KhiPrhi3 PECIIYJiJIHKAChl Oill MAMJIEKETTHK YHHBEPCIITETH ApaınaH ryMaHn:Tap,nhiK HHCTHTYTYHYH '-J . HJIHMIIH JKYPHAJibl Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü İLMİ OERGİSİ oYlUJKEK )1\ı,ın 1, C aH I -2, 2006 2006.Caıı .1 l-ll ,\pııı ll mı l)•MııııwııupJbıK Mıı cnrıımynıyııyıı J1JCUMC<ii iiCJpiCUitbC FIKIH USULÜ iLMI'NİN DOGUŞU VE GELİŞİMİ Abdurrahman HAÇKALI• Abstract This article deals with the birth and the histarical developments of lslamic jurisprudence in Muslim world. In addition, tbe publication of the sources (books ) of this field became central subject of this research. A im of this article is to explain the reasons behind new publications of the jurisprudence books and give detailed knowledge about the role and services oflslamic jurisprudence in Muslim world for centuries. "" Key words: jurispnıdence, lslamic. publication, source, theory of law, schools of jurisprudence. B ::rroii eTaThe Hccnerı.yeTbC5I pmKJleHHe 11 HcTopHYecKoe pa3BHTHe l1cJJaMcı<oi1 B ıvıycy.Tlhl\·ıatıci<oM Ml1pa. B .Eı.onom-ıeııı-ıı-ı :>TOM)' ny6mıKaU.HH !1CTO'-lHHKOB (KI-IHnı) rıo '3TOH 06JlaCT!-I Ha)'KH CT3Jl!1 r.ilaBHblM o6ı,eh."TOM HCCJlelJ,OBaJmli. IJ,enb :HOH CTaTbH - 06b51CHHTb rıpl1l!HHbı B CBeTe HOBbıX ııy6m1KaU.HH KHHr fiO rıcnaMcKoi1 ıopvıcnpyı:ı.eı-ıu,1111 vı .ı:ı.aTb noJJ.po6ı-ıyıo MHCjJopMaumo o pomı H o ycnyrax, KOTOpoe Bei<aMH OK83b!B8Jl0 l1CJ18MCKa5! !OpHc.npy,rı,eHUHli M)'C)'.rıbi\-IaHcıCOi\1)' MHpy. ıopHcnpyrı.eı-ıu.HH K.rııo<ıCBhıe CJIOBa: ıopHcrıpy.ı:ı.eHu.wı, Hc.rıaMCKl1H, ny6JJHKaumı, HCTO'-IHHK, Teop11li 3aKOHa, WKOJla !OpHcnpHlJ,eHI..\HH. GİRİŞ Orijinalitesi tamamen Müslümanlara ait bilimlerin başında, şiiphesiz "Usulü'I- Fıkh" ilmi gelir. Günümüzde F1k1h Usülü, İslam Hukuk Nminin Esasları. İslam Hukuk 'felsefesi. İslam Hukuk Afetodolojisi gibi adlarla Türkçe'ye çevrilen bu bilim dalının Batı dünyasında karşılığı sayılabilecek çalışınalar altında ancak yakın zamanlarda ortaya çıkmaya ise genellikle jurisprudence adı başlamıştır. Bir çok dilde islam ve İslam hukuku üzerine çalışmaları bulunan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah'ın da dikkat çektiği gibi, insanlık tarihinde, çok eski devirlerden beri hukukun izlerine rastlanır. Babil Kralı Hammurabi'nin çıkardığı kanunlar bu gün elimizde mevcuttur. Hintli Brahmanların hukuka dair çeşitli metinleri, Konfilçyus'uıı çalışmaları, iraıılıların Avestaya'ları, Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat'ııı hukuki hükümleri ve Bizans imparatoru Jüstinyen' in hukuk miidevvenatı bize kadar ulaşmıştır. Verdiğimiz bu örneklerin tamamı islam öncesi döneme ait örnekler olup hukuk· tarihi açısından önem li bir yere sahiptirler. Bunlar, hukukun tatbikatınal uygulanmasına yönelik çeşitli düzenlemeler (kanunlar) olup, hukuk ilmi sayılabilecek . bir ınuhtevaya sahip değildirler. Hukuk ilminin esaslarına, hukuk metoclolojisine (ing. 'Jurisprudence) ve hukuk felsefesine dair ilk teşebbüs müslümanlara ait olup, insanlık tarihine müslümanlar tarafından hediye edilen bu ilmin adı Fi/(Jh Usülii'dür.' :>Kuın !, Caıı ı ·2, 2006 83 Apuuıwı lj-,,ıcııııwıııpiJbiiC M~tcmumym)'H)'H ].'[llli!>1UÜ J~'JPII<Illlıt • \ı Ftktlı .usiilii ilmi 'nin doğuşul'e g<Y!işiflll Doğu'da ya da Batı'da bu ilmin mevzuuna dair, yani, hukuku bir ilim dalı haline getiren ve köklerini, kaynaklarını, amaçlarını ve felsefesiiıi ortaya koyan bir ilim dalı müslümapiardan önce ortaya konulmuş değildir. Bu ilme dair sayılabilecek ve elimize ulaşan ilk çalışma Muhammed b. İdris eş-Şafil'nin (v. 204/819) er-Risale adlı çalışmasıdır. Fıkıh Usülii ilmi, IV.- YI. asırlarda zirveye ulaşmış, tamamen sistematik bir bilim dalı haline gelmiştir. Daha sonraki .dönemlerde olduğu gibi, Fıkıh Usulü · ilminin gelişim sürecinde de Türk alimierin önemli katkıları olmuştur. imam Maturldl (v. 333/944), Debfısl (v.430/IU3S), Serahsl (v.4lUii090), Ebu'I-Usr Pezdevl (482/1089) gibi bu ilmin ilk dönem şaheseriBrini ortaya koyan alimierin bir çoğu Türktık İslam dünyasında geliştirilen ve hukukun kaynağmı, kökenini, amacını, delillerini ve delillerin özelliiderinL hukuki akıl yürütmenin metodolojisini, hukukikavramiaştırma vb. konuları içeren Fıkıh Usfılü ilmi, Batıda, çoğunlukla juri,\'prudence kavramıyla karşılansada, bizzat bu kavram m kendi anlamıyla ilgili tartışmalar, onun Fıkıh Usulünü karşılama k.onusunda yeterliliği üzerinde düşünmeyi gerekli kılmaktadır. Batıda bu ad altında yayınlanan eserlerin içerik bakımından farklılıkları, bu bilim dalının içeriğinin belirlenmesi yönünde okuyucucia önemli bir zihinsel karışıklığa yol açmaktadır.= Buı1un nedeni, Batı'da sistematik bir hukuk biliminin geliştirilınemiş olmasıdır. Son zamanlarda Batıda konuyla ilg;ili çalışınalarda esaslı bazı değişikliklerin yapıldığı göıiilınektedir. Bu çalışınalar "Jurisprudence'', "Legal Theory", "Theories of Law", "Legal Philosophy'" ve ''General Theory of L~aşlıkları altında yürütülmektedir. Günümüzde Batı'da yapılan çalışmalar, aralarında teın~l yaklaşım farklılıkları olmakla beraber, müslümanlar tarafından yaklaşık bin yıl önce geliştirilıniş olan "Usüli.i'I-Fıkh" ilmi formatına benzer bir içerikle yürütülmekte ve "Jurisprudence" adı altında yapılan çalışmalarda, hukukun genel teorisi üzerinde durulmaktadır. 