HİKMET YURDU Düşünce – Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi ISSN: 1308-6944 www.hikmetyurdu.com Hikmet Yurdu, Yıl: 5, C: 5, Sayı: 10, Temmuz – Aralık 2012/2, ss. 383 - 390 Kitap Tanıtımı Sacide Güldaş İnönü İlitam 3. Sınıf Öğrencisi sacide_guldas_44@hotmail.com Hilafet Ve Saltanat Ebu’l – Al’a El- Mevdudi Hilal Yayınları Urducadan Tercüme: Prof. Ali Genceli Tanıtımını yaptığımız kitap, Mevdudi’nin en son telif etmiş olduğu eserdir. Bu eser tarihi vakaları sıralamakta ve İslam’ın ilk devirlerinin bozulmasında öne çıkan sebepleri açıklamaktadır. Eser İslam Tarihine ait bir vesika niteliğindedir. Kitap dokuz babdan oluşmaktadır. Birinci babda Kur’an-ı Kerim’in siyasi taliminden bahsetmekte; Allah’ın her şeyin Halık’ı olduğu, Kainatta tek hakimiyet Allah’ın olduğu Allah’ın hükümlerinin dışında hüküm vermenin sapıklık ve delalet olacağı ve böyle bir karanın cahiliyeye dönmekten başka bir şey olmayacağı muhakkaktır. Beraberinde Resule uymanın da Allah’ın hükümlerine uymak gibi farz olduğu ifade edilmiş ve ayeti kelimelerle ifadelerini desteklemiştir. Resul den sonra ise bu hükümleri yürütecek mükelleflerin “HİLAFET”veya “NİYABET” esasına dayanan yönetim şekli ile yönetileceğini anlatmaktadır. Hilafet makamına gelecek kişilerin seçimle iş başına gelmeleri gerektiği ve seçilecek kimselerin idarecilik bakımından muayyen vasıflara sahip bulunmalarının şart olduğunu söyleyen yazar idarecilerde bulunması gereken vasıfları saymış ve “Ey iman etmiş bulunan kimseler, Allah ‘a itaat edin, O’nun Resulüne de itaat edin, kendinizden olan ulu’l-emr’e (buyruk sahiplerine, idarecilere)de. Bir şey hususunda ihtilafa düşerseniz eğer siz Allah 'a ve ahiret gününe inanan kimseler iseniz, bunu da Allah'a ve Resulüne götürün” (Nisa, 4/59) ayeti ile hükümetin bina edildiği usulleri de maddeler halinde açıklamıştır. Mevdudi hükümet teşkilatının maksatlarının; beşeri hayattan adaleti tesis etmek ve zulmü ve ortadan kaldırmak, ibadetleri ayakta tutup güzel hasletlerin yayılmasını 384 Sacide Güldaş temin etmek olduğunu söyler. İslam nizamı altında yaşayan Müslim ve gayri Müslim halkında esaslı hakları olduğu ve bu hakları korumanın hükümeti idare edenler için farz olduğu belirtilmek de ve bu haklar tek tek ayet-i kerimelerle desteklenerek açıklanmaktadır. Hükümetin de vatandaşlar üzerindeki haklar sayılmak da bunlar; vatandaşlar hükümete itaat edeceklerdir. Kanuna bağlı bulunacak intizam ve inzibatı bozmayacak, bütün iyiliklerde ve hayır işlerinde hükümete yardımcı olacaklar, hükümetin menfası için, can, mal ve her şeyi ile yardımcı olacaklardır. Eserde sadece ülke bazında değil harici siyaset metotları da şu şekilde sıralanmış; anlaşmalarda hürmetlilik, muamelelerde sadakat ve doğruluk, milletler arası adalet, muharebelerde tarafsız devletlerin hudutlarına hürmet göstermek… Kitabın ikinci babın da idarecilik usulü hakkında bilgi verilmiş İslami hükümet nizamının temelleri ve ayırıcı vasıfları üzerinde durulmuştur. Birinci bab da üzerinde durulduğu gibi bu babda da mutlak hakimiyetin Allah’a ait olduğu vurgulanmak da, hükümeti idare edenlerin iman ehli olup, görevlerinin hakiki bir hükümranlık değil, asıl hakimin vekilliği olduğu, bu vekilliğinde adının hilafet olduğu yazılmaktadır. Böyle bir hükümetin ayak da durabilmesi için halk arasında adaletin, eşitliğin mutlak