9 Mayıs 2014, Cuma TÜRKİYE’DE GUT Doç. Dr. Ömer Karadağ Genel Sekreter Merhaba sayın hocalarım ve sevgili meslektaşlarım, Türkiye Romatoloji Derneği himayesinde Hacettepe Romatoloji Bilim Dalı olarak iki yılda bir düzenlemiş olduğumuz Anadolu Romatoloji Günleri’nin sekizincisini yavru vatan-Kıbrıs’ta gerçekleştiriyoruz. Bilimsel programın oluşturulmasında ekip anlayışı içerisinde ‘Değinilmeyene değinmek- farklı bakış açıları oluşturmak’ temel misyonlarımızdan birisi olmuştur. Bu programda 13 panel, 10 konferans ve altı adet uydu sempozyumu yer almaktadır. Kişiselleştirilmiş Tıp, Inflamm-aging, Mikrobiom ve Metabolik hastalıkların romatolojik görünümleri toplantıları umarız ki farklı Romatolojik perspektifler oluşturacaklardır. Klinik pratikte yeni tanı kriterleri, tedavide yenilikler ile deneyimli hocalarımızın görüşleri de çeşitli oturumlarda yer almaktadır. Son yıllarda artan sayıda başarılı ürünlerinin sunulduğu ‘Türk Romatolojisindeki Çok Merkezli Çalışma Ürünleri’ panelinde bu çalışmalar tartışılırken daha iyi dergilerde yayınlanabilmesi için yeni çalışmalara ışık verecek görüşler de yer bulacaktır. Multidisipliner yaklaşım kapsamında viral hastalıklar, Elektromiyografi ve PET uygulamaları ile diğer tedavi yaklaşımlarına da yer verilmiştir. ‘Zor Olgular’ toplantılarında günlük pratikte çözüm bulmakta zorlandığımız ve tartışmalı konular, konusunda uzman Enfeksiyon, Nöroloji ve Radyoloji öğretim üyelerinin katılımıyla gündeme getirilecektir. Ayrıca, 6-7 Mayıs tarihlerindeki ‘İyi Klinik Uygulamalar-İKU- Eğitim Toplantısı’na katılanlar Çok Merkezli Bilimsel Araştırmalara katılım için istenen İKU sertifikası kazanmaya hak kazanmışlardır. Hasta takip ve tedavisinin ekip işi olduğunun farkındalığı ile ‘Romatoloji Hemşireliği oturumları’ organize edilerek bu kapsamda hekim ve hemşireler arasında önemli bilgi alış verişleri olacağını tahmin etmekteyiz. Tüm katılımcılara faydalı bir toplantı olmasını dileriz. UYDU SEMPOZYUMLARI KAÇIRMAYIN! 09 Mayıs 2014 Cuma 11:00 - 11:45 Konu: RA Tedavisinde Beklentiler ve Ötesi: ‘ ’Erken, Etkin, Sürdürülebilir Tedavi Abatasept’’ Oturum Başkanı: Dr. Vedat HAMURYUDAN Konuşmacılar: Dr. Kenan AKSU, Dr. İhsan ERTENLİ, Dr. Murat İNANÇ 15:30 - 16:30 Konu Romatoid Artrit ve Ankilozan Spondilit’te Yeni Ne Var? Oturum Başkanı: Dr. Sedat KİRAZ Konuşmacılar: Dr. Ender TERZİOĞLU, Dr. Umut KALYONCU Gut, çok ağrılı vasıfta tekrarlayan akut artrit atakları ile kendini gösteren metabolik bir hastalıktır. Hiperürisemi ile birlikte eklem sıvısında oluşan ürat kristallerinin inflamasyon mekanizmalarını harekete geçirmesi sonucu oluşmaktadır. Serum ürik asit konsantrasyonu 6,8 mg/dl sınırını geçince ürat kristali oluşma ve çökme riski artmaktadır ve serum ürik düzeyi arttıkça bu risk artmaktadır. Klasik olarak, ayak başparmağında ani başlayan çok ağrılı ve kızarık şişlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte azalan bir sıra ile ayak bilekleri, dizler el bilekleri ve el küçük eklemleri de etkilenebilmektedir. Her ne kadar ataklar arasında tam iyileşme olduğu gözlenebilirse de, uzun dönemde tekrarlayan ataklar nedeniyle kronik hasarlanma neticesinde eklemlerde deformite oluşabilmektedir. Yetişkin toplumda inflamatuvar artritin en sık nedenidir ve dünyanın çeşitli yerlerinden bildirildiği üzere ortalama %1 sıklığında görülmektedir. 