3 FIKIH USULÜ'NE DAİR GENEL BİLGİLER I- Tanimi Fıkıb Usulü'ne dair birtanım verıneden önce şüphesiz Fıkıh ve Usül kavramlarının anlamlarına işaret etmekte yarar vardır. Fıkhın klasikleşmiş iki tanımı yapılır. Bunlardan birincisi Ebü Hanife'ye aittir: Ftlnlı. kişinin haktarım ve yükiim!iilüklerini (lehine ve aleyhine olan hiikümlerU bilmesidit: imam Şafil"ye nisbet edilen tanımı ise şöyledir: 'Fikl/ı. Ser 'i arneli lıiikiimleri. tqf.~i!i delillerinden çıkararak bilmektir.".; Osmanlı alimlerinqen bu tarife yakın bir tarifte bulunanlar Fıkhı bir mcleke ·olarak tanımlarlar. Onlara göre Fıkıh, Şer'! amell hükümleri delillerinden çıkararak bilme melekesidir. 5 Şüphesiz Fıkha dair diğer pek çok tanım yapılmıştır. Fıkhın muhlev! olduğu hükümlerin kart ya da zannl olmalarına göre farklı yaklaşımlarla tanımı yapıldığı gibi, naslardan doğrudan ele edilen hükiimler ile içtihat yoluyla ulaşılan hükümler arasında ayırım yapan tanımları da vardır. Biz, Fıkıh Usulü'nün tarihi sürecine işaret ederken Fıkhın terimleşme sürecine de temas edeceğimiz için burada sadece muayyen bir ilim dalının adı diması hasebiyle Fıkhı tanımlayacağız: ;'Fıkıh. nass ya da istinbat yoluyla ulaşılan şer 'i anıelf hükümleri muhlevi olan ilim dal mm adtdu: "" Arcışım So.wal Bilinılerliımitii.<ii İlnıi Dergi;i 84 lK hill I, Caıı 1-2, 2006 Abctumılıman Haçkalı Fıkıh UsüiU (UsGlü'J-Fıkh) tamlamasında geçen usul kelimesi Arapça asi çoğLılu olup, lügatte, "miişahhas ya da mü~,;erred olsun, bir şeyin temeli; başka şeyin kendisine bina edildiği veya başkasının kendisinden türediği şey" anlamına gelir. Asi kelimesinin, bu temel anlamları etrafında, literatürele oldukça yaygın ve bir çok manaya gelen kullanımı vardır. 7 Usfılü'l-Fıkh tamlamasındaki kullanımında asi kelimesi, Fıkhın dayandığı deliller anlamına gelmektedir. 8 kelimesinin Fıkıh Usülünü, nıuayyen bir ilim dalının adı olması hasebiyle şöyle tanımlayabiliriz: Usülü, şer'i amell hükümlerin, tafsill delillerden istinbatı ile ilgili kaideleri konu edinen ilim dalıdır. 9 Tanımdan da anlaşılacağı gibi, şer'! olmayan hükümler bu ilim dalının konusu olmadığı gibi, arneli olmayan hükümler de bu ilimin konusu değildir. Tafslll delil her biri bir ıneseleyle ilgili özel, cüz'l delil demektir. Mesela, "Allah alışverişi helal, ribayı ise haram lulmıştır... " 10 ayeti kerimesi tafsili bir delildir. Fıkıhçı/müçtehit, bu ayetten, alış verişin helal olduğunu, faizin ise haram kılındığını istinbat eder. Ancak, tafsll1 deliliere efayanarak hi.ikiim istinbatından önce, faklh bu delillerin muteber olduğunu genel manada ortaya koymalıdır. Bunun için icmall delillerin muteberliğinin ispatı gerekir. İcınail delil, cüz'l ve tafsill delilleri muhtevi külll delildir. Mesela, hükümlerle ilgili ayetler birer tafslll deli Id ir. Bu ayetleri ımıhtevl olan Kur'an ise icıniill bir delildir. ·Fıkhın delillerinden birincisi Kur'an'dır' dediğimiz zaman Kur'an'dan icma!'i bir delil olarak bahsetmiş oluruz. Hadisler de münferİt olarak ele alııi.dığında tafsll1 delil olurken, Sünnet, bir bütün olarak icınall delil olmaktadır. Tafsm delillerin her birinin delil olabilmesi, dahil olduğu icmali' delilin ınuteber bir delil olup olmadığına bağlı olduğu için, icmal1 deliller de Fıkıh Usulünün konuları arasında yer alır. Mesela, bir meseleyle ilgili bir kıyas işleminde bulunmadan önce, usCılcüni.in, Kıyas'ın meşru ve muteber bir delil olduğunu ispatlaması gereldr. Dolayısıyla, Usul ,eserlerinin önemli bir kısmını, delillerin meşruiyeti tartışınaları oluşturur. Fıkıh II- Fıkıh Usulü Escerlerinin Telif Nedenleri ve Amaçlan Fıkıh Usülü ilminin amacı, genellikle, "Şer'! am eli hUki.imlerin bilgisine ulaşmaktır" şeklinde genel bir yaklaşımla ifade edilir. 11 Elbette bu ifade, bu ilmin olgunlaşmasının akabinde böyle yalın bir hal alabilmiştir. Ancak meselenin daha iyi anlaşılması için tarihsel süreç ve Fıkıh Usülünü ve ilgili eserlerin telifini doğuran şartlar ve ihtiyaçlara bakmak gerekir. Özellikle hicri II. Asırda serbest ve bağımsız bir şekilde yürütülen içtihat faaliyetinin, İsH\.m toplumunda oldukça farklı uygulamalara, bunun da bazı sıkıntılara yol açtığını biliyoruz. 12 Kur'an'ın nazil olduğu ortamda yaşayan, onun mızulüne ve bizzat Peygamberin yaşantısına ve beyanına şahit oldukları için nassların manalarını gayet iyi bilen sahabe asrından uzaklaşıldıkça, nasların manalarının anlaşılması hususunda belirli kaidelerin ortaya konulması ihtiyacı hasıl olmuştur. Fakihlerin içtihat ederken nassları nasıl yorumladıklarının ve hüküm istinbatında riayet ettikleri kaidelerin ortaya konulması da bir gereklilik olmuştur. Yani, içtihat faaliyetinin nasıl yürütüidUğünün ortaya konulması ve verilen h ii km Un geçerliğinin sorgulanması, :>Kı.