kur`an`da hudûdullah kavramı - The Journal of Academic Social

advertisement
The Journal of Academic Social Science Studies
International Journal of Social Science
Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS3621
Number: 51 , p. 335-345, Autumn III 2016
Yayın Süreci
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date - Yayınlanma Tarihi / The Published Date
19.07.2016
30.11.2016
KUR’AN’DA HUDÛDULLAH KAVRAMI
THE CONCEPT OF HUDÛDULLAH IN QUR’AN
Dr. Yakup YÜKSEL
Namık Kemal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Öz
Kur’an’î kavramlarla ilgili çalışmaların alanı günümüzde oldukça artmıştır.
Şüphesiz bu sahada yapılan her çalışma, Allah Kelamı olan bu Kur’an’ı daha iyi anlayabilmek için iyi niyetle ortaya konulan çabalardır. Bu araştırmalar bir yönden ilmî alana
katkı sağlarken diğer yönden de Allah rızasını kazanmaya matuf gayretlerdir. Ancak
ilâhî kaynaklı olan bu Kitap’la ilgili çalışmaların sayısı her ne kadar artsa da bizzat kendi
ifadesiyle denizlerin tükeneceği fakat ondaki manaların asla tükenmeyeceği ise bir
gerçektir. Kur’an çalışmalarına mütevâzi bir katkı sağlamak amacıyla biz bu
çalışmamızda Kur’an’da geçen hudûdullah kelimesiyle ilgili bir araştırma yapmayı
hedefledik.
Kur’an’da geçen “hudûdullah” kavramıyla ilgili bugüne kadar herhangi bir
çalışma yapılmamıştır. Bu anlamda“hudûdullah” kelimesinin geçtiği âyetleri tespit etmek, kavramla ilgili konuları ortaya koymak çalışmamızın temelini oluşturacaktır.
Dolayısıyla kelimenin anlam çerçevesini belirlemek, konunun eski ve yeni tefsir kitaplarında nasıl işlendiğini ele almak ve bu kelimeyle yakın ilişkisi olan diğer kavramlara
işaret etmek makalemizde amaçlanan hedefler arsındadır. Bu çalışmamızın Kur’anî
kavramlar konusunda yapılan diğer çalışmalar gibi alanına bir katkı sağlayacağı kanaatindeyiz.
Anahtar Kelimeler: Kur’an, Hudûdullah, Âyet, Kavram, Tefsir
Abstract
Field of study related to the concept of the Quran has increased pretty much today. Certainly every study in this field to better understand this Qur'an is the word of
God is put forward in good faith efforts. This research effort is aiming to gain the pleasure of Allah in the other direction, a direction that contributes to the scientific field.
However, the number of studies on this Book is of divine origin, although, in his own
words, seas depleted but they never post in them. We aimed to make a research -to provide a humble contribution to the Quran study-about the last word in the Quran
hudûdullah in this study.
Has not been any studies on the concept of hudûdullah in Qur’an so far. In this
sense to identify verses in wich the word hudûdullah and to reveals issues related to the
concept it will form the basis of work. Therefore, to determine the meaning of words in
336
Yakup YÜKSEL
context, the old issues and to address how it handles the new interpretation book and
pointing to the close relationship with this concept with other concepts our articles are
among the intended targets. In this study, we believe will make a contribution to the
field, like other studies on Quranic concepts.
Keywords: Qur’an, Hudûdullah, Verse, Concept, Commentary
GİRİŞ
Had kelimesinin çoğulu olan hudûd
kavramının Kur’an’da Allah ismine izâfetle
hudûdullah şeklinde kullanılmış olması bu
kavramın içinde yer alan konuların önemine
işaret etmektedir. Makalenin ilerleyen kısmında üzerinde duracağımız bu kavram ile
doğrudan ilgisi olmasa da sünnet ve şeâir
kelimelerinin de sünnetullah1 ve şeâirullah2
şeklinde aynı tamlama ile kullanılması dikkatlerden kaçmamıştır. Fıtratallah ve kelimatullah
tamlamalarında olduğu gibi Allah’ın genel
olarak helal ve haram gibi hükümlerini ifade
eden hudûdullah kavramının bu şekilde izafetli
kullanılmasının hikmetini bizzat kendisi tarafından koyduğu kurallarda ortağının olmadığını ifade etmek için kendi ismine bitişik olarak kullanmış olabileceğini söylemek mümkündür.
Aslında hudûdullah kavramının geçtiği
âyetlere bakıldığında Yüce Allah’ın bazı kurallar koyduğunu ve kullarından bu kuralları
çiğnememelerini istediği görülmektedir. İşte
konulan bu kurallara riâyet edilmesini de
hudûdullah kavramı ile ifade etmektedir. Bir
nevi koymuş olduğu yasaklar ya da uyulması
gereken emirler ile insanları sınava tabi tutmaktadır. Koymuş olduğu bu sınırların ihlali
durumunda ise o yasakları işleyenlerin hem
dünyada hem de ahirette cezaya çarptırılacaklarını bizzat beyan etmektedir. Dolayısıyla
hudûdullah kavramı, insanların Allah tarafından kuşatılmış olduğunu ve her zaman kontrol altında tutulduklarını ifade eden geniş bir
kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ne
kadar bu kelime sınırlı âyetlerde geçmekte ise
de ifade ettiği anlamlar dikkate alındığında
bütün helaller ve haramlar söz konusu oldu1
2
el-Ahzâb 33/38,62; el-Fetih 48/23
el-Bakara 2/158; el-Mâide 5/2; el-Hacc 22/32,36
ğu için sosyal hayata dair konulan kuralların
tamamını zımnen içerdiğini söylemek mümkündür.
