1950’lili yılların ortalarına kadar şehrin sanatsal etkinliklerinin merkezi olan tiyatro ile birlikte 20. yüzyılın başlarında Beyaz Kule. BEYAZ KULE – ŞEHİR MÜZESİ Beyaz Kule, 15. yüzyılın sonlarına doğru, doğu surlarının sahil surları ile buluştuğu noktada bulunan bir Bizans Kulesi’nin yerine inşa edilmiştir. Bu kule şehrin surlarını modernize etme programının (bakınız: Zincirli Kule) bir parçası olarak Osmanlı tarafından inşa edilmiştir. Şehrin simgesi haline gelen Beyaz Kule, şehrin tarihi ile güçlü bağlantılara sahiptir ve kulenin çeşitli adlarıyla anlatılan birçok efsanenin odağıdır. İlk başta Kalamarya Kulesi (18.yüzyıl) olarak bilinen yapı, 20. yüzyılda, binanın cezaları uzun olan mahkumlar ve ölüm cezasına çarptırılıp kulenin iç surlarını kana bularcasına mazgallı siperlerde yeni çeriler tarafından infaz edilenler için bir hapishane olarak kullanılmasına atıfta bulunurcasına,Yeniçeri Kulesi ve Kanlı Kule şeklinde adlandırılmıştır. 1890 yılında, kule özgürlüğüne karşılık olarak bir hükümlü tarafından beyaza boyanmıştır ve bu yüzden günümüzde de kullanılan Beyaz Kule adını almıştır. Savunma amaçlı bir yapı olan kule, 15. yüzyılın sonlarında ve 16. yüzyılın başlarında karşılaşılan fakat daha sonra savunma mimarisinde çeşitli yeniliklere yol açarak yaygın olarak kullanılmaya başlayan ağır silahlara karşı savunmayı sağlama ihtiyacını yansıtan, Ortaçağ’a özgü dikdörtgen yapılar şekline bürünen daire biçimli muhteşem kulelerin karakteristik bir örneğini teşkil etmektedir. Yapı, koni biçiminde, kurşun ile kaplı ahşap bir çatı ile çevrelenmiştir. Kulenin deniz seviyesinde cephelerinde bulunan ve top atmaya yarayan açıklıklar ve kuleyi çevreleyen surlarda gözcülük yapmaya yarayan küçük kuleler ile birlikte kulenin tabanında savunma amacı taşıyan çok köşeli bir yapı 20. yüzyılın başlarına kadar varlığını sürdürmüştür. Bu yapı, kulenin giriş kapısının üzerindeki Türkçe kitabeye göre, 1935 ve 1936 yılları arasında inşa edilmiştir. Beyaz Kule’nin içinde, şuan, ziyaretçilerin şehrin tarihini yansıtan dijital yapıları görebileceği bir müze bulunmaktadır. Pazar-ı Kebir Hamamı ile birlikte yeniden düzenleme sonrası Selanik’in Louloudadika bölgesi. ‘LOULOUDADİKA’, PAZAR-I KEBİR HAMAMI (YAHUDİ HAMAMI) Türkçe belgelere göre hamam birçok değişik isimle anılmaktadır; örneğin Pazar-ı Kebir Hamamı, Kadınlar Hamamı ve Yahudi Hamamı. Fakat yapı, Yahudilerin çok yoğun olarak yaşadığı bir mahallede yapıldığı için daha çok Yahudi Hamamı olarak tanınmaktadır. Evliya Çelebi’ye ve Türkçe arşivlere göre hamamlar, 17. yüzyılın ortalarında oldukça büyük bir mal varlığına sahip olduğu ve vezir olduğu söylenen Halil Ağa tarafından kurulmuştur. Yapının tipolojik ve morfolojik özelliklerini temel alan son görüşlere göre ise yapı daha erken bir tarihte, belki de 16. yüzyılın ilk çeyreğinde inşa edilmiştir. Hamam, her iki cinsiyet tarafından da kullanılacak şekilde tasarlanmıştır ve tipik üçlü düzeneğe (soğuk, ılık ve sıcak su) sahiptir. Duvarların, Bizans’ın emaye sisteminin taklidi olması ve iç dekorasyonda sıva harcının kullanımı dikkat çekmektedir. TARİHİ ÇARŞI ALANLARI: