@oiYANET IŞLERI BAŞKANLIGI YAYlNLARI ·- {1981 YILLIGI) ·HiCRET ÖZEL SAYISI •' .. ~ .. . . AKABE HAD.İSESI Hicret ve Getirdikleri Hazırlayao: · Hüseyin ALGÜL (Bursa Yüksek islôm Enstitüsü islôm Tarihi Öğretim Üyesi) GİRİŞ : Hakk'ın sesi, sırat-ı müsta'kim üzere yürüyen insanların dili, mücahidlerin cihadı, alimlerin gayretleri, mürşiillerin kurtuluşa . javet eden çağrılan, tarih boyunca zalimler ve batıl zihniyet mensupları tarafından susturulup engellemmek istenmiştir. Hakk'ın fedaileri olan peygamberler, susturulmak istenen hakikat yolcularının başında yer alırlar. Soma da peygamberlerin da. vetindı::n, tebliğinden, ihlasından ve fedakarlığından kaynaklandığı ölçüde alim]er. ve mürşidler; bu çileden, bu ızdırabtan nasiplerini alırlar. · · Ve hiç kuşkusuz en dayanılmazına, le:ri uğramıştır. zulümlerin en bağnazcasına, işkencelerin Hz. Muhammed (s.a.v.) ve onun .çileli mü'min- · Hakk'a dostluk, O'nun adını yüceltmek için güçlüklere katlanınayı gerektirir. Hakk'a dostluk mertebesi, böylesine büyük . fedakarlıkları göze aldıran bir serden geçiştir .. Hakk'ın dostları arasına katılmanın en kestirme yolu ise, O'nun yoluna çağıran lidere, rehbere bağlanıştır ... Hakk'ın dostları arasına yükselrnek için en büyük yol gösterici olan Hz. Muhammed (s.a.v.) in sesine kulak vermek, onun çağruıını can-ı gönülden tasdik etmek, sa.vunmak, yaymak yaşamak, ve yaşatmak icabeder. 31 Zulmun temsilcileri, şirk düzeninin gözü kapalı saıvunucula:ri, zihinleri gerçeğe örtülü;· doğruyu araştırma, muiJ:ıakeme kabiliyetinden yoksun, cahiliye geleneklerinin tutsağı, nüfuzlarını yitirme korkusuyle sarsılan azgınlar; iEbu Cehiller, Ebu Lehebler, Ümeyye İbn Haleflet, Velid İbn Mugireler, Ukbe İbn Ebi Mıuayt­ lar, Hakem İbn ıEbi'l-As'lar, gözümüzün nuru, gönlümüzün süru- · ru Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri başta olmak üzere, Bila.l'lere, Am. mar'lara, Sümeyye'lere, Subeyb'lere, Habbabi'lere, Ebu Fükeyhe'lere, Lübeyne'lere; Zinnire, Nehdiyye ve Ümm-i Abis'lere daya-. nılmaz işkenceler yapıyorlardı (1 ) . Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle <<Verilen nimetierin kadrini bilmez, alçak ve düşkün, hayra enıgel, zalim ve günahkar; kaba, haşin, ilahi ayetlere !karşı in.atçı» ( 2 ) olan sapıklar, yalnız bedeniere yönelen işkencelerle yetinmiyorlar, alemiere rahmet olarak gönderilmiş olan Peyıgamberlerin Sultanı Efendimiz Hazretlerine «Büyücü, şair, sihirbaz, mecnun ve benzeri» iftira:larla sataşıyor­ lar, ona hemen inanmak büyüklüğünü gösteren altın nesle de <<Bir avuç aldanmışlar topluluğu» diye .hitabediyorlardı. Gafiller topluluğu, kendisi ıgibi olmayaniann nurlu yolunu aydınlatan ayetlerin ruhundan habersiz bulunuyorlardı ( 3 ). Bu şekildeki teşebbüsleriyle putatapıcılar, müslümanların azimlerini zayıflatmak, haykıran direnişlerini kırmakistiyorlardı. . . Fakat bütün bu teşebbüslerinde ortaya koydukları yıldırma ve susturma çabalarının boşa gittiğini gören müşrikler, her gün yeni saldırı biçimlerini gündeme getiriyorlardı. Bunlardan biri de, Peygamber Efendimizi «mal-para ikramı, reislik, ·hükümdarlık» gibi dünyevi imkanlar sunarak davasından vazgeçirme teşebbüsü olmuştur. ("') Bu da insan nefsine yönelen bir saldırıdır. (1) iıbn Hişôm, ı, 339; Taıberi, ll, 2.18; ibn el-Esir, ll, 11: Mıwôhib Terc., 39; A. Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya, 1, 77: Şibli, ·ı, 187; M. Hamidullah, islôm Peygamberi, J, 80 vd. ·· :2) Hz. Peygamber'e ve. 'ilk inananlara ıişkence ve iftira edenlerle ilgili ayetlerden bazıları: Müddessir, 1'1-'16; Hıcr, 90-93; Kalem, 10-13. (3) ibn ıHişôm, ll, 12:88 vd. C4) ~bn Hişôm, if·, ı31141; Taberi, ll, 2.17; ibn ei•Esir, ıli, 70. Peygamberimiza dünyalık teklifini götüren Utbe ibn ıRebia idi. Efendimiz (s.a.v.) onu dinlediık­ ten sonra «Fussilet, 1-B eyetlerini okuyaraık cevap vermiş, iKureyş'in en şöh­ retli şô.irlerinden olan Utbe bunları dinleyince, hiç bir şey söylemeyerak çı­ kıp gi~miş, dışarıda· kendisini bekleyenler rengini sararmış görünce, «Muhammed Utbe'yi de ıbüyülemiş!» demişlerdi. 32 Fakat onlar Efendimiz B;azretlerinin ve ona inananların nefis esaretinden kurtulmuş hür-iman1ılar olduğunun farkında. değil­ lerdi. Ve bu sebeple geri çevrilen teklifleri önünde şaşkınlıktan donup kalmışlardı. İnsanlığın çığırından çıkan ahlakını düzeltmek, •kara ve denizleri kaplayan fesadı ortadan kaldırmak ve yer yüzünde İslam'ın zaferini temin etmek, Hakk'ın adını yüceltmek davasından daha kutsal bir davanin alamıyacağını cahiliye düzeninin muannitleri, anlayamıyorlardı. Yeşeren ağaç dibine, kabuğunu yırtan· çekirdeğe ve tomurcuktan fışkıran filize kezzap döken; baıhara, bahar yeşilliğine daima hasret kalacaktır. Öyle bir hasret ki, malışer nizarnı kuru. lunca, «... Keşke toprak olsaydık, keşke dünyaya döndürülseydik de yararlı işler yapsaydıln> ( 5 ) diyecekleri, <<işin işten geçtiği» ah-ü e!Jiin altında ezilen bir nedamet! Belki ancak malışer iuzamı kurulunca ve gerçeğin sillesini yüzlerinde acımasız bir şekilde · hissedince uyanacak, fakat uyanışiari işe yaraınıyacak ·olanlar, gafletten uyandırıcı ve hatalardan uyarıcı olan Hz. Peygambe.r' e saçma sapan isnadlarda bulunuyorlar, o bahtiyarlık yıldızının ıŞı­ ğını <<karanlık» diye ilan etmeye çalışıyorlardı. İdraktan yoksun bu zavallılara göre tevhidin nurlu yolunda 'hizmet yarışına çıkan­ lar, <<karimlıkta bocalayanlar»dı. Şirk ve isyan gibi manevi pisliklerin içinde yuvarlanmayı en kutsal .gaye bilen müşrikler, aslında kendi ahınaklıklarına imza atıyorlardı. KÖRLER VE GÖRENLER - Kör gönüller, ama gözler, basar sahibi hasiretsizler bilmiyorlardı ki, «ışık ışıktır, nur nurdur; aydınlatır, nurlandırır». Nur saçan insan, hiç «karanlık dağıtan olur mu?» Aydırilıkta yüreğini nurla yıkayanlar hiç <<bir avuç aldanmışlar topluluğu» diye nitelendirilenilir mi? Fakat etrafını saran nurun ortasında küfr .zır­ hıyla kaplandığından zulmet çenberini kıramayan ve iman tohumunu çimlendirip baıhar coşkusunda fışkırtma istidadına sahip bulunmayanlar, nuru zulmete mahkum etmek istiyorlardı. Halbuki karanlık aydınlığı bağmak için değil, nur karanlığı yenip aşmak, aydınlatmak için varciır; hilkat v~ fıtrat hiç 1ersine döndürülebillr mi? {5) Nebe', 40. 33 Ve fecrin alam~tleri belirmiştir! Böyle iken güneşin doğuşu engellenebilir mi? Oğle aydınlığını karanlık diye ilan edenlerin gözüne ve sözüne itibar olunur mu? Hiç güneş balÇıkla sıvanır . mı? Bahar müjdecisi bülbül şakıdıktan sonra çiçeğin açmasına, ağacın yeşill~mmesine engel olmak-mümkün mü? Nitekim engel olunamamıştır. Hz. Hatice'ler, Ali'ler, Ebu Bekir'ler, Zeyd İbn Harise'ler, Halha'lar, Zübeyr'ler, Abdurrahman İbn Avf'lar, Osman İbn Affiın'lar, Ebu Zer'l~r, Ammar'lar, Yasir'ler. BiHU'ler, Sümeyye'ler şakıyan bülbülün, (Hz. Pey;gamber'in) çevresinde çiçek çiçek açarak önlenemeyen balıarı süslemişlerdir. Ve zaman, altın neslin (ashabın) şahsında unutulmaz, kıyamete kadar da unutulmayacak iman ve fazilet çiçekleriyle donatılmış ebedf baharını yaşamaktaydı. .. ZALiMİN AKLI · yok degil! Onun da aklı var; ama doğruya, iyiye, iğriyeı, kötüye ve şerre ayarlanmış! Ve şerrin saltanatını ayakıta tutmak için zalimlerin feda etmeyecekleri şey yok! Yukarıda işaret olunduğu gibi bu uğurda •onlar; mallarını, parala. rını bile elden çıkarmaya hazır görünüyorlardı. Savaştıkları insanı hükümdar yapmayı göze alabi1iyorlardı. Her önemli işte onun görüşünü almayı, uyulması gerel(en bir kanun haline getirmeye rıza gösterecek oluyorlardı. Ve Hamza'nm tokadını Ka'be önünde yiyen Ebu Cehil'ler, küfr kalesinden bir burç dıı.ha yitirmemek için hazmediyorlardı. Fakat akla gelmedik imkanların ölçüsüzce vadolunuşu ve gereğinde kendilerini ölçüsüzce horlanmaya rıza göstermeleri dahi Hz. Hamza'nın İslam'a girişine engel alamı­ yordu. Cahiliye düzeninin, aldatıcı asalet iddiaları ile kıin duyguları tahrik ol:unan Ömer, iman bülbülünü öldürmek için gittiği evde müslüman olarak <illz. Ömer» mertebesine yükseliyordu .. Her gün rel'lk ve nitelik değiştiren engelleyici - yrkıcı plaruar, tedbirler ve uygulamalar peş peşe ortaya çıkarılıyordu. Hz. Pey- . gamber'e «ışığını söndür» diyorla,rdı. İlahi ışık söndürülebilir miydi? Allah'ın Rasulü ·dahi kendisine indirilene ilk inanan kuldu. O <<Abdühü've Rasulüh: Allah'ın Rasulü ve kulu» idi. ( 6 ) Ve O, peygamber olarak kendisine indirilene kul olarak inanmaktan mutluydu. Müşrikler, cahiliye töresini de zorlamayı denediler. Bu Zalimin hayra değil; aklı (6) Bkz. .Sakare, 285. ôyetin meal ve tefsiri. 34 amaçla Rasulüllah'ı himaye eden ·amcası Ebu Talib 1e, «yeğenini davasından ·vazgeçirmek üzere» başvurdular. Amca, yeğene mese· leyi aktardığında yeğen (Peygamber Aleyhisselam) şöyle diyor· du: <{Değil dünyanın bütün güzelliklerini, bir elime ay'ı bir elime _ güneşi verseler davamdan yine de vazıgeçmem.» (7) Bu büyük azim, bu yüce dava ve kutsal gaye Peygamber'inin mücadelesi karşısında şirk düzeninin· azgınları, acaba ne kadar dayanabileceklerdi? Tarih her büyük başarıda insan unsuruna birinci derece önem verildiğini gösteriyor. Putatapıcıların kuru . kalabalığı, mücadelede maddi araç - gereç üstünlüğü; O'nun büyük i~san ve iman gönlü önünde erirnekten kendini kurtaramaya.: caktı, insanlık en büyük inkılaplardan birine şahid ·olacaktı. Hz. Peygamber'in azmi, tevhid mücadelesindeki akıllılığı, planlılığı, sabr-ü sebatı ve sarsılmaz metaneti, akl-ı selim sahiplerinin iman potansiyelini ateşliyordu .. İman ateşiyle dirilenler, hedefe doğru sarsılmaz adımlar'la koşuyorlardı. Şarha şarha yarılmış <<bir damla rahmet yok mu diyenler, rahmet sağanağına kaıvuşunca», şukür bu günümüze! :Sir damla isterken deryaya ulaşıtık! .. » diye diyerek alınlarını secdeden kal~ dıramıyanlar güııbegün çoğalırken, hakikat kervanıyle saadet yolculuğuna çıkanların hareketine «mal-mülk ve saltariab gibi dünyalıklarla engel olmak mümkün müdür? Şirkin alameti; manada katı, insafsız ve inkarcı; madde planında ise haris, çıkarcı. bencil ve azgın olmaktır. Mü'min ise, mana hazzınaerince maddeye esıir olmak gibi bir köleliği, bir zilleti seçer mi? Şayet İslam ile Cenab-ıHakk'a teslim olunmayacaksa, et ve kemik yığınından ibaret .gibi görünen insanın saygı değerliliğinden ne eser kalır? Şayet hayat yolunda Hz. Muhammed (s.a.v.) takip olunmayacaksa, «eşref-i maıhlukat, alısen-i takvim ve nüsha-i kübra : Yaratıl­ mışların en şereflisi, en güzel ölçüde yaratılanı, kainatın şaşmaz nizaımının kamil örneği» olarak halkolunan insan, bu sır ve incelikleri nasıl koruyacaktır? Yönetici planında despotluk ve yönetilen planında köleliği teklif eden cahiliye düzeninin direkleri islam'ın diriitici nefesiyle sarsılıyordu. İnsanlık imanın balışettiği engin hürriyete, kölelik- · · ten efendiliğe koşuyordu. (7) ibn Hişôm,. ı. 314'; Taberi; ll, 217; •ibn el-Esir, ll, 716 vd, 35 İI{TİSADİ ABLUKA Şeytani emrinde maddenin köleliğinde düştüğü bataklıktan kurtulamıyarak dalalet yumağıni sarmaya, zulüm ağını örmeye devam ediyor. Ve Peygamberimizle ona inanan - . bağlanan altın nesli açlığa mahkum ederek davalarından döndürmek için yeni bir yöntem uygulamaya başlıyorlardı; <~Haşim­ oğullim ve inananlada her çeşit ilişkiye .son vereceklerdi; kız alıp vermeyeceklerdi; alış - veriş yapmıyaç:aklar, görüşüp ~ konuşmayaca:klardı ... «İslam Tarihçilerinin eserlerinde <<Kureyşli- · lerin antlaşma kağıdı, ikiisadi abl~a, cemiyetten tecrid ve boykot» ,gibi ifadelerle anılan bu kararın maddelerini pekiştirrnek · için yazıp Ka'be duvarına astılar. Müslümanlar üç yıl boyunca çok sıkıntılı günler· geçirmişlerdi. (8 ) zeka, şerrin Fakat şeytanın emrindeki müşrik ve irikarcı zekanın aniayamadığı veya anlamak istemediğf husus; iman yeşilinin, ne yapılır· sa yapılsın sarartılamıyac.ağı idi. VeJman yeşili·; sertkayalardan süzülerek kök salmış, göıvde atmış, şimdi de dal ve yaprak vermeye başlamıştı. Çiçekleneceği, meyve vereceği günler yakİndı. · Bu mes'ut atimn hayali ile kendinden geçmiş serden geçti-fedaimücahid ve mefkfueci altın neslin emellerini yıkJ.'nak kabil miy·? dı. Müşrikier maddi ve psikolojH~ bütün işkence ve caydıima yöntemlerini deniyorlar; mÜslümanların azimlerini bu yollarla kırmak, metanetlerini sarsmak istiyorlardı. Ardı arkası kesilmeyen acımasız işkencelerin birbiri ardınca devam ettiğini gören sevgili peygamberimiz, peygamberliğin beşinci yılıı;ıda aslıalıının Habeşistan'a göç_ etmesine müsade ettiler. (9 ). «Rabbımız Allah, Nebimiz Muhammecb> demekten ve «insan· lığa huzur ve saadet getirmeye çalışmaktan» başka bir amacı olmayan mü'minler, doğup büyüdükleri öz yurtlarından ediliyor!_ardı. Fakat gurbette bile rahat bırakılmıyorlardı. Habeşistan'a ; Mekke'li müşrikleri temsilen giden iki elçi, müslümanların ülke l. dışı edilmelerini istiyorlardı. Fakat hükümdar tek taraflı karar vermenin uygun olmayacağının idraki içinde, müslümanların lideri Cafer İbn Ebi Tiilib'i dinledi. Bu zatın İslam'ın kendilerine (8) (9) 36 ibn Hişôm, ı, 1200 vd. lbn Hişôm, 1,· 3414'; TaberVı, ll, 231 vd.; ibn el-Esir, ll, 76 vd.; Şibli, ı, 1·7ı2 vd. kazandırdığı faziletli dünyalarını savunması fevkalade İbretler­ le doludur. Diyor ki: <4Ey Habeş Hükümdarı! Biz cail:ıil bir millet idik. Putlara tapardık, laşeler yerdik Ahlaksızlığın her türlüsünü işler, komşularımıza fenalık etmekten çekinmezdik. Öz kardeşlerimize haksızlıkların her türlüsünü reva görürdük. · Kuvvetlilerimiz zayıflarımızı ezerlerdi. Bu sırada içimizden biri çıktı. O'nun asaletiill: doğruluğunu, namuslu:luğunu hepimiz biliyorduk. O, bizi Müslümanlığa davet etti. Bize putatapıcılıktan vaigeçmeyi öğretti. Kan dökmekten sakınınayı tavsiye e;tti. Bize doğruluğu gösterdi. Hepimizi, öksüzlerin malına saldırmaktan menetti. Komşularımızı el, namuslu kadınlarımızı dil tecavüzünden kurtardı .. Bizi; namaza, niyaza, oruca, zekata davet etti. Biz de O'na inandık. Putatapıcılıktan ahlaksızlıktan vazgeçtik. Bundan dolayı kavmimiz bize düşman kesildi. Bizi dinden döndürmek ve tekrar dalalete saptırmak istedi.