MESELEYE DAİR YORUMLAR}

advertisement
•
sakarya üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi 3/200 l
------------------
dinler tarihi
İSLAM[- HIRİSTİYAN DİYALOGUNDAKİ
TEOLOJİK BİRKAÇ MESELEYE DAİR YORUMLAR}
Seyyid Hüseyin NASR/trc. Atilla ARKAN*-Fuat AYDIN
H
İki taraf arasında derin bir anlayış ve kavrayış oluştumlmak isteniyorsa, ciddi
ekümenizmin***karşılaşnğı yaşamsal
önemdeki sorunlarm ve güçlüklerin bütün
metafizik ve teolojik düzellierin üstünde olduğu kabul edilmelidir. Btmlar samimi ve
ciddi bir tarzda ele alınmalıdır. İlahi mesajı törpüleyen, güclük bırakan ve tahrif etme
pahasına beşeri bir uyum yaratan ekümenik bir anlayış adına, temel teolojik hassasiyetlerle ilgili konulan küçümseyen diplomatik yavanlık ve bir tür rölativizm için
artık çok geçtir.
Hıristiyanlarla
Müsllümanlar arasında daha derin bir uyum ve anlayışın
yeşertilebilmesi için İslam ile Hıristiyanlık arasında yedi önemli teolojik ve metafizik
mesele tespit edilebileceğille inanmaktayım. Bu yedi mesele tetkik edilmeli,
değerlendirilmeli ve daha iyi anlaşılmalıdır. Hıristiyan ve Müslüman toplum ve grupların karşılıklı ilişkilerinin doğurmuş olduğu mı;ı-ayyen durumlar, elbette ki dikkatin
insana ve topluma yönelmesi gibi başka meseleleri de ortaya çıkarmaktadır. Bununla
beraber teolojik noktayı nazardan, bu yedi mesele merkezi önemdedir ve her iki
taraftan Hıristiyanlıkla İslam arasında daha derin bir anlayışll önemseyen tealoglar ve
din alimleri tarafindan üzerinde daha fazla düşünmeyi gerektirmektedir.
..
SAÜ. İlahiyat Fakültesi, Fdsefe ve Din Bilimleri, Araştnma GörevlisJi Dr..
** SAÜ. İlahiyat Fakültesi, Dinler Tarihi Anabilim Dah Öğretim Üyesi,, Yard. Doç. Dr.
*** Bölünmüş kiliseleri ve Hıristiyanlık içindeki mezhepleri birleştirmeye çahşan harelret (f.a)
l
Bu yazı Yvonne Yazbeck Haddad and Wadi Zaidau Haddad, Christian-Musl.iın Encounters,
University Press ofFlori.da, 1995. s. 457-467 arasında yer alan "Comments ona fewTheological
Issues in the Islanıic- Christian Dialogue" adlı makalenin teırcümesidlir.
77
I.
İlk ve en karnıaşık mesele, tanrının tabiatı olmaktan ziyade, Tanrının zatını tecel-
ki, Tanrının tabiatı konu:m her iki dinin de en
temel gerçeğidir ve nesiller boyunca sayısız Hıristiyan ve Müslüman kelamcı, filozof,
li
ettirdiği tarzdır/yoldur. Şüphesiz
ve (Hıristiyanlığın ili( yüzyıllarındaki gnostil( mezheplerden ziyade, İslam'daki ürefa
anlamında) gnostikler tarafindan ele alınmıştır. İki dindeki vurgu farklılıklarına, yani
Hıristiyanların
teslls ve
Müslümanların
tevhit hzerindeld
ısrarlarına rağmen,
Tanrı'nın tek gerçeklik şeklindeki doğası hakkırida bir ittifuk:a ulaşmak zor değildir.
İslam tarafindaki Gazzali, Rumi ve İbn Aı:abi gibi şahsiyerlerin çalışmaları ve Hıris­
tiyan tarafindaki Erigena, Cusalı Nicol~ gibi şahsiyerlerin çalışmaları zorunlu
metafizik ve teolojik doktrinleri bize sunmaktadır. Zikir olunan bu temeller üzerinde,
her iki din tarafindan kabul görebilecek, Tanrının Tabiatlna dair bir doktrin formüle
edilebilir. Gerekli olan, hem
Hıristiyan
hem de Müslümanlar tarafindan F. Schoun2
çalışmalarındaki
ve aynı zamanda Louis Massingnon, Louis Gardet, Wil:fred Smith ve
Willem Bijleufeld'in yazılarında bulunun satırlarla birlikte çağdaş bir bağlamda
geleneksel ve ortodoks dokıtrirılerin formülasyonlarını tedarik etlnek için daha fazla
gayrettir 3 .
2
3
F. Schoun bu konuyu ve fiıristiyan ve İslam arasındaki daha genel sorulan, "Hıristiyan/İslam- Batıni
Ekümenizm Üzerine denemder (Christianity/[slam-Essasy On Esotei.tc Ecumenism, tre. G. Polit,
Bloomington Iııd.: World Wisdom books, 1985); Mutlak Karşısında (In tlıe Face of the Absolute,
Bloomington Ind.: world Wisdom books, 1989); Onun karşılaştırmalı Dinler Tarihi alanındaki ilk
ve en önemli kita bı Dinlerin Aşkın Birliği ( Transcendent Unity Of Religions, doktcinine karşı İslami
tavn ve aksini i:slam'ıAnlaınak (Understanding Islam, tre. D:M: Matlıesoıı, Loııdon: Allen&Unwiıı,
1975) isimli kitabında ele alınıştır. Aynca bakıııız; İslam ve Hikmet-i Hilidi (Islam and Pereıınial
Philosophy, tre. P. Hobson, Londoıı: Festival of tlıe World of Islam,, 1976) kitabının içindeki
Dinlerde Suret ve Cevher (Form and Substance in religioııs) bölümü. Özellikle 17. sayfa ve devamı.