VATİKİOTİ – ANTHONOS, VLALİ, BEZESTENİ Şehrin ticari merkezi içerisinde, Ermou - Ionos Dragoumi-Egnatia - M.Yennadeiou – Karolou Diel caddeleri arasında, yüzyıllar kadar olmasa da onlarca yıldır şehrin ticari hayatının vazgeçilmez odak noktalarını temsil eden üç adet çarşı kompleksi bulunmaktadır. Bölgede bulunan çarşıların Türklerin yönetimden beri var olduğunu ve bu çarşıların ortaçağa ait diğer doğu ülkelerindekilere benzer olduğunu kanıtlamak için yeterince delil vardır. Ana çarşı, sonradan ‘Broad Street (Geniş Cadde) olarak adlandırılan Egnatia Caddesi’nden başlayan ve Aghios Minas Kilisesi’nin güney bölgesine kadar genişleyen bir alana kurulmuştur. Doğuda, Panayia Halkeon’dan çarşı hamamına (Komninon Caddesi – Irakleious Caddesi) uzanan mahalle ile, batıda ise Yalı Kapısı olarak bilinen cadde ile sınır komşusuydu. Şehrin ticari faaliyetlerinin çoğu, bu mahallenin dar sokaklarında ve sokak aralarında gerçekleşiyordu. Mahallenin tam ortasında ise, Eski Türkçe belgelerde Kapan-ı Galle ya da yerli halk tarafından çarşı anlamında hala kullanılan bir kelime olan Kapan olarak geçen Un Kapanı bulunmaktadır. Fakat 20. yüzyılın başlarından itibaren, sadece bir un çarşısı olmaktan çıkmış ve her türlü mal satmaya başlamıştır: Asvestohori’den kireç, teneke ve çanak çömlekten kaplar, pirinç ve tütün tozları, et ve deniz ürünleri. Vlali çarşısının merkezindeki küçük meydan, evcil hayvan ya da kuzu ve tavuk gibi hayvanlar satan tezgahlar ile doluydu. 1917 yılındaki yangının ve çarşı alanındaki cadde bloklarının yeniden planlanmasının ardından, Ekim 1923’te, küçük arsaların satılıp, farklı türdeki mağazalar ve belirli bölgelerde satılacak olan mallar için belirli kuralların getirileceği yeni çarşılar yapılması için bir plan yapılmıştır. Bu kurallar günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Modern restorasyonundan sonra, Bezensten kapalı çarşısı. BEZESTEN (KAPALI ÇARŞI) Osmanlı dönemi Selanik’inin en önemli miraslarından biri olan bu yapı, çarşı alanının tam ortasında bulunmakta ve Türk hakimiyeti altında olan şehirdeki hayatın odak noktasını temsil etmekteydi. İsmi, koton ya da keten anlamına gelen Türkçe bez kelimesinden türetilmiştir ve bu yapılar, diğer değerli ve çabuk bozulan malların tüccarlarına ev sahipliği yapmanın yanı sıra, daha çok yüksek kaliteli giysiler ve kumaşların satıldığı çarşılar olarak kullanılmakta, bu yüzden sürekli korunmaktaydı. Selanik Bezesten’i, bazılarına göre 15. yüzyılda, 1455 yılında Sultan II. Mehmet tarafından, bazılarına göre ise daha sonraki bir tarihte, aynı yüzyılın sonlarına doğru Sultan II. Beyazıt tarafından inşa ettirilmiştir. Bezasten, her köşesinin merkezinde bir giriş kapısı olan, iç kısmı altı bloğa ayrılmış ve binanın iç planına uygun altı adet kurşundan yapılı kubbe ile kaplı olan, dikdörtgen biçimli bir yapıdır. Yapının çevresinde bulunan dükkanlar, 20. yüzyılın başlarında inşa edilmiştir. 