>> (10 ) Ca'fer, (r.a.) peşind~n Meryem ISliresi'nden birkaç ayet okudu. Hükümdar, Müslümanları himaye etmeye karar vermişti. Fakat Mekk.e'deki gibi şirkin Habeşistan'a uzanan iki temsilcisi orada da gündeme yeni saldı­ !! ve isnadlar getiriyorlardı. Güya Müslümanlar Hristiyanlık hakkında kötü düşünüyor, aca~p fikirier ileri sürüyorlardı. Bu · şekilde müşrikler, hükümdarı, dini açıdan harekete geçirmek ve hiddetlendirerE~k Müslümanları kovdurmak istemişlerdi. Fakat Ca'fer'in Peygamberimizıden aktardığı . «Hz. İsa Allah'ın Kulu, Peygamberi ve Kelime'sidir» sözü, Müslümanları yine kurtarniı§­ tı.. Görüldüğü gibi, mücadele gurbette de devam ediyordu. . . . Acaba günümüz Müslümanları Müslümanlığın iJ:ıangi ateş çenberlerinden geçerek, hangi dehşertli kasırgaları aşarak, tufan~ ları atlayarak ve ölüm imtihanlarından geçerek kendilerine ulaş. tığını düşünüyorlar mı? av.Iüslümanlar, İslam'ın birkaç yıl içinde ve büyük bi~ raı}ıatlık içinde yer yüzüne yayılıverdiğini mi sanı­ yorlar? ]\1:üslümanla~. İslam'ın sanat, edebiyat, şiir, estetik, düşünce ve ilimde, .günümüzde hayatı tanzim eden esasların kaynağı mertebesine gelivereceğini mi sanıyorlar? · AKABE BEY' ATI Mekke'li müşrikler alemiere rahmet olarak gönderilen peygambere, gönüllerilni açıp, hidayete ermedeler. Medine'liler ise, (1 O) ibn Hişôm, f, 356; ·Şibli, As r-ı Saadet, ı, 17ı6. 37 yıllar boyunca sürüp giden Buas Savaşlarında balıarı gelmeyen ızdırablı bir mevsim yaşamaktaydılar. Sonu gelmeyen kanlı savaşlar onları iyice sarsmış, yaşamaktan bezdirip usandırmıştı. .. Neydi başlarına gelen Ya Rabbi! Evs ve Hazreç'li genç kızların düğünleri garip, küçük çocuklar öksüz, yeni nikahlanan gelinler dul kalıyordu. Nice balıadıdar bir hiç uğruna heba oluyorlardı. Şehrin iktisadi zenginliğini elinde bulunduran sa.lcinlerinden Yahudiler ise, kabileler arası rekabeti, kavgayı tahrikten geri durmuyorlardı. Evs ile Hazreç, nihayet, Mekke yakınında Akabe'de Hz. Muhammed'in rahmet dolu sıcak ikliminde. buluştu. Muzdarip ruhlar, acılarını dindirecek bir manevi iklime artık ka\,TUşmuştu. · .Peygamberliğin onuncu yılında idi, bir Hacc mevsiminde Peygamberimiz (s.a.v.) Mekke'ye dışarıdan gelenleri, İslam'a davet için şehir dışında Akabe denilı;m yerde bulunuyordu. Medine'li (Yesrib'li) Hazreç Kabilesinden altı kişiyle karşılaştı, Onlara Kur'an-ı Kerim'den ayetler okudu. (11 ) İslam'a davet etti. Birisi :. «Biz Evs alej~ihine Kureyş'ten yardım. almaya ve onlarla iftifak yapmaya gelrn.edik mi? Niye bu kişinin yanında takılıp kalıyo­ ruz?» derken, dıiğeri <illu zat herhalde Medine'deki Yahudilerin· ' zuhurundan bahsettikleri peygamber olsa gerek. inanmakta biz · onları geçmeliyiz>>· diyordu. Es' ad İbn Zürare ise, okunan Kur'an ayetlerinin o kadar tesiri 'altında kalmıştı ki, ne Buas Savaşı, ne Kureyş'in ittifakı, ne de Yahudilerle rekabet onu ilgile:rı,diriyoi·~ du. O, İslam'ı zihninde şekillendirmeye başlamıştı bile .. Kafileye ağırlığını hissettirdi ve· şelıadet getirerek Müslüman oldular. Belli ki, davet edildikleri bu yeni yolda bir saadet vardı ve daha ilk dakikalarda bu saadetin sıcaklığını kalplerinde hissetmeye baş­ lamışlardı. Hasbihal devam ederken dediler ki: <<Milleiıimiz iç savaş sebebiyle çok kötü bir durumdadır. Cenab-ı Hak belki Se-. nin sayende mille timizi böyle bir iç savaştan ve darmadağınıkiık­ tan kurtarır. Biz hepimiz yeni inancırnız istikametinde çalışa­ cağız. Ve şu anda kabul ettiklerimize biz de onları davet edeceğiz .. » (111) . Akabe'de ilk Müslüman olan altı kişi : «Es'ad ibn Zürôre, Rô,fi ibn Môlik, Avf ibn Hôris, Kutbe ibn Amir, Ukbe ibn Amir, Hôris ibn Abdullah» Hz. Peygamber,in ilk karşılaşmadcr bu zevôta okuduğu ôyetlerden bazrIarı : ibrahim, _35 - 62. 38 Medinelilerle bu ilk karşılaşmadan sonra Peygamberliğin ll. yılında I. Akabe, 12. yılında ise II. Akabe bey'atları gerçekleşiyordu. Böylece on, on bir ve on ikinci peygamberlik yıL larında Efendimiz Hazretleri Medinelilerle üç mülakat yapmış, bunların son ikisinde bey'at da edilmişti. Birinci Akabe bey' atında şu sözler and olarak _verilmişti : <<Allah' a hiç bir şeyi ortak koşmayacağız. Hırsızlık etmeyeceğiz. Çocuklarımızı açlık korkusuyl~ öldürmeyeceğiz. ,Kendiliğıimizden · uyduracağımız yalan dolanlarla hiç kimseye iftirada bulunmaya. cağız. Hiç bir hayırlı işte, muıhhlefet etmeyeceğiz.:.» (12 ) . . . . hk bey'attan sonra Medinelilerin isteği üzerine. Peygamber Efendimiz _Mus' ab İbn Umeyr Hazretlerini .onla~a İslam' ı öğret­ ınesi ve~ oradaki İslam'ı faaliyetleri düzenleınesi için muallim ve mürşid Qlarak gönderdi. Bu zat, Es'ad b. Zürare Hazretleıi ile beraber bir sene içinde Medine'de öyle bir çalışma yaptılar ki, İslam'ın sesini· duymayan kalmamıştı. Çoğu Müslüman olmuş, çoğu taraftar ve sempatizan hale gelmişti. Öyle ki, Mus'ab'ın faaliyetlerini duyup da gadapla-hışıml:a öldürmek üzere ellerinde ok ve mızrak-koşup gelenler, onun tatlı - şefkatli; duygulu ve başarılı daveti önünde eriyor ve M&lüman olarak dönüyordu. (13 ) Mus'ab Hazretleri, Peygamberliğin on üçüncü yılında 75 Müslüman'la birlikte Hacc mevsiminde sözleşilen yerde buluş- · mak üzere Mekke'ye geldiler ve aynı günlerde meşhur ikinci Akabe Bey'atı cereyan etti. Bu bey'atta başlıca şunlar konuşulmuştu : Peyıgamberimizin amcası Abbas topluluğa şöyle dedi : «Biliyorsunuz ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) şimdıi memleketinde ve ailesinin himayesindedir. Size kavuşmak için Mekke'yi terketmek istiyor. Vaadierinizi yerinegetirebileceğinizeve O'nu himaye ede-bileceğinize inanıyorsanız, sorumluluklarınızı üzerinize alınız. Aksine kavmini terkettikten sonra O'nu bırakıp gidec~kseniz. o~nu davet etmekten şimdiden vazgeçmeniz daha iyidir.» ~- ('12) İbn Hişôm, ll, 73; Taberi, ll, 242, ibn el-Esir, U, 101~ M. Asım Köksal, Hz. Muhammed ve islômiyet (Mekıke .Devri). 3140 vd.; M. Zekôi Konrapa, . peygamberimiz, 139 vd. (13) ileride Ensar'ın ileri gelenlerinden olacak olan Sa'd İbn Muaz alinde mızrak Mtis'ab lbn Umeyr'i öldürmeye gelmiş, ıtokat O'nun Zuhruf, 1~9 ôyetle. rini sukunetle okumasından sonra Müslüman olmuş, kabilesini de Müslüman etmişti. 39 Medine'liler: <<Sözlerini anladık, fakat Peygamber'in bizzat bizimle konuşmasını istiyoruz» dediler. ·Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a:v.) onlara Kur'an-ı Kerim'den bazı ayetler okudu, - onlara. İslam'ı yeniden açıkladı, Cenab-ı Hakk'a ortak koşmama­ larını, namazı kılmalarını, zekatı vermelerini hatırlattıktan·sonra <<Kemdim için isteğim : Allah'ın Rasulü .olduğuma şahitlik etmeniz; kendinizi çocuklarınızı ve kadınlarınızı esirgeyip koruduğu­ nqz şeylerden beni de esirgeyip korumanızdır» dedi. Medine'liler Peygamberimizin bu teklifine karşı ·«Şüphesiz Sen'i hakikatle birlikte gönderene yemjn ederiz ki, biz himayemiz altındakileri nasıl koruyorsak Sen'i de öyle koruyacağız» dediler. Medine'lilere bu 'kararlarının bütün dünya ile harbetmek demek olabileceği bildirilince, kararlarından vazgeçmediler. İrade­ lerinde hiç sarsılma olmadı. Ancak içlerinden biri bir sual sordu: <<Ey Allah'ın Rasulü! Bizim bölgemizde~i Yahudilerle aramızda· bir andlaşma vardır ki, şimdi onu fedhedeceğiz. Biz bunu -yaptık­ tan sonra siz de ileride Allah'ın inayeti ile muvaffak olunca bizi _bırakıp kendi kavminizin yanına döner misiniz?>> Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Hazretleri gülümseyerek le cevap verdiler : şöy­ «- Sizin kanınız beni_m kanımdır ... Ben sizdenim siz de bendensiniz. Kiminle döğüşürseniz ben de onunla muharebe edel-im. Kiminle sulh yaparsanız ben de onunla suJ.ıh ve musalaha yaparım.» (14) ·· Rasul-i Ekrem (s.a.v.) nefislerini, evlad-ü iyalini nasıl sakı- . nıyorlarsa, ·kendisini de aynı şekilde koruyacaklarını, sakınacak­ larını taahhüt etmek üzere Medine'li Müslümanıardan bey'at istediğinde içlerinden biri, «Bunun karşılığında ne var ya RasUlellah>> deyince Efendimiz Hazretleri, «Cennet var!» buyurdular.· Bunun _üzerine bey'at ettiler. Peygamber· Efendimiz, arilaştığı ve İslam'la kaynaştığı bu -- seçkin topluluktan Hazreç Kabilesi için dokuz reis, Evs için üç· reis ve Mus'aJ:ı İbn Umeyr Hazretlerinin Medine'deki İslam Da~e­ ti vazifesinde en büyük yardımı yapan ve onu, evinde misafir eden Es'ad İbn Zürare Hazretlerini <<Reisü'r-Rüesa (Reisler rei(14) 40 Hamidullah, islôm Peygamberi, ı. 102. si)» ünvanıyle tayin etti. Böylece Efendimiz Hazretleri henüz kendisi bartlarına geçmeden evvel onları kendi aralarında bir teş­ kilat bünyesinde toplamış, tesanüdü temin etmişti.. Bu hareketiyle Peygamberimiz Medine'lilere İslam'ın teşkilat ve ·disiplin, itaat ve saygı, yardımseverlik ve bağlanış dini olduğunu aniartmış oluyordu. Ertesi gün bu olayların söylentisi Mekke'li Kureyş'lilere ulaş­ tığında, birkaç kişilik delege topluluğu gelerek Kureyş'liler aleyhine yapılan bir ittifakın vahim sonuçlar· doğuracağını tehdit yollu sôylediler. Mü'minler sessiz kalmayı tercih ettiler. Mü'minlerin Peygamber (s.a.v.) e yaptığı bey'atten habersiz olan ka:filedeki gayr-i müslim Medine'liler ise, böyle bir iddiayı kesinlikle. reddettiler. Bu reddediş, onlarda, Kureyş aleyhine bir ittifakın olmadığı intibaını uyandırdı. Bu yüzden geri döndüler. Ancak ittifakın olduğu kesin olarak Kureyşlilerce öğrenilince, Medineliler takip edildi. Hatta kervandan arkada kalan bir Medine'liyi yakalayıp işkence ettiler. Fakat o da dostları tarafından kurtarİl­ dı. (15) İslam'a giren Medine'li ilk altı kişi ve daha sonra ilk inanal:ı.­ l::ırın ruhen sıhhatli, ş ec aat sahibi, yüksek karakterli, güvenilir kimseler olduğu tarihçiler tarafından kaydolunmaktadır. Mekke'de İslam'ı ilk kabul edenlerin de aynı nitelikleri taşıdığı hatırlan-. malıdır. Anlaşılıyor ki, İslam'ı; akl-ı selim sarhibi, güvenilir, ruhen sağlam, zilınen sıhhatli kişiler ilk önce kabul etmektedir. ( 16 ) ENSAR'IN MUHACİRÜN' A .GÖNÜLDEN UZATTIGI DAVET KÖPRÜSÜ Akabe; bir anddır, bir taahhüddür. Allah'a dönüş, Peygamber'e bağlanış, günalılardan vazgeçiş, hayırlara koşuş için yürek" ten verilmiş bir sözdür. Akabe, yeni Müslüman olan Ensar'ın öiıceki . Müslümanlara ·ruh ve gönüllerinden uzattıkları davet köprüsüdür. (15) Akabe bey'atları ile ilgili geniş bilgi için bkz. İbn Hişôm, ll, 73; Taberi, 1, 242; İbn el-Esir, 111, 101 vd.; Buhari, V, Hicret bôbı; Tecrid Terc., X, 81 vd.; Kısas-ı Ebiya, ı, 112; Hamidullah, isı. Peygamberi, ı, 100. vd.; M. Asım ISöksal, Hz. Muhammed ve islômiyet (Mek1ke. Devri), 338 vd.; M. Zekôi Konrapa, Peygamberimiz, 130 vd. (16j Hamidulla·h, islam Peygamberi, ı. 99. 41 Akabe; kendi canları, aile yakınları, malları ve namusları gibi Allah'ın Rasulüİıü koruyacaklarıı:na dair Ensar'ın .verdiği namus sözüdür. A:kabe; Evs _ Hazreç düşmanlığınınİslam kardeşliğine dönüş­ rrı,esi gerçeğidir. Akabe; Evs - Hazreç ve mazlum muhacirler arasındaki din kardeşliğine dayalı ölümsüz tesanüdün temeline konulmuş harçtır. Müşrikler neden korkuyorlardı? İslam kardeşliğinde:rı.! Onla. rın korkulan, İslam'ın ruhlarda meydana ·getirdiği alevdendi. Yukarıda belirttiğimiz gibi Akabe bey'atlarını haber alır almaz Kureyş, Medine'ye dönmekte· olan Müslümanları takibe koyulmuşlardı. Neden? Çünkü onlar Mekke'de bir avuç Müslümanın dayanışma içinde ne büyük bir kuvvet oluşturduikiarını görmüş­ lerdi. Sümeyye Hatun ile Yasir Hazretleri canlarını feda etmiş, fakat Cenab-ı Hakk'ı ve O'nun sevgili Habibini inkar etmemiş­ lerdi. Bilal-i Rabeşi Hazretlerinin kızgın kurnda sürüklenir ve ateşin - ağır kayalar altında ezilirken «Allahü Ekber-La ilahe illa,llah Muhammedün Rasulüllalı>> dediğini görüp duymuşlardı. Ebu Zer el-Gıfari Hazretleri ölüm derecesinde dövüldüğü halde, kalkar kalkmaz yüzündeKi kanı şöyle bir sildiikten sonra, Hakk'a imanın yüceliğini ve şirkin çirkefliğini korkusuzca haykırmıştı. Müşriklet· bunu işitmişler, görmüşlerdi. •Suheyb-i -Rumi Hazretleri körükte alevlendirilmiş ateş üzerine yatırılip sırtı ateşle dağ­ lanıyor, servetine el konuluyor, fakat bütürı bunlar, hak yoldan· onu çeviremiyordu. Rabbab b. El-Eret Hazretlerini kor üzerine yatırmışlardı, üstüne de biri çıkıp rtazyik ediyordu. Fakat o inkara yönelmiyordu. Bu iman ~bidesine tanık olmuşlardı. AbdulJah b. 'Mesud Hazretleri Müslüman olduktan sonra bir gün Harem-i Şerifte Ralıman Sılresi'ni okumaya koyulmuştu. Müşrikler ona sataşıyordu, o; sataşmalara rağmen İbrahim makamında kı­ raatına devam etmişti. Ni'hayet surenin okunınası tamamlandı, «Sadakallahü'l-Azim» dedi. Evine yöneldiğinde, ~ğzıyüzü kan revan içinde kalmıştı.· Müşrikl~r; azmin, .kararlılığın, cesaret ve bağlılığın bu canlı örneklerini hep görmüş bulunuyorlardı. Bu cesur ve inançlı topluluk, Medine'deki Evs ve Hazreç; kaynağını İslami enerjiye dönüştürürse; Mekke'li müşriklerin hali nice olurdu? İşte müşrikler bu~dan korkuyorlardİ. Müslüman42 lıkla doğacak din kardeşliğinin meydana getireceği büyük kuv- veiten korkuyorlardı. Akabe; «:Mii§ıiıklerin, Allah ve Peygamber düşmanlarının, İslam nizanıının hası.ınlarınnı» kardeŞlikten korktuklarının İslam tarihindeki belgesidir. Akabe'nin her çağın Müslümaniarına olduğu gibi günümüz Müslümaniarına da mesajı şudur : «Kardeş olun, aranızda kardeş­ lik şuurunu lkuvV-etlendıirin, tesanüdünüzü arttınn, birbirtinizle kucaklaşın, ıkinleşmeyi.n, :cepheleşmeyin, ·hasietleşmeyin, birbirinize sırt dönmeyin· iki, düşmanlarınız ikol'l~un!» Akabe'nin mesajım daha kısa bir ifade ile şöyle ortaya koy. mak mümkündür: <<Kardeşliğinizi kuvvetlendirin, İslam'ın ·düş­ manları ikorksun!» · Ve Akabe, İslam tariıhinde; devlet olmanın, büyümenin, kuvvetlenmenin, teş'kilatlanmanıiı sembolü olan Hicret'in temelidir. Hicret ağacının- kökü:dür. Akabe, gurbette ikinci vatanın doğuşu­ nu hazırlamıstır Müslümanlara ... · 1 ~ ·- GURBETTE YENİ ıVATAN : MEDiNE Mazlum Müslüinanlar, Efendimizin «Artık sizin hicret edeceğiniz şehrin iki ikara taşlık arasında hurnialık ıbir yerıolduğu bana gösterildi» dediği Medine'ye haksizlık ve işkenceden insanca ve İslamca yaşamak umuduyla göç ediyorlardı. {17) Bir yandan Akabe'de Rasulüllah'a and verilirken, bir yandan Müslümanlar Medine'ye hicret ederken ve düşmanların tehditleri en dayanılmaz derecelere tırmanırken, Peygamber Efendimiz Mi'rac'a mazhar kılınarak bir manevi ihtifal üzere melekut alemine, Cenab-ı Hakk'ın huzuruna götürülmüş ve birtakım sırlar kendisine gösterildikten sonra ayın şekilde geri getirilmiştir. Mi'rac; Peygarnberimizin, dayanılmaz sıkıntılar arasında dahi . İslam'ın gelecekteki başarısından ümidini kesmediği günlerde bu ümidin canlılığını ve doğruluğunu takviye eden bir ulu ayet olarak Hak Teala'dan gösterilmiştir. (18 ) (17) ibn Hişôm, ll, 73; Taberi, ll, 242; ibn ei~Esir, ll, 101, Buhari, V, ?:1. (1 B) Bu harfi, V,. 