suretle sağlanması gerektiği belirtilmiştir. Üçüncü bab da Hulefa-i Raşidin döneminden bahsetmiştir. Hulefa-i Raşidin de memleketi yönetirken aynen Peygamber Efendimiz’ in metodunu devam ettirmişlerdir. Bu dört halife yönetime gelirken Müslümanlar bir araya gelmişler, kendi özgür reyleri ile halifeleri seçmişlerdir. Bu halifeler kainatın efendisinin en yakın dört arkadaşıydı. Bu sebeple İslam ümmeti onlara “Hulafa-i Raşidin” (doğru halifeler) demiştir. Görülüyor ki “seçimli hilafet usulü” Müslümanlarca doğru görüşmüş, dört halife dönemi en doğru hilafet şekli kabul edilmiştir. Kitapta da dört halifenin devlet yönetimini istişare ile sürdürmelerini ve çok sade bir hayat yaşadıklarını anlatmaktadır. Eserde Hulefayi Raşidin’in kendileri gibi görev verdikleri insanlar konusunda çok hassas davrandıklarına işaret eidlmekte; Rasulullah’ın vefatından sonra zuhur eden en önemli olaylardan biri olan kabile taassubuna dikkat çekmektedir. Mevdudiye göre Hulefa-i Raşidin döneminin en mühim özelliklerinden biri de Cumhuriyet Ruhu idi. O dönemde isimlere ayrılan partiler yoktu. Serbest bir hava için- www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org Kitap Tanıtımı 385 de mecliste bulunanlar, iman ve vicdanlarının emrine göre, kimseden korkmadan, çekinmeden reylerini açımca söylerlerdi. Devlet başkanları sadece Şura Ehli, ile değil halk ile de iç içeydiler. Kapıları herkese açıktı. Günde beş defa cemaatin arasına girer daima vatandaşlarla temas da bulunurlardı. Halktan biri “niçin böyle yaptın” diyebilirdi. Kitabın dördüncü babı ise Hulefayı Raşidin hilafetinden saltanat devrine kadar olan dönemden bahsetmektedir. Yazar bu babda hilafet usulünün saltanata nasıl dönüştüğünü anlatmaktadır . Dönüşüm ve bozulmanın en önemli sebebinin Hz. Ömer’in en çok endişelendiği kabile taassubu meselesidir. Hz. Rasul Aleyhisselam Hz. Ali hariç kendi akrabalarından hiçbir kimseye devlet müessesesinde görev vermemiştir. Hz. Osman’ın hilefetine kadar da durum böyle devam etmiş, fakat Hz. Osman’ın hilafeti döneminde bu siyaset yavaş yavaş değişmeye başlamış ve halk arasında itirazlara yol açmıştır. Bu gibi sebeplerden dolayı Hz. Osman’ın siyaseti halk tarafından eleştiriliyordu. Eserde Hz. Osman zamanında Muaviye’ye büyük yetkiler verilmesi Hz. Ali devrinde patlak verecek kargaşanın da temel sebebi olduğu vurgulanmıştır. Mevdudi Hz. Osman’ın siyasetinin hatalı olduğunu söylemiş ve bir sahabenin hatalı bir hareketinde, hatalı değildir demenin icap etmediğini söyler. Bunun yanında eserde Hz. Osman’ın yaptığı hayırlı ve güzel işlere de değinilmeden geçilmez. Hz. Ali döneminde halk arasında yine kargaşa zuhur etti. Hz. Osman’ın kan davasını ortaya atan insanlar vardı. İki zümre iki taraftan ayaklandılar. Bir yandan Hz. Aişe ile Talha ve Zübeyir diğer taraftan da Muaviye. Bu kargaşanın neticesinde meydana gelen iç siyasal karışıklıklar İslam toplumunu derinden yaralayacak ve asırlar boyunca silinmeyecek izler bıraktı. Yazara göre Hz. Ali’nin halifeliği zamanında meydana gelen siyasal karışıklıklar ümmetin siyasi nizamını biraz daha hilafetten uzaklaştırıp Padişahçılık tarafına yöneltmiş oldu. Mevdudi’ye göre Hakem olayıyla sonuçlanan süreçte meydana gelen siyasal hilelerde önde gelen sahabilerin yer alması, onların İslam’a olan hizmetlerini göz ardı etmemizi gerektirmediği