Littera Süreyya Karacabey* ‹‹R VE T‹YATRO ABSTRACT POETRY AND THEATRE Many art forms, in the 20th century, became inseparable due to indefiniteness between the aesthetic categories. This transformation also points to a transformation in perception. New reservations in the field of language causes the penetration of poetry or the poetic into the field of theatre. Language of the classic theatre which had been disfunctional was displaced by a metaphorical language –this is the language of poetry. In the beginning the poetic effect which took place through the instruments of language, has reached its contemporary form known as the stage poetry. Now, what reigns is a poem written by the off-language tools such as space, light, body, costume and so on. The poetry of the stage is now for a new gaze and the function of the audience has been transformed to that of the reader. Keeywoordss: poem, theatre, stage poetry, theatricality, sinestesia ÖZET 20. yüzy›lda estetik kategoriler aras›ndaki ayr›mlar›n belirsizlemesi pek çok sanat› birbirine yaklat›rm›t›r. Bu de¤iim ayn› zamanda bir alg› de¤iimine iaret eder. iirin ya da iirsel olan›n tiyatroya giriini dil konusundaki yeni çekinceler oluturur. Sahnede ilevsizleen klasik dilin yerini metaforik bir dil al›r –bu da iirin dilidir. ‹lk aamada dilin araçlar›yla gerçekleen iirsel etki, günümüz tiyatrosunda sahne iiri olarak nitelenen bir biçime ula›r. Burada, art›k dil d›› araçlarla, sahnenin mekan, ››k, beden, kostüm, vb. unsurlar›yla yaz›lan bir iir söz konusudur. Sahnenin iiri, bir bak›a yönelir ve seyircinin yeni rolü de okurun rolüne dönüür. Anaahttar Sözzcükleer: iir, tiyatro, sahne iiri, teatrallik, sinestezi. stetik kategorilerin tan›mlanm› kurallar›n d››na do¤ru e¤ilimleri -en az›ndan bir genellemeyi mümkün k›lacak kadar- ne zaman belirginlemiti? Klasik kavramsal çerçevenin s›n›rlar› içinden düünen bir sanatç› için, materyali düzenleme, ona bir biçim verme, içsel bir yolun izlenmesidir; türün kurallar› içinde çal››r olmak veya salt bir eyin içinde olmak, kesinlikle d›a do¤ru genilemekten kaç›nmakt›r. Bir s›n›r vard›r (tan›mlar, kategoriler vb.) ya da var edilir. Ancak bir s›n›r›n içinde konumlan›, hakiki bir sanatç›dan söz ediliyorsa, her zaman kölece kurallara E * Dr. Ankara Üniversitesi, D.T.C. Fakültesi, Tiyatro Bölümü 215 Littera uymak anlam›na gelmez. Hakiki sanatç›, Alman ‹dealistlerinin söyledi¤i gibi, kendi kurallar›n› belirleyendir; bir ö¤retmenden ö¤renmeyendir. Dehas› buradad›r, ancak yine de bir s›n›r›n içindedir. Örne¤in resim f›rças›yla heykel yapmaktan söz etmez, ya da tuvalin üzerine okunabilecek bir eyler yazmaya kalk›maz; tan›d›¤› kural, sanatlar›n nesnesiyle kurdu¤u meru ilikinin kural›d›r. Bu türden bir sanatç›ya, bir ressam›n resim tiyatrosu yapmaya çal›t›¤›n› söylemi olsayd›k, a›r›r ve bize “Neden?” diye sorard›. “Neden?” sorusu, dünyada, hala mant›ksal bir aç›klaman›n mümkün olabilece¤ini