45 yaş altında daha az görülmektedir ve erkeklerde kadınlara göre 3-9 kat daha sıktır. Hormonal nedenlerden dolayı menapozdan önce kadınlarda gözlenmesi beklenmez ancak menapoz sonrası yaş ilerledikçe kadın ve erkekler arasında görülme sıklığında ki fark azalır. Diyet alışkanlıklarının değişmesi, obezitenin artması ve alkol kullanımının yaygınlaşması gibi faktörler nedeni ile gut sıklığının da arttığı belirtilmektedir. Ülkemiz için gut prevelansı ile ilgili yapılmış çalışma sayısı çok azdır. Çakır N ve arkadaşlarının 2012’de ve Birlik M ve arkadaşlarının 2014 yılında yayımlanan değerli çalışmalarında, 20 yaş üzerinde gut prevelansı sırası ile Havsa bölgesi için %0.02 ve İzmir bölgesi için %0.31 olarak tespit edilmiştir. Yakın zamanda aralarında bizim de olduğumuz 7 merkez tarafından takip edilen gut hastalarının demografik özelliklerinin yansıtıldığı bir çalışma yayımlanmıştır. Bu çalışmada gut hastalığının başlangıç yaşı 52.4±14.2 (erkeklerde 50.6±13.5 iken kadınlarda 60.4±14.8) olarak bulunmuş ve kadın/erkek oranının yaklaşık 1/5 (55/257) olduğu görülmüştür. Çalışmamızda gut hastalarında hipertansiyon %53. 5, obezite %40.1, hiperlipidemi %30.1, böbrek taşı %21.8, diyabet %17.9 ve koroner arter hastalığı %17 hastada birlikte görülen komorbiditeler olarak tespit edilmiştir. Bir çok hasta gut atağını tetikleyen bir faktör (alkol kullanımı, et ve deniz ürünlerinin fazla tüketimi, diüretik kullanımı, düşük doz aspirin, allopürinol tedavisi, enfeksiyon, cerrahi stres, travma gibi) tanımlayabilmektedir. Bizim çalışmamızda hastaların %85.-9’u atağı tetikleyen faktör/ ler tanımlamıştır. Bunlar arasında hastaların %50’si tarafından tanımlanan diyet en sık görülen faktör olurken iken, ikinci sırada alkol kullanımı %15.7 hasta tarafından tanımlanmıştır. İlk gut atağından sonra hastaların çoğu ilk 2 yılda ikinci gut atağını yaşamaktadır. Bizim çalışmamızda hastaların %94.7’si ilk 2 yılda ikinci gut atağını yaşamıştır. İlk atak ve ikinci atak arasında ki median süre 5 ay olarak hesaplanmıştır. Hastaların %78.7’sinde ayak başparmağı, ilk gut atağında tutulan eklem olarak tespit edilmiştir. Bunu %9.6 ile ayak bileğinin ve %4.3 ile diz ekleminin takip ettiği görülmüştür. Hastaların %92.3’ünde hiperürisemi, %13.5’inde de tofüs varlığı tespit edilmiştir. Ancak kristal inceleme hastaların yalnız %37.5’inde yapılmıştır. Son olarak bir hususu belirtmek gerekirse; klinik çalışmaların yanında, iyi yapılmış ve sonuçları gut hastaları ile karşılaşması muhtemel tüm doktorlar ile paylaşılmış gözlemsel çalışmalar, risk faktörlerinin modifiye edilmesine ve hastalığın