SUMMARY

advertisement
SANAT SINIFLAMASI VE TOPLUMSAL ÇEVRE ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
CLASİFİCATİON OF ART AND THE EFFECT ON SOCIAL ENVİRONMENT
Dr. Özand GÖNÜLAL
ÖZET
Sanat ile toplum arasındaki ilişkinin doğru biçimde gerçekleşmesinin temelinde, sanat
olgusunun doğru tanınması yatmaktadır. Bunun gerçekleşebilmesinin yolu ise doğru sanat
sınıflamasının yapılmasıdır.
İnsanlık tarihi ile yaşıt olduğu söylenen sanatın sorgulanmaya başlaması, günümüzden
2500 yıl öncesine dayanmaktadır.Bilgi teorisinin yöntemleri ile gerçekleştirilen kategorik
yaklaşımlar sanat olgusun içerisine “gelişme” ifadesini de sokmuştur. Sürekliliğin, gelişmeyi
içeren bir sonucu ortaya çıkarmasını bekleyen bilim için “gelişme” ifadesi doğaldır. Sanat ise
görme, sezme ve yaratma şeklinde gerçekleşmektedir. Bu çerçevede, bilimsel disiplin içinde
kavranılan şey genel, sanatta ise kavranılan tamamen özel ve bireyseldir
Sınıflandırma, sanatın kendisi ile değil, varoluş boyutu ile ilgilidir. Sanatın tanımı
içerisindeki varoluş ifadesi, varetmeyi içermektedir. Varetme; devingen süreç içerisindeki insan
ile ilişkilidir. İnsan bu süreç içinde yüksek benliğini varetmek amacıyla farklı yollar
izlemektedir. Sınıflandırılması gereken Var Etme Yolları’dır. Bilgi teorisi çerçevesinde bir
sınıflandırma ancak şöyle yapılabilir; (1) yüzeyde var etme, (2) hacimle var etme, (3) sesle var
etme, (4) sözle var etme ve (5) bedenle var etme.
Anahtar Sözcükler: Sanat, Sınıflama, Varetme, Yüksek Benlik, Toplum.
SUMMARY
We should accept that, since the ancient times there have been a big effort to understand
and describe what the art is. But since Platon and Aristo, in spite of the changes in art in 2500
years period of time, it is a very big problem to continue on being conservative on using the same
classifying method of the ancient times. This conservative mood should be left behind whish
causes to evaluate and understand the crafts as an art matter and makes a bad effect on the
general estethical values of the society.
Especially the dominance of the degenerate culture in today’s Turkey is showing the
necessity of building the definition and classification of the art again.
Starting from this necessity, it’s been thought to descibe and classify the art matter as
follows: Art is the existence of the high personality in another dimension. This existence happens
in a period of time and by the help of an object. Art classification is; 1. To create on surface, 2.
To create by using the volume (three dimensions), 3. To create by using the sounds, 4. To create
by using the words, 5. To create by using the body.
Key Words : Art, To Create, Clasification, Social, Environment.
Bu çalışma kapsamında, sanatın tanımlanması ve sanatın toplum ile olan ilişkisinin
tartışılması, amaçlanmamıştır. Bu konu sanat sosyolojisi çerçevesinde bir çok kez değişik
platformlarda tartışılmış ve bir çok yayınla ortaya konmuştur. “Sanat sanat içindir” ya da
“sanat toplum içindir” düşünceleri üzerine uzun yıllar önemli tartışmalar yapılmıştır.
Ancak, tüm bu tartışmalar yapılırken, diğer yandan “sanat sınıflaması” konusunda da
önemli düşünceler ortaya çıkmıştır. Sanat ile toplum arasındaki ilişkinin doğru bir biçimde
gerçekleşmesinin temelinde, doğru bir sanat sınıflaması yatmaktadır. Çünkü doğru bir biçimde
yapılan sınıflamalar, sanatın toplum tarafından doğru tanınmasını ve toplumun sanattan
gerektiği gibi yararlanmasını sağlayacaktır. Dolayısıyla, bu makale çerçevesinde öncelikle bu
güne kadar yapılmış sanat sınıflamaları ve toplumun sanatla olan ilişkisinde yanlış sınıflamalar
nedeniyle doğacak sorunların neler olabileceği, doğru sınıflamanın nasıl yapılması gerektiği
tartışılacak ve örnek bir sınıflama ortaya konulacaktır.