Burada Hıristiyan ve İslam doktrinleri arasında, en derin tabiatlannın karşılaştınlınası suııulınuştur.
Aynca bkz; S.H. Nasr, Dünya DinleriArasında Hıristiyanlık/Christianity Among World Religions,
ed., Hans K:üıı.g ve Jurgen Maltınann, Couııcilium, 1986, 3-12; kitabının içindeki "İslami bakış
açısından Hıristiyanlık" bölümü; Kutsal bir bilim ihtiyacı (N eed For A Sacred Science) kitabının
içindeki "Halicü hikmet ve bir din çahşınası/Philosophia Pereıınis :md the study of Religion"
bölümü; "Din ve Dinler; Çok Dinli Bir Dünyada Yaşanıanın meydan Okuması/Religions: the
Challenge of li·ving in a multi religious World, tlıe Loy H. Witlıerspoon Lecture in religious studies, Charlotte u.niversty ofNortlı Carolina. 1985)
İslam üzerinde çalışan batılı araştırmacılarm çoğu kendileri teolog olmamasına rağmen, İlahi Tabiat
hakkındaki İslami doktrini Hıristiyan öğretileriyle karşılaştırmalı olarak tartıştılar. Son zamanlarda
H. Ki:i.ng gibi muayyen Hıristiyan tealoglar ise aynı konuyu İslam araştırınacısı olmadıklan halde ele
alınışlardır. Ancak hıristiyan ve İslam düşüncesinde son derece iyi yetİıfmİŞ olan hıristiyaıı teoloji
alimleri nispeten azdır. Bu yüzden de ismi burada zikrolunan aliınleriıı <;alışmalan Hıristiyan-İslam
diyalogunun teolojik boyutundaki tartışmalar bakııııından istisna gibidir.
78
Hıristiyan-İslam dini sınırlarının ortasında, tam teolojik anJ.~unıyla anlaşılınası
daha zor olan şey ise, ilahi gerçekliğin kendi zatını tezahür ettirme yoludur/tarzıdır.
Burada kişi tecelli ( teofoni) ve hulııl (enkarnasyon) meseleleri, ilahi olan (llliun) ile
insani (nasuti) olan arasındaki ilişkiyle karşı karşıya gelir. Tabü ki, her iki din de ilalıi
olanın önceliği ve tanrının bağlayıcı gerçekliğini kabul etmektedir. Fakat onlar Aşkın
olanın ve İlahi gerçekliğin oluş dünyasında tezahür edip edemeyeceği ve eğer teza-
hür edebilecekse, tezalıürün anlaınırıı neyin oluşturduğu hususunda ayrılınaktadırlar.
Görelilik alanına girmeksizin insan şekline giremeyecek olan "Mutlak" a gözünü dikerek İslam, tenasühü reddeder. Hıristiyanlık ise vurgusunu böylesi bir Mutlak
üzerinde değil, fakat,. mudağın oğul veya insanileşnıiş hakikat obrak tecelli etmesi
üzerine yoğunlaştırmaktadır.
İsa'nın tarırısal ve insani tabiatları hakkında Hıristiyanlık iç~ndeki tartışmalar,
İslam ile Hıristiyanlik arasındaki bu konu üzerindeki tartışmalar, gerçekten de büyük
bir öneme sahip olmuştur ve hala da büyük bir öneme sahiptir. Eğer İslam bir kısım
doğu
kiliseleriyle b~r diyalog gerçekleştirecek olsaydı, özellikle ilk dönem bazı doğu
kiliseleri tarafindan geliştirilen diğer kristolojiler sebebiyle oldukça farklı bir teolojik
konuşma ortamı ile karşılaşırdı. Uhuti olan, nasuti içine girer mi yoksa basit bir
şekilde onda mı yan:sımaktadır? İki, tek bir gerçeklikte birieşebilir mi ya da ayrı olarale
mı kalmalctadırlar?
Bu meselderin çoğu ilk dönem Müslüman alimler tarafindan, din
ve fırkalara ait (Milel ven Nihal) kitaplarda ilk dönem İ5lam-Hıristiyan tartışmaları
bağlaınında ele alındı. Fakat bu meseleler kendi geleneklerini ciddiye alan tealoglar
ve dindar
düşünürler tarafından
modern
bağlamda
yeterince
tartışılınadı.
Hiç kimse
şu gerçeği
inkar edemez; enkarnasyon, metafizik ve sembolik bir anlamda kabııl
edilmediği
müddetçe, lıiç bir Müslüman düşünür ilalıi olanın insani olana niifiız
etmesini veya her hangi bir formda
tarırının
enkarnasyonunu kabul edemez. Her
hallikarda basit formalitelerin ve nezaket gösterilerinin ötesine geçmeyi arzulayan
Hıristiyan- İslam diyalogunda bu meselderin merkezi önemini fark ve idrak etmek
önemlidir.
