Türkiye İslamcılığı kendi toprağına yabancı

advertisement
On5yirmi5.com
Türkiye İslamcılığı kendi toprağına yabancı
İslamcılık Müslümanlık dairesinin içinde ama tersi doğru değil” diyen Prof. Kara:
Türkiye İslamcılığının en büyük zaafı ve handikapı enternasyonalizm ve ümmetçilik
üzerinden kendi toprağına yabancılaşmasıdır.
Yayın Tarihi : 13 Ağustos 2012 Pazartesi (oluşturma : 10/10/2017)
19. yüzyılın ortalarında, çağın özel şartları nedeniyle bu topraklardan doğan İslamcılık düşüncesi o
gün bugündür sadece Türkiye’de değil nüfusu Müslüman olan hemen her ülkede değişik formlarda
da olsa canlılığını sürdürüyor. Türkiye’de bir fikriyat, siyasi hareket, dünya görüşü, “ideoloji” vb.
olmanın ötesinde, dinamik dindar toplum ve iktidar tecrübeleri nedeniyle de her dem taze bir
tartışma konusu. Geçen ayın başlarında yeniden başlayan “İslamcılık, İslamcıların iktidarla imtihanı,
AK Parti İslamcı mıdır değil midir” başlığı altında toplanabilecek tartışma çok sayıda yazar, düşünür,
entelektüel, teorisyenin verimli katkılarıyla sürüyor. Bir anlamda “lüzumlu bir muhasebe”, “temize
çekme” işlevi gören, görecek olan tartışmaların gidişatını ve tartışılan konuların esasını, konunun
sayılı uzmanından biri olan Prof. Dr. İsmail Kara ile konuştuk.
“Türkiye’de İslâmcılık Düşüncesi” adlı üç ciltlik çok değerli bir çalışması bulunan, şu aralar ilki
2008’de yayınlanan “Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslâm”ın ikinci cildi üzerinde
çalışan Prof. Kara Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi. Kara’nın çalışma
alanları Osmanlı-Türk düşünce tarihi, din-modernleşme ve din-siyaset ilişkileri.
İslamcılık tartışması hız kesmiyor ama tanımı hakkında bile bir konsensus oluşamamış gibi
görünüyor. Bunca zaman kesintisiz şekilde İslamcılık çalışan bir akademisyen ve entelektüel olarak
size soralım: İslamcılık nedir, İslamcı kimdir?
Nereden baktığınıza bağlı olarak İslamcılığın tarifinde bazı değişiklikler, öncelik farklılaşmaları
olabilir, bu normal. Yine de bazı özellikleri sıralayabiliriz. Birincisi, İslâmcılık modern dönemde ortaya
çıkmış, bütünlüğü olan yeni bir İslam yorumudur. Bu yüzden modern ve hatta kısmen modernist
yönleri öne çıkar. Aynı zamanda din merkezli yüksek bir sese ve samimi bir feryada sahiptir.
Uyandırmak ve ayağa kaldırmak istediği bir müslüman kitle aramaktadır. Burada biz İslamcılığın
karşı çıkan, meydan okuyan, muhalefet eden tarafı kadar paradoksal olarak düşman bildiği batılı
değerlerle, modern Avrupa düşüncesiyle bir şekilde uyum arayan yönlerini birlikte görürüz.
Hareketin aynı zamanda gelenekçi bir akım olarak tanımlanması alt ayırımlara göredir. Elbette
diyelim ki daha batılılaşmacı akımlara göre İslamcılık gelenekçi kalabilir, çünkü daha dini bir söyleme
sahiptir, koruması gereken şeyler daha çoktur, daha dindarane bir gelecek ve toplum tasavvuru
vardır falan. Fakat bu onun aynı zamanda modern ve modernist bir hareket olmasını ortadan
kaldırmaz.
İslamcılığın modernist bir hareket olduğuna Türkiye’de ilk defa siz vurgu yaptınız…
Hâlâ öyle. İşin bu zor tarafı İslamcıların da, onlara karşı çıkanların da hoşuna gitmiyor. Kolaycılığı,
indirgemeciliği ve ideolojik olanı tercih ediyorlar. Aslında çok taraflı olarak bilgileri de yetmiyor.