Yaşamın içinden çıkan bir insan etkinliği olarak sanatın, insanlıkla yaşıt olduğu
söylenmektedir. Ancak sanatın bir olgu olarak farkına varılması, tanımlama ve tanıma süreci ise
Platon ile birlikte yaklaşık 2500 yıl öncesine dayanmaktadır. Platon’ dan itibaren birçok
kültürden farklı disiplin ve kesimlerden sanatın tanımlaması ve sınıflandırılması konusunda
birçok düşünce üretilmiştir.
Bu doğrultuda yapılan kategorik yaklaşımların temelini, bilgi teorisi yöntemleri
oluşturmaktadır. Antik dönemden itibaren bilgi teorisinin yöntemleri ile gerçekleştirilen sanatı
anlama ve tanıma çabaları bilimsel tavra ait olan “gelişme” ifadesinin sanat için kullanılmasına
neden olmuştur. Sürekliliğin, gelişmeyi içeren bir sonucu ortaya çıkarmasını bekleyen bilim için
“gelişme” ifadesi doğaldır. Çünkü bilim içinde, insan ile nesne arasındaki ilişki ve süreç; algı,
gözlem, deneme ve sınama olarak gerçekleşirken; Sanat içinde görme, sezme ve yaratma
şeklinde gerçekleşmektedir. Bu çerçevede, bilimsel disiplin içinde kavranılan şey genel, sanatta
ise kavranılan tamamen özel ve bireyseldir.
Sanatın tanımlanması ve sınıflandırılması sorunu; ne sanatın ne de sanatçının
sorunudur. Bu sorun, Platon’dan bu yana tarihsel süreç içerisinde gelişen, felsefe, sosyoloji,
psikoloji ve sanat tarihi gibi bilimlerin kendi disiplinleri çerçevesinde ortaya koydukları bir
sorun olmuştur.
Sanatı inceleyen bilimlerin her biri, sanatın unsurlarından, yani sanatçı, sanat eseri ya
da alıcıdan birini seçerek incelemişlerdir. Örneğin, sanatçı psikoloji biliminin, sanat eseri sanat
tarihi ve felsefenin, alıcı ise sosyoloji biliminin incelemek üzere seçtiği sanata ilişkin unsurlardır.
Ancak bu bilimsel disiplinlerin, incelemek üzere seçtikleri sanata ilişkin unsurlardan
hareketle sanatı tanımlamaya çalışmalarına karşın, ortak bir tanımda buluşamadıkları
görülmektedir. Bunun nedeni, her disiplinin kendi bakış açısından bir tanımlamayı ortaya
koymasıdır. Dolayısıyla, sanatın tanımlanmasında ortaya çıkan bu karışıklık sanat sınıflaması
ile ilgili sorunlar yarattığı gibi, sanatı doğru tanımaya ihtiyaçları olan toplum bireyleri üzerinde
de olumsuz etkilerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu aşamada, sanatın tanımlanması
görevinin; sanatı inceleyen farklı bilimsel disiplinler yerine, bu disiplinlerin incelemeleri
sonrasında ortaya koyduğu verileri senteze ulaştıran yöntemleri geliştirebilecek ve bu sentez
çerçevesinde sanatın tanımlamasını yapabilecek; ortak bir disipline verilmesi gerektiği
düşünülmektedir. Bu disiplin Sanat Teorisi olmalıdır.
Henüz yeterince farkedilmeyen Sanat Teorisi dünyada ve Türkiye’de yeni yeni yerine
oturmaktadır. Ancak, bu güne kadar yukarıda sözünü ettiğimiz bilimsel disiplinlerin, anlayışları
çerçevesinde farklı yaklaşımlar sergilemeleri nedeniyle sanat tanımlarında olduğu gibi sanat
sınıflamalarında da çeşitlilik yaşanmaktadır.