daha erken fark edilmesine böylece atakların önlenmesine, daha iyi tedavi edilmesine ve komplikasyonların önüne geçilebilmesine katkı sağlayacaktır. Doç. Dr. Arif KAYA Denizli Devlet Hastanesi AKILCI İLAÇ KULLANIMI: FİBROMİYALJİDE AKILCI İLAÇ KULLANIMI Fibromiyalji sendromu (FMS) toplumun yaklaşık %2-6’sında görülen ve en az inflamatuar romatolojik hastalıklar kadar fonksiyonel sakatlığa yol açan bir semdromdur. Tipik bulgusu olan yaygın ağrı dışında çok geniş bir yelpazede somatik ve psikolojik semptomlar eşlik eder. Hastalığın etiyopatogenezine yönelik çalışmalar en son olarak santral ağrı yollarındaki bozukluğu işaret ettiğinden ilaç tedavileri de bu yönde olmalıdır. FMS’lı hastanın tedavisi, öncelikle hastanın hastalığı konusunda eğitilmesini, önde olan semptomların belirlenmesini, tedavi planının hastayla ortak cizilmesini ve özellikle ilaç-dışı tedavilerin uygulanmasını gerektirir. Kognitif-davranışsal tedaviler, hastalıkla başa çıkma yöntemleri, aerobik egzersiz ve gerektiğinde fizik tedavi modaliteleri gibi ilaç-dışı yöntemlerin FMS’li hastanın tedavisinde çok önemli olduğu kanıtlanmıştır. FMS tedavisinde kullanılan ilaçlar trisiklik antidepresanlar (TCA), pregabalin, duloksetin ve milnasiprandır. TCA’lar FMS endikasyonu olmasa da yıllardır FMS tedavisinde kullanılmakta olan oldukça ucuz antidepresanlardır. TCA’ların ağrı üzerine etkinliğini gösteren çalışmalar oldukça eski, metodları zayıf, hasta sayıları az ve sonlanım noktaları farklı olduğundan günümüz FMS endikasyonlu ilaçlarla karşılaştırma imkanı yoktur. Yine de ağrı ve uyku üzerine olumlu etkileri nedeniyle yıllardır kullanımda olan bu ilaçların yan etkileri ve intolerans nedeniyle tedaviye uyum oranları son derece düşük bulunmuştur. Günümüz rehberlerinde 60 yaş üzerinde kullanılmaması önemle vurgulanmaktadır. Prof. Dr. Fatih Süheyl Ezgü Gazi Üni. Tıp Fakültesi Çocuk Metabolizma Hast. ve Çocuk Genetik Hast. Bilim Dalları Kalıtsal metabolik hastalıklar, biyokimyasal yolaklarda genetik bozukluklar sonucu gelişen hastalıklardır. Kalıtsal metabolik hastalıklar genellikle biyokimyasal reaksiyonu katalize eden enzimlerin üretilememesine bağlı olarak, substrat birikimi ya da ürün eksikliği sonucu oluşurlar. Büyük çoğunluğu otozomal resesif geçişli olup, özellikle Türkiye gibi akraba evliliklerinin yaygın olduğu ülkelerde daha sık görülürler. Kalıtsal metabolik hastalıklar, organizmadaki hemen her sistem ve organı etkileyebilmektedir. Özellikle göz, eklem, kemik, gastrointestinal sistem, merkezi sinir sistemi ve cilt tutulumu sonucu oluşan belirti ve bulgulara bazı romatolojik hastalıklarda da rastlanabilmektedir. Özellikle romatolojik hastalıklarla örtüşen belirti ve bulgu veren başlıca metabolik hastalıklar arasında alkaptonüri, homosistinüri, lizozomal depo hastalıkları, mevalonik asidüri ve porfiriler gelmektedir. Kalıtsal metabolik hastalıklarda son yıllarda tanı ve tedavi yöntemlerindeki gelişmelere bağlı olarak, bu hastalıkların