ÇANAKKALE GEÇĠLMEZ 3 KASIM 1914 – 18 MART 1915 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı‟nda cereyan eden bir seri deniz savaĢlarıyla GELĠBOLU yarımadasında 25 NĠSAN 1915-8/9 OCAK 1916 tarihleri arasında yapılan kara savaĢları Türk tarihinin en Ģerefli sayfalarını dolduran birer zafer destanıdır. ÇANAKKALE‟nin deniz ve kara savaĢları; Türk Ulusal tarihinin 1800‟lü yıllarının hemen çoğunluğunda görülen yenilgilerden sonra askeri ve siyasal varlığını bir kez daha kanıtladığı savaĢlardır. Harp tarihine bakıldığında askeri zaferlerin daima taarruzi bir harekatın sonunda kazanıldığı görülür. Çanakkale savaĢları ise savunan orduların taarruz edenleri yenilgiye uğratmıĢ olduğu, hemen tek örnektir. ÇANAKKALE SAVUNMASI : Öz yurdunu korumak için Ģahlanan yaralı bir ulusun, sayı ve maddi açılardan üstünlüğü tartıĢılmaz olan düĢmanlarını yenerek, onları felce uğrattığı bir savaĢtır. Bu durumuyla dünya harp tarihlerine geçmiĢ ve Türk tarihine de altın harflerle yazılıp Türk‟ün kahramanlık ve Ģeref abidesi olmuĢtur. Bu zaferler, büyük Türk Ulusuna Atatürk gibi dahi bir lider hediye etmiĢtir. Mustafa Kemal‟in Anafartalarda parlayan yıldızını 18 MART‟ın Ģafağı aydınlatmıĢ, bu zafer, Türk‟e, öz benliğini ulusal kimliğini bulma yolunu göstermiĢ, Türk bağımsızlık savaĢının temelleri ÇANAKKALE‟nin sularında ve Conk Bayırı‟nda atılmıĢtır. 18 MART Çanakkale Zaferi, Anafartalar yangınının bir kıvılcımıdır. Mustafa Kemal Atatürk‟ün tarihe geçen ilk kahramanlığı 18 MART‟ın beĢiğinde doğmuĢ; bu Ģahsiyet, Sakaryalarda ĢahlanmıĢ, Dumlupınar‟da Türk‟ün kaderini değiĢtirmiĢ 9 EYLÜL 1922‟de Ulusumuzu dünya uluslararasındaki Ģerefli mevkiye yükseltecek son zaferi kazanmıĢtır. Bu olayların moral dayanağım kuĢkusuz ÇANAKKALE‟ler oluĢturmuĢtur. Çanakkale savaĢları ve kazanılan zaferler; Türk kurtuluĢ ve bağımsızlık savaĢına maya çalmıĢ; ulusal bilinci ve ulusal ruhu yeniden ateĢlemiĢ ve Türklük, tarihteki Ģanlı ve seçkin yerini böylece almıĢtır. Ġstiklal SavaĢımızın temelinde böylesine muhteĢem zaferler bulunmasaydı, 19 MAYIS 1919‟un ufkunda Mustafa Kemal PaĢa belki gene doğabilirdi ama ulus; onu Anafartalar Kahramanı, Ġstanbul‟a düĢmanın girmesini önleyen komutan olarak ÇANAKKALE‟den tanımasaydı acaba etrafında toplanıp kısa sürede kenetlenmesi o kadar kolay olabilir miydi. Bu bakımdan ÇANAKKALE; Türk ulusal tarihinin akıĢı içinde çok önemli bir yere sahip olmakla beraber, Birinci Dünya SavaĢı sonrasında yeniden biçimlenen Dünya ve bu dünyada ki siyasal rejim sistemlerinin yeniden Ģekillenmesi; siyasal sınırların yeniden çizilmesi ve dönemin üç büyük imparatorluğunun (Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Rus Çarlık Ġmparatorlukları) yıkılarak yeni yeni ulusal devletlerin tarih sahnesine çıkıĢı ile de bu zaferin yakın iliĢkisi vardır. ġunu da belirtmeliyim ki, bu zaferler Rus Çarlığı‟nın yıkılmasına neden olduğu için yukarıda sıraladığımız etkileri göstermiĢtir. Eğer Çanakkale‟de kazanılan Zaferler, Birinci Dünya SavaĢı‟nın diğer cephelerinde de devam etse idi ve Almanya ile birlikte ya da sadece Osmanlı imparatorluğu olarak savaĢtan galip çıksaydık, Dünya‟nın rengi, Ģekli ve siyasi sının, kuĢkusuz daha baĢka olurdu. Çanakkale SavaĢları; Balkan Harbi‟nin bütün Türk Ulusu‟nun ruhunda ve benliğinde açtığı derin yaranın ve utanç duygusunun kesin Ģekilde tedavisini sağlamıĢ, en önemlisi de yukarıda değindiğim gibi Atatürk‟ün Türk Ulusu ile birlikte bütün bir.cihan tarafından tanınmasını sağlamıĢtır. Atatürk‟ün, KurtuluĢ SavaĢımızdaki muzaffer kılıcının çeliğine su veren ÇANAKKALE SavaĢları olmuĢtur. ġurası da bir gerçektir ki Çanakkale‟de devam eden deniz ve Kara harekât ve savaĢlarını birbirinden ayırarak incelemek doğru olamaz. Bu her iki savaĢ bir biriyle iç içedir ve biri diğerinin tamamlayıcısıdır. Bu husus gözden uzak tutulmamalıdır. Rus Çarı II. Nikola‟nın 1815 tarihinde “Hasta Adam” ismini taktığı Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun müzminleĢen hastalığına daha 1906 yılında ilk isabetli tanıyı koyan Yzb. Mustafa Kemal, Ulusu‟nun asıl cevherini; 1915‟de Conk Bayırı‟nın, Anafartalar‟ın ve An Burnu‟nun kan ve can pazarında çok yakından tanımak fırsatını bulmuĢtur. M. Kemal, Ulusuyla kan deryası içerisindeki ÇANAKKALE‟de bu derece yakından tanıĢmamıĢ olmasaydı Birinci Dünya SavaĢı sonunda maddi ve moral gücünü hemen hemen tümden yitirmiĢ bir milletin baĢına geçip Ġstiklal SavaĢımızı zaferle noktalayacağına acaba kesin inanç duyabilir miydi? Bu nedenledir ki 18 MART‟ı izleyen Çanakkale‟deki kara savaĢlarında kazandığı zaferiyle Türk Ulusu‟nun 5000 yıllık tarih sahnesinden silinip gidemeyeceğini kendisi de Ģahsen idrak etmiĢ ve bunu bütün dünyaya Ġstiklal SavaĢı‟yla da kanıtlamıĢtır. Daha sonra ki yıllarda inandığı ve güvendiği ulusunun baĢ komutanı olarak Türklüğün yaĢam kudretini bir barıĢ çelengi olarak kılıcının ucunda Ege‟nin sularına bırakmaya muvaffak olmuĢtur. Bu tarihi nedenlerle 18 MART‟ı anlatırken: - Tarih bilen Yb. Mustafa Kemal, - Çarlığın yıkılıĢını hazırlayan Alb. Mustafa Kemal, - Tarih yapan Mustafa Kemal, - Tarih yazan MareĢal Mustafa Kemal, - ÇağdaĢ Türkiye Cumhuriyeti Devleti‟nin kurucusu Atatürk‟ten söz etmezsek, genel tarih içerisinde 18 MART ve Çanakkale Zaferlerinin; Bir ulusun, sadece kahramanlık hikayesinden öte hiç bir önemi kalmayacaktır. 18 MART Zaferi, düĢman donanmalarının 1915 yılı baĢlarında Ġstanbul‟a girmelerini ye Ġmparatorluğun daha o yıl içinde çökertilmesini önleyen çok büyük ve tarihi bir zaferin ilk raundu olmuĢtur. ÇANAKKALE‟nin kara savaĢlarında kazanılan zafer ise Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun 30 EKĠM 1918 MONDROS ateĢkesine kadar ayakta kalmasını sağlayan ve Birinci Dünya SavaĢı‟nın en az iki yıl daha uzamasına neden olarak dünya tarihini etkileyen Ġkinci raundunu teĢkil etmiĢtir. Eğer ÇANAKKALE‟deki zaferler kazanılmasaydı, Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun baĢkenti Ġstanbul, Birinci Dünya SavaĢı‟nın hemen birinci yılı sonunda ĠTĠLAF Devletlerince iĢgal edilmiĢ, böylece Rus Çarlığı, müttefiklerinin yardımlarına en kısa yoldan kavuĢmuĢ olacak ve Almanya‟nın yenilgisi daha da çabuklaĢarak Rusya‟da 1917 BOLġEVĠK ihtilali muhtemelen gerçekleĢmeyecekti. 18 MART‟ın ve onu izleyen ÇANAKKALE kara savaĢlarının zaferleri, ulusal tarihimizi ve dünya tarihini etkileyen önemi ve rolü bu noktalarda toplanmaktadır. Bu savaĢları yürüten bütün Türk Komutanları kahraman erleriyle omuz omuza çarpıĢırken, hiç kuĢkusuz Murad-ı Hüdavendigârları, Hacı îl Beyleri, Lala ġahin ve TimurtaĢ PaĢaları ve Evranos Beylerin ruhlarını kendi yanı baĢlarında duyarak savaĢmıĢlardır. SavaĢırken tarihini düĢünen, tarihini düĢünürken savaĢan Türk Ordusu ve onun seçkin komutanları; ÇANAKKALE Boğazı‟nı kırık bir salla geçip Türk Sancağını ilk kez bu topraklara 1356 yılında diken Gazi Süleyman PaĢa‟nın ilk ayak bastığı NAMAZTEPE‟den kendilerini seyrettiğini görür gibi duyarlardı. Bir tek güne sığdırıldığı halde yüzyıllara hükmeden zaferlere ancak Türk Harp tarihlerinde rastlanabilir. ĠĢte 18 MART Zaferi de yüzlerce yıldan beri Türk tarihinde gördüğümüz, MALAZGĠRT, OTLUKBELĠ, NĠĞBOLU, MOHAÇ, KO-SOVA-RĠDANĠYE, ÇALDIRAN, PREVEZE ve nihayet DUMLUPINAR gibi meydan savaĢlarında kazınılan Türk zaferlerinden birisidir ve bu zaferin kazanılması 20. Yüzyılın tüm siyasal olaylarına yön vermiĢtir. 