ın l, CaH 1-2,2006 85 Ap<ıHIIIII /)',ltııııımıupawr vbıcnııımymyııyH Hnıı;.wıi :ın:ypıumbı Fıkıh ııstilıi ilmi 'nin do,ğuşu l'C gelişimi müçtehitlerin içtihatlarında kullandıkları kaideleri ilim meclislerinde ortaya koymalarını gerekti rm iştir. Ayrıca, Şafi 'i' nin er-Risale adlı eserinde de görüldüğü gibi, sahabe ve tabiinden gelen rivayetler (eser) ışığında müçtehitlerin içtihat ve yaklaşımların bir değerlendirmesi de yapılmakta idi. II. Ve lll. asırlarda usul ve yönteme yönelik ciddi . tartışmaların yaşandığını görüyoruz. Ehl-i Hadis Ehl-i Re'y ayrışınası, haberi ahiid ile ilgili tartişmalar, nasların anlaşılınasında riayet eelilecek dil kiiicleleri, Kıyas vb. içtihat yöntemleri üzerinde yoğun tartışmaların yaşandığı bilinmektedir. Bu tartışınaların yanında. mezhepleri n teşekkülü ile birlikte, hem mezhep flirfı'unun de sonrakilere bu hüküıi1lerin istinbat yollarını göstermek Usfıl eserlerinin kaleme alınış amaçları arasında yerini almıştır. 13 sıhhatini oi·taya koymak hem Fıkıh Usulü ilmi, aynı zamanda, Tefsir ve Te'vil kaideleriyle beraber, İslam ümmetinin ortaya koyduğu ilmi mirasın ve kültürün sonraki nesillere sağlıklı bir şekilde aktarını görevini de üstlenmiştir. Bu. İslam ümmetinin ilk dönemle sağlıklı bağlantısının sürdürülmesi anlamına gelir. .Fıkıh Usulü, ve aynı makasıd içtihatları yollarını zamanda bir yorum metodolojisidir. Gerek beyan, gereksekıyas yoluyla olsun nasların yorumunu ve onlardan hüküm çıkarma ortaya koyar. lll- TARİHSEL SÜREÇ Diğer İslam bilimlerine paralel olarak, Fıkıh Usülü ilmi de gelişim seyri takip etmiştir. Bu seyrin ve tarihi arkaplanın verilmesi, bu fl'inı dalının ve içeriğinin daha iyi anlaşılması için gereklidir. Bu, okuyucuya. kavramları~anlaşılması, mezheplerin ve \ eserlerin gelişim yönünü, seyrini ve konular arasındaki bağhıntıyı gösterecektir. Fıkıh Usülü'nün ortaya çıkış sürecine temas etmeden önce Fıkıh kavramının gelişim süreci ve bu süreçte yaşanan aıilam değişikliğinin birnebze olsun verilmesi zaruridir. İslam'ın ilk dönemlerinde, bilim dalları müstakil hale gelip sistematik bir tertip ve tasnif ile bunlara ait kavramlar ve terimler oluşturulmadığı için, diğer kavramlar gibi fıkıh kavramının da sonradan kazandığı terim anlamına ulaşmadan önce bir gelişim süreci geçirdiğini görmekteyiz. · Sözlük anlamı itibarıyla ;'Fıkıh" kelimesi, bir konuda ehil olan kimsenin o konuyla ilgili bilgisi ve kaınry1şmı ifade edecek şekilde anlamak ve bilmek, kök anlamlarına gelir. Ayet ve hadislerde kullanılan fıkıh kelimesi, bir ilim dalı haline gelip terimleşen Fıkıh kavramıyla lafız ve mana bakımından irtibatlı olsa da, tamamen örti.işmez. Fıkıh kelimesi Kur'an-ı Kerim'de '·bir şeyi iyi ve tam anlamak ve kavramak'' .anlamlarına gelmekte olup ;'fi'd-dln'' kaydıyla kullanıldığıııda ise, ''dinde derin bilgi sahibi olmak" şeklinde daha özel bir anlamı ifade eder. Tevbe Suresi 22. ayette, Miislümanların topyekün savaşa çıkmamaları ve bir kısmıııın geride kalarak elini konularda bilgi sahibi olmaları (liyetefakkahfı fi'd-Din) emredilmektedir. Aynı şekilde hadislerde "fi'd-Dln" kaydıyla geçmekte olan ';fıkıh'' kelimesi. Din ve Kur'an konusundaki bilgi anlamına kullanılmıştır.'~ Araşan So>_vcıl İ/nı i Dergisi BilimlerEnsıitiisii 86 >K bın 1, Ca H ı -2, 2006 Abdurrnhnıan Haçkalı İlk dönem kullanımmdaf/kth ve ilim kavramları ls/am 't bilme anlamında birbirinin yerine kullanılabiliyordu. Hicrl 1. asrın sonlarına doğru hadis toplama hareketi başlayıp sırf hadis rivayeti ile uğraşan muhaddislerin ortaya ç.ıkması ile jikth konularında uzmaniaşmaya doğru gidilmesi, ilim kavramı ilefikzh kavramının biraz daha birbirinden farklılaşmasınayol açmıştır. Bu süreçte ilim ve.fikıh terimleri birbirinden farklı anlamlara kullanılmaya başlanmış, ilim kavramı Kur'an, Sünnet ve sahabeden gelen rivayet (eser) bilgisi,fikth da Kur'an ve Sünnet'ten istinbat ve içtihat yoluyla elde edilen bilgi anlamında kullanılmaya başlaınıştıı.Y Şer'! ameli hükümleri bilmek şeklindeki daha sonra kazandığı anlamdan önce Ftkılı kavramı. bu dönemde itikad1, ahlak! ve arneli hükümlerle ilgili bilgileri kapsayacak şekilde genel bir anlamda kullanılmaktaydı. İmam Azam Ebu Hanife'ye atfedilen ve içeriği tamamen iman, Allah'ın birliği, sıfatları ve peygamberlik gibi itikadi esaslarla ilgili olan eserin adının el-Fıkhu'I-Ekber olduğu dikkate alınırsa, .fik1h kavramının bu dönemde akaid ilkelerini de içerdiğini görürüz. Bunun yanındajikzh kavramıyla ilgili diğer iki tamlama F1klı-ı Ziihir ve Fıkh-ı &ltın şeklindedir. Dolayısıyla bu dönemde Fıkh'ııı, amellerin zahiriyle ilgili hükümleri içerdiği gibi, manevi yönleriyle ilgili meseleleri de içerdiğini biliyoruz. Ebü Hanife'ye atfedilen "Ftkdı. kişinin /ch Fe aleyhine olan şeyleri (haklarmt ve yükiimlülük!erini) bilmesidir şeklindeki tanım da Fıkh'ın bu kapsamlı içeriğini yansıtmaktadır. 16 Hicr! II. asırcia Kelam ilminin ortaya çıkmasına paralel olarak. bu asrın sonlarına doğru Akaid konulannın Fıkıh ilminden ayrıldığını görmekteyiz. Daha önce rivayete dayalı bilgi de hadis çalışmaları sebebiyle Fıkıh'tan ayrılmaya başladığı için, Fıkıh Kavramının kapsamı, hicrl ll. Asrın sonlarına doğru gittikçe daraldı ve Ftkzh. Ser '1 amelf hüküm/erin sistemli bir şekilde incelendiği literatüre ve bilim dalına mahsus hale geldi. Benzer bir şekilde ilim kavramı da, o dönem dil<kate alındığında hadis veesere qıünhasır hale geldi. 