KAHVE MOLASI Zihni GÖKTAY Şehir Tiyatroları Sanatçısı Bu yılki köşemizin ilk konuğu yıllarını tiyat roya vermiş tiyat ronun “kendi deyimiyle” her branşında oynamış, özellikle Lüküs Ha yat’taki üstün performansı ile hafızalarımız da yer etmiş, Şehir Tiyatroları’nın deneyim li usta oyuncusu Zihni GÖKTAY oldu. Sa nat çı mız ile yine bir kahve içimi zaman aralı ğında keyifle okuyacağınızı düşündüğümüz bir röportaj gerçekleştirdik... “Gül veren elde gül kokusu kalır” sözü gibi rolle rin de oyuncu üzerinde bıraktığı etkilerden bahse der misiniz? Özellikle 25 yıldır sahnelenen ‘‘Lüküs Hayat’’ oyunundaki rolünüzü de düşünürseniz? Zihni GÖKTAY: Sanatta 45. yılım. Birçok role hazırlanıp 68 tane de oyunda oynadım. 69.’nun da provasına girmek üzereyim. Tip ve karakter oyunculuğu farklı şeylerdir. Birçok karakter ve bazı tipler oynadım. Tiyatronun her branşında oyunlar oynadım. Komedi, Çağdaş Oyunlar, Geleneksel Türk Tiyatrosu, Epik Tarz, Shakespeare, Çehov, Geleneksel Türk Tiyatrosu, Okuma Tiyatrosu ve Gece Yarısı Tiyatrosu yaptım. Muhsin Ertuğrul hocamız zamanında kahvelerde tiyatro yaptım. Gezici ekiplerle turneler yaptık, yalnız İstanbul değil Anadolu’ nun her yerinde oyunlar oynadım. Uzun yıllar oynadığım roller gibi kısa süreli roller de oldu. Şehir Tiyatrosu’na girdiğimden beri oynadığım roller en az üç-dört sene sürmüştür. Şu anda Lüküs Hayat yirmibeşinci yılını kutlaya- 80 Medical cak. Şimdi oyundan çıkıp makyaj odasında oyunda kullandığımız kostümü çıkardığım zaman eve Zihni Göktay olarak giderim. Mesela bir rolde çok mazlum tipler oynadım. Ankara Meydan Sahnesi’nde doktor oynadım. Gerektiği zaman bir Fransız albayını ve bir devlet memurunu hatta bir sarhoşu oynadım ama etkisinde kaldığımı söyleyemem ve bir sanatçı bunların etkisinde kalmamalı. Sahneye çıkmadan önce konsantre olup oyunu kafamızdan bir film şeridi gibi geçiririz. Bizim mesleğimiz arzın merkezine seyahat gibidir. Hangi katmanda ne çıkacağı belli olmaz. Mesela oyunun beş yüzüncü sayfasında ufacık bir nüansla oyunun geri kalan kısmında reaksiyonu değiştirebilirsin. Eğer olumlu bir şeyse ertesi gün yeniden yapayım da diyebilirsin. Böyle şeylerde vardır bizim meslekte. Günümüz Çağdaş Tiyatrosu’nda bu tarz doğaçlamalar yok. Rollerine hazırlanıp oynuyorsun ve artık o oynadığın kişisin. İki buçuk- üç aylık prova içerisinde o rolü sayfalardan etlenip kemiklendirip kendi mizacından sıyrılıp başlıyorsun provaya. İlk onbeş gün süren masa başı provalarında da zaten orada bu karakter hakkında epeyce konuşulup ana hatlarıyla rol belli olur ve her gün onun üzerine bir şeyler eklenir de eklenir. Benim için esas önemli olan oyunu doğru oynamaktır. Hafız da Kuran’ı ezberler. Ezber başka bir şeydir, karakteri hazırlamak başka şey. Ezbercilik bir başarı değildir. Şimdi doğruyu kötü oynayan da vardır, yanlışı iyi oynayan veya rolü yanlış yorumlamıştır ama o karakteri iyi oynar. Rolün üstüne binip gidenlerle rolü sırtlanıp gidenler arasındaki fark gibi. Rollerin de dişisi ve nankörü vardır. Bunların hepsi bir aktörün başına gelebilir. Erkek oyuncu küçük bir kız veya yaşlı bir bayan ro lünü canlandırdığında sempatik karşılanırken, genç bir bayanı canlandırdığında ayıplanabiliyor. Her zaman böyle