İSLAMCILIK BÜTÜNCÜLDÜR
Bütüncülükten kastınız ne?
Geniş manasıyla dinle alakalı bütün meseleleri içerir İslamcılık. Siyasi alan bu dairenin önemli fakat
sadece bir unsurudur. İsterseniz burada benim çeyrek yüzyıl önce yaptığım uzun tarifi verelim
(Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi adlı kitabından okuyor): “İslamcılık 19-20. yüzyılda İslamı bir bütün
olarak (inanç, ibadet, ahlak, felsefe, siyaset, hukuk, eğitim…) ‘yeniden’ hayata hakim kılmak ve akılcı
bir metodla Müslümanları, İslam dünyasını batı sömürüsünden, zalim ve müstebit yöneticilerden,
esaretten, taklitten, hurafelerden kurtarmak, medenileştirmek, birleştirmek ve kalkındırmak uğruna
yapılan aktivist ve eklektik yönleri baskın siyasi, fikri ve ilmi çalışmaların, arayışların bütününü
ihtiva eden bir hareket…”
ENTELEKTÜELVE AKTİVİST
Bu tarifin en belirgin ve öncelikli yanı İslamcılığın siyasi yönü gibi geldi bana?
Entelektüel ve aktivist İslamcılık siyaset önceliklidir. Çünkü kaynağında devletin bekası ve
müslüman toplumların kurtarılması fikri var. Hemen ilave edelim; Sünni İslam dünyasında dinin
muhafazası ile devletin muhafazası kültürel olarak birbirinden ayrılamaz şeylerdir. Bu durum dinsiyaset meselesini İslamcılık üzerinden daha karmaşık hale getirmiştir.
Nasıl?
Siyaset meselesinin bir teorik tarafı var. İslamcılık hareketi İslam siyasi düşüncesinin ana yapısında
ve kavramlarında ciddi muhteva ve hiyerarşi değişiklikleri yapmayı hedeflemiş ve kısmen başarılı
olmuştur. Siyasi kurumlarda hilafet-saltanat sisteminden meşrutiyetçi-cumhuriyetçi-demokratik
çizgiye doğru kaymıştır. Uluslararası boyutunda ise panislamizm yahut ittihad-ı İslam yani İslam
birliği arayışları vardır.
CEMAATLERİN İSLAMCILIĞI
Bir de entelektüel ve aktivist olmayan İslamcılık mı var?
İslamcılık tarifini yaptığınız yere bağlı olarak evet. Mesela radikal İslamcı hareketlerin büyük
çoğunluğu tasavvuf ve tarikat karşıtıdır, halk müslümanlığıyla ciddi mesafelidir, onları İslam’ın da
İslamcılığın da uzağında görür hatta sapkın kabul eder. Bunun sebebi ölçü olarak yeni İslam
yorumunu, entelektüalizmi ve modern manasıyla aktivizmi öne çıkarmış olmalarıdır. Halbuki farklı
açılardan bakarsanız tarikatlar İslamcılık hareketinin en önemli ögelerinden biri olagelmiştir,
sömürgecilik karşıtı bütün hareketlerde tekkeler başı çeker, Milli Mücadele dahil. Toplumun
dindarlaşmasında da… Bugün için cemaatler de öyle. Şimdi durum biraz değişti ama Türkiye’deki
İslamcı hareketler cemaatleri Müslümanları uyuşturan, sistemin kölesi yapan gruplar olarak gördüler
ve tenkit ettiler, cemaatler de kendilerini daha gayrimeşru hale getirecek olan İslamcı yaftasını
yememek için çok gayret sarfettiler.
Toplumsal-siyasal meselelerle ilgilenen her müslümana İslamcı denir mi peki?
Toplumsal-siyasal meselelerde İslam üzerinden talepleri olan her Müslüman diye düzeltirsek bu
soruya evet diyebiliriz.
İSLAMCILIĞIN ORYANTALİST DİLİ
İslamcılığın tepkiselliğinde önceki kuşak Müslümanlara, onların ihmallerine duyulan bir öfke de yok
mu?
