KAHVE MOLASI SÜMER TİLMAÇ Yeşilçam’dan günümüze kadar tutunmuş nadir oyuncular dan biri Sümer Tilmaç. Her ne kadar ‘kötü adam’ rolleriyle tanınmış olsa da artık o bizler için ‘mahallenin abisi’ oldu. Oyunculuk dışında farklı birçok işle de meşgul olan ‘Sümer Tilmaç ile sanatını ve yaşamını konuştuk… ACME: 16 yaşında Arena Tiyatrosu ile birlikte sana ta adım attınız. Küçük yaş ta oyuncu olmaya nasıl ka rar verdiniz? Sizi yönlendi ren birileri oldu mu? Sümer TİLMAÇ: Küçük yaşta olduğum için kandırdılar. O kandırma da hala devam ediyor. (Gülüyor) O zamanlar tiyatro yapılabilecek yerlerde Halkevleri vardı. Tiyatro çok yaygın değildi. Ben de Halkevlerinde, pandomim ile tiyatroya başladım. O günlerden bu günlere kadar geldim. Çok da mutluyum çünkü ben Ocak 2012 insanın olduğu her yerde mutluyum. Bazıları insanlardan kaçıyorlar oysa ben insanlarla bir arada oldukça mutlu oluyorum. ACME: Yeşilçam döneminden gelip, günü müz tiyatro ve sinema sektöründe tutun muş ender oyunculardan birisiniz. Bu başa rınızı neye bağlıyorsunuz? Sümer TİLMAÇ: Bu durumu benim başarım, onların başarısızlığı olarak görmüyorum. Çok erken tiyatroya başlayıp, sanat hayatının içine girdiğinizde, hemen tanıdık bir sima haline geliyorsunuz. Ben, Yeşilçam oyuncularının çoğuyla aynı yaşta değilim. Mesela Murat Soydan’dan aktif olmamın sebebi ondan 12 yaş küçük olmamdır. O nedenle bu biraz da yaşla ilgili bir şey diye düşünüyorum. Ayrıca bizim sektörüActual Medicine müzde maalesef yanlış bir duygu var. ‘Yüz eskiyor’ deniyor. Bize de bu nedenle ‘emektar oyuncu’ diyorlar. ‘Yüzün eskimesi’ diye bir şey olamaz. Bunu çok yanlış buluyorum. Dünyanın her yerinde bu durum tamamen tersidir. Ne kadar çok bir işin içinde olunursa, insan daha iyi bir noktaya gelir. Ama bizde tamamen aksi bir durum söz konusu. Yaşlanan insanı koy sepete, arkasından iki mevlit okut, helva dağıt muamelesi yapılıyor. ACME: Yeşilçam’da sizi da ha çok ‘kötü adam’ rolle rinde gördük. Oysa şimdi daha çok sevecen, iyi kalp li rollerde oynuyorsunuz. Bunun sebebi nedir? Sümer TİLMAÇ: Almanlarla, Fransızlarla,İtalyanlarla, Ame67 KAHVE MOLASI rikanlarla filmlerde oynadım. Fransızların vodvil tiyatrosunun biraz içindeyim. Fransızlar bütün aktörlere ‘komedyen’ derler. Bizdeki komedi anlayışı ise farklıydı. Biraz yamuk olacaktınız, kulağınız başka bir yerde olacaktı, gözünüz şaşı olacaktı. Biz bunlara gülerdik, böyle algımız vardı. O nedenle o zamanlar bana kötü adam rolünü layık gördüler. Neyse ki bu durum yavaş yavaş değişiyor. Kötü adam rolleriyle başladım, şimdi ise böyle devam ediyor. Yarın bakarsınız tekrar kötü adam rollerine dönerim. Bu durum, oyuncu olmanın gerektirdiği bir zorunluluktur. Şimdi ise kötü adam rollerini oynayanlara bakıyorum ve hiçbirini beğenmiyorum. ACME: 45 senedir oyuncu luk yapıyorsunuz, pek çok karakteri canlandırdınız. Bu karakterler içinde sizin için yeri ayrı olan var mı? Sümer TİLMAÇ: Canlandırıp da para alamadığım karakterler var. Onları hiç unutmadım (Gülüyor). Arada sırada televizyonda denk geliyorum. Yüreğime oturuyor. ACME: Bir projeye “evet” deme kıstaslarınız neler dir? Sümer TİLMAÇ: Yabancı adam rollerini oynayamıyorum. Bir zaman tiyatroda, kovboy oyununda ‘Carlos’ adlı bir karakteri oynamıştım. Çok zorlandım. Amerikalı ya da İngiliz gibi olamıyorum an68 yapıyorum. Sümer Tilmaç Sanat