslararası sanayiinin kendine rakip olarak çıkmış olan Japon üretim ve örgütlenme teknolojilerini kendi ülke ve şirket kültürlerine uyarlayarak farklı şekillerde adapte ettikleri görülmektedir. Firmalar arası rekabeti arttırarak yeniden yapılanmayı hızlandıran ikinci önemli gelişme, gelişmiş bölge pazarlarında otomotiv sanayi mamulleri talep artış hızının düşüyor olması ile birlikte yeni Japon üreticilere ek olarak Güney Koreli firmaların da yatırımlar yapmaya başlamalarıdır. Böylece artan üretim kapasitesi ile birlikte potansiyel pazarların önemi bir kat daha artmıştır. Kısacası günümüzde, doymuş pazarlarda olduğu gibi yeni potansiyel pazarlarda da ana sanayi firmaların sayısal olarak artıyor olması küresel rekabeti arttırmıştır. Sanayiide artan kapasiteler nedeniyle ana-yan sanayi ilişkilerinde üretimde olduğu kadar dağıtımda da bölgesel işbirliklerine gidilmeye başlanmıştır. Küreselleşme sürecinin yarattığı bu dinamikler çerçevesinde Türkiye'nin entegre olmakta olduğu AB Komisyonu, bir yandan kendi pazarını ithalata karşı standartlar ve menşe kuralları gibi önlemler alarak korumaya çalışırken diğer yandan da Avrupalı otomotiv ana ve yan sanayilerinin pazarlarını büyütmelerine ve maliyetlerini düşürmelerine yardımcı olmak amacıyla yeni ülkeler ve bölgeler arası işbirliklerine girmektedir. Bu doğrultuda, bölgedeki en geniş potansiyel pazar olan Türkiye ile Gümrük Birliğine girilmiş, Akdeniz havzasında Fas, Doğu Avrupa ülkeleri arasında Polonya, Bağımsız Devletler Topluluğu içinde Rusya, Amerika'da NAFTA ve uzak doğuda ASEA ile dış ticaret dengelerini düzenleyecek hazırlıklara başlanmıştır. Yukarıda kısaca özetlenmiş genel küresel yeniden yapılanma eğilimleri çerçevesinde, üretim, dağıtım ve örgütlenme yapıları açısından yaşanan değişimler aşağıda özetlenmiştir. • Üretim teknolojilerinde komputer entegre CAD/CAM teknoljilerinin kullanımı ile birlikte otomasyon artarken teknolojinin esnek yapısı nedeniyle aynı mekanda birden fazla ürünün üretimine olanak tanınmıştır. Böylece ürün kalitesi ön plana çıkarken yatırım maliyetlerinin armasıyla ölçek ekonomilerinin de önemi artmıştır, • Ana sanayi firmalarının yan sanayileri ile olan ilişkileri, 1980'lerin sonlarından itibaren yan sanayilerde birinci ve ikinci derece yan sanayi kuşaklarının oluşması ile değişmeye başlamıştır. Ana sanayi firmalarının birinci derece yan sanayileri, aksam üreticileri olur ve aralarında uzun ömürlü işbirlikleri artarken, parça üreticileride aksam üreticilerinin yan sanayisi olarak ikinci derece yan sanayi kuşağını oluşturmaktadırlar. Ana ve yan sanayiler arası küresel işbirlikleri, birinci derece yan sanayilerin ölçek ekonomilerinden yararlanmalarını sağlanmakla birlikte parça ve aksamların tasarım ve kalite geliştirme sorumluluğununda onlara bırakılmasına neden olmaktadır. Kısacası yeni oluşan ana yan sanayi işbirlikleri örüntüsü, ürün geliştirme ve dağıtım maliyetlerini paylaşarak düşürme ve rekabet güçlerini birlikte arttırma stratejisini içermektedir. • Üretimin örgütlenme yapısındaki bu değişimle eş güdümlü olarak, bölge işbirliği blokları oluşumunun hızlanması, üretimin ulusal değil bölge sınırları içinde planlanmasına ve artan üretim ölçeklerinin rasyonalize edilebilmesine olanak tanımaktadır. özetlenen küresel gelişmelerden sanayideki üretim ölçeklerinin artışı ve maliyetleri düşürme arayışları çerçevesinde örgütlenme yapısının küresel rekabet gücü açısından ön plana çıktığı görülmektedir. Daha önce Türk hükümetinin plansız uygulamaları sonucu küresel anlamda ön plana çıkan ana-yan sanayi ilişkilerinin Türkiye'de bozulduğunun altı çizilmişti. Dolayısı ile çalışmanın geri kalan kısmında, Türkiye ana-yan sanayii ilişkileri değerlendirilecek ve düzelmeleri yönünde öneriler yapılacaktır. 5. TÜRKİYE ANA -YAN SANAYİ ÖRGÜTLENME YAPISINDA SORUNLAR: Türk otomotiv sanayiinin teknoloji ve dağıtım örüntüleri açısından küresel sanayilere bağımlı olduğu ve ana-yan sanayi ilişkileri açısından geçtiğimiz 10 yıl içinde bozulmaların başladığı ve birbirlerinden bağımsız gelişme eğilimine girdikleri görülmektedir. Ancak, özellikle yerli ana ve yan sanayi için, küresel rekabet gücünü bağımsız kazanabilmelerine yönelik tek çözüm olarak örgütlenme yapılarından kaynaklanan gücü kullanmaları tezi ön plana çıkmaktadır. Dolayısı ile bu çalışmanın kalan kısmında, yerli veya yabancı otomotiv sanayiinin bir bütün olarak örgütlenme yapısındaki sorunların ifadesi ile olası çözüm önerilerine yer verilecektir. Türk otomotiv sanayiinde yukarıda tanımlanmış ithal ikameci dönem dinamikleri çerçevesinde yerleşmiş ve hala devam etmekte olan kronik sorun, aynı ürünü üreten firmaların sayısal fazlalığı, dolaysı ile firmalarda, ekonomik ölçeklerde üretim yapılamamasıdır. Ayrıca, İthal ikameci koşulların ana sanayiye empoze ettiği teknoloji geliştirme ve pazarlama kısıtlamaları içinde orjinal ekipman üreten yan sanayi firmalarında da teknoloji geliştirme potansiyeli teşvik edilememiştir. 1980'lerden başlayarak, yerli katkı oran sınırlamasının yapılmaması ile de 86 ithalata yönelinmiş ve Türkiye'de yerleşik ana ve yan sanayiler birbirlerinden bağımsız gelişme eğilimine girmişlerdir. Küresel ölçekte ana sanayi firmaları arasında yeni rakiplerin çıkması, potansiyel pazarların entegrasyonu ve artan ana ve birinci yan derece yan sanayiler arası işbirlikleri doğrultusunda, Türkiye'de kurulu ana sanayi firmalarının da giderek artan oranlarda yabancı yan sanayileri veya onlarla işbirliği olan yerli yan sanayileri tercih etmeye başladıkları görülmektedir. Türk ana sanayileri, yan sanayilerinde 1980'lerde lisanslı üretim yapan, 1990'larda yabancı ortaklı olan ve günümüzde çoğunluğu yabancı olan firmaları tercih etmeye başlamışlardır. Yan sanayi üzerinde yabancı sermaye baskısını arttıran bu gelişme ile, Türkiye'de bağımsız kalmış yan sanayi firmalarından, özellikle orjinal ekipman talebi, giderek düşmeye dolayısı ile de bu firmalarda var olan kapasite fazlalığı giderek artmaya başlamıştır. Yerli katkı oran sınırlamalarının kaldırılması ile birlikte yerli yan sanayi tarafından yaşanan diğer bir sorun, ithal parça fiyatlarının yerli üretim ile karşılaştırılmasından kaynaklanmaktadır. Dünyada genel olarak ana sanayi için yapılan kalıp, aparat, cihaz ve hatta mühendislik harcamaları ana sanayi tarafından kısmen peşin, kısmen avans olarak ödenip ilk numune onaylandıktan sonra tüm yatırım maliyeti ödenirken Türkiye'de ithalat avantajı ile birlikte ana sanayi, kalıp aparat yatırım ödemelerinde isteksiz davranmaya ve yan sanayiinin yatırımının geri dönüşünü düşünmeden büyük pazarlıklarla ödemeler yapmaya başlamıştır. 6. TÜRK OTOMOTİV SANAYİİNİN GELİŞMESİNE YÖNELİK ÖNERİLER 6.1. ANA SANAYİDEN BEKLENEN KATKILAR Yukarıda sıralanan sorunlardan görüldüğü gibi, Türkiye'de kurulu ana sanayiler, satın alma politikalarında kalite ve tasarımdan çok fiyata önem vermekte dolayısı ile önceleri çok sayıda imalatçı ile anlaşma yaparken günümüzde ithalata yönelmektedirler. Bunun sonucu olarak, yan sanayi firmaları da ihracata yönelinceye kadar ürün tasarım ve kalitesini geliştirmeye yönelik yatırımlara girmemişler ve yerli ana sanayi, mekansal ve kültürel olarak yakın olup kendi ürünlerini geliştirme yönünde işbirliği yapabileceği yan sanayisinin olması avantajını kullanamamıştır. Günümüzde, Türkiye'de ihracata yönelerek ölçeklerini göreli olarak arttırmanın yanısıra kalite ve tasarımını geliştirmiş bir yan sanayi havuzu bulunmaktadır. Küresel eğilimlerden de görüldüğü üzere ana ve yan sanayiinin başarıları birlikte geçekleştirilmektedir. Bu doğrultuda, geçtiğimiz 10 yıl içinde yaratılmış olan ana ve yan sanayiinin birbirinden bağımsız gelişme eğiliminin ivedilikle geri döndürülmesi gerekmektedir. Uluslararası sanayide görüldüğü gibi, Türkiye'de de ana sanayii, satın alma kriterlerinde daha titiz ve şeffaf davranarak belirleyeceği yan sanayi firmalarına, satın almada öncelik vermelidir. Böylelikle seçilen yan sanayi firmalarının ölçek ekonomilerinden yararlanabilmelerine olanak tanınacağından yan sanayilerde ürün ve kalite geliştirme yatırımlarına girebileceklerdir. Bu konuda yerli ana sanayiinin en büyük avantajı, sermaye ve marka bağımlılığı olmayan birlikte gelişebileceği düzeyde bağımsız yan sanayi firmalarının bulunmasıdır. Böylelikle geliştirilecek yerli ana-yan sanayi işbirlikleri ile sanayiinin bir bütün olarak küresel rekabet gücü arttırılabilecektir. Bu doğrultuda yabancı ortaklıkları yüksek ana sanayi firmalarında beklenen ise yabancı ortaklarının küresel yan sanayileri ile yerli yan sanayilerinin birleştirilmesinde seçici ve aktif tavır almalarıdır. Bu konuda, Türk yan sanayi havuzu içinde VW, Mercedes Opel gibi Avrupa'da yerleşik ana sanayi firmalarının yan sanayi arayışı içinde olması gerçeğinden hareketle, Türkiye'de yerleşik ana sanayi firmaları, yakınlarında bulunan işbirliği olanaklarını değerlendirerek yan sanayiilerini doğru yatırımlara ve işbirliklerine yönlendirmelidirler. 