Tarihsel süreç içerisinde sanat sınıflaması konusunda ilk adım Antik dönemde
Aristoteles (İ.Ö 384–İ. Ö. 327) tarafından atılmıştır. Aristotales, mimesis kuramı çerçevesinde
taklit aracı olarak sanatı:
a) figüratif sanatlar (renk, çizgi, figür)
b) müzik (armoni, ritm, söz sanatları)
c) dans (ritmik hareket sanatı); olmak üzere üçe ayırmaktadır.
Antik dönemde ortaya çıkan bu sanat sınıflamasının temel amacı, insan tarafından
yapılanı doğal olandan ayırmaktır. Ancak yarar amacı taşıyan nesneler ile hiç bir şekilde çıkar
gözetmeksizin yalnızca hoşlanmak amacıyla seyredilmek üzere üretilen nesneleri birbirinden
ayırmak için rönesans döneminde başlayan çaba, 18. Yüzyılda “güzel sanatlar” ifadesi ile temel
bir ayrıma ulaşmıştır. Burada ortaya konulan çaba antik dönemden farklı olarak, sanat ile
zanaat ifadesinin karşılığı olan uygulamaları ve bu uygulamalar sonrasında ortaya çıkacak
nesneleri birbirinden ayırmaktır. Bu bağlamda Kant ve Hegel sanat adına yaşanacak sürecin
temelinde özgürlük bulunduğunu vurgulamaktadır.
Buradan da anlaşılacağı gibi sanat, özgürlüğü kısıtlayacak hiç bir sınırı kabul edemez.
Önceden belirlenmiş herhangi bir işlev yada amaç, sanatsal süreç içerisinde üretilen sanat
nesnesi açısından baskı oluşturmaktadır. Dolayısıyla baskı altında yaşanan süreci sanat olarak
adlandıramayız.
Bu anlayış çerçevesinde sanatı şöyle tanımlayabiliriz: “Sanat, insanın yüksek benliğinin
devingen bir süreç sonrasında bir başka boyutta varolmasıdır. Bu varoluşun göstergesi sanat
nesnesidir.”
Böyle bir tanımdan sonra, Nilgün Kırcıoğlu’nun “sanat yalnızca yapılır. O, ancak
yapıldıktan sonra bir şeydir” saptamasını dikkatle ele almak gerekmektedir.
Buna göre sanat; nesnesi olduğu için vardır. Nesnesi yoksa, yoktur. Bu nedenle
yapılacak sınıflamanın nesnenin özelliklerinden hareketle yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla
ilgili her türlü unsurdan söz etmenin temelinde sanat nesnesi yatmaktadır. Yani bir ressam,
heykeltıraş ya da bestekarın sanatçı kimliğini kazanabilmesi için, yaptığı nesnenin, sanat nesnesi
özelliğini taşıması gerekmektedir.
Ayrıca mimesten Kathersis’e, kavramsallaşmış içerikten günümüze ulaşan sanata ilişkin
söylemlerin temelinde sanat nesnesi yatmaktadır. Bu nedenle yapılacak bir sanat sınıflamasında
sanat nesnesi ile özelliklerinin temel alınması gerekmektedir.
Ancak bugüne kadar yapılan bir çok sanat sınıflamasında sanat nesnesinin temel
özellikleri yerine farklı noktalardan hareketle sınıflama yapılmaya çalışılmıştır.
Örneğin Nejat Bozkurt kitabında; aşağıdaki gibi bir sınıflama gerçekleştirmiştir.
1) Görsel Sanatlar: Resim, Heykel, Mimarlık
2) İşitsel Sanatlar: Şiir, Müzik ve Söz sanatlarıdır.
Buradaki ayrımda, temelini Platon’da bulabileceğimiz bir yaklaşım sergilenmiştir.
Platon’a göre güzellik, kaynağını “görmede ve işitmede” bulan hoş olanın bir kısmıdır.
Sanat sınıflamalarının geleneksel bir biçimi de, şiir, öykü ve romanı “yazın sanatlar” ;
resim ve heykeli “görsel sanatlar”;tiyatro,dans,bale,opera ve pandomimi “sahne sanatları”
şeklinde yapılan ayrımlama ile gerçekleştirilmektedir.