İslamcılık aynı zamanda farklı bir İslam tarihi yorumuna sahiptir, büyük ölçüde İslam tarihini İslam’ın
olması gereken tarihi olarak görmez. Dört halife sonrasından ta 19. yüzyıl sonlarına kadar bir tarih
sapmasından bahseder. Daha da önemlisi oryantalistik dili paylaşarak bütün bu uzun dönemi
istibdat olarak adlandırır. İslam dünyasını gerilemeye ve çöküşe sevk eden İslam değil bu sapmalar
ve yanlış yaşanan tarihtir onlara göre. Bu aynı zamanda İslam ilim ve kültür mirasını en yumuşak
tabiriyle hantal, yetersiz görmek ve bağlayıcı olmaktan çıkarmaya çalışmak demektir. Hatta yeni bir
epistemoloji geliştirmek… Çokça problemi olan kaynaklara dönüş hareketi bu arayışlardan besleniyor
ve kuvvet alıyor.
Ne diye eleştirdiği ve karşı duruş geliştirdiği Batı dünyasının bakışıyla bakıyor kendine?
Bu çizginin de uyum meselesiyle alakası var. İslamcılar Kur’an ve sünnetle sınırlı bir din anlayışının
yeni şartlarla daha kolay uzlaştırılabileceği kanaatindedirler. Taklit karşıtlığı, içtihat taraftarlığı da
bu sürecin bir parçası. Aynı zamanda akılcılık, şu veya bu düzeyde bilimperestlik, hatta kısmen
pozitivizme yakınlık…
HER MÜSLÜMAN İSLAMCI MIDIR?
Her müslüman “bittabi ve bizzarure” İslamcı mıdır?
İslamcılık elbette Müslümanlık dairesinin içindedir ama tersi doğru değil. Bu yüzden her müslümanın
tabii olarak İslamcı olacağı ifadesi biraz hafif kaçıyor ve teşvik kokuyor. Türkiye’ye bakın, kahir
ekseriyet müslüman, peki kaçta kaçının İslamcılıkla akrabalığı var acaba? Ayrıca çok dindarane bir
hayat yaşan halktan insanların İslamcılıkla irtibatları ancak dolaylı ve zorlayarak kurulabilir.
DİN SİYASETTEN ARİ DEĞİL
Peki, İslam siyasetten ari midir? Din toplumsal hayatı düzenlerken siyaseti gerektirmez mi?
Hiçbir din siyasetten ari değildir, İslamiyet de değildir, isterseniz hiç değildir diyelim. İslam
kültüründe siyaseti “insanların ibadetlerini kolaylaştırmak edimi” şeklinde tarif eden alimler bile var.
Aktivist ve entelektüel İslamcılık söz konusu olduğunda siyaset ve siyasi talepler öne çıkıyor, biraz
önce işaret ettiğimiz üzere bu biraz kaynağıyla alakalı, biraz da dönüştürücülük talebi, hakim
konuma geçme fikriyle alakalı.
SEYYİD KUTUP BUNLARI GÖRSE TANIR MI?
Bir modern zaman siyasi akımı olarak 19. yüzyılın özel şartları içine doğan İslamcılık en azından
kavramsal anlamda varlık kazanması bakımından bir tepkisellik içeriyordu, hep içerdi. Bu refleks hali,
İslamcılığın, İslamcı siyasetin yerini muhalefet olarak mı sabitler? İslam buna ne der? Bu bizatihi
İslamcılığın önerisine ters değil midir?
İslamcılığı sadece muhalefet ve başkaldırı hareketi olarak açıklamak yanlış, en azından eksiktir.
