The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS3621 Number: 51 , p. 335-345, Autumn III 2016 Yayın Süreci Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date - Yayınlanma Tarihi / The Published Date 19.07.2016 30.11.2016 KUR’AN’DA HUDÛDULLAH KAVRAMI THE CONCEPT OF HUDÛDULLAH IN QUR’AN Dr. Yakup YÜKSEL Namık Kemal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öz Kur’an’î kavramlarla ilgili çalışmaların alanı günümüzde oldukça artmıştır. Şüphesiz bu sahada yapılan her çalışma, Allah Kelamı olan bu Kur’an’ı daha iyi anlayabilmek için iyi niyetle ortaya konulan çabalardır. Bu araştırmalar bir yönden ilmî alana katkı sağlarken diğer yönden de Allah rızasını kazanmaya matuf gayretlerdir. Ancak ilâhî kaynaklı olan bu Kitap’la ilgili çalışmaların sayısı her ne kadar artsa da bizzat kendi ifadesiyle denizlerin tükeneceği fakat ondaki manaların asla tükenmeyeceği ise bir gerçektir. Kur’an çalışmalarına mütevâzi bir katkı sağlamak amacıyla biz bu çalışmamızda Kur’an’da geçen hudûdullah kelimesiyle ilgili bir araştırma yapmayı hedefledik. Kur’an’da geçen “hudûdullah” kavramıyla ilgili bugüne kadar herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Bu anlamda“hudûdullah” kelimesinin geçtiği âyetleri tespit etmek, kavramla ilgili konuları ortaya koymak çalışmamızın temelini oluşturacaktır. Dolayısıyla kelimenin anlam çerçevesini belirlemek, konunun eski ve yeni tefsir kitaplarında nasıl işlendiğini ele almak ve bu kelimeyle yakın ilişkisi olan diğer kavramlara işaret etmek makalemizde amaçlanan hedefler arsındadır. Bu çalışmamızın Kur’anî kavramlar konusunda yapılan diğer çalışmalar gibi alanına bir katkı sağlayacağı kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: Kur’an, Hudûdullah, Âyet, Kavram, Tefsir Abstract Field of study related to the concept of the Quran has increased pretty much today. Certainly every study in this field to better understand this Qur'an is the word of God is put forward in good faith efforts. This research effort is aiming to gain the pleasure of Allah in the other direction, a direction that contributes to the scientific field. However, the number of studies on this Book is of divine origin, although, in his own words, seas depleted but they never post in them. We aimed to make a research -to provide a humble contribution to the Quran study-about the last word in the Quran hudûdullah in this study. Has not been any studies on the concept of hudûdullah in Qur’an so far. In this sense to identify verses in wich the word hudûdullah and to reveals issues related to the concept it will form the basis of work. Therefore, to determine the meaning of words in 336 Yakup YÜKSEL context, the old issues and to address how it handles the new interpretation book and pointing to the close relationship with this concept with other concepts our articles are among the intended targets. In this study, we believe will make a contribution to the field, like other studies on Quranic concepts. Keywords: Qur’an, Hudûdullah, Verse, Concept, Commentary GİRİŞ Had kelimesinin çoğulu olan hudûd kavramının Kur’an’da Allah ismine izâfetle hudûdullah şeklinde kullanılmış olması bu kavramın içinde yer alan konuların önemine işaret etmektedir. Makalenin ilerleyen kısmında üzerinde duracağımız bu kavram ile doğrudan ilgisi olmasa da sünnet ve şeâir kelimelerinin de sünnetullah1 ve şeâirullah2 şeklinde aynı tamlama ile kullanılması dikkatlerden kaçmamıştır. Fıtratallah ve kelimatullah tamlamalarında olduğu gibi Allah’ın genel olarak helal ve haram gibi hükümlerini ifade eden hudûdullah kavramının bu şekilde izafetli kullanılmasının hikmetini bizzat kendisi tarafından koyduğu kurallarda ortağının olmadığını ifade etmek için kendi ismine bitişik olarak kullanmış olabileceğini söylemek mümkündür. Aslında hudûdullah kavramının geçtiği âyetlere bakıldığında Yüce Allah’ın bazı kurallar koyduğunu ve kullarından bu kuralları çiğnememelerini istediği görülmektedir. İşte konulan bu kurallara riâyet edilmesini de hudûdullah kavramı ile ifade etmektedir. Bir nevi koymuş olduğu yasaklar ya da uyulması gereken emirler ile insanları sınava tabi tutmaktadır. Koymuş olduğu bu sınırların ihlali durumunda ise o yasakları işleyenlerin hem dünyada hem de ahirette cezaya çarptırılacaklarını bizzat beyan etmektedir. Dolayısıyla hudûdullah kavramı, insanların Allah tarafından kuşatılmış olduğunu ve her zaman kontrol altında tutulduklarını ifade eden geniş bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar bu kelime sınırlı âyetlerde geçmekte ise de ifade ettiği anlamlar dikkate alındığında bütün helaller ve haramlar söz konusu oldu1 2 el-Ahzâb 33/38,62; el-Fetih 48/23 el-Bakara 2/158; el-Mâide 5/2; el-Hacc 22/32,36 ğu için sosyal hayata dair konulan kuralların tamamını zımnen içerdiğini söylemek mümkündür. 