1. Hudûdullah Kavramı
a. Kelimenin Sözlük Anlamı
Hudûd, el-haddu kelimesinin çoğul halidir. el-haddu kelimesi had kökünden türemiş
olup sözlükte, birbirine karışmaması için iki
şeyin arasını ayırmak demektir.3 Çoğulu ise
hudûd’dur.4Bu anlamda iki şeyin arasını ayırmaya, her şeyin sonu, sınırı anlamında had
kelimesi kullanılmakta olup, iki toprak parçasının sınırı ve harem bölgesinin sınırını ifade
etmek için de yine bu kelime kullanılmaktadır. Ayrıca önemli dil bilginlerinden olan İbn
Manzûr (ö.711/1311), Kur’an’la ilgili “her harfin bir haddi vardır, her haddin bir matlaı vardır”5
şeklindeki hadiste geçen had kelimesinin bir
şeyin sınırı ve sonu anlamında olduğuna dair
bu hadisteki kullanımı delil olarak vermiştir.6
b. Kelimenin Terim Anlamı
Allah’ın koyduğu ve belirlediği dinî,
ahlâkî ve hukukî hükümlerle bunların dünyevî ve uhrevî müeyyidelerini ifade eden
terim.7 Önemli dil bilginlerinden Halil b. Ahmed (ö. 175/791) hududûllahı “Allah’ın açıkladığı ve sınırlarının aşılmamasını istediği
şeyler” olarak tarif etmiştir. İftira atan kişiye
Halil b. Ahmed,Kitâbu’l-ayn, thk. Abdulhamid Hendâvî
(Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 2003) c. 1, s.293; ezZebîdî, Muhammed Murtaza el-Hüseynî,Tâcu’l-arûs min
cevâhiri’l-kâmûs, thk. Dr. Abdulaziz Kutr (Kuveyt, 1987) c.
8, s. 518-519.
4 İbn
Manzur, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b.
Mükrim, Lisânu’l-Arab, (Beyrut: Dar-u sadr, 1994), c. 3, s.
140.
5İbn Hıbban, Ebû Hâtim Muhammed, Sahihu İbn Hıbban bi
Tertibi İbn Belabân, Beyrut, 1997, c. 2, s. 276; Süyûtî, Celaleddin, el-Itkân fî ulûmi’l-Kuran, Beyrut, 1987, c. 2, s.187.
6 İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, c. 3, s. 140.
7
Bardakoğlu, Ali, “Had” DİA, (İstanbul: İsam
Yayınları,1996), cilt: 14, sayfa: 547-551.
3
Kur’an’da Hudûdullah Kavramı
verilen cezanın hadd-i kazif şeklinde isimlendirilmesini de buna bir örnek olarak vermiştir.8
Çalışmamızda ele aldığımız hudûdullah teriminin İslam Hukuku’yla doğrudan
ilişkisi vardır. Şâri’ tarafından miktarları belirlenmiş olan cezalara had cezaları denmektedir. Dolayısıyla yasak olan fiillerin (zina, içki,
adam öldürmek vb.) işlenmesine cezaî bir
karşılık olarak Allah’ın emrine uyarak bu
fiilleri işleyenlere nassla belirlenmiş olan cezaların uygulanması fıkıhta had olarak adlandırılmıştır.9 Bu cezalar Allah hakkı olup hiçbir
devlet yetkilisinin inisiyatifine bırakılmayan
cezalar olması bakımından önemlidir. Aslında
kelimenin sözlük anlamından hareketle konulan kurallara uymak ve o sınırlara riâyet etmek bizzat Allah tarafından belirlendiğine
göre O’nun hakkı olduğu rahatlıkla anlaşılabilir.
2. Kur’an’da Hudûdullah Kavramı
Hudûdullah kavramı Kur’an’da dokuz
âyette geçmektedir. Ancak bu dokuz âyetin
ikisinde ikişer defa10, bir âyette de dört defa
geçmekte olup farklı iki âyette ise hududehu ve
hudude mâ ünzile şeklindedir.11 Neticede on iki
yerde hudûdullah12, bir yerde hududehu13 ve bir
yerde de hudude mâ ünzile14 şeklinde olup
toplam on dört defa yer almıştır. İlgili âyetleri
ve kavramın hangi anlamda kullanıldığını bu
çalışmamızda ortaya koymaya çalışacağız.
Kur’an’ın resmî sıralamasına göre hudûdullah
kavramının ilk geçtiği âyet Bakara sûresi yüz
seksen yedinci âyetidir. Konunun daha iyi
anlaşılabilmesi için âyetin meâlini vermek
yerinde olacaktır.
Halil b. Ahmed, Kitâbu’l-ayn, c. 1, s.293.
es-Serahsî,Ebû Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî
Sehl Ahmed, el-Mebsût, (Beyrut: Dâru’l-fikr, 1999), c.14,
s.16.
10 el-Bakara 2/230; et-Talâk 65/1
11 el-Bakara 2/229
12 el-Bakara 2/187, 229, 230; en-Nisâ 4/13; et-Tevbe
9/97,112; el-Mücâdele, 58/4; et-Talâk 65/1
13 en-Nisâ 4/14
14 et-Tevbe 9/97
337
Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl
kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza
yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu
bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir
etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar
orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde
itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar
diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar.15
“Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır” şeklinde meâli yapılan hudûdullah kavramı bütün tefsir kaynaklarında olmasa da
bazı eserlerde kelimenin izahı yapılmıştır.
Taberî (ö.310/923)’nin konuyla ilgili yorumu
şöyledir. “Ramazan ayında gündüz oruçlu
iken yemek içmek, cima etmek, mescitlerde
itikaf halinde iken hanımlarına yaklaşmamak
gibi yasaklanan şeyler Allah’ın sınırlarıdır. Bu
sınırları aşmayınız aksi takdirde cezaya çarptırılırsınız” şeklinde tefsir etmiştir.16 Ayrıca
Taberî
hudûdullah
kavramının
Süddî (ö.127/745) tarafından Allah’ın şartları,
Dahhâk (ö.64/684)
tarafından
ise
ma’siyet/Allah’ın günah saydığı şeyler anlamında değerlendirdiklerini de ilave etmiştir.17
Zemahşerî (ö. 538/1144) de aynı şekilde âyette
mezkûr olan yasaklara yaklaşılmaması şeklinde hudûdullah kavramını tefsir etmiş ve bu
âyette o sınırlara yaklaşmayın ifadesi üzerinde durmuştur.18
8
9
Bakara 2/187
et-Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerir,Câmiu’lBeyân fi Te’vîli’l-Kur’an, (Beyrut:Dâru’l-kütübi’l-İlmiyye,
1992), c. 2, s. 188.