İslamcılık aynı zamanda bir uyum ve uzlaşma hareketidir. Dönemlere göre biri öne çıkar, diğeri
zayıflar. Bakınız İkinci Dünya Savaşı sonrası şartlarda, Türkiye’de ise 60 İhtilalinden sonra İslamcılık
muhalefet damarı kuvvetli, dışlayıcı tarafı baskın bir akımdı. Bugün ise bütün İslam dünyasında, bu
arada Türkiye’de de uyum ve uzlaşma tarafı baskın hale geldi. Türkiye’de 70’li yıllarda “tağuti
düzen” sloganına yapışanlar, tekfiri yani dışlamayı öne çıkaranlar 12 Eylülden sonra birarada
yaşamacı oldular, ılımlı ve kültürel İslama yapıştılar, ağır ifadelerle tenkit ettikleri cemaatlerin ve
tarikatların şemsiyesi altına girdiler. Şimdi hiçbir güncelliği olmayan adil düzen edebiyatını, Medine
vesikası tartışmalarını, çokhukukluluk söylemlerini hatırlayın. Ne oldular, niçin çekildiler? Müslüman
Kardeşler Mısır’da, Tunus’ta iktidara geliyormuş, Suriye’de de gelecekmiş diyorlar. Hangi Müslüman
Kardeşler? Seyyid Kutup bunları görse tanır mı dersiniz?
Unutmadan bir şeyin altını çizelim, bütün bu olup bitenler sadece müslümanların, İslamcıların, İslam
dünyasının iç şartlarıyla, kendi dinamikleriyle açıklanamaz, burada kuvvetli bir uluslararası etki alanı
da var. İndirgemeci olmadan, bütün soğukluğuyla bu çok taraflılığı görmek lazım.
SİYASAL İSLAM KURGUDUR
İslamcı hareket devlete talip değil mi? İslamcılık bir siyasi proje değil midir?
Aynı zamanda devlete taliptir, aynı zamanda siyasi bir harekettir. Ama sadece bu değil. Çok yeni bir
kavramsallaştırma olan siyasal İslam İslamcılığı hatta İslamı tehdit edici siyaset dairesine
hapsetmek için üretilmiş ve kurgulanmıştır. Şiddet ve terör bu kurgunun altbaşlıklarıdır. Sonra da
“siyasal İslamın iflası” hikayeleri başladı biliyorsunuz.
İslamcılık teolojik ve siyasi olarak ikiye ayrılabilir mi peki?
Alt ayırım olarak belki ama üst ayırım olarak çok da anlamlı olmaz. Hatta yanıltıcı olur. Tekrar olacak
ama İslamcılığın bütünlüğü olan yeni bir İslami yorumu olduğunu ihmal etmemek lazım.
DİNİ SİYASETE ALET ETMEK
İslamcılık açık bir ifadeyle, dini siyasete alet etmek midir?
Siyaset koltuğundan bakarsanız dini siyasete alet etmekten daha tabii bir şey olamaz. Laik devlet
de bunu yapar İslamcı politikacı da, kafir de. Ama İslamcılık aynı zamanda bir proje ve ideoloji olarak
yeni bir dindarlık ve yeni bir müslüman birey ve toplum tipi öngörür, aktivist ahlak merkezli saf ve
sade bir müslümanlık arar, ana kaynaklarla irtibatlarını bilgi olarak ve maneviyat itibariyle
kuvvetlendirmek ister. Bu çizgide siyaset amaç değil araç düzeyindedir. Hatta siyaset bağımlı bir
hadise haline gelir; müslümanlar dindarlaştıkça siyasi sistem de kendilerine doğru yaklaşacaktır.
“Nasılsanız öyle idare edilirsiniz” ilkesi ve inancı buna kuvvetle işaret eder.
TÜRKİYE İSLAMCILIĞININ HANDİKAPLARI
Teorik düzlemde, ideal olanı bir yana bırakıp pratiğe, olana da bakalım isterim: Türkiye İslamcılığının
handikapları, zaafları nelerdir desem?