1. Hudûdullah Kavramı a. Kelimenin Sözlük Anlamı Hudûd, el-haddu kelimesinin çoğul halidir. el-haddu kelimesi had kökünden türemiş olup sözlükte, birbirine karışmaması için iki şeyin arasını ayırmak demektir.3 Çoğulu ise hudûd’dur.4Bu anlamda iki şeyin arasını ayırmaya, her şeyin sonu, sınırı anlamında had kelimesi kullanılmakta olup, iki toprak parçasının sınırı ve harem bölgesinin sınırını ifade etmek için de yine bu kelime kullanılmaktadır. Ayrıca önemli dil bilginlerinden olan İbn Manzûr (ö.711/1311), Kur’an’la ilgili “her harfin bir haddi vardır, her haddin bir matlaı vardır”5 şeklindeki hadiste geçen had kelimesinin bir şeyin sınırı ve sonu anlamında olduğuna dair bu hadisteki kullanımı delil olarak vermiştir.6 b. Kelimenin Terim Anlamı Allah’ın koyduğu ve belirlediği dinî, ahlâkî ve hukukî hükümlerle bunların dünyevî ve uhrevî müeyyidelerini ifade eden terim.7 Önemli dil bilginlerinden Halil b. Ahmed (ö. 175/791) hududûllahı “Allah’ın açıkladığı ve sınırlarının aşılmamasını istediği şeyler” olarak tarif etmiştir. İftira atan kişiye Halil b. Ahmed,Kitâbu’l-ayn, thk. Abdulhamid Hendâvî (Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 2003) c. 1, s.293; ezZebîdî, Muhammed Murtaza el-Hüseynî,Tâcu’l-arûs min cevâhiri’l-kâmûs, thk. Dr. Abdulaziz Kutr (Kuveyt, 1987) c. 8, s. 518-519. 4 İbn Manzur, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mükrim, Lisânu’l-Arab, (Beyrut: Dar-u sadr, 1994), c. 3, s. 140. 5İbn Hıbban, Ebû Hâtim Muhammed, Sahihu İbn Hıbban bi Tertibi İbn Belabân, Beyrut, 1997, c. 2, s. 276; Süyûtî, Celaleddin, el-Itkân fî ulûmi’l-Kuran, Beyrut, 1987, c. 2, s.187. 6 İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, c. 3, s. 140. 7 Bardakoğlu, Ali, “Had” DİA, (İstanbul: İsam Yayınları,1996), cilt: 14, sayfa: 547-551. 3 Kur’an’da Hudûdullah Kavramı verilen cezanın hadd-i kazif şeklinde isimlendirilmesini de buna bir örnek olarak vermiştir.8 Çalışmamızda ele aldığımız hudûdullah teriminin İslam Hukuku’yla doğrudan ilişkisi vardır. Şâri’ tarafından miktarları belirlenmiş olan cezalara had cezaları denmektedir. Dolayısıyla yasak olan fiillerin (zina, içki, adam öldürmek vb.) işlenmesine cezaî bir karşılık olarak Allah’ın emrine uyarak bu fiilleri işleyenlere nassla belirlenmiş olan cezaların uygulanması fıkıhta had olarak adlandırılmıştır.9 Bu cezalar Allah hakkı olup hiçbir devlet yetkilisinin inisiyatifine bırakılmayan cezalar olması bakımından önemlidir. Aslında kelimenin sözlük anlamından hareketle konulan kurallara uymak ve o sınırlara riâyet etmek bizzat Allah tarafından belirlendiğine göre O’nun hakkı olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. 2. Kur’an’da Hudûdullah Kavramı Hudûdullah kavramı Kur’an’da dokuz âyette geçmektedir. Ancak bu dokuz âyetin ikisinde ikişer defa10, bir âyette de dört defa geçmekte olup farklı iki âyette ise hududehu ve hudude mâ ünzile şeklindedir.11 Neticede on iki yerde hudûdullah12, bir yerde hududehu13 ve bir yerde de hudude mâ ünzile14 şeklinde olup toplam on dört defa yer almıştır. İlgili âyetleri ve kavramın hangi anlamda kullanıldığını bu çalışmamızda ortaya koymaya çalışacağız. Kur’an’ın resmî sıralamasına göre hudûdullah kavramının ilk geçtiği âyet Bakara sûresi yüz seksen yedinci âyetidir. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için âyetin meâlini vermek yerinde olacaktır. Halil b. Ahmed, Kitâbu’l-ayn, c. 1, s.293. es-Serahsî,Ebû Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed, el-Mebsût, (Beyrut: Dâru’l-fikr, 1999), c.14, s.16. 