17 Fıkıh UsUIU ilmi, Fıkhın kaynaklardan elde edilmesinin teorik yöntemi olduğu için doğal olarak, uygulamayı müteakip yazıya geçirilmiş ve usule ait literatür ftlrfı' literatüründen sonra ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Fıkh Usulü ilm inin, m Ustakil eseriere konu olmuş bir şekilde ortaya çıkışını, Fıkhın yukarıda verilen süreci sonrasında aramak doğru olacaktır. Ancak, Fıkıh Usfılii bir ilim dalı olarak ortaya çıkmadan önce, bu ilmin konusuyla ilgili ne tUr yaklaşım ya da gelişıneler yaşandığına dönemler halinde kısaca göz atmakta yarar vardır. Hz. Peygamber Dönemi: Bu dönemi, Fıkhl hüküınlerin kaynakları bakımından irdeleyebiliriz. Bu dönemde hükümlerin ilk kaynağı vahiydir. Meydana gelen ve hükmü bilinmeyen bir nıeselenin hükmü konusunda Hz. Peygamber'in s.a.v. tavrı. öncelikle konuyla ilgili bir lıüknıün vahiy yoluyla kendisine bildirilip bildirilnıeyeceğini beklemek idi. Eğer konuyla ilgili bir hüküm bildirilirse, hüküm kaynağı doğrudan valıiy olmuş olurdu. Ya da, herhangi bir sebep olmadan, zaman zaman vahiy yoluyla hükümler bildiril irdi. )l(ı.ın 1, Cııı l-2, 2006 87 ApııHıııtt Ipi<ıtıuıııapabıK Mııc:nıumynı}'HJ'l< JllJIH;\fUÜ JILYJlHC.VZlıt Fıkıh usıiliı ilmi 'nm doğuşlll'e gelişi mı Eğer bir müddet beklenmesine rağmen konuyla ilgili bir hiikUm vahiy yoluyla bildirilmezse, Hz. Peygamber kendisi karar ve.rirdi. Buna kaynaklarda Hz. Peygamberin içtihadı denilmektedir. İslam alimlerinin çoğui1luğuna göre Hz. Peygamberin iÇtihadı hem caiz hem de vakidir. 18 Hz. Peygamber hem kendisi içtihatta bulunn'ılış, hem de zaman zaman ashabını içtihada yönlendirerek içtihat eğitimi vermiştir. Ancak onun döneminde içtihat faaliyetinin sınırlı bir sahada cereyan ettiği ve vahyin kontrolünde old~ığu bilinmektedir. Zaman zaman meydana. gelen günlük işler, idare ve yargı gibi hqsuslarda Hz. Peygamber' in içtihatlarının örnekleri kaynaklarda zikredilmektedir. Dolayısıyla, I-Iz. Peygamberin sünneti de o dönemde hlikiim kaynağı olmuş olmaktadır. O, Kuran'da, miicınel olarak bildirilen hiikiiınleri hem söz hem de tatbik ile beyan eder, ya da, hakkında hüküm bildirilmeyen konularda hüküm koyardı. Fıtır sadakası, vitir namazı, hala ve teyze ile yeğenierin aynı anda bir erkeğin ııikahında olanıayacağı gibi hiikümler, sünnet tarafından bildirilen hükiimlerdcn bazılanclır. Sahabe Dönemi: Sahabe dönemine gelindiğinde, Fıkıh Usülü prensiplerine örnek ve delil olarak alınacak uyg~lamaların ortaya çıktığını görmekteyiz. Bu dönemde, Kur'an ve Sünnet ilk başvurulan hüküm kaynaklarıdır. Bunların yanı/ıda. meydana gelen hadiseleric ilgili olarak sahabenin hem İstişare yoluyla hem de kişisel içtihatta bulunarak hükmü araştırdıklarını görmekteyiz. Kur'an ve Süıınette lıük~1ü bulunmayan nıesclelerle ilgili olarak içtihada/re'ye başvurulacağı hususunda sahabenin icmii'ının bulunduğu, bir çok İslam alimi tarafından dile getirilmiştir. 19 · · Bu hususa işaret eden Cüveyn! şöyle der: Sahabeyi anlatan/m~ hir meselenin hükmünü araşimrken önce Allalı 'tn kitabma baktıklamu. orada meselenin hükmiinii bulamaz/arsa Sünnet 'e müracaat etlik/erini, elf;er orada da ilgili hir ht;küm hulamazlarsa nıeşverete baş vurduk/amu ve re :re yöneldiklerini teraliiren nakleder/er. 20 Sahabedöneminde içtihadın yazılı kuralları bulunmasa da, Cüveynl'nin yukarıdaki ifadeleri, onların hüküm kaynakları konusundaki tutumlarını göstermektedir. Bunun yanında, sahabe, içtihatlarında islam' ın ruhu ve maksatlarına riayet ve istinat ~tm iş olup, bu onların içtihatlarının belirgin özelliklerinden birisi haline gelmiştir. Çünkü onlar, vahyin geliş s tirecine tanık alımış ve İslam· m maksatları hususunda yeterli bir anlayış elde etmişlerdi. Zekat vermeyi reddedenleri e Hz. Ebu Bekr' in mücadele etmesi, Kur'an'ın Mushaf şeklinde bir arada toplanması, bir çok kişinin tek kişiyi öldürmesi durumunda hepsine kısasıı1 uygulanacağı, içki cezasının yeterli derecede c'aydırıcı görülmediğinde miktarının arttırılması gibi örnekler, sahabe içtihadının bir kaçıdil'. 21 Fıkıh UsUlü Literatürünün Ortaya Çılaşı ve İlgili Dönemler Bir ilmi disiplin olarak Fıkıh Usüli.i'niin ortaya çıkışı ve olgunlaşması sürecinde üç devreele ele alabiliriz. Başlangıç dönemi: h. 3. asrın sonlarına kadar devam eder. Gelişme merhalesi h. 4. asrı kapsaınakta, olgunlaşma merhales(ise h. 5. asrı ve 6. asrı içermektedir."" Şüphesiz, sonraki tarihsel süreçte teoriyi geliştiren, geçirdiği aşamaları 1\m;;c.ııı so~ycıl Bilinıti~r Erıstitüsii İ/nı i Dergisi )Jüın ı, CaH 1-2, 2006 Abdurrahman Haçlmlı olgunlaştıran ve katkıda bulunan çalışmalar yapılmıştır. Günlimiizde de Fıkıh Usulline dair çalışmalar devam etmektedir. İlk asrın ortalarından itibaren yazılı kuralları olmamakla birlikte oldukça serbest bir içtihat faaliyetinin yürütüldüğü görülmektedir. Özellikle Mekke ve Medine dışında Suriye, Irak ve Mısır gibi ülke, toplum, kültür ve sosyal yapılada karşılaşılması sonucu, ortaya çıkan meselelerin fıkh1-hukfık1 çözümlerinde İslam toplumunda birliktelik sağlanamamış ve uygulamada zaman zaman problemlerle karşılaşılınıştır. Bu problemierin ortadan kaldırılmasına yönelik bir tedbir olarak İmam Malik'in eiMuvatta adlı eserinin esas alınarak tatbik edilmesi Halife tarafından önerilmiş ise de, bu teklifin bizzat İmam Malik tarafından reddedildiği rivayet edilmektedir. Çünkü, ona göre de, İslam toplumunun farklı bölgelerinde şartlar değişik olduğu için farklı · içtihatlarıi1 ortaya çıkınası doğaldı. Ayrıca, Kur'an