1978 yılındaki restorasyon esnasında, 1786 ve 1927 yılları arasında yapıda çalışan ustalar tarafından kubbelerin kurşun levhalarında yazılı oymalar bulunmuştur. Yunanca, Türkçe, Fransızca ve Güney Slav dillerinde yazılı olan oymalar, farklı zamanlarda yapıda çalışan işçilerin milliyetlerini göstermektedir. Son olarak, çarşının modern bir dünyada yaşayan ziyaretçileri üzeride eski etkisini yaratmayabileceği fakat bu yapının, şehirde başlangıçtaki kullanımını devam ettiren çok az Osmanlı yapılarından bir tanesi olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. HAMZA BEY CAMİİ (ALKAZAR) Yapı yerel halk tarafından Alkazar olarak bilinmektedir çünkü Alkazar sineması olarak yıllarca kullanılmıştır. Cami, güney doğu Avrupa’daki Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerinden birini teşkil ermektedir, sütunlu bir avlusu olan en büyük camiidir ve Yunanistan’da başka bir benzeri yoktur. Yapının kökenine ve inşasının çeşitli evrelerine dair bilgilerimiz, yapının duvarlarındaki kitabelerden gelmektedir. Bina ilk başta, Anadolu’nun Beyler Beyi Hamza Bey’in kızı Hafsa Hatun tarafından 1467/68 yıllarında, minaresi olmayan bir mescit ya da kilise cami olarak inşa edilmiştir. Daha sonra bu mescit, dört köşeli odanın kuzey ve güney taraflarına iki adet dikdörtgen biçimli alanlar inşa edilerek, kuzey tarafına perimetrik kaplı saçaklar eklenerek ve yapının güney batı köşesine bir minare inşa edilerek genişletilmiştir. Bazı alimler, yapının 1492’den yıllar önce camiye çevrildiğini söylerken, çoğu alim bu dönüşümün 16. yüzyılın ikinci çeyreğinde (1570 ve 1592 yılları arasında) gerçekleştiği konusunda hemfikirdir. Yapı, 1620 yılında üçüncü kez Kapıcı Mehmed Bey tarafından restore edilmiştir. Caminin ana bölümü, kurşun kaplı kubbesi ve sıva harcından yapılmış mukarnasları ve duvar resimlerini ön plana çıkaran iç dekorasyonu ile birlikte iyi bir durumda kalmayı başarmıştır. Kemeraltı sütunlarının, önceki Hıristiyan yapılarından alınan orijinal başları hala durmaktadır. Yapının sağlamlaştırılması ve restorasyon çalışmaları henüz başlamıştır. 20. yüzyılın başlarına ait olan bir kartpostalda, Bey Hamamı. BEY HAMAMI (CENNET HAMAMI) Erkek hamamının giriş kapısının üzerinde yazan Arapça hitabete göre, bu büyük hamam 1444 yılında Sultan 2. Murat tarafından inşa ettirilmiştir. Erkekler ve kadınlar için farklı girişler ve bölümler olmak üzere, hamam her iki cinse de hizmet verecek şekilde tasarlanmıştır. Erkeklerin bölümü daha genişti ve dekorasyon bakımından daha zengindi. Mukarnaslar ile muhteşem bir şekilde dekore edilen ve sıcak erkek hamamında açılan tavan, Bey’in bizzat kendi kullanımı için ayrılmış olan özel alandır. Bey Hamamı 1968 yılına kadar çalışır durumda kalmıştır. Günümüzde Selanik Devlet Konservatuarı’na ev sahipliği yapan Selanik’teki Osmanlı Bankası binasının 20. yüzyılın başlarından bir görüntüsü. OSMANLI BANKASI (ÖNCEDEN FRANGON SİGORTA FONU OFİSİ İDİ, GÜNÜMÜZDE İSE DEVLET KONSERVATUARI’DIR) Günümüze kadar gelmeyi başarmış olan bina, 1903 yılından sonra, Jek Abbott konağının yerine inşa edilmiştir. Mühendisler Barouh ve Amar, önceki binanın ön cephesindeki parmaklıkların bırakacak şekilde yeni binanın tasarımını yapmışlardır. Mühendisler Pleyber (1921) ve Modiano (1924) tarafından plana uygun olarak tadilatlar ve eklemeler