6.2. Y A N SANAYİDEN B E K L E N E N KATKILAR Yan sanayiler, rekabet güçlerini arttırabilmek için öncelikle ithal ikameci dönemden kalan ürün ve üretim teknoloji düzeylerini geliştirmeleri gerekmektedir. Bu yatırımlara olanak verecek üretim ölçeklerinin de yakalanması gerekmektedir. Böylece gerek ihracat gerekse iç pazarda ana sanayi firmaları tarafından aranılan kalite ve tasarım yönünde yatırımlar yapılabilecektir. Gümrük Birliği ve mevzuat uyum çalışmaları çerçevesinde zamanla yerli ve birinci derece ihracat yapılan Avrupa Birliği pazarında benzer standartlar geçerli olacağından ivedilikle AB'de aranılan standart belgelerine sahip olunması gerekmektedir. 87 Yan sanayi şirketlerinin gereği olarak bu gelişmelerin bilincinde olan TAYSAD, üyelerinin daha çok ihracat, özellikle orjinal ekipman ihracatı yapabilmesini sağlamak amacıyla gerekli bulduğu çalışmaları başlatmıştır. Örneğin, • ISO 9000 eğitim ve danışmanlık projesi hayata geçirilmiş, uluslararası otomotiv Fuarı AEF'nin organizasyonuna destek verilmiş, • organize sanayi bölgesi kurulması için girişimler yapılmış, • Sınai-Fikri Mülkiyet Hakları, Yabancı işbirlikleri, Çevre Koruma gibi konularda seminerler organize etmiş, • AB'ince tarife dışı koruma olarak kullanılan standartların oluşum sürecinde doğrudan yer alma konusunda gerekli girişimler yapılarak üyeler bu süreç içinde yer almaya yönlendirilmiş, ve • Derneğe gelen haberler üyelere aktarılmaya başlanmıştır. Bu çalışmalar, Avrupa'da yeni oluşan gelişmeler, Türkiye'de uyum çalışmalarının organizasyonuna katkı, dernek ekibinin geliştirilmesi ve üyelerle iletişimi arttırma faaliyetleri ile devam etmektedir. 6.3. DEVLETTEN BEKLENEN KATKILAR Yukarıda sayılı küresel eğilimler ve Türk hükümetlerinin politika tercihleri çerçevesinde 1990'ların ikinci yarısından itibaren hükümet çalışmalarında startejik bir sanayiie yönelik uzun dönemli bir ekonomik politika ve bu doğrultuda hazırlanmış plan-program eksikliği açık bir şekilde görülmektedir. Bu eksiklik dolayısı ile sanayii yatırım teşvikleri ile doğru yönlendirilememektedir. Dolayısı ile hükümetler, Türk otomotiv sanayiin sağlıklı gelişebilmesi için öncelikle siyasi istikrarsızlıktan kaynaklanan tutarsız uygulamaları ortadan kaldıracak ekonomik politika kararlarını vermelidir. Bu doğrultuda AB ile tutarlı kararlar verilebilmesi için gerekli araştırmalar, devlet tarafından yapılmalı veya yaptırılmalıdır. Böylelikle kurulacak ilave kapasiteler, yönelinecek pazarlara ve ithali kontrol altına alınacak mamullere ilişkin doğru kararlar verilerek yeni yatırım izin koşulları belirlenebilecektir. Tutarlı ve uzun dönemli ekonomik politikaların ışığında Türkiye'de yerleşik yerli veya yabancı ana ve yan sanayi firmaları yatırımlarını işbirlikleri içinde doğru yönlendirebilecek ve sektör bir bütün olarak uyumlu bir gelişme içine girebilecektir. OTOMOTİV YAN SANAYİ VE SEKTÖREL Dl§ TİCARET ŞİRKETLERİ Memiş YILMAM BOSYÖD Yönetim Kurulu Başkanı-BURSA Otomotiv yan sanayii dalında faaliyet gösteren KOBİ'lerin sorunlarını çözmek için birleşmelerine ve ihracata yönelmelerine örnek olarak "Sektörel Dış Ticaret Şirketi" modelini açıklamaya, KOBİ'lerin gelişmelerinin önündeki engelleri, bölgemiz açısından değerlendirmeye çalışacağım. KOBİ'lere geçmeden önce dünyadaki değişimlere göz atmak, temel eğilimlerden, geleceğin konularından ve yeni doğrulardan bahsetmek isityorum. Günümüzde dünya hızla globalleşiyor. Ticari bloklar oluşuyor. Bölgesel egemenlikler ortaya çıkıyor. En eski birlik Avrupa Birliği (AB)'nin nüfusu 370 milyon, dünya ticaret payı % 43, ortalama kişi başı yıllık geliri 19.446 USA Dolar. AB'nin nihayi amacı 32 ülkeye ulaşmak ve Dünya ticaret payını % 60'a çıkarmak. Macaristan, Çek, Polonya, Slovakya, Romanya, Bulgaristan, Malta, Kıbrıs AB'ne tam üyelik için sıraya girdi. Avrupa Birliği 2005 yılında "Akdeniz Serbest Ticaret Bölgesi"ni hayata geçirmeyi planlıyor. Bizim için çok önemil olan Akdeniz Serbest Ticaret Bölgesinden söz etmeden geçemiyeceğim. Fas, Tunus, Mısır, Ürdün, İsrail, Malta, Filistin, Suriye, Kıbrıs, Türkiye, Cezayir olmak üzere 11 ülke tarafından kurulacak bölgenin hedefi 400 milyar USA Dolar ticaret hacmine ulaşmak. Bölgenin kuruluşunda AB'nin Akdeniz'e komşu olan Fransa, İtalya, ispanya aktif rol oynuyor. Temel 9-10 Aralık 1993'te atıldı. 2005'te imzalanarak 2010'da hayata geçecek. Amacı, barış, istikrar, refahın yaygınlaşması, güvenliği sağlamak, göçü önlemek, iyi komşuluk ilişkileri, demokrasi, insan hakları, serbest pazar, serbest ticaret, ekonomik-sınai-ticari-kültürel-çevresel işbirliği, Kuzey Amerika Ekonomik işbirliği Teşkilatı (NAFTA) 1994 yılında kuruldu. ABD, Kanada, Meksika'nın üye olduğu teşkilatın toplam nüfusu 367 milyon, dünya ticaret payı % 17,7, ortalama kişi başı milli geliri 18.479 USA Doları. 1 Ocak 1995'te kurulan Güney Amerika Ekonomik işbirliği Teşkilatı (MERCORUS) Arjantin, Brezilya, Uruguay, Paraguay, Bolivya gibi ülkelerden oluşuyor. ABD'nin amacı NAFTA ve MERCORUS ile birlikte kıtadaki 34 ülkenin yer alacağı Amerika Serbest Ticaret Bölgesi'ni kurmak. 2005 yılında kurulması amaçlanan bölgenin toplam nüfusu 800 milyon'a ulaşmış olacak. Amerika, Asya ve Avusturalya olmak üzere üç kıtada kurulan Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (APEC), 2010 yılında süreç tanımlanacak, 2020 yılına kadar ticarette tam serbestlik sağlanacak. 2 Milyar nüfus, % 46 dünya ticaret payı 10.489 $ USA dolar ortalama işi başı milli geliri olan bölge 18 ülkenin yeraldığı "DEVLER BÖLGESİ" olarak adlandırılıyor. APEC üyesi olan lükeler: ABD Kanada Meksika Şili Japonya Çin Brunei Filipinler Malezya Avusturalya Yeni Gine Y.Zelanda Honk Kong Tayvan Güney Kore Singapur Endonezya Tayland 89 2010 yılında Dünya ticaretinden, AB % 60, NAFTA % 25, APEC % 46 olarak pay almayı hesaplamaktadırlar. Üç blok bunun savaşını bugünden veriyor. Bu savaşın sonunda bloklar duvarlarla örülecek, ya da tüm duvarlar yıkılacak, tüm dünyada ticaret serbestleşecek, entegrasyon gerçekleşecek. Son günlerde ABD ve AB "Trans-Atlantik Serbest Ticaret Bölgesi" ni kurmaya çalışıyorlar. İlk toplantı 3 Aralık 1995'te Madrit'te yapılmıştı. Amaç ABD ile AB arasındaki ticarette teknik engellerin, kısıtlamaların ve geri kalan gümrük tarifelerinin kaldırılması. Tüm bu gelişmeler sonucu 10 yıl önce serbest pazar ekonomisi uygulanan nüfus 1 milyardı, bugün 3 milyara ulaşmış bulunuyor.Dünya ticaretini yönlendiren GATT sonucu, 1947'de % 40 olan gümrükler, 1993'te, % 6,3'e, 1994'te % 3,9'a indi. İlave olarak 400 milyar $ ticaret artışı sağlandı. 15 yılda üretim 6 kat, ticaret 14 kat arttı. j Gelişmeler hiçbir ülkenin tarafsız kalamayacağını gösterdi. Günümüzde "Tam Bağımsızlık" yerini Karşılıklı Bağımlılığa" bırakıyor. Süper güçlerin etkisi giderek azalıyor. Bölgesel güçlerin önemi artıyor.Türkiye'nin önemi tüm bu gelişmelersonucu hergün giderek artıyor. Türkiye bölgede istikrar unsurudur. AB ancak Türkiye sayesinde bu bölgede gelişebilir. İstikrar, barış, Akdeniz Serbest Ticaret Bölgesi ve Ortadoğu Serbest Ticaret Bölgesi Türkiye olmadan kurulamaz. Türkiye'nin içinde bulunmadığı AB, doğu ve batı arasındaki ilişki ve gelişmeyi sağlayamaz. Dünya Ticaret örgütü (VVTO) 10 yıl içinde dünyada neler olacağını şu şekilde sıralıyor. 