miydi? Zihni GÖKTAY: Geleneksel Türk Tiyatrosu’nda da kadınların sahneye çıkmasının yasak olduğu dönemde kadın rolünü oynayan erkekler vardı. Bunlara “zenne” denirdi. Osmanlıca’da zenne “kadın” demek. Bir erkek hayat kadını rolünü oynuyorsa değişik yorumlara neden olur. Rolünü iyi oynadı acaba gerçekte de öylemi diye onun eşcinsel olup olmadığı tartışılıyor. Oyuncu gerekirse bir Network Ocak 2009 Actual Medicine Türk kadınının sahneye çıkması yasak olduğu için sade ce Ermeni ka dınlar sahneye çıkmıştır. Daha sonra Ata türk’ün emriyle ilk kez sahneye çıkan ka dın oyun cumuz Bedia Muvahhit olmuştur. Ama sahneye çıkıp da ilk kez tutuklanan kadın sanatçımız da Afife Jale olmuştur. Günümüzde her sene adının konulduğu ödül töreni de yapılmaktadır. O zamana kadar Ge dikpa şa’da Güllü Agop Efendi tiyatro yapıyordu ve oyunlar oynanıyordu transeksüeli de oynar. Oynayan arkadaşlarımız da oldu. Bir de zaten kimse kimsenin özel hayatına karışamaz ve o cinsel tercihini öyle kullanmış dersin. Çağımızda buna karşıda çıkamazsın. Aslında burada toplumun da erkeğe bakış açısı çok önemli. Ama bir bayan her rolde oynar hatta bir lezbiyen rolü de oynar kimsede ona herhangi bir yakıştırmada bulunulmaz. Hatta artı değerde kendi yapısına çok ters bir karakteri canlandırdığı için alkışlanadabilir. Büyük şehirlerimiz için bu söz konusu değil ama diğer taşradaki oyunlarda daha farklı tepkilerde alınabiliyor. Günümüzde sahnelendirilen rol ler de çağa uyarlanmaya başlan dı. Özellikle son dönem yaşam biçimlerini göz önüne alırsak... Zihni GÖKTAY: Ben 63 yaşındayım benim delikanlılığımdaki Türkiye ve İstanbul’da kız, erkek arkadaşlığı, flörtler birlikte yaşamalar falan o zamanlarda yoktu ama şimdilerde görülebiliyor. Her semtte de daha farklı ama biraz içerilere gidildiği zaman mesela burası aile apartmanı ve bu semt böyle şeyler kaldırmaz deyip bu tarz davranışları dışlıyorlar. Onlarda kendilerine göre haklılar. Çünkü çekirdek aile yapısına göre kurulmuş bir cumhuriyette bu tarz bir hayat felsefesi hoş karşılanmayabiliyor ve buna da saygı göstermek lazım. Bu tarz bir olayı tiyatro sahnesinde izlediğinde gülüp eğleniyor veya kızıyor ama saygısından da alkışlıyor. Ama kendi yaşadığı apartman içerisinde böyle bir manzara ile karşılaşırsa tepki gösteriyor. Türkiye bu, çünkü neticede %99’u müslüman olan bir ülkedeyiz. Tanzimat Fermanı’ndan bu yana batı yaşam biçimiyle, gıdasından, teknolojisine herşeyiyle iç içe olun- Ocak 2009 Medical maya başlanmıştır. Çocukların, gençlerin sosyoekonomik koşullar ve büyük bir mega kent olmanın getirdiği şeylerle yaşam koşulları çok değişti. Annemin bana pişirdiği kapuska, mercimek, yaprak sarması belli başlı lokantalarda da olmasa tarihe karışmak üzere. Benzer şekilde, bizim tiyatromuzda değil ama yeni nesil gençlerimizin, evlatlarımızın açtığı küçük oda tiyatrolarında farklı denemeler yapılıyor. Zaman zaman iltifat alıp makbul olan örneklerde oluyor. Meraklıları bunlara da gidiyor. Ama bizim ödenekli tiyatrolarımızın repertuvarını oluşturan oyunlar daha farklı. Repertuvar kurulumuzun okuyup karar verdiği klasikler yerli yazarlarımızın oyunları var. Daha başka uç boyutlarda oyunlarda deneyebiliriz ama Şehir Tiyatroları’nın seyircisi o tarz