ve Sünnefte, kendisiyle ilgili kesin hüküm bulunmayan meselelerele ınüçtehitler farklı kanaatler ve hükümler ortaya koyabilirdi. Sahabenin uygulamasında da görüldüğü gibi, içtihatların birbirinden farklı olması mümkündür ve delile İstinat ettiği ınliddetçe hepsi ıneşrudur. uzaklaşıldıkça, yani zaman geçtikçe. içtihat edenlerin, ile ilgili tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bazı Kur'an ayetlerinin her zaman kesin bir anlama gelıneyip birden çok manaya muhtemel olması, hadislerin hem rivayeti hem de manalarının anlaşılınası ile ilgili problemierin artması, hakkında hüküm bulunmayan ıneselelerde içtihat ederken başvurulan Kıyas vb. yolların meşru olup olmadığı, kimlerin içtihada ehil olduğu gibi meseleler ll. asrın başından itibaren yoğun bir şekilde tartışılmaya başlanmıştır. Bu durum, tartışma konularıyla ilgili bilgi ve yaklaşımların birer risa!e şeklinde ortaya konulmasına ve Fıkıh Usulü literatürünün yavaş yavaş oluşmasına yol açmıştır. Kaynaklar. Ebu Hanife'nin talebesi Ebu Yusuf'un Fıkıh Usfılüne dair ilk eseri kaleme alelığını kaydetmekte ise de, bu çalışma günümüze ulaşınamıştır. Fıkıh Usfılüne dair elimize ulaşmış bulunan ilk eser, h. 204 tarihinde vefat etmiş bulunan İmam Şafii'ye ait er-Risale adlı eserdir. Peygamber asrından içtihatlarının geçerliği Şafii'nin çalışması ilk usul eseri olarak kabul edilse bile onu takip eden devirele (3. yy.) usul düşüncesi henüz kapsamlı ve sistemli bir hale gelernemiş olup yapılan çalışmalar, ınuayyen konularla ilgilidir. Gelişme ınerhalesi sayılan IV. asırda Fıkıh Usulü'ne dair kapsamlı eserler ortaya olup, usul konularıyla ilgili bir çok tanım ve yaklaşım ortaya çıkmıştır. Fıkıh Usulü ilmi açısından gelişmenin sürdUğii ve belki de önceki döneme nazaran, kapsamlı ilk eserlerin verilmesiyle bu ilıne yönelik faaliyetin artarak devam ettiği söylenebilir. konulmuş Bu dönemin en önemli eseri, bize ulaşan kapsamlı ve sistematik bir usfıl eseri olması bakımından Hanefi alimlerinden Ahmet b. Ali ei-Cassas'ın (v. 370/980) eiFusUl.fi'l-UsU! adlı eseridir. Kadı Abdülcebbar'ın (415/1024) bize ulaşarnış olan eiUmed adlı eseri yanında ei-Muğni' adlı eserinin Fıkıh UsulUnU de içeren eş-Şer'iyyat kısmı bu döneme ait çalışmalar olarak görülebilir. )f{J,J.~ ı, Cııı 1-2, 2006 89 ApwııuH I}'Mi<HunıapiJıııK HHwıımıynıyııyıı J;fmmuü .'I<JJ.'IIWlbı Ftktlı us li/ii ilmi 'ni u doğuşuı·e gdişinu Olgunlaşma merhalesi sayılan 5. asırda ve 6. asrın başlarına doğru ilmine dair müstakil, ileri düzeyde, sistematik eserler ortaya çıkmıştır. Fıkıh Fıkıh Usülü Usulü Telif Meslekleri Uygulamadaki problem leri n ve tartışınaların etkisinin yanında, teorik bir bilim olarak Fıkıh Usulü ilminin ortaya çıkışını tetikleyen iki önemli unsura dikkat çekmek gerekir. Bunlardan birisi Kelam ilmi, diğeri ise teşekklil etmiş bulunan Füru'u Fıkıh literatürüdür. Füru meseleleri etrafında gelişen ve şekillenen tartışmalar, fıkıh meselelerine hakim ilkelerin ortaya konulmasını gerektirmiştir. Bu eğilim, ınezheplerin fiiru doktrinlerinin olgunlaşmasının akabinde gelişmiş ve tabii olarak mezhebi bir karakter taşımak durumunda olmuştur. Bu açıdan fıkıh mezheplerine mensup aliınierin dalı tavırları ınüşterektir. Her üç dönemi de kapsayacak şekilde usul eserlerinin telifinde lviiitekeliimin (Kelamctlm) ve Fukalıô (Fakilıler) mesleği olmak üzery iki ayrı yöntem takip edildiği bilinmektedir. Her ikisini birleştirdİğİ ifade edilen diğer Fıkıh Usulü telifmesleği memzüc meslek olarak adlandırılır. Bu meslek sahipleri ise~I. asırdan itibaren eserlerini telif etmişlerdir. \ · göre eserlerini telif edenler, us{ıl kilidelerini ortaya koyarken ve teşekklil etmiş fıkhl hükümleri dikkate almış, usul kaidel~rini mezhepte kabul edilen füru' hükümlerini esas alarak oluşturmuşlardır. Dolayısıyla, bu çalışmalarda uslıl işlevsel bir tarzda ortaya çıkmış, usul ile filrfı' uyumu sağlanmıştır. . Fukaha mesleğine fıkhl yaklaşımı Mütekellimln mesleğine göre telif edilen eserlerde, müellifter kelamcı olduğu için, Usulidelin çalışma tarzına uygun olarak, Fıkıh Usulünde hakim olması gerektiğini düşündükleri kılideleri tespite yoğunlaşmışlar ve oluşmuş bulunun Füru' hükümlerinin etkisinde kalmamaya dikkat ederek usul kaideleri geliştirme amacında olmuşlardır. Bu tarz usul yazımının Mutezile tarafından geliştirildiğine tekrar dikkat çekmekte yarar vardır. Gerek Müteke!limfn gerekse Fukaha mesleğinin ortaya çıkışında ve Fıkıh Usılli.i ilminin gelişiminde, Ketarn İ Imi ve ftlrfı-u fıkıh doktrinlerinin belirleyici şekilde etkide bulunduğu ve bu gelişimi yönlendirdikleri göz ardı edilmemelidir. Mutezı1f alimterin Ftkth Usülünde Keleimiyak/aş tm ve kaygılan ön planda tutma/on. di{!; er mezhep mensu/m alim/erin~. kendi mezhep geleneklerinde yerleşik fiiru hükümlerini dikkate almalan Mıttekelli1nin ve Fukahô U~üf ynzım tarztnm ortaya çzkmasına yol a~·mzştu: Fukaha ekolü olarak adlandırılan ekol daha çok Hanefi alimlerine atfedilir. Bunun önemli bir nedeni, bu tarzı beninıseyelı alimlerin, Usfıl kaidelerinin ortaya komıluşuncla mezhep geleneğini/ftlru' hükiimlerinidikkate almalarının yanında, muhtemelen Ketarn 'ın/Kelam bilgi kurammın Fıkıh .