10 el-Bakara 2/230; et-Talâk 65/1 11 el-Bakara 2/229 12 el-Bakara 2/187, 229, 230; en-Nisâ 4/13; et-Tevbe 9/97,112; el-Mücâdele, 58/4; et-Talâk 65/1 13 en-Nisâ 4/14 14 et-Tevbe 9/97 337 Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar.15 “Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır” şeklinde meâli yapılan hudûdullah kavramı bütün tefsir kaynaklarında olmasa da bazı eserlerde kelimenin izahı yapılmıştır. Taberî (ö.310/923)’nin konuyla ilgili yorumu şöyledir. “Ramazan ayında gündüz oruçlu iken yemek içmek, cima etmek, mescitlerde itikaf halinde iken hanımlarına yaklaşmamak gibi yasaklanan şeyler Allah’ın sınırlarıdır. Bu sınırları aşmayınız aksi takdirde cezaya çarptırılırsınız” şeklinde tefsir etmiştir.16 Ayrıca Taberî hudûdullah kavramının Süddî (ö.127/745) tarafından Allah’ın şartları, Dahhâk (ö.64/684) tarafından ise ma’siyet/Allah’ın günah saydığı şeyler anlamında değerlendirdiklerini de ilave etmiştir.17 Zemahşerî (ö. 538/1144) de aynı şekilde âyette mezkûr olan yasaklara yaklaşılmaması şeklinde hudûdullah kavramını tefsir etmiş ve bu âyette o sınırlara yaklaşmayın ifadesi üzerinde durmuştur.18 8 9 Bakara 2/187 et-Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerir,Câmiu’lBeyân fi Te’vîli’l-Kur’an, (Beyrut:Dâru’l-kütübi’l-İlmiyye, 1992), c. 2, s. 188. 17 Taberî, 2,188-189. 18 ez-Zemahşerî, Ebü’l-Kāsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Hârizmî,el-Keşşâf an Hakâikı’t-Tenzîl ve uyûni’l-Akâvîl fî Vücûhi’Te’vîl, (Beyrut: Dâru’l-fikr, 1977) c. 1, s. 340. 15 16 338 Yakup YÜKSEL Zemahşerî başka âyetlerde o hadleri aşmayın, tecavüz etmeyin şeklinde kelimeler kullanıldığı halde burada yaklaşmayın ifadesinin kullanılmasının önemine işaret etmiştir. Allah’a itaat eden ve itaatinin gerektirdiği şekilde amel eden bir kimsenin hak cihetinde yer aldığını ve bu kimsenin hak olan şeyi terk etmesi halinde batıl olan bir şeye geçiş yapmış olacağını ileri sürmüştür. Neticede hak ile batıl arasını ayıran ve adına had denilen bu gibi durumlar adeta burada olduğu gibi iki şey arasında bir engel olmaktadır. Dolayısıyla mübalağalı bir şekilde o hadlere yaklaşmasın denilerek kişinin batıl olana yaklaşmaması dile getirilmiştir şeklinde izah etmiştir.19 İbn Âşur (1879-1973) da yaklaşmayın ifadesinin kinaye olarak geçtiğini çünkü hadde yaklaşan kişinin genellikle o sınırı aştığı görüldüğü için bu ifadenin kullanıldığını savunmuştur.20 Kurtubî (ö.671/1273) de bu âyetin tefsirinde hudûdullah kavramından kasdedilen şeyin âyette zikredilen emir ve yasaklar olduğunu ve bunlara muhalefet edilmemesi gerektiğini anlamıştır. Ayrıca had kelimesinin anlamı konusuna da girmiş, onun engel ve yasaklamak anlamında olduğunu ifade etmiştir.21 Hatta demirin de silah ve benzeri şeylerin vücuda girmesini engellediği için hadid olarak isimlendirildiğini ileri sürmüştür. Yine bu kelime kökünden türemiş olan ve hapishane görevlisi ile kapı görevi yapan kişilere de haddâd denmesinin nedeni olarak, içerideki kişilerin dışarı çıkmasını dışarıdaki kişilerin de içeri girmelerini engellemelerinden dolayı bu ismin verildiğini savunmuştur. İddet bekleyen kadın da zînet takmaktan alıkonulduğu için ona da el- haddu denmiştir.22 Bu âyette dört defa geçen hudûdullah kavramı Kur’an Yolu adlı eserde “Allah’ın koyduğu kurallar” olarak tercüme edilmiş ancak tefsir Zemahşerî, 1, 340. İbn Âşur, Muhammed Tâhir, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, (Beyrut: Dâru’l-fikr, 2000), c. 2, s. 183. 21 el-Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferh,el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’an, (Beyrut: Dâru’lkütübi’l-ilmiyye, 1993), c. 2, s. 225. 22 Kurûbî, 2, 225. 19 20 kısmında herhangi bir izaha gidilmemiştir.23 Yine Süleyman Ateş de bu kelimeyi “Allah’ın sınırları” şeklinde tercüme etmekle yetinmiştir.24 İbn Arabî (ö. 543/1148) ise bu âyetin tefsirinde hudûdullah kavramını iki şekilde değerlendirmiştir. Birincisi uyulması gereken emirler ikincisi ise uzak durulması gereken yasaklardır.25 Ebû Hayyân (ö. 745/1344) da bununla Bakara Sûresi iki yüz yirmi birinci âyetle başlayıp devam eden evlenme hukuku, kimlerle evlenileceği, eşler arasındaki yükümlülükler, boşanma, iddet gibi konuların tamamının hudûdullah kavramı içerisine girdiğine işaret etmiştir. Ayrıca zamir olarak değil de tilke hudûdullah şeklinde açık bir isim olarak zikredilmiş olmasının da konunun önemine işaret etmesi bakımından böyle kullanıldığını ileri sürmüştür. Her defasında açık bir şekilde isim olarak tekrar edilmiş olmasının da husûsîlik ifade ettiğini ve Allah hakkının büyük bir hak olduğu anlamını pekiştirmek için tekrar edildiğini savunmuştur.26 Seyyid Kutub (ö. 1966) da ilgili âyetin tefsirinde çok güzel bir yorum yapmıştır. Önemine binaen aynen aktarmak faydalı olacaktır. “Böylece, arada emniyetli bölge kalması için Allah’ın koyduğu sınırların aşılması yasaklanıyor. Çünkü koruluğun etrafında dolaşan kimsenin, içine girmesi muhtemeldir. İnsan her zaman nefsine hâkim olamaz. O halde en iyisi, istediği anda nefsini, engelleyebileceğine güvenerek yasak lezzetlere yaklaşmak suretiyle iradesini zor imtihanlara maruz bırakmamaktır. Orta bir şehvet ve lezzet sahası söz konusu olduğu için “Onlara yaklaşmayın” buyurulmuştur. Oysa asıl amaç, yaklaşmayı değil, bilfiil işlemeyi önle- Karaman, Hayrettin ve Diğerleri, Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, (Ankara: DİB Yayınları, 2007), c. 1, s. 259. 