düünenlerin sorusudur –de¤ilse e¤er, retorik bir sorudur ama cevab›n› bilmemek kayd›yla. D›a do¤ru bir genilemeyi, s›n›r› amak diye görürsek, s›n›r›n öteki taraf›nda konumlanmak diye düünürsek, estetik kategorilerin yine de “estetik” bir bölge içindeki s›çramalar›na tan›k oluruz. Bu görüntü, s›çrama arzusunun, s›n›rlar› parçalama iste¤inin ilk görüntüsüdür. Bu arzuyu zihinsel bir dönüümün içine yerletirirsek, orada (ilk görüntüsünde) kalmayaca¤›n› ilerlemek isteyece¤ini görebiliriz. ‹kinci görüntüyü, estetik s›n›rlar›n da d››na yap›lan bir “büyücü s›çramas›” oluturur. Böylelikle estetikle estetik olmayan aras›ndaki s›n›r da çözülmü olur. Burada, felsefe kitab›m›z› art›k Kant ya da Hegel yazmaz; yazd›¤› fragmanlar›n, iir mi yoksa felsefe mi oldu¤u tart››lan Nietzsche yazar. Klasik felsefenin dilinden bak›ld›¤›nda, gerçekten de onunki fazla metaforik bir dildir, esas›nda meselemiz de onunla balar: Kategorik ayr›mlar›n hükümsüzletirilmesi. Tiyatronun iirsel olanla ya da iirle ilikisi, çok farkl› iki düzlem aras›nda kurulmu bir iliki de¤ildir, asl›nda edebiyat denilen biçimler toplam›n›n iirsel ifadenin içinden ç›kt›¤› düünülür, iir, bir balang›ç noktas› olarak selamlan›r. Ayr›ca tür denilen kategorinin de hiçbir zaman saf olmad›¤›, tür uzmanlar› taraf›ndan gayet iyi bilinmektedir. Sözgelimi iir konusunda yap›lan teorik çal›malar›n her biri, çok ikna edici bir tonda, ama kesinlikle farkl› eyler söylemektedir. Yine de bir s›n›r›n da¤›t›lmas›ndan söz edebilmenin koulu, -ayr›nt›lar› sakl› tutmak art›yla- genel kategoriler yasas›na uymak gibi görünür. Örne¤in liri¤in ben’in dilini, dram›n sen’in dilini kulland›¤› eklindeki genel kabulle uzlamad›¤›m›zda, Apollinaire’in u iirinde yap›lan›n ne oldu¤unu kavrayamay›z: imdi Paris’te yürüyorsun tek ba›na kalabal›kta Bö¤üren otobüs sürüleri geçiyor yan›ndan Ak kayg›s› s›k›yor g›rtla¤›n› Sanki art›k hiç sevilmemeliymisin gibi1 Dolay›s›yla sanat konusunda yap›lm› tarihsel kategoriler varsay›m›n› bir veri olarak kabul etti¤imizde, iirin tiyatroya giriini, bir de¤iim olarak alg›layabiliriz. Sanat›n da¤›lmalar/ayr›lmalar ve bitimeler tarihini, sadece dilin kendisi oluturmaz; bir de¤iimin, hiçbir zaman “kendinde ey” olarak gerçeklemeyece¤ini bildirir bize. De¤iim, tek yönlü bir yolda yakalanmaz. Bir ey de¤itiyse, biliriz ki baka eyler de de¤imitir –resim de¤imise bak›; fizik de¤imise felsefe de de¤imitir. Epistemolojik de¤iim, Helmar Schramm’›n “büyülü üçlü” dedi¤i üç süreçselli¤in kesime noktas›nda gerçekleir, aisthesis, semiosis ve kinesis.2 216 Littera Estetik kategorilerin iç içe geçme e¤iliminin tarihi, edebi avangardizmin etkinlikleriyle ve post zamanla s›n›rlanacakt›r. Geçti¤imiz yüzy›l›n ba›ndaki hareketler taraf›ndan ortaya ç›kar›lan e¤ilimlerin, a›r›laarak, kendi mant›ksal sonucuna ulat›¤›n› varsayd›¤›m›z bu süreçte tiyatroda iirsel dilin belirii gösterilmeye çal››lacak ve iirsel etkinin sözel olmayan araçlarla