1. Gümrükler kalkacak 2.Sübvansiyonlar sıfıra inecek 3. Tarife dışı ticari engeller azalacak 4. Hizmet ticareti libere edilecek 5. Patent ve know-how gibi ticari ve fikri mülkiyet korunacak. I Yaşanan ve yaşanacak olan tüm bu gelişmeler; Teknoloji, üretim, yatırım, iletişimde yaşanan değişimler sonucu ortaya çıkan dünyadaki temel eğilimlere bir göz atalım. TEMEL EĞİLİMLER *Yerel düşünüp, global davranışlar geliştirmek zorundayız. "Üretim işgücünden bağımsızlaşıyor *Artık rekabet ucuz işgücü olmaktan çıkmıştır. İhracat yerini pazarlamaya bıraktı. "Üretim paradan, sermaye anayurttan bağımsızlaştı *Bilgi sermaye kadar önem kazandı "Teknoloji rekabette belirleyici olmaya başladı. *Dış pazarlama olanakları, seçilen teknoloji ile doğrudan orantılı hale geldi "İşyeri, iletişim, mekandan bağımsızlaştı "Üretimde kalite anlayışı değişti. Kalite kontrol yerini önce Kalite Güvenliğine günümüzde Toplam Kalite Yönetimine bıraktı. "Ürün ömürleri kısaldı. "Buluş sayısı artıt "Buluşların üretim alanında uygulaması hızlandı "Üretimde bilgi-zaman yoğunluğu arttı. VERİMLİLİK rekabetin belirleyici unsuru oldu. "Sıfır stok zamanında teslim "Değişim ve yenilik ön plana çıktı GELECEĞİN KONULARI -Temel eğilimer ve değişimler gelecekte önümüze neler getirecek. "Ekonomik ilişkiler, ülkeler arasında değil, bloklar arasında gelişecektir. "Birbiriyle kültürel olarak farklı toplumlarda giderek daha sıkı ekonomik ilişkiler kurulacaktır, "işletmeler kurdukları ittifaklar-birlikler aracılığıyla dünya ekonomisine entegre olacaklardır. "Gelişmiş bir piyasada önderliği elde tutabilmek için, bir şirketin dünya çapında benzeri bütün piyasalarda gittikçe artan kuvvetli bir varlığı olması kaçınılmaz ihtiyaç haline gelecektir. "Teknoloji ve pazarlar, ittifaklar doğrultusundaki eğilimin arkasındaki itici güçlerdir. "Teknoloji geliştikçe, ittifaklara duyulan ihtiyaç o kadar fazla olmaktadır. "Artık piyasalar hızla değişmekte, kaynaşmakta, iç içe geçmektedir. 90 , I , I ^Sorunlar arttıkça ittifakların başarı şansı artacaktır. *Büyük , Orta, Küçük'ler yeniden yapılanmak zorundadır. *Yarının işletmeleri -İnşaların işin bulunduğu yere değil, işi insanlara götürecek. -Üst düzey gerektirmeyen faaliyetlerde taşoron, şirketler kullanılacaktır. *Bilgi hızlı ve ucuza nakledilecek, herkese ulaşacaktır *Orta sınıf bir yaşam düzeyi öğrenme ve bilgi sağlayabilecektir. 21 yüzyılın cahilleri öğrenmeyi öğrenemeyenler olacaktır. *Siyasi liderleri güvenebilecekleri ekonomik teorileri kalmamıştır. İş adamları bu gerçeğin artık farkına varmalıdır. *Dünya ekonomisi yurt içi ve yurt dışı ekonomilerinin toplamıdır. Uluslararası ekonomi yurt dışı ekonomilerinin toplamıdır. Gümrük Birliği, yurt içi ve Avrupa Birliği ekonomilerinin toplamıdır. Amacımız, yurt içini dünyaya entegre etmek olmalıdır. *Başarıya verimlilik ve yenilik, yol gösterici olacaktır. Verimliliği düşürmekle, yeniden feragat etmekle kar edilemez. Temel eğilimler ve geleceğin konularında yola çıkarak YENİ DOĞRULAR'ın istiyorum. neler olduklarına bir göz tmak -Herbiri bağımsız kar merkezlerine bağlı BÜYÜME -Esneklik, dinamizm yüksek performans -Değişim ve fırsatlardan istifade eden yapı -Sürekli yeni işler yaratma -Kişiye göre ücret -Kar ortaklığı -Genel ve sürekli eğitim -Uzman olduğun dalda faaliyet gösterme -Sürekli pazar araştırma -Sıfır stok -Sıfır hata -Koruyucu bakım, hiç arızalanmayan makina bakımı -Ucuz maliyet ve verimlilik -Daha kaliteli üretim -Koşulsuz müşteri mutluluğu -işbirliğine dayalı satın alma, ölçek ekonomisi Ülkemizde oto yan sanayiinin içinde yeraldığı imalat sanayinin % 98'ini oluşturan KOBİ'lerin temel sorunlarına göz atalım 1. KOBİ'lerin yararlanabilecekleri finansman kaynakları ve bunlara erişim olanakları yetersizdir. 2.Üretim ve yönetim teknolojileri ile AR-GE olanakları yetersizdir. 3. Nitelikli işgücü yetersizdir. 4. Bilgiye erişim ve işbirliği /İhracat olanakları yetersizdir 5. Vergi, sosyal güvenlik ve diğer parasal yükleri ağır, düzenleyici mevzuat yetersizdir. Bu sorunlar içinde boğulan KOBİ'ler maalesef toplam ihracatın % 8'ini (dolaylı yollarda % 25'ini) gerçekleştirebiliyorlar. Dünyadaki gelişmelerden de anlaşıldığı gibi ihracat yapamayan bir firmanın rekabet gücü azalacak. KOBİ'LER NİÇİN İHRACAT YAPAMIYOR? *ihracatın tüm sorumluluğunu yüklenecek yeterli, modern pazarlama, organizasyon, teknik, ekonomik ve kültürel eksiklikl vardır. *Piyasa verilerine ulaşmaktadırlar. *Pazar bilgisi-deneyim eksikliği vardır. 'Değerlendirme zayıflğı vardır. *Uzman eleman istihdam zorluğu, kadro ve sermaye yetersizliği vardır. *KOBİ sahibi firmanın herşeyi lideri, patronu, yöneticisi, mali uzmanıdır. Günlür işlerle uğraşmaktan dış işlere zaman ayıramamaktadır. 91 *Dış fuarlara katılacak, anlşamalar yapacak yabancı dil noksanlığı vardır. *Gümrük Mevzuatı hakkında bilgi noksanlığı vardır. Teminat zorlukları vardır. *Öıçek ekonomisi sağlayamaz, pazarlık gücü düşüktür. 'Ticarette teknik engeller karşısında rekabet gücü düşüktür. (ISO 9000, CE markası, ISO 14000 vb.) Tüm bunlar KOBl'leri birleşmek zorunda bırakmıştır. KOBİ'ler güçlerini deneyimlerini bir araya getirirlerse başarı gelecektir. Birleşmek yarının dünyasını organize etmek yolunda atılan bir adımdır. Bu adım KOBİ'lerin sektörel örgütlenmesi şeklinde atılmıştır. KOBİ'LER NİÇİN BİRLEŞEMİYOR? 'Belirsizlik ortamına girmek istememeleri *Genel konularda bilgi eksikliği 'Bürokratik engeller 'Ortaklara güvenmemek 'Geleneksel işletme yapısı. Organizasyonun az yada hiç olmaması. 'Kalite eksikliği 'Dünya görüşü Zaman ve planlama noksanlığı 'Verimsizlik 'Ben nasıl olsa ihraç ediyorum anlayışı Dernek olarak bölgemizdeki KOBİ'lerin ihracata yönelme çabalarını 1993 yılından bu yana sürmekteyiz. 1996 yılı başında MODAŞ'ı kurduk. (Marmara Otomotiv ve Taşıt Araçları Dış Ticaret A.Ş.) MODAŞ olarak iç ve dış pazarlara kendimizi tanıttık. Yurt dışında Oto Mekanika , yurt içinde AEF Oto Yan Sanayi Fuarlarına katıldık. İngiltere, Almanya ticaret ofisleri ile temaslar kurduk. DEG ile ISO 9000'e başladık. Şu an 22 firma ISO 9000 çalışmasını sürdürüyor. 15'i aldı. 7'si bu yılın sonuna kadar alacak, ihracatın önündeki engelleri yavaş yavaş aşıyoruz. KOBİ'LER İÇİN İHRACAT NİÇİN ÖNEMLİDİR? 'İhracat kalkınmanın direğidir. Sıfır faizli kredidir. 'Artık satılabilir bir malın olması önemini yitirdi. Önemli olan esnek üretim ve pazarlamadır. 'Üretim düşük maliyette, kabul edilebilir kalitede yapılmalıdır. 'Hammadde, aramadde, yardımcı madde temininde maliyeti düşürme önem kazandı. 'AR-GE, Standart, Patent, pazarlamada çok önemil duruma geldi. 'Dünyadaki fiyatların, tüketici isteklerinin yakından takibi gerekiyor. 'İhracatçının, makul maliyet ve kalitede malı en iyi şartlarda satması temel görevidir. 'Ölçek ekonomisi ile maliyeti azaltma zorunu hale geldi. 'Yurt dışı mağaza, şube açmadan dünya pazarlarında yer almak zorlaştı. KOBİ'lerin bunların yapması gerçekten çok zor. Büyükler zaten bunları aşmış durumdalar. Yaptığımız faaliyetlerde bunu yakından görüyoruz. KOBİ'lerin ihracata sektörel olarak örgütlenerek yönelebileceklerini, piyasadaki değişimlerin etkisini bu yolla azaltabileceklerini gördük. SEKTÖREL DIŞ TİCARET ŞİRKETLERİ Sektörel Dış Ticaret Şirketleri'nin (SDTŞ) 27 Eylül 1996 tarih 22770 sayılı Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı 96/32 nolu tebliğine göre tanımı: KOBİ'lerin, ihracat sektörü içinde, bir organizasyon altında toplanarak , dünya pazarına açılmalarını, dış ticarette uzmanlaşmalarını, bu surette daha etkin faaliyet göstermelerini teminen kurulan şirketlere "Sektörel Dış Ticaret Şirketleri" denir. Normal yörelerde 1-200 işçi çalıştıran aynı üretim dalında, en az 10 KOBİ, en az 10 milyar sermaye ile bu şirketi kurabiliyor. *Bu şirkette hiçbir ortağın payı % 10'da fazla olamaz. 