17 Taberî, 2,188-189.
18 ez-Zemahşerî, Ebü’l-Kāsım Mahmûd b. Ömer b.
Muhammed el-Hârizmî,el-Keşşâf an Hakâikı’t-Tenzîl ve
uyûni’l-Akâvîl fî Vücûhi’Te’vîl, (Beyrut: Dâru’l-fikr, 1977) c.
1, s. 340.
15
16
338
Yakup YÜKSEL
Zemahşerî başka âyetlerde o hadleri
aşmayın, tecavüz etmeyin şeklinde kelimeler
kullanıldığı halde burada yaklaşmayın ifadesinin kullanılmasının önemine işaret etmiştir.
Allah’a itaat eden ve itaatinin gerektirdiği
şekilde amel eden bir kimsenin hak cihetinde
yer aldığını ve bu kimsenin hak olan şeyi terk
etmesi halinde batıl olan bir şeye geçiş yapmış
olacağını ileri sürmüştür. Neticede hak ile
batıl arasını ayıran ve adına had denilen bu
gibi durumlar adeta burada olduğu gibi iki
şey arasında bir engel olmaktadır. Dolayısıyla
mübalağalı bir şekilde o hadlere yaklaşmasın
denilerek kişinin batıl olana yaklaşmaması
dile getirilmiştir şeklinde izah etmiştir.19 İbn
Âşur (1879-1973) da yaklaşmayın ifadesinin
kinaye olarak geçtiğini çünkü hadde yaklaşan
kişinin genellikle o sınırı aştığı görüldüğü için
bu ifadenin kullanıldığını savunmuştur.20
Kurtubî (ö.671/1273) de bu âyetin tefsirinde hudûdullah kavramından kasdedilen
şeyin âyette zikredilen emir ve yasaklar olduğunu ve bunlara muhalefet edilmemesi gerektiğini anlamıştır. Ayrıca had kelimesinin anlamı konusuna da girmiş, onun engel ve yasaklamak anlamında olduğunu ifade etmiştir.21 Hatta demirin de silah ve benzeri şeylerin vücuda girmesini engellediği için hadid
olarak isimlendirildiğini ileri sürmüştür. Yine
bu kelime kökünden türemiş olan ve hapishane görevlisi ile kapı görevi yapan kişilere
de haddâd denmesinin nedeni olarak, içerideki kişilerin dışarı çıkmasını dışarıdaki kişilerin de içeri girmelerini engellemelerinden
dolayı bu ismin verildiğini savunmuştur.
İddet bekleyen kadın da zînet takmaktan alıkonulduğu için ona da el- haddu denmiştir.22
Bu âyette dört defa geçen hudûdullah kavramı
Kur’an Yolu adlı eserde “Allah’ın koyduğu
kurallar” olarak tercüme edilmiş ancak tefsir
Zemahşerî, 1, 340.
İbn Âşur, Muhammed Tâhir, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr,
(Beyrut: Dâru’l-fikr, 2000), c. 2, s. 183.
21 el-Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Ebî
Bekr b. Ferh,el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’an, (Beyrut: Dâru’lkütübi’l-ilmiyye, 1993), c. 2, s. 225.
22 Kurûbî, 2, 225.
19
20
kısmında herhangi bir izaha gidilmemiştir.23
Yine Süleyman Ateş de bu kelimeyi “Allah’ın
sınırları” şeklinde tercüme etmekle yetinmiştir.24
İbn Arabî (ö. 543/1148) ise bu âyetin
tefsirinde hudûdullah kavramını iki şekilde
değerlendirmiştir. Birincisi uyulması gereken
emirler ikincisi ise uzak durulması gereken
yasaklardır.25 Ebû Hayyân (ö. 745/1344) da
bununla Bakara Sûresi iki yüz yirmi birinci
âyetle başlayıp devam eden evlenme hukuku,
kimlerle evlenileceği, eşler arasındaki yükümlülükler, boşanma, iddet gibi konuların tamamının hudûdullah kavramı içerisine girdiğine işaret etmiştir. Ayrıca zamir olarak değil
de tilke hudûdullah şeklinde açık bir isim olarak zikredilmiş olmasının da konunun önemine işaret etmesi bakımından böyle kullanıldığını ileri sürmüştür. Her defasında açık
bir şekilde isim olarak tekrar edilmiş olmasının da husûsîlik ifade ettiğini ve Allah hakkının büyük bir hak olduğu anlamını pekiştirmek için tekrar edildiğini savunmuştur.26
Seyyid Kutub (ö. 1966) da ilgili âyetin
tefsirinde çok güzel bir yorum yapmıştır.
Önemine binaen aynen aktarmak faydalı olacaktır. “Böylece, arada emniyetli bölge kalması için Allah’ın koyduğu sınırların aşılması
yasaklanıyor. Çünkü koruluğun etrafında
dolaşan kimsenin, içine girmesi muhtemeldir.
İnsan her zaman nefsine hâkim olamaz. O
halde en iyisi, istediği anda nefsini, engelleyebileceğine güvenerek yasak lezzetlere yaklaşmak suretiyle iradesini zor imtihanlara
maruz bırakmamaktır. Orta bir şehvet ve lezzet sahası söz konusu olduğu için “Onlara
yaklaşmayın” buyurulmuştur. Oysa asıl
amaç, yaklaşmayı değil, bilfiil işlemeyi önle-
Karaman, Hayrettin ve Diğerleri, Kur’an Yolu Türkçe
Meâl ve Tefsir, (Ankara: DİB Yayınları, 2007), c. 1, s. 259.
24 Ateş, Süleyman, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, (İstanbul:
Yeni Ufuklar Neşriyat, 1988), c. 1, s. 397.
25
İbn el-Arabî, Ebûbekr Muhammed b. Abdillah,
Ahkâmu’l-Kur’an, (Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 2003),
c. 1, s. 265.