yapılmıştır. Binanın planında en çok dikkat çeken şey ise giriş kattan kubbeli, camdan bir çatı ile kapalıymış gibi gözüken iç avludur. Bina, Fransız etkilerinin açık bir şekilde görüldüğü neo barok bir tarza sahiptir. PAŞA HAMAMI (ANKA HAMAMI) Türk Hamamı, Aghion Apostolon kilisesini camiye dönüştüren ve 1520-1530 yılları arasından Selanik’in Sancakbeyi olan Cezeri Kasım Paşa tarafından, Zefyron, Kalvou ve P. Karatza Caddeleri’nin birleştiği yere yapılmıştır. Türkler tarafından Paşa Hamamı olarak bilinen Hamam, önceden sadece erkeklere hizmet etmiş fakat sonradan kadınlar için de hizmet vermeye başlamıştır. Hamam, 1981 yılına kadar hizmet vermiştir. 20. yüzyılın başlarına ait bir kartpostalda, Dikastria mahallesindeki Tophane Kalesi’nin kapısı. VARDAR KALESİ (TOPHANE) Şehir surlarının güney batı köşesinde bulunan kale, limanın batı kanadını korumak için 1546 yılında Muhteşem Süleyman (1520-1566) tarafından inşa ettirilmiştir. Şehri çevreleyen sur sistemi, batıda bulunan önceki Hıristiyan ve Bizans surlarının doğu tarafını da içine almıştır. Batı köşesindeki dikdörtgen biçimli kule, Rahatlama Kalesi (Tower of the Relief) olarak da bilinmektedir. Surun bu bölümü 15. yüzyıla ait Bizans kaynaklarında sözü geçen, örneğin 322-23 yılları arasında Büyük Constantine tarafından inşa ettirilen yapay limanı güney batı tarafından kesen dalgakıran, Tzerebulon ile özdeşleştirilmektedir. Bu zamanlarda, deniz neredeyse modern şehirde Frangon Caddesi’nin uzandığı yerin seviyesine kadar ulaşmıştır. Bizans limanı, Türklerin hükmü altındayken zamanla kum ve taş ile dolmuş, böylece daha sonra Istira çarşısının (bakınız: Ladadika) kurulacağı alan oluşmuştur. 1733 tarihli Türkçe bir raporda yapı, İngilizce ‘arsenal tower’ anlamına gelen Top-hane ve İngilizce ‘tanners’ tower’ anlamına gelen Tamba-hane adlarıyla anılmaktadır. Kale, top gibi ağır silahlarının kullanımını sağlamak için, şehir surlarını modernize etme programı çerçevesinde tasarlanmıştır. Daha sonra birçok kez tamir edilip sağlamlaştırılmıştır, 1741 yılında güney tarafta iç kısma bakan surun 18 metre genişletilmesiyle üç adet baruthanenin inşa edildiği yerde bir bent oluşturulması ise en önemli tamir ve sağlamlaştırma işidir. Yeni Hamam (Eglis Hamamı) Hüsrev Kedhuda tarafından 16. yüzyılın sonlarına doğru inşa edilen hamam, her cinsiyet için ayrı bölümlere sahiptir, fakat 1978 yılına kadar açık kalan Eglis sinemasına dönüştürülürken, köklü bir değişime uğramıştır. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN EVİ (TÜRK KONSOLOSLUĞU) Ev, geleneksel mimari tarzıyla Türk Başkonsolosluğu’nun yan tarafında yükselmektedir, evi tarihi olara önemi kılan şey ise modern Türk devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün (18811938) bu evde doğmuş olmasıdır. Ev şuan müze olarak misafirlerini karşılamaktadır. 