M. Meclisi B : 65 talkım siyasi münasebetlerle bu kredi tedarikinden istifade etmek gayesiyle yapılmıştır, anlıyorum; ül­ kenin jeopoitÜk durumu içerisinde bulunmuş olduğu ittifaklar, vesaire, siyasi etkli olarak, alınacak kredi­ nin şartları ve miktarı üzerimde teslis hlasıl edenidir. Ama bizatihi kredli verilmesi veya verilmemesini bu şdklillde sadece siyasi mülahazalarla sağlayabileceği­ nizi zannettiniz. Devletten kredli istediğiniz zaman, eğer fazlaca isit&yorsan, şartları size uygunsa, öteki devletin de şartı var ve bunu yardım diye telaffuz ediyorsunuz; niye yardım? Türkiye niye yardıma muıbJfcaç? Yardım dediğMz nesneyi zaten kredi diye venecekler, zaten onun da faizi var, yani bedava ver­ meyecekler size. Ama siz ianeye muhtaç halde görüp kendinizli bunun aidini «yardım» koyuyorsunuz. Hayır beyler, bu yardım değil kredi. Türkiye'nin krediye ihtiyacı var, ekonomiilk manada krediye ihti­ yacı var; bu şakide yaklaşılan, bu şekilde aranan şartları ekonomik kaidelere göre tespit edilien kre­ diye ihtiyaç var. Ama ne oluyor böyle yaptığımız zaman? IMF ile müınalsclbet 'kuruyoruz; IMF ile kurmuş olduğumuz münasebetler IMF'nlin bir üyesi olmamız sebebiyle normal münasebetler. Ancak, kendilerine vermiş olduğumuz niyet mektubu, ne dersek diyelim, bu mektupların nasıl hazırlandığı Sayın Müezzinoğlu tarafından gayet iyi bilinir, bir­ takım telkinler gelir, o telkinlere göre bu mektuplar hazırlanır. Yani, IMF, şöyle bir mektup gönderin, sizinle bir Stand - by anlaşması yapalım demıiştlir; mektup gönderilmiştir, Stand-iby anlaşması yapılmış­ tır. Yapılmıştır da üçüncü dilimini hâlâ alamamışız­ dır; çünkü, İMF'e yapmış olduğumuz taahhütleri de icra edemedik. Niye? İMF'e vermiş olduğunuz taahhütler Türkiye'nin şartlarına uygun olsaydı, bir; bir de, sizin ekonomik politikalarınız doğru olsaydı, yani onlara vermiş olduğunuz taahhütler gerçekten Türkiye ekonomisinin zaman içinde yapması icap eden birtakım muameleler ve tedbirler olsaydı, el­ bette ki yerine getirebilecekti. Bu taahhütleri yerine getiremedimz, üçüncü dilimi alamadınız, İMF an­ laşması askıya girdi, ilkindi yıl uygulaması askıya girdi, diğer büitün kredi muameleleriniz, «IMF, yeşil ışık» tabirleri içinde gazete havadisi olmaya devam ediyor. Bunun yanında, bir acayip 'iş daha oldu, Türkiye kendi İhtiyacını kendisi bilir, kenidi kredisini kendi arar; Türkiye, kendi kredisıkıfi kendi arar olmaktan çıkarıldı. Guadelüp'da 4 Batılı zengin ülkenin patro­ nu oturduliar, «Türkiye'ye yardım edelim, yardıma (ihtiyacı «var», diye Mr prensip kararına vardılar. Bu- 27 . 2 . 1979 O :1 nu Almanlara havale ettiler, «Bu işi bizim adımıza sen yap» Almanlar ne yaptı? Kendisi bir şey yaptı, bir başka şeyleri de başkaları yapsın istedi. OBCD Genel Sekreteri Van Leneple havale edildi iş, «Yeni bir konsorsiyum (kuralım, bu muameleyi, bu mesele­ yi bu konsorsiyum içinde yürütelim» diye; ama, Al­ man Başvekili de kendisine verilen bir vazifeyi ifa­ da kusur etmedi, o da bir şeyler yaptı, Japon Başlbakanına müracatta bulundu, «Türkiye'ye kredi verin» diye. Alman Başbakanı Japon Başbakanından, han­ gi akla, hangi sıfatla, kimden vekâlet alarak Türki­ ye için kredli isteyebiliyor? (AP sıralarından «Bra­ vo;» sesleri, alkışlar) Nerede saygın politika? Neresi saygın bunun? Benim ekonomik meselelerim Gua­ delüp'da zirvede 4 kişi tarafından konuşulacak, ben orada yokum, fikrimi alan yoik; ondan sonra Benn' da konuşulacak, ben yine orada yokum, yine fikrimi alan yok; Ondan sonra, yok Japon Hariciye Vekiline, Japonlarla beraber 7 ülkeye bu şekilde Alman Başbakanı müracaat edecek, «Türkiye'ye bir şey­ ler yapıverin» diye; kimisi yan çizecek, kimisi «dü­ şünelim» diyecek, ne münasebet? Türkiye'nin Ja­ ponya ile münasebeti yok mu? Japonya'dan kredli is­ teyecek olan Türkiye kendi imkânlarıyla, kenidi ağ­ zıyla pekala ister bunu, kendi ağzıyla, Alman Baş­ bakanının ağzıyla değil. Dış politlikamızın belirli uiyıgulamalannı yalbancı devlet adamları aracılığıyla yü­ rütmek Türkiye'nin saygınlığına ne kazandırır, Rica ediyorum? Yanlış kapıyı çalarsanız, ancak nasihat alınır. Burada nasihat da veriyorlar; bir de dünya âlem si­ zinle meşgul oluyor; ama neticede bir şey çıkmıyor. Değerli arkadaşlarım, tabi dış borç fazlaydı, ek­ sikti, münakaşası çok yapılmıştır. Türkiye'nin dış ticaretinin devamlı açık verdiği, bu açıkları kapama mecburiyetleri gibi, Türkiye'nin dış ticareti 1923 yı­ lından beri açık veriyor. Burada 1923'ten itibaren dış ticaret açıklarımızın listesi var, harp seneleriyle il­ gili birkaç yıl müstesna, devamlı açık verdiğimizi görüyoruz. Hele Türkiye kalkınma dönemine girdiği tarihten itibaren dış ticaret dengesini sağlayabilmiş değil, asgari 29 senedir; asgari, 5Q*yi diyorum, 1950 öncesi bir kısıtlama devri var; ama, 1946'dan sonra, yani İkindi Cihan Harbi bittikten sonra Türkiye it­ halat yapma imkânım buluyor, iyi veya kötü 19461950 arasında da Türküye'de bir şeyler yapılııyor ve 1946'dan sonra Türkiye devamlı olarak diş ticaret açığı veriyor. Şu veya bu şekillerde bunu karşılıyo­ ruz, hiçbir zaman bu kadar büyük bir problem ha­ linde ifade edilmedi. Çünkü, o zamanım sorumluları — 651 -