24 Ateş, Süleyman, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, (İstanbul: Yeni Ufuklar Neşriyat, 1988), c. 1, s. 397. 25 İbn el-Arabî, Ebûbekr Muhammed b. Abdillah, Ahkâmu’l-Kur’an, (Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 2003), c. 1, s. 265. 26 Ebû Hayyân, Muhammed b. Yusuf Ali b. Yusuf, elBahru’l-Muhît, thk. Mahir Habbûş (Beyrut: er-Risâletü’lalemiyye, 2015), c. 4, s. 257. 23 Kur’an’da Hudûdullah Kavramı mektir. Fakat bu şekilde bir emrin takva ve sakındırma konusunda özel bir etkisi vardır.”27 Hudûdullah kavramı ikinci olarak ise yine Bakara Sûresi iki yüz yirmi dokuzuncu âyette geçmektedir. İlgili âyet şöyledir: (Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. (Evlilikte) tarafların Allah’ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şeyi geri almanız, sizin için helâl olmaz. Eğer onlar Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe ederseniz, o zaman kadının (boşanmak için) bedel vermesinde ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları aşmayın. Allah’ın koyduğu sınırları kim aşarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir.28 Taberî bu âyette geçen hudûdullah (Allah’ın koyduğu sınırlar) ifadesinin kişinin hanımı tarafından kocasına söylediği, yemin konusunda gereğini yerine getirmem, sana hiçbir şekilde itaat etmem, sana saygı göstermem, seninle yakınlaşmak için yıkanmam gibi sözleri olarak tefsir etmiştir. Eğer hanım bunları söylerse kocası için ona fidyesini verip boşama hakkı doğar şeklinde değerlendirmiştir.29 Ayrıca karı koca olarak aralarında uymaları gereken hak hukuk olarak tefsir edenler olduğuna da yer vermiştir.30 Yine âyetin devamında geçen işte bunlar Allah’ın hudûdudur, bunları aşmayın, o hudûdu aşanlar zalimlerdir ifadelerinde yer alan hudûdu eşler arasında helal ve haram açısından açıklanan ve uyulması gereken ilkeler olarak tefsir etmiştir.31 Zemahşerî de bu âyette geçen kavramı eşler arasındaki hukuk olarak algılamış, 339 Taberî gibi tafsilata girmemiştir.32 Kurtubî de genel anlamda eşlerin aralarındaki hukuk ve güzel geçim olarak tefsir etmiştir.33 Beydâvî (ö.685/1286) ise genel kurallar olarak yorumlamıştır.34 İbn Âşur ise bu âyette geçen eğer hudûdullahı yerine getirmekten korkarsanız ifadesini şart cümlesi olarak değerlendirenlere ve buna göre onlara vermiş olduğunuz mehirleri alabilirsiniz anlamı çıkaranlara İbn Arabî (ö.638/1240) ve Kurtubî’nin vermiş oldukları cevabın batıl bir çıkarım olduğunu savunmuştur. Eğer hudûdullahı yerine getirmekten korkarsanız ifadesini şart cümlesi olarak farzetmekle çok yanlış bir yorum yaptıklarını, dil açısından bunun batıl bir tefsir olduğunu ileri sürmüştür.35 Aslında Kurtûbi ve İbn Arabî âyette geçen eğer hudûdullahı yerine getirmekten korkarsanız cümlesini şart cümlesi şeklinde yorumlamamışlardır. Fakat bu şekilde anlayanlara verilecek cevabın ise kadının kendi isteğine dayalı boşanma durumunda verilen mehirlerden yenilebileceğinin mümkün olduğunu savunmuşlardır.36Ayrıca İbn Âşur burada geçen hudûdullah kavramından genel anlamda helaller ve haramlar anlaşılabileceğini savunmuştur.37 Peygamberimizin de Allah’ın koymuş olduğu kuralları ifade etmesi bakımından aynı kavramı kullandığına şahit olmaktayız. Bu anlamda Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Sizden bazı kimselere ne oluyor da Allah’ın hudûduyla/koymuş olduğu yasalarla oyun oynar gibi hanımına seni boşadım, vazgeçtim/tekrar sana döndüm yine boşadım diye konuşuyor”38 Görüldüğü gibi hadiste aynen hudûdullah kavramı kullanılmış olup bununZemahşerî, 1, 367-368. Kurtubî, 3, 92. 34el-Beyzâvî,Nâsırüddîn Ebû Saîd Abdullāh b. Ömer b. Muhammed, Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-te’vîl, (Beyrut: Müessesetü şa’ban, ts.) 35 İbn Arabî, 1, 264; İbn Âşur, 2, 391. 36 İbn Arabî, 1, 264; Kurtubî, 3, 92. 37 İbn Âşur, 2, 393. 38 İbn Mâce, Talâk, 1. 32 33 Seyyid Kutub, Fî zılâli’l-Kur’an, trc. Yakup Çiçek ve Diğerleri (İstanbul: Hikmet Yayınları, 1991), c. 1, s. 288. 28 Bakara 2/229 29 Taberî, 2, 487. 30 Taberî, 2, 487. 31 Taberî, 2, 487. 