~eorisini etkilememesi yönünde tutum sergiiemiş olmalarıdır. Bu tutumlarının arkasında, Kelam'a karşı bir tavır olabileceği gibi, bu durum, onların sadeee fıkıh la meşgul olmalarının getirdiği bir sonuç olarak dagörülebilirY Hanefi lerden Seınerkandl'nin. bu şekildeki usul yazını tarzını eleştirmesi, zamanla başka saiklerin de A.ra~ıın Sosyal BilinıltrEnsıitiisii ilmi Dergi5i 90 :>Kh!iı ı, Caıı 1-2, 2006 Abdurrahman Haçkalı devreye girmesiyle birlikte, Hanefi alimler arasında da Kelami ilkeleri dikkate alan bir usul geleneğinin ortaya çıkmasına yol açnııştır. 24 Mütekellim1n ekoli.inün ilk örneklerinin müellifleri Mutezll'ilerdir. Mutezile bir kelam ekolüdür. Malik!, Şafii ve Hanbeli usul yazarları, özellikle Ebu'l-Hüseyn elBasrl'nin el-Mu'temed adlı eserini örnek almışlardır. Bunun yanında, bu mezhep mensuplarının, Hanefilerde olduğu gibi, usul meselelerini açıklarken ya da vaz' ederken mezhep imamlarının görüşlerini dikkate aldıklarını söyleyebiliriz. Cüveynl ve Gazall'nin çalışmalarında da böyle bir tavır görmek mümkündürY Mezhep imamlarıtım görüşlerinden hareketle usul kaidelerinin oluşturulması dört mezhebi mensuplarının mUştereken yaptıkları bir şeydir, sadece I-·Ianefilere mahsus değildir. Fukaha tarzında, Bac1 (47411 081) ve İbn Akli' in (513/ 1119) çalışmalarında olduğu gibi, ya bir mezhep imamının usulünün ortaya konulduğu ifade edilir; ya da, usul konuları işlenirken, diğer çoğunlukta olduğu gibi, yukarıdaki ile aynı anlama alınabilecek bir tavır olara!<. mezhep furGundan delil getirilir. 2<' fıkıh Fıkıh Usfılii eserlerinin tedvininde Kelamcılar metodu ve Fıkıhçılar metodu olarak ayırım yapılsa ve bu bir yöntem farklılığı gibi göri.ilse de, belirli Fıkıh mezhepleri ile bunu özdeşleştirmek doğru görlinmemektedir. Bu iki tarzın ayırımında kesin çizgiler olmamakla beraber şu iki ölçü dikkate alınabilirY I- Meslek farkı ve gelenek 2- Füril'ya istinat edip etmeme. Dolayısıyla, Mutezile usulcüleriııin dışındaki usul yazarlarını mütekellimiıı ekolüne mensup yazarlar olarak görmek oldukça indirgemeci bir yaklaşım sayı lmalıdır. Yukarıda belirtilen her iki kriterinonların eserlerinde bir arada buncluğunu itade etmek daha uygun bir yaklaşım olarak görlilınelidir. Fukaha mesleğine uygun alarak kaleme alman bize başitea usul eserleri şunlardtr: 1- el-Fusulfi'I-Usu!: Ebü Bekr Ahmed b. Ali er-Razi el-Cassas (v. 370/980): Eser, ulaşan sistematik usul eserlerinin ilk örneğidir. 2- Takvimu '!-Edi/le: Ebü Zeyd ed-Debfıs! (v.43011 038). 3- el-Usül: Ali b. Muhammed el-Pezdevi (v. 482/l 089). 4- Usulü :~·-Serahsi: Ebu Bekr Muhammed b. Ahmed es-Serahsl (v. 490/1 096) A1iiteke!limin ekolünün giinümiize ulaşan başlıca eserleri şımlard1r: 1- eş-Ser 'iyyat: Bu eser, Ebu'I-Hasan Abdulcebbar b. Ahmed el-Esterabad'i' (Kadı Abdulcebbar, v. 415/1024)'nin ei-Muğni adli eserinin bir cildidir. Müellif~ Mutezile imamlarından olup, arnelde ŞMi'i"dir. 2- el-Mu'temed: Ebu'I-Hüseyn Muhammed b. Ali el-Basri (v. 436/1 044). Miiellif Mutezile alimlerinden olup amelde Hanefi mezhebine ınensuptur. /Kı>lll ı, CıH 1-2.2006 91 Apaııwli Ij·Mcıllumı.pilıııv. ıtrıcnıumymvııyıı Jllr.UMUÜ JI<)'J'II<VIlıl Ftkliı usıilii ilmi 'ni ll doğiL'j/1 l'e gelişitlll · 3- ei-İiıkôm}l:Usılli 'l-Aiıkôm: Ebu Muhammed Ali b.Hazm (v. 456/J 063). Müellif Zahiri mezhebi imamlarmdan olup bir çok görüşünde Ehl-i Sünnet' e muhalif görüşler .ortaya koymuştur. · 4- el-Burhan fi [Jsuh'I-Fıkh: İmamu'l-Haraım:yn el-Cüveyni' (47811085). Eser mütekellim tarzda kaleme alınan çalışınalar arasında sayılsa da, daha önce dikkat çektiğimiz gibi, Şafi'l mezhebinde yerleşik fürlı hükümlerinin savunmasını da yapar niteliktedir. 5- el-Mustasfu min İ/mi '!-UsUl: Ebü Ham id Muhammedel-Gazall (v. 505/1 ll 1). Yaşanan siireç iÇerisinde, farklı Fıkıh ve Ketarn mezheplerine bağlı alimierin birbirlerinden etkilendiklerini ve Fıkıh Usülü tclifinde, orta yolcu bir yaklaşımın, memzüc mesleğin ortaya çıktığını göriiyoruz. VII. Asırdan itibaren usul yazarlarının, hem müntesibi oldukları mezhep alimlerinin kaleme aldığı önceki usul eserlerini esas alarak bunları geliştirdiklerini hem de farklı mezheplere mensup alimierin görüşlerinelen ele istifaele ettiklerini ve bunları cem etmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Aslında etkileşim daha önceki alimierin eserlerinde de görülür. Bu şekilde Fıkıh Usülü kaleme alan alim ler, usfıl kaideleriyle FUrlı' hiikümleı:in~irine bağlayarak, hem usul kılidelerinin uygulanabilirliğini sağlamaya çalışmışlar, hem de{ürü' hükümlerini belirli kaideler altında toplamaya çalışmışlardır. Onların diğer bir amacı, usul kaidelerinin sağlam temellere dayalı olduğunu gösterip bunun delillerini ortaya koymak olmuştur. 28 İbnu.'-Sa'atl Muzafferuddin Ahmed b. Ali (v. 694/1294) Bedl'un-Nizam adlı eserinde Pezdevl'nin usülü ile Anıidi'nin ei-İhkarı.