2 / ARALIK 2010 KİBEM Kişisel Beslenme Eğitim Merkezi Yayınıdır. Ücretsizdir. Sinsi Tehlike: Diyabet Bedenimizle Sağlıklı İlişki Sağlıklı Prof. Dr. Ayşe Baysal Kanser Beslenme İlişkisi Söyleşi: Ediz Hun Hayatı hiçbir zaman bırakmam. Yıllar BİRİCİK BENLİK BİRİCİK BESLENME 1 İÇİNDEN 2 2 / ARALIK 2010 NEFİS’in ilk sayısına gösterdiğiniz ilgiye ve yaptığınız ‘nefis muhasebesi’ne teşekkür ederek başlayalım. Bu sayımızda sinsi ilerleyen iki hastalık; diyabet ve kanserin beslenme ile ilişkisini okuyacaksınız. Ve belki de benim gibi beslenme rejiminizle ilgili yeni kararlar alacaksınız. Şair Cahit Sıtkı’ya göre yaş 35’i bulup da yolu yarıladığımızda bizi nasıl bir geleceğin beklediği sorusunun yanıtı, gençken nasıl bir yaşam sürdüğümüzde saklı… Sağlıklı beslenme bilincinin ülkemizdeki pîrî Prof. Dr. Ayşe Baysal, satır aralarında, bugünden yarına değiştirmemiz gereken ‘yeme’ alışkanlıklarımıza işaret ediyor. KİBEM Kişisel Beslenme Eğitim Merkezi Yayınıdır. Ücretsizdir. Sayı: 2 / Aralık 2010 EDİTÖRDEN Selamlar… Sinsi Tehlike: Diyabet Bedenimizle Sağlıklı İlişki Sağlıklı Prof. Dr. Ayşe Baysal Kanser Beslenme İlişkisi Söyleşi: Ediz Hun Hayatı hiçbir zaman bırakmam. Yıllar BİRİCİK BENLİK BİRİCİK BESLENME Sağlıklı beslenme, sağlıklı bir yaşam felsefesinden bağımsız değil kuşkusuz. Yeşilçam’ın unutulmayan jönü, biyolog bilim insanı Ediz Hun, dergimize verdiği özel röportajda bunu samimiyetle ortaya koydu. Dinç kalabilmesinin temelinde her şeyden önce kendisini ve doğayı sevmek yatıyor. Sır, Hun’un şu cümlelerinde: “Hiçbir zaman özgüvenimi kaybetmem. Hayatı hiçbir zaman bırakmam.” SİNSİ TEHLİKE: DİYABET 4 BEDENİMİZLE SAĞLIKLI İLİŞKİ KURALIM 6 Özgüven, söz konusu bedenimiz olduğunda genellikle kaygan zeminde ilerleyen bir kavramdır. Nasıl göründüğümüz, neredeyse varlığımızın en temel kaygılarından biridir. Uzman Psikolog Arzu Güneş, bedenle sağlıklı ilişki kurmanın yollarını anlatıyor. SÖYLEŞİ: EDİZ HUN 8 KANSER BESLENME İLİŞKİSİ 10 YILBAŞI SOFRANIZA ERZURUM’DAN ÇILBAK DOLMA 12 Türkçe’de bir deyim vardır, “Yıldıza kement atmak” diye… Yapılamaz sanılan işleri başarabilecek çevikliğe, becerikliliğe sahip olmak anlamında… 2011’in kapısını çalıp araladığımız bu ay, siz de bir yıldıza kement atın ve onu yavaş yavaş kendinize çekin. Sağlıklı yıllar… Pınar Göksan Aker NEFİS DERGİ Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yayına Hazırlık, Tasarım Baskı Hatice KARSLIOĞLU Son 1 Saat Tanıtım Ajansı Tel: 0 312. 439 30 75 • Faks: 0 312. 439 30 76 Hüseyin Rahmi Gürpınar Sokağı 4/1 Çankaya - ANKARA www.son1saat.com Fersa Ofset Baskı Tesisleri Tel: 0 312. 386 17 00 Faks: 0 312. 386 17 04 Ostim 36. Sokak 5/C-D Yenimahalle - ANKARA www.fersaofset.com Yazı İşleri Fatih Aker • Pınar Göksan Aker Yönetim Yeri KİBEM Kişisel Beslenme Eğitim Merkezi Tel: 0 312. 468 08 86 • Faks: 0 312. 466 75 69 Cinnah Cad. 24/9 Çankaya - ANKARA www.kibem.com.tr • info@kibem.com.tr Basım Tarihi: 1 Aralık 2010 Ankara Yayın Türü: Yaygın / Süreli Diyetisyen Kimdir ·Beslenme biliminin ilkeleri doğrultusunda bireysel ve toplu beslenme plan, programları oluşturur. Bunu bireyin büyümesi, gelişmesi, sağlığının ömür boyu korunması ve yaşam kalitesinin artırılması için yapar. · Besinlerden ve beslenme biçiminden kaynaklanan sağlık sorunlarını araştırır, değerlendirir, çözüm yolları bulur; var olan besin kaynaklarının ekonomi ve sağlık kurallarına uygun olarak kullanılmasını sağlar. ·Besin denetimi yapar; fizyolojik, psikolojik, sosyolojik olarak sağlıklı yaşam biçimlerinin benimsenmesi amacıyla bireyi ve toplumu bilgilendirir, bilinçlendirir. · Doğuştan ya da sonradan oluşan hastalıklarda tıbbi ve cerrahi tedavilere uygun, doğal ve tedavi edici besinlerin bileşimlerine göre beslenme programı uygular; bunun eğitimini verir, uygulama sonuçlarının takipçisi olur. Diyetisyen, sağlıkla ilgili herhangi bir yüksek öğretim kurumunun en az 4 yıllık (bir yıl hazırlık ile 5 yıl) “Beslenme ve Diyetetik” eğitim-öğretim programını