Sultan III. Osman ve İstanbul`da Tabii Afetler

advertisement
TARİH / Resul KESENCELİ
Sultan III. Osman ve
İstanbul’da Tabii Afetler
“Sultan III. Osman, fakirlere,
düşkünlere çok acıyıp, onlara karşı
daima cömert ve şefkatli davranırdı.
Tebdil-i kıyafetle İstanbul’da
dolaşıp, halkın dertleriyle bizzat
alâkadar olurdu. Haksızlıkların
önüne geçip, haksızlığa
uğrayanlara yardımcı olurdu.”
Hazine dolu olduğu için, Sultan Osman bu
vergiyi affetti. Ayrıca emeklilere de cülûs bahşişi dağıttı. III. Osman Han’ın saltanatı huzur ve
sükûnla başladı. Belgrad muahedeleriyle başlayan sulh dönemi devam etti. Rus sınırındaki bazı
olaylar, Rusya ile bir ihtilâfa yol açacak gibi göründü ise de, iki taraf da barışı bozmadı. Sınırlarda bazı ayaklanmalar oldu. Mısır’da Memluklüler
başkaldırdılar ise de olaylar kısa sürede bastırıldı. III. Osman Han bu olaylarda ihmâli görülen
Vezir-i azam Bahir Mustafa Paşa’yı azlederek
yerine I. Mahmut zamanında iki defa sadrazamlık yapmış olan Hekimoğlu Ali Paşa’yı getirdi. Bu
dönemde sık sık sadrazam değişikliği oldu. Bu
durum ise idareyi olumsuz etkiledi. Sadrazam
Silahtar Ali Paşa’nın rüşvet aldığını anlayan Sultan III. Osman, Ali Paşa’yı 25 Ekim 1755’te görevden azlederek cezalandırdı ve yerine Yirmi
sekiz Çelebizâde Said Mehmet’i getirdi. Bir süre
sonra Sultan I. Mahmut devrinde yapımına başlanan cami, tamamlanarak Nuru Osmaniye Camii
adıyla 5 Aralık 1755 Cuma günü ibadete açıldı.
Caminin yanında bir medrese, bir kütüphane ve
bir de türbe inşa edildi.
Sultan III. Osman Han padişahlığının üçüncü
senesinde, 29 Ekim 1757’de vefat etti. Yeni Camii yanındaki kardeşi I. Mahmut Han’ın türbesine defnedildi. Sultan III. Osman, fakirlere, düşkünlere çok acıyıp, onlara karşı daima cömert ve
şefkatli davranırdı. Tebdil-i kıyafetle İstanbul’da
dolaşıp, halkın dertleriyle bizzat alâkadar olurdu. Haksızlıkların önüne geçip, haksızlığa uğrayanlara yardımcı olurdu. Müslim ve gayr-i Müslimlerin kıyafet ve davranışlarını dikkatle takip
eder. Yalan ve rüşvetle amansız bir şekilde mücadele yapardı. Kim olursa olsun rüşvetçiyle yalancıyı asla affetmezdi. Kadınların dikkat çekici
kıyafetler ile sokağa çıkmalarını yasakladı. İmar
faaliyetlerine önem vererek Üsküdar’da İhsaniye Camii ve İhsaniye Mescidi’ni yaptırdı. Midilli
Adası Siğrî Limanı’nda, Malta korsanlarına karşı
bir kale inşa edilerek tahkim edildi. Bâb-ı Ali’nin
inşası tamamlandı. Ahırkapı Feneri yapıldı.
O
smanlı sultanlarının yirmi beşincisi ve
İslâm halifelerinin doksanıncısıdır. Sultan İkinci Mustafa Han’ın oğlu olup,
2 Ocak 1699’da Şehsuvar Sultan’dan doğdu.
Şehzâdeliğinde Osmanlı sarayında mükemmel
bir eğitim görerek büyüdü. Din, edebiyat, tarih
ve tıp kitaplarını okuyarak kendisini yetiştirmekle zamanını geçiren III. Osman, 13 Aralık 1754
tarihinde ağabeyi I. Mahmut Han’ın vefatıyla
sultan oldu. Sultan III. Osman, 2 Ocak 1755’te
Eyub Sultan Camii’nde, kılıç kuşandı. Manevî bir
atmosfer içerisinde devletin bekası ve saadeti için dualar yapıldı. O devre kadar,
yeni padişah tahta çıktığı zaman mukataa, tımar ve zeamet sahiplerinin
beratları yenilenerek bir cülûsiye
vergisi alınırdı.
