FURKAN ÖZGÜN KOMPOZİSYON İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

advertisement
HZ. PEYGAMBER'İN OLUŞTURDUĞU VAHDET TOPLUMU
Vahdet; bir olma, birlik olma anlamına gelir. Vahdet toplumu; insanların renk, din, dil, ırk ve maddi
durum bakımından ayrım yapmadan, yardımlaşma, dayanışma, barış ve huzur içinde bir arada yaşadığı toplum
yapısıdır. Vahdet toplumu, İslam ve Hz. Muhammed (s.a.v)’le beraber yüzyıllar önce oluşturulmuş ve
günümüz toplumları için de gerekli olan; adalet, güven, eşitlik ve hoşgörünün hâkim olduğu toplum yapısıdır.
Hz. Peygamber (s.a.v) Mekke’de iken bu toplum yapısını oluşturmaya başlamıştı.
Bir sene Kâbe’de sel olmuş ve Kâbe zarar görmüştü. Kabileler hep beraber Kâbe’yi tekrar inşa etmek
için çalışmaya başlamıştı. Hacer’ül Esved’in yerine bırakılmasına sıra geldiğinde kabilelerin her biri o şerefe
kendilerini layık gördü ve ayrılığa düştüler. Savaşma noktasına gelmiştiler ki bir adam: ‘Şu kapıdan ilk gelen
kişi hakem olsun.’ Dedi. İşte o kapıdan Hz. Muhammed (s.a.v) geldi ve herkes O’nun (s.a.v) hakemliğini
kabul etti. O (s.a.v), Hacer’ül Esved’i bir örtünün üzerine bıraktı ve her kabileden birinin örtünün bir ucundan
tutup kaldırmasını istedi. Sonra da Hacer’ül Esved’i alıp yerine bıraktı. O (s.a.v), daha Mekke’de iken vahdet
toplumunu oluşturmaya başlamıştı. Verdiği kararla kabilelerin düşman olmasını, birbirleriyle savaşıp kan
dökmelerini engellemişti.
Medine'de büyük bir vahdet toplumu kurulacaktı. O (s.a.v), Medine'ye hicret etmek için yola çıkmış,
Medineli Evs ve Hazrec kabileleri hep birlikte O’nu (s.a.v) bekliyordu. Yıllarca aralarında kan davası bulunan
iki düşman kabile beraber O'nu (s.a.v) bekliyordu. Hz. Muhammed (s.a.v), kan davalarını kaldırdı ve bu iki
büyük kabileyi, barıştırılması mümkün olmadığı düşünülen, birbirleriyle yıllarca savaşan bu iki düşmanı
İslam’la şereflendirip bir ve beraber kıldı. Yardımlaşma ve dayanışma içerisinde yaşamayı öğretti. ‘Müminler
ancak kardeştir.’ Diye Kur'an'ı Kerim'de buyuran Yüce Rabbimiz Müminlerin birbirine düşman
olamayacağını söylüyordu. Ve emrediyordu. Peki, biz bu emre uyduk mu, uyuyor muyuz? Diye soralım
kendimize. Hayır uymuyoruz. Çünkü biz Kur'an'dan, Allah Resulünün ahlakından uzaklaştık. Rabbimiz
‘Oku.’ Dedi. Biz sadece Kur'an okumayı anladık. Oysa Rabbimiz her ilim dalını okumayı, araştırmayı,
keşfetmeyi, icat etmeyi, dünya ile evreni anlamayı ve anlamlandırmayı, Kur’an’daki ilahi mesajları,
hayatımıza rehber olan ayetlerin uygulanmasını söylüyordu. Kur'an bizim için bir hayat rehberiydi biz bunu
bilemedik. Biz bu ilahi mesajı doğru anlamadık ki şu an İslam ümmetinin hali pür melali ortada. Bu yüzdendir
ki İslam ümmeti parçalar halinde, mezhepçilik uğruna birbirini tekfir edip savaştı ve savaşıyor. Biri bir
diğerinin camisinde katliam yapıyor, biri diğerinin çoğunlukta bulunduğu yerde bomba patlatıyor. Üstelik
ikisi de Müslüman. Gayesi öldürmek değil, yaşatmak olan bir dinin mensupları böyle yapabilir mi? Burada
İslam ve Müslümanlar üzerinde büyük oyunlar oynanıyor. İşte Kur'an'ı anlamadık, doğru anlamlandıramadık
ki bu haldeyiz. Kardeş kanı döküyoruz. İslam ümmeti olarak uyanmamız lazım. Üstünlüğün ırkta, dilde,
renkte, maddiyatta ve cinsiyette olmadığını; üstünlüğün ancak takva ile olduğunu hatırlamalıyız. Hz.
Peygamber'in oluşturduğu vahdet toplumunu örnek almamız lazım.
Medine'de Hristiyan ve Yahudiler de yaşıyordu. Barış ve huzuru Müslümanlar arasında sağlayan
Efendilerin Efendisi Hz. Muhammed (s.a.v), Medine Anlaşması ile gayrimüslimlerin de Medine'de barış,
huzur, yardımlaşma ve dayanışma içinde yaşayabilmesini sağladı. İnsanlığa rahmet olarak gelen Efendimiz
(s.a.v) ve İslam, Peygamberimiz (s.a.v)’in hayatından da gördüğümüz üzere insanlığa savaşı ve bozgunculuğu
değil barış ve huzuru, öldürmeyi değil yaşatmayı, imha etmeyi değil inşa etmeyi, nefreti değil sevgiyi, hor
görmeyi değil hoşgörüyü öğütlüyordu. Gayesi bu olan bir dinin mensupları olarak bizler, bu öğütlere uymamız
lazım, bu öğütleri duymayanlara duyurmamız lazım. Uyuyan kardeşlerimizi ve kendimizi uyandırmamız
lazım yüzyıllardır girdiğimiz derin uykudan. Uyanmamız ve dirilmemiz lazım.
