“Mısır satılık değildir!” Geçtiğimiz ay Mısır ve Suudi Arabistan arasında imzalanan anlaşma kapsamında, Kızıldeniz’deki Mısır adalarından Sanafir ve Tiran bundan sonra Suudi Arabistan toprağı olarak anılacak. İki ülke arasında yapılan anlaşma “deniz sahalarının düzenlenmesi” olarak duyurulsa da arka plandaki asıl gerekçe, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi’nin 2013 yılından bu yana Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’den aldığı mali yardımlara güzel bir karşılık vermek istemesi. Darbeyle iktidara geldiğinden beri ülkeyi ekonomik çöküşten kurtarmanın yolunu Suudi Arabistan’dan gelecej mali yardımlara bağlayan Sisi 2013 ve 2014 yıllarında 20 milyar doları aşkın, geçtiğimiz yıl da 12,5 milyar dolar değerinde Suudi sermayesine başvurdu. Adaların Suudi Arabistan’a devri kararlaştırılırken, Sisi bir yandan da 2016 yılı için 14 milyar doları daha garanti altına almaya çalışıyordu. Tabii bu kadar yüklü sermayenin karşılığı olarak kendisinin de masaya bir şey koyması gerekiyordu; O da Sanafir ve Tiran adalarını koydu. Olay sadece ekonomi de değil… İşin ekonomik ayağını, 2011 yılında kitle seferberlikleri sonucunda Hüsnü Mübarek diktatörlüğünün devrilmesinden bu yana ülkede istikrarın kurulamaması ve buna bağlı olarak da Mısırlıların ekonomik koşullarının istikrarlı bir şekilde kötüleşmesi oluşturuyor. Yaşam koşullarının zorlaşması, ücretlerin düşüklüğü dönem dönem işçi sınıfının kitlesel seferberliklerine yol açsa da (örneğin geçtiğimiz yılın sonunda 20 bini aşkın emekçi seferber olmuştu) Sisi diktatörlüğünün sendikalar ve örgütlenme özgürlüğü üzerindeki baskıcı politikaları şu ana kadar seferberliklerin de sınırını belirliyor. Öte taraftan, ekonomik temelli seferberliklerin sürekli hale gelmesinin kendi iktidarının daha da derinden sarsılması anlamına geleceğinin farkında olan Sisi, Körfez sermayesi ile bu durumu dengelemeye çalışıyor. Ekonomik anlamda gerçekleşen bu işbirliğinin politik yansımasını ise Körfez ülkeleriyle ortaklaşmanın derinleşmesi (İran, Suriye ve Yemen politikalarındaki ortak tutumlar) yoluyla Mısır’ın devrim sürecinin yarattığı istikrarsızlığın bir sonucu olarak Ortadoğu’da kaybettiği “prestijini” bir nebze olsun düzeltme çabası oluşturuyor. Sisi, aynı zamanda İsrail ile ilişkileri “normalleştirme” yoluyla da Mısır’ın Sedat ve Mübarek dönemlerinde oynadığı emperyalizmin bölgedeki “koçbaşı” rolüne yeniden talip olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Tabii işin bu rolü oynamaya varmadan önce, ülkede kendi iktidarını perçinlemekten geçtiğinin de farkında. Bunun yolu da her türlü muhalefeti ezmek, sindirmek ve kontrol altında tutmaktan geçiyor. Müslüman Kardeşler iktidarına karşı gerçekleşen kitle seferberliklerinin yarattığı krizden faydalanıp askeri darbeyle iktidarı alırken laik muhalefetin bir bölümünün de desteğini kazanan Sisi, ilk etapta İslamcı muhalefeti sindirme ve kontrol altına alma çabasına girişti. Ancak darbenin arka planında yatan, her türlü seferberliğin kontrol altına alınması ve rejimin olabildiğince ayakta tutulabilmesi asli sebepleri uyarınca, kısa zamanda baskı ve yıldırma politikalarından laik ve devrimci muhalefet de nasibini almaya başladı. Kısacası, Sisi diktatörlüğü iktidarını perçinlemek için yaygın bir baskı politikasına başvurdu, başvurmaya da devam ediyor. “Mısır satılık değildir!” Bu politikanın son örneğini ise, iki adanın Suudi Arabistan’a devri sonrasında “Mısır satılık değildir!”, “Halk rejimin yıkılmasını istiyor!” ve “Terk et!” sloganlarıyla sokakları dolduran kitlelere karşı polis eliyle uygulanan baskı da görmek mümkün. Dokuz ayrı ilde gerçekleşen eylemler, geçtiğimiz yılın sonunda gerçekleşen işçi sınıfı seferberliklerinden sonra, 2013 yılından bugüne kadarki en kitlesel eylemler olarak nitelendirilmekte. Ayrıca belirtmekte yarar var, diktatörlük 2013 Ağustos’undan bu yana sokak seferberliklerini sindirmek için izinsiz gösterilere katılanların üç yıla kadar hapsinin öngörüldüğü bir yasaya başvurmakta. Bu yasaya rağmen, muhalif grupların iyi örgütlenmesiyle özellikle Kahire’de binlerce kişi sokakları doldurdu. Polisin sert müdahalesi ve üç günün sonunda 380’i aşkın kişinin gözaltına alınması (bu yazı yazılırken 250 civarı eylemci serbest bırakıldı) eylemlerde bir geri çekilmeye neden olsa da bu yazının yazıldığı esnada, Kahire’de, Mısır Gazeteciler Sendikası önünde kitleler gözaltına alınanların serbest bırakılması için toplanmayı sürdürmekte. Sisi, iktidarını bir yandan İsrail, Suudi Arabistan ve Katar gibi Ortadoğu karşıdevriminin üç temel aktörüne sırtını dayayarak ayakta tutmaya çalışırken, iç politikada da kendisine karşı gelişen seferberlikleri bastırmaya, kendi yandaşlarını sokağa dökmeye çalışmakta. Mısır, Arap devrimci sürecinin içinden geçtiği devrim-karşıdevrim çatışmasında bölgenin en kritik ülkelerinden biri. Ülkede ekonomik çöküşe ve demokratik haklara dönük saldırılara karşı gelişen seferberlikler , Mısır halkının ve emekçilerinin demokratik ve ekonomik dönüşümler temelinde buluşup, devrimlerine sahip çıkabilmeleri açısından, sürecin tüm zorluklarına rağmen umut vermekte.