KEYNESGİL ANLAYlŞTA FAİZ HADDi Tezer ÖÇAL (,.) Faiz hadlerinin analizi başlıca iki yönü içeriyor diyebiliriz : Faiz hadlerinin oluşumunun açıklanmasıvefaizin ekonomik rolünün incelenmesi. Bu iki yön, K. Wicksell, I. Fisher, J. M. Keynes ve D. H. Robertson'un katkılarında sıkı bir biçimde bağdaş­ tırılmıştır. Ancak otuz yıldan beri yapılan bazı çalışmalarda faiz haddinin rolü ve oluşumu sorunları net bir biçimde birbirlerinden ayrılmıştır. W. E. Gibson veT. Sargent gibi bazı yazarlar altmışlı yılların sonunda nominal faiz hadler~nin teşekkülü analizini derinleştirmişlerdir. Artık günümüzde faiz teorisi nispeten durgun bir hale gelıniştir. Yakın zamanda ortaya konulan yenilikler ihmal edilebilir olmamakla beraber altmışlı yılların sonunda ortaya konulan · unsurlara temel etkiler yapmamıştır. Varolan bazı boşluklar ise zamanla doldurulmuştur. Nitekim, faiz haddi ile ilgili ekonomik modeller ve ekonometrik savlar altmışlı yılların sonunda şekil­ lendirilen varsayımıara dayandırılmıştır. Nominal faiz haddinin oluşuınuyla ilgili amprik incelemeler, üç etkinin, yani gelir- etkisi, likidite - etkisi ve Fisher - etkisi'nin karşılıklı etkisini araştır­ maktadır. Bu husus W. E. Gibson ve T. Sargent tarafından açık­ ça ortaya konulmuştur. Öte yandan, bu çalışmalarda yurtiçi faiz hadleri ile uluslararası sermaye piyasaları faiz hadleri arasın­ daki ilişki ve yaygınlık da ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ancak, tum bu teorik çalışmalarda (*) gelişmelere rağmen faiz hadlerinin önemi eskiye göre hissedilir biçimde azalmıştır. Prof. Dr. A.l.T.i.A. Ekonomi Fakültesi. 21 1950'ye kadar faiz hadleri ekonomik tartışn1alann ana konusu ve analatik yeniliklerin hareket noktası olrnuştur. 19'uncu yüzyılın sonundan 1950'ye kadar ortaya konulan büyülc teorik kuruluşlar faiz hadlerini temel olarak alınışlardır. Wicksell'in para tecrisinde, Viyana Okulu sermaye ve dalgalanma teorisinde, düşük is..: tihdam anlayışından hareket eden keynesgil ekonomi politikasında ve Hicks'in Değ·er ve Sern1aye adlı yapıtında ınetodik ve kesin bir biçimde ortaya konulan genel denge teorisinde faiz hadleri ana rolü oynamıştır. Fakat 195ü'Jerden sonraki teorik tartışnıalarda faiz hadleri eski önen1ini yitirmiştir. Patinkin'in makro- ekonon1ik ınodelin­ de faiz hadlerinin öneminin düşüşü, kendisinden önceki teorilere nazaran daha kesin biçimde ortaya konulınuştur. Bu modelde ınal, emek, para ve senet piyasaları olmak üzere dört piyasa ele alınmış ve bunlardan üçü zımmen incelenmiştir. Dört piyasanın analizi IS-LM şeınasında genişletilmiştir. Halbuki, lS-LM m.odelinde nominal faiz haddinin durumu tatminkar bir biçin1de ortaya konulmamıştır. Bu model faiz hadlerinin oluşuınu ve elçonomik rolünün birbirine bağlann1ası avantajına sahipse de, 'non1inal faiz haddinin oluşumu hakkında kısa bir görürıüın sağ­ lan1ıştır. Ayrıca zararlı bir şekilde basitleştirme yapmış ve kredi piyasasını parasal-ankes piyasasından ayırdetmiştir. Ancak, son bir yıldır uygulamada faiz hadleri eski önemini kazanınaya baş­ ladığı görülmektedir. Faiz teorilerinin geJ.işiıninde başlıca iki akın1 söz konusudur. Bunlardan birisi «reel>> güçlere ağırlık verir ve faiz haddinin reel faktörlerce belirlendiğini söyler. Reel faktörler serınaye piyasa-sında tasarruf arzı ve yatırım talebi ile faiz haddini belirler. Klasik ve neo-klasik yazarların çoğu bu görüştedir. İkinci akım ise J. M. Keynes'in «Genel Teorisi» nde açıklamasını bulur. Burada faiz taman1en parasal görünüm içindedir. Keynes, Genel Teorisi'nde kendisinden önceki ekonomik düşünce sistemini «OrtodokS» ya da «klasik>> bir Sistenl olarak adlandırnıaktadır. Genel Teori şu çerçeve içinde analizlerini sürdürmektedir: Ekonomide