Hz. Muhammed (s.a.v), Medine’ye hicret ettiğinde Mekkeli Müslümanların hiçbir eşyası yoktu.
Muhacir olan Mekkelileri Ensar olan Medineli Müslümanlarla kardeş kıldı. Ve her Muhacir’in bir Ensar’ın
yanında kalacağını buyurdu. Yardımlaşma ve dayanışmayı gerçekleştiriyordu. Vahdet toplumunu sevgisiyle,
merhametiyle, adaletiyle ve eminliğiyle adım adım inşa ediyordu.
1
İnsanlar bir arada birbirlerinin dinine karışmadan, sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma ve dayanışma
içinde yaşayacaklardı. Hem Müslümanlar arasında hem de gayrimüslimler arasında yapılan antlaşmalar
birlikte yaşam için gerekli olan ahlaki değerler ve İslam Hukuku çerçevesinde hazırlanmıştı. Farklılıklara
saygı duymak Müslümanlar tarafından vurgulandığı gibi tüm insanlar tarafından da vurgulanmalıydı. Dili,
dini, rengi, ırkı ve maddi durumu ne olursa olsun fark etmemeli herkesin insan olduğu için bir değeri olması
lazım idi. Herkesin bir arada, hoşgörü içinde, farklılıklara saygı göstererek yaşaması gerekir. Ancak böyle,
huzurlu bir toplum oluşturulabilirdi. İşte İslam ve Hz. Muhammed (s.a.v) bunu gerçekleştirdi. Sevgi, saygı,
hoşgörü, güven, adalet, hak ve hukuku sağladı. Vahdet toplumunu kurdu.
Vahdet toplumunu Hz. Peygamber (s.a.v)’den sonraki dönemlerde ondan örnek alarak gerçekleştiren
cihan devleti Osmanlı, bu toplum yapısını örnek alarak 600 küsur yıl ayakta kaldı. Ancak Osmanlı Devleti
hâkimiyeti altındaki toplumların diniyle, rengiyle, ırkıyla, diliyle uğraşsaydı 600 yıl değil, 60 yıl bile ayakta
kalamazdı. Bunu yapsaydı bile bu kadar geniş topraklara sahip olamaz, cihan devleti sıfatını almazdı. Osmanlı
Devleti ismi altında Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Arnavut, siyah, beyaz, Müslüman, Yahudi, Hristiyan, zengin,
fakir her yönden farklı insan bir arada yaşadı. Barış, huzur, yardımlaşma ve dayanışma içinde. Ecdadımız
Osmanlı Hz. Peygamber'in (s.a.v) oluşturduğu vahdet toplumunu örnek almıştı. Ve başarmıştı da.
Vahdet toplumuna bir örnek daha verirsek Mardin çok güzel bir örnektir. Yıllar boyu dini, dili, ırkı ne
olursa olsun Müslüman, Süryani, Türk, Kürt, Arap bir arada kardeşçe yaşıyor. Birbirleriyle alışveriş yapar,
kız alıp verir, yan yana dükkân açar, beraber aynı masada yemek yerler. İslam dini ve Hz. Muhammed’in
(s.a.v) birlikte yaşam için gerekli olan değerlerini, vahdet toplumunun bir diğer örneğini bu şehirde de güzel
bir biçimde uygulandığını görmekteyiz. Rabbimize şükürler olsun ki Hz. Peygamber'in (s.a.v) vahdet
toplumunu yaşatanlar ve uygulayanlar var. Yüce Allah’tan (c.c.) temennimiz şudur ki Müslümanların Hz.
Muhammed’in (s.a.v) birliktelik için sunduğu ahlaki değerler çerçevesinde bir olmayı, her zaman kardeş
olduğumuzu hatırlayarak, vahdet toplumunu her coğrafyaya taşımayı nasip etsin. Bazı güçlerin İslam ve
Müslümanlar üzerinde oynadığı oyunu görmemize yardımcı olsun. Hiç şüphesiz İslam’la baş edemeyenler,
İslam’ı bu şekilde rahatça parçalayabileceklerini biliyorlar ve yapıyorlar. Müslümanları bölerek, birbirine
düşürerek söndürebileceklerini düşünüyorlar. Bir miktar başarılı olsalar bile artık biz bunun farkına vardık.
Bu yüzden diğer kardeşlerimizi de farkına vardırmalıyız. Birlikten kuvvet doğar, birliğimizi bozanlar kuvvetli
olamayacağımızı biliyorlar. Bu yüzden bizleri birbirimize düşürüyor. Bu yüzden içimizde terör örgütleri
oluşturup onları destekliyorlar. İslam adı altında terör örgütleri kuruyorlar ki insanların kafasında İslam ile
ilgili yanlış bir imaj oluşsun. Dinimizi ve masum insanları hedef gösteriyorlar. Ancak ben Müslümanım
diyenin terörle bir alakasının olamayacağını, terörün hiçbir dinle alakalı olamayacağını tüm insanlığa
haykırmaya devam etmeliyiz. Biz terör estirenlere, huzurumuzu, birliğimizi ve beraberliğimizi bozanlara
yekvücut olarak tepki göstermeli ve karşı durmalıyız. Biz her zaman vahdet toplumu demeliyiz. Sen ben
dememeli, biz demeliyiz.
Furkan ÖZGÜN
MARDİN FEN LİSESİ
0546 945 36 10
f.furkanozgun@hotmail.com
f.furkanozgun@gmail.com
2
Download