gibi, yapmış oldukları yanlış işleri görmezden gelmmiz için de bir sebep teşkil etmez. Netice’de Hz. Ali’nin şehit edilmesi, ardından Hz. Hasan’ın kısa süren halifeliğini Muaviye’ye devretmesi, Muaviye kendisinin yönetimin başına gelmesiyle yetinmeyip oğlu Yezid’i kendi varisi ederek halkı da rüşvet, ikna ve zor kullanma ile ona biata et- 386 Sacide Güldaş tirmesi, ardı arkası kesilmeyen iç karışıklıkların giderek artmasına yol açmış, Muaviye ile bşalayan süreçte Halifelik yerini Saltanata terk etmiştir. Beşinci babda Mevdudi Hilafetle saltanat arasındaki farkları sıralamıştır. Yönetim şeklinin saltanata dönüşmesiyle Müslümanların hayatında ne gibi değişikliler olduğundan geniş bir şekilde bahsetmiştir. En başta halife seçiminde tatbik edilen usul değişmiştir. Halife belirlerken iktidarda olan kimseye biat edilmez, aksine biat edilen kimse iktidara gelirdi. Halk bit konusunda tamamen özgürdü. Kimse zorla iktidara gelemez, gelmekte istemezdi. Padişahlık devrinin başlangıcında ilk değişen husus buydu. Muaviye hilafet makamına muharebe ederek gelmişti. Eyer halk ona biat etmeseydi, kan dökülecek, sukunet ortamı sona erecekti. Hz. Hasan’da durumun böyle olacağını bileceği için hilafetten feragat etti. Halbuki sahabeler, ileri gelen Müslümanlar ve tabiin kendisinin hilafeti için kendisine biat etmişlerdi. Hulefayi Raşidin döneminden sonra seçim yoluyla halife tayini ne yazık ki hiçbir devirde olmamıştı. Padişah devrine yaşanan en önemli değişikliklerden biri de liderlerin yaşayış tarzları idi. Muviye ve sonraki padişahlar Kayserler ve Kisralara mahsus bir hayat geçirdiler. Muhafız alayları, Habibler, saraylar, köşkler… Hulefa-i Raşidin’den bambaşka bir hayat yaşadılar. Halktan kopuk bir hayatı vardı. Halktan kimse onlarla direk görüşemezdi. Beytü’l-mal hususunda büyük değişiklikler oldu. Hulefayi Raşidin onu Allah‘ın emaneti görürken Muaviye ve sonrakiler onu kendi hazinelerine dönüştürdüler, halk da padişaha haraç veren bir zümre… Müslümanlardan toplanan haksız vergiler, gayri müslimden toplanan haksız cizyeler… Hatta sonradan Müslüman olanlardan bile cizye toplamaya devam ederdi. Padişahlık devrinde fikir hürriyetine de son verildi, müslümanın üzerine farz olan “Emrün bil maruf ve nehyün anil münker” neredeyse yasaklandı. Halk sadece halifeyi meth etmek ve pohpohlamak için konuşabilirdi. Abid ve zahit olan bir zat ( Hz. Hicr İbn-i Adiy) H. 51 senesinde haklı sözleri için katledildi. Muaviye döndeminde insanlar Hz. Ali’ye hakaret ve lanet yağdırmaya mecbur tutuluyordu. İbn-i Adiy bu duruma sessiz kalmadığından katledildi, ona destek veren on bir kişi de aynı akibete uğratıldı. İçlerinden yine Hz. Ali’ye hakaret etmediği için Abdurrahman İbn- Hasan Muaviye tarafından feci bir şekilde katledilmek için Ziyat’ın yanına gönderildi, Ziyat da onu diri diri toprağa gömdü. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org Kitap Tanıtımı 387 Yine Muaviye ile değişen önemli hadiselerden biride kaza meselesi idi. Raşidin devrinde hakimleri devlet reisi tayin ederdi, fakat hakim olduktan sonra o sadece Allah’a karşı mes’uldü. Hiç kimse hakimin işine karışamazdı. Hatta hakim bizzat devlet reisini muhakeme ederdi. Padişahlık devrinde ise, güya halifeler adli meselelerde mudahele etmeye başladılar. Yine bu dönemde Irkcılık ve kavmiyetcilik hat safhaya ulaştı. Hulefayi