66, ibn Hişôm, ll, 416; Ta beri, ll, 1260; Tecrid Terc., X, 72 vd.; lbn Sa'd, 1, 213 vd. 43 İZ' ANSIZLffi. VE TERCiHLER Ne iz'ansızlık! Küfrün gözü kör! Şirk en büyük zulüm! Hiç saaçlete çağırana kılıç sallanır mı? Düşünülen bataklıktan kurtarmak için uzatılan el kesilir mi? Fakat küfr karanlık, şirk zulüm ve kafit zalim, müşrik hain!.. Müslümanlar; iz'ansızlığın, irfansızlığın, hıyanetin zulmün, acıinasızlığı karşısında doğup büyüdükleri, havasını teneffüs edip suyunu içtikleri, öz yurtl.arından gizli gizli, korka korka kaç,maya mecbur kalıyorlar, mecbur bırakılıyorlar. Şirkin çirkin yü. zü mü? İslam'ın saadetli hayatı mı? Kararniış bir kalp mi yoksa ·· aşk mı, nur mu, parlayan. bir fazilet mi? Gazap mı, teb~ssüm mü? Putlara kölelik mi, Allah Terua'ya kulluk mu? Ve bu tip bir köle-. likteki ruhi, akli, zihni esarete körü körüne ı:ıza mı? Allah'a kulluktaki derin hürriyeie erişip, bütün his ve bilgi kuvvetlerini bağımsızlığa kavuşturmak mı? Mazluma şamar mı, zulma karşı çıkış mı? İşte Müslümanlara işkence edenlerle yurtlarını dahi terketmek mecburiyetinde kalan Müslümanların tercihleri! H - ıADIM ADIM ıHİCRET .... . ' . MUŞRIKLERIN . . . .. .. PEYGAMBERIMIZI OLDURME TEŞEBBÜSÜ Müslü.manlar birer ikişer kafileler halinde Medine'ye hicret etmeye başlamışlardı. Şehirde giderek bazı yaşlı ve hasta Müslümanlar bir de Nebiyy-i Muhterem (S.A.V.) ile Ebu Bekir ve Ali (R.A.) kalmış bulunuyordu. Müşrikler Akabe'de Ensarın . «Ey Allah'ın Resulü! Mallanmızın malıvolması ve ileri gelenle.- . rimizin öldürülmesi pahasıııa :çoluk - çocuğumuzu nelerden koruyorsak seni de. !koruyup müdafa ı ıedeceğiınize yemin ederiz» tarzındaki bey' atlarından haberdar olmuşlardı.. Efendimizin ·de hicret ederek Medinelilerin başina geçmesi halinde Müslümanların güçlenınesini ve başlarına iş açabileceğini hesaplıyorlardı. Bu mülahaza ile Peygamber Efendimize ne yCl!pacaklarını görüş­ mek üzere bir araya geldiler. Toplantıya katılanlar arasında -«Utbe b. Rebia, Ebu Süfyıan, .b. Harb, ıCubeyr ib. Mut'im, Haris ·b. Amir, !Nadr b~ Htiıis, Ebu'I-Ruhteri ib. Hişam, Hakim b. Hizam, ·Ümeyye b. Halef, Ebu Cehil b. Ilişani ve daha başkıalan» vardi~ Bazıları Peygamberimizin hapsedilmesini, bazıları uzak diyarıara sürgün edilmesini teklif eıttilerse de birinci görüş, «Me.dine'lilerin 44 gelip kurtaracağı» ikinci görüş ise «Peygamberin sözlerinin büyük tesir gücüne sahip olmasından dolayı Araplarm onu.ıi etrafında toplanarak bil' kuvvet meydana getireceği ve sonunda Mekke'ye. hücum edecekleri» gibi gerekçelerle kabul edilmedi. · Ebu Cehil ise, «Hier kabileden kılıçlı bir gencin onun evini kuşatmak üzere bir aı·aya gelmesini ve çıkarken .hep beraber saldıı·arak bir suikastle öldür.ınelerini» teklif et:ti. Ve bu teklif oy bir-liğiyle kabul edildi. (19 ) - HİCRET iZNi • Böylece azılı İslam düşmanları, alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz Hazretlennin pak vücudunu ortadan kaldırma­ yı planlamışlardi. ·Şu kadar var ki, insanlığın, Efendimiz Hazretlerinin önderliğine ihtiyacı vardı, bu sebepten .· yaşamalıydı. Hak Teala .Hazretleri Habib-i Ekremini koruma kararını Cebrail (A. S.) ile bildirmişti. Efendimize, lıkret izni verilmiş, aynı zamanda . . Ebu Bekir (R.A.) ile beraber hicret edeceği valıyolunmuştu. Nitekim mu tadı olmayan bir zamanda (öğle vakti) Peygambeririı.iz, Hz. Ebu Bekir' e lıicret için hazırlık. yapmasını ·sqylediği zaman. adına Kur'an-ı Kerim'de işaret edildigJni öğrendiği için sevincin. den gözyaşı döküyordu. Hz. Ebu Bekir İslam'ın ilk gününden bu yana gösterdiği fedakarlık ve lıizmetlerle bu sevinci, bu ·müjdeyi lıaketmişti. Daha önce Kur'an okumaktari ve namaz kılmaktan engellendiği için Habeşistan'a lıicret teşebbüsünde bulunmuşken yolda eski dostları!ldan İbnü'd~Dağine'nin «Senin gibi, topluma hizmet ;aşkı ile dolu olan bir insanın yurt dışına çıkmaya mecbur bma..lulması, aıkıl alır şey .değildir, haydi geriye dön, ben seni hi· mayeme alıyorum» demesiyle geri dönmüş; Kur'an okuduğu ve namaz kıldığı için tekrar rahatsız olunduğunda Kureyş'in baskısı ve himaye. edenin, «Bu şartlar ~ltında himayeden vazgeçmek zorunda kalacağını» ifade etmesi üzerine «Bana Allah'ın himayesi .·yeter>> diyerek, Hz. Peygamber'in yanında -Ne olursa olsun- ayrılmarriaya andiçen Ebu Bekir (R.A.), dostluğunun mükafatını, hicret yollarında Efendimize arkadaş kılınınakla görüyordu. Bir başka dost Ali (RA.) ertesi sabah belki de kanlı bir boğuşmaya sahne olması muhtemel olan Resulullalı'ın yatağına giriyor, Efendimiz Hazretleri ise, «Yasin'in ])aşından ıiifibaren>> felıüm la yub· (19) ibn Hişôm, U, 124 vd.; ibn Sa'd Tabakatu'I-Kübra, ı, 22.7 vd.; 45 sırun'a kadar olan ayetlerini okuyarak ve bir avuç kum tanecik. lerini, evini kuşatmış olan canilerin başına serperek çıkıp gidiyordu. Caniler derin bir uykuya dalmışlar ve Efendimizi görememişlerdi. '( 20 ) PEYGAMBERİMİZiN HZ. EBU BEJ{İR İLE YOL. HAZlRLlGI VE MAGARADA ÜÇ GECE Hz. Aişe der ki, <<Biz Rasulüllah ile Ebu Bekir'in sefer Ievazı­ mını çarçabuk hazırladık. Her likisi iiçin bir dağarcık içinde· bir miktar ıazık· ıdüzenleyip ıkoyduk. Ağzı bağlanacağı sıra, Ebu Be• kir'in kızı /kardeşim Esma b~Hnifl1 lkuşağından bir parça yırtıp ayırdı da onun dağarcığının ağzını bağladı.» Bu cihetle Esma'ya «Zatü'n-nitakayn: İki ku§aklı» denildi. Sonra Rasulüllah (S.A.V.) ile Ebu Bekir (Evimizin arkasındaki bir pencere deliğİndep çı­ kıp) Sevr Dağı'ndaki bir mağaraya (Bir Perşembe günü, Cuma gecesi) ulaştılar ve orada üç gece gizlendiler. (21 ) Her gece yan larında Ebu Bekir'in oğlu Abdullah gecelerdi. Abdullah maharet.:. li, çabuk anlayışlı, enerjik l;ıir gençti.' Seher vakti Rasulüllaıh ile Ebu Bekir'in yanından çıkar, Mekke'de geeelemiş gibi Kureyş ile sabahlardı. Abdullaıh; Rasulüllah ile Ebu Bekir hakkında Kureyş . müşriklerinin hileler-inden işittiği şeyleri öğrenir, karanlık basın- · ca dı;ı gelir, Rasulüllah ile babasına haber verirdi. Ebu Bekir'in kölesi Amir İbn Füheyre o civarda bol sütlü sağmal koyun otlatır ve akşam o.ldu1ktan bir süre sonra Rasulüllah ile Ebu Bekir'e getirirdi. Onlar da sağıp taze süt içerek gecelerlerdi. O süt kendi sağmallarının sütü idi ve ·içine kızgın taş konularak ısıtılmış (ve bir derece pişirilmiş) idi. Gecenin sonunda ise Amir İbn Fiiheyre, koyunlarını alır yayınağa götürürdü. (22 ) MEltKE'DE KOPAN BÜYÜK FlRTlNA Bu sıralarda Mekke'de ise büyük bir fırtına kopmuştu. Çünkü Peygamber Efendimizi öldürmek amacıyla evinin etrafında sabaha kadar bekleyen caniler, Efendimizin dışarıya çıkmadığını• hayretle ıgördüler. Sabahleyin içeriye girip baktıkları zaman ise yatakta yatanın Hz. Ali olduğunu anladılar. Rastil-i Ekrem'i yatağında bulamayınca, avını bekleyip de eli boşa -çıkan avcınm (20) (21) (122) 46 Buhari, V., 71~78 (Hicret babı}, Hayôtü's-Bahabe, 4116, · · Aynı kaynak, V, 71-78 Aynı kaynak, V, 711-78 asabi ruh hali içinde Mekke'yi arayıp taramayakoyuldular. Arayıp taradılar, bulamadİlar. Bulana mükafat olarak o devir için büyük·bir servet sayılan yüz deve vaadettiler. Bunun üzerine daha çok, mağdur ve mazlum zümrelerin oluşturduğu İslam'a sem-. patisi olan az kişi dışında her meslek ıve sınıftan miişrikler RasuH Ekrem'i yakalamak için aramaya koyuldular. Bu arama işi­ ne, zengin müşriklerin de katılışı bu işin sırf vaadedilen yüz de- . ve için •değil, aynı zamanda bilerek yani ideolojik . mahiyette (kasten) yapıldığını gösteriyordu. Yani ortada iki davanın kavgası vardı, batıl ve Hak mücadele ediyordu. (23 ) MÜŞRİKLERDEN BİR GRUP MAGARAYA YAKLAŞlYOR Nihayet bir grup müşrik, ayak izlerini takip ede ede mağara~ ya kadar gelmişlerdi. Hatta eğilip mağaranın giriş yerinden dikkatle baksalar belki de göreceklerdi. Bu durum o kadar barizdi ki, Hz. Ebu Bekir ürpermiş ve heyecanlanınaktan kendini alamamış:tı. Rasul-i Ekrem'e şöyle seslendi : -4 Ya Rasulallah! Yaldaştılar, Rasulüllah güven veren bir - Korlrnıa, tasalanınal Kur'an-ı Kerim'de !bizi görecekler!. tavırla şöyle cevap verdiler : Allah bizimle beraberdk. Cenab-ı Hak bu olaya şöyle işaret buyur- muşlardır: «E~r siz ona (Rasulüme) yardım etmeZSieniz (hatırlayın o zamanları ki) kafider O'nu Mekke'den çıkarıp hicretine sebep oldukları zaman bizzat Allah O'na yardım etmişti. (Yine de) O, yardımını esirgemez. Öylıe bir an iki; Rasulüllah ancak ikinin ikincisinden ibaretti. (Hak'tan başka yardımcısı yoktu.) O zaman onlar (Sevr Dağı'nın tepesindekıi) mağaradaydılar. Peygamber o vakit arhıadaşma; '«Tasalanma! Allah hiç şüphesiz bizimle beraberdir» diyordu. Allah o arkadaşının üzerine (kalbine)· kuvve-i ;maneviyıesini indirnıiş, habib:iıiıi görmediğiniz manevi ordulada teyid etmiş, kafirlerin kelimesini küfürlerini) alçaltmıştı. Allah'ın 'lkelmesi ise çok yüıcedıitr. Allah mutlak gıa!alibtiı·, yegane hükiim ve hikmet sahibidir.» (" 4 ) (23) ibn Hişô.m, ll, 129 vd., ibn Sa'd, ı. 227 vd. Şibli 1, 199, M. Hamidul· lah, ,jslôm Peygamberi, ı. 107. (241) Tevbe, 40., «Enfal 30», ôyette de ıEfendimiz aleyhine alınan öldürme kararına işaret edilir. 47 O 1ssız gecede mağarada karanlıklar ortasında Peygamberi·mizin, öldürülme korkusuyla sıkıntı içinde kalan Hz. Ebu Bekir;e karşı <<mahztın olma! Allah bizimle beraberdir» diyen Efendimizin hiç bir hüzün şaibesini tecviz etmeyen itmi'nanı ve ilin-i şü.:. hudu, metanetine ilahi bir kuvvet! İStikbale dair bu emin bakış ve Allah'ın himayesinde kendini emniyette hissediş ne icazkar bir müjdedir. Öyle kutsal bir hüzünle gönlü sızlarken, bu müjdeyiderhal tasdik ile ilahi deste~e mazhar olan Sıddiyk'in kalbindeki sadakat ve iman ne kadar derin bir sadakat, ne kadar yüksek bir iman! Ve o anda hakka'I-yakin tecelli eden ilaihi beraberlik ve nazil olan Rabbant destek, ne ezeli bir hakikat, ne ilahi bir nusrettir!>> (25 ) · KILAVVZ. DEVELERİ GETİRİYOR . Rasulüllah ile Ebu Bekir Efendilerimiz Mekke' de iken yol kılavuzluğunda·maharetli olan Abdullah b. Ureykıt adındaki kişiyi para karşılığında tutmuşlardı. Halen müşrik olan biı kişinin doğruluğuna itimat ederek Rasulüllah ile Ebu Bekjr, develerini de ona teslim etmişler ve üç gece sonra Sevr Dağı'nda buluşmak üzere sözleşmişlerdir Bu kişi develerle peraber üçüncü gecenin sabahında Sevr Dağı'na gelmiş bulunuyordu. Kafileye Amir İbn Füheyre de katılmıştı. Kılavuz, yolcyJ.ar için salıili takip ed_§!rek Medine'ye doğru yola koyuldu. · KUDEYJYDE İÇİLEN SÜT Ebu Mabed'in ikamet etmekte olduğu !Çudeyd'de buhınan çadırın yanına geldiklerinde kafile oradan hurma gibi yiyecek bir şeyler satınalmak ihtiyacını duymuştu. Ebu Mabed yoktu. Atike Ümm-i Mabed yiyecek bir şeyin olmadığını bildirdi.. Orada görülen bir koyundan sorulunca da Atike, «Yürümeye dahi mecali olmayan, sürüye uymayan sütsüz bir koyundur» cevabını veriyordu. Fakat Rasul-i Ekiem izin isteyerek sağınaya başladı. Sağmak-. ta olduğu kap dolmuştu. İlk önce Atike'ye ikram etti, sonra kafiledekilere, sonra da kendisi içmişti. İkinci defa sağıp içtiler, ..her kes doymuş bulunuyordu. Peygamberimiz tekrar sağarak içi süt dolu kabı kadına teslim etti. Ümm--i Mabed'den rivayet olu(~) 48 Tefsiri için bk. Elmaiılı, IV., 254$ vd. nur ki, «0 koyun Hz. Ömer'in halifelİk zattıanında meydana ge· len kurakhk yılına kadar yaşadı. Yeryüzünde hayvan1ar yiyecek ·şey bulamazken biz onu akşam sabah sağarılık>>· diyor. Dünya in-· sanlığına müjde ve umut götü:ren Efendimiz Hazretlerinin müba~ rek elinin değdiği koyuııun. sahiplerine verdiği bereketi de tarih böyle kaydediyor. (26) SÜRAKA'NIN TAKİBİ Yolcular Ebu Mabed'in Çadırından, ·Kudey:d bölgesinden hareket edip Benu Mudlic arazisinden geçerken Süraka İbn Cü'şüm;. bunların, başla:rına Mekke'lilerin ödUl koyduğu kişiler olmasmdan şüphelendi ve atma binerek onları takip etti. Onlara iki defa yaklaştı. Fakat ilkinde atının ayağı sürçÜp kapaklanırken, ikinci~ sinde ise kumlara saplanıp kaldı. B:u uyarıcı işaretlerden dehşe­ te düşen Süraka affedilmesi için yalvarıp yakardı ve hatta himayelerinde olduğuna dair bir de yazı istedi. Kafileyi takip edenleri geri çevireceğini söyledi. Sözünde durdu ve hayatı boyunca sadık bir mü'min olarak yaşadı. tn) , BÜREYDE'NİN MüSLÜMAN OLUŞU Peygamber Efendibiz Kuba'ya ulaşmadan evvel Amim'e vardığında Büreyde ·b. Husayb, yakınlarından .70-80 kişilik atlı ile kafileye yetişmiş bulunuyordu. Bu süvari grubu Hz.Peygamb~r·ı tutup getirene 100 deve verileeeğim biliyorlar ve <<İşte avi.mızı ya~ kaladık:, ödülü biz hakedeceğiz» diye düşünüyorlardı. Kainatın Efendisi, mürşiillerin sultanı Hz. Muhammed (S~A V.) Hazretleri .hiçbir şey yokmuşcasına gayet sakin bir. şekilde kafile ile tanışıp konuşmaya başladı ve onların Benu Eslem'den olduğunu öğrendi. Peygamberimiz sözün bazı yerinde Ebu Bekir'i de sohbete katarak eridişesizliğini hissettiriyordu. Aman Yarabbi! Ödüle konmak amacıy~a orada. bulunan Büreyde sanki asıl maksadını unutmuş bulunuyordu. Ve ·kendisiyle böylesine sıcak bir hasbihalle ilgllenen Efendimiz Hazretlerine <<Ya sen kimsin?>> diye s.ormakıtan kendisini alamadı. Peygamberimiz de cevaben, .<<Ben .Abdü'l Muttalib'in oğli,ı Abdullah'ın oğlu. Muhammed'im :az. 1 1 ı (26) (27) lbn So'd, Tobokot, 1., 230 Buhori, V., 71-78 (Hicret bôbı), Tecrid Tercemesi X, 103 vd. 49 ve Aliahım Rasulüyüm» cevabını verdi ve hemen peşinden onu İslam'a davet ~tti. Vakti saati gelmiş, Büreyde'niiı göğsü İslam'a açılmıştı ... O ve adamları şehadet getirerek MÜ.siüman oldular; Yatsı namazını Peygamberimiz yeni Müslümanlarla beraber kıldı. Herhalde kalplerinen büyük ve en geniş _biçimde değişik;, liğe uğramasının tari'lıteki en bÜyük örneklerinden · biridir. Bü:reyde'nin Müslüman oluşu ve yakalamak istediği insanla beraber O'nun öğrettiği şekilde namaz kılışı Büreyde, Meryem Slıresi'nin baş 'tarafından bir kısmını o gece .Peygamberimizden ezbe.rlemiş . . 1 . bulunuyoıxlu. · · . ·· Kafilenin şu anda bulunduğu yer, _Medine yakmlarıydı. Sabaha çıkılınca Büreyde, «Ey Allah'ın Rasulü! Yamiıda bir bayrak olmadan Medine'ye girmen uygun olmaz» dlyerek sarıği_nı ç1kar- · dı, mızrağının ucuna bağla:dı,'Medine'ye girineeye kadar peygamberimizin önünde onu taşıyarak yürüdü. · Büreyde I:Iazretleri, Benü' Eslem'in Selım Kolundan olup ha. yatıboyunca <<Al1ah'a şiikürler olsun ki, Selını kabilesi hiç güçlük çıkarmadau Müslüman oldu» diye şükrederdi. (28 ) KUBA'YA V ARIŞ ' Uzun ·ve yorucu bir yolcul11ktan sonra ( ) nihayet Peygamber Efendimiz ve Hz. Ebu Bekir Medine'nin üç kilometre kadar yakınında .bulunan Kuba'ya ulaşıyorlardı. · Efendimizin ·ve Hz. Ebu Bekir'in üzerinde beyaz maşlahlar. vardı.. Bunları yolda· karşılaştıkla:rı, Şam'dan ticaret kerva.nıyla dönme.kte olan ZübeYr' b. e_l-Avvam Hazretleri ve~mişti. {3°) · 29 Medine'li Müslümanlar Peygambeı:imizin Mekke'den yola çıktığını duymuşlardı ve her gün kuşluk vaktinden öğle sıcağı basıncaya kadar· Harre mevkiinde şerefli yolcunun teşrifini bekliyorlardı. Bir gün bir Yahudi, kendisine ait bir iş için yüksekçe bir kuleye çıkıp uzaklara baktığında PeJigamberimizin beyazlar . . , . . . . . . M. Asım Köksal, Hz. Muhammed ve is!