ı adlı eserlerini bir araya getirmiştir. Aynı şekilde Sadru'-Şer'i'a Ubeydullah b. Mes'fıd (747/1346) et-Tenklh isimli eserinde Pezdev'i'nin usülünü, Razi'nin el-Mahsül adlı eserini ve İbn Hacib'in el-Muhtasar adlı çalışmasını cem etmiştir."'; Bazı Önemli Çalışmalar Fıkıh Usulü çalışmaları, bu ilk ve orijinal örneklerinden sonra günümüze kadar kesilmeksizin devam etmiştir. Bu çalışınaların bir kısmı öğretiıne yönelik olmak üzere kısa metinler tarzında kaleme alınmış, bazıları ise, doyurucu bilgileri muhtevi haciınli eserler olarak telif edilmiştir. Örneğin Hanefi alimlerinden AbclUtaziz el-Buhiirl'nin (v. 730/1329) Keşfii'l-EsrcJr an Un/li 'l-Pezdev[ adlı çalışması ve Şiifi'l alimlerelen Abdurrahim b. Hasan ei-İsnevl'nin (v. 772/l307) Nihczvetu :v-SUl fi Şerhi lvfinhôci '!Usul adlı çalışması her iki gelenekteki görüşleri güzel bir şekilde cem ve izah eden hacim li eserierel ir. Fıkıh Usfıliinün biitün konularını muhtevl eserler kaleme alındığı gibi, bu ilmin müstakil konularına dair eserler de kaleme alınmıştır. Ayrıca hususi özelliklerinden dolayı burada zikretmemiz gereken eserler de vardır: izzuddin b. Abdisselam 'ın (v.660/ 1262) Kavaidıd-Ahkdm fi Mesôlihi'I-Enôm adlı eseri, hiikümlerin gayeci yorumunu yapah ve konuyla ilgili kaleme alınmış m Ustakil ilk çalışına özelliğini taşır. Aslında eser, V. Asır usul çalışmalarında tartışıldığını 30 gördüğümüz masiahat ve maldisıd konusuna Araşaıı So.<yııl ilmi Dergisi Bilimler Enstitüsü 92 >t::h!ll l, CaH 1-2, 2006 Abdurrahman Haçkalı tahsis edilmiştir. Ebu İshak cş-Şatıbl'nin (v. 79011388) ei-Muw?l"akôt fi Usuli 'ş-Seri'a adlı eseri, Fıkıh Usfılü geleneğinde gayeci yoruına/makasıda merkezi bir yer veren ve usulü makasıdl bakışla yoğuran mümtaz bir eserdir.l' Fıkıh Usulü salıasında özellikle Osmanlı alimlerinin ciddi gayretlerine ve değerli da işaret etmemiz gerekir. Henüz, pek azı tahkik edilip gün yüzüne çıkarıldığı için bu kültür mirasından tam anlamıyla haberdar olduğumuz söylenemez. Daha önceki eseriere sayısız şerh ve haşiyenin yapıldığıııı görüyoruz. Pek kıymetli telif ürünü olan erlerin 32 hepsini burada zikretme imaknımız yok. Ancak, Muhammed b. Hamza Molla Fenari'nin {v. 834/1430) Fusı//ii '/-Bedeli 'fi Usu/i 'ş-Serôi' ve Muhammed b. Fenimuz Molla Hüsrev' in (v. 885/1480) 1i1irkôtu '!- Vusiil ilô İ/mi '1-usül adlı eserlerine işaret etmekle yetinebiliriz. çalışmalarına Günümüzde, bütün konularını içerecek şekilde Fıkıh Usulüne dair yapılan daha çok Fıkıh Usulü ilmini tanıtan eserler olarak kabul edilebilir. Bu ilim dalına dair yapılan ilmi çalışmalar ise, daha çok muayyen konuları esas alan akademik çalışınalardır. Günümüzde )'apılan çalışmalarda, hem fıkıh Usulü tarihine hem de nıuayyen konuların açıklanmasına dair dikkate değer çaba ve sonuçlar ortaya konu lmaktadır. çalışmalar, Fıkıh Usulü ilmi oryantalistlcrin de öteden beri ilgilendiideri bir alandır. Oyantalistlerin tarafından, özellikle konunun tarihsel boyutuyla ilgili başarılı çalışmalar yaptığı görülmelctedir. 33 I. Goldziher. J. Schacht, N. J. Coulson, W. M. Watt, Melchert gibi araştırmacılar bunların bir kaçıdır. Sonuç Yerine Bu kısa çalışmada, doğuşu ve gelişmesi bakımından tamamen Müslümanlara ait bir ilim dalı olan Fıkıh Usfılü'nün tarihsel sürecine, Fıkıh Usulü'ne dair kaleme alınmış başlıca eseriere ve bunların telifyöntemlerine işaret etmeye çalıştık. Şüphesiz, yiizyılları ihata eden böyle bir serencaının kısaca ortaya konulmaya çalışılmasının getirdiği bazı sıkıntılar okuyucunun hoş görüşüne havale edilmiştir. . Böyle bir ilim dalının oıiaya çıkmasında, şüphesiz Müslümanların, hukuka ve hukukun üstünlüğüne dayanan bir anlayışı getiren İslam gibi bir dine mensup olmaları birinci etkendir. Diğer bir ifadeyle, hu ilimler, Kur'an ve Sünnet'in tatbikatından ve bu tatbikatın oluşturduğu ve şekillendirdiği Müslüman toplumdan ııeşet etmiştir. Fıkıh Usulü'nde ortaya konulan kaidelerin geçerliği ve doğruluğunda, alinıler, Kur'an ve Sünnet'ten deliller getirdikleri gibi sahabenin tavrını da esas almışlardır. Fıkıh Usulü, sistematik örneklerini IV. as;rdan itibaren verse ele, sahabe, tabiln ve müçtehit imamların yaklaşım ve lutumlarından beslenmiştir. İslam alimleri, İs.lam adına ortaya konulan hiç bir hiikmün delilsiz olamayacağı, asla kişisel görüşler ve yaklaşımların esas alınamayacağı hususunda hemfıkirdirler. Onlar, Şari'in hükmüne ulaşma ve onu oıiaya koyma çabasında olmuşlardır. Bu İslam 'ın gereğidir. Bunun da, Şari' den gelen deliiler vasıtsıyla olacağı açıktır. Bu deliilere }Kb1Jı I, Caıı l-2, 2006 93 Apuıııım l)'.,wııwııııpilııtl{ 11Hcnnmıymyııyıı YlJtW>WÜ. .wypııwım Ftktlı usıi/it ilmi 'nin doğuşu ı·e gelişimi doğrudan ya da usülüne uygun bir şekilds istinat etmeyen görüşler, kişinin hevasına ve kendini Şari' yerine koyması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, Fıkıh Usulü ilmi, ilk dönemden itibaren Şari'in hükümlerine ittiba etmenin nasıl sağlandığını bunun yol ve yöntemini ortaya koymaktadır. uyması ·Dipnotlar: Doç. Dr.• T.C. Yüzüncü Yıl Üm·. ilahiyat Fak Öğretim Üyı:si: K. C. Oş D~vlel Üniversitesi Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü T~:oloji Fakültesi Misalir Öğretim üyesi. Muhamnıad Harrıidullah. blıim'ın 2 R. W. M. Di:ıs. Islamabad 2000. s. 1-2). n. Nyıt7cc, llukuk ilmine Yanlım ları, çev. Salih Tuğ, istanbul ı 962, s. 1L Jurispnıdence. Londtııı: Buttef\\wds. 1985. s. 3 (nakl. 1. A. K. Nyzee. lslamic .lurisprudenı:c, s. 2 vd. 3 bkz.: 4 Hayretlin Karaman. "Fıkıh'', OiA, istanbul 1996, XIII, 1. Kirıııa.