'Şirkette 200'den fazla işçisi olan en fazla bir şirket yer alabilir. (Bir yıl süre ile denetim ve yönetimde yer almamak koşuluyla) 92 'Şirkette ortaKlıK payı toplamı % 10'u aşmamak şartı ile kooperatif, dernek, birlik, vakıf üye olabilir. "Sektörel Dış Ticaret statüsü Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın teklifi, Bakanlar kurulunun onayı ve Resmi Gazete'de yayınlanmasıyla alınıyor. "Üretimde bulunamazlar, başka şirketlere iştirak edemezler. *Hammadde tedarik edebilirler. "Üçüncü şahısların ihracatını aracılık edemezler. "Kuruldukları yıl hariç, bir takvim içinde 5 milyon $ ihracat yapmak, her yıl % 10 artış sağlamak zorundalar. *STDŞ'ler ihracatta devlet yardımlarından öncelikli olarak yararlanırlar. *Üye şirket, kapasite raporu vermek zorundadır. SAĞLAYACAĞI YARARLAR ÜLKEYE -Döviz girişi -Know-How -Üretim, dağıtım, pazarlama deneyimleri gelişecek -Hedef ulaşmaya katkı -Ölçek ekonomisi avantajı -İstihdama, gelişmeye katkı -Devlet -Sanayi iletişimi -Lobi gücü -Örnek organizasyon -Sosyal ve ekonomik barış -Rekabet gücü sağlama FİRMALARA -Yeni pazar bulma -Yeni müşteri edinme -Pazarın çeşitlenmesi -Uzun dönemli üretim, yatırım konularında plan yapabilme -Birim üretim ve dağıtım giderlerinde azalma -Pazarlık gücü artışı -Karlı satış -ihracat bilgisi -Döviz -Lobi gücü -İhracat giderlerinin paylaşımı -Aracı kurumlara alternatif olabilme SDTŞ'leri KOBİ'lerin diz boyu sorunlarından biri olan, ihracat sorunlarına bir çözüm getirdi. Fakat bunlardan çok daha fazla önemli bir sorun KOBİ'lerin üretimde rekabet gücünü azaltmakta, bölgemizdeki ihracatçı olan yada olmayan KOBİ'ler bir hayli zorlamaktadır. Bu sorun bölgemizin ULAŞİM ve ALTYAPI sorunudur. Bu sorun bilhassa Bursa'daki KOBİ'lerin rekabet güçlerini azaltmaktadır. ALTYAPI, ULAŞIM VE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ Ekonomide üretilen bir metanın değer kazanması için mekan içinde yer değiştirmesi gerekiyor. Hızlı ve etkin bir şekilde yer değiştiremeyen bir madde yeterince değer kazanamaz. Bu nedenle ekonomide ulaşım altyapısı ülke kalkınmasının temel sorunudur. Ulaşım konusunda ülkeyi, kenti yönetenlerin bakış açısı çok önemlidir. Bakış Açısı "İnsanların ulaşımı ise otobüs, tramway, hafif raylı sistem, metro gibi yatırımlar yapılır. Bir köye insan taşıyan yolun genişliği 6 metreyi geçmez. Bursa'da biz hala otobüs ve minibüsle insan taşıyoruz. "Araçların ulaşımı amaçlanıyor ise yol, çevre yolu, otoban, kavşak, köprü, sinyalizasyon'a yatırım yapılır. OSB'den İnegöl'e giden bir girişimci 50 trafik lambası geçmek zorunda. "Malların ulaşımı amaçlanıyor, ihracatçı düşünülüyor ise demiryolu, havayolu, liman, tırların ağırlığı ile bozulmayan karayoluna yatırım yapılır. Ulaşım şu an karayolu ve küçük bir limanla yapılıyor. Piyasa sisteminde mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı söz konusudur. Bir ülkede insan ve malların ulaşım sistemi işlemiyor ya da zor işliyor ise, malların değri düşer.rekabet gücü azalır., finansman sorunları artar. Çalı Sanayi Bölgesi'ndeki bir yan sanayicinin TOFAŞ fabrikasına ne zorluklarla mal gönderebileceğini bir düşünün. Güney Marmara Bölgesi'nde ulaşım altyapısının tamam olduğunu söyleyebilir miyiz? İstanbul-Yalova yolu 30 yıldır hala bitirilemedi. Bursa çevre yolunun ne zaman yapılacağı belli değil. Batı-Yakın Çevre Yolu'nu yapan yerel yönetimin gücü kavşak yapmaya yetmiyor. Karayolları suskun. DoğuYakın Çevre Yolu'nun çalışmaları sürüyor. Bu konuda Büyükşehir Belediyesini kutluyoruz. Bursa-Karacabey, Balıkesir-izmir yolu kazalardan geçilmez oldu. Bursa'dan İzmit'e kısa yoldan Adapazarı'na gidenler neler çekiyor? Bursa-Eskişehir-Bursa-Bilecik, Bursa-Kütahya yolu nasıl? Bursa'yı çevreye bağlayan bütün yollar ikinci hatta üçüncü sınıf. Bu kadar gelişmiş ve çok fazla gelişecek olan Bursa'ya niçin demir yolu yapılmaz? Demiryolu bağlantısı ile Bandırma'dan izmir'e, Bilecik'ten İzmit ve Eskişehir'e niçin ulaşamıyoruz? Bir tek çift yolumuz 30 yıldır tamamlanamayan Yalova yolu, o da Topçular'a kadar bile uzanamıyor. Bu yoldan her geçişimde bu ilin valisi, yetkilileri ne yapıyor acaba diye düşünüyorum? 2005 yılında ülke nüfusunun % 45'inin yaşayacağı, katma değerin % 75'inin yaratılacağı Marmara Bölgesinde planlaması gereken bölüm Güney Marmara bölgesidir. Artık istanbul sanayiyi terk etmekte, hizmet, ticaret ve finans bölgesi olma yolunda hızla ilerlemektedir. Sanayi yatırımları, istanbul'un doğu batı ve güneyine kaymaktadır. Trakya, Adapazarı-Bursa, içinde yaşayacağımız bu yatırımlara hazır mı? DEĞİL!... Otoyol yok, çevre yolu yok, uluslararası liman yok, demiryolu yok. Hava alanı ne zaman faaliyete geçecek? Uluslararası fuar var mı? Yapılıyor. Bu blgeye niçin yatırımcı gelsin? Sanayi arsası var mı? Var. Fiyatı çok yüksek. Sanayileşme hiç bir ülke ve şehirde olmayacak şeklide kaçak olarak yapılaşıyor. BTSO'na kayıtlı yaklaşık 600 firma OSB'den fabrika sahibi olabilmiş. Kesinlikle yeterli olmayan bir rakam. BTSO üyelerinin %90'ı KOBİ ve bunlar ancak yıllarca süren kooperatiflerle dükkan sahibi olabiliyorlar. Küçük sanayi sitesi bitti Fakat içine girer girmez yetersiz kaldı. Çünkü küçükler bu süre zarfında orta oldu. Şimdi bunlar Çalı-Hasanağa gibi bölgelerde sanayi arsası arıyor. Bulabilen alabilen daha büyük bir yere sahip olabiliyor. Bursa'yı kalkınmış bölge ilan edenlere katılmıyorum. Tüm bu olumsuzluklar, bazı geri kalmış bölgeler bile yok. Karayolu-Demiryolu-Denizyolu-Havayolu ile ulaşım alt yapı sistemleri tamamlanmış bir Güney Marmara Bölgesi, Organize Sanayi Bölgeleri, Küçük Sanayi Siteleri, Teknoloji Merkezleri, Teknoparkları, Uluslararası Fuar Alanları, Dış Ticaret Merkezleri ile uluslararası rekabet gücü kazanacaktır. Yıllardır bunlardan mahrum kalmış bölgemizin KOBİ'leri bu yatırımları haketmiş bulunmaktadır. Ancak, bunlar yapıldığında Bursa'ya kalkınmış bölge diyebiliriz. Başta devletimiz olmak üzere, yerel yönetimler, bizlerin bu beklentilerine cevap vermek zorundadır. Artık beklemeye tahammülümüz kalmadı. Üretmek istiyoruz. Malımızı satmak istiyoruz, istihdam yaratmak istiyoruz. Gelişmek istiyoruz. Dünyaya açılmak istiyoruz, ihracat yapar duruma gelmek istiyoruz. Bunlar için gerekli tüm altyapıların acilen yapılmasını bekliyoruz. Sanayinin istanbul üzerindeki ağır yükünün kaldırılması için en elverişli bölgedeyiz, istanbul'u kurtarmak bizim elimizde, ama kendimizi mahvetmeden planlı bir şekilde. Bu bölgenin KOBİ'lerine Yabancı Sermaye ile yapacakları evliliklerde verilecek en büyük hediye bir alt yapı yatırımları olacaktır. Bursa'nın acilen bir KOBİ Organize Sanayi Bölgesine ihtiyacı vardır. Bu bölgenin 2020 planı çerçevesinde yer alması için Büyükşehir Belediyesi'nin bizlere yardımcı olmasını bekliyoruz. Bugün yaşadığımız sorunlar, geçmişte yapmadığımız işlerin sonucudur. Yarın aynı şeylerin söylenmemesi için kısa vade değil orta ve uzun vadeli planlar yapmalıyız. 10 yıllık 20 yıllık planlar, Büyükşehir'in 2020 yıllarının çalışmasını taktirle karşılıyorum. Güney Marmara Bölgesini içine alan Eskişehir, Bilecik, Kütahya, Sakarya, Bursa, Balıkesir, Çanakkale Sanayi ve Ticaret Odalarına, Yerel Yönetimlere, işadamları örgütlerine, bölgemiz milletvekillerine bu konuda büyük görevler düşmektedir. 94 Bu kuruluşların bir araya gelerek önce "Bursa Ekonomik Kuruluşlar Konseyi" daha sonra "Güney Marmara Bölgesi Kalkınma Ajansının" kurmaları zamanı gelmiştir. Bunlar yapılmadan bir yere varamayacağımız ortaya çıkmıştır. Gönüllü kuruluşlar, ünversite-yerel yönetimler ve devlet acilen bu sorunları çözecek projeler oluşturmak ve vakit geçirmeden uygulamaya koymak zorundadır. Türkiye 2000'li yılların başında GB aracı ile AB'ne tam üyeliğe hazırlanmaktadır. GB sürecinde tedbir alınmadığı taktirde, Türk KOBİ'leri olumsuz şekilde etkilenecektir. Ülkemizdeki tüm özel girişim hizmet ve sanayi sektörünün % 90'ınından fazlasını oluşturan KOBl'lerin rekabet güçleri geliştirilmeli, hiç olmazsa korunmalıdır. Aksi taktirde ülkenin bundan zarar görmesi kaçınılmaz olacaktır. Ülkenin ekonomisinde siyasette ve sosyal alanda istikrar, KOBİ'lere yapılacak yatırımlara bağlıdır. İstikrarın derecesi KOBİ'lere gösterilecek ilginin derecesi ile doğrudan orantılı olacaktır. Hiçbir siyasetçinin siyaset yaparken bunu gözden kaçırmaması gerekmektedir. 