oyunlara gelmediği için yapmıyoruz. Aynı zamanda araştırmacı bir ti yatrocu olarak tiyatronun kim lerle ve nasıl başladığından bah seder misiniz? Zihni GÖKTAY: Batı tiyatrosu kendini dünyaya kabul ettirmiştir. Türk tiyatrosunun temellerini atarken 1914’ te İstanbul’a gelen Muhsin Ertuğrul ve yol arkadaşları dediğimiz Fransız Andrea Antuan, Behzat Butak, Vasfi Rıza Zobu, Burhanettin Tepsi gibi eski hocalarımız daha ilk kurulum aşamasında çağdaş batı tiyatrosunu baz aldıklarını biliyoruz. O döneme kadar ise ramazan aylarında Şehzadebaşı ile Saraçhane’den Veznecilere kadar olan yerlerde Geleneksel Türk Tiyatrosu icra edilmiştir. O mekanlar içinde zamanın Broadway’i gibi benzetmelerin yapıldığını biliyoruz. Kel Hasan Efendi, İsmail Dümbüllü ve arkadaşları o zamanın son dönem Tuluat Tiyatrosu’nun temsilcileri olarak oyunculuk yaptılar. Birde o dönemde Türk kadınının sahneye çıkması yasak olduğu için sadece Ermeni kadınlar sahneye çıkmıştır. Daha sonra Atatürk’ün emriyle ilk kez sahneye çıkan kadın oyuncumuz Bedia Muvahhit olmuştur. Ama sahneye çıkıp da ilk kez tutuklanan kadın sanatçımızda Afife Jale olmuştur. Günümüzde her sene adının konulduğu ödül Network 81 Actual Medicine töreni de yapılmaktadır. O zamana kadar Gedikpaşa’da Güllü Agop Efendi tiyatro yapıyordu ve oyunlar oynanıyordu. Türk oyun yazarları daha gelişmemişti. Gazeteci Şinasi Bey ilk Türk oyununu ‘‘Şair Evlenmesi’’ni yazdı. Sonrasında Ali Beyin ‘‘Kokona Yatıyor’’ oyunu çıktı. Bunlar ilk basılı tiyatro eserlerimizdir ve o dönemde de oynanmaya başlanmıştır. Aynı zamanda Fransız vodvillerinden adaptasyonlar veya batıdan alınıp sadece tercüme edilip oynanan eserler vardı. Sarayın baskısıyla Güllü Agop dediğimiz sanatçı sonradan adını Güllü Yakup Efendi olarak değiştiriyor ve tiyatro yapma iznini alıp Türk vatandaşlarına oyunlarını sunuyor Gedikpaşa’daki tiyatroda. Aynı zamanda orası Tiyatro Caddesi olarak da geçer. Bunu Ahmet Gedik Paşa’nın hatıralarından öğreniyoruz. Batıyla çağdaş anlamdaki adaptasyonumuz ise Muhsin Ertuğrul ve arkadaşlarının Darülbedayi dediğimiz anlamı “güzellikler evi” olan bu Şehir Tiyatrosu’nda da tiyatrolar oynanıyor. Aynı dönemde Moskova’da tiyatro festivali yapılıyor. Moskova Sanat Tiyatrosu’nda Anton Çehov var. Bizde tiyatronun geçmişi çok eski değil 1914’ten sonra Shakespeare oynamaya başlıyoruz. Gutenberg’ten sonra matbaa da İbrahim Müteferrika ile birlikte 280 sene sonra geliyor. Varın şimdi hesap edin ne kadar geri kaldığımızı. Ama Muhsin Ertuğrul bu aradaki gecikmeyi kapatmıştır. 2014’te de büyük bir kıvançla 100. yılını kutlayacağız. 2010 Kültür Başkenti’ne zaten herkes hazırlanıyor. Yerli ve yabancı yazarları yarı yarıya klasik ve çağdaş Türk yazarların oyunlarını bu dengeye göre seçip repertuvar oluşturuyoruz. Ama yerli yazarlar çok çıkmıyor hep eski yazarlarımızın oyunlarını oynuyoruz. Refik Erduran, Recep Bilginer, Necati Cumalı, Cevat Fehmi Başkurt, Turgut Özakman gibi eski yazarlarımızın bugün hepsi 60-65 yaş üzerinde. Şu an hayatta olmayan rahmetle andığım Melih Cevdet Anday gibi çok değerli yazarlarımızın yazıp oynanmış ve beğeni toplamış oyunları da var. Bu alanda yeni yazarların çıkması için teşvik de yok. Çünkü profesyonel anlamda bir kazançta sağlamıyor. Peki kimler kazanç sağlıyor biliyor musunuz? Dizi yazarları kazanıyor. Televizyon bu konuda çok büyük bir hakimiyet kurmuştur. 