Handikaplara ve zaaflara geldiysek işimiz zor demektir. Aktivist ve entelektüel İslamcılığın bence en
büyük zaafı enternasyonalizm ve ümmetçilik üzerinden Türkiye’yi, ayak bastığı zemini unutması,
önemsememesidir. Türk İslamcılar başkalarını kendilerinden daha çok tanımak hevesinde olagelmiş
gözüküyor. Bu çok ciddi zihni bir savrulmayı ve merkez kaybını getirmiştir. Ayrıca bu stratejik bir
hatadır, çünkü kendi toprağıyla alakası olmayan bir hareketin orada kendi kalarak kök salması
mümkün değil. Bu mühim meselenin yeteri kadar farkında olunduğunu zannetmiyorum. Tarikatlar
ve cemaatler bu manada daha avantajlı çünkü üst düzeyde farkında olmasalar da bu toprakla, bu
insan unsuruyla, bu kültürle irtibatları daha köklü ve gelişkin. Onların büyük zaafı kendilerini
keşfetmek konusunda ciddi herhangi bir çabanın içine girmeyişleri. Onun için dış şartların, aktüel
rüzgarların onları ne ölçüde değiştirip dönüştürdüğünü de yeteri kadar fark etmiyorlar.
SİSTEME YAKLAŞAN İSLAMCILIK
İslamcılığın tarihini dönemler ve nesiller üzerinden nasıl tasnif ediyorsunuz?
Genel İslamcılık mı Türkiye’deki İslamcılık mı? Bu ikisi özellikle 1924’ten sonra kronolojik olarak da
muhteva olarak da her zaman uyuşmaz. 1924 yılına kadar Türkiye İslam dünyasındaki İslamcılık
hareketleriyle kuvvetli irtibatları ve paralellikleri olan bir ülkedir, hatta merkezdir. Lozan sonrasında
Türkiye İslam dünyasından da İslamcılıktan da kopuyor, ta İkinci Dünya Savaşı sonrası şartlara
kadar. Halbuki bu arada Müslüman Kardeşler ve Cemaat-i İslami başta olmak üzere İslam
dünyasında gür sesli, talepkâr İslamcılık hareketlerinin neşvünema bulduğunu görüyoruz. Türkiye
bu süreçle 60’lı yılların ikinci yarısında güçlü bir şekilde tanışacak fakat kendi İslamcılık kaynaklarına
dönmeyi, onları tenkit süzgecinden geçirerek içselleştirmeyi başaramayacak. Bu zaaf devam ediyor.
Milliyetçi ve muhafazakar bir geçmişe ve kafaya sahip olan Erbakan’ın bu yıllarda giderek İslam
vurgusu üzerinden kendini ayrıştıracak yeni bir hareketin başına geçmesi tesadüfi değil. Türkiye’de
12 Eylül ihtilali olarak gördüğümüz ve İslamcılığı daha sisteme yaklaştıran sürecin aşağı yukarı aynı
tarihlerde Mısır’da, İran’da, Afganistan’da ve Pakistan’da da karşılıkları var. Seyrelmiş, zayıflamış, içi
boşalmış, iddiaları ve talepleri unutulmuş bir İslamcılık hakim bugün.
YENİ İSLAMCILIĞIN TAM ZAMANI
Bu noktada siz de İslamcılık bitti mi diyorsunuz? Ne zaman bitti İslamcılık, neden bitti?
İslamcılık bitti diyenler sanki bitmesini istiyormuş gibi davrananlar galiba. Ömrünü tamamlayan
İslamcılıklar var tabii, ayrıca bu tarihte yeni bir şey de değil. Fakat İslam dünyasının, müslümanların,
bu arada Türkiye’nin bu kadar büyük tehdit ve tehlikelerle, baskı ve şiddetle, soğuk savaş sonrası
yeni emperyalizmle karşı karşıya olduğu bir dönemde İslamcılığın biteceğini düşünmek kafaları bir
tarafa doğru yönlendirmek değilse safdillik olur. Yakın tarihte İslamcılığı doğuran şartlar bugün
ziyadesiyle ve ağırlaşarak mevcuttur. Unutmayınız ki bütün tarihi boyunca İslamcılığın yeniden
yorumlayarak bayraklaştırdığı temel kavramlardan biri cihaddır. Bugünkü sönüklüğü aldatıcı olabilir.
Ayrıca İslamcılığın yeni bir dindarlık ve hayat arayışı ve iddiası var. Bu inançlara ve ahlaka kadar
uzanıyor. Dini, kaynakları yeniden okumak, anlamak ve yorumlamak istiyor. Bir ölçüde felsefi
problemler ve yoklamalar bunlar. Dolayısıyla iktidara gelip gelmemekle hallolacak düzeyde veya
ortadan kalkacak tipte değil.