27 340 Yakup YÜKSEL la boşama konusunda Allah’ın koymuş olduğu kurallara işaret edilmiştir. Bu kavram üçüncü olarak Bakara Sûresi iki yüz otuzuncu âyette geçmektedir. Âyetin meâli şöyledir: Eğer erkek karısını (üçüncü defa) boşarsa, kadın, onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. (Bu koca da) onu boşadığı takdirde, onlar (kadın ile ilk kocası) Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için açıkladığı ölçüleridir.39 Bu âyette hudûdullah kavramı iki defa geçmiştir. Taberî bu âyette geçen kavramlardan birincisini, eşlerin her ikisine Allah’ın emrettiği şeyler olarak tefsir etmiştir. Nikah bağı dolayısıyla her ikisini bağlayan ve üzerlerine farz olan durumlardır demiştir.40 İkinci hudûdullah kavramını ise talâk, rec’at, fidye, iddet, îlâ ve benzeri şeyleri kapsayan durumlar olarak değerlendirmiştir. Ayrıca haram, helal, itaati gerektiren şeyler ve günahından dolayı uzak durulması gereken bütün unsurları hudûdullah kapsamında anlamıştır.41 Kurtubî ise bu âyette geçen birinci hudûdullah kavramından Allah’ın farzları, ikincisinden ise yasakladığı şeyler anlaşılır şeklinde tefsir etmiştir.42 İbn Kesir (ö.774/1373) ise her iki kavramı bir değerlendirmiş ve Allah’ın koymuş olduğu şer’i kanunlar, kurallar olarak tefsir etmiştir.43 Ayrıca konuyla ilgili şu hadisi de eserine almıştır. “Allah bir had/sınır çizmiştir onu aşmayınız, birtakım farzlar koymuştur onları zayi etmeyiniz, bazı haramlar kılmıştır onları çiğnemeyiniz, bazı konularda da unutma olarak değil size olan rahmetinden dolayı susmuştur/kurallar koymamıştır onlar Bakara 2/230 Taberî, 2, 487. 41 Taberî, 2, 492. 42 Kurtubî, 2, 201. 43 İbn Kesîr,Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azîm, (İstanbul: Kahraman Yayınları, 1984), c. 1, s. 405. hakkında da bir şey sormayınız<.”44 İbn Âşur da âyette geçen bu kavramın Allah’ın koymuş olduğu şer’i hükümler ve kurallar olduğunu söylemiştir. Had olarak isimlendirilmesinin ise mükellef kişinin önünde çizilmiş bir sınıra benzetildiğini ve onu geçmemesi gerektiği içindir. İki kara parçasını birbirinden ayıran sınır gibidir şeklinde tefsir etmiştir.45 Hudûdullah kavramı dördüncü olarak Nisa Sûresinde geçmektedir. İlgili âyet şöyledir. İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır.46 Bu âyet doğrudan işte bu hükümler şeklinde tefsir edilen tilke hudûdullah ile başlamıştır. Dolayısıyla âyetin öncesinde bazı kurallardan bahsedildiği kendiliğinden anlaşılmaktadır. Taberî burada geçen hudûdullah kavramı konusunda alimler arasında ihtilaf olduğunu, bunun Allah’ın şartları şeklinde anlaşıldığını ve Süddî’nin bu kanaatte olduğunu vermiştir.47 Ali b. Ebi Talha (ö.143/760) ve Abdullah b. Abbas (ö.68/687)’a göre ise Allah’a itaat anlamındadır şeklindeki görüşlerine yer vermiştir.48 Ayrıca sünnetullahı, Allah’ın farzları olarak anlayanlar olduğunu da ileri sürmüştür. Taberî bu görüşleri verdikten sonra en doğru olanın mirasın taksimi konusunda Allah’ın yapmış olduğu taksimat olduğunu savunmuştur. Hayatta olanlar ve ölmüşler konusunda Allah’ın farz olarak belirlediği, emrettiği ve yasakladığı, çiğnendiği takdirde günah saydığı miras paylaşımındaki sınırla ilgili olarak değerlendirmiştir.49 Nasıl ki evleri birbirinden ayıran sınırlar, bir toprak parçasını diğerinden ayıran işaretler olduğu gibi bu ifade ile de Allah’ın koymuş olduğu ve âyetin 39 40 İbn Kesir, 1, 405. İbn Âşur, 2, 400. 46 Nisa 4/13 47 Taberî, 3, 631-32. 48 Taberî, 3, 632. 49 Taberî, 3, 632. 44 45 Kur’an’da Hudûdullah Kavramı öncesinde zikrettiği taksimat olarak anlaşılmasının daha doğru olacağını savunmuştur.50 Zemahşerî de âyette geçen tilke işareti ile önceden geçmiş olan yetimler hakkındaki hükümler, vasiyet ve miras konularına işaret edildiğini belirtmiştir. Mükelleflere vasfı ve vakti tayin edilmiş bu şer’i kuralların hudûd şeklinde isimlendirilmesinin hikmetini ise bir sınıra benzetilen bu çizgiyi hakları olmadığı halde (çünkü kurallar yaratıcı tarafında konulmuş) aşmamaları için bu ifadenin kullanılmış olabileceğini söylemiştir.51 Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur.52 Burada geçen tilke hudûdullah kavramının Süddi’ye göre Allah’ın şartları anlamında olduğu,53 Ali b. Ebi Talha ve İbn Abbas’a göre ise Allah’ın açıkladığı miras ve buna bağlı olarak Allah’a itaat etmek olduğu belirtilmiştir. Ayrıca Allah’ın sünneti/kanunu ve farzları gibi anlamlar da verilmiştir.54 Zemahşerî de önceki âyetlerde açıklanan yetimlerin hakkı, vasiyet ve miras konuları olarak tefsir etmiştir. Bunların had olarak isimlendirilmelerinin sebebi olarak da mükelleflere sınırları belirlenmiş çizgiler olduğu ve bunları tecavüz etmemeleri gerektiği için had denildiğini ileri sürmüştür.55 Ebussuud (ö.1574) da buradaki tilke işaretinden önceki âyette anlatılan ahkâm olduğunu anlamıştır.56 Râzî (ö. 666/1268) ise bu kavramın yani tilke kavramının iki duruma işaret ettiğini savunmuştur. Birincisi burada açıklanan miras konuları ikincisi ise Esamm (ö. 200/816)’ın görüşü olaTaberî, 3, 632. Zemahşerî, 1, 511. 