mortalite ve morbiditelerinin azaltılmasında büyük yol alınmış olup, erken tanı bu hastalık grubu için büyük önem taşımaktadır. Özellikle etyolojisi tam olarak belirlenemeyen romatolojik bulgulara sahip olgularda kalıtsal metabolik hastalıkların da ayırıcı tanıda düşünülmesi büyük önem taşımaktadır. Bir antikonvülsan olan pregabalin ile serotonin norepinefrin geri-alım inhibitörleri (SNRI) duloksetin ve milnasipran FMS endikasyonu alan ilaçlardır ve giderek daha yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ağrı azaltıcı etkileri çok büyük olmasa da yaşam kalitesi üzerine etkileri nedeniyle hastaların kullanmaya devam ettikleri bilinmektedir. İlaç seçimi hastanın ağırlıklı olan belirti ve bulgularına göre yapılmalıdır; uyku bozukluğu ön planda olanlarda TCA veya pregabalin, major depresif hastalığı olanlarda duloksetin, anksiyete durumlarında pregabalin veya duloksetin seçilmelidir. Bu ilaçlarda yan etkiler olabilse de genellikle bazı önlemlerle tolere edilebilir hale gelirler ve ciddi istenmeyen etkiler nadirdir. FMS tedavisinde sıklıkla yazılan ancak kanıtları çok sınırlı olan tedaviler tramadol, siklobenzaprin ve SSRI’lar ikinci basamak tedavi olarak kabul edilebilir. Opioidler, non-steroidal anti-inflamatuar ilaçlar, dopamin agonistleri, hormonlar, kalsitonin prednison, hipnotikler, nöroleptikler, lokal anestetiklerin IV kullanımı, interferon gibi tedaviler ise önerilmemektedir. FMS’de ilaç tedavisi komorbid durumlar ve kontr-endikasyonlar göz önünde bulundurularak seçilmeli, küçük dozla başlanmalı ve yavaş arttırılmalıdır. Önerilen doza çıktıktan 2-3 hafta sonra hiç etki yoksa başka ilaç eklemek yerine ilaç değişikliği yapılmalıdır. FMS sendromunda ilaçların kombinasyonuna dair hiç bir kanıt bulunmamaktadır. İntolerans durumunda doz azaltımı yapılabilir. Tedavi süresince etkinlik, tolerabilite ve güvenlik gözlenmelidir. Yanıt alındıktan bir süre sonra ilaçların azaltılması veya ilaç-tatili yapılması düşünülebilir. Her hastada ilaç-dışı tedavilerin de mutlaka ilaç ile beraber uygulanması gerektiği unutulmamalıdır. Prof. Dr. Ayşen Akıncı Tan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD SISTEMIK SKLEROZ ARAŞTIRMALARINDA YENI BIR DÖNEM: SINIFLANDIRMA KRITERLERI BIR “AMERICAN COLLEGE OF RHEUMATOLOGY (ACR)”/ EUROPEAN LEAGUE AGAINST RHEUMATISM (EULAR)” ORTAK ÇALIŞMASI ILE YENILENDI HACETTEPE ÜNIVERSITESI ROMATOLOJI BILIM DALI BIYOLOJIK KAYIT SISTEMININ HIKAYESI: HÜR-BİO OLUŞUMUNDA IZLEDIĞIMIZ YOLLAR Sistemik skleroz (SSk) çeşitli organ ve dokularda fibrozis ile seyreden, aynı zamanda damarları etkileyen bir otoimmün romatizmal hastalıktır. Nadir görülen bu hastalığın kesin bir tanı testi ve kür sağlayan bir tedavisi yoktur. SSk hastaları klinik özellikler ve gidiş açısından farklı özellikler ve organ tutulumları gösterirler. Örnek olarak deride sertleşme bazı hastalarda çok yaygınken bazı hasta gruplarında sınırlı ya da fark edilmeyecek düzeyde olabilir. Hastaların bir bölümünde