Bir şey daha var: Anlaşılan o ki hem uluslararası sistem hem de yerli siyasi odaklar daha uzun
müddet İslam meselesini kuşatmak, biçimsizleştirmek, yönlendirmek, tahrik etmek için çaba
sarfedecekler. Bu da kaçınılmaz olarak İslamcılığı, İslamcılıkları diri ve canlı tutacaktır.
İSLAMCILIKTAN İLK VAZGEÇEN ERBAKANDIR
AK Parti'nin İslamcılık ile temasını nasıl görüyorsunuz? Dünün İslamcıları bugünün muhafazakarları
oldular yönünde bir eleştiri-saptama var malumunuz, daha veciz haliyle “mücahittiler müteahhit
oldu” da denilen. Sizce nasıldır?
Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: AKP ileride İslamcılık fikriyatı zaviyesinden ciddi bir
analize konu olacaksa içi boşalarak büyümek, iddialarından vaz geçerek iktidara gelmek ve uyum
politikaları yürütmek üzerinden analiz edilecektir sanıyorum. Bugün daha ziyade siyasi başarısı
üzerinden değerlendiriliyor. Siyaset açısından esas ölçü iktidara gelmek ve kalmak olduğu için
AKP’nin başarılı olduğunda şüphe yok. Başbakan Erdoğan da çok partili hayatın en başarılı siyasi
lideri.
Bir hususa tekrar dikkat çekmek isterim: İslamcılıktan vaz geçmek Erbakan’ın başlattığı bir şeydir.
Refah Partisi’yle başlayan süreç İslamcılıktan vazgeçme süreci olarak rahatlıkla okunabilir. 1991,
1994 ve 1995 seçimlerinin propaganda metinlerine ve afişlerine bu gözle bakan bunu açıkça
görecektir. AKP bu manada terkedilmiş bir İslamcılığı terketti. Küçük bir hatırlatma daha: Şu anda
İslamcılık tartışmasını farklı bir şekilde yürütenler o süreçte Erbakan’ın yanında olan, danışmanlığını
yapan, konuşma metinlerini yazan, adil düzen toplantılarına katılan kişilerdir.
İslamcılık tartışmasının AK Parti aynasına tutularak yapılmasına ne diyorsunuz peki?
AKP için çok iyi. Hem İslamcı olmadığını söylüyor ve onun yüklerinden uzak duruyor, hem de birileri
onun İslamcı olduğunu söylüyor ve bazı kanalları ona doğru akıtıyor, en azından eski-yeni bütün
İslamcı grupların ve kişilerin oyunu alıyor. İslamcılığın tarihi açısından bakarsanız iş çatallaşıyor;
sisteme entegre olmayı ve uyumu benimseyenler için AKP ideal model bile olabilir, ama dikkatlerini
fikir, tutarlılık, seviye, derinlik, Türkiye’nin kayıp ve kazançları hatta ahlak üzerinde yoğunlaştıranlar
AKP’yi herhalde ağırlıklı olarak ne olmamak lazım geleceği üzerinden düşünüp konuşacaklardır.
Karşılaştırmalı olarak baktığınızda AKP’ye haksızlık edildiğini düşünebilirsiniz muhtemelen, çünkü
diğer siyasi odaklar ve fikri akımlar da böyle; solculuk, milliyetçilik, kemalizm, liberalizm, üniversite,
burjuvazi, askerler, bürokrasi, basın, sivil toplum kuruluşları… Kulak kabartılacak, değer verilecek bir
ses, bir görüntü yok maalesef. Birbirini aşağıya çekmekte yarışıyorlar.
MODERNLEŞME TARİHİMİZ İSLAMCILIĞIN TARİHİDİR
Bütün bu süreçte, şunca deneyimde İslamcıların kendilerine ait hiç bir varlıkları, rolleri ve geride
bıraktıkları tortuları olmamış mıdır peki?