52 Nisa 4/13 53 Taberî, 3, 632. 54 Taberî, 3, 632. 55 Zemahşerî, 1, 511. 56 Ebussuud,1, 661. 50 51 341 rak sûrenin başından sonuna kadar anlatılan hükümler olarak tefsir etmiştir.57 İbn Âşur da buradaki işaretin kendinden önceki cümlelere ve manalara raci’ olduğunu, mecazî olarak had kelimesinin kullanıldığını, ifade etmek istediği anlamın ise bu hükümlerle amel etmek ve onlara muhalefet etmemek olduğunu savunmuştur.58 Hudûdullah kavramının geçtiği bir başka âyet ise şöyledir. Kim Allah'a ve Peygamberine karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır. 59 Taberî bu âyette geçen sınırlar kelimesini, günahla itaat arasını ayıran çizgi olarak anlamıştır. Dolayısıyla başta âyette anlatılan miras konusunda hakkı yerine getirip adil bir taksimat yapmak ve bunu tecavüz etmemek olarak tefsir etmiş diğer bütün hükümleri de bu kategoride değerlendirmiştir.60 Yine bu kavramla alakalı bir diğer âyet ise şöyledir: Bedevîler inkâr ve nifak bakımından daha ileri ve Allah’ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.61 Zemahşerî burada geçen hudûd kelimesini dinin sınırları olarak anlamıştır.62 Râzî de teklifî hükümlerin ölçüleri olarak tefsir etmenin yansıra adâlet, tevhid, nübüvvet ve meâd mertebeleri olarak yorumlamıştır.63 İbn Âşur ise eşyaların arasını ayıran çizgiler ve ölçüler olarak tefsir etmiştir. Yani o bedevilerin eşyaları arasındaki farkın ne olduğunu, birbirine benzeyen şeyleri iyice ayırt etmeyi er-Râzî, Ebu Abdillâh Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn, Mefâtîhu’l-Gayb, (Beyrut: Dâru’l-fikr, 1985), 9, 235. 58 İbn Âşur, 4, 55. 59 Nisa 4/14 60 Taberî, 3, 633. 61 Tevbe 9/97 62 Zemahşerî, 1, 511. 63 Râzî, 16, 170. 57 342 Yakup YÜKSEL bilemediklerini söylemektedir.64Yine hudûdullah kavramının geçtiği bir diğer âyet ise şu dur: (Bu alış verişi yapanlar), tevbe edenler, ibadet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlardır. O müminleri müjdele! 65 Taberî bu âyette geçen hudûdullah terimini, İbn Abbas’ın Allah’a itaat, Hasani Basrî (ö.110/728)’nin ise Allah’ın emirleri ve farzları şeklinde tefsir ettiklerine işaret etmiştir.66 İbn Âşur burada sınırları korumanın, yani Allah’ın açıkladığı şeyler olarak tefsir etmiştir. Açıkladığı durum da dini tekliflerdir.67 Beydâvî de aynı şekilde tefsir etmiştir.68 Konumuzla ilgili diğer bir âyet ise şöyledir. Kim (köle azat etme imkânı) bulamazsa, eşine dokunmadan önce ard arda iki ay oruç tutmalıdır. Kimin de buna gücü yetmezse altmış fakiri doyurmalıdır. Bunlar, Allah’a ve Resûlüne hakkıyla iman edesiniz, diyedir. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kâfirler için elem dolu bir azap vardır.69 Âyette zıhâr yapan kişinin durumu açıklanmaktadır. Taberî burada geçen tilke huddullah kavramını Allah’ın bu âyette belirlemiş olduğu hadler ve açıklamış olduğu farzlar olarak tefsir etmiştir.70 Kurtubî ise Allah’ın günah ve itaat olarak beyan ettiği hadler şeklinde yorumlamış, günahın zıhâr olduğunu, itaatin ise kefaret olduğunu ileri sürmüştür.71 Konumuzla ilgili bir başka âyet ise şöyledir: Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda, onları iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti de sayın. Rabbiniz Allah'tan korkun. Apaçık bir hayasızlık yapmaları hali bir yana, onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir durum ortaya çıkarıverir. 72 Hâzin (ö.741/1341) bu âyette zikredilen hadlerin sünnet olan boşama ve buna ait hükümler olduğunu söylemiştir.73 Taberî ise iddeti içerisinde verilen talak, iddeti saymak ve Allah’tan sakınmak şeklinde tefsir etmiştir.74 Râzî ise burada zikredilen hudûddan maksat Allah’ın yasakladığı şeylerdir demiştir. Dolayısıyla yasak olan şeyleri tecavüz etmemektir. İkinci bir mana olarak Mükâtil (ö.150/767)’den nakledildiğine göre sünnet olan boşama ve bu boşama ile ilgili hükümlerdir şeklinde tefsir etmiştir.75 Ebussuud da kısaca âyette beyan edilen durumlar olduğu şeklinde yorumlamıştır.76 İbn Âşur ise burada hudûd kelimesinin tanımını yapmıştır. Had kelimesinin men etmek, engellemek anlamında olduğu bu manada mutlak olarak girilmesi istenilmeyen yerlere konulan