15 milyonluk şehrimizde 175.000 tiyatro seyircisi var. Bunlar şehir ti- 82 Medical yatrolarımızdaki tüm oyunları takip ediyorlar ve toplamda 500.000 kişilik sezon tirajımız var. O bile büyük bir başarı olarak kabul ediliyor. Özel tiyatrolar ise sapır sapır dökülüyor. Çünkü biz 5,5 veya 6,5 liraya oyun oynuyoruz. Onlar 15 liraya oyun oynadıkları zaman tiyatroları dolmuyor. Vatandaşın maçı var, eşler çalışıyoruz çıkamıyoruz diyorlar. Beyoğlu’na gece çıkmak istemeyenler var. Mega kentimizde ulaşım sorunlarımız var. Ümraniye veya Kağıthane sahnesine gidecek olan var. Tamir edilmekte olan yenilenmekte olan tiyatrolarımız var. Tabi ekonomik kriz var gibi mazeretler de ekleniyor. Ancak bazı semt tiyatrolarının otoparkları var bu arabaları olanlar için bulunmaz bir nimet. Ancak kamu vasıtalarını kullanarak gelecek olan seyirci uzak semtlerde oyun seyretmek istemiyor. İşte burada en banko sahne Kadıköy Haldun Taner Sahnesi 280 kişiliktir ve hiçte boş olmaz. Ama Lüküs Hayat nerede oynarsa oynasın dolar. Kağıthane’de oynayalım Pendik’ten, Sarıyer’den kalkıp geliyor izleyici. Bu ekstrem oyunlar için olan bir şey. Mesela Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz için ve Lüküs Hayat için olabiliyor veya Keşanlı Ali Destanı gibi müzikli bir oyun için geçerli oluyor. Normal oyunlarda daha çok “aman çevremizde yakınlarda bir oyun oynansın da gideriz” anlamında daha uzağa gitme zahmetini gösteremiyor izleyici. Seyirci gelemediği için sizin üniversitelerimize ve ya hastanelerimize gitme durumunuz oldu mu? Zihni GÖKTAY: Ben dediğiniz şeyi 38 sene önce Muhsin Ertuğrul’un emriyle yaptım. Hastanelerde, Gülhane Parkı’nda, Darülaceze’de, SSK Hastanesi’nin yemekhanesinde, üniversitelerin konferans salonlarında, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde oyun oynadım. O zamanlar Muhsin Ertuğrul bize gezici tiyatro yapmıştı. Ben o misyonumu gençlere devrettim ama şekil olarak yanlış değil halen yapılabilir neden yapılmasın. Dergimizde aynı zamanda hekimlerimizden sanat sal faaliyetlere ilgisi olanlar için ayırdığımız bir köşemiz var. Her geçen gün ilgilerinin katlanarak artmakta olduğunu görüyoruz. Network Ocak 2009 Actual Medicine liyoruz. Bu noktada memur sanatçı olmaktan ziyade araştırmacı sanatçı olmak çok önemli. Evet devletten para alan sözleşmeli memurun bordrosunda sanatçı yazıyor ama amatör ruhu taşımak zorundayız. Araştırmak durumundayız. Kendi adıma konuşuyorum halkın arasındayım, ehliyetim yok, otomobil kullanmıyorum. Benim akbilim var. Otobüsteyim, vapurdayım, trendeyim, şehir hatları vapurundayım ve onların nabzını tutuyorum. Benim doğaçlamadaki en büyük kaynağım da halk. Hayatı gazeteleri ve dergileri çok sıkı takip ediyorum. Tabi bunu ister kullanırsın ister kullanmazsın ama dağarcığında olması gerekiyor. Bütün yorgunluklarına ve hastalarla uğraşıp yorulmalarına rağ men bizim doktor seyircimizin çok fazla olduğunu söyleyebilirim. Ben şu tiyatrodayım diye haber bırakıp gelen doktorlarımızı acil olarak sahneden anons edip hastasına gönderdiğimiz zamanlar olmuştur. Derginizle röportaj