36 OCAK 2014
somuncubaba 37
yeniden yapımı sırasında, avlusuna bir de kule
inşa edildi. Burada sürekli gözlem yapılacak, bir
yerde ateş ya da duman fark edilirse, kule görevlisi ulaklar aracılığıyla durumu tulumbacılara bildirecek, böylece yangına erken müdahale
edilebilecekti. Kulenin üst kısmı, camekân bir
köşk şeklinde tasarlanmıştı. Gözlem işi buradan yapılacaktı. Bundan dolayı kuleye ‘Yangın
Köşkü’ adı verilmişti. İnşası büyük bir boşluğu
doldurmuş olmakla birlikte, yapımında önemli
bir husus göz ardı edilmişti. Kule ahşaptan yapılmıştı. Bunun alev dalgalarına karşı duramayacağı açıktı.
İstanbul Boğazı’nın ve
Haliç’in Donması
Sultan III. Osman Han zamanında dışta görülen huzurlu ve hadisesiz geçen devreye nazaran
içte çeşitli gaileler veya tabii afetler yaşandı. Tahta çıktığı senelerde İstanbul’da görülmemiş şekilde, çok uzun ve şiddetli geçen bir kış yaşanmıştı.
Haliç donmuş; Defterdar İskelesi’nden Sütlüce’ye
buz üstünde gidilebilmişti. Halk çok sıkıntı çekmişti. Haliç’in kıyıları 90 adım uzaklığa kadar ayrıca yer yer 30 metre derinliğe kadar donmuştu.
Karadeniz’deki buzlar çözülürken, Boğaziçi ve
Haliç buzların kenetlenmesi nedeniyle tıkanmıştı.
1755’teki buz vakasında Haliç’in tamamı, Boğaz’ın
da önemli birçok bölümü donmuştur. Yaşamı felç
eden bu buzlar üzerinden insanlar ve hayvanlar
yürüyerek geçmek zorunda kalmışlardır.
İstanbul Yangınları ve Yangın Köşkü
1750’de yapılan Yangın Köşkü, yangın alarmı
amacıyla inşa edilen ilk yapıydı. Ağa Kapısı’nın
38 OCAK 2014
III. Osman Han devrinde İstanbul’da büyük
tahribata yol açan iki büyük yangın çıktı. 28 Eylül 1755‘te Hoca Paşa semtinde çıkan yangın,
dört kola ayrılarak büyük bir afet halini aldı.
Yaklaşık otuz altı saat süren yangın sonunda
Paşa Kapısı da yandığından, sadaret dairesi
bir müddet Kadırga Limanı’ndaki Esma Sultan
Sarayı’na nakledildi. 6 Temmuz 1756’da, Sultan
III. Osman devrinin ikinci büyük yangını oldu.
Bu yangın, İstanbul’un dörtte üçünü kül hâline
getirdi. Cibali taraflarında başlayan yangın, on
üç kola ayrıldı. Unkapanı, Süleymaniye tarafları, Vefa’dan itibaren Şehzâdebaşı, eski yeniçeri
odaları, Langa tarafları, Zeyrek, Saraçhane, Et
Meydanı, Aksaray, Davut Paşa İskelesi, Fatih,
Sultan Selim, Ali Paşa Çarşısı, Aya Kapısı semtleri harabe haline geldi. Yangının ardından,
İstanbul’un yeniden inşası için büyük bir imar
faaliyeti başladı. Vak’anüvist Vâsıf Efendi’ye
göre, fetihten beri yangının böylesi ne görülmüş ne işitilmiştir. Tarihçi Hammer ise yaklaşık
kırk sekiz saat süren bu yangında sekiz bin kadar binanın kül yığınına dönüştüğünü anlatır.