engel manasına geldiğini ve bunun hıma/koruluk olduğunu savunmuştur. Ya da kişinin durumunda bir değişikliği gerektiren hususlar konusundaki had, sınır ki haram olan bölgeleri bu kapsamda değerlendirmiştir. Aynı şekilde hacıların ihrama girdikleri mikatların da birer hudûd olduğunu beyan etmiştir. Yine İbn Âşur tefsirine devamla hudûd kelimesinin Allah lafza-i celâline izafetle büyük bir şeref kazandığını ve böylece bu hadlerin/sınırların çok önemli olduğuna işaret edildiğini ileri sürmüştür.77 Kur’an’da geçen şeâir78 ve sünnetul- Talak 65/1 Ebü’l-Hasen Alâüddîn Alî b. Muhammed b. İbrâhîm, Lübâbü’t-te’vîl fî meâni’t-tenzîl, (Mısır: Matbaatu Mustafa, 1955), 7, 108. 74 Taberî, 12, 127. 75 Râzî, 30, 33. 76 Ebussuud,5, 343-344. 77 İbn Âşur, 28, 273. 78 Bkz. Bakara 2/158; Mâide 5/2; Hac 22/32, 36 72 İbn Âşur, 10, 186-187. 65 Tevbe 9/112 66 Taberî, 6, 486-487. 67 İbn Âşur, 10, 212-213. 68 Beydâvî, 2, 64. 69 Mücadele 58/4 70 Taberî, 12, 12. 71Kurtubî, 17, 187. 64 73el-Hâzin, Kur’an’da Hudûdullah Kavramı lah79 kavramlarının da hudûdullah kavramı ile ilgili çok yakından alakası olmasa da dolaylı olarak ilişkisi olduğu görülmektedir. Bu kavramlar her geçtiği yerde hudûdullah anlamına gelmediği açık iken Mâide sûresi ikinci âyette geçen şeâirullah kavramının Taberî tarafından; Allah’ın haram kıldıkları ve sınırlarının tecavüz edilmemesi gereken şeyler olarak tefsir edilmesi hudûdullah kavramına verilen anlamla birebir örtüşmektedir. Allah’ın koymuş olduğu sınırların işaretleri şeklinde hudûdullah tabirini bunun yerinde kullandığı bunun da farzlar, emirler ve yasaklar anlamına geldiği şeklindeki tefsiri dikkatlerden kaçmamaktadır.80 Dolayısıyla Kur’an da zaten dört yerde geçmekte olan bu şeâir kavramının sadece bir yerde hudûdullah kavramıyla yakın bir anlama geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü ilgili âyette farz olan hac ibadetinin menâsiki anlamında kullanılan, ihram, tavaf, sa’y, kurban kesme, tıraş olma gibi emir ve yasaklar bütününden olan alâmetler olduğu açıktır. Özellikle Kurtubî’nin bu âyette geçen şeâirullah kelimesine hudûdullah şeklinde yer vermesi tezimizi desteklemektedir.81 Ahzâb Sûresi otuz sekizinci âyette geçen sünnnetellah ifadesine İbn Kesir, Allah’ın hükmü anlamında mana vermiştir.82 Mâide Sûresinde geçen şeâirullah kavramını da Allah’ın haram kıldığı şeyler olarak tefsir etmiştir.83 Yine müfessirlerden Kiyâ el-Herrâsî (ö. 504/1110) de şeâir kelimesini Allah’ın hükümleri şeklinde tefsir etmiştir.84 Dolayısıyla bütün bu verilerden sonra bu iki kavramın da hudûdullah ile aynı anlama geldiği durumlar olduğu çıkarımını yapabiliriz. Bkz. Ahzâb 33/38, 62; Fetih 48/23 Taberî,4, 392. 81 Kurtubî, 3, 227. 82 İbn Kesir, 6, 422. 83 İbn Kesir, 3, 7; İbn Âşur, 5, 15. 84 et-Taberî, Ebü’l-Hasen İmadüddin Ali b. Muhammed b. Ali Kiyâ el-Herrâsî, Ahkâmu’l-Kuran, thk. Musa Muhammed Ali (Beyrut: Dâru’l-cîl, 2004), c. 3, s. 16. 79 80 343 SONUÇ Hudûdullah kavramı kısaca Allah’ın çizmiş olduğu ya da koymuş olduğu sınırlar olduğuna göre bu kavramla insanoğlunun imtihan edildiği alanlar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü bu sınırları koyan Yüce Allah kullarından o alanları çiğnememelerini, hatta haddi aşma tehlikesine karşı oralara yaklaşmamalarını istediği durumlardır. Yasaklanan konular da ana hatlarıyla bu makalemizde topluca vermiş olduğumuz âyetlerde dile getirilen; Ramazan ayında gündüz oruçlu iken yemek içmek, cima etmek, mescitlerde itikaf halinde iken hanımlarına yaklaşmamak gibi yasaklanan şeyler Allah’ın sınırlarıdır. Ayrıca hanımın kocasına karşı görevlerini yerine getirmemesi, boşama hak hukuku, eşlerin birbirlerine karşı sorumlulukları, yetim hakkı, zıhar konusu, helaller ve haramlar, miras ve vasiyet konuları hudûdullah ile ifade edilmiştir. Aslında hudûdullah kavramı başta Kur’an’î ilkelerin uygulanması gereken kurallar olduğunu gösterdiği gibi dinin dinamik olduğuna da işaret eden bir durumdur. Girilmesi yasak olan bir sit alanındaki uyarı levhaları gibi hudûdullah ile çerçevesi çizilen haramlar ve helaller dediğimiz hükümler de Allah’ın sınırlarıdır. Bu sınırları aşanlara hem dünya hem de ahirette ceza uygulanacağı haberi sınava tabi tutulan insanın hudûdullah ile kuşatıldığının en açık örneğidir. Nitekim İslam hukukunda zina, kazif, içki içmek, hırsızlık, eşkiyalık, irtidad, yol kesme ve isyan gibi suçlara karşılık had uygulanması tezimizi desteklemektedir. Ayrıca Allah’ın koymuş olduğu hadleri/sınırları aşanların ahirette acıklı bir