18 MART ÖNCESĠ DÜNYA OLAYLARI 1914 yılında SARAYBOSNA‟da çakan bir kıvılcım, kısa sürede bütün dünyayı kan ve ateĢe boğmuĢ, çıkarları ve yararlan birbirine zıt düĢen Avrupa Devletleri iki bloka ayrılmıĢ, bir yanda ĠNGĠLTERE ve FRANSA ile ona katılanlara “ĠTĠLAF DEVLETLERĠ” denilmiĢ, diğer yanda bir araya gelen ALMANYA ve AVUSTURYA ve OSMANLI DEVLETLERĠNDEN oluĢan gruba da “ĠTTĠFAK DEVLETLERĠ” ismi verilmiĢ ve bu iki tarafa, savaĢın geliĢmesine paralel olarak daha bir çok devletler katılmak suretiyle baĢlayan savaĢ, dünyanın dört bucağına yayılmıĢ, bu nedenle de savaĢın ismine “Birinci Dünya Harbi” denilmiĢtir‟. Birbirlerinin gırtlağına sarılan bu iki tarafın bütün olarak ve yetenekleriyle giriĢtikleri çatıĢmalara din, dil, renk ve milliyetleri birbirine uymayan milyonlarca insan da katılmıĢ ve bu iki büyük blokun baĢını çekenlerin çıkarları uğruna dört yıl süre ile kıyasıya çarpıĢmıĢlardır. Bu büyük savaĢta toplam 658 adet tümen savaĢ alanlarına sürülmüĢ, 65 Milyon kiĢi silah altına alınmıĢtır. Toplam zayiat yaklaĢık 9-10 milyona varmıĢ, milyonlarca halk göçebe durumuna düĢürülmüĢtür. Osmanlı Devleti’nin Durumu: Birinci Dünya SavaĢı baĢladığı zaman Osmanlı Hükümeti ard ardına girdiği, her birinde zararla, toprak kaybı ve yenilgilerle çıktığı savaĢların yorgunluğunu henüz gidermek ve ordusunu yeniden organize etmekle meĢguldü. Bu iĢ için de Almanya‟dan bir askeri yardım heyeti çağrılmıĢ, SavaĢa katılmak istemeyen Osmanlı Hükümeti tarafsız kalmaya karar vermiĢti. Ne var ki, Ġstanbul‟daki Alman Sefareti ile Alman Askeri Misyonu, Türkleri kendi saflarında savaĢa sokmak için var güçleriyle çalıĢıyorlardı. ĠTĠLAF Devletleri ise müttefikleri olan Ruslarla karĢılıklı yardımlaĢabilmek, ve Rusya‟nın ihtiyaç duyduğu lojistik desteği onlara ulaĢtırabilmek için Türk Boğazlarına gereksinim duyuyorlardı. Bunun için de ÇANAKKALE ve ĠSTANBUL Boğazlarının kendi kontrollerinde bulunması gerekmekte idi. KuĢkusuz bunun en uygun çözümü Osmanlıları kendi ittifaklarına almaktı. Ama daha önce Avrupa devletleri arasında yapılan çeĢitli konferanslar ve kongrelerle Ġstanbul Boğazı‟nın Rus Çarlığına bırakılması konusunda sözler verilmiĢti. Ayrıca Çar II. NĠKOLA‟nın isimlendirdiği “BOĞAZIN HASTA ADAMI” ölmek üzereydi ve Düveli Muazzama (Büyük Devletler) Osmanlı mirasını paylaĢmaya kararlıydılar. Bunun için de daha 1815 Viyana Kongresinde “ġark Meselesi” ortaya atılmıĢtır. Bu mesele, Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun paylaĢılarak Avrupa‟dan, Balkanlar‟dan atılıp Anadolu‟ya tıkılması ve ilk fırsatta da buradan sürülüp atılmasını öngören politikanın kısa adı idi. Bu nedenle ġark Meselesi Osmanlı‟yı kendi ittifaklarının dıĢında tutmalarını gerekli kılıyordu. Osmanlı yöneticileri, Rus Çar‟ı Deli Petro‟nun 1725 yılındaki meĢhur vasiyetnamesiyle ortaya koyduğu “Sıcak Denizlere Ġnme Siyasetini” yakından biliyorlardı. O dönemde Ruslar henüz Baltık Denizi‟ne, Azak ve Karadeniz‟e bile çok uzak iken ortaya attıkları bu siyaset sonrasında hızlanan Türk-Rus SavaĢlarıyla uğradıkları zararları gözde tutan Osmanlılar, ĠTĠLAF Devletlerinin ya da Rusların kendilerine saldırma ihtimalini oldukça yüksek görüyorlardı: Bu kuĢkular ve bu nedenlerle Osmanlı Hükümeti, 2 AĞUSTOS 1914 günü silahlı tarafsızlık halinde bulunmak üzere SEFERBERLĠK ĠLAN ETMĠġTĠR. ALMANYA 5 AĞUSTOS günü savaĢa katılmıĢ bulunuyordu. Dünyanın yoksul ülkeleri, Batı Avrupa Devletleri ile Rusya tarafından geçen yüzyılda sömürgeleĢtirilirken Almanya bu yağmadan pay alamamıĢtır. Bu nedenle 1900‟lü yılların baĢından beri ALMANYA kıpırdanıp durmaktaydı. Bu kıpırdanıĢ sırasında dirsekleri, bir yandan Rusya‟ya diğer yandan da FRANSA ve ĠNGĠLTERE‟nin böğrüne batıyordu. Yeni hayat sahalarına kavuĢması için bu devletlerle savaĢmaktan baĢka çaresi yoktu o da öyle yaptı ve savaĢın kızgın kazanının altına benzin dökerek içine atladı. Bu sırada Osmanlılar tarafında bazı olaylar cereyan etmeye baĢlamıĢtır. Birinci Dünya SavaĢı‟ndan önce Osmanlı Hükümeti‟nin Ġngiltere‟ye sipariĢ ettiği ve yapımları bitmek üzere olan iki savaĢ gemisine “REġADĠYE ve SULTAN OSMAN” ĠNGĠLTERE kendi yasaları uyarınca el koymuĢ gemileri veya paralarını savaĢ sonrasında verebileceğini Osmanlılara bildirmiĢti. Bu sırada 10 Ağustos 1914 günü sabahının saat 07.00‟de her halleri ile helecanlı ve telaĢlı oldukları gözlenen iki Alman Kruvazörü (GOBEN ve BRES-LAU) Akdeniz‟de rastladıkları düĢman donanmasının takibinden kaçarak gözleri arkada olduğu halde tam yolla kara sularımıza girmiĢ, ÇANAKKALE Boğazı‟nın Ege‟ye açılan kapısını sabırsızlıkla çalmaya baĢlamıĢlardır. Sığınma talep ediyorlardı. Bu iki geminin ÇANAKKALE Boğazı‟nda beklemekte olduklarını Ġstanbul‟daki bir Alman subayından öğrenen ve o zamanın tam bir diktatörü sayılan Enver PaĢa kabine arkadaĢlarına bile danıĢmaya gerek görmeden kısaca “BIRAKIN GĠRSĠNLER” demiĢ. Türk‟ün civanmertliğine sığınan bu iki Tanrı misafiri mülteciye bu Ģekilde müsaade edilmiĢ ve içeriye alınmıĢlardır. Bu iki gemi; hem itilâf devletlerinden gelecek tepkiyi durdurmak, hem de REġADĠYE ve SULTAN OSMAN zırhlılarının yerine konulmak üzere hemen ALMANYA‟dan satın alınıp, gönderlerine Türk Bayrağı çekilmiĢ ve bordalarına da Yavuz ve Midilli isimleri yazılarak Türk Donanması‟na katılmıĢtı. Ancak bu iki geminin boğazdan içeri giriĢlerinden hemen dört saat sonra Çanakkale Boğazı‟nın ağzına yanaĢan Ġngiliz zırhlıları, Alman kruvazörlerinin içeri alınıp alınmadıklarını sormaya baĢlamıĢlardır. Ne var ki, kendisine sığınanı kendinden bir parçaymıĢ gibi kabullenen Türk‟ün onlara memnun olacakları bir cevap vermesi olanaksızdı. Ġngilizler çaresiz BOZCAADA açıklarına çekilerek Boğaz‟ı gözetlemeye koyulmuĢlardır. Ġngiltere‟nin gasp ettiği iki zırhlımıza karĢılık Tanrı misafiri iki Alman kruvazörünün geliĢi Türk Halkı tarafından sevinçle karĢılanmıĢtır. Yalnız, Hükümet bir hata yapmıĢ bunların ismini değiĢtirmekle beraber, personelini olduğu gibi yerlerinde bırakmıĢ, sadece kıyafetleri değiĢtirilip mürettebatın baĢına fes giydirmekle de yetinilmeyerek Filonun Komutanı Amiral ġOSON bütün Türk Donanması‟nın da baĢına getirilmiĢtir. ĠNGĠLTERE, kılıfına uydurulan bu satın alma iĢlemlerini tanımadığını bildirerek, ÇANAKKALE Boğazı‟nı abluka altına almıĢtır. Buna karĢılık Osmanlı Hükümeti de Ġtilaf Devletlerinin