tamamlar; “Beslenme ve Diyetetik Lisans Diploması” ile “Diyetisyen” unvanı alarak diyetisyenlik mesleğini yapmaya ve uygulamaya hak kazanır. Ülkemizde 7 yıl öncesine kadar yalnızca Hacettepe Üniversitesi’nde Beslenme ve Diyetetik Bölümü varken, bugün Ankara, Başkent, Ege, Erciyes, Gazi, Haliç, İstanbul Bilim, On Dokuz Mayıs, Trakya, Yeditepe, Doğu Akdeniz ve Yakın Doğu Üniversiteleri de her yıl birçok mezun veriyor. Bu meslek grubu, ilk olarak 1961’de ILO (International Labour Organisation) Diyetisyenler; Beslenme Bilimleri, Diyetetik Programı, Toplu Beslenme Sistemleri ve Toplum Beslenmesi ya da Klinik Diyetisyenlik, Halk Sağlığı Diyetisyenliği, Yönetici Diyetisyenliği, Eğitim ve Araştırma Diyetisyenliği Anabilim/Bilim dallarında bilim uzmanlığı ve doktora programlarına katılırlar. Uzmanlık alanlarının bu denli çok ve çeşitli olmasına karşın diyetisyenler daha çok obezite kaynaklı sorunları gideren kişi olarak tanınırlar. Bu da diyetisyeni, yalnızca bireyi zayıflatan biri konumuna yerleştirir. Oysa diyetisyen, yalnızca obetize odaklı tıbbi beslenme tedavisi yapmaz. Tip 2 diyabet, Tip 1 diyabet, böbrek hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları, enteral-paranteral, kanser, kalp hastalıkları, hipertansiyon gibi hastalıklara yönelik beslenme tedavisi uygular. Çocukluk, ergenlik, gebelik, emziklilik ve yaşlılık dönemlerine özgü ayrı ayrı beslenme programları düzenler. Sporcu beslenmesi bambaşka bir alandır. Anoreksiya nevroza ve blumia nevroza gibi hastalıklar da… Çalışan sayısı fazla olan büyük işletmelerde, toplu beslenme menüsü, yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme koşullarını bir arada bulundurması bakımından yine bir uzmanlık alanıdır. Menü düzenleme, besinlerin pişirilmesi ve saklanması, personele hijyen konusunda eğitim vermek, kurumsal beslenme danışmanlığının konusudur. Diyetisyenlik, insanları zayıflatmak üzere reçete veren bir kurum değildir. Bir diyetisyene herhangi bir nedenle gittiğinizde yapması gereken şudur: Herhangi bir fizyolojik sorununuz olup olmadığını saptamak için sizi öncelikle bir endokrinoloji uzmanına yönlendirmek. Tıbbi tahlillerinizi, aile ve hastalık geçmişiniz ışığında değerlendirmek. Beslenme alışkanlıklarınızı, psikolojik durumunuzu ve fiziksel aktivite programınızı tüm bu verilerle birlikte ele almak. Özetle diyetisyen, tıbbi beslenme tedavisi uygulayan kişidir. Sağlıklı ve bilinçli besleneceğiniz bir yıl diliyorum. Hatice Karslıoğlu info@k ibem.com.tr Diyetisyen; ? tarafından yapılan meslek sınıflandırılmasında 0.69 kodu ile 1988’de ise 32.23 kodu ile standartlaştırılmıştır. KİBEM’DEN Bu soruyu bundan 30 yıl önce yöneltseydim, çoğu insandan “Bilmiyorum” yanıtını alırdım. Bugün durum çok farklı… Mesleğimiz son 30 yılda hayli yol katetti. Ancak yine de bazı tek tip ya da yanlış algılamalar söz konusu… Buradan hareketle NEFİS’in ikinci sayısında, diyetisyenin kimliği üzerinde durmak istiyorum. Türkiye Diyetisyenler Derneği’nce yapılan “diyetisyenlik” tanımından yola çıkacağım. 3 Sinsi Tehlike Diyabet Çağın hastalıklarından biri diyabet... Sayılar, tehlikenin boyutunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. 1985’te tüm dünyada tahminen 30 milyon diyabetli bulunuyordu. 10 yıl sonra bu sayı 150 milyonun üzerine çıktı. Günümüz itibarıyla ise dünya üzerinde 246 milyon diyabet hastası var ve projeksiyonlar gösteriyor ki 2025’ten önce bu sayı 380 milyona ulaşacak. Artış da özellikle gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşecek. 