ômiyet (Mektke.Devri). 38'6 vd. Kafile yolculuk süresince ~Sevr, Asfon, amac, Kudeyd! Benu Mudlic, Har<ır, eı~Mürre, Lıfk, Môce, Zülgadôdin, Zükoşd, Cedaced, Ecred, Abazid, elfahor, elôrec, Benü Eslem, elaber, Ri'm, Kuba, Medine» güzergohını takip (28) (29) etmişti. (30) 50 Buhari, V., 71-78 (Hicret bôbı). giymiş olarak geldiğirui görmüştü. \Bu muhteşem manzara~t saklamaya güç yetiremeyen Yahudi, Yüksek sesle şöyle bağırmaktan kendini alamadı : Ey Aı.ıab topluluğu! Beklediğiniz o devletliniz işte. geliyor! Bu sesi işitt:!iı bütun Müslümanlar silahlç.rına sarılarak he. men evlerinde rı çıkıp Efendimizi karşılamaya ·koşt~lar ve Harre denileri kara taşlık yolunda ona kavuştular.. Tekbir sadaları ortalığı kaplıyor, tam bir bayram sevinci içinde Medirı,eliler büyük. · hoşnutluk ,ıZ'har ediyorlardı. Efendimiz kendisini karşılayanlar la . ' . birlikte Medine'nin· sağ tarafındaki· Küba Ciihetine doğru m ey lederek yollandı. Nihayet Efendimiz HaZ:retleri yanındakilerle be-· raber Harise oğullarından Amr b. Avf ailesinin yurdunda idi ve onlardan biri olan Gülsüm b. Hidm'in eVd.nde misafir olmuştı;ı. Kuba'ya giriş Rebiule'VVel.ayının bir pazartesi ·gününe rastlıyor­ du. (31 ) Bundan üç gün sonra da HZ. Ali Kuba'ya ulaşmış b11lunu-. yordu. Ensar; hoşgeldin, için Kuba'ya akın ediyor, E:fendimize itaat ve bağlılıklarını tazelemek fırsatını· buluyorlardı. . KUBA MESCİDİNİN İNSASI .· . ~. Peygamber Efendimiz, ·aslında. dinlenıneye son derece muh- . ·taç olduğu yGrgun ve nazik zaman diliminde. orada · kal~ığı on dört gününü istirahatle değil, Kuba Mescidini yaptırmakla geÇiri. yorQ.u. Kuba· Mescidinin inşasına başlanırken · Peyganiberimizin Harre denilen yerden taş getirttiği ve eliyle temeli attığı rivayet edilir. Peygamberimizin temele attığı taşm yanıria Hz. Ebu Be-· kir'in taş yerleştirdiği, Hz. Ömer'in onun yanına, Hz.· Osman'ın onun yanına; gerek Kuba'lı müslümanların gerekse daha önce hicret edenlerden Medine'de bulUrıanlarla Ensar'dan hoşgeldine · gelenlerin de elleriyle o hat üzerine taşları yerleştirdikleri riva- · yet olunur. Peygamberimiz bu Mescid'de bizzat çalışmış ve en ağır taşlan ·kucaklayıp yerleştirmiştir. Kuba Mescidi yapılırken Ensar'ın şairlerinden Abdullah İbn Revaha «n'iescidlerin inşa_sın­ da çalışmaya koyulanlada ayakta veya otururken Kur'an Ôkuyanlar·ve geceleri uyku ile (gafletle) geçirmeyenler felah buldular>) mealinde bir recez söylemekte, Peygamberimiz de onun. \ . (31) Ayn'ı kaynak V, ·m~78. 51 son kelimelerini tekrarlamakta idi. (3 2 )· «Ta ilk günde temeli tak· va üzere kurulan mescid.» {3 3 ) mealindeki ayet-i kerime de geçen . mescid-i şerifin, «Kuba Mescidi» olduğu rivayet edilir. Kuba Mescid-i, çok mübarek bir mescid olup, İslam Tarihinin yükselme devri öncesinde ve bütün anlamıyle bir dönüm nokta" sında kurulduğu için pek de~erli hatıraları sinesinde taşımakta~ dır. Bu mescidin yapılış zamanı insanlık tarihinde benzeri görül. meyen bir toplumsal ve siyasi olayın gerçekleşmesinin (İslam'ın bütün kurumlanyle yükselmesinin) başlangıcı oldu. ·Bu mutlu · ve vadolunan gayeyi sezen Efendimiz Hazretlerinin zekası, İslam dünyasının ilk secdegahı olmak şerefini kazanan bu mübarek meseidin yapılmasını hızla gerçekleştirdi>Peygamberimiz (s.a.v.) bu Mescidin yapılmasında birişçi gibi çalıştı. Bu şanlı ve şerefli çalışmaya katılanların gözleri önünde İslam'ın mutlu geleceği canlanıyordu. Bu mescid hakkında Hak Teala, temelindeki tevhid mefküresine işaret eder ve burada namaz kılaniarın ihlaslı, iyi niyetli v~ müttakilerden olacağına işaret eder : «Muhakkak ki bu mescid ilk gününden itibanen takva V:e tevhid temeli üzerine ku· ı'U.lı:nuş (böyle devam edegelmiş) tir. Habibim! Bu mesciddle senin namaz kılman çok ıdoğru ve hayırlıdır. Bu mescidde, temiz· li ği ve nezaketi son .aereıc'e seven müttaki bir ;cemaat vardır. Aı­ ıah .da çok temiz ve faziletli 1olanları sever..» ( 34 ) KUBA'DAN MEDiNE'YE HAREKET Peygamber Efendimiz (s.a.v.) artık Kuba'dam Medine'ye doğru hareket etmeye niyetienince ana tarafından akrabası yani dayıları olan Neccar Oğullarına haber gönderdi. Neccar Oğulları Ensar ile birlikte silahlanıp geldiler, kervanın etrafını çevirerek «huyu· runuz, dü§manlarınızda:n emjn ve dostlarınız da size itaatkar olarak develerinize bininiz!» dediler. En önde Peygamberimiz (s.a.v.) O'nun arkasında Hz. Ebu Bekir ve iki yanlarında Ensar ile N eccar Oğulları olduğu halde, muhteşem bir kafile halinde Medine'ye yöneldiler. (33) M. Asım· Köksal. Hz. Muhammed (s.a.v.) ve İslômiyet Medine Devri . ı. 10. Tevbe, 108. · (34) Tevbe, 1'08. (32) 52 ·· HZ. PEYGAMBER'İ~ İLK CUM'A'YI KILMASI Kafile Salim b. Avf Oğullannın yurduna vardığında Ranuna . Vadisinin ortasındaki Cuin'a Mescid'inin yerinde Efendimiz Haz· retleri hutbe iradederek Cum'ı:ı. namazını kıldı. Peygamberimizin Medine'de ilk kıldığı Cum'a namazı burada kıldığıdır. Nebiyy·i Mu:hterem '(s,a.v.) Efendimiz ·nk Cum'a hutbesinde ayağa kalkıp Hak Teala'ya layık·ı· vechile hamd·ü sena ettikten sonra şöyle buyurmuştu: <<Ey insanlar! Sağlığınııda ahiretiniz için tedarik görünüz, hazırlık yapmız. MUhakkak bilirsiniz ki,. ahiret _gününde, herke· ·sm başına vurularak çobansız bıraktığı ko;Yunundan sorulacak. Sonra da tertümanı. ve perdedan olmaksızın Cenab-ı Hak ona bizzat diyecek ki, sana benim Rasulü,m_gelip de tebliğ etmedi mi?. Ben sana mal verdim, sana lütuf ve ihsan ettim, sen kendin için ne hazırladin? O kimse dahi sağına soluna bakacak,· bir şey gör· meyecek. Önüne bakacak Cehennemden başka bir şey gör-meyecek. Öyle ise her kim ki, kendisini ·bir yarım hurma bilE! olsa- ateşten kurtarabilecek ise, hemen o hayrı işlesin. Onu da · bulamazsa, bari kelime-i tayyibe (hoş sözler) ile kendini kurtar-· sın. Zira böyle bir iyiliğe, on mislinden yedi yüz misline. kadar . sevap verilir. Selam, Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun! - Nebiyy-i Muhterem Efendimiz sonra da halkarak 'ikinci hutbede şöyle buyurdular : <<Allah'a hamdolsun, Allah'a harndederim ve O'ndan yar~. dım isterim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerimizden Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola yönelttiğini kimse yanlış yola saptıramaz; Allah'ın saptırdığını da kimse doğru yola yönel~ temez .. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. O, birdir ve ortağı yoktur. Kelamın ·en güzeli Allah'ın Kitab'ıdır. Her kim ki, Cenab-ı Hıik onun kalbinde Kur'an-ı m üzeyyen kılar· sa, kafir iken onu İslam'a girdirirse ve o kişi _de Kur'an-ı başka· sözlere üstün tutar - tercih ederse ... İşte o kimse felah bulur. Doğrusu Allah'ın Kitabı; kelamların en güzeli ve en beliğidir. Allah'ın sevdiğini seviniz, Allah'ı dı.n-ü gönülden seviniz, Al~ lah'ın Kelam'ından ve zikrinden uı:;anmayınız. Allalı'ın Kelam'ın­ dan kalbinize sakın sıkıntı gelmesin. Zira Kelamü'llah; her şeyin - 53 en üstününü ayırıp seçer. Amellerin hayırlısüıı, kulların·seçkin­ ıeri olan peygamberlerin kıssalarını (başlarından geçen olayları).· zikreder. Helal ve .haramı açıklar. Artık Allah'ıa iabdet ediniz ve O'na hiç bir şeyi ortak. koşmayınız. O'ndan hakkıyla sakınınız. Sözünüz işinizi teyid etsin. Aranızda Allahim Kelamını ölçü aiarak birbirinizi· sevip sayinız. Muhakkak bilmelisiniz ki, Allah Teala alıdini (verdiği sözü) bozanlara karşı gadap eder. Allah'ın . selamı üzerinize olsun!» (35); ' MEDiNE'YE GİRİŞ Medine'liler, Efendimiz Hazretlerinin Kuba'dan şehirlerine gelmesini hasretle bekliyorlardı.. kafile şehre rgirerken sa·nki yer yerinden oynamıştı. ·Bütün halk toplıanmış, giriş yolunun iki ta· rafında sıra1anarak Efendimizi karşılıyor~ardı. Bütün kabile reis· leri, kadınlar .ve çocuklar oriun şehre ıgirişi~ görmek için bir araya gelmişlerdi. Daha evvel Mekke'den göç eden Müslümanlara bağrını ı::ı.çan Medineli Müslümanlar (Ensar) şimdi de, Hz. Peygamber'e gönüllerini açıyorlardl!. O gün, Medineliler için hayatlarında hiç rastlanmayan bir şenlik ve ba;}TI'am günüydü. Ço·, cuklar «hoş geldiniz, hoş geldiniz» diye diye şenlik yapıyorlar, Rabeşliler 'kılıç 9yunları gösteriyorlar, kadınlar damlar üzerinde birbirinden güzel şiirler söylüyorlar, 'mini mini masum kızlar tat·· lı tatlı manzumeler okuyar ve def çalıyorlardı. Şu anda tarihin kaydettiği en büyük kardeşliği!]. temelleri atılıyor ve yüz yıllar~ dır birbirinin kahramanlarnun canına kıyan Medine'nin yeriisi Evs ile Hazreçliler Mekke'den ıgöç ede'nlerle. beraber Peygamber Efendimizin çevresinde el ele vererek kuvvetlerini birleştiriyor· lardı. Öte yandan iPeygamberh:nizin akrabası olan Neccar Oğul­ larının kızları <<Biz Neccar Oğulları'iun kızlarıyız, Muhaıiıme(l'e yakınlık ve msıınılık ne mutlu» diyorlar, Benu Neccar «dayınızın evine buyurunuz» diyerek Peygamberimizi taşımakta.olan Kusva adlı devenin ipine yapışıyorlardı. Herkes o şerefli insanı·misafir etıl;ı.ekte çok istekli davranıyordu. Efendimiz ise devenin ipinin · serbest ·bırakılmasını işaret ediyordu. Peygamberimizin devesi. önce ileride yapılacak.olan Mescid·i Nebi'nin kapısına -rastl~yan . (35} ·iık Ctim'a hutbesinde Efendimiz Hazretlerinin nasihatları için .bk. İbn Hişôm, ll, 1'39, vd.: ibn Sa'd, ıl •. t234·ıvd.; Tecrid· Terc., X, 11:2: Kısas-ı Enbiyô, ı, 123; M. Asım Köksaı. Hz. Muhmamed ve islômiyet (Mekke Devri}, 393 vd.; 54 yer.e çöktü, sonra kalkıp biraz gitti ve Halid ib. Zeyd'in evımn karşısına çöktü, sonia tekrar ka,lkıp ilk çoktüğü yere yeniden çöktü ve bir da'ha kalkmadı. Peygamber Efendimiz buraya; akra. basından kimin ~vinin daha yakın olduğunu sorunca Halid b . . Zeyd (Ebu Eyyub elrEnsari) Hazretleri, kendi evinin yakın oldu- . · ğunu _söyledi. Bunun üzerine ev hazırlandı ve Efendimiz (s.a;v.) Hz. Ebu Bekir ile beraber .$bu· Eyyub Hazretler~nin evine misafir oldular. (36) . Evs ve- HazreÇ kabilelerinin (Ensar'ın) ileri gelen reisleri, Efendimize bağlılıklarım tazelediler ve emrinde o1duklarını ifade ettiler. Daha düne kadar birbirlerine kılıç sallayanlar şimdi Ra-· sullah'ın huzurunda aynı gayeler uğrunda and içiyorlardı. ·İs­ lamın geleceğinin parlaklığına işaret eden bu dava beraberliği «İslam'da, Kur'an'da ve Rasulüllah'da» birleşmenin hayırlı bir. meyvesi - olarak İslam tarihine altın . sayfalarla geçmiştir, r Zulmün Müslümanları hicrete zo~layanınd~n daha zorlusu~ na, dünya tarihinde ikinci bir örnek göstermek hay:Ji güçtür. Nebiler Sultanı, kendi beldesinderi bir gece gizlene gizlene, sessiz . ' sedasız çıkmak zorunda bırakıldı. , · Sevgili Peygamberimiz (s.a:v.) i memlek~tinden çıkarmaya. mecbur bırakanlar, acaba hangi ınsani niteliklerini ve hangi;duyguları terkedip hangi yücelnie taliohini kaçırdıklarının, saadete açılan hangi yolu kaıpattıklarının farkımı vardılar mı? Ya da artık bunlara «insan» demek mümkün müydü? - . Ama Nebiler Sultanı bambaşka! O'nun ölçüleri bizim dar Çerçevelerimiz-i aşmakta. V e 'Mekke fethinden. sonra ellerinden . . tutulmak için ellerinde hiç şans bıiakmamış olanlara, O Rasul-i Necib yine rahmet elini uzatacaktır. III -EN Btı'-rtlli: İNKILAB VE YENİ NİZAM İşte en büyük inkılab! Vaktiyle . ' Hz. Nuh'a inanmayan_azgm· . . lar «yeni dine insanların aşağı tabakasi - kendi deyimleriyle ayak takıri:ı.ı - inanıyor. Bi~ onlarla nasıl beraber· oluruz?» diye bü. ibn Hişôm, ll, 114\1, iibn Sa'd, 1, 237 vd., Tecrid Tercemesi, X, 113, Kısas-ı Enbiya, 1, 124, Hamiduilah, islôm Peygamberi :ı, 107-108, Ayrıca bk . i. Lütt'i Cakan, Yesrib'den Medine'ye, Nesi·l !Dergisi ·fEkim - Kasım 19179) 1400. Yı! Hicret Özel Sayısı, 28-31: Ali Osman Koc;lkuzu, Aynı Dergi, 19~2:6. {36) . 55 . ' yüklenmişler, büyüklenip kendilerini beğenmeleri onları sapıklı· ğ& sürüklemişti. Ebu Ceİıiller, Ebu Lehebler de aynı sahte asalet gösterisi ve alda~ıcı soyluluk · varlılık gururu altında Hz. Pey· gamber'e ve ilk Müslümanlara karşı zulme· yönelmişlerdi. «Bu, malsız mülksüz, erkek çocuğu olmayan, zürriyyeti kesik şu yetim vE: zayıf kişi mi peygamberdir! Peygamıberlik filan veya falan varlıklıkişiye gelmeli değil miydi?>> qemişler; Allah'a iman eden köle ve yoksullarla bir olamıyacaklarını iddia etmişlerdi. Fakat· kimin zürriyyetinin kesik, kimin gerçek öksüz olduğunu tarih gösterdi.. Ebu Cehiller'den eser kalmazken, Hz. Muhammed'e inananlar çığ gibi çoğaldı .. İşte inkılab! Kainatın, hürmetine yaratıldığı en büyük pey· gamber, her seviyede insanın arasına girmiş, gerektiğinde sırtın· da ·mabedler için· taş ve kerpiç taşıyordu. Yorulanları dinlendi· ' riyor, kaldırılamayan a~ırlıklara el atıyordu. (<r7 ) Bu mutlu tablolardan duygularran İslam şairinin şiirlerinin tekrarlanan son kısımlarına yüksek sesle katılıy<:>rdu .. Ruhların kaynaşması bu değilse nedir? Ve ruhlardaki inkılab bu tabloda değilse, nerede aranacaktır? İşkence, tehdit, takip, saklanma, heyecan, k9rku, meşakkat, yolculuk ... Ama bitmeyen enerji! Düşüınüien hep yarın!. İ:Iep yeni nesiller ve gençler! Hep yeni nizamf Ve· mabed! Terleyen alınlar secdede, diller zikir ve duada, kalpler mutmain, ruhlar mutinain! Ve dostluk! Kuba'lısı, Medine'lisi, Evs'lisi, Haz· reç'lisi, göçnieni, ·yerlisi, Ensar'ı, Muhacirfın'u .. Düne kadar bir· birleriİle küfr, o'k ve mızrak yağdıran eller ve dillerde şimdi gül· · ler açmış. İmanlı ve nurlu yüzler, beşÜş, mütebessim! «Siz de gelin, siz de. gelin» diyor. 'Ben de ekliyorum: «Siz de gelin, siz de gelin bu tabloya, bu haşmetli olaya siz de dikkat nazarlarınızı yö· neltin! Ey dağınıklıktan, bölük bölük olmaktan, şikaktan, nifak· tan, fitneden fesattan bıkıp usanmış.olanlar! Yok mq bizi kardeş· leştirecek ·birleştirecek bir el diyenler! Illeretin doğurduğu tüp. huna ve hicret medeniyetine dikkatle eğilin! .. » Her güzel· ve makbul kavramın en derin yaşandığı tarihi anlar vardır .. Herhalde; sevginin, dostluğun, yardımlaşmanın, · kardeşliğin; birlik ve beraberliğin yaşandığı en verimli tarihi za· man dilimi hicret olayı, dünyanın gündemine girmiştir! · (37) Kuba Mescid·i yapılırken Hz. Peygamber'in de ,bir işçi gibi caılştığı· · nı ihatırlayınız. 