bütün savaĢ ve ticaret gemilerine Boğazlan kapatmıĢtır. Böylece savaĢın kanlı eli Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun kapısındaki tokmağa yapıĢmıĢ ve ağır ağır çalmaya baĢlamıĢtı. ALMAN Amirali SASON, hükümeti zorluyor. Karadeniz‟e çıkıp donanmaya tatbikat yaptırmak için ısrarla izin istiyordu. Bunda haksız da sayılmazdı. Çünkü Alman askeri heyeti Osmanlı Ordusu‟nun teĢkilatlanmasına ve eğitilmesine resmen memur edilmiĢti. Diğer yandan da AĞUSTOS içinde Almanlar Osmanlı Hükümeti ile gizli bir ittifak anlaĢması yapmıĢ olmasına rağmen Osmanlı Hükümeti yine de savaĢa fiilen girmeye hiç de niyetli değildi. Almanya, iki cephede vuruĢmaya mecbur olduğu bu savaĢta ĠNGĠLĠZ, FRANSIZ ve RUS cephelerindeki kuvvetlerine düĢman baskısını azaltmak amacıyla bunları Osmanlı cephelerine nasıl kaydırabileceğinin hesaplarını yapmaktaydı. Osmanlılara Kafkaslar‟da, Balkanlar‟da ve Ortadoğu‟da yeni yeni cepheler açtırabilirse, Almanya, düĢmanlarım Türklerin üstüne saldırtarak onların baskılarını hafifletebilirdi. Alman Sefareti ile Türk Ordusundaki bütün Alman komutanlarının da çabalan bu idi.. Amiral SASON 27 Ekim 1914 günü sadece Enver PaĢa‟nın bilgisi içinde, hükümetin izni dıĢında donanmayı Karadeniz‟e çıkardı. BaĢta Odesa olmak üzere bir kısım Rus limanlarını bombardıman edip birkaç Rus gemisini de batırdı. Bu olay üzerine zaten bahane bekleyen Ruslar hiçbir görüĢmeye yanaĢmaksızın 1 KASIM 1914 günü Osmanlı Devleti‟ne savaĢ ilan ederek orduları ile Doğu Anadolu‟da Türk sınırlarını aĢtılar. SavaĢtığımız Cepheler: Birinci Dünya SavaĢı‟na bu Ģekilde katılan Osmanlı Devleti, kendi ülkesinin 6 ayrı cephesinde (KAFKAS, IRAK, SURĠYE, MISIR, HĠCAZ, ÇANAKKALE cephelerinde) hemen hemen aynı zamanda çarpıĢmıĢ, ayrıca sınırları dıĢında da Avusturya‟nın GALĠÇYA‟sında ve Balkanların MAKEDONYA cephesinde olmak üzere iki ayrı cephede üç Türk kolordusu ile devletimize hiç bir yararı olmayan ancak Almanların yararına olan savaĢlar yaptık. Osmanlı Devleti, Türk Ulusu‟nun ve onun kahraman askerinin kanını, devletine hiç bir yarar sağlamayan bu sekiz cephede sular gibi akıtmıĢtır. Bu ümitsiz savaĢın nasıl bir sonuca varacağını Osmanlı Ordusunda ilk gören kiĢi Mustafa Kemal olmuĢtur. GörüĢlerini BaĢkomutan Vekili Enver PaĢa‟ya çeĢitli kez sözlü ve yazılı raporlarıyla bildirmiĢ olmasına rağmen; Hırsı, aklına hakim olan Enver PaĢa doğruları kavrayamamıĢ ve kendisine önerilen düĢüncelere itibar göstermeyerek sonuçta Ġmparatorluğun batmasına sebep olmuĢtur. Belki de sırf bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Devleti‟nin kuruluĢuna imkan yarattığı için Enver PaĢa‟yı hayırla yad etmek gerekir. 1912‟de Balkanlar‟daki eyaletlerimizin çapulcu komitacıları karĢısında becerisizlik Ģaheserleri yaratarak, ağır yenilgiye uğrayan Osmanlı Ordusu, Birinci Dünya SavaĢı‟nda dostunu, düĢmanını ĢaĢkınlığa uğratacak derecede kahramanca baĢarılı savaĢlar vermiĢ, ve orduları hemen hiçbir cephede kesin yenilgiye uğramadıkları halde müttefiklerimizin yenilmesiyle birlikte MONDROS AteĢkesi‟ni kabule mecbur kalınmıĢtır. Doğuda Rus taarruzunun baĢlamasıyla savaĢa giren Osmanlı PadiĢahı 16 KASIM 1914 günü “Cihad-ı mukaddes” ilan etmiĢ ise de Osmanlı‟nın siyasi sınırları içerisinde ve dıĢarısındaki Müslüman ülke ve halklarından destek görülemediği gibi savaĢın daha ileri aĢamalarında da düĢmanlarımızın saflarında yer alarak; baĢında Ġslam‟ın halifesi olan (Halife-i Rey-u Zemin ve Zillullah-ı Fil âlem) yani yeryüzünde Peygamberin halifesi ve Allah‟ın gölgesi denilen Osmanlı Devleti‟ne karĢı isyan edip savaĢmıĢlardır. Asıl konumuz olan 18 Mart ÇANAKKALE SavaĢı‟ndan önceki olayların çok kısa bir özetini böylece yaptıktan sonra BOZCAADA açıklarında beklemekte olan Ġngiliz ve daha sonra onlara katılan Fransız gemilerinin giriĢeceği Boğaz SavaĢı‟na geçebiliriz. 18 MART ÇANAKKALE SAVAġINI’NAÇILIġ NEDENLERĠ: Birinci Dünya SavaĢı baĢladığında ALMANYA, Orta Avrupa‟daki pozisyonuyla Ġtilaf Devletlerine dahil olan Rusya ile Ġngiltere ve Fransa‟nın direkt irtibatını kesmiĢ bulunuyordu. SavaĢın baĢarısı, Ġtilaf cephelerinin birbirleriyle etkin bir Ģekilde yardımlaĢmasına bağlı idi. Ġtilaf devletlerinin savaĢı kısa sürede bitirebilmesi, Rusya‟nın da güçlü bir Ģekilde Doğu Avrupa Cephesi‟nde Almanlara karĢı savaĢmasıyla mümkündür. Ancak batının yardımı olmaksızın Rusya bu gücü gösterememekte idi. Bu durumda Rusya‟daki ham maddelerin batıya ve batının mamul maddelerinin Rusya‟ya ulaĢtırması için çareler aranmalıydı. Bunun için dört yol vardı. 1 – Baltık Denizi Yolu, Almanların kontrolü altındadır. 2 – Avrupa üzerinden Rusya‟ya ulaĢmak. Almanlar bu cepheyi tamamen kapatmaktaydı. 3 – Kuzey Kutup deniz yolu. Kuzey denizi yılın 9-10 ayında buzlarla kaplıdır. Geçit vermez. 4 – Londra‟yı, Odesa‟ya bağlayan en yumuĢak yol, ÇANAKKALE ve ĠSTANBUL Boğazlan yolu görünmekteydi. O halde boğazları zorlayarak açmak, RUSYA‟ya yardımları ulaĢtırmak için tercih edilmeliydi. Bu cephenin açılmasına neden olan diğer hususları Ģöylece sıralamak mümkündür. - Türkiye‟nin SÜVEYġ Kanalı ve dolayısla Hint Denizi yolu üzerindeki baskılarına son vermek. - SavaĢa katılmakta tereddüt gösteren BULGARĠSTAN‟I, ALMANYA‟ya kaptırmadan Ġtilaf Devletlerinin yanında savaĢa sokmak. - ĠSTANBUL‟U zapt ederek Müslüman dünyasını etki altına almak ve Halife‟nin ilan ettiği Cihad-ı Mukaddes‟i tesirsiz kılarak Ġslam dayanıĢmasını çökertmek. - Almanların 1915 baharında yapacağını hesapladıkları Büyük Taarruz için, bu devletin dikkatini ÇANAKKALE‟ye çekerek Avrupa cephesinden buraya kuvvet kaydırmalarını sağlamak. - Aralık-1914‟te Türk Ordularının giriĢtiği SarıkamıĢ harekatından, telaĢa kapılan Rus Çan Grandük NĠKOLA,. Ġngiltere‟ye baĢvurarak Ġtilaf Devletlerinin hemen Türkiye‟ye karĢı karadan veya denizden bir cephe açmalarını istemiĢtir. ĠĢte bu gibi düĢünceler çerçevesinde Ġngiliz Harp Kabinesi, CHURCHĠL‟in baskısıyla Çanakkale Cephesi‟nin açılmasına karar verdi. Bu karar üzerine MONDROS‟ta bulunan Ġngiltere‟nin Akdeniz donanmasının BaĢ Komutanı Amiral CARDEN‟in düĢünceleri soruldu. CARDEN : “Bir ay içerisinde Marmara Denizi‟ne çıkılabileceğini belirterek bu maksatla hazırladığı dört aĢamalı plânını 15 OCAK 1915‟te LONDRA‟ya gönderdi. “Harp Kabinesi, ġubat‟ta ÇANAKKALE Boğazı‟nın denizden zorlanarak geçilmesine karar verdi ve bu husus Amiral CARDEN‟e bildirildi. Bu karardan Fransızlar da memnun kalmıĢlardı. ĠSTANBUL‟U tek baĢına Ġngilizlerin ele geçirmesini istemiyorlardı. Bu nedenle kendilerinin de bir filo ile bu harekata katılacaklarını bildirdiler. Ruslar ise bu yeni cephenin Çanakkale Boğazı‟ndan açılmasına hiç memnun olmadılar. Çünkü Ġngiliz ve Fransızların Rusya‟dan önce Ġstanbul‟a girmeleri, Çarlığın bütün Ortadoğu politikalarına ve sıcak denizlere inme siyasetlerine ters düĢmekteydi. Ruslar bu maksatla Karadeniz