yarat›ld›¤› sahnesel iir, yolumuzun son dura¤› olacakt›r. De¤iimin afa¤› 20. yüzy›l›n ba›nda tiyatro edebiyattan kurtulmaya çal›t›¤›n› bildirir. Yazar›n tiyatrodaki rolünü en aza indirmeye çal›an sanatç›lar, “sahnesel teatrallik” denilen bir evrenin içine girerler; tiyatroyu tan›mlayacak unsurlar›n, onun, somut, fiziksel, maddi varoluuna ait unsurlar olmas› gerekti¤i konusunda genel bir ortakl›k olumu gibidir. Tiyatronun teatrallemesi iste¤i, yaz›n›n tek ölçütünün yaz›nsall›k oldu¤unu savunan Rus biçimcilerine bir nazire olarak gelitirilmiti. Tiyatronun edebiyat› d›lamas›n›n bir baka nedeni ise, dönemin “dil kukusu”yla biçimlenen alg›s›nda, edimselli¤in, imdi ve burada’ya aitli¤in, bedenselli¤in öne geçmesidir. Sahnenin gövdesi, seyircinin huzurunda oluan, duyusal olarak alg›lanabilen fiziksel fenomenlerin bir toplam›d›r; oyuncu an’›n içinde sesi, nefesi, devinimleriyle, bedeniyle durur –››k, müzik ve sahneye ait öteki unsurlar da öyle. Ancak metinsel oluum, sahnenin d››ndan gelmektedir. Bu bak› biçimi, etkisi uzun sürmü yazar tiyatrosunun sonunu getirir ve reji tiyatrosunun alt›n ça¤›n› balat›r. Yazar›n sözü, özellikle Avrupa tiyatrosunun konvansiyonlar› içinde, mant›kl›, nedenselli¤in yasalar›na göre ina edilmi, pozitivist bir gevezeli¤in izdüümü olarak görülür; tiyatro kendi dilini ararken ve sahnede kullan›lan her unsurun bir dili varken, bütün bu dilleri kendi diliyle susturan bask›c› dil reddedilecektir. Dilin ya da dilsel ifadenin al››ld›k kullan›mlar›n›n terk edildi¤i sahnede, öne geçen bedenin dilidir ve yeni bir dil aray››, döneme damgas›n› vurur. Her sanatsal hareketin farkl› bir biçimde formüle etmeye çal›t›¤› dil, örne¤in d›avurumcular›n “Ah! ‹nsan” dramati¤inde, çok derinden gelen hayk›r›lar›n, keskin ünlemlerin kullan›lmas› demektir. Dilin kesintili yap›s›, da¤›lmas› hatta ufalanmas›n›n hedefledi¤i etki, dilin betimleyici özelli¤inden kaç›t›r. D›avurumcular›n “yapay retori¤i”, gerçekten komik bir etki yapar- dilin, iirsel etkisini, ama ilkel bir iirin etkisini a盤a ç›karmaya çal››r. D›avurumcularda dil, ya ben’in ya da kalabal›klar›n dilidir. ‹letiimsel dile inanc›n yitmesine paralel olarak, sesi, kalabal›klar taraf›ndan bo¤ulan bir ben’in dilini öne ç›karm›lard›r. Dadac›lar›n dili, k›sa, vurucu ve anlamsal içeri¤inden boalt›lm› seslerden oluur, gürültünün dili. Gerçeküstücüler ise, Adorno’nun hakl› bir biçimde, kimse böyle rüya görmez, dedi¤i türden rüyalar›, sanata dahil ederler. Tesadüf, al››lmad›k ba¤dat›rmalar, imge, dilin yeni biçimleyicileridir. Dil aray›› bir anlamda dilin yoklu¤udur, ele geçirilmi, “kilitlenmi” bir dil düüncesi etraf›nda, sanatç›lar ümitsizce bir baka dil arar. Artaud’da doruk noktas›na ulaan bu dramatik geliim, dilin yetersizli¤i üzerine hat›r› say›l›r bir külliyat b›rak›r. Herkes dilden yak›n›r, ama bir biçimde ifade etmenin zorunlulu¤u sürer. Tiyatroda sözel dilin eksiltili kullan›lmas›, bir anlamda iirsel dilin