26 Ebû Hayyân, Muhammed b. Yusuf Ali b. Yusuf, elBahru’l-Muhît, thk. Mahir Habbûş (Beyrut: er-Risâletü’lalemiyye, 2015), c. 4, s. 257.
23
Kur’an’da Hudûdullah Kavramı
mektir. Fakat bu şekilde bir emrin takva ve
sakındırma konusunda özel bir etkisi vardır.”27
Hudûdullah kavramı ikinci olarak ise
yine Bakara Sûresi iki yüz yirmi dokuzuncu
âyette geçmektedir. İlgili âyet şöyledir:
(Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası,
ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır.
(Evlilikte) tarafların Allah’ın belirlediği ölçüleri
koruyamama endişeleri dışında kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şeyi geri almanız, sizin için helâl olmaz. Eğer onlar Allah’ın
belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe
ederseniz, o zaman kadının (boşanmak için) bedel
vermesinde ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları aşmayın.
Allah’ın koyduğu sınırları kim aşarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir.28
Taberî bu âyette geçen hudûdullah (Allah’ın koyduğu sınırlar) ifadesinin kişinin
hanımı tarafından kocasına söylediği, yemin
konusunda gereğini yerine getirmem, sana
hiçbir şekilde itaat etmem, sana saygı göstermem, seninle yakınlaşmak için yıkanmam
gibi sözleri olarak tefsir etmiştir. Eğer hanım
bunları söylerse kocası için ona fidyesini verip
boşama hakkı doğar şeklinde değerlendirmiştir.29 Ayrıca karı koca olarak aralarında uymaları gereken hak hukuk olarak tefsir edenler
olduğuna da yer vermiştir.30 Yine âyetin devamında geçen işte bunlar Allah’ın hudûdudur, bunları aşmayın, o hudûdu aşanlar zalimlerdir ifadelerinde yer alan hudûdu eşler
arasında helal ve haram açısından açıklanan
ve uyulması gereken ilkeler olarak tefsir etmiştir.31 Zemahşerî de bu âyette geçen kavramı eşler arasındaki hukuk olarak algılamış,
339
Taberî gibi tafsilata girmemiştir.32 Kurtubî de
genel anlamda eşlerin aralarındaki hukuk ve
güzel geçim olarak tefsir etmiştir.33 Beydâvî
(ö.685/1286) ise genel kurallar olarak yorumlamıştır.34
İbn Âşur ise bu âyette geçen eğer
hudûdullahı yerine getirmekten korkarsanız ifadesini şart cümlesi olarak değerlendirenlere ve
buna göre onlara vermiş olduğunuz mehirleri
alabilirsiniz anlamı çıkaranlara İbn Arabî
(ö.638/1240) ve Kurtubî’nin vermiş oldukları
cevabın batıl bir çıkarım olduğunu savunmuştur. Eğer hudûdullahı yerine getirmekten korkarsanız ifadesini şart cümlesi olarak farzetmekle
çok yanlış bir yorum yaptıklarını, dil açısından bunun batıl bir tefsir olduğunu ileri sürmüştür.35 Aslında Kurtûbi ve İbn Arabî âyette
geçen eğer hudûdullahı yerine getirmekten korkarsanız cümlesini şart cümlesi şeklinde yorumlamamışlardır. Fakat bu şekilde anlayanlara verilecek cevabın ise kadının kendi isteğine dayalı boşanma durumunda verilen mehirlerden yenilebileceğinin mümkün olduğunu savunmuşlardır.36Ayrıca İbn Âşur burada
geçen hudûdullah kavramından genel anlamda
helaller ve haramlar anlaşılabileceğini savunmuştur.37
Peygamberimizin de Allah’ın koymuş
olduğu kuralları ifade etmesi bakımından
aynı kavramı kullandığına şahit olmaktayız.
Bu anlamda Hz. Peygamber bir hadislerinde
şöyle buyurmuştur: “Sizden bazı kimselere ne
oluyor da Allah’ın hudûduyla/koymuş olduğu
yasalarla oyun oynar gibi hanımına seni boşadım,
vazgeçtim/tekrar sana döndüm yine boşadım diye
konuşuyor”38 Görüldüğü gibi hadiste aynen
hudûdullah kavramı kullanılmış olup bununZemahşerî, 1, 367-368.
Kurtubî, 3, 92.
34el-Beyzâvî,Nâsırüddîn Ebû Saîd Abdullāh b. Ömer b.
Muhammed, Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-te’vîl, (Beyrut:
Müessesetü şa’ban, ts.)
35 İbn Arabî, 1, 264; İbn Âşur, 2, 391.
36 İbn Arabî, 1, 264; Kurtubî, 3, 92.
37 İbn Âşur, 2, 393.
38 İbn Mâce, Talâk, 1.
32
33
Seyyid Kutub, Fî zılâli’l-Kur’an, trc. Yakup Çiçek ve
Diğerleri (İstanbul: Hikmet Yayınları, 1991), c. 1, s. 288.
28 Bakara 2/229
29 Taberî, 2, 487.
30 Taberî, 2, 487.
31 Taberî, 2, 487.
27
340
Yakup YÜKSEL
la boşama konusunda Allah’ın koymuş olduğu kurallara işaret edilmiştir.
Bu kavram üçüncü olarak Bakara
Sûresi iki yüz otuzuncu âyette geçmektedir.