95 AB ile ENTEGRASYON SÜRECİNDE TÜRK OTOMOTİV SANAYİNDE ANA SANAYİ YAN SANAYİ İLİŞKİLERİNİN İNCELENMESİ Arş. Grv. A. Yağmur AKBULUT A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi, İşletme Bölümü, Ankara 1.GİRİŞ Yirmibirinci yüzyıla yaklaştığımız şu günlerde içinde bulunduğumuz ekonomik ve sosyal ortam kaynağını bilim ve teknolojideki gelişmelerden alan hızlı bir değişim süreci içerisindedir. Ulusal pazarların yerini uluslararası pazarların alışı, rekabet şartlarının gün geçtikçe ağırlaşması, işletmeleri yatırımlarını ve enerjilerini en iyi oldukları alanlar üzerinde yoğunlaştırmaya ve faaliyet alanlarını yeniden tanımlamaya yöneltmiştir. Üreticilerin pazara karşı davranışlarıyla birlikte, üretimin gerçekleştirilme şekli de büyük ölçüde değişmiş ve işletmelerarası işbirliği ve fonksiyonel bütünleşme kaçınılmaz hale gelmiştir. Ana sanayi yan sanayi ilişkileri de bu kapsamda ele alınarak üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. Tüm bu gelişmelere ilaveten konuyu ülkemiz açısından ele aldığımızda ise, Türkiye'nin dünyadaki gelişim trendlerini yakalamaya çalıştığı, Avrupa Birliği içinde kendine bir yer edinmek için çaba harcadığı bir dönemde, bu amaçların gerçekleştirilebilmesi için, sanayisinin belirli bir gelişmişlik düzeyine ulaşmış olması şarttır. Türkiye'nin artık iç pazarın ihtiyacını karşıladıktan sonra dış pazarlara da sunulabilecek, dünya standartlarına uygun fiyat ve kalitede üretim yapabilmesi gerekmektedir. Bu amaca ise ana sanayi ve yan sanayinin bir bütün oluşturacak şekilde işbirliği içinde çalışması ile ulaşılabilir. f. « F , 2. ANA SANAYİ YAN SANAYİ İLİŞKİLERİ Ana sanayi yan sanayi ilişkileri tüm ülkelerde başlangıçta ana sanayinin gücü ile orantılı olarak yan sanayiden düşük fiyatla parça temini üzerine kurulmuştur. Ancak daha sonra teknolojik gelişmelerin hızlanması, rekabet şartlarının ağırlaşması, yeni üretim sistemlerine geçiş ana sanayi yan sanayi ilişkilerine fonksiyonel bütünleşmeyi hedefleyen yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu doğrultuda çalışmamızda ilk önce ana sanayi yan sanayi ilişkisinin kavramsal bir çerçeveye oturtulmasına çalışılacaktır. İlk olarak ana sanayi yan sanayi ilişkilerinin basit bir ticari alım-satım ilişkisi olmadığı artık kabul edilmelidir. Çünkü ana sanayi ile yan sanayi arasındaki ilişki sadece fiziksel bir değişimi (parça ve bileşenlerin değişimi) içermemekte, aynı zamanda maddi ve maddi olmayan faktörlerle karakterize edilen bir dizi servisi de (ar-ge, tasarım, enformasyon, lojistik) ilgilendirmektedir. , ^ ' Aynı zamanda bu ilişki bir merkez-çevre ilişkisi de değildir. Yan sanayi ana sanayinin bir uydusu olarak görülmemeli, varlığını sürdürebilmek için ana firmaya bağımlı olarak onun empoze ettiği şartlar altında çalışmak zorunda olan, ilişkideki pasif partner olarak düşünülmemelidir. Bu açıdan önemli olan bir diğer konu da, ana sanayi ile yan sanayinin birbirinin rakibi olarak ele alınmaması gerektiğidir. Ana sanayi yan sanayiye oranla genellikle üretim teknolojisi, sermaye yapısı ve benzeri açılardan daha güçlüdür ve faaliyet alanını yan sanayinin aleyhine genişletmesi ve yan sanayinin ürettiği ürünleri kendi bünyesinde üretebilmesi mümkündür. Ancak ana sanayi yan sanayi ilişkisi bu tür rekabetçi bir ilişki haline getirilmemelidir. Çünkü bu ilişkinin temelinde işbölümü ve uzmanlaşma yatmaktadır. Yan sanayi ana sanayi de üretilmesi ekonomik olmayan, teknik açıdan uzmanlaşma veya ana sanayiden farklı makine parkını, üretim organizasyonunu gerektiren alt ürünleri üreten sanayi olarak ele alınmalıdır. Dolayısıyla ana sanayi yan sanayi arasındaki ilişki karşılıklı işbirliğine dayanan simbiyotik bir ilişkidir. Her iki taraf da üretimin farklı alanlarında uzmanlaşmaktadırlar, bu nedenle faaliyetlerini sürdürebilmek için birbirlerine ihtiyaçları vardır. Ana sanayi olmaksızın yan sanayi düşünülemeyeceği gibi, yan sanayi olmazsa ana sanayi de varlığını sürdüremeyecektir. Ancak yan sanayi kuruluşları genellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler oldukları için uygulamada bu ilişkinin yan sanayinin aleyhine işlediği ve bir bağımlılık ilişkisi haline dönüştürüldüğü görülmektedir. 3. ANA SANAYİ YAN SANAYİ İLİŞKİLERİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER Günümüzde ön plana çıkan yeni üretim yaklaşımlarının (esnek/yalın üretim) temelinde esneklik ve işbirlikçi ilişkiler yatmaktadır. Bu yaklaşımların temel prensipleri arasında israfın önlenmesi, sürekli gelişme, sıfır hata, tam zamanında üretim, çok fonksiyonlu işgücü, esnek imalat yöntemlerinin kullanılması, eş zamanlı mühendislik gibi faktörler yer almaktadır. Geliştirilen bu yeni teknikler, ana firma ile yan sanayi kuruluşları arasındaki ilişkileri de tamamen değiştirmekte, basit ve dar kapsamlı ticari ilişkilerden tasarım da dahil tüm üretim süreçlerinde işbirliği ve bütünleşmeyi 96 j f i ' amaçlayan bir ilişKiye geçiş yaşanmaKtadır. Bu yeni ilişKi tarzında yan sanayi Kuruluşu yeniliKler ortaya koymak, tasarım yapmak, teslimatta daha fazla güvenlik ve dakiklik garantilemek, tam zamanında üretim, toplam kalite yönetimi gibi yöntemleri kullanmak, kendi altındaki diğer yan sanayicileri yönetmek ve koordine etmek zorundadır. Diğer taraftan ana firma da; yan sanayi ağını yönetmek ve kontrol etmek, birlikte çalıştığı yan sanayi kuruluşlarına eğitim, teknik yardım ve hatta bazı durumlarda finansal hizmet sunmak gibi çeşitli faaliyetleri yerine getirmek durumunda kalmaktadır. Tüm bu faktörleri gözönünde bulunduran ana firmalar bu doğrultuda birlikte çalıştıkları yan sanayicilerin sayısını azaltarak onları uzmanlık seviyelerine ve ürettikleri ürünün önemine göre kademeler şeklinde organize etmekte, bu firmalarla uzun süreli karşılıklı çıkarların azamileştirilmesini amaçlayan ilişkiler kurmaktadırlar. Bu konudaki bir diğer gelişme de, yan sanayinin ürün tasarımındaki ve yeni ürün geliştirmedeki rolünün artmış olmasıdır. Bu kapsamda ana firmalar artık temel sistemlerin ve alt montajların tasarımının ve üretiminin sorumluluğunu da tamamen yan sanayiye devretmeye başlamışlardır. Ana sanayi kuruluşları artık yan sanayicilere fiyat indirimi konusunda sürekli baskı yapmak yerine, maliyetleri düşürmek ve kaliteyi artırmak için üretim sürecinin her ayrıntısı üzerinde onlarla birlikte çalışmaktadırlar. Ana sanayi yan sanayi ilişkilerindeki en önemli konulardan biri de kalitedir. Süreç kontrolünü benimseyen ve ana firmanın denetiminden geçerek gerekli özellikleri taşıdığı tesbit edilen yan sanayiciler kalite belgesi almaya hak kazanmaktadırlar. Bu yan sanayicilerden alınan parça ve bileşenler artık ana firmaya teslimde kalite kontrolüne tabi tutulmamaktadır. Bu gelişmeler sonucunda ana sanayi ile yan sanayi arasındaki coğrafi yakınlık önemli bir faktör haline gelmekte ve ana sanayiciler yan sanayi kuruluşlarını fabrikalarını kendi fabrikaları yakınına taşımaları veya yakın bölgelerde depolar kurmaları yönünde teşvik etmektedirler. Ana sanayi ile yan sanayinin birbirinden uzak bölgelerde bulunduğu durumlarda ise, etkin taşıma araçları kullanılarak bu durum çözülmektedir. 20. yüzyılın sonlarına doğru ana sanayi yan sanayi ilişkilerinde ağır basan model yukarıda özelliklerini açıklamış olduğumuz bu simbiyotik ilişki modeli olmuştur. Bu model Japonya'da başarı ile uygulanmakta ayrıca diğer ülkelerde de ana sanayi yan sanayi ilişkilerinin bu yönde derin bir dönüşüm süreci içerisinde olduğu görülmektedir. Bununla birlikte bu tür bir ilişkinin kurulmasında ve şekillenmesinde ülkelerin endüstriyel ve ısyal yapılarının büyük önem taşımakta olduğu ve bu modelin diğer ülkelerde Japonya'daki kadar başarılı olamayacağı da ileri sürülmektedir. 4. TÜRK OTOMOTİV SANAYİNDE ANA SANAYİ YAN SANAYİ İLİŞKİLERİNİN İNCELENMESİ Çalışmamızın bu bölümünde Türk otomotiv sanayinin mevcut durumunun ve ana sanayi ile yan sanayi ilişkilerin boyutunun belirlenmesi amacıyla 1997 yılında yan sanayi kuruluşlarına yönelik olarak anket yöntemi kullanarak yapmış olduğumuz saha araştırmasının sonuçları değerlendirilecektir. Araştırmamız TAYSAD'ın otomotiv yan sanayi kuruluşlarına yönelik olarak hazırlamış olduğu katalogta yer alan işletmeler arasından tesadüfi örnekleme yolu ile seçilmiş olan 200 işletmeyi kapsamaktadır. Bu işletmelere gönderilen anket formlarından 68 tanesi geri gönderilmiş, bunlardan 2 tanesinin değerlendirmeye alınması mümkün olmamıştır. Bu durumda elde edilen yanıt oranı %33 olup, araştırma amaçları için yeterli düzeydedir. Anketimizi yanıtlayan işletmelerin çoğunluğu İstanbul ve Bursa'da faaliyette bulunmaktadır. İşletmelerin illere göre dağılımı aşağıdaki gibidir. 