Selçuk Mülayim’in yapmış olduğu sınıflandırmada ise daha farklı bir yaklaşım ortaya
çıkmaktadır. Burada sanat öncelikle: Güzel Sanatlar, Endüstriyel Sanatlar ve Karma Sanatlar
olmak üzere üçe ayrılmıştır. Ayrıca; Güzel Sanatlar; plastik sanatlar (mimari, heykel,
kabartma, resim, minyatür ve süsleme), fonetik Sanatlar (şiir, müzik), ritmik sanatları (tiyatro,
pandomim); Endüstriyel Sanatlar, duvarcılık, dokumacılık, marangozculuk, demircilik v.b.
zanaatları; Karma Sanatlar ise sinema, opera, fotoğraf ve dansı kapsamaktadır.
Diğer yandan, Ayla Ersoy farklı ifadeler ile benzer sonuçlar ortaya koyan sanat
sınıflamasını şöyle yapmıştır.
1) Maddeye biçim veren plastik sanatlar: Mimari, resim, heykel, kabartma; plastik
sanatlar göze hitap ettiği için görsel sanatlar,
2) Ses ve söze biçim veren fonetik sanatlar: Edebiyat ve müzik sanatlarını kapsar. Daha
çok kulağa hitap ettiği için işitsel sanatlar,
3) Harekete biçim veren ritmik sanatlar: Dans, bale ve sportif oyunlardan oluşmaktadır.
Yukarıda verilen sanat sınıflamalarını çoğaltmak mümkündür. Ancak bir başka sorun,
bir çok sanat tarihi kitabında bölüm başlığı olarak kullanılan sanat sınıflaması unsurlarında
bulunmaktadır. Örneğin, “plastik sanatlarda” Düzen Sorunları ya da “Heykel Sanatı” “Resim
Sanatı” “Çini ve Seramik Sanatı” “Sinema Sanatı” “Seramik Sanatı” “Resim ve Heykel
Sanatları” “Heykel Sanatına Geçerken” “Maden Sanatı” “Halı Sanatı”, “Minyatür Sanatı”
“Hat Sanatı” “Maden Sanatı” gibi.
Sanat tarihi biliminin kendi disiplini çerçevesinde ortaya koyduğu yaklaşım, Sanat
olgusunun toplum bireyleri tarafından tanınması konusunda
tahribat oluşturmaktadır. Bu
tahribat sonucunda, “Mutlu Olma Sanatı”; “Sevme Sanatı”, “Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı”,
“Yönetim Sanatı” v.b. gibi çalışmalarda olduğu gibi bir işin iyi yapılabilirliğini sanat olarak
niteleyen kitap isimleri karşımıza çıkmaktadır.
Sanatın ne olduğu, sanatın sınıflandırması v.b. konular ne toplumun ne de sanatçının
sorunu değildir. Ancak, bilgi teorisi çerçevesinde hareket ederek sanatı inceleyen bilimler belli
kalıplar ortaya koymaktadır. Bu kalıplar hem toplum bireyleri hem de sanatçılar üzerinde
olumsuz etkiler oluşmaktadır. Toplum bireyleri, sanatı inceleyen bilimlerin ortaya koyduğu
veriler ve bu veriler çerçevesinde yapılan sanat sınıflamaları ile sanat olarak nitelenen şeyleri
tanır. Bu tanıma, ‘değer’ olanı bilmeye neden olur ve bu şekilde değer olanı bilecek olan
bireyler, bu ‘değeri’ yaşamlarına dahil edeceklerdir. Diğer yandan sanatçılar üzerinde baskı
oluşacak ve bu baskı sınırlılık getirecektir. Sanatın yapısına aykırı olan sınırlılık nedeniyle
sanatın sahip olduğu ifade zenginliğinden habersiz olunacağından, sanatçı şartlanmışlıktan
kurtulamayacağı için yüksek benliğe ulaşılması mümkün olmayacaktır.
Sanatı inceleyen bir çok bilim içerisinde salt nesneyi temel alarak sanatı kavramaya
çalışan “Sanat Tarihi’dir.” Sanat Tarihi de diğer bilimler gibi genel ve tipik olanı
kavramaktadır. Dolayısıyla bir genelleme ve tiplemeyi ortaya koymaktadır.Buna göre, nesnesi
resim olan bir süreci RESİM SANATI olarak adlandırmaktadır. Böyle bir ayrımlama; üretilen
her resmin sanat eseri; bu nesneyi üreten her ressamın da sanatçı olarak algılanmasına neden
olmaktadır.