II
Büyük bir teolojik öneme sahip olan ilcinci önemli mesele ise son olma (finality)
meselesidir. İslam, ~nsanlık tarihinin mevcut dilinlinde kendisinin son olduğunu iddia
etmekte ve İsa'nın ilcinci gelişine ve insaııbk tarillinin sona erişine kadar Yeni bir
şeriatın ve Kutsal Kitabı'n vahyi de dahillıiç bir temel dini mesajın olamayacağllll ileri
79
sürmektedir. Budizm, Hıristiyanlık ve Kur'an'ın inzalinden sonraki dönemden
itibaren mukayeseli olarak düşünüldüğünde geçtiğimiz 14 yüzyıl İslanu görüşü teyit
etti. 19. yy daki Bahaizm ve .Ahnıediyye gibi oldukça yakın bir zamanda ortaya çıkan
dini hareketlere karşı İslarrıl tavır, onların Hz. Peygamberin son peygamber "hatemu '1-enbiya" olduğuna dair temel İslami inancı reddettiklerinden dolayı oldukça iyi
bilinmektedir. Bu iki dini hareketin detay meseleleri aynı olmamasına rağmen
Peygamberliğin sonu problemi, her iki durumda da İslam'la olan bu karşılaşmanın
merkezinde durmaktadır.
Hıristiyanlığa gelince, dinlerinin kurucusu hiç bir :ıaman "hatemu'lenbiya/peygambeırlerin mührü" olduğunu iddia etmemiştir. Ancak, bir taraftan kendisinden sonra doğabilecek yalancı peygamberlerden bahsederken, diğer taraftan da
Müslümarıların Hz peygamberin ismi olan Ahmed'i Paraklit ik eşitleyerek İslam'ın
gelişiyle özdeşleştirdikleri Paraklit'in yönetiminden söz etmektedir4. Şayet Paraklit'in
yönetirninirı, İslamın gelişi şeklinde yorumlarıışı reddedilir ve İslam, basit bir şekilde
Hz İsa tarafindan bahsedilen yalancı peygamberlerle özdeşleştirilirse, o zaman ciddi
dini bir diyalogun hiçbir imkanı kalmaz ve İslam'ın doğuşundan itibaren Hıristiyan
teologlarının çoğunun alınış olduğu posizyona geri dönülmüş olur. Falcat Hıris­
tiyanlık göz önüne alındığında, İslamın bizzat kendisinin varlığı, onun sonuncu
oluşundan
daha büyük bir meydan okuma olarale
durmaktadır.
Her halük:lrda Hıris­
tiyan tealoglar İslam vahyi ile ilişkisi bakımından Paraklit doktrinini daha derin bir
şekilde araştırıp düşünınelidiırler.
Hıristiyarılığm
da kendisine özgü bir tarzda kendisi için son
olmayı
iddia
ettiğinden Müslümarılar
söz konusu olduğunda sorıluluk problemi, daha hassas bir
ıneseledir. Aslında, her dindeki "Mutlak'ın arılamı" kendisiyle birlikte, kabul ederıleri
nezdinde, söz konusu dinin mesajının son mesaj olduğu arılanıma gelmemektedir .
.Ancak, bu tarihsel arılaındald sorıluluktur ki, özelikle Hıristiyarılığın İslami arılayışı
açısından problerrılidir. Çünkü Hıristiyarılığın büyük çoğurılULğu Hz. İsa'nın "Ben
yolum, Rayatım ve Halcil<atiın" sözlerini "ben, tek ve aynı zamanda son yoluro"
şeklinde yorurnlamışlardır. Böylesi bir bakış açısı, tarihsel olarak Hıristiyanlıktan önce
4
Kur'an'da Hz. İsa şöyle der; Ey İsrail oğulları! Ben Allahın size gönderdiği elçiyim. (61/6) Ahmed,
övülmüş olan Yunanca'da JPeriklytostur ve Müslüman şarihler, yüzyıllar boyunca İncil'deki paraeletas teriminin yunancadaki periklatos kelimesinin alternatifi olduğuna ve Hz. İsa'nın doğrudan
doğruya, Paraklitin gelişinden söz ettiği zaman İslamın peygamberini ka:ıt ettiğine inanmışlardır. Bu
konu yoğun bir şekilde, Henry Corbin tarafından bir çok kitapta işlenmiştir. Özellikle En Islam
Iranien (Paris: Gallimard, 1970-71, 1: 171; 4:280.) Ayrıca bakınız; M. Lings, Syınbol and
Arclıetype, Cambridge, UK, Quinta essentia, 1991, s. 39-40.
80
gelen dinlerden ziyade sonra gelen dinlerle karşılıklı konuşmayı imkansız hale
getirmektedir. Bu mesde, Hıristiyan tealogların Yahudilik ve İslama dair teolojik
çalışmaları arasındaki zıtlıkta kesinliklle önemli bir rol oynamaktadır. Her halüld.rda,
iki dinde de anlaşıldığı şekliyle, sonuncu olma meselesi doğru bir şekilde araştırılmalı,
her iki dinde de bu meselenin Mutlak'ın anlamıyla münasebeti ve onların kendilerine
özgü görüşlerinin tarihsel olarak son olmayla ilişkisi bakımından ineelerup detaylandırılmalıdır.