20. yüzyılın başlarına ait olan bir kartpostalda, Alaca İmaret. ALACA İMARET CAMİİ YA DA İSHAK PAŞA CAMİİ Giriş kapısının üzerindeki kitabeye göre, cami 1484 yılında İshak Paşa tarafından inşa edilmiştir ve darülacezesi ve okulu olan bir vakfın ya da hayır kuruluşunun bir parçasıdır. Caminin faaliyet giderleri, arsa ve kurumlardan alınan kira ve vergiler ile karşılanmıştır. Cami ‘Alaca’ ismini günümüze güney batı köşesinde sadece temeli kalan minaresinin rengarenk duvarlarından almıştır. Yapı günümüzde Selanik Şehri Belediye Başkanı Yardımcısı Departmanı tarafından kültürel etkinlikler düzenleme amaçlı kullanılmaktadır Resmi bir törende, Makedonya-Trakya Genel Sekreterliği’nden bir resim. Hükümet Konağı, şuan Makedonya-Trakya Bakanlığı Planları mimar Vitaliano Poselli tarafından çizilen mevcut binanın inşası 1891’de, aynı yıl yıkılan eski Konak’ın biraz aşağısında başlamıştır. Bina birçok Türk idari dairesine (belediye sicil bürosu, muhasebe, tapu sicili, ipotek tescili, sulh ceza mahkemesi, zengin bir şekilde dekore edilmiş valilik konseyi salonu, dış işler dairesi başkanlığı, polis ve jandarma, asliye mahkemesi ve ticaret mahkemesi, şeriye mahkemesi) ev sahipliği yapmıştır. 1907 yılında, bina Türk Hukuk Fakültesi’ne ev sahipliği yapmıştır ve 1911 yılında Selanik’e ziyareti esnasında Sultan V. Mehmed burada kalmıştır. 1954’te, binanın onarılmasına ve Makedonya- Trakya’ya ait bölgelerin o zamanlar bağlı olduğu Kuzey Yunanistan’ın Genel Yönetimi’nin tüm dairelerinin binanın içinde toplanmasına karar verilmiştir. Bu yenilenme sürecinde, 1955 yılında tamamlanan binanın dördüncü katı da hizmete girmiştir. Üzerinde Aghia Aikaterini Kilisesi’nin resmi olan eski bir kartpostal. AGHİA AİKATERİNİ KİLİSESİ’NİN ÇEVRESİNDEKİ İLGİ ÇEKİCİ YAPILAR Üst Şehrin kuzey batı bölgesi, sebilleri, okulu, esrarkeşlere mahsus gizli kahvehanesi, darülacezesi ve mezarlığı olan camisiyle ünlü olan eski bir Türk mahallesi Yakup Paşa’ya oldukça benzemektedir. Papadopoulou, Antigonis, Tsamadou ve Sahtouri Sokakları boyunca ve Isminis Sokağı’ndaki duvarların yanında etrafa dağılmış bazı ilgi çekici yapılar bulunmaktadır. Bu yapıların tüm Üst Şehir’deki emsalleri ile ortak özellikleri, kapalı balkon ya da çıkıntılı üst katlar, her binanın kendi yapısına ve arsanın büyüklüğüne göre değişen zemin katın ve ön cephenin simetrisi gibi belirli neo klasik özelliklerin kullanıldığı geleneksel mimaridir. ÇINARLI MAHALLESİNDEKİ, F. DRAGOUMİ, KLEİOUS, A. PAPADOPOULOU VE DİM. POLİORKİTOU SOKAKLARI’NDAKİ İLGİ ÇEKİCİ YAPILAR Makedonya-Trakya Bakanlığı’nın üst tarafında bulunan Üst Şehir bölgesi, ‘çınar ağacı’ anlamına gelen Türkçe ‘çınarlı’ ismi ile tanınmaktadır. Mahallenin merkezinde okul ve cami vardır. Kleious, A. Papadopoulou ve Dim. Poliorkitou, mahallenin ana sokaklarıdır. Burada da evler Üst Şehir ile ortak özellikler göstermektedir: ana cephelerin simetrisi, tahtadan yapılmış birkaç yapı, çıkıntılı üst katlar, bazı yerlerde zeminin altında bulunan katla birlikte iki katlı yapılar gibi bazı neo klasik özelliklerin kullanıldığı geleneksel mimari. Kleious ve Dim. Poliorkitou Sokakları’nda, özellikle Dim. Poliorkitou Sokağı’nda bulunan (A.Papadopoulou Sokağı ile kesişmektedir) üst katının bir cephesinde çift çıkıntı gördüğümüz 23. nolu ev ve restore edilen ve şuanda Ulusal Harita ve Kartografik Miras Merkezi’ne (4a) ev sahipliği yapan 37. nolu ev görülmesi gereken birkaç ev