Böyle bir yaklaşımın ortaya koyduğu çarpık anlayışın örneklerini yayın organlarında,
broşürlerde ya da kataloglarda görebiliyoruz. Bugün sayıları oldukça fazla olan galerilerde
açılan her sergi sahibi, bu sergilerle ilgili haber yazılarında, broşür ve kataloglarda sanatçı
olarak tanıtılmakta ve sergilenen her nesne sanat eseri olarak nitelenmektedir.
Diğer yandan önemli bir başka sorun “Seramik Sanatı” ifadesi ile yapılan ayrımda
yaşanmaktadır. Böyle bir ayrımın NESNESİ dahi yoktur. Yani seramik bir nesnenin adı
değildir. Sadece bir nesnenin üretilmesi sürecinde kullanılan tekniklerin genel adıdır.
Dolayısıyla “Resim Sanatı”, “Heykel Sanatı”, v.b. ayrımlar nasıl yanlış ise “Seramik Sanatı”
ayrımı da yanlıştır. Çünkü bu teknikle üretilen her nesnenin sanat nesnesi ve bu tekniği her
uygulayanın da sanatçı olarak algılanmasına neden olacaktır. “Maden Sanatı” ayrımı da
malzemeden hareketle yapılan yanlış bir ayrım ifadesidir.
Burada olduğu gibi, kullanılma amacı, hammadde ve teknikten hareketle yapılan
sınıflamanın nedenini materyalist sanat yönteminde bulmamız mümkündür. Materyalist sanat
yöntemine göre ilkel bir sanat yapıtı, kullanılma amacı, hammadde ve teknikten oluşan üç
etkenin ürünüdür. Bunları temel alarak sanat sınıflamasının yapılması ile, “sanat” kelimesi, iyi
yapabilirlik ifadesi ile özdeş hale gelmektedir. Yani herhangi bir işin yada nesnenin iyi
yapılabilmesine “sanat” nitelemesi yapılmaktadır. Böyle olunca “SANAT” olgusunun ifadesini
bulduğu eylem ya da nesnenin ne olduğu konusunda karışıklık ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla
bu karışıklığın ortadan kalkması için öncelikle, kullanım amacını, hammaddeyi ya da tekniği
temel alarak yapılacak sanat sınıflamasından kurtulmamız gerekecektir. Çünkü bu üç unsur
sanat olarak adlandırılan sürecin ikincil, üçüncül etkenleridir. Bu nedenle sanatçının seçimi
olan birincil etkeni ortaya çıkarıp, bunları temel alarak sınıflamanın yapılması gerekmektedir
Yukarıda aktarılmaya çalışılan sanat sınıflama çabalarının, toplum bireyleri üzerinde,
sanatın tanınması konusunda oluşacak olumsuz etkilerin temel nedeni olduğu düşünülmektedir.
Toplumumuzun bugünkü durumu, olumsuz etkiler sonrasında ortaya çıkan yapının açık
örneğini oluşturmaktadır.
Sanatı sınıflamaya çalışan bilimsel disiplinler, gerçek yanlışı sanatı sınıflamaya
çalışarak yapmışlardır. Bilgi teorisi çerçevesinde ele aldıkları “Sanat”ın olgu olduğunu gözardı
etmişlerdir. Bu nedenle, olgu olan sanat, bilgi teorisi çerçevesinde ele alındığında nesnel
gerçeklik boyutunda algılanmaktadır. Buradan hareketle “sanat yapmak” ya da “sanatı almak”
gibi ifadelerle ilişkilendirilen sanatın, toplum bireyleri tarafından tanınması konusunda sorun
yaşanmaktadır. Dolayısıyla, sanatı sınıflama çabasından vazgeçmemiz gerekmektedir. Bu
çabalar devam ettiği sürece, bugün bir çok üniversitede fakülte adı olarak kullanılan “Güzel
Sanatlar” ifadesi, yanlış olmasına rağmen kullanılmaya devam edecektir.