Ayrıca açıkça son şeyler
ya da eskatoloji ile ilgili olan bu problem, zaman ve tarih
seküler felsefeler göz önüne alınmaksızın tar1Jşıılamaz. Çünkü 17 yüzyıl
Rönesansı'nda doğan ve 19 yüzyılda etkilerinin zirvesine ulaşan bu felsefelere göre
dini anlamdaki tarihsel sonluluk an111llsızdır. Bu felsefeler., insanlık tarihinin sonul
tabiatı hakkındaki geleneksel doktrinlerin yaygın olarak kabul edildiği Hıristiyan
düşüncesini, İslam düşüncesinden daha fazla etkilemiştir. Hıristiyan··İslam diyalogu
bağlamında, sonluluk sorununun derinliğine incelenmesi, sonsuz doğrusal (lineer)
tarih anlayışının hes~ba katılmasıyla mümkündür. Böylesi bir t:u:ih anlayışın da,
hakkındaki
Tanrının
insan tarihine müdahalesi yoktur ve bazı tabii felaketierin dışında bir sonluluktan asla bahsedilemez. Önceki yüzyıllarda hem Bırisliyan hem İslam düşüncesi
geç dönem yunan okullarının açıklamış olduğu dairesel zaman anlayılŞı da dahil diğer
zaman anlayışlarıyla yüzleşrnek zorundaydı. Bu zaman anlayışı, bugün Hint
inançlarında bulunan geleneksel kozmik daire anlayışlarından tamamen farklıdır.
Bununla beraber modern felsefi meydan okuma tamamen farklı b~r tabiattadır. Ve
Hıristiyan-İslam diyalogunda tamamen gözden geçirilmelidir. Özellikle Hıristiyan
düşüncesi son iki yüz yıl boyunca bu modern felsefi fıkirkrden oldukça
etkilenmiştir5.
III
Hıristiyan- İslam d.iyalogunda hatırı sayılır önemi olan sonraki mesele ise söz
konusu her iki hususi gelenekte kutsal metinlerin anlamı ve statüsü meselesidir. Konu
5
Burası, kendi aralannda önemli bir takım ayrılıklara sahip olan İbrahimi dinlerin tarih göriişlerini
içeren bu karmaşık meıideyle; Hinduiznı'de bulunduğu şekliyle geleneksel çevrimler doktrini ile;
antikitede kendi metafmik temellerinden aynlan ve basit bir şekilde kozmik olaylarm tekran olarak
takdim edilen kadim kozmik çevrimler daktirini ve hem sonsuz olarak hem de bir kimsenin
Marksizm'de bulabilc~cc:ği şekilde dini eskatolojinin bazı seküle.rleşmiş formuna doğru yüriiyen
sekilledeşmiş bir tarihse:lliğe dair modern düşünceyle ilgilenmek için uygun bir yer değildir. Bkz.
Seyyid Hüseyin Nasr,. Knowledge and The sacred (Alanby: State University of New York Press,
1981) ebedililik, zamart ve tarihin (doğrusal) lineer anlayışlarına karşı çevrinı meselesi arasındaki
ilişkinin metafıziğe hitap eden ve bir noktada bu karmaşık ve aynı :ıamanda önemli konulara bir çok
referans sağlar.
81
ile ilgili tartışmaların büyük çoğunluğu her il<i tarafta da yapLlmış durumdadır. Fakat
bunların çoğu kendi kendine konuşma formunda olup, meselenin can alıcı noktalarına değinmemektedir. Hıristiyan tarafta, Kur'an'ın statüsünün müslümünlar için,
İncil'in Hıristiyanlar nezdlindel<i statüsüyle ayın olduğu kabul edimiştir. Hatta
Kur'ani vahyin arılamı Hıristiyan teolojisinin vahiy anlayışı bağlamında değerlendiril­
di. Halbul<i bu anlayış kendi içinde değiştirilmiş, hatta rasyonalizm ve empirisizme
dayanan modern felsefi düşünce okullarının epistemolojik öncüllerirıirı bir sonucu
olarak tahrife uğramıştır. İslamın kutsal metninin anlamıru, Kur'an'ın bizzat kendisirıe bağlı kalaral< ciddi bir şekilde ele alan, Wilfred C. Smith gibi Batılı Hıristiyan
tealoglar birkaç tanedir ve oldukça nadirdir. İslam hal<kırıda çalışan Batılı alimlerirı
çoğu 14 yüzyıl boyunca Müslümanların kutsal metin anlayışlarının ne kadar basit ve
zayıfkaldıldarıru anlamada başarısız olduldarım iddia edecek kadar ileri gittiler6.
Batı Hıristiyarılığırıırı
kutsal metin anlayışının bizzat kendisi, il<i yüz yıl boyunca
en azından kilisderin çağıında büyük ölçüde değişti. Rasyonalist (alclcı) ve empirik
(tecrübeci) araştırma metodlarının uygularuşı ve yüksek eleştiri diye isimlendirilen
kutsalın anlamım mümirıle:rirı çoğu için bile IZitab-ı mul<addesten uzaldaştırdı. Bunu,
Hıristiyan ve Yahudi kutsal metnirıi - batıda inanmayanlar içüı olduğu gibi- mananlar içinde edebiyat ya da tarilıe irıdirgeyerek yaptı. Hıristiyanların çoğu tarafından bu
gelişmeler, son il<i yüz yıl boyunca batıda ortaya çıl<an ve savunucularının evrensel bir
geçerliliğe ve uygulanabilirliğe sahip olduğunu ve hala da sahip olacağıru iddia ettikleri diğer birçok entelektiiel eğilim ve felsefe gibi evrensel ve global olduğu kabul
edildi. İslam hal<kırıda çalışan Hıristiyan öğrenciler belli muayyen kültürel bir bağlam
tarafindan tan:unlanıııış, kendi bulgu, tecrübe ve metodlarını islama uygulamaya ve
Müslümanlara bizzat kendi kitaplarının gerçekte ne anlarna geldiğini ve Kur'an'ın
statüsünün ve gerçekliğinin ne olduğunu müslümanlara öğretmeye başladılar.