arasındadır. Kleious ve A. Papadopoulou Sokakları’nın köşesinde, yöre halkının buluşup sohbet ettikleri II. Murat çeşmesinin ( Bizans anıtı) karşısında, Türk döneminin tipik kafelerinin günümüze gelmiş son örneğini oluşturan Çınar kafesi vardır. Üst Şehir evleri hakkındaki konuşmamızı bitirmeden önce, neo klasik etkilerin bariz bir şekilde görüldüğü eklektik mimarinin güzel bir örneğini sergileyen, F. Dragoumi ve Olympiados Sokakları’nın köşesindeki yapıdan da bahsetmemiz gerekir. TAXİARCHON KİLİSESİ’NİN VE ROMFEİS MEYDANI’NIN ÇEVRESİNDEKİ İLGİ ÇEKİCİ YAPILAR – KALE KAFE (MOUSON VE THEOTOKOPOULOU SOKAKLARI) Türklerin ‘İki Şerife’ olarak bildikleri bu mahalle, komşu Hıristiyan Vlatadon Manastırı mahallesi ile birleşme eğilimi göstermiştir, çünkü Hıristiyanlar ve Türkler bazı sokaklarda yan yana yaşamışlardır. Mahalle, 16. yüzyıldan itibaren değişmeye başlamıştır. Romfeis Meydanı’nın kuzey tarafında, Kripou Caddesi no. 7’de, özel Balkan evlerinin tipik bir örneğini sergileyen, geniş, iki cepheli önemli bir rezidans bulunmaktadır. Bu ev, bazı neo klasik özelliklerin yanı sıra, her köşenin merkezi ekseninde bulunan simetrik olarak kıvrılmış iki adet kapalı balkonu (çıkıntılı üst katlar) ile eklektik mimarinin kendine has özelliklerini de sergilemektedir. Evin iç kısmında, özellikle merdivenlerin beton kullanılarak yenilenmesiyle, 1959 yılında yapının lise olarak kullanılmak (1980 yılına kadar) için restore edildiği zaman, önemli değişiklikler yapılmıştır. Yapı, Kültür Bakanlığı’ndan gelen fonlarla restore edilmiş ve çeşitli kültürel etkinliklerin ofisleri olarak kullanmak için Belediye Meclisi tarafından satın alınmışır. Theotokopoulo ve Mouson Sokakları’nın kesişiminde ve Mauson Sokağı’nda 26. nolu Taxiarchs Kilisesi’nin çevresinde de dikkat çeken yapılar vardır. Taxiarchs Kilisesi, ikinci katının ön yüzündeki üçken şekilli bir dizi kapalı balkonu ile dikkat çekmektedir. Kültür Bakanlığı’na ait olan ve Merkezi Makedonya’nın Modern Anıtları Yunan Kurulu’nun (Ephorate of Modern Monuments of Central Macedonia) ofislerine ev sahipliği yapan, ön yüzündeki ahşap dekorlar ile göz dolduran, Mouson Caddesi’ndeki 47. nolu ev de dikkat çekmektedir. Selanik’in doğu surları. PAŞA BAHÇELERİ Aghios Dimitrios Hastanesi’nin inşa edildiği yerdeki geniş arazide, yani hastane ve 1955 yılında yıkılan tüberküloz sağlık evinin arasındaki boşlukta, bir zamanlar hastaneye ait olan büyük bahçelere renk katan bir grup yapı vardır. Bu büyük açık alan yüksek duvarlar ile çevriliydi ve çam ağaçlarıyla doluydu, bir bölümünde ise ziyaretçilerine serinlik vererek rahatlamalarını ve şehrin muhteşem manzarasına tanıklık etmelerini sağlayan çeşme ve diğer bazı dekoratif yapıların bulunduğu oturma yerleri vardı. Paşa Bahçeleri (isimde herhangi bir Paşa kastedilmemektedir) bir duvarındaki kitabeye göre, 1904 yılında hazırlanmıştır. Bu bahçeler, özgür bırakılan hayal gücüyle oluşturulan mimarilerin en güzel örneklerindendir. Ayrıca, bu tip bir mimarinin Selanik’teki son örneğini temsil eden tek tamamlanmış eserdir. 