6.1% 9,1% a 0 % / ^ ^ ^ ^ ^ 10,6% / ^ ^ ^ İ J I İ I P j j j j j 1,5% T0 W w 50,0% mmlm Ha istanbul j D Bura • G.Antep V illiw E3 Ankara DGebze X ^ — mHaP 19.7% m^ ; S izmir B Konya ŞEKİL 1: İşletmelerin İllere Göre Dağılımı 97 Çalışmamız kapsamındaki işletmelerin %78.7'si 150'nin altında işçi çalıştıran küçük ve orta ölçekli işletmelerdir (KOSGEB tanımı esas alınmıştır.). İşletmelerin istihdam ettikleri personel sayısına göre sayısal ve oransal dağılımları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. TABLO 1: işletmelerin İstihdam Ettikleri Personel Sayısına Göre Dağılımları Personel Sayısı Sayı Oran (%) 1-9 2 3.0 10-19 5 7.6 20-49 21 31.8 50-99 15 22.7 100-149 9 13.6 150-199 4 6.1 200 ve üzeri 10 15.2 TOPLAM 66 100.0 4.1. ARAŞTIRMA SONUÇLARıNıN DEĞERLENDİRİLMESİ Saha araştırmamız sonucunda, tek bir ana firmaya bağımlı olan yan sanayi kuruluşu sayısının düşük olduğu, uzun yıllardır aynı ana firmalarla çalışıldığı ve son yıllarda birlikte çalışılan ana firma sayısının artış gösterdiği belirlenmiş olup; bu otomotiv yan sanayimiz için olumlu bir gelişmedir. Ancak yan sanayi kuruluşlarının ana sanayi ile yapmış oldukları sözleşmelerin şekli incelendiğinde, ana firma ile uzun süreli (birkaç yıllık) genel sözleşme yapan işletmelerin sayısının az olduğu görülmektedir. Çalışmamız kapsamındaki işletmelerin % 53'ü ana sanayi ile olan ilişkilerini basit ve dar kapsamlı ticari ilişkiler olarak tanımlarken, %47'si tasarım da dahil bütün süreçlerde ana sanayi ile aralarında işbirliği ve bütünleşme olduğunu belirtmişlerdir. Buna ilaveten anketimize katılan işlemelerin yarısından fazlası, ana firmanın kendilerine olan yaklaşımının oldukça sert ve toleranssız olduğunu ifade etmişlerdir. Bununla birlikte, birbirleriyle ilgili sorulara verilen yanıtlar tek tek kontrol edilerek değerlendirildiğinde, ana sanayi ile olan ilişkilerini "tasarım da dahil tüm süreçlerde işbirliği ve bütünleşme olarak" nitelendiren işletmelerin de ancak çok az bir kısmının tasarım sürecine katıldıkları ve büyük bir bölümünün ana firmanın kendilerine olumsuz yaklaşımından şikayetçi oldukları belirlenmiştir. Çalışmamızın yan sanayi kuruluşlarının ana sanayi tarafından tercih edilme sebeplerine ilişkin sorusuna alınan yanıtlardan, geçmişte yan sanayici seçiminde en önemli faktör olan fiyat faktörünün günümüzde artık bu özelliğini kaybettiği, yan sanayi kuruluşlarının uzmanlık sahibi olmaları, kaliteli üretim yapmaları, teslimat tarihinde aksamalarının olamaması gibi faktörlerin ön plana çıktığı görülmektedir. Burada ulaştığımız çok önemli bir diğer sonuç ise, ana firmayla kader birliği yaptıkları ve onun denetiminden geçmiş oldukları için ana sanayi tarafından tercih edildiklerini söyleyen işletmelerin oranının yüksekliğidir. Bu soruya alınan yanıtlar, bir seviyeye kadar ana sanayi ile yan sanayi arasında bütünleşme eğilimi olduğunu göstermektedir. Çalışmamız kapsamındaki işletmelerin %30'undan fazlasının ana sanayiden herhangi bir konuda yardım almadığı, ana sanayiden yardım alan işletmelerin ise daha çok kalite sitemi, eğitim ve teknik konularda yardım aldıkları belirlenmiştir. Yan sanayi kuruluşlarının yarısından fazlası ana sanayice sunulan yardımın yeterli olmadığını belirtmişlerdir. Anket çalışmamıza alınan yanıtlardan ana sanayi ile uzun süreli ilişkiler kurulamamasının başlıca nedenleri arasında; ana sanayinin aynı ürün için çok sayıda yan sanayiciye sipariş vererek suni bir rekabet ortamı yaratmasının, ana sanayinin talebinin düzenli olmamasının, devamlı sipariş garantisinin verilmemesinin, ana sanayinin verdiği sipariş miktarının yatırım yapmayı ekonomik kılacak büyüklükte olmamasının yer aldığı görülmektedir. Çalışmamız kapsamındaki işletmelerin ana sanayi ile olan ilişkilerinde karşılaştıkları temel sorunların başında, girdi fiyatlarındaki artışları satış fiyatlarına yansıtamamaları ve ana sanayinin fiyat indirimi konusunda sürekli baskı yapması, ödemeleri geciktirmesi, siparişlerle birlikte herhangi bir avans ödemesi yapılmaması gibi finansal sorunların geldiği belirlenmiştir. Anket çalışmamıza verilen yanıtlardan, bir dereceye kadar ana sanayi yan sanayi ilişkilerinde geçmiş yıllara oranla olumlu gelişmeler olduğu görülmüş olmakla birlikte; ana sanayi yan sanayi ilişkisinde hâlâ gerekli seviyede işbirliğinin ve bütünleşmenin sağlanamamış olduğu tesbit edilmiştir. Ana sanayi kuruluşları, yan sanayicileri birbirlerine kırdırılacak firmalar olarak görmeye devam etmektedirler. Her ne kadar, yan sanayici seçiminde fiyat faktörü önemini kaybetmiş gibi görünse de, yan sanayi kuruluşlarının ana sanayi ile olan ilişkilerinde en çok yakındıkları konu yine fiyat ve finansal sorunlardır. 98 4.2 ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Yan sanayi kuruluşlarının ana sanayi ile aralarında karşılıklı güven ve işbirliğine dayalı ve uzun dönemli ilişkilerin kurulması için ana sanayi, yan sanayi ve devletten beklentileri ve ana sanayi yan sanayi fonksiyonel bütünleşmesi konusundaki diğer sorunları ve çözüm önerileri aşağıdaki gibidir: Devletin bir otomotiv politikası belirlemesi gerekmektedir. İzin verilen çok sayıda yeni ana sanayi yatırımı zaten ekonomik üretim ölçeğine ulaşmamış yerli sanayii zorlamaktadır. Üstelik Avrupa AT içindeki kurallara uyar görünürken, birçok engelle ithal oto alımını engellerken, uygulanan bedelsiz ithalat politikası otomotiv sanayine zarar vermektedir. Ana sanayi yan sanayi kuruluşlarını birer sömürge gibi değil, kader ortağı olarak görmeli, hedeflerini yan sanayi ile paylaşmalı, sevk edilen ürünlerde kısa dönemli, düşük fiyat politikalarını terk etmelidir. Ana sanayi ile yan sanayi arasında uzun süreli sözleşmeler imzalanmalı, devlet istihdam ve teknoloji değişikliğine göre otomotiv yan sanayine teşvik uygulamalıdır. Yan sanayi eğitilmeli, özellikle teknolojik eğitim verilmeli ve ana sanayi ile sık sık entegrasyon toplantıları yapılmalıdır. Ülkemizde ana sanayi genel olarak yan sanayini amaca yönelik küçük bir araç gibi görmektedir. Oysa yan sanayi olmadan ana sanayinin tam olarak işlevini gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bu anlamda yan sanayinin ana sanayiyi besleyen bir dinamik olarak kabul edilip desteklenmesi gerekmektedir. Ana sanayi her yıl gelen talepler doğrultusunda ürettiği ürünleri yenilemek zorundadır. Bu değişikliklere ayak uydurmak yan sanayi için daha zor olmaktadır. Bunun için yapılması gereken şeyler, makina parkını yenilemek yani değişen koşullara uyum sağlayıcı teknolojiyi yakalamaktır. Bu da yüklü bir sermayeyi gerektirmektedir. Bu noktada finansal zorluklar karşımıza çıkmaktadır. Diğer bir konu ise, teknolojinin yenilenmesi sonucu iş gücünün eğitilmesidir. Meydana gelen değişiklikler ve yenilikler sonucunda üretimin aksamaması için iş gücünün eğitilmesi zorunludur. Bu da ek bir maliyet getirmektedir. Bunun için zamanın ve paranın çok iyi kullanılması ve ana sanayinin yan sanayiye destek olması gerekmektedir. Ülkemizde ana sanayi ithale dönük çalışmayı tercih etmektedir. Oysa ana sanayinin ithale müsade etmemesi, yerli imalatçıları koruyarak, onlara destek olması gerekmektedir. Bu nedenle yeni model paletleri geliştirilirken veya yeni bir ana sanayi firması Türkiye'de yatırım yaptığında, yerli parça kullanma oranının yüksek tutulması devletten beklenilen önlemlerin başında gelmektedir. Ayrıca ortak bir çalışma ortamı için ana sanayinin yan sanayiye baskı yapmasını önleyecek tedbirlerin alınması gerekmektedir. Ana sanayi firmalarının kendi aralarında standartlaşmaya gitmesi söz konusu olursa, çeşitli ana firmalara çalışan yan sanayiciler için kalite güvence sistemi çalışmaları daha sağlıklı yürütülebilir. Bu konuda ana sanayi yaptığı denetlemelerde yapıcı bir tavırla hareket ederse, yan sanayide bu konudaki istek artacak ve gelişme sağlanacaktır. Ana sanayi firmalarının yan sanayi firmaları ile bütünlük içinde çalışması gerekmektedir. Yan sanayinin ürettiği parçalar ana firmaların araçlarında direkt olarak müşteriye sunulmaktadır. Bu nedenle yan sanayinin gelişmesi ana sanayinin daha iyi hizmet vermesini sağlayacaktır. Kökleşmiş yan sanayi firmalarının yanında her gün yeni yan sanayiciler doğmaktadır. Ana sanayi firmaları bunları fırsat bilerek birlikte çalıştıkları yan sanayicilere her an alternatifleri olduğunu belirtmektedirler. Ancak yeni bir yan sanayi firmasının en azından "kalite" yönünden oturmasının uzun zaman aldığı unutulmamalıdır. Devlete düşen görev ise; ekonomide istikrarın sağlanması ve enflasyon seviyesinin düşürülmesidir. Ayrıca devlet daha gerçekçi politikalarla yan sanayi firmalarını desteklemelidir. Yan sanayi kuruluşlarının çoğu küçük ve orta ölçekli firmalardır. Sermaye ve insan gücü ana sanayi ile kıyaslanamayacak ölçüde düşüktür. Teknoloji koşulları sınırlıdır. Ana sanayinin tüm bu koşulları dikkate alıp hareket etmesi, talepte bulunması gerekir. Ana sanayi yerli piyasadan temin edilen her kaleme gösterdiği dikkat ve itinayı lisansör firmalardan temin ettiği kalemlerde de gösterebilirse ve direnebilirse, ülkemizden temin edilen çok sayıda kalemin ithal edilenlerden çok daha kaliteli olduğunu anlayacaktır. Devletten beklenenler, otomotiv sanayine dönük uzun vadeli bir program yapması, bunu ilan etmesi ve buna uymasıdır. Devletin vergileri ve SSK kesintilerini makul seviyelere indirmesi; gereksiz maddi destek vermemesi, teşvik verecekse bunun istihdama dönük olması gerekmektedir. Bu amaçla, vergi ve primlerin ödenmiş olması şartı ile; istihdam artışına paralel işçi başına matrah indirimi uygulanabilir. 