İslam tarafinda ise, yahudi ve Hıristiyan kutsal metinleri ciddi anlamda nadir
olarak incelenmiştir. Çağdaş müslüman düşünürler tarafından bu metinler, bir kimsenin kendisini üzmemesi gereken ilga edilmiş, mensuh kategorisi altında ele
alınmıştır. Bazıları gerçekten de bütün kutsal metinlerin büyük bir saygıyla zikredildiği Kur'an'ın şerefli dilüıin tam zıttma bir tavırla I<itab··ı mükaddes'i ele aldılar.
U zun tefsir geleneği, nesilı ya ilga etme kavramlarının anlamları, Müslüman- Hıris­
tiyan diyalogu ile ilgilenen günümüz müslüman alimleri tarafindan nadiren ciddi
olaral< kabul edildi (persued) ve uygulandı. Kur'an hakkında çalışan bir çok Hıristiyan
6
Bu tür düşünceler, İslam ve müslümanlara karşı sempati iddia eden gerçekte ise gösteren Kenneth
Crgg gibi kimseler tarafından bile
savıınuldu.
82
öğrenci,
metnin dokunulmaz karakterini
uğraşırlarkendökümanına
bir metne
bunu da, batı geleneğinde, çoğu insan için, insan ilhamının tarihsel bir
dönüşmüş
olan Kitab-ı mükaddesi Kur'an'la karşılaştırarak yapmaktadırlar­
metinlerini, mensuh olmuş, insanlar tarafindan tahrif
metinler olarak tartışmaktan son derece mutlu idiler-. Bunlar moderrıleşmiş
Hıristiyanların
bizzat kendileri tarafindan da iddia edilmektedir.
Eğer karşılıklı
daha iyi anlayış olacaksa, bu tür tutumlar ve yaklaşımlar, çözülme-
si gereken en merkezi ve en temel
konuları atlamaktadır. Hıristiyan
müslüman perspektifiinde kutsal metne tahsis
Orılar
gözünde telezip etmek için
veya kısmen ilahi olarak vahyedilmiş fukat insani terimlerle yorumlanmış
müslümanların çoğu, Hıristiyan
edilmiş
Müslümanların
nerede
edildiği
gibi,
durumunda ve
kutsalın arılamı
ayrılınaktadırlarr Hıristıyan balcış açısında IZitab-ı
nedir(
mukadesin rolü
İslam'dal<i Kur'an'ın rolünü hangi balumdan çağrıştırmalcta ve ondan nasıl ayrılına1~­
tadırr
Bunlar ve
diğer
bir çok soru her il<i taraftan daha ciddi bir
şekilde
dil-
lendirilmelidir. Hıristiyanlar, İslam için geçersiz olan Batılı metodları uygulayarak
Kur'an'ın dokunulmaz tabiatını yok ederele daha iyi bir İslam anlayışı yaratamazlar.
Müslümanlar da, basit bir
şekilde IZitab-ı
mükaddesi mensuh ve insan müda-
haleleriyle bozulmuş bir metin telalcki ederek daha iyi bir hıristıyanlılc anlayışına
ulaşamazlar.
Gerçekten de Müslümanlar Yahudi olsun
Müslümanların
kutsal IZitap
anlayışına
yalan
Hıristiyan
görüşler paylaşan
olsun,
insanlar
batıda
olduğunu
bilmelidirler. Maalesefböylesi gruplar genel olarak yalan zamandaki Hıristiyan İslam
diyolaglarıyla
ilgilenen
insanların arasında
az
bulurımalctadır.
N
Dördüncü mesele, kutsal dille ilgilidir. İslam'ın kutsal dili olarak Arapça'mn
öneminin çoğu Hıristiyanlar tarafindan anlaşılınaması, doğrudan doğruya Hıristiyan­
ların
kendilerine has kutsal bir dillerinin olmaması gerçeğiyle ilişl<ilidir. Daha ziyade,
Hıristiyanlık, Mesih tarafından konuşulan ve hala Iralc'ın Asurlular ve batı İranlılar
arasında kullarıılan
Hıristiyan
JU'amca'dan Yunanca'ya, Latince'den, Slavca'ya ve hatta bizatihi
Araplar tarafindan kullanılan JU'apça'ya varıncaya kadar bir çok ibadet
(litürjilc) diline sahiptir.
Hıristiyan
çevrelerde, kutsal, ibadete özgü (liturjik) dil ve
yerel diller ve arıların farklı dini dünyaların ekonomisindeki rolleri arasmdal<i farklılığa
yeterli teolojilc ihtinmn gösterilmedi. Bu
kısmen,
bir dinin talcipçileri tarafindan
başka bir dinde kutsalın bulunacağı yerin takdir edilmemesi, kısmen de, İslam ve
Hıristiyan
vahiylerinin
yapı
ve
formalarındal<i farklık
83
sebebiyledir.