ex ante ve ex poste ayırımı vardır. Dönem başında ekonomi dünyası zıt güçlerle etkilenıniştir. Döneın sonunda ise bir düzen görülür, ancak bu düzen taın değildir ve bu düzenin mükemmel olınaınası yeni hareketlerin kökenini oluşturur. Keynesgil analizde başlangıç hali dain1a kaostur. Ekonomik dünya bireyler, gruplar, farklı sosyo- ekonomik katago22 ve bağımsız an1açlara göre bölünrnüş bir dünyadır. Burada ekonorni parasal bir ekonomidir. Keynes'e göre bu şu anlaındadır : gelecek hakkındaki görüşlerin değişmesi aktüel istihdam hacınine ve onun yönlendirilınesine etkili olur. riler arasında Keynes'e göre, basit bir optimizasyon sorunu çerçevesinde bireyin en iyi çözüınü seçeceğini söylemek hatalıdır. Ekonomik birünler geleceği bilen1emekle kalrnazlar, bu bileınenıenin bilincindedirler de. Bu durumda ekonoınik birirnler tüketim, yatınnı, plasman ya da gömüleıne kararlarını dikkate değer bir serbesti derecesi içinde alırlar. Şu halde klasik iktisatta söz konusu olan h:atkısız tercihi, keynesgil iktisactın an olmayan kanşık tercihler serbestisine zıt bir olgudur. Şüphesiz, tahmin süreci rasyonelleş­ tlrilebilir, }akat gelecek hakkındaki görüşlerin değişınelerinde bu yapılaınaz. Nitekiın, geleceğin görünüınü basit bireysel bir görünüın olmaktan uzaktır ve gelecek için görüşler g;rup davranışlarının gücü ve abartması ile ortaya çıkar. Olayların güncel olarak bilinmesi uzlaşmalı bir değerlendinneyi tayin edel' Uzlaşılmış yani inanılmış değerlendirn1e cahil kişilerin büyük bölümünün toplum psikolojisinin ıneyvesidir (n. Buradaki «Cahil» sözcügü basit olarak; tanırnanın, yeterli enformasyonun yokluğunu ifade etn1ektedir. Kiş.iler, oluşturdukları grupların inandık­ ları değerlendirmeleri kabul eder. Bu değerlendirmeler gerçeği yansıtma.yabilınektedir. Böylece, denge fiyatının oluşacağı bir alan olmaktan uzak olan piyasa, kişilere hatalı değerlendirme­ lerini kabul ettirir. Sosyal gruplar piyasa fiyat düzeyinin uzlaşıl-· mış düzey olduğuna karar verdiği için kimse piyasa güncel fiyatının denge fiyatı olınadığını iddia edemez. Öncelikle ücret ve faiz sanık iskem.lesindedir. Fakat fiyatların sahte oln1asının iş­ lenılerin yapıınıasında öneıni yoktur. Keynes'e göre, faiz haddi psikolojik bir olaydır. Ancak, analizlerini daha da ileri götüren Keynes, faiz haddinin psikolojik bir o1ay olarak kabulü yerine . kişilerin inandığı bir olay biçin1inde kabulünün daha doğTa olacağını ileri sürmüştür. «Çünkü, faiz haddinin efektif değeri, geniş ölçüde toplunıda hakiın kaınu oyunun bu had için tahmin edeceği gelecek değerine bağlıdır. Devanı edeceği olasılığına yeter derecede inanılan herhangi bir faiz haddi gerçekten devam edecektir. Ancak, canlı toplumlarda, normal olduğu kabul edildiği sürece, reel faiz haddinde değişıneler olacaktır.,, (2). Key(1) J. l\1. Keynes, Theorie Generale de la (2) 1\Ionnaie, Payot, Paris, 1:963, s. 169. İhicL s. 219. Eınploi, ele l'lnteret et ele la 23 ~ nes'in bu hatalar diinyasında denge sağlayan rasyonel tercihierin yapılması söz konusu olamıyacaktlr. Rasyonel karar verme iınkanının yokluğu ve grup pisikozu karşısında; piyasa oyunlan yapan spekülatörler ve parasal güdüler dışında hareket eden ya-tırııncılar tepki gösterirler ve faaliyetlerini zevk ve güç sağlama arzusu ile düzenlerler. Böylece, klasik ekonominin tercihler sisteınİnin zıddına keynesgil ekonomide kişi serbestisi ve hareketi, geleceğin inanıldığı gibi düzenlenmesinde büyük rol oynar. Görülüyor ki; Keynes sisteıninde enformasyon yeteı'"sizliği, grup pisikozu ve disiplinsiziikten doğan bir kaos bulun.maktadır. Buna itiraz edilebilir. Çünkü ekonomik birimler bu zıtlıklar içinde optimizasyona varamıyacaklarına göre, sistemi analiz etı118ye olanak