99 Ana sanayinin yan sanayiyi bir bütünleyici olarak görmesi gerekirken, tam tersine onu ezilecek bir unsur olarak algılaması Türkiye genelinde gözlemlenen ana sorundur. Ana sanayinin bu bakış açısını değiştirmesi gerekir. Devletin bu ilişkide yeri yoktur. Firmalar arası iletişim sisteminin kurulması ve bu amaca yönelik bir merkezin oluşturulması yararlı olacaktır. Türkiye'nin bir an önce kendi otomobilini üretmesi gerekmektedir. Dışa bağımlılık sektörün yan sanayicilerini zor duruma düşürmektedir. Türkiye'de yatırım yapan yan sanayinin eş değeri yabancı firmalar çok büyüktürler ve bu durum yan sanayiyi zora sokmaktadır. Bu nedenle yabancı sermaye girişleri daha sıkı kontrol altına alınmalıdır. Ana sanayi yan sanayiye inanmalı ve onunla yola çıktığını hissettirmeli ve karşılıklı güven oluşturulmalıdır. Hepsinin ötesinde amaçlar iyi belirlenmeli ve bunlar açıkça telafuz edilmelidir. Ana sanayi mali konularda daha objektif davranmalı, bilhassa fiyat konusunda ve malzeme temininde yan sanayiye yardımcı olmalıdır. Yan sanayiciler birleşerek birbirlerine destek olmalı, rekabet şartlarını birlikte göğüslemelidirler. Devlet ise gerek ithal oto alımında, gerekse sadece montaja yönelik üretimlerde daha hassas davranmalı, iç istihdam ve imalat politikalarına aykırı kararlar almamalıdır. Ana sanayi ile yan sanayi arasında yoğun bir iletişim kurulmalıdır. Ana sanayi, yan sanayiyi bir nevi kendi organı gibi görmeli ve onu her şeyden haberdar etmelidir. Zor dönemlerde öncelikle yan sanayiye yüklenmek yerme kendisi de fedakârlıkta bulunmalıdır. Ayrıca yan sanayinin de enflasyona göre belli bir büyüme gerçekleştirmesine yardımcı olmalıdır. Türk otomotiv yan sanayi AB, ABD, Japonya gibi, ana sanayisi çok gelişmiş ve yüksek miktarlarda ürün imalatı yapan firmalara mal temin etmek için çalışmalar yapmalıdır. Otomotiv yan sanayinde "metal" parça imalatı yapan yan sanayi üreticilerinin hiçbir şekilde Türk otomotiv sanayi ve Türk yedek parça piyasasına sunumda bulunarak, yatırım yapmaları ve teknolojilerini yenilemeleri mümkün değildir. Bu seviyeye az gelişmiş ve üçüncü dünya ülkelerine ihracat yaparak değil; ancak yukarıdaki ülkelerin önce yedek parça piyasasına ve daha sonra da ana sanayilerine mal temin ederek ulaşılabilir. Ana sanayi ile yan sanayi arasında bütünleşmenin sağlanabilmesi için, sanayicilerimizin karşılıklı sorumluluk alıp yardımlaşmaları ve aynı gayeye ulaşmak için inanç birliği içinde olmaları gerekir. Bu da zaman alacak bir süreçtir. Ana sanayi belli seviyeye ulaşmış bilgi birikiminin ışığı altında, tasarımlarını kendi yapıp bağımlılıktan kurtulduğunda, yan sanayi ile şu anda aralarında yaşanan sorunların büyük bölümü kendiliğinden ortadan kalkacak ve ana sanayi ile yan sanayi arasında işbirliği kurulabilecektir. 5. SONUÇ Türk otomotiv sanayinde yapmış olduğumuz anket çalışmamız sonucunda elde etmiş olduğumuz bulgular, ana sanayi yan sanayi arasında henüz yukarıda özelliklerini açıklamış olduğumuz türde simbiyotik bir ilişkinin kurulamamış olduğunu göstermektedir. Türk otomotiv yan sanayinin gelişimini engelleyen temel faktör Türkiye genelinde otomotiv sektörünün istikrarlı bir yapıya kavuşmamış olmasıdır. Ülkemizde taşıt araçları üreten ana firmaların ekonomik olmayan ölçeklerde üretim yapmaları, marka ve çeşit çokluğu, yan sanayinin gelişmesine engel olmaktadır. Bunun yanısıra, ana sanayinin yan sanayiyi düşük kâr marjlarında çalışmaya zorlaması, yan sanayinin gelişimini ve büyümesini engellemekte, istenilen kaliteye ulaşılmasını mümkün kılmamakta, dolayısıyla istisnalar hariç, uluslararası alanda rekabet gücü yakalanamamaktadır. Sonuçta yan sanayi yeterince gelişemediği için, ana sanayi yan sanayi ilişkileri de olumsuz yönde etkilenmektedir. Gümrük Birliği ile beraber rekabetin artması, yan sanayi kuruluşlarını verimliliklerini artırmaya ve maliyetlerini düşürmeye zorlamaktadır. Bu konuda ana sanayi ve yan sanayinin birlik olarak, programlı bir şekilde çalışması gerekmektedir. Ana sanayi yan sanayi arasında fonksiyonel bütünleşme sağlanamadığı, işbirliğine dayalı bir ilişki kurulamadığı taktirde uluslararası alanda başarılı olmak mümkün olmayacaktır. Bu tür bir işbirliğinin kurulması zaman alıcı olmakla birlikte; dünyadaki gelişmeler doğrultusunda, Türk otomotiv sanayinin de bir yeniden yapılanma sürecine girmesi kaçınılmazdır. 100 KAYNAKÇA -Acar, N., 1997, Tam Zamanında Üretim, Üçüncü Basım, MPM Yayınları No. 542, Ankara. -Akbulut, A. Y., 1997, Ana Sanayi Yan Sanayi İlişkileri ve Türk Otomotiv Sanayinde Bir Uygulama, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara. -Akçasu, S., 1970, "Montaj Yan Sanayi", Montaj Sanayi, Makine Mühendisleri Odasınca Düzenlenen Seminer Notları, İstanbul. -Çavuşoğlu, T., 1981, "Metal İşleme Sanayii İçin Ana Sanayi Yan Sanayi İlişkilerinde Bir Aşama", Yan Sanayi Semineri, MPM Yayınları No. 244, Ankara. -Korum, U., 1981, "İktisatçı Gözüyle Türkiye'de Yan Sanayinin Durumu", Yan Sanayi Semineri, MPM Yayınları No. 244, Ankara. -Müftüoğlu, T., 1993, Türkiye'de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Sorunlar-Oneriler, Üçüncü Baskı, Desen Ofset, Ankara. -Nagaraj, R., August 1984, "Subcontracting in Indian Manufacturing Industries; Analysis, Evidence and Issues", Economic and Political Weekly, Vol. 19, Nos. 31-33, s. 1435-1453. -Villa Da, Francesco, Roberto Panizzolo, 1996, "Buyer-Subcontractor Relationships in the Italian Clothing Industry, An Interpretive Framework", International Journal of Operations and Production Management, Vol. 16, No. 7, s. 38-61. -VVomack, James, P., Daniel T. Jones, Daniel Roos, (t.y), Dünyayı Değiştiren Makina, (Çev. Osman Kobak), OSD Yayınları, istanbul. İDİ HİDROJENİN İÇTEN YANMALI MOTORLARDA KULLANIMI f Mehmet TEKİN Marmara Üniversitesi, Teknik Eğitim Fakültesi İsmet ÇEVİK Sakarya Üniversitesi, Sakarya Meslek Yüksekokulu 1. GİRİŞ Hidrojen enerjisi yeni bir kavram değildir. Hidrojenin üretimi, depolanması, taşınması ve kullanılması günümüzde teknik olarak uygulanabilmektedir. Son yirmi yılda hidrojen enerji sistemi ve teknolojilerinin incelenmesinde artan büyük bir araştırma faaliyeti görülmektedir. Petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıt rezervleri aslında sonludur. Bilinen rezervler 8000 EJ (1EJ=10 18) olduğuna göre bugünkü tüketim hızı ile bunların ömrü 40 yıldır. Ancak dünya nüfusunun ve ekonomik gelişmenin artmasıyla petrol ve doğalgaz ancak 25 yıl sonra yetecektir. Henüz bilinmeyen kaynaklarda ilave edilse sıvı yakıtların fazladan 20 yıllık ihtiyacımızı karşılayacağı hesaplanmıştır. Kömür rezervleri ise daha çoktur. Bu büyük miktardaki kömür doğrudan yakıt olarak kullanılabileceği gibi bugünkü enerji sistemimizi devam ettirmemizi sağlayacak şekilde sentetik sıvı yakıtlara da dönüştürülebilir. Ancak bu, çevrenin daha yüksek bir hızla tahribatına ve öngörülmesi güç ciddi sonuçlara yol açacaktır. Bu sebeple genelde bütün dünya, özel olarak ise gelişmekte olan ülkeler alternatif enerji kaynaklarını ve yakıtları gözden geçirmelidirler. Bunlar yenilenebilir birincil enerji kaynakları olup güneş radyasyonu, rüzgar, dalgalar, akıntılar, deniz yükselmeleri (gel-git) okyanus termal enerjisi, nükleer ve termonükleer reaktörler, sentetik yakıtlar, alkol, hidrojen bunlar arasında sayılabilir. Yüksek randıman, çevresel mülahazalar ve fosil yakıt rezervlerinin azalması gibi noktalar 21 .yy enerji tercihinin elektrik ve hidrojenden yana olması sonucunu doğurmaktadır. Bu iki alternatif birbirine dönütürülebilmektedir. Ayrıca hidrojen elektrikten daha iyi depolanabilmekte ve uzun mesafelere taşınabilmektedir. Bu özelliği hidrojenin uçaklar ve motorlu taşıtlar içinde yakıt olarak kullanılabilmesini sağlamaktadır. j f; I f Dünyanın en önemli çevre sorunlarından biri, fosil, yakıt kullanımından kaynaklanan CO2 emisyonu nedeniyle atmosferin sera etkisinin giderek artması ve bunun dünya ortalama sıcaklığını artış trendine sokmuş bulunmasıdır. Önlem alınmazsa, gelecek yüzyılda sıcaklığın 5°C'yi aşkın artışı kaçınılmaz biçimde gerçekleşecek, bunun sonucunda kara-deniz yüzey oranları değişeceği gibi, iklim dengesi alt-üst olacak, bugünkü