kıyılarında hemen bir kuvvet teĢkil ederek Ġstanbul Boğazı‟na çıkma hazırlığına girmiĢlerdir. Sonuç olarak Almanların teĢvikleriyle Osmanlı Orduları 2 ġubat 1915 tarihinde Sina‟yı geçerek SüveyĢ Kanalı‟na taarruza geçti. Almanların amacı Ġngiliz kuvvetlerinin Mısır cephesine bağlı kalarak Avrupa‟ya nakledilmesini önlemekti. Yapılan bu Kanal Seferi Osmanlılar için hezimetle sonuçlanmıĢtır. Ġngilizler, bu cephede ferahlayınca Çanakkale‟de kullanılmak üzere buradan bir Kolordu kuvvetlerini tasarruf edebilme imkanına kavuĢmuĢlardır. Görülüyor ki Almanların telkiniyle Rusları KAFKASYA‟da, Ġngilizleri MISIR‟da tutmak maksadını güden, SARIKAMIġ ve KANAL harekâtı baĢarısızlığa uğradığı için düĢmanlarımız hem Almanya Cephesi‟ne ve hem de Türkiye‟nin can evine yönelen (Çanakkale Boğazı‟na) yeni yeni kuvvetler sevk etmeye imkân bulmuĢtur. Bu olayların ardından ÇANAKKALE SavaĢlarının Ġtilaf Devletlerince kaybedilmesi sonucunda Rusya‟ya yardım yolunun açılamaması, Ġtilaf Devletlerinin Rusya‟ya yardımlarını ve takviyelerini mümkün kılmamıĢ ve yokluk içinde kalan Rusya‟da BolĢevik Ġhtilali çıkmıĢ, Dünya‟nın ilk kez Komünist Rejimiyle tanıĢmasına sebep olunmuĢtur. (1917 senesinde Rus Ġhtilali sonunda Çarlık; Brest-litovks AndlaĢmasıyla EKĠM ayında savaĢtan çekilmiĢtir.) Çanakkale Boğazı‟ndaki deniz harekâtını baĢarıya ulaĢtıramayan Ġngiltere ve Fransa, Mısır‟da oluĢturmaya baĢladıkları Anzak (Avusturalya-Yeni Zelanda) kolordusunu takviye ederek (Birer Ġngiliz ve Fransız Tümeni ile) 64 bin kiĢilik bir kuvvet meydana getirdiler. Kararlan; Deniz kuvvetlerinin desteğinde karadan taarruzla Gelibolu üzerinden Ġstanbul‟a ulaĢmaktı. ÇANAKKALE BOĞAZI’NIN COĞRAFĠK MEVKÜ: (KROKĠ-1’e bak) Çanakkale Boğazı; KARADENĠZ‟Ġ, ĠSTANBUL BOĞAZI ile MARMARA üzerinden EGE‟ye ve oradan da açık denizlere bağlayan Türk boğazlarından biri olup Lapseki-Kumkale arasındaki uzunluğu 52 km. dir. En geniĢ yeri Erenköy Körfezi‟nde 7.5 km. ve en dar yeri ÇANAKKALE-KĠLĠTBAHĠR arasında 1200 mt.dir. Çanakkale Boğazı, tarih boyunca Venedikliler, Ġranlılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçukluların iĢgallerinde kalmıĢ ve nihayet 1356‟da Osmanlılar, Gazi Süleyman PaĢa Komutasındaki “Ġlk Osmanlı akıncı müfrezesiyle” Gelibolu‟nun kuzeyindeki NAMAZGAH tepeye baskın tarzında çıkarak Türk Sancağı‟nı Avrupa kıtasının bu kenarına dikmiĢler ve bu tarihten sonra Osmanlıların Balkan fütuhatları baĢlamıĢ ve Boğaz günümüze kadar kesintisiz olarak Türk egemenliğinde kalmıĢtır. ÇANAKKALE BOĞAZI’NIN STRATEJĠK VE JEOPOLĠTĠK ÖNEMĠ: ÇANAKKALE ve ĠSTANBUL BOĞAZLARI kuĢkusuz tek baĢlarına büe büyük birer Jeopolitik ve Stratejik önem taĢırlar. Ama her iki boğazın tek bir devletin egemenliğinde bulunmasıyla bu önemleri katbekat artarak olağan üstü bir durum kazanır. Bu değerleri ve önemi özetlemek mümkündür. 1 – Karadeniz‟e kıyısı olan devletler ile Akdeniz‟in kıyı devletleri arasındaki her türlü iliĢkiler (ticari, siyasi, ulaĢım, vb.) konularla ilgili faaliyetler için bu her iki boğaz, hayati önem taĢımaktadır. Özellikle bir savaĢ halinde bu boğazları elinde bulunduran Türkiye, bu her iki denizin kıyısında yaĢayan devletlerin yukarıda sıraladığımız karĢılıklı münasebetlerinde kesinlikle söz sahibi durumundadır. 2 – Türk Boğazları, Karadeniz‟i Akdeniz‟e ve dolayısıyla Atlantik Okyanusu‟na bağlayan deniz ulaĢımının en önemli iki kilidini oluĢturur. 3 – Bu Boğazları elinde bulunduran devlet, Karadeniz kıyı devletlerinden Rusya‟nın, Ukrayna‟nın Bulgaristan‟ın, Romanya‟nın, Gürcistan‟ın Karadeniz‟de bulunan donanmalarını Dünya denizlerinden tecrit eder ve bu ülkelerin Akdeniz‟de gösterecekleri bütün etkileri ve faaliyetleri engeller. 4 – Türk Boğazlarının günümüzde Batı Bloku (NATO) savunma manzumesi içinde kalması Kafkaslar ve Balkan Devletleri ile Rusya ve Ukrayna‟nın sıcak denizlerle irtibatını keser böylece Baü Bloku Devletlerinin Akdeniz Harekât alanına ayıracakları deniz kuvvetlerinde tasarruflar sağlar. 5 – Boğazlara egemen olan devlet Ortadoğu petrol alanlarını ve Hint Okyanusunu SüveyĢ yoluyla Akdeniz‟e ve Avrupa‟ya bağlayan en ekonomik deniz yolunu kuzeyden (Karadeniz Devletlerinden) gelecek deniz tehditlerine karĢı korur. 6- Balkanlardan, Anadolu‟ya yönelecek askeri bir harekatta Trakya‟yla Anadolu arasında etkin bir savunma hattı oluĢturur. 7 – Boğazlardan her hangi birini kaybeden Türkiye‟nin genel savunma gücü sarsıntıya uğrar. Ġstanbul gibi her yönden çok önemli ve değerli bir Ģehir ile birlikte Kocaeli ve Gelibolu Yarımadaları tehlikeye düĢer. 8 – Türkiye‟nin savunmasıyla Batı Bloku‟nun savunması, stratejik anlamda ve alanda bir bakıma Boğazlardan geçen deniz yolunun kontrolü ile mümkündür. Türkiye ve Batı (NATO) Bloku, Boğazları savunamadığı takdirde hasım devletlerin Karadeniz Donanması, Akdeniz‟e inerek bu denize kıyısı olan bütün devletlerin, Ortadoğu ülkeleri ile Kuzey Afrika devletlerini etkisi altına alabilir. Aksi durumda da hasım Karadeniz devletleri bu imkandan yoksun kalır. 18 MARTTAN ÖNCE ÇANAKKALE BOĞAZI’NDA TÜRK SAVUNMA DÜZENĠ: Birinci Dünya SavaĢı daha baĢlamadan önce HAZĠRAN-1914‟de bir Alman tahkim heyeti tarafından boğazdaki topçu bataryaları ve tabyalar incelenmiĢ ve mevcut 32 batarya 22‟ye indirilmiĢ, ayrıca topların çaplarına ve menzillerine göre dağılımı ve mevzilendirilmeleri yeniden düzenlenmiĢ, savunmanın kuvvet çoğunluğu Boğaz‟ın içine ve orta bölgelerine alınmıĢtır. Bu sırada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Alb. Cevat Bey ve Kurmay BaĢkanı‟da K. Yrb. Selahattin ADĠL Bey‟dir. Boğazlar Komutanlığına da Alman Amirali UZEDUM atanmıĢtır. Bölgede Almanların 26 Subayı ile 432 Eratı vardır. Bunlardan bir kısmı Çanakkale‟ye gelmiĢ ve Hamidiye Tabyası‟nda görevlendirilmiĢtir. Alman Korvet Kaptanı VOSÎTO komutasında bir kara topçuluk kursu açılmıĢ, eksiklikler tamamlanmıĢ, Alman torpido kaptanının idaresindeki Alman mayın ekibi de Türk mayıncılarına yardımcı olmuĢlardır. Eğer bu boğaz seri ateĢli ve uzun menzilli ağır topçu ve bol mayın ve deniz altı ağlarıyla daha da pekiĢtirilebilseydi bu savunma gücü kuĢkusuz çok daha artırılabilecekti. Ancak elde mevcut olanlarla yetinilmek zorunda kalınmıĢtır. Boğaz savunmasını güçlendirmek amacıyla, Mesudiye Zırhlısı‟ndan sökülen ağır toplar, Anadolu kıyısında ki “Mesudiye Tabyası‟na” konulmuĢtur. Zırhlı ise KEPEZ ile ÇANAKKALE arasında ki SARISIĞLI mevkiine demirletilmiĢ ve mayın tarlaları ile belirli bir bölgeyi koruyacak Ģekilde “Set Bataryası” olarak kullanılmak üzere KEPEZ ile Dardanos Bataryalarına yardımla görevlendirilmiĢtir. Ancak bu zırhlı, savaĢın ilk anlarında torpillenmiĢ, su bölmeleri de olmadığından yana yatarak batmıĢtır. Boğaz‟da yerleĢtirilen topların bir kısmı da Edirne Müstahkem Mevkii‟nden getirilmiĢtir. Mayınlama için, Trabzon kıyısındaki Ruslardan kalma mayınlar ve Ġzmir sularındaki Fransız ve Balkan SavaĢı‟ndan kalma Türk mayınlarından yararlanılmıĢtır. Tabyalar, çevreleri taĢ ve topraktan yapılmıĢ, cephanelikler ve erat sığınaklarının bir kısmı toprak altına alınmıĢtır. Bölgedeki bütün toplar çoğunlukla kısa menzilli ve ağır ateĢli toplar idi. Çanakkale SavaĢı‟nın savunma tertibatı, Boğaz‟ın savunması, 3 bölüm halinde derinliğe doğru Ģu Ģekilde düzenlenmiĢ idi. (Kroki-2‟ye bak) 1 – DıĢ Savunma Bölgesi: Boğaz‟ın Ege tarafındaki giriĢ yerinde 4 tabyadan oluĢmaktaydı. Bunlar: ORHANĠYE-KUMKALE-SETTÜLBAHĠR ve ERTUĞRUL tabyalarından ibaret idi. Buradaki topların sadece 4 adedi büyük gemilere ateĢ edecek çap ve menzile sahip olup, seri ateĢli idiler. Bu tabyaların görevi düĢman donanmasını Boğaz‟a girmeden önce zayiata uğratmak ve derinlikteki tabyaları ileriden korumaktı. 