hazırlayan ekonomik kanunların varlığı nasıl kanıt-· lanacaktır? Bu husus sorunun temelini oluşturur ve Keynes ile selefieri arasında gerçek anlamda bir ayrılık yaratır. Bu farkın özünü anlamak için statik ekonomi görüşü ile dinaınik açıklama­ nın zıtlığını ortaya koyınak gerekir. Statik durumda davranışla-· rı daima dikkate almak mümkündür. Dinamik açıklamada ise bütünleşmiş makro- ekonoınik süreç ekonon1ik birimlere uygulanır ve bu süreç birimlerin davranışlarından bağımsızdır. Genel Teori'deki statiklik ve dinamiklik arasındaki zıtlığı daha iyi ortaya koyabiln1ek için şu örneğe başvurabiliriz : belirli bir gelir düzeyi için ülkelere ve ekonomik birimlere göre sonsuz derecede mümkün olan tüketin1 düzeyi vardır. Kişilerin psikolojileri, zevk ve tercihleri, gelecek hakkındaki görüşleri, endişe ve tereddütleri gibi unsurlar halihazır tüketim düzeyini belirler. Gelir düzeyi değişmeyip, faiz haddi gibi dış bir eleman değişirse, bu ekonomik birimlerin tüketin1lerini değiştirme sonucunu doğurmaz. Bu olay, bireysel tüketilnde yer alan faktörlerin değişebilir olmasına rağınen, dinamik ekonomik yapıda aynı durumda değil·· dir ve tüketim - gelir makro - ekonomik ilişkisi kararlı olarak kalır. Nitekiın, faiz haddinin yükselmesinin sonucunda tüketimde azalma efektif talebin düşüşü ile belirlenir. Bu olay genel faaliyetlerde bir zıtlık doğurur. Keynesgil tüketim fonksiyonunun kararlı olduğu anlayışı bireysel tüketim kararları üzerine faiz haddinin etkili olacağı anlayışına uygun bir anlayıştır. Şu halde, basit bir biçünde ele alınan bireysel fonksiyonlar; bireysel giderleri toplun1un istihdam düzeyine bağlayan dinamik bir unsur olan toplam tüketim fonksiyonu anlamında değillerdir. Böylece, keynesgil anlayışta makro - ekonomik kanunlar ve uyum süreçleri kaos'a giderler. Gelecek hakkındaki görüşlerde~4 ki değişmeler ve yatırııncılann bağımsızlık anlayışı sisteıni denge durumundan uzaklaştınr. Ekonoınik fonksiyonlar Ctüketiın fonksiyonu) üzerine oturtulınuş dinaınik süreçler ise sistemi denge duruınuna getinnek için yönlendirirler. Fakat söz konusu olan bu denge eksik bir dengedir ve dolayısıyla kararlı değildir, yeni hareketlerin doğn1asına neden olur. Keynesgil dinamik sistemde var olan eksik denge geleceğin yeniden değerlendirilmesi­ ne ve yeni hareketlere neden olmaktadır. Faiz haddi .Keynesgil yapının ınerkezidir ve faaliyet düzeyini belirleyen unsurlardan biridir. Kitabının başlığı bunu gösterir. Nitekiın Genel Teori'de faiz haddinin incelenmediği hiç bir bölüm. yoktur. Likidite tercihi çok orjinal ve çok anla:ınlı bir keynesgil anlayışıdır. Para piyasasında denge fiyatı olan faiz haddi " · istihdam piyasasında dengesizlik fiyatı olmaktadır. Ekonomik· analizde özellikle reel analizlerde geleneksel olarak ele alınan faiz haddinden daha farklı bir faiz hadeli Genel Teori'de ortay~ konulmuştur. Ekonon1ik analizde, tüketim, yatınnı, gelir gibi reel değiş­ kenler üzerinde düşünınek ve bir reel faiz haddi ortaya koymak , cari bir yöntemdir. Reel faiz haddi, gelirin tüketirn ile yatırım arasında bölünınesi ve sennayenin ınarjinal veriınliliğinin hesaplanınası görevlerini yüklenmiştir. Ayrıca, girişünler tarafın­ dan ihraç edilen senetierin faiz haddinin azalan bir fonksiyonu olduğu ve bu senetierin ev idareleri tarafından talebinin faiz haddinin artan fonksiyonu olduğu düşüncesi de, yine cari bir düşünce sistemidir. Çünkü, girişimlerele sermaye birikin1i sennayenin veriininin düşn1esine neden olacaktır. Bu durun1da ka.r maksiınizasyonu varsayıını altında hareket eden girişin1lerln ancak faiz haddinin düşınesi ile ilave sermaye edinmesi, başka bir deyişle senet ihraç etmeleri haklı olur. Ev idareleri için- ise, tüketimin faydasızlığı