Âyetin meâli şöyledir:
Eğer erkek karısını (üçüncü defa) boşarsa, kadın,
onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça
ona helâl olmaz. (Bu koca da) onu boşadığı takdirde, onlar (kadın ile ilk kocası) Allah’ın koyduğu
ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar
birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için
açıkladığı ölçüleridir.39
Bu âyette hudûdullah kavramı iki defa
geçmiştir. Taberî bu âyette geçen kavramlardan birincisini, eşlerin her ikisine Allah’ın
emrettiği şeyler olarak tefsir etmiştir. Nikah
bağı dolayısıyla her ikisini bağlayan ve üzerlerine farz olan durumlardır demiştir.40 İkinci
hudûdullah kavramını ise talâk, rec’at, fidye,
iddet, îlâ ve benzeri şeyleri kapsayan durumlar olarak değerlendirmiştir. Ayrıca haram,
helal, itaati gerektiren şeyler ve günahından
dolayı uzak durulması gereken bütün unsurları hudûdullah kapsamında anlamıştır.41 Kurtubî ise bu âyette geçen birinci hudûdullah
kavramından Allah’ın farzları, ikincisinden
ise yasakladığı şeyler anlaşılır şeklinde tefsir
etmiştir.42 İbn Kesir (ö.774/1373) ise her iki
kavramı bir değerlendirmiş ve Allah’ın koymuş olduğu şer’i kanunlar, kurallar olarak
tefsir etmiştir.43 Ayrıca konuyla ilgili şu hadisi
de eserine almıştır. “Allah bir had/sınır çizmiştir onu aşmayınız, birtakım farzlar koymuştur onları zayi etmeyiniz, bazı haramlar
kılmıştır onları çiğnemeyiniz, bazı konularda
da unutma olarak değil size olan rahmetinden
dolayı susmuştur/kurallar koymamıştır onlar
Bakara 2/230
Taberî, 2, 487.
41 Taberî, 2, 492.
42 Kurtubî, 2, 201.
43 İbn Kesîr,Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn
Ömer, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azîm, (İstanbul: Kahraman
Yayınları, 1984), c. 1, s. 405.
hakkında da bir şey sormayınız<.”44 İbn Âşur
da âyette geçen bu kavramın Allah’ın koymuş
olduğu şer’i hükümler ve kurallar olduğunu
söylemiştir. Had olarak isimlendirilmesinin
ise mükellef kişinin önünde çizilmiş bir sınıra
benzetildiğini ve onu geçmemesi gerektiği
içindir. İki kara parçasını birbirinden ayıran
sınır gibidir şeklinde tefsir etmiştir.45
Hudûdullah kavramı dördüncü olarak Nisa Sûresinde geçmektedir. İlgili âyet
şöyledir.
İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır.
Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah
onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır.46
Bu âyet doğrudan işte bu hükümler
şeklinde tefsir edilen tilke hudûdullah ile başlamıştır. Dolayısıyla âyetin öncesinde bazı
kurallardan bahsedildiği kendiliğinden anlaşılmaktadır. Taberî burada geçen hudûdullah
kavramı konusunda alimler arasında ihtilaf
olduğunu, bunun Allah’ın şartları şeklinde
anlaşıldığını ve Süddî’nin bu kanaatte olduğunu vermiştir.47 Ali b. Ebi Talha (ö.143/760)
ve Abdullah b. Abbas (ö.68/687)’a göre ise
Allah’a itaat anlamındadır şeklindeki görüşlerine yer vermiştir.48 Ayrıca sünnetullahı, Allah’ın farzları olarak anlayanlar olduğunu da
ileri sürmüştür. Taberî bu görüşleri verdikten
sonra en doğru olanın mirasın taksimi konusunda Allah’ın yapmış olduğu taksimat olduğunu savunmuştur. Hayatta olanlar ve ölmüşler konusunda Allah’ın farz olarak belirlediği,
emrettiği ve yasakladığı, çiğnendiği takdirde
günah saydığı miras paylaşımındaki sınırla
ilgili olarak değerlendirmiştir.49 Nasıl ki evleri
birbirinden ayıran sınırlar, bir toprak parçasını diğerinden ayıran işaretler olduğu gibi bu
ifade ile de Allah’ın koymuş olduğu ve âyetin
39
40
İbn Kesir, 1, 405.
İbn Âşur, 2, 400.
46 Nisa 4/13
47 Taberî, 3, 631-32.
48 Taberî, 3, 632.
49 Taberî, 3, 632.
44
45
Kur’an’da Hudûdullah Kavramı
öncesinde zikrettiği taksimat olarak anlaşılmasının daha doğru olacağını savunmuştur.50
Zemahşerî de âyette geçen tilke işareti
ile önceden geçmiş olan yetimler hakkındaki
hükümler, vasiyet ve miras konularına işaret
edildiğini belirtmiştir. Mükelleflere vasfı ve
vakti tayin edilmiş bu şer’i kuralların hudûd
şeklinde isimlendirilmesinin hikmetini ise bir
sınıra benzetilen bu çizgiyi hakları olmadığı
halde (çünkü kurallar yaratıcı tarafında konulmuş) aşmamaları için bu ifadenin kullanılmış olabileceğini söylemiştir.51
Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu,
zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır;
orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş
budur.52
Burada geçen tilke hudûdullah kavramının Süddi’ye göre Allah’ın şartları anlamında olduğu,53 Ali b. Ebi Talha ve İbn Abbas’a göre ise Allah’ın açıkladığı miras ve
buna bağlı olarak Allah’a itaat etmek olduğu
belirtilmiştir. Ayrıca Allah’ın sünneti/kanunu
ve farzları gibi anlamlar da verilmiştir.54 Zemahşerî de önceki âyetlerde açıklanan yetimlerin hakkı, vasiyet ve miras konuları olarak
tefsir etmiştir. Bunların had olarak isimlendirilmelerinin sebebi olarak da mükelleflere
sınırları belirlenmiş çizgiler olduğu ve bunları
tecavüz etmemeleri gerektiği için had denildiğini ileri sürmüştür.55 Ebussuud (ö.1574) da
buradaki tilke işaretinden önceki âyette anlatılan ahkâm olduğunu anlamıştır.56 Râzî (ö.
666/1268) ise bu kavramın yani tilke kavramının iki duruma işaret ettiğini savunmuştur.
Birincisi burada açıklanan miras konuları
ikincisi ise Esamm (ö. 200/816)’ın görüşü olaTaberî, 3, 632.
Zemahşerî, 1, 511.