akciğer fibrozu ve solunum yetersizliği gelişirken bir başka hasta grubunda parmaklarda yaralar ve doku kaybı ön planda olabilmektedir. SSk ayrıca erken dönemde diğer romatizmal hastalıkları ve iç organlarda inflamasyona yol açan hastalıkları ya da damar hastalıklarını taklit edebilmektedir. Klinik alt grupların varlığı, bu hasta grubunda klinik araştırmaların ve ilaç çalışmalarının yapılabilmesi için hasta belirlenmesinde önemli güçlüklere yol açmaktadır. Yeterli duyarlılık ve özgüllüğe sahip bir sınıflandırma kriteri bu durumda sorunları azaltabilir. Sınıflandırma kriterleri tanı amacıyla tasarlanmamakla birlikte birçok hekim tanı için çaba sarfederken bu kriterleri dikkate almaktadır. Hekimler tanı konusunda kendi birikimleri yanında çeşitli tanı yöntemlerini kullanırken genellikle duyarlılığı yüksek ve özgüllüğü daha az verileri de dikkate almaktadır. Klinik çalışmalarda ise kullanılan kriterin daha özgül olması beklenmektedir. SSk konusunda yaklaşık 30 yıl önce geliştirilen sınıflandırma kriteri uygulanması kolay olmakla birlikte özellikle hastalığın erken döneminde duyarlılığının düşük olması nedeniyle eleştirilmekteydi(1). Bu nedenle ACR ve EULAR tarafından kurulan bir uzman komitesi yaklaşık 5 yıl süren bir çalışmanın sonunda hastalığın erken dönemini de kapsayabilecek hastalığın klinik ve immunolojik yönleriyle ilgili yeni gelişmeleri (pulmoner arteryel hipertansiyon) ve yeni laboratuvar yöntemlerini (spesifik otoantikorlar, tırnak dibi kapillaroskopisi) de içeren bir kriter seti üzerinde çalıştı ve yayınladı(2). Yeni sınıflandırma kriterleri çalışmalarda kullanılmaya başlanmıştır ve SSk konusunda yapılacak araştırmalarda yararlı olacağı umulmaktadır. 1. Arthritis Rheum 1980;23:581-90. 2. Ann Rheum Dis 2013;72:1747-55. Prof. Dr. Murat İnanç Doç. Dr. Umut Kalyoncu İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD, Romatoloji BD ACR/EULAR Sistemik Skleroz Sınıflandırma Kriterleri Komite Üyesi Doç. Dr. Müge Bıçakçıgil Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Romatoloji Bölümü Takayasu Arteriti aorta (kalpten çıkan ana damar) ve dallarının iltihaplanması ile giden bir hastalıktır. Hastalığın başlangıcında ateş halsizlik kilo kaybı gibi nonspesifik bulgular gelişir ve damar iltihaplanmasına bağlı akut dönemde karotodinia olarak adlandırdığımız boyun bölgesinde ağrı yakınması olabilir. Erken dönemde tedavi edilmediği zaman kronik iltihaplanma damarda daralma ve veya anevrizmal genişlemeye neden olabilir. Hastalarda tutulan damara göre değişen belirti ve bulgular gelişir. Kollarda ve bacaklarda kullanımla artan ağrı, uyuşma en belirgin bulgudur. Bu hastaların nabızlar azalmış ve tutulan bölgede tansiyonları alınmaz veya düşük alınır. Hastalık aynı zamanda Nabızsızlık Hastalığı olarak da bilinir. Hastalık daha çok bayanlarda görülür ve hastalık görülme yaşı 20-30’lu yaşlardır. Bu hastalıkta farklı klinik bulgular gelişebilir. Hastalarda baş dönmesi, gözlerde geçici görme kaybı olabileceği gibi, genç yaşta beyin veya kalp dokusunda beslenme bozukluğu ( enfarktı) görülebilir. Hastalarda yüksek tansiyon saptanabilir. Takayasu Arteriti çok nadir görülen bir hastalıktır. Türkiye, Takayasu arteritinin seyrinin tanımlanmasında dünya literatüründe öncülük etmektedir ve dünyanın en büyük serilerinden biri Türk serisidir. 