metaforik gücünden dolay› dola›ma giriidir. Edebiyat bir kap›dan kovulurken, iirin gücü içeri al›nm›t›r, daha do¤rusu iire özgü olan; göstergenin nedensizli¤i fikriyle baa ç›kabilecek tek dilletirme biçimi iire aittir. Bir ey söyler, ama 217 Littera söyledi¤i kendisidir; düzyaz›sal dilin mant›¤›yla kar›lat›r›ld›¤›nda, dil yoluyla dili yok etmenin, ya da bir imkans›zl›k olarak dile iaret etmenin tek biçimi gibi görünür; betimleyici olmak zorunda de¤ildir, ortak bir anlam›n kurucusu olmak durumunda hiç de¤ildir; dildeki sapaklar› diledi¤i gibi kullan›r ve anlamsal oluumun çoklu bir göndermesi için daha elverilidir. iirsel etkinin, tarihin bu bölümündeki görünümü, yine dil arac›l›¤›yla gerçekleir. Dildeki boluklara s›zmaya çal›an sanatç›, dilin s›n›rlar›n› zorlayan bir araç olarak görür iiri. Temsilin diliyle dilin temsili aras›nda gidilir-gelinir. Brecht bir jeste dayal› dilden söz ederken görünür bir dil tasar›m›n›n içinden düünüyordu; dili, eylerin cesedi olarak görüyor ve dile, kökenindeki hareketi kazand›rmaya çal››yordu. Artaud’nun da sahnede istedi¤i dil, zihnin de¤il bedenin, dolay›s›yla görünen bir dildi. Ancak Brecht, dili kesintilere u¤ratsa bile dilin de¤iimini, konuulabilir, gündelik bir dilin içinden yapmaya çal›t›¤› için iirsel bir etki üretmez oyunlar›nda. Buna kar›l›k Artaud’nun dili, mant›k yasalar›n›n öteki taraf›na geçti¤i için, bir 盤l›¤›n, nefesin, dolay›s›yla da ritmin içinde olutu¤undan iire yakla›r. 20. Yüzy›l tiyatrosunun simyac›s› Artaud, yeni bir zaman›n do¤mas›n› beklerken ve bu zaman› tiyatronun do¤uraca¤›na inan›rken, diyalojik dilin normatif yap›s›n› reddeder, do¤umun sanc›s›n› ve iddetini gösterecek ve her yeri kana bulayacak seslerin ve jestlerin, beyaz kültürü sarsacak bir biçimde görünmesini istemitir: iir diyorum iir, iirsel iir, kanl› k›rm›z› fon üzerinde ho h›çk›r›k, poemati¤e gizlenmi fon, çok kanl› gerçe¤in poemati¤i. Zira sonra, der ‘poematik’, kan›n s›ras› sonra gelecektir. Madem ki ema Yunancada kan demektir ‘po-éma’ da u anlama gelmelidir, Sonra: Kan, Kandan sonra. iiri önce kanla yazal›m. Kan›n zaman›n› sonra tüketiriz.3 Joubert’in de söyledi¤i gibi, “yaz›ya aktar›lan macera dilin cehennemine giritir.” Yaz›l› dilden kaç››n zorunlu u¤ra¤›d›r iir, süreç içinde de¤iim gösterse de onu hep sözel kültüre, “belle¤in tutumlulu¤u”na ba¤layan bir arke vard›r: Unutmamak için ezberlemek ve ezberden okumay› mümkün k›lacak bir yap›y› kurmak. Bu yap›, tekrar›n, ritmin dolay›s›yla bedensel devinimlerin içindedir. Uzun cümleler ak›lla ka¤›da yaz›l›rken, ifrelenmi sözler, sesle bedene kaydedilmitir. iirin dilini isteyen avangard sanatç›lar, tiyatroyu iirletirirken, kesinlikle unu yapmak istemediler: Düzyaz›n›n yerine iirsel türün araçlar›n› kullanarak bir iirli tiyatro oluturmak. Bedenin tikel varoluu içindeki ç›rp›n›lar›, bölünmeleri ve onu çevreleyen ürkütücü kalabal›¤›n ortas›ndaki dilsizli¤i kavramalar› iire do¤al bir biçimde