plasınana ayrılan gelir arttıkça artar. Bu durumda ancak gelir artışı, başka bir deyişle faiz artışı plasmanlann artışını haklı kılacaktır. Böylece, reel faiz haddi, bir taraf,. tan sermayenin ınarjinal getirisi ile öte yandan halihazır tüketim ile gelecekteki tüketiın arasında varolan marjinal tüketiın haddi aracılığı ile, reel analizle kanşmaktadır. Keynes bu reel analize karşı çıkarak parasal bir faiz haddi üzerinde durmaktadır. Bu had, diğer reel hadlerden bağımsız olarak oluşur ve yukarda açıkladığımız getiri ile faydasızlığı eşit­ leyici bir had değildir. Ancak, Keynes sermayenin veriini ile tü25 ketiınin faydasızlığı lionusuna hiç cleğinmenliş değildir. BiJakis, «Sermayenin marjinal etkinliği» ile sern1aye getirisi, «tüketin1 eğiliıni» ile de tüketiın konusunda taın ve etkin bir analiz orta,ya koyınuştur. Fakat bu analizde, neyatının ne de tüketim faiz haddini belirleyen unsurlar değildir. Serınayenin ınarjinal etkinliği, faiz haddi olmadığı gibi, faiz haddini belirliyen bir unsur da değildir. Bununla beraber, faiz haddi, sermayenin marjinal etkinliğine yaklaşan bir unsurdur. Çünkü Keynes'de serınayenin marjinal etkinliği borsadan sağla­ nan getiri haddine çok benzeyen bir kavramdır. Girişimcilerin sermayenin uzun dönen1de fizik verim haddini tahmin ettikleri gibi profesyonel ajanlar borsalarda ya da diğer mali piyasalarda faiz haddini tahmini olarak belirlerler. Uzun dönem için yapı­ lacak tahn1inlere göre yatırırnlar belirlenecektir, fakat mali piyasalarda yapılan yeni değerlendirn1eler uzun dönem tatıninleri üzerinde etltili olacaktır. Böylece bazı yatırım türleri, girişiınci­ lerin gerçek öngörüşlerinden daha çok mali piyasalarda çalışan kişilerin ortalaına tahminlerine göre yönlendirilecektir. Değişe­ bilen bir yapıya sahip olan kamu oyunda yer alan grupların anlaştıkları ve inandıklan bir biçimde oluşan bu değerlendirn1ele­ rin bir bölün1ünü serınayenin marjinal etkinliği meydana getirir. Bu etkinlikte bir kararlılık bulunmaz ve bu konuda yapılan tahminlerde hatalar daiına söz konusu olabilir. Öte yandan, güncel olaylar da U:zun döneınde tahminierin oluşınasında rol oynarlar. Bu nedenle, sern1aye talebinin faiz haddinin düzenli azalan bir fonksiyonu olarak görüln1esine olanak yoktur. İşte bu, yüksek derecede kararsızlık gösteren serınayenin marjinal etkinliği ile yatırıınları belirliyen faiz haddi arasındaki bir farktır. Bu duruında, her faiz haddi için, ınali piyasaların duruınuna bağlı olarak birçok yatırım düzeyi vardır. Keynes, böylece, faiz haddinin bir fonksiyonu olan sern1aye talebi eğrisi ile talebin temsil edilınesini ortadan kaldırdığı gibi, faiz haddi ile yükselen sermaye arz eğrisini de bir kenara bırakn1ıştır. Keynes, faiz haddi ile birlikte yükselen bir tasarruf arzı ile de, ekonomik birünler için bu günkü tüketim ve gelecekteki belirli bir tüketiın kapasitesi arasında bağ kurn1aktadır ve bu bağın kendisi de faiz hadleri ile ilişkilendirilmiştir. Böylece, ekonoınik birimler gelecek tüketimleri için tercih haddini hemen değ'iştirebilecektir. Keynes tüketim eğilimindeki içsel geçiciliği görmüş ve bu eğilim~ önemli ölçüde geliştirmiştir. Bununla beraber, 26 analizinin sonucunda zaınan tercihi haddi basit ve katkısız biçinıde faiz haddi ile kavuşınamış olacaktı{ Toplumun zanıan tercihi haddi, ekonoınik birinllerden çok gruplarca tahn1in edilen değerlerin bir bölümünü de meydana getirmektedir. Bununla beraber, zanıan tercihi haddi oldukça kararlıdır. Çünkü ekonoınik birimlerin tüketin1 düzeyinin belirlenınesinde, kurumsal ve sosyalojik ağırlıklar diğer ekonomik kararlardan daha etkili olurlar. Keynes'e göre, belli bir gelir düzeyinde, faiz haddi % 5'ten % 4'e indi diye nadir kişi yaşaın biçimini