raşidin ırk, renk, soy sop ayrımı gibi cahiliye taassuplarıyla mücadele etmişken Beni Ümeyye, iktidara gelir gelmez, bir Arap hükümeti rengine girdi. Araplarla arap olmayan Müslümanlar arasında büyük ayrımlar yapılmaya başladı. Arap olmayanlar camilerde imamlık bile yapamayacaktı. Araplar arap olmayana kız dahi vermezlerdi. Bu muameleler Acem ve İran ırkcılığını tahkik etti. Emevilerin siyaseti sadece Arap ve Acem ayrımı değil Araplar arasında bile kabile, ülke, bölge, aşiret ayrımlarına gidilmiştir. Rasulü Ekrem ve Hulefayi Raşidin devrinde, ne bir kafir müslümana varis olabilir, nede bir Müslüman kafire…Fakat muaviye müslümanı kafire varis yaptı. Fakat kafirin müslümana varis olmasını yasakladı. Bu durum Hz. Ömer İbn-i Abdulaziz devrine kadar sürdü. Ganimet mallarının taksim edilmesinde de Muaviyen’nin haksız uygulaması kendini gösterdi. Kitap ve sünnet ahkamına göre ganimetin beşte biri hazineye aitken Mauaviye döneminde ganimetteki altın ve gümüşleri kendine ayırır geride kalanları taksim ederdi. Muaviye döneminde vali kanundan üstündüve işlerini yürütebilmek için halkın ellerini kesebiliyordu. Hatta Müslümanlarının kafalarını bile. . İlk kesilen baş Hz. Ammar-ı Yasir’in başı idi. Sıffin savaşında onun başı kesilmiş, Muaviyenin önüne getirilmişti. Kesilen ikinci baş sahabeden Amr İbn –il Hamık’ın kafası idi. Hz. Osman’ın katli hadisesine iştirak etmiş Ziyad’ın valiliği sırasında kaçıp bir mağaraya sığınmış orada bir yılan sokup ölmüştü. Orada bulunup kafası kesildi, halk arasında dolaştırıldı, karısı alıp gömdü. Beni Ümeyye nin doksan iki sene süren iktidarının ardından Ömer ibn-i Aziz in iki buçuk senelik hilafet devri karanlıkta parlayan bir yıldıza benzetilmiştir. Halkın tamamının kendi rızalarıyla biad ettikleri Abdulaziz baba ve dedelerinin tutumunu reddedip Hülefa i Raşid in yaşam ve yönetim tarzını uyguladı. Yazar hz. Ömer İbn-i Hattab ın Hz. Ömer İbn-i Abdulaziz in büyük babası olduğunun altını çizmeden geçmemiştir. Saltanatın kaldırılıp, seçimli bir hilafet sisteminin devamı konusuna takılan kişiler Abdulaziz’i zehirleyerek öldürdüler. 388 Sacide Güldaş Ömer İbn-i Abdulaziz in ölümünden sonra Muaviye’nin tesis ettiği sisteme geri dönüldü. Bu haksız uygulamalar halkın ayaklanmasına sebep oldu, aradan bir asır geçmeden Abbasiler tarafından Beni Ümeyye hakimiyetine son verildi. Abbasiler büyük vaadlerle yönetime el koydular fakat kısa sürede vaadlerinin hiçbirinin gerçek olmadığını gösterdiler. Halifeliği padişahlığa dönüştüren kötülük ve fenalıkların hepsi Abbasiler de de devam etti. Hatta Abbasiler döneminde ırkçılık hareketleri öylebir hal aldı ki, ırkçılık dinsizlik haraketlerine dönüştü. İslam Arap dinidir diye İslamdan nefret eder oldular. Halk Manihailik, Zerdüşlük ve Mazdek Mezheplerinin akidelerinin yeni baştan ihya teşebbüsüne giriştiler. Yalan hadis uydurmaları hat safaya ulaştı. Altıncı bab da Müslümanlar arasında mezhep ihtilaflarının başlangıcı ve sebepleri anlatılmıştır. Hilafet nizamının değişmesinden sonra Müslümanlar arasında bir takım mezhebi ihtilaflar ortaya çıktı. Aynı kaynaklarla ortaya çıkan ihtilaflar birleşerek fırka ve mezhepleri beraberinde getirdi. Bu ihtilafların sebebi hilafet nizamının asli hüviyetini kaybetmiş olmasıdır. Mezhepleleri halletmek sureti ile ayrılıkları ortadan kaldıracak güvenilir bir organın