yaklamalar›n› sa¤lam›t›r. öyle de söyleyebiliriz, Alexandriner ölçüsüyle yazan Racine’de formel olarak görülen iir, avangardlarda tözsel olarak belirir. Dönemdeki de¤iimleri belirleyen düünsel düzlemde bir krizdir ve bu krizin önemli filozofu Nietzsche’nin dille kurdu¤u ilikinin niteli¤i de önemlidir. Nietzsche, kate218 Littera gorik ayr›mlar›n ortadan kalkmas›n›, hayat›n estetiklemesini istemiti, yan›lsaman›n, bizi korkunç hakikatten koruyacak tek ey oldu¤unu düündü¤ü için, gerçekli¤in bir yan›lsamaya dönümesinden söz ediyordu. Nietzsche’de bütün bu seslenileri kuran dilin metaforik yap›s›na ilikin çok say›da çal›ma yap›lm›t›r. Bu yüzden, al›nt›lanmaktan yorulmu air-filozof, burada fazla irdelenmeyecek, sadece herhangi bir klasik felsefi metinle Zerdüt’ü kar›lat›rman›n bile yeterince sars›c› oldu¤unu söylemekle yetinilecek. Sonra benimle tekrar konutu yine sessizce: ‘Sorun nedir, Zerdüt? Söyleyece¤ini söyle ve bölün!’ Ve ben de cevap verdim: Olamaz, bunlar benim sözlerim mi? Ben kimim?4 Ayn› bölümde, ayn› sessiz ses Zerdüt’e: “Gelmesi gereken eyin gölgesi olarak gideceksin.” diyecektir. Alenka Zupan_›_, bu sözlerde, Nietzscheci sars›c› olay›n izlerini görür: Ça¤r› sessiz bir ses taraf›ndan yap›lm›. Bu gizemli ça¤r› öznenin kendini bir öteki’de tan›mas› de¤il, öteki ey olmas›n›n bir göstergesidir. Klasik özne’nin d››na ç›k›ld›¤›nda, di¤er bir deyile, öteki ey’in kendisi özne olarak tan›mland›¤›nda dil de zorunlu olarak de¤iecektir : “Sözümü söyledim, sözümde bölündüm… Bir beyan eden olarak yok olurum.”. Bir baka yerde de “Ben bir çiftim.” der. Burada, baka bir ey olmak için kiinin öncelikle bölünmesi gerekti¤i anlam› yoktur, diye vurgular Zupan_›_; burada vuku bulan Bir’in iki olmas›d›r.5 imdi “Ben bakas›d›r.” diyen Rimbaud’yu hat›rlayal›m. Nietzsche klasik felsefenin dilini, metaforlarla güvensiz bir zemine ta›m›, dili bölmü, parçalam› ve sabit anlamlar teorisini tersine çevirerek, bütün ayr›mlar›n silinmesine ilikin bir ça¤r›da bulunmu ve dilin sadece metaforik düünülebilece¤ini belirterek, dönemin sanatç›lar›n› etkilemitir. iirin dili, karanl›¤›n, kültür taraf›ndan ele geçirilmemi bilinçd››n›n, vecdin, peygamberin, kutsal kitaplar›n dilidir. Bu yüzden dünyan›n estetikletirilmesi projesi bu aamada, tiyatroda, ondan al›nm› iirsel dili, ona yeniden kazand›rmak arzusuyla birleir. S›n›rlar›n ortadan kalk››n›n farkl› biçimlerde ve çelikili üretimselli¤ine tan›k oldu¤umuz avangard dönemin kapan››, bütün etkilerinin ortadan kalkaca¤› anlam›na gelmeyecektir. Tersine “dilin uçurumlar›” daha da derinleecek, estetik kategoriler aras›ndaki geçiler yerini bir farks›zl›¤a b›rakacak, “varl›¤›n evi olarak dil”, sanat›n, tiyatronun odak meselesi olmay› sürdürecektir. Sahnede iir/ Sahnenin iiri Bir s›n›r, Foucault’nun dedi¤i gibi, amay› içinde bar›nd›r›r, e¤er s›n›r yoksa amadan söz edilmez; dolay›s›yla s›n›r, onu ama ya da ona uyma jestinin d››nda bir anlama sahip