değiştirir. Şiındiki ya da daha sonraki tüketim kararlan üzerine başka faktörler (3) daha etkindir. Bu faktörlerin etkisiyle tüketici davranışı esnek bir davranış alınayıp sert bir davranıştır. Keynes, bazı hallerde, faiz haddinin zaınan tercihi haddi üzerine etkili olabileceğiai kabul etıniştir. Fakat bu etki, yine Keynes'e göre, tüketiın ve gelir arasındaki yerleşmiş ilişkiyi kesmez. Bu ilişki, daha önce belirttiğiıniz gibi, basit bir davranış alınayıp dinamik makro- ekonoınik bir kanun ortaya koyınaktadır. Tüketin1 fonksiyonu kararlı ise serrnaye piyasasına yeni bir tasarruf arzı üzerine faiz etkili olınaz. Nitekim, tüın tüketim azalınalan, gelir üzerindeki faaliyeti ile orantılı olarak tasarı·u­ fu azaltır ve artık yüksek faiz haddi ile ilave tasarruf bağdaş­ maz. Keynes, klasik analizi bu şekilde eleştirdikten başka, bu eJeş-· tirisine çok genel ve çok temel bir eleştiri daha ilave etinektedir: Klasik analizde belirttiği gibi faiz haddi reel bir olgu olmayıp likiditeden vazgeçmenin bedelidir. Keynes, faiz haddi analizine parayı dahil ederek, tanıamen ihınal edilen bir noktayı analize katınış olmaktadır: ekonoınide, plasınan olmaksızın, sahip olunan parasal haklar vardır. Tasarruf faaliyeti serveti ilgilendiren ve belirsiz bir tüketimi geleceğe, belirsiz bir tarihe bırakma faaliyetidir. Burada halihazır tüketilnde bir azalma da söz konusu olınaktadır. Tasarruf, yalnız tüketim mallarının fiyatlarını mevcut sennayenin ınarjinal etkinliğinden bağımsız olarak düşür­ ınekle kalmaz, aynı zaınanda sermayenin ınarjinal etkinliğini de 4ayıflatır. Bu durumda, güncel yatırım için talep, güncel tüketiın talebi gibi kısılır. Tasarruf, yalnız bu günkü tüketimden vazgeçme değilse ve tasarrufla gelecekteki tüketiınİ yönlendirıneye (:3) Cimrilik. sen·et ~Yaratma arzusu .. savurganlık, kamu müdahalesj, vergiler gibi. 27 geçiliyorsa, bu durum. da sonuç farklı olacaktır. Çünkü, yatırım­ dan bazı gelirler elde etıne üınidi artacak ve bu günkü tüketim için hazırlanmış olan serbest kaynaklar gelecek tüketimin hazır­ lanması tahsis edilecektir. Burada, r~el sermayeye malik olmak ile para ya da alacak hakkına sahip olmak arasında seçim söz konusudur. Faiz haddine gelince, bu had tasarrufun bedeli değildir. Faiz likiditeden belirli bir süre vazgeçme karşılığı alına­ bilir. Çünkü, faiz haddi para ile bu paranın; bir alacak hakkıyla değiştirilmesi sonucunda; belirli bir süre serbestçe kullanılmasın­ dan vazgeçme arasında varolan ilişkinin tersinden başka bir şey değildir (4). Öte yandan, ekonomik birünler gelirlerini para şek­ linde alırlar. Gelirin tüketiln1eyen bölün1ü fiziki ve taşınır değer­ lerin alıınında kullanılmadan önce para biçiminde muhafaza edilir. Keynes, Genel Teorisi'nin XVII'nci bölümünde, iktisatçıların niçin parasal faiz haddine «sarılmak,, zorunda olduklarını açık­ lamıştır. Keynes, şinıdi kullanılabilir bir birim para ile aynı değerde olan, fakat geleceğe tahsis edilmiş belirli bir para miktan arasında varolan farktan basit bir biçimde paranın faiz haddini elde etn1ektedir. Eğer 100 birim para karşılığında bir yıl sonra 110 birim para elde ediliyorsa, paranın faiz haddi % 10 olacaktır. Bi'riktirıneye elverişli tüm mallar için bu biçimde faiz haddi bulunabilir. Bu had ınalın hesaplanınış değeri ile vadeli değerini eşit kılan bir had olacaktır. Bu duruında, buğdayın, evlerin, şekerin vb. n1allann faiz haddinden söz edilebilir. «Örneğin bu günkü değeriyle hemen mübadele edilebilen ıoo kilo buğday, bir yıl sonra 105 kilo olarak tahsis ediliyorsa, buğdayın yıllık faiz haddi % 5; 95 kilo olarak veriliyorsa faiz haddi-% 5 olacaktır.» (5). Mal- . ların piyasalan bu tür faiz haddi hesaplamalan yapılmasına uygun oldukça, bu tür örnekler çoğaltılabilir. Ancak mallara göre bulunan faiz hadleri birbirlerinden farklı olurlar, aynı mal cinsinden ifade edilirler ve birbirleriyle mukayese edilemezler. ı ı 1 1 { Bunları n1ukayese edebilmek için ortak bir ölçüye getirmek gerekir ki, bu da paradır. Bunun için her ınalın para cinsinden aktüel değerini bulmak yeterli olınaz, aynı zaınanda para cinsinden gelecek değerlerini, başka bir deyişle paraya göre değer­ lenn1elerini ya da değer kaybetmelerini ortaya koymak gerekir. (4) (5) 28 ' 1hid, s. 181 - t82, 226- 227. 