2 – Orta Savunma Bölgesi: Boğaz‟ın içinde KARANLIK LĠMAN‟dan (Erenköy önlerinden) Kepez‟e kadar olan kısımda önceleri Kepez ve Dardanos‟tan baĢka tabya yok iken, daha sonra 7 tabya ile takviye edildi. Bunlar: - Anadolu kıyısında : KEPEZ, DARDANOS, MESUDĠYE ve CEVAT PAġA tabyaları. - Rumeli kıyısında: TANKER, BAYKUġ, KUMBURNU tabyaları. Bu her iki kıyı tabyalarında ağır toplar mevzilendirilmiĢti. 3 – Ġç Savunma Bölgesi: Bu bölgede 9 tabya vardı. - Anadolu kıyısında : NARA, MECĠDĠYE, ÇĠMENLĠK, ANADOLU HAMĠDEYESÎtabyaları. - Rumeli kıyısında: YILDIZ, DEĞERMENDERE, NAMAZGAH, RUMELĠ HAMÎDÎYESÎ ve MECĠDĠYE tabyaları. Bu tabyalarda toplam 59 ağır top vardı. Bunların ancak 8‟i büyük çapta ve seri ateĢliydi. Boğaz‟ın en çok tahkim edilen ve mayınlarla pekiĢtirilen bölgesi burasıdır. Çünkü burası aynı zamanda boğazın daralar yöresidir. Bu bölgede savunma çökertilirse Ġstanbul yolu tamamen açılmıĢ olacaktır. Yukarıda sıraladığımız her üç savunma bölgesinde Oniki‟si seri ateĢli, toplam 109 adet orta ve ağır top vardı. Ayrıca 48 adet hafif ve orta top daha vardı ki bu toplardan 63 adedi savaĢa giriĢimizden sonra Almanya‟dan getirilmiĢti. Diğerleri boğaz tahkimatında mevcut idi. Boğaz‟daki topların tüm mevcudu 170 adedi bulunuyordu. Bunların ancak 8 tanesinin menzili 15 km. ye ulaĢmaktaydı. Diğerlerinin menzilleri 7-10 km. arasında değiĢmekteydi. Savunma hazırlıkları sırasında mayın hatları takviye edilmiĢ toplam 407 mayın kullanılmıĢ, bunlarla 10 mayın kuĢağı yapılabilmiĢti. 8 adet ıĢıldak bu mayın kuĢaklarının aydınlatılmasına görevlendirilmiĢti. 7.5‟luk bir kısım ALMAN Krup topu uçaksavar olarak hava taarruzlarına karĢı mevzilendirilmiĢti. Alman topçu uzmanları topların çoğunu Boğaz giriĢinde mevzilendirmeyi düĢünüyorlardı. Oysa ki, düĢman donanması uzun menzilli toplarıyla kıyıdaki bu toplarımızın menzili dıĢında kalarak mevzilerimizi rahat rahat dövebilecekti. Nitekim öyle de oldu. Türk komutanları topçularımızın çoğunu orta ve iç savunma bölgelerine yerleĢtirerek, Boğaz‟ın daha etkili ..olarak savunulmasını sağlamıĢlardır. Harekât baĢladıktan sonra geliĢmelere paralel olarak 48 hafif toptan çoğu, orta savunma bölgesinde set bataryaları olarak görevlendirilmiĢti. 18 MARTTAN ÖNCE BOĞAZ’A YAPILAN DENĠZ TAARRUZLARI: Ġlk Deniz SavaĢı : (Boğaz‟a karĢı icra edilen keĢif taarruzu Ģeklinde yapılmıĢtır.) 3 KASIM 1914 günü 3 Ġngiliz Zırhlısı ve 2 Kruvazörü Rumeli kıyısına karĢı ve 2 Fransız Zırhlısı da Anadolu kıyısındaki Boğaz‟ın giriĢ tabyalarını 20 dk. süre ile ateĢ tufanına boğmuĢtur. Bu bombardımanda dıĢ tabyalarımız büyük bir yıkıntıya uğramıĢ ancak daha sonra kısa bir sürede Mehmetçiklerimiz tarafından onarılmıĢtır. Bu kısa savaĢ, açık denizlere bakarı dıĢ tabyalara fazla bel bağlamanın doğru olmadığı düĢüncesini kanıtlamıĢtır. Ġtilaf Taarruz Planı: itilaf Devletleri Akdeniz BaĢkomutanı Amiral CARDEN‟in, 15 Ocak 1915 tarihinde yaptığı 4 aĢamalı taarruz planına göre boğaz bir ay içinde geçilmiĢ olacaktı. Buna göre birinci aĢamada dıĢ savunma tabyaları imha edilerek ortadan kaldırılacak; ikinci aĢamada orta savunma tabyaları ve üçüncü aĢamada iç savunma tabyaları yok edilecek; 4‟ncü ve son aĢmada ise boğazda arta kalan mayınlar, temizlenecek, boğaz emniyet altına alınarak Marmara Denizi‟ne çıkılacak ve Ġstanbul‟a girilecekti. Boğazın kara bölgesinde güvenliğini sağlamak üzere MĠDĠLLĠ‟de yeterince kara kuvveti toplanacaktı. Bu plân kağıt üzerinde çok güzel ve uygulanabilir görülüyordu. Hatta bazı aceleci Ġtilaf komutanları, Boğaz‟ın geçiĢi için öngörülen bir aylık süreyi çok uzun bulmaktaydı. Ne var ki Mehmetçiğin inanç, inat ve cesaretle kenetlenmiĢ savaĢ azmi ve Türk komutanlarının kararlılıklarını kağıt üzerine çizmek mümkün olmamıĢtır. Boğaza yapılan bu ilk saldın Türk savunmasını bir yoklama, bir deneme ve keĢif niteliğinde yapılmıĢtır. O gün geriye çekilen zırhlılar daha bir çok deneme yapmak üzere saldırılarına devam edeceklerdir. 1915 ġUBAT AYINDAKĠ DENĠZ TAARUZLARI: 19 – 25 ġUBAT SAVAġLARI: Yukarıda açıklanan plânın birinci aĢamasının uygulanmasına 19 ġUBAT günü güzel bir havada baĢlandı. Bu kez saldırıya tam 9 zırhlı ve kruvazör katılıyordu. Bunlardan 6‟sı Ġngiliz 3‟ü Fransızlara ait idi. itilaf donanması süzüle süzüle Boğaz‟a yaklaĢmaya baĢlamıĢ ve saat tam 09.36‟da Boğaz giriĢindeki tabyalarımızın üzerine ateĢ kusmaya baĢlamıĢtır. Bu harekât sırasında hava bozmuĢ, deniz kabarmıĢ ve-sertleĢmiĢ ve bu nedenle düĢman donanması umduğu derecede büyük tahribat yapamamıĢtı. Saldırı için hazırlanan bütün düĢman gemilerindeki top sayısı (hepside en son sistem olmak üzere) 247‟yi buluyordu. Bunlar, Boğaz giriĢindeki tabyalarımızdaki 19 adet topumuzun menzili dıĢında durarak ağır mermileriyle mevzilerimizi dövüyordu. Bu durum bir boksörün, kollan bağlı bulunan hasmıyla dövüĢmesine benzemekteydi. Menzilleri yeterli olmadığı için gereken cevabı veremeyen Türk tabyalarının bu suskunluğundan cesaretlenerek ileri atılan düĢman zırhlılarından bazıları Mehmetçiğin kol mesafesine girince hak ettiği darbeleri aldı. Hasara uğratılan 3 düĢman zırhlısı çareyi kaçmakta buldu. Ama bunlar bir vuruĢta öldürülecek cinsten değildi. Donanma, geri çekilme karan aldı ve kıyılarımızdan açılarak açık denizlerin güvenliğine sığınarak havanın yatıĢmasını beklemeye baĢladı. Bu saldırılarla giriĢ tabyalarımızdan 4‟ü (ERTUĞRUL, SETTÜLBAHIR, KUMKALE ve ORHANÎYE) tahribata uğratılmıĢ, ama toplarımızın tamamı sus-durulmadığı için 20 ve 25 ġUBAT 1915 günleri güzel havayı kaçırmak istemeyen bu deniz ejderlerinin sayısı artırılarak saldırılarını tekrarlamıĢ ve bu arada KUMKALE ile SETTÜLBAHIR kıyılarına yoğun ateĢ desteği altında çıkanları küçük tahrip timleri bu tabyalarımızı iĢe yaramaz hale getirmiĢlerdir. DüĢman saldırı plânının birinci aĢaması bu savaĢtan sonra tamamlanmıĢtır. Üç düĢman zırhlısının hasara uğratılmasına karĢı 19 topumuzu kaybetmiĢti. Bu harekâtı Amiral CARDEN‟in yardımcısı De ROBECK yönetmekte idi. Boğaz giriĢindeki tabyalarımızın artık ateĢ edemeyecek bir durumda olduğunu gören De ROBECK mayın tarama gemilerini boğazdan içeriye 5 mil kadar sokmuĢ ve yaptırdığı keĢif sonunda herhangi bir mayına rastlanmadığı hususunda rapor almıĢtı. Bu haber BaĢkomutan Amiral CARDEN‟e hemen ulaĢtırıldı. Amiral o günkü kazancını baĢarının bir ölçeği olarak kabul edip harita üzerinde pergelini açarak Ġstanbul‟a kadar olan mesafeyi ölçtükten sonra oturduğu koltukta arkasına yaslanarak derin bir nefes almıĢ, LONDRA‟daki Amirallik Dairesi‟ne Ģu mesajı çekmiĢtir: “YaklaĢık 14 gün içinde Ġstanbul‟a varmıĢ olacağımızı tahmin etmekteyim.” Bu rapor güzeldi hoĢtu ama kıyılan bekleyen Mehmetlerin azim ve cesaretleri gene hesaba katılmadan yazılmıĢtı. 