yapıyorum diye söylemiyorum ti yatroya gelen ve önem veren doktor sayımız çok fazladır. Siya si le rimizde bu kadar önem verselerdi, başka yerlere gelirdik. Bizden sadece şöyle bahsediyorlar. Mecliste kavga ettikleri za man diyorlar ki; ‘‘Yap ma yın yahu tiyatroya çevirdiniz burayı’’ Bireysel olarak değiştiremeyeceğimiz mesela sa vaşlar veya kaza görüntüleri ile benzeri kötü olay lar izlettirildikçe duyarsızlaşabiliyoruz. Zihni GÖKTAY: Ben size bir şey söyleyeyim bakınız iftaharla söylüyorum bütün yorgunluklarına ve hastalarla uğraşıp yorulmalarına rağmen bizim doktor seyircimizin çok fazla olduğunu söyleyebilirim. Ben şu tiyatrodayım diye haber bırakıp gelen doktorlarımızı acil olarak sahneden anons edip hastasına gönderdiğimiz zamanlar olmuştur. Derginizle röportaj yapıyorum diye söylemiyorum tiyatroya gelen ve önem veren doktor sayımız çok fazladır. Siyasilerimizde bu kadar önem verselerdi, başka yerlere gelirdik. Bizden sadece şöyle bahsediyorlar. Mecliste kavga ettikleri zaman diyorlar ki; ‘‘Yapmayın yahu tiyatroya çevirdiniz burayı.’’ 45 yıldır buradayım evet münakaşa ettik, bağırdık, çağırdık ama hiç yumruklaşmadık. Birbirimize hiç su da atmadık. En iyi doğaçlama yapan üstatlarımızdan birisiniz. Zihni GÖKTAY: Bir akademisyen değilim, bir konservatuar mezunu da değilim. Ben halkevinde yetiştim ve halkın sanatçısıyım ama şimdi öyle yetişilmiyor. Benim kızımda tiyatrocu ve geçen sene mezun oldu. Burada baba ocağında çalışıyor. Oğlum da konservatuardan klasik batı müziği klarnet ve piyano bölümü mezunu. O da 10 yıldır bu tiyatroda. Biz ailece her kesimden seyircimizi irde- Ocak 2009 Medical Zihni GÖKTAY: Maalesef sermaye reytingi ayakta tutabilmek için bu tarz yoz yayınları da kullanıyor. Bazı sanatçı şemsiyesi altına sığınmış ama asla sanatçı olmayan insanlar da çok sayıda seyirci topladığı için Türk seyircisini bunlarla meşgul ediyorlar. Doğru dürüst bir dizi yaptığınızda maalesef çok fazla tutmuyor. İlla silahların konuştuğu, aile kavgalarının çok büyüdüğü ve devamlı bağırış, çağırış ve evden ayrılmaların kaçmaların seyredildiği programlar iltifat alıyor. Kültürel programlar çok az. Sanata ayrılan kültürel programlar bu ülkede devede kulak. Bunun üzüntüsü içerisindeyiz. Sektöre müdahale şansı var mı sizce ? Zihni GÖKTAY: Öyle bir şansınız hiç yok. Sermaye ile uğraşılmaz o yüzden edemezsin. Ancak belirli sivil toplum örgütlerinin ve devletin sanata bakış açısının değişmesi lazım. Sansüre karşıyım ama devlet toplumun aile ve kültürel dokusunu zedeleyecek yayınlara sıcak bakarsa, toplumda yozlaşır. Bir istanbul aşığı olduğunuzu da biliyoruz. Zihni GÖKTAY: Dersaadet’te doğdum büyüdüm, tarihi yarım adada Fatih’de. Evet müthiş bir İstanbul hayranıyımdır. Evliliğim dolayısıyla da bu yakadayım. Eskiden bu yaka bir sayfiye yeriydi. Bir banliyö idi, şimdi yılın tamamında oturulan bir yer haline geldi. İstanbul Bizans’tan Network 83 Actual Medicine bu yana yemeğiyle, Osmanlı yaşam tarzıyla, tarihi dokusuyla bambaşka bir kültürdür. Ekaliyetler, levantenler, Rum, Yahudi, Ermeni ve Ortodoks ve Yahudi asıllı olduğu halde şimdide olduğu gibi vatandaşlarımız vardı. Göç ettikleri için azınlıkta kaldılar. Aslında onlar da bu kültürün bu mozaiğin bir