56 Es' ad İbn Zürare'nin hasım kabileye karşı müttefik getirme· ye gittiği Mekke'den balıtma çıkan Hz~ Muhammed (s.a.v.), hem Es'ad'ın, hem de hasımlarının dostu, yardımcısı, barl§tırıcısı, kardeşleştiricisi ve dindaşı olarak Medine·ufkuna -güneş gibi do. ğuyordu. · Ve bu sımsıcak güneş, bir hızlı yar~ içinde karşılam~ · yordu.. Herkes O'na başkasından daha yakın, daha hizmetkar olmak sevdasında .. O'nun her işareti bir emir telakki olunuyordu. BİR NİFAK TOHUMU. Fakat .bu tablonun ahengini.bozan bir oiay rvar ki,.kıyamete kadar sürecek ıb_öylesii).e dengesiz, iz'ansız anlayışlarİ sembolize · etmesi bakımından hurada ifade etmek ıgerekecektir. Çocukların; genç · ihtiyar; erkek ı- kadın, yedidei). yetı:iıişe herkesin sevinç · · türküleri söylediği bir anda, Abdullaıh İbn Ubey İbn SelUl adlı bi· ri devesiyle yanından geçerken Nebiler Sultaruna <<Başkasının yanına :git, seni ben davet etmiş değilim!» diyebilmiştir. Böyle · . diyen İbn Ubey; ölünceye 'kadar münafık kalmış ve münafık olarak ölmüştür. Neymiş! Hazreç'in reisi olan İbn tJbey, Hz. Pey· gambergelmeseymiş, o yıl güya hükümdarlık tacı giyecekmiş!. Haytacı başında parçalanası gafil! Senin yanına kadar taelar ta· cı gelmiş de, senin haberin yok. Dünya ve ahiretin sultanının ba· . şındaki manevi tacı görmüyor musun ki. O'nuri. emrine girmiyor, O'nun ümmetinden olmuyor ve üç ıgünlük dünyalığın geçici tacı· nı düşünüyorsun! Elbette yeryüzünde ehl-i küfr vazifesini, ehl-i nifak nifakını, riyakarlar riyasını, fesadçılar fesadını ifa ve icra edecek... Ancak mü'minler ·imanlannın gereğini, Müslümanlar . İslam'ın icabını yerine getirdiğinde, küfrün ve nifakın menfi te1kinleri, gerçek Müslümanların 'kafalanna ve gönüllerine b,ükme· demiyecektir. IV- PEYGAMBER'İMİZİN MEDiNE'DE İLK YAPTIGI İ ŞLER Peygamber (s.a.v.) Müslüman1ar arası önce, rabıtanın ~sını teşkil eden selamı yayıp.ıştır. Yokstiliann doyurulması · ve akrabalar arası yakınlığın (i:nla·i rahmin) korunması gibi bizim için son derece dikkat çekici olan sosyal muhtevalı esasları . uygulamaya koymuştur. ,(as) 1 "r' ((38) lbn ıCa'd, Tabo:kQt, ıJ, 12'35. 57 2 - Mescid-i N ebi inşa ohınmuştur. Alla'h'a kulluk. vazifesinin yayılmasına, cemaatıli teşekkülüne, yakınlık bağlarının güçlenmesine, birlik ve bera-berliğin . kuvvetlenmesine imkan verdiği düŞünülÜrse, gerek Kuba'da, ıgerekse Medine'de Efendimizin ilk icraat olarak Mescid inşası, oldukça ilginçtir ve günümüz Müslümanları açısından ibret vericidir. 3- İslam çarşı ve pazarının kurdurulması. Medine'de· Peygamberimiz gelmeden sadece Yahudi pazar ve çarşıları vardı. Şehrin iktisadi hayatına Yahudiler hakimdi. . , Evs· ile Hazreç, ağır faiz ve rehinlerle iktisade n dairria geri bir düzeyde tutuluyorlardı. Peygamberimiz (AS.) Müslüman çarşısı­ nı-kurdurarak ticareti teşvik etti, dükkanıara uğrayarak ölçÜye · tartıya yardım etti, bu yolda ümmetine yol gösterdi. Efendimiz Hazretleri, «doğru tacir ıcennette nıebilerle, sıddiyklerle ve şe- . hldlerle bei-aberdin> buyurarak, «şöy1e ölçünÜz, böyle tartınız» demek suretiyle ümmetine dürüı:;t ticaret anlayışını öğretiyordu .. .Ticarette ılıile yapanların Ümmet-i Muhammed dairesine giremeyeceğini bel{rtiyordu. Böylece müslüman:ıar Medine'de .dini. hürriyetleri yanında iktisadi hürriyetlerine de sahip bulunuyorlardı. 4- Mulıaıc4-fuı ile Ensar aııasmdıa kardeşlik kiı:rulması. Peygamber Efendimiz Mekke'den gelipMuhacirftn ile Me. dine'li Eı:isar arasmda kardeşlik meydana getirdiler. Bilginlerden Ebu'l Ferec bunun için· iki sebep gösterir! a) . Cahiliye devrinde geçerli ~lup Arap kavminin yapagel. diği «hılf>>in yerine geçmesidir ki, yemin ile kurulan dostluk de- .·· rnek olup, bunların aralarında da mirasçılık vardır. Cahiliye çağı Arap tarihi, kabileler arasındaki ·hılflerle doludur. Bu dostluk ve ittifaklar çoğunlukla bir adaletin · tecellisi için olmayıp diğer bir vey~ birkaç kabile aleyhine· hareket et• ın:ek üzere tecavüzi nitelikıte idi. Bir çanağa kokulu bir sivı dol. durarak ,ellerini bulayıp Ka'be duvarlarına sürmek, böylece yeminlerini kuvvetlendirrnek de cahiliye çağı adetleriridendir: Bunun için sev;gili peygamberimiz <<La hılfe fi'l-İslfun: Müslümanlıkta hılf yoktur» buyurarak Arapların bu alışkarılığını kaldırıİnş ve yerine dini bir kardeşli'k getirmiştir. . . 58 . . -b) · Vatanlarından ayrılan İslam muhacirl.eri Mekke'deki mallarını, evlerini bırakarak Medine'ye maddi bakımdan sıkıntİ· iÇinde gelmişlerdi. •E11:sar evlerinde misafir edilmişlerdi. Ensarıiı bu. misafirperverliği, dini bir kardeşlikle · kuvvetlendirilİniş ve pek samimi bir sosyal dayarnşma meydana gelmiştir ki, bl.ınun, hiçbir milletin tariılıinde görülmeyen verimli tecellileri oım.uş­ tur. Şüphesiz bu diri kardeşli.ği, öz karde§likten · daha kuvvetli ·idi. Yalmz hayatta iken _yardım sağlamakla kalmıyor, ölüm halinde de din kardeşine mirastan hak veriyordu. (39 ) Bu konuyu Mevlana Şibli şöyle ;Yorumluyor : «İslamiyet' ahlaken yükselmeyi sağlayan,, insani fazile.tleri geliştiren kuvvetli bir· müessesedir. Bu müesseseyi meydai:ia getirmek için her çeşitten insanlara, hü_kümdarlara, siyasetçilere, kumandanlara, vekÜlere, hülasa .en bMit kabiliyet sahiplerinden en yüksek kabiliyet ve liyakat sahiplerine kadar herk~se ihtiyaç vardır. Rasul-i Ekrem'in gayreti ve himmeti ile· başkalarım irşad ve onları ıslaha gücü yeten güçlü insanlardan oluşarn bir toplum meydana gelmişti. Bundan dolayı bu kardeşlik kurulduğu zaman, Rasul-i Ekrem; gerek. Ensar, gerek Muhacirun'dan yetiŞecek müstakbel mürşid ve müridier arasında benzer nitelikler sağlan­ masını, bunların arasında seeiye birliği ve zevk beraberliği bulunmasını, bu suretle bunların başkalarım da· ayın esaslar dairesinde ıslah etmeye muJş:ıtedir olınala:nm dikkate almıştı. Muhacirlerin Medine'ye gelmeleri üzerine ·geçen kısa süreyi dikkate aldığımız takdirde bu süre içinCj.e Ensar'ın tabiat ve mizacını anlamaya inikan bulunmadığını, bu sebeple kardeşliğin kurul. ması ile Ensar'la Muhacirfrn'un birbiriyle karışarak terbiyevi bir . hareket meydana getirdiklerini görürüz,»-, (40 ) · . . Kardeşlik vesilesiyle ·daha evvel çeşitli sıkıntı ve ıstırap imtihanlarından başarı ile geçerek ruheri metanet sahibi olmuş mtihaCirlerin, Ensar'a mürşidlik yapmaları sağlanırken, Ensar'ın da karcieşlerini iktisaden destekleme ' imkanları sa~lanmış olu· yordu. (41 ) (39) Buhari, Feraiz, 1'6. Aynı Kaynak, Süre : 4 ün tefsir.i. Enfall75'ıe neshoıundu. (40) Şibıi, ı, :210. (4i1) ibn Hişôm, ll, 150, 1ibn Sa'd, Tabakat ı, i238, Şibli ı, "2.10, vd., eıKandehıevi, Hayatü's-Sahab·e ı, '565 •Vd., · 59 5· - Müslümanlar]a Yahudiler ·ması. arasında muahede 1 ı inızalan1 ı J (ıjJ ·Hz. Peygamber (s.a.v.). müesseseleşmeye başlayan İslam Devleti'nin poUtikasının bir gereği olarak aynı şehri paylaşma­ ya mecbur. oldukları Yahudilerle karşılıklı sorumlulukların ortaya çıkmasını sağlayan bir muahedenin imzalanmasını lüzumlu .. bulmuştur. Bu. muahedeye .göre <~üslümanlarla Yahudiler dostluk ortamı içinde ilişkilerini sürdürecekler ve her iki topluluk dini inançlarmda hür olacak; şehir, düşma·n lıücumumi uğrarsa, · · ortak savıinma çabası .gösterilecek; iki topluluktim ·biri üçüncü ·bir tarafa savaş Üanına me~bur kalırsa biri birine yardım ede· cekler; iki taraftan birinin başkalarıylayapacağı sulhlere iki ta· raf da katılacak, diy~tler belli esaslar dahilinde ortaklaşa öde- . necek vs. '(42 ) · 6 - Suffe okulunun yapılınası ve eğitim · öğretim faaliyetlerine başiaııması. Peygamber Efendimiz, Mescfd-i Nebi'nin avlusuna kıbleye göre sol köşesine ilave bir oda yaptırdı, buna «Suffe>>· adı.verilir. . Burada ashabın fakirleri bulunmakta idi.. Yatakhaneleri suffa, sınıfları mescid, öğretmenleri Hz. Pey;gamber i~. Öğrenciler ise, sürekli ıorada yatıp kalkan ve Efendimiz . ıHazretlerinden ders okuyan ashab idi. Bunların bir ara sayısı yetmişe ulaşmıştı. İlk İslam öğretmen ve .mürşidleri. buradan yetişiyordu. Fakat İslam miirşidlerinin hepsi sadece buradan yetişmiyo~du. Müslümanlar genellikle sıra ile Hz. Peygamber'in sohbetine katılarak, inzal· olunan ayetleri ezberliyorlar. Peygamberimizin sözlerini dinli· · yorlar ve komşulannı-birbirlerini Öğrendiklerinden haberdar ediyorlardı. Lakin Suffa Mektebi, sürekli mürşid yetiştiren kay· · naklardari biri olarak İslam tarihine ıgeçmiştir. 7 - İslam toplum düzeninin esaslaı:ııun vahiy .ışığında Hz. P~ygamber tarafından aslıaba planlı olarl;lk aktanlması ça· hşıriası. · Buna, İslam Devletinin: kurulmasınin ilk çabaları da denile· · bilir. Hicretten önce Mekke'de Müslümanlar icin bir devlet hayatından ~öz edilemediği gibi, Akabe ibey'atleri esnasında -hel).ÜZ . . (4~ 60 4 İbn Hişôm Lr, 147' Hamidullah, isıarn Peygamberi ı, 125. : Hz. Peygamber hicret. etmezden evvel- iEnsar bazı reisiere ba~· lanmakla teşkilatlandırılmak istenilmişse de, yine de devlet var· lı~indan söz edilemiyor. Ancak İslam Devletinin varlı~ndan, Peygamberimizin Medine'ye hicretinden sonraki düzenlemeieri · ile söz edile biliyor. Bu yeni durum muvacehesinde ·«Hz. Peygamber ve mü'ıninlerin karşılıklı hak ve vazifelerinin tarifi ica-. bediyordu. Şehrin Müslüman olmayan Arap ve Musevi'leriyle anlaşmak, ictimai hayatı teşkilatlandırmak, onu adli, ·mali, askeri, dini ve eğitimle ilgili sair müesseselerle -teçhiz etmek icap ediyordu.» (43 ) Hz. Enes'ii:ı evinde toplamlarak Efendimiz Hazretleri müs" lim ve .gayr-i müslimleri bir site devleti halinde teşkilatlandır­ mak istedi. Neticede blr anayasa doğdu ve maddeler bir kağıda yazıİıiııştı. Bu anayasa metninin tamamı büyük bir bahtiyarlık olarak zamanımıza kadar gelmiştir. Anayasa iki kısımdan oluş­ maktadır:· Birinci kısım 25 madde olup Müslümanlada ilgilidir. İkinci ·kısım ise 27 madde olup Yahudilerle ilgilidir. Bütün ola~ rak 52 maddedir. ( 44) · V - HİCRET AYNASıNDA GÖRÜNENLER MÜESSESELEŞMENİN KAYNAGI OLARAK HİCRET . Hicret; kutsal İslam davasının hedefe giden yolunda bir dönüm noktasıdır. Hicret, İslam dayanışma ve kardeşliğinin ruhudur. Hicret, devleti doğurmuştur. İlk İslam Anayasası, hicretten sonra ortaya çıkmış; Islam'ın ticari, iktisadi, zirai ve ekonomik hayata dair esasları, ilk uygulamalarını; hicretten sonra göstermiştir. İlk İslam çarşı- pazarı, bu dönemde kurulmuştur. Cemaate açık ilk İslam mabedi (Kuba ve Mescid-i Nebi), hic.retle beraber ve hicretten hemen sonra bma olunmuştur. Zekat, oruç gibi ibadetler hicre_tten sonra farz kılınmıştır. FEDAKARLIK KAYNAGI OLARAK HİCRET Hicret, imanın maddeye sağladı~ tarihi .zaferin simgesidir. Hicret; Allah rızası için; anadan, babadan, yardan, maldan, ;: mülkten hatta candan vazgeçişiri; ibtetli ·kıssasıdı!. Hz. Ali'yi · (43) lbn Hişô:m, ll, 147 vd. Hamidullah, islô:m Peygamberi 1/121 (44 · Hamidullah, is,lô:m Peygamberi ı, 122. 'iık A'ntıyasa · metni 'Icin bk.. Aynı Kaynak 1, 131, Salih Tuğ; islôm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, 31 vd., Aynı yazar. Hicret'le Gelen Devlet, Nesil (Ekim - Kasım 1979) 35-412.. 61 düşününüz ki, Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.) Hazretlerinin hicret yolculuğuna kolayca çıkabilmesi için O'nun yatağına girip yatmış, böylece Kureyşlileri aldatmıştı. Dışarıdan..bakıldığında Peyganıberimizin yatakta yattığı samlıyordu. Oldürmek için ok atabilirlerdi. Sabaha kadar çıkmadığı· görülünce sabahleYin muhtemelen o yatak ve orada yatan kişi öldürücü darbelere he . def olabilecekti. Hz. .tW. bunu biliyordu ve canından vazgeçmiş­ tL Çünkü hicret, candan bile va:Ggeçişin adı idi. N?ımyn__gibi Hz. Ebu Bekir ·de, hem kendi camm hem. de aile fertlerinin camm fedayı göze alriııştı. Çünkü hicret yoluna gittiği anlaşılınca, Ebu " Bekir'in evine muhtemelen baskın yapılacak ve aile fertleri tar-:'. taklanacaktı, dövülecekti. (45 ) Araplarda iz takibinde İnahir ,adanılar vardı. ·Yolcuların yakalanması ve bir takım- saldırılara ma:çuz kalarak yaralanmaları, ya kalarn p zincire. vurulmaları ve · hapishaneye kapatılmaları mümkündü .. Bir dünya insam, yaptığını dünya çıkarı açısından hesaplayan hısan, böyle biryolculuğa kesinlikle düşemezdi. Halbuki Hz. Ebu Bekir, dünyalık pe-· şinde cleğildi; O canını aşan, çağlar üstüne ruhuyle taşabilen bir büyük gönüle sahipti. Takip edenler yaklaştıkça da camm. unutuyor, cananını düşün"Qyordu. Her saniye düşmanın soğukkılı- · cım bedeninde hissetmek pahasına kim üç gece. daracık bir ma- . ğarada kalabilir? E:Jcret, candan va:Ggeçiş, davanın me~iJ.:i__n:ı?k- ·. . suda ·kavuşmasım dileyişin :fffiiyata aölfülmüş-hali<iir. Mağara­ çla· üç gece ancak canından vazgeçen ve bütün varlığını kutsal .Islam davasına adayan kalabilirdi. Ve kendilerini takib eden atlıların ölüm tehdidi .kokan nal sesleri arasında kendisi için de-. ğil, Allah'ın Rasulü için bir zarar. gelir diye ızdırap sancıları içinde kıvranan Ebıı Bekir'ler kalabilir. Mağara .ve ıtalp.b altın-. daki yolculuk, müteakip asırlardaki Müslili:nanlar için tarih içine altın harflerle nakşolunmuş, İslam davası ug.:runda ·gösterile-. bilecek fedakarlıkların yaşanmış canlı bir sembolüdür. · HİCRET VE MUKADDES DAVA Hicret maldan - mülkten vazgeçiştir. Düşününüz ki, bir insan yüz yıllardan beri atalarımn yurdundadir ve onların mirasçı­ sıdır. Bağı, bahçesi, tarlası, evi vardır. Böylebirine «Haydi·biitün· varl.ığını terik,et de, filan yere gıidıelim!» deseniz, kolayca yola ko-.r yulmayacaktır. İşte' hicrette ·dünyevi menfaat ve ilişkiler hertaraf edilerek, kUıtsal dava ön plana alınmış ve kutsal gaye için -fakirlik göze alınarak- mal mülk terkoliınmuştur. Muhacirler . . . . . . · (4!5) Nitelkcm ertesi gün Hz. Ali ve Esma Bint-i Ebu Bekir. müşrlkler torofındori tartaklanmış ve dövülmüştüler. 62· Medine'ye geldiklerinde sadece tek canları ve bir de o can içinde besleyip büyüttükleri da:vala:n vardı. Şairin dediği gibi ori- · lar; <<Ne can, ne cihan hepsi de boş! Gayededir, varsa hayat!» diyebile-rilerdendi. Suheyb-i Rumi Hazretlerini düşünelim .: Bu za.tın da hicreti kolay olmamıştı. Suheyb (R.A.) Mekke'ye yerleşmiş, çalışıp çabalamak suretiyle mal-mülk sahibi olmuştu. Müşrikler Suheyb (R.A.) in Medine'ye hictet edeceğini öğrenince, ülkelerinde ka- -•. zandıklarını da beraberinde götüreceği bir hicrete asi<!- müsaade etmeyeceklerini söylediler. Bunun üzerine Suheyb Hazretleri malından bir damla ve parasından bir kuruş dahi yarima alma- · dan «B;ma .dıavam yeter! Düiıya malı sizin olsun» diyerek yalııız . canını kurtarıp yola koyuldu. Dünya varlığından vazgeçerek Müslümanlığı, yaşaya,bileceği bir yere· yönelme yi· c~nına 'mimıet .saydı. «İnsanlardan öyle kimse de vardır ki, Allah'ın rızası.