tarım alanları kurak alanlara dönüşecek insanlığın yaşamı ortadan kalkarcasına sınırlanacaktır. Sorunun çözümü dünya enerji sisteminin değiştirilmesini gerektirmektedir. Kaldı ki fosil yakıt rezervlerinin sınırlı oluşu ve gelecek 50 yılda üretimin azalma eğilimine (trendine) girmesi de kaçınılmazdır. Kısacası dünyanın yeni bir yakıta ihtiyacı vardır. Bu yakıt çağdaş teknolojinin ürünü olan hidrojendir. Hidrojenin üretimi, taşınması, depolanması ve kullanılması için geliştirilmiş hazır teknolojiler olup ilk uygulamalar da yapılmıştır (2). . f 2. HİDROJENİN MOTORLARDA KULLANIMI Hidrojen üretiminde kullanılan hammaddeler su, fosil yakıtla katı atıklar ve biomas materyal biçiminde sınırlanabilir. İşlemlerin gerçekleştirilmesi için gerekli enerji fosil yakıtlardan, akarsu gücünden, jeotermal ve rüzgar gücünden, güneş enerjisinden ve nükleer enerjiden sağlayabilmektedir. Ancak hidrojen çağının yakıt hidrojeninin suda üretilmesi temeldir. Hidroenin depolama yöntemleri alçak basınçlı (12 bar) gaz ve yüksek basınçlı (150 bar) gaz biçimleri dışında sıvılaştırılmış, dondurulmuş (cryegenic) biçimlerde olabilmektedir. Ayrıca metal hidrit biçiminde de depolanabilmektedir. Hidritler, bir tank içinde gaz hidrojenin metal alaşım parçacıklarıyla bileşik olarak depolanmasıdır. Hidritlerinde alçak sıcaklık hidritleri ve yüksek sıcaklık hidritleri diye iki tipi olup, uygulamada bazen ikisinin kombinasyonu kullanılmaktadır. f Fuel-oil, benzin, jet yakıtı, LPG, doğal gaz ve LNG, methanol ve ethanol gibi yakıtlarla karşılaştırıldığında, belirli miktar enerji için hidrojen en hafif yakıttır. Hidrojenin enerji pazarının her yerinde ve genel olarak ulaştırmada, elektrik üretiminde, endüstride, tarımda, konut ve işyerlerinde yakıt olarak kullanılabilmektedir. Hidrojenin alevli yanma uygulamaları patlamalı motorlar, içten yanmalı motorlar, gaz türbinleri ve jet motorları, robot motorlarında görülmektedir. 102 I 1978-1979 yıllarındaki ikinci petrol şokundan sonraki dönemlerde hidrojenle çalışan taşıtlara uygulanarak demonstrasyon amacıyla piyasaya çıkarılmışlardır. motorlar yapılmış ve Yakıt besleme sistemleri açısından hidrojenli motorlar dört kategoriye ayrılmaktadır. Karbürasyon, emme manifolduna enjeksiyon, emme manifolduna enjeksyon, emme supabından enjeksiyon ve direkt silindir enerjiksiyonu görülmektedir. Dizel motorlarında hidrojen enjeksiyonu ön yanma odasına yapılırken otto motorlarında doğruca yanma odasına yapılmaktadır. Hidrojenle çalışan motorların hem iki hem de dört zamanlı olanları vardır. Hidrojen motorlu araçlara, sıvılaştırılmış biçimde tank içinde ya da metal hidrit biçiminde uygulanabilmektedir. Hidrojen motorları klasik dizel motorlarından daha verimli ve oto motorlarından daha yüksek hızla çalışabilmektedirler. SUZIKI, BMW, DODGE, LASL, BUICK ve MERCEDES'in hidrojenle çalışan otoları 1985 öncesinde piyasaya çıkarılmışlardır. Bu araçlara hidrojen yakıtı sıvılaştırılmış biçimde ve metal hidrit biçiminde uygulanmıştır. Son yıllarda hidrit MgH2/benzin sistemli otto motoru, metal karpit/metal hidrit, hidrit yakıt sistemli otto motoru gibi kombinasyonlar da geliştirilmiştir. Hidrojenle çalışan otomobillerin yanında, hidrojenle çalışan traktör, motosiklet ve ziraat makinaları yapılmıştır. Kanada demiryollarında yapılan geleceğe ilişkin planlamalarda, gelecek 15-30 yılda hidrojen kullanan yakıt pilli lokomotifler tasarlanmakt a olup, böylece hidrojen demiryollarında da kullanılan yakıt durumuna gelecektir. Hidrojen araçtaki depolama sistemi ile ilgili problemlerin 2010 yılına kadar çözüleceği tahmin edilmektedir. Basınçlı depoda ( yaklaşık 300 bar) veya metal hidrit depoda gaz halindeki hidrojene oranla derin soğutulmuş (-253°C ve yaklaşık 4 bar) sıvı hidrojen daha yüksek enerji uygunluğuna sahiptir. Burada en büyük problem özellikle izolasyonlardır. Her türlü ısı iletimi hidrojeni buharlaştıran bir üst basınç oluşmaktadır. Bu basınç belirli bir yüksekliğe ulaşınca gaz, bir ventil ile boşaltılmalıdır. (Böylece depo park eden bir taşıtta iki ay içinde boşalabilir.) Ayrıca deponun doldurulması büyük emniyet tedbirleri nedeniyle çok pahalıdır. Motorun çalışması esnasında emme borusundaki art yanmalar ve hidrojen/hava karışımının yanmasında azotoksit emisyonlarının oluşması, doldurmalı fakir motorlar ile önlenebilmekle beraber, benzin motoruna karşılık oldukça düşük bir güç yoğunluğunun kabullenilmesi gerekir. Bu nedenle hidrojen motoru büyük hacimli ve oldukça ağırdırlar. 3.HİDROJEN YAKITLI MOTORUN ÖZELLİKLERİ Hidrojen, motorlarda yakıt olarak kullanılması durumunda petrol kökenli motor yakıtlarına oranla bir çok önemli avantajlara sahip bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri; *Yüksek alev hızı ve tutuşma yeteneği *Geniş tutuşma ve yanma sınırları *Yüksek ısıl değer ve termik verim "Kirletici egzoz gazı emisyonlarının azlığı *Yüksek oktan sayısı dolayısıyla vuruntuya karşı direnedir. Bu özelliklerin yanısıra hidrojen hava veya oksijenle yandığında yanma ürünü su olacak ve bu su kaynağının geri dönerek tekrar hidrojen yenilenebilir bir yakıt türü oluşturmaktadır. Ayrıca yanma ürünleri arasında, petrol kökenli yakıtların kullanımı sonucu ortaya çıkan hidrokarbon ve karbonmonoksit çok düşük düzeyde bulunmaktadır. Hidrojenin motorlarda yakıt olarak kullanılması durumunda yukarıda sayılan önemli işletme sırasında bazı güçlükler ortaya çıkmaktadır. Bunlar; 'Emme kanalı geri tutuşması *Erken tutuşma *Ani basınç yükselmesi *Yüksek sıcaklıklar nedeniyle azotoksit emisyonlarında artış olarak özetlenebilir. Ancak bu güçlükler; *Fakir karışım çalışması *Egzoz gazları resirkülasyonu *Yanma odasına su püskürtme *Supap bindirmesinin azalması *Giriş havasının soğutulması gibi önlemlerle giderilebilmektedir. i en avantajları yanında 4. HİDROJEN YAKITLI MOTORLARIN TAŞITLARA UYGULANMASINDAKİ GÜÇLÜKLER Hidrojenle çalıştırılması düşünülen bir motorun taşıtta kullanılması durumunda hidrojenin depolanması problemi ortaya çıkmaktadır. Çünkü gaz hidrojenin birim kütle başına düşen ısıl enerjisinin yüksek olmasına karşın, birim hacim başına düşen ısıl enerjisi oldukça düşük bulunmaktadır. Hidrojenin taşıt motorunda gaz olarak kullanılması durumunda bu özelliği dolayısıyla taşıt içerisinde büyük hacimlere ihtiyaç olmaktadır. Bu durum ise taşıtın faydalı kullanım alanını küçültmektedir. Her ne kadar yüksek basınçlı gaz olarak depolama şekli ile birim hacimde depolanabilecek hidrojen miktarı arttırılabilmekteyse de bu basınçlı deponun kendi ağırlığınında sınırlı olması gereği dolayısıyla bir depo hidrojenle taşıtın alabileceği yol oldukça kısa olmaktadır. Hidrojenin bir taşıtta sıvı olarak depolanması durumunda sıvılaştırma maliyeti artmakta ve hidrojenin depoda çok düşük sıcaklıklarda tutulması gerektiğinde taşıt şartlarında dış havada olan ısı kazancı dolayısıyla buharlaşma kayıpları söz konusu olmaktadır. Taşıt kullanım açısından bir başka yol difüzyon özelliğine sahip gözenekli metaller içerisinde hidrojen emdirilerek daha sonra gaz fazında kullanma imkanıdır. Ancak bu çözümde yine binek otomobillerinde büyük boyutlarda yer gerektirmektedir. 5.SONUÇLAR Hidrojenin binek otomobillerinde kullanılması yönünden depolama şekli ile ilgili karşılaştırmada bir dolum sırasında en fazla hidrojen miktarı ve bu miktarla taşıtın katedebileceği azami mesafeler önemlidir. Yapılan araştırmalar sonucunda görüleceği üzere gaz hidrojenin basınçlı gaz veya metal hidritler şeklinde depolanmasında taşıtın yakıt masrafı benzinle çalışan aynı taşıta göre daha düşük, sıvı hidrojen şeklinde çalışma halinde benzinle çalışan aynı taşıta göre daha fazla olmaktadır. 6. KAYNAKLAR LAyvvaz, Z. "Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Enerji Alternatifi", 1996, İstanul 2. Ültanır, M.Ö. , "Hidrojen Enerjisi ve Türkiye'de Hidrojene Geçiş Problemleri" Türkiye VI.Enerji Kongresi, 1994 İzmir. 3. Demirsoy, M., "Motorlu Araçlar ve Çevre", II.Motor ve Taşıt Tekniği Sempozyumu, 1993 İzmir. 4. Soruşbay, C. ve Arslan E. "Hidrojen Yakıtlı İçten Yanmalı Motorlarda Yanma Performansı", Mühendis ve Makina Dergisi, Nisan 1988. 5. Arslan E., ve Soruşbay C. "Hidrojenin Binek Otomobilerinde Kullanımı ve Depolama Yöntemleri", II.Otomobil ve Yan Sanayii Sempozyumu, 1989 , Bursa 6.Pecshka, W., "Liguid Hydrogen Fueled Automotive in Germany-Status and Development İJHE, Vol, 11 pp 721-728, 1986. 104