Günümüz bağlamında tersi doğru değilken, İsJ.am'ın Bannın, Hıristiyan ya da
başka şekildeki hayatına müd;:iliale edecek yeteri kadar siyasi, ekonomik ve askeri
olarak güçlü olmaması gerçeğinin bir sonucu olarak İslam ve Hıristiyanlık arasındaki
bu meseleyle ilişkili bir paralellik de yoktur. Müslümanların Latin Ekmek Şarap
ayininirı devam ettirilmemesinde Katalik Kilisenin kararının ne olacağı hususunda
hiçbir etkiye sahip değildi; ancak, İsJ.ami dünyada fualiyet gösteren sözde hümanistilc
ve sekiller misyonerler kadar Hıristiyanlar da geçmiş bir buçuk yüzyıl boyunca hem
Arap dünyasının içinde hem dışında bin bir program vasıtasıyla Kı.ır'arn Arapça'nın
yayılmasını sınırkuna hususunda dikkate değer bir rol oynadılar . Bu teşebbüsler müslümanlar tarafindan furk edilmeden devam etti ve Hıristiyan-İslami anlayışta büyük
bir engel teşkil etti. Daha iyi Hıristiyan-İslam ilişkiler yaratma teşebbüsünde ciddi
olan Hıristiyanlar, siyasi mekanizmaları bir kenara bırakmalı ve yalnızca Müslümanlar
değil Ortodoks Yahudiler tarafindan anlaşıldığı şekliyle kutsal dilin arılamını tetkil(
etmelidirler.
V
-
Kutsalın
iki dini yapının içinde farklı olarak nasıl yerleştirileceği ile ilişkili olan
önemli bir diğer mesele, genelde kutsal hukuk ve özelde ise kutsal hukuk tarafindan
düzenlenen cinsellik meselesidir. İslam' daki temel hukuk anlayışı, Banda haldm olan- .
dan ayrıldığı ve Hıristiyanlıktaki kutsal hukukun, Mesih tarafindan ifade edilen
manevi ve ahlald prensipiere gönderme yapnğı, oysa İslam'daki kutsal hukuk, Şeriat,
yalnızca prensipleri değil, ftkat aynı zamanda hukuki kodifikasyorılar şeklinde günlük
hayata bu prensipierin uygulanmasını da içerdiği şimdi açık olarak bilirunektedir.
Şimdi, iki toplum arasındaki karşılıklı daha iyi bir anlayışa izin vermek için hukukun
anlaşılmasında bu teolojik furk1ılıkların beşeri, sosyal ve siyasi içerimlerini daha çok
görünür kılmak zorunludur. Yalnızca o zaman, Banda bir çok kişinin, Tarırı'nın
iradesinden ziyade zaman beşeri hayatın 7 nihai belirleyicisiymiş gibi, zaman
değişirken değişmeyen yasalar kıldığı için tenkit ettiği ve: Müslümanların hiçbir
zaman değişmeyen yasalara sahip görünmedikleri için Hır[stiyanları tenkit etmeyi
sürdürdükleri mevcut durtırnda bir değişme olabilir.
Bu alarıda hiçbir nıesele, İslam'da kutsal kabul edilen, Ban Hıristiyan
Teolojisinin ana akımı t:ıra:findan asli günahın bir sonucu olan cinsellik kadar
tartışmalı değ;ild.ir. Zira bin yıldan fazla bir zamandlan beri Hıristiyanlar,
7
Bu kompleks ve aynı zamanda önemli mesele hakkında bkz. "The Sharia and Chaning Histarical
Conditions", S.H. Nasr'ın Islamic Life and Thougth (Alanby: State University of NewYork Press,
1981) s. 24-30.
84
Müslümanları
hedonist olarak gördüler ve Müslümanlar, gayri tabii ve Tanrı'nın
kendi yaratıklarına yönelik planına karşı olarale gördükleri cinselliğe yönelik Hıristiyan
nınımundan nefret ettiler. Her bir din cinselliğin kompleks gerçekliğinin tek bir
yönünü vurgular ve cinselliğin farklı ve birbirine zıt yönleri olduğu gerçeğine işaret
etme dışında hiçbir telif yolu yok gibi görünmemektedir. Cinsellik, Ruhu, yok olma
kadar Tanrı'ya da götürebilir. Her bir bu gerçekliğin tek bir yönünü seçmiş ve
bütünüyle diğer yönü. görmezden gelıneksizin onu merkezi hale getirmiş görünür8.
Bu konudalci karşılıklı yanlış anlama, bütün toplum dokusu için bil-kuvve
varolan her türlü sonuçlarıyla beraber Batıda geleneksel Hıristiyan cinsel etiğinin
çökmesiyle daha af~ırlaştınldı. Yüzyıllar boyunca, Hıristiyan misyonerler tek eşli
Hıristiyan evliliği iffeti, 'gayr-ı ahlalci' Müslüman çok eşliliğiyle karşılaştırdılar ve
zıtlıklarını ortaya koydular ve İstimi doğuyu harem ve cariyelere uygun bir şekilde
betimlediler. Bununla birlikte bugün Batıda hala ismen Hıristiyan olanlar arasında
bile, 'oryantalist' literatürele manastır alanlarının tasviri kadar mfuLis olarale görünen
bazı paşaların haremi halckındalci en vahşi betimlemelerle karşılaştırılacale bazı uygulamalar vardır. Bütün bunların hepsi, meseleiıin büyük lusmı itibariyle bugünü kadar
olduğu gibi yalnızca sosyolojik ve antropolojik olarak değil fakat aynı zamanda
diyalojik bir bağlamda teolojik olarak da incelenmeye ihtiyaç olan temel bir meseleye
daha çok karışıklık iJ!ave eder.