1hid, s. 238. ' Bu şekilde her mal diğer hadlerle rrıukayese edilebilen parasal faiz haddi ile donatılmış olacaktır. Bu ise ekonomik birimlere (mallar arasında çok rantabl şekilde seçim yapacaklarından) rasyonel biçimde. servet birikimi yapn1a olanağını verecektir. Keynes'in ortaya koyduğu parasal faiz haddi hesabı, basit ve özet olarak, şu formülle yapılabilir: Cq +a) - ç+l. Burada (q) maldan sağlanan fiziki verim ya da hizrneti, (a) mal değerinde paraya göre olacak değişikliğin tahnüni haddini göstermektedir. Bu durumda Cq + a) malın para cinsinden tahn1ini verim haddini göstermektedir. (c) mal birikin1inin gerektirdiği muhafaza giderlerini ya da bu konuda yapılan giderleri, (l) likiditenin dağuracağı faydayı (likidite primini) göstermektedir. bir çok malın servet biçiminde eldeciliğini Czilyetliğini) gösteren tek unsurdur. Bir malın diğer m.allara göre nisbi değer kazanması ya da değer kayhetmesi o malın parasal verim haddinin belirlenınesinde temel rol oynayacaktır. Bu nokta Keynes'in paranın faiz haddinin bir sınırdan sonra düşürülemiyeceği ve bundan itibaren diğer servet türlerint edinmenin sınırlanacağı hakkındaki görüşünü haklı çıkarmaktadır. Verim hadleri paranınkinden çok daha yüksek oldukça, servet türlerinin her biri gelecek satın alma gücü olarak bulundurulmayacaktır. Fakat servet birikimi otomatik olarak azalacaktır: q fiziki verim ve özellikle a azalacaktır. Çünkü, bir malın birikimi onun aktüel fiyatını yükseltirken, tahnıin edilen gelecek fiyatı düşecektir (6). Görülüyorki, Ca) öğesi Bir tek rnal bu kanundan kaçar : para. Para birikimi sabit bir para miktarı çerçevesinde olur ve paranın diğer servet türlerine göre nisbi değerinin azalması söz konusu olmaz. Para biriktirme arzusunun artması paranın özel haddinin yükselmesi ile birlikte olur. Şu halde Keynes'e göre temel kurarn şudur.: para hariç bütün malların birikiminin artınası onların özel faiz hadlerini düşürür. Bu da paranın faiz haddini ekonomilerde hakim duruma getirmektedir. Paranın faiz haddi, ekanonlik birimler para birikimi yaptıkları zaman düşürülemiyen tek haddir. Bu olayla diğer servet türleri verim hadleri için asgari bir sınır çizilir ve diğer servet türlerinin özel veri ın hadleri paranın verinı. haddine ulaştığında bunların birikirnine son verilir (7). (6) (7) M. De mourg·ues, le Taux de l'Interet d'Apres la Theorie Generale, Eco· nomies et SocietE~s, Tome XIV, N: 2; 3, 4, s. 341 - 342. lbid, s. 342. 29 / Keynes'in bu görüşü kabul edilmekle paranın likit olrnasının faydasının Uikidite priıninin) paranın özel (faiz) haddini belirleyen tek un_sur olduğunu kabul ediyoruz deınektir. Bu zaman q, a, ve c zorunlu olar:ak «hiÇ>> durumun da olacaklardır. Paranın bu haddi sürekli pozitif olduğundan, bunun nı.antıksal sonucu olarak da para talebi pozitif olacaktır.