de¤ildir. imdi’nin paradoksal düüncesini çok iyi göstermektedir bu ak›l yürütme: Her eyin da¤›ld›¤›, kar›tlar›n bir anlam›n›n kalmad›¤› bir dünyan›n içinde, merkezsiz, yatay ya da dikey hareketin yerine bir saç›lmay› koyan düünce, art›k resmin tiyatrosunu, sahnenin okunmas›n› mümkün hale getirir. Nietzsche, dünyan›n estetiklemesini talep ediyordu, ancak bu talepte, ya da bu talebin arkas›nda hala, bir hakikat çekirde¤i mevcuttu. Bizi hakikatten korusun diye, yan›lsama tülüne ihtiyac›m›z vard›; oysa imdi bir ad›m daha ileri geçilmi, ortada kaç›n›lacak bir hakikatin bile kalmad›¤› dile getirilmeye balanm›t›r. Wolfgang Welsch, buna “aisthesis düünce” ad›n› verir; 219 Littera aisthesis, esteti¤in Grekçe kökü, bir baka ifadeyle alg›lamad›r. Alg›lamak, duyulara ba¤l›d›r, fenomenal dünyan›n deneyimine; düünce ise, deneyimin d››ndad›r, evrensel kategorilere ba¤l›, kavramsal- mant›ksal bir soyutlamad›r. Felsefe tarihi boyunca duyulur ve düünülür aras›ndaki ayr›m›n önemini hat›rlarsak, düüncenin, yeni kavran››nda, kar›t›yla birleti¤ini görürüz. Böyle bir dünyada, sahnenin, hiyerarinin reddine yönelik ça¤r›s›, belirleyici bir merkez düüncesinden uzak, ama her unsurun kendili¤inin kaybolmad›¤› “rhizmotik” tasar›m›, geçmiin sahnesinden kovulan edebiyat› yeniden içeri ça¤›r›r. üphesiz içeri giren, eski, büyük edebiyat de¤ildir. Art›k yazar sahneden sorumlu de¤ildir, sözünden sorumludur (hatta bu sorumlulu¤u, söz sahipli¤ini de reddeder); rejisör, onun sözünün yorumcusu de¤ildir; bütün unsurlar yan yana, üstünlük iddias›nda bulunmadan yer al›rlar sahnede. Yaz›nsal metine -bir iirsel metindir, ifrelenmi ve kapal›- rejisör kendi görsel metniyle ya cevap verir ya da bu sözü görüntüyle durdurur. Edebiyat›n tiyatroya kar› direnmesi der buna, Heiner Müller ve dil, avangardlarda, her eye ra¤men sahne için kullan›l›rken, burada sahneye eklemlenmemek için u¤ra›r. Sinestezi, bilindi¤i gibi, duyumlar›n yan›lg›s›na temellenir, renkli bir harf örne¤inde oldu¤u gibi, sahne, yeni döneminde, iiri, bu sinestezik bir duyumsall›¤›n içine oturtur. iir, art›k ait oldu¤u seslerden, harflerden kopar; sahnesel gösterimin yaratt›¤› görüntünün iiri, bak›ta üretilmeye çal››l›r. Sahne bir yaz› yazar; klasik teatrallik, görmenin içinde olumutu, klasik retorik ise iitmenin. ‹itilecek olan›n görüldü¤ü, görülmesi gerekenin ise iitildi¤i bir durumda, sinestezik estetik oluur. Organik bütünlü¤e itiraz, a›r›l›¤a e¤ilim, nedensizletirme, parçalama, paradoks –bütün bunlar duyumlar› yan›ltmak için kullan›lan araçlard›r. Örne¤in Robert Wilson, sahnede bir “bakala›mlar esteti¤i” gerçekletirir. Her türlü ba¤lant›n›n ortadan kalkt›¤› bu sahnelemede, iir, alg›da sürekli de¤ien görüntülerin yaratt›¤› izlenimlerle oluur. Nesnelerin kesintisiz bakala›m›n› hedefleyen sahnede, örne¤in bir a¤aç bir korint sura, ard›ndan fabrika bacas›na dönüür. Bir eletirmen, Alice’in Harikalar Diyar›’nda yaad›¤› deneyime benzetir bu