52 Nisa 4/13
53 Taberî, 3, 632.
54 Taberî, 3, 632.
55 Zemahşerî, 1, 511.
56 Ebussuud,1, 661.
50
51
341
rak sûrenin başından sonuna kadar anlatılan
hükümler olarak tefsir etmiştir.57 İbn Âşur da
buradaki işaretin kendinden önceki cümlelere
ve manalara raci’ olduğunu, mecazî olarak
had kelimesinin kullanıldığını, ifade etmek
istediği anlamın ise bu hükümlerle amel etmek ve onlara muhalefet etmemek olduğunu
savunmuştur.58 Hudûdullah kavramının geçtiği bir başka âyet ise şöyledir.
Kim Allah'a ve Peygamberine karşı isyan eder ve
sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir
ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır. 59
Taberî bu âyette geçen sınırlar kelimesini, günahla itaat arasını ayıran çizgi olarak anlamıştır. Dolayısıyla başta âyette anlatılan miras konusunda hakkı yerine getirip adil
bir taksimat yapmak ve bunu tecavüz etmemek olarak tefsir etmiş diğer bütün hükümleri
de bu kategoride değerlendirmiştir.60 Yine bu
kavramla alakalı bir diğer âyet ise şöyledir:
Bedevîler inkâr ve nifak bakımından daha ileri ve
Allah’ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.61
Zemahşerî burada geçen hudûd kelimesini dinin sınırları olarak anlamıştır.62 Râzî
de teklifî hükümlerin ölçüleri olarak tefsir
etmenin yansıra adâlet, tevhid, nübüvvet ve
meâd mertebeleri olarak yorumlamıştır.63 İbn
Âşur ise eşyaların arasını ayıran çizgiler ve
ölçüler olarak tefsir etmiştir. Yani o bedevilerin eşyaları arasındaki farkın ne olduğunu,
birbirine benzeyen şeyleri iyice ayırt etmeyi
er-Râzî, Ebu Abdillâh Fahrüddîn Muhammed b. Ömer
b. Hüseyn, Mefâtîhu’l-Gayb, (Beyrut: Dâru’l-fikr, 1985), 9,
235.
58 İbn Âşur, 4, 55.
59 Nisa 4/14
60 Taberî, 3, 633.
61 Tevbe 9/97
62 Zemahşerî, 1, 511.
63 Râzî, 16, 170.
57
342
Yakup YÜKSEL
bilemediklerini
söylemektedir.64Yine
hudûdullah kavramının geçtiği bir diğer âyet
ise şu dur:
(Bu alış verişi yapanlar), tevbe edenler, ibadet
edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû edenler,
secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlardır. O müminleri müjdele! 65
Taberî bu âyette geçen hudûdullah terimini, İbn Abbas’ın Allah’a itaat, Hasani
Basrî (ö.110/728)’nin ise Allah’ın emirleri ve
farzları şeklinde tefsir ettiklerine işaret etmiştir.66 İbn Âşur burada sınırları korumanın,
yani Allah’ın açıkladığı şeyler olarak tefsir
etmiştir. Açıkladığı durum da dini tekliflerdir.67 Beydâvî de aynı şekilde tefsir etmiştir.68
Konumuzla ilgili diğer bir âyet ise şöyledir.
Kim (köle azat etme imkânı) bulamazsa, eşine
dokunmadan önce ard arda iki ay oruç tutmalıdır.
Kimin de buna gücü yetmezse altmış fakiri doyurmalıdır. Bunlar, Allah’a ve Resûlüne hakkıyla
iman edesiniz, diyedir. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kâfirler için elem dolu bir azap vardır.69
Âyette zıhâr yapan kişinin durumu
açıklanmaktadır. Taberî burada geçen tilke
huddullah kavramını Allah’ın bu âyette belirlemiş olduğu hadler ve açıklamış olduğu farzlar olarak tefsir etmiştir.70 Kurtubî ise Allah’ın
günah ve itaat olarak beyan ettiği hadler şeklinde yorumlamış, günahın zıhâr olduğunu,
itaatin ise kefaret olduğunu ileri sürmüştür.71
Konumuzla ilgili bir başka âyet ise şöyledir:
Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda, onları
iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti de sayın.
Rabbiniz Allah'tan korkun. Apaçık bir hayasızlık
yapmaları hali bir yana, onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah'ın
sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin, olur ki
Allah, bundan sonra bir durum ortaya çıkarıverir. 72
Hâzin (ö.741/1341) bu âyette zikredilen hadlerin sünnet olan boşama ve buna ait
hükümler olduğunu söylemiştir.73 Taberî ise
iddeti içerisinde verilen talak, iddeti saymak
ve Allah’tan sakınmak şeklinde tefsir etmiştir.74 Râzî ise burada zikredilen hudûddan
maksat Allah’ın yasakladığı şeylerdir demiştir. Dolayısıyla yasak olan şeyleri tecavüz
etmemektir.
İkinci bir
mana
olarak
Mükâtil (ö.150/767)’den nakledildiğine göre
sünnet olan boşama ve bu boşama ile ilgili
hükümlerdir şeklinde tefsir etmiştir.75 Ebussuud da kısaca âyette beyan edilen durumlar
olduğu şeklinde yorumlamıştır.76
İbn Âşur ise burada hudûd kelimesinin tanımını yapmıştır. Had kelimesinin men
etmek, engellemek anlamında olduğu bu manada mutlak olarak girilmesi istenilmeyen
yerlere konulan engel manasına geldiğini ve
bunun hıma/koruluk olduğunu savunmuştur.
Ya da kişinin durumunda bir değişikliği gerektiren hususlar konusundaki had, sınır ki
haram olan bölgeleri bu kapsamda değerlendirmiştir. Aynı şekilde hacıların ihrama girdikleri mikatların da birer hudûd olduğunu
beyan etmiştir. Yine İbn Âşur tefsirine devamla hudûd kelimesinin Allah lafza-i celâline
izafetle büyük bir şeref kazandığını ve böylece bu hadlerin/sınırların çok önemli olduğuna
işaret edildiğini ileri sürmüştür.77
Kur’an’da geçen şeâir78 ve sünnetul-
Talak 65/1
Ebü’l-Hasen Alâüddîn Alî b. Muhammed b.