2009’da 15 Üniversite Romatoloji kliniğin katılımı ile 248 hastadan oluşan Türk Takayasu arteriti serisi yayınlanmıştır. Bu çalışmada ortalama hastalık yaşı 40.1 yıl olup kadın/erkek oranı 10/1’dir. Bu çalışmamızda hastaların %66’ında ateş halsizlik gibi non-spesifik bulgular saptanırken, hastaların %88’inde nabızlar alınamamakta veya azalmış saptanmıştır. Damar daralmasının bir göstergesi olan fizik muayene bulgusu üfürümdür ve bu hastaların %77’sinde saptanmıştır. Kol ve bacaklarda iş yapımı sonrası ağrı ve dinlenme ihtiyacı klodikasyo olarak tanımlanır ve bu hasta grubunda hastaların %48 inde bu şikayet bulunmaktadır. Yüksek tansiyon oranı %43 dür. Hastaların % 18 inde beyin kanlanmasında bozulma sonrasında inme görülmüştür. Hastalığın ana tedavisi yüksek dozda verilen kortizol ve bağışıklık hücrelerinin çalışmasını düzenleyen immunosupresif tedavidir. Hacettepe Üni., Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları ABD, Romatoloji Bilim Dalı Kongreler ve toplantılar romatoloji uzmanlarının birbiriyle tanışması, kaynaşması ve bilgi/deneyimlerini paylaşması açısından en uygun ortamı sağlamaktadır. Bu deneyim aktarımı hem toplantılarda yapılan sunumlar hem de ikili görüşmelerde ortaya çıkmaktadır. Bu sayede, Romatoloji bilim dalına ilk başladığım 2004 yılında bizim bölümümüze ait olduğunu zannettiğim hasta yoğunluğunun kısa zamanda tüm romatoloji uzmanlarının ortak derdi olduğunu gördüm. Romatoloji’ye başladığım ilk yıllarda uyguladığımız tedavilerden hastaların belirgin fayda görmesi nedeniyle seçtiğim bölüm için seviniyordum. Sonraki yıllarda bir büyük abimizle bu hissiyatımı paylaştığımda HÜR-BİO için gerekli uyarıyı aldım. Bu uyarı şuydu “Unutmamalısın ki bizim günlük pratiğimizde gördüğümüz hastalar, iyi oldukları için bize/size geliyor, iyi olmayanlar zaten başka bir merkeze gitmektedir”. Bu uyarı bana genel fotoğrafı çekmeden yapılacak tüm yorumların “yanlı” olacağı yalın gerçeğini de gösterdi. Peki bir kayıt sistemini nasıl oluşturmalıydık? Bir merkezde sadece bir doktor çalışıyorsa kayıtların tutulması göreceli olarak daha homojen olabilmektedir. Ancak birden çok doktorun çalıştığı büyük bir merkezde her doktorun benzer motivasyonla bir konuda veri toplayacağını varsaymak sadece iyi niyet göstergesidir. Günlük iş yükü içerisinde bu veri toplanması kısa süreli sağlanabilse de bunun uzun yıllara yayılması mümkün olamamaktadır. Bu açmazın nasıl çözüleceğine dair yollar ararken karşıma sağlık bakanlığının “ilaç güvenlik izlem formu” çıktı. Bu belgenin tek elden toplanabilme kolaylığı vardı. Hastalar açısından düşünüldüğünde bu belge olmadan ilacını