dönüümler oyununu. Sahne bir iir gibi düzenlenmitir, içinde gerçeküstücülerin “al››lmad›k ba¤dat›rmalar›n›”, rüyalar›n dilini içeren bir iir. Seyircinin, duyusal organlar›n›n ilikisizli¤e katlanamayaca¤›ndan, gördükleri, iittikleri aras›nda ba¤lant› kurmaya çal›aca¤› ve bu biçimde de hayal gücünü aktif hale getirerek, kendi metnini oluturaca¤› varsay›lm›t›r. Sahnenin iirini oluturan rejisörlerden birisi de Jan Lauwers’tir. 6Onun sahnesinde, oyunun kurmaca gerçekli¤i ya da sahne gerçekli¤indeki anlat›sall›k yeniden ça¤r›lm›t›r. Ancak oyuncular›n varoluu, tümüyle içten ve özel bir durumda görünür. Kendi rolünün içinde hareket etse bile, asla bir yan›lsama üretmez ve oyununu, durmadan seyirciye, cepheden yöneltti¤i bak››yla kesintiye u¤rat›r; hep, tiyatro an›n›n içindedir. Lehmann, onun tiyatroya, özellikle geçicili¤in ve ölüm durumunun keskin bir duyusunu getirdi¤ini söyler. Lauwers için tiyatro, iletiimin telafisi mümkün olmayan anlar›ndan oluur ve o, bu anlar› birbirine ilitirmektedir. Görsel ayr›nt›lar›, jestleri, renkleri ve ››¤›, nesnelerin materyalli¤ini, kostümü ve mekansal ilikileri, yans›malar›n ve yank›lar›n bütüncül bir örgüsünün içinde, tehlikeli bedenlerle oluturur ve bunlar›n hepsi, tesadüfi olan›n ve hesaplanm› bir tamamlanmam›l›¤›n içinde durur. Lehmann, Lauwers’in sanatsal çal›mas›nda yer alan iki kutuplulu¤a dikkat çeker: 220 Littera Bir yandan, burada bir iliki durumunu üretmeye çal››rken, öte yandan, orada, ba¤lant›y› geçersizletirecek sahne gerçekli¤inin özerkli¤ini güçlü bir biçimde hissedilir k›lmaktad›r. Metne ait unsurlar ve beden, gerilimli bir biçimde birletirilirken, ayn› zamanda da nesnelerle çeitli yans›malar oluturmaktad›r: I›k ve nesne, buz, su ve kan; k›ym›k, yara ve “parçalanm› dil”. Sahnede bedenler, jestler, devinimler, davran›lar, t›n›, ses, tempo, seslerin düzeyi ve derinli¤i, ait olduklar› zaman/mekan süreklili¤inden kopar›l›p, yeniden ba¤lanacakt›r. Sahne, ça¤r››mlar›n bütüncül bir biçimlenii olarak mutlak bir lirik duygusu verir. Lehmann, bu tiyatronun, Mallarmé ve Rimbaud’cu anlam›yla estetik simyan›n yeni bir biçimi olarak okunabilece¤ini söyler; bütün sahne araçlar›n›n poetik bir dilde bir araya getirildi¤i bir iir. Lauwres’in sahnede metni, jestlerle ve oyuncunun bedenselli¤iyle ba¤larken, ayn› zamanda da farkl› eylem anlar›, bir kolaj›, fragman› gösterirler. Eylem ak››nda gerilimin yerine, oyuncunun mevcudiyetine ve kar›l›kl› yans›malara ve anolojilere vurgu yap›l›r. Burada oluan ise Mallerme’ci anlam›yla lirik boyuttur –öyle ki: Estetik bütünde kelimeler ve t›n›lar kar›l›kl› yans›malar ve anolojilerle güçlenmeli. “Bir elmas gibi parlayarak, ››k huzmeleri içinde hep yeniden, yeniden k›r›laca¤› için”— diye tan›mlad›¤› lirik boyutla sahnelemenin benzerli¤i aç›kt›r. Bir oyunda (Snakesong Trilogy), öyle bir sahne vard›r. Genç bir kad›n, sahnenin ön taraf›nda, seyircilerin ve öteki oyuncular›n gerilimli bak›lar› alt›nda, cam