~ti. 5 ışlanıic Jurisprudcııcc, Yusuf b. Hüseyin, Zillıdctu'I-Vusul.ilü Unıdcti'l-UsüL . k.rş. Kara~an. Fıkıh. tah. J\lıctıırralınıaıı Haçkalı. Van, 200-l. s. 6 DiA, XIII. 1. '\ . Onıcr b. lsa ed-Dcbüsi, Te'sisu'ıı-Naz~r. K~ıirc ty .. s. ı o vd: Muhammed b. Ali cş-Şevkiiııl, lrşactu'I-Fuh(ıl, 7 Beyrut p,ın, s. l7; Alımed lı. Muhammed el-1-lanıcvl, Ganızu Uy\ini'l-l:lcsair, Beyrut 1985, ı, 22. 8 Ali b. Muhammed ei-Aınidl. el- İlıkanı rı Usfıli'J-Ahl<cirh, !3t:ynıt 1402. 1, 7. 9 KrşL: Zekiyyuddin Şabıın. İslam Hukuk i Iminin basları. çev. ıO !3akara. 2/275. ıı Amidi. tıi-İhkılm i. Kafi Dönıııez. Ankara 1999, s. 28. n Usfıli'I-Aiıkam, ı, 7. ı 2 Abdullah b. el-Mukatrii', Risılletu·s-Salıfıbe. lah. Ömer d- Tabbıl'. Beyrııt 1997, (ei-Asanı' 1-1\.iimile içerisinde), s. 136 vd. l3 Scrahsi, llsili eserinin girişinde, imanı Mulıanımcd'in cs.:rlcriııi <::1-M.;bsılt adlı escrinde şerhettikten sonra. bu eserlerde esas alınan kaidelcri açıklamak üzere usülc dair çalışmasını kaleme aldığını itadc eder. Ebti Bckr Alımed b. Muhammed es- Scrahsi. Usülü's-Serabsi. istanbul 1984. 1. 10. 14 Karaman, "Fıkıh'', DİA. XIII. 1: Şükrü Özen, islam Hukuk Dli~iinçesiııin t\klilcşıne Süreci. basılınamış doktora tezi. Marmara üniversitesi Sosyal Rilimkr Enstitüsü, istanbul 1W5. s. 61 15 Özen, islam Hukuk Düşüncesinin Aklileşıııc Süreci. s. 65-66. 16 bkz. Ahmed Hasan, ilk dönem islam Hul·;uk Biliminin Ciciişi mi. Çev. Haluk Songur. istanbul 191N. s. 27-32. l7 Alımed Hasan, ilk dönem islam Hukuk Biliminin Gelişınıi, s. 37. 18 Ahmed b. Ali ci-Cassi\s. el-Fusül fi'l-Usüı, istanbul 1994, IV. 289. 19 Abdülmdikel-Cüv~yni, 20 Cüveyni. el-Burhan, ll. 2ı el-Burhan. G~yrut ı997.1l.14: Serahsi. Usülil's-Serahsi.ll, 132-133. !3-ı.ı. Ebü is hak cş-Şıltıbi. cl-İ 'tısam, Bı:yrut 1991. ll. 361: Mustafa Şı:h:bi. Ta'lilu'J-Aiıkılııı. Bı:ynıt 198l. s. 36 vd. 2:?. Tıuıcay Bıışoğlu. Hiı;ri Beşinci Asır Fıkıh U~illü Escrkrirıde illet Tartışmaları. Doktora Tezi, M. Ü. Sosyal Bil. Eııs .. lstaıibııl 200 ı. s. 9. 23 Mıırleza Bedir, Fıkıh, Mezhep ve Sünnet. istanbul 2004. s. 34-35. 24 Bedir, Fıkıh. Mezhep ve SUnncı. s. 27, 35. Onlar, imanı Şfifii'nin, ribanuı illeti ilc ilgili görüşline uygun bir talilde bulunabilme adına uzun uzadı;a yonuıılaıııaya çalışıııaktadırlar. Bkz.: Cüvcyni, cl-Burhan. ll. 217-218: Ebfı Hanı id Mulıanınıcd ci-Gazfili. Şilau'l-(ialll, Bağdad 197 ı, s. 188, ı 94-195. 25 26 Başoğlu, Hieri BeşiıKi Asır Fıkıh Usülü Eserlerinde illet Tartışmaları. s. 13. 2'7 l:laşoglu, Hicri Beşinci Asır Fıkıh Usfılü Eserlerinde illet Tartışmaları. s. 12. 2S Zckiyyııddiıı Şaban. islam Hukuk ilminin Esasları. s. 40. Araşım Sosyrıl İ/mi Dergisi Bilimler Eristiliisa 94 )Kı,ın l, Can 1-2, 2006 Abdurrahman Haçl\alı 29 Zekiyyuddin Şa"hfuı, islam Hukuk ilminin Esasları, s. 4ll. JO Bkz. Covcyııl, el-Burhan, ll. 80 vd; Ömer b. kı ~d-Dcbusj, Takvinıu"I-Edilk. 1:3cyrut 2001, s. 30-1, 311. 31 Haçkalı, Fıkıh Usulünde nıakasıdi yaklaşım tarzının gelişimi için bkz.: 1\bdurrahıııan islam Hukuk ·1:1rihinde Gaycci içtihat Metodunun Gelişimi. istanbul 2004, s. 85 vd. 32 Osmanlı dön.:ıııi islam Hukuku ,:alı~ınaları iı;in bkz. Recep Cici, O~nıanlı Düm::mi islam l·lulmkçuları. Bursa 2001; Hüseyin Atay, Alıdulvelılıiib Hallıif'ın islam llukuk Felsef~si Adıyla çevirdiği eserin Giriş Bölümü, Ankara 1973. s. 90-150. 33 Bkz. islam Hukuku Araştırmaları Dergisi, Oryantalist İslam l·luk•.ıkçuları Ozd Sayısı. Konya 2005. Kaynakça: Ahmed Hasan, İlk düııem islam Hukuk Biliminin Geli~imi, Çev. Haluk Sungur, istanbul 1999. ci-Aıııidi, Ali lı. Muhammed, ci-İiıkfuıı rı Usüli'I-Ahkilnı, Rcyrııı 1402. Atay , Hüseyin, Ahdulvchhıib Hallilrın İslam Hukuk Fdsefesi Adıyla çevirdigi eserin Giriş Bölümü, Ankara 1973 Başoğlu, Tuncay, Hicri Beşinci Asır Fıkıh Usulü Eserlerinde illet Tartışmaları. Ooktorıı Tezi, M. Ü. Sosyal Ail. Ens., Istanbul 2001. Bedir. Murtcza, Fıkıh. Mezhep ve Sünnet. istanbul 2004. el-Cassiis, Alımed b. Ali, ei-Ftt~fılfi"I-Usı11, istanbul ı '194. Cici, Recep, Osmanlı Dünemi islam Hukukçuları. Hursa 2001 el- Cüv~yni, Abdtilmdik, ed-Debfısi, Oıııer b. d-Burlı<iıı, [kyrut 1997. Isa, Takvimu'I-Edille, Beyrııt 2001. --------. Tc"sisu·n-Nazar, Kalıire Iy d-Gaziili. Ebfı Hı1mid Muhammed, Şifdu'I-Galil, Bağdmi 1971 Haç.kalı, Abdurrahman, islam Hukuk Tarilıind~ Gayeci İçtilmt.Mctodumın Gelişimi, Istanbul 2004. ci-Hamcvi.Ahmcd b. Muhammed, Cianızu Uyürıi"I-Bcsiiir. Bcyrut 1985Mulıaınmad Harııidullalı. islam'ın Hukuk ilmine Yardımları. çe. Salih Tuğ, istanbul 1962. islam Hukuku Araştırınaları Dergisi, Oryantalist islam Hukukçuları Özel Sayısı, Konya 2005. Karaman. Hayrcttiıı. '"Fıkıh", DİA, isıarıbul 1996. XIII, 1-14. Mustafa Şelebl, Ta'lilu'I-Aiıkam. Beyrut 1981. Nyzee, A. K., lslamic Jıırispmdence, Islamabad 2000. Özen, Ş likrtL islam Hukuk Düşüncesinin Aklilc:şme Süreci, basılınam ış doktora tezi. Marmara üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitiislı, istanbul 1995. es- Serahsi, Ebti Bekr Ahmed b. Muhammed, Usülii"s-Seralısi, i~tanbul l\184. eş-Şatıbl, Ebfı ~ş-Ş~vkfıni, is bük., el-i 'tisfını, Beyrııt 199 ı. Muhammed b. Ali. irşadu'I-Fuhlıl. Bcyrut 1992. Zekiyyuddiıı Şaban, İslam )K bl/ı I, Caıı ı -2, 2006 Hukuk ilminin Esasları. ç~:v. İ. Kafi Düıımez, An kanı 1999. 95 Apıııuı.ın 1)'.,WilWiıc<f'ObıK 1111cmııırıynıyııy~ı HilliMIIli JH)'flll<l/11>1