bulunmayışı ihtilafları çoğaltmıştır. Bu ayrılıklar ilk Hz. Osman döneminde kendini gösterdi, daha sonra Hz. Ali zamanında da arttı. Olay ümmet içindeki Cemel ve Sıffin savaşına kadar vardı. Halk ta belli tarafları desteklemek durumunda kaldı ve böylece ilk Fırkalar çıkmış oldu. İlk başta fikir ayrılıkları ile başlayan mesele git gide birbirine düşman zümreler haline gelmeye başladı. Irak ın baş şehri Kufe, bu fırkaların en önemli ve en kuvvetli merkezlerinden biri idi. Çünkü Cemel, Sıffin ve Nehrivan muharebeleri hep Irak hudutlarında olmuştu. Kerbela hadisesi de Irak’ta vuku bulmuştu. Bu sebeplerle büyük fırkalar meydana geldi. Yine bölge Emevi ve Abbasilerin çatışma merkezi oldu. Bu Bab da dört büyük fırka olan Şia, Hariciler, Mürcie fırkalarının çıkışları ve diğer fırkaların bu fırkalar içinde zuhur ettiklerinden bahsedilmiştir. Bu fırkalar hakkında şu bilgiler verilmiştir: Şia: Hz. Ali’yi destekleyen zümre olarak başlayıp sonra şekil değiştirmiştir. Önceleri fikir olarak ilk halifeliğin Hz. Ali’nin hakkı olduğu hatta onun en faziletli halife olduğu fikri ile başladı. Ancak Hz. Talha ile Hz. Zübeyir in giriştiği “Cemel” muharebesi sırasında muntazam bir fırka haline geldi. ”Sıffin” savaşında genişleyip “Nehrivan” muharebesinden sonra büsbütün yayılıp bir fikir bütünlüğü haline geldi. Hz. Hüseyin hadisesi ise fikri şiddetlendirerek fırka (parti) haline dönüştü. Muaviye nin tutumu da Şiilik propagandasına sebep oldu. Şiilik ile birlikte gelişip yayılan bir takım hususi naza- www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org Kitap Tanıtımı 389 riyelerden de bahseden yazar, hilafet yerine geçen imamet hususuna deyinmiş ve imamet’in direk Hz. Peygamber ile tayin olduğunu savunmuştur. İmamlığın ancak :Hz. Ali’nin evlatlarının hakkı olduğundan da bahseder. Hatta Hz. Ali ile Nebi arasında nübüvvette n başka bir fark olmadığına da inandıkları eserde dikkat çekilmektedir. Hatta aşırı Şia kolu ise üç halifeyi tekfir eder, onları seçenleri kafirlikle suçlarlar. Şiiliğin en yumuşak zümresi Zeydiyye’den de bahsedilmiştir. Dört halife yi kabul ederler, Hz. Fatıma soyunun dışında olanlarında imamet hakkı olabileceğini de söylerler. Eserde Şia ile tabanda birbirine zıt olan Havaric’den de bahsedilmiştir. Abbasi yönetimine kadar güçlerini sürdüren Havaric fırkası Sıffin Muharebesinde, Hakem olayında Hz. Ali yi küfürle bile suçlamışlardır. Adil olmayan hükümetle savaşı farz saymışlar ve uzun zaman kan dökmek ve kargaşa çıkarmak yolunu tutmuşlardır. İlk iki halifeyi kabul ederler, Hz. Osman’ın uygulamaları yüzünden halifelik ten azledilmesi gerektiği olmaz sa katlinin uygun olduğunu savunurlar. Büyük günah işleyenleri kafir sayarlar. (tevbe etmedikçe). Kendilerinden başka insanları kafir sayarlar. Kureyş mensubu olmayanların da halife olabileceğini söylerler. İslam kanunları için sadece Kuran’ı kabul ederler, Hadis ve İcma-ı reddederler. Kitap ta haricilerin en büyük zümresi olan “EZERİKA” dan da bahsedilir. Ezelika, ya göre kendilerinden başka tüm Müslümanlar müşriktir, Kendilerinden başkasının Ezan ı ile namaz bile olmaz, kestikleri yenilmez, kendileri ile evlenilmez, malları ve kanları helaldir. Bunların en yumuşak kolu “İbaziye” dir. Müslümanlar la açıkça muharebe etmez, şehadetlerini kabul eder, kız alıp verirler. Onları mü-min saymazlar. Şia ve