Sınıflandırma, sanatın kendisi ile değil, varoluş boyutu ile ilgilidir. Sanatın tanımı
içerisindeki varoluş ifadesi, varetmeyi içermektedir. Varetme; devingen süreç içerisindeki insan
ile ilişkilidir. İnsan bu süreç içinde yüksek benliğini varetmek amacıyla farklı yollar
izlemektedir. Sınıflandırılması gereken Var Etme Yolları’dır. Bilgi teorisi çerçevesinde
yapılacak bir sınıflandırma ancak şöyle yapılabilir: (1) Yüzeyde Var etme, (2) Hacimle Var
etme, (3) Sesle Var etme, (4) Sözle Var etme ve (5) Bedenle Var etme.
Yapılan bu sınıflama ile ortaya konulan var etme yollarının her birinde kendine özgü
yöntem, teknik ve malzeme kullanmaktadır. Her yolda yaşanan var etme süreçleri sonrasında o
yola özgü bir nesne ortaya çıkmaktadır.
Bu aşamada şunu belirtmek gerekmektedir. Yukarıda “sanat sınır kabul etmez”
demiştik. Yapılan bu sınıflamada sınır olup olmadığı konusu şüphe oluşturabilir. Ancak
sınıflama sırasında temel alınan unsurları ‘var etme’ sürecine girmeden önce sanatçı
seçmektedir. Bu seçimi yapmadan önce sanatçı en iyi süreci ve bu süreç sonunda ulaşılacağı
sonucu kestirmiş olmalıdır. Belki süreç içerisinde bir çok sorunla karşılaşabilir ama bunları
aşmak zorundadır. Dolayısıyla sanata ilişkin her süreçte, inanç ile şüphe arasındaki diyalektik
ilişki yaşanmalıdır. Bu durum yaratmanın temel paradoksudur. Sonuç olarak sanata ilişkin var
etme süreci yaşayan sanatçı, sürecin başından itibaren özgürdür.
1. Yüzeyde Var etme
Sanatçı, yüksek benliğini var etme sürecini yüzeyde gerçekleştirmektedir. Nesnesi iki
boyutludur. Bu biçimde ortaya çıkan nesne, genel geçer adıyla Resim, bunu yapan da Ressam
olarak anılmaktadır.
Yüzeyde var etme olarak ayrımlanan bu sürecin yaşandığı yüzeyler çeşitlenmektedir.
a) Doğal yüzeyler: Mağara duvarları, kaya yüzeyleri gibi
b) Yapıların yüzeyleri: İç cepheler, örtü elemanları, geçiş elemanları, kemer içleri, dış
cepheler ve çeşitli mimari unsurlar
c) Kullanım Eşyalarının yüzeyleri: Halı, kilim, dolap, masa, seramik teknikleriyle
üretilmiş çeşitli kaplar v.b.
d) Özel olarak yaratılmış yüzeyler: ahşap, tuval, cam, gümüş nitrat alaşımlı yüzeyler
(fotoğraf)
Yüzeyde var etme süreci için seçilmiş yüzeylerde, fresko, mozaik, yağlıboya, suluboya,
serigrofi, litografi, sıraltı boyama, sırüstü boyama, dokuma, v.b. teknikler kullanılmaktadır.
2. Hacimle Var etme
Sanatçı, yüksek benliğini var etme sürecini hacimle gerçekleştirmektedir. Nesnesi üç
boyutludur.
Hacimle
gerçekleştirilen
bu
var
etme
süreci
iki
farklı
uygulama
ile
oluşturulmaktadır.
a) Hacmin biçimlendirilmesi
b) Hacmin yaratılması
a) Hacmin biçimlendirilmesi: Sanatçı, yüksek benliğini var etme sürecini hacmin
biçimlendirilmesi yoluyla ortaya koyarken genellikle, doğada hazır olarak bulunan toprak,
maden, ağaç yada farklı teknolojilerle üretilmiş malzemeleri kullanmaktadır. Bu şekilde
biçimlenen nesneler Heykel, bunu yapan da Heykeltıraş olarak anılmaktadır.
b) Hacmin yaratılması: Yüksek benliğini var etme sürecini hacmin yaratılması yoluyla
yaşayan sanatçının, bir anlamda sınırsızlığı sınırlaması eylemidir. Bu gün için bilinen sınırsızlık
uzay olarak adlandırılmaktadır. Dolayısıyla uzayın sınırlanması yani mekan yaratma tavrıdır.