Köyü’nü kurdum. Bu biraz daha kasaba, biraz daha farklı bir şey. Henüz proje aşamasında olduğundan tamamlanınca anlatmak daha sağlıklı olur diye düşünüyorum. cak Türk gibi olabiliyorum. O nedenle oynayacağım yabancı adam rolü değilse hepsini oynarım. Hiçbir kıstasım yoktur. Senaryoya, oynayan oyunculara hiç bakmam. Öyle bir şeye gerek duymuyorum. Altından kalkabileceğime inandığım her rolü oynarım. Yalnızca rolün farklı olmasını istiyorum. Farklı işler yapmayı seven yapım olduğu için, iki dakikalık rol olsa bile farklı olması istiyorum. ACME: Melek Çiftliği’nden bahseder misi niz? Fikir nasıl gelişti? Sümer TİLMAÇ: Melek Çiftliği tamamen bir hayaldi, ütopyaydı. Bu hayali hayata geçirdiğim için çok mutlu oldum. Beni çok farklı anlamda motive etti. Psikolojik anlamda dinginleştirdi. Hayvanlarla, doğayla birlikte bir arada olmak insana büyük bir huzur veriyor. Hayvanları da çok seviyorum. 45 günlük deve alıp biberonla beslemişliğim vardır. Ben, Melek Çiftliği’ni psikiyatri kliniği değil de ona yakın bir yer olarak düşünmüştüm. Çevremizde tedaviye ihtiyacı olan çok arkadaşımız var fakat farkında değiller. İnsan yaşarken ne kadar deli olduğunun farkına varamıyor. Tabiatın içinde olmak da insanı iyileştiriyor. Birtakım şeyleri ekip biçmek, hayvanlarla iletişim kurmak insanın aslında ne kadar özel aynı zamanda da ne kadar sözel olduğunu ortaya çıkartıyor. Melek Çiftliği’ni eski eşim Melek hanımla birlikte kurmuştuk. Melek hanım ile boşandık. Boşanınca, benim orada olmamın doğru olmadığını düşünerek, ortaklığımı bitirdim. Şimdi başka iş Actual Medicine ACME:‘Ispanaktan Nağ me ler’ filminin senaristliğini ve yönetmenliğini yaptı nız. Ancak film istenilen ba şarıyı gerçekleştirmedi. Bunun sebebini neye bağlı yorsunuz? Sümer TİLMAÇ: ‘Ispanaktan Nağmeler’, salt komedi değildi. Charlie Chaplin komedisi tarzında, konusu da olan filmdi ancak düşündüğüm gibi olmadı. Ortaya çıkan filmi sevmedim. Sadece ben seyrettim. (Gülüyor). Belki 5 sene sonra tekrar film yapmayı düşünebilirim. Artık hiçbir şeyi tesadüfe bırakmayacağım. Yalnız şunu da söylemek istiyorum. Filmleri kategorize ederseniz, Ispanaktan Nağmeler, 4. kategoride seyredilebilecek filmdi. Ancak biz istedik ki, 2. kategoride olsun. O da olmadı. ACME: Ödüller hakkında düşünceleriniz nelerdir? Sümer TİLMAÇ: Antalya Film Festivali’nde, sinema derneklerinden birine, Onur Ödülü vermesi için sorumluluk verilmişti. Onlar Göksel Arsoy’a verilmesini önerdiler. Ben de bu konuyu çok içerledim. Bu ödülü alması gereken, bir sürü insan var. Göksel Arsoy, altın çocuk olarak 4-5 yıl bu işi yaparak para kazanOcak 2012 KAHVE MOLASI Dokto run karşısına geçtiğimizde, emniyet müdürüne ifade verir gibi derdimizi anlatıyoruz. Gözünün içine bakıyoruz neyimizin olduğunu söylemeleri için. Söylediklerinin de ço ğu anlaşılmıyor. O nedenle doktorlarla aramın pekiyi oldu ğunu söyleyemem. Sağlığımı korumak içinse özel bir şey yapmıyorum. Yalnızca çok fazla hareket ediyorum. mış ve gitmişti. ‘Ona bu ödülü niye verelim ki?’ diye düşündüm. Yine de Göksel Arsoy’a Onur Ödülü’nü verdiler. Ertesi sene belediye başkanına giderek, ‘Bana Onur Ödülü vermezseniz selamı sabahı keserim’ dedim (Gülüyor). Aynı sene Onur Ödülü’nü ben aldım. Ödüller bu nedenle aslında hiçbir şeyin kıstası değil. Her göz ayrı bakar, ayrı düşünür ve ayrı