haricilerin dışında Mürcie fırkası ortaya çıkmıştır. Bu zümre Şia ve Harici’lerin tutumlarının dışında kalıp tarafsız olmayı tercih etmişlerdir. İman ve ameli ayrı ayrı değerlendirirler. Bütün günahlara tevbe kapısını açık görürler hatta kalpte iman olduktan sonra dilde küfüre müsaade eden, hatta iman olduktan sonra başka bir dinden miş gibi görünmenin caiz olduğunu söyleyen gruplar bile vardır. Bu fikirler neticesinde fısk u fucur zulüm ve haksızlık kapıları açıldı. Hükümeti tenkit doğru değildir, hükümetin zulmünden bahsedilmez, buda zulüm ve haksızlıkların yolunu açmıştır. Ortalığın karmaşık olduğu bir dönemde İslam alemin de dördüncü bir fırka meydana gelmiştir. Bunun adı da “İtiza” – Mutezilik – dir. Kurucusu Vasıl İbn-i Ata dır. ilk Basra da ortaya çıkmıştır. Mutezilerin görüşlerini yazar şöyle sıralamıştır: 390 Sacide Güldaş Hükümet kurmak farzdır. Fakat bazılarına göre imama her zaman ihtiyaç yoktur. İmam halk tarafından seçilmelidir, Kabilesi veya Acem – Arap olması fark etmez. Günahkar imamın arkasında namaz kılınmaz. Günahkar, küfür ile iman arasında bir yerdedir. Cemel ve Sıffin Savaşına iştirak eden iki gruptan biri mutlaka fasıktır. Bu hareketlerin bazısı günümüze kadar bile gelmiş, fakat toplu halde izah edilmemiş ancak, Ebu Hanife bu hususları tedvin etmiş ve toplu halde izah etmiştir. Kitapta imam Ebu Hanife’nin faaliyetlerinden detaylı bir şekilde bahsedilmiştir. Mevdudi, Ebu Hanife’nin iman tarifine de yer vermiş ve El-Vasiye isimli kitabından alıntılar yapmıştır. Mevdudi sahabelerden bahsederken onlar hakkında “bilerek hata yapmaz ve yanlış yola gitmezler” demiştir. “es-sahabetü küllühüm adul” sözünü tüm sahabeler hakkında varid olduğunu söylemiştir. Bu sözle tüm sahabiler hatasızdır demek olmadığı onların ufak tefek hatalarının beşer olmadığı hasebiyle yaptıklarını, hatasız ve günahsız olanların sadece peygamberler olduklarını vurgulamıştır. Sahabelerden günah işleyen birinin onun bütün davranışlarının hatalı, yada o kişinin güvenilir olmadığı anlamına gelmeyeceği vurgulanmaktadır. Beraberinde onların hatalı davranışlarına hatasız denemeyeceği belirtilmiş ama daha ileri gidilmeyeceği söylenmiştir. Kitabın son kısmında faydalanılan kaynak ve yazarlar tanıtılmıştır. Bu isimler; ibn-i Ebi’l Hadid, İbn-i Kuteybe, El-Mes-udi, İbn-i Sa’ad, İbn-i Cerir Et-Taberi, İbn-i Abdil-Birr, İbn-i Kesir, İbn-i’l-Esir. Bu eserin Asr-ı Saadet ve Şeyheyn devri ile ilgili tüm haberlerin bu kitaplarla bize ulaştığı bildirilir ve hadislerle tarih arasındaki farkların tahlili yapılmıştır Hz. Osman siyasetinin yanlış olduğu fakat niyetinin yanlış olmadığı belirtilmiş onun siyasetinde Sılayı Rahime fazlasıyla ehemmiyet verdiği gösterilmiştir. Mevdudi eseri kaleme alırken üzerinde durduğu hususları senet ve mehaz göstermeden bahsetmemiş, sadece Abdullah İbn-i Saad İbn-i Ebi Serah bahsinde senetleri gösterilmediği için konuyu açıklığa kavuşturup kitabın sonunda konuya yeniden değiştirilmiştir. Sonuç olarak Mevdudî’nin bu eseri, İslam siyasal tarihinde meydana gelen hadislerin kısa bir özetini vermesi bakımından değer taşıdğı gibi, İslam siyasal tarihinde meydana gelen hadiselerin ve bilhassa halifeliğin dönüşüm ve değişim süreçlerine farklı bir açıdan bakmaya vesile olduğu için de ayrı bir önemi haizdir. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org