MARTIN EDEN, İNSANLIĞIN EL KİTABI/Jack LONDON Bazen hepimiz çok büyük hayallerimiz ve arzularımız olduğuna kendimizi inandırırız. Bunlar için yapabileceğimiz her şeyi yaptığımızı sanırız, hayallerimizi gerçekleştiremediğimiz için kendimizi değil etrafımızdaki dünyayı, düzeni ve insanları suçlu buluruz hep. Arzularımızın peşinden koşmamak için kuralları ve alışkanlıkları bahane edip elimizde kalan tek şey pişmanlık oluncaya kadar da bu cahilce fikrin ardına saklayıp gerçeklerden korunuruz. Elbette herkes son durağa kadar bekleyemez etrafına bakınmadan, göz ucuyla da olsa gerçekleri görmeden. Eğer bu yazıyı okuyorsanız arzuları ve hayalleri için kuralları altüst eden bir adamın –Martin Eden’in- hikâyesine doğru çekiliyorsunuz demektir. Martin Eden, Jack London’ın 1909 yılında yazdığı Künstlerroman tarzının başarılı bir örneğidir. Dışarıdan bakıldığında kitap Martin Eden isimli bir denizcinin Ruth Morse isimli, statüsü kendisinden yüksek bir bayana aşkıyla başlar. Bu güzel bayanın ailesinin gözünde değer kazanmak ve sevdiği kadının yanında küçük düşmemek için başladığı okuma süreci sonraları onu başka bir aşka doğru sürükler. Bir süre sonra kalbinde yer eden tek şey yazma aşkı olur. O andan sonra ise ne eski aşkı Ruth ne işi ne de yaşadığı hayat anlamlıdır Martin Eden için. Para, şöhret ve daha yüksek bir sınıf için girdiği bu iş başarıyla beraber sonunu da getirir genç kahramanımızın ve roman okyanusun serin sularında mutlak bir sona ulaşır. Eğer sadece dışarıdan bakmazsak ve gerçekten okursak ne görürüz sorusunun cevabı ise bize bambaşka bir romanın kapılarını açıyor. Çoğu insan sosyal sınıfların arasındaki uçurumları, toplumun mekaniklerinin gerçek yüzünü, somut bir aşkın zaman içerisinde soyut bir aşka dönüşmesi ya da sosyalizmle bireyselliğin çarpışmalarını görebilir fakat ben bu kitabı okuduğumda bir savaş gördüm: şartlarla hayallerin savaşı. Bana göre Martin Eden kitabın başından sonuna dek çoğu insanın başa çıkamayacağı bir savaş veriyor. Benim açımdan kitaba bakarsanız kitap açıkça iki bölümden oluşuyor. Fakat bu iki bölümden de önce, Martin Eden’in verdiği savaşların ilk örneği Ruth ile tanışmadan önce karşımıza çıkıyor. Tablolara olan ilgisi ve onlara kattığı yorumlar onun kendi sınıfındaki çoğu insandan farkını ilk sayfalarda gösteriyor bize. İlk sayfalardaki bu yağlı boya tablosuna sadece bir resim olarak bakmaması ve bunu estetik olarak değerlendirmesi onun toplumun mekaniklerine karşı çıktığını yani sadece yemek ve bedensel zevkler peşinde koşmayıp daha çok aristokrat sınıfın ilgilendiği zevklerden de anladığını gösteriyor. Kitabın ilk bölümünde ise Ruth’a ulaşmanın imkânsız olduğuna inanmasına rağmen kendini ona ve ailesine kabul ettirmek amacıyla girdiği zorlu mücadele ise sadece kendi sınıfında değil nerdeyse hiçbir insanda bulunmayan kısacası dünya dışı bir özellik. Bana göre insanların asıl anlaması gereken kısım ikinci bölüm. Çünkü oradaki savaş çoğu insanın hayal etmekten bile korktuğu türden: hayaller için verilen savaş. Bu iş ilk başka ona sadece para ve sevdiği kadını kazanmak için bir yol gibi gözükse de bir tutkuya dönüşmesi ve hayatında önemli bir yer etmesi çoğu insanın hayatında olabilecek bir olay. Onu farklı kılan ise yazmak için sadece soğuğu ya da işsizliği değil ölümü bile göze alması, yazmak uğruna her türlü acıya göğüs germesi. Yazılarının yayınlanmamasının onu yoldan çıkarmasına izin vermeden mücadelesine devam etmesi ve başarıya ulaşma olasılığının ne kadar az olduğunu bilmesine rağmen eski denizci hayatına dönmeyi reddetmesi onu insanlığın ihtiyaç duyduğu bir emsal yapıyor. Kitabın sonu ise tahmin edilebilir olmasına rağmen yine de hayal kırıklığına uğrattı beni. Martin Eden’in edindiği bilginin ve deneyimin yükünü taşıyamaması ve insanlığa olan inancını kaybetmesi onu zayıflıkları olan ve savaşma arzusunu kaybetmiş sıradan bir insana çeviriyor. Her ne kadar bu ölüm bir insanın değil bireyselliğin ölümü olarak gösterilse de bana göre dünyada var olması gereken insanlığın ve azmin ölümü. Bu yüzden de bu kitabı okumak isteyenlere bir tavsiye vermek istiyorum. Kitabınızdan son iki yaprağı yırtın atın. Kitabın bütünlüğü bozulabilir ama mükemmel insan kavramı kafanızda daha iyi kalacaktır. H. Merve Arslan