· 1 Genel Teori'de faiz haddi faaliyet düzeyini belirleyen bir değ·işkendir ve faiz haddi politikası burada birinci planda rol oynar. Keynes sistemi Genel Teori'de açık bir biçimde ortaya konulmuştur: «Tüketim eğilimi, sermayenin marjinal etkinlik eğ­ risi ve faiz haddi bizim bağımsız değişkenlerimizdir ve bu değiş-­ kenler birçok unsura ayrıştırılmıştır ... İstihdam hacmi ve milli gelir .... bağımlı değişkenlerimizdir>> (8). Keynes'ce çeşitli faktörlerin önerni bu şekilde açıkça ortaya konulmuş olmasına rağmen bazı iktisatçıların sermayenin marjina1 etkinliğinin önceliğine ve ayrıcalığına inanıp faiz haddinin etkisini ihmal etmeleri, şa­ şırtıcıdır. Bu inanma iki nedenden kaynaklanabilir. Bu nedenlerden birincisi genel teori'nin tamamen reel anlamda yorumlanması alışkanlığıdır diyebiliriz. Makro- statik keyr.esgil analiz, başka bir deyişle ekonon1ik büyümenin keynesgil reel analizi genel teorinin gereksiz basitleştirilmesini bize sunmaktadır ve bu tür analize faiz haddi dahil edilmemektedir. İkinci neden ise, sorunun teıneline bakmaktan çok sermaye piyasasının ·ıdasik analizine yönelen keynesgil eleştiriye önem veriln1esidir. Klasik sermaye piyasasının keynesgil eleştirisi; faaliyet hacminin belirıe·nmesinde girişimcilerin sermayenin marjinal etkinliği hakkın­ daki tahminleri ve efektif talebi açıkça ortaya koyabilmek için; belirli bir yatırım hacmi ile faiz haddi arasında var olan ilişkiyi kırmaktan ibarettir diyebiliriz. Klasikiere göre, tüketirnde düş­ n1e faiz haddi etkisi ile yatırıınlarda artmayı peşisıra sürükliyecektir. Keynes'e göre ise, tüketinı. düşmesi, sermayenin n1arjinal etkinliğinde azalma yapabilecektir ve bu azalına yatırımların çökmesi etkisini doğuracaktır. Şu halde, sern1ayenin marjinal etkinliği, yatırımı belirleyici bir unsurdur, fakat faiz haddinin etkisi tamamen devre dışı bı-­ rakılamaz: çünkü; keynesgil yaklaşıının bütünü <<parasal>> bir yaklaşımdır ve parasal bir ekonomide para, parasal davranışlar ve faiz hadleri yatırımlan belirleyici bir rol oynarlar. Nitekim, sermayenin marjinal eitkinliğindeki aşırı değişkenlik kısa dö(8) 30 Keynes, op. cit., s. 262. nemele faiz hadelinin etkisini açıklar, büyün1e aşamasında sermayenin marjinal etkinliğinin azalma eğilimi bu kez uzun dönem için faiz haddi etkisini açıklayacaktır. Serınayenin rnarjinal etkinliği cari faiz haddine eşit olana kadar yatırımlar artma eğilimindedir. Sermayenin marjinal etkinliğinin hesaplanması, faiz haddiniiı. etkisini ortaya koymak bakımından faydalı bir lşlemdir. :f\.1arjinal etkinlik, Keynes'e gÜre, faiz haddi ile doğrudan mukayese edilebilmek için bir had olarak değerlendirilmelidir. Sermayenin marjinal etkinliği, sermaye mallarının arz fiyatını, yatırın1ın ekonomik ömrü boyunca bu yatırımdan elde edileceği tahmin edilen net geliriere eşitleyen indirgeme oranıdır. Şu halde, serınayenin marjinal etkinliği başlıca iki unsura bağlıdır: - Sernıayenin arz mayenin aktüel fiyatına, başka bir deyişle bir biriın ser- fiyatına, Tahmin edilen net gelirlere. arz fiyatı veridir. Bu fiyatın serınayenin birikin1 döneminde büyümesi, sermayenin marjinal etkinliğinin düşmesinde hemen ve önemli derecede bir rol oynayacaktır ve bu nedenle de gelecekteki gelirler daha düşük tahmin (bu gelirler düşmese bile) edilecektir. Bu tahminler, daha sonra, denge bozucu bir şekilde kendini gösterecektir. Sermayenin ınarjinal etkinliğinin düşınesinden sonra bunu tekrar düzeltmek kolay değildir. İş ortamındaki karamsar ve düzensiz görüş, burada önemli rol oynar. Ancak, resesyonun bu şekilde sürmesine etkili olan reel faktörleri h~men saf dışı bırakmak olanağı yoktur.