18 ġUBAT taarruzlarında Boğaz giriĢindeki savunma hattımızı oluĢturan tabyalarımızın düĢmesi bazı önemli siyasal sonuçlarda doğurmuĢtur. ġöyle ki: Hâlâ tarafsızlığını sürdüren ĠTALYA, Ġtilaf Devletlerine daha sıcak bakmaya baĢlamıĢ, BULGARĠSTAN‟ın yüzü, ALMANYA‟ya dönük iken bu durum üzerine çekingen bir hal almıĢtır. Rusya, Karadeniz Boğazı‟na 40 Bin kiĢilik bir kuvvetle çıkmayı önermiĢtir. Çünkü daha önce LONDRA‟daki patronların hakemliğinde yapılan “Osmanlının bölüĢülme plânında” ĠSTANBUL ve yöresi Ruslara bağıĢlanmıĢtır. Gerçi o zaman öyle gerekiyordu ama Ģimdi durum daha baĢkaydı. Ġstanbul ve Çanakkale Boğazlan Hindistan yolunun güvenliği için Ġngiltere‟nin kontrolünde bulunmalıdır. Diğer yandan da Rusya, Ģimdi kendi canının derdine düĢtüğünden ses çıkaracak hali de kalmamıĢtır. Ayrıca Ġstanbul ve Boğazların Ruslara hediye edilmesi, Fransa‟nın Ortadoğu hegemonyasına ters düĢmekteydi. ġu sırada ortaya güzel bir fırsat çıkmıĢtır. Voleleri iyi kullanmakta usta olan Ġngiliz Politikacıları bunu değerlendirmeliydi. Zaten Avrupa cephesinde Alman baskısına dayanamayan Rusya‟nın imdat diye bağırmaktan sesi kısılmak üzereydi. Bir taĢla iki, hatta üç kuĢun vurulacağı çok iyi bir fırsat çıkmıĢtır. Bu kaçırılmamalıydı. Boğazlar aĢılmalı, Ġstanbul‟a girilmeli, ve Osmanlı Ġmparatorluğu‟na böylece diz çöktürüldükten sonra Rusya‟nın istediği yardım malzemelerini bu yoldan göndererek bir yandan dostluk görevi yerine getirilirken diğer yandan da Alman cephelerinin doğusundan ve batısından taarruza geçilerek onun da iĢi bitirilmeliydi. 26 ġUBAT 1915 SAVAġI: Boğaz giriĢindeki tabyalarımızın susturuluĢundan sonra Amiral CARDEN‟in yaptığı plânın ikinci aĢamasının uygulanılmasına sıra gelmiĢtir. Bu maksatla 26 ġubat sabahı Ġtilaf donanması, bu kez biraz daha güçlendirilerek Boğaz‟ın “Orta Savunma Bölgesine karĢı kesintisiz olarak 8 saat sürdürdüğü bir ateĢle saldırıya geçmiĢtir. Orta savunma bölgesinin her iki kıyısından Türk savunmasının esasını gezgin, hafif bataryalar oluĢturmaktaydı. KuĢkusuz savunmanın bel kemiğini her iki kıyıdaki mevcut tabyalarımız teĢkil etmekteydi. (Kroki – 2‟ye bak) Gezgin hafif bataryaların çoğu kıyıya bakan ilk sırtların hemen gerisinde mevzilendirildikleri ve yerlerini de düĢman gemilerinin boğazdaki pozisyonuna göre sık sık değiĢtirdikleri için, düĢman tarafından yerlerinin saptanması çok zor olmaktaydı. Bu günkü savaĢta oldukça fazla mermi yakılmıĢtı. Topçularımız çok kısıtlı olan mermilerini büyük bir dikkatle kullanıyor, üstün disiplini, yüksek eğitimi ile kısıtlı atıĢlarla düĢman zırhlılarının ensesinde adeta boza piĢiriyordu. îtilaf donanması Boğaz‟dan içeriye girdikçe gemilerin güverteleri, nereden geldiği belli olmayan mermi tarakaları ile inliyor, düĢman ĢaĢkınlık içinde kalıp bocalıyordu. Buna rağmen donanmanın çok üstün ateĢ gücü karĢısında boğazın orta savunma bölgesi önemli derecede tahribata uğratılmıĢtı. Saldın planının ikinci aĢamasını teĢkil eden bu günkü savaĢlarda îtilaf donanması Boğaz‟da Ģöyle-böyle tutunabilmiĢti. Sıra artık, planın üçüncü aĢamasını uygulamaya gelmiĢti. Bu aĢamada mayınlar temizlenecek, iç savunma bölgesindeki tabyalar tahrip edilecek ve MARMARA‟ya çıkılacaktı. Bu amaçla, îtilaf donanması toplayabildiği bütün gücüyle Boğaz‟a yüklenecek ve düĢündüğü son darbeyi 18 MART „da indirmeyi deneyecektir. 18 MART ÖNCESĠ DURUM 26 ġUBAT‟tan bu yana bütün hazırlıklarını bu yönde tamamlamıĢ bulunuyordu. Bu savaĢlara tarihçiler ÇANAKKALE Deniz SavaĢları demiĢtir. Oysa ki mayın harekatı hariç bu savaĢlar baĢtan sona donanmayla kara topçusu arasında cereyan etmiĢtir. Ayrıca, tarih yazarları bu kadar dar bir su parçası üzerinde; karĢısında hiçbir düĢman gemisi bulunmadığı halde böylesine büyük bir donanmanın bu tür bir savaĢa ilk kez katıldığını belirtmiĢlerdir. Çanakkale Boğazı‟nda devam eden deniz savaĢları adeta sahnede oynanan bir oyun gibi olmuĢtur. Çünkü boğazın her iki yakasında her hangi bir tepe üzerinde duracak bir kimsenin, savaĢın bütün detaylarını sonuna kadar görüp seyredebileceği bir tarzda cereyan etmiĢtir. 18 MART saldırısına kadar hava, hemen hemen devamlı olarak bozuk gitmiĢ, Ġtilaf donanmasına kıyılarımıza sokulma olanağını vermemiĢtir. Türk ordusu bu fırsattan çok iyi yararlanmıĢ, yıkılan tabyalarını onarmıĢ, toplarının bakımlarını yapmıĢ, ve yeni takviyeler getirmeyi baĢarmıĢtır. Bu dönem içerisinde îtilaf Devletleri donanmanın tek baĢına Boğaz‟ı düĢüremeyeceğini anlamaya baĢlamıĢ ve deniz harekatına paralel olarak karadan da müdahale edecek Ģekilde kara kuvvetlerini LĠMNĠ ADASI‟NA yığmaya baĢlamıĢtır. Bu defa iĢ sıkı tutulmalıydı. Bu maksatla MISIR‟da bulunan Ġngiliz Generali MAXVELL‟e de emirler gönderilmiĢ “Ortadoğu harekat alanındaki bir çok kıtaların emrine verildiği” bildirilerek bunların “Çanakkale‟ye Ģevke hazır tutulmaları” istenmiĢti. Bütün bu kuvvetlerin komutanlığına da HAMILTON tayin olmuĢtur. Bu arada “Akdeniz Ġngiliz Donanması BaĢkomutanı “Amiral CARDEN bu güne kadar cereyan eden savaĢlardan dolayı sinirleri iyice bozulmuĢ ciddi olarak sağlığını kaybetmiĢtir. Kendisini asıl bunalıma iten sorunların baĢında Boğaz‟da günün her saatinde mevzi değiĢtiren ve ele avuca sığmayan Türklere ait hafif set bataryalarının hırpalayıcı ateĢleriydi. Yoğun deniz bombardımanıyla tam susturuldukları sanılan bu bataryaların bir kaç saat sonra baĢka bir yerde yeniden ateĢe baĢlamaları amirali çileden çıkarmaya yetiyordu. Bu ve benzer olaylar nedeniyle düĢtüğü asap bozukluğu içerisinde görevinden affedilmesini istemekteydi. Oysaki son üçüncü aĢamaya ait plan, bir kaç gün içinde uygulamaya koyulacaktı. Doktorlar kendisini muayene ettiler ve “Ruhsal Çöküntü” tanısıyla derhal ĠNGĠLTERE‟ye geri gönderilmesinin uygun olacağı yolunda raporlarını verdiler. Amiral LONDRA‟ya durumu bildirerek ĠNGĠLTERE‟ye döndü. 17 MART 1915 günü, Amiral CARDEN‟in yardımcısı, Amiral De ROBECK ertesi günü giriĢilecek son, büyük ve kesin taarruzun komutanlığına getirilmiĢti. Onun baĢkanlığında 17 MART günü yapılan son toplantıda 18 MART harekatı bir kez daha gözden geçirildi. 