İıı isteyer:ek nefsjni satın aılın> (~ 6 ) mea.Iindeki ayetin. bu zat ve benzerleri hakkında nazil olduğu bildirilmiştir. Bir <<Ayyaş b ..Rebia» vardır. Müslüman Rebia Oğlu, grubu ile beraber hicret. kararı al:mışlardı." Hicret edecekleri yere geldiğinde gruptan Hişam'ın gelemediği anlaşılmıştı. Çünkü Hişam, ailesinden Müslüman olmayan fertler tarafından zincire vurul. duğu için söz verdiği yere gelememişti. ·· Hicret, candan - mald~n vazgeçiştir. inanışları uğruna zin~ cire vurulmayı; öz kardeşleri, anaları - babalan ile ters düşmeyi göze alıştır .. Hişani Hazretleri gibi.. Elleri ayakları zincire vurulmuştur, fakat gönül ferman .dinlemez, ruhlara zincir vurulamaz; zihniyet hürdür, bağımsızdır ve zfncirler altında Hişam'~n kalbi Rasulüllah'ın sohbetindeki, ruhu ise, İslam cemaatının arasındaki layık olduğu yeriı-ii almıştır .. Ebu Cehil bir yakını ile Medine'ye gelir. Bazı Müslümanlar hicret etmiş. Hz. Pey;gamber ·henüz Mekke'dedir. Rebia Oğlu da hicret edenler arasındadır. Rebia Oğluna <<jhtiyar annensenden ayrılmaİıın iİzüntüsü içindedir. Sen dönün~ye kadar kız­ gın güneşte kendini yakınaiktan vazgeçmeyıeceğine vıe saçlarını . taramamaya yemin etti» der. Öteki Müslüri:ı.an - muhacirler~ bu-· nun bir tuzak olduğunu h_atırlatırlarsa da, anne sevgisinden do(46) Bakara, 2JJ7·. 63 lay1 Ayyaş b. Rebia Mekke'ye ·doğru hareket eder. Henüz Medi.; ne'nin dışına çıkar çıkmaz Ebu Cehil O'nu zincire vurur, Mekke'ye götürür; çatısız bir yere kapayıp hapseder. HiŞam da ora· da:dır ve esir muamelesi görmektedir... Hür insanlar hicret . . . . arayışı içinde iken esirleştiriliyorlardı .. Bir yanda analar baba" lar:. Bir yanda genç oğulları .. Ne hikmetse çoğu defa oğullar Müslüman, lmalar babalar inkarcı ve küfür düzeni· hesabına oğullar aleyhine Ebu Cehi1lere, Ebu Lehebl~rle, Ümeyye b. Ha~ . leflerle beraberler!.. Ten aç bırakılır, beden zincire vurulur, vücut esirleştirilir, diller susturulur, yazan eller bağlanır.. Fakat bir· de konuşan kalpler vardır!.. Haykıran ıgönüller, vardİr!.. Bunlar engelenebi· ir mi? · ! . ı ı i AHDE VEFA, DOSTLUKTA SADAKAT :Hicret, ahde vefadır. Sözde doğruluktur. Dostlukta sadakattır. Ensar.. Dostlar dostu Ens!ir, müteakip yıllarda, günlerde aylarda, Hz. Peygamberi ve öteki muhacirleri her çeşit tehlikeye ·karşı savunmuşlardır. Ensar ile muhacirlln öylesine içten bağ· larla kardeşleşmişlerdi ki, aslen Mekke;li olmayan Belmanü'l Fa: risi gibi zevatı, her iki taraf kendilerinden sayarak bağrına bası· yordu. ·Hz. Peygamber yabancı Müslümanlara sahip çıkmakta reka-: bet -derecesine varan bu büyük sevginin samirniyetini ve safiye· tini bozmamak için ve her iki tarafın Selman Hazretleri gibileri· ne olan sahip çıkma şuurunu ve muhabbet alakasını muhafaza için «Sel man .hendendıir, ehl-i beytiındendir» buyuruyordu. HİCRET • DEVLET Hicret devlettir; Rasulüllah. Medine'ye geldikten sonra «Me· dine -İsiam Devleti» doğmuştur. ihtiyaca göre ilahi .yasalar vahy yoluyla · Efendimiz Hazretlerine bildirilmiş ve Sünnet-i Nebi, ayetleri tefsir etmiş, cemiyet hayatı tanzim olunmuştur. Hicret kanundur. Müslümanların birbirlerine karşı vazifele· rl ve mütekabiı sorumluluklarıyle YahudÜerle . ilişkilerinde te- 64 mel ölçüleri belirleyen iık. anayasa hicretten sonra teessüs etmiş- · • .. (H) t ır HİCRET - İKTİSAT Hicret, iktisattır, ekonomidir, çarşı - pazar gerçeğinin ışığı­ dır. Medine'de ilk İslam çarşı-pazarı hicretin ber~ketiyle ortaya çık:rİuştır. Ve özellikle tüccar bir millet olan mıı,hacirıln derhal dükkan açarak, işyerleri kurarak veya seyyar satıcılar halinde teşkila~lanarak ·her çeşit yiyecek giyecek ile günlük hayatta kullanılan devrin araç - gereçlerinin sağlanmasını ve satışını baş­ latmışlardır. Bu konuda Ensat'ın Muhacirılna mali destek oldukları bilinmektedir. Fakat muhacirfuı hiçbir şeyi bedava almak istemiyorlardı. Hurmalıkların ürünlerinden. ancak çapalama ve sulama işlerine katıldıkları takdirde pay alabilecekle.rini .iJeri sürerken, ticari faaliyetlere girişenler kardeşlerinden borç alıyorlar, bir süre sonra ödüyorlardı. Ensardan Sa'db. Rebi ile Muhacirılndan Abdurrahman. .b. Avf Hazretleri arasındaki kar~ . deşlik ilişkisi, bu koimda en öneinli örneklerdendir. Ensari olan zat, zengin ülup, kardeşine her şeyin yarısına sahip olmasını· tekHf etmektedir. · İLGi - HAMİYYET - HİCRET Hicret hamiyyettir, ilgidir. Allah Rasıllü Medine'ye girerken Ensar'ın öyle kuvvetli alakası ile karşılaşır ki, hami yyet ya- .· rışını başlatan bu insanlardan herhangi birini tercih ederek· ötekilerini kederlendirmemek için devesinin çöktüğü yere en y~kın evde ·m.d.safir kalacağını söyler ve bu mesut zat, halen İs· tanbul'umuzu şereflendirmekte olan «lUlid h. Zeyd (Ebu Ey· yub el- Ensari) Hazretleri olur.. Demek Hicret'ten Müslüman milletimizin de nasibi varmış ki, yedi ay boyunca Medine'de Efendimizi evinde misafir etmek bahtiyarlığına kavuşan mu.ıhterem zat; yine Efendimiz Hazretlerinin müjdesine erişen büyük l.nsan Sultan Fatih'in fet~le hediye ettiği İstanbul'umuzda yatıyor. < (47) . İlk islô.m Anayasası ve Cemiyetin teşkilôtlçındırılması Için bk. Ha. miduliah, İslôm Peygamberi I, 1.S1, Salih Tuğ, İslôm Ül1kelerinde Anayasa Hareketleri, İst. 1969, 31 vd.; Salih Tuğ, Hicretle Gelen Devlet ve Anayasa Nizamı, ıNesll !(Ektm ~ Kasım 1979), 35-42. ) 65 1\llah'a hamd olsun ki, milletimiz tarih içinde İslam'dan na· siplenilirilmiş, İslami hizmetlere ehil ve muktedir kimseler Al· lah'ın lutfuyle yetişerek mctddi - manevi fetihlere eriştirilmiştlr. Asr-ı saaadetten aldıkları nasiple tarihte İslam'a hizmet veren · madde· ve mana fatihlerinin varlığı ülkemiz ve dünyaçla Müs· lünianlığın bugünü ve geleceği hakkında beslenmekie olan umudun en sağlam teminatı olsa gerektir!. BEREKET · HİCRET Ebu Eyyub el~Ensari Hazretleri Peygamberimize yetecek kadar yemek getirir. Efendimiz «Ensar' dan otuz kişi çağır» buyurur. Ebu Eyyub Hazretleri onlara yetecek ölçüde yemek hazırlayamayacağını düşünürse de itaat eder, ·ama tereddüdü vardır. Bunun üzerine Nebiyy-i MUJhterem Hazretleri <<iBana Ensar'dan altmış kişi çağır» der, Ebu Eyyub'un tereddudü büyüye dursun sayı, Efendimiz tarafından deksana çıkarılır. Misa. firler çağrılır, Ebu Eyyüb'un evi dolar taşar. Ebu Eyyub el-Ensari Hazretleri diyDcr ki: <illenim o azıcık yemeğimden Ensar'· . dan tam yüz seksen kişi yemiştir.>> Ebu Eyyub'un «bir - iki kişilik» yemeği, en büyük Muhacir (Hz. Peygamber Efendimiz)· hürmetine, yüz seksen kişiyi doyuracak kadar b_ereketlenmiştir. Ebu Eyyub'un kazanı mı, yemeği mı? bereketlenmiştir. Medine'de hayat, hicretle yaşamaya değer olmuştur. Çarşılar, pazarlar kurulmuştur. Öl· çüler, tartılar işlemeye başlamıştır. Ağaç dipleri ve tarlalar bahtiyar muhacirlerin kazmalarını görmüş; açan çiçekler meyveye, meyveler o1gunlaşmaya gelmiştir.. O muhacir elleri, MeÇLine çarşısında hak üzere ölçüp tartmış, o alınlar bahçelerde ter dökmüş, besmeleli çalışmaktan bolluk doğmuş, bereket doğmuştur. Bereketlenen Bütünüyle hayat yalnız Medine'nin salgın hastalık saçan bataklıkları Muhteren:ı. Efendimizin duasıyle kurumuş, suyu ve havası letafet kesbet· miştir .. Hicret havaya bereket, suya bereket, şeye bereket olmuştur. 66 sıhıhate bereket ve heı· İSAR (KARDEŞİNİ KENDiNE TERCiH EDİŞ) ·- HİCRET Jincret isardır, kardeşini ·-kendisi ihtiyaçlı olsa dahi- kendine tercih ediş, kendi ihtiyaÇlarını gidermeyi bir yana bırakıP. Müslüman kardeşinin ihtiyaçlarını karşılamaya öncelik veriştiiJ Suffe Mektebi'nin güzide talebelerinden&bu Hüreyre (R.A.) açlıktan zayıflayıp tahammülü kalmamış, durumunu Hz. Peygamber'e iletmişti. Efendimiz Hazretleri, Ebu Hüreyre'yi doyurmaları için zevcelerine gönderdi. Fakat Hz. Peygamber'in evinde sudan başka bir şey yoktu. Misafir karnı doymadan ve bir şey yiyemeden dönüyordu. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a. v.) meseleyi ashabına «Şu açı kim doyurur, kim konuklar?>> diye iletti. Ensar'dan Ebu Talha Hazretleri -bir an için fakirliğini unutarak!» ben deyiverdi. Rasulüllah'ın şerefli misafirine sahip ç1kmak isteği o zatı bu yola sürüklemişıti. Eve gittiklerinde zevcesine «Haydi Rasıilüllaıh'ın misafirini ·ağırla!» dedi. Kadın «Ancak çocukların yiyeceği kadar azık var, başka yok!» diyordu. Ebu Talha Hazretleri çocukları uyutmasını, ışığı yakıp onların yemeğini misafire hazırlamasını söyledi. Kadın da öyle davrandı. Çocukları uyutup onların azığını Rasulüllah'ın misafirine hazırladı. Anc~k Ebu Talha ve zevcesi, kandili yakıp sön.dürerek yemek yer gibi davrandılar. Aslında yemek yoktu. Fakat misafirin, kendisi yüzünde ev sahiplerinin aç kaldığını bilerek üzülmesine, incinmesine engel olmak istemişlerdi. Karı -' koca aç gecelediler, çocukları da. Fakat Suffa Mektebi talebelerinÇlen Ebu Hüreyre Hazretlerinin karnı dayurulmuş ve evin iç yüzü kendisine hiç lıissettirilmemişti. Sabahleyin RasUlüllah'ın yanına gittiklerinde Ebu Tallıat'ül·Ensari Hazretlerine hitaben Efendimiz Hazretleri <illu gece Allah. sana güldü, karı - koca (olarak) sizin güzel hareketinizi beğendi ve şöyle bu-. yurdu : «Ve yü'sirfuıe ala enfüsihlm ve1ev karue bihim hasasah» «Ve (Ensar). kendileri ihtiyaç sahlbi olsa dahi misafir ve muhacrirleri kendi nefislerine tercih edıerıer» ayetini inzal buyurdu.» (4s) Hicretin derin ruhunda, verimli zeımininde oluşan ruh ve gönül genişliğinin en kamil örnekl~rinden biri ile, bu olayda ('4>Ş.) Haşır 90; karşı karşıya kalmaktayız. Yani bir mesaj için zorlamaya hacet bırakmayın; yorum için fazla imal-i fikre ihtiyaç hissettirmeyen. ve bugün. olmuş kadar canli, taze, ibretli biı: hadise yi İslam tarihirun sayfaları arasından naklediyoruz. İnsanlığın acıları, açlıkları, sıkıntıları, gözetilmeleri konularında sosyal mufhtevalı eserler, romanlar~ hikayeler, şiirler ve fikir eserleri yazmak iddiasım güdenler, bu uğurda gecelerini · uykusuz geçirenler, alın size gerçek bir olay! Buyurun ve bu· gerçek olayı aniatma yarışına _girin! Düşünürlerin ortaya koyduğu hayali - .beşeri doktrinlerin ardında bir ömür eskitenler, bu gerçek olaydaki yaşanan gerçeklere, bir başka yerde, rastlamamz mümkün mü? Kurtarıcı .nizamı, · şefkati. arayanlar, diriitici nefesi, şifayı, devayı, bu~mak, istediğinizde rahmeti, hala tereddüdünüz· var mı? İnsanlık tarihinin şahit olduğu bu büyük Hicreti. anlayın ve iç ıiizamınızda kendinizi bulun, fikri salalıetinizi . elde edin, benliğinize kavuşun, sesinizi işitin. Gözünüz görmek için, dil söylemek, kalem yazmak içindir. Gerçeği görün, gerçeği söyleyin ve yazın. HİCRET - İLİM - İRFAN - MEKTEP @icret mabeddıir, cemıaattir, ra1unettir. Kuba .. Mescidi ve Mescid-i Nebi, hicretten hemen sonra bina olunmuştur. Ve o dönemde ri:ıescid her şeydir; ibadet yeridir, sohbet yeridir, va'z ü nasi·hat ve irşad yeridir. İstişare yeridir, zikir yeridir, tedrisat -(eğitim - öğretim) yeridir, tefekkür mekanı ve i~are merkezi-.. dir)(~ 9 ) • Qncret derstir, ilimdir, tedriSattırJ}slam'~_a_ ilk eğitim kurumu olan <<Suffe Okulu» hicretten sonra Mescid-i Nebi'ye bitişik bir alana yapılmıştıfj Burada ders gören ashabın öğretmeni Hz. Peygamber'di. Ayrıca muhacirler, Ensarın hocaları, Ensar ise mwhacirlerin ilk zamanlarda talebeleri ve mali bakımdan des(4ı9) Geniş Ibilgi için bk. Hamldullah, islam Medeniyet! ve Müesseselsri Tarihi {Erzurum Isiilmi -ilimler Fokültesl 19715 Yılı Ders Notları). tre. ihsan · Süreyya, 37vd., . . 68 tekleyicileri idi. Böylece mulıacirlerin intibakı" sağlanırken Ensar, onların Mekke'de ·geçirdikleri ateşli tecrübelerle manen besleniyorlardı. Ne mutlu. bir alış - veriş; ilim, irfan, ahlak ve· fazilet akçesinin geçerli olduğu bir gönül pazarı kurulmU§!. Bu ne güzel pazar imiş! (5°) HİCRET - NİZAM - MESULİYET ~:..Hicret nizamdır, mesuliyettir, yiğitliktir, dostluktur, vazifeperverliktir, kahramanlıktır, akıllılıktır, muhasebedir, muhakemedir ve mükellefiyettir .. Ne yapacağını bilmektir; ehemmi, mühimini tayin ve. tercih etmesini öğren.niektir. Hicref işbir­ Jiğidir, ittifaktır, gayrettir, hamiyyettir. Hasılı, lıkret nizamdır; hayatın nizarn ve intizamının disiplinidir.:;i Hicret hikaye değil, vakıadır; hayal değil, gerçektir, derstir, ibrettir. İslam tarihinde Müslümanların Mekke'den Medine'ye göçten sonraki bütün başarılarİnda hicretin mührü ·vardır. HİCRET ~. EDEB - NEZAKET 1 • Il. f, _Hicret edebtir, hassasiyettir,: nezaket ~e ine~ duyguların ıif lif örülüşüdür . . JEvden Sevr Mağarasına gidilirken Hz. Ebu Bekir, Rasulüllah'ın bir önüne geçer bir· ardına kalırmış. Efendimiz Hazretleri sebebini sorunca «Size bir zarar gelmesini önlemek, sizi gözetleyip konırnak için bunu yapıy~m.lın» cevabını verirf Gece ka~ ranlığında mağaraya yaklaştıklarında Hz. Ebu Bekir önce girer, herhangi bir vahşi hayvana· karşı ilk hedefin Rasulüllah olması· nı istemez. ( 51 ) Dostluğun., ne zak etin, hassasiyetin, başkasının canı hesabına kendi canından geçişin böylesine bir örneğine ta· rihte rastlamak acaba mümkün müdür? Hiç şüphesiz bir çok idealler ve fikirler uğruna veya lıü­ kümdarlar yoluna can veren insanlar vardır. Fakat bizim hlcret Örneğimizdeki kadar duygulu, nazikane ve hassasça olanına tesadüf etmek, böylesinin örneğini göstermek zordur. Hz. Ebu Bekir elbisesinden_parçalar. kopararak mağaradaki delikleri. kı:ı.pa· . · {50) _ Suffe için ıbk. Aynı Kayna,k, 38 vd.: M. Asım KÖksal, Medine Devri, 187 vd.· {51) M. Asım Köksal, Hz. Muhammed {A.S.) ve islômiyet {Mekke Devri), 373. ı. 69 · ~ır. Son bir deliğe de elbisesinden koparacak kadar miktarda bir parça kalmadığından topuğunu kapatır ve sonra Hz. Peygamber'i içeriye davet eder. İşte hicret, işte Sevr, işte Ebu Bekir ve iŞte edeb! Hz. Ebu Bekir'in, Nebiyy-i Muhterem (S.A.V.) Efendimizin sevgisiyle has·saslaşan duy;guları önünde hayran ·.kalmamak mümkün değil! Fakat ihiç şüphesiz yolunda olmak, mücerred hayranlıkla gerçekleşmez; yaşamayı da .gerektirir. Bedir arslanları, Uhud şehidleri, Hendek hesaplaşması,· Büyük Fet1h (Mekke), Revazin (Huneyn) çağrısı, Mute azmi ve Tebük ruhu bu derin hicret dayanışmasının meyveleridir. . HİCRET VE FERAGAT Sadece Tebük'ü hatırlayalım : Hz. Ebu Bekir bu sefere ha-. zırlık için yapılan mali harcama davetine malının tamamını vererek katılıyor, Hz. Ömer malının yarısını veriyor. Hz. Osman dokuz yüz deve, yüz at .bağışladıktan sonra her birine birer altın sarfetmek suretiyle on bin askeri techiz ediyor. Ve bu..rıdan sonra da bin dirhem getirip Rasulüllah'ın huzuruna sunarak yüksek iltifata nail oluyor. Abdurrahman b. Avf kırk vukya altın, Abbas ve Talha Hazretleri bir çok mal veriyor. Asım b. Adiyy'1Ensari (R.A.) yüz deve yükü hurma veriyor. Fukaradan Ebu · Ukeyli'l-Eıısari Hazretleri gece sabaha kadar su çekmek suretiyle elde ettiği iki sa' hurmanın yarısını orduya bağışlıyor. Bu hamiyyet yarışına kadınlar da katılıyor. Her biri kulaklarından küpelerini, boyunlarından gerdanlarını, ayaklarından halihallarını çıkarıp veriyorlar. (52 ) ' . Kuraklık, kıtlık ve düşman tehdidini hicret zemininde oluşan sehavet ve ·infak ruhu mağlup eder ve güç şartlar altındaki bu infak yarışından otuz bin kişilik mücehihez İslam ordusu çı­ kar. Bu bütünlüğün, dayanışmanın mücesserri timsali olan Tebük ordusunun . karşısına ise düşman çıkamaz.