Kayıtlara göre 6 Temmuz 1756’daki Cibali yangını kısa sürede genişleyerek Vefa Meydanı’nı
aşıp Saraçhane üzerinden Aksaray’a kadar
uzanmış ve 77 bin 400 ev, 34 bin 200 dükkân,
130 medrese, 325 değirmen, 150 cami ve mescit, 36 hamamı küle çevirmişti. 48 saatlik afette
birçok yapı ve Ağa Kapısı’yla Yangın Köşkü de
yanmıştı. 1756’da Cibali yangınında kül olan kule,
yeniden ahşaptan inşa ettirilmiştir. İlk zamanlarda Yeniçeri Ağası’nın dairesinin yanında olan
Beyazıt Kulesi yeniçeriler ortadan kaldırılınca
Tulumbacılar Ocağı’na devredilmiştir. Bu yüzden Tulumbacılar Köşkü diye de anılır. Zaman
zaman padişahların gazabına uğrar ve yıktırılır. Ancak Cibali yangınında görülür ki ihtiyaç
vardır, kule tekrar ahşaptan inşa edilir. Başına
gelmeyen kalmaz Yangın Kulesi’nin, bu kez de
tulumbacıların gazabına uğrar. Kendilerini yeniçerilik uğruna kurban edenler devletten intikam almak isterler ve bu ahşap kuleyi yakarlar.
Yangın Köşkünde Tarihî Süreç
Yangın Köşkü, 1826’ya kadar birkaç defa yanıp inşa edilecektir. III. Selim devrinde de büyük onarım görmüştür. Abdülhalim Efendi’nin
yaptığı bu tamirle ilgili kayıtlardan, yapının
özellikleri hakkında ipuçlarına ulaşabilmekteyiz. Örneğin köşkün üzerinin ahşapla kaplandığı ve üzerine kiremit döşendiği görülmektedir. Sadece abdesthane kısmında taş malzeme bulunmaktadır, o da muhtemelen kurna ya
da tuvalet taşıdır. Yangın Köşkü, III. Selim’in
emriyle 1803’te bir kez daha onarılmıştır.
Yeniçerilerin 1826’daki isyanı üzerine ocağı
kaldıran Sultan II. Mahmut, yeniçerilikle ilgili her şeyin silinmesi amacıyla birçok önlem
aldı. Böylece yeniçerilerden kurulu Tulumbacı Ocağı da kalkmış oldu. Nihayetinde Yangın
Köşkü de yıktırıldı. Ancak bu karar, birkaç ay
sonra çıkan yangında acı bir fatura çıkardı.
Yeniden tulumbacı birimi kuruldu ve yangın
kulesinin de inşasına karar verildi. Eski Saray
avlusunun ortasına kule inşa edildi. Ancak
eski yeniçerilerden bazıları kuleyi ateşe verdi.
Yerine bugünkü taş kule inşa edildi. Ancak taş
kulenin merdivenleriyle külah kısmı yine ahşaptı. Ta ki 1850’de Sultan Abdülmecid ‘som
kâgir’, yani taştan yapılmasını isteyene kadar,
şehirdeki tüm yangın kuleleri tahta malzemelerle yapılmıştı. Yangınlara büyüklüğüne göre sadrazam,
hatta padişah da gider, tulumbacılara bahşiş
dağıtırdı. Tulumbacı yeniçeriler bazen daha
fazla bahşiş almak için yangına su yerine yağ
serperek alevlendirirdi. Ağa Kapısı’nda ki Yangın Köşkü’nün alarm işini nasıl yürüttüğü konusundaki bilgilerimiz sınırlı. Ancak köşkün
yanıp Süleymaniye minarelerinin kullanıldığı
zamanlarda, yangının bayraklarla ilan edildiğini
biliyoruz. Muhtemelen Ağa Kapısı’ndaki ilan da
böyle yapılmaktaydı. Öte yandan Galata’da davul çalındığı için Yangın Köşkü’nde de benzer
yöntemler uygulanmaktaydı.
Dipnot
1. Ahmet Vasıf Efendi, Tarih-i Vâsıf, c. 1, İstanbul 1830.
2. Beşir Ayvazoğlu, Kuğunun Son Şarkısı, İstanbul 2006.
3. İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c. 4, İstanbul 2011.
4. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Tarihi, c. 4, Bölüm 1, Ankara, 1988.
5. Kemalettin Kuzucu, İlk Yangın Kuleleri Ahşaptı, Milliyet
G.azetesi, 28 Eylül 2013.
6. Joseph Von Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, İstanbul
2008.
7. Rehber Ansiklopedisi, c. 13.
8. Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, c. 6, İstanbul 1970.
9. Zuhuri Danışman, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. 10.
somuncubaba 39
Download