18 MART 1915 SAVAġI: (Kroki-3’e bak) 18 MART 1915 günü, bundan 80 yıl önce Çanakkale‟de ufukları ümit ve zafer neĢesi kaplayan bir fecir daha söktü. Dardanos‟un toprak kümbetinden ufku gözetleyen Mehmetçik, sayısı 18‟e ulaĢan çelik gömlekli hayaletlerin, enginlerin buğusunda helecanlı siluetler çizerek Boğaz‟a yaklaĢtığını görüyordu. Okyanusların bu fütursuz aĢinalarına Türk topçusu toprak tabyalarından mert ve asil bir karĢılık daha hazırlamakla meĢguldü. Bu çelik hayaletlerin içinde, adını taĢıdığı kraliçe gibi haĢmet ve güvenle ilerleyen QUEEN ELIZABETH zırhlısı, Marmara‟dan kopup gelen MART rüzgarının serin teması ile mest olmuĢa benziyordu. Ġtilaf donanması kesin sonuç almayı tasarladığı saldırı plânını 3 dalga halinde Ģöyle düzenlemiĢti. 1. Hatta: Modern zırhlılardan oluĢan QUEEN ELIZABETH, AGAMEMNON, LORD NELSON, INFLEXIBLE gemileri yer almıĢ ve bu hattın sağ ve sol gerilerinde de P. GEORGE ile TRÎUMPH gemileri bulunmaktaydı. 2. Hatta: Fransız gemilerinden oluĢan GAULOIS, CHARLEMANGNE, BOUVET VE SUFFREN zırhlıları bulunmaktaydı. Bu hattın sağ ve sol gerilerinde Ġngilizlerin MACESTĠK gemisiyle SWIFTSURE bulunmaktaydı. 3. Hatta: Bu hatta eski Ġngiliz zırhlıları yer almıĢtı : Bunlar VENGEANCE, IRRESISTIBLE, ALBION, OCEAN olmak üzere iyi bir hava, durgun bir denizde saat 10.00‟da boğaza girmeye baĢladılar. Saat 11.00‟de ilk hat zırhlıları Çanakkale‟ye 12 km. mesafedeki önceden saptanan mevkilerine gelerek TRUMPH zırhlısının ilk mermisini saat 11.15‟te ateĢlemesiyle bu günkü savaĢ baĢladı. DüĢmana ilk karĢılık MESUDĠYE ve DARDANOS tablalarından verildi. Türk savunma planına göre gemiler topçuların menziline girinceye kadar pusuda beklenecek ve menzil içine girer girmez baskın tarzında ateĢ açılacaktır. DüĢman Boğaz‟da ilerledikçe menzillerine giren topçularımız ateĢ açıyor, savaĢ giderek kızıĢıyor, çelik namlularda kibir ve inatla körüklenmiĢ alevler yanıyor. DüĢmanın dev cüsseli mermileri kudurmuĢ bir manda gibi toprak tabyalardan hınç alıyordu. O gün saat 12.00‟ya geldiğinde ÇĠMENLĠK TABYASI‟ndaki cephaneliğimiz infilak etmiĢ, NAMAZGAH ve Anadolu HAMĠDĠYE Tabyaları yerle bir olmuĢtur. Ama Türk topçusunun hedefini ĢaĢmayan ilk mermileri AGAMEMNON zırhlısını vurmuĢ, çelik zırhını parçalamıĢtır. INFLEXIBLE zırhlısının komuta köprüsünde yangın çıkmıĢ diğer bir çok zırhlılar isabet almıĢtır. Bu sırada (Saat 12.00‟de) ikinci hatta bulunan Fransız zırhlılarına Amiral tam yol ileri emrini verdi. Bunlar ön hatları aĢarak ileriye fırladı ve ÇANAKKALE‟ye 7 km. kadar sokuldu. SavaĢın en Ģiddetli saatleri yaĢanmaktaydı. Türk topçuları boğazı cehenneme çeviriyor, düĢman zırhlıları da kıyı Ģeridindeki Türk tabyalarını hallaç pamuğu gibi atıyorlardı. Bu sırada Fransız GAULOIS zırhlısı, ağır yara alarak savaĢamaz hale gelmiĢ, BOUVET zırhlısı da Rumeli HAMĠDĠYE‟sinden altığı tam isabetle ağır Ģekilde yaralanmıĢ, yırtılan çelik gömleğini yenilemek üzere geriye kaçarken saat Ġ4.00‟de ayağı, Boğaz‟ın ateĢten gerdanlığına takılarak aldığı mayın yarasıyla bir kaç dakika içinde burnu havaya kalkmıĢ ve ardından kıç üstü suya kapanarak Boğaz‟ın derinliklerinde gözlerden kaybolup gitmiĢtir. Zırhlıda ki 639 kiĢi gemiyle birlikte dibi boylamıĢtır. Ġki dakika içinde cereyan eden bu olay düĢman donanmasında büyük bir Ģok yarattı. 18 MART savaĢlarından daha önce, 7/8 MART 1915 gecesi Dz.Yzb.Hakkı Komutasındaki NUSRET Mayın gemisi bütün ıĢıklarını söndürerek inanılmaz bir cüret ve cesaretle Boğaz‟da kum gibi kaynayan düĢman zırhlılarının arasından süzülmüĢ, Karanlık Liman‟a yanaĢmıĢ ve 26 adet mayınını bu sulara gayet planlı bir Ģekilde ve tek sıra halinde dökerek gene geldiği gibi sessizce süzülüp üssüne dönmüĢtü. Dz.Yzb.Hakkı‟nın sulara bıraktığı mayınlar, düĢman gemilerinin daha evvelki savaĢlarda da manevra sahası olarak kullandıkları KARANLIK LĠMAN‟ın, ERENKÖY koyuna bakan sahiline paralel olarak sıralanmıĢtır. BOUVET zırhlısı Yzb. Hakkı‟nın azizliğine uğrayan ilk deniz ejderi oluyordu. Ama iĢler daha bitmemiĢtir. Batan Bouvet zırhlısının imdadına koĢan SUFFREN, GAULOÎS aynı akıbete uğramıĢ bu zırhlının üzerine toplanan mermilerimiz onu da amansız yakalayarak hırpalamıĢ ve yüz geri püskürtülmüĢtür. Ne var ki, kader ağlarını yavaĢ yavaĢ örüyor. Ve Yzb. Hakkı Bey‟in kurduğu tuzak iĢlemeye devam ediyordu. Saat 15.00‟te baĢka bir mayına çarpan IRRESISTIBLE ve onu takiben 16.30‟da INFLEXIBLE ve 10 dakika sonra OCEAN zırhlıları tam ileriye atılacaklardı ki, onların da ayakları boĢa gitti. Mayına çarparak kendilerini bir ateĢ çukurunda bulup suda eriyen saman kağıdı gibi bükülerek battılar. INFLEXIBLE güçlükle çekilerek (Aldığı mayın yarası dolayısı ile) ĠMROZ‟a götürülmüĢ ve kıyıya, baĢtankara edilmiĢtir. NUSRET‟in mayınları meğerse ne güzel patlarmıĢ. Böylece 6 saat içerisinde üç büyük zırhlısını kaybeden ve bundan daha fazlasının da Türk topçusunun hedefini ĢaĢmayan mermileri altında, ağır yaralar aldığını gören Amiral De ROBECK bu hezimet karĢısında bütün moralini kaybetmiĢ. “Ya Ģimdi sıra QUEEN ELIZABETH‟e gelirse diye” düĢünmekten kendisini alı koyamayarak sırtında soğuk suların ürpertisini hissetmeye baĢlamıĢtı. Ağır yaralar alan gemiler birbirlerinin imdadına koĢuyor, batan gemilerin mürettebatını kurtarabilmek için sayısız tekneler sağa sola koĢuĢturup duruyorlardı. Her halde mahĢer denilen de böyle bir Ģey olmalıydı. Donanmadaki bütün komutanlar arasında panik havası esmekte idi. Amiral De ROBECK bugün, hayatının en uzun gününü yaĢamaktaydı. Bu ateĢ tufanından bir an evvel kurtulabilmek için “karanlığın çökmesini dört gözle bekliyordu. Bereket versin ki MART‟ın akĢam güneĢi erken batmaktaydı. Bu ölüm kalım savaĢında Türk tabyalarında da önemli hasarlar meydana gelmiĢ, saat 14.00‟e doğru hiddetli bir yangın ÇANAKKALE ile KĠLĠTBAHĠR‟i parmağına dolamıĢ, muhabere hatlarımız parçalanmıĢ, daha da kötüsü akĢama doğru bütün müstahkem mevkii komutanlığının elinde sadece 30 atımlık mermi stoku kalmıĢtır. SavaĢın en ağır yükünü çeken DARDANOS tabyasındaki açık ateĢ mevziinden savaĢa katılan 6 adet topun hepsi de saat 17.00‟ye doğru kullanılmaz hale gelmiĢ, hemen bütün eratı saf dıĢı olmuĢ, son anda batarya Komutanı Ütğm. Hasan Hulusi ve takım subayı Trabluslu Tğm. Mehmet Mevsuf hâla ateĢ edebilecek durumda kalan son iki topun baĢına bizzat geçmiĢler ve her biri 8 erle kullanılan bu toplan iki subayımız tek baĢlarına kullanarak ateĢe devam etmiĢlerdi. Bu tabya ve çevresine düĢen top mermilerinin sayısı zaman zaman dakikada 400500 atıma ulaĢmaktaydı. Bütün bu hengame içerisinde Türk tarafının kaybı 4 subay, 40 er ve 74 yaralıdan ibaretti. Buna karĢılık Ġtilaf Donanması 1/3‟nü kaybetmiĢtir. (Zırhlılardan üçü batmıĢ, üçü de uzun süre iĢe yaramayacak Ģekilde ağır yaralanmıĢtır.) Saat 17.10‟da Amiral DE ROBECK, artık yapacak birĢey kalmadığını görerek boynu bükük çekilme emrini veriyordu. Bu Ģekilde sona eren 18 MART SavaĢı‟nın zaferle sonuçlandırılmasında NUSRET Mayın Gemisi‟nin ve onun kahraman Komutanı Yzb. Hakkı kadar, DARDANOS bataryasının da payı vardır. 