~ Galibiyet ve · zafer Müslümanların olur. Cihad ve zafer, hicretin maz meyvesidir. doğurduğu cömertliğin ikiz ve ayrıl­ (52) tbn Hişôm, fV, 159; ·ibıi Sa'd, lfl, 185; Taberi, lll, 142; ibn el-Esir, ır, 2713; 'fecrid, X, ~00; K <Enbiya ve Tavarih-i Hulefa, ı, 302 - · 303. 70 HİCRET - MÜSAMAHA .fi'Hicret 1 müsainahadır kılıç sallayana bir demet gülle cevap veriştir. :Şiddete karşı mülayemettir, mddete karşı tebessümdür. Geçmişi bağışlamadıry. :'Afvda cömertliktir_;~Hz. Peygamber hicret yolunda iken yüz deveye erişmek için kılıçla saldıran Süraka'yı bağılamıştır.,_ İstikbal için istediği ·bir ferman dahi Rasulüllah tar'afından yazdırılarak verilmiştir. Ve Allah'ın ar:;lanı · Hamza'nın katili yVahşi dahi aifolunanlar arasındadır f....Fakat ·bu· . çeşit bir af belki de Müslümanlığı kabul eden Vahşi için en ağır bir ceza gibidirt Bu af onun ruhunu alevlendirmiş ve psikolojik bir sıkıntı içind~ kıvranarak Müslümanlar arasına çıkamaz olmuşturx Geçmişte İslam'a verdiği büyük zarara mukabil yapa. bileceği büyük hizmeti ömrü boyunca kollamıştır. Ve nihayet bu fırsatı Halife Ebu .Bekir (R.A.) zamanındaki irtidat hadiselerinde bulmuş, halkı dalalete sürükleyip kendisini peygamber ilan eden yalancılardan Müseyleme'yi Yername Muharebelerinde mızrağıyle öldürmüş, böylece Hz. Muhammed'in insanlığa tebliğ ettiği kurtuluş nizarnının erken bir zamanda bozulup yı­ kılmasının önlenmesinde önemli bir katkıda bulunmuştur. Ve içindeki psikolojik sıkıntının biraz hafiflediğini kendisi ifade etmektedir. Uhud'da «yüksel ey şanlı Hubel!~> diye batılın meddalılığı­ nı yapanıEbu Süfyan dahi, Mekke'nin fethi günü Müslüman ol-. duğunda affedilmiş, geçmişi üzerinde hiç durulmaniıştır. Halb1;lki. bu kimse, Bedir hariç, müşriklerin Müslümanlara karşı gi- · riştikleri savaşlarda düşmanın lide;ri durumunda idi. Böyle olduğu ıhalde Kabe-i Muazzama'nın putlardan te:tnizlendiği gün, bu tevhid zaferinin derin cömertliği içinde Ebu Süfyan gibi niceleri bağışlanmışlar, geçmişteki hatalıirı üzerinde ısrar edilmemiştir. Ve vaktiyle !İslam'ın en azılı düşmanlarından olan Ebu Süfyan ne gariptir ki, i1k İslam halifesinin aıhir ömründe Bizans'a karşı yapılan en büyük savaş olan Yermük Muharebesinde düş­ mana karşı kıyasıya mücadele etmiş ve hatta bir gözünü kaybederek «Gazi» olmuştur.. Enteresan değil midir? Bir zamanların «Yüksel ıey şanlı Hubel!» diye bağıran, Uhtid meydanında zulümde haddi aşan ve aynı meydanda «Bedir'in intikamını aldık» diye böbürlenen Ebu Süfyan'dan; Müslüman, mücahid ve 71 gazi olan Ebu Süfyan'a! Bu ruhi inkılabın · başka bir sistemde gerçekleşebileceğini söylemek oldukça zordur. ıBatıl sistemler kötüye ve kötülüklere, cinayetlere, soy.gunlara, zulme, haksızlı­ ğa· şartlandırmak konusunda belki başarılı oluyorlar .. Kısa za~ manda aileleri parçalayan, milletierin toplum· hayatlarını anarşi ye boğan sistemler, bu çeşit kötülükleri ortaya çıkartacak tipleri modelleştirerek ve örnekleştirerek sayılarını çoğaltmakta başarılı oluyorlar .. Fakat bu çeşit başarılar· zulümden başka ne getiriyor? :IIalbuki İslam, insanların içindeki kötülükleri kökünden kazıyarak iyilikleri yerleştirmede en büyük muvaffaki. yeti elde eden yegane nizamdıı:. İşte Vahşi, işte Ebu Süfyan! Başka örneğe . hacet var mı? «Lat, Menat, Hubel, Uzza» için savaştan Allah !çin cihada ter-. fi! ( 5 ~) İslam'ın en büyük düşmanlarından olan ve Bedir'de öldürilleri Ebu Cehil'in oğlu İkrime, iHz. Ebu Bekir devrinin ünlü İslam . kumandanları arasında yer almaktadır. Nesi-i Nebi dahi olsa İslam'a uy•gun yaşamıyorsa, o <Qna bir yabancı sayılır, yakınlık tebliğ ettiği nizama .Olan bağlılığı iledir. Nesi-i Ebu Cehil dahi . olsa, İslam'a yakınlaşmışsa, İslam'a girmişse; İslfım'ı yaşamışsa ve yaşatmak; yaymak için savaş vermişse mü'mindir, Müslümandır. ( 54 ) Uhud'da MüslÜmanların bozguna uğramasına ve çok sayıda şehit vermesine sebep olan müşrik süvari birliğinin vurucu gü~ü Halid b. Velid, ileride Müslüman olduktan sonra Peygamberimizin ağzından «Seyfullah : Allah'ın kılıcı» iltifatına nail olmuştur. Ve ilk iki •halife devrinde cephelerde gösterdiği başarı­ larla İslam devletine nice beldeler kazandırmıştır .. Müslümanlar Habeşistan'a .göç ettiğinde onların yurt dışı edilmelerini sağlamak için Habeşistan'a ·giderek hükümdarla görüşenlerden ve gurbette bile Müslümanları rahat bırakmayanlardan Amr b. el-As Müslümanlığa girdikten sonra, ünlü kumandanlar arasına· karışmış ve Mısır fatihi olmuştur. (53) Tecrid Terc, X, 205 vd., Alono: 005, Şibli V. 281•, Aynı Kay~ak 1, 34S. · · (54) Başka örnekler için bk. Toberi, V, 53; mir'at'ül-iber, VI, 167. 72 Diyorbakırlı Said Paşa, . ' İşte; İsl8.!m, işte hicret, işte afv, işte müsamaha ve işte sonuçları! Tevhid mücadelesi kolay değildir. Koskoca bir gönül ister. O. :gönlü dedikodu işgal edemez, kin ve intikam lekeleyemez. O gönül, hasmını yakalar da ondari intikam almayı değil, ona İslam'ı anıatmayı üstün tutar ve onu da dine kazanarak hizmet · yoluna se'Zkeder. Hasmına putunu kırma .görevini verir, Mekke'nin fethi günü Müslüman olanlardan birine Peygamberimiz (S.A.V.) kabilelerınin an~nevi putunu kırina vazifesi verdi. Gaye tevhiddir, içindeki ve dışındaki putları kırmak, hırsıardan haksızlıktan uzaklaşmaktır .. Ve insanları bu yola sevketme:[:ç. ko• lay değildir, zordur, zorluklara katianınayı gerektirir. ~şte Peygamberimizin tevhid mücadelesindeki müsamahası! Gönlüne Hz. Peyıgamber ve ashabının büyük gönlünden nasipler celbetmedikçe; hısımlardan, has.ımlardan, menfaatlerden, geçici dostluk ve düşmanlıklardan, benlik taslamaktan, bencillikten, zillet ve kibirden ve nihayet dünya hay-ı huyıundan kurtula-. mazsın. V . HİCRET IŞIGINDA GÜNÜMÜZ MÜSLÜMANI ETRAFlNDA BAZI DÜŞÜNCELER Bugünün Müslümanı, nefs-i emınaresinin emrinde adeta Me~e devrini yaşamaktadır. Ruhu ve kalbi İslam' ı gündeme getirmek istedikçe, nefs-i emmre derhal harekete geçerek beden mülkünün yönetimini ele geçirmekte, müslümanlaşan ruh ve kalp, ıhırsların, kinlerin, gafletlerin, acımasız işkencesine uğra­ maktadır. Önce bu kompleksi yıkmak zorundayız. İslam'a şu, ya da bundan dolayı, şunun ya da bunun etkisiyle, değil; Allah emrettiği, Hz. Peygamber tebliğ ettiği, O'na uyanlar bahtiyarlık mertebelerinde yüceldiği ve cihana saadet getirdiği için inanmalı ve bağlanmalıyız: Bağlanınada en birinci müessir, bizzat İslam'ın kendi güzelliği olmalıdır. İslam düşüncesi artcak böyle . ele alınır ve böyle inanilırs_a ıgünümüz Müslümanının kalbinde gündeme getirile bilir. * Önce, bozulan kalp nizarnını kurmak ve bunun için de evvelemirde fikir, ilim, kültür planında yani düşünce planında bağımlı olmaktan kurtulmak zorundayız. ·Düşünce planında çağa cevap verecek atılımı tahakkuk ettirerek, «İsla:i:n'ın, her ça73 ğın ihtiyacına cevap verdiğini göst.ermeliyiz. Bugün bir otorite boşluğu .ile karşı karşıya bulunmaktayız. Öyle bir ilmi otorite oluşturulmalıdır ki, her mesele .bu otorite içinde aradığı cevabı bulsun ve İslam'la ilgili konularda ilmi otorite aşılamasın, önü~ ne.gelen, İsla.m~a dair söz söylemesin. İslami ilimlerdeki otorite ve İslfuni düşüncedeki disiplinin taklitle sağlanması mümkün değildir. Eski çalışmalarla ortaya konulan -ilmi usuller ve disiplinler görmezlikten gelinemez. Bunlardan elbette yararlanmak icabeder. Ancak yeni mesele}erin cevabını, bu konuda yetkili olan, İslam alimleri ve düsünürleri verecektir. ~ * . Günümüz İslam dünyasında münevverlerden bazılan Marksizmin tesi~i altında bulunmaktadır. Bazıları sosyalizmi, İslam düşüncesine monte etmeye kalkışmaktadırlar. <<İslam sosyaliz' . . mi>> gibi ifadeler, bazı münevverlerin eserlerine girmiş bulu:q.maktadır. Bazı İslam memleketlerinde siyasi _liderler, devletlerinin adını tesbitte aynı kelimeyi kullanmaktadırlar. Bazı münevverler ise, Hıristiyan dünyasının güdümünde olan kapitalizmin tesiri altında düşünüp yazmakta ve rrieselelere bu sistem içinde çare aramaktadırlar. \Bunlardan kimilerine göre İslam bir kalp işi ve ahlak yasasıdır. Bunlar ya İslam'ın dünyaya ilişkin görüşlerinden habersizdirler, ya ·da haberdardırlar, fakat İs­ lam'ın dünyaya ilişkin görüşlerini tetkik edememektedirler, etmemektedirler. · İslam ·dünyasında bir kısım münevverler·ise,dünya ve ahireti tanzim eden esaslar topluluğu olarak İslam düşüncesini benimserler. Ancak bunlardan bazıları mesele adamı değildir. İs­ lam'ın günümüz· dünyasındaki görünümünden memnundurlar; Çile ve sıkıntıları yoktur. Her şeye rıza gösterir bir tavır içinde-. dirler. İslam düşüncesinin, meseleleri çözümlemekte kaynak· niteliğini kazanması -için fikri bir ıgayretin içinde bulunmazlar. Bir kısım İslam münevverleri bunlardan bir kademe daha ileri seviyede olup meseleleri, sıkıntıları, dertleri vardır. İslam'ın yüzüstü sürünmesinden, ıhor ve hakir görülmesinden mahzundurlar: Ancak bunlara .göre, eskiler her şeyi halletmiştir ve yapacak yerii bir şey yoktur. Bir kısım İslam münev'veri de, eskiyi iyi tamyarak yeni yöntemlerle «İslam Ekon<;»nisi, İslam Hukuku, İslam Sosyolojisi 74 İslam İktisadı v.s.» dallannda <<İslam Düşüncesi>> etrafında <<ça.re» bekleyen meseleler karşısında çalışmalar yapılması görüşün­ dedirler. Böylece fikri planda meydana gelen. dinamizm sayesinde Müslümanlar hurafelerden tecerrüd ederek İslam'a <<Asr-ı · Saadet» safiyetinde bağlanacaklardır. ıBu düşünceyi paylaşan münevverlere göre Hira'daki «İkra : Okul» emri iyi anlaşılma­ dan, İslami sahalarda ilerleme kaydolunamaz, ce haletle İslam medeniyeti bir· araya gelemez. * Evvela İslam düşüncesini hür ve derin kaynağında diriltmek gerekiyor. :Buna «düşüncede diriliş için atılım» demek mümkündür. Başka sistemlerin düşünürleri.- bilginleri araştırı­ cıları sürekli çalışmalarla id~olojilerini <<kurtarıcı düzenler» olarak sunmaya gayret ediyorlar. Sistemlerini yeni problemIerin çözümünde başvurulacak canlı bir alternatif halinde tut- . maya özen gösteriyorlar. Bugün İslam ülkelerinde bile komünist ve kapitalist düşünürlerin fikirleri binlerce genç ve münev: v~r tarafından benimsenir olmuştur. Bu gelişmede komünizm .ve Hıristiyanlığın ıgüdümünde olan bilginierin kendi sistemlerini sunuştaki metodlarının payi herhalde çok büyüktür. Kaldı ki, İslam; tezdir, anti-tez değildir; aksiyondur, ·reaksiyon değil­ dir. Ne var ki, kendi cevherini işletecek İslam alimlf'rinin çık­ masını beklemektedir. * Hicretin aynasında halimizi görmek, yolumuzu tayin etmek ve çaremizi araştırmak zorundayız. Bunun için de ilk önce nefsimizden i§e başlamalıyız. Hicretin aynasında eksiklerimizi, kusurlarımızı görmeli ve gidermeye çalışmalıyız. Nerede bir İbn sina, bir İbn Rüşd, bir Cüveyni, bir Gazali, bir İmam-ı A'zam, bir Şafii, bir Matüridi, bir Eş'ari, Ebu Yusuf ve Serahsi nerede? Hani Buhari'nin, Müslim'in, Tirmizi'nin Ahmed b. Ha:nbel'in izinden gidenler? Taberi'ler, İbnü'l-Esir'ler, İbn Sa'd'lar, İbn · Hişamlar, İbn Hacer'ler, Süyuti'ler, İbn Haldun'lar, ME's'udi'ler Ya'kubi'ler nerede? Fenari'ler, Davud-i iKayseri'ler, Edebali'ler Emir Buhari'ler, Yunus'lar, Mevlana'lar, Hacı Bayram-ı Veli'ler, Akşemseddin'ler, Hamidüddin Aksarayi'ler nerede? Nerede Itri'ler, Dede Efendi'ler, Nefiler, Ebussuud'lar, İbn Kemal'ler, Zenbilli'ler nerede? Katip Çelebi'ler, Cevdet Paşa'lar, . Mehmed 75 Akifler, Ferid Kam'lar, İbnü'l-Emin Mahmud Kemal'ler, Elmalılı'lar, İ. Hakkı İZmirli'ler, Ahmed Naim'ler, Ömer Nasuhi'ler? İkbal'ler,. Şibli'ler, Şehbenderzade'ler, Süleyman Nedevi'ler, Mevdudrler, Seyyid Kutub'lar nerede? İslam ilimleri ve İslam düşüncesi bahçesinde çiçekler büsbütün kurudu mu? Ağaçlar yeşermeli, çiçekler açmalı, meyve ye. dönüşmeli, Hicretin aynasında :rieyi ye~iştireceğimizi görüp tesbit etmeli, ehemmi-mühimmi sı:ı:alamalı, laf ebeliğinden vazgeçmeliyiz. * Müslümanlar bugün fert planında yani içe dönük hayatta ciddi, cemiyet planında yani dışa dönük hayatta müsamahakar olmak zorundadır. ve İslam cemiyetinde ilmi otorite tesis olun-malıdır. Bu otorite İslam cemiyetinin mihenk taşı ve_ atan nabzı durumunda olmalıdır. Maalesef bugün içe dönük hayatta-fert planında laübalilik, nemelazımlılık; cemiyet planında, dışa dönük hayatta ise; sertlik, acımasızlık ve merhametsizlik vardır, bağnazlık vardır. Ba_zıları eline bir kara kalem almış, karalayacak kimse aramaktadır. İlmi otorite ise tesis olunamamıştır. * Sözümü tekrar ilk başladığım noktaya getirerek diyorum ki, . kalplerimizi Mekke dönemi kompleksinden ve baskısından kurtarniamız lazımdır. Bunun yolu, İslam düşüncesine yapacağımız ·hizmetten geçmektedir. _Her zaman oldu~ gipi bugün de Ebu 'Cehil'ler, Ebu Leheb'ler, Umeyye b. Halefler, Velid b. Mugire'ler başka biçim v-c metodlarla yaşamaktadırlar. Nuh ve asiler, İbra•him ve Nem- rut, Musa ·ve Firavun, Hz. Muhammed ·ve Ebu Cehil · .tevhid mücadeleleri, tarihinde mevcut gerçeklerdir. Fakat bu mücadele sona ermiş değildir. Varlıkları kıyamete kadar. sürecektir. . Bugünün Ebu Cehili çok değişken bir yapıya sahiptir; bazan şeytandır, bazan nefistir, bazan hırstır, bazan kindir, intikamdır. Bazan akrandır, ·arkadaştır ve bazan fitnedir, fesaddır, tefrikadır. Bazan da,' basında tröstleşen İslam'a zıt düşüncelerin teillsilciler!dir ve daha pek çok şeydir, günümüzün Ebu.Cehil'i. 76 * ' Günümüzün Müslümanı çok değişken bir yapıya sahip olan modern Ebu Cehile karşı, Hicretin ilahi ışığında mücadele vermek zorundadır. Niyet İslam davasının büyümesine .. engel olan Ebu Cehili yenmek ise; niyet nefse kul-köle olmaktan, liırstari haksızlıktan yalandan, hile den,. nifaktan, şikaktan kurtulmaksa, · niyet ·iBilal-i iRabeşi gibi Allali'ın adını yüceltmekse, Yasir ve Sümeyye gibi feday-ı can etmekse, Hz. Ömer gibi İslam'ın izze- tini kurtarmaksa, Hz. Ebu Bekir gibi dostluk ve tevazu ise, Hz. Osman gibi cömertlik Hz. Ali gibi bağlariışsa ve cihad canlılığı ise, Mus'ab gibi irşadsa, Es'ad gibi gönül büyüklüğü ise, Sa'd b. Rebi gibi maldan vazgeçiş ise, Abdurralıman b. Avf gibi zati çalışmanın İslam düşüncesindeki yerini en unutulmaz bir nümune olarak ortaya çıkarrr.