İbrâhîm, Lübâbü’t-te’vîl fî meâni’t-tenzîl, (Mısır: Matbaatu
Mustafa, 1955), 7, 108.
74 Taberî, 12, 127.
75 Râzî, 30, 33.
76 Ebussuud,5, 343-344.
77 İbn Âşur, 28, 273.
78 Bkz. Bakara 2/158; Mâide 5/2; Hac 22/32, 36
72
İbn Âşur, 10, 186-187.
65 Tevbe 9/112
66 Taberî, 6, 486-487.
67 İbn Âşur, 10, 212-213.
68 Beydâvî, 2, 64.
69 Mücadele 58/4
70 Taberî, 12, 12.
71Kurtubî, 17, 187.
64
73el-Hâzin,
Kur’an’da Hudûdullah Kavramı
lah79 kavramlarının da hudûdullah kavramı
ile ilgili çok yakından alakası olmasa da dolaylı olarak ilişkisi olduğu görülmektedir. Bu
kavramlar her geçtiği yerde hudûdullah anlamına gelmediği açık iken Mâide sûresi ikinci âyette geçen şeâirullah kavramının Taberî
tarafından; Allah’ın haram kıldıkları ve sınırlarının tecavüz edilmemesi gereken şeyler
olarak tefsir edilmesi hudûdullah kavramına
verilen anlamla birebir örtüşmektedir. Allah’ın koymuş olduğu sınırların işaretleri
şeklinde hudûdullah tabirini bunun yerinde
kullandığı bunun da farzlar, emirler ve yasaklar anlamına geldiği şeklindeki tefsiri dikkatlerden kaçmamaktadır.80 Dolayısıyla Kur’an
da zaten dört yerde geçmekte olan bu şeâir
kavramının sadece bir yerde hudûdullah kavramıyla yakın bir anlama geldiğini rahatlıkla
söyleyebiliriz. Çünkü ilgili âyette farz olan
hac ibadetinin menâsiki anlamında kullanılan,
ihram, tavaf, sa’y, kurban kesme, tıraş olma
gibi emir ve yasaklar bütününden olan
alâmetler olduğu açıktır. Özellikle Kurtubî’nin bu âyette geçen şeâirullah kelimesine
hudûdullah şeklinde yer vermesi tezimizi desteklemektedir.81
Ahzâb Sûresi otuz sekizinci âyette geçen sünnnetellah ifadesine İbn Kesir, Allah’ın
hükmü anlamında mana vermiştir.82 Mâide
Sûresinde geçen şeâirullah kavramını da Allah’ın haram kıldığı şeyler olarak tefsir etmiştir.83 Yine müfessirlerden Kiyâ el-Herrâsî (ö.
504/1110) de şeâir kelimesini Allah’ın hükümleri şeklinde tefsir etmiştir.84 Dolayısıyla bütün bu verilerden sonra bu iki kavramın da
hudûdullah ile aynı anlama geldiği durumlar
olduğu çıkarımını yapabiliriz.
Bkz. Ahzâb 33/38, 62; Fetih 48/23
Taberî,4, 392.
81 Kurtubî, 3, 227.
82 İbn Kesir, 6, 422.
83 İbn Kesir, 3, 7; İbn Âşur, 5, 15.
84 et-Taberî, Ebü’l-Hasen İmadüddin Ali b. Muhammed b.
Ali Kiyâ el-Herrâsî, Ahkâmu’l-Kuran, thk. Musa
Muhammed Ali (Beyrut: Dâru’l-cîl, 2004), c. 3, s. 16.
79
80
343
SONUÇ
Hudûdullah kavramı kısaca Allah’ın
çizmiş olduğu ya da koymuş olduğu sınırlar
olduğuna göre bu kavramla insanoğlunun
imtihan edildiği alanlar olduğunu rahatlıkla
söyleyebiliriz. Çünkü bu sınırları koyan Yüce
Allah kullarından o alanları çiğnememelerini,
hatta haddi aşma tehlikesine karşı oralara
yaklaşmamalarını istediği durumlardır. Yasaklanan konular da ana hatlarıyla bu makalemizde topluca vermiş olduğumuz âyetlerde
dile getirilen; Ramazan ayında gündüz oruçlu
iken yemek içmek, cima etmek, mescitlerde
itikaf halinde iken hanımlarına yaklaşmamak
gibi yasaklanan şeyler Allah’ın sınırlarıdır.
Ayrıca hanımın kocasına karşı görevlerini
yerine getirmemesi, boşama hak hukuku,
eşlerin birbirlerine karşı sorumlulukları, yetim hakkı, zıhar konusu, helaller ve haramlar,
miras ve vasiyet konuları hudûdullah ile ifade
edilmiştir.
Aslında hudûdullah kavramı başta
Kur’an’î ilkelerin uygulanması gereken kurallar olduğunu gösterdiği gibi dinin dinamik
olduğuna da işaret eden bir durumdur. Girilmesi yasak olan bir sit alanındaki uyarı
levhaları gibi hudûdullah ile çerçevesi çizilen
haramlar ve helaller dediğimiz hükümler de
Allah’ın sınırlarıdır. Bu sınırları aşanlara hem
dünya hem de ahirette ceza uygulanacağı
haberi sınava tabi tutulan insanın hudûdullah
ile kuşatıldığının en açık örneğidir. Nitekim
İslam hukukunda zina, kazif, içki içmek, hırsızlık, eşkiyalık, irtidad, yol kesme ve isyan
gibi suçlara karşılık had uygulanması tezimizi
desteklemektedir. Ayrıca Allah’ın koymuş
olduğu hadleri/sınırları aşanların ahirette
acıklı bir azab ile karşılaşacağının önceden
haber verilmesi de insan hayatının her yönüyle kontrol altına alındığına işaret etmektedir.
Bu kavram altında insanoğluna gösterilen ve
uyulması istenilen olgularla kişinin imanı da
test edilmektedir. Hatta Kur’an’da geçmekte
olan hudûdullah teriminin, kişinin inancında
samimi olup olmadığını gösteren en önemli
344
Yakup YÜKSEL
kavram olduğunu söyleyebiliriz. Allah’a
inandığını ifade eden bir kimse, O’nun koymuş olduğu hadleri aşıyorsa inancının zayıf
olduğunu anlayabilir. Dolayısıyla kendi kendine samimiyetinin testini de yapmış olmaktadır.