18 MART günü aslında bir kahramanlık sıralaması yapmaya da olanak yoktur. Çünkü bütün bataryalar onların subayları ve erleri hayatlarını hiçe sayarak gerçekten ölüme meydan okuyup çarpıĢmıĢlardır. Ancak, DARDANOS Bataryasının Boğaz‟da iĢgal ettiği mevkii özelliği dolayısı ile çok ayrı bir yere sahip olmuĢtur. Bütün kahramanlarımızın Ģahsında sadece bu bataryamızın menkıbesine kısaca değinmek istiyorum. DARDANOS Bataryası’nın Menkıbesi: Bu batarya Çanakkale Boğazı‟nda Karanlık Liman‟ın kuzey bölgesine düĢen ve küçük bir dirsek yaparak Çanakkale Ģehrini arkasında saklayan bir tepenin tam üzerinde, denizden birden bire yükselen (120 m. yükseklikte) önü ve arkası sert yamaçlarla aĢağı doğru inen bir arazi kesiminin üstünde açık ateĢ mevziinde tertiplenmiĢtir. 6 Toptan oluĢan bataryanın menzili 15 km. kadar olup Boğaz‟ı giriĢinden itibaren ateĢ altında tutabiliyor. Topların çapı 15 cm. olup seri ateĢliydi. DüĢman donanması Boğaz giriĢindeki tabyaları tahrip ederek, içeri girdikten sonra DARDANOS‟un kahredici ateĢi ile karĢılaĢmıĢtır. Bu nedenle de Boğaz‟daki bütün düĢman gemilerinin baĢ hedefi olmuĢtur. Batarya, tepenin en üst hattında açıkta mevzilendirilmiĢ olduğu için denizden bakıldığında bu 6 topun silüyeti tamamen ufka düĢtüğünden uzaktan, sanki kanatlarını açarak bir tepenin üzerine konmuĢ altı kartal gibi görünüyordu. Gemi toplarının bunları saf dıĢı edebilmesi; her birini tek tek tam isabetlerle nokta atıĢı yaparak vurmasına bağlı kalıyordu. Bu ise denizde devamlı sallanan gemi topçuları için hiç de kolay bir görev sayılmazdı. DüĢman zırhlılarının DARDANOS‟a gönderdikleri salvolar, ya; yamacın ön yüzünde patlıyor ya da topların üzerinden ve aralarından aĢarak daha gerilerde paralanıyordu. AkĢam saatlerine doğru toplardan biri, namlusu içinde paralanan kendi mermisiyle hasara uğramıĢ, namlusu zambak gibi açılmıĢ ve susup kalmıĢtı. Diğer iki topun birer tekerleği, dingil baĢlarından kopmuĢ, birer dizini yere vuran Ġzmir Zeybekleri gibi olduğu yerde kalmıĢlardır. Bir diğer topun kalkanı ile namlusu arasına saplanan, ama Ģans eseri patlamayan bir düĢman mermisi o topu da göğsünden hançerlenen bir DadaĢ heybeti ile yerine mıhlamıĢtı. Ayakta kalan diğer iki topun kalkanları lime lime olmuĢ ve akĢam 17.00‟ye doğru bataryanın bütün erleri yaralanmıĢ ya da Ģehit düĢmüĢ ve bataryada ateĢ edebilecek iki top ile iki subay ve bir sıhhiye çavuĢu kalmıĢtı. Yaralı Olmalarına rağmen her biri birer topun baĢına geçerek bütün kin ve hırslarıyla namluya sürdükleri 15‟lik mermileri düĢman gemilerinin suratlarının ortasına fırlatmaya devam ettikleri sırada bu iki topun orta yerinde paralanan bir düĢman mermisi bu iki kahraman subayımızı ağır yaralayarak yere sermiĢtir. Durumu gören sıhhiye çavuĢu koĢmuĢ her iki komutanını da bellerinden kavrayarak bataryanın sargı yerine doğru indirirken bu sırada geri çekilme emrini alan gemilerden birinin attığı son mermi Üstğ. Hasan ve Tğm. Mevsuf un hemen arkasında toprağa saplandıktan sonra patlamıĢ ve kabaran toprağın altında kalan bataryanın bu son kahramanları Ģahadet mertebesine ulaĢmıĢtır. ġimdi bu kahramanlar, DARDANOS Tabyasında o gün Ģehit düĢtükleri, bu günde onların isimleriyle anılan “Hasan-Mevsuf ġehitliğinde” ebedi uykularını uyumaktadırlar. 18 MART 1915 GÜNÜ AKġAMI, güneĢ, Ege Deniz‟ine gömülürken tabyalardan ufku gözetleyen Mehmetçikler düĢman zırhlılarının sayısının 12‟ye düĢtüğünü müjdeliyordu. SONUÇ: - 18 MART, yersiz bir gururun Karanlık Liman‟da boğuluĢunun tarihlere kaydedildiği bir gün olmuĢtur. - Türk Denizcilerinin kahramanlığı ve Türk topçusunun hedefini ĢaĢmayan çelik yumruğu bu zaferin sağlanmasında baĢlıca rolü oynamıĢtır. - 18 MART LONDRA‟yı ODESA‟ya bağlayan deniz yolunun Karanlık limanda kaybolduğunun bütün dünyaya ilan edildiği gündür. - 18 MART, Ġtilaf devletlerinin ve onların yenilmez sanılan armadalarının son tarih denemelerinin bir baĢlangıcı olmuĢtur. - TRUVA‟nın koç boynuzu bugün kırılmıĢ; CENEVĠZ‟in gemisi bugün batmıĢ; Hünkar Ġskelesi bugün yıkılmıĢ, SEVR bugün çökmüĢtür. Biz, tam 6.5 asır boyunca LOZAN‟ı ALÇITEPE‟de; Mudanya‟yı, CONKBAYIRI‟nda bekledik.. MONTRÖ‟yü, ĠMROZ‟un önünde kucakladık. - Osman oğullan Çanakkale Boğazı‟nı kırık bir salla geçmiĢ, VĠYANA kapılarına dayanmıĢlardı. Fakat, 18 MART‟ta ne Amiral De ROBECK aynı yerden QUEEN ELIZABETH ile geçebilmiĢ ve ne de daha sonra General HAMĠLTON‟un baĢı sarıklı mecusi neferi ilahi ateĢte tavlanan baltasını Ayasofya‟nın kubbesine indirebilmiĢtir. - 542 Yıl önce Fatih, Bizans‟ı yaĢadığı çağla beraber yere serdi. 18 MART‟ta da torunları Çanakkale‟de bir darbe ile Koca Çarlığı yere yıktı. Kocası Deli PETRO‟yu kurtarmak için PRUT suyu kenarında namusunu Baltacı‟ya veren KATERĠNA, baĢındaki tacını da bugün bu kıyılan bekleyenlere veriyordu. 18 MART 1915 SAVAġININ SONRASI: 18 MART savaĢını izleyen günlerde Ġngiliz Harp Kabinesi ve Amiral De ROBECK Boğaz‟ı zorlamaya devam etmeyi düĢünmüĢlerse de verdikleri zayiatın kısa sürede yerine konulamayacağını anlayarak deniz harekatını durdurmaya, kara ve deniz kuvvetlerinin hazırlıklarını tamamladıktan sonra ileri bir tarihte GELĠBOLU Yarımadası‟na Anfibik kuvvetlerle ortaklaĢa bir harekat yaparak Boğaz‟ı düĢürmeye ve Ġstanbul‟a ulaĢma planlarını bir kez daha uygulamaya karar verdi. Tarih 27 MART 1915. Bölgedeki bütün gemiler MART‟ın 22. gününden itibaren ayrılmaya baĢlamıĢ ve geniĢ liman imkanları bulunan ĠSKENDERĠYE‟ye hareket ettirilmiĢlerdi. Yeni harekat için teĢkilatlanma ve gemilerin çıkarma harekatına uygun Ģekilde yüklenmeleri için hazırlıklar burada yapılacaktı. Türk Komuta Heyeti, Ġtilaf Devletlerinin yukarıda açıklandığı Ģekilde ikinci bir harekatın yapılabileceğini değerlendirerek Boğaz bölgesinde ve özellikle GELĠBOLU Yarımadası‟nda gerekli askeri önlemi LĠMAN VON SANDERS komutasında ve Gelibolu‟da 5‟nci Türk Ordusu düĢman çıkarmalarına karĢı kuruluĢunu tamamlamıĢ bulunuyordu. Kur.Yb. Mustafa Kemal‟in komutasındaki 19. Tümen de Bigalı-Maydos bölgesinde 5‟nci Ordunun ihtiyatını teĢkil etmek üzere bölgeye gelmiĢtir. Gelibolu Kara SavaĢları 25 NĠSAN 1915 günü sabahı fecirle birlikte baĢlayacak ve Ġtilaf Devletleri bu savaĢ harekatında irili ufaklı 600‟e yakın savaĢ ve ticaret gemisinden oluĢan, o tarihe kadar örneği görülmemiĢ bir deniz armadasıyla GELĠBOLU Yarımadası‟na yükleneceklerdir. En kanlı savaĢlardan biri olarak harp tarihlerinde yerini bulan bu savaĢta taraflar yaklaĢık 250‟Ģer bin asker kaybedecek sonuçta savaĢ alanını, Türk‟ün zaferine terk ederek 8/9 OCAK 1916 günü son erine kadar GELĠBOLU‟yu terk ederek çekip gideceklerdir. Bu savaĢlarda ve bütün savaĢlarda yurtlan için canlarını veren aziz Ģehitlerimizin ruhları önünde saygıyla eğiliriz.