eczaneden alamıyordu, doktorlar açısından düşünüldüğünde ise her seferinde bu göreceli zahmetli işin bir elden yapılması merkezde pratiklik ve esneklik sağlıyordu. Hacettepe Üniversitesi’nde 2004 yılından itibaren bu belgelerin tek elden doldurulduğu ve takip edildiği bir yardımcı sağlık personeli ile işe başladık. Bir hemşiremize biyolojik tedavi başlanan tüm hastaların demografik bilgilerini, tedavi başlangıç zamanını ve ilaçların ismini excel dosyasına kaydetme görevi verildi. Bu sayede şu bilgiler elimize kesin olarak geçti; Kaç hastamıza biyolojik ajan başlandı, bu ilaçların isimleri nelerdir ve hastaların tanısı nedir. Bu primitif veri üzerinden zaman içerisinde hangi hastaların takibe gelmediklerini öğrenebildik. Zamanla spondiloartrit hastalarının hepsine tedavi başlamadan önce tek elden hemşire gözetiminde BASDAI ve BASFI formlarının doldurulmasını sağlamayı başardık. Bu aşamaya geldiğimizde yıl 2007 olmuştu. 20052012 yılları arasında aktif eklem değerlendirmesinin tek elden yapılamıyor olması, özellikle romatoid artrit hastalarında başlangıç hastalık aktivite ölçümlerinde önemli bir kısım hastada “missing data” oluşmasına neden oldu. 2012 yılından itibaren kendi biyolojik kayıt sistemimizin TÜRK-BİO ile ortaklık ilişkisine girmesi bizim veri kalitemizin de belirgin olarak düzelmesine neden oldu. Bu tarihten itibaren tüm hastaların son değerlendirmesinin bir doktor tarafından yapılması da veri kalitesi ve güvenilirliğinde artışa neden oldu. HÜR-BİO kayıt sisteminde en başarılı olduğu düşündüğümüz nokta ilaçta sağ kalımdır. Tüm hastaları bilmemizden dolayı ilaç değişimleri, takipsizlikler de kayıt altına doğru biçimde alınabildi. Bu yıl içerisinde HÜR-BİO veri tabanından malinite ve tüberküloz ile ilgili genel sonuçları da ortaya koymaya çalıştığımızı da belirtmek isterim. Nisan 2014 tarihi itibariyle HÜR-BİO’da 2200’e yakın biyolojik ilaç kullanan hastanın kaydı bulunmaktadır. Bunların yaklaşık 1400 tanesi aktif olarak takip edilmektedir. Bu günde 20-30 arasında biyolojik ilaç yazılması demektir. HÜR-BİO’da kayıt için 2, infüzyonlar için 2 tane olmak üzere 4 sağlık personeli/hemşire yer almaktadır. Tüm bilgiler benim spss kayıt sistemimde tutulmakta aynı zamanda TÜR-BİO ile de paylaşılmaktadır. Başta Prof. Dr. Meral Çalgüneri, Prof. Dr. İhsan Ertenli ve Prof. Dr. Sedat Kiraz olmak üzere şimdiye kadar 18 romatoloji uzmanı doktor bu sisteme az veya çok katkıda bulunmuştur. 2014 EULAR’ı da HÜR-BİO olarak 7, TÜRK-BİO ve HÜR-BİO işbirliğiyle 3 bildiri özetimiz kabul edilmiştir. Yaklaşık 10 yıldır el yordamıyla oluşturulan ve son 2-3 yılda belirgin ivme kazanmış olan “veriyi kaydedebilme” yolculuğumuzun ileride önümüzü aydınlattığını düşünmekteyiz. Benzer kayıt sistemlerini başta vaskülitler ve skleroderma olmak üzere diğer hastalıklarda da yaygınlaşabilmesi için iç hazırlıklarımızı yapmaktayız. Bu yolculukta yaptığımız bazı yanlışlıklar ve eksiklikler bize ilerisi için de yol göstermektedir.