VI
Burada zikredilmesi gereken Hıristiyan-İslfucl diyalogda büyülc önemi olan
altıncı nokta, iki dinde görüldüğü şekilde Mesih'in hayatıdır. Paradoksal bir şekilde
teolojik kristoloji, onun tarihsel hayatı kadar kesicin bir problem değildir. İsl:imi kristoloji gerçekten, yetkililer tarafindan tartışılan ve reddedilen ve şimdi dinler arası
bağlamda olduğu kadar dini bağlamda da yenielen tartışılabilen Ebionitler gibi ilk
dönem Hıristiyan kristolojisinin belli şelcillerini andırır. Eğer iki din daha ciddi olarak
ele alınacaksa, daha önemli bir problem, Mesih'in tarihsel hayatıdır.
Eğer bir kimse, İncillerde kaydedildiği şekilde İsa'nın hayatını redeleder ve
yaklaşık
iki bin yıllik Hıristiyan geleneğindekini kabul ederse, o zaman tabii ki,
tartışacak hiçbir problem yoktur. Eğer Meryem oğlu İsa'nın hayatının Kur'arn
anlatımı Arabistan'a ulaşan ve sonra Kur'an'a dahil edilen basitçe tahrif edilmiş bir
versiyon olarale bir kenara itilirse, İslami-Hıristiyan anlayışa için hiçbir engel kalmaz.
Ancak bir kimse, (bir an için evlatlık (filial) ilişkisi ve enlearnasyon meselesini bir
8
Bu mesele F. Sclıoun tarafından onun Clıristianity/Islam''daki "The Problem of Modern
Divergencies" s. l09-l7'deki tartışmasında geniş bir şekilde incelendi.
85
bırakarak)
kenara
doğru
hem geleneksel
Hıristiyan anlatımını
kabul ederek her iki tarafin iddialarını ciddi olarak ele
bir problem vardır; özellikle onun
hayatının
sonu göz
Kur'an'ın anlatımını
hem de
alırsa, işte
o zaman ciddi
önünde,bulundurulduğunda.
Mesih çarmıha gerildi mi ya da Semaya canlı olarak mı alındı yoksa İslam tarafından
iddia
edildiği gibıi çarmıha
gerilmedi mi? Burada
üstesirıden
gelirlerneyecek bir
engelle karşılaşılır. Bu probleme burada hem Hıristiyarılığı hem de İslam'ı ayrı birer
din olarak muhafaLza etmek içirı yer vermek uygun olmakla birlikte, bu probl_em,
ve ciddi bir şekilde tartışılması gereken bir meseledir.
açıkça karşılaşılması
Emprisizm ve bilen obje ile
bilirıen nesne arasındaki
modern epistemelojiler, bu güç durumdan
mez. Ancak,
yolu bulmak içirı ne
yapacağını
bile-
şuur düzeyirıin
nesnenirı gerçekliğirıi
her iki düzeyirıi yarıi, hem bilen özne hem de bilirıen
dikkate alan geleneksel epistemolojiler ciddiye alınabilecek bir
çözüm sunabilirler. Gerçekte,
kozmik
çılaş
birebir tekabuliyete dayanan
olayın
Mesih'irı
hayatının
dünyevi
birden daha çok yolda
'görülebildiğirıi'
sonu gibi büyük bir
ve
'bilirıebildiğirıi'
ve
Tarırı'nın iradesmin o sonu, Hıristiyarılığın bir şekilde ve İslam'da bir diğer şekilde
'görecek' bu tarzda verildi)ti söylenebilir. Öyle olabilse de, telilif edilen çözüm
kendilerilli rasyonalizm ve emprisizmirı epistemolojik öncüllerirıe bağlı kabul eden
kimseler tarafindan
kolaylıkla
kabul edilmese bile bu meseleyii teolojik ve metafizilc
alırrak esastır.
olarale dikkate
VII
Burada zileredilecek yedinci ve son nokta, muhtemelen
anlaşılması
en zor
olanıdır.
Bu son nokta,
Hıristiyan-müslümarı
açıldanması
ve
diyalogunda sessiz ve
çoğu kez dilekati çekmeyen ortağı (partner) yani, modernizmi ve artan bir şekilde
önemli yollarda postpodernizm ve İslam'dan daha çok Hıristiyanlığı etkileyen ve etki
etmeye devam eden fenomenleri ile ilgilidir.
Farldı
dini meseleler diyalojilc bir ortam-
tartışıldığı
zaman,
çoğu
Bemard veya
Martirı
Luther ya da John Wesley'irı durumu olmadığı unutulur.
olara]( savunulan bir çok fikir ve uygulama, bir çok hıristiyan
da
Şimdilerde Hıristiyani
düşünürün
önceden geri
dernizmin din
karşıtı
kez
Hıristiyan kontımunun
durduğu
ya da son birkaç
ve se:külarist
güçlerirı
bir St . Augustin ya da St.
yüzyıl
boylillca katıldıkları mo-
sonucudur. Gerçekten de bu olguyu
dildeare alınalesızın hiçbir ciddi diyalog mümkün değildir; özellilde de birkaç yüzyıldır
çoğu Hıristiyan, kendilerini bütünüyle modern Batı medeniyeriyle özdeşleştirdiği ve
bir çoğu da, bugün böyle yapmaya devam ettiğinden dolayı.