1.000 metre karelik bir alana dağılmış yapıların sadece bir kaçı günümüze kadar gelebilmiştir: dehliz ile çevrili bir çeşme, biriken yağmur suları için bir sarnıç, yeraltına inilmesini sağlayan alçak bir geçit ve yüksek bir yerde bulunan oturma yerleri. ZİNCİRLİ KULE YA DA KUŞAKLI KULE (ALYSSEOS KULESİ YA DA TRİGONİO KULESİ) Kulenin adı kulenin kendisinden sonradır ve bulunduğu mahallenin Bizans’a özgü isminden (Trigonio) gelmektedir. Türkler tam da bu noktada, 1430’da şehrin savunmasını kırmışlardır. Kule Türklerin hüküm sürdüğü yıllarda, Zincirli Kule ya da Kuşaklı Kule olarak bilinmektedir. 15. yüzyılda ise, Bizans Trigonia Kulesi yerini almış ve iki yapı birleştirilmiştir. Bu da kulenin labirente benzeyen iç planını açıklamaktadır. 16. yüzyılın ortalarında değiştirilerek bugün gördüğümüz şekline getirilmiştir. 18. yüzyıla kadar baruthane ve tophane olarak kullanılmıştır. Bu tür bir kule, top gibi ağır silahların kullanımının artmasıyla, 15. yüzyılın ilk yarısından sonra teknolojinin ve savaş sanatının ilerlemesine karşılık olarak ortaya çıkmıştır. Trigonio Kulesi, Beyaz Kule ve Vardar Kalesi ile birlikte Bizans savunma hattındaki kritik fakat savunmasız noktaları güçlendirmek ve savaş alanındaki yeni tekniklere karşı direnmelerini sağlamak için Türkler tarafından inşa edilen savunma sisteminin bir parçasını oluşturmaktadır. Günümüzde kültürel etkinliklerin sergilenmesi için kullanılan, Eptapyrgio bölgesinin bir kısmı. YEDİ KULE (EPTAPYRGİO) Eptapyrgio Kulesi, şehrin Türkler tarafından ele geçirilmesinden hemen sonra, 1431 yılında değiştirilen önceki Bizans kulesinin bir uyarlamasıdır. Bunu, surları önceki bir Bizans yapısından alınan bazı oymalarla donatılmış olan merkez kulenin ana giriş kapısında yazan Türkçe kitabelerden anlamaktayız. Asma cephesi ve merkez kulenin Yunan alfabesindeki Π harfine benzer bir şekilde yapılan giriş kapısı ile birlikte yedi adet dikdörtgen biçimli kuleden oluştuğu için, İstanbul’daki adaşı gibi bu adla anılmıştır. Akropolis’in iç kısımlarına doğru duvarı çevreleyen hattı takip eden neredeyse yarı dairesel bir surun eklenmesiyle birlikte, Akropolis’in kuzey doğu köşesinde inşa edilen çok köşeli bir kuledir. Kapalı kulenin orijinal planı büyük bir ihtimalle, eski Bizans zamanlarına dayanmaktadır. Son yıllarda gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları ile paralel olarak yürütülen araştırmalar, kaleye yapılan müdahaleler ve onarımlar, bunun yanı sıra kalenin orijinal hali ve farklı katlar arasındaki iletişimi sağlamak amacıyla içinde kemerli merdivenleri olan kaleye yapılan eklemeler hakkında önemli yeni kanıtlar sunmaktadır. Türk hükmü esnasında Türk yöneticiler için genel merkez görevi gören kulede en büyük değişiklik merkez giriş kulesine yapılmıştır. 19. yüzyılın sonlarında kule, kulenin Türkçe adı Yedi Kule olarak bilinen bir hapishaneye çevrilmiştir. Hem kule içerisindeki hem de tamamen gizli tutulan güney taraftaki dış yüzeyde, hapishanenin ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli yeni yapılar inşa edilmiştir. Hapishane 1989 yılında kapatılmıştır ve kule günümüzde 9. Bizans Kalıntıları Yunan Kurulu’nun ofislerine ev sahipliği yapmaktadır.