parçasıydılar. İstanbul’da onlar bizim Ramazan Bayramı’mızı kutlarken bizde onların Noel’lerini, Paskalya Bayramı’nı kutlardık. Ayrıca sanat hayatımızın da bir parçasıydılar. Tiyatroya en çok gelen kesimdiler. Peki ya sağlığınıza dikkat edebiliyor musunuz? Zihni GÖKTAY: Artık stresten ne kadar muvaffak olabiliyorsam o kadar olmaya çalışıyorum. Aziz Nesin bundan 35 sene evvel bir olay karşısında sinirlendiğimi görünce bana; ‘‘Boş ver sinirlenme, kendini yıpratırsın. Duvarı nem insanı gam yıkar’’ dedi. Bakınız ünlü bir fransız aktör 86 yaşına sağlıklı bir şekilde gelmiş. Neye borçlusunuz diye sormuşlar. ‘‘Viskimi de içiyorum puromu da içiyorum’’ deyip eklemiş ‘‘Sadece çalışma masamın karşısına bir yazı astım onu okuyorum. Bu dünyada değiştiremeyeceğin şeyler için fazla üzülme!.. Ona bakıp motive oluyorum” demiş. Günde 5,6’yı geçmemek şartıyla sigara içiyorum. Muayyen zamanlarda mebzul miktarda olmayacak şekilde alkol alıyorum. Özellikle Türkiye’de ve İstanbul’da büyük sinir sebebi olan otomobili kullanmıyorum. Seyahati severim. Balık ve tavuk ağırlıklı besleniyorum. Kolesterolüme dikkat ediyorum. İki senede bir chek-up’tan geçiyorum. İkinci tip şeker hastası adayıydım. Dikkat ederek şeker ölçme makinesini de alarak kendimi zapturapt altına aldım. Normal değerleri aşmamaya çalışıyorum. Unlu gıdalardan kendimi çektim. Sebze ve meyveye ağırlık verdim. Tabi meyvenin içindeki şeker de tetikliyor ona da dikkat ediyorum. Gözlerimde biraz bozukluk var onun için de haplar, damlalar kullanıyorum. Onun daha çaresi bulunmadı. Maküla dejenerasyonu dediğimiz sarı nokta zafiyeti var. Onun için daha araştırmalar yapılıyor diye biliyorum. Oksijeni bol yerlerde seyahat etmekten ve tiyatronun tatil olduğu zamanlarda Ayvalık, Ege taraflarında tatil yapmaktan hoşlanıyorum. Bana verilen ilaçları muntazam bir şekilde saatinde ve dakikasında alıyorum. Aslında sağlığınız için yapmadığınız herhangi bir şey var mı diye sormak daha doğru olurdu sanı rım. Peki farklı uğraşlarınız var mı? Zihni GÖKTAY: Ben çok tertipli bir insanım. Çevre ve gürültü kirliliğine çok önem veren ve müziği çok seven ama daha kısık seste dinlemeye bilhassa etrafı da rahatsız etmeden kulaklık kullanarak dinlemeye çalışan biriyim. Kendimi böyle oyalıyorum. Boş olduğum zaman kamış oltayla kıyı balıkçılığı yapıyorum. Hayatımda kahveye, maça gitmedim. At yarışı nedir bilmem. Geleneksel olarak rahmetli babamın hatırası yıl başında bir kere milli piyango alırım. Başka şans ve lotaryalarla hiç ilgilenmedim. Hep alnımın teriyle kazanmaya alıştım. Oradan bir şeyler çıkacağına güzel bir dizi teklifi gelse de öyle kazansam dedim. Benim için en büyük kazanç odur. Evimdeyimdir veya ailemle birlikte bir seyahatteyimdir . Tıp camiasının mensuplarına söylemek istediğiniz şeyler var mı? Zihni GÖKTAY: Önce tıp camiamıza bilinçsiz hastalarla uğraşmaktan kaynaklı yaşadıkları sıkıntı için sabır diliyorum. Günde en az 50-60 hastaya bakabilen full-time çalışıp mesai bitiminden sonra kendi muayenehanesinde hasta bakan doktorlarımız var. Yaşam tarzını ve hastalıklarıyla ilgili doktora yardımcı olmayan bir halkın karşısında tıp doktorlarını daha hoş görülü ve daha sevecen olmaya davet ediyorum. 84 Medical Network Ocak 2009