86
Müslümanlar, Hu~istiyanların çoğu kez, Mesih'in mesajının üstünlüğünün on
dokuzuncu yüzyılda JElransa'da geliştirilmiş olması olgusuyla/gerçeğiyle desteklenmiş
gibi, Hıristiyanlığın üstünlüğünü dünyanın pek çok yerinde modern tıbbın ve
teknolojinin yardımıyla savunmaya çalıştıklarının tam olarale farkındadırlar. Arıcak son
zamanlarda, modern dünya görüşünün çöktüğünü (collepse) ve modern teknolojinin
gezegenimizin bütün eko sisteminde yol açtığı afetler sebebiyle, bir ı;ok Hıristiyan'ın
tedricen bir zamanlar Hıristiyan olcuı ancak, böyle bir üstünlük iddiasında bulunmayan bir medeniyetten uzale durmaya başladılar. Yine de, ister teolojik isterse siyasi
olsun Hıristiyan- İslam diyaloglarındalci sessiz parmerin, moderrıizrrıin var olmayı
sürdürdüğünün farkmda olmak çok önemlidir.
Hemen hemen farkmda olmalesızın, tealogların çoğunu da içeren bir çok Hıris­
tiyan, batı mederıiyetinin, yeryüzündeki diğer her toplumun da er ya da geç tecrübe
edeceği kaçınılniaz tarihsel süreçle özdeşleştirdiği için bu tür bir farkında oluşa varmak zordur. Bu balGş açısma göre, dinin hayatın bir çok alanından ve bilginin farklı
dallarınm teolojiden ayrılmasına yol açan bir rasyonalizm dönemi olmalıdır.
Diyalogun gerçekleştir:üdiği çoğu durumda, Batılı Hıristiyan parmerler, kendi tecrübelerini maddeleştirme ve ona göre İslim'ı yargılama eğilimindedirler. Bu tutum, bir
din olduğu kadar bir mederıiyette taledim eden İslim't dünyanın. kendi lcimliğini
ortaya koymaya çalıştığı bir anda aşılması güç, hususi bir engel yaratır. Bununla
İslami dünya, Hıristiyan ortaçağ safhasmdan Ronesans hümanizmine, bilimsel devrime, rasyonalizm ve emprizmin, Aydınlanma çağının, Romantizmin, ideoloji çağmm
ortaya çılrmasıyla birlikte, bilginin sekülerleşmesi vasıtasıyla mevcut yüzyıla kadar Batı
tarafindan talcip edilenden farklı bir yolu talcip etıııek istemektedir. Böylece, bugünün
Müslümanlarının İslami bir lcimliğe dair temel iddiası, modern gelişmelerini içeren
Batı medeniyeriyle Hıristiyanlığın özdeşleştirilmesine ve tarihsel olarale var olmale
istiyorlarsa bütün medeniyetler ve beşeri kollektiviteler tarafuıdan talcip edilecek tek
bir tarihsel süreç oldu:ğu hususundald evvelki kabuller e dayanan Hıristiyan!- İslami
diyaloga bir meydan okuma ortaya koyar. Bu meydan okuma, asla üstesinden gelinemeyecek ancak, Hırisitiyani-İslimi diyalogdalci bu üçüncü parterin varlığının kabulünü içeren en derin boyutlarıyla anlaşılmalıdır. Hıristiyani-İslami diyalogcia yer alan bu
parmer, zahiri olara!( sessiz aneale süre giden dini ve teoloijik diyalogu derin bir
şekilde etlciler.
87
SonSözler
Tanrı'nın doğası,
Ruh, eskatoloji, yaratılışın statüsü ve anlamı, doğal düzen gibi
bir çok temel meseleleırİn burada zikredilmemesi garip görülebilir. Bunun sebebi, bunlar temel meseleler ve "tabiat teolojisi (The theology of nature) durumunda,
en uygunu olmakla birlikte:, onların hem daha önce farklı kaynaklarda tartışılmış
olması hem de, yoğun olarak tartışılan iki dinirı zengin teolojik geleneğine
döndürüldüğünde haklı olarak kolayca çözülebilir olmasıdır. Eğer bu tartışmalar, tam
olarak anlaşılırsa,. bu tür meseleler karşılıklı Hıristiyani-İslarm anlayışa engel olmayadiğer
caktır.
Bununla birlikte yukanda açıkça zikredilen yedi nokta, daha parçalayıcı ve
Birisriyan-İslam diyalog tarihinde, mevcut durumda daha büyük teolojik ilgiyi gerektirir. Dini diyalogda ciddi olarak katılanların dikkatini bu meseldere çekmekteki
umudum, onların daha tatmin edici bir şekilde seslendirilebilecekleri ve ele alırıabile­
cekleridir. Böyle bir ele alış tarzı, eğer bir kimse, Willem Bijlefeld'in ilmi hayatının
çoğunu kendisine hasrettiği sahih ekümenizm ruhuna uygun, hem Hıristiyan ve hem
de İslimi pozisyonlara saygı gösterecekse, karşıhklı anlamaya !büyük ölçüde yardımcı
olabilir.
88
Download