· Fazladan serınaye birikimi, yarı mamül dururnundaki pahalı ürün stokları, istihdamda düşme bu reel faktörleri oluşturur. Fazlalıkların ortadan kaldırılabilrhesi için bir süre gerekir. Ekonomik birimler tüketim eğilimlerini azaltırlar ve buna bağlı olarak da likidite tercihleri artarsa, bu süre uzamak d urum undadır. Burada yalnız sernıaye ınalının Ekonoınik bunalınıın ınevcudiyeti ve resesyonun uzunluğ·un­ da sermayenin marjinal etkinliğinin sorumluluğunu belirtmek ge'" rekir. Girişimcilerin tahminierindeki değişkenlik, borsalardaki yükselme ve düşme, yapılan birikimlerin rasyonel oln1aması, devri ekonoınik faaliyetlerin faktörleridir. Burada faiz haddinin önemli etkisini de unutmamak gerekir. Devri hareket- sırasın~ da, paranın likiditesinin f51ydas1 (primi) öneınll bir öncelilr alır, 31 çünkü ekonomik bunalım anında serma:ye getirisinden çökertilemeyen tek unsur likidite faydasıdır. Faaliyetlerin arttırılması döneminde, sermaye y1ğılması, zo·runlu olarak, faiz haddi yükselişi ile birlikte olacaktır. Bu yükselişin, gelecek hakkındaki görüşler iyimser olduğunda, yatırım­ ları değiştirici hiçbir etkisi olmayacaktır. Buna karşın, faaliyetlerin yavaşlaması sırasında, başka bir deyişle girişirr~cilerin gelecek hakkındaki görüşler kötümserse, faiz haddinin yükselinesi depresyon sürecini hızlandıracak, daha da fenası, paranın likidi- · tesinin faydasını daha arttıracak ve. faiz haddi tekrar genişletici faaliyete dönüşe engel olacak bir düzeyde karar kılacaktır. Keynes katkısız bir para politikasının (para miktarının arttırılınasıl depresyon anında etkili olacağına inanmamaktadır. Çünkü ekonomik birimler bu para miktarını faiz haddini düşürmeden talep edecekler ve onu kabulleneceklerdir. Bu şekilde, ekonornirl: birünlerin paraya atfettikleri istisnai likidite faydası (primi) nedeniyle faiz haddi yapay olarak yüksek düzeyde kaiacaktır. Para talebinin bu kadar güçlü olması aklımıza şu soruyu getirebilir: kuvvetli bir para talebi ile enflasyon nasıl bağdaşır? Keynes'in daha önce verdiğimiz eşitliğindeki (a) fiyat yükselmesinde n1allar için yüksek bir pozitif değer alır ve ekononı.ik birimler sermaye yığılması yapmak konusunda kuvvetli bir eğili­ me sahiptirler. Fakat bu kuvvetli bir para talebinin sonucudur. Nitekim, enflasyon, sermaye birikimini hızlandırarak, sermayenin fiyatını yükseltir ve verimde hızlı bir düşüş ortaya çıkar. Buna karşın el{onon1ik birikiınlerin iradesi ile. miktarı arttırılama­ yan paranın faydası enflasyona bağlı olan faktörlerin etkisiyle artmiş görülür. Çünkü, ~ Fiyatların yükselişi önemli ölçüde ankesi zorunlu kılar. Likidite faydası para ile satın alınan malların parasal değerleri artışı ile birlikte yükselir. -- Para spekülatif - alışlar için bir rezerv olarak kullanılır. Farklı sermaye türlerinin reel değerlerinin tahıninindeki belirsizlik, para tercihinin artışına neden olur. Böylece, fiyat düzeyi yülcseldiğ·i zaman paranın reel değ·e­ rinde düşme olur ve faiz diğer malların parasal değerlerine oranla artar. Öte yandan, nisbi değerlerin belirsizliğinin kendisi de enflasyonist etki hasıl eder. Bütün malların ni.sbi değerlerindeki belirsizlik ise tipik bir keynesgil kanıttır. 32 Buraya kadar yaptığımız incelemeden görüleceği üzere, Keynes'e göre faiz haddi mali piyasanın denge fiyatı olmayıp, tüm nisbi fiyatlar sisteminin dengesini bozan reel olmayan bir fiyattır. Keynes tüm analizini, tasarruf artışı etkisiyle efektif talebin azaldığı zaman yatırımcıların sermaye birikimini arttırarnıya­ cakları olayı üzerine oturtmuştur. Keynesgil kanunlar, grup davranışlarını ortaya koyduğu ve bireysel davranışlarla doğrudan bağları oım'adığı için, makro- ekonomik kanunlardır. Grubun ise bireyde olmayan zorlarnaları vardır. Öte yandan paranın likiditesinin faydasının Cpriminin) değeri uzun dönemde ücret haddine göre daha kararlıdır. Spekülasyon ankesinin keynesgil analizi, para ile gelir arasındaki ilişkinin kararsız olduğunu gösteren tek kanıttır diyebiliriz. Spekülatörlerin faiz haddi değiş­ meleri hakkındaki tahminleri likidite fonksiyonunun yerini ve para - gelir ilişkisini değiştirir. Faiz haddi, ayrıca, nihai para talebini belirler.