ıaksa, Ta1lia gibi _Peygamber' e uzanan kılıç darbelerine kol germekse, Hamza gibi serden geçiş ise ve bir kefen dahi bulamayıp Uliud'un bağrına gömülüşse, sen de iç dünyanda kalbindeki Mekke'deri yola çıkıp; Mekke kompleksiriden, Ebu Cehil tasallutundan gönlünü kurtarıp İslam'a t~slim olarak ve Rasulüllalia itirazsız bağlanarak gönlündeki Medine'ye, yola koyulmayı, mabedlerde saflaşmayı, _cumalarda cemaatlaşmayı, çarşılarda selamlaşmayı, pazarlarda sadıkiaşmayı başarmış olursun. Sen de iç dünyanda Hicreti yaşamış ve· Hicretten anlaşılması gerekeni anlamış olursun. O zaman dünya ve dünya üzerindeki her canlı, senin varlığınla sevinir. Ölümün amnda, belki arş dahi ütrer, herkes sellin için göz yaşı döker. (55 ) Sanki Hz. Peygamber ümmetine <<Anam babam size feda olsun! _Ey ümmetim! (50 ) Ne lialdesiniz? Kur'an nerede? Sünnetim nerede? Size bıraktığım bu iki emaneti ne yaptınız? İs­ lam düşüncesini ne hale getirdiniz?» demektedir. Bu sesi duyan h.icr~ti yaşamakta, hicreti · yaşayan bu sesi duyabilmektedir. Hicreti anlayan günümüz ve İslam düşüncesinde eğitim * müslümanı eğitime konusuna önem verecek eğilecektir. Hicret, Ensar'dan Sa'd · b. Mu az icin Hz. Peygamber «ölümüyle Rahman'ın arşı titremiştir» buyurur: Bk. müslim Terc., VII, 380; işkencelere tahammül icin bk. Hayatü's-Sahabe, ı, 41112 - 495. · (5'8) Hz. Peygamber bu ifadeyi Uhud günü Sa'ct· b. Ebi Vok)kas icin kul('55) lanmıştır. 77 <{Suffe Okulu>> ile bütünleşmiştir. Orada öğretmen ve öğrenci vardır. Öğretmen Hz. Peygamber, öğrenci ashabtır; mazlum muhacirlerdir. Hz. Peyıgaımber'in sadık dostları olan Ensardır; Ebu Hüreyre'dir, Ebu Zer el-Gıfari'dir .. Ömer'dir, Ebu Bekir'clir, Ali'dir, Osman'dır. (Allah onlardan razı olsun.) Suffe semboldür, o dönemde mabed daıhi mekteptir, ev dahi mekteptir ve sokak dahi mekteptir, çarşı - pazar dahi mekteptir. İki ev komşusundan biri bir gün, biri öteki gün Hz. Pey. gamber'in ders halkasina devam etmektedir ve gelişmelerden birbirlerini haberdar etmektedir. Hz. Peyıgamber çoğu defa ca" mide ders anlatmaktadır. Bazan kendi evindedir, soru sorulmuş­ tur ·cevap verirler, bazan kendisi pazarda dır. müslümanların maliarım tartar, ölçer, fiilen yol gösterir, duruma göre pazar dabir mektep olur. Denilebilir ki, Medine döneminde· öğretmen Rasulüllah'tır, geri kalanlar, istisnasız öğrencidir. Ne mutlu öyle öğretmenin öğrencisi olana! Ve sanki İsİarn mekteptir; kimi öğ­ retir, kiıııi öğrenir, üçüncü şık yoktur. İslam düşüncesinde öğ­ renmeyen ve öğretmeyenin yeri yoktur. İşte Hicretin doğurduğu bu canlı eğitim - öğretim dönemin- de ayetler; yazılır, ezberlenir, yaşanır, korunur; hadisler keza ezberlenir, kaydolunur. Görülüyor ki, hicret mekteptir ve ilimdir. Hicrete ·giden yolda ve hicretin meyvelerinde ilim baş köşe yi almaktadır. Bugün İslami · ilimlerden uzaklaşmış, hatta İslarp.i esasları ilm-i hill dairesinde olsun doğru olarak bilemeyen ve İslam düşüncesine gittikçe yabancılaşan bir neslin, Hicreti anlaması nasıl mümkün olacaktır? Bunun için teyiden ·belirtmeliyim ki, Hicret, ilimdir, öğretmen-öğrenci arasındaki hayırlı diyaloğdur. İslam düşüncesi için harcanan mesaidir, çalışmadır, tetkiktir, okumadır, yazmadır: neşirdir. Hasılı, Hicreti anlayan, ilme yönelecektir. İlıne yönelen talebe, Hicreti anlayacaktır. Ve Hicret~, anlayan, bulunduğu müessesede eğitim öğretim faaliyetlerinin verimli geçmesinde en tesirli unsurlardan <biri olacaktır. Hicret,. her sınıf ve meslekteki insam, mesleğini İslamca · ve insanca i cra ya, vazife ve sorumluluklarının ·idtaki içinde çevre ile ilişkilerini sürdürmeye yönelıtirken; ilim talibinden (öğrenciden) talebini aşka, aş­ kım cehde, cehdini çalışmaya dönüştürmesini istemektedir. 78 Muhtelif vesilelerle çok yerde belirttiğim gibi gunumüz Müslümanı Illeret sonrası Medine müslümanları için başarı kaynağı olan şu hususlara riayetle yükümlüdür : 1 - Mabedler (camiler- mescidler) ihya olunacaktır. Mekke döneminde ıtı.üşriklerin gözünün korkusu olan namaz, Medine · dönemiyle beraber cemaatle kılınmaya (camilerde ifa olunmaya) b'aşlamış ve Medine'deki İslam dışı zihniyet mensuplarınin gözünün korkusu olmU§tur. Çünkü cami;· cem.aatı, cemaat rahmeti, rahmet saadeti. kuıvveti, vahdeti temsil etmektedir. Ayrılık ise azaptır. 2 - Mektep Eğitim - öğretim faaliyetleri.. İlim.. Medine döneminde Müslümanların en önemli ibaşarı ve kuvvet kaynaklarından biri olmuştur. Hatırıanacak olursa o dönemde ashab arasında Hadis ve Kur'an'dan bazı bölümleri hiç ezberlememiş olan adeta yok gibidir. Demek ki hepsinin belli nisbetlerde ilme alakası vardır .. İslam dii§üncesi o dönemde sağlam temellere ve sade anlayışlar üzerine oturtulmuştur. Alimler birbirlerini sev· mekte, düşünme hürriyetine sahip bulunmaktadır ve farklı görüşlerinden dolayı kimse birbirini dalalette olmakla suçlamamaktadır; Cemiyet hayatında ce:tll;aat şuuruna sahip aklı başında bir yaşayışı aramak ve gerçekleştirmek.. · Sevıgi, saygı, ilgi, şef­ kat ve adalet üzerine işleyen ilişkilerde yaşayışını sürdüren bir toplum hayatı .. Kard~şlik.. Efendimiz Hazretlerinin Medine'de tesis ettiği kardeşlik, hatırlanmalıdır.. Ondan nasibini alacak kardeşlikler ve sevıgi - say;gı temellerine dayalı ilişki­ leri gerçekletşirmek azmi, illeretten alınacak en önem- . li ibretlerden biri olsa gerektir. Çünkü maalesef günümüz müslümanı birbirine çok acımasız davranmakta ve birbirinin hata- . sını çıkarmak için adeta yarışmakta, kardeşinin eksiğini orada burada yazmaktim, yaymaktan, sergilemekten habis bir zevk duymaktadır .. Bunun önüne geçilmediği müddetçe, onbeşinci değil de, yirmibeşinci Hicret asra ulaşılsa; Hicretin, birbirini sevmeyen ,gaddar ve zalim insanlara kazandıracağı bir fayda olamaz. Hicretin faydaları bir hakk ediş cehdi ve zemini üzerinde elde edilir.. Esbabsız ve zeminsiz hiçbir şey gerçekleşmez .. Hicret zemini, müslümanların birbirini çekiştirip korvaladığı bir sa•ha olamaz .. Böyle bir tarlada hicret ç~çeği açmaz! 3 - 79 4 -· Dini salabet sahibi olmak. Hicret Allah'a en kuvvetli iman ve Rasulüllah'a en sağlam bir bağlanış, Kur'an-ı Kerim'e en tereddütsüz tabi oluş, Sünnete en kuŞkusuz yöneliştir. ibadette ilılas, ·sair arnellerde keza Allah'ın rızasını gözetme k, kullukta hasbilik, samimilik, tevazu, Hicret dönemi müslümanlarının en belirıgin özelliklerindendir.. ·Hicret ışığında günümüz Müslümanı da bu konu etrafında samimi bir durum muhakemesi yapmak mecburiyetindedir. Neticede hatalardan tevbe, müslümanı tertemiz hale getirir ve Hicret ışığında yollarımız aydınlanır. 5 -- Canlı bir cihad aşkı. Hicret dönemi müslümanları, hem . kendi nefisleriyle ve dünya hırslarıyle, hem de Allah'ın ve Rasulü'nün düşmanlarıyle sürekli cihad üzere idiler.. Cihad üzere olabilmek ve mücahidler arasına katılmak, o ·devirde müslürmarilar için en büyük şeref telakkJ olunmakta idi. Günümüzde pek çok cihad yolları vardır. Basında, ilimde, içtimai hayatta İslam ahlakını sevdirmekte, müslümanların birliğini sağlamak­ ta, bütün bunları tanzim edecek ana konumuz olan İslam dü- · şüncesi ile ilgili çalışmalarda cihad, müslümanları beklemektedir.. Cihad denince, sadece cephelerde olan savaş, yani din, devlet, vatan ve millet düşmanlarıyle yapılan silahlı savaşlar akla gelmemelidir. Bugün bir fikri cihaddan, evladımızın terbiyesi, ilmi seviyemizin gelişmesi gibi konularda cihaddan, yani mücadeleden bahsolunabilir ... Kalem, günümüzde !>ir cihad aletidir, rotatifler, gazeteler keza bir cihat aracıdır, keza göze, kulağa hitabeden yayın orıganları (radyo ve televizyon) yönlendirilebilse, en güzel hizmet araçlarından biri ~aline gelebilir. Bir zamanlar televizyonda naklen yayımlanan Ka'be-i Muazzama'daki bir tavaf programının; seyreden küçÜk yaştaki bir yakınım tara-. fından hiç unutulmadığıiıı, nazari planda ne kadar anlatılırsa anlatılsın, ha.fızasmda bu tesirin bırakılainayacağını müşahede' etmiştim. Günümüz müslümanı iyiliğin yayılması; kötülüğe engel olunması çalışmalarına yçı.pş.cağı katkı sayesinde herhalde · bir nebze de oma cilıad etlluş sayılabilir.. Dini kurumların ve ilimierin yaşaması için kurulan Vakıf­ larda, cemiyetlerde görev. almak veya buralara mali yardımlar­ da bulunmak da, mali bir cilıad sayılabilir. Fakir talebeleri · okutmak, keza mali bir cihad sayılır .. İçimize yerleşip kökleşmiş kötü alılakı silip atmaya çalışmak da ahlaki bir cihad telakki olunabilir .. Hasılı, engel olunacak kötülükler ve çoğaltılacak iyi- 80 likler nisbetinde cihadın §ekil, yol ve örnekleri, deği§ecektir.. Bu arada §Unu da ifade etmek gerekir ki, bazı müslümanlar veya Müslümanlığı ilmi bakımdan tanımayan adı Müslüman olup da kalbi, İslami olmayan zihniyetiere köle olanların iddia ettiği gibi cihad, bir kuru kav;ga değildir. Kin ve intikam .gibi süfli hislerin, bu kutsal kavram içinde yeri yoktur. İslam tarihinden anladığımıza göre cephede yürütülen sava§larda bile aske;rler yalnız, sava§an insanlar olarak değil aynı zamanda· mür§idler . olarak eğitilmi§lerdir. Hz: Ömer'in, ordu kuniandanlarını, İslami hükümleri iyi bilenler arasından seçt1ği, orduyakadı ve alimler koyduğu bilinmektedir. Kaldı ki, günilinüzde cemiyet sathında yürütülecek cihad uygtılamalarında «Hikmet ve mev'ize-i hase- · ne yölu, .yani tatlılıkla, yumu§aklıkla insanları dDğru yola davet etme yolu» daima denenecektir. Bir de §Unu hatırlatmak isterim ki; «Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder» denilıni§tir .. Emr bil maruf nehy ani'lmünker ve cihad uygulamaları rastgele, herkesin, her yerde duyduğuyla okuduğuyla yapılacak §eyler değildir. Bunun tarifi vardır, zemini vardır, §artları vardır, ilri:ıi 'vardır. · Müslüman haddin1 bilen insand:r. a.Slına. ermecli.ği §eyi söylemekten, yapmaktan kaçınan kimsedir. Cihad önce insanın kendine yapacağı bir §ey dir.· Ve biz kendi içimizdeki noksanların giderilmesi, §er-· lerimizin silinmesi, hayıtlarımızın artırılması için, nefsimizle cihad etmeliyiz. Bu en büyük cihaddır .. Ama §Unu da üzülerek itiraf edelim ki, çoğumuz kendi eksiğimizi hiÇ görmeyerek, hep başkalarıyle uğra§ırız ve buna da cihad adını veririz.. Aslında bu yaptığımızın cihadla uzaktan yakından alakası yoktur. Bu yaptığımız bizim kendi hatalı bir tarafımızdır ve belki bu hatamızı ıgidermek için bir .gayrete gelse k, i§te cihad yoluna ilk. doğ ru adımı atmış oluruz. SÖZÜN KISASI; . Akabe;' Allah'a dönüş, Peygambere bağlar.ış,· kötulüklen;len ' vazgeçip, ·§erlerden kaçış, hayırlara koşu§ ve İslam'a hizmet için verilmiş bir .anddır, taahhüddür, bey'attır; Medineli müslümanların gönülden gönüle uzattıkları tesanüd ve davet köprüsüdür, kardeşlik çağrısıdir, Hakka sahip oluş çığlığıdır, batıla karşı çıkış haykırı§ıdr; Akabe, Allah ve Rasulüne bağlılık ve Nebiyy-i Muhterem (S.A.V.). Hazretlerinin her tehlike karşısında 81 / korunması namus sözüdür, Akabe, Rasulüllah'ın önderliğinde Evs~Hazreç ve Muhacirftn kardeşliğine atılan imzadır; Akabe, müşriklerin korkusu, :mü'minlerin sevincidir ve Akabe'nin mesajı <illirbirinize hased etmeyin, · sırt çevirmeyin, 'kardeş oİun düşmanlarınız k-orksun! Birbirinize sımsıkı sanlın · küfr ceph~si sarsılsın» dır. icin verilmiş * Hicret, mabeddir, cemaattır, Ak.abe'de temeli ·liğin çiçeğidir. meyvesidir. atılan kardeş·· verilen söze sadakattır; Hicret teşkilfıt- · tır, müe?seseleşmedir, devlettir, :kanuridur,. nizamdır. Hicret iktisaddır, ekonomidir, çarşı - pazar· bereketinin kaynçığıdır, helal ve harama riayetin şaşmaz terazisidir. Hicret, mü'min için takvadır, kafir için korkudur, tehdittir. Hicret, sevgidir, kin ve intikam duygularından arınmadır, a~ımadır şefkattir, aftır, müsamahadır. Hicret, dostluktur, :umuttur, şevktir, azimdir, cesa~ ret~ir. Hicret. cihaddır. Hicret, mü'minin nefsine verdiği savaşın adıdır. Bu ·manada' cihad-ı ekberdir. Hicret zaferdir. Hicret.·ir· şaddır, tebliğdir, derstir, ilimdir, mekteptir, medresedir. Hicret, . nizamdır, mesuliyettir, vazifedir, yükünilülüktür. Hicret, kahra· ma_nlıktıi, hi~ye değil gerçekıtir. Hicret edebtir. nezakettir, in·· celiktir. Hieret., saygıdır, itaattir; disiplindir. Hicret hamiyyet· tir, .gayrettir, azimdir, Hicret berekettir: Hicret isardır, sehavet' tir, cömertliktir, yardım severliktir. Hicret, devlette · süreklilik, müesseseleŞmede becerikliliktir, hayat nizarnı olarak insan ha· yatma İslam'ın bir gÜneş gibi doğmasıdır. · Hicret ahde vefadır, Hicret anlamak İslam'ın yükseliŞ sırHırına vakıf olmak demektir. Ve İslam'ı iyi anlayan, .hicreti iyi kaTI-ayan demektir. İsftm'ı.iyi anlamak için herhalde hicret olayıin ruhlarıli derinliklerinde tefekkür ve tahlil ile hatırlamak gerekir. Bu yapılırsa, Müslüman, hiç kimseye tanetmeden kendi. Vicdanını kötülükler· den tasfiyeye, sonra· da insanlığa fazilet örneklerini · sunmaya, , . hayırları yaymaya, iyilikleri çoğaltnlaya, kötülüklere ve kötülere engel olmaya yönelmeyi ·başaracaktır. Ve bu başarının sır ları hicr.ette gizlidir. .Hicret her çağdaki İslami başarılarm temelin. . deki imiadır, başarı sırlarının fihristidir. 82 * ' ' ' Hicret, Mekke'deki'bir avuç müslümanın her türlü işkence· . ye göğüs ger~rek ve çetin imtihanlardan başarı ile geçerek İs· lam'ın zafer günlerine doğru açılmasıdır. Hicret, Allah Teala'· nın dinini ihlasla kucaklayan dost gönüllerin, tani bir işbirliği içinde doğup büyüdüikieri öz yurtlarını Allah rızası ·için terket· melerinin hüzünlü hadisesidir. Fakat bu hüzünlü olay, ileride sevince dönüşecek, günün birinde yurtlarından kovulçın mazlum müslümanlar, galip ve muzq.ffer olarak tekrar yurtlarına döne· · bilecekler, kovuldukları vatanlarının din kuvveti ile fatihi ola· caklardır._ Kendilerıne vaktiyle her türlü eziyeti reva görenler ise, rezil ve rüsvay olacaklardır. Hicret, en güzel ve emsalsiz, fedakarlık tablı;ılarının işlendiği · yaşandığı ve en zengin kardeş· · lik, qostluk ilişkilerinin, medeni terakki ve teali vesilelerinin .tesis olunduğu, her yüz yıldaki müslümanların ib ret alabiltıce· ğ·i. tazeliğini koruyan - yaşayan büyük bir- olaydır. Ve Hicret, İslam'ın başarı ufuklarına doğru kana..tlanmasının arifesi, istik· balin muhteşem zafer günlerindeki her başarıya atılmış ilahi bir mühürdür. Zira hicretten sonraki her başarıda onu yaşayan· ların ·kalplerindeki fedakarlık vefakarlı-k ruhunun tesirleri ve izleri vardır. Günümüz müslümanı bu iz ve tesirleri arayıp bulmayı kendisine en önemli vazife sayİnalıdır~ SON 83