Kuzey Amerika’da İslam ve Terör Emrah Şahin © Canada Türk, Mayıs 2013 ABD’deki katiller ve Kanada’daki al-Kaideciler yüzünden İslam, meşum şekilde gündeme yerleşti. Muhafazakâr Amerika’nın, illegal Müslümanları sınır dışı edip başörtüsünü yasaklayarak Müslümanlara bir ders vermeyi şart koşması; Muhafazakâr Kanada Başbakanı’nın “Gelecekteki esas sorunumuz İslamcılık (İslamicism) olacaktır!” beyanını hatırlatabilir hatırlayanlara. Boston Katliamı ve Toronto-Montreal terörist trafiğine eş zamanlı bakarsak, idarenin ve yerel halkın muhtelif davranışlar sergilediğini görürüz. İslam kültürü yeniden hedef tahtasında, yani harekete geçmeliyiz. “Teröristler bizden değildir,” demek yetmez: Onların hayatını ve faaliyet alanını inceleyip cemiyetimize makul ve makbul bir yol haritası çıkarmalıyız. Zamanının Radikal İslamcı Hizb-ut Tahrir’in İngiltere-Leeds İmamı Şiraz Mahir’e soruyorlar: “Gençliğinde neden radikaldin?” Sonradan müridi olacağı şeyhiyle tanışmasını veriyor cevap olarak. İkiz Kuleler’in maruz kaldığı nam-ı diğer 9/11 saldırısının akabinde şeyh merak ediyor. “9/11 hakkındaki düşüncen nedir? Amerika bu olayı İslam’a cephe almak için bahane edecektir. Bu bana inandırıcı gelmedi,” diyor Şiraz, “ama şeyhin devam etmesini istedim. İşte asıl mesele buydu!” Şöyle devam ediyor: Nereye gitsem 9/11 konuşuluyordu. Herkes terörist saldırıları tartışıyorken, bizim cami cemaati sükût etmeyi tercih etmiş, kafasını kuma gömmüştü. O zamanlar bundan ciddi rahatsızlık duymuştum, dahası cemaatin sessiz kalması yüzünden benim de üyesi olacağım aşırı dinci gruplara gün doğmuştu. Hizb-ut Tahrir mensuplarıyla tanıştıktan sonra, sık sık görüşmeye başladık. Amerika’nın İslamı aşağılayacak muhtemel Haçlı Harekatı’na karşı her Müslüman gibi benim İslamı savunmak en mukaddes vazifemdi. Halifemiz olsaydı bütün yaşananlar bir rüyadan ibaret kalacak ve Alem-i İslam, onun sancağı altında toplanıp kâfirlere karşı yek vücut olacaktı... Şimdi bakıyorum da, bu ne kuvvetli bir mesajmış meğer... Camilerin ölesiye içe kapanık atmosferinden bunalan dinamik gençler bu idealler uğruna ve İslam adına mücadele edecek grupların tesiri altında kalacaktı elbet. Şiraz’ın hatırası radikal olmayı meşrulaştırmaz ama Avrupa ve Kuzey Amerika’daki Müslümanların mücerret olmaları dolayısıyla gençlerin radikalleştiğine işaret eder. Hegel, insanoğlunun hayattan değerli adlettiği bir gaye uğruna ölmeye razı olduğunu anlatmıştı. Buna binaen terörist soyu ise hayattan değerli adlettikleri gaye uğruna öldürmeye kararlı görünüyor. Ayrıca bu icraati bir saldırı değil, müdafaa aracı olarak meşrulaştırıyor. Abartmadan üzerinde durmak başka mevzu, özüne yabancılaşarak radikalleşen gençlik gruplarının arka planında Amerika’nın yer alması. Terörizmin zemini ve kuralları, Soğuk Savaş geleneğiyle tespit ve tarif edilmekte. Örneğin “Siyasi İslam” fikri. Muhammet İkbal, Seyyit Kutub ve Ali Şeriati gibi entelektüellere bakalım. Amerikan kültüründe bunlar siyasi düşünürlerdir, elhamdulillah Müslümanız derler ama ulema değillerdir. Bu aydınlar, Müslümanların bekasından ziyade, günümüz siyasi ve kültürel meselelerine yoğunlaşmışlardır. Önce Avrupa’nın İslam coğrafyasını sömürmesi (kolonileştirmesi), sonra Amerika’nın Orta Doğu’yu stratejik yolla tanzim etmesi. İran-Irak mücadelesi, Afganistan karmaşası (ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler Cemaati: Reform isterken misyonu değiştirip radikalleştiler!). Türkiye ve Doğu Avrupa dahil bu bölgeler, Soğuk Savaş zamanında Rusya-ABD kutupları nezdinde cereyan eden “Bizim ittifakımız hangisi?” yarışından nasiplenmişti. Üçüncü Dünya Ülkeleri de diyoruz buraya, nitekim komünizm ve kapitalizm arasındaki memleketlere böyle buyurdu Zerdüşt... Etki-tepki kaidesine binaen Kuzey Amerika, küçümsediği, ötekileştirdiği ve zulmettiği İslam Dünyası’nın “tanrı-tanımaz” bir kesiminin gazabına uğramıştır belki. Neticede biz bu tepkinin yan etkisine maruz kalan gurbetçi Türk toplumuyuz. Sonuçta, olup bitenlere makul yaklaşarak makbul minvalde hareket etmeliyiz. Şahsıma biraz kötümserlik hâkim. Göçtüğü yerden bihaber birinci nesil, arada kalan zayi ikinci nesil, geldiği yeri unutan üçüncü nesil... Birlikte yaşıyoruz. Bu hengâmede örgütlenmek imkânsız gibi. Maalesef kalben Doğulu, aklen Batılı, tavren itibarlı olmadıkça altımızı kazan bedhah çok olacaktır, hem dahili hem harici.