4 Sayılarla başladık, devam edelim. Diyabetten yaşamını kaybeden insan sayısı her yıl 3.8 milyonu buluyor. Her 10 saniyede bir, bir kişi diyabete bağlı bir nedenden ötürü yaşamını yitiriyor. Dünyanın herhangi bir yerinde, diyabetten ötürü, her 30 saniyede bir bacak kaybediliyor. Diyabet, gelişmiş ülkelerde, erişkin grubundaki görme kaybının en önemli nedenlerinden biridir. Diyabetli kişiler, diyabetli olmayanlara göre iki ilâ dört katdaha fazla kardiyovasküler hastalık geliştirme riskiyle karşı karşıyadır. Kardiyovasküler hastalık, günümüzün sanayileşmiş ülkelerinde, bir numaralı ölüm nedeni olarak kabul ediliyor. Diyabet, hareketsiz yaşamın ve obezitenin yol açtığı sinsi bir hastalıktır. Korunmak içinse bu ikisinden uzak durmak yeterlidir. Kardiyovasküler hastalıktan ötürü ölüm riski, diyabetli kişilerde, diyabetli olmayanlara göre üç kat daha fazladır. Diyabetin, körlük, böbrek yetmezliği ve kalp hastalığı gibi yıkıcı komplikasyonları, hem kişi hem de ülkelerin Sağlığı Koruma Programları üzerinde yüklü bir malî yük oluşturmakta… Dünya Sağlık Örgütü (WHO), yıllık sağlık bütçesinin yüzde 15’inin diyabete ilişkin harcamalardan kaynaklandığını belirtiyor. Diyabetli bir kişi, diyabetli olmayan bir kişiye göre iki ilâ beş kat daha fazla tıbbi amaçlı harcama yapmak zorunda kalıyor. Bu durum, daha sık doktor kontrolleri, çeşitli cihazlardan yararlanma ve ilaç alımı, ayrıca daha yüksek oranda hastaneye yatma zorunluluğundan kaynaklanıyor. Diyabet harcamalarının, bir ülkenin sağlık bütçesinin yüzde 5 ilâ 10’unu oluşturduğu tahmin ediliyor. Aile bütçesine yaptığı ekonomik baskı yanı sıra; hastalığın yol açtığı stres, sıkıntı, acı ve endişenin yarattığı tahribat da en az ekonomik baskı denli yıkıcı… Çünkü diyabet, kaliteli yaşam standartlarından ödün verilmesi anlamına gelir. Ekonomik ve psikolojik anlamda! Yalnızca sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenerek obeziteden ve bunun sonucunda oluşan Tip 2 diyabetten korunmak mümkündür. 2002’de yapılan araştırmalar, piyasada 17 Kaynak: Türk Diabet Cemiyeti resmî sitesi www.diabetcemiyeti.org Doğanın bize sunduğu nimetleri tercih ederek hem vücudumuzu, hem de ruhumuzu sağlıklı beslememiz mümkündür. Yaşamı Nasıl Sınırlar? Tip 1 diyabet: Pankreastan salgılanan ve kan şekerini düzenleyen insülin hormonunun tamamen bitmesi sonucu, kan şekerinin sürekli yüksek seyretmesi sonucu oluşan kronik bir metabolik hastalıktır. Vücut artık insülin hormonu salgılamadığı için dışarıdan insülin almak zorundadır. Bu yüzden, kişinin her gün düzenli olarak insülin iğnesi vurulması gerekir. Ayrıca istediği her besini rahatlıkla tüketemez. Şekeri etkileyen en önemli besin ögesi karbonhidratlardır. Zamanında ihtiyaç• Her gün düzenli kahvaltı edin. • Günlük çiğ sebze tüketimi artırın. Kışın yeşil soğan, turp, havuç, marul, roka, tere, dereotu, turp, maydanoz, kırmızı lahana tüketin. Her öğünde düzenli olarak mevsimine göre pişmiş sebze yiyin. • Mevsimine uygun sebzeleri, her öğünde yemek ya da salata olarak tüketin. Çiğ sebzenin doğranmadan yenmesi önemlidir. • Beyaz ekmek yerine her öğünde tam buğday ekmeği, çavdar, tam tahıllı ekmekleri yeğleyin. Kansızlık sorunu olanlarda ve çocuklarda uzmana danışarak tüketilmelidir. • Haftada 2-3 gün kuru baklagil tüketin. Gastrit, reflü vb sindirim hastalıkları olan kişiler uzmana danışmalıdır. tan fazla şeker alındığı için ya hiç tüketilmeyecek, ya da ölçülü tüketilecektir. Kişi yalnızca şekerden mahrum olmayacak; pirinç, mısır, beyaz undan yapılan makarna ve hamur işlerini (ekmek dahil) sınırlı tüketecek ya da tüketemeyecektir. Aynı sınır meyve için de geçerlidir. Yememek ayrı bir sorundur. Çünkü az yemek, kan şekerinin düşmesine neden olacaktır ve bu da hipoglisemi koması anlamına gelir. Fazla tüketim ise şeker yükselmesi yani hiperglisemi ile sonuçlanacaktır. Tip 2 diyabet: İnsülin hormonunun azalması sonucu kan şekerinin yükselmesidir. Hasta insilüne bağımlı değildir. Ancak ilaç tedavisi şarttır. Şeker hastalığı sonucu böbrek, kalp, beyin, ayak ve gözde hasarlar oluşmaya başlar. • Vücudun şeker ihtiyacı besinin içinde bulunan kompleks şekerlerden alınmalıdır ancak pirinç yerine bulgur, makarna yerine tam buğdaydan yapılan erişteyi yeğleyin. • Cips, bisküvi, çikolata, jelibon gibi şekeri çok, vitamini ve besin değeri az hazır ürünleri, raf ömrünü uzatmak için katkı maddeleri kullanıldığından tüketmeyin. • Her gün düzenli olarak 35 dakika yürüyüş yapın. • Kilo