Hacmin yaratılması konusunda temel unsur sınırdır. Ancak burada sınır sanatçının üretme
sürecindeki bir sınır değildir. Hacmin yaratılmasında kullanılan bu sınırlayıcılar eylemsel,
psikolojik ve niteleyici olmak üzere üç gruba ayrılmaktadır.
Bu tavır genel geçer adıyla mimari, yapanı ise Mimar olarak anılmaktadır.
3. Sesle Var etme
Temel unsur ses’tir. Sanatçı yüksek benliğini var etme sürecinde, kendi sesini kullandığı
gibi bir çok nesne aracılığıyla çıkan sesleri de kullanmaktadır. Genel geçer adıyla bu müzik
olarak anılmaktadır
4. Sözle Var etme
Temel unsur söz’dür. Bu süreçte iletişimi sağlayan dilin unsurları sözler, belli düzenlerle
kurgulanmaktadır. Yazın (edebiyat) olarak anılan bu sanatı ortaya koyan ise yazar olarak
anılmaktadır.
5. Bedenle Var etme
Temel unsur insan vücududur. Bu süreç içerisinde insan kendi vücudunu evrensel ya da
yöresel kültürün yüklediği anlamlar çerçevesinde biçimlendirerek oluşturduğu bir bütünü
sunmaktadır. Genel geçer adıyla bu sanat mim olarak anılmaktadır
Sonuç olarak, bu makale çerçevesinde gerçekleştirilen eleştirel yaklaşım ve sonrasında
yapılan sanat sınıflaması denemesi; bu konuda yaşanan karmaşa ve bu nedenle sanata ilişkin
değerlerin yıpranması tehlikesinden kaynaklanan bir tedirginlik sonucunda ortaya çıkmıştır. Ne
sanatın, ne sanat eserinin ne de sanatçının sınıflandırmaya ilişkin problemi yoktur. Bu sorun
sanatı ve sanat yapıtlarını başkalarına anlatacakların sorunudur.
KAYNAKÇA
Alaın, (Çev: Dr. Ayda Yörüken). Mutlu Olma Sanatı Ankara 1990
Aritotales, (Çev.İsmail Tunalı). Poetika, İstanbul, 1995
Aslanapa, Oktay. Türk Sanatı,İstanbul 1993
Aytürk, Nihat. Yönetim Sanatı, Ankara
Bozkurt, Nejat. Sanat ve Estetik Kuramları, İstanbul, 1992
Çoruhlu, Yaşar. Türk Sanatının ABC’si, İstanbul, 1993, s.121
Ersoy, Ayla. Sanat Kavramlarına Giriş, İstanbul, 1995
From, Eric (Çev. Ergin Ayrıkçı). Sevme Sanatı ,Ankara 1999
Kırcıoğlu, Nilgün. ”Sanat Üzerine”, Sanat Tartışmaları, s.1-11, S.B.F., Ankara,1981
May, Rollo. Yaratma Cesareti, İstanbul, 1992
Mengüşoğlu, Takıyyettin. Felsefeye Giriş, İstanbul 2000,
Mülayim, Selçuk. Sanata Giriş, İstanbul, 1994
Özdemir, Emin. Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı, İstanbul 2000
Sözen, Metin ve Uğur Tanyeli. Sanat Sözlüğü, İstanbul, 1992
Tanındı, Zerem. Türk Minyatür Sanatı, Ankara, 1996
Tunalı, İsmail. Estetik, İstanbul, 1999
Turani, Adnan. Dünya Sanatı Tarihi, İstanbul, 1992
Tansuğ, Sezer. Sanatın Görsel Dili, İstanbul, 1988
Williams, Raymond (Çev. Suavi Aydın). Kültür, Ankara,1993.
Worringer, Wilhelm (Çev.İsmail Tunalı). Soyutlama ve Özdeşleyim, İstanbul, 1985.
Download