İslamcıların bir varlıkları ve rollerinin olduğunda şüphe yok. Bu tartışma dışı. Bütün modernleşme
tarihimiz bunun delili. İslam dünyası ve Türkiye bugün bile hem modernleşiyor hem de
dindarlaşıyorsa İslamcılık hareketinin buradaki etkisini daha ciddi bir şekilde görmek ve tahlil etmek
lazım. Ben bir fikir tarihçisi olarak bunun seviyesini, tutarlılığını, tarihle irtibatını, asla sadakatini, dini
düşünce ile problemlerini, aktüel olarak da Türkiye’yi ve İslam dünyasını taşıma kapasitesini
düşünüyor ve konuşuyorum. Tasvir başka, tahlil başka, kanaat serdetme daha başka…
İSLAMCILARIN BAŞI DİNDARLIKLA HOŞ DEĞİL
Toplumda, kamuoyu araştırmalarına da yansıyan bir muhafazakarlaşma-dindarlaşma eğiliminden
bahsediliyor. Bunun İslamcılık ile bir ilgisini kurar mısınız?
İngiliz, Fransız türü bir muhafazakarlıktan bahsetmiyorsak eğer Türkiye’de muhafazakarlık bir
ölçüde, belki büyük ölçüde dindarlık manasına gelir. Bir kız için “muhafazakar bir aileye mensuptur”
dediğiniz zaman bugün bile ne dediğiniz herkes için bellidir. Onun için genel manada bu iki unsur
arasındaki ilişkiyi görmek lazım. Burada problemli olan nokta aktivist ve entelektüel İslamcı
hareketlerin bu manadaki dindarlaşma ile de muhafazakarlıkla da başlarının pek hoş olmamasıdır.
Hali hazırda İslamcı hareket ve düşüncenin temsilcisi sayabildiğiniz bir örnek var mı?
Zor bir soru…
ARAP BAHARI SOĞUK SAVAŞIN ARABI
Arap Baharı’nı İslamcı bir hareket olarak görebilir miyiz?
Ben görmüyorum ama tarihe böyle de geçecek. Yani İslamcılık hareketinin iktidar arayışı başta
olmak üzere bazı damarlarını genişletecek, sabiteler ve ilkeler başta olmak üzere bazılarını da
dumura uğratacak kanlı ve karmaşık bir süreç. Ben soğuk savaş dönemi aktivist ve mümin İslamcılık
fotoğrafının arabı yani negatifi olarak görüyorum bu uğursuz baharı. Yalnız burada durmayacak,
burada kalmayacak, yeni hareketlere kaynaklı edecek.
ÖMRÜM TENKİDİYLE GEÇTİ AMA BEN DE İSLAMCIYIM
Siz İslamcı mısınız?
Hiç hazzetmediğim bir soru ama cevaplamakta bir mahzur yok: Elbette. İslamiyet itikadi ve ahlaki
olduğu kadar siyasi ve toplumsal ilkelere ve taleplere de sahiptir. Türkiye’nin bugünkü şartlarda
İslamiyetle olan ilişkisini üst düzeyde yeniden anlamadan ve kavramadan yoluna devam
edemeyeceğini düşünüyorum. İnsanlığın da.
Ama sizin ömrünüz aynı zamanda İslamcılık tenkitleriyle geçti…
Bu konuşmada olduğu gibi… Bu bir sahihlik arayışıdır benim için, aynı zamanda bir ahlak meselesi.
Meselenin sahiden ne olduğunu anlamakla uğraştım, boğuştum diyebilirim. İslamcılık hareketinin
kuvvet ve zaaflarını birlikte ele aldım, kendimi, kendi uzak ve yakın tarihimi keşfe çıktım adeta.
İçinden geldiğim İmam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakültelerinin İslam anlayışı dahil, Türkiye’deki
radikal İslamcı hareketleri, Erbakan çizgisini, cemaat ve tarikatları, Diyanet’i, buralardaki
değişiklikleri, iniş çıkışları belli bir mesafeden, yakın tarihin imkanlarını da kullanarak ama ciddiyetle
takip ettim.
Star
Bu dökümanı orjinal adreste göster
Türkiye İslamcılığı kendi toprağına yabancı
Download