parçalar›ndan bir piramit kurmaya çal››r: Çok a¤›r, sistematik biçimde çal››r, dengede tutmas›, çok güçtür. Bu tehlikeli ilem korkuyla izlenir. Yaralanabilme tehlikesi, sürecin bu zarif öz-gönderimselli¤i, Mallarmé, Huysmann, Wilde’›n metinlerinde kulland›klar› “estetizm”le, tematik ve biçimsel aç›dan birlemitir. Seyirci önündeki bilinmeyen metni bilmecemsi hiyeroglifler sanacakt›r. ‹nsan, beden jesti, et, cam ve mekan, saf bir sahnesel biçimleme olutururken, seyirciye düen rol, okur rolüdür. O, sahneye saç›lm› insani, mekansal, t›n›sal gösterenleri birlikte okuyacakt›r. Böylece iir, tiyatro ve oluan sürecin kuruluu sahnesel iiri görünür k›lar. Rejisör t›pk› bir air gibi söz, ses, beden, hareket, ››k ve nesne aras›ndaki ça¤r››m alanlar›n› düzenlemektedir.7 Sonuç Yerine Olmak ve anlam hiçbir yerde bulumaz, nesnel bir anlat›m›n vaat etti¤i gerçeklik kaç›p gitmi, geride belirilerin, ayn› anda yok olu olarak alg›land›¤› geçici izlenimler monte edilmitir. Sahnesel teatrallikte, gösterenlerin özgür b›rak›lmas› hedeflenmiti, burada art›k özgür b›rak›lanlar, gösterilenlerdir, iirsel olan bu özgürlü¤ün ya da “karar verilemezlik”in içinde oluur. iir, Derrida’n›n kirpi’si gibi her yere gider, otobanlara iner, kültürel mekanlarda gezinir, tehlikeli bölgelerde dola›r, sonra korunmak için, yeniden kendi yaln›zl›¤›na, dikenli s›¤›na¤›n›n alt›na saklan›r. Tehlike kar›s›nda, bedenindeki dikenlere, yusyuvarlak olabilerek içine dönebilme yetene¤ine güvenir, ama, Derrida’ya göre, tam da bu güveni yüzünden tehlike alt›ndad›r: iirin do¤as›nda al›nt› yoktur, bal›¤› yoktur, rolü yoktur, seni aar, sen onu, o seni beklemedi¤iniz zaman gerçekleir, solu¤unu keser, soluk al››n› sekteye u¤rat›r,söylemi olan iiri, hele de edebi olan› sekteye u¤rat›r. Bu soy a¤ac›n›n küllerinde bile. Bir anka kuu de¤il, kartal da de¤il; çok alçak, çok küçük ve sessiz, yere yak›n bir kirpi…Ne yüce, ne de bedensiz, bir müddet için belki meleksidir.8 221 Littera D‹PNOTLAR 1 Jean- Louis Joubert, iir Nedir? Çev. Ece Korkut (Öteki Yay., 1993), S.78. 2 Helmar Schramm, Karneval des Denkens (Akademie Verlag, 1996) 3 Joubert, 1993. Ön.ver. s.52. 4 Aktaran: Alenka Zupan_›_, En K›sa Gölge, Çev.Seyhan Bozkurt (Encore, 2005), S.27. 5 Ön.ver. 2005. S.27-28. 6 Lauwers’in sahne deneyimine ilikin incelemeyi, Hans-Thies Lehmann’dan aktar›yorum. 7 Hans-Thies Lehmann, Postdramatisches Theater (Verlag der Autoren, 1999), S.199-200. 8 Jacques Derrida, iir Nedir?, Çev.Ahmet Sar›- M.Abdullah Arslan (Babil Yay›nlar›, 2002), S.21. KAYNAKÇA Derrida, Jaques. iir Nedir? Çev.: Ahmet Sar›, M. Abdullah Arslan. Babil Yay.: 2002. Jourbert, Jean-Louis, iir Nedir? Çev.: Ece Korkut. Öteki Yay.: 1993. Lehmann, Hans-Thies. Postdramatisches Theater. Verlag der Autoren: 1999. Schramm, Helmar. Karneval des Denkens. Akademie Verlag: 1996. Zupan_›_, Alenka. En K›sa Gölge Nietzsche’nin “‹ki” Felsefesi. Çev.Seyhan Bozkurt. Encore: 2005. 222