azab ile karşılaşacağının önceden haber verilmesi de insan hayatının her yönüyle kontrol altına alındığına işaret etmektedir. Bu kavram altında insanoğluna gösterilen ve uyulması istenilen olgularla kişinin imanı da test edilmektedir. Hatta Kur’an’da geçmekte olan hudûdullah teriminin, kişinin inancında samimi olup olmadığını gösteren en önemli 344 Yakup YÜKSEL kavram olduğunu söyleyebiliriz. Allah’a inandığını ifade eden bir kimse, O’nun koymuş olduğu hadleri aşıyorsa inancının zayıf olduğunu anlayabilir. Dolayısıyla kendi kendine samimiyetinin testini de yapmış olmaktadır. Sonuç olarak Kur’an’da geçen hudûdullah kavramı dar anlamıyla ölçü ve sınırlar anlamında kullanılmış ise de Allah tarafından konulan hükümleri, aşılmaması gereken sınırları, helaller ve haramları ifade etmektedir. Âyetlerde zikredilen yasakların yani hudûdullah’ın çiğnenmesi durumunda kişiye verilecek cezayı ifade etmesi bakımından da fıkhî, ahlâkî ve hukukî konuları içerdiği rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Fıkhın her konuda olduğu gibi cezaî müeyyideler konusunda da birinci kaynağı Kur’an’dır. İşte had cezaları şeklinde kavramlaşan bu terim ilhamını Kur’an’da geçen hudûdullah kelimesinden almıştır. Nitekim uyulmaması durumunda kişiye verilecek cezalar bizzat Kur’an tarafından belirlenmişken diğerleri de kıyas yoluyla İslam Fıkhı tarafından açıklanmıştır. Bu kavramın Kur’an’da geçtiği yerlerde yalın değil de Allah ismine bitişik bir şekilde hudûdullah şeklinde geçmesi koyduğu kurallarda O’nun ortağının olmadığını ifade eden vecîz bir kavramdır. Ayrıca araştırmamız neticesinde hudûdullah kelimesinin doğrudan olmasa da dolaylı bir şekilde sünnetullah ve şeâirullah kavramlarıyla yakın ilgisi olduğu da ortaya çıkmıştır. KAYNAKÇA Ateş, S. (1988). Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul: Yeni Ufuklar Neşriyat. Bardakoğlu, A. (1996).“Had” DİA, (14. cilt), sayfa: 547-551, İstanbul. el-Beyzâvî, Nâsırüddîn Ebû Saîd Abdullāh b. Ömer b. Muhammed. (1994). Envârü’ttenzîl ve esrârü’t-te’vîl, Beyrut: Müessesetü şa’ban. Ebû Hayyân, Muhammed b. Yusuf Ali b. Yusuf. (2015). el-Bahru’l-Muhît, (thk. Mahir Habbûş), Beyrut: er-Risâletü’lalemiyye. Ebussuud Efendi, M. (1992). İrşâdü akli’s-selim ilâ mezâye’l-Kur’ani’l-Kerim, (thk. Abdulkadir Ahmed Ata), Riyad. Halil b. Ahmed. (2003). Kitâbu’l-ayn, (thk. Abdulhamid Hendâvî), Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye. el-Hâzin, Ebü’l-Hasen Alâüddîn Alî b. Muhammed b. İbrâhîm. (1955). Lübâbü’t-te’vîl fî meâni’t-tenzîl, Mısır: Matbaatu Mustafa. İbn el-Arabî, Ebûbekr Muhammed b. Abdillah. (2003). Ahkâmu’l-Kur’an, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye. İbn Âşur, Muhammed Tâhir. (2000). et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Beyrut: Dâru’l-fikr. İbn Hıbban, Ebû Hâtim Muhammed. (1997). Sahihu İbn Hıbban bi Tertibi İbn Belabân, Beyrut. İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer. (1984). Tefsiru’lKur’ani’l-Azîm, İstanbul: Kahraman Yayınları. İbn Mâce, Ebû Abdillâh Muhammed b. Yezîd Mâce el-Kazvînî. (1983). es-Sünen, Riyad. İbn Manzûr, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mükrim. (1994). Lisânu’l-Arab, Beyrut: Dar-u sadr. Karaman, H. & Diğerleri. (2007). Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, Ankara: DİB Yayınları. el-Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferh. (1993). elCâmi’ li ahkâmi’l-Kur’an, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye. er-Râzî, Ebu Abdillâh Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn. (1985). Mefâtîhu’lGayb, Beyrut: Dâru’l-fikr. es-Serahsî, Ebû Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed. (1980). el-Mebsût, Beyrut. Seyyid K. (1991). Fî zılâli’l-Kur’an, ( Çev: Yakup Çiçek & Diğerleri), İstanbul: Hikmet Yayınları. es-Süyûtî, Celaleddin. (1987). el-Itkân fî ulûmi’l-Kuran, Beyrut. Kur’an’da Hudûdullah Kavramı et-Taberî, Ebu Ca’fer Muhammed b. Cerir. (1992). Câmiu’l-Beyân fi Te’vîli’l-Kur’an, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-İlmiyye. et-Taberî, Ebü’l-Hasen İmadüddin Ali b. Muhammed b. Ali Kiyâ el-Herrâsî. (2004). Ahkâmu’l-Kuran, (thk. Musa Muhammed Ali), Beyrut: Dâru’l-cîl. 345 ez-Zebîdî, Muhammed Murtaza el-Hüseynî. (1987). Tâcu’l-arûs min cevâhiri’l-kâmûs, (thk. Dr. Abdulaziz Kutr), Kuveyt. ez-Zemahşerî, Ebü’l-Kāsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Hârizmî. (1977). elKeşşâf an Hakâikı’t-Tenzîl ve uyûni’lAkâvîl fî Vücûhi’Te’vîl, Beyrut: Dâru’lfikr. 346 Yakup YÜKSEL