yalnızlığ ın kokusu - Bilkent University

advertisement
YASEMİN ÖZTÜRK 21301428
YALNIZLIĞIN KOKUSU
Her gün güzel kokmak için kullandığınız parfümün kökenini hiç merak etmiş
miydiniz? Çoğu kişi tarafından parfümün Fransa’ da doğduğuna inanılsa da parfümün
doğuşu çok ama çok öncesine dayanır. Antik Mısır’ da o zamanlar Tanrıları kutsamak
için kokulu otlar yakarlardı. Kokulu merhemler, yağlar ve esanslar hem günlük
hayatta hem de mumyalama yapılırken kullanılırdı. Mısır Kraliçeleri ise banyolarına
yasemin, gül gibi çiçekler ekler, değerli çiçek özleri sürünerek güzelleşirdi. Parfümün
doğası daha o zamanlardan keşfedilmişti. Aynı müzik gibi parfüm de doğasında
notalar barındırıyor. Üç ana bölümden oluşan on iki nota… Üst nota, parfümün
sıkıldığı anda gelen ilk kokusu, en uçucu esanslardan oluşur ve etkisi kısa sürer; orta
nota ise kalp notasıdır, parfümün genel karakterini belirler ve parfümün en kalıcı
notası: alt nota, birkaç gün etkisi süren esanslardan oluşur, parfümün kalıcılığını
belirler. Mısırlılara göre gerçek parfümün elde edilmesi için bir ek nota yani on
üçüncü nota gereklidir. Bir efsaneye göre bir firavunun mezarı açıldığında öyle bir
koku yayılır ki mezarı açanlar kısa bir süreliğine de olsa kendilerini cennette gibi
hisseder. Kokunun içindeki on iki esans keşfedilir fakat on üçüncü esansın ne olduğu
ise muamma kalır.
Orta Çağ nasıl bir çağdır ki çağların en karanlığı unvanını alsın? Avrupa’ da
yoksulluğun, düzensizliğin, kokuşmuşluğun hüküm sürdüğü dönem… Bir çocuk
dünyaya gelir, terk edilir, yetim kalır. Daha yetimhanedeyken farklı olduğu diğer
çocuklar tarafından anlaşılır.Tanrı tarafından nâdide bir yetenek ile kutsanmış (yoksa
lânetlenmiş mi demeliyim) olan Jean-Baptiste Grenouille, olması gerekenden daha
fazla koku alma duyusuna sahiptir. Grenouille’ nün burnu her kokuyu derinlemesine
algılayabilir, metrelerce öteden herhangi bir nesneyi tanıyabilirdi. Aldığı kokuları
tanımlamak için kelimeler bile yetersiz kalıyordu.
Bir gün Paris sokaklarında gezinirken büyüleyici bir kokunun peşine takılır.
Kokunun sahibinin peşine düşer, onu koklamak ister. Kadın ise ürker ve bağırmak
ister. Grenouille kadının ağzını sımsıkı kapar ve böylece ilk cinayetini işlemiş olur.
Aklında ise tek bir soru vardı: “Kokuyu nasıl saklayabilirim?”
18. yüzyılın Fransa’ sında Paris sokaklarında geçen bir katilin hikâyesi olan Koku
romanı, o dönemi en iyi yansıtan, yaşatan romanlardan birtanesi. Sayfalarını her
çevirdiğimde farklı bir doku, farklı bir koku vardı içinde. Bir bakıma Koku var olma
mücadelesinin, yalnızlığın romanı gibi gelmişti bana. Normalde seri katillere insancıl
bir biçimde yaklaşmayız hatta nefret besleriz. İşte bu romanı farklı kılan da bu. İster
istemez Grenouille’ yü tanıdıkça ona sempati duyuyorsunuz. Grenouille’ nün koku
alma duyusu o kadar gelişmiş ki bu duyu, diğer duyularına baskın gelmiş, doğru tabiri
kullanmam gerekirse bu yetisi onu duygusuzlaştırmış. Bütün dünyası kokular olan bir
karakter, kokusunun olmadığını fark ederse ne olur? Bir “hiç” olduğunu fark eder. Bu
dünyada var olmak için onun da bir kokusu olması gerektiğini düşünür. En orijinal en
gerçek kokuyu yapmak zorunda hisseder kendini çünkü buna ihtiyacı vardır.
Hayatının amacı on iki esansı ve en önemlisi ise on üçüncü esansı bulabilmek olur.
On iki esans on iki kadın…Ve de en güzeli en safı on üçüncü esans… Amacına
ulaşmıştı lâkin istediğini elde edebilmiş miydi? İnsanı da en çok hayal kırıklığına
uğratan şey değil midir amacına ulaştığında aslında istediği şeyin o olmadığını fark
etmesi? Bu sorunun cevabı romanın çarpıcı sonunda saklı. Eğer siz de bir katilin
gözünden heyecan verici öyküsüne tanık olmak ve farklı dönemde yaşamış olan
insanların hayatına dâhil olmak istiyorsanız bu romanı mutlaka okumalısınız.
Download