problemi varsa diyetisyenden danışmanlık alarak ideal kilonuza inin. • Ailenizde diyabet öyküsü varsa, düzenli aralıklarla bir endokrin uzmanına görünün. • Aşırı gazlı ve şekerli içeceklerden kaçının. • Günlük yağ tüketiminize dikkat edin. Pişirme yöntemleri, farkında olmadan fazla yağ alımına neden olur. Hiçbir besini yağda kızartmayın. Haşlama, fırında ya da buğulama yöntemlerini yeğleyin. • Beyaz undan yapılan poğaça, börek, kurabiye gibi besinleri ara sıra tüketin; her gün değil! • Pasta, şerbetli tatlılar, baklava, şöbiyet, tiramisu vb tatlıların tüketimini olabildiğince sınırlayın. • Her gün düzenli olarak meyve tüketin. Meyveyi mevsiminde yiyin. Çok iyi yıkayın ve kabuğunu soymayın. Her gün 35 dakika yürüyün Diyabet, kaliteli yaşam standartlarından ödün vermek anlamına gelir. 5 Diyabeti önlemek için bin çeşit gıda bulunduğunu gösteriyor. Bunca çeşitlilik arasında bizlere düşen görev, gıda seçiminde canımızın çektiğini değil, vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besinleri tüketmek olmalıdır. Besin tüketimi konusunda bilinçli hareket etmek, obeziteden korunmanın ilk koşuludur diyebiliriz. Bedenimizle Sağlıklı İlişki Kuralım 6 Yeme sorunundan bahsetmek için kişinin kilolu olması ya da tanı konmuş bir yeme bozukluğunun bulunması gerekmez. Birçok kişi (özellikle kadın) dışarıdan bakıldığında uygun kiloda olsalar da, bedenleriyle ilgili yanlış algı ve korkulara sahip olduklarında yeme sorunundan bahsedilebilir. Bedene ilişkin yanlış algı ve korkular ya da beden algısının farkında olmamak, bedenle kurulmuş sağlıksız bir ilişkiyi çağrıştırır. O hâlde bu yazıya başlarken “bedenle sağlıklı ilişki kurmak”, “bedenle barışık olmak” ya da “bedenle iletişimde olmak” gibi kavramlardan söz etmek yerinde olacaktır. Bu kavramlardan hangisini kullanırsak kullanalım, burada sağlıklı ilişkiden bahsedilmektedir. Sağlıklı bir ilişki ise, elbette “barış”ı ve “iyi bir iletişim”i gerektirir. Bedenimizle kuracağımız ilişkinin olmazsa olmazları, onunla iletişim hâlinde ve barış içinde olmaktır. Kişi bedeniyle nasıl iletişim hâlinde olabilir? Fazla kilolu olmasa bile bedeninin belli yerlerini, ya da bütün olarak bedenini beğenmeyen ve onunla iletişimini yıllar önce yitirmiş birçok insanla çalıştım. Bedeniyle iletişim hâlinde doğan insanoğlu, yaşamda bir şeyler olup bitiyor ve bu iletişimi kaybediyor. Arzu GÜNEŞ Uzman Psikolog arzu@kibem.com.tr Oysa bedenimiz bizi duyar ve bizimle konuşur. O hep bizimle iletişim hâlindedir. Bize ihtiyaçlarını söyler, bizi uyarır, aynı zamanda ihtiyaçlarımızı karşılar ve bize gerekeni verir. Onu duymanızı, anlamanızı engellemiş ve iletişimi bitirmiş olan nedenler ne olursa olsun, iletişimi yeniden kurmak mümkün. Bedeninizle tanışıp arkadaş olmayı, onu anlamayı, onu sevmeyi ve sonunda ona minnet duymayı istemez misiniz? Bunu başarırsanız artık hiçbir sıkıntıda yalnız kalmayacaksınız. ‘Ben’ olmayı öğrenmiş olacaksınız. Çünkü ‘ben’ gözle görüneni ve görünmeyeni içerir ve onlar birbirini hiç yalnız bırakmayan iki arkadaş gibidirler. Bedenimiz bizi duyar ve bizimle konuşur. ‘Ben’in iki parçası arasındaki iletişim nasıl kopuyor? Bize, nasıl bir bedene sahip olmamız gerektiğini aşılayıp duran yanlış kültürel mesajlar, sonunda önyargıları ve ayrımcılığı hayatımızın bir parçası hâline getirmektedir. Belli fiziksel standartlar, başkaları tarafından kabul görmemiz için zorunluluk hâlini almaktadır. Bu standartları yakalayamadığımızda da kendimizi yargılamamız, dışlamamız, hatta reddetmemiz söz konusudur. Bu, iki parçamız arasındaki iletişimin tümüyle kopması anlamına gelmiyor mu? Oysa hepimiz kendimiz olmak istiyoruz. Kimseye benzemeyen, biricik ve tek olan “ben” olmak istiyoruz. Bir yandan “biricik ve tek” olmaya çalışırken bir yandan da “standart bedenler” olmaya zorlanmak tam bir ikilem! Bu ikilemin ortasında, “ben”i oluşturan iki yarı, birbiriyle iletişimi kaybediyor. Bu iletişimsizliğin en büyük göstergesi, kişinin “ne hissettiğine” değil