Sonuç
olarak Kur’an’da geçen
hudûdullah kavramı dar anlamıyla ölçü ve
sınırlar anlamında kullanılmış ise de Allah
tarafından konulan hükümleri, aşılmaması
gereken sınırları, helaller ve haramları ifade
etmektedir. Âyetlerde zikredilen yasakların
yani hudûdullah’ın çiğnenmesi durumunda
kişiye verilecek cezayı ifade etmesi bakımından da fıkhî, ahlâkî ve hukukî konuları içerdiği rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Fıkhın her
konuda olduğu gibi cezaî müeyyideler konusunda da birinci kaynağı Kur’an’dır. İşte had
cezaları şeklinde kavramlaşan bu terim ilhamını Kur’an’da geçen hudûdullah kelimesinden almıştır. Nitekim uyulmaması durumunda kişiye verilecek cezalar bizzat Kur’an tarafından belirlenmişken diğerleri de kıyas yoluyla İslam Fıkhı tarafından açıklanmıştır. Bu
kavramın Kur’an’da geçtiği yerlerde yalın
değil de Allah ismine bitişik bir şekilde
hudûdullah şeklinde geçmesi koyduğu kurallarda O’nun ortağının olmadığını ifade eden
vecîz bir kavramdır. Ayrıca araştırmamız
neticesinde hudûdullah kelimesinin doğrudan olmasa da dolaylı bir şekilde sünnetullah
ve şeâirullah kavramlarıyla yakın ilgisi olduğu da ortaya çıkmıştır.
KAYNAKÇA
Ateş, S. (1988). Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri,
İstanbul: Yeni Ufuklar Neşriyat.
Bardakoğlu, A. (1996).“Had” DİA, (14. cilt),
sayfa: 547-551, İstanbul.
el-Beyzâvî, Nâsırüddîn Ebû Saîd Abdullāh b.
Ömer b. Muhammed. (1994). Envârü’ttenzîl ve esrârü’t-te’vîl, Beyrut: Müessesetü şa’ban.
Ebû Hayyân, Muhammed b. Yusuf Ali b.
Yusuf. (2015). el-Bahru’l-Muhît, (thk.
Mahir Habbûş), Beyrut: er-Risâletü’lalemiyye.
Ebussuud Efendi, M. (1992). İrşâdü akli’s-selim
ilâ mezâye’l-Kur’ani’l-Kerim, (thk. Abdulkadir Ahmed Ata), Riyad.
Halil b. Ahmed. (2003). Kitâbu’l-ayn, (thk.
Abdulhamid
Hendâvî),
Beyrut:
Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye.
el-Hâzin, Ebü’l-Hasen Alâüddîn Alî b.
Muhammed b. İbrâhîm. (1955).
Lübâbü’t-te’vîl fî meâni’t-tenzîl, Mısır:
Matbaatu Mustafa.
İbn el-Arabî, Ebûbekr Muhammed b. Abdillah. (2003). Ahkâmu’l-Kur’an, Beyrut:
Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye.
İbn Âşur, Muhammed Tâhir. (2000). et-Tahrîr
ve’t-Tenvîr, Beyrut: Dâru’l-fikr.
İbn Hıbban, Ebû Hâtim Muhammed. (1997).
Sahihu İbn Hıbban bi Tertibi İbn Belabân,
Beyrut.
İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b.
Şihâbiddîn Ömer. (1984). Tefsiru’lKur’ani’l-Azîm, İstanbul: Kahraman
Yayınları.
İbn Mâce, Ebû Abdillâh Muhammed b. Yezîd
Mâce el-Kazvînî. (1983). es-Sünen,
Riyad.
İbn
Manzûr,
Ebu’l-Fadl
Cemaluddin
Muhammed b. Mükrim. (1994).
Lisânu’l-Arab, Beyrut: Dar-u sadr.
Karaman, H. & Diğerleri. (2007). Kur’an Yolu
Türkçe Meâl ve Tefsir, Ankara: DİB
Yayınları.
el-Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b.
Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferh. (1993). elCâmi’ li ahkâmi’l-Kur’an, Beyrut:
Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye.
er-Râzî, Ebu Abdillâh Fahrüddîn Muhammed
b. Ömer b. Hüseyn. (1985). Mefâtîhu’lGayb, Beyrut: Dâru’l-fikr.
es-Serahsî,
Ebû
Bekr
Şemsü’l-eimme
Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed.
(1980). el-Mebsût, Beyrut.
Seyyid K. (1991). Fî zılâli’l-Kur’an, ( Çev:
Yakup Çiçek & Diğerleri), İstanbul:
Hikmet Yayınları.
es-Süyûtî, Celaleddin. (1987). el-Itkân fî
ulûmi’l-Kuran, Beyrut.
Kur’an’da Hudûdullah Kavramı
et-Taberî, Ebu Ca’fer Muhammed b. Cerir.
(1992). Câmiu’l-Beyân fi Te’vîli’l-Kur’an,
Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-İlmiyye.
et-Taberî, Ebü’l-Hasen İmadüddin Ali b.
Muhammed b. Ali Kiyâ el-Herrâsî.
(2004). Ahkâmu’l-Kuran, (thk. Musa
Muhammed Ali), Beyrut: Dâru’l-cîl.
345
ez-Zebîdî, Muhammed Murtaza el-Hüseynî.
(1987). Tâcu’l-arûs min cevâhiri’l-kâmûs,
(thk. Dr. Abdulaziz Kutr), Kuveyt.
ez-Zemahşerî, Ebü’l-Kāsım Mahmûd b. Ömer
b. Muhammed el-Hârizmî. (1977). elKeşşâf an Hakâikı’t-Tenzîl ve uyûni’lAkâvîl fî Vücûhi’Te’vîl, Beyrut: Dâru’lfikr.
346
Yakup YÜKSEL
Download