değerlendirir. Ayrıca ödülleri veren kişilerin de, tiyatro geçmişi, oyunculuk geçmişi olması gerektiğini düşünüyorum. Herkes jüri olmamalı… alakası yok. Kabadayı motifi her oyunda olduğu gibi yine var ama bu oyunda daha farklı işleniyor. Bu durum, oyunun döneme bağlı olarak güncellenmesinden kaynaklanıyor. Aynı karakteri, her seferinde aynı şekilde yorumlayamazsınız. Bütün hepsinde müthiş keyif aldım. Şu anda oyunda kızım da oynuyor. Çok enteransandır, oyunu ikinci oynayışımda kızımın annesi kadroda vardı. Şimdi kızım, annesinin oynadığı rollerden birini oynuyor. ACME: Daha önce filminde ve tiyatrosunda da rol al dığınız ‘Kanlı Nigar’ adlı oyunda oynuyorsunuz. ‘Kan lı Nigar’ oyunundan bahseder misiniz? ACME: Sümer Baba’nın Yeri adlı bir köfte ciniz bulunuyor, radyoculuk da yapıyorsu nuz. Pek çok alanda sizi görmek mümkün. Bu enerjinin kaynağı nedir? Sümer TİLMAÇ: Münir Özkul, Perran Kutman, Müjdat Gezen’in rol aldığı tiyatro oyununda oynadım. Perran Kutman, Kanlı Nigar’ı müthiş oynamıştı. Sonra Mehmet Ali Erbil geldi, Mustafa Alabora geldi. Bu oyun, değişik seferlerde değişik yerlerde farklı oyuncularla çok kez sahnelendi. Bu benim, filmle beraber 4. kez ‘Kanlı Nigar’ı oynayışım. Dördünün de birbiriyle Ocak 2012 ACME: İlk oynadığınız filminizden biraz bahseder misiniz? Sümer TİLMAÇ: İlk olarak 1969 senesinde bir filmde rol aldım. Film aynı zamanda, Tanju Korel’in de ilk filmiydi. Sibel Gökçe diye şehir tiyatrolarında bir hanımefendi vardı, başrolü de o oynamıştı. Sümer TİLMAÇ: Köftecilik gibi tuhaf şeyler de yapıyorum. Hayatım tuhaf şeylerle geçti. Çocuklar çalışsınlar, onlara iş olsun diye böyle bir girişimde bulunmuştum. Artık, bu tip çalışmaları, Antalya’da yapıyorum. Oyunculuğun yanında mutlaka başka işler de yapıyorum. Adile Naşit’in eşi rahmetli Ziya Keskiner bana hep, ‘Sümer, tiyatro ile aileni geçindiremezsin, mutlaka başka işin daha olsun’ derdi. O beni hep başka şeyleri yapmaya da yöneltti. Hukuki manada bundan 3 ay önce emekli oldum. Yaşadığı süre boyunca insanın kendi enerjisini tüketmemesi gerekiyor diye düşünüyorum. Yaptığım işten çok zevk alıyorum. Zaten zevk alActual Medicine masam bu kadar hareketli olmam mümkün olmazdı. ACME: Devam eden ve ge lecek projeleriniz nelerdir? Sümer TİLMAÇ: İnsanlar hesap yaparmış, kader gülermiş. Bunlar, hesapla kitapla olan şeyler değil. Hayatımda çok fazla hareket var. Sürekli olarak Antalya’ya gidiyorum. Bu hareket, inşallah hayatımdan hiç gitmez. ‘Çakallarla Dans’ adlı film çekmiştik, filmin ikincisi çekilecek. Şubat ayında çekimler başlayacak diye planlanıyor. ‘Kanlı Nigar’ oyunum da devam eden projelerim arasında yer alıyor. ACME: Yoğun temponuz da sağlığınıza nasıl vakit ayırıyorsunuz? Sümer TİLMAÇ: Sağlık konusunda çok kandırıldık. Param varken, özel sağlık sigortaları yaptırdım. Fakat hiç faydalanamadım. Faydalanmak istediğimde de tuhaf tuhaf prosedürler karşıma çıktı. Konuşulan şeyler gerçekleşmedi. Ayrıca tıp insanının çoğunda, 7 sene okumanın farklılığı var. Doktorların karşısına geçtiğimizde, Emniyet Müdürüne ifade verir gibi derdimizi anlatıyoruz. Neyimizin olduğunu söylemeleri için gözünün içine bakıyoruz. Söylediklerinin de çoğu anlaşılmıyor. O nedenle doktorlarla aramın çok iyi olduğunu söyleyemem. Sağlığımı korumak içinse özel bir şey yapmıyorum. Yalnızca çok fazla hareket ediyorum. 69