sürekli ve yalnızca “nasıl göründüğüne” odaklanmasıdır. Şimdi bedenimizin nasıl göründüğüne değil, neler hissettiğine ve neler yapabildiğine odaklanmaya çalışalım. Nasıl mı? Bir düşünün, bedeniniz sizin için en son ne yaptı? • Bir çocuğun gülüşünü duymanızı sağladı. • Sizi bir dağın tepesine kadar çıkardı. • Dondurmanın tadına varmanızı sağladı. • Bir mikropla/enfeksiyonla savaştı. • Uyanık kaldı ve güvenle arabanızı kullanarak eve ulaşmanızı sağladı. • O güzel gün batımını size gösterdi. • Şehvet hissetmenizi sağladı. • Başka bir insana hayat verdi. • O minik kediyi okşamanızı sağladı. • Acınızı dindirdi, yaranızı iyileştirdi. • Uyurken tazelenmenizi sağladı. • Başka birinin yumuşak dokunuşunu hissetmenizi sağladı. Diğer yandan kişi, sadece açlıklarını doyurmaya odaklanırsa -ki bu durumda doyumun peşinde koşarken aslında neye açlık duyduğunu bile anlamayabilir- yine iki parçası arasındaki iletişimi kaybeder. Duyduğu açlık; karın açlığı, cinsel açlık, onaylanma açlığı ya da başka bir duygusal açlık olabilir. Bazen bu açlıkların hangisini hissediyor olursa olsun kişinin açlığını doyurmak için sadece yediğini görürüz. Bedeninin ona ne dediğini duymadan sadece yiyerek doymaya çalışır. Yukarıdaki her iki durumda ihtiyaç duyduğumuz şey, öncelikle içimize doğru bir yolculuğa çıkmaktır. Şimdi sessiz ve sakin bir yer bulup oturmalı, derin nefes alıp ne hissettiğimiz konusunda kendimize ince bir ayar çekmeliyiz. Herkes içine giden yolu farklı şekilde keşfedebilir. Ama ne şekilde olursa olsun bu keşif, önce çok özel bir yaşam deneyimi olup, sonra da yaşam biçimi hâlini alan ve bizi zenginleştiren bir keşiftir. İçimize giden yolu bir şeyler yazarak, müzik ya da resim yaparak, okuyarak veya müzik dinleyerek keşfetmemiz mümkündür. Dans, yoga, resim, müzik ve psikoterapi bu yolculuk için kullanabileceğiniz en elverişli araçlar. Bir grup terapisine katılmak da içinize odaklanmanızı kolaylaştıran, başkalarının deneyimlerine şahit olmanızı sağlayarak süreci hızlandıran çok uygun bir araçtır. Herkes içine giden yolu farklı şekilde keşfedebilir. 7 Derin bir nefes alıp kendinize ince bir ayar çekin. Pınar Göksan Aker SÖYLEŞİ Ediz n bu yıllarda ı ’l 0 6 , en ti; ritlerind resi geç a k n u Film şe iz H r, yısız Ed r akıyo a a s l l ı a Y n . r a y diyo ise evam e d e d diz Hun E e r y ö e t k m a geç or. sarıyor, n okuy a d y şeritler e yıllara m an nu yap o y i s k e kol kaktüs zerinde a ü d n a i y n i n Dü üç b e olan ve i r insanı v i b m i n l i e b d i ş g , olo on ki ıtlarken nan biy n u l a u y b ı n ü ı ular kaktüs du. S’in sor İ F E aya koy N t r , o n u e H d ini diz aktör E felsefes yaşam Ediz Hun: Hayatı Hiçbir Zaman Bırakmam Yaşamınızın her döneminde uyguladığınız, özellikle dikkat ettiğiniz ve koruduğunuz bir yaşam reçeteniz var mı? Bir biyolog olarak insanoğlunun bedensel ve ruhsal fonksiyonlarının, yaşamın sağlıklı devam edebilmesi için ne derece önemli olduğuna vâkıfım. Pek tabii, kişinin ata mirası genetik özellikleri (kalıtımsal yapısı) büyük önem taşımaktadır. Bunun yanında, iyi ve sağlıklı beslenme, günlük alınacak sıvının ehemmiyeti, bedenin en az yedi saat uykuya ihtiyacı olduğu bilinci, zararlı alışkanlıklardan uzak durarak doğa ile iç içe yaşama çabası, hiç şüphe yok ki, o insanın sağlıklı bir şekilde hayatını devam ettirebilmesi için başta gelen “Yaşam Reçete”sidir. Ben sorunuza yanıt olarak, bu saydıklarımı mümkün olduğunca tatbik etmeye çalışmaktayım. a. Hareketi hiç ihmal etmem, spor yaparım. b. Daima değişik (her türlü) ve taze gıda tüketirim. c. Sigara içmiyorum. d. Yüksek alkol içeren içkileri sevmem. e. Günde iki litreden fazla sıvı tüketirim. f. Hiçbir zaman özgüvenimi kaybetmem. g. Hayatı hiçbir zaman bırakmam. h. İçime atmam, haksızlığa nerede olursa olsun büyük reaksiyon gösteririm. ı. Ruhsal ve fiziksel yönden kuvvetli bir insan olduğuma inancım tamdır. i. Hayatıma hiç rejim uygulamadım, 30 yıldır hep 80- 82 kg arasındayım. Sağlıklı yaşam reçeteniz içinde sağlıklı beslenme reçeteniz de önemli bir yer tutuyor olmalı… Nasıl bir beslenme programı uyguluyorsunuz? Hiçbir zaman yiyeceğim bir yemeği hayal etmedim, hiçbir gün bir pastaneden geçerken içeriye imrenerek bakmadım. Önüme ne yemek gelirse onu iştahla yerim. Midem hassas olduğu için özellikle evimde yemeği tercih ederim. Sadece bir zaafım var, o da şudur: Tatlısız yapamam, yemek sonrası veya akşam çayı ile mutlaka bir kuru pasta ve benzeri çörek yemek isterim. Sabahları bir çorba kaşığı naturel balık yağı içer ve devamında nar suyunu ihmal etmem. Sabah kahvaltılarımda çoğu kez kızarmış ekmeğin üstüne hayvansal tereyağı sürerim. Yemeklerde daima yağsız kırmızı eti tercih ederim. Karaciğerlerinizi sağlıklı tutarsanız, şişmanlama tehlikesini uzak tutarsınız. görünmesine rağmen yemekler çok lezzetsiz geliyor bana. Son olarak, Çocuk Ediz’in yemekle arası nasıldı? Çocuk Ediz çok iştahlı değildi; ancak annem felsefe öğretmeni olduğu için yetişmiş bir anne olarak daima sağlıklı yemek hazırlardı. En çok sevdiğim, “kanepe” dediğimiz fırında kızarmış kaşar peynirli ekmekti. Ayrıca Çerkez babacığımın yaptığı mükemmel Çerkez Tavuğu’na da bayılırdım. Ama her zaman, benim için olmazsa olmaz, az yemek kaydıyla TATLI’lardır. Çocukların ve gençlerin beslenmesinde en büyük tehdit hiç şüphe yok ki, Fast Food’dur. Bunları yemeğe devam edenler zararlarına da daha sonraları katlanacaklardır. Belki size uygun düşmeyecek ama benim için önemli olan yemeğin lezzetidir. Birçok kez gittiğimiz lüks restoranlarda her şey mükemmel Sayın Ediz Hun, yaşamı severek ve ciddiye alarak yaşıyor. Seçimleri son derece bilinçli ve yerinde. Her gün düzenli olarak yapılan bireye özgü egzersiz, vücudun esnekliğini artırır. Kemikleri güçlendirir. Kanser, diyabet, kalp hastalıkları riskini azaltır. Mutluluk hormonunun salgılanmasıyla birlikte stresi azaltır. Yağ dokusunu azaltarak kas dokusunu korur. Ancak egzersiz, kişinin özelliklerine ve hastalıklarına göre düzenlenmelidir. Zira ağır ve yanlış sporlar ters etki yaratabilir. Alkol, enerji bakımından yüksek kalori içeren bir besin kaynağıdır. Özellikle kırmızı şarabın kalp için yararına vurgu yapılsa da tüketilen günlük miktar önemlidir. Örneğin kişi bir seferde 6 kadeh şarap içerse yararından tabii ki uzaklaşır. Rakı, cin tonik gibi yüksek kalorili içecekler, günlük miktar 30cc’yi geçmezse zararlı değildir. 1 kadeh şarap 160, 1 duble rakı 375 kaloridir. Sanatçının yağsız kırmızı et tercihi, doymuş yağ içeriği bakımından önemli... Günümüzde, “Kırmızı et asla tüketilmemelidir” şeklinde yanlış yönlendirmeler var. Oysa et B12, B6, folik asit, selenyum ve demir açısından zengindir. Önemli olan, etin pişirilme şeklidir. Haşlanması ya da fırınlanması önemlidir. Yağda kızartıldığında, yağlı etten farkı kalmaz. Diğer taraftan tüketilen miktarın fazla olması, erkeklerde gut hastalığına ve böbrek taşlarının oluşumuna yol açar. Nefis yanıtlarınız için teşekkürler… Et tüketimi fazlaysa sanatçıya haftada iki gün kuru baklagil tüketmesini salık veririm. Hem posa ihtiyacı, hem de günlük doymuş yağı daha az alması için. Protein yerine geçen barbunya, nohut, yeşil mercimek ve kuru fasulyeyi sofradan eksik etmemek gerekir. Ayrıca yoğurt özellikle bağışıklık sistemini güçlendirici prebiyotik bir besin. Kalsiyum ve fosfor ihtiyacını karşıladığından, erkeklerde kemik erimesi daha az görülse de günümüz beslenme alışkanlıkları nedeniyle bu oran artmaktadır. Kişiye göre değişmekle birlikte sağlıklı biri için günlük tuz miktarı 6 gramdır. Bu miktar ülkemizde 17 gramdır. Aşırı tuz tüketimi hipertansiyon, kalp ve inmeye yol açabildiğinden tehlikelidir. İyotlu tuz tüketmek gerekir. Zaten besinlerin içinde -özellikle ekmekte- yeterince tuz bulunur (Hangi besinlerin tüketildiğine bağlı olmak kaydıyla). Ediz Bey tuz tüketmemekle çok yerinde bir şey yapıyor. Yıllardır aynı kiloda kalması da çok güzel. Ancak burada yalnızca vücudun kütlesi değil, yağ ve kas oranındaki dağılım önemlidir. Çünkü yaş ilerledikçe kas dokuları zayıflamaya başlar. Bu açıdan da bu dağılıma baktırmakta fayda var. Marmara balığı yemediğinden, Sayın Ediz Hun’a leziz bir Akdeniz Çupra’sı tabağı gönderiyorum. Hatice Karslıoğlu Gelişmiş bir sofra kültürü, yemek sanatının artistik boyutuna işaret eder. Yemek yediğiniz ortamda ya da sofrada, neler sizin için olmazsa olmazdır? DİYETİSYENDEN Marmara balığının ne derece kirli olduğunu bildiğim için ağzıma almam. Ben 22 yaşımda sinemada görev aldığım için, kendime iyi bakmam gerektiği bilinci o zamandan itibaren gelişti. Gece hayatını sevmem ve mazbut yaşarım. Bir de uzun yıllar tuz tüketmediğimi söylemeliyim. Kanser Beslenme İlişkisi Gelişmiş ülkelerde enfeksiyon nedeniyle ölüm oranı yüzde 1-2, kalp hastalıklarından ölüm oranı yüzde 40, kanserden ölüm oranı ise yüzde 25 civarındadır. Kanser nedeniyle ölüm oranı gelişmiş ülkelerde, gelişmekte olan ülkelere göre 3 kat daha fazladır. Ülkeler geliştikçe, sanayileştikçe ve enfeksiyon hastalıkları kontrol altına alındıkça kanserli hasta sayısı ve kanserden ölümler de artıyor. Amerikan Kanser Arşivi’nden alınan verilere göre, 0-15 yaş arasındaki çocukların yüzde 8-12’sinde kanser görülüyor. Bu yaş grubunda en yaygın kanser türü lösemi, kemik ve beyin kanseri olarak saptanmış. 16-35 yaş arası genç yetişkinlerin ise yüzde 2-3’ü kanser. Kanserde risk faktörleri Besin ögelerinin, vitamin ve minerallerin yetersiz ya da fazla alımı kanser riskini artırır. Risk, yalnızca bunlarla ilintili değildir. Besinleri pişirirken ya da saklarken de kanser yapıcı madde oluşumu nedeniyle risk söz konusudur. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki obez olanlarda kanser, normal kilosunda olanlara göre daha sık görülür. Özellikle meme, kolorektal (kalın bağırsak ve rektum) kanserleri ile kan kanserleri… Yağ tüketim düzeyi yüksek olan toplumlarda şişmanlık oranı yüksektir. Yağlı besinlerin çok alınması, kanser yapan ve kanseri ilerleten maddelerin alımının da artmasına neden olur. Şeker ve nişastanın kanser yapıcı ya da ilerletici oldukları konusunda herhangi Prof. Dr. Ayşe Baysal bir kanıt bulunamamıştır. Ancak bunların gereğinden fazla alınması şişmanlığa yol açar. Deney hayvanları ve insanlar üzerindeki araştırmalar, yağın kanser riskini artırdığını gösteriyor. Her türlü yağ; sıvı ya da katı, hayvansal ya da bitkisel yağlar özellikle meme, prostat, testis, rahim, yumurtalık ve kolorektal kanserlerin oluşum riskini artırır. Çünkü çevrede bulunan kanser yapıcı kimyasal maddeler yağ içinde birikir ve çok yağ alımı bu maddelerin vücuda girişini artırır. Besinlerin tütsülenmesi, tuzlanması, nitrit, nitrat ve daha başka kimyasal maddeler eklenerek işlenmesi sırasında bazı kanser yapıcılar oluşmaktadır. Odun, kömür ve diğer yakıtların dumanında binlerce karsinojen bulunmaktadır. Bu tür besinleri çok tüketenlerde mide kanseri sık görülür. Besinlerin aşırı saflaştırılması, kanser koruyucu posanın ve antioksidantların kaybına neden olur. Örneğin buğdayın kepeği ve özü alınarak beyaz un hâline getirildiğinde, kanserden koruyucu maddelerin yüzde 90’ı kaybolur. Tüketilen besinlerde posa azaldığında kolorektal kanserleri daha sık görülür. Besinlere çok fazla baharat eklendiğinde sindirim sisteminde tahriş meydana gelebilir. Söz gelimi acı besinleri çok tüketenlerde yemek borusu ve mide kanserleri daha sık görülür. Antioksidantın önemi Besinlerde bulunan antioksidantlar, kanser riskini azaltır. Araştırmalar, antioksidant yönünden zengin besinleri çok tüketenlerin kan- larında, antioksidant ögelerin yoğunluğunun arttığını, bunun da kanser riskini azalttığını göstermiştir. Tek başına hap olarak antioksidant alınmasından ziyade, pek çok antioksidantı içeren sebze ve meyvelerin çok tüketilmesinde yarar vardır. Kanserden korunmak için günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve yenmesi salık veriliyor. sal protein alımının kanserle bağlantılı olmadığını göstermiştir. Bu nedenle yağsız et, süt ve benzeri besinlerin tüketimi kanser riskini artırmaz. Mutlaka tüketilmesi gereken besinler Yanlış pişirme Bazı besinlerde bulunan özel maddeler kan- yöntemleri serden koruyucu özellik taşır. Özellikle kansere duyarlı olanlar, sigara içenler ve havanın kirli ol- Yanlış pişirme, kanserden koruyucu vitaminleduğu bölgelerde yaşayanların bu besinleri faz- rin kaybına neden olur ve karsinojenler oluşur. laca tüketmeleri salık verilmektedir. Bu besinler Söz gelimi sebzenin yanlış pişirilmesi sırasında mercimek, kuru fasulye, nohut, taze fasulye, C vitamini kaybolur. Etin çok yüksek sıcaklıkta bezelye, meyve, ceviz, fıstık ve fındık gibi sert ızgara da ya da aleve çok yakın tutularak pişikabuklu meyveler, turunçgiller, kayısı, karadut, rilmesi sırasında da kimyasal karsinojenlerden kızılcık, kiraz, vişne, kuş üzümü, kırmızı-kara nitrozaminler oluşur. Nemli ortamda saklanan üzüm ve diğer meyveler, lahana, karnabahar, besinler küflenir. Bazı küfler toksin üretirler. ıspanak, pazı, turp, nane, kekik, Kanser oluşumunun Bunlar karaciğer kanser riskini pancar, şalgam, sarımsak, soğan, başlıca nedenleri artırır. pırasadır. Ancak bu besinleri tü- • Tütün (sigara, puro, çiğneme Bazıları için amaç “Yemek için ketirken günlük alınması gereken tütünü vb) • Düşük, yüksek enerjili radyasyon dozlar önemlidir. İhtiyaçtan fazla • Yaralanmalar alınan enerjinin yağa dönüştüğü • Kızdırılmış yağların ve doymuş ve şişmanlığa yol açtığı unutul- yağların fazla tüketilmesi • Yiyeceklere ve içeceklere bilerek mamalıdır. yaşamak”tır. Bu tür insanlar “Atın ze ve meyvelerin fazla tüketilmesi, posa alımını artırıp bağırsakların düzenli çalışmasını sağlayarak kolorektal kanserinin önlenmesinde yardımcı olur. Çok et, dolayısıyla çok hayvansal protein tüketen ülkelerin insanlarında meme, rahim, prostat, kolorektal, pankreas ve böbrek kanserleri, hayvansal proteini az tüketen ülkelerdekinden daha sık görülür. Deneysel araştırmalar, yağsız hayvan- bu insanlar günün birinde hiç- 11 ölümü arpadan olsun” atasözüne uygun beslenme davranışı ile canlarının istediği gibi, doğ- katılan ya da bilmeden karışan Kepeği ve özü ayrılmamış tahıl oksijenli, azotlu, klorlu kimyasallar ru mu, yanlış mı düşünmeden, ürünleri, kuru baklagil, taze seb- • Küflerin ürettiği zehirler biraz da zevk için yerler. Ancak bir şey yiyemez duruma gelebilirler. Hatalı ve aşırı beslenmeden kaynaklanan kanser, kalpdamar, şeker, gut gibi hastalıklar birdenbire ortaya çıkmazlar. Gençliğinde hiç hastalanmayacak gibi yaşam sürdürenler, hatalı beslenmenin cezasını genellikle 35-40 yaşından sonra çekmeye başlarlar. Ceviz, fıstık, fındık gibi sert kabuklu meyveleri tüketin. Yılbaşı Sofranıza Erzurum’dan NE NEFİS! Çılbak Dolma İÇİNDEKİLER ÖLÇÜ Çiğ köftelik bulgur veya Yarma 2 su bardağı Tam buğday unu 6 yemek kaşığı Yumurta 1 adet Kaymaksız yoğurt 2 su bardağı Zeytin yağı 2 yemek kaşığı Sarımsak 4 diş Pul biber 1 tatlı kaşığı Nane 1 tatlı kaşığı Tuz 1 tatlı kaşığı Yapılışı Tepsiye bulguru koyun. Bulguru 1 bardak su ile ıslatıp 10 dakika bekletin. Yumurta ve tuz koyup yoğurun. Un ekleyerek yumuşak bir hamur elde edin. Bulgur hamurundan ceviz büyüklüğünde parçalar alıp parmaklarınızın şeklini alacak şekilde bastırın. Kaynayan suya 1 kaşık tuz atın. Hazırladığınız köfteleri ekleyerek, 10 dakika makarna haşlar gibi haşladıktan sonra süzün. Sarımsakları dövün, yoğurtla karıştırıp köftelerin üzerine gezdirin. Nane ve pul biberi sıvı yağla birlikte (yağı kızdırmadan) üzerine dökün. Sıcak servis yapın. AFİYET OLSUN. Besin Değeri Kalsiyum, A vitami, B1 vitamini, E vitamini, Folik Asit, potasyum, demir içerir. Protein bakımından zengindir. Kompleks karbonhidrat, posa antioksidant yönünden zengindir. Doymuş yağ oranı düşüktür. Glisemik indeksi düşük besinlerden ötürü kolesterol ve şekeri düşürücü özelliği vardır. Kanserden